2.Yörük Türkmen Çalıştayı Bildiriler Kitabı

Page 1


2. ULUSAL YÖRÜK TÜRKMEN ÇALIŞTAYI BİLDİRİLER KİTABI 24-26 Şubat 2017- ANTALYA

Editör Yrd. Doç. Dr. Fatih USLU


İÇİNDEKİLER Editör Yazısı.........................................................................................................................................................7 PROTOKOL KONUŞMALARI Bu kitabın ilk baskısı 1000 adet basılmıştır. Bildiri kitabında yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Telif Hakları Akdeniz Üniversitesi’ne ait olup tamamen veya kısmen yayınlanamaz. Yayınlayan Akdeniz Üniversitesi Yörük Kültürü Uygulama ve Araştırma Merkezi (YÖRKAM)

Birinci Baskı Aralık 2017 Antalya

Muratpaşa Belediyesi Başkanı Av. Ümit UYSAL Konuşması................................................................12 Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa ÜNAL Konuşması....................................................14 Antalya Büyükşehir Belediyesi Başkanı Menderes Mehmet Tevfik TÜREL Konuşması................15 BİLDİRİLER YÖRÜK ZEKÂSI VE YÖRÜK FIKRALARI Yrd.Doç. Dr. Ünsal Yılmaz YEŞİLDAL...........................................................................................................21

Editör Yrd. Doç. Dr. Fatih USLU

BİR YÖRÜK BEYİ: MUSTAFA KEMÂL ATATÜRK Yrd. Doç. Dr. Mevlüt GÜLMEZ.......................................................................................................................33 GAZİPAŞA VE ALANYA’DA HALK HEKİMLİĞİ UYGULAMALARI Yrd. Doç. Dr. Yavuz UYSAL............................................................................................................................42

Grafik Tasarım ve Uygulama İsmail Anıl ORAN

YÖRÜK ARAŞTIRMALARININ BİBLİYOGRAFYASI ÜZERİNE BİR DENEME Dr. Atila KARTAL.............................................................................................................................................66

Kapak Tasarımı Yrd. Doç. Dr. Aydın ZOR

BOZAHMETLİ YÖRÜK AŞİRETİ’NDE SOSYO-KÜLTÜREL HAYAT Yrd. Doç. Dr. Fatih USLU..............................................................................................................................109

Kapak Fotoğrafı Mustafa GÜMÜŞ Baskı Akdeniz Üniversitesi Basımevi Akdeniz Üniversitesi Enstitüler Binası A Blok No: 201 Kampüs ANTALYA Tel: 0242 227 44 00 - 1374 E-mail: yorkam@akdeniz.edu.tr Web: yorkam.akdeniz.edu.tr

YÖRÜKLERDE GİYİM KUŞAM KÜLTÜRÜ Arş. Gör. Emine DALICI.................................................................................................................................146 MÜZE, MÜZECİLİK, YÖRÜK MÜZELERİ Arkeolog Tahir AKSEKİLİ..............................................................................................................................168 YÖRÜKLER VE ÇEVRE Yrd. Doç. Dr. İbrahim BAKIR.......................................................................................................................180 GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ANAMAS’IN YÖRÜKLERİ Prof. Dr. Hüseyin MUŞMAL...........................................................................................................................194 SEYYAHLARA GÖRE 19. YÜZYILDA TÜRKMEN AİLESİ Doç. Dr. Mustafa GÖKÇE..............................................................................................................................210 BEŞKAZA YÖRESİ YÖRÜK-TÜRKMEN MEZAR TAŞLARININ TARİHSEL KÖKENLERİNE GENEL BİR BAKIŞ Bilim Uzm. Eren Fehmi EROĞLU...............................................................................................................220 KÜLTÜR ELÇİLERİ HORASAN ERENLERİ Kudret HARMANDA......................................................................................................................................283 SÖZLÜ EDEBİYATIN DOĞUŞU VE ŞİİR Musa AKAR....................................................................................................................................................289 YÖRÜKLERDE CUMHURİYET VE DEMOKRASİ Mustafa DURNA............................................................................................................................................298 SONUÇ............................................................................................................................................................304 3

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

ISBN: 978-605-4483-46-4

Yörükler Derneği Başkanı Abdullah DUMAN Konuşması.......................................................................9


ONUR KURULU Münir KARALOĞLU (Antalya Valisi) Menderes Mehmet Tevfik TÜREL (Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı) Prof. Dr. Mustafa ÜNAL (Akdeniz Üniversitesi Rektörü) Av. Ümit UYSAL (Muratpaşa Belediye Başkanı)

DÜZENLEME KURULU Abdullah DUMAN (Antalya Yörükler Derneği Başkanı) Yrd. Doç. Dr. Fatih USLU (Akdeniz Üniversitesi YÖRKAM Müdürü) Gülnur KARAASLAN (Muratpaşa Bld. Kültür ve Sosyal İşler Müdürü)

Doç. Dr. Mehmet AK Doç. Dr. Mustafa GÖKÇE Doç. Dr. Mustafa USLU Doç. Dr. Onur KÖKSAL Doç. Dr. Selahattin AVŞAROĞLU Yrd. Doç. Dr. Adile YILMAZ Yrd. Doç. Dr. Ahmet Kürşat ERSÖZ Yrd. Doç. Dr. Emine ATMACA Yrd. Doç. Dr. Fatih USLU Yrd. Doç. Dr. Gökhan Veli KÖKTÜRK Yrd. Doç. Dr. İbrahim BAKIR Yrd. Doç. Mehmet Ali EROĞLU Yrd. Doç. Dr. Mevlüt GÜLMEZ Yrd. Doç. Dr. Murat ATEŞ Yrd. Doç. Dr. Mustafa ARIKAN Yrd. Doç. Dr. Onur Alp KAYABAŞI Yrd. Doç. Dr. Savaş ŞAHİN Yrd. Doç. Dr. Süleyman UZKUÇ Yrd. Doç. Dr. Ünsal Yılmaz YEŞİLDAL Yrd. Doç. Dr. Yavuz UYSAL Dr. İlteriş YILDIRIM Dr. Serdar BULUT

Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL Prof. Dr. Ahmet KOÇAK Prof. Dr. Ahmet ÖGKE Prof. Dr. Ahmet TAŞAĞIL Prof. Dr. Ahmet TAŞĞIN Prof. Dr. Alaattin AKÖZ Prof. Dr. Ertan ÖZENSEL Prof. Dr. Hayati BEŞİRLİ Prof. Dr. Hüseyin MUŞMAL Prof. Dr. İhsan BULUT Prof. Dr. Köksal ALVER Prof. Dr. Nazmi AVCI Prof. Dr. Orhan YAVUZ Prof. Dr. Suat KOLUKIRIK Prof. Dr. Türkan ERDOĞAN Prof. Dr. Yakup KARASOY Prof. Dr. Yusuf TEPELİ Prof. Dr. Zekeriya KARADAVUT Doç. Dr. Ahmet Zeki GÜVEN Doç. Dr. Alpaslan DEMİR Doç. Dr. Bekir DİREKCİ Doç. Dr. Kemal Reha KAVAS

DÜZENLEME KOMİTESİ

(24-26 Şubat 2017 / Crowne Plaza Otel Antalya)

24 Şubat 2017 CUMA Saat 13.00-14.00 Çalıştay Kayıt İşlemleri Saat 14.00 Yörük Fotoğrafları Sergisi Açılışı Fotoğraf Sanatçıları Zeki OĞUZ, Bayram KABADAYI, Latif ÇAĞIR Saat 14.30 Açılış Konuşmaları Abdullah DUMAN (Antalya Yörükler Derneği Kurulu Başkanı) Ümit UYSAL (Muratpaşa Belediye Başkanı) Prof. Dr. Mustafa ÜNAL (Akdeniz Üniversitesi Rektörü) Menderes Mehmet Tevfik TÜREL (Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı) Münir KARALOĞLU (Antalya Valisi) Saat 15.30-17.00 Birinci Oturum: Dil ve Yörük Folkloru Oturum Başkanı: Doç. Dr. Bekir DİREKCİ (Akdeniz Üniversitesi Eğitim Fak.) Öğr. Gör. Musa AKAR (Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi) “Sözlü Edebiyatın Doğuşu ve Şiir” Yrd. Doç. Dr. Ünsal Yılmaz YEŞİLDAL (Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fak.) “Yörük Zekâsı ve Yörük Fıkraları” Yrd. Doç. Dr. Mevlüt GÜLMEZ (Akdeniz Üniversitesi Eğitim Fakültesi) “Bir Yörük Beyi: Mustafa Kemal Atatürk” Yrd. Doç. Dr. Yavuz UYSAL (Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi) “Halk Hekimliği Uygulamaları Alanya Gazipaşa Yörükleri Örneği” Arş. Gör. Atila KARTAL (Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi) “Yörük Araştırmalarının Bibliyografyası Üzerine Bir Deneme”

Öğr. Gör. Turan ŞENER (Akdeniz Üniversitesi YÖRKAM) Feyza GEDİKLİ - (Antalya Yörükler Derneği) Hülya ARSLANBAY(Muratpaşa Bld. Kültür Müdürlüğü) Burak Can TAŞKIN (Akdeniz Üniversitesi YÖRKAM) İlke YURTSEVEN (Muratpaşa Bld. Kültür Müdürlüğü) Hayri ŞİMŞEK (Antalya Yörükler Derneği) 4

5

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

BİLİM KURULU

2. YÖRÜK TÜRKMEN ÇALIŞTAYI PROGRAMI


25 Şubat 2017 CUMARTESİ Saat 10.00-12.00 İkinci Oturum: Yörüklerde Yaşam Tarzı ve Demokrasi Algısı Oturum Başkanı: Yrd. Doç. Dr. Fatih USLU (Akdeniz Üniversitesi Eğitim Fak.) “Son Konargöçer Yörüklerin Sosyo-Kültürel Yapısı” Prof. Dr. Taciser ONUK (Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi) “Yörük Kadınlarında Oya ve Süsleme Sanatları” Arş. Gör. Emine DALICI (Mardin Artuklu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi) “Yörük Kadınının Giyim Tarzları”

Yrd. Doç. Dr. İbrahim BAKIR (Akdeniz Üniversitesi Mimarlık Fakültesi) “Yörükler ve Çevre” Mustafa DURNA (Muratpaşa Belediyesi Meclis Üyesi, Eğitimci) “Yörüklerde Cumhuriyet ve Demokrasi Algısı” Saat 14.30-16.00 Üçüncü oturum: Tarih Oturum Başkanı: Prof. Dr. Ahmet TAŞAĞIL (Yeditepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi) Prof. Dr. Hüseyin MUŞMAL (Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi) “Anamas’ın Eteğinde Bir Yörük Köyü: Kurucaova Köyü’nde Kültürel ve Folklorik Unsurlar” Doç. Dr. Mustafa GÖKÇE (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Edebiyat Fakültesi) “Hazar Türkmenlerinde Sosyal Hayat” Eren Fehmi EROĞLU (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yüksek Lisans Öğrencisi, Araştırmacı) “Beşkaza Yöresi Yörük-Türkmen Mezar Taşları” Kudret HARMANDA (Araştırmacı-Yazar) “Horasan Erenleri” Saat 20.30-23.00 Yörük Gecesi

25 Şubat 2017 PAZAR

EDİTÖR’DEN… EDİTÖR’DEN…

Yörük kültürü, Türk milli kültürünün en güçlü ögelerinden biri olup, bu Yörük kültürü, Türk milli kültürünün en güçlü ögelerinden biri olup, bu kültürün varlığı ve devamı ülkesini seven her Türk evladını heyecanlandırmakta ve kültürün varlığı ve devamı ülkesini seven her Türk evladını heyecanlandırmakta ve gelecekle ilgili kaygıları da minimize etmektedir. Buna karşın devletimize ve gelecekle ilgili kaygıları da minimize etmektedir. Buna karşın devletimize ve milletimize kem gözle bakanlar içinse büyük bir endişe kaynağıdır ve olmaya milletimize kem gözle bakanlar içinse büyük bir endişe kaynağıdır ve olmaya devam edecektir. devam edecektir. Antalya’da yapılan Çalıştay serilerinin ilki geçtiğimiz yıl şubat ayında Antalya’da yapılan Çalıştay serilerinin ilki geçtiğimiz yıl şubat ayında Antalya Yörükler Derneği ve Antalya Büyük Şehir Belediyesi tarafından Antalya Antalya Yörükler Derneği ve Antalya Büyük Şehir Belediyesi tarafından Antalya merkezde bir otelde gerçekleşmiştir. 3. Yörük Türkmen Çalıştayı 8-11 Şubat 2018 merkezde bir otelde gerçekleşmiştir. 3. Yörük Türkmen Çalıştayı 8-11 Şubat 2018 tarihinde yine çok ortaklı bir şekilde yapılması planlanmıştır. tarihinde yine çok ortaklı bir şekilde yapılması planlanmıştır. Bu bildiri kitabına konu olan Yörük Türkmen Çalıştayı’nın 2.sini; Antalya Bu bildiri kitabına konu olan Yörük Türkmen Çalıştayı’nın 2.sini; Antalya Yörükler Derneği Akdeniz Üniversitesi Yörük Kültürü Uygulama ve Araştırma Yörükler Derneği Akdeniz Üniversitesi Yörük Kültürü Uygulama ve Araştırma Merkezi (YÖRKAM) ve Muratpaşa Belediyesi ortaklaşa düzenlemiş ve bu Merkezi (YÖRKAM) ve Muratpaşa Belediyesi ortaklaşa düzenlemiş ve bu çalışmalar akademik bir bildiri kitabına dönüşmüştür. çalışmalar akademik bir bildiri kitabına dönüşmüştür.

Saat 10.00-12.00 Yörük Dernekleri Buluşması ve Serbest Kürsü Konuşmaları

6

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Arkeolog Tahir AKSEKİLİ (Zonguldak Maden Müzesi Müdürü) “Müzelerin Tarihine Genel Bir Bakış ve Günümüzde Yörük Müzeleri”

7


Bundan yaklaşık 25 sene önce Antalya’da ANTALYA YÖRÜKLER DERNEĞİ Başkanı, Abdullah DUMAN’ tarafından yakılan YÖRÜK ATEŞİ gün geçtikçe büyümekte ve daha kurumsal bir noktaya doğru yol almaktadır. İlk yıllarda sadece Yörük kimdir ve kimler Yörük’tür gibi kavramların tartışıldığı ve daha çok Yörük Türkmen Dernekleri şeklinde tezahür eden bu kültür hareketi son yıllarda kongre, çalıştay, panellere konu olmakta ve birçok üniversitede Yörük Türkmen Araştırma ve Uygulama Merkezi kurulmaya başlamıştır. İlk kurulan merkezlerden birisi de çalıştay ortaklarından Akdeniz merkezin kurulmasında büyük destekleri olan AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ SAYIN PROF. DR. MUSTAFA ÜNAL, bu merkezi kurdurarak Türk Milli Kültürüne çok büyük destek sağlamıştır. Yine Akdeniz Üniversitesi Sağlık Kültür Daire Başkanlığı bünyesinde ve şahsımın danışmanlığında “Türk Dünyası Yörük Türkmen Öğrenci Topluluğu” kısa adıyla ÜNİYÖR, Türkiye’de bir ilk gerçekleştirilerek kurulmuş oldu. Genç nesillere yönelik bu tür kültür faaliyetleri artmakta ve her geçen gün daha da önem kazanmaktadır. Yine Antalya’nın en büyük merkez ilçesi konumunda olan ve kültür faaliyetlerine büyük katkı sağlayan MURATPAŞA Belediyesi’nin kıymetli başkanı Av. Ümit UYSAL kültür dairesi ekibine çalıştaya verdikleri önem ve özveri nedeniyle ne kadar teşekkür edilse yine de yetersiz kalacaktır. En son olarak bu çalıştaya bildirisi ile katılıp bizlere destek veren ancak yayım sürecinde vefat eden Musa Akar’ı rahmetle anmak isterim… Yrd. Doç. Dr. Fatih USLU Akdeniz Üniversitesi YÖRKAM Müdürü

8

ANTALYA YÖRÜKLER DERNEĞİ BAŞKANI ABDULLAH DUMAN’IN AÇILIŞ KONUŞMASI Toplumları millet haline dönüştüren temel değerlerin başında kültür gelir. Esasen birçok bilim adamı ve yazarlar, kültür ile ilgili birçok tanımlamalar yapmışlardır. Kültür, bir milletin tarihin inbiğinden süzerek günümüze kadar getirmeyi başardıkları değerlerin bütünüdür. Bu değerler hayatımızda, inançlarımızda, adetlerimizde, gelenek ve göreneklerimizde varlığını gösterir ve önce birey olarak bizleri, sonra ailemizi ve nihayetinde toplumumuzu yönetir. Bazen bilgisizce tarihimize, geçmişimize, değerlerimize taş atarız, attığımız bu taş hayatımızın başka bir evresinde döner kendi kafamızı yarar. Bir takım çelişkiler bizi öz değerlerimizle çatıştırsa dahi, nihayetinde aslımıza rücu ediyoruz. Bizi bu noktada kendimize getiren, öze dönüşümüzün en temel aracı ve değerler manzumemizi bu günlere taşıyan en temel değerlerimizin başında dil gelir. Çalıştayın birinci oturum başlığı ‘’DİL VE YÖRÜK FOLKLÖRÜ’’ En eski çağlardan bu yana, bize ait ve bizim diyebileceğimiz ne varsa bunları konuşma ve yazı diliyle öğreniyoruz. Dil kendi değerlerinle millet olabilmenin ve kültürel varlığını gelecek kuşaklara aktarabilmenin en kıymetli aracıdır.

