Geçmiåten günümüze hastane enfeksiyonlarç ENFEKSæYONLARIN EN ÖNEMLæLERæNDEN BæRæSæ DE TEDAVæYE GÖSTERDæKLERæ DæRENÇ æTæBARIYLA HASTANE ENFEKSæYONLARIDIR. HASTANE ENFEKSæYONLARI NE YAZIK Kæ GÜNÜMÜZ MODERN TIBBININ ÖNEMLæ SORUNLARINDAN BæRæ OLMAYA DEVAM ETMEKTEDæR. 1860’lø yøllara kadar ameliyat olan hastalarøn yüzde 80’i ameliyat baúarølø geçse bile ameliyat sonrasønda kangren sebebiyle ölmekteydi. O yøllarda ilk defa Pasteur (1822-1895) sütün bozulmasøna mikroorganizmalarøn sebep olduöunu ve sütün øsøtølarak bu mikroorganizmalarøn yok edilebileceöini bildirerek “Pastörizasyon’’ yöntemini geliútirdi. Pasteur’den etkilenen Jospeh Lister (1827-1912) yarayø ve yara ile temas eden her úeyi fenolle yøkayarak mikroorganizmalardan kurtulacaöønø düúündü ve bunu uyguladø. Uygulamadan sonra hastasønøn yarasønøn enfeksiyon kapmadøöønø ve iyileútiöini gördü. Fenolün daha sonra cerrahi malzemelerin temizlenmesinde kullanømønø saöladø. Ameliyat sonrasø kangrenden ölüm yüzde 10’lara kadar düútü. Bu olaylarøn üzerinden oranø fenol sayesinde yüzde 8 80’lerden yü günümüzün modern tøp anlayøúønda enfeksiyon ve enfeksiyonla 150 yøl bile geçmeden gün nümüzün m mücadelede çok önemli geliúmeler kaydedildi. Geliúmiú dezenfeksiyon yöntemlerinden ameliyathanelerdeki HEPA filtrelerine ve sterilizasyon yönteml erinden am aúamalardan geçildi. Bu geliúmelerle birlikte varana kadar çok önemli önem mli aúamalar mikroorganizmalar da kkendilerini yyeniledi, geliútirdi ve yeni direnç oluúturdu dirençli yeni suúlar üredi. Tüm mekanizmalarø oluúturd u ve daha d enfeksiyon ve enfeksiyonla bu ilerlemelere raömen maalesef e tøbbønøn en önemli sorunlarøndan biri mücadele günümüz m modern tøbbø devam ediyor. olmaya de evam ediyor
EN N D÷RENÇL÷ D÷REN ENFEKS÷YON HASTANEDE H ASTANE
66 67
Enfeksiyonla en önemlilerinden birisi de Enfeksiyonlarøn tedaviye gösterdikleri direnç itibarøyla hastane te edaviye gös enfeksiyonlarødør. Hastane enfeksiyonlarø enfeksiyonla e günümüz modern tøbbønøn önemli ne yazøk ki g n sorunlarøndan biri olmaya devam etmektedir. Saöløk Bakanløöø “Yataklø ssorunlarønda Kurumlarø Enfeksiyon Kontrol Yönetmeliöi’’ adø altønda bir yönetmelik Tedavi Kuru T düzenleyerek hastane enfeksiyonlarønø kontrol altøna almayø amaçlamøútør. düzenleyere d Yönetmelikte gün hastaneleri haricinde bütün resmi ve özel yataklø tedavi Yönetmelikt Y kurumlarønda enfeksiyon kontrol komitelerinin kurulmasø ve bu komitelerin kurumlarønd yetkileri ile çaløúma úekilleri tanømlanmøútør. Bu yönetmeliöin 4. görev ve yet g maddesine göre hastane enfeksiyonu, ‘’yataklø tedavi kurumlarønda, saöløk hizmetleri ile ilgili geliúen tüm enfeksiyonlar’’ úeklinde tanømlanmaktadør. Oysa ttøp literatüründe literatürü ve pratik uygulamada ise, ‘’Deöiúik nedenlerle hastaneye hastada, hastaneye baúvurduöunda kuluçka döneminde olmayan yyatørølan bir h ve hastaneye yyattøktan 48-72 saat geçtikten sonra geliúen veya taburcu olduktan sonra içinde ortaya çøkan enfeksiyonlardør’’ úeklinde tanømlanmaktadør. sonr ra 10 gün iç Hastane enfeksiyonu dendiöinde hem hekimler hem de saöløk hizmetini sunan Has stane enfeks kurumlar ku urumlar derin bir kaygø, hatta korku duyarlar. Bu kaygø ve korkunun altønda yatan önemli sebepler hastaløöøn tedaviye gösterdiöi direncin yanønda saöløk ya atan en öne sunanlara getireceöi hukuki sorumluluktur. hizmetini su
÷úte bu noktada sorulan en önemli soru: Her hastane enfeksiyonu bir tøbbi hata mødør? Geliúmekte olan ülkelerde hastane enfeksiyonlarønøn yüzde 40’ø önlenebilir. Aksi ispat edilmediöi sürece her hastane enfeksiyonu, temel enfeksiyon kontrol kurallarøna uyulduöu takdirde önlenmesi mümkün olan tøbbi bir hata olarak kabul edilmelidir. Yukarødaki iki kaynakta belirtilen bilgiler, hastane enfeksiyonlarønøn önüne geçilmesi bakømøndan saöløk hizmeti sunanlarøn sorumluluk sønørlarønøn ne kadar geniú olduöunu çok net bir biçimde bildirmektedir. Daha açøk bir ifadeyle; saöløk hizmeti sunucularø, oluúan bu enfeksiyonda gerekli tüm önlemleri almalødør. Eöer hastanøn ilave risk faktörleri varsa, bu konuda da ek önlemler alønmalødør. Bütün bunlarøn yanø søra hastanøn hastane enfeksiyonu bakømøndan da aydønlatølmasø ve eöer hastanøn diyabet, kronik börek yetmezliöi, immün sistem yetmezliöi ve benzeri enfeksiyon geliúme riskini artøran bireysel faktörleri varsa, daha fazla enfeksiyon riski taúødøklarø konusunda mutlaka bilgilendirilmelidir. Saöløk hizmet sunucularønøn belki de en önemli sorunlarøndan biri hasta ile arasøndaki hukuki iliúkinin özelliöinden dolayø bütün bu sayølanlarø eksiksiz yerine getirdiöinin ispat külfetinin saöløk hizmet sunucusunun üzerinde olmasødør. ÷úte tam da bu noktada hastaneler hastane enfeksiyonlarønø önlemek adøna aldøöø önlemleri, oluúabilecek bir enfeksiyonda yükümlülüöünü eksiksiz yerine getirdiöini ispatlamak adøna neler yaptøöønø kayøt altøna almak durumunda olacaktør. Hastane enfeksiyon komitelerinin ilgili yönetmelik gereöince çaløúma ve denetimlerini eksiksiz yapmalarø ve bunlarø da kayøt altøna almalarø ispat bakømøndan oldukça önem taúømaktadør. Oftalmolojide bizler tek kullanømløk malzemeler kullandøöømøz ve bu malzemelerin barkodlarønø hasta dosyasøna eklediöimiz için istenmeyen durumlar meydana geldiöinde kendimizi savunma açøsøndan daha úansløyøz. 1 2
WHO Guidelines on Hand Hygiene in Healthcare, 2005. Institute of Medicine Report, 1999.Ann Intern Med 2002;137:665-670.
