Sevim Burak'›n Suskun Mekân›: Kuzguncuk B E D ‹ A
K O Ç A K O ⁄ L U
Selçuk Üniversitesi
Girifl ‹nsano¤lu duygular›n›, düflüncelerini ve deneyimlerini anlatma ihtiyac› hisseden bir varl›kt›r. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda o, içine düfltü¤ü ya da içine düflen halleri var olufltan itibaren gerek yaz›yla, gerekse sözle anlatm›flt›r. Bu anlat› süreçlerinin belki de en önemlisi yaz›d›r. Anlatabilmek vasf› ile hayvandan ayr›lan, hatta bir yoruma göre “öyküleyici hayvan” olarak nitelendirilen insan için anlat›n›n en önemli evresi, bunun yaz›ya geçirilmesidir. “M›s›r papirüslerinden deflifre edildi¤i ve alt› bin y›l öncesine ait oldu¤u” (Boynukara, 2000: 131) belirtilen ilk yaz›l› metinlerin hikâyeler olmas› dikkat çekicidir. Bu ba¤lamda denilebilir ki öykü; insanla birlikte var olan, onunla geliflen ancak ölmeyen, genelde dünya, özelde Türk edebiyat›nda fazlaca ilgi görmüfl, canl› bir edebî türdür. Edebiyat›m›zda, Cumhuriyet dönemine gelene kadar klasik bir tav›r sergileyen hikâye kavram›, modernizm ve postmodernizmin de etkisiyle giderek farkl› bir kimlik kazanm›flt›r. Buna, hikâyenin zamanla öyküleflmesi de denebilir. Bu itibarla hikâye yazarlar› da art›k “öykücü” diye an›l›r olmufllard›r. Türk edebiyat›nda farkl› bir durufl sergileyerek, hikâyeci ve öykücü kimli¤i ile karfl›m›za ç›kan önemli isimlerden biri de hiç kuflkusuz Sevim Burak’t›r. Babas›, Osmanl› soyundan gelme bir gemi kaptan›1; annesi Yahudi as›ll›2 bir ev han›m› olan Zeliha Sevim Burak, 26 Haziran 1931 tarihinde ‹stanbul, Ortaköy’de dünyaya gelmifltir.
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I
‹l-
Kuzguncuk’tan kareler
kokula 1938 y›l›nda babas›n›n görevi sebebiyle bulunduklar› Çanakkale’de bafllayan Burak, e¤itimini Kuzguncuk’taki Süleyman fiefik Pafla Nakkafltepe 45. ‹lkokulu’nda bitirir. Ortaokulu da Tünel’deki Alman Lisesi’nde tamamlayarak, ö¤renimini sona erdirir. Bundan sonra çal›flma hayat›na at›lan Sevim Burak, 1950’de Olgunlaflma Enstitüsü’nde mankenli¤e bafllar. 50’li y›llar›n sonunda kendine ait bir modaevi ve atölyeyi S›raselviler’de açar. Ancak 1960 ihtilali ile bozulan ekonomi, bu iflyerinin kapanmas›na sebep olur. (Hece-Öykü, 2004: 168-169; ‹zmirli, 1966: 57; Karaalio¤lu, 1982: 133; Koçako¤lu, 2006: 9-15; Necatigil, 1985: 84; Önertoy, 1984: 288; Özk›r›ml›, 1982: 248; Tanzimattan Bugüne Edebiyatç›lar Ansiklopedisi, 2001: 241; Tekin, 1995: 117) ‹ki kez evlenen, ilk birlikteli¤inden Ali Karaca Borar ad›nda bir o¤lu, ikinci eflinden ise Elfe Uluç isminde bir k›z› bulunan Burak, ifl hayat›n›n ard›ndan kendini yazarl›¤a verir. 1970’li y›llarda henüz 10 yafl›ndayken geçirdi¤i kalp romatizmas› nükseden sanatç›, biri Londra’da, di¤eri Paris’te olmak üzere iki katater ameliyat› geçirir. Ayn› rahats›zl›ktan 1980 y›l›nda ‹stanbul Haseki Hastanesi’ne yat›r›l›r. Üç sene daha tedavi görür. Ancak bu süreç, olumlu sonuç vermez. 440
S E V ‹ M
B U R A K ' I N S U S K U N K U Z G U N C U K
M E K Â N I :
O¤luna, “Sa¤l›¤›m için yaflamak bile yeter. Kör, kambur, topal olmaya raz›y›m yeter ki ölmeyeyim.” (YKY, 2004: 99) demesine ra¤men, 30 Aral›k 1983’te, bitmifl pek çok metnin yay›nland›¤›n› göremeden, ard›nda tamamlanmas›na çok az kalm›fl bir roman ve yaz›lacak daha çok say›da eser tasla¤› b›rakarak, ‹stanbul’da hayata veda etmifltir. 5 Ocak 1984 Perflembe günü, Kuzguncuk Camii’nde k›l›nan cenaze namaz›ndan sonra Nakkafltepe Mezarl›¤›’nda topra¤a verilmifltir. Tiyatro, roman, an›-mektup gibi türlerde eserleri bulunan sanatç›, en çok öykücü kimli¤i ile ön plana ç›kar. 1950 y›l›nda çeflitli gazete ve dergilerde hikâyeleri yer almaya bafllayan Sevim Burak’›n yay›mlanm›fl üç öykü kitab› bulunmaktad›r. Bunlar: Yan›k Saraylar, Afrika Dans› ve Palyaço Ruflen’dir. Yazarl›k serüvenine öykü ile bafllayan Burak’›n tiyatro alan›nda da Sahibinin Sesi, Everest My Lord ve ‹flte Bafl ‹flte Gövde ‹flte Kanatlar olmak üzere üç eseri mevcuttur. Burak’›n 1972 y›l›nda yazmaya bafllad›¤› (Güngörmüfl, 2003a: 16) ancak ölümü sebebiyle yar›m kalm›fl bir tane de roman çal›flmas› bulunmaktad›r. Ford Mach I adl› bu eser, Nilüfer Güngörmüfl’ün yazar›n dosyalar›n› toplayarak (Güngörmüfl, 2003b: 12), onu Burak’›n tasarlad›¤› flekilde sunma gayreti sonucu Yap› Kredi Yay›nlar› taraf›ndan 2003 y›l›nda kitaplaflt›r›lm›flt›r. Burak’›n son çal›flmas› ise an›-mektup türündedir. Sanatç›n›n Amerika’daki o¤luna yazd›¤› mektuplar, Karaca Borar taraf›ndan Mach I’dan Mektuplar ad›yla yay›nlanm›flt›r. 1960 kufla¤›n›n önemli öykücülerinden olan Sevim Burak; bahsi geçen türlerdeki an›lan eserleriyle sanat›n› hayat› ile özdefllefltirmifl, adeta dünyaya, sanat› yaflamak için gelmifl ve her fleyi sanat›n o güzel hayal gözüyle (Burak, 2004: 71) görmeye çal›flm›fl bir yazard›r. Bu ba¤lamda o, hayat›n› estetize etmifltir, denebilir. Sevim Burak’›n Yaflam›nda Kuzguncuk Cumhuriyet döneminin s›ra d›fl› öykücülerinden biri olan Sevim Burak’›n, yaflam›ndaki önemli kilometre tafllar›ndan birini Kuzguncuk ve bu semtin az›nl›k kültürü ile yo¤rulmufl atmosferi oluflturur. Sanatç›, çocuklu¤unu ve ilk gençlik y›llar›n› Kuzguncuk’ta, Delikoç Soka¤› 15 numaral› evde geçirmifltir. Salah Birsel’in “Sevim’lerin evi, tepede Delikoç Soka¤›’ndad›r. Mehmet Kaptan geceleri eve dönerken ‹cadiye Caddesi’ni, yukar›daki soka¤a ulaflt›ran yokuflu izler. Küçüklerse patikadan kestirmeden inerler dosdo¤ru bostan›n içine. Çünkü burada geçmifl y›llarda bir bostan vard›r. Bir de dere. Kurumufl ama ad› kalm›flt›r. Dere a¤z›n›n ötesi silme Yahudi evleri. Yani yoksul Museviler Mahallesi.” (Birsel, 1992: 251) diye tarif etti¤i bu mahalle, çocuk Sevim’den, genç Sevim’e, oradan yazar Sevim Burak’a yap›lan yolculukta bir temel teflkil eder.
