Sevgili Vizörüm Dergisi okurları, Evren ÖZGÜNER temel fotoğrafçılık eğitiminin nasıl lan İlk sayımızı çıkarırken id- se edildiğini anlatırken, Mert dialıyız ve umutluyuz. Uzun bir OMAY ekipmanların fotoğraf süredir siz değerli okuyucuları- üzerinde ne kadar önemli olmıza iyi bir sayı sunabilmek için duğu konusuna değinecek. Asçok çalıştık ve emek harcadık. rın tartışması olan Canon mu, Dilerim ilk sayımızı beğenir- Nikon mu? sorunsalını bu kez siniz. Bu sayımızdan itibaren Özgün KABACAOĞLU’nun kaleher ay düzenli olarak yayınla- minden okuyacağız. Alfred Einacak olan dergimizdeki mis- senstaedt’in karesine yansıyan yonumuz; fotoğraf sektörüyle denizci ve hemşirenin romantik ilgili bilgileri sizlere sunmaktır. anını Merve AYGÜN bizler için A’dan Z’ye kadar işinize yaraya- ele alıyor. Bu sayımızda Halim bileceğini düşündüğümüz her GÖĞEBAKMAZ’la yaptığımız ketürlü bilgiyi sizlere aktarmaya yifli röportaj, fotoğraf makineçalışıp, fotoğraf dünyasını ya- si incelemeleri ve daha niceleri kından takip edeceğiz. Her ay okumanız için sizleri bekliyor. yeni sayımızla ve farklı konu- Gelecek sayıda görüşmek dilelarla sizlerle beraber olacağız. ğiyle, keyifli okumalar. Gelelim bu ayki dergimizde sizleri nelerin beklediğine.
TEMEL FOTOĞRAFÇILIK EĞITIMI SAÇMALIĞI Evren Özgüner evren@vizorum.com
Ülkemizde yaygın olan ve para kazanma yöntemine dönüşen bir konuya değineceğim. İnsanların heveslerinden faydalanmak gibi görüyorum bu konuyu… Nitekim, herkesin basit bir araştırmayla öğreneceği şeyleri, para karşılığı satmaya çalışmak, basitleşmekten öteye gidemez. ISO, diyafram ve enstantene ayarları öğretilerek, yanına beyaz dengesi vs. gibi konularla birleştirerek, insanları iki hafta içinde başlarından atıyorlar ve buna “Temel fotoğrafçılık eğitimi” adını veriyorlar. Oysa temel fotoğrafçılık için internette tonlarca bilgi olmasına rağmen “İlla bir hocadan öğrenmeliyiz, aksi takdirde konuya vakıf olamayız” düşüncesi yanlış bir düşüncedir. İletişim çağında yaşadığımızı unutmayalım... Temel bir eğitim için, öğreticiye ihtiyaç yoktur. Youtube üzerinden birçok video ile, DSLR makinenizi tanımanız mümkün.
Yaklaşık 5 yıldır mesleki durum dışında, hobi olarak sokak fotoğrafçılığı yapıyorum. Bu süre içerisinde, sadece sokaklarda dolaşarak bile kendimi geliştirdiğimi söyleyebilirim. Işık hesaplamaları, altın saatler ve daha bir çok konuyu, elinizdeki makine ile zaman geçirerek öğrenmeniz ve pekiştirmeniz mümkün. Bu aşamada sizlere tavsiyem, bol araştırma yapmanız ve araştırdığınız konular üzerinde pratiklerde bulunmanız olacaktır. Fotoğraf makinenizi iyi tanımalısınız. Deneme yapmaktan çekinmeyin, fotoğraf çekmekten korkmayın… Bir kareyi, on kez çekin gerekirse. Böylece hata payınızı en aza indirmiş olursunuz. Bütün bunları çözmek için 1000TL gibi miktarlar ödemenize gerek yok. Eğer bir Canon kullanıcısı iseniz, sizlere makinenizi alırken bir kart ile birlikte eğitim kodu vereceklerdir. www. gorselakademi.net adresinden bu kod ile temel fotoğrafçılık eğitimi almanız mümkün. Işığınız bol olsun.
ENSTANTANE
DIYAFRAM
ISO
Doğru çekimler yapabilmek için fotoğraf makinemize gelen ışık kaynağına göre ISO, enstantane ve diyafram ayarlarını doğru bir şekilde yapmamız gerekmektedir. Bunlar pozlama konusunda öğrenilmesi gereken en temel üçlü ayarlardır. Üçü de birbirine bağlıdır ve bulunduğunuz ortamın şartlarına göre ideal kombinasyonu yakaladığınız takdirde, fotoğraflarınızın netliği, renkleri ve kalitesi artacaktır. Öncelikli olarak bu ayarları yapabilmeniz için makinenizi M(Manuel) moda almanız gerekmektedir. Bu yazımızda ISO, enstantane ve diyaframın ne olduğunu ve hangi koşullarda hangi değerleri kullanmanız gerektiğini sizlere aktarmaya çalışacağım.
Özge Özgüner ozge@vizorum.com
ISO(ASA)
ISO fotoğraf makinesindeki sensörün ışığa olan duyarlılığını ifade etmektedir. Bol ışıklı ortamlarda ISO en düşük değerde yani 100 ISO’ya ayarlanır. Işığın yetersiz olduğu durumlarda ise ISO yükseltmemiz gerekebilir. Fakat bu durum görüntümüzün kalitesini düşürmeye başlar. Fotoğraf makinesinin kalitesi arttıkça ISO performansı da artar. Yüksek ISO’da makine ışığa daha duyarlı hale gelir ve az ışık bulunan ortamlarda flaş kullanmadan elde çekim yapmanıza olanak sağlar. ISO ayarı konusunda göz önünde bulundurmanız gereken en önemli nokta; “Noise” yani gürültü veya gren’dir. Çünkü ISO yükseldikçe, görüntüdeki noise artacak ve bu da fotoğrafın netliğini ve kalitesini dü-
şürecektir
Fotoğraf : Kıvanç Cangülenç
ç
PEKİ ISO DEĞERİ NEDEN YÜKSELTİLİR? Bazı durumlarda ışık, kaliteli fotoğraf çekimlerine elverişli olmayabilir ve özellikle hareketli kişileri/nesneleri çekiyorsanız, fotoğrafınız bulanık ve kalitesi düşük çıkabilir. Bunu önlemek için ISO’yı kesinlikle yükseltmeniz gerekir. Böylelikle enstantane değerini de arttırıp, hareketli çekimlerin titrek ve bulanık çıkmasını engellemiş olursunuz.
ENSTANTANE (PERDE HIZIÖRTÜCÜ-OBTURATOR)
Enstantane değeri, görüntü sensörüne ışığın ne kadar süre ile düşeceğini ve diyafram perdesinin açılıp kapanma hızını belirler. Saniye değerinde ölçülür. Örneğin; 1/2 saniye, 1/125sn, 1/2000sn gibi yavaş pozlama süresinden hızlı süreye doğru artan değerlerdir. 1/125 sn, diyaframın saniyenin 125’te biri kadar açık kaldığını ifade eder.