Köşe Yazısı
Hukukçu ve Göz Doktoru Gözüyle
MADALYONUN
İKİ YÜZÜ Doç. Dr. Erdal YÜZBAŞIOĞLU
erdalyuzbasioglu@mynet.com
Aydınlatılmış onam ya da hukukçuların deyimiyle bilgilendirilmiş rıza... Aynı anlamda kullanılan iki ayrı deyim. Hekimlerin son zamanlarda sıkça duydukları ve bazen içini doldurmakta zorlandıkları bir kavram. Bir tıbbi müdahalenin hukuka uygun sayılması için günümüz modern tıp ve hukuk anlayışında hastanın hastalığı ve tedavisi hakkında bilgilendirilmesi gerekiyor. Bu bilgilendirmenin ışığında hasta, uygulanacak tıbbi müdahaleye kendisi karar veriyor. Buna hukukta, insanın kendi geleceğini belirleme hakkı deniyor. Peki, bu hakkın sınırları ne olacak? İşte bu noktada kıyamet kopuyor. Ötenaziden cinsel tercihlere, tedaviyi kabul ya da red hakkından ölüm orucuna ya da trafikte alkol muayenesinin reddine varana kadar çok geniş ve çeşitli bir yelpazede tartışmalar sürüp gidiyor. Bizler hekim olarak bu tartışmaların neresindeyiz ya da ne kadarı bizi doğrudan ilgilendiriyor? Tartışmasız hepsi şöyle ya da böyle, bir şekilde bizi ilgilendiriyor. Ancak birisi var ki doğrudan bizim yükümlülüğümüzde. O da hastanın herhangi bir müdahale için bilgilendirilmesi ve bu bilgilendirme doğrultusunda hastanın müdahale için rızasının alınmasıdır. Bir tıbbi müdahalenin hukuka uygunluğunun olmazsa olmazı “hastanın bilgilendirilmesi” sorumluluğu doğrudan hekimin üzerindedir. Malpraktis adına tazminat talebi ile açılan davaların birçoğunda hekimlerin en yaygın hatası olarak yeterli aydınlatmanın yapılmamış olması, mevcut yargı kararlarına yansımış durumda. Peki, bu bilgilendirmeyi kim, ne zaman, kime ve nasıl yapacak? Bu soruların her birinin yanıtı birbirinden bağımsız olarak önem taşıyor. Bilgilendirmeyi bizzat o müdahaleyi yapacak olan hekimin yapması gerekiyor. Sekreterinin, asistanının, bu iş için görevlendirilmiş birinin hastayı bilgilendirmesi ya da o konu için hazırlanmış özel basılı bilgilendirme broşürlerinin hastaya okutulup imzalatılması, hastanın bilgilendirilmesi olarak kabul görmüyor. Hasta bu gibi durumlarda “Zaten bana başka birileri bir şeyler anlattı ama ben kendi doktorum değil diye doğru düzgün dinlemedim” diyebiliyor. Ya da “Bana ameliyat öncesi bazı kağıtlar verdiler, oku imzala dediler, o heyecanla ben okumadan imzaladım” dediğinde o hastanın aydınlatılmadığı yönünde kanaat oluşuyor. Öte yandan bir tıbbi müdahalede hastanın konu hakkında düşünebileceği, gerekirse başka hekimlerden de fikir sorma zamanının olabileceği makul bir sürenin geçmesi bekleniyor. Özellikle bizim branşımız için “Senin kataraktın var, hemen ameliyathaneye in, ameliyatını yapalım” dediğinizde hastanın karar verebilmesi için makul
50
bilgilendirilmesi önem taşıyor. Özellikle zor ve riskli vakalarda bu durum hasta ile paylaşılmalı ve yapılacak müdahalenin zorluk nedenleri ve riskleri konusunda hasta doğru biçimde bilgilendirilmelidir. Kesinlikle yapılacak müdahale için “Çok kolay, on dakikalık bir iş” gibi klişe sözler söylemekten kaçınılmalı. Bu hem hastadaki beklentiyi oldukça yükseltmekte hem de yapılan işi değersizleştirmektedir.
bir sürenin geçmediği ve hastanın uygun şekilde bilgilendirilmediği yönünde bir fikir oluşuyor. Bu makul süre ne kadar olmalıdır sorusu geliyor hemen aklımıza. Bu konuda bir kural yok ama hastanın en azından evine gidip düşünebilmesi, ailesi ile konu hakkında konuşabilmesi, ihtiyaç duyarsa başka hekimlerden görüş alabilmesi için gereken makul sürenin geçmesi gerekmektedir. Kuşkusuz vakanın aciliyetine göre bu süre değişecektir. Ben şahsi pratiğimde elektif vakalarda en az üç-dört gün geçmesini bekliyorum. Bilgilendirme kime yapılacak? Kural olarak tıbbi müdahale yapılacak kişinin bilgilendirilmesi gerekiyor. Çocuk ve kısıtlılık hallerinde ise müdahale yapılacak kişi ile beraber veli veya vasinin de bilgilendirilmesi ve rızasının alınması gerekmekte.
