#2
. FANZIN
YARASA
şimdi ben, zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim*
*ölümle doğum arasında, o bilinmeyen bölgedeyim..
#2
*** Gelir elde etme amaçlı bir yayın değildir..
Para ile satılmaz.. Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir..
YARASA
.
FANZIN
ne nerede 3 | malifalitiko - giriş 4 | uğur böcekleri - hikaye 5 | boğulmak - hikaye 6 | birkaç şey - düzyazı 8 | düşünüyorum - düzyazı 10 | “her şey sermaye için” miş 11 | allah’a ısmarladık - çizgi hikaye 15 | karga - düzyazı 16 | bir intiharın izinde - deneme 18 | meleğin kötü alışkanlıkları - hikaye 20 | ellerin milat mı kokar - düzyazı 21 | duyamamak - deneme 22 | kaçamak - hikaye
EKİM 2015 | SAYI: 2 ---
FAİLİ MEÇHULLER
Ata Tuncer Atakan Yener Bahadır Uzun Efe Elmastaş Jan Demir Meçhul Yazar Monologarşi Tomris Meczupov YufkaYürekliKelGöbekli Kapak
tuax.deviantart.com Arka Kapak
dead-beat-nick.deviantart.com ---
yarasafanzin@gmail.com ***
e-versiyon
issuu.com/yarasafanzin youtube.com/c/yarasafanzin twitter.com/yarasafanzin yarasafanzin.blogspot.com facebook.com/yarasafanzin
malifalitiko
yetkili şahıs
şimdi ben, zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim ölümle doğum arasında o bilinmeyen bölgedeyim* merhaba sayın memeli..
Yürüyen merdivende yürümek saçmalıktır.. Zira yürüyen merdiven bir çeşit asansördür.. Yukarıya en fazla on saniye erken çıkmak için kendinizi kasmayın.. Sıkıntıya girmeyin.. Bırakın merdiven sizi ağır ağır zirveye taşısın.. En iyi ihtimalle on saniye diyorum bak, sakin ol arkadaş. Yürüyen merdivende yürümek sana hiçbir şey kazandırmaz.. Var mı aranızda bir yere on saniye geciken ve hayatı altüst olan..
her filmde güzel bir sahne mutlaka vardır.. tek kare bile olsa.. o değilde kapakta da kullandığım *şu sözler bir şarkıya aitler.. Bilenler bilmeyenlere anlatsın.. Bu sayıda sanki konu intiharmış gibi, bazı yazarlar intihar temalı iş gönderdi.. Bence bazen herkes azıcık bile olsa, ucundan kenarından düşünmüştür intiharı.. Olur öyle bazen.. Olsun, doğayı sev, yeşili koru..
Yapılması fayda sağlamayan işleri yapmak insanların sevdiği bir şey..
İşbu fanzin bir ekip tarafından değil de sadece bir insan tarafından hazırlandığı için oluşan tüm gecikmeler ve anlaşmazlıklara “kusura bakmayın”dan başka bir şey diyemem.. gecikmek benim fıtratımda var..
Aranızda fanzin çıkarmak isteyen varsa bir daha düşünsün ve bize ulaşsın.. Bakarsın ortak oluruz.. Sıfırdan başlamak yerine, güçlerimizi birleştiririz.. Haydi yeniden görüşmek üzere iyi okumalar.. şu karekod, youtube’da Kargo’nun bahsi geçen şarkısına gider..
Yazıları yayınlanmayan vatandaşlar için ise akla gelen ilk cümlecikler “yolunuz açık olsun” ve “bu sayılmaz yine bekleriz” olacaktır.. Sonuçta bir eleme yapmak lazım ve elenmiş olmak kötü olduğun anlamına gelmez.. #YarasaFanzin
3
yarasafanzin.blogspot.com
uğur böcekleri
ata tuncer
“Babama da aynı şey olmuştu.” dedi. “Önce kulağı kanadı. Ölmeye başladığını böyle anladı.” “Bir an önce yaşamaya ağırlık vermeliyim.” Elindeki pamuklu çubuğu küllüğe bıraktı. Baktı. Kanla kaplıydı.
Yanına gittim. Onu hafifçe tutarak yüzündeki kana baktım. Mükemmel kan damlacıkları.
Birkaç damla kulağından halıya aktı. Sesini kalınlaştırdı, babasını taklit etti.
Yalpalayan bir gemideydik. İkimiz de olduğumuz yerde sallanıyorduk. Birbirimize tutunmuştuk.
“Lekesi çıkmayacak, ne komik değil mi, kızım? Ben burada olmayacağım ama bir iki damla kan, ben öldükten sonra da bu evde kalacak.”
“Baban yüzünden,” dedim. “Kulağının kanadığını zannediyorsun ama yanağındakiler uğur böceği aslında. Bak biri büyük. Diğerleri küçük iki tane daha var. Anne ve yavru uğur böcekleri.”
“Yapma baba,” demiştim ona. “Sen öldükten sonra o pis halıyı evde tutar mıyım?” Bana baktı. “Halımızı atmazsın değil mi?” Az önce kulağından halıya damlayan kanı sildi.
“Ah,” dedi gülümseyerek. “Öyleyse kulağımın içine yuva yapmış olmalılar.” Elini yanağına götürdü. Parmaklarının tersiyle uğur böceklerine dokundu.
“Bak,” dedi. “Bak, belli olmuyor bile.”
