Bu Çağın Mollası Hasan Hüseyin ŞENER
Rahmetli Nusret Hocayla tanışmamız Erenler’de 80’li yılların sonunda oldu. Ben yeni üniversiteyi bitirmiş çalışıyordum. Nusret Hoca, her zamanki gibi kitaplarla hemhaldi. Ama o kitapları ruhunda mezcetmiş, etrafına güzellikler saçan, umutsuzlukları yok eden, herkese umut veren bir dosttu. Gerçekten bir dosttu. Bu kadar güzel bir insanı nasıl anlatayım? Adam gibi adamdı. İnandığı doğruların arkasında tam durur, hiçbir zaman yalpa yapmazdı. Sokaktaki çöpçüden cumhurbaşkanına kadar, köydeki çobandan genelkurmay başkanına kadar; herkese bildiği doğruyu net ve direkt söyleme cesaretine sahipti. Çünkü hesap adamı değil, dava adamıydı. Yine birgün beraber oturuyorduk. Erenler veya İLESAM’da olabilir, ya da Türk Ocağı’nın eski, kapalı mekânındaydık. Ben biraz hüzünlüydüm. Efkârlıydım diyelim. O da sanırım biraz benim gibiydi. Sigarasını yaktı. “Ey dost, galiba sen de biraz yorgun ve dalgınsın.” dedi. “Herhalde öyleyim.” dedim. “Kardeş; zaten bizim kaderimiz, zehirle pişmiş aş… Hiç gereği yok, düşünme. Zehirden daha hafif olan herşey bizim için keyiftir. Onun tadını çıkarmaya çalış.” dedi. Başka bir şeyler daha söyledi, bendeki kasveti aldı götürdü, havayı dağıttı. Nusret Özcan
213