Diyafram gözbebeği ise, enstantane göz kapağının açılıp kapanmasıdır diyebiliriz. Enstantane yaprak adı verilen metalden yapılmış perdedir. Işık koşullarına ve hareket özelliklerine göre bir fotoğraf ya çok kısa ya da daha uzun zaman süresinde çekilebilir. Işığın film üzerine düştüğü süreye ise “pozlandırma” adı verilir. Güçlü ışıklarda az pozlandırma, zayıf ışıklarda ise uzun pozlama yapılır. Aynı şekilde hareketi dondurmak için az, flulaştırmak için ise uzun pozlama yapılır. Örnek olarak uçan bir kuşu çekmek için 1/2000sn, uyuyan bir bebeğin fotoğrafını çekmek için ise 1/125sn ile 1/60sn gibi bir enstantane değeri uygundur. 1/60sn değerinden daha küçük değerler için tripod kullanımı önerilir. Böylelikle titremeyi önleyerek net fotoğraflar elde edebilirsiniz.
Fotoğraf : Kıvanç Cangülenç
DİYAFRAM (APERTURE)
Üçüncü önemli değer olan diyafram, fotoğraf çekildiği an objektifteki açıklıktır ve netliği ayarlamakta, alan derinliği
katmakta kullanılır. Mekanizmanın işleyişi tıpkı gözbebeklerimiz gibidir. Karanlık bir ortamda açıklık büyütülerek daha fazla ışığın geçmesi sağlanırken, ışığın çok olduğu ortam-
larda da açıklık küçültülerek objektiften daha az ışık geçirilmesi sağlanır. Her lensin diyafram değeri farklıdır. Lensin üzerinden belirtilen diyafram(f) değeri, lensin ışık alma
kapasitesini belirler. Lenslerin f değerleri, 1-32 aralığında lenslerin kalitesine göre değişir. 1.0, 1.1, 1.2, 1.4, 1.6, 1.8, 2.0, 2.2, 2.5, 2.8, 3.2, 3.5, 4.0, 4.5, 5.0, 5.6, 6.3, 7.1, 8.0, 9.0, 10, 11, 13, 14, 16, 18, 20, 22, 25, 29, 32. Not: f değeri düşük olan lensler daha pahalıdır. f değerleri arasındaki geçişler
fotoğrafçılıkta her x stop artış/azalış olarak ifade edilir. Diyafram değerleri ve açıklıklar arasında ters orantı vardır. Yani f değeri arttıkça açıklık azalır. Açık diyaframdan kapalı diyaframa doğru yükselen değerler şöyledir:
Diyafram konusunda dikkat edilecek bir diğer konu ise alan derinliğidir. Büyük diyafram açıklıkları(küçük f değerleri) fotoğrafın odak noktasının daha net olmasını sağlarken arka plan öğelerini flu olarak gösterecektir.
Yazılarla anlatmaya çalıştığım ISO, enstantane ve diyafram arasındaki ilişkiyi daha iyi anlayabilmeniz için bu linkteki simülasyonu kullanarak çözebilirisiniz. www.canonoutsideofauto.ca
Fotoğraf : Kıvanç Cangülenç
EKİPMAN HASTALIĞI Mert Omay
mert@vizorum.com
Merhaba, saygıdeğer Vizörüm okuyucuları. Yeni olmasına rağmen, ilk sayısıyla bile dopdolu bir içerikle gelen dergimiz öncelikle hayırlı olsun. Kadromuz çalışkan ve disiplinli, daha nice sayılara diyerek söze başlamış olayım. Bu sayıda herkesi uykusunu kaçıracak derecede düşündüren bir konuya değineceğim: Ekipman Hastalığı! 1- Ekipmanlar fotoğraf çekerken ne kadar önemli? 2- İyi fotoğraf çekmek için son model ekipmanlara sahip olmak zorunda mıyız? Bu sorulara cevap bulmaya çalışacağım. İlk olarak ekipmanın önemi konusuyla başlayalım. Şöyle ki; evet, ekipman önemlidir. Ancak bir parantez açmak gerekirse, iyi fotoğraf için en son veya çok pahalı ekipmanlara sahip olmak zorunda değildir fotoğrafçı! Çok ünlü bir söz vardır bu ko-
nuda, büyük ihtimalle duymuşsunuzdur: “Herkesi güldüren bir palyaço varmış. Bir gün ağlıy...” Pardon, yanlış oldu. Der ki bu fotoğrafçı atasözü; “En iyi donanıma sahip olmak en iyi fotoğrafı çekmek demekse, en güzel daktilosu olanın da en iyi romanı yazması gerekir.” Evet! Bu yazının ana fikrinin bu olması gerekir işte... Fotoğraf denen şey, günümüzde bazı kollara ayrılmıştır. Bunlardan iki tanesini örnek vermek bu yazıyı ilerletmek için yeterli olacaktır: Ticari amaçla çekilen fotoğraflar veya salt sanat/hobi amaçlı çekilen fotoğraflar... Ekipman konusunu bu iki kolda ayrı ayrı değerlendirebiliriz şimdi. Fotoğraf eğitimlerimi alıp ilk projemde başarıyla bulunduktan sonra kendime ait bir makine edinebildim. Giriş seviyesi bir D-SLR. Öğrenci olduğumdan lens mens değiştirmek bizde ne arar? 18-55mm kit lens ile devam ettik yola ve gerçekten beğendiğim fotoğraflar koydum ortaya zaman zaman. İyi fotoğraflar çıkardım. Yeri geldi aynı objeyi çekerken bakış açımla üst seviye cihazlardan daha iyi fotoğraflar çıkardığım oldu. Kilit söz öbeği; bakış
açımla... Bakış açısı ve görmektir önemli olan “iyi” fotoğrafta. Bugün “akıllı” denen ama hiçbir işi tam olarak yapmayan telefonlarımızın kameralarıyla bile muhteşem kareler yakalanabiliyorsa “ekipmansızlıktan dolayı iyi fotoğraf çekemiyorum” diye kimse yakınmasın. Giriş seviyesi bir makineyi bırak, kompakt fotoğraf makinelerini,
için ister istemez ekipman ihtiyacı doğuyor. Stüdyo kurgusal bir ortamdır. Kurguladığınız şeyi yakalayana kadar sonsuza kadar çekim yapabilirsiniz. Işığını istediğiniz gibi patlatırsınız. Zoomunu istediğiniz gibi yaparsınız. Uzun objektifler, paraflaşlar, battery gripler, monitörler, perdeler, kablo yığınları... Bunlar aklıma gelen en basit bir kaç parça. Dolayısıyla iki ayrı taraftan baktı-
cep telefonlarını da geç, bugün evde kendiniz yaptığınız bir pinhole ile bile fotoğraf anlamında yapabilecekleriniz sınırsızdır! Önemli olan bakış açınız ve yaratıcılığınızdır... Ancak bu dediklerim hobi ve sanat için (yaratıcılık) adına fotoğraf çekenlere geçerliyken, ticaride durum biraz farklılaşıyor. Çünkü ticari çekim yapanlarda ana mekan “stüdyo” olduğu
ğımız zaman iki ayrı sonuç alırız. Ama ben hobi ve sanat için çekim yaptığımdan bunlarla boğuşmak zorunda değilim. Bir giriş seviyesi D-SLR bana sonsuzun da sonsuzu kadar imkân sunuyorken daha onunla yapacaklarım bitmedi! Siz de böyle düşünün. Daha cep telefonlarınızın kamerasıyla yapacağınız çok şey var...