441
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I
Çocuk Sevim’in gözünden bu mahalle daha çok iki yönüyle görünür. ‹cadiye Yokuflu’nun bafl›ndaki Haham’›n evi ile yokuflun sonundaki köflk aras›nda koflarak, babas›na içki tafl›yan bir çocuk bedeni ve annesinin, dolay›s›yla kendisinin Yahudili¤inden utanan, yafll›, yaln›z ve az›nl›k bir grubun içerisinde gittikçe “azalan” bir çocuk ruhu. Sanatç›n›n babas› Mehmet Seyfullah Burak, soyu Kaz›m Karabekir Pafla’ya dayanan3 bir gemi kaptan›d›r. Seyfullah Kaptan, hayat› boyunca ‹stanbul ve Çanakkale bo¤azlar›nda k›lavuz kaptanl›k yapm›flt›r. Salah Birsel’e göre küçük Sevim’in çocuklu¤u baba ve büyükbabaya içki tafl›makla geçmifltir. Çünkü Mehmet Kaptan, zilzurna sarhofl olana kadar içer. ‹cadiye Caddesi’nde ‹spiro ve Kiryako’nun gazinolar› Kaptan’›n vazgeçilmez mekânlar›ndand›r. Ama “En çok da Yani’de görünür. Sevim’in büyükbabas›, deryalar aslan› Mehmet Kaptan da Yani’cidir. Yükünü al›p ava giderken de hep ceketini ç›kar›r. Kolun içinden y›ld›zlar› dikizler. Kaptan’›n söze s›¤maz bir huyu da herfleyi üçlemesidir. Üstüne bir bardak su dökülse, hemen üçler, rak› için de ayn› fleyi yapar ama, kadehlerin içindeki rak›y› eksik tutar. Kaptan’›n annesi Döndön Fatma da -bu ad› ona Sevim takm›flt›r- o¤lunun ak›l iflportas›n› kullan›r. O da üçlemese ölür. Bir kez Sevim’le Babanakkafl Yokuflu’nu ç›karlarken Sevim elindeki lahanay› düflürmüfl, yafll› kad›n da bunu kendisine üçletince lahana afla¤›daki domuz ah›rlar›na -bunlar Türkiye’nin ilk domuzhaneleridir- de¤in yuvarlanm›fl ve hurdahafl olmufltur.” (Birsel, 1982: 265) Mehmet Kaptan ve onun gibi içmeyi sevenler için tercih edilebilecek eve dönüfl yolu, uzun ama çok dik olmayan ‹cadiye Yokuflu’dur. Yol, o zamanlar Rum ve Yahudi evleri ile doludur. Her evin önünde de mermerden dinlenme tafllar› bulunur. Sevim’in çocuklu¤unun mola tafllar›d›r bunlar. Mehmet Kaptan her gece evine dönerken bu tafllar›n hepsini özenle kullan›r. Özellikle de Katina’n›n evinin önündekini. “Mehmet Kaptan’›n Katina’n›n orda mola vermesi, biraz da bir yudum rak› içmek içindir. (…) Paylot’un (küçük Sevim babas›na pilot diyemedi¤i için bu ifade ile seslenir), kimi geceler, saat onbirlerde rak› almas› için Sevim’i taa afla¤›lara Haham’›n evine koflturdu¤u da olur. Diyece¤im, babaya da, büyükbabaya da içki yetifltirmenin olana¤› yoktur.” (Birsel, 1982: 266-267) Kuzguncuk’ta küçük Sevim’in babas› ile güzel hat›ralar›n›n olmad›¤› muhakkakt›r. Zira bu çocuk ruhu; annesini befl ayr› kad›nla aldatan4, içkiden bafl›n› alamayan bir babay›, sanatç›l›k döneminde, erkek modeli olarak alacak ve yazaca¤› öykülerdeki erkeklerin hemen hemen hepsini “tekinsiz”5 tipler fleklinde kurgulayacakt›r. Sevim Burak’›n çocuklu¤unun ikinci ve önemli “mekânsal kifli”si annesidir. Anne Marie Mandil, 1910’lu y›llarda savaflla birlikte Bulgaristan’dan ‹stanbul’a göç eden, Yahudi bir ailenin k›z›d›r. Bu Yahudi aile ‹stanbul’a gelip, Kuzguncuk’a yerlefltikten sonra Anne Marie memleketlisi bir gençle niflanlan›r. Ancak o dönemde bafllayan Birinci Dünya Savafl› bütün aileyi da¤›t›r. Kuzguncuk’ta yaln›z kalan Marie, Seyfullah Kap442
S E V ‹ M
B U R A K ' I N S U S K U N K U Z G U N C U K
M E K Â N I :
tan’la tan›fl›r ve çabucak evlenirler. Fakat Kaptan’›n ailesi Yahudi ve yoksul bir k›z› gelin olarak istemez. Bu sebeple kar›-koca bir y›l Zonguldak-Bart›n aras›nda sefer yapan bir gemide yaflar. ‹lk k›zlar› Nezahat dünyaya gelince aile durumu hofl görür ve Anne Marie Kuzguncuk’taki köflke yerleflir. Marie Han›m, yumuflak bafll›l›¤› ve merhametiyle kendini kay›nvalidesi Nazl› Han›m’a sevdirir. Fakat Marie’nin sar›fl›nl›¤›, yeflil gözleri, güzelli¤i ve bozuk Türkçesi Yahudili¤ini ele vermektedir. Çok iyi ‹spanyolca ve Frans›zca konuflmas›na ra¤men, Türkçesini bir türlü düzeltemeyen genç kad›n, aile içinde alaylara maruz kal›r. Bu dönemde ikinci k›zlar› olan Sevim dünyaya gelir. Sevim’in do¤umundan 4-5 y›l sonra Anne Marie, tam inanarak olmasa da Müslümanl›¤› seçmifl görünür ve ad›n› Aysel Kudret olarak de¤ifltirir.6 Seyfullah Kaptan’›n sürekli seferde olmas›, Sevim’i babas›ndan uzaklaflt›r›r. Bütün çocuklu¤u boyunca belki de babaanne ve dedesinin etkisiyle, annesinin Yahudili¤inden utanan Burak, Aysel Han›m’dan da uzaklaflm›flt›r. Marie’nin Yahudili¤i, herkesçe bilinmesine ra¤men iki k›z kardefl her zaman