9

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Üniversitesi Yörük Kültürü Uygulama ve Araştırma Merkezi (YÖRKAM)’dır. Bu


10

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

‘’Bu günden sonra divanda, dergahta ve bergahta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır’’ fermanıyla Karamanoğlu Mehmet Bey(13 Mayıs 1277) dilde yozlaşmaya karşı meydan okumuştur. Bugün fiziki sınırlarımızı aşan geniş coğrafyalarda Türk dili konuşuluyor ise, millet olmak ve kültür hayatımızda dilin önemini daha iyi anlıyoruz. Dünyanın neresinde olursa olsun, Türkçenin konuşulduğu her yer, gönül coğrafyamızın sınırları içerisine girer. Adriyatik’ten Çin seddine Türkçeden başka bir dil kullanmadan gidebilmek bizim için önemli bir avantajdır. Dünyada hiçbir millet böyle bir avantaja sahip değildir. Bu avantajı iyi değerlendirmeliyiz. Çalıştayımızın 2. Günü ve 2. Oturum yarın ‘’Yörüklerde yaşam tarzı ve demokrasi algısı’’ Yörük özgür yaşamayı sever fakat başka özgürlükleri kısıtlamaz. Doğada ne varsa, canlı cansız fark etmez Yörük’ün dostudur. Yörük aklı ile tabiattaki bütün varlıklarla doğrudan bir bağ kurmasını bilir. Dolayısı ile tabiatla ve doğa olayları ile çatışmaz. Aldığı tedbirler ile doğa olaylarını bile lehine çevirebilir. Tabiatta ne varsa canlı cansız varlıkları yaşamının vazgeçilmezi yapmakta mahirdir. Yörük’ün yaşam tarzı demokratik duruşunun da alt yapısını oluşturur. Demokratik yaşam ve düşünüş Yörük’ün hayatına anlam katan en önemli değerdir. Bugün dünyanın en gelişmiş toplumları Yörük’ün konar/göçer hayat tarzını iliklerine kadar araştırıyor olmaları, bir yerde teknolojik esaretten kurtulmak arzusu olarak değerlendirilebilir. Çadırını kurduğu yer Yörük için yurttur. Bir Yörük, başka bir Yörüğün yurduna çadırını kurmaz. Yurdunda huzursuzluk çıkarılması Yörük’ün ayranını kabartır. Bir yabancı yazarın Jean Paul Roux’un tespiti ile kendimizi ifade edersek, dünyanın en demokratik toplumu Türk milletidir. Çalıştayımızın 3.oturumu yani yarın öğleden sonra tarih üzerine. Saygıdeğer konuklar İnsanlığın en eski en köklü milletiyiz. İnsanlık tarihi incelenirken bilim adamlarının yoluna ‘’çadır medeniyeti’’ diyebileceğimiz Türk medeniyeti çıkar. Bu köklü medeniyetimize layık-ı ile sahip çıktığımızı maalesef söyleyemiyoruz. Bir Alman Türkolog 1965 veya 1966 yıllarında bizim köyde incelemelerde bulunuyor ve şu tarihi sözü söylüyor; ‘’ Anadolu’da Yörük olduğunu kabul etmeyenler kendi soylarını araştırsın ‘’ der. Şunu söylemeye çalışıyorum, Yörük kültürünü bilmeden Türk kültürü hakkında bir karara varamayız. Yörükleri bilmeden de Türk milleti hakkında bir

Şunu söylemeye çalışıyorum, Yörük kültürünü bilmeden Türk kültürü hakkında bir karara varamayız. Yörükleri bilmeden de Türk milleti hakkında bir karara dünya karara varamayız. varamayız. Dünya Dünya milletleri milletleri içerisinde içerisinde de de Türk Türk milletini milletini tanımadan, tanımadan, dünya milletleri hakkında bir karara varamayız. milletleri hakkında bir karara varamayız. Tarih Tarih bir bir milletin milletin milli milli hafızasıdır. hafızasıdır. Milli Milli hafızamıza hafızamıza yabancılaşmanın yabancılaşmanın bedelini tarih boyunca çok acı ödedik ve hala ödemeye devam ediyoruz. bedelini tarih boyunca çok acı ödedik ve hala ödemeye devam ediyoruz. Saygıdeğer konuklar; Saygıdeğer konuklar; Çalıştayımızın 3. Günü serbest kürsü şeklinde geçecek. Çalıştayımızın 3. Günü serbest kürsü şeklinde geçecek. Bizler Bizler derneklerimizi, derneklerimizi, federasyon, federasyon, konfederasyon konfederasyon ve ve birliklerimizi birliklerimizi bir bir bütün kabul ediyoruz. Hep birlikte bir büyük aileyiz düsturuyla hareket ediyoruz. bütün kabul ediyoruz. Hep birlikte bir büyük aileyiz düsturuyla hareket ediyoruz. Bu Sonuç Bu büyük büyük ailenin ailenin sorunlarını sorunlarını konuşacağız konuşacağız ve ve çözüm çözüm yollarını yollarını arayacağız. arayacağız. Sonuç bildirgemizi okuyup çalıştay programımızı bitireceğiz. bildirgemizi okuyup çalıştay programımızı bitireceğiz. Çalıştayımızın başarılı geçmesini temenni eder, saygılar sunarım. Çalıştayımızın başarılı geçmesini temenni eder, saygılar sunarım. Abdullah DUMAN Abdullah DUMAN Yörükler Derneği Başkanı Yörükler Derneği Başkanı

11


Yörük kültürü kadim bir kültürdür. Türk tarihinin çok önemli, temel, ana yaşam şeklidir. Yörük kültürünün ürettiği değerler evrenseldir. Bizim milletimize has bir demlenmiş yaşam şeklidir ama değerler manzumesi olarak dünyaya ışık tutabilecek niteliktedir. Yörükler özgür insanlardır. Zapt-ı rap edemezsiniz. İkna etmeniz lazım. ‘Son Yörük obasının Toroslarda dumanı tütüyorsa bu vatan emin ellerdedir’ şeklinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ifade ettiği Yörük, vatanından asla ödün vermeyen, toplumu için kendini feda edebilecek insandır. Yörükler barışçıdır. ‘Öldürmekle düşman tükenmez’ diyen Yörüklerdir. Göç sırasında karşılaştıkları kavimlerle iyi geçinmeye gayret eder. Yörük’ün ‘sen ben kavgası’na vakti yoktur. Üretim ve yaşam mücadelesi içindedir. Yörük çevrecidir. Yaşamının sağlıklı bir çevrede yetiştirdiği hayvanlarıyla Yörük’te kadın – erkek ayrımı yoktur. Her biri obanın vazgeçilmezi, Yörük MURATPAŞA BELEDİYE BAŞKANI AV. ÜMİT UYSAL’IN AÇILIŞ KONUŞMASI MURATPAŞA BELEDİYE BAŞKANI AV. ÜMİT UYSAL’IN AÇILIŞ KONUŞMASI Yörük kültürü, bir nostalji, ritüellerden ibaret bir değer olarak ele Yörük kültürü, bir nostalji, ritüellerden ibaret bir değer olarak ele alınabilir. Ancak ‘Gelecek nesiller böyle yaşasın’ denilerek kılavuz kültür alınabilir. Ancak ‘Gelecek nesiller böyle yaşasın’ denilerek kılavuz kültür manzumesi olarak da görülebilir. manzumesi olarak da görülebilir. Sanırım ikincisi daha doğru olur. Sanırım ikincisi daha doğru olur. Muratpaşa Belediyesi, Antalya Yörükler Derneği ve Akdeniz Üniversitesi Muratpaşa Belediyesi, Antalya Yörükler Derneği ve Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Yörük Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi (YÖRKAM) işbirliğiyle (AÜ) Yörük Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi (YÖRKAM) işbirliğiyle gerçekleştirdiğimiz 2. Antalya Yörük Türkmen Çalıştayı, Yörük kültürünün ‘kılavuz gerçekleştirdiğimiz 2. Antalya Yörük Türkmen Çalıştayı, Yörük kültürünün ‘kılavuz olma yönünü’ daha fazla önemseyen, gerçekle buluşma çabasının ürünüdür. olma yönünü’ daha fazla önemseyen, gerçekle buluşma çabasının ürünüdür. Bu çalışmaların nihai hedefi, Yörük kültürünü, Türkiye’mizde yaşayan Bu çalışmaların nihai hedefi, Yörük kültürünü, Türkiye’mizde yaşayan insanların tasa ve kederde birliğini ifade eden milletleşme mücadelesi içinde bir insanların tasa ve kederde birliğini ifade eden milletleşme mücadelesi içinde bir insanlık yolu haline getirmektir. insanlık yolu haline getirmektir. Bu milletimizin bekası için de vazgeçilmezdir. Bu milletimizin bekası için de vazgeçilmezdir. Yörük kültürü kadim bir kültürdür. Yörük kültürü kadim bir kültürdür. Türk tarihinin çok önemli, temel, ana yaşam şeklidir. Türk tarihinin çok önemli, temel, ana yaşam şeklidir. Yörük kültürünün ürettiği değerler evrenseldir. Yörük kültürünün ürettiği değerler evrenseldir. Bizim milletimize has bir demlenmiş yaşam şeklidir ama değerler Bizim milletimize has bir demlenmiş yaşam şeklidir ama değerler manzumesi olarak dünyaya ışık tutabilecek niteliktedir. manzumesi olarak dünyaya ışık tutabilecek niteliktedir. Yörükler özgür insanlardır. Zapt-ı rap edemezsiniz. İkna etmeniz lazım. Yörükler özgür insanlardır. Zapt-ı rap edemezsiniz. İkna etmeniz lazım. ‘Son Yörük obasının Toroslarda dumanı tütüyorsa bu vatan emin ‘Son Yörük obasının Toroslarda 12 dumanı tütüyorsa bu vatan emin ellerdedir’ şeklinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ifade ettiği Yörük, vatanından ellerdedir’ şeklinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ifade ettiği Yörük, vatanından asla ödün vermeyen, toplumu için kendini feda edebilecek insandır. asla ödün vermeyen, toplumu için kendini feda edebilecek insandır.

kültürünün değerli bileşenleridir. Yörük kültüründe varlık da yokluk da paylaşılır. İşte Yörük kültürünün sahip olduğu değerler yüzyıllar ötesinden bugüne sesleniyor. Bugün dünyanın farklı coğrafyalarında yaşanan çatışmalara esaslı bir cevap veriyor. Tıpkı Yörük’ü saran o keçe gibi. Yörük’ün yaşattığı değerler bugün ki modern toplum için keçe görevi görüyor. Rutubetli ise nemi alıyor, yaz ise kışı, kış ise yazı getiriyor. Bu bakış açısıyla gerçekleştirdiğimiz Çalıştayımıza, ülkemizin dört bir yanından, Azerbaycan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden 300’ün üzerinde Yörük-Türkmen dernek başkanları, temsilcileri ve akademisyenler katıldı. Çalıştay kapsamında akademisyenlerin ve araştırmacıların sunduğu bildirilerden oluşan bu kitap ise, akademik çalışmalara ışık tutarken, bu çalıştayın geleceğe taşınması anlamında önemli bir görev üstlenecek. Bu değerli çalışmayla Yörük kültürüne katkı veren Antalya Yörükler Derneği yönetimi ve ekibine, Akdeniz Üniversitesi’ne ve üniversite bünyesindeki Yörük Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi(YÖRKAM)ekibine ve Muratpaşa Belediyesi’ndeki çalışma arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Ümit UYSAL Antalya Muratpaşa Belediye Başkanı

13

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

idame eder.


2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Sayın, Büyükşehir belediye başkanım, Sayın Vekillerim, Sayın Muratpaşa Sayın, Büyükşehir belediye başkanım, Sayın Vekillerim, Sayın Muratpaşa belediye başkanım, Yörükler Derneği başkanım, hanım efendiler ve beyefendiler Sayın, Büyükşehir belediye başkanım, Sayın Vekillerim, Sayın Muratpaşa belediye başkanım, Yörükler Derneği başkanım, hanım efendiler ve beyefendiler Üniversitemizin Muratpaşa belediyesi ve Antalya Yörükler Derneği ile birlikte belediye başkanım, Yörükler Derneği başkanım, hanım efendiler ve beyefendiler Üniversitemizin Muratpaşa belediyesi ve Antalya Yörükler Derneği ile birlikte organize ettiği 2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı’na hepiniz hoş geldiniz. Üniversitemizin Muratpaşa belediyesi ve Antalya Yörükler Derneği ile birlikte organize ettiği 2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı’na hepiniz hoş geldiniz. Akdeniz Üniversitesi ilke olarak bulunduğu şehirdeki STK’lar ve belediyeler organize ettiği 2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı’na hepiniz hoş geldiniz. Akdeniz Üniversitesi ilke olarak bulunduğu şehirdeki STK’lar ve belediyeler ile işbirliği yapmayı prensip olarak hep öne koymuştur. Çok çeşitli konularda şehir Akdeniz Üniversitesi ilke olarak bulunduğu şehirdeki STK’lar ve belediyeler ile işbirliği yapmayı prensip olarak hep öne koymuştur. Çok çeşitli konularda şehir ile entegre bir şekilde işbirliği yapmaktayız ve yapmaya devam edeceğiz. ile işbirliği yapmayı prensip olarak hep öne koymuştur. Çok çeşitli konularda şehir ile entegre bir şekilde işbirliği yapmaktayız ve yapmaya devam edeceğiz. Bugün Akdeniz Üniversitesi bünyesinde yer alan merkezlerimizden YÖRÜK ile entegre bir şekilde işbirliği yapmaktayız ve yapmaya devam edeceğiz. Bugün Akdeniz Üniversitesi bünyesinde yer alan merkezlerimizden YÖRÜK KÜLTÜRÜ UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ kısa adıyla YÖRKAM önemli bir Bugün Akdeniz Üniversitesi bünyesinde yer alan merkezlerimizden YÖRÜK KÜLTÜRÜ UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ kısa adıyla YÖRKAM önemli bir çalışmaya imza atmış bulunmaktadır. Bölgemde ve şehrimizde yaşayan insanların KÜLTÜRÜ UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ kısa adıyla YÖRKAM önemli bir çalışmaya imza atmış bulunmaktadır. Bölgemde ve şehrimizde yaşayan insanların büyük çoğunluğunun Yörük olması nedeniyle kurulmuş olan ve hem bölgemizin çalışmaya imza atmış bulunmaktadır. Bölgemde ve şehrimizde yaşayan insanların büyük çoğunluğunun Yörük olması nedeniyle kurulmuş olan ve hem bölgemizin hem de geleneksel Türk kültürünün izlerini sürmek amacıyla teşekkül eden iyi bir büyük çoğunluğunun Yörük olması nedeniyle kurulmuş olan ve hem bölgemizin hem de geleneksel Türk kültürünün izlerini sürmek amacıyla teşekkül eden iyi bir yönetime de sahip olan YÖRKAM’ı ve kıymetli yönetimini bu başarılı hem de geleneksel Türk kültürünün izlerini sürmek amacıyla teşekkül eden iyi bir yönetime de imza sahip olan için YÖRKAM’ı kıymetli yönetimini bu Yörükler başarılı organizasyonu attıkları buradan ve tebrik ederken, başta Antalya yönetime de sahip olan YÖRKAM’ı ve kıymetli yönetimini bu başarılı organizasyonu imza attıkları için buradan tebrik ederken, başta Antalya Yörükler Derneği ve Muratpaşa Belediyesi olmak üzere bu çalıştayda emeği geçen herkesi organizasyonu imza attıkları için buradan tebrik ederken, başta Antalya Yörükler Derneği ve Muratpaşa Belediyesi olmak üzere bu çalıştayda emeği geçen herkesi yürekten kutluyor, bu ve benzeri çalıştayların, sempozyumların ve panellerin Derneği ve Muratpaşa Belediyesi olmak üzere bu çalıştayda emeği geçen herkesi yürekten kutluyor, bu ve benzeri çalıştayların, sempozyumların ve panellerin devam etmesini diliyor ve herkese saygı ve sevgilerimi sunuyorum. yürekten kutluyor, bu ve benzeri çalıştayların, sempozyumların ve panellerin devam etmesini diliyor ve herkese saygı ve sevgilerimi sunuyorum. devam etmesini diliyor ve herkese saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Prof. Dr. Mustafa ÜNAL Prof. Dr. Mustafa ÜNAL Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa ÜNAL Akdeniz Üniversitesi Rektörü 14 Akdeniz Üniversitesi Rektörü

ANTALYA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ BAŞKANI MENDERES TÜREL’İN AÇILIŞ KONUŞMASI Sayın Valim, Sayın Başkan, Sayın Rektör, Yörükler Derneğimizin Kıymetli Başkanı, Değerli Öğretim Uyeleri ve Araştırmacılar, Sayın Misafirler, Sizleri sevgi ve muhabbetle selamlıyorum. Bir Avrupa turundan yeni döndüm ve ayağımızın tozuyla Abdullah Duman Başkan ile senelerdir yaptığımız etkinlikler serisinin bu halkasında da beraber olmak için geldim. Siyaset hayatımda, belediye başkanlığı görevimde en çok bir araya geldiğim üç kesim var. Birisi engelliler, birisi Antalyaspor ve elbette Yörükler derneğimiz. Her sene mutlaka bir pikniğimiz, birkaç da panel, konferansımız olurdu, iki senedir bir de Yörük festivali ilave ettik. Hakikaten çok güzel ve anlamlı bir kortej ve festival olmaya başladı. Sevgili Duman Başkan, yörüklüğünü gösterdi, kararlılıkla devam etti ve Yörük kültürü Antalya’nın marka değerlerinden birisi olmaya başladı.

15

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ PROF. DR. MUSTAFA ÜNAL’IN AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ PROF. DR. MUSTAFA ÜNAL’IN AÇILIŞ KONUŞMASI AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ PROF. DR. MUSTAFA ÜNAL’IN AÇILIŞ KONUŞMASI AÇILIŞ KONUŞMASI


Bunca yıl Antalya’da çok şey değişti ve gelişti, fakat kültür hayatında gelişme yavaş kaldı. Çünkü alt yapısı zayıf bir şehir dik ve hep, arıtma, su, köprü

festivalinin bugüne kadar çoktan doğmuş, gelişmiş ve bir turizm olayı haline gelmiş olması gerekirdi. Hakikaten yolumuz uzun, zamanımız kısa ve bu sebeple kaybedilen

gibi acil meseleleri çözmekle uğraştık. Fakat son dönemdeTürk-İslam Medeniyetleri Müzesi, Antalya Kent Müzesi ve diğer müze projelerimiz arka

zamanı telafi etmek için çok daha hızlı bir şekilde ilerlememiz gereklidir. Bugün Sayın Valimiz, Muratpaşa Belediye Başkanımız, Universitelerimiz,

arkaya ilerlemeye başladı. İşte, yörükmüzesi projeleri gibiyeniliklerle Antalya tarihinde başka bir

Sivil toplum kuruluşlarımız, hep beraber Yörük kültürünü konuşuyor ve araştırıyorsak, Antalya yörük ateşini en güzel şekilde yakmış demektir.

dönemi de başlatmış oluyoruz.

Bu beraberlik esasen Türkiye çapında yakılmış olan yörük ateşlerinin de

Şimdi bir başka yeniliğimiz Antalya’nın 1207’deki fethini ve Sultan

bir parçasıdır. Bu ateşi yakan ve büyüten herkese, Sevgili başkana ve sizlere

Değerli arkadaşlar, Bu yeniliklerin, bu değişimin elbetteki, birkaç boyutu bulunmaktadır.

teşekkürlerimi arz ediyorum. İnşallah Antalya bu adımlarla Türk dünyasının kültür

Birinci ve en önemli husus manevi kalkınma meselesidir ve maalesef son

başkentlerinden birisi olma yolunda ilerleyecektir.

dönemlere kadar bir nebze ihmal edilmiş olduğu ortadadır. Tarihini bilmeyen,

Yörük çalıştayımızda Antalyamıza iyi gelecektir.

tarihine sahip çıkmayan bir millet olamaz, hele heleTürk milleti gibi asırlardır

Tekrar teşekkür ediyor, başarılar diliyorum.

millet olma mücadelesi veren ve bu mücadeleye halen devam eden bir milletin

tarihini ihmal etmesi söz konusu olamaz. Antalya’nın tarihini bilmek, anlamak,

Menderes Mehmet Tevfik TÜREL

yaşatmak, sahip çıkmak, var oluşsal bir meselemizdir. Antalya’nın her tarihi taşı

Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı

bizim için kıymetli bir mirastır, o mirası benliğimizin, kimliğimizin bir parçası olarak

muhafaza edeceğiz.

Bu kültür değerlerimizin bizim kimliğimizi güçlendirmesi sanat hayatına

ve iktisadi hayata da yeni bir boyut getirecektir. Eğer mimaride, resimde, giyimde

dünya çapında özgün eserlerimiz az ise bunun sebebi tarihimizden yeterince ilham

almayışımızdır. Son dönemde bir Selçuklu mimarisi akımı başlamış olmakla birlikte, yerelden evrensele, tarihten geleceğe uzanan sentezlerin gelişmesine ihtiyacımız bulunmaktadır. Özgün kültür mirasımızın muhafaza edilmesi, iyi idrak edilmesi, içselleşmesi mimariden ve sanattan başlayarak turizme ve iktisadi hayatın diğer alanlarına da zenginlik katacaktır. Antalya gibi bir turizm şehrinde Yörük

16

17

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Keyhüsrev’leri anma törenleri olacak.


19

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

BİLDİRİLER


YÖRÜK ZEKÂSI VE YÖRÜK FIKRALARI Yrd.Doç. Dr. Ünsal Yılmaz YEŞİLDAL* Yüksek zekâ faaliyetlerinin sonucu olarak ortaya çıkan fıkralar düşündürürken güldürebilen halk anlatılarıdır. Ana hatlarıyla üstünlük, uyumsuzluk (aykırılık) ve rahatlama başlıkları altında değerlendirilen geleneksel gülme1 teorileri (Türkmen-Fedakâr, 2009: 105; Coşar-Usta, 2016: 142) fıkralar çok halk edebiyatı mahsulünün güldürmeye yönelik bölümlerini izah etmeye yardımcı olmaktadır. Üstünlük teorisi gülmeye neden olan etkenin izleyen ya da dinleyenlerde oluşan üstünlük duygusu olduğunu vurgulamaktadır (Morreal, 1997: 8’den Türkmen-Fedakâr, 2009: 105). Bu bağlamda gülme bir bakıma alay sayesinde kazanılan bir üstünlüğün kutlama alkışıdır (Coşar-Usta, 2016: 142). Uyumsuzluk (aykırılık) teorisine göre beklenmedik, mantık kurallarına uymayan ve çeşitli yönleriyle birbiriyle uyumsuzluk gösteren söz, hareket, şekil vb. gibi unsurlar gülmeye neden olmaktadır (Morreal, 1997: 24’ten Türkmen-Fedakâr, 2009: 105) ve mizahın ya da gülmenin esas unsuru aniden ortaya çıkan “sürpriz” unsurlarıdır (Tozar, 2001: 71’den Coşar-Usta, 2016: 142). Rahatlama teorisine göre ise gülmenin temelinde bireye uygulanan yasakların (toplumsal baskı ve sınırlamalar) birey tarafından bir şekilde ortadan kaldırılması sonucunda bireyde biriken sinirsel enerjinin boşaltılması yatmaktadır (Morreal, 1997: 32-33’ten Türkmen-Fedakâr, 2009: 106-107; Morreal, 1997: 36-44’ten Coşar-Usta, 2016: 142).