Öncelikle ilk sayımızda ve dolayısı ile benim için çok önemli olan bu yazının başında sizleri selamlamak ve benim içinde özel bir yazı olan denememi okumaya başladığınız için size teşekkür etmek isterim. Denememde teknik detaylara fazla girmeyeceğim zira hem yumuşak bir kalkış iyidir hem de mesele bana kalırsa teknik boyuttan çok psikolojiktir. Hayatta ak ile kara, Adidas ile Nike, iPhone ile Blackbery (artık Samsung) gibi karşılaştırmalar vardır. Hiç bitmez bunlar. İnsanlar neden bunu yapar bilinmez. Sosyolojik ve psikolojik araştırmaları muhakkak ki vardır. Nikon ile Canon karşılaştırması da temelde aynı şeydir. Ben bir Nikoncu olarak bunu söylemekte bir sakınca görmüyorum. Neden Nikoncuyum diye soran-
lara; Öyle esti, ismi bana daha yakın geldi ve zaten logosu daha hoş derim. Teknik olarak ise bence merceği güzel ve en önemlisi ben alıştım bir kere, diyerek cevap veririm. Alıştığı ve bir fotoğrafçı için kolu gibi olan, olması gereken bir makineden kimse vazgeçmez her ortamda onu savunur. Bu noktada işin psikolojik boyutunu bir kenara bırakırsak ve teknik detaylara inersek öncelikle fotoğraf için önemli olan ne sorusunu cevaplamamız gerekir. Bir fotoğrafta önemli olan o fotoğrafı çekenin kabiliyetidir en başta. Herkes bakar ama fotoğrafçı görür. O gördüğünü çeker, iyi bir makine ise elbet ki gördüğünü yansıtmasını sağlar. İyi bir photoshop bilgisi de eklendiğinde ortaya bir şaheser çıkar.
Piyasada bulabileceğiniz hemen her marka fotoğraf makinesi aslında size belirli özellikleri ve kaliteyi sunmaktadır. Eğer ki bilinçli bir tüketici olarak bir fotoğraf makinesi arayışına girerseniz bunu görürsünüz. Eğer ki fotoğraf makinesi konusunda uzmanlaşmış, bildiğimiz markalardan birisini alacaksanız kalite, özellik gibi detaylarda standardı yakalamışsınızdır. Nikon ve Canon… Her ikisi de piyasada kendine yer edinmiş, başarılı birer fotoğraf makinesi üreticisidirler. DSLR konusunda ikisi de çok iyidir. Yılların verdiği güven ve tecrübe ile hem bireysel kullanıcılara profesyonel ve amatör kullanım için hem de kurumsal kullanıcılara ekipman üretmeye devam etmektedirler. Pazarın sert rekabet koşullarında da bireysel tüketiciye standartlaşmış biçimde ürün sunar hale gelmişlerdir. Evet belki NASA veya Hollywood endüstrisine farklı tarzda özel ekipmanlar üretiyor olabilirler ve bu konuda eksi ve artıları tartışılabilir ama bireysel kullanıcı da bu söz konusu değildir. Konumuzda bireysel kullanıcıya yani bizlere yönelik ürünler olduğuna göre karşınıza şu tablo çıkar: A ürün Nikon’da ortalama 1000 TL ve 100 puan özellik sahibi B ürün Canon’da ortalama 1000
TL ve 100 puan özellik sahibi Elbet ki alacağınız modele göre özelliklerin kombinasyonu değişecektir. Ufak fiyat oynamaları olacaktır. Fakat fiyat – özellik oranına baktığınızda kapitalist koşullar sebebi ile birbirilerine iyice yakınlaşmış iki marka görürsünüz. Kendinizi hangisine yakın hissediyorsanız onu alın. Fakat dikkat etmeniz gereken nokta ihtiyacınıza göre özellik belirlemenizdir. ISO – megapiksel – objektifler vs. bunları belirleyin ve en uygun olanını alın. Emin olun aradığınızı iki markada da küçük eksiklikler ve artılar ile bulacaksınız. Sonrası ise sizin görmenize ve o an makinenizi bir ok misali ateşlemenize kalır.
Unutmayın görüp, çekecek sizsiniz… Fotoğrafçı sizsiniz, makineler değil.
LENS ALIRKEN NELERE Sonay Karakaya DİKKAT ETMELİYİZ
sonay@vizorum.com
Öncelikle yapılması gereken: Hangi odak uzaklığı ya da odak aralığındaki objektife ihtiyacımız olduğunu belirlemek. Bir süre fotoğraf çektikten sonra, fotoğraf çekmenin inceliklerini öğrendikçe nasıl fotoğraflar çekmek istediğiniz yavaş yavaş ortaya çıkacaktır. Hangi odak uzaklığı aralığında bir objektif alacağınıza nasıl karar vereceksiniz? Aslında bu iş çok kolay, beğendiğiniz ve çekmek istediğiniz bir fotoğraf bulun ve eğer ulaşabiliyorsanız o fotoğrafın EXIF (dijital fotoğrafların içine perde hızı, diyafram, makine marka ve modeli gibi teknik bilgilerin gömülmesini sağlayan bir sistem) değerlerine bakın. Hangi makine ve hangi odak uzaklığında çekilmiş öğrenin. Arkadaşlarınızın elindeki objektifleri deneyin. Hangi odak uzaklığında hangi açıyı görüyorsunuz test ederek bulmak çok daha öğretici olacaktır. Zoom mu olsun, sabit odak uzaklı mı? X optik zoom insanlarda genelde yanlış bir algı uyandırır. 3X optik zoom ile anlatılmak istenen aslında uzaktaki nesneleri 3X yakınlaştırıyor değil,
makinenin lensinin fotoğraf çekebileceği en küçük odak uzaklığı ile en büyük odak uzaklığı arasındaki X kadar fark vardır yani 28-135mm’lik lens için135/28′den yaklaşık 5X optik zoom diyebiliriz. Benzer şekilde 80-400mm lens de 5X optik zoom sunar ama 28-135′den çok daha fazla yakınlaştırma sunabilirken, geniş açı seçeneği sunamaz.
Diyafram
Diyaframın alan derinliğinin kontrolünde baş aktör olduğunu burada ve burada anlatmıştık. Bir diğer önemli katkısı da açık diyafram ile (düşük f değeri) algılayı-
cıya daha fazla ışık düştüğü için, daha hızlı enstantaneleri kullanabilmemiz. Bu diyafram-enstantane ilişkisi nedeniyle açık diyaframa sahip lenslere hızlı lens denir ve önceliğimiz olabildiğince hızlı lensler almaktır. Peki, neden en hızlısını almıyoruz? Tahmin edebileceğiniz gibi lens ne kadar hızlıysa o kadar da pahalıdır. Diyafram değeri için azami değer var mıdır? Teoride yok ama pratikte f/5.6′yı geçmemekte fayda var çünkü f/6.3 gibi diyafram değerlerinde AF sistemi de zorlanmaya başlar. Bunun nedeni pro olmayan DSLR gövdelerinin AF sistemlerinin, f/5.6′dan daha kısık diyaframlarda yeterli ışık alamayıp, netlemeyi otomatik olarak yapamamasıdır. Pratikte f/6.3′de zorlanarak da olsa AF kullanılabilir ama ışığın azaldığı durumlarda lensi MF olarak kullanmanız da gerekebilir. AF sistemi lensin sahip olduğu AF motoru, lensin ne kadar hızlı netleme yapabildiğini ve bu esnada ne kadar sesli çalıştığını belirleyen ana etmendir. Lens almadan önce mümkünse deneyin ve sesine kulak verin. Genel kullanımda rahatsız etmeyen ses, sessiz bir mekanda çok göze batabilir. Bunu için AF hızı da genelde çok daha iyi olan yeni nesil ultrasonic AF motorları önceliğiniz olsun.
