Beylerbeyi’nin Han›mefendi Sanatkâr›: Rikkat Kunt (1903-1986) P R O F .
D R .
Ç ‹ Ç E K
D E R M A N
Marmara Üniversitesi
Tam 10 sene kendisinden feyz almaya çal›flt›¤›m Rikkat Kunt Hocam›, tebli¤ sürem içinde sizlere k›saca tan›tmaya ve Üsküdar semtine neler kazand›rd›¤›n› anlatmaya çal›flaca¤›m. Onu ebedi âleme u¤urlayal› neredeyse 23 y›l tamamlan›yor. Üsküdar’a ba¤l› Beylerbeyi’ndeki evini âdeta sanat merkezi haline getiren Rikkat Han›m, uzun y›llar tezhip sanat›n› ö¤renmek gayesiyle pek çok talebesinin buraya gelmesini sa¤lam›flt›r. Ben de 1976-1986 y›llar› aras›nda her hafta bu kap›y› çalanlardan biriydim (Resim.1). Yaln›z ö¤rencilerin mi? Kendisini tan›mak isteyen yabanc›lar›n, yaz›lar›n›n bezenmesini talep eden hattatlar›n ve eserlerini görmeyi arzu eden sanatseverlerin s›k s›k ziyaret ettikleri bu ev, hâlen onun eflyalar›yla muhafaza edilmektedir. 27 Nisan 1903 tarihinde ‹stanbul Beylerbeyi’nde dünyaya gelen Fatma Rikkat, Osmanl› devrinde devlete vâli, nâz›r ve âyân âzas› olarak hizmet eden fikir ve ilim adam›, Hüseyin Kâz›m Kadri Bey (1870 -1934) ile Güzide Han›m’›n (18861950) iki k›z›ndan büyük olan›d›r. Rikkat ismini, babas›n›n yak›n arkadafllar›ndan Tevfik Fikret (1867 -1915) koymufltur. Hüseyin Kâz›m Bey, Birinci Cihan Harbi’nden birbuçuk y›l evvel, ‹stanbul’daki siyasî durumdan rahats›z olunca, o zaman Osmanl› topra¤› olan Beyrut’a ailesiyle birlikte gidip yerleflmifl ve Türk Lugati’ni orada kaleme almaya bafllam›flt›r. Rikkat Han›m’›n babaya ve babaanneye olan hayranl›¤› ve düflkünlü¤ü ömür boyu devam etmifltir. Sohbetlerimizde mutlaka söz döner dolafl›r Hüseyin Kaz›m Bey’e gelir ve hocam, ondan bir hat›ra naklederek sözünü noktalard›. ‹flte böyle bir sohbet sonunda: “Babam s›k s›k bana, ‘Sen hiç yukardan b›rak›lan bir tafl›n yere nas›l düfltü¤ünü görmedin mi? Nesiller aras› muhabbet de iflte böyledir, geriye de¤il, ileriye yönelir. Ebeveyn evlâd›na daha düflkün olur.” demiflti.