Yapılan tıbbi müdahaleler sonunda açılan davalarda, hastaların en çok yakınma ve şikayet nedeni, sorun ortaya çıktıktan sonra hekimin kendileriyle ilgilenmediği gerekçesi oluyor. Oysa sorun ortaya çıktığında hastayla özellikle ilgilenmek, hastanın gereğinde bize daha kolay ulaşabilmesini sağlamak ve meydana gelen sorundan hekimin de en az hasta yakınları kadar hatta daha fazlasıyla üzüldüğünü hissettirecek şekilde iletişimi sürdürebilmek en doğru davranış olacaktır. Şimdi birçok arkadaşımızın “Bu şartlarda bütün bu söylediklerini nasıl zaman bulup gerçekleştireceğiz” diye söylendiğini duyar gibi oluyorum. Ama kendimizi korumak istiyorsak gerekirse birkaç hasta daha az bakıp hastaya gerekli bilgiyi vermek ve sağlanması gereken iletişimi doğru bir şekilde sağlamak durumundayız. Yeterli bilgilendirmenin yapılmadığı durumlar, hekimin hastasına gerekli özeni göstermediği şeklinde yorumlanmaktadır. Hukukta bir temel kural vardır. Bir iddiada bulunan bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ancak hekim hasta ilişkisinde bu kural işlememektedir. Hasta, kendisine uygulanan tıbbi müdahaleden dolayı bir zararı olduğunu iddia ettiğinde, zararın varlığını ispatlaması yeterlidir. Bu durumda oluşan zararda hekim, gerekli özeni gösterdiğini, yani kusursuz olduğunu ispatlamak durumundadır. Bu, hekimin savunmasını zorlaştıran en önemli unsurdur. Bu süreç çok iyi yönetilmeli, açılan bir dava halinde bu konuyu iyi bilen profesyonellerden mutlaka yardım alınmalıdır. Ignorantia juris non excusat! (Kanun bilmemek mazeret değildir!)
Bilgilendirme nasıl yapılacak? Kural olarak bir şekil şartı yok. Aslında büyük operasyonlar dışında rızanın yani hastanın onamının alınmasında da bir şekil şartı yok. Yani yazılı ya da sözlü olabilir. Büyük operasyonlarda rızanın yazılı olarak alınması mevzuatta düzenlenmiş. Ancak rızanın alındığının ispatının sağlanması bakımından her türlü tıbbi müdahalede rızanın yazılı olmasında yarar var. Bilgilendirme büyük önem taşıyor. Hastanın yapılacak müdahale ile ilgili bilmesi gereken her şeyin onun anlayabileceği bir şekilde anlatılması gerekiyor. Bence burada yapılan en büyük hata, hastaya uygulanacak yöntemle ilgili sırf hastayı cesaretlendirmek adına uygulanacak müdahalenin basitleştirilmesi. Tüm ayrıntının ve her türlü riskin hastaya anlatılması gerekmekte. Örneğin SMD’li bir hastaya katarakt operasyonu uygulanırken hastanın ameliyat olduktan sonra beklenen görmesi hakkında doğru biçimde
.|ĂźH <D]Ă&#x2014;VĂ&#x2014;
Hukukçu ve GÜz Doktoru GÜzßyle
MADALYONUN
ð.ð <h=h oç
r Erdal
L
erdalyuzbasio lu myne
´åayet heNiP birisine bronz bir neâter ile tehliNeli bir yara açaraN onu ĂśldĂźrĂźrse veya onun gĂśzĂźnĂź harap ederse iNi eli Nesilir. ĂĄayet heNiP bir esire bronz bir neâter ile tehliNeli bir yara açaraN onu ĂśldĂźrĂźrse onun yerine bir esir vereceNtir. ĂĄayet onun gĂśz perdesini bronz bir neâter ile açĂ?p harap etPiâse esirin bedelinin yarĂ?sĂ?nĂ? ĂśdeyeceNtir.Âľ Bu sĂśzler tarihte bilinen ilN yazĂ?lĂ? Nanunlar olan HaPPurabi KanunlarĂ?â&#x20AC;&#x2122;nda yer alPaNtadĂ?r. 0ezopotaPyaâ&#x20AC;&#x2122;da Nurulan Babil âehir devletinin NralĂ? olan HaPPurabi 0.g. - 0 yĂ?llarĂ?nda bilinen ilN yazĂ?lĂ? NanunlarĂ? ortaya NoyduĂ&#x;una inanĂ?lPaNtadĂ?r. BugĂźn bu levhalar /ouvre 0Ăźzesiâ&#x20AC;&#x2122;nde sergilenPeNtedir. GĂśrĂźldĂźĂ&#x;Ăź gibi heNiPin PesleNi hatalarĂ?ndan doĂ&#x;an soruPluluĂ&#x;u çoN esNilere Nadar gitPeNte.