onun kimli¤ini gizlemeye u¤raflm›fllard›r. Aysel Han›m’a hiç çekmediklerini, tüm özelliklerini babalar›ndan ald›klar›n› düflünen -ya da düflündürülen- bu iki çocuktan Sevim, ileriki y›llarda günah ç›kart›rcas›na Tevrat’a öykünecek, annesiyle gurur duyacak ve sadece onunla kendisi aras›nda yeni bir dil kuracakt›r. Her fleye ve özellikle de Nazl› Han›m’a inat, neredeyse bütün kad›n kahramanlar›, ezilmifl, d›fllanm›fl onlarca Aysel’den biri olacakt›r. Yazar Sevim, asl›nda her zaman Kuzguncuk’un flekillendirdi¤i çocuk Sevim olarak kalm›flt›r. Zira çocuklu¤unu yafll› akrabalar› ve kozmopolit yap›daki birçok komflusu ile Kuzguncuk’taki köflkte geçirmifltir. “(Hayat›m›) 21 yafl›ma kadar Kuzguncuk’un tepesindeki evimizde, babaannem ve büyükbabamla birlikte geçirdim. Bu yüzden, çocuklu¤umla büyüklü¤üm aras›nda büyük bir fark yok gibidir. Aile çevremizde, çocuktan çok, yafll› komflular, yafll› akrabalar bulundu¤u için, onlar›n aras›nda, yafll› bir insan gibi yetifltim.” (‹zmirli, 1966: 57) diyen Sevim Burak, bu aç›klamalar›yla asl›nda tarihsel bir yönünün oldu¤unu da belirtir. Eskilerle ilgili pek çok hikâye bilmesi, S›rp, Nemse, Selanik yemeklerinin tariflerini kullanmas›, alt› yafl›nda Nedim’in Fuzuli’nin fliirlerini ezberden okumas› ve öykü dünyas›nda az›nl›k kültürünün yafll› insanlar›na a¤›rl›kl› olarak yer vermesi bu durumun bir getirisidir. Sevim Burak’›n öykü kiflileri hep bir yaln›zl›k ve sevgisizlik içindedirler. Adeta bu onlar için bir kurald›r. Bilinçsizce uygulanan, karakterin ç›kmaz›n› çözümleyememesiyle trajikleflen bu kurallar bozulmamal›d›r, bozulamaz. Ölümün her ad›mda karfl›m›za ç›kt›¤› öykülerdeki kiflilerin ölümle bütünleflen yazg›lar› ancak mutsuzlukla anlat›labilir, gibidir. Sanki onlar mutlu olsa, yazar bu tabloyu çizemeyecektir. Bu sonuçta Sevim Burak’›n bir türlü içinden atamad›¤› küçük Sevim’in büyük pay› vard›r. Denebilir ki, yafll› insanlar›n içinde, kapal› ve karanl›k bir köflkte geçirilen çocukluk, yazar›n peflini hiç b›rakmam›fl, ölümle içiçe yaflamas›na sebep olmufltur. Bu yaln›z ve sevgisiz ortamda, saray art›¤› yafll› insanlarla büyüyen yazar›n ilk gençlik y›llar›nda Kuzguncuk, farkl› bir kimli¤e bürünecek, hayat› boyunca sev443
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I
giyi arayan, kahramanlar›na giydirdi¤i mutsuzluk elbisesini giymemek için çaba harcayan bir kad›n›n belle¤inde “aflk” imgesi ile semt ilk kez bütünleflecektir. Sevim Burak, ilki Orhan Borar, ikincisi Ömer Uluç’la olmak üzere, iki kez evlenmifltir. Ufak imkânlar› oldu¤u zamanlarda bile sevgilerini sunmayan bu efller (Burak, 2004: 410), onu baflka aray›fllara itmifl, iki evlili¤i s›ras›nda da çeflitli iliflkiler yaflam›flt›r. Bunlardan Kuzguncuk’la özdefllefleni yazar›n Orhan Borar’la evlili¤i s›ras›ndad›r. Nitekim sanatç›, 1950’li y›llarda dönemin önemli ediplerinden Peyami Safa ile f›rt›nal› bir aflk yaflam›flt›r. Peyami Safa’yla 16 yafl›nda mankenlik yaparken tan›flan, ona yazd›klar›n› okutan Burak, bir süre yazar›n Tokatl›yan’daki ofisinde edebiyat dersleri alm›flt›r. Safa, Sevim Burak’a o dönem âfl›k olmufl, uzun bir zaman bu iliflki karfl›l›ks›z sürmüfltür. Meflhur romanc›n›n “Sevim, ruhum,” diye bafllad›¤› bir mektubundan Burak’a âfl›k oldu¤u aç›k seçik anlafl›lmaktad›r. Anlad›¤›m›z kadar›yla Sevim Burak da bu aflka cevap vermifltir, fakat belli bir süre sonra durumun imkâns›zl›¤›n› farkedip dönüfl yapm›flt›r.7 Bu olaya duyduklar› ile tan›kl›k eden isimlerden biri de Burak’›n o¤lu Karaca Borar’d›r. Kendisi, annesinin babas› ile evliyken, Peyami Safa’n›n aflk›na karfl›l›k verdi¤ini, ünlü yazar›n Kuzguncuk’taki evin önüne gelerek annesiyle görüflmeye çabalad›¤›n›, hatta bir gece içkiliyken ayn› köflkün önünde “Sevim, Sevim!” diye naralar att›¤›n› anlatmaktad›r.8 Burak’›n hayat›nda ve sanat›nda bu gençlik maceras›n›n etkileri hissedilmektedir. Öykü dünyas›n›n flekillenmesinde Peyami Safa’dan oldukça istifade eden yazar, eserlerindeki kiflilere de onunla yaflad›¤› bu yasak aflk benzeri iliflkiler yaflatm›flt›r. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda; çocukluk y›llar›n›n yaln›zl›¤›n›, gençlik senelerinin aflk›n› yaflad›¤› Kuzguncuk, Sevim Burak’›n yaflam›nda çok önemli bir yere sahiptir, denilebilir. Adeta o, kozmopolit bir kentin kaderini yaflam›fl, hayat›nda ve sanat›nda oldukça çok sesli fakat bir o kadar da suskun olmufltur. Sevim Burak’›n Sanat›nda Kuzguncuk ‹lkin yaflad›klar›n› yazan, sonra da adeta yazd›klar›n› yaflayan bir sanatkâr olan Sevim Burak, “mekânsal bir hayat” sürmesinin yan› s›ra “mekânsal bir sanat” anlay›fl›na da sahip olmufltur. Kuzguncuk’un ‹cadiye Yokuflu’ndaki bir konakta büyüyen yazar, buradaki insanlar›n hayatlar›n› eserlerine konu edinmifltir. Az›nl›klar›n, müzmin yaln›zlar›n, umutsuzluklar›n, hayat›n iflleyiflinin ritüelleflmesinin ifllendi¤i bu eserlerinde Burak, iyi fleyler umarak engin bir dirençle yaflamaya u¤raflan ve ard›ndan umutsuzlu¤a düflerek çözümsüzlü¤e mahkûm olan bireylerin trajedilerini anlatm›fl, ç›lg›nca düflünce biçimleriyle insan bilincini anlamaya ve anlatmaya çal›flm›flt›r. 444
S E V ‹ M
B U R A K ' I N S U S K U N K U Z G U N C U K
M E K Â N I :
Kuzguncuk’tan kareler
Bu anlat› sürecinde de yazar›n geçmiflinin izlerini, özellikle de her fleye ve her duruma “susmak” zorunda kald›¤› dönemlerin mekân› olan Kuzguncuk’u görmek mümkündür. Onun çok sesli metinlerinde bu semti seçmesi tesadüfî de¤ildir. Zira Kuzguncuk, y›llar y›l› Burak’›n suskunlu¤unun ad› olmufltur. Semtin kozmopolit özelli¤i, Burak’›n ço¤ulcu yap›daki metinleri için oldukça uygundur. Bu durum elbette Kuzguncuk’u mekânsal anlamda özgünlefltirmektedir. Ancak sanatç›n›n an›lar›n›n hep çok canl› kalmas› da tercih sebeplerinden say›labilir. Zira y›llar sonra yazar, Selim ‹leri’ye yazd›¤› bir mektupta ‹cadiye’deki kona¤›n yaflam›ndaki önemine vurgu yapacakt›r: “Yan›k Saraylar yazar› bir mektubunda, Kuzguncuk’taki evden söz açm›fl; uzun, karanl›k koridoru anlatm›flt›r. Bu karanl›k koridordan-koridor, gerçekte, yaln›zca bir an›flt›rmad›r, bütün mekânlar, hatta kifliler gibi…-çok küçük yaflta geçmeye bafllad›¤›n›, korkusunu yenmek gayesiyle, s›rt›nda pelerin, bafl›nda bere, o k›z çocu¤unun ‘ölüm flark›lar›’ söyledi¤ini yazm›flt›.” (‹leri, 2005: 168-169) Sanatç›n›n Kuzguncuk’ta en çok üzerinde durdu¤u ve kendisini etkileyen unsur, semtin dinî misyonudur. Burada bulunan iki Rum kilisesi, iki Yahudi sinagogu ve iki cami adeta bir dinler aras› diyalog ortam› oluflturur. Sanki Burak, bu tinsel atmosferin etkisiyle Tevrat’a öykünmüfl gibidir. Bu dinî ortam› Salah Birsel flöyle çizer: 445
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I
“Ay›b› yada flan› bizim de¤il, Çarfl› içinde Aya Pantelemion ad›nda bir Rum kilisesi de vard›r. 1866 y›l›nda 500 ev ve dükkan› silip süpüren yang›nda kül olduktan otuz y›l sonra yeniden yapt›r›lan yap›n›n çat›s› tahtadand›r. Ne ki, ‹cadiye Caddesinde bir ikinci Rum kilisesine daha raslan›r. Bu da çok eski bir Bizans kal›nt›s› üzerine kondurulmufltur. Kuzguncuk’ta iki de Yahudi Sinagogu vard›r. Bunlardan Ben Yakup ad›ndakini ‹spanya’dan gelen Museviler yapt›rm›flt›r. Bugünkü günde ‹srailo¤ullar› “Virane Havras›” diye bilinen Yakup Soka¤›ndaki sinagogda toplafl›rlar. Kuzguncuk’ta iki de cami vard›r ki Üryanizade diye an›lan› 1889 y›l›nda 76 yafl›nda ölen fieyhülislam Esat Ahmet Efendi-ki Mithat Pafla ve arkadafllar›n› yarg›layan Y›ld›z Mahkemesinin idam kararlar›n› onaylayan fleyhülislam odur-yapt›rm›flt›r. fierefesi saçakl› tahta minaresi ile dikkati çeker. Öbür cami ise oldukça yenidir. 1952 y›l›nda yap›lm›flt›r. Minaresi sa¤›nda. Kap›s›n›n üstünde ta’lik yaz› ile bir Besmele, sa¤ ve sol kanatlarda ise bir hadis. Kuzguncuk vapur iskelesinin karfl› s›ras›ndaki Ermeni Kilisesinin üstündedir ki-dünyan›n bundan baflka hiçbir yerinde bir cami ile bir kilise yan yana gelmemifltir- Yenigün Sokakla köfle oluflturur.” (Birsel, 1982: 264) ‹flte bu bambaflka dünya, Burak’›n özellikle öykülerinde farkl› flekilde yerini al›r. Yazar›n “Sedef Kakmal› Ev”, “Ah Ya’ Rab Yehova”, “Osmanl› Bankas›”, “Tavuskufllar› ve Kartallar” adl› öyküleri ile ‹flte Bafl ‹flte Gövde ‹flte Kanatlar isimli oyununda mekân olarak birebir Kuzguncuk ve oradaki az›nl›k kültürü ifllenmifltir. Bunlardan özellikle “Sedef Kakmal› Ev”, adeta Sevim Burak’›n çocuklu¤unun öykülefltirilmifl flekli gibidir. ‹cadiye Caddesi’nden Delikoç Soka¤›’na bak›l›nca tepede üç ev göze çarpar. Bunlardan biri ayn› zamanda Kaz›m Karabekir’in efli olan Mehmet Kaptan’›n k›z kardefli Seniha Han›m’›n, biri Burak ailesinin, di¤eri de fievket Bagana’n›nd›r. Bodrumunda hamam ve çamafl›rl›k bulunan fievket Bey’in evi iki katl›d›r. Büyük bir bahçesi ve bir de cumbas› vard›r.9 