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I
1- Rikkat Kunt ve talebesi Çiçek Derman ( Mart 1977 )
Rikkat Hocam tahsiline Beyrut’ta bafllar. Önce bir Frans›z mektebine verilir, sonra buras› kapan›nca Alman mektebine gitmek zoruna kal›r ve harbin bitiflinden sonra, 1919‘da hep beraber ‹stanbul’a dönerler. Genç Rikkat, kendisinin do¤umuyla eve getirtilen Frans›z mürebbiye ve farkl› okullardaki e¤itimi sayesinde üç yabanc› dile sahip olmufltur. Buna ra¤men anadiline yabanc› kelime katmamaya özen gösterirdi. Bir gün: “Sizi dinlemek ayr› bir zevk, fliir gibi âhenkli konufluyorsunuz” dedi¤imde, babas›n›n yak›n dostu olan Mehmed Âkif Bey’den (Ersoy, 1873-1936), özel olarak edebiyat dersi ald›¤›n› anlatm›fl ve “Türkçemi ona medyûnum. En ince teferruat›na kadar, arûzu ve vezinle fliir okumas›n› bana o ö¤retti.” demiflti. Ressam Ali Sâmi Bey’den (Boyar,1880-1967) resim dersleri, ayn› y›llarda, tan›nm›fl piyano hocas› Alman as›ll› Langaberg’den piyano dersleri alm›flt›r. Hocam›n, “Evlenmek zaman› geldi, evlendim” diye anlatt›¤› ilk izdivâc›, âilelerin iste¤iyle 1921 y›l›nda gerçekleflmifltir. Zevci ‹smail (Sar›ca) Bey’in difl hekimli¤i tahsîli için gittikleri Almanya’da üç y›la yak›n kal›rlar. Esâsen Almanca’ya vâk›f olan Rikkat Han›m bu y›llar›n› -sevdiklerine hasret kalman›n d›fl›ndazevkle sürdürür. Hattâ orada konservatuara devam edip müzik tahsili bile yapm›flt›r. ‹stanbul’un 1923 y›l›ndaki kurtuluflundan sonra yurda dönerler ve ilk o¤lu Reflid’i (Sar›ca) 1924 y›l› Ekim ay›nda dünyaya getirir. Nisan 1925’de de bu evlilik noktalan›r. Bir müddet sonra Arnavud as›ll› bir Hariciye memuru olan 190
B E Y L E R B E Y ‹ ' N ‹ N R ‹ K K A T
H A N I M E F E N D ‹ S A N A T K Â R I : K U N T ( 1 9 0 3 - 1 9 8 6 )
2- Rikkat Han›m ilkbahar aylar›nda Çaml›ca’da, ( 1946-47 y›llar› )
Fahrettin Ça¤atay (1897-1970) ile ikinci evlili¤ini yapar. Bu defaki seçim kendisine âittir. Zevci Atina’ya tâyin edilince birlikte giderler. Bir sene kal›p tekrar yurda döndüklerinde (1927), ikinci o¤lu do¤ar. 2-3 sene sonra bu evlilik de yürümez olur ve Rikkat Han›m için tekrar ayr›l›k gerçekleflir. ‹kinci izdivâc›n›n da ayr›l›kla bitiflini,“30 yafl›nda, iki çocukla, ne yapaca¤›m› flafl›rm›fl bir vaziyette ortada kald›m. O arada babam› kaybettim (1934). As›l o zaman dünya bafl›ma y›k›ld›. Periflan bir hâlde içime kapand›m, kald›m.” sözleriyle anlat›rd›. Bu y›llarda Rikkat Han›m’a, Hüseyin Kâz›m Bey’in day›s› olan ‹smail Hikmet Ertaylan’›n (1889-1967): ‘Rikkat, flimdi ne yapacaks›n? Bir üçüncü evlilik düflünüyor musun?’ sualine: ‘Aman, Allah korusun, göstermesin’ cevab› üzerine: ‘Ev için hiçbir mükellefiyetin yok, gâilen yok. Bombofl bir insan ne yapar? Bir fleyler yapmal›s›n.’ der. Akademi Müdürü Ressam Nâm›k ‹smâil’in (1890-1935) vefat› üzerine müdürlü¤e alt› ay süreyle vekâlet eden ‹smail Hikmet, 1936 y›l›n›n bir günü küçük ye¤eni Rikkat’i Akademi’ye davet eder. Müdüriyet odas›nda ilk defa gördü¤ü ‹smail Hakk› Altunbezer’e (1873-1946) meftûn olan Rikkat Han›m’›n: “Aslan gibi 1.80’in üstünde bir boy, gö¤süne kadar inen bembeyaz sakal, flahin gibi bakan mavi gözler...” diye tan›tt›¤› hocas›yla münasebeti y›llarca devam etmifltir. Ertaylan’›n: “Hoca, bu yeni taleben; eti senin, kemi¤i benim, al” demesiyle 191
Ü S K Ü D A R
3- Fatih Albümü’nden Rikkat Kunt’un f›rças›yla bezenmifl bir sayfa
192
S E M P O Z Y U M U
V I
B E Y L E R B E Y ‹ ' N ‹ N R ‹ K K A T
H A N I M E F E N D ‹ S A N A T K Â R I : K U N T ( 1 9 0 3 - 1 9 8 6 )
4- 5 – Fatih Albümü’nden Rikkat Kunt’un f›rças›yla bezenmifl 2 farkl› sayfa
birlikte tezhip atölyesine giderler. Evvelâ misafir talebe olarak devam eder, daha sonra resmen kayd› yap›l›r. Maddî bir endiflesi olmad›¤› için a¤›rdan ald›¤› tahsil hayat›nda Altunbezer’in tezhip tarz›nda arad›¤›n› bulamay›nca, Akademi’de çini muallimi olan Feyzullah Day›gil’le (1910-1949) çal›flmalar›na h›z vermifl ve ‹stanbul âbidelerinde bulunan çiniler üzerinde uzun araflt›rma ve çal›flmalar yaparak XVI. asr›n tezyînat üslûbunu yeniden ihya etmifllerdir. Akademiye 1936 y›l›nda talebe olarak giren Rikkat Han›m, mezuniyetinden sonra 1944’den itibaren kütüphane memurlu¤u (Resim.2) ve hoca olarak tam 32 sene bu çat› alt›nda bulunmufl ve Nisan 1968 y›l›nda emekli olmufltur. 83 y›ll›k hayat›n›n 50 y›l›n› sanatla iç içe geçirmifl, say›s›z eser vermifl ve ö¤renci yetifltirmifltir. Rikkat Han›m, sahip oldu¤u genifl kültüre ra¤men, nedense eser telif etmek yoluna girmemifl ve neflriyat hayat›ndan daima uzak kalm›flt›r. Vak›flar Dergisi’nde (1938, sy. 1, s. 83-90); ve (1942, sy. 2, s. 223-232) “‹stanbul Çinilerinde Lâle” bafll›kl› -pek çok motifle zenginlefltirilmifl iki makale vard›r ki- Feyzullah Day›gil imzas›yla ç›km›fl olmakla beraber henüz talebe olan Rikkat Han›m’›n bunlarda görünmez bir eme¤i vard›r. Ayr›ca, 1942 y›l›nda Güzel Sanatlar mecmuas› (sy. 4, s. 101) Sedefkâr Vâs›f Bey’e (1876-1940) dâir makalesi d›fl›nda bir neflriyât› olmam›flt›r. 193
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
6- Rikkat Hoca’n›n bezedi¤i Hamid Aytaç’›n Besmelesi
V I
7- ‹smail Hakk› Altunbezer’in hatt› ve Rikkat Kunt’un tezhibi
Rikkat Hocam yeri geldi¤i zaman, sözünü esirgemeden söyleyen, mert yap›l› bir han›md›. Babas›na seciye ve huy bak›m›ndan çok benzedi¤ini söylerdi. Bununla ilgili hâdiselerden birini kendisinden duydu¤um flekilde nakledeyim: Bir toplant›da ‹bnülemin Mahmud Kemâl Bey’e ( 1870-1957 ) hocam› tan›flt›r›rlar. ‹lk sözü: ‘Ben baban› hiç sevmezdim’ olur. Rikkat Han›m da cevâben: ‘Babam da size karfl› ayn› hislerle meflbû idi, efendim’ der. ‹bnülemin Mahmud Bey çok sinirlenir ve: ‘Tam babas›n›n k›z›’ diyerek oradan