om
Pin soruPlu tutulPasĂ?na Narar verirdi. BĂśylece heNiPin tĂ?bbi uygulaPadan doĂ&#x;an soruPluluĂ&#x;u haNNĂ?nda ilN defa NĂśtĂź niyet ya da diNNatsizliN gibi Nusura dayalĂ? soruPluluN NavraPĂ? ortaya çĂ?NĂ?yordu. HeNiPin çaĂ&#x;Ă?nĂ?n biliPsel verilerine uygun olaraN davranPasĂ? gereNliliĂ&#x;i ilN defa 0Ă?sĂ?râ&#x20AC;&#x2122;da bir norP haline gelPiâtir. 0Ă?sĂ?râ&#x20AC;&#x2122;da her hastanĂ?n iyileâPesinden sonra 0ePphis TapĂ?naĂ&#x;Ă?â&#x20AC;&#x2122;na gidereN hastalĂ?Ă&#x;Ă?n sePptoPlarĂ? gidiâi uygulanan tedavi ve heNiPin gĂśzlePleri yazĂ?lĂ?p derlenereN bir Nitap oluâturulurdu. HeNiPlerin bu NitaptaNi bilgilere uyPa zorunluluĂ&#x;u vardĂ?. Bu NitaptaNi bilgilere gĂśre hareNet eden heNiPin taNibinde olan hasta Ăślse ya da bir zarara uĂ&#x;rasa dahi herhangi bir soruPluluĂ&#x;u olPazdĂ?. $ntiN 0Ă?sĂ?râ&#x20AC;&#x2122;dan farNlĂ? olaraN $ntiN Yunanâ&#x20AC;&#x2122;da her ne Nadar Platon heNiPe PutlaN bir soruPsuzluN verPeNteyse de daha sonra bu eleâtirilPiâ heNiPin diNNatsizliĂ&#x;inden ve ihPalinden NaynaNlanan Nusura dayalĂ? soruPluluN NavraPĂ? ele alĂ?nPaya baâlanPĂ?âtĂ?r. HipoNratâ&#x20AC;&#x2122;la birliNte heNiP - hasta iliâNilerinde Podern tĂ?bbĂ?n da tePelini oluâturan NavraPlar sĂźreNli geliâereN gĂźnĂźPĂźze ulaâPĂ?âtĂ?r.
66
Ă&#x17E;lN ßç Nriterin denetiPi huNuNun bizzat Nendisi tarafĂ?ndan gerçeNleâtirilPesine raĂ&#x;Pen son Nriter olan ´biliPin gereNlerine uygunluNÂľ denetiPinde yargĂ?çlar heNiPlerden bunu Nendileri için gerçeNleâtirPesini istePeNtedir. Her ne Nadar PahNePeler bilirNiâi raporlarĂ?na baĂ&#x;lĂ? olPasa da uygulaPada genelliNle verilen Narar bilirNiâi raporu doĂ&#x;rultusunda olPaNtadĂ?r. Sonuç olaraN heNiPin tĂ?bbi PĂźdahaleden NaynaNlanan cezai ve huNuNi soruPluluĂ&#x;unun gerçeN denetiPinin Niâisel çĂ?Nar ve hĂ?rs NaygĂ?larĂ?ndan uzaN tĂ?p endĂźstrisi ve ilaç Nartellerinin yĂśnlendirPe ve basNĂ?larĂ?ndan sĂ?yrĂ?lPĂ?â biliPsel ve etiN deĂ&#x;erlerin gereNlerine uygun olaraN tĂ?p biliPi insanlarĂ?nĂ?n NontrolĂźnde olPasĂ? ĂśneP arz etPeNtedir. Yani tĂ?p biliPinin gereNlerine uygunluN denetiPini yine tĂ?p biliPi insanlarĂ? yapPaN duruPundadĂ?r. GereN saĂ&#x;lĂ?N endĂźstrisinin gereN saĂ&#x;lĂ?N politiNalarĂ?nĂ?n ya da topluPsal basNĂ?nĂ?n heNiPin gĂśrevini sĂźrdĂźrPesinde ortaya NoyPuâ olduNlarĂ? basNĂ? zaPan zaPan heNiPi tĂ?p biliPinin gereNlerinin dĂ?âĂ?nda davranPaya zorlayabilPeNtedir. PerforPansa dayalĂ? saĂ&#x;lĂ?N sistePi ve heNiPin S8T SaĂ&#x;lĂ?N 8ygulaPa TebliĂ&#x;i çerçevesinde Nendisini sĂ?nĂ?rlĂ? hissetPesi bu basNĂ?larĂ?n Ăśne çĂ?NanlarĂ?ndandĂ?r. Oysa heNiPin soruPluluĂ&#x;u perforPans NaygĂ?sĂ? ya da S8T çerçevesi ile sĂ?nĂ?rlandĂ?rĂ?laPaz. O zaPan heNiPin huNuNi yĂśnden Nendini nasĂ?l gĂźvene alacaĂ&#x;Ă? sorusu aNlĂ?PĂ?za geleceNtir. HeNiPdeNi bu NaygĂ?nĂ?n ister istePez defansif tĂ?bba yĂśneliâe neden olacaĂ&#x;Ă? açĂ?NtĂ?r. Bu da topluP saĂ&#x;lĂ?Ă&#x;Ă? açĂ?sĂ?ndan bĂźyĂźN bir tehliNe dePeNtir. Kaâ yapalĂ?P derNen gĂśz çĂ?NarPaN bu olsa gereN HeNiP Ăźzerinde oluâan bu basNĂ?yĂ? ve yaratacaĂ&#x;Ă? sonuçlarĂ? saĂ&#x;lĂ?N politiNalarĂ?nĂ? yĂśnetenlerin yeniden gĂśzden geçirPesinde topluP saĂ&#x;lĂ?Ă&#x;Ă? ve tĂ?p biliPinin geleceĂ&#x;i açĂ?sĂ?ndan yarar olduĂ&#x;u NanaatindeyiP.
0.g. 000 ile 00 yĂ?llarĂ? arasĂ?nda $nadoluâ&#x20AC;&#x2122;da hĂźNĂźP sĂźren Hititlerâ&#x20AC;&#x2122;de ise heNiP Ăźcretlerine iliâNin Nanuni dĂźzenlePelere rastlanPaNtadĂ?r. 0.g. 0 ile 0 dĂśnePi Hint huNuN uygulaPasĂ?nĂ? bir NodeNs haline getiren 0anu NanunlarĂ?nda ise PesleĂ&#x;ini NĂśtĂź ifa eden heNiP para cezasĂ?na çarptĂ?rĂ?lĂ?yordu. Yine Hindistan Penâeli =oroastre NanunlarĂ?nda heNiPin birden çoN olayda yetersiz olduĂ&#x;u ispat edilirse ve heNiP PesleĂ&#x;ini ifaya devaP ederse parçalanaraN ĂśldĂźrĂźlĂźrdĂź. HeNiPin PesleĂ&#x;ini NĂśtĂź ifa edip etPediĂ&#x;i soruPluluĂ&#x;unun olup olPadĂ?Ă&#x;Ă? Ăźyelerinin taPaPĂ? heNiP olan bir jĂźri tarafĂ?ndan incelenirdi. -Ăźri yalnĂ?zca NĂśtĂź niyetli ya da diNNatsiz olPasĂ? halinde heNi-
baâlayaraN bugĂźnlere Nadar gelPiâtir. Hiç NuâNu yoN Ni heNiP yaptĂ?Ă&#x;Ă? tĂ?bbi PĂźdahaleden dolayĂ? soruPlu olPalĂ?dĂ?r. $ncaN Podern huNuN bu soruPluluN NavraPĂ?nĂ?n sĂ?nĂ?rlarĂ?nĂ? belirlePeNte olduNça zorlanPaNtadĂ?r. Ă&#x2021;ĂźnNĂź tarihte olduĂ&#x;u gibi gĂźnĂźPĂźzde de bir tĂ?bbi PĂźdahalede hastanĂ?n tedavisi için Puayene tetNiN ilaçla ya da aPeliyatla tedavi sĂźrecinin taPaPĂ? NastedilPeNtedir
heNiPin soruPluluĂ&#x;unu ortadan NaldĂ?ran birtaNĂ?P NoâullarĂ?n varlĂ?Ă&#x;Ă? gereNPeNtedir. Bunlar 0Ăźdahaleyi yapanĂ?n heNiP olPasĂ? HastanĂ?n hastalĂ?Ă&#x;Ă? teâhis ve tedavisinde uygulanacaN her tĂźrlĂź prosedĂźr haNNĂ?nda bilgilendirilPesi Ă&#x17E;lgilinin onayĂ? 8ygulanan tedavinin tĂ?p biliPinin gereNlerine uygun olPasĂ?dĂ?r.
eferanslar: . $âçĂ?oĂ&#x;lu Ă&#x2021;etin ´TĂ?bbi YardĂ?P ve El $tPalardan DoĂ&#x;an SoruPluluNlar DoNtorlarĂ?n Devletin ve gzel Hastahanelerin SoruPluluĂ&#x;u Cezai ve HuNuNi Âľ yazarĂ?n Nendi yayĂ?nĂ? $nNara
GĂśrĂźldĂźĂ&#x;Ăź gibi heNiPin tĂ?bbi PĂźdahaleden NaynaNlanan soruPluluĂ&#x;u 0.g. 00â&#x20AC;&#x2122;lĂź yĂ?llardan
. BayraNtar KĂśNsal HeNiPin Tedavi 1edeniyle Cezai SoruPluluĂ&#x;u SerPet 0atbaasĂ? Ă&#x17E;stanbul
Röportaj
Madalyonun İki Yüzü: Doç. Dr. Erdal Yüzbaşıoğlu
“Gün geçmiyor ki gazete ve televizyonlarda bir doktor hakkında dava haberi olmasın. Ne yazık ki bu haberlerdeki algı hep doktorun haksızlığı yönünde oluyor. Bir hekim olarak bu beni inanılmaz üzüyor. Bu algıyı değiştirecek, hekimin de haklı olabileceğini anlatacak birilerine ihtiyaç var.” Bu sözler Doç. Dr. Erdal Yüzbaşıoğlu’na ait. Hekimlik mesleğinin yanı sıra hukuk ile ilgili çalışmalar yapan ve hukuk fakültesini bitirmek üzere olan Dr. Yüzbaşıoğlu, tıp ile hukuku ortak paydada birleştiriyor. 34
Kısaca kendinizden, eğitiminizden bahseder misiniz? 1965 yılında Kastamonu’da doğdum. İlkokulu orada tamamladıktan sonra ortaokul ve liseyi İstanbul’da bitirdim. Çocukluk döneminde hep pilot olmayı hayal ederdim. Bu yüzden Kuleli Askeri Lisesi’nde okudum. Kuleli’de Hava Harp Okulu’na gitmek isteyenler çok sıkı bir sağlık kontrolünden geçirilirdi. Ancak o dönem tespit edilen 0,25 diyoptrilik miyopim nedeni ile Hava Harp Okulu’na gidemedim. Kadere bakın ki o miyopi benim göz doktoru olmamda rol oynadı. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdim. İhtisasım da Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden... Hukuk fakültesine girmeye nasıl karar verdiniz? Neden hukuku seçtiniz? Benim hukuk kökenim çok eski. Liseden sonra ilk önce hukuk fakültesine girdim. Birinci sınıfı bitirirken tekrar üniversite sınavına girmiştim. Aslında bunda ailemin çok etkisi oldu. Biz iki kardeşiz. Ağabeyim de hukukçu. O dönemde hukuk fakültesini yeni bitirmişti ve İstanbul Hukuk Fakültesi’nde asistandı. Ailem bir oğulları hukukçu diğeri de doktor olsun istiyordu. Ancak ben tıp fakültesine gitmeye çok zor karar verdim. Kayıtların son günü, son dakikalarda tıp fakültesine kayıt yaptırdım.
Bütün belgelerim çantamda, İstanbul Hukuk Fakültesi’nin bahçesinde on beş gün oturdum. En son gün hukuk fakültesinden kaydımı sildirip, lise diplomamı alarak tıp fakültesine gitmeye karar verdim. Tıp fakültesi, ihtisas, akademisyenlik derken 2009’da çıkan afla hukuk fakültesine dönmeye karar verdim. Şimdi son sınıftayım. Eşim de hukukçu. Hem onun hem benim ailemde hukukçular çoğunlukta zaten. Hayatımın her döneminde, bir yerde bir haksızlık varsa, beni ilgilendirmese dahi o haksızlığa karşı bir tepki koyma eğilimim hep olmuştur. Özellikle son yıllarda doktorların karşılaştıkları çok ciddi haksızlıklar beni hukuk eğitimi alma yönünde motive etti. Yıllar sonra öğrencilik hayatına dönmek nasıl? Yıllar sonra öğrenciliğe dönmek gerçekten çok güzel. Gerçi ben derslere çok devam edemiyorum ama yine de üniversitede öğrenci tarafında olmak, hoca tarafında olmaktan daha keyifli bence. Zorlukları da var tabi ki. İstanbul zor ve yorucu bir şehir. Mesleğimiz deseniz yine öyle. Sekiz yaşında bir kızım var, adı Eylül. Onunla vakit geçirmeyi çok sevdiğim ve önemsediğim için hukuk çalışmalarını da ancak o yattıktan sonra sürdürebiliyorum. Ancak zaman zaman, özellikle de sınav dönemlerinde aileme ayırabildiğim vakit azalıyor. Gerek kızımın, gerek eşimin bu
konuda özveride bulunmaları gerekiyor. Eşim hukukçu olduğu için özverinin yanı sıra sınavlara çalışırken bana ciddi anlamda katkısı oluyor. Evde gerektiğinde danışabileceğim deneyimli bir hukukçunun bulunması benim için elbette büyük bir avantaj. Her ikisinin de anlayışı ve desteği olmasa her şey çok daha zor olurdu. Sabahtan öğretim üyesi olarak çalıştığım fakültemde ders verip ya da sınav yapıp hemen sonrasında öğrenci olarak okuduğum fakültemde sınava girdiğim günler oluyor. Tabi bu anlatması çok kolay olmayan paradoks bir duygu. Bu kararınız akademik kariyer ile devam edecek mi? Hukukta şu anda bir akademik kariyer düşünmüyorum açıkçası. Hukuk da tıp kadar emek verilmesi gereken, sürekli güncel kalmanın zorunlu olduğu, çok dinamik bir dal. Akademisyenlik düşünmesem de sağlık hukuku alanında çalışmalarımı devam ettirmek istiyorum ama zaman ne gösterir bilinmez. Bazen koşullar insanı bir yerlere yönlendiriyor ve sürüklüyor. Oftalmoloji ile hukuku hangi eksende birleştirmeyi düşünüyorsunuz? Son dönemlerde gün geçmiyor ki gazete ve televizyonlarda bir doktor hakkında bir dava haberi olmasın. Bu yöndeki haberler giderek artıyor. Ne yazık ki bu haberlerdeki algı hep doktorun haksızlığı yönünde oluyor. Bir hekim olarak bu beni inanılmaz üzüyor. Bu algıyı değiştirecek, hekimin de haklı olabileceğini anlatacak birilerine ihtiyaç var. Son birkaç yıldır hukuk fakültelerinin düzenlediği sağlık hukuku sempozyumları ya da sertifika programları çok yaygın ve buna avukatlar inanılmaz rağbet gösteriyor. Bu sertifika programlarından birisine ben de katıldım. Eğitimin sonunda hukukçuların bizleri anlaması adına çok katkım olduğunu düşünüyorum. Hekimlere bakışları pozitif yönde değişmişti. Hukukla tıbbın karşı karşıya geldiği durumlarda ortak dil oluşturabilmek, hekimin söylediğini hakimin, hakimin söylediğini hekimin anladığı bir ortak payda oluşturabilmek gayretiyle, özellikle tıp hukuku alanındaki çalışmalarıma devam edeceğim.