*

Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Türk Halk Edebiyatı Ana Bilim Dalı, uyesildal@gmail.com 1 Gülme sadece mizah kavramıyla ilgili olmayıp aynı zamanda sessiz iletişim biçimlerinden biridir. Bu bağlamda çoğu zaman insanın ruhsal durumuna bağlı olarak şekillenen yüz ifadeleri istekleri iletme esnasında bir araç vazifesi görmektedir (Bayraktar, 2010: 1-3).

21

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

başta olmak üzere masallar, geleneksel halk tiyatroları ve halk hikâyeleri gibi pek


İki ayrı kavram olan gülme ve mizah birbiriyle yakın ilişki içerisindedir.

verebilmektedirler.

(Bayraktar, 2010: 17). İnsan çoğu zaman başka bir insanın mizah amacı gütmeden

Daha önceleri nükte, latife vb. adlarla anılan fıkra kavramı XIX. yüzyıldan

düştüğü gülünç durumlar, bedeninin bazı bölgelerine dokunularak gerçekleştirilen

itibaren edebiyatımızda kullanılmaya başlanmış olmakla birlikte son dönemlerde

ve gıdıklama sözcüğüyle karşılanan eylemler neticesinde güler. Bu bağlamda

anekdot sözcüğüyle karşılanmaktadır (Sakaoğlu, 2013: 71; Karadavut, 2013: 53).

mizahın bir amaç doğrultusunda planlı olarak gerçekleştirilen bir faaliyet olduğunu

Sözcüğün Türkçedeki ilk karşılığı olarak kullanılan köğ3, külüt ve külünç sözcükleri

vurgulamak gerekmektedir. Mizah kavramıyla ilgili daha önce yapılan

Divanü Lûgat-it Türk’te karşımıza çıkmakta olup bu sözcükler eserde “Bir şehir

çalışmalardan hareketle tespitlerde bulunan Zülfikar Bayraktar mizah kavramının

halkı arasında meydana çıkarak bir sene içerisinde gülünen şey, gülmece”, “Halk

genel özelliklerini şu şekilde sıralamaktadır:

arasında gülünç olan nesne” karşılıklarıyla verilmektedir (Mahmud, 2013-III: 131;

“1- Mizah toplumsal bir olgudur.

Mahmud, 2013-I:357; Mahmud, 2013-III: 374). Şükrü Elçin fıkra için “Umumiyetle

2- Mizahın içinde mutlaka komik bir durum, gülünçlük vardır.

gerçek hayat hâdiselerinden hareketle ‘hisse’ kapmayı hedef tutan ve temelinde

3- Mizah zekâ ve algılama ile ilgilidir.

az-çok nükte, mizah, tenkid ve hiciv unsuru bulunan sözlü, kısa, mensur hikâyelere

4- Mizahta alışılmadık, uyumsuz bir durumun var olması çok önemlidir.

‘fıkra’ adı verilir.” demektedir (Elçin, 1998: 566). 4 Fıkralar günümüz gerçekliğinde

5- Mizah kimine göre sanat, kimine göre ise edebiyattır, bazıları ise

geçmişin gerçekliğini gösterirler. Tenkit, eğitim, sosyal bilimlere kaynaklık etme,

mizahın felsefe olduğu görüşündedirler. 6- Toplumun yaşadığı coğrafya, iklim, din, dil ve adetlerin farklılığına göre mizah anlayışı da tamamen değişir.” (Bayraktar, 2010: 18-19).

millî kültürün yaşatılması, korunması ve aktarımı, eğlendirme fıkraların temel fonksiyonlarıdır (Bayraktar, 2010: 51-59). Saim Sakaoğlu’na göre fıkralar bir meseleyi açıklamak, bir konunun anlaşılmasını kolaylaştırmak ya da hoşça vakit

Mizah yaratma esnasında kullanılan temel yöntemler ise “abartma,

geçirmek için anlatılırlar (Sakaoğlu, 1992: 13). Pertev Naili Boratav da fıkraların

gerçeküstücülük, biçim bozma, taklit ve uyumsuzluk”tur (Koestler, 1997: 1-118 ve

anlatılma sebeplerini açıklarken “Sırası düşünce, herhangi bir düşünceyi örnek

Aiourova, 2003: 16’dan Bayraktar, 2010: 19).

vererek güçlendirmek, karşısındakini ona inandırmak, ya da direnişinde

Mizah insanlığa eleştirinin yolunu açmaktadır. Dokunulmazlık ve

yanıldığına tanık göstermek, herhangi bir durumu açıklamak gibi vesilelerle

özgürlüğe sahip olan mizah, yaşamı eleştirel bakışla değerlendirme esnasında

anlatılır bu hikâyeler.” demektedir (Boratav, 1969: 91-92). Gündelik hayat

insanlığa önemli fırsatlar sunmaktadır (Özdemir, 2010: 30). Nükte, hiciv2, şaka,

açısından düşünüldüğünde de fıkraların toplum hayatını düzenleyen çeşitli

tahkir, ironi, istihza ve espri temel mizah çeşitleridir (Bayraktar, 2010: 23-25). Bu

fonksiyonları bulunmaktadır. Bu fonksiyonlar kısaca şu şekilde özetlenebilir:

bağlamda yarattıkları fıkra kahramanları aracılığıyla gerçekleştirecekleri

1- Fıkralar yanlış yapan bireyleri uyarır. Bu bağlamda fıkrada komik

eleştirilere muhatap olan birey ya da gruplardan gelebilecek tepkilere karşı bu

duruma düşen kişi aslında kültür değerlerine uymadığı toplum tarafından

dokunulmazlık ve özgürlük sayesinde savunma kalkanı elde eden insanlar eleştirel

cezalandırılmış olur. Aslında buradaki amaç fıkra kahramanının yaptığı hatayı

2

Özellikle gazete ve dergi gibi medya unsurlarının bulunmadığı dönemlerde halkın tenkit ve hiciv ihtiyacı öncelikli olarak fıkralar tarafından sağlanmıştır (Boratav, 2017: 303).

22

3 4

Bu sözcük Reşit Rahmeti Arat tarafından “küg” şeklinde okunmuştur (Arat, 1991: 15-16). Bugüne kadar yapılan fıkra tanımlarıyla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Bayraktar, 2010: 26-35.

23

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Gülme bir refleks olup mizah gülmeyi sağlayan unsurlardan sadece bir tanesidir

bir yaşam tarzını sürdürerek bir bakıma ideale ulaşmanın mücadelesini


gerçek şahsiyetlerin yapmasını önlemek ya da aynı hatayı yapan kişiyi isim

âdeta atasözlerine benzerler.” demektedir (Çobanoğlu, 2012: 148). Bu bağlamda

vermeden uyarmaktır. Böylece uyaranın karşılaşabileceği sert tepki de ortadan

“Yörük fıkraları”5 adıyla anılan kendilerine özgü çok sayıda fıkra bulunan

kalkacak tartışma ve daha da ötesi kavga ortamı oluşmadan yanlış yapan kişi

Yörüklerin eleştirel düşünceye sahip yaratıcı insanlar olduğu açıkça görülmektedir.

uyarılmaktadır.

Yörük fıkralarında Yörükler bazen kendilerini eleştirmekte ve eleştiriye konu olan

2- Fıkralar yeni tanışan insanların sohbet ortamlarının gelişmesini sağlar.

unsuru hayatlarından çıkarıp ideale ulaşmanın önünü açmaktadırlar. Fıkra tanımlarında fıkraların genellikle nesir türler olduğu vurgulanırken

Birbirine tanımayan insanlar fıkralar sayesinde kendileriyle ilgili yaşam görüşü,

karakteristik bir özellik olarak Yörük fıkralarında manzum ifadelere de

3- Birbirlerini tanıyan insanlar yine fıkralar sayesinde daha çok

rastlanmakta ve çoğu zaman da fıkranın mizah unsuru bu manzum bölümlerde

kaynaşmaya başlamakta ve zamanla tabu bağlamında düşünülen pek çok gündelik

ortaya çıkmaktadır. Bu durum Yörüklerin Karacaoğlan ve Dadaloğlu gibi âşıkların

mesele de fıkralar üzerinden rahatça konuşulabilir hâle gelmektedir.

torunları olmalarıyla ilgilidir (Abalı, 2016: 117-118).

4- Fıkraların bir diğer fonksiyonu da benzetme sanatının imkânlarını üst

Fıkra türü halk anlatılarının hacmen en kısa örneklerinden biri olmakla

düzeyde kullanabilmelerinden kaynaklanan siyaset ve siyasetçi aracı oluşlarıdır.

birlikte daha önce de değinildiği üzere anlatıldığı birey ve toplum üzerinde çokça

Bu durum siyasetçi tarafından kendi lehine kullanılabildiği gibi muhalifleri

fonksiyonu bulunmaktadır. Bu yönüyle fıkralar halkın pratik zekâsının sözcüklere

tarafından da aleyhinde kullanılabilmektedir (Çobanoğlu, 2012: 146-148).

bürünmüş hâlidir. Güldürürken düşündürmek gibi zor bir tarafları da vardır. Fıkra

Nebi Özdemir genelde fıkralar özelde ise Nasreddin Hoca üzerinde yaptığı

ve zekâ ilişkisi Yörük fıkralarında daha da bir öne çıkmıştır. Çünkü Yörük herkesten

tespitlerde kültürel yaratıcılığın türler, unsurlar, gelenekler ve yaratıcılar

çok zeki olmak zorundadır. Onlarca hatta bazen yüzlerce kilometre yolu tek bir

arasındaki etkileşimlerin sonucunda ortaya çıktığını vurgularken bu etkileşimler

yön levhası olmadan bulmak, tek göz bir çadıra bir milletin binlerce yıllık

esnasında yeni türlerin, geleneklerin, ürünlerin ve aktörlerin ortaya çıktığını

tecrübesini sığdırmak zeki olmayanın başarabileceği bir durum değildir. Yani

belirtir. Özdemir bu durumu “Yaratıcı kültürel etkileşim yaklaşımı” olarak

yazıda-yabanda yaşamak sıradan bir zekânın altından kalkabileceği bir hadise

adlandırmayı teklif eder. Ona göre Nasreddin Hoca’nın eşeğine ters binmesi

değildir. Zekâ kavramı sadece gündelik yaşam faaliyetleriyle sınırlı değildir.

“dünyayı farklı yerlerden yorumlamanın, yaşamı tersinden okumanın, eleştirel

Sanatsal faaliyetleri gerçekleştirmek için de zeki olmak gerekir. Edebiyat bir sanat

bakışın” sembolüdür. Mizahın eleştirel ve yaratıcı düşüncenin ortaya çıkması ve

olduğuna göre onun mahsulleri de sanatsal özellikler taşırlar. Özellikle yıllarca

gelişmesi için gereken uygun hoşgörülü ortamın oluşmasını sağladığını belirten

ötelenip hor görülen Anadolu insanının halk anlatıları sanatın belki de tam da

Özdemir mizahın gelişmediği toplumlarda eleştirel düşüncenin ve yaratıcılığın öne

kendisidir. Konservatuar mezunu bir insanın tahsil ettiği sanatı icrası, edebiyat

çıkmadığını dile getirir. Ona göre fıkralar atasözleriyle birlikte aynı zamanda halk

tahsili almış bir insanın yazıp çizmesi ve bazen de anlatması gayet doğaldır, hatta

felsefesi ve eleştirel düşünce kavramlarıyla da yakın ilişki içerisindedir (Özdemir,

olması gerekendir. Çünkü bunlar için yetiştirilmiştir. Önemli ve belki de daha

2010: 29). Özkul Çobanoğlu da fıkraları atasözlerine benzetirken “Fıkralar,

değerli olan gündelik sorunlarla boğuşan insanın yarattıklarıdır.

anlatmak istedikleri fikrin daha iyi ve etkili anlatılmasına hizmet etmeyen her türlü

fazlalıktan arındırılmış bir yapı ve kompozisyon özelliğine sahiptirler. Bu yönleriyle 24

5

Yörük fıkralarının mizah teorileri bağlamında değerlendirilmesi ile ilgili olarak bkz. Abalı, 2016: 113-131.

25

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

siyasi tercih, değerlere bakış açısı gibi mesajları verebilmektedir.


Pertev Naili Boratav 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı adlı eserinde yer alan

1- Ortak şahsiyeti temsil yeteneği kazanan ferdi tipler (Nasreddin Hoca,

“Toplum zümrelerini konu edinen fıkralar ne anlatırlar? Ne amaç güderler?”

İncili Çavuş, Bekrî Mustafa, Esenpulat, Ahmet Akay, Kemîne, Bektaşi, Aldar Köse,

sorusuna cevap verirken “(…) bu konularda anlatılan hoş maceraların

Haşmet, Koca Ragıp Paşa, Mîrâli, Nasreddin Tusî, Keçecizâde İzzet Molla, Karagöz

kahramanları olmuşlardır.” (Boratav, 1969: 99-100) demekte ve Yörüklere özgü

vb.)

fıkraların olduğuna dikkat çekmektedir. Fıkralar fıkra tipi adı verilen bir tipe bağlı

2- Zümre tipleri (Mevlevî, Yörük, Terekeme, Tahtacı, Köylü vb.)

olarak anlatılırlar. Tip fıkranın bir kahramanı ve hatta baş/ana kahramanıdır. Bu

3- Azınlık tipleri (Yahudi, Rum vb.)

kahraman halkın kendisini temsil etme gücünü verdiği kahramandır. Konuyla ilgili

4- Bölge ve yöre tipleri (Kayserili, Çemişkezekli, Andavallı, Karadenizli, Konyalı vb.)

zümrelerin, azınlıkların, bölge ve yörelerin, kültürlerin ortak hususiyetlerinin bir

5- Yabancı tipler (Behlûl, Karakuşî Kadi vb.)

araya gelmesinden meydana gelen, fizik ve ruhî portre kazanmış, ortak yapı

6- Gündelik tipler (Ana-baba, karı-koca, kaynana, baba-çocuk, anne-

hususiyetlerini, belli bir şahsiyet halinde meydana koymuş, kişilik vasfı belirmiş

çocuk, deli, hasis, cimri, pinti, kör, topal, sağır, dilsiz, hırsız, dolandırıcı, eşkıya,

tipler de olabilir. Aslında bütün fıkra tipleri, öz kişilikleri unutulmuş veya bundan

yankesici, bıçkın vb.)

kurtulmuş şahıslar arasından yaratılmıştır. Doğduğu ve yaşadığı cemiyetin ortak

7- Moda tipler, (Yıldırım, 2016: 62-71).

yönlerini temsil ettiği ölçüde de tip yayılma, tanınma ve kabul edilme alanını

Dursun Yıldırım’ın bu tasnifi haricinde yine 1976’da Saim Sakaoğlu,

genişletmiştir. Beşerî ve içtimai unsurları bünyesinde taşıyan fıkra tipleri, kalıcılık

1977’de Nevzat Gözaydın fıkra tipleriyle ilgili tasnifler gerçekleştirmişlerdir

ve ebedîlik vasfına ulaşmıştır. Tiplerin temsil ettiği şahsiyeti onlara halk

(Karadavut, 2013: 56). Son dönemlerde Zekeriya Karadavut tarafından da bir fıkra

kazandırmıştır. Halk, onları görmek istediği kalıplar içinde kabul etmiştir ve bu

tipi tasnifi gerçekleştirilmiş bu tasnifte de Yörük tipi “Bir topluluğu veya zümreyi

sebeple de halkın gözü, kulağı, hissiyâtı, aklı, yargı gücü, zekâsı ve sesi olma

temsil eden tipler” başlığı altında Bektaşi, Aldarköse, Mevlevi, Temel, Terekeme,

görevine hak kazanmışlardır. Böyle olunca hiçbir fıkra tipi, ferdî bir şahsiyet olarak

Tahtacı ve Efe tipleriyle birlikte değerlendirilmiştir (Karadavut, 2013: 56, 61).

ifade edilemez. Tipin şahsiyeti cemiyetin ve bu cemiyette yaşayan insanların ortak

Nurdan Kılınç tarafından Süleyman Demirel Üniversitesinde Yrd. Doç. Dr.

eğilimlerinden şekillendiğine göre, bu tip hiçbir zaman ferdî tip olarak değil, ortak

Mehmet Özçelik danışmanlığında 2010 yılında tamamlanan “Antalya Yöresi Yörük

şahsiyeti temsil eden ‘fıkra tipi’ olarak açıklanabilir.” demektedir (Yıldırım, 2016:

Fıkraları Üzerine Bir Araştırma” adlı yüksek lisans tezinde Yörük obalarında tespit

55). Nasreddin Hoca, Bektaşi ve İncili Çavuş gibi isimler Anadolu’da bilinen önemli

edilmiş 140 fıkra konularına göre tasnif edilmiştir. Bu tasnif şu şekildedir:

fıkra tipleridir. Bu bağlamda Yörük fıkralarının bir kısmı da müstakil bir fıkra tipine

1) İtikatlarla, dini adet-merasimlerle ve din adamlarıyla ilgili fıkralar,

bağlı olarak anlatılırlar ki Yörük fıkralarında ismi anılan “Koca/Goca Yörük” tam da

2) İdareci tabaka ile halk arasında geçen vakalarla ilgili fıkralar,

bu şahsiyettir. Fıkra tipleriyle ilgili bugüne kadar çok sayıda tasnif yapılmış olmakla

3) Aile, hukuk, adalet ile ilgili fıkralar,

birlikte Dursun Yıldırım’ın 1976’da yaptığı tasnif sonrasında yapılan pek çok

4) Doğruluk, dürüstlük, uyanıklık ve saflıkla ilgili fıkralar,

araştırmanın çıkış noktası olmuştur:

5) Misafirperverlik ile ilgili fıkralar, 6) Temizlik ve pislik ile ilgili fıkralar (Kılınç, 2010: 58-63). 26

27

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

olarak Dursun Yıldırım “Fıkra tipleri yaşamış kişiler olabileceği gibi, çeşitli


Çalışmamızın bundan sonraki bölümünde doğayla iç içe zorlu bir yaşam

Yörüğün biri sahile göç edileceği sırada ölür. Çocukları paniklerler ve ne

süren Yörüklerin pratik zekâlarını konu edinen fıkralardan örnekler verilecektir. Bu

yapacaklarını bilemezler. Bir şekilde cenazeyi yıkayıp kefenleyerek gömerler. Fakat

fıkralar Nurdan Kılınç’ın yukarıda anılan çalışmasından alınmıştır.

talkını verecek hocayı bulamazlar. Tam düşünürlerken yoldan yaşlıca bir adamın geçtiğini görürler. Hemen adamı yolundan çevirerek:

özetleyen bir örnektir. “Talkın” sözcüğü Türkçe sözlükte “1. Telkin. 2. Ölü

- Bizim bir cenazemiz var; ancak talkın verecek birini bulamadık. Sen verir

gömüldükten sonra mezar başında imamın söylediği dinî sözler, telkin.” (Türkçe

misin? derler. Adam itiraz ettiyse de dinletemez. Bakmış kurtuluşu yok başlar

Sözlük, 2009: 1896) karşılığıyla verilir ve bu sözcüğün eyleyeme dönüşmüş şekli

talkına:

cenaze törenlerinin bitiminde çoğu zaman gözlemlenmektedir. Ancak halk

- Ovaya inersin, yersin koruğu,

arasında talkın ya da telkin vermek şeklinde ifade edilen bu eylemin dinî anlamda