fievket Bey’in efli fiaziye Han›m ‹mros Adas› flarapç›lar›ndan birinin k›z›d›r. Yanya a¤z›ndan kaçak Türkçe konuflan bu kad›n›, fievket Bagana besleme olarak ald›¤›nda o, yaklafl›k 12 yafl›ndad›r. Burak’›n çocuk ruhunda derin izler b›rakan fievket Bey’in, iki de erkek kardefli vard›r. Biri bir süre Kuzguncuk muhtarl›¤› da yapan Mazlum Bagana10 di¤eri ise Tayyar Bagana’d›r. fiaziye Han›m yaklafl›k 100 yafl›na merdiven dayayan ve K›r›m Savafl› gazisi olan bu üç adama bakmaktan b›km›flt›r. Üstelik o yafllarda bile fievket Bey’in üç kapatmas› vard›r. fiaziye Han›m bu konuda sitemde bulunsa cevap hemen haz›rd›r: “‘Bu ev sana kalacak. Ayl›klar›m, k›l›çlar›m, sedef kakmal› masam sana kalacak!’ fiaziye Han›m Nemse böre¤inde ustad›r. Sofrada fievket Bey’in zoruyla flark› da söyler: Dizlerine kapansam, Kana kana a¤lasam. (…) 446
S E V ‹ M
B U R A K ' I N S U S K U N K U Z G U N C U K
M E K Â N I :
fievket Bey’e dönelim: o da gerçek bir edebiyat düflkünüdür. Gençk›zlara boyuna Nedim’in fliirlerini okur. Sonra da onlara g›yg›yl› bir yaflam dersi verir.-Ti¤-i sertiz-i zekâm›z k›rk yararken bir k›l›, biz de mecnunsak e¤er, kimdir cihan›n âkili. (K›l›çtan ince zekâm›z k›l› k›rk yararken, bize deli derlerse ak›ll› olan kimdir.) En son da kar›s›na seslenir: Haydi Nemse böre¤i, haydi fiaziyeee!” (Birsel, 1982: 269-270) Sevim Burak kap› komflular› olan bu ilginç aileyi oldu¤u gibi “Sedef Kakmal› Ev” öyküsüne sokmufltur. fievket Bey, Ziya Bey; fiaziye Han›m da Nurperi ad›yla karfl›m›za ç›karlarken, yaflad›klar› ev, kavgalar›, birbirlerini anlayamam›fl ve sevmemifl yanlar› öyküde hep oldu¤u gibi kalm›flt›r. Öykü, Nurperi Han›m’›n hep hayal etti¤i flekilde Ziya Bey’in ölümü üzerine kurulmufltur. Ana mekân Kuzguncuk Delikoç Soka¤›’ndaki evdir. Buran›n d›fl›nda bir de Üsküdar Çarfl›s› dikkati çeker. Nurperi, Ziya Bey’in “bonjurunu, ayakkab›lar›n›, saat kordonlar›n›, rahmetlilerin k›l›çlar›n›, kalpaklar›n›, pelerinlerini toplay›p” (Burak, 1965: 12) d›flar› tafl›m›flt›r. Eflyalar›n nerde oldu¤unu soran kocas›na da k›zararak “Üsküdar Çarfl›s›, Üsküdar Çarfl›s›” (Burak, 1965: 13) diye cevap vermifltir. Küçük Sevim’in zihninden süzülüp, öykü dünyas›na giren bu farkl› aile, adeta Üsküdar’la özdefllefltirilmifltir. fiehir, Nurperi Han›m için kederin ve trajedinin bafllang›c› olmufltur. “MENL‹K’ten ÜSKÜDAR’a geldi¤inden bu yana t›rnaklar›n› yiyip duruyordu.” (Burak, 1965: 14) diyerek bu durumu pekifltiren yazar, öykünün sonunda Ziya Bey’in ölümüyle, kad›n›n kötü kaderini yine ayn› flehirde sonland›racakt›r. Baflta iri bir örümcek gibi üstüne çöken yazg›s›, art›k bu kent taraf›ndan yutulacakt›r. Bu da Burak’›n sat›rlar›na “Soba deli¤indeki iri örümcek ince ayaklar›yla ÜSKÜDAR ÇARfiISINA yürüdü.” (Burak, 1965: 14) fleklinde yans›yacakt›r. Sevim Burak’›n “Ah Ya’Rab Yehova” adl› öyküsü de Delikoç Soka¤›’n›n birbirine yaslanm›fl evlerinin birinde geçmektedir. Çocukluk hat›ralar›na s›k› s›k›ya ba¤l› kalan yazar, bu eserinde de baflka bir komflusunun “azalan” yaflam›n› konu edinmifltir. Cüce Faik Pafla’n›n flimdilerde çoktan y›k›lm›fl olan kona¤› da ayn› yokufltad›r. Pafla’n›n o¤lu Bilal Bey, K›z Muallim Mektebi’nde Frans›zca ö¤retmenidir. K›z kardefli fiahende Han›m ise Kandilli Lisesi’nde müzik ö¤retmenidir. A¤abeyi ile ayn› evi paylafl›rlar. 12 tane köpek ve 12 tane kedi fiahende Han›m’›n peflini hiç b›rakmaz. O zamanlar ‹cadiye’nin kedi ve köpekleri meflhurdur. Bu kad›n›n çevresi taraf›ndan en be¤enilen yönü, çok iyi piyano çalmas›d›r. Faik Pafla’n›n Leyla ad›nda bir k›z› daha vard›r ki o da Sevim’in amcas›yla evlenmifltir.11 Sanatç› bu bambaflka aileyi, “Ah Ya’Rab Yehova” öyküsüne oldu¤u gibi dâhil etmifltir. Bilal Bey’in han›m› Zembul adl› bir Romanya Yahudi’sidir. Müslüman olup Sümbül ad›yla karfl›m›za ç›ksa da herkes onu Zembul diye ça¤›rmaktad›r. Öyküde de özellikle Zembul Allahanati olarak ifade edilen bu isim, Burak taraf›ndan az›nl›kta kalm›fll›¤›n vurgulanmas› olarak nitelendirilebilir. Bilal Bey’in 447
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I