Optik Kalite
Geldik herkesin öncelik verdiği maddeye. Optik kalite bence de önemli bir kriter ama lens satın alma tercihinizde ne denli önemli olduğu tamamen ne amaçla kullanacağınıza göre değişir. Eğer büyük boyutlu baskılar almaya niyetleniyorsanız ve en önemlisi ticari çekimler yapıyorsanız, optik kalite en önemli önceliğinizin olması doğal ama pek çoğumuz gibi genelde internet ortamında paylaşım yapan hobi seviyesinde fotoğraf meraklılarının kılı kırk yaran bir tutum içine girmelerine gerek yok. Fotoğrafın keskini elbette güzeldir. Yeri geldiğinde fotoğrafınızdan kesme almanız gerekirse yüksek kalitenin faydasını görürsünüz ama en iyisi olsun diyerek aşırı pahalı lensleri almaya çalışmak yerine o parayı fotoğraf peşinde koşmaya harcayabiliriz. Para sizin elbette, ne almalısınız, ne almamalısınız sizin kararınız, ben sadece yol gösteriyorum. Bunun dışında eğer 2. el lens alacaksanız şunları da göz ardı etmeyin; 1) Makinenin Kozmetik Durumu Öncelikle almayı düşündüğünüz makinenin dış görünümüne dikkatlice bakmalısınız. Gövde üzerinde olabilecek çizik, çatlak, kırık vb. hususlar mutlaka kontrol edilmelidir.
3) Vizörden Bakıldığı Zaman Tüm Yazılar Okunabilir Olmalıdır Vizör içerisindeki çeşitli bilgilendirici yazıların çalışıyor olmasına dikkat edilmelidir.
2) Perde (Shutter) Sayısı
DSLR fotoğraf makinelerinde bir perde mekanizması vardır ve her fotoğraf çekildiğinde bu mekanizma açılıp kapanır. Doğal olarak belirli bir süre sonra bu perde ve buna bağlı diğer mekanik parçalar eskimeye başlar. Örneğin Nikon, D5000 modeli için 100.000 perde ömrü biçmiştir. Ancak bu demek değildir ki Nikon D5000 100.000 perdeye gelince bozulacaktır. 70.000 perde sayısında da bozulabilir, 170.000 perde sayısında da. Teknoloji biraz şans işidir ve ayrıca perde ömrü, sizin makineye nasıl baktığınıza bağlı olarak değişebilir.
4) Makinenin Ayna Sistemini Kontrol Edin DSLR makinenin içerisindeki ayna mekanizmasının kırık ya da hasarlı olmamasına dikkat edilmelidir.
5) Makine Üstündeki Bütün Tuşları ve Tekerlekleri Kontrol Edin Makine üzerinde en çok kullanılan bölüm, tuşlar ve sayısı modellere göre değişebilen tekerleklerdir. Makinenin, tuşları ve
tekerlekleri tek tek kontrol edilmelidir. İçine kaçan, dönmeyen, sıkışan tuş veya tekerlek olup olmadığına dikkat edilmelidir. 6) Back Focus ve Hot Pixel Sorunlarını Kontrol Edin Makinede olabilecek back focus ve hot pixel gibi sorunlar kontrol edilmelidir. 7) Fotoğraf Makinesinin Sensörünü Toz Durumuna Karşı Kontrol Edin Yapacağınız ufak bir test ile makinenin sensöründe toz olup olmadığı kontrol edilmelidir. Ancak toz durumunun temizlenebilir olduğu unutulmamalıdır. Tavsiye edilebilir lensler;
Portre 85 mm f1.4 G İpek gibi arka fonlar için mükemmel. Portre için en önemli konu modelinizi arka fondan ayırmaktır. Portre 105/135 mm f2 DC Defocus Control özelliği ile gerekirse süper net manzaralar, gerekirse pürüzsüz arka fona sahip portreler çekilebilir. Fiyatları nispeten uygun. 180mm f2.8 de kullanılabilir. Makro 105/200 mm Micro Makro için en iyi lens. 105 ile netlerken kadrajdaki bozulma 200mm’de yok ve daha uzaktan çalışabilirsiniz. İkisini ilave olarak portre amaçlı kullananlar var ama 85/135mm kadar iyi değiller. Ultra Geniş Açı 17-35 mm f2.8veya16-35 mm f4 VR İkisi arasında seçim yapmak size kalmış. Ben 17-35 kullanıyorum, f değeri daha iyi, 16-35’ten daha pahalı ve bozulma (distortion) daha az. Kenar performansının kötü olduğu söyleniyor ama kenarlardaki
1cm benim için çok önemli değil. 1635’te bariz bozulma var ancak artı olarak VR özelliği var. Ultra Ultra Geniş Açı 14-24 mm Canoncuların bile kullandığı eşsiz lens. Bozulma (distortion) az ve baştan sona net fotoğraflar çekebilirsiniz. Yukarıdaki iki ultra geniş açı ile karşılaştırmayın. Farklı amaca hizmet ediyorlar. Telefoto zoom 70-200 mm VRII Genel maksatlı, spor ve manzara için ideal, keskin bir lens. Portre için iyi değil, yakın mesafede etkinliği 200’den 135mm’ye düşüyor. 80-200’de bu sorun yok. 80-200 mm 70-200’ün yarı fiyatına, hemen hemen aynı performansta ancak VR özelliği yok. Daha hafif. Telefoto zoom 80-400 mm Pahalı super-telefotoların yerine ekonomik ve kaliteli bir alternatif. Bunun daha da ucuzu var : 70-300 mm VR. Genel Maksat 28-300 / 24-120 Sadece tek lens alacaksanız her işinizi görecektir. Tercihen daha ekonomik. Problemleri daha fazla bozulma ve f değerinin küçük olması. Orta mesafe zoom 24-70 / 24-120 24-70 düğün, doğum vs. etkinlik fotoğrafçıları için en uygun ve en kaliteli lens. Daha ucuz bir alternatif ise 24-120 mm f4 VR. Golden Trio 14-24 mm 27-70 mm 70-200 mm profesyonellerin genel maksatlı kullandığı 3’lü takım. 200mm’ye kadar her aralığı kapatır ve hepsi süper netlikte sonuçlar veren lenslerdir. Portre+Makro+Manzara Zeiss 100mm f2 pahalı ancak manuel focus. Tek lenste hem makro hem portre hem manzara için kullanılabilir. Manuel olduğu için sokak fotoğrafçılığı, özel günler, düğün, spor çekimi gibi AF ihtiyacı duyacak çekimler yapmıyorsanız alabilirsiniz. Odak uzaklığı 85mm/105mm/135mm/180mm portre lenslerin aksine sadece 46cm ve f2.
