III./IX. Yüzy›l Sûfileri’nin Azîz Mahmud Hüdâyî’ye Tesirleri D R . S A L ‹ H
Ç ‹ F T
Uluda¤ Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi Tasavvuf Anabilim Dal›
Tasavvufî düflüncenin sistemleflmesine önderlik eden mutasavv›flar›n ço¤u III./IX. as›rda yaflam›fllard›r. Onlar›n gelifltirdikleri fikirler ve kaleme ald›klar› eserler sayesinde tasavvuf basit bir zühd hareketi olmaktan ç›k›p temel dinî disiplinler aras›ndaki yerini alm›flt›r. Söz konusu dönemin hemen sonras›nda yaflam›fl olan Hucvirî’nin Keflfu’l-mahcûb isimli meflhur eserinde hakk›nda bilgi verdi¤i tasavvufî f›rkalar›n bu as›rda ortaya ç›km›fl olmalar› bu iddian›n en aç›k göstergesi durumundad›r. Bu f›rkalar›n oluflumuna öncülük eden flah›slar›n ço¤u ayn› zamanda bahsedilen yüzy›l›n en önemli mutasavv›flar›d›r.1 Aralar›nda Hâris Muhâsibî (ö. 243/857), Ebû Türâb Nahflebî (ö. 245/859), Yahyâ b. Muâz erRâzî (ö. 258/871), Cüneyd-i Ba¤dâdî (ö. 297/909), Hallâc-› Mansûr (ö. 309/922), Sehl b. Abdullah et-Tüsterî (ö. 283/896), Hakîm Tirmizî (ö. 320/932), Ebû’l- Hüseyin en-Nûrî (ö. 295/908) gibi isimlerin yer ald›¤› bu mütefekkir mutasavv›flar kendilerinden sonraki sûfiler üzerinde de ciddi etkiler b›rakm›fllard›r. Bu dönemde yaflam›fl olan mutasavv›flar› ve onlar›n çeflitli meselelere dair gelifltirdikleri fikirleri bilmeden tasavvufun sonraki evrelerini hakk›yla anlamak mümkün de¤ildir. Öyle ki, teorik tasavvufun zirve flahsiyetleri aras›nda yer alan Gazzâlî’yi tam olarak tan›yabilmek için Muhâsibî’yi2 bilmek, ‹bn Arabî’nin fikirlerinin do¤ru tahlilini yapabilmek için de Hakîm Tirmizî ve tasavvufî görüfllerinden haberdar olmak gerekir.3 Osmanl›’n›n flaflaal› döneminde yaflam›fl olan Azîz Mahmud Hüdâyî de kendisinden önce ve sonraki nice sûfi gibi belli konulardaki görüfllerini ortaya koyarken s›kl›kla III./IX. as›r mutasavv›flar›na müracaat emifltir. O, yukar›da say›lan 171
.
Azîz Mahmud Hüdâyî Câmii bahçesinden bir kesit
isimlerin yan›nda baflka birçok sûfinin sözlerini ya da menk›belerini, bazen eser ismi de zikretmek suretiyle görüfllerine dayanak olarak kullanm›flt›r. Hüdâyî’nin baflvurdu¤u sûfilerden biri de Hakîm Tirmizî ve onun hadisleri esas alarak tasavvufî görüfllerini ortaya koydu¤u Nevâdiru’l-usûl adl› eseridir. Hüdâyî’nin fikirlerine müracaat etti¤i sufilerin kimli¤i ve öne ç›kan tasavvufî meselelere geçmeden evvel bahsi geçen asr›n tasavvuf tarihi aç›s›ndan dikkate de¤er yönlerine k›saca temas etmek gerekir.