“Gittiler mi?” Yanağındaki kan damlaları dağıldı, eline bulaştı kıpkırmızı ve çirkin.
Duraladı. Olduğu yerde hafifçe sallanıyordu. Kulağından, yanağına değerek yine kan aktı. Yanağının şeftali tüyleri üzerine çiğ düşmüş gibiydi. İrili ufaklı kan damlaları yüzünde asılı kalmıştı. yarasafanzin.blogspot.com
Onları öldürdün, diyemedim. “Gittiler.”
4
#YarasaFanzin
boğulmak
atakan yener
Tırnaklarını keserken televizyona bakıyordu Nuri.. Bir yandan da küfrediyordu hayatına, şanssızlığına.. Yirmi dokuz yaşına girmişti bir ay önce.. En büyük hayali otuzlu yaşlarını mükemmel yaşamaktı. Zaman azaldıkça korkuları arttı Nuri’nin..
berbat olacağını söylüyordu.. Yukarı mahalledeki inşaata gitti yine, giderken iki şişe şarap aldı.. Bu defa cebindeki bütün parayı verip en pahalı şarapları aldı.. O gece intihar etmeyi düşünüyordu aslında.. En üst kata çıktı, aşağı baktı, ölmeme ihtimalini düşündü.. Şarabı içerken vazgeçti atlamaktan, “ona sevdiğimi söylemeden olmaz” dedi, yanında biri olsaydı onun da duyabileceği şekilde.. Ertesi gün en güzel kıyafetlerini giyip bakkala gitti.. Damla yine oradaydı.. -merhaba.. -merhaba, buyurun.. -ben.. bir şey sormak istiyorum.. -tabi. -acaba b... “ablaaa uzun makarna verir misin..” Nuri bir adım geri çekildi, çocuk masaya parayı bıraktı.. SonraNuri çocuğa baktı ve aniden çıkıp gitti.. 17 gün boyunca evden çıkmadı.. Komşular kokuyu hissetti, polis ve ambulans geldi.. Onlarca ilaç içmiş bayılmış ve kendi kusmuğunda boğulmuş halde yatan cesedin hemen yanında bir not vardı..
Hava kararmak üzereydi, dışarı çıkıp biraz dolaşmaya karar verdi.. Apartmandan çıkarken bir çeyreklik buldu yerde. En son altı yedi yaşlarındayken yine apartmanın önünde bir ciklet parası bulmuştu.. “Daha fazlasını kimse kaybetmez ki zaten” diye söylendi, sadece kendinin duyabileceği şekilde.. Bakkalın önünden geçerken içeriye baktı, Damla yine iş başındaydı.. Babası kıraathanede bahisli okey oynuyordu, Damla’yı da dükkana bırakıyordu.. Başka müşteri yoktu bakkalda, “Merhaba” dedi Nuri.. “Hoşgeldiniz” dedi Damla.. Tezgahın üstündeki kutudan şekersiz bir sakız seçti, çeyrekliği uzattı Damla’ya.. Bazen eli eline değiyordu, mutlu oluyordu Nuri.. Bu sefer değmedi.. Kız gülümsedi, Nuri “kolay gelsin” dedi cılız bir sesle, “iyi günler” dedi Damla.. Nuri pes etmemişti ama içinden bir ses otuzlu yaşlarının da tıpkı yirmili hatta onlu yaşları gibi #YarasaFanzin
/// Bu dünya, hayallerimi gerçekleştirmek için uygun şartları taşımıyor, tekrar deneyeceğim..
5
@atakanyener
birkaç şey
atakan yener
Her şeyin bir başlangıç ve bitişi olmalı.. Hiçbir şey sonsuz değil.. *** Banyodayım, bir süredir buradayım, tanıdığım bir banyo ama benim banyom değil.. Saatler geçmiş gibi hissediyorum.. Ellerim tezgahta lavabonun deliğine bakıyorum.. Bekliyorum.. Ne bekliyorum bilmiyorum.. Aynaya bakıyorum, saçım biraz dağılmış, sakalımda beyaz artıklar var.. Klozete eğiliyorum biraz daha kusuyorum.. İçeriden kahkahalar yükseliyor, kimin evindeyim, kaç kişiyiz bilmiyorum.. Kaç dakikadır bu banyodayım hatırlamıyorum.. Başım dönüyor, bir vitrin mankeni gibi öylece kalakalıyorum.. Sabah oldu sanıyorum.. Olmamış, çıkınca anlıyorum.. Koltuk minderleri tam sevdiğim yumuşaklıkta, don tişört yatıyorum.. Evde kimse yok gibi.. Yine sesler geliyor, gülme sesleri.. Birileri iyi eğleniyor, sanırım bana gülünüyor.. Sola dönüp gözümü kapatıyorum.. *** Bisiklet sürüyorum.. yo yoo ben sürmüyorum, kendi gidiyor.. Ellerim başımın arkasında, keyfime bakıyorum.. Belli ki rüya.. @atakanyener
Aslında bir konu var çalıyor.. Bisiklet uçuyor ya da süzülüyor daha doğru.. Yol boş ve ağaçlı.. Belli ki rüya.. Ağaçlar insana dönüşüyor, çok kalabalık, sanki bir festival.. Evet, bir de sahne var.. Sen varsın.. Alkışlar var.. Sonra uyanır gibi, sırtüstü yatıyorum.. Arkamı sağlama alıyorum.. ***
Ben neden bakkaliye işletiyorum.. Telefonda poker oynuyorum kaybediyorum, rulet oynuyorum kaybediyorum, kafa topu oynuyorum kaybediyorum.. Ben hayatta sürekli kaybediyorum.. Bazen kendimi de kaybediyorum, sincaplar takla atıyor kafamın içinde.. Çekirdek kabuğu dolu parklar ve bilhassa bankların önü.. Bazı caddelerde hiç çöp atacak yer yok.. Belediye çalışmıyor.. Ben öleli altı yıl oldu.. ***
6
#YarasaFanzin
resim: flickr.com/gfrusciante
Aslında bir konu var.. Olmalı mı olmamalı mı? Kaç dakikadır banyodayım?
