VOI DZI NE
#19
1 9
v o i d f a n z i n e @g ma i l . c o m t wi t t e r . c o m/ V o i d Z i n e
f a c e b o o k . c o m/ v o i d z i n e / i n s t a g r a m. c o m/ v o i d f a n z i n e
J . GBa l l a r d-DJKr us h As et on-E k i nMet i nS oz üpek-E s a tCa v i tBa ş a k E k i nDeni zKa y a-E r enBur ha n-S emi hYı l dı z İ l k erAr t ı r a n-E mr eVa r ı ş l ı -E r da l E r dem S ona tY ur t ç u-E r enKa r a t epeVol k a nY a l ç ı n Zey nepE r dener-Ka di rE r t en-E r ma nAk ç a y Gür k a nGür-Al phaRi s i ng-Ca ps oCa ps-Zoma n Ka pa k: Andr o ma l i s
N i s a n 2 0 1 8
J.G.BALLARD // röportaj J.G.Ballard, bilimkurgu edebiyatı denilince akla gelen teknoloji manyaklığına, ışın kılıçları, uzay gemilerine karşı çıkan, "Esas yabancı gezegen dünyamızdır" diyen, felaket ve kargaşayı harmanlayarak okurun iç yolculuklara çıkaran tuhaf bir abimizdir. 2009'da bu dünyadan göçen Ballard'ın 1997'de yapılmış bu röportajı, yazar öldükten bir ay sonra Space of Utopia dergisinin 7. sayısında yayınlandı. Öneri kitaplar: Çarpışma (roman), Ayrıntı Yayınları, 1997 (Crash, 1973 ) Kokain Geceleri, Ayrıntı Yayınları, 2001 (Cocaine Nights, 1996) çeviri: Çağakan Vişne
21 Ocak 1997 Francesca Guidotti Bergamo Üniversitesi, İtalya Çeviri: Çağakan Vişne
- Kendinizden söz ederken her daim doğruları mı söylersiniz? Doğruları söylemediğimi mi ima ediyorsunuz? Ne zaman söylememişim acaba? Gerçekten, şüpheye düştüm.
- Örneğin toplama kampında geçen çocukluğunuz hakkında konuştuğunuz zaman... Her zaman belirttiğim üzere, "Empire of the Sun" bir roman. Kendisi yarı otobiyografik, yani bir nebze benim kendi hatıralarımdan da feyz alarak yazdığım bir kitap. Yani "Empire of the Sun"da yazdıklarımın doğru olup olmadığını sormanın konumuzla alakası yok.
- Peki ya röportajlarınızda? Hah, şimdi anladım. Eh, röportajlarımda tutarlı olmaya çalışırım. Dönüp İkinci Dünya Savaşı zamanlarına baktığınız zaman başınıza gelen her şeyi tamamıyla hatırlayamıyorsunuz. Hem Savaş'tan bu yana çok zaman geçti, hem o dönem çok karışık bir dönemdi. O döneme ait hatıralarım da karmaşık: Bazıları iyi, bazıları kötü; bazıları korkutucu, bazıları değil. Çocukların hisleri günden güne değişir. Bakarsınız bir gün mutlulardır, ertesi günse üzgün hissedebilirler. Her neyse, ben dürüst olmaya çalışırım.
- Gelecekten korkuyor musunuz, yoksa yaratıcığılın gücüne güveniniz tam mı? Galiba son kitabınız "Cocaine Night"ta gelecekle ilgili bir şeyler söylemiştiniz. Ben değil, karakterim söylemişti. İkisi farklı şeyler. Karakterin söylediği şeylerin yazarın söyleyecekleriyle aynı olduğunu asla düşünmeyin. Gelecek hakkında ne mi düşünüyorum? Her zaman burada olmayacağım ama uzun vadede, yani çocuklarımın ve torunlarımın zamanı, mesela bundan 20-30 sene sonrası hakkındaki düşüncelerim iyimser. Ama yakın gelecek hakkındaki düşüncelerim kötümser. Bence önümüzdeki birkaç yıl bizim için çok zorlu geçecek. Çünkü insanlar sıkılmaya başladı ve can sıkıntısı bana kalırsa büyük tehlike. Kurum ve kuruluşlara eskiden olduğu kadar güvenmiyorlar. Tüketicilik artık yeni ve şaşaalı bir şey gibi görünmüyor, o yüzden insanları heyecanlandırmıyor. Hatırlıyorum da, savaştan sonra, 1930'lu, 1940'lı, 1950'li yıllarda insanlar tüketici toplum dendiği zaman çok heyecanlanırdı. İnsanlar daha refah dolu bir hayata adım atmıştı, daha çok para kazanıyor, daha çok şey satın alabiliyorlardı. O yüzden gidip hep yeni şeyler alıyorlardı: Yeni mutfaklar, yeni arabalar, yeni giysiler, yeni olan her şey. Hayatları böylece daha zengin, daha iyi görünüyordu. O düşünce artık yok. İnsanlar tüketicilikten soğudu. Bu ülkede Kilise bile yetkisini kesin olarak kaybetti. İngiliz Monarşisi'ni artık hiç kimse ciddiye almıyor. Politikada da artık
göz dolduran temalar yok, çoğu politikacı sadece cebine giren rüşvete bakıyor. Dolayısıyla insanların tutunacağı bir dal yok. Kısa bir süre içinde - ki bu bana kalırsa çok korkutucu bir şey - dünyada insanın bel bağlayacağı hiçbir şey kalmayacak. Ama doğada şöyle bir kural var, eski bir deyişle: Tabiat boşluktan nefret eder. Boş kalan her şeyin yeri doldurulur. Yani önümüzde bir sürü sorun var, ama kanımca hepsinin üstesinden geleceğiz.