III./IX. Yüzy›l Tasavvufunun Genel Özellikleri Ayn› zamanda zühdden tasavvufa geçifl dönemi olarak da nitelendirilen bu dönemin bafll›ca özellikleri flu flekilde s›ralanabilir: a) Bu zaman dilimi di¤er ‹slamî ilimlerde oldu¤u gibi tasavvufta da sistemleflme dönemini olarak kabul edilmektedir.4 b) Tart›flmal› olmakla birlikte, d›fl kaynakl› fikirlerin tasavvufa yo¤un flekilde girifli bu döneme rastlamaktad›r. Bu fikirler aras›nda bir anlamda Yahudi mitolojisi de denilebilecek olan ve teknik olarak ‹srâiliyat tabir edilen rivâyetler önemli bir yer tutmaktad›r. Bu durumun müflahhas örnekleri olarak Tüsterî ve Tirmizî’nin eserleri zikredilebilir.5 c) Kur’ân’daki belli âyetler ve hadislerin tevile dayal› tasavvufî yorumlar› ilk olarak bu as›rda yaflam›fl olan mutasavv›flarca yap›lm›flt›r.6 d) Bütün bu söylenenlerin de yönlendirmesiyle tasavvuf, söz konusu as›rda pratik uygulamalar›n yan›nda teorik yönü ön plana ç›kmaya bafllayan bir görünüm 172
.
arz eder olmufltur. Bir baflka deyiflle bu dönem tasavvufun felsefîleflmeye bafllad›¤› zaman dilimidir. e) Mutasavv›flar›n kaleme ald›klar› eserlerle birlikte tasavvufun kendine özgü terminolojisinin geliflip yerleflmeye bafllamas› III./IX. yüzy›lda olmufltur.7 f) Özellikle melâmet, velâyet, marifet, mahabbet, tevhid ve bunlarla ba¤lant›l› tasavvufî meseleler yine bu dönem mutasavv›flar› taraf›ndan ayr›nt›l› flekilde ifllenmeye bafllam›flt›r.
Hüdâyî’nin Kayna¤› Olarak III./IX. Yüzy›l Sûfileri Azîz Mahmud Hüdâyî’nin kendilerinden istifade etti¤ini belirtti¤imiz mutasavv›flar›n kimli¤i ve yararland›¤› konular›n ayr›nt›s›na geçmeden onun söz konusu bilgilere hangi yolla ulaflt›¤› sorusuna cevap aramak gerekir. Öncelikle flunu söylemek gerekir ki Hüdâyî Bursa ve ‹stanbul ve M›s›r gibi Osmanl›’n›n önemli ilim merkezlerinde yaflam›flt›r. Malum oldu¤u üzere buralarda as›rlar öncesine ait eserlerin muhafaza edildi¤i tekke ve cami kütüphaneleri mevcuttu. Dolay›s›yla canl› bir tasavvuf kültürünün bulundu¤u bir ça¤da ve co¤rafyada yaflayan ve döneminin flartlar›na göre iyi e¤itim alm›fl olan Hüdâyî’nin tasavvufun temel kaynaklar›na ulaflmas› hiç de zor olmasa gerektir. Onun bu flekilde gerek ilk döneme ait eserlere ve gerekse daha sonra yaz›lm›fl olanlara vak›f oldu¤u rahatl›kla söylenebilir. Kendi ifadelerinden anlafl›ld›¤› kadar›yla Hüdâyî III./IX. yüzy›lda yaflayan müellif sûfilerden baz›lar›n›n eserlerini görmüfl ve okumufltur. Ancak bunlara do¤rudan m› yoksa nakiller vas›tas›yla m› muttali oldu¤u hususu aç›k de¤ildir. Prof. Dr. H. Kâmil Y›lmaz onun özellikle Câmiu’l-fezâil ve Kâmiu’r-rezâil adl› risalesinde