o¤lu Feridun da metinde, ‹srail dilinde “güzel gözlü” anlam›na gelen Verdul ad›na büründürülmüfltür. Sevim Burak’›n bu mahallenin kaderi ile ilgili öyküye koydu¤u son, oldukça dikkat çekicidir. Bilal Bey’den evlilik d›fl› bir çocuk dünyaya getiren, buna ra¤men fievket Bey’le iliflkisi olan Zembul, mahallede birçok k›zdan çocu¤u bulunan Bilal Bey, evli olmas›na ra¤men üç kapatmas› olan fievket Bey, kocas›ndan habersiz eve erkek alan fiaziye Han›m gibi kifliler adeta yazar taraf›ndan cezaland›r›l›r. Metnin sonunda, mahallenin bütün yüzleri sahneye ç›kar. “Madam Victoria-O’nu görünce Madam Raflel-O’nu görünce Madam Furtune- O’nu görünce Madam Lili de kap›ya kofltu-Hizmetçi Atiya O’da onlar› görünce kap›ya kofltu-Ezra onlar› görünce O’da kap›ya kofltu-Onlar› görünce Madam Bohora O’da kap›ya kofltu-Onlar› görünce ‹da-Ketura-Lusi-Betuel-Anna-Lea-Dora-Abimelek(…)” (Burak, 1965: 90) Kimlikleri tam olarak belirlenmeyen bu kifliler, semtin az›nl›k halk›d›r. Ama baflrolde elinde atefli ile Tanr› Yehova vard›r. Burak, günah iflleyen bu insanlar› Yehova’ya yakt›rarak cezaland›r›r. Bu belki de biraz, çocuk Sevim’e “Tanr› yakar” düflüncesinin babaannesi taraf›ndan afl›lanmas›yla12 ilgilidir. Öyküye insanlar› ile dâhil olan Kuzguncuk’un, vapur iskelesi (Burak, 1965: 77), Küplüce mezarl›¤› (Burak, 1965: 76), dönemin meflhur gazinolar›ndan olan Yani’nin yeri ve Kiryako’nun Kahvesi (Burak, 1965: 79) de metnin içerisinde dikkati çeken mekânlardand›r. Burak, bu an› yüklü geçmifli ve kendisinde kalan “kentsel imgeyi”, kültürel motiflerle harmanlayarak öyküsüne alm›flt›r. Hayal dünyas›n›n da etkisiyle baz› farkl›l›klar ortaya koymakla birlikte temelde, Kuzguncuk’ta yaflayan az›nl›k halk›n içindeki baz› ailelerin trajedilerini dillendirmeye çal›flm›flt›r, denilebilir. “Osmanl› Bankas›”, sanatç›n›n adeta, annesinin ve onun nezdinde ‹cadiye’de yaflayan bütün Yahudi vatandafllar›n intikam›n› almak için yazd›¤› bir öyküdür. Anlat›c› esere “lacivert ihtiyar ifli bol bir entari” (Burak, 1982: 56) tasviri ile bafllam›flt›r. Bu elbiseyi giyerek sanki babaannesinin k›l›¤›na girip “Müslüman” olan yazar, bu flekilde annesi Aysel Han›m’a babaannesinin gözüyle bakmaya çal›flm›flt›r. Öykünün çat›s›n› “‹cadiye Caddesi” ve Anne Marie Mandil’den “Aysel Kudret” yap›lm›fl bir kad›n oluflturmaktad›r. Sanatç›, mekân› bu defa d›fllanan, azalt›lmaya çal›fl›lan bir az›nl›k kültürü ile bütünlefltirmifl, kent her yönüyle bu insanlar›n hayat›na nüfuz eder olmufltur. Burak, bu öyküsünde de mahalleyi atefle verir. Küçüklü¤ünde bütün az›nl›k halktan nefret ettirilen; ancak yazar olduktan sonra çocuklu¤una inat Yahudi olmas› ile gurur duyan, eserlerinde Tevrat’tan bolca istifade eden Sevim Burak’›n, ‹cadiye’deki komflular›n› sürekli cezaland›rmak istemesi ilginçtir. “Osmanl› Bankas›”nda da annesinin çilelerinin üzerine babaannesinin entarisiyle giden yazar, onunla içinin bütün yang›nlar›n› söndürür. Bu iç yang›n›n›n d›fl dünyaya s›çramas› sonucunda yine entari imdada yetiflir. “Y›llardan be448
S E V ‹ M
B U R A K ' I N S U S K U N K U Z G U N C U K
M E K Â N I :
ri/söndürürüm en h›zl› yang›nlar›/en azg›n alevlerin üstüne bir entari y›llard›r bir entari bir entari daha bir entari bir entari daha onun da üstüne bir entari entari üstüne entari ‹kinci Dünya Harbi’nde ölen Alman Askerlerinin ceketleri bu kadar üst üste y›¤›lmam›flt›r/” (Burak, 1982: 59) Bu yang›n›n ortas›nda anlat›c›, kurum ba¤layan gözlerini yine babaannesinin entarisi ile siler. Burada, kötü an›larla dolu bir çocukluk geçiren Sevim Burak’›n geçmifli ile hesaplaflmas› ve her fleyin üzerine yine geçmiflten gelen bir imgeyle gitmesi söz konusudur. Bu durumda da mekâna düzenlenen sald›r› asl›nda, yak›l›p, y›k›l›p, atefle verilmek istenen bir geçmifle düzenlenmektedir. Sonuç olarak, kentin bu öykünün penceresinden görünümü, tamamen kötü an›larla yüklü bir geçmiflle iç içedir. Bu birliktelik de onu t›pk› yazar›n çocuklu¤u gibi karanl›k ve bo¤ucu yapmaktad›r. Sevim Burak’›n genel olarak, yeni evlenen bir çiftin hayatta nelerle karfl›laflabileceklerini ele ald›¤› “Tavuskufllar› ve Kartallar” adl› öyküsünde, dikkati çeken mekânlardan biri de Kuzguncuk vapur iskelesidir. Yazar›n, Ahmet ve Mehmet ad›ndaki ikiz ye¤enlerinin evlenme törenlerini an›msamas›yla bafllayan öykü, bir foto¤rafç›n›n düflündürdükleri üzerine kurulmufltur. ‹nsanlar›n “Gerçekleri-ecifl bücüflleri-bakar körleri-düflmanlar›” (Burak, 1993: 14) ancak bir foto¤rafç›n›n resimledi¤i kareden görebileceklerini söyleyen yazar, yafllanman›n önemi üzerinde durur. T›pk› “flimdi ihtiyarlad›k Elhamdülillah” (Burak, 1993: 14) diyen anlat›c› gibi, gerçekleri