- Dağlara çıkarsın yersin eriği

bir gerçekliğinin bulunup bulunmadığı ile ilgili tartışmalar günümüzde de

- Neyine sıkıldın da öldün?

sürmekte olup ilahiyatçı akademisyenlerin ve din âlimlerinin bazıları tarafından bu

- Hey canına yandığımın koca yörüğü.” (Kılınç, 2010: 94).

eylemin bir sünnetin bozularak bidat hâline gelmiş şekli olduğu savunulurken -bu

Doğayla iç içe yaşamak hızlı olmayı gerektirir. Hızlı olmak sadece bir günde

akademisyen ve din âlimlerine göre sünnet olan telkin ölümden önce yapılandır-

geçilen mesafeyle ilgili bir durum değildir. Hızlı düşünüp hızlı karar vermek doğada

bazıları tarafından sünnet olduğu savunulmaktadır (Ateş, 2010; Çolak, 2004: 201-

yaşamanın en temel kurallarındandır. Bu yaşam tarzı Yörüklerin aynı zamanda

221, Günay: 404-406). Konuyla ilgili olarak mezhepler arası uygulamalar da

hazırcevap şahsiyetler olmasının da nedenidir. Yine doğada her türlü iklim şartı ve

birbirinden farklıdır (İlmihal-I: 368). “Yörük Talkını” adlı fıkranın kahramanı olan

yabani hayvanla karşı karşıya kalmış Yörükler için korku eşiğinin yerleşik hayat

Yörük de gerçekleştirdiği eylem aracılığıyla dinle ilgili bakış açısını ortaya

süren insanlara göre daha yüksek olması da olağandır. Hazırcevap oluşlarının

koymakta ve bir bakıma üzerinde uzmanlarının bile mutabakat sağlayamadığı dinî

ardından yatan bir başka sebep de budur. Aşağıda verilen “Ferman” adlı fıkrada

konulara mesafeli durmayı tercih etmektedir. Fıkranın yardımcı kahramanları olan

Yörük fıkra tipinin hazırcevaplılığı ve yeri geldiğinde padişahtan bile korkmayacak

cenaze yakınları için talkın bir zaruriyettir. Asıl kahraman ise konuyu pek de

kadar cesur oluşu görülmektedir.

ciddiye almamaktadır. Onun konuyu ciddiye almamasının asıl sebebi konunun

“Ferman

uzmanı olmadığını belirtmesine rağmen cenaze sahipleri tarafından bir şekilde

Osmanlı zamanında padişahın güzel bir atı varmış. Atını çok severmiş ve

ikna edilmesidir. Yani o bir bakıma ortamdan uzaklaşıp yoluna devam etmenin

bir gün ferman verir:

derdindedir. Görüldüğü üzere ilahiyatçı akademisyen ve din âlimlerinin

- “Kim bir gün atın öldü diye gelirse onun kellesi uçurula” der. Gün gelmiş

yüzyıllardır tartıştığı konu Yörükler arasında da ihtilafa sebep olmuş fıkra

at hastalanıp ölür. Padişaha söylemeye kimse cesaret edemez. Yörük cesaretli

kahramanı pratik zekâsıyla cenaze sahiplerini de kırmayan bir çözüm yolu

olduğu için “ben söylerim” der ve padişahın huzuruna gelir:

üretmiştir. Fıkrayı yaratan muhayyile de dinî konularla ilgili temkini elden bırakmayıp itidalli davranarak bir şekilde arayı bulmuştur.

- Padişahım senin sevdiğin at uzanmış, ayaklarını da uzatmış, gözlerini de kapatmış yatıyor, der. Bunun üzerine padişah: - Desene benim at öldü, deyince yörük:

“Yörük Talkını 28

29

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Aşağıda verilen “Yörük Talkını” adlı fıkra Yörüklerin din anlayışlarını


- Padişahım onu da sen söyle, der.” (Kılınç, 2010: 119). Töre Yörük yaşamının merkezindedir. Töre kapsamında büyüklere saygı ve sorgusuz şekilde onların hizmetinde bulunma küçük yaştan itibaren çocuklara öğretilmektedir. Aşağıda verilen “Yörük Aklı” adlı fıkrada büyüğün isteğini yerine getirmeyen gençlerin başlarına gelenler mizahi şekilde anlatılarak fıkrayı dinleyen

Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir. Arat, Reşit, Rahmeti (1991). Eski Türk Şiiri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara. Ateş, Süleyman (2010). “Cenazeye Telkin Vermek”, Vatan, 12 Aralık 2010,

gençlere töre hatırlatılmaktadır. Bu fıkrada pratik Yörük zekâsı da açıkça

http://www.gazetevatan.com/suleyman-ates-346225-yazar-yazisi-cenazeye-

görülmektedir.

telkin-vermek/, Erişim tarihi ve saati: 11.12.2017-20.10.

“Yörük Aklı

Bayraktar, Zülfikar (2010). Mizah Teorileri ve Mizah Teorilerine Göre

Sahilden yaylaya göç sırasında bir mola yerinde geceleyen obada ihtiyar bir yörük susar ve hava karanlık olduğu için kendisi kuyuya gidemeyince gençlere

Nasreddin Hoca Fıkralarının Tahlili, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir. Boratav, Pertev, Naili (1969). 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı, Gerçek

dönerek: -Oğlum şurada bir kuyu var hadi gidin de su getirin, der. Gençler adamın sözünü dinlemezler. Bunun üzerine uyanık ihtiyar: -İyi gitmezseniz gitmeyin benim şurada bir soğanım var onu yerim susuzluğum geçer. Siz kendinizi düşünün, der. Gençler bunu duyunca inanıp sinsice herkes uyuyunca gidip adamın soğanını yerler. Gece yarısı hararetle kalkan gençler adamı kaldırırlar ve:

Yayınevi, İstanbul. Boratav, Pertev, Naili (2017). Folklor ve Edebiyat-II, BilgeSu Yayınları, Ankara. Coşar, Mevhibe, Asiye; Usta, Çiğdem (2016). “Nasreddin Hoca Fıkralarında Grice’ın İşbirliği İlkesinin İhlali”, Millî Folklor, Yıl 28, Sayı 109. Çobanoğlu, Özkul (2012). Halk Edebiyatına Giriş-I, Anadolu Üniversitesi

-Amca kalk yanıyoruz kuyu nerdedir söyle, derler.” (Kılınç, 2010: 123). Çok kısa olmalarına rağmen insanları düşündürerek güldüren fıkralar bu yönleriyle üstün bir zekânın mahsulleridir. Bu bağlamda kendine has bir fıkra tipini

Yayınları, Eskişehir. Çolak, Ali (2004). “Ölmek Üzere Olan Kişiye ve Mezardaki Ölüye Yapılan Telkin İle İlgili Rivayetler”, Ç.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 4, Sayı 2, s. 201-221.

yani “Koca/Goca Yörük”ü yaratmayı başarabilmiş ya da başartabilmiş Yörük

Elçin, Şükrü (1998). Halk Edebiyatına Giriş, Akçağ Yayınları, Ankara.

muhayyilesi sadece bir yaşam tarzının değil düşünce tarzının da sonucu olarak ele

Günay,

Hacı,

Mehmet.

e-İslam

Ansiklopedisi,

alınmalıdır. Yörük obaları arasından derlenmesi gereken daha çok sayıda fıkra

http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c40/c400225.pdf, Erişim tarihi ve

olduğu açıktır. Bu fıkraların derlenerek tasnif edilmesi bir yaşam tarzı ve

saati: 11.12.2017-21.00.

medeniyet şekli olan “Yörüklük”ün izah edilmesine katkı sağlayacaktır.

İlmihal-I

(İman

ve

İbadetler).

https://www.diyanet.gov.tr/userfiles/dinibilgiler/ilmihal_cilt_1.pdf, Erişim tarihi

Kaynakça

ve saati: 11.12.2017-20.30.

Abalı, İsmail (2016). “Mizah Teoriler Bağlamında Yörük Fıkraları”, Motif Akademi Halkbilimi Dergisi, Cilt 9, Sayı 17, s. 113-131. 30

Karadavut, Zekeriya (2013). Halk Masalları (Ed.: Alptekin, A., B.,-Kara, Ç.), Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir. 31

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Aiourova, Erjena (2003). Buryat Mizahı, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler


BİR YÖRÜK BEYİ: MUSTAFA KEMÂL ATATÜRK

Kılınç, Nurdan (2010). Antalya Yöresi Yörük Fıkraları Üzerine Bir Araştırma, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek

Lisans Tezi, Isparta.

Yrd. Doç. Dr. Mevlüt GÜLMEZ∗

Koestler, Arthur (1997). Mizah Yaratma Eylemi, (Çev.: Sevinç–Özcan Kabakçıoğlu), İris Yayınları, İstanbul. Mahmud, Kaşgarlı (2013). Divanü Lûgat-it Türk (Çeviren: Besim Atalay), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. Morreal, John (1997). Gülmeyi Ciddiye Almak, (Çeviren: Kubilay Özdemir, Nebi (2010). “Mizah, Eleştirel Düşünce ve Bilgelik: Nasreddin Hoca”, Millî Folklor, Yıl 22, Sayı 87, s. 27-40. Sakaoğlu, Saim (1992). Türk Fıkraları ve Nasreddin Hoca, Selçuk Üniversitesi Yayınları, Konya. Sakaoğlu, Saim (2013). “Geleneksel Fıkra-Modern Fıkra”, Millî Folklor, Yıl 25, Sayı 97, s. 27-40. Tozar, Zeynep (2001). “Niye Gülüyoruz?”, Bilim ve Teknik Dergisi 408 (Kasım 2001), s. 70-72. Türkmen, Fikret; Fedakâr, Pınar (2009). “Türk Halk Tiyatrosunda Hareket Komiğine Bağlı Mizahi Unsurlar”, Millî Folklor, Yıl 21, Sayı 82, s. 98-109. Yıldırım, Dursun (2016). Türk Edebiyatında Bektaşi Fıkraları, Akçağ Yayınları, Ankara.

Atatürk sadece Türkiye’nin değil bütün dünyanın kabul ettiği büyük bir

lider, düşmanlarının bile hakkını teslim ettiği büyük bir dâhidir. Hem kendi milletinin hem de diğer milletlerin üzerinde derin izler bırakmış bir devlet adamıdır. Türk milletinin yetiştirdiği en büyük insan, Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamak, her şeyden önce onun yetiştiği çevreyi ve kültür ortamını iyi bilmekle mümkündür. Ülkemizde Atatürk’ün düşünceleri, ilkeleri ve yaptığı işler genellikle incelenmiş olmakla beraber; onun soyu, aile tarihi ve içinden çıktığı kültürel ortam pek incelenmemiştir (Güler, 2017:7). 1. Atatürk’ün Hayatı Mustafa Kemal 1881‟de çeşitli kültürlere açık, bir liman şehri olan Selânik‟de doğmuştur. İmparatorluğun gelişmiş şehirlerinden birisi olan Selanik, yeni düşünce ve siyaset akımların yankı bulduğu kozmopolit bir merkez olmasının yanısıra, siyasal karışıkların yaşandığı Makedonya‟nın en büyük kentiydi. Makedonya, Osmanlı İmparatorluğu içindeki çeşitli milletlerin birbirine karıştığı kendilerine özgü farklı yaşayışlarını sürdürdükleri bir bölge idi. Osmanlı

Devleti‟nin beş yüz yıldan beri doğulu, batılı çok farklı ulusu bir arada tutmak için

uyguladığı, etkili organizasyonunun küçük bir örneğini burada görmek mümkündü. Makedonya, Osmanlı Devleti‟nin Avrupa topraklarının tam ortasındaydı. Mustafa Kemal, ülkede modernleşmenin ileri boyutlara ulaştığı, çöküş ögelerinin en çarpıcı biçimde birleştiği bu yörede doğmuş ve yetişmiştir (Akbıyık, 2002: 780). Yrd. Doç. Dr., Akdeniz Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi ∗

32

33

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Aysevener, Şenay Soyer), İris Yayınları, İstanbul.


Türk boyları hem de konargöçer Türk boylarının fethi gerçekleştirilen bölgeye

sonra buraların Türkleştirilmesi için Anadolu‟dan göçürülerek, iskan edilen

yerleştirilmesiyle bu sorun önemli ölçüde çözülmüştür.

“Yörük” (Yürük) veya “Türkmenler”den gelmektedir. Bu nedenle, Atatürk‟ün

Kuruluş devrinde bir iskân unsuru olarak yeni fethedilen memleketlerin

soyunun araştırılabilmesi ve anlaşılabilmesi bakımından önce, Anadolu‟nun sonra

Türkleştirilmesinde kullanılan konargöçerler, yerleşik halka nazaran daha disiplinli

da Rumeli‟nin Türkler tarafından fethedilmesi ve Türkleştirilmesi konusunun

ve daha savaşçı bir yapıya sahip idiler. Bununla beraber 1357'den itibaren

ortaya konulması gerekmektedir (Güler, 2002: 860).

Rumeli'ye geçirilip, I. Bâyezid döneminde gittikçe artan bir şekilde devam eden bu

nakiller, Rumeli'de önemli miktarda yerleşik bir Türk nüfusu meydana getirmiştir

2. Balkanların Fethi

(Halaçoğlu, 1991: 100).

Tarihte Rumeli, Makedonya genel ifade ile Balkan Yarımadası, Karadeniz’in

Anadolu’nun Türkleşmesinde ve vatan hâline getirilmesinde göçer Türkmen

kuzeyinden gelerek bu bölgelere yerleşen Türk boylarının kadim iskân

ve Yörüklerin tarihî bir rol oynadıkları inkâr edilemez bir gerçektir. İmparatorluğun

alanlarından biri olmuştur.

kuruluş yıllarında devlet için askerî bakımdan hayatî bir unsur olan Yörükler,

Makedonya'da Türk varlığı çok eskilere dayanır. Daha 4. yüzyılda Hun

sefere çıktıklarında her türlü gerekli malzeme ve teçhizatını kendileri

Türklerinin Balkanlarda boy gösterdiklerini biliyoruz. MS 378 yılında Hun Türkleri

karşılamışlardır. Bundan sonra sınır boylarında çeşitli saldırılara karşı güvenliği

Makedonya'dan geçerek Bizanslılarla Edirne yakınlarında yaptıkları savaştan galip

korumak amacıyla Yörük gruplarının zorunlu olarak iskân edildiği bilinmektedir.

ayrılmışlardır. Bu cihetten Makedonya'da Türk varlığının 1618 yıllık bir geçmişi

(Doğan-Doğan, 2004).

vardır. Bu uzun süreyi

3. Karamanoğulları Beyliği

1. Osmanlı öncesi Türk Varlığı ve Kültürü (378-1371)

Anadolu Selçuklu Devleti’nin Moğollarla yaptığı Kösedağ Savaşı (1243) ile

2. Osmanlı Dönemi Türk Varlığı ve Kültürü (1371-1912)

devletin yıkılış süreci başlamış, Anadolu’nun dört bir yanında beylikler teşekkül

3. Osmanlı Sonrası Türk Varlığı ve Kültürü (1912 sonrası)

etmiştir. Bu beyliklerden birisi de Konya ve Karaman bölgelerinde kurulan

olarak üç dönemde incelemek uygun olur. Hun Türklerinden sonra

Karamanoğulları beyliğidir.

Makedonya'da Türk varlığı Avar, Bulgar, Oğuz, Kuman, Peçenek, Mak-Peçenek ve

Karamanoğulları Oğuzların Afşar boyuna mensuptur. Beylik, Anadolu Türk

Selçuklu Türkleri ile devam etmiştir. Bunların tamamına yakın bir bölümü zaman

tarihi içerisinde yer almış ve kendilerini Anadolu Selçuklularının mirasçısı olarak

içerisinde Hıristiyanlaşıp Slavlaşarak Türklüklerini kaybetmişlerdir (Turan, 1996:

kabul etmişlerdir. Bu sebeple Karamanoğlu Beyliği, Osmanlı Devleti ile sürekli bir

21).

mücadele içinde olmuştur. Balkanlarda Türk varlığı Sırpsındığı (I. Çirmen) Savaşı (1364), II. Çirmen

Savaşı (1371) ve Kosova Savaşı (1389), Niğbolu Savaşı (1396) ile önemli ölçüde

Osmanlı Devleti, Anadolu’nun en kuvvetli beyliği olan Karamanoğullarını topraklarına katmak için aralıklı olarak neredeyse yüz yıl savaştığı bilinmektedir.

sağlanmıştır. Bu savaşların neticesinde bölgenin Türkleşmesi ve İslâmlaşması için

Fatih Sultan Mehmet, Karamanoğlu Beyliğini 1466 yılında yapılan savaşta

nüfus yönüyle takviye edilmesi gerekli hâle gelmiştir. Hem Orta Asya’dan gelen

yenmiş, oğlu Cem Sultan’ı Karaman’a göndererek 1466-1486 Karamanoğlu Beyliğinin başına geçirmiştir. Yirmi yıl içerisinde Karamanoğlu Beyliğini tamamen

34

35

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Mustafa Kemal‟in hem baba, hem de anne tarafından soyu Rumeli‟nin fethinden


bitirmek için Karamanoğlu Beyliği halkını Balkanlara göç ettirmişler ve

Annesi Zübeyde Hanım’ın sülâlesi de burada yaşarken Rumeli’ye

yerleştirmişlerdir. Bugünkü Makedonya, Bulgaristan ve Yunanistan’a yerleştirilen

gönderilerek iskân edilen Türkmen Yörüklerden olan Sarıgöl Köy’ünden Zübeyde

1

Türkmen ve Yörükler Balkanları Türk yurdu hâline getirmiştir .

Hanım’la, Ali Rıza Bey 1871 yılında evlendi. Dokuz yıl sonra (1881 yıllında) oğulları Mustafa dünyaya geldi. Mustafa yedi yaşına geldiğinde, Babası Ali Rıza Efendi 47

4. Atatürk’ün Soyu

yaşında (1888 yılında) vefat etmiş ve Mustafa yedi yaşında yetim kalmıştır.

Atatürk köklerini hiçbir zaman unutmamış kendi ifadesiyle “Yörük Türkmen”lerinden olduğunu gururla ifade etmiştir.

Atatürk, aslen Konya-Karaman Yörük Türkmenlerinden olmasından dolayı gurur duyardı.

Mustafa Kemal’in Selanik’te mahalle ve okul arkadaşı, Kütahya

Atatürk bir gün ilk Konya Milletvekilli Naim Hazım Onat’a şöyle söylemiştir.

hakkında benim bildiğim şunlar: Atatürk’ün ataları Anadolu’dan gelerek Manastır

– “Konya benim dedelerimin öz vatandır. Onlar, Rumeli’ye Konya’dan göçmüşlerdir.”

vilayetinin Debre-i Bala sancağına bağlı Kocacık nahiyesine yerleşmişlerdir. Bunları

Dedelerinden asırlarca sonra, Konya’ya yaptığı bir ziyaret sırasında seksen

ben Selanik’in ihtiyarlarından duymuştum. Kocacıklıların hepsi öz Türkçe

yaşlarında, nur yüzlü, dinç ve tok sözlü bir ihtiyar olan Abditollu Hacı Hüseyin Ağa

konuşurlar. İri yapılı adamlardır. Bunların hepsi Yörük’tür. Bunların giysileri

ile karşılaştı. Atatürk, Hacı Hüseyin Ağaya çocuklarını sorduğunda,

Anadolu Türklerine benzer. Yaşayışları, hatta lehçeleri de aynıdır.”

Hacı Hüseyin Ağa:

Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım (1885-1956): ”Annemden sık sık

– “Üç oğlandan biri, sizlere ömür, Çanakkale’de; öteki Sakarya’da şehit

şunları dinlemişimdir. Bizim esas soyumuz Yörük’tür. Buralara Konya-Karaman

oldu. En küçüğü köyde, eker, diker, bize bakar. Sen sağ ol da yavrum. Bize, baba

çevrelerinden gelmişiz” diyor ve atalarından bazılarının da sonradan tekrar

diyen bulunur elbet.” dedi.