Gazzalî’nin ‹hyâ’s›n› esas ald›¤›n›, bunun yan›nda Sühreverdî’nin Avârifu’l-meârif’i ile Ebû Tâlib Mekkî’nin Kûtü’l-kulûb’undan da nakillerde bulundu¤unu söylemektedir.8 Genel olarak eserlerinin muhtevas›na bak›ld›¤›nda burada say›lan kitaplar›n sadece Câmiu’l-fezâil için de¤il onun hemen bütün çal›flmalar› için temel müracaat kayna¤› oldu¤u anlafl›lmaktad›r. Dolay›s›yla Hüdâyî her ne kadar III./IX. yüzy›l mutasavv›flar›na ait baz› çal›flmalara ulaflm›flsa da, onun söz konusu dönemi tan›mas›nda ad› geçen müelliflerin önemli rol üstlendikleri kesindir. Kendisinden önce yaflam›fl olan sûfilerin çeflitli konulardaki sözlerine eserlerinde yer veren Azîz Mahmud Hüdâyî’nin görüfllerine müracaat etti¤i III./IX. yüzy›l sûfileri aras›nda Cüneyd-i Ba¤dadî, Zünnûn M›srî (ö. 245/859), Ebu’l-Hüseyin Nûrî, Ebû Süleyman Dârânî (ö. 215/830), Bâyezid Bistâmî (ö. 262/875), Hakîm Tirmizî, Ebû Türab Nahflebî, Hallac, Ebû Said el-Harrâz (ö. 277/890) ve Ebû Bekir el-Verrâk (ö. 320/932) gibi isimler bulunmaktad›r. Bu dönem mutasavv›flar›n›n bafll›ca gündemini oluflturan velâyet, marifet, mahabbet, melâmet, tevhid, tevekkül ve bunlarla ba¤lant›l› di¤er hususlarda ad› geçen sufiler Hüdâyî’nin esas kayna¤› durumundad›rlar. 173
.
Hüdâyî’nin en s›k müracaat etti¤i sufilerin bafl›nda Cüneyd-i Ba¤dâdî gelmektedir. Özellikle Tevhid, zikir, marifet, nefs ve nefsin afetleri gibi meselelerde Cüneyd’in sözleri Hüdâyî’nin fikirlerine dayanak oluflturmufltur.9 Onun ›l›ml› tasavvuf anlay›fl›n›n Hüdâyî’nin bu tercihinde önemli pay› oldu¤u muhakkakt›r. Zira her ne kadar ‹bn Arabî’nin sistemlefltirdi¤i vahdet-i vücûd anlay›fl›na ba¤l› bir sûfi olsa da Hüdâyî10 genel olarak afl›r›l›klara iltifat etmeyen, tart›flmalara aç›k konulardan uzak durmay› tercih eden bir görünüm arz etmektedir. Daha sonra baflta Zünnûn M›srî11 ve Ebu’l-Hüseyin en-Nûrî12 özellikle marifet konusunda ona kaynakl›k ederken, müstakil bir risale de kaleme ald›¤› mahabbet meselesinde Sehl b. Abdullah et-Tüsterî ve Yahya b. Muâz er-Râzî13 öncelikle baflvurdu¤u isimler olmufllard›r.14 Tasavvuf tarihinde eylemleri ve fikirleriyle yaflad›klar› günden beri tart›fl›lm›fl olan Bâyezid Bistamî ve Hallac da Hüdâyî’nin istifade etti¤i mutasavv›flar aras›nda yerlerini alm›fllard›r.15 Bununla birlikte onun Bistamî’den yararland›¤› oranda Hallac’dan etkilendi¤i söylenemez. Eserlerinde al›nt› yapt›¤› flah›slar›n isimlerini zikretmekle birlikte bu rivâyetlerin nereden al›nd›¤› hususuna pek fazla de¤inmeyen Hüdâyî’nin bu tavr›n›n istisnalar›ndan biri Hakîm Tirmizî’dir. O bazen eser ismi de vermek suretiyle Tirmizî’den