- Sizce hayal gücü nedir? Şöyle söyleyeyim: Hayalimizde yarattığımız dünyalar içinde yaşadığımız gerçek, sıkıcı dünyadan daha derin manalar taşıyor. Hayal gücümüzün bize bahşettiği hediye budur: Kendinize fantastik bir dünya yaratırsınız ve içine sizin için anlam teşkil eden şeyleri inşa edersiniz. Bu nedenle insanlar roman okur, operaya gider, müzik dinler, şiir okur. Sadece fantaziye bakmazlar, fantazinin alt metninde bir anlam da ararlar. Zaten insanlar hayatları boyunca hep bir şeylere cevap aramışlardır, her şeyden önce bilinmeyene yanıt bulmaya çalışırlar.
- Peki bilim kurgu nedir? Artık bilim kurgu okumuyorum. Bilim kurgu artık bitti, bilim kurgu türündeki eserler çok değişti. Artık sadece para ve reklam amaçlı eserler piyasaya sürülüyor. Bazılarını tenzih ediyorum, tabii, örneğin William Gibson gibi yazarlar. Şahsen ben William Gibson'ı çok seviyorum, ama çoğu bilim kurgu eseri artık vasat. Çoğu yerde "Star Wars" ve "Star Trek" görüyoruz. Onlar da benim umursadığım şeyler değil; gerçeği yansıtmıyorlar.
- Siberpunk'ı ve bilhassa William Gibson'ı çok sevdiğinizi belirtmişsiniz. "Neuromancer"ı çok beğendim, bence çok iyi bir kitaptı. Bilim kurguya inancım olmamasına karşın o kitap bana kalırsa gerçekle de iç içe olan, bilim kurguya yaklaşımı çok ilginç bir romandı.
- Peki ya Philip K. Dick? Müthiş. İyi bir yazardı, çok iyi bir yazardı. Ziyadesiyle ilginç bir kişilikti. Bir kere tamamen paranoyaktı. Yaşamın başından sonuna dek komplo teorileriyle dolu olduğunu savunurdu. Ama ben, William Burroughs'ın işlerini tercih ederim. Özellikle "Naked Lunch"ı, bana göre "Naked Lunch" harika bir kitaptır. Burroughs'ın kitapları da bilim kurgu öğeleri içerir. Yazarken de halk dilini, Amerikan argosunu kullanır. Çevirmenler onun yazdıklarını nasıl çeviriyor, merak ediyorum. Bence okuması dahi zor bir yazar, çünkü Amerikan İngilizcesi'yle yazıyor. - Siz yazmaya başladığınız zaman, yazdığınızın kafanızda ilk etapta şekillendiği gibi kalmasını mı umuyorsunuz, yoksa yazmaya devam ettikçe orijinal halinden uzaklaşabileceğini kabul mü ediyorsunuz? Eh, kafamda tasarladığım şeyi kağıda aktarabileceğimi, okurun hayal gücümün dokunuşunu hissedebilmesini ümit ederim, ama kabul etmeliyim ki, sonrasında okuduğunuz zaman "Şey, bu benim hayal ettiğim şeyle aynı değil" diyorsunuz. - Bir kitabı bitirdiğiniz zaman, dönüp tekrar okur musunuz? Yani mesela, "Crash" filmini izlediğiniz zaman, uyarlandığı kitaba ne kadar sadık kalındığını fark etmediniz mi? Hayır, açıkçası okumuyorum. "Crash" benim için biraz fazla ürkütücü. Gerçekten çok ürkütücü bir kitap. - "The Atrocity Exhibition"ı yazdığınız zaman herkes çok şaşırdı, çünkü kendisi sıradışı bir işti. Gelecekte de daha önce yaptığınız gibi okurlarınızı şaşırtan bir kitap yazıp onları hayal kırıklığına uğratmayı düşünüyor musunuz? Evet düşünürüm, ama sanki artık çok yaşlandığımı hissediyorum. Bir daha öyle bir kitap yazabilecek yetiye sahip miyim, bilmiyorum. Öyle bir kitap kafanızı biraz daha boşalttığınız zaman yazabileceğiniz bir kitap. Ama belki yazarım, kim bilir?
Al phaRi s i ng Y edi S 覺 r r 覺 nKa p覺 s 覺 nda
F A N T O M R U L E S
E r ma nAk รง a y
Kö mü r
Ca p s oCa p s
Zey nepE r dener
27Nİ SAN CUMA VAKTİ-YÖNÜNÜZÜ Dİ J İ TAL KI BLEYE DOĞRUÇEVİ Rİ N!