Manzara fotoğrafları, hepimizin ilgisini çeken bir tür. Fotoğraf çekmeye yeni başlayanlardan tutunda, artık usta diye tabir ettiğimiz insanlara kadar ilgi odağı olmuştur. Hal böyleyken zaman içerisinde belli kurallar keşfedildi ve bu kuralların, manzara fotoğraflarına doğrudan etkisi olduğu kanaatine varıldı. Bu tür fotoğraflarda öncelikle, alan derinliği; yani diyafram diye tabir ettiğimiz ayar olabildiğince yüksek tutulmalıdır. Işığın durumuna göre en iyi ayar hangisiyse o kullanılmalıdır. Aşağıdaki doğru fotoğrafta, diyafram 9 değerindedir. Yanlış olan fotoğraf ise 5,6 değerindedir.
fotoğrafta gürültü olmaması için diyerek açıklayabiliriz. Bütün fotoğraf çekimlerinde, bir odak noktası vardır... Manzara fotoğraflarında da bu geçerlidir... Bir odak noktamız olmazsa fotoğraflar çok boş kalır. Odak noktaları manzara fotoğraflarında birçok şekilde bulunabilir. Silüet, ağaçlar, çiçekler, tekneler gibi durumlar olarak karşımıza çıkabilir.
Peki, neden alan derinliğini yüksek tutmalıyız? Sorunun cevabı aslında, yine sorunun içinde gizli. Alan derinliği yüksek oldukça, net olan daha geniş bir bölgeyi bize sunacaktır. Düşük tuttuğumuzda ise bazı noktalarda flu görüntüler oluşabilir. Manzara fotoğrafında netlik çok önemlidir.
Manzara fotoğrafı diyince aklımıza; deniz, gökyüzü, ovalar vs. gibi şeyler aklımıza geliyor. Hal böyle olunca fotoğrafları daha güzel göstermek için, çoğu manzara fotoğrafında gökyüzü baskın ve ön plandadır. Parçalı bulutlu bir gökyüzü hakimse, olabildiğince kadrajınızı gökyüzüne hedefleyin. Ufuk çizgisi asla fotoğrafı ortadan ikiye bölmemelidir. Gökyüzünden yeterli verimi alamayacağınızı düşünüyorsanız, alt kısmı daha iyi kullanabilirsiniz. Polarize filtreler kullanarak daha canlı tonlar ve kontrastlar elde edebilirsiniz.
ISO ayarı her zaman 100 olarak tutulmalıdır. Full Frame makinelerde bu durum farklı olabilir. Özellikle 5D MARK II ve 5D MARK III gibi makinelerde, 50 ISO değeri olması büyük bir avantaj sağlıyor. Bunun sebebini,
Manzara çekimlerine rastgele çıkmak çok akıllıca bir durum sayılmaz. Hava durumuna göre hareket etmek zorundasınızdır. Bazı günler hava sabah saatlerinde sisli olabilir, bu durumdan faydalanmak istiyorsanız değer-
lendirebilirsiniz. Parçalı bulutlu günleri seçmeniz enteresan kareler yakalamanıza olanak tanıyacaktır. Fotoğraf çekmeye yeni başlayan insanlar, güneşli günlerin ideal olduğunu düşünmektedir. Bu büyük bir yanılgıdır. Güneşli havalarda çok sert ışıkla karşılaşırsınız ve bu ışık fotoğraflarınıza çok kötü yansır. Bazı saatler vardır çekim için ideal olan ve mevsimsel olarak değişmektedir. Fotoğrafçılar kendi aralarında bu saatlere “Altın saatler” adını vermişlerdir. Sabahın ilk ışıkları ve günün son ışıkları altın saatlerdir. Bu zamanlarda güneş en soft halde dünyaya yansır. Dolayısıyla sert ışıkla karşılaşılmadığı için güzel kareler ortaya çıkmaktadır.
Fotoğraf : Burcu Kılıç
Aşağıda verdiğimiz iki fotoğraf aynı noktadan farklı ayarlarla çekilmiştir. Daha iyi anlayabilmeniz için sizlere açıklamak istiyoruz. Doğru fotoğraf; Gökyüzünden daha çok yararlanılıp, ufuk çizgisinin tam ortadan kesmesi önlenmiştir. F değeri 9’dur ve ISO 100 olarak değer belirtilmiştir. Bulutlara hakim olunup, güneşe farklı bir görüntü yansıtılmıştır. Altın saatlere iyi bir örnektir. Yanlış fotoğraf; Gökyüzünden daha az yararlanılmıştır ve ufuk çizgisi tam ortadan geçmektedir. F değeri 5,6’dır ve ISO 1600’dür, haliyle fotoğrafta kumlanma olmuştur.
Bir filmin son sahnesi gibi, Times Meydanı’nda Savaşın bitişini kutlayan kalabalığın içerisinde Hiçbir şeyi umursamadan, Yaşanan bir temas ve tutku… O, tıpkı dans ediyormuşçasına; Eliyle belini kavrayışı, Kızın ayaklarının duruş pozisyonu, Onların solunda duran adamın kahkaha seslerini duyabildiğim bir fotoğraf, bütün canlılığıyla. isimli bir kadın 1970’lerin sonunda, Takvimler 1945 yılını işaret ediyor. fotoğraftaki kadının kendisi olduğunu Amerika’nın, Japonya’ya karşı zafer yazıyor Alfred Eisenstaedt’e. Shain kazandığı gün, Times Meydanı’nda, hemşireydi, II. Dünya Savaşı’nın bitiş Alfred’in karesine yansıyan bir de- haberini radyodan duyduktan hemen nizci ve hemşirenin romantik anına sonra Times Meydanı’na, kutlamalatanıklık ettiğimiz düşünüyoruz, ma- rın olduğu yere geldi. Ne olduysa o sumca. Oysa ki bu fotoğrafın hikâ- an oldu. Bir Denizci asker yakaladı, yesinin çok farklı olduğu öne sürülü- çekti ve öptü onu. “Bu genç birden beni yakalayıp yor, yıllar sonra. öptü. Sonra ayrı yönlere yürüdük. Alfred Eisenstaedt spontane Kim olduğu hakkında hiç bir fikrim çektiği “VJ Day in Times Square” efsaneleşmiş fotoğraf, bir LIFE kapa- yoktu ama aldırmadım, çünkü beğı. Aslına bakılırsa fotoğrafın çekim nim için savaşmış kişilerden biriydi. açısından dolayı kimliklerini belirle- Fotoğrafa gelince, o kadar çok şey mek mümkün değil. Bu yüzden farklı anlatıyor ki: ümit, sevgi, barış ve iddialar ortaya atılmış. Edith Shain yarınlar… Savaşın bitmesi olağanüstü
bir deneyimdi ve bu fotoğraf tüm bu duyguları anlatıyordu.” Derginin Ekim 1980 sayısında; Edith Shain’in yanı sıra, fotoğraftaki kadının kendileri olduğunu iddiasında bulunan Greta Friedman ve Barbara Sokol’un isimleri yayınlandı. Aynı sayıda; derginin editörleri 11 erkeğin ve 3 kadının fotoğrafa konu olan çift oldukları iddiasına yer verdiler. Geçtiğimiz yıllarda fotoğraftaki kişilerin kimlikleri tespit edildi. Fotoğraftakiler dişçi asistanı Greta Zimmer Friedman ile denizci George Mendonsa’ydı. Fotoğrafta yaşanılan cinsel bir saldırı olarak da adlandırıldı. George Mendonsa ve Greta Zimmer Friedman resmin çekildiği o ana kadar birbirlerini tanımıyorlardı. Greta Zimmer Friedman: “Doctor’s Hastanesi’nde bir hemşire olarak çalışıyordum. Bir arkadaşım II. Dünya Savaşı’nın sona erdiğini söyledi. Kutlamalar için Times Meydanı’na gittik. Caddede yürüdüğümüz sırada, bir denizci koşarak yanıma yaklaştı ve öptü. Karşı koymama rağmen kurtulamadım.“ “Ben öpülmeyi tercih etmedim, adam hemen geldi ve beni yakaladı. Onun yaklaştığını görmedim ve ne olduğunu daha anlamadan, kendimi bir mengene arasında sıkışmış buldum.” George Mendonsa: “Şu an eşim, o zaman sevgilim olan Rita Petry ile beraber dolaşıyorduk. Birden beyazlar içerisinde bir hemşire gördüm. Alkol almış olmamın da etkisi ile o zaman sevgilim olan Rita’yı bırakarak bu