iktibaslar yapm›flt›r. Azîz Mahmud Hüdâyî’nin, Tirmizî’ye ait olan Nevâdiru’l-usûl adl› eseri okudu¤u Hulâsâtü’l-ahbâr’daki bir ifadesinden16 ve di¤er risalelerine buradan yapt›¤› al›nt›lardan anlafl›lmaktad›r. Ayr›ca kaynak belirtmeden gerçeklefltirdi¤i iktibaslardan bir k›sm›nda da Hakîm Tirmizî’nin bu eserindeki yorumlar›na rastlamak mümkün olmaktad›r. Sahan›n erbab›n›n malumu oldu¤u üzere Nevâdiru’l-usûl belli hadislerin tasavvufî yorumlar›na tahsis edilmifl bir eserdir. ‹lk olarak XIX. yüzy›lda ‹stanbu’lda bas›lan bu kitab›n17 yaz›ld›¤› günden itibaren çeflitli çevrelere mensup âlimlerin elefltirilerine maruz kald›¤› bilinmektedir. Nevâdir’i tenkid edenlerin en fazla üzerinde durduklar› husus burada çok say›da uydurma hadis ve as›ls›z rivâyetlerin bulunuyor olmas›d›r. Gerçekten de Vehb b. Münebbih (ö. 114/732) ve Ka’b el-Ahbâr (ö. 32/652) gibi özellikle ‹srâiliyyata dair rivâyetleriyle tan›nan kiflilere ait nakiller bu eserde yo¤un olarak kullan›lm›flt›r.18 Hüdâyî’nin eserlerinde de bu flah›slara ait rivâyetlerin yer ald›¤›n› belirtmek gerekir.19 Ancak o bunlar› nereden aktard›¤› hususuna ço¤u zaman de¤inmemektedir. Bununla birlikte özellikle Hulâsâtü’l-ahbâr’da âlem oluflumu, Hz. Adem ve Hz. Muhammed’in yarat›l›fllar›na dair naklettiklerinin bir k›sm›nda isim vermeden Nevâdir’i kulland›¤› anlafl›lmaktad›r. Hüdâyî, söz konusu nakillerde Tirmizî’den de¤il de farkl› bir kaynaktan faydalanm›flsa bile bu durum en az›ndan her ikisinin de benzer rivâyetleri benimseyip görüfllerinin dayanaklar› olarak sunmalar› noktas›nda yaklafl›mlar›n›n yak›nl›¤›n› göstermektedir.20 Bu noktada Hüdâyî’nin Habbetü’l-mahabbe adl› risalesin’de yer alan Tirmizî’ye ait bir yorumdan hareket ederek konuyu biraz daha açmak da fayda vard›r. Hüdâyî eserinin ehl-i beyt sevgisinden bahsetti¤i bölümünde “Kale efl-fieyh Ebû Abdullah” diye bafllayarak Tirmizî’nin Nevâdiru’l-usûl’de ortaya koymufl oldu¤u ehl-i beyt görüflünü tabir caizse virgülüne dahi dokunmadan flu flekilde aktarmaktad›r:21 174
.
“Ehl-i beyt Hz. Peygamber’in yolunu takip edenlerdir. Onlara s›ddîkûn denir. Arz ehlinden çirkin görülen fleyler ve insanlar üzerinden belâ onlar›n sayesinde kald›r›l›r. Onlar›n yüzü suyu hürmetine ya¤mur ya¤d›r›ld›¤› gibi yine onlar vesileyle r›zk ihsan olunur. Cenâb-› Hak yerlerine geçecek birini halk etmeden onlar› öldürmez. Onlar peygamberlerin halifeleridir.”22 Bu cümleleri ilginç k›lan nokta Tirmizî’nin ehl-i beyt tan›m›n›n ve kapsam›n›n klasik tan›mlardan farkl› olufludur. Ona göre ehl-i beyt yaln›zca Hz. Peygamber’e soy yak›nl›¤› olan belli kiflileri kapsayan