alg›lamak için yafllanmak gereklidir. Öyküsünde belirtti¤imiz mesajlar› vermeye çal›flan Burak, ana mekân olarak ‹stanbul’u kullanm›fl, Kuzguncuk vapur iskelesini hayali bir fon olarak metnine dâhil etmifltir. Yine geçmiflten gelen bir an›flt›rma ile ortaya ç›kan bu iskele, ses fonksiyonuyla ele al›nm›flt›r. Vapur halatlar›n›n koparken ç›kard›klar› sesler, evlili¤in bitmesine benzetilmifl, boflanman›n ard›ndan f›rlat›l›p at›lacak resimler halatlardan kopan ipin f›rlamas› gibi anlat›lm›flt›r. Bu aç›dan bak›l›nca öyküde Kuzguncuk, “sesli mekân” imgesi ile karfl›m›za ç›km›flt›r, denilebilir. Sanatç›n›n “Sedef Kakmal› Ev” adl› öyküsüne ald›¤› fievket Bey ve fiaziye Han›m, ‹flte Bafl ‹flte Gövde ‹flte Kanatlar isimli oyununda da karfl›m›za ç›kmaktad›r. Yine fievket Bey, burada Ziya tipi ile görülürken, fiaziye Han›m Melek olarak yer al›r. Bu defa Ziya Bey, ölüm döfle¤indedir. Bafl›nda Melek ile yak›n arkadafl› N›vart durur. Bu iki kad›n ölmek üzere olan adam›n bafl›nda dertleflmektedir. Bu konuflmalardan, bir vakitler Ziya Bey’in N›vart’a göz koydu¤u anlafl›l›r. Bunun üzerine Melek, kendisine ihanet teflebbüsünde bulunan kocas›n›n üzerine sald›r›r. Ancak bu çaba sonuçsuz kalacakt›r. Çünkü anlat›c›, Ziya Bey’le bir kültürü simgelemektedir ve bu adam sessizce ölüme terk edilmelidir. Burak da Melek’e onu yapt›r›r. Art›k Ziya Bey’in sa¤ taraf› tamamen hissizleflmeye bafllam›flt›r. Bu durumu önemsemeyen Melek ise bir k›r e¤lencesine kat›l›r. “E¤lencenin kraliçesi edas›ndad›r. Yüzü afl›r› derecede boyal›, gençli¤e özenilmifl bir bak›flta çocuksu, genç, bir bak›flta yafll›d›r.” (Burak, 2006: 109) cümleleri Melek’in asl›nda köhne bir 449
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I
Kuzguncuk’tan kareler
kültürün kad›n› olmas›na ra¤men, yeni bir medeniyete ayak uydurma çabas›n› gösterir. Asl›nda bu içkili e¤lence tamamen düflsel bir kurgudur. Özellikle de Melek’in “Yaflas›n Cumhuriyet” (Burak, 2006: 114) 盤l›klar› onun neflesinin yapmac›kl›¤›n› vurgular. Çünkü Cumhuriyet ne onundur, ne de N›vart’›n. Nihai noktada onlar y›k›lmaya mahkûm bir az›nl›k kültürünün kahramanlar›d›r. Melek asl›nda bir kona¤a yanaflma olarak geldi¤inde, tarihe gömülmeye yazg›lanm›flt›r. ‹flte bu noktada kad›n, Ziya Bey’i suçlar. Onun ölümüyle kendi dirimini sa¤layaca¤›n› zannetmifl fakat kendi enkaz›n›n alt›nda kalm›flt›r. Oyunun sonunda bir ölüm mele¤ine dönüflen Melek, Ziya Bey’e sald›r›r. Ziya Bey de hasta yata¤›ndan kalk›p ona karfl›l›k verir. Oyun ölümcül bir savaflla son bulur. Bu savafl›n sonucu belli de¤ildir fakat muhtemelen her ikisi de ölecektir. Çünkü yazar, temsil ettikleri Levanten kültürün, Türkiye Cumhuriyeti s›n›rlar› içerisinde daralmaya ve tükenmeye mahkûm oldu¤unu düflünmektedir. Bu temel üzerine kurgulanan eserde ana mekân yine Kuzguncuk’un ‹cadiye Caddesi’dir. Daha önce uzun uzun tarif etti¤imiz Bagana ailesinin yaflad›¤› bu yer, Burak’›n sahnesinde bu defa mahzun bir sokak görünümünde karfl›m›za ç›kmaktad›r. Zamanla yok olan bir kültürün kal›nt›lar›ndan biri olan Delikoç Soka¤› ve buran›n az›nl›k halk›, yazar›n bu dram›nda son kez ortaya ç›kacak, Burak için bir vefan›n kal›nt›s› olarak yerini alacakt›r. 450
S E V ‹ M
B U R A K ' I N S U S K U N K U Z G U N C U K
M E K Â N I :
Kuzguncuk’tan kesit
Eserde Delikoç Soka¤›, Kuzguncuk Tepesi (Burak, 1993: 64) olarak yer almaktad›r. Bununla beraber Üsküdar (Burak, 1993: 65), K›s›kl› Tramvay Yolu, K›s›kl› Gazinosu (Burak, 1993: 66) da an›lan di¤er mekânlardand›r. Sonuç olarak denilebilir ki, Sevim Burak, ‹flte Bafl ‹flte Gövde ‹flte Kanatlar’da mekâna daha dura¤an bir fonksiyon yüklemifltir. Baflka bir ifadeyle, “Sedef Kakmal› Ev”de oldukça canl› ve hareketli bir görünüm arz eden Kuzguncuk, “Ah Ya’Rab Yehova”da biraz daha kar›flm›fl, yak›l›p y›k›lmak suretiyle harap edilmifl, nihayet bu oyunda da tamamen izleri silinip mezar tafl› önceden haz›rlanm›fl bir ölü halini alm›flt›r. Yani sanatç› asl›nda Ziya Bey’e Kuzguncuk ve oradaki az›nl›k halk›n kaderini yaflatm›flt›r. Buna “kentin bireyselleflmesi” de denebilir. Sonuç Türk edebiyat›n›n farkl› tavr› ile dikkati çeken isimlerinden biri olan Sevim Burak, sanat›, var olmas›n›n sebebi olarak görmüfl, adeta yazmak için yaflam›flt›r. Eserlerinin genelinde de bunu bir durufl olarak sergilemifl, hayat›ndaki çeflitli kifli ve mekânlar› öykülefltirmifltir.