Değişebilmek için dibe vurmak gerekir.. Her büyük acı bir dibe vuruştur.. On metre ötede oturan ve sen değiştikten sonra sevgilin olacak insan, şu anda herşeyden bihaber birasını yudumluyor.. Omuzunda minik bir kelebek dövmesi var.. Seninde bugün bir derdin var, bunu bilmek malesef şeyimde değil.. *** Alarmı kim kurdu.. Pencere neden açık.. Osman abim evde mi, üç odalı yerde mi.. uuf kafam kazan gibi.. Arabanın kapısını kilitlemiş miydim.. Sifonu çekmiş miydim.. Sibel’e mesaj atmış mıydım.. Müzik açık kalmış, sigara halıya düşmüş.. İki mesaj gelmiş, biri Sibel’den.. “Ne içtin yine.. Numaramı nereden buldun bilmiyorum ama beni rahat bırak.. Bunları konuşmuştuk lütfen Furkan bir daha yazma, arama.. Kendine iyi bak..” *** Sanırım dibe vurdum, artık değişebilirim yinede her şeyin bir başlangıcı ve bitişi olur.. Biliyorum mutlu son yoktur..
#YarasaFanzin
resim: @mgerkmn
“söylediklerini düşündüm, seninle evlenmeyi kabul ediyorum” dedi.. “cevap vermek için biraz geç kalmadın mı” dedim.. “geldim ya, evet dedim ya, önemli olan bu değil mi” dedi.. “altı yıl sonra mı.. kusura bakma” dedim.. Bir kozanın içinde miyim yoksa bir kozalak mıyım.. Olmaz olmaz deme hiç.. Olmalı mı olmamalı mı.. Olur olur bal gibi olur.. Olduramadım.. Olanla olunmaz.. Olmak ya da olmamak.. Olursa ekime kadar.. Olsaydı iyiydi.. Ouokl.. *** Yerli ve milli küçüktür terli ve kirli pek bilmediğim bir filmdi.. Film çevirmişlerdi.. Kuzu çevirmişlerdi.. Taksi çevirmişlerdi.. Bağlarının çevresini çitle çevirmişlerdi ama en önemlisi dümen çevirmişlerdi.. Salça olmuşlardı.. Kaşla göz arasında başını tutmuşlardı çeşmenin.. Üstüne konmuşlardı, hacılamışlardı.. neyse ne, olmuştu birkaç şey.. *** Herkesin bir fiyatı vardı ve sen ucuza gitmemiştin, hatırlıyorum.. O zamanlar gençtim tabi, buralar hep dutluktu biliyorsun.. Dutlar parmaklarını mora boyardı, benim de tişörtüm mor gibi olmuştu.. Hani dudaklarımızın ilk teması o dut ağacının altında olmuştu.. ***
7
debriyaj.blogspot.com
düşünüyorum
monologarşi
kimse duymadığında ve yanlışlığı araştırılmadığında beyinde oluşan her bilginin doğru olabileceğini düşünüyorum derin bir nefretle yüzleşmek üzereyim. derin bir nefret üzerime doğru, kulvarına en hızlı başlamış fakat sona doğru geldiğinde nefes nefese kaldığından yarışmayı sonuncu bitirmiş bir at gibi gelmek üzere. geç oldu, öz olacak. geç olması, çok acı vermesinden yeğdir. enerjisini yitirmiş bir nefretin yüzünde eskisi kadar meymenetsiz bir hal kalmamıştır diye düşünüyorum. fakat bu düşünce bile tüylerimin ürpermesine yetiyor. yüzü yara bere içinde bir nefrettense, meymenetsiz bir nefret daha iyidir diye düşünüyorum. internetten siparişi verilmiş ayna parçacıklarıyla, kenarda köşede başkalarından arakladığım hayal kırıklıklarıyla dolduruyorum odamın dört bir tarafını; delikanlı bir yüzleşme yerine hilekar bir korkak gibi davranıyorum, benden beklendiği üzere. biraz deli olmam, deli cesaretini tetikleyeceğim anlamına gelmiyor. biraz deli olsaydım nefretle hiç yüzleşmezdim diye düşünüyorum.