bir tabir de¤ildir. Bir baflka deyiflle ehl-i beyt Peygamber’in soyundan gelenleri de¤il onun yolundan gidenleri ifade etmektedir. Bunlar da s›ddîklar ya da evliyaullah›n seçkinleri dedi¤i kimselerdir. Tirmizî daha sonra bahsetti¤i bu zümrenin özellikleri hakk›nda bilgi vererek sözlerine devam etmektedir. Asl›nda onun evliyaullah›n seçkinlerinin özellikleri olarak s›ralad›¤› söz konusu hususlar fiia’n›n o dönemde masum imama atfetti¤i özelliklerle birebir örtüflmektedir.23 Burada sorulmas› gereken soru fludur: Acaba Hüdâyî Tirmizî’nin, hakiki mânada ehl-i beyt dedi¤i evliyâya yükledi¤i özelliklerin fiia kaynakl› oldu¤unu biliyor muydu? Bu soruya, mutemelen bilmiyordu, fleklinde cevap verilebilir. Zira Tirmizî sonras›nda tasavvuf çevreleri kayna¤› sorununa pek de¤inmeden bahis konusu olan hususiyetleri benimsemifl ve kendilerine mal etmifllerdir. Di¤er taraftan Hüdâyî, Tirmizî’ye ait olan bu görüflü aktarmak ve dolay›s›yla onaylamak suretiyle bir anlamda evliyâullaha mahabbet duymak gerekti¤ine de iflaret etmifl olmaktad›r. Azîz Mahmud Hüdâyî, ‹bn Arabî’nin öncülerinden kabul edilen Hakîm Tirmizî’nin mutasavv›flar aras›nda tart›fl›lan görüfllerine her nedense temas etmemektedir. Bu husus bilhassa önemlidir. Zira Tirmizî tasavvuf tarihi aç›s›ndan önem arz eden fikirlerini velâyet ve nübüvvet gibi konularda ortaya koymufltur. Nevâdiru’l-usûl’ü okumufl olan Azîz Mahmud Hüdâyî’nin, onun velâyet ve nübüvvete dair görüflleriyle, ‹bn Arabî’nin, Hakîm Tirmizî’yi takip ederek söz konusu meseleler üzerine gelifltirdi¤i fikirleri bilmemesi imkans›zd›r. O halde Hüdâyî’nin bu husustaki çekimser tavr› onun müteflerri bir mutasavv›f oluflu ve biraz da yöneticilere yak›nl›¤›n›n gerektirdi¤i temkinli durufluyla ancak izah edilebilir.24 Son cümle olarak, Hüdâyî’nin III./IX. yüzy›lda yaflam›fl olan sûfilerden yapt›¤› nakillerde tahlil ya da tenkide pek fazla yer vermedi¤ini vurgulamak gerekir. Belli bir konuda aktard›¤› görüfller aras›nda genellikle tercihini belirtmeyen Hüdâyî’nin oluflum dönemi mutasavv›flar›n›n fikirlerinden yararlanma noktas›nda klasik bir nakilci durumunda oldu¤u da ayr›ca ifade edilmelidir.
175
.
B‹BL‹YOGRAFYA Abdüssettâr es-Seyyid Mütevellî, Edebü’z-zühd fi’l-asri’l-Abbâsî, Kahire 1984, Afifî, Ebu’l-Ala, Tasavvuf: ‹slam’da Manevî Devrim (trc. ‹brahim Kaçar-Murat Sülün), ‹stanbul 1996, Atefl, Süleyman, ‹flârî Tefsir Okulu, ‹stanbul 1998, Azîz Mahmud Hüdâyî, Nesây›h ve Mevâiz (haz. Safi Arpagufl, Sohbetler), ‹stanbul 1995, Câmiu’r-rezâil ve kâmiu’r-rezâil (trc. H. Kâmil Y›lmaz, ‹lim Amel Seyr u Sülûk içinde) ‹stanbul 1988, Miftâhu’s-salât