Konya’ya geri döndüğünü de şöyle açıklıyor: “Dedem Feyzullah Efendi’nin büyük

Atatürk de ona:

amcası Konya’ya gitmiş, Mevlevi dergâhına girmiş, orada kalmış. Yörüklüğü

– “Bundan sonra ben de sana baba diyeceğim. Benim babam olur musun?” dedi.

tutmuş olacak.” Makbule Hanım Yörüklük için şunları söylüyor: ”Annem her zaman Yörük

İhtiyarın gözlerinden yaşlar süzüldü, boğazı düğümlendi. Söz söylemeye

olmakla iftihar ederdi. Bir gün Atatürk’e “Yörük nedir?” diye sordum. Ağabeyim

mecali kalmayınca Paşasını bir kere daha kucakladı, neden sonra; “oğlum”

de bana ‘Yürüyen Türkler’ dedi.”

diyebildi. Bu candan ilişki Atatürk’ün Konyalı hemşehrilerini mutlu etti. Atatürk ve

Makedonyalı araştırmacı yazar İlhami Emin ile tarihçi Numan Kartal’ın belirttikleri gibi, Atatürk’ün dedesi Kırmızı Hâfız Ahmet Efendi’nin annesi; “Gulalar”, babası “Pınarlar” ailelerinden geliyordu. Kırmızı Hâfız Efendi kardeşi Hâfız Mehmet Emin ile oradan Selânik’e yerleştiler.

bu manevî baba-oğul ilişkisi sürüp gitti. Zübeyde Hanım düzgün beyaz bir teni, derin ama berrak açık mavi gözleri vardı. Ailesi Selanik’in batısında Arnavutluk’a doğru sert ve çıplak dağların geniş donuk sulara gömüldüğü göller bölgesinden geliyordu. Burası Türklerin

1

eşi Latife Hanım, Hacı Ağa’nın da Ankara’ya gelerek iade-i ziyarette bulunması ile

http://www.balgoc.org.tr/bilgi/balkanturkleri.html (05.03.20017)

36

Makedonya’yı ve Teselya’yı almalarından sonra Anadolu’nun göbeğinden gelen 37

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Milletvekillerinden Mehmet Somer’in dilinden (1882-1950): “Atatürk’ün ataları


köylülerin yerleştiği yerdi. Bu yüzden Zübeyde Hanım damarlarında ilk göçebe

Kızıloğuz (Kızıllu) Yörüklerinin Orta Asya’dan başlayan serüvenini anlatan

Türk kabilelerin torunları olan ve hâlâ Toros dağlarında özgürce yaşayışlarını

Güler “Anadolu’nun Türk yurdu olmasıyla Karaman, Konya, Ankara gibi bölgelere

sürdüren sarışın Yörüklerin kanını taşıdığını düşünmekten hoşlanırdı.” (Lord

kısım kısım yerleşen Kızıl Oğuz Yörükleri yerleştikleri bölgelere isimler vermiştir.

Kirnoss, Atatürk, İstanbul, 1994, s. 21).

Kızılcahamam, Kızılhöyük, Kızılırmak gibi… Karaman’ın Taşkale ilçesinin eski adı

olan Kızıllar da ismini bu Türkmen Yörüklerden almıştır. Atatürk’ün baba soyu

5. Atatürk’ün Baba Soyu: Kızıl Oğuz / Kocacık Yörükleri

buraya dayanır. Karaman’da bulunan Sarıtay çiftliği de Atatürk’e aitti, ölümünün arkasından devredildi.”

Debre-i Bâlâ sancağına bağlı Kocacık’a yerleşmişlerdir. Aile sonradan

(muhtemelen 1830’larda) Selanik’e göç etmişlerdir. Ali Rıza Efendi 1839’da

6. Atatürk’ün Anne Soyu: Konyar Yörükleri

burada dünyaya gelmiştir. Dedesi Ahmet ve dedesinin kardeşi Hafız Mehmet’in taşıdığı “kızıl” lakabı ve yerleştikleri nahiyenin adı olan “Kocacık”ın da gösterdiği

Atatürk’ün anne tarafından soyu da Anadolu’dan Rumeli’ye gelerek iskân edilen Yörük-Türkmenlere dayanmaktadır.

üzere; Mustafa Kemal’in baba tarafından soyu Anadolu’nun Türkleşmesinde

Anadolu’dan Yarımada’ya geçip yerleşen ilk Türk grubu olmak üzere Türkiye

önemli rol üstlenen “Kızıl-Oğuz” yahut “Kocacık Yörükleri, Türkmenleri”nden

Selçuklularının merkezi Konya’ya mensup olmalarından dolayı bu suretle ad alan

gelmektedir (Güler, 2000: 9-10).

“Konyarlar” gösterilmektedir (Güler, 2017: 111).

Kızıl-Oğuzlar veya Kızıl Oğuz Türkmenleri 1041 yılı civarında Hazar Denizi’nin güneyinde ve güneybatı bölgesinde “Kızıl Ören” ırmağı bölgesinde yaşayan ve İldeniz hükümdarlarından Arslan Şah’ın oğlu “Kızıl Bey”in oymakları oldukları için bu Türkmenlere “Kızıl-Oğuz Türkleri” adı verilmiştir (Şekercioğlu, 1974: 7).

“Konyarlar” ile ilgili bilgi verenlerin büyük bir bölümü Konya’dan gelerek Rumeli’ye yerleşen Yörükler olduğunda birleşmektedir. Prof. Dr. Tayyip Gökbilgin, Konyarlar’ın geliş ve yerleşmeleri ile ilgili şu değerlendirmeyi yapmaktadır: “Sonuncu ve nisbeten kabule şayan ihtimal

Faruk Sümer XVI. yüzyıl tahrir defterlerine dayanarak yaptığı araştırmalara

bunların II. Murad fakat bilhassa Fatih zamanlarında, Karamanoğulları ile

göre XVI. yüzyılda Anadolu’da Kızıl Oğuz Türkmenleri’ne bağlı oymaklar şu

mücadeleler sırasında ve bundan sonra, Karaman, Konya ve Ankara civarından

bölgelerde görülmektedir.:

Türk aşiretlerinin bu mıntıkalara iskân edildiğidir.” (Gökbilgin, 1957: 12).

Maraş’tan Ankara, Kayseri, Kırşehir’e kadar olan sahada yayılmış “Dulkadirli

Anne tarafından dedesi Vodina Sancağı’na bağlı “Sarıgöl” de denilen

eli” ne bağlı “Kızıllu” oymağı. Boz-ulus’un bir kolu “Diyarbekir Türkmenleri” ne

“Kayalar”dan göçerek Selanik yakınlarındaki “Lankaza”ya yerleşen, Sofu-zâde

bağlı “Koca-hacılu” oymağı. Boz-ulus’un “Dulkadirli” oymaklarından “Kızıl-kocalu”

Feyzullah Ağa’dır. Yerleştikleri Sarıgöl bölgesi “Sofular” lakabı ve ailedeki

oymağı. Boz-ok eli (Yozgat bölgesi)ne bağlı Karataş’ta “Kızıl-kocalu”, Ak-dağ’da

hatıraların gösterdiği üzere, Atatürk’ün anne soyu Konya Karaman’dan Rumeli’ye

“Kızıl-eli” (Muğla yöresi)nde “Kızılca-yalınc” ve “Kızılca-keçilü” oymakları.

gelen ve bundan dolayı da “Konyarlar” şeklinde, Rumeli’deki diğer Yörük

Atatürk’ün soyu ile ilgili en kapsamlı çalışmalara imza atan Yrd. Doç. Dr. Ali Güler Hocamız Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesinde yaptığı konuşmasında: “Atatürk’ün Babası Karaman Kızıloğuz Yörüklerindendir.” 38

gruplarından farklı olarak bu adla anılan Yörüklerdendir. Atatürk’ün soyu ile ilgili bir çalışma yaparak, amcası Kızıl Hafız Mehmet Emin Efendi’nin soyundan gelenlerin ellerindeki bazı belgeleri yayınlayan Burhan 39

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Mustafa Kemal’in baba soyu Aydın/Söke’den gelerek Manastır vilayetinin


Göksel, Konyarlar’ın Konya ve Karaman’dan Fatih Sultan Mehmet döneminde

Kaynaklar

1466 yılında Karamanoğulları ortadan kaldırıldıktan sonra Rumeli’ye göçürülerek,

2

iskân edildiklerini belirtmektedir .

v AKBIYIK, Yaşar (2002); “Atatürk’ün Hayatı”, Türkler, C.16, Yeni Türkiye

Yayınları, Ankara 2002, s. 423-441.

Sonuç

v DOĞAN, M. Said, Doğan, Cihangir (2004); “Tarihsel Gelişim Sürecinde

Kendisini methetmeye çalışan birisine: “Beni olağanüstü bir kişi olarak yorumlamayınız. Doğuşumdaki tek olağanüstülük Türk olarak dünyaya gelmemdir.” diyen Mustafa Kemâl Atatürk mensubu olmakla gururlandığı milletle hem de anne tarafı -kendi ifadesiyle- Rumeli’nin fethinden sonra bölgeye yerleştirilen “Yörük-Türkmen”lerindendir. Atatürk : “Yörükler Türk milletinin çalışkan ve üretken evlatlarıdır. Babam Ali Rıza Efendi yerli olarak Selaniklidir. Kendileri Yörük sülalesinden gelir. Annem her zaman Yörük olmaktan iftihar ederdi.” Bu sözler ne Atatürk’ün ne de aile fertlerinin kimliklerini, nereden geldiklerini, kim olduklarını unutmadıklarının en büyük göstergesidir.

v ERÖZ, Mehmet (1991); “Yörükler”, Türk Dünyası Araştırmaları, İstanbul, 1991. v GÖKBİLGİN, M. Tayyip (1957); Rumeli’de Yürükler, Tatarlar ve Evlad-ı Fatihan , İstanbul 1957. v GÜLER, Ali (2000); Hemşehrimiz Atatürk (Atatürk’ün Soyu, Ailesi ve Öğrenim Hayatı), Karaman. v GÜLER, Ali (2017); Atatürk’ün Soyu (Kızıl Oğuzlar ve Konyarlar), Berikan Yayınevi, Ankara. v HALAÇOĞLU, Yusuf (1988); XVIII. Y.Y.’ da Osmanlı İmparatorluğunun İskân Siyaseti, Aşiretlerin Yerleştirilmesi, TTK Yay., Ankara, 1988.

Mustafa Kemal hiçbir zaman Yörük-Türkmen kimliğini unutmamış, zor zamanlarda bile kurtuluşun adresini “Toroslarda dumanı tüten bir Yörük çadırı” olarak göstermiştir. Çevresindekilerin ümitsizliğe kapıldığı anlarda Bir Yörük Beyi olarak onlara şu sözlerle seslenmiştir:

v HALAÇOĞLU, Yusuf (1991); XIV-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, TTK Yay., Ankara. v TURAN, Ömer (1996); “Makedonya’da Türk Varlığı ve Kültürü”, Bilig, Sayı: 3 (Güz 1996), s. 21-32.

“Arkadaşlar!

v http://www.balgoc.org.tr/bilgi/balkanturkleri.html (05.03.20017)

Gidip Toros Dağlarına bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve

v http://www.balkanincileri.gen.tr/index.php?option=com_content&view=artic

o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki bu Dünya’da hiçbir güç ve

le&id=143:anne-soyu&catid=45:yazi&Itemid=67 (05.03.20017)

kuvvet asla bizi yenemez.”

2

http://www.balkanincileri.gen.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=143: anne-soyu&catid=45:yazi&Itemid=67 (05.03.20017)

40

41

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

her zaman övünmüş, bunu her daim dile getirmiştir. Atatürk’ün hem baba tarafı

Yörükler”, Sosyoloji Konferansları, s. 15-29.


GAZİPAŞA ve ALANYA’DA HALK HEKİMLİĞİ UYGULAMALARI

about the belief, tradition and value systems of societies although they aren’t

respected as much as they deserve. Traditional remedy centers of society, folk Yrd. Doç. Dr. Yavuz UYSAL*

doctors are first aiders coming to the help of people in the times when the

opportunities of modern medicine is limited or can’t be reached. Folk doctors whose practices depend on ancient and get its source from experience and

Halk hekimliği, uluslararası yazılarda “Folk Medicine” olarak bilinirken;

traditional rituals still keep their presence also with the effect of belief for the

Türkçe yazılarda “Geleneksel Tıp” ile aynı anlamda kullanılmaktadır. Halk

practice in our time in which medicine has reached its peak point by experiencing

hekimliği, hastalıklar ve sağlık hakkındaki inanç, tutum ve davranışlar şeklinde

the pride of moral ease of treating people and finding remedy to their sufferings.

tanımlanabildiği gibi, toplumların inanç, gelenek ve değer sistemleri ile ilgili tıbbi

Key Words: Folk Doctors, Tradition, Traditional Medicine, Treatment Method

uygulamalar olarak, bazı antropologlar tarafından da “Ev Tedavisi” olarak ifade

edilmektedir. Toplumun geleneksel şifa ocakları olan halk hekimleri, her ne kadar

GİRİŞ

bazı bölgelerde gerekli itibarı görmeseler de modern tıbbın imkânlarının sınırlı

Halk hekimliği, uluslararası yazılarda “Folk Medicine” olarak bilinirken;

olduğu ya da ulaşılamadığı zamanlarda insanların imdadına yetişen, ilk yardım

Türkçe yazılarda “Geleneksel Tıp” ile aynı anlamda kullanılmaktadır. Halk

görevlileri durumundadırlar. Uygulamaları eskiye dayanan ve kaynağını tecrübe ve

hekimliği, hastalıklar ve sağlık hakkındaki inanç, tutum ve davranışlar şeklinde

geleneksel ritüellerden alan halk hekimleri, yapılan uygulamaya olan inancın da

tanımlanabildiği gibi, toplumların inanç, gelenek ve değer sistemleri ile ilgili tıbbi

etkisiyle, insanlara şifa dağıtmaktan ve dertlerine derman olmaktan duyulan

uygulamalar olarak, bazı antropologlar tarafından da “Ev Tedavisi” olarak ifade

vicdani rahatlığın gururunu yaşayarak, bu uygulamaları tıbbın son noktaya geldiği

edilmektedir ( Türkdoğan, 1991: 45). Toplumun geleneksel şifa ocakları olan halk

günümüzde de yaşatmaktadırlar.

hekimleri, her ne kadar bazı bölgelerde gerekli itibarı görmeseler de modern

Anahtar Kelimeler: Halk Hekimi, Gelenek, Geleneksel Tıp, Tedavi Yöntemi

tıbbın imkânlarının sınırlı olduğu ya da ulaşılamadığı zamanlarda insanların

imdadına yetişen, ilk yardım görevlileri durumundadırlar. Uygulamaları eskiye

dayanan ve kaynağını tecrübe ve geleneksel ritüellerden alan halk hekimleri,

PRACTICES OF FOLK MEDICINE IN GAZİPAŞA and ALANYA

yapılan uygulamaya olan inancın da etkisiyle, insanlara şifa dağıtmaktan ve

ABSTRACT While it is known as “Folk Medicine” in international papers, folk

dertlerine derman olmaktan duyulan vicdani rahatlığın gururunu yaşayarak, bu uygulamaları tıbbın son noktaya geldiği günümüzde de yaşatmaktadırlar.

medicine is used with the same meaning as “Traditional Medicine.” Folk medicine

Halk tababeti, bir milletin ve halkın sağlık sorunları karşısındaki

can be defined not only as belief, conducts and behaviours about illnesses and

davranışını, zihniyet dünyasını ve bu zihniyete bağlı olarak geliştirilen sağlık

health but also by some anthropologists “House Treatment” as medical practices

kültürünü ifade etmesi bakımından anonimdir, toplumun ortak malıdır, bir zümrenin bütün fertleri tarafından malumdur, kültürün yayılması gibi yayılır ve

*

Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Eğitim Fakültesi.

42

kültür gibi kendisini korumaya çalışır. Halk hekimleri, mesleklerini geleneksel 43

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

ÖZET


duyulan inancın verdiği özgüven ve gönülden samimi ilişkilerle gerçekleşir. Halk

başlıklarını önermiştir (Acıpayamlı, 1989: 2-4). Halk hekimliği uygulamalarında,

hekimliğinde, hasta aktiftir; hastanın önerilen tedaviyi gönülden kabul etmesi,

yöntemi ve yeteneği doğrultusunda uygulayıcıların da çeşitli isimlerle

uygulaması ve onun kendine şifa getireceğine inanması gerekmektedir. (Duran,

adlandırıldığı görülmektedir. Üfürükçü, efsuncu, kırıkçı-çıkıkçı veya sınıkçı, ocaklı,

2003:205)

hoca, bakıcı, bunlardan bazılarıdır (Tozlu, 2013: 208). Biz de bu yazımızda Alanya

Günümüzde, doğanın kirlenmesi, tüketim malzemelerinin doğal halinden

ve Gazipaşa’da uygulanmakta olan tedavi yöntemlerini, hangi hastalığa hangi

uzaklaşması, kimyasal ürünlerin gıda sektöründe fazlaca kullanılmaya başlaması,

ürünlerin şifa verdiğini ve geleneksel sağaltma yöntemlerinin içerikleri hakkında

yaşam alanlarının yaşanılamaz hale dönüşmesi gibi sebeplerle yeni hastalıkların

bilgi vermeye çalışacağız. Bunu yaparken, önce hastalığın adını verip; sonra da bu

oluşması kaçınılmaz olmuştur. Bu olumsuzluklarla birlikte her hastalığa şifa

hastalığın bitkisel ve hayvansal ürünlerle tedavi şeklini ve eğer varsa ocağını

verecek teknolojik gelişmeler de modern tıbba katkı sunmaktadır. Hastalığın adı

tanımlayıp, hangi yöntemlere başvurulduğunu açıklayacağız.

ve işlevi her ne olursa olsun; insanlar, modern tıpla birlikte geleneksel tedavi

A. İNSAN HASTALIKLARI

yöntemlerini bırakmamakta; hatta geleneksel tedavi yöntemlerini ve doğal

1. KEMİK HASTALIKLARI

ürünlerin tüketimini vurgulayan insanlar tarafından yönlendirilmektedirler.