35
Röportaj
sunuz. Bir nevi onları cezalandırıyorsunuz. Muayenehaneleri kötüye kullanan yok mu, elbette var ama bu bütün muayenehane sahibi hekimler kötü niyetli anlamına gelmez. Aslolan bu kötüye kullananları ayıklamak olmalı. Son yapılan SUT değişikliklerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir hekim ve bir hukukçunun bakış açılarında büyük farklılıklar oluyor mu? Evet, bir hukukçunun olaya bakışı ile bir tıp mensubunun olaya bakışı çok farklı olabiliyor. Bir göz hekimi bütün iyi niyeti, çok uzun yıllar alan eğitimi, emeği, sadece kendisinin değil, ana – babasının, eşi ve çocuklarının özverisiyle çalışıyor. Neden? Hastasına sağlık hizmeti verebilmek için… Elinde fako probuyla 4 mikronluk bir arka kapsülün üzerinde adeta dans ederken nasıl bir stres altında olduğunu, koroner damarlarının nasıl bir yük altına girdiğini ancak bu yükü taşıyan anlayabilir. Yüksek gayret ve özveriyle yapılan mesleğimizde, işler yolunda gitmediğinde doktorun adeta bir canavar olarak algılanması, ceza hukuku alanında taksirle de olsa adam yaralama ya da ölüm durumunda adam öldürme suçlamasıyla karşı karşıya gelmesi veya tazminat yükü ile karşılaşması bir hekim olarak insanın kabullenemeyeceği bir şey. Oysa bir hukukçu için durum çok farklı olabiliyor. Vücut bütünlüğünün dokunulmazlığı, en temel insan hakkıdır. Her ne suretle olursa olsun insanın vücut bütünlüğünün korunması ve sürdürülmesi sağlanmak durumunda. Hukuk bunu güvence altına alıyor. Peki o zaman ne olacak? Tedavi için bile olsa hastaya dokunulamayacak mı? İşte bu noktada hukuk diyor ki ancak belirli koşulların varlığında dokunabilirsin. O koşullar da şunlar şunlardır diyor. Hekim olarak, hukukun bize sağlamış olduğu imkanların ve sınırlamış olduğu davranışların neler olduğunu bilmemiz gerekiyor. Tam gün yasası ile ilgili güncellemeler neredeyse tüm doktorları telaşa soktu. Sizin yorumlarınızı alabilir miyiz? Keşke gerçek anlamda tam gün olabilse ve uygu-
36
lanabilse. Bunun için sizin öğretim üyenizin hiçbir maddi sorunu olmasa. Bu insanlar hayatını belirli standartlarda sürdürebilse. Üniversiteden çıkıp muayenehaneye yetişip o şekilde ancak belli ölçüde standartları yakalamak zorunda kalmasa. Siz kongreleri takip edeceksiniz, literatür takip edeceksiniz, bilimsel araştırma yapacaksınız. Bunları hep cebinizden karşılayacaksınız. Üniversitelerin bütçeleri belli. Öğretim üyesine ne kadar ödeme yapabiliyor? Öğretim üyesi kendi parasını kendisi kazanıyor ama siz ona kazanma diyorsunuz ki bu arada kendiniz de bir şey vermiyorsunuz. Nasıl olacak? İnsanda motivasyon olur mu? Bu, insanın doğasına, bütün iktisadi teorilere aykırı. Yaptığın performans kadar ücret alacaksın ama belli bir miktarı geçmeyecek. Gerçekçi olmak lazım, bu şekilde ne bilim olur ne de gerçek anlamda sağlık hizmeti sunulur. Herkesin yaptığı işle bir ekonomik doygunluğa ulaşma şansı var ama siz bu şansı doktorlara vermiyor-
SUT’ta her şeyin bedeli belirtilmiş. Bakanlık maliyet çıkarmış ama bir şeyi hiç hesaba katmamış. Hekim ücreti diye bir şey yok. Örneğin arabanızı bakıma götürüyorsunuz yapılan her işlem için belirli oranlarda işçilik ödüyorsunuz ama bizim SUT için bir hekim ücreti tanımlanmamış. Tamam maliyetleri aşağıya çekmeye çalışıyorsunuz ama bu, hekimin emeğini yok sayarak olmamalı. Bir de mesela katarakt için bir fiyat belirliyorsunuz. Farkı da sınırlıyorsunuz. O zaman kurumlar daha ucuz maliyetler için kaliteden ödün vermek durumunda kalıyor ama oluşan komplikasyondan hekimi sorumlu tutuyorsunuz. Adalet bunun neresinde? Bir de şimdiye kadar kimsenin dikkatini çekmedi ama ben çok önemsiyorum. Belki hukukçu gözüyle baktığımdan bu kadar kaygılanıyorum. 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının teşkilat ve görevleri hakkında kanun hükmünde kararname ile getirilen bir uzlaşma prosedürü var. “Sağlık mesleklerinin uygulanmasından zarara uğradığını iddia edenlerin maddi manevi tazminat başvuruları bakanlık tarafından uzlaşma yolu ile halledilir” denmekte. Yani yapılan bir tedaviden ya da tıbbi müdahaleden maddi manevi zarara uğradığını iddia eden kişi ya da kişiler ile ilgili meslek mensubu yani hekim, Bakanlıkça uzlaşmaya davet ediliyor. Taraflar bakanlığın bu davetini kabul ederse tarafların üzerinde anlaştığı bir uzlaştırıcı tayin edilerek uzlaşma sağlanmaya çalışılıyor. Diyeceksiniz ki sorun bunun neresinde? Yasalarımız kusursuz
sorumluluk ya da istihdam edenin sorumluluğu diye kavramlar getirmiş. Yani istihdam eden ya da denetleyip organize eden olarak Bakanlık’ın hastanelerde olup biten her şeyde sorumluluğu var. Bu uzlaşma prosedürünün uygulamaya girmesi ile sağlık sisteminde hastanın uğrayabileceği her türlü maddi manevi zararla ilgili olarak hekim ve hasta karşı karşıya kalacak. Bakanlık ya da özel sektörde istihdam eden sorumluluktan sıyrılacak. Doktorlarımız bu son durum içerisinde nasıl hareket etmeli? Önerileriniz nelerdir? Hiç doğru bulmasam da hekimler uygulamada maalesef defansif tıbba doğru meyil edecek gibi görünüyor. İşte bu noktada kaygılarım daha da artıyor. Hekim olarak özlük haklarımın sekteye uğramasından ziyade, bir insan olarak iyi sağlık hizmeti alamamaktan, daha da önemlisi sağlıkta eğitimin kalitesinin düşmesi ile gelecekte çocuklarımızın iyi ve kaliteli sağlık hizmeti alamayacak olmasından endişeliyim. Ama bizler bütün iyi niyetimizi korumalı ve özellikle performans kaygısına düşmeden, her hastaya gerekli zamanı ayırmalı ve azami özeni göstermeliyiz. Hastalar, gerek hasta hakları yönetmeliğinde, gerekse TTB meslek etiği kurallarındabelirtildiği gibi sağlık durumu, tedavi seçenekleri, bunların yan etkileri ve riskleri, önerilen tedaviyi kabul etmeme durumunda kendisini bekleyen muhtemel sonuçlar bakımından ayrıntılı olarak aydınlatılmalı. Bu aydınlatma, bütün bu bilgilerin yazdığı bir kağıdı hastanın eline verip imzalamasını istemek şeklinde değil, hakikaten hastayı karşımıza oturtup onun anlayacağı biçimde anlatarak olmalı. Diyeceksiniz ki nereden bulacağız o kadar zamanı! İşte o zamanı her ne şekilde olursa olsun hastaya ayırmak durumundayız. Bir zamanlar gazetelerde okumuştuk; bizim birtakım ameliyatlarımızdan bahsedilirken “tırnak kesmek gibi” deyimi kullanılmıştı. Hala bu yanlışı maalesef bazı arkadaşlarımız televizyonlara çıkıp ya da gazetelerde “Ameliyatlarımız da çok kolay, çok basit, yedi dakikada yapıyoruz” gibi talihsiz açıklamalarda bulunuyorlar. Elbette yedi dakikada biten ameliyatlarımız oluyor ama işler yolunda gitmediğinde ya da komplikasyon geliştiğinde ve ameliyat yirmi dakika sürdüğünde hasta bunun hesabını soruyor. Biz de o zaman gereksiz kırılganlık gösteriyoruz. Oysa başından her türlü riskiyle birlikte anlatılmış olsa, hasta neleri yaşayabileceğini bilse, size hesap sormak yerine komplikasyonların üstesinden gelebildiğiniz için teşekkür edecek belki de. İyi niyetli olarak, hastayı rahatlatmak adına da olsa söylenen “çok kolay, on dakikalık şey” gibi söylemler hem hastanın beklentilerini aşırı derecede yükseltmekte hem de yaptığımız işi değersizleştirmekte. Bir Picasso anektodu anlatmak istiyorum: Re-
simseverin biri Picasso’nun atölyesine gider ve bir resim sipariş eder. Ünlü ressam çabucak resmi tamamlar ve teslim eder. Fiyatını öğrenen resimsever hayretler içinde “Aman üstad siz ne yaptınız? Bu çok para! Siz bunu yarım saat içinde tamamladınız.” dediğinde Picasso cevaplar, “Haklısınız hanımefendi, yarım saat ama otuz yıl artı yarım saat” der. Burada ben meslektaşlarıma özellikle yaptıkları işin ne kadar önemli ve büyük olduğunu asla unutmamalarını önereceğim.
paylaşmaktan büyük mutluluk duyarım. Örneğin endikasyon dışı ilaç kullanımı ile ilgili bir derleme yazım, TOD’da yayınlanmak üzere kabul edildi. Ayrıca hekimlerin yetki ve sorumlulukları, malpraktis – komplikasyon ayırımı, hekimlik mesleğinin uygulanması sırasında karşılaşılabilecek hukuki sorunlar ve bunlardan korunma yolları konularında çalışmalarım devam ediyor.(1-2) 1. Hasta sağlık durumunu, kendisine uygulanacak tıbbi işlem-
Doktor-hasta ilişkilerinden kaynaklanan sıkıntılar nelerdir? Kısaca bilgi verir misiniz?
leri, bunların faydaları ve muhtemel sakıncaları, alternatif tıbbi müdahale usulleri, tedavinin kabul edilmemesi halinde ortaya çıkabilecek muhtemel sonuçları ve hastalığın seyri ve neticeleri
Gerek basın, gerek uygulanan sağlık politikaları hekimlerle hastaları ne yazık ki karşı karşıya getirdi. Hastanelerdeki duvarlarda hastaları bilgilendirmeye yönelik hasta hakları yazıyor. Hemen yanında da şikayet ve ihbar telefonları... Öyle bir algı yaratıldı ki hasta haklarının korunması ve savunulması sanki hekimlere karşı yürütülüyor. Bu çok üzücü. Kadın hakları, baskıcı ve erkek egemen toplumlarda kadını erkeğe karşı korumak için, işçi hakları işverene karşı korunan ve gözetilen haklar... Ya hasta hakları? Dediğim gibi, hasta hakları da sağlık çalışanlarına karşı korunan haklar gibi bir algı var. Oysa hasta haklarının ilk ve temel savunucusu hekimler değil mi?
konusunda sözlü veya yazılı olarak bilgi istemek hakkına sahiptir. (Hasta Hakları Yönetmeliği Mad.15/1) 2. Hekim, tanı, tedavi, başarı şansı, tedavi yöntemlerinin riskleri, ilaçların yan etki ve kullanılışı, önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda oluşacak sonuçlar, alternatif tedavi seçenek ve riskleri konularında aydınlatır. (TTB Meslek Etiği Kuralları Mad. 26)
TOD’un hukuksal temeldeki çalışmalarına destek vereceksiniz. Planlarınızı paylaşır mısınız? TOD bu yıl hukuk komisyonu kurdu. Benden de bu komisyon için çalışmam istendi. Severek ve onur duyarak kabul ettim. Derneğin avukatıyla birlikte TOD üyesi arkadaşlarımızın soru ve sorunlarını TOD’un web sayfasından yanıtlamaya çalışıyoruz. Bana göre TOD’un bu hizmeti çok önemli bir ihtiyaca cevap veriyor. Hukuka hayatımızın her anında ihtiyacımız oluyor. Tıp mesleğinin uygulanmasında da hukuk bilmek, hekimin haklarını ve sorumluluklarını ve bunların sınırlarını belirlemesi açısından büyük önem taşıyor. Sağlık hukuku çok spesifik bir alan. Multi disipliner çalışma gerektiriyor. Hem ceza hukukunu hem özel hukuku hem de idare hukukunu içeriyor. Tıp mevzuatı da çok dağınık. Türk kodeksi hakkında kanun 1926 tarihli. Tıp mesleğinin uygulanmasına ilişkin kanun olan, adını bile söylemekte zorlandığımız Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun ise 1928 tarihli. Sonrasında ihtiyaç duydukça çıkartılmış onlarca kanun, tüzük ve yönetmelik var. Hukukçu kimliğimin tıp mesleğinin uygulanması yönünde bana sağladığı kazanımları değerli meslektaşlarımla
37