Mustafa Salma’›n II. Üsküdar Foto¤raf Yar›flmas›nda ödül kazanan foto¤raf› (arka sayfa)
451
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I
Sanatç›n›n çocuklu¤unun ve ilk gençlik y›llar›n›n geçti¤i Kuzguncuk’un Delikoç Soka¤›, onun hayat› ile sanat›nda önemli bir yer tutar. Özellikle çevresindeki az›nl›klar›n yaflamlar›na birebir tan›kl›k eden yazar, onlar›n içinde bulunduklar› durumlar› baflar›l› bir flekilde hikâyelefltirmifltir, denilebilir. Annesinden dolay› kendisi de Yahudi olan Burak, bir çeflit vefa duygusu ile bu halk› anlat›rken, ayn› zamanda kent imgesini de kiflilefltirmifl, insanlara yaflatt›¤› kaderi adeta Kuzguncuk’a da reva görmüfltür. Yazara göre cezay› hak eden insanlarla birlikte, kocaman bir mahalle hatta sokak da kendi pay›na düfleni alm›flt›r. Türk öyküsüne ayr› bir bak›fl aç›s› getiren Sevim Burak, hayat›na istenmeden giren Kuzguncuk’u, bilerek, isteyerek ve severek sanat›na dâhil etmifltir. Semtin bireyselleflti¤i, Burak öykü ve oyunlar› bu aç›dan dikkate de¤er eserlerdir. KAYNAKLAR B‹RSEL, Salah (1982); “Paylot”, Sergüzeflt-i Nono Bey ve Elmas Bo¤aziçi, Ankara: Türkiye ‹fl Bankas› Yay›nlar›. BOYNUKARA, Hasan (Ekim-Kas›m 2000); “Hikâye ve Hikâye Kavram›”, Hece, S. 46-47, s. 131-137. BURAK, Sevim (1965); Yan›k Saraylar, ‹stanbul: Türkiye Bas›mevi. ___ (1982); Afrika Dans›, ‹stanbul: Adam Yay›nlar›. ___ (1993); Palyaço Ruflen, ‹stanbul: Nisan Yay›nlar›. ___ (2004); Mach I’dan Mektuplar, ‹stanbul: Om Yay›nlar›. ___ (2006); Everst My Lord-‹flte Bafl ‹flte Gövde ‹flte Kanatlar, ‹stanbul: Yap› Kredi Yay›nlar›. GÜÇB‹LMEZ, Beliz (2003); “Tekinsiz Tiyatro: Sahibinin Sesi/Sevim Burak’›n Metninde Tekinsiz Teatrallik ve Minör Ses’in Temsili”, Tiyatro Araflt›rma Dergisi, S. 16, s. 4-17. GÜNGÖRMÜfi, Nilüfer (Temmuz-A¤ustos 2003a); “A’dan Z’ye Sevim Burak”, Kitap-l›k [Arma¤an], S. 63, s. 3-57. ___ (25.11.2003b); “Aflk›n S›rr› Çözüldü”, Akflam, s. 12. Hece-Öykü (Ekim-Kas›m 2004); “Burak, Sevim”, Hece Öykü, S. 5, s. 168-169. ‹LER‹, Selim (2005); “Yan›k Saraylar Primadonnas›”, Kar Ya¤›yor Hayat›ma, ‹stanbul: Do¤an Kitap Yay›nlar›. ‹ZM‹RL‹, Mübeccel (Nisan 1966); “Sevim Burak”, Yeni Ufuklar, S. 167, s. 57-62. KARAAL‹O⁄LU, Seyit Kemal (1982); “Burak, Sevim”, Ansiklopedik Edebiyat Sözlü¤ü, ‹stanbul: ‹nk›lâp ve Aka Yay›nlar›. KOÇAKO⁄LU, Bedia (2006); Sevim Burak, Hayat›-Eserleri-Sanat›, Bas›lmam›fl Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, (Dan›flman: Doç. Dr. Âlim Gür). NECAT‹G‹L, Behçet (1985); Edebiyat›m›zda ‹simler Sözlü¤ü, ‹stanbul: Varl›k Yay›nlar›. ÖNERTOY, Olcay (1984); Türk Roman ve Öyküsü, Ankara: Türkiye ‹fl Bankas› Yay›nlar›. ÖZKIRIMLI, Atilla (1982); “Burak, Sevim”, Türk Edebiyat› Ansiklopedisi, C. 1, ‹stanbul: Cem Yay›nlar›. Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatç›lar Ansiklopedisi, C. 1 (2001); “Burak, Sevim”, ‹stanbul: Yap› Kredi Yay›nlar›. TEK‹N, Aslan (1995); Edebiyat›m›zda ‹simler ve Terimler, ‹stanbul: Ötüken Yay›nlar›. YKY (2004); Bir Usta Bir Dünya: Sevim Burak, ‹stanbul: Yap› Kredi Yay›nlar›.
454
S E V ‹ M
B U R A K ' I N S U S K U N K U Z G U N C U K
M E K Â N I :
D‹PNOTLAR 1
Yap› Kredi Kültür Merkezi’nden temin etti¤imiz Sevim Burak Külliyat›’nda yazar›n kendi kalemiyle yaz›lan özgeçmiflinden al›nm›flt›r. 2
Yazar›n o¤lu A. Karaca Borar ile 08.04.2006 tarihinde, saat 14.00’da Bodrum Türkbükü’nde yapt›¤›m›z söylefliden al›nm›flt›r.
3 Yap› Kredi Kültür Merkezi’nden temin etti¤imiz Sevim Burak Külliyat›’nda yazar›n kendi kalemiyle yaz›lan özgeçmiflinden al›nm›flt›r. 4
Mehmet Kaptan’›n befl ayr› kapatmas› oldu¤u ve eflinin Orozdibak’tan al›nm›fl bir flemsiye ile bu kad›nlardan birini dövdü¤ü bilgisi için bk. (Birsel, 1982: 263)
5 Freud’un “örtülü kalmas› gerekti¤i halde a盤a ç›km›fl herfleydir.” diye tan›mlad›¤› tekinsizlik, bast›r›lm›fl olan›n geriye dönüflü olarak özetlenebilir. (Güçbilmez, 2003: 4) Yazar›n babas›ndan dolay› bir tekinsizlik yaflad›¤› ve kahramanlar›na da ayn› elbiseyi giydirdi¤i söylenebilir. 6
Yazar›n o¤lu A. Karaca Borar ile 08.04.2006 tarihinde saat 14.00’da Bodrum Türkbükü’nde yapt›¤›m›z söylefliden al›nm›flt›r.
7
Burak’›n Peyami Safa’n›n aflk›na cevap verdi¤ini mektuptaki baz› ifadelerden anl›yoruz. “Aflk›m›z›n gayesi mevzuunu tazelemeyece¤im.” Fakat yine ayn› mektuptan anlafl›l›yor ki bir süre sonra Sevim Burak araya mesafe koymaya bafllam›flt›r. “Son iki mektubun beni biraz teselli etti. Hislerinin fikirlerine ve hitaplar›n›n ‘sen’den ‘siz’e do¤ru yapt›¤› zikzaklara ra¤men. (…) Senden gözyafllar› ile ayr›laca¤›m› ne biliyorsun? Korkutuyorsun beni. Yoksa… fiimdiden beni bir felakete mi haz›rlamak istiyorsun?” Yazar›n o¤lu Karaca Borar’dan temin etti¤imiz, Peyami Safa’ya ait olan 21.04.1950 tarihli mektuptan al›nm›flt›r.
8
Yazar›n o¤lu A. Karaca Borar ile 08.04.2006 tarihinde saat 14.00’da Bodrum Türkbükü’nde yapt›¤›m›z söylefliden al›nm›flt›r. 9 Yazar›n o¤lu A. Karaca Borar ile 08.04.2006 tarihinde saat 14.00’da Bodrum Türkbükü’nde yapt›¤›m›z söylefliden al›nm›flt›r.
10
Kuzguncuk’a ilk kez havagaz› fenerlerini Mazlum Bagana döflettirmifltir. (Birsel, 1982: 269)
11
Yazar›n o¤lu A. Karaca Borar ile 08.04.2006 tarihinde saat 14.00’da Bodrum Türkbükü’nde yapt›¤›m›z söylefliden al›nm›flt›r.
12
Ayn› söylefliden al›nm›flt›r.
455