hemşireyi yakaladım ve onu dudaklarından öptüm. Aslına bakılırsa resmi ilk gördüğümde o anı hatırlamakta bile zorlanmıştım.“ George Mendonsa’nın eşi Rita Petry: “Savaşın bitmesine son derece sevinmiştik. George, o hemşireyi öptüğünde gerçekten bir şey hissetmedim. Belki George nişanlım ya da kocam olmuş olsaydı o zamanlarda, daha farklı hissedebilirdim. Ancak şu bir gerçek ki George hiçbir zaman beni böyle öpmedi.“ Eisenstaedt otobiyografisinde ise o anı şöyle anlatıyordu: “V-J Günü’nde kalabalıklar arasında dolaşıp görüntü arıyordum. Bana doğru gelen bir denizci farkettim. Genç ya da yaşlı, bulduğu her kadını öpüyordu. Sonra hemşireyi farkettim, devasa kalabalığın içinde ayakta duruyordu. Ona odaklandım ve biraz sonra tam da umduğum gibi denizci yanına geldi, onu yakaladı ve öptü.” Üzerinde hala konuşulmaya devam edilen bu fotoğrafın geçtiğimiz yıllarda Times Meydanı’na heykeli yapıldı. Bu fotoğrafı yakalayan LeicaIIIa model fotoğraf makinesi Vienna’daki WestLicht Galerisi tarafından satıldı. Ünlü fotoğraf ise açık artırmada 114 bin Euro’ya (272 bin 254 TL) alıcı buldu. Ingrid Bergman sözleri ile sonlandırıyorum yazımı; “Öpüşmek doğa tarafından sözcükleri gereğinden fazla olduklarında, durdurmak için tasarlanan hoş bir hiledir”
Halim Göğebakmaz Röportajı
Evren Özgüner evren@vizorum.com
Kendisini yakından takip ettiğim ve örnek aldığım bir isim Halim Göğebakmaz. Uzun zamandır fotoğraflarını incelediğim ve esinlendiğim pek çok nokta olduğunu söyleyebilirim. Gayet samimi ve mütevazı bir insan olmasının yanında, önemli isimlerle ve çok farklı konseptlerle sürekli karşımıza çıkıyor. Biz de Vizörüm ekibi olarak kendisiyle kısa bir röportaj yapma imkânı yakaladık. Öncelikle bu röportajı kabul ettiğiniz için, ekibim adına çok teşekkür ederim. -Bende sizlere çok teşekkür ederim. Bize biraz yaşantınızdan bahseder misiniz? Günlük yaşantınızda ne yaparsınız? -Bir buçuk yıl kadar önce, hayatımı oldukça değiştiren bir gelişme oldu. Alıştığım, hayranı olduğum şehir olan İstanbul’dan ayrılıp, İzmir’e yerleştim. Şimdi bu yeni hayatıma alışmaya çalışıyorum. İtiraf etmeliyim ki, bu oldukça zor geliyor. Gündelik hayatım ise; her sabah okula gidip, akşam da evine dönen bir öğretmenim ben. Bu gidiş gelişlerde, bolca kitap okumak ve tren camından dışarıyı izlemek büyük keyif veriyor bana. Böylelikle zihnimde milyonlarca kadrajlar oluşturuyor, bir o
kadar da fotoğraf çekmiş oluyorum. Bunlara ek, her gün düzenli olarak internet üzerinden bolca fotoğraf izliyorum, onları kendimce yorumlamaya çalışıyorum. Fotoğraf çekmeye kaç yaşında başladınız ve sizi fotoğraf çekmeye iten sebepler neydi? -12-13 yaşlarındaydım zannediyorum, gözümün tekini kapatarak ve açıp kısarak çeşitli kadrajlar oluşturma oyunu oynuyordum kendimle. Bu oyunu hala oynuyorum, ama artık gözlerimin bu hareketlerini anlamlandırabiliyorum. Diyafram ve odak oyunuymuş meğer bu oynadığım. Bu oyunuma başkalarını dâhil edişim 2000-2001 yıllarına tekabül eder. O zamandan beri, durmadan ve sürekli öğrenmeye devam ederek fotoğraf çekiyorum. Fotoğraflarınızda farklı tarzınız olduğunu düşünüyor musunuz? -Mutlaka. Her fotoğraf çeken, kendi iç dünyasını yansıtıyor aslında. Yani, biz neysek, çektiğimiz fotoğrafta öyle oluyor. Bu biraz “fotoğrafını göster bana, söyleyeyim seni sana” gibi oldu ama, çokta yanlış değil gibi geliyor bana.
Fotoğraf çekerken en çok dikkat ettiğiniz şey nedir? -Duyguya çok dikkat ediyorum ben. Teknik, bir şekilde öğrenilebilen bir olgu bence. Duygu içermeyen ama tekniği doğru bir fotoğraf bana göre değil maalesef. Bir ustam şöyle demişti “ Fotoğrafçı hayalet gibi olmalı.” Orada olmalısınız, ama sizi kimse fark etmemeli. Ancak böyle görebiliyorum gerçek duyguları.
Sizi incelerken, fotoğraflarınızda vampir ve enteresan bir Pamuk Prenses temasıyla karşılaştık. Bu tarz çekimlerin inceliklerinden bahsedebilir misiniz? -Yaşarken, heybemize gerekli gereksiz tonlarca şey dolduruyoruz. Sonra bunlar bir şekilde harman oluyor ruhumuzda. Vampirler, Pamuk Prenses, Deli ve Ara’f çalışmaları da bu harmanların birer sonucu aslında. Bu kurguların ortaya çıkışları ise çok enteresan anlarda oluyor. Pamuk prenses konsepti, oğlumla çizgi film izlerken aklı-
ma gelmişti örneğin. İncelikleri ise, kurguya dair kadrajları zihinde oluşturup, o ana uygun ışık-mekan ve kostümleri bir araya getirdiğinizde, geriye bir tek deklanşöre basmak kalıyor. Kullandığınız, ekstra ışık ekipmanları nelerdir? -Bir aralar oldukça heves etmiştim ekstra ışık ekipmanlarına. Bu kısa süren heves, yerini en gerçek ve en doğru ışık olan doğal ışığa terk etti. Ekstra ışık kaynağı ile fotoğraf çekmek, duyguyu kandırmak gibi geliyor bana. Fotoğrafçılığa hevesli bir sürü genç nesil geliyor. Bunu nasıl karşılıyorsunuz? -Çok keyif alıyorum bundan. Sokakta gezerken, boynuna bir fotoğraf makinesi asmış olan gençleri görüyor ve mutlu oluyorum. 12 yaşında bir oğlum var, o da fotoğrafa oldukça meraklı ve bu konuda yetenekli. İstanbul’dayken birlikte fotoğraf çekmeye gidiyorduk, bu aralar onun dersleri ve benimde yoğun tempom buna –şu sıralar- müsaade edemiyor ne yazık ki. Görev yaptığım okulda fotoğrafa hevesli pırıl pırıl gençler var. Onlara da elimden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışıyorum.