uzaklafl›r. Rikkat Han›m 1970 senesinde Portekiz Hükümeti taraf›ndan, Lizbon’da sel felaketine u¤rayan Gülbenkyan Müzesi eserlerini asl›na uygun tamir etmesi için davet edilir. Bu sel afeti 1968 y›l›nda meydana gelmifltir ve uzun araflt›rmalar sonunda hem eski eser tâmirindeki mahareti, hem de mükemmel lisan›yla Türkiye’den seçilip, her türlü rahatl›¤› temin edilerek uzun bir zaman flart›yla kendisine müracaat edilir. ‹lk olarak Gülbenkyan Müzesi’nde bulunan ve 48 saat su alt›nda kald›¤› için epeyce y›pranan 1501 tarihli Tîmûrî hükümdarlar›ndan Sultan ‹skender’e ithâf edilmifl minyatürlü bir yazma ile ifle bafllan›r. Herat üslûbunun en güzel örneklerinden olan ve bugün dünya üzerinde bir efli daha bulunmayan bu çok de¤erli eserin onar›lmas› hocam› tahmîninden fazla yorar. Bir de ülkenin iklim ve havas› sa¤l›¤›n› bozunca, iki buçuk ay süren çal›flmalar›na nokta koyarak ‹stanbul’a geri döner. 36 parçadan oluflan minyatürlerin bu müddet zarf›nda ancak 5 tanesi elden geçirilebilmifltir. 194
B E Y L E R B E Y ‹ ' N ‹ N R ‹ K K A T
H A N I M E F E N D ‹ S A N A T K Â R I : K U N T ( 1 9 0 3 - 1 9 8 6 )
Müze yetkilileri, Rikkat Han›m’›n çal›flma tarz›n› ve tamir etti¤i minyatürlerin baflar›l› sonucunu de¤erlendirerek, kalan 31 parça minyatürü Ankara’daki elçilik ve buradaki konsolosluk arac›l›¤›yla Beylerbeyi’ne evine kadar getirip onar›ma devam etmesini isterler. Bu ›srarl› talep neticesinde, sadece verilen söze güvenilerek, günde 2-3 saatlik bir çal›flmayla bu 31 parça tamamlan›r ve yine s›k› güvenlik tedbirleri alt›nda Portekiz’e gönderilir. Kendisi bu konu aç›ld›¤› zaman: “Baha biçilemeyen bu k›ymetli eserin, hiçbir imza veya senet karfl›l›¤› olmadan ‹stanbul’a evime gönderilmesi ve tâmirinin istenmesi, hem de ›srarla istenmesi, do¤rusu, bir Türk sanatkâr›na çok flerefli bir tevcîhtir” derdi. Hocamla ilk karfl›laflmam 1970 y›l›nda, tezhibini kendisinden rica etti¤imiz birkaç celî yaz›n›n teslim al›nd›¤› gündü. U¤ur Derman’la birlikte ben de kendisini Beylerbeyi’ndeki evinde ziyarete gittim. Çok k›sa süren bir görüflmemiz oldu. Daha sonra onu, 1972 y›l›nda Üsküdar’da Üstâd Necmeddin Okyay (1883 -1976) için tertib edilen jübile toplant›s›nda gördüm. Muhsin Demironat (1907-1983) ile yanyana oturuyor ve tatl› tatl› sohbet ediyorlard›. Çekingen tabiat›m sebebiyle, yanlar›na gidip kendimi tan›tamad›m. Nihâyet zevcimle beraber, 6 Ocak 1976 günü Necmeddin Okyay’›n defninden hemen sonra tâziyede bulunmak üzere Rikkat Han›m’›n evine gittik. Caddeye bakan ufak, balkonlu çal›flma odas›nda bafllayan bu görüflme, hocam›z›n vefat›na kadar kesilmeden devam etti. “Elimi size b›rak›yorum” sözü hâlâ kulaklar›mdad›r. Emanetine lây›k olmaya ve elimden geldi¤ince koruyup yeni nesillere aktarmaya çal›fl›yorum. Cumhuriyet Devri’nin klâsik Türk kitap sanatlar›na ait en