1.1. Kemik Kırılması

Günümüzde, sosyal medyada, televizyon programlarında, gazete ve dergilerde

Kemik kırılmasında yapılacak olan ilk uygulama, kırılan bölgeyi tam olarak

yayına sunulan ve alternatif tıp olarak değerlendirilen bilgilendirme amaçlı

tespit etmek ve dışardan eller yardımıyla kırılan kemiği eski hizasına getirmektir.

paylaşımlar, insanlar üzerinde derin etkiler bırakmakta ve insanları daima doğal

Daha sonra kırık olan bölgenin üzerine, acısını hafifletebilmek amacıyla tatlı bir

olana yönlendirmektedir.

madde “bal, pekmez, şekerli hamur…” sürülür ve üzeri bir bezle sarılır. Kırılan

Akıl ve ruh hastalıkları, nazar değmesi, cin çarpması, psikolojik travmalar

bölge, eğer vücudun ayak ve kol kısmında ise; sarılan bezin üzerine, “seyik” adı

gibi manevi rahatsızlıklar, inanç merkezli bir tedavi şeklini meydana getirerek; halk

verilen dört tane tahta parçası veya düzgün çıta koyularak, kırık olan bölge

hekimliğinin inanç ocaklarının oluşmasına vesile olmuştur. Türbe ve yatırlara

çevrelenir ve iple sıkıca bağlanır. Aradan bir gün geçtikten sonra sıkıca bağlanan

ziyaretlerde bulunmak, dua etme, adak kesme, çaput bağlama gibi uygulamalarla

ipler gevşetilir. Buradaki amaç şişen bölgeyi biraz olsun rahatlatmaktır. Kırılan

dertlerine derman arayan inşalarla birlikte bu ocakların sayısı da gün geçtikçe

bölgenin ağrısı, sona erdikten sonra sargı tam olarak çıkarılır. “ Seyik: Kırılan kol ya

artmaktadır.

da bacak yerine yerleştirildikten sonra üstüne bastırılarak sıkıca bağlanan ağaç,

Halk hekimliği içerisindeki tedavi yöntemleri çok çeşitli olduğu için

tahta ya da demir çubuk.” ( Aksoy, 1963-1982: 3595 )

konunun kendi içerisinde ayrı bir tasnifinin yapılması yararlı olacaktır. Bu konuda,

a) Kırılma kollarda meydana gelmişse: Kırık olan bölgenin üzeri sarıldıktan sonra

Acıpayamlı konuyu beş başlık altında inceleyerek; bitki, hayvan ve madeni ilaçlarla

kol, ikiye bükülerek bir bez yardımıyla boyuna asılır. Buradaki amaç kolu hareket

yapılan hastalıkların yanında, parpılama (Hastanın vücudunu çizerek, delerek

ettirmemektir. Kolun ağrısı, tamamen hafifledikten sonra sargı çıkarılır.

yapılan sağaltmalar) ve Irvasa (Doğrudan vücutla ilgili olmayan, hastayı etkileme

b) Kırılma vücudun gövde kısmında meydana gelmişse: Kırılan bölgenin üzerine

amacı güden, psişik niteliği olan sağaltmalar) yoluyla yapılan sağaltmalar

tatlı bir madde sürüldükten sonra, bu bölge, vücudu çevreleyecek kadar büyük

44

45

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

yöntemlerle öğrenirler. Öğrenme, tecrübe, yaşantılama, el verme, irsiyet bağına


olan bir bez veya bandaj ile sarılır. Hastanın bu aşamadan sonra hareket etmeden

sürülebilir. Aynı zamanda yumurtanın beyazı ve sarısı birbirinden ayrılarak;

yatması önemlidir. Daha sonra ağrılar hafifleyince sargı çıkarılabilir.

yumurtanın beyaz saydam kısmı, tuz ile karıştırılır ve ezilen bölgeye sarılır. Başka

Halk arasında, kemik hastalıkları konusunda hekim görevini üstlenen

bir uygulama şeklinde ise kurutulmuş üzüm, ezilerek berelenmiş veya ezilmiş olan

kişilere, “sınıkçı” denir. Sınıkçılık görevini üstlenen kişilerin tabiatüstü güçlerinin

bölgeye sürülebilir. Lokum ve tatlı hamur da berelenen veya ezilen bölgeye

olduğuna inanılmaz. Sınıkçıya giden hastalar, tedavi olduktan sonra arılık “buğday,

sürüldüğü zaman, karışımın içinde bulunan tatlı, bereyi dışarı çıkartır ve bu

altın, para…” bırakırlar.

durum, hastanın iyileşmeye başladığının bir göstergesidir. Berelenme veya ezilme halinde yapılan başka bir uygulamada ise soğan,

Ağrı, kırık-çıkık ve burkulma tedavisinde sabunlu ılık suyla banyo yapılan kısım, alabalık yağı ile yağlanır ve üzeri bir bezle sarılır. ( Erdemir, 2001: 82 )

edilen karışım, sıcaklığı tamamen kaybolmadan ezilen bölgeye sarılır.

1.2. Eklem çıkması

Vücudunda çok fazla ezilmiş veya berelenmiş bölge bulunan kişiler için

Vücudun herhangi bir bölgesinde eklem çıkması meydana gelebilir. Bu

hayvan derisinin içine bal sürülür ve bu kişiler bir gün süre ile bu derinin içinde

durumda, yumurtanın beyaz kısmı, sarısından ayrılır ve beyaz saydam olan kısım,

bekletilir.

tuzla karıştırılarak bir bezin üzerine dökülerek, çıkık olan bölgenin üzerine sarılır.

Hasta bu şekilde bir gün bekletilir. Sarılan bu karışım, çıkık olan bölgeyi yumuşatır

1.4. Burkulma

ve daha sonra eller yardımıyla müdahale yapılarak, çıkık olan eklem, yerine

Burkulma, özellikle ayak bileklerinde meydana gelen bir hadisedir ve

getirilmeye çalışılır. Eğer eklem, yerine getirilemiyorsa; eklemin üzerine, balık yağı

tedavisinde çeşitli yöntemler kullanılmaktadır. Püse, soğan, sabun, zeytinyağı ve

sürülür ve hasta bir gün daha bekletilir. Balık yağının yumuşattığı bölgeye, yeniden

un karıştırılarak, tavada pişirildikten sonra burkulma olan bölgeye sarılabilir. Bir

dışardan müdahale yapılarak, çıkık olan eklem, yerine getirilir. Tedavi edilen

diğer tedavi şeklinde ise, daha çok inanç sistemine bağlı bir uygulama

bölgenin üzerine bal sürülür ve hafif olmasından dolayı üzeri kartonla kapatılarak

yapılmaktadır. Yedi ayrı evden un toplanır ve toplanan bu unlar, suyla

hava alması önlenir. Hasta, ağrıları iyileşinceye kadar sargıyı çıkarmaz.

karıştırıldıktan sonra hamur kıvamına getirilir ve burkulma olan bölgeye sarılır.

Eklem çıkması, omuz bölgesinde gerçekleşmiş ise; koltuk altına herhangi

Sarılan bu hamura halk arasında berti hamuru da denilmektedir.

bir destek “yastık” konulur ve kol, bir bez yardımıyla boyuna asılır. Böylece omuz

bölgesinin, dengede kalması sağlanır. Eğer koltuk altına bir destek konulmazsa;

1.5. Kireçlenme

omuz, aşağıya doğru düşük kalır ve yerine gelmez. Yerine getirilmiş olan omuza,

Kireçlenme, özellikle eklemlerde oluşan bir hastalıktır. Bu hastalığın

tatlı bir madde “bal, pekmez…” sürülerek üzeri bezle sarılır.

tedavisinde ilk olarak, defneyaprağının kaynatılarak her gün içilmesi gerektiği

hastaya söylenir. Ayrıca dikenleri ayrılan ve puturak adı verilen ot ile tuz

1.3. Berelenme ve Ezilme

karıştırılarak havanda ezilir. Elde edilen karışım, ceviz kabuğunun yarım parçasının

Vücutta meydana gelen berelenme ve ezilmelerde çok çeşitli uygulamalar yapılmaktadır. Soğanla tuz karıştırılarak havanda ezilir ve berelenen bölgeye 46

içine doldurulur ve kireçlenme olan bölgeye sarılır. 47

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

püse ve un, tavada ısıtılarak, hamur kıvamına gelinceye kadar karıştırılır. Elde


1.6. Romatizma

2.3. Sarılık

Romatizma eklemlerde görülen bir hastalıktır. Hastalığın tedavisinde,

§

suyun içerisine saman koyularak, kaynatılır. Kaynayan su, sıcaklığını biraz

kelek” denilen küçük kavun, kesilir ve hastanın burnuna tutulur. Kavun,

kaybettikten sonra suyun içine girilir ve beklenir.

tamamen suyunu çekinceye kadar hastanın burnundan çekilmez. Kavunun

Zeytinyağı, yumurta ve sirke, karıştırılarak ağrıyan bölgeye sürülür. Bu

suyu, hastanın sinüslerinde bulunan bütün mikrobu dışarı atar. Bu

uygulamaya, bir ay boyunca devam ettirilmelidir. Diğer bir uygulama ise artık her

aşamada hastaya bolca tatlı madde yedirilir.

yerde karşımıza çıkan bir tedavi yöntemidir. Sülük adı verilen hayvan, ağrıyan

§

Haraza adı verilen madde suda kaynatılarak; hastaya, bir gün içinde üç

bölgeye konulur ve bu bölgedeki kanı emerek, hastayı rahatlatır. Ayrıca böğürtlen

defa içirilir. “Haraza: Büyükbaş hayvanların iç organlarından çıkarılan ve

ağacının meyvesi toplanır ve ezilerek ağrıyan bölgeye sarılır. Bu uygulamayı 10–15

sarılık hastalığına iyi gelen bir madde. Sığır ciğerinden çıkarılan öde

defa tekrarlamak gerekmektedir. Domuz yağı ile dışardan ovularak romatizmalı

benzeyen madde.” ( Aksoy, 1963–1982: 2286 )

olan bölge iyileştirilebilir.

§

Sarılık hastalığına yakalanan kişinin, kafasının herhangi bir kısmı jiletle kesilerek; kan akması sağlanır. Daha sonra, sarımsak ve tuz karıştırılarak

2. İÇ HASTALIKLAR

havanda ezilir ve kesilen bölgenin kanı durdurulduktan sonra bu bölgeye

2.1. Verem

sarılır.

Verem, halk arasında ince ağrı olarak bilinir. Vereme yakalanan kişiye;

§

hacıya giden bir kişinin oradan getirdiği kadife parça “kutmu” sarılır. Eğer kutmu

Çınar (piladan) ağacının kabuğunun iç kısmındaki beyaz bölge, suda kaynatılır. Suyu süzülür ve şekerlenerek içilir. ( Gönüllü, 1995: 346 )

bulunamazsa, tuz kavrulur ve hastanın arkasına, göğsüne sürülerek, üzeri bezle

§

sarılır. Buradaki asıl amaç, hastanın vücudunu sıcak tutabilmektir. Bu uygulamaya

Deve dikeninin tohumları, bir miktar suda kaynatılır ve hastaya içirilir. ( Koç, 2005: 248 )

uzun süre devam edilmelidir.

“Kutmu: Gelinlerin giydiği bir çeşit kırmızı, beyaz çizgili kumaş” ( Aksoy, 1963-

2.4. Ülser

1982: 3017 )

Ülser mide hastalığıdır. Bu hastalığın tedavisinde çeşitli uygulamalar

yapılmaktadır. Birinci uygulamada; İğde yaprağı veya meyvesi suda kaynatılarak

2.2. Sıtma

hastaya içirilebilir. İkinci uygulamada; petekli bal, ladin ağacının reçinesi ve tuzsuz

Daha çok inanç sistemine bağlı bir tedavi şekli vardır. İki şekli vardır.

tereyağı, karıştırılarak hap haline getirilir ve sabahları aç karna hastaya verilir. Bir

Birincide, sıtma hastalığını iyileştirdiğine inanılan herhangi bir suyun yanına

diğer uygulamada da bal ve cin biberi, karıştırılarak hastaya verilir. Sadece mide

gelinerek; hastanın başından aşağıya soğuk su dökülür. İkinci uygulamada ise bir

bulantısı olan hastalara ise nane, limon veya kekik kaynatılarak içirilir.

ip parçası alınarak 15–20 defa düğümlendikten sonra hastanın bileğine bağlanır. Hastanın bileğine bağlanan ipin hastalığı ortadan kaldırdığına inanılır.

48

Mide ülserine halk arasında yalamuk “İlkbaharda, bitki iletim demetlerinin hızlı çalıştığı dönemlerde, iletim demetlerinde fazla miktarda özsu bulunur. Genç

49

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Sarılık, karaciğerlerde meydana gelen bir hastalıktır. Bu hastalıkta “cırt


ve yaşlı kabuklar soyularak bu özsu sıvısı alınıp kullanılır. Bu öz suyuna halk

§

arasında çam yalamağı adı verilir.” ( Koç, 2005: 2002 ) hastalığı da denir. Hastalığın

içirilir.

tedavisinde; çam ağacının kabuğu ile odun kısmı arasında kalan bölgede bulunan

§

İdrar arttırıcı, böbrek taşlarını düşürücü olarak, 20gr. Ayrık kökü 750 gr.

reçine, keskin bir aletle “bıçak, makas, keski…” sıyrılarak hastaya yalatılır.

suda demlenir ve çay gibi içilir. Buna bal ve limon da ilâve edilerek aynı

“Yalamuk: Yalamak.” ( Aksoy, 1963-1982: 4138 )

uygulama yapılabilir. ( Erdemir, 2001: 98 )

§

2.5. Kanser §

Acı yavşan otu kaynatılarak hastaya içirilir.

Isırgan otu kaynatılarak hastaya içirilir. Bu uygulamaya sürekli olarak

2.7. Öksürük:

devam etmekte fayda vardır. Ayrıca ısırgan otunu, kavurarak ya da çeşitli

§

Öksürük genel olarak akciğerlerden kaynaklanan bir hastalıktır. Öksürüğe

böreklerin arasında kullanarak da hastaya verebiliriz.

yakalanan bir kişiye; andız pekmezi ve keçiboynuzu pekmezi içirilir. Aynı

§

Sık aralıkla havuç suyu içilir.

zamanda, siyah turpun ortası kesici bir aletle oyularak içine bal doldurulur

§

Balkabağının tatlısı yapılır ve yenir.

ve bir gün süreyle bekletildikten sonra, su kıvamına gelen bal hastaya

§

Greyfurt suyu içilir.

içirilir.

§

2.6. İdrar Yolları ve Böbrek Hastalıkları

Öksürük halk arasında “gutmu” hastalığı olarak bilinir. Bu hastalığın tedavisinde: Herhangi bir tavanın içine; kömür, tuz ve türküzü

Dövenci adı verilen bitki ve avokado yaprağı kaynatılarak hastaya içirilir.

boynuzunun yaprağı koyulur ve iyice ısıtılır. Daha sonra bu üç madde,

Bu uygulamaya, günde en az bir defa olmak şartıyla, sürekli olarak da devam

“gutmu yamalığı” denilen bezin içine koyularak hasta olan kişinin,

edilmelidir. İdrar yolları ve böbrek hastalıklarında yapılan diğer uygulamalar şu

vücudunun çeşitli bölgelerine yakmayacak şekilde, dokundurup çekme

şekildedir:

suretiyle müdahalede bulunulur. Eğer hastalık hâlâ geçmiyorsa, tuz

§

§

Elma yağı, meyan kökü, kayışkıran otu, kınacık otu, karıştırılarak kaynatılır

tavada kavrularak bir bezin içine koyulur ve hastanın ağrı olan bölgelerine

ve suyu içilir.

dokundurulur. Bu uygulamalardaki asıl amaç vücudu sıcak tutmaktır.

Yoğurdun acı suyu veya keş (çökelek) suyu içilir. Avokado yaprağı

“Gutmu: Çeşitli renklerde işlenmiş elbiselik kumaş.” ( Aksoy, 1963-1982:

kaynatılır ve içilir.( Böbrek taşı düşürmede uygulanır ) “Keş: Yağı alınmış

2203 )

yoğurttan ya da sütten yapılmış peynir”

§

Tuz yalanır.

§

Hastanın sırtına sıcak tuğla bağlanır.

§

Ayva çekirdeği suda kaynatılır. Suyu süzülür ve şekerlenerek içilir.

§

Sıcak su banyosu yapılır.

§

Üzüm pekmezine birkaç damla limon suyu katılır ve içilir.

§

Maydanozun toprak üstü kısmı suda kaynatılır. Suyu süzüldükten sonra

§

Elma dilimlenir ve suda kaynatılır. Suyu süzülür ve şekerlenerek içilir.

şekerlenerek hastaya içirilir.

§

Adaçayı yaprağı, ıhlamurla kaynatılarak içilir.

§

Greyfurdun suyu hastaya içirilir. 50

51

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Darı (mısır) püskülü, suda kaynatılır. Suyu süzülür ve şekerlenerek hastaya


2.8. Ateşlenme

§

Vücut ısısı normalin üzerine çıktığı zaman, herhangi bir bezin üzerine sirke dökülür ve bütün vücut bu sirkeli bezle baştan aşağıya silinir.

2.14. Dalak Büyümesi

Harnup ( keçiboynuzu ), dövülür; su içinde bir gün bekletilir. Suyu süzülür

2.9. Menenjit

ve içilir.

Yedi çeşit baharat “kekik, karabiber, nane, otcam, susam, çörek otu, ceviz yaprağı” karıştırılarak suda kaynatılır ve hastaya içirilir. Aynı zamanda halk

2.15. Grip ( Soğuk Algınlığı )

arasında karatavuk olarak bilinen kuşun eti ezilerek hasta olan kişinin başına

§

sarılabilir. Bu uygulamaya bir ay boyunca devam edilmelidir.

içine şeker atılarak hastaya içirilir.

2.10. Bronşit / Farenjit Bu hastalığa yakalanan kişiye, zeytin ezilir ve pişirildikten sonra hastanın boğazına sarılır. Sarılan bez, en az bir gün süre ile bekletilir.

§

Kekik yaprakları suda kaynatıldıktan sonra, şekerlenerek içilir.

§

Dilimlenmiş elma suda kaynatılır. Suyu süzülür ve şekerlenerek içilir.

2.16. İshal

§

2.11. Ekzama §

Çörek otu ( otcam) kavrulur; dövülerek toz haline getirildikten sonra,

Böğürtlen dikeninin taze yaprağı veya kökü, dövülür ve suda kaynatılır. Suyu süzülür ve şekerlenerek içilir.

Isırgan otu, alıç, ceviz yaprağı, kekik, pelit çekirdeği, dövülür. Elde edilen

§

Soğuk su ile yapılmış bal şerbeti içilir.

kısım kaynatılır ve hastaya içirilir.

§

Yumurta sarısı, bir kaşık kahve ve birkaç damla limon suyu birlikte

§

Ekzama olan bölgeye kuş dışkısı sarılır.

§

10 tane incir yaprağı bir miktar suda kaynatılır ve soğuduktan sonra, her

karıştırılır. Daha sonra hap yapılarak içilir. §

sabah aç karna içilir.

Sumağın toprak üstü kısmı suda kaynatılır. Suyu süzülür ve şekerlenerek içilir.

§

2.12. Akciğer Hastalıkları

Çitlembik “çıtlık” yağı, suda kaynatılır ve kaynamış sudan aç karna bir bardak içilir.

Sabahları aç karna, bir kaşık tuzsuz tereyağı, bir kaşık bal, bir kaşık

§

Bir miktar narçiçeği, nane ile birlikte kaynatılır ve hastaya verilir.

zeytinyağı ve bir yumurta sarısı karıştırılır hasta olan kişiye içirilir. Bu karışım

§

Meşe kabuğu kaynatılır ve hastaya içirilir.

bütün akciğer hastalıklarında uygulanabilir.

2.17. Kabızlık

2.13. Basur (Mayasıl) Hastalığı

§

Hastaya zeytinyağı içirilir.

§

Yumaklı kirpi eti kebap yapılarak hastaya yedirilir.

§

Semizotu ( tokmakan), kavrularak yenir.

§

Andız göveleği suda kaynatılır, suyu süzülür ve şekerlenerek içilir.

§

Sıcak su ile yapılmış bal şerbeti içilir.

52

53

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Toz hâlde bulunan kırmızıbiberden leblebi kadar yutulur.


§

İncirin meyvesi, kuru veya yaş olarak, sıkça yenir.

b) Arı Sokması: Arının soktuğu bölgeye madeni para bastırılarak zahirin etkisi azaltılır.

2.18. İştahsızlık

Daha sonra bu bölgeye buz konulur ve zehirlenen kişiye ayran içirilir. Diğer bir

Bir çay bardağı arpa ve bir miktar harnup ( keçiboynuzu), birlikte

uygulamada da arının soktuğu yerdeki iğne çıkarılır ve bu bölgeye çamur sürülür.

dövülerek suda kaynatılır. Suyu süzülür ve şekerlenerek içilir.

Taze fesleğen yaprağı, ezilerek sokulan bölgeye bastırılır. Aynı uygulama, akrep

sokmasında da yapılabilir.

§

Pekmez içilir ve bol miktarda üzüm yenir.

§

Defneyaprağı suda kaynatılır. Suyu süzülür ve şekerlenerek içilir.

c) Akrep sokması: Akrep’in soktuğu yer çizilir ve zehirli kan dışarı çıkarılır. Buraya, dövülmüş

şeftali yaprağı veya limon dilimleri sarılır. Başka bir uygulamada da; akrebin

2.20. Tansiyon

soktuğu yer çizilip kan çıkarıldıktan sonra, sokan akrep ezilir ve bu bölgeye sarılır.