Çünkü biliyorum ki, sanatın herhangi bir dalına, öyle ya da böyle dirsek temasında bulunmuş insanlar, çok daha özgür, çok daha sorgulayan ve çok daha entelektüel oluyorlar. Gençlerimizi, bu alanlara yöneltmeliyiz. Bende elimden geldiği kadar bunu yapmaya çalışıyorum. Yeni başlayanlara, kendilerini geliştirmek adına tavsiyeleriniz nelerdir? -Tavsiye verebilecek kadar, bu alanda söz sahibi olmadığımı düşünüyorum ben. Ama ustaların tavsiyeleri nelerdir diye sorarsanız, paylaşayım: Asla “oldum” demesinler. Amatör
ruhla, sürekli öğrenmeye devam etsinler. Birde, işin duygu yönünü hiç ama hiç ihmal etmesinler. Ben sadece, bu tavsiyelere uymaya gayret eden biriyim. Yeni başlayan arkadaşlara da bunları önerebilirim. Bir kısa film projeniz vardı... Bu proje bildiğimiz kadarıyla ertelenmişti. Devam etmeyi düşünüyor musunuz ve projeden bahsedebilir misiniz? -Evet, “SıfırsekizSıfıryedi” …. İçimde ukde olan bir projedir o. Şaryosu, kamerası, ışıkları, senaryosu, çekim planları, oyuncuları… Hemen hemen her şeyi hazır bir proje. Fakat nedense bir türlü başlayamadım ona. Umarım üzerimdeki durgunluğu bir kenara atıp, başlarım artık o işe.
Genelde dış mekân ağırlıklı çekimleriniz göze çarpıyor. Çekim yapacağınız mekânları seçerken çok düşünür müsünüz? -Eğer, bir kurgu çekeceksem, mekanların seçiminde titizlik gösteririm. Örneğin Ara’f çalışması için yaklaşık 6 ay mekân arayıp, 8-9 farklı yer gezdikten sonra İstanbul / Şile’de terk edilmiş bir pansiyon bulup, orada çekmiştik. Ama diğer tarz çekimler için, kendi akışındaki hayata müdahale etmediğim, doğal fotoğrafları tercih ediyorum Son olarak Vizörüm dergisi hakkında ne söylemek istersiniz? -Ülkemizde fotoğrafın ve fotoğraf tutkunlarının sesi olan bir platform olmanızı diliyorum. Benimle yaptığınız bu röportaj için çok teşekkür ederim. Yayın hayatınızın başarılarla dolu olmasını temenni ediyorum
Sony SLT A99, 2008’de piyasaya sürülen A900’ün ardından, 4 yıllık bir bekleyişin sonunda çıkardığı ilk tam kare sensörlü modeli. 24.3 MP çözünürlüğe sahip olan ürün, görüntü ve ISO konusunda da iddialı hale geliyor. Magnezyum bir gövdeye sahip olan A99, hem çok hafif hem de makinenin dayanıklılığını arttırıyor. Tüm Alpha modellerinde olduğu gibi sabitleyici ve lens motoru mevcut. SLT sisteminde aynanın hareket etmiyor oluşu ve objektiften gelen ışığın yüzde 70’i doğrudan sensöre, yüzde 30’luk kısmının ise AF sensörü üzerine düşmesi, odaklama ve seri çekimde ciddi bir hız artışı anlamına geliyor. SLT teknolojisinin bir avantajı olarak A99’da elektronik vizör kullanılmış. Kimine göre bu bir dezavantaj oluşturuyor olsa da parlaklığı arttırılıp azaltılabilen vizör, yüzde yüz görüş olanağı sağlıyor. 1,2 milyon noktalı, 3 inç büyüklüğündeki LCD ekranı üç farklı açıda hareket edebiliyor ve en zorlu koşullarda dahi çekim yapmanızı sağlıyor. A99’un magnezyum bir kasaya sahip olmasının yanı sıra özel korumalı yuvaları sayesinde toza ve neme karşı da dayanıklı. Elde duruşu gayet iyi olan makinenin tutamacının hem ön hem de arkasında ayar tekerleri yer almakta. Menü ve çekim ana ayarları için dört yönlü dairesel tuşların aksine, bir kontrol çubuğu kullanılmış. Küçük oluşu ve kullanımının diğerine göre kısmen zor oluşu nedeniyle her kullanıcı sevmeyebilir. Lensin hemen sol alt tarafında bulunan tekerin ortasındaki düğmeye bastığınızda ekranın
alt kısmında bir menü açılıyor ve bu menü ile otomatik odaklama seçeneklerini değiştirebiliyorsunuz. Her biri farklı fonksiyonları kontrol eden düğmelere alışmak zaman alabilir. İkili kart yuvası sayesinde iki ayrı karta yedekleme amaçlı olarak aynı anda kayıt yapabiliyorsunuz ve GPS sayesinde çektiğiniz fotoğraflara konum bilgisi ekleyebiliyorsunuz. Yuvalardan biri yalnızca SD, diğeri ise hem SD hem Memory Stick destekliyor. Hız konusunda rakiplerinden baya önde olan A99, en yüksek çözünürlükte ve otomatik odaklamada saniyede 6 kare yakalayabiliyor. Diğer bir önemli nokta ise, SteadyShot özelliği. SteadyShot olarak isimlendirilen bu teknoloji titreşimi önlüyor ve makineyle uyumlu her lensle kullanılabiliyor. Renk tutarlılığı ve keskinliği oldukça yüksek olan fotoğraflarsa ISO değeri 1600’e kadar yükseltilse bile kirlilik belli olmuyor. 3200 ve üzeri değerlere çıkıldığında ise oldukça az miktarda kendini belli etmeye başlıyor. Sony’nin yetenekleri asıl video çekim modunda sergilediği otomatik odaklama performansıyla ortaya çıkıyor. Çekim esnasında yumuşak odak geçişleri yapılabilirken, doğru noktaya odaklama yüzdesi oldukça başarılı. Kısacası Sony A99’un önemli rakipleri olan Nikon D800 ve Canon 5D Mark III’le rahatla kıyaslanabilecek sonuçlar veriyor. Ancak Nikon ve Canon kullanıcıları zengin lens alternatiflerini ve alışık oldukları arayüzden vazgeçmek istemeyebilir.
5D Mark II’ye olan yoğun ilgiden sonra 5D Mark III’ün duyurulması heyecan yarattı. Özellikle 61 odak noktalı olması ve 22.3 megapiksel Full Frame sensöre sahip olması kullanıcı beklentisini oldukça arttırdı. 2012 Nisan ayında piyasaya sürülen 5D Mark III’ü kısaca inceleyelim.