düşünüyorum. düşünceler beni, nefretin sınırlarını zorlamaya itiyor. kitap okudukları için kitap okumaktan nefret edebilirim diye düşünüyorum. insanların dillerinden, kitap okumaktan daha fazla nefret edebilirim diye düşünüyorum; ki bu düşünce, insanların dilleri yüzünden kitap okumaktan nefret edebileceğime ikna edebiliyor beni. kitap okumanın sadece kendine özgü olduğunu zannedenlerden nefret edebilirim diye düşünüyorum; ki bu sefer nefretim, tam olarak “elalem ne der” konusuna tekabül ediyor. zamanın hala geçtiğini düşünüyorum, zamanın durdurulamaz bir akım olduğunu ve izafiyet teoreminin yanlış olduğu kısımları özümsemeyi. yarım yamalak izafiyet bilgimle einstein’in varlığına küfretmeyi maharet bildiğim için nefretimin sınırlarını zorlamaya itiyorum kendimi, tekrardan. çünkü, itebiliyorum. çünkü, kimse duymadığında, beyinden dışarı çıkmadığında ve yanlış olduğu araştırılmadığında beyinde oluşan her bilginin doğru olabileceğini düşünüyorum.
düşünebiliyorum. yüzleşme başlamadan önce zamanın geçişini @monologarsi
8
#YarasaFanzin
derin bir nefretle yüzleşmek için dakikaları sayıyorum belki de. derin bir nefretin ironik tarafı, ne zaman oluştuğunu bildiğin halde ne zaman yüzleşeceğini bilmiyor olmaktır. fakat yemek pişirmek öyle değildir örneğin. yani, yumurta haşlamaya karar verdiğinde yirmi dakikalık bir süreyi, 1200’den geriye sayarak tahmin edebilirsin. somutluk ile soyutluğun birbiriyle tezata düştüğü noktalardan bir tanesi de budur; belirli bir süre ve belirsiz bir süre. fakat belirli bir sürenin geçme oranıyla, belirsiz bir sürenin geçme oranı aynıdır; her dakika 60 saniyedir. izafiyet teorisinin benim beynimdeki versiyonuna göre, ışık hızının üstünde bir yol alsan bile bir dakika 60 saniyedir. önemli olan “dakika” ve “saniye” kelimesine verdiğin anlamdır şüphesiz ki. herkesin dakikası aynı olmadığı gibi, herkesin nefreti de aynı değildir. izafiyet teorisini çözenlerin; nefret’e kat sayı vermemeleri çok üzücü. avagadro sayısına bile hüketmiş insanların, soyut kavramlara deneyler yapamıyor olması üzücü.
nefret ettiğim, nefret edebileceğim her şeyi düşünüyorum. sınırları çizilmemiş soyut topraklarda dolaşırken hangi soyut ülkenin topraklarında dolaştığımı düşünüyorum. insanların topraklarında uzun süre kalacağımdan eminim. henüz kitap okumaktan yeni başlamışken, savaşa, barışa, popüler akıma ve daha önce tanışamadığım her insana beslediğim nefreti düşüneceğimden eminim.
resim: loucosmo.tumblr.com
ve korkuyorum. nefretin sınırlarını keşfettiğimde, yüzleştiğim nefretin “sen benden çok daha fazlasın” diye sessizce uzaklaşmasından korkuyorum. insanın, başına gelebilecek en büyük nefretten daha büyük bir nefret beslemesinden korkuyorum. korkunun ecele faydası olmadığını da biliyorum fakat düşünmek... nefreti tetikliyor. düşünmek, büyülüyor beni.
diye düşünüyorum. fakat nefretle yüzleşmenin kısa bir süre içerisinde olacağını hissediyor gibiyim. düşünüyorum, düşünebiliyorum. #YarasaFanzin
9
twitter/yarasafanzin
“her şey sermaye için”miş
yufkayüreklikelgöbekli
Hayat her zaman seçim yapma zorunluluğu mu sunar insana ? - İki gönlün bir olduğunda seyran olan samanlıklar, samanın Bulgaristan’dan ithal edilmeye başlanmasıyla yıkıldı. - Çeşme başlarında buluşma da yalan artık. Her çeşme başı bir Starbucks, bir Gloria Jean’s. - Dere kenarları artık rekreasyon alanı, akbil basmadan giremezsin! - Söğütleri hep kesmişler. Şezlonglar, şemsiyeler kiralık. - Yollar uzun, atlar aç. Ot koymamışlar memlekette. - “Yola çıkalım desen, yolsuzuz o başka...”
- Dünya, ulaşım olanaklarını kullanabilene küçükmüş. Sana, bana 10 km hala uzak. - Sosyal çevren ya iş arkadaşlarına ya da ev arkadaşlarına indirgenmiş. Arası yok. Arası Türk Lirası. - Dünyayı değiştirmeye kudreti olanın, ekmek almaya kudreti olmuyor. Ekmek peşinde koşanın ise başka hiçbir şeye... - Kürkün yemeden sen yiyemezsin. Kürkün doymadan sen doyamazsın! - Düzen adamı olmadığın sürece düzülmekten keyif almanın yolunu bulmaktan başka çaren yok.
resim: @mgerkmn
- Eğlence varmış, çalıp söyleyecekmiş
insanlar. Giriş ücretine ilk bira dahil! Alâ.
@kelgobekli
10
#YarasaFanzin
allah’a ısmarladık
yufkayüreklikelgöbekli
karga
efe elmastaş Hadi benim yerime konuşsun gene. Böylesine alışmışım yıllarca.
Hadi benim yerime konuşsun gene. Cümlelerimi sustursun beynimde. Şöyle bir yorgunluğumu alsın ya da kulaklarımı tıkasın. Sesim duyulmasın içimde. Kaçarken destek olsun. Söz, onun cümlelerini alacağım. Kimi yerde alıntı yaptığımı bile söyleyip göğsünü kabartacağım. Aslında çok ve değersizler ama ben gene de şansıma inanacağım. Herkes gibi yırtacağım bir kabuğum var benim. Yaşamın içinden çıkmaya zorladığı bir kabuk...