Muşmula (Yenidünya) çiçeği veya taze sürgünü, suda kaynatılarak hastaya

Kuzugöbeği “besin değeri bakımından kıymetli mantar” adı verilen bitki, ılık su ile

içirilir.

ıslatılmış bir bezin içine konularak ısırılan bölgeye sarılır. Kimyevi gübre de ezilerek

§

Her gün bir diş sarımsak yenir.

akrebin soktuğu bölgeye uygulanabilir.

§

Maydanoz suda kaynatılır ve suyu süzülerek içilir.

§

Her gün limon suyu şekerlenerek içilir.

4. VÜCUTTA MEYDANA GELEN AĞRILAR

§

a) Baş Ağrısının Tedavisinde:

2.21. Astım / Sinüzit: §

§

Isırgan otunun toprak üstü kısmı dövülür ve deve dışkısı ile pişirilir. Ilık olarak başa sarılır.

Deli erik, kaynatılır. Suyu süzülür ve şekerlenerek içilir. Bu uygulama aç karna, her gün devam ettirilmelidir.

§

Başa kına yakılır.

“Ayı dabanı” adı verilen bitkinin suyu çıkarılır ve burundan çekilir.

§

Başa yarpızın toprak üstü kısmı sarılır.

§

Kurbağa dışkısı bir bezin içine konur ve başa bağlanır.

3. BÖCEK ZEHİRLEMELERİ

§

Patates yuvarlak olarak dilimlenir. Bunların üzerine kahve dökülür ve başa

§

a) Yılan sokması:

bağlanır.

Yılanın ısırdığı bölge, her iki taraftan lastikle bağlanır ve yılan zehrinin

§

Bir bezin içine sirke dökülür ve başa bağlanır.

kana karışarak vücuda dağılması önlenir. Daha sonra bu bölge kanatılarak zehrin

§

Limon dilimlenir ve başa sarılır.

dışarı atılması sağlanır. Yılan sokan kişiye 1 veya 2 çay kaşığı katran içirilir.

54

55

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2.19. Kansızlık


püse karıştırılarak; hastanın göbeğine sarılır. Bu uygulamada da hasta bir gün

b) Boğaz Ağrısının Tedavisinde: §

Akşam yatmadan önce boğaza bir bez bağlanır ve boğazın sıcak tutulması

bekletilmelidir. Ağrımalar, sadece vücudun karın bölgesinde değil vücudun diğer

sağlanır.

bölümlerinde de meydana gelebilir. Bu durumda bir kiremit parçası alınarak

yapılır.

ateşin içine atılır ve iyice ısınması beklenir. Kiremit tamamen ısındıktan sonra,

Çam püsesi (kara hekim) bir bezin üstüne incecik sürülür. Bunun üstüne

herhangi bir leğenin içine su doldurulur ve ısınan kiremit parçası bu suyun içine

de bal konur ve koyun veya deve yünü ile birlikte boğaza bağlanır.

atılır. Daha sonra hasta olan kişi, ağrıyan bölgesi tam leğenin üzerine gelecek

§

Tuzlu limon suyu ile gargara yapılır.

şekilde bekletilir. Kiremidin çıkarmış olduğu buhar buğulanma yaparak hastayı

§

Zeytinyağı ile kekik yağı karıştırılır ve boğaza sürülür.

tedavi eder. Eğer bu uygulamada hastanın ağrıları sona ermez ise; suyun içindeki

§

Çilek kökü bir miktar suda kaynatılır ve sıcaklığı biraz geçtikten sonra

kiremit parçası, ısısını tam olarak kaybetmeden dışarı çıkarılır ve bir bez parçasının

gargara yapılır.

içine koyularak, vücudun ağrıyan bölgelerine dokundurup çekme suretiyle

Isıtılmış defne yağına bir bez batırılır ve bu yağlı bezle ağrıyan kısma masaj

tedaviye devam edilir.

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

§

§

yapılır.

e) Kulak Ağrısının Tedavisinde

c) Diş Ağrısının Tedavisinde:

§

Kulak ağrısı olan kişinin kendi idrarı kulağına akıtılarak ağrı giderilir.

§

Pırasanın beyaz etli kısmı, parmak büyüklüğünde kesilir ve ateşte hafifçe

§

Ağrıyan dişe, tuz konur.

§

Ağrıyan dişe, limon sıkılmış tütün konur.

ısıtılır. Isınmış pırasa parçası, kulak üstüne tutularak sıkılır ve kulağın içine,

§

Ağrıyan dişe, tereyağı veya pekmez konur.

birkaç damla pırasa suyunun akması sağlanır.

§

Soğan közde pişirilir. Pişmiş soğanın cücüğü zeytinyağına batırılır ve ılık olarak kulak içine konur.

d) Karın Ağrısının Tedavisinde: Karın ağrısı çeken hastalara, bağırsakların daha iyi çalışabilmesi için keçi

§

Sarımsak suyu kulağa damlatılır.

boynuzu pekmezi içirilir. Karın ağrısının, halk arasında “eş düşmesi” olarak bilinen

başka bir türü daha vardır. Bu ağrıyı sona erdirebilmek için; inek sütü, kına, bahar,

f) Sırt Ağrılarının Tedavisinde ( Bel Fıtığı )

murt ( mersin ), eş otu, ebegümeci ve otcam (çörek otu) karıştırılır ve içine az

Bel fıtığı hastalığına yakalanan kişiye, kupa vurma dediğimiz uygulama yapılır.

miktarda da un atılarak pişirilir. Elde edilen bu karışım, biraz soğuduktan sonra

Kupa vurmada; bir veya daha fazla cam bardak, gaz yağı, herhangi bir bez ve

bez kesenin içine koyularak; hasta kişinin göbeğinin üstüne koyulur ve üzeri bezle

uzunca bir çubuk kullanılır. Bez, çubuğa sarılır ve gaz yağına batırılır. Kupa

kapatılır. Hasta bu şekilde en az bir gün bekletilmelidir. Karın ağrısında yapılan bir

vurulacak olan yer, jiletle hafifçe kesilerek kan akması sağlanır. Daha sonra gazlı

diğer uygulamada ise közle karışık külün içine soğan koyulur ve pişen soğan ile

bez yakılarak bardağın içine tutulur. Bardağın içi yeteri kadar ısındıktan sonra aynı

56

57

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Arpa ile şap birlikte suda kaynatılır. Suyu süzülür ve ılık olarak gargara

§


anda jilet atılan yere kapatılır. Isınan bardak kupa vurulan bölgedeki kanı toplar ve

§

Çivi batan veya kesilen bölgeye, püse sürülerek sıcak şişle dağlanır.

hastayı rahatlatır.

§

Yaranın üzerine iç yağı (küçükbaş hayvanların yağı) ile karıştırılmış çam

§

Sırt ağrısında, sıkma zeytinyağı ağrıyan bölgeye masaj yapılarak uygulanır.

püsesi sürülür ve üzeri de ateşte ısıtılmış demir parçası ile dağlanır.

Daha sonra bu bölge sıcak bir bezle sarılır.

§

yapıştırılır.

5. FİZİKSEL HASTALIKLAR

a) Alerji

d) Kızamık

§

Karamuk kökü hafif dövülür. Daha sonra suyu kaynatılır ve bu su ile banyo yapılır. “ Su kaynayınca hafif sarı bir renk alır.”

§

Kızamık çıkaran kişiye, bol miktarda üzüm pekmezi içirilir. Menekşe çiçeğinden elde edilen uçucu yağ, kızamık hastalığının tedavisinde kullanılır.

Kaşıntı olan yere, tuzlanmış deve idrarı sürülür.

e) Mantar

b) Yanık §

Çam ağacının üzerinde kurumuş hâlde bulunan reçine, dövülür ve toz

§

Mantar oluşan bölgeye sirke dökülür.

§

Hastalık belirtileri olan el ve ayaklara kına yakılır.

haline getirildikten sonra yanık olan bölgenin üzerine serpiştirilir.

§

Çiğ tavukgöğsü, yanmış olan bölgenin üzerine sarılır.

f) Saç Bakımı

§

Pıynar dikeninin kökü, suda kaynatılır. Suyu süzülür ve soğuduktan sonra

§

yanık bölgenin üzerine dökülür. §

Saçkıran olan bölge, kesici bir aletle kanatıldıktan sonra; sarımsak, tuzla karıştırılır ve bu bölgeye sürülür.

Yanık bölgenin üzerine domates koyulur.

§

Saç dökülmesini önlemek için; kınanın içine ceviz yaprağı konur ve

kaynatılır. Daha sonra bunun içine, yarım fincan sirke, yarım fincan limon

c) Yaralanma

suyu, yarım fincan kaynamış maydanoz suyu, yarım bardak sıkma

1 ) Bir yerden düşüldüğünde veya vücudun bir araç tarafından yaralanmasında:

zeytinyağı, bir yumurta sarısı ilave edilerek iyice karıştırılır ve saça yakılır.

§

At dışkısı, toz hâline getirilir ve yaranın üzerine serpilir.

§

Ekmek ağızda ezilir ve yaraya sarılır. Yaraya sarılan ekmek kanı

Bir gece başta durduktan sonra yıkanır. ( Gönüllü, 1995: 346 ) §

akan su, saça sürülür.

durdurduktan sonra; yaralı bölgeye kekik yağı sürülür. §

Saçın güçlenmesini sağlamak için; üzüm asması kırılır ve asmanın içinden

Köknar ağacının kozalaklarının üzerinde bulunan reçinesi ayrılır ve

merhem şeklinde yaralı olan bölgelere sürülür.

2 ) Vücudun bir yerine çivi veya benzeri, delici bir aletin batmasıyla oluşan

yaralanmalarda:

58

59

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Kızılçam ve ladin ağaçlarından elde edilen reçine ısıtılarak yaralı bölgeye


Hayvan kellesi, şişle ütüldükten sonra, kaynayan suyun içine atılır ve su

g) Çıban

kaynatılmaya devam edilir. Hasta olan kişi de başını kaynayan suyun buharına

§

Zeytinyağı, soğan ve ezilmiş sabun karıştırılarak pişirilir. “Bu karışıma

uzatarak; gözü ile buharın temas etmesini sağlar.

sabunlu kireç denir.” Bu karışım çıban çıkan bölgeye sarılır. Karışım bu

a) Göz kapağında, arpacık ( itdirseği ) çıkarsa:

bölgeyi yumuşattıktan sonra; püse ile iç yağı karıştırılır ve yaranın üzerine

§

Köpeğin su içtiği kaba, su konur ve bu su ile göz yıkanır.

sürülür.

§

Sarımsak ezilir ve arpacığın üzerine sürülür.

b) Göz kızarması veya ağrımasında:

§

Bamya suda haşlanır ve ılık olarak çıbana sarılır.

§

Göz, ılık su veya ılık çay ile yıkanır.

§

Taze pancar yaprağı, ateşte hafifçe ısıtılır ve çıbana sarılır.

§

Domates veya patates dilim halinde kesilir ve göze sarılır. “ Halk arasında

§

Soğan közde pişirilir ve ılık olarak çıbana sarılır.

demircilerin sıkça kullandıkları bir tedavi yöntemidir. Kaynak yaparken

§

Un ile yoğurt birlikte ateşte karıştırılarak; lapa yapılır ve ılık olarak çıbana

gözün kızarması ve göremez duruma gelmesi durumunda, yine aynı tedavi

sürülür.

yöntemi uygulanır.”

§

§

Un ile üzüm pekmezi veya şeker birlikte ateşte karıştırılarak; lapa yapılır

§

Üzüm asmasının bir dalı kırılır ve suyu göze sürülür.

ve ılık olarak çıbana sürülür.

§

Gülsuyu göze damlatılırsa göz kararmasını giderir.

Patlıcan közde pişirilir ve ılık olarak çıbana sarılır.

§

Göz ve kulak ağrılarında elma iyi gelir. ( Şimşek, 2006: 238 )

b) Yaygın çıbanı tedavi etmek için: §

ı) Kan Durdurmak

“Ardıç sorgucu”, balmumu, tereyağı veya zeytinyağı, birlikte bir tavada

§

Kıl çaput, yakılır ve meydana gelen kül, kanayan bölgenin üzerine serpilir.

ısıtılır. Karışım, uygun kıvama geldikten sonra ateşten indirilerek bir kabın

§

Muz gövdesinin, yaprak sapının veya salkımın suyu çok etkili bir kan kesicidir.

içine koyulur ve soğuması beklenir. Soğuyan karışım, çıbanın üzerine sürülür.

§

Bir miktar ayçiçeği “günebakan” tohumu, lapa şeklinde çıbanları

Kanama olan bölgeye tütün basılır.

6. NAZAR DEĞMESİ

olgunlaştırmak için dışardan sürülür.

Halk arasında nazar değdiğine inanılan bir kişiye şu uygulamalar yapılır:

a) Mum Ovmak

h) Göz Hastalıkları Gözde meydana gelen bütün rahatsızlıklarda şöyle bir uygulama

Mum, avuç içinde inceltildikten sonra; silindir şekline getirilir. Kıvamına getirilen muma, artı şeklini andıracak bir şekil verilir. Daha sonra bu şekil dört

yapılabilir:

parçaya ayrılır ve bu parçalardan biri, nazar değen kişinin saçına, diğeri elbisesine yapıştırılır. Geriye kalan iki parça da bir bardak suyun içine atılır ve kişiye içirilir. 60

61

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

a) İçinde iltihap oluşarak, olgunlaşmaya başlayan çıbanı boşaltmak için:


rağmen aynı tedavi şekillerinden bahsetmeleri, ortak bir kültür birliğinin

b) Muska Yazmak Dualar belli bir kâğıda yazılır. Bu kâğıt üçken biçiminde bükülür ve eğer dua kime yazılmışsa o kişinin herhangi bir yerine asılır.

Geçmişte zorunlu olarak geleneksel tedavi yöntemlerine başvuran Gazipaşa ve Alanya halkı, günümüzde modern tıbbın bu denli gelişmiş olmasına

aldırmaksızın, halk hekimlerini ve sağaltma yöntemlerini denedikten sonra; eğer

c) Kurşun Dökmek Kendisine nazar değdiğine inanan kişi, kurşun dökme işini bilen birine

dertlerine çare bulamamışlarsa modern tıbbın imkânlarına başvurmaktadırlar. Özellikle, el veya ayak kırılması, bel fıtığı, nazar değmesi gibi bazı rahatsızlıklarda,

kurşun döktürür. Nazar değdiği düşünülen kişi beyaz bir örtünün altına oturtulur. Kurşun

geleneksel yöntemler, yani halk hekimleri öncelik kazanmaktadır. “Kiminin parası,

dökecek olan kişi de bir kabın içinde, kurşunu sıvı hale gelinceye kadar ısıtır ve

kiminin duası!” anlayışıyla hareket eden halk hekimlerinin yanında, yaptığı tedavi

kurşunu dökeceği diğer kabın içine, su ve buğday taneleri koyar. Başka bir kapta

karşılığında, para, hediye veya yiyecek kabul eden ve geçimini bu işten sağlayan

ısıtılan kurşun, battaniye veya bezin altında olan kişinin üstüne getirilir ve içinde

halk hekimleri de halen bölgemizde bulunmakta olup; bu uygulama için halk

su bulunan kaba, dualar okunarak dökülünce suda değişik şekiller meydana gelir.

arasında arılık verme ifadesi kullanılmaktadır.

Bu şekiller, iğne gibi uzun uzun olursa, dil değdiği söylenir. Dökülen kurşun

yuvarlak olursa, nazar değdiren kişin erkek; çukur olursa, kadın olduğuna inanılır.

KAYNAKLAR

Kurşun dökme işi bittikten sonra, içine kurşun dökülen su, kurşun döktüren kişiye

ACIPAYAMLI, Orhan (1988), “Türkiye Folklorunda Halk Hekimliğinin Morfolojik ve

içirilir ve kalanı, evin içine, çevreye serpilir.

Fonksiyonel Yönden İncelenmesi” Türk Halk Hekimliği Sempozyumu Bildirileri, 23-

Kurşun dökme uygulaması bittikten sonra, çaltı dikeninin tohumuna ip

25 Kasım 1988, Kültür Bakanlığı, Ankara.

takılarak; kullanılacak olan kişinin herhangi bir yerine takılır. Bir miktar çörekotu

AKSOY, Ömer Asım ( 1963–1982 ), Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü,

tohumu yakılır ve dumanı ile tütsü yapılarak; nazar değdiğine inanılan kişinin

Ankara.

üzerine püskürtülür. Bazı anlatımlarda ise farklı uygulamalarla da karşılaşılmıştır:

DURAN, Hacı (2003), “ Sakarya’da Yedi Yerleşim Merkezinde Halk Tababeti

§

§

Nazardan korunmak için küçük bir şişeye cıva konur ve bu şişeyi nazar

Uygulamaları”, Folklor / Edebiyat (3), Ankara.

değen kişi üzerinde taşır.

ERDEMİR, Ayşegül Demirhan ( 2001 ), Şifalı Bitkiler, Doğal İlaçlarla Geleneksel

Nazar değen kişi, üzerinde ağı “zakkum” yaprağı taşır.

Tedaviler, İstanbul.

SONUÇ “Gazipaşa ve Alanya’da Halk Hekimliği Uygulamaları” başlıklı bu

GÖNÜLLÜ, Ali Rıza ( 1995 ), “Alanya Folklorunda Halk Hekimliği”, IV. Alanya Tarih ve Kültür Semineri, Alanya. KOÇ, Hüseyin ( 2005 ), Derman Bitkileri, Ankara.

çalışmada, bölgede halen uygulanmakta olan halk hekimliği uygulamalarının tespit

ŞİMŞEK, Esma ( 2006 ), “Ölümsüzlük İlacı Olan Elma”, Prof. Dr. Saim Sakaoğlu’na

edilip; bu uygulamalardan gelecek nesillerin de faydalanması amaçlanmıştır.

Armağan, Konya.

Yaşları birbirine yakın olan kaynak şahıslarımızın, farklı bölgelerde olmasına

TOZLU, Necdet (2013), Adıyaman Efsaneleri, Sim Matbaası, Ankara.

62

63

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

olduğunun en büyük kanıtıdır.


TÜRKDOĞAN, Orhan (1989), Kültür ve Sağlık-Hastalık Sistemi, Milli Eğitim

5. Kaynak Kişi

: Mehmet Ali Arıkan

Bakanlığı Yay., İstanbul.

Doğum Yeri

: Göçük Köyü

UYSAL, Yavuz (2008), Gazipaşa’da Halk Edebiyatı Ürünleri, Yayımlanmamış Yüksek

Doğum Tarihi

: 1967

Lisans Tezi, Konya.

Öğrenim Durumu : Ortaokul KAYNAK ŞAHISLAR

Verdiği Ürünler

1. Kaynak Kişi

: Abidin Ceylan

6. Kaynak Kişi

: Mehmet Hamdi Kaya

Doğum Yeri

: Muzkent Köyü

Doğum Yeri

: Macar Köyü

Doğum Tarihi

: 1949

Doğum Tarihi

: 1946

Öğrenim Durumu : İlkokul

Öğrenim Durumu : İlkokul

Verdiği Ürünler

Verdiği Ürünler

: Halk Hekimliği

2. Kaynak Kişi

: Havva Aslan

Doğum Yeri

Doğum Tarihi

: Halk Hekimliği

7. Kaynak Kişi

: Mevlüt Uysal

: Ekmer Köyü

Doğum Yeri

: Muzkent Köyü

: 1951

Doğum Tarihi

: 1953

Öğrenim Durumu : İlkokul

Öğrenim Durumu : Yüksek Okul

Verdiği Ürünler

Verdiği Ürünler : Halk Hekimliği, I.C ( 3, 4, 5, 16, 19 ), V.A ( 3, 4)

: Halk Hekimliği

3. Kaynak Kişi

: Havva Uysal

Doğum Yeri

Doğum Tarihi

8. Kaynak Kişi

: Osman Aksoy

: Muzkent Köyü

Doğum Yeri

: Gökçebelen Köyü

: 1934

Doğum Tarihi

: 1949

Öğrenim Durumu : Okuryazar değil

Öğrenim Durumu : Okuryazar

Verdiği Ürünler

Verdiği Ürünler

: Halk Hekimliği, II.D.( 6 )

4. Kaynak Kişi

: Hayriye Bilgin

Doğum Yeri

Doğum Tarihi

: Halk Hekimliği

9. Kaynak Kişi

: Zekiye Yılmaz

: Çığlık Köyü

Doğum Yeri

: Çığlık Köyü

: 1963

Doğum Tarihi

: 1935

Öğrenim Durumu : İlkokul

Öğrenim Durumu : Okuryazar değil

Verdiği Ürünler

Verdiği Ürünler

: Halk hekimliği, II. C.(1 )

: Halk Hekimliği

64

65

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

: Halk Hekimliği, I.C ( 7, 15 )


YÖRÜK ARAŞTIRMALARININ BİBLİYOGRAFYASI ÜZERİNE BİR DENEME

Yörükler üzerine son yıllarda yapılan çalışmaların sayısı dikkat çekmektedir. Zengin bir kültür hazinesini barındıran Yörük yaşamı üzerine daha yoğun, dar

Dr. Atila KARTAL

alanlı ve derinlemesine çalışmalar yapılarak araştırmaların sayısı daha da

arttırılmalıdır. Hem nicelik hem de nitelik olarak daha çok çalışma yapılmalıdır.