*22.3 megapiksel olmakla beraber Full Frame sensöre sahiptir. *61 odak noktasına sahip olması, diğer Canon modellerinden rahatça sıyrılmasını sağlıyor. *Saniyede 6 kare çekmesi ve sürekli çekim yapabilmesi etkili özellikleri olarak göze çarpıyor. *Enstantane hızı olarak 30-1/8000sn olarak belirtilmektedir. *ISO özelliklerine baktığımız da ise 10025600 arasında iken. En düşük L(50) en yüksek ise H1 (51200) H2 (102400) yükseltilebilme özelliğiyle entegreflaş’a sahip olmamasının dezavantajını ortadan kaldırıyor. *Full HD Video desteğini manuel kontrol etme fırsatını sunuyor. *14 bit’lik DIGIC 5+ işlemci ile hızlı bir kullanım sağlıyor. *HDR ve Çoklu pozlama özellikleri de seçenekler arasında yer almaktadır *SD kart yanında, CF kart desteği vermekle beraber aynı anda kullanım imkânı da sağlamaktadır. *Sensör temizleme otomatik veya elle temizleme seçeneği de sunmaktadır. *Lens olarak EF-S lensleri hariç bütün EF lensleri desteklemektedir. *Arabirim olarak ise USB desteğinin yanı sıra, HDMI mini çıkışı, video çıkışı, kulaklık mini jakı ve harici mikrofon yer almaktadır. *Fiziksel özelliklerinde ise en dikkat çekici özellik magnezyum alaşımlı gövde muhafazası ile üretilmiş olmasıdır. Bunun koruma avantajı varken, 950 gr ağırlığa sahip olması taşınabilirlik açısından zorlayabilen bir faktör olmaktadır. *Menü olarak aynı seviyede bulunan Canon 1D-X ile benzer bir menü kullanılmıştır. *Çekim modlarını inceleyecek olursak 7 adet çekim modu bulunmaktadır. Tek çekim, yüksek hızlı seri çekim, düşük hızlı seri çekim, sessiz tek çekim, sessiz
sürekli çekim, zamanlayıcı 10sn uzaktan kumanda ve zamanlayıcı 2sn uzaktan kumanda. Bunların arasında en dikkat çekici modlar; Yüksek hızlı seri çekim modu ve sessiz tek çekim. Yüksek hızlı seri çekim modunda saniyede 6 kare çekme kapasitesinde ve sesi yüksek şekilde duyarken, düşük hızlı seri çekim modunda saniyede 3 kareye düşüyor. Sessiz çekim modlarında ise perde sesi en düşük seviyeye iniyor ve çekim hızı saniyede 3 karede sabit kalıyor. Artılar ve Eksiler İlk olarak artılarıyla başlayalım ISO, dü-
şük ışıkta bile başarılı bir performans sergiliyor. Odaklama sistemi oldukça hızlı ve 61 odak noktalı olması, AF modunda kendisini belli ediyor. 3.2” boyutundaki LCD ekranın büyümesi çekilen fotoğrafı birebir görmeye yardımcı olmaktadır. Vizör ise %100 oranında görme imkânı sunmaktadır. Saniye 6 kare çekmesi hızını göstermesine yeterlidir. Kart yuvasının çift olması (CF – SD) uzun süre çekim imkânı sunuyor. Video bakımından ise dokunmatik tekerlek sistemi olması ve kulaklık girişinin olması önemli artılarından. Eksileri ise USB 2.0 kullanılması. Çünkü USB 3.0 üretiminden kısa süre sonra çıktı. Kendi üzerinde bir flaş bulunmaması ek olarak para harcanmasına neden olmaktadır. Video modunda crop seçeneği olmaması, yavaş otomatik netleme ve sürekli netleme yapmaması video kalitesi olarak Mark II’den farklı olmamasına neden olmuş durumda en büyük eksisi ise fiyatıdır.
Deniz Demirel Nikon D800 İncelemesi deniz@vizorum.com 7 Şubat 2012 tarihli çıkışı ile profesyonel fotoğrafçılık konusunda Nikon’un elini büyük ölçüde güçlendirmekte olan makine tam zamanlı otomatik odaklama ve FX formatında saniyede 4 kare çekim hızı ile 36.3 gibi bir çözünürlükle kullanıcılarını isteklerini karşılamaya çalışmakta. 3.1 inç (8cm) LCD monitöre sahip olan makine yaklaşık olarak 1 kg ağırlığındadır. Çok hızlı bir makine olmasa da en önemli özelliği sensorunun yüksek megapikselde bir görüntü kalitesi vermesi diyebiliriz.
Sizin kullanım amacınıza göre makine seçmenizi tercih eden Nikon tercihi size bırakmış olacak ki D800 ve D800e olarak iki seçenek sağlamakta aralarındaki fark ise keskinlik olarak göze çarpıyor, Eğer önceciliğiniz dış mekan çekimleri ise sizin aradığınız model D800e çünkü manzara fotoğraflarında daha keskin bir görüntü vererek sizin isteklerinizi karşılayabiliyor, D800 keskinlik bakımından D800e’ye göre biraz daha geride olması sebebi ile stüdyo kullanımlarında daha fazla performans verebiliyor. Makinenizden tam performans alabilmek için Kıt lenslerden uzak durmanız tavsiye edilebilir 24-70mm 70-200mm tarzı lenslerle makinenizden tam performansı elde edebilmektesiniz. Çift kart takılabilme seçeneği sağlayan makine bu özelliği ile size bilgisayar bağlantısında fotoğraflarınıza ve videolarınıza ayrı ayrı ulaşım sağlayarak işinizi kolaylaştırmayı amaçlamış. Ayrıca sizin isteğiniz üzerine fotoğraflarınızı iki karta da kaydedebilir ve bu şekilde yedeğini alma şansına da sahip olabilirsiniz. Nikon’un netleme noktası konusunda sıkıntısı olmadığı bu modelde de 51 netleme noktası ile göze çarpıyor. 200.000 perde ömrü verilen makinede 5 yıllık bir kullanım için düşünürsek; Senede 40 bin, ayda 3300 ve günde 110 ila 115 kare gibi fotoğraf çekmenizi sağlamakta ve
rutin fotoğraf çeken biri için çok uygun bir perde ömrünü bizlere sağlayabilmekte. Yeni kullanıcılar için ayrıca makinede otomatik ISO ayarı olması kullanıcıları bir nebze olsun rahatlatmakta, sadece enstantane hızını seçerek otomatik ISO’da rahat bir çekim yapabiliyorsunuz. Live view seçeneğindeki su terazisi size kadrajınızı düz bir şekilde tutabilmek için faydalı olabiliyor buda yine kullanıcıları rahatlatabilen bir özellik olarak dikkat çekiyor. Sensoru Cmos sensor olan makinede bu sayede kadraj içindeki en karanlık ve en aydınlık noktalar arasındaki görüntüyü kaydetme kapasitesi oldukça fazla aynı şekilde renkler arasında da bize büyük ölçüde avantaj sağlıyor. Makine ayrıca hem FX hem de DX formatta ki lenslerle kullanılıyor yani hem full frame 24*36 milimetre dijital sensorun boyutuyla hem de full frame olmayan sensorlerle çekim yapabiliyoruz. Bunun avantajı ise 2 lens çeşidini de kullanabiliyorsunuz.
VİZÖRÜM KÖŞESİ
ESER SAHİPLERİ
Fulya Erker Kıvanç Cangüleç
Merve Aygün Mert Omay