Böylesine alışmışım yıllarca. Kâh dünyayı dinlemişim fraktalın arkasında, kâh içime dönmüşüm, sessizliğime nice yollar yürümüşüm. Ağlamış, gülmüşüm. Gece gündüzün uğursuz ayrımına uymadığımla övünmüşüm. Ama zaman tepemde lanet bir karga şimdi. Kör gagası ve pençeleri... Onu mu beklemeliyim? Belki de ilk balyozu kendim indirmeliyim.
Yırtmak dediğim bu işte. Gözümde yaş, bu zaferi tattırma niyetinde değilim. Savaşmak imkansız. Kudreti cihana yayılmış. Kimi zaman ilaç olmuş dertlere, kimi zaman yatırmış, kaldırmamış. Bazen kandırmış. Büyük düzenbaz... İki gösterip yirmi sessiz adım atmış.
#YarasaFanzin
15
yarasafanzin.blogspot.com
bir intiharın izinde
jan demir
Onlar, ne çarkı kırılmış düzenin kölesi oldular ne de insanlığın onuruna yağan bir damla kar. Doğumlardan çok ölümlerin bizi ilgilendirdiği bu çağda, yaşama tutunamayanların, düşeceklerini bile bile aslonan düzeni yıkmak suretiyle gerçekleştirdiği eylemdir intihar. İntihar eylemini gerçekleştiren insan, kendini yıkmak için değil, kendini yeniden inşa etmek için bu yolu seçmiştir. İntihar, onlar için kendini zorlu bir uğraşla yeniden ele geçirmeyi, varlığı içine, baskı yapıp girmeyi, belli belirsiz ilerleyen tanrıdan önce davranmayı sağlayacak bir araçtı yalnızca. İntiharla kendi tasarımını doğaya yeniden uygyulayan insan, ilk kez kendi iradesiyle biçimlendirmişti her şeyi. Böylece intihar eden kişi, güçlerinin, eğilimlerinin ve gerçeklerinin yönünü kendi seçmiş oluyordu. Çünkü yaşamın kendisi zaten bir çözüm değildi; yaşam, benimsenmiş, belirlenmiş, seçilmiş hiçbir varoluş türüne sahip değildi. Onlar için yaşam, arzular ve kötülükler dizisiydi. Yaşamları acıyla yoğrulmuştu ve çoğuzaman maskeli yüzlerle aşındırdıkları hayattan mağlup ayrılmışlardı. Hayatın diz boyu balçık kötülükleri arasında, bata çıka geride verilen mücadelenin izi kalmıştı. Onlar, @jandemirr
dövüşmekten yorgun düşmüş gladyatörleriydi hayatın. Kimi öldürülmekten yaşayamamış yahudilerin almanya’sından geliyordu, kimisi aydınlık bir çağa yönelen dünyanın tersine karanlığa gömülen İran’ın toprağından. Çiğnenmiş bir döneme denk geliyordu günler ve ölmek güzel geliyordu, bu ütopya yolcularınına. Tezer Özlü, Nilgün Marmara, Sylvia Plaht, Walter Benjamin, Stefan Zweig, Sadık Hidayet, Hemingway, Mayakovski, Cesare Pavese, Metin Kaçan (...) gibi isimlerin günleri de, çiğnenmiş bir döneme denk geliyordu. Kiminin kanında ‘’yaşama karşı ölüm’’ yazıyordu, kiminin ‘’bir yüksekliğin, bir başıma olduğum bir yüksekliğin en ucundayım. inemiyorum. yaşayamıyorum, ölemiyorum.’’ yazıyordu. Ölüm onlar için yaşamın bir ucundan bir ucuna her gün ölmekten çok daha cazip geliyordu. ‘’Bu dünyada yaşamak can sıkıcı bir şeydir baylar’’ diyerek ders veren dizeler, şairler tarafından biteviye sarf edilmişti. Büyük ‘Dünya Savaşları’yla, açlıkla, doğal felaketle sarsılan dünya, biteviye
16
#YarasaFanzin
toplu intiharlara, toplumsal bunalımlara sebebiyet vermişti. Zweig, Wirginia Wolf, Walter Benjamin gibi isimlerde bu bunalım sonucu, intiharın sonsuz kurtuluş olacağına kanaat getirmiştiler. Fars topraklarında Kafka Halet-i Ruhiyesi; Sadık Hidayet’de baskı ve umutsuzluk sonucu intiharı seçmişti. Ekim Devriminin şairi olan Mayakovski de, insanların devrim idealleri karşısındaki inançsızlığı ve umutsuz aşkları nedeniyle, geride son bir not bırakarak intiharı seçmişti.
mektubu bırakarak Ouse Nehri’nin sonsuz akışına kendini teslim etti. Mektubun ilk dizesi halet-i ruhiyesini ve intihar kararını tüm insanlara açıklar durumdaydı. ‘’Sevgilim, yine çıldırmak üzere olduğumu hissediyorum. Ve ben bu kez iyileşemeyeceğim’’ Hayattan, dünyadan, insanlardan, duygulardan, hislerden kaçarak av tüfeği ile kendini vurarak hayatına son veren Hemingway de diğer meslektaşları gibi intiharı seçerek, bir yıldız gibi kayıp gözden kaybolmuştur.