Giriş

Geniş bir coğrafyada yaşayan Yörükler özelinde saha çalışmaları yapmanın Yörükler, Anadolu sahasını aşan geniş bir coğrafyada yaşamlarını

zorluklarının farkındayız. Ancak yapılanlar da bize Yörük kültürüne gönül

sürdürmektedir. Rumeli’de Evlad-ı Fatihan, Anadolu’da Yörük-Türkmen,

verenlerin alanlarında uzman araştırıcılar olduğunu göstermektedir. Sonuç olarak

Konargöçer gibi isimlerle anılmaktadır. Keçi otlatmaktan ibaret olmayan Yörüklük

ilim âlemi Yörükler konusunda ilgisiz değildir. Gittikçe sayıları artan araştırıcıların

siyasi, iktisadi ve kültürel olarak birçok zenginliği barındıran Oğuz-Türkmen grubu

her açıdan desteklenerek araştırma sayılarının artmasının daha faydalı olacağı

olarak karşımıza çıkmaktadır.

kanaatindeyiz. Yapmış olduğumuz çalışmanın elbette eksiksiz olduğu iddiasında

Bu çalışma, Yörükler üzerine yapılmış çalışmaların künyelerini verdiğimiz bir

değiliz. Mutlaka olduğunu düşündüğümüz eksiklerin hoşgörü ile karşılanmasını ve

bibliyografya denemesidir. Yörüklerin tarih, sosyoloji, dil bilimi, halk edebiyatı,

yapılacak eklemelerin katkı sağlayacak olduğunu belirtmek isteriz. Böyle bir

halk bilimi, ilahiyat, müzik, sanat tarihi, mitoloji, iktisat, kültür, ticaret, eğitim, vd.

konuyu ele almadaki amacımız, yapılan çalışmaların unutulup bir köşeye

bilimlerde birçok çalışmaya konu edildiği görülecektir. Soyadı sırasına göre kendi

atılmadığını göstermenin yanında yapılacak olan yeni çalışmalara tekrara

içinde tertip ettiğimiz önce müessir, zaman, sonra eser (kitap, tez, makale, bildiri

düşülmemesi ve yapılanlardan faydalanılması adına ışık tutmaktır. Bilimin yapılan

ve ansiklopedi maddesi) ve yayım yeri/sunum yeri hakkında bilgi verdik. Yabancı

çalışmaların üzerine yenilerinin eklenerek kümülatif (biriken) bir şekilde çoğaldığı

dilde hazırlanan eserler bu çalışmamızın dışında tutulmuştur.

unutulmamalıdır.

Türk kültürünün özünü arayanlar, onu görmek isteyenler Doğu Akdeniz’den

Bibliyografyanın bir araştırıcı için ne kadar kıymetli olduğunu işin erbabı çok

Trakya’ya oradan da Balkanlara uzanan geniş bir hat boyunca Yörük-Türkmen

iyi bilmektedir. Bibliyografyalar, bizi doğrudan bilgiye ulaştıran kaynaklar değildir.

yaşamını mutlaka araştırmalıdır. Gelenek, görenek, halk inanışları, folklor ve

Ancak aradığımız bilgilere nereden, nasıl ulaşabileceğimizi söyleyen yardımcı

edebiyatı ile pek çok pratik ve uygulama Yörük kültüründe canlılığını

unsurlardır. Araştırmacıları asıl kaynağa yönlendirmektedir. Günümüz dili ile

korumaktadır. Geniş bir coğrafyada irili ufaklı gruplar halinde yaşayan Yörükler,

söyleyecek olursak bir çeşit arama motoru diyebiliriz. Bibliyografyalar, yapılış

Anadolu kültürünün ayrılmaz zengin bir unsurunu teşkil etmektedir. Türk kültürü

biçimlerine, amaçlarına veya yöntemlerine göre çeşitlenirler. Özellik, tertip ediliş,

içinde önemli bir yeri olan Yörükler hakkında yapılan araştırmaları bir arada

zaman ve kapsam bakımından çeşitli kollarda olabilir.

toplayan bir çalışmanın şimdilik künye (müessir, eser, zaman), kısmını oluşturmak

Mahiyetleri bakımından bibliyografyalar tahlilî, basit ve tenkidî olarak üçe

niyetindeyiz. Çalışma ileride yapmayı planladığımız açıklamalı, belki de tenkitli bir

ayrılırlar. Tahlili bibliyografyalar, eserlerin künyelerinin yanında ayrıca muhtevaları

bibliyografyanın nüvesini oluşturmaktadır.

hakkında da bilgi vermektedirler. Basit bibliyografyalar, eserlerin belirli kaidelere

Akdeniz Üniversitesi Edebiyat atilakartal@akdeniz.edu.tr ∗

Fakültesi

66

Türk

Dili

ve

Edebiyatı

Bölümü,

göre yalnızca künyelerini verirler. Tenkidî bibliyografyalarda ise eserlerin münderecatı ve tertipleri tenkit edilir. 67

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı


Bu çalışma, Yörüklerle ilgili yapılmış çalışmaların künyelerini verdiğimiz basit

6.

bir bibliyografya denemesidir. Yörüklerin tarih, sosyoloji, dil bilimi, halk edebiyatı, halk bilimi, ilahiyat, müzik, sanat tarihi, mitoloji, iktisat, kültür, ticaret, eğitim vd.

Didinen, Konar-Göçer Asabiyet Yörükler, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. 7.

bilimlerde birçok çalışmaya konu edildiği görülecektir. Yazar soyadı sırasına göre

Altan, Selim (2000), Manisa Tıp Folkloru (Manisa Yörük Köylerinde Bilinen Halk Tedavileri), İzmir: Akademi Kitabevi.

kendi içinde tertip ettiğimiz önce müessir, zaman, sonra eser (kitap, tez, makale,

8.

Arıkan, Çınar (2006), Yörük Göçü, Konya: Şelale Matbaası.

bildiri ve ansiklopedi maddesi) ve yayım yeri/sunum yeri hakkında bilgi verdik.

9.

Armağan,

Abdüllatif

(1999),

“Osmanlı

Devleti’nde

Konar-

Bibliyografya yazar soyadı esas alınarak, alfabetik sıra ile meydana getirilmiştir.

Göçerler”, Osmanlı, Toplum, (Ed. Güler Eren, Bilim Editörleri: Kemal Çiçek,

Künyelerin başındaki numaralar, sadece sıralarını göstermek için tarafımızdan

Cem Oğuz), C. 4, s. 142- 150, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları.

konulmuştur.

10.

Armağan, Abdüllatif (2008), “XV. ve XVI. Yüzyıllarda Teke Sancağında

Çalışma, beş ana başlıktan oluşmaktadır. Tespit edilen çalışmalar

Konar-Göçerler: Sosyo-Ekonomik ve Demografik Durumları”, Osmanlıdan

“Kitap/Kitap Bölümleri”, “Tezler”, “Makaleler”, “Bildiriler” ve “Ansiklopedi

Cumhuriyete Yörükler ve Türkmenler, (Ed. Hayati Beşirli, İbrahim Erdal),

Maddeleri” başlıkları altında bir araya getirilmiştir. Bibliyografyaların konularına

Ankara: Phoenix Yayınevi.

göre tasnifinde zorlanıldığı bilinen bir gerçektir. Çünkü bir araştırma, değişik

11.

Arslan, Nevzat (2009), Karaçakal Yörükleri, İzmir: Altınkalem Yayınları.

başlıklar altında değerlendirilebilir. Bu sebeple bazı eksiklerin ya da fazlalıkların

12.

Aydın, Mehmet (2017), Göçebe Türk Kültürünün Son Temsilcisi Yörükler,

ortaya çıkması inceleyenin değerlendirmesine göre değişebilecektir.

Çıra Yayınları. 13.

a. Kitap / Kitap Bölümleri

Ayhan, Aydın (1999), Balıkesir ve Çevresinde Yörükler Çepniler Muhacırlar, Balıkesir: Zağnos Kültür ve Eğitim Vakfı Yayınları.

14.

Başaran Mehmet (2013), Milli Mücadele’de Menteşe Sancağı ve Yörük Ali Efe, (Editör: Günver Güneş), “Menteşe Heyet-i Milliyesi'nin Yörük Ali Efe'ye

1.

Aba, Veli (2012), Yörükler ve Saçıkaralı Aşireti, Adana: Sezen Yayınları.

2.

Ak, Mehmet (2015), Teke Yörükleri 1800-1900, Ankara: Türk Tarih Kurumu

3.

Başaran, Mehmet (2009), Milli Mücadele’de Aydın Sancağı ve Yörük Ali Efe, (Editör: Günver Güneş-Mehmet Başaran), “ Milli Mücadele'de Sivil

Akbaş, S. Burhanettin (2005), Kayseri’de Yörükler ve Türkmenler, Kayseri:

Temelli Direniş Çine Heyet-i Milliyesi”, İstanbul: Tuna Ofset. 16.

Aköz, Alaattin (2014), Sürü Peşinde Saban İzinde (Osmanlı Devleti’nde Konargöçerler ve Köylüler), Konya: Palet Yayınları.

5.

15.

Yayınları. Kayseri Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları. 4.

Gönderdiği Bir Belge ve Değerlendirilmesi”, İstanbul: Pia Yayınları

Beşirli, Hayati; Erdal, İbrahim (2007) Anadolu'da Yörükler Tarihi ve Sosyolojik İncelemeler, Ankara: Phoenix Yayınevi.

17.

Beşirli, Hayati (2005), “Sarıkeçili Yörüklerinde Çadır”, Son Konar-Göçerlerin

Aksoy, Erdal (2008), “Konar-Göçer Yörük Alt-Kültüründe Kadın Kimliği”,

(Sarıkeçili Yörüklerinin) Sosyo-Kültürel Yapısı, (Ed. M. Cihat Özönder, vd.),

Osmanlıdan Cumhuriyete Yörükler ve Türkmenler, (ed. Hayati Beşirli,

s. 59-72, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayınları.

İbrahim Erdal), s. 15-26, Ankara: Phoenix Yayınları. 68

69

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Aktan, Oğuz (1996), Antalya Çevresinde ve Güney Anadolu’da Depreşen


18.

19. 20. 21.

Beşirli, Hayati (2007), “Sarıkeçili Yörüklerinde Hayvancılık”, Anadolu’da

32.

Erbay, Hasan (2016), Kırk Pencereli Konak (Öykü), Afyon: Sinada Yayınevi.

Yörükler Tarihi ve Sosyolojik İncelemeler, (Ed. Hayati Beşirli, İbrahim

33.

Erdal, İbrahim (2007), “Anamur’da Yerleşik Yörük Türkmen Aşiretleri ve

Erdal), s. 111-132, Ankara: Phoenix Yayınları.

Kıbrıs’a İskânları Konusu”, Anadolu’da Yörükler Tarihî ve Sosyolojik

Bilgili, Ali Sinan (2001), Osmanlı Döneminde Tarsus Sancağı ve Tarsus

İncelemeler, (Ed. Hayati Beşirli, İbrahim Erdal), s. 91-109, Ankara: Phoenix

Türkmenleri, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.

Yayınları.

Bilir, Ali F.; Bilir, F. Saadet (2007), Orta Asya’dan Toroslara Gülnar, Yayın

Osmanlıdan Cumhuriyete Yörükler ve Türkmenler, (Editör: Hayati Beşirli-

Ceran, Ahmet Şeref (1996), Tarihi ve Sosyo Kültürel Yönden Konya

İbrahim Erdal), Ankara: Phoenix Yayınları.

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Erdoğan, Özünlü, Emine (2007), Anadolu’da Yörükler Tarihî ve Sosyolojik

Çabuk, Hasan Hüseyin (2008), Çukurova’da Yörükler, Adana: Ekrem

İncelemeler, (Editör: Hayati Beşirli-İbrahim Erdal), “XVI. Yüzyılda Ankara

Matbaası.

Yörüklerinin İktisadi Hayatı (Tahrir Defterlerine Göre)”, Ankara: Phoenix

Çay, Abdülhaluk M. (1990), Türk Milli Kültüründe Hayvan Motifleri-I

Yayınları.

(Koyun ve Keçi Etrafında Oluşan Gelenekler), Ankara: Türk Kültürü 24.

35.

36.

Ergun, Levent (2009), Yörük Müziğinde İnsan Sesinin Çalgı Olarak

Araştırma Enstitüsü Yayınları.

Kullanımı Boğaz Çalma Türk Halk Müziğinde Çalgılar, İstanbul: Nesil

Çelik, Ali (2008), Bir Yörük Çocuğunun Gözüyle Yörüklerin Dünyası, Isparta:

Matbaacılık. 37.

Emedya Ofset.

Eroğlu, Eren Fehmi (2015), Türkistan’dan Uzak Diyara Beşkaza Fethiye ve

25.

Çevik, Hikmet (1971), Tekirdağ Yörükleri, İstanbul: Eko Matbaası.

26.

Demir, Alpaslan (2012), XVIII. Yüzyılın İlk Çeyreğinde Anadolu’da

38.

Eröz, Mehmet (1991), Yörükler, İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı.

Bozdoğan Yörükleri, Ankara: Berikan Yayınları.

39.

Frayliç, Ravlig (2008), Türkmen Aşiretleri, (Hz. Ali Cin, Haluk Kortel, Haldun

27.

Durul, Yusuf (1977), Yörük Kilimleri (Niğde Yöresi), İstanbul: Akbank

31.

Gökbilgin, M. Tayyib (1957), Rumeli’de Yürükler, Tatarlar ve Evlâd-ı Fatihan, İstanbul Edebiyat Fakültesi Yayınları.

Egawa, Hikari; Şahin, İlhami (2007), Bir Yörük Grubu ve Hayat Tarzı: Yağcı Emiroğlu, Mecdi (1977), Bolu’da Yaylalar ve Yaylacılık, Ankara: Ankara

Gökbel, Ahmet (2007), Anadolu’da Varsak Türkmenleri, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayınları.

42.

Bedir Yörükleri, İstanbul: Eren Yayıncılık.

Gelekçi, Cahit (2005), Konar Göçer Sarıkeçili Yörükleri, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayınları.

41.

Yayınları. 30.

40.

Dulkardir, Hilmi (1997), İçel’de Son Yörükler Sarıkeçililer, İçel: İçel Valiliği Yayınları.

29.

Eroğlu), İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayınları.

Doğan, Midrabi Cihangir; Doğan Mehmet Sait (2005), Yörüklerin Sosyal ve Kültürel Hayatı (Antalya Örneği), İstanbul: Kızılelma Yayınları

28.

Seydikemer Yörükleri, Serüven Kitap Yayınları.

43.

Gökbilgin, M. Tayyib (2008), Rumeli’de Yürükler, Tatarlar ve Evlâd-ı Fatihan, İstanbul: İşaret Yayınları.

Üniversitesi DTCF Yayınları. 70

71

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

23.

Erdal, İbrahim (2008), “Cumhuriyet Döneminde Yörüklerin İskânı Konusu”,

Yeri: Etik Yayınları. Sarayönü Çeşmelisebil Yörükleri, Konya: Damla Ofset. 22.

34.


44.

Gökçe, Mustafa (2008), Osmanlı’dan Cumhuriyete Yörükler ve

57.

Türkmenler, Ankara: Phoenix Yayınları. 45. 46.

Gökçen, İbrahim (1946), 16. ve 17. Asır Sicillerine Göre Saruhan’da Yürük

Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Yayınları. Sosyo Kültürel Yapısı, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayınları. 60.

Güneş, Günver (2013), Milli Mücadele de Menteşe Sancağı ve Yörük Ali Güngör, Kemal (1941), Cenubî Anadolu Yürüklerinin Etno-Antropolojik 62.

Etnografyası Göçebeliğin Dünyası, (Çeviren: K. Sugihara), Ankara: Atatürk

Günver, Güneş (2013), “Yeni Arşiv Belgeleri Işığında Yörük Ali Efenin

Kültür Merkezi Yayınları. 63.

Halaçoğlu, Yusuf (1999), XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun İskân

64.

Kültür Bakanlığı Yayınları. 65.

Özer, Metin (2006), Sancaklı Yörükleri, İzmir: Umay Yayınları.

1650), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

66.

Özbayrı, Kemal (1972), Tahtacılar ve Yörükler, Paris.

Hunkan, Ömer Soner (2007), Anadolu’da Yörükler, (Editör: Hayati Beşirli,

67.

Özçelik, İsmail (Ed.), Oğuz Geleneği Çerçevesinde Tarihten Günümüze Karakeçililer, Kırıkkale: Karakeçili Kaymakamlığı Yayınları.

68.

İlbey, Mustafa (2010), Geçmişten günümüze Türkmenler (Oğuzlar), Ankara: hdy Yayınları.

56.

Onuk, Taciser (1998), Osmanlı Çadır Sanatı (XVII-XIX. Yüzyıl), Ankara:

Halaçoğlu, Yusuf (2009), Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar (1453-

Göçleri”, Ankara: Phoenix Yayınları.

55.

Meydan, Ali, (2016), Dünden Bugüne Sebil Yörükleri, Ankara: Pegem Akademi Yayınları.

İbrahim Erdal), “X-XII. Yüzyıllarda Maveraünnehir’de Oğuzlar ve Batıya 54.

Matsubara, Masateke (2012), Türk Göçebelerinden Çoşlu Yörüklerinin

Neşriyatı.

Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

53.

Lindner, Rudi Paul (2000), Ortaçağ Anadolu’sunda Göçebeler ve Osmanlılar, (çev. Müfit Günay), Ankara: İmge Yayınları.

Efe, (Editör: Güneş Günver ), İstanbul: Pia Yayınları.

52.

Kutlu, M. Muhtar (1987), Şavaklı Türkmenlerinde Göçer Hayvancılık, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Milli Folklor Araştırma Dairesi Yayınları.

61.

Muğla’daki Faaliyetleri”, Milli Mücadelede Menteşe Sancağı ve Yörük Ali 51.

Köktürk, Gökhan Veli (2014), Son Konar Göçerlerin Sarıkeçili Yörüklerinin

Özgüzel, Seyfi (1994), I. Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo Kültürel Yapısı Yörükler, Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları.

69.

Özköse, Aysun; Hersek Can, Meraki Şakir (2000), Safranbolu Yörük Köyü

İnbaşı, Mehmet (2000), Rumeli Yörükleri 1544-1672, Erzurum: Atatürk

Geleneksel Yaşam Biçimi ve Evleri, (Editör: M. Can Hersek), İstanbul: Yörük

Üniversitesi Yayınları.

Köyü Kültür Mirasını Koruma, Tanıtma ve Dayanışma Vakfı, Kurban

Johansen, Ulla (2005), 50 Yıl Önce Türkiye’de Yörüklerin Yayla Hayatı, (çev.

Matbaacılık.

Mualla Poyraz), Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. 72

73

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

59.

Gündüz, Tufan (1997), Anadolu’da Türkmen Aşiretleri Bozulