Müslüman’ın İstanbul Hâli Özlem ALBAYRAK
Topkapı’daki eski gazete binasının, şems kısaldıkça daha da uzayan koridorunda, kısa mesafe maratonculara nal toplatacak bir aceleyle gel git yaparken… Servis ve teknik oda arasındaki o gidiş gelişlere, “Hangi başlığı atarsam derdimi daha iyi anlatırım”, “İnşallah son anda değişiklik yapmazlar da bir günlük emeğimi, sayfamı yıkmak zorunda kalmam”; “Yarın özel haber çalışalım, ama önce bir özel haber bulmak gerek”; “Bu haberi de 1’den görmezlerse artık yuh” ya da gayet kişisel kafa karıştırıcı meselelerin ağırlaştırdığı dalgın mı, yorgun mu belli olmayan bir çehreyle eşlik ederken… Her seferinde yanımda bir ayak sesi, kulağımda bir soru belirirdi: -Merhaba hanımefendi birlikte yürüyebilir miyiz? Bozmazdım, şefkatle takdim edilen Yeşilçam rolüne hemence giriverir; “-Ne münasebet, ben sizi tanımıyorum hem” der ve bu babacan komplimana yüz çevirme havalarında az sonra beni güldürecek cevabı beklemeye başlardım. Gelirdi çabucak: -E birlikte koşalım o hâlde… Her ne hâl içinde olursam olayım; gülüverirdim işte. Nusret Özcan
25