ve mirkâtü’n-necât (trc. H. Kâmil Y›lmaz, ‹lim Amel Seyr u Sülûk içinde) ‹stanbul 1988, Hulâsâtü’l-ahbâr (trc. Kerim Kara-Mustafa Özdemir, Alemin Yarat›l›fl› ve Hz. Muhammed’in Zuhuru), ‹stanbul 1997, Habbetü’l-mahabbe (nflr. Saîd Abdülfettah), Kahire 2001, Dîvân-› ‹lâhiyât (haz. Mustafa Tatc›-Musa Y›ld›z), ‹stanbul 2005, Câbirî, Muhammed Âbid, Arap-‹slam Akl›n›n Oluflumu (trc. ‹brahim Akbaba) ‹stanbul 2000, Hucvirî, Ali b. Osman Cüllabî, Keflfu’l-mahcûb (trc. Süleyman Uluda¤, Hakikat Bilgisi), ‹stanbul 1982, Kara, Mustafa, “Ist›lahâtü’s-sûfiyye”, D‹A, XIX, s. 210. Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler, Bursa 2001, Öztürk, Mustafa, Afl›r› Yorum, Ankara 2003, Radtke, Bernd, “A Forerunner of Ibn al-Arabî: Hakim Tirmidhi on Sainthood”, Journal of the Muhyiddin Ibn al-Arabi Society, VIII (1990), s. 42-49, Smith, Margaret, “Gazzâlî’nin Öncüsü Muhasibî”, (trc. Mesut Okumufl), Tasavvuf, sy. 9 (Temmuz-Aral›k 2002), s. 417-426. Uluda¤, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlü¤ü, ‹stanbul 1991, Y›lmaz, H. Kâmil, “Girifl”, ‹lim-Amel, Seyr u Sülûk, ‹stanbul 1988, Anahatlar›yla Tasavvuf ve Tarikatlar, ‹stanbul 1994, s. 119. “Azîz Mahmud Hüdâyî”, D‹A, IV, s. 339.
176
.
D‹PNOTLAR 1 Bu f›rkalar hakk›nda ayr›nt›l› bilgi için bk. Hucvirî, Ali b. Osman Cüllabî, Keflfu’l-mahcûb (trc. Süleyman Uluda¤, Hakikat Bilgisi), ‹stanbul 1982, s. 283-394. 2 Muhasibî’nin Gazzâlî’ye tesiri hakk›nda bk. Smith, Margaret, “Gazzâlî’nin Öncüsü Muhasibî”, (trc. Mesut Okumufl), Tasavvuf, sy. 9 (Temmuz-Aral›k 2002), s. 417-426. 3 Hakîm Tirmizî ve ‹bn Arabî ba¤lant›s› hakk›nda bk., Radtke, Bernd, “A Forerunner of Ibn al-Arabî: Hakim Tirmidhi on Sainthood”, Journal of the Muhyiddin Ibn al-Arabi Society, VIII (1990), s. 42-49. 4 Câbirî, Muhammed Âbid, Arap-‹slam Akl›n›n Oluflumu (trc. ‹brahim Akbaba) ‹stanbul 2000, s. 227. 5 Asl›nda daha önceki dönemlerde de söz konusu rivâyetlerin sufiler taraf›ndan kullan›ld›¤› bilinmekle beraber esas yo¤unlaflma III./IX. as›rda olmufltur, ayr›nt›l› bilgi için bk. Abdüssettâr es-Seyyid Mütevellî, Edebü’z-zühd fi’l-asri’l-Abbâsî, Kahire 1984, s. 290. 6 Atefl, Süleyman, ‹flârî Tefsir Okulu, ‹stanbul 1998, s. 63-64. 7 Süleyman Uluda¤, Tasavvuf Terimleri Sözlü¤ü, ‹stanbul 1991, s. 6; Mustafa Kara, “Ist›lahâtü’ssûfiyye”, D‹A, XIX, 210. 8 H. Kâmil Y›lmaz, “Girifl”, ‹lim-Amel, Seyr u Sülûk, ‹stanbul 1988, s. 8-9. 9 Mesela bk. Hulâsâtü’l-ahbâr, s. 123, 142; Câmiu’l-fezâil, 21, 122, 164; Miftâhu’s-salât ve mirkâtü’n-necât (trc. H. Kâmil Y›lmaz, ‹lim Amel Seyr u Sülûk) ‹stanbul 1988, s. 183; Nesây›h ve Mevâiz (haz. Safi Arpagufl, Sohbetler), ‹stanbul 1995, s. 41, 164, 192, 258, 321; Habbetü’l-mahabbe, s. 58, 66. 10 H. Kâmil Y›lmaz, “Azîz Mahmud Hüdâyî”, D‹A, IV, s. 339. Müellif burada Hüdâyî’nin vahdet-i vücûdu Yunus Emre kadar derin bir flekilde iflledi¤ini söylemenin güç oldu¤unu ifade etmektedir. 11 Mesela bk. Hulâsâtü’l-ahbâr, s. 123; Câmiu’l-fezâil, s. 171, 172. Zünnûn’un tasavvuf tarihi aç›s›ndan dikkate de¤er yönlerinden biri de marifet konusunda ilmî ve sistematik bir temele dayal› olarak konuflan ilk sûfi olmas›d›r. Ona göre tasavvufun nihaî gayesi marifetullaht›r, bk. Afifî, Ebu’l-Ala, Tasavvuf: ‹slam’da Manevî Devrim (trc. ‹brahim Kaçar-Murat Sülün), ‹stanbul 1996, s. 111. 12 Mesela bk. Hulâsâtü’l-ahbâr, s. 125; Câmiu’l-fezâil, s. 170. 13 Yahya b. Muâz, Rabia’dan sonra Allah sevgisi konusunda Maruf Kerhî gibi aç›kça söz söyleyenlerin ilklerindendir. Onun mahabbet anlay›fl› huflû ve Allah’a teslimiyet gibi faziletlere dayanmaktad›r, bk. H. Kâmil Y›lmaz, Anahatlar›yla Tasavvuf ve Tarikatlar, ‹stanbul 1994, s. 119. 14 Mesela bk. Habbetü’l-mahabbe, s. 51, 66, 67, 84. 15 Bistamî için bk. Hulâsâtü’l-ahbâr, s. 18; Nesây›h ve Mevâiz, s. 38, 45, 109, 165, 212; Câmiu’lfezâil, s. 149. Hallac’dan yap›lan bir al›nt› için bk. Nesây›h ve Mevâiz, s. 37. 16 Azîz Mahmud Hüdâyî, Hulâsâtü’l-ahbâr (trc. Kerim Kara-Mustafa Özdemir, Alemin Yarat›l›fl› ve Hz. Muhammed’in Zuhuru), ‹stanbul 1997, s. 32. 17 Bu eser ilk olarak Mustafa b. ‹smail ed-D›meflkî’nin Mürkâtü’l-vüsûl li Nevâdiri’l-usûl adl› hâfliyesiyle birlikte ‹stanbul’da 1293 y›l›nda bas›lm›flt›r. 18 Mesela bk. I, 92, 166, 350, 396, 410, 414; II, 63, 143, 256, 279, 280, 288, 297, 336. 19 Mesela bk. Hulasâtü’l-ahbâr, s. 16, 22, 27; Câmiu’l-fezâil, s. 120; Miftahu’s-salât, s. 203. 20 Sûfilerin özellikle hakîkat-› Muhammediyye meselesindeki görüfllerini temellendirmek için kulland›klar› rivâyetlerin pek ço¤unu Hüdâyî de kullanm›fl ve bunlara zaman zaman fliirlerinde de yer vermifltir. Bunlardan birinde flöyle demektedir: “Nebî idin dahî âdem dururken mâ’ vü tîn içre ‹mâm-› enbiyâ olsan revâd›r yâ Resûlallah”, bk. Dîvân-› ‹lâhiyât (haz. Mustafa Tatc›-Musa Y›ld›z), ‹stanbul 2005, s. 73. 21 Azîz Mahmud Hüdâyî, Habbetü’l-mahabbe (nflr. Saîd Abdülfettah), Kahire 2001, s. 107-108. 22 Nevâdiru’l-usûl, II, s. 103. Tirmizî Hatmu’l-evliyâ’da ehl-i beytin Allah’›n seçkin k›ld›¤› k›rk kifli oldu¤unu söylemektedir. 23 fiia’n›n masum imamla ilgili görüflleri için bk. Mustafa Öztürk, Afl›r› Yorum, Ankara 2003. 24 Bk. Kara, Mustafa, Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler, Bursa 2001, s. 301.
177
.