mühim yazma eseri, 1945-1953 y›llar› aras›nda ‹smail Hikmet Ertaylan’›n giriflimiyle vücûd bulan “Fâtih Albümü” dür. ‹stanbul’un 500. Fetih y›ldönümü için Akademi hocalar› ve ö¤rencileri taraf›ndan haz›rlanan bu eserde Rikkat Han›m âdeta sernakkafle vazîfesini üstlenmifltir. Önce talebesiyle kütüphane ve müze çal›flmalar› yaparak Fâtih devri eserlerini incelemifl; motifleri, renkleri, desen ve üslûb özelliklerini tesbît etmifltir. Daha sonra Fâtih Dîvan›’ndan seçilen fliirler devrin hattatlar›na yazd›r›lm›fl ve bunlar›n bir k›sm› tezhip hocalar›, bir k›sm› da Akademi’nin yetiflmifl ö¤rencileri taraf›ndan Rikkat Han›m’›n kontrolü alt›nda bezenmifltir. Bu yazma eser, Rikkat Hoca’n›n hayat›nda müstesnâ bir yer al›r. Bu çal›flman›n en önemli yan›, hiçbir maddî karfl›l›¤› olmadan, bir gaye u¤runa haz›rlanmas›d›r. 25 x 40 cm. eb’ad›nda ve 66 k›t’adan meydana gelen bu eser, hâlen fievket Rado (1913-1988) ailesinin husûsi koleksiyonunda bulunmaktad›r ( Resim. 3-4-5). 1958 y›l›nda, Bâb›âli’nin sevilen nâflirlerinden ‹smail Akgün taraf›ndan Halim Özyaz›c›’ya (1898-1964) siparifl edilen büyük boy bir dizi k›t’an›n bezenmesi, sahibince Rikkat Kunt’dan istenir. Her biri di¤erinden âlâ olan bu tezhipler, o mükemmel hatla birbirini tamamlayarak ortaya müstesnâ eserler ç›km›flt›r. ‹smail Akgün 1979 senesinde bu eserleri Topkap› Saray› Müzesi’ne hediye etmifltir. Çok hâlsiz olmas›na ra¤men o gün Rikkat Han›m’› al›p Saray’a götürmüfl ve 20 sene evvel yapt›¤› bezemeleri bir daha görmesini sa¤lam›flt›k. Ne kadar memnun olmufl ve heyecanlanm›flt›. 195
Ü S K Ü D A R
8- Sultan Abdülmecid tu¤ral› bu menflurun bezemesi, 1970’li y›llarda Rikkat Kunt taraf›ndan yap›lm›flt›r
196
S E M P O Z Y U M U
V I
B E Y L E R B E Y ‹ ' N ‹ N R ‹ K K A T
H A N I M E F E N D ‹ S A N A T K Â R I : K U N T ( 1 9 0 3 - 1 9 8 6 )
10- Hamid Aytaç’›n bu hilyesi, Rikkat Kunt taraf›ndan tezhip edilmifltir
197
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I
Fransa’da bir klinik sahibi olan hocam›n ikinci o¤lu Dr. Nur-Jean Ghata’n›n (19271981) vefat›, Rikkat Han›m 78 yafllar›ndayken vukû buldu. O günlerde ac›s›n› nas›l içine gömüp metin görünme¤e çal›flt›¤›na ve ›zd›rab›yla etraf›n› üzmeme¤e dikkat edifline bizzat flâhit olmufltuk. Büyük bir olgunluk ve edeble bu ac› günlerini Yaradan’a ve sanat›na s›¤›narak hafifletme¤e, sab›rla dayanma¤a çal›flm›flt›. Ömrünün son demlerinde “Bir Han›m San’atkâr›m›z” bafll›¤› ve kendi imzâs› ile Sandoz Bülteni‘nin 1985 y›l› 2. say›s›nda (s. 10-18) neflredilen hayat hikâyesi, ses band›na al›nm›fl olan bir konuflmas›n›n U¤ur Derman taraf›ndan k⤛da aktar›lm›fl fleklidir. Hocam bu konuflma metnini flu cümlelerle nihayetlendirmiflti: “Bu sanat öyle bir fley ki ölmüyor, öldürmüyor. Bilakis insana gayret veriyor ve ayakta durmas›n› sa¤l›yor. ‹çinden gelen gayreti insan söndüremiyor. Ne eski gözüm, ne eski bile¤im var ama, flu yaflta kabaca da olsa, bir fleyler meydana getirmeyi nasîb etti¤i için, Cenâb-› Hakk’a flükrüm sonsuzdur.” Hocam, 1983 y›l›nda aram›zdan ayr›lan Muhsin Hoca’n›n cenazesinin camiden önce Akademi’ye getirildi¤ini duyunca çok üzülmüfl ve bizlere bir vasiyet gibi flu sözleri söylemiflti: “Cenaze götürülmez, cenazeye gelinir. Beni asla böyle dolaflt›rmay›n. Evden Beylerbeyi Camii, oradan da Küplüce Kabristan›, isteyen oraya gelir.” 14 Ocak 1986 tarihinde Beylerbeyi’ndeki evinde, arkada say›s›z eser b›rakarak Hakka kavuflan hocam›n cenazesi istedi¤i gibi evinden Beylerbeyi Camii’ne, oradan da Küplüce Kabristan›’nda, 1934 y›l›nda defnedilen babas›n›n mezar›na kondu. Böylece sevgili babas›na da kavufltu. Mekân› cennet olsun. Rikkat Kunt Han›m; “Sanat›n›z› üstünüzde tafl›y›n›z” derdi. Bu, eser meydana getirmekten çok daha zor bir ifltir: Kendimizi bezeyebilmek... Zamanla kötü huylardan önce Yaradan’›n, sonra sanat›n yard›m›yla kurtulup güzel ahlâk sahibi olabilmek... Kendi ad›na bir sergi tertîbini hayat› boyunca akl›ndan geçirmeyen Rikkat Hoca’n›n muhtelif koleksiyonlardan derlenen 80 eseri, ölümünden k›sa bir müddet sonra ‹slâm-Tarih-Sanat ve Kültür Araflt›rma Merkezi’nde (Çit Kasr›) ziyârete aç›lm›fl; 1 Mart 1986 günü de ayn› yerde bir anma toplant›s› gerçeklefltirilmifltir. Bir buçuk ay sergisi aç›k kalm›fl ve çok alâka uyand›rm›flt›r ( Resim. 6-7-8-9-10 ) . Hüseyin Kâz›m Bey taraf›ndan Mimar Kemaleddin Bey’e (1870-1927) Rikkat Han›m’›n do¤du¤u senelerde yapt›r›lan Beylerbeyi’ndeki yal›n›n -vârislerin ›srar› üzerine- sat›lmas›yla, hocam yine ayn› semtte yapt›rd›¤› apartman›n üst kat›na tafl›n›r. Bu yeni hâneye “mubâreke” olarak Necmeddin Hocam›z bir tarih düflürür ve ta’lîk ile yazar: Duhter-i pâkîze-i Mîr Hüseyn Kâz›m’›n Ber-karâr olsun ‹lâhî, yapt›¤› kâflânesi, Necmi tebrîk eyleyip cevherle yazd› târihin: Oldu pek cây-› nefîs Rikkat Han›m’›n lânesi. 1376 (1956) 198
B E Y L E R B E Y ‹ ' N ‹ N R ‹ K K A T
H A N I M E F E N D ‹ S A N A T K Â R I : K U N T ( 1 9 0 3 - 1 9 8 6 )
9- Rikkat Hocan›n f›rças›yla tezhip edilmifl Hasan R›za Efendi’nin bir levhas›
199
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I
(Allah›m! Dilerim ki, Hüseyin Kâz›m Bey’in lekesiz, temiz k›z›n›n yapt›rd›¤› mükemmel binâ dâimî kals›n. Necmi tebrîk eyleyip noktal› harflerin hesab›yla tarihini düflürdü: Rikkat Han›m’›n yuvas› pek güzel bir yer oldu). Tezhibi hocam›n elinden ç›kan bu mâil ta’l›k k›t’a evin salonunda as›l› dururdu. Hayat›n› kaleminin ve f›rças›n›n ortaya ç›kard›¤› güzellikler içinde geçiren Rikkat Hocama, aradan geçen neredeyse çeyrek as›r sonunda rahmet dileklerimi tazeleyerek sözlerime son veriyorum. Ad›n›n geçmedi¤i ve kendisini örnek olarak anlatmad›¤›m bir dersimi hat›rlam›yorum.
200