Hepinize!.. İşte ölüyorum. Kimseyi suçlamayın bundan ötürü. Hele dedikodudan, unutmayın ki, merhum nefret ederdi. Anacığım, kardeşlerim, yoldaşlarım! Bağışlayın beni. İş değil bu, biliyorum (kimseye de öğütlemem), ama benim için başka bir çıkar yol kalmamıştır.
Sylvia Plaht’ın intiharı, en tutkulu intihar olmuştur. Çocuklarının odasına süt ve kurabiyelerini götürdükten sonra, tüm kapıları kapatır. Dikatlice kapı aralıklarını bantladıktan sonra aşağı iner ve fırının gazını açarak kafasını fırından içeriye sokar...
“Artık sabahıda kaplıyor acı” diye not düşerek sonsuz uyku için çok sayıda uyku hapı içerek intiharı seçen Cesare Pavese, İtalyan faşizmi tarafından yıllarca hücrelerde tutularak, intiharının gerekliliği yönünden kararlar almasını sağlamıştı. II.Dünya Savaşı’nın yarattığı kasvet, üretken yoksunluğu gibi nedenlerle ruhsal bunalıma giren Virgiana Wolf, geride bir intihar #YarasaFanzin
Nilgün Marmara ise Sylvia Plaht’ın ölümünden etkilenerek, oturduğu dairenin balkonundan aşağı bırakır kendini. (...) Bütün intiharlar aynı sonucu doğurmuştu, hepsi için hayatlarının en tutkulu, en yasa dışı eylemi olmuştu. “Yaşama karşı ölüm” onlar için slogan olmuştu.
17
facebook/yarasafanzin
meleğin kötü alışkanlıkları
ata tuncer
Derin bir nefes aldı. Gök gürledi. Ellerini karnında gezdirdi. Bu gece canına tak eden bir tek sen değilsin. Abbas Ağa Parkı’nın C Kapısı karşısındaki apartmana girdi. Kapı gürültüyle kapandığında asansör düğmesine basmış bekliyordu. Çişi gelmiş gibi kıpır kıpır yerinde duramıyordu. Gören mutluluktan uçtuğunu sanırdı. Oysa henüz kanatlarını o koca torbadan çıkarmamıştı. Asansör bu acelenin neden ileri geldiğini sorarcasına tak ederek durdu. Kız ellerini çağır düğmesinden çekip kapıyı açtı. “Bu gece canına tak eden bir sen değilsin.” dedi asansöre. Kapıyı kapattı ve en üst katın numarasına bastı. Tül perdeyi açıp balkona çıktı. Çırılçıplaktı. Pavyonda sabahlamış, gözlerini açacak takati yokken, çöpün kenarında bulmuştu onu. Bir torbanın içindeydi. Eskimiş, kırçıllaşmışlardı. Belki birkaç partide kullanılmışlardı. Ama o melek kanatlarını görür görmez anlamıştı. İşaretti bu. yarasafanzin.blogspot.com
İşaret buydu. Ölümüne izin çıkmıştı. Barbaros Bulvarı’nın ölümcül yokuşunu tırmanırken koca torba bacaklarına çarptıkça yüreği havalanmıştı. Kollarını, kanatların sırtındaki lastiklerden geçirdi. Kuş tüylerin hışırdayışını dinledi. Balkondan görünen Boğaz manzarasını seyretti. Balkondaki plastik sandalyeye basarak çatıya tırmandı. Kiremitler hafifçe çatırdasa da sonradan sesleri pek çıkmadı. Gecelerce rakısını içip Zeki Müren’le peynirini, Müzeyyen Senar’la buzunu paylaşarak onları dinleyen bu garip kızın bir melek olduğunu yeni anlamışlardı. “Biz kimlere çatı olduk, bu koca İstanbul şehrinde. Melekler üzerimizde yaşar sanırdık meğer altımızda kalıvermişler.” demediler yine de. Derin bir nefes aldı. Her şeyin bu yapma kanatlarla çözülebileceğini bilse, çoktan bir kostümcüden kiralardı onları.
18
#YarasaFanzin
resim: cookiemonstah.deviantart.com
Çılgın partiler bizden sorulur edasıyla parasını öderdi. Çok önceden yapardı bu gece yapmak üzere olduğu şeyi. Babasını aramayı düşündü. Sonra vazgeçti. Yine annemin hayaletiyle konuşuyordur, dedi içinden. Hem, ölünce affedecekler beni. Öyle söylememiş miydi annem. Artık o dizileri birlikte izleyeceğiz. Ne mutlu. Gök gürledi. Şimşek çakınca kendine geldi. Başını öne eğdi. Perçemleri yüzüne düştü. Dikişli, etle örülmüş eksik organına baktı. Uzun zaman önce aldırdığı erkekliğinin hayaline dokundu. Geçirdiği ameliyata “duvar” diyorlardı. Bu akşam atlamak üzere ayağını bastığı yer, evinin çatısını bir arada tutan değil, bedenine örülen o duvardı. Gözlerini yumdu. Ellerini karnında gezdirdi. Parmak uçları #YarasaFanzin
bu yaşına dek oynamaktan bıkmadığı göbek deliğini aradı. Göğüslerine dokundu. Yine. Yine meme uçları yoktu. Birçok erkek sırf bu yüzden ilginç bulurdu göğüslerini. Beceriksizce yapılmış bir operasyon yüzünden ikinci kez gelen pek az olurdu. Teni nokta nokta ürpermişti. Aklından bir cigara yakmak geçti. Sonra vazgeçti. O dumanı şimdi içine çekerse, yine o şiirleri okumak isteyecekti. Kapısını bir daha çalması için aynı şairi bekleyecekti. Onunla oynadığı ilham perisi fantezilerini hatırlayacaktı. Cigara kadar kötü bir alışkanlıktı artık o. Dudaklarından başlayıp bütün vücudunu uyuşturuyordu. Artık kendini, kötü alışkanlıklarına bir son vermeye ikna etmişti.
19
@yarasafanzin
ellerin milat mı kokar
tomris meczupov
düştüm yine, hep düşerim ben, kürtajlara açıktır yüreğim bir seni bırakırım içimde ilk çocuğu gibiydi bir annenin, seni sevmek. ölümle doğum arasındaki tezatlığı taşıyordun yüreğine, morglarına girip de üşümüştüm. kavak ağaçları gün batımında hafif rüzgarla salınırken ben seni içimde salıncaktan düşürmüştüm. öpmüştüm acıyan yerlerinden. milimetre hesabına dayamadan ömrümü, ben seni ilk hastane ışığında görmüştüm. kapitalist toplumların ellerinde parmaklar yoktur, bense parmak aralarında besleyen insanlardandım aşkımı. olgular gelir geçerdi ağır ağır, ben saymaya çalışırdım sol başparmağından nabzını. bakardım yıldızlara, farkettim çok sonra; sana hiç “yıldızlar göğün parmakları.” diye fısıldamamıştım. yaklaştırdım seni kendime, ezan niyetine sana kapital toplumları ağlattım. sen ise dikişlerimden tutup beni dolunaylara sardın. onulmaz izler bıraktın, kalbime ilk yarası gibi boynuna dokunmanın. ağladın, anlamadın. ilk seni sevmedim diye beni kıskandın. avutmaya çalıştım, uğraştım geceler boyu. @siirdenhayaller
ben açtım sana kalbimi, evet, sana açtım ilk. sen beni meryem ana yaptın. “merhamet, sadakat ve diğer yüzyıllık dokunuşlar içinde ilk sana ağladım, gömülüp yürek içlerine batardı günler, geceler; terkederdi bizi başak tarlaları kavaklar salınırdı, aydınlık varmazdı senden öte şehirlere ellerin milat mı kokar sevdiğim, devrim midir bakışların takvimler dolanır boynuma, ellerim değmez günlere düştüm yine, hep düşerim ben, kürtajlara açıktır yüreğim gözbebeklerime saklarım da, bir seni bırakırım içimde gülmüştün, ilk ne zaman bilmedim hiç, tutmadım da aklımda kayıtsız bir aşk bu, sen daha doğamadın bile devletin ellerine illegal bir annelik, kutsal sayılır mı kapitallere karşı gelmiş tüm anarşistlere?”
20
#YarasaFanzin
duyamamak
bahadır uzun
Sadece biraz sessizlik dilenmeye gitmiştim. Ufak parçalar halinde, yeryüzünü terk edeceğimi umuyordum. Sadece biraz sessizlik dilenmeye gitmiştim. Ama beni kırmamak için kibarca olamayacağını izah etmeyi bırak; buna hakkım olmadığını hatta sikinde bile olmadığımı söyledi. Ne mi yaptım? Zarar vermedim ona; kendime verdim. Neden? En azından yüzü tanınmayacak hale gelene kadar dövebilirdim onu. En azından denerdim. Tüm o kargaşadan sonra biraz sessizlik isteyebilirdim belki. Ama hayır, ben o sese katlanıp, kendi acılarıma yoğunlaşarak ufak parçalar halinde yeryüzünü terk edeceğimi umuyordum. Hiçbir ana rastlamadım ki tüm seslerden arınmış olsun. Gecenin koyu karanlığında, insanı vahşi bir hayvana dönüştürecek kadar yoğun bir karanlıkta bile tüm seslerden yalıtılmış bir yer bulamazsın. En azından kulağına hışırtılar gelir, düşüncelerinin sesini duyarsın, yıldızlar fısıldamaya başlar, duvarların bile birbirine sürtündüğünü hissedip bir ses çıkardıklarına inanır ve o sesi duyarsın. #YarasaFanzin
Sigaranı aramaya başlarsın sonra; düşüncelerine yön vermesi için ona sığınırsın. Kurtarıcın olmasını beklerken onun sesine hapsolursun bu seferde. Seni almıştır eline. Küçük bir çocuğun ,yeni oyuncağı hakkında ne hissettiğini anlamaya başlarsın. Onun yanışını izlersin. Çıtırtılarını ve tükenişini beraber hissedebilmek için bakarsın ona. Tüm kontrol sendeymiş gibi hissedersin bir süre. Sonra gözlerin ağrımaya başlar. Duvara bakarak içmeye başlarsın sende. Bir şeyler görene kadar bakarsın o duvara. Derken, biten sigaranın parmak uçlarını yaktığını fark edersin. Ne kadar, sürekli sessizliğe ihtiyacımız olduğundan bahsetsek de buna asla sahip olamayız; çünkü görünür ve duyulur hiçbir şey olmasa bile dünya dönüyordur ve sen bir yerlerde birilerinin gülümsediğini biliyorsundur. Sessizlikten korkuyorsundur aslında Bunu kendine söyleyemiyorsundur
21
@yarasafanzin
kaçamak
meçhul yazar
Eski bir hikaye var. İnsanoğlu, ne zaman bir deniz kızına iyilik yapsa, deniz kızları da bir insana iyilik yaparmış. Ay ışığının aydınlattığı denizin üstünde, uzakta görülen bir kaya parçasına doğru uçuyorduk. Yaklaştıkça, kayalık büyüdü, aydınlandı. Ortalık gündüze, kayalık yemyeşil çayıra döndü. Martı, yere yaklaştı ve bizi yumuşacık çimenlerin üstüne bıraktı. Gitti bir ağacın arkasına dolandı. Sonra ağacın iki tarafında, biri yeşil saçlı, diğeri mavi saçlı iki deniz kızı olup boylu boyunca uzandı. Mavi saçlı olanı, “Sizi buraya getirdik. Kimseler duymadan, kimseler bilmeden, çıplaklığınızı gündüz gibi ışıtan ay ışığının altında, vücutlarınız ipekten çimlerin üstünde sevişin istedik. Kimseye açıklamak zorunda olmayın, kimseden onay beklemeyin istedik.” dedi. Kızıl saçlı deniz kızı devam etti. “Sadece mekan boyutunuzu değil, zaman boyutunuzu da değiştirdik. Birbirinizle, gücünüz kalmayana kadar sevişebilir, uykuya dalmadan önce ne isterseniz yapabilirsiniz. Uykuya dalıp uyandığınızda, martı ikinizi de, olmanız gereken saatte, olmanız gereken yere bırakacak.” teninhikayesi.blogspot.com
Tam soru soracaktık ki, ikisi birden ortadan kayboldular. İnanmayan gözlerle etrafa baktık. Yağlı boya tablosunu andıran gökyüzü ve yıldızlar, her şeyi görünür kılan ay ışığı ve yanımızdan şırıl şırıl akan nehir... Filiz elimden tutup beni nehirin kenarına götürdü. İki avcunu birleştirip nehire daldırdı.
“Bak, şarap akıyor.” dedi. Bedenlerimizi nehire bıraktık. Yumuşacık akıntı, usul usul tenimizi okşuyordu. Bir yudum şarap içmemiz için kafamızı daldırmamız yetiyordu. Şarap o kadar tatlıydı ki, tenimizin neresine dokunsak ipek kumaşlara dokunmuş gibi oluyor, neresini öpsek, bir damlasıyla sarhoş oluyorduk. Nehir, vücutlarımızın bütün ayrıntılarını birbiriyle birleştirmişti. Sanki daha önce, karşımızdaki vücut olmadan nasıl yaşadığımızı hatırlamıyorduk. Kendimizi o kadar kaptırdık ki, nehrin akıntısında yüzmeye başladık. Yüzeyde kalmamız için hiçbir çaba harcamamız gerekmiyordu.
22
#YarasaFanzin
Biz mi hafiflemiştik, nehir mi bizi taşıyordu, bilmiyorduk. Vücutlarımız birbiriyle bütün olmuş, akıntının üstünde sürükleniyordu. Pozisyonlarımız, ellerimizin ve ayaklarımızın konumları değişiyor, ama birbirimizden hiç ayrılmıyorduk. Orgazm oluyor ama hala tek vücut kalıyorduk. Orgazm olduktan sonra Filiz’in içinden çıkmama gerek kalmıyordu. Kaldığımız yerden devam edebiliyorduk. Bunu yapan ikimiz miydik yoksa nehir miydi, bilmiyorduk. “Lethe” diye inliyordum Filiz’in kulağına. İsmini söylemiyor, yalnızca “Lethe” diye inliyordum. Akıntıda sadece kontrolümüzü değil, kendimizi de kaybetmiştik. Gözlerimiz sıkı sıkıya kapanmıştı. Kaçıncı orgazmımız olduğunu bilmiyorduk. Artık tek bir hareket yapabilecek gücümüz kalmamıştı. Uykuya daldık. Gözlerimizi açtığımızda, birbirimize hiçbir şey söylemedik. Saat yediye geliyordu.
“Bunu nasıl becerebildik?” dedi. “Eski bir hikaye var. İnsanoğlu, ne zaman bir deniz kızına iyilik yapsa, deniz kızları da bir insana iyilik yaparmış. Düşündüğü değil, ama hissettiği, farkında olmadığı halde içten içe istediği şeyi verirmiş o insana. Belki bir yerlerde, birileri bir deniz kızına yardım etmiştir.” “Ama aynı şeyi sadece ben değil, sen de hissettin.” “Belki de iki deniz kızına yardım etmiştir birileri...” “Peki ama, hadi birimizi seçtiler diyelim. Aynı anda ikimizi de seçmeleri çok büyük bir tesadüf değil mi?” Buna verecek bir cevabım yoktu. O’nu istediği yere bırakana kadar konuşmadık. Arabadan inmeden önce, gözlerime baktı. “Seni tekrar arayacağımı biliyorsun...” dedi.
Filiz, çıplak vücuduna hiçbir şey giymeden yataktan kalktı. #YarasaFanzin
Pencereden giren rüzgarın karşısına bıraktı bedenini. İki kolunu açtı.
“Biliyorum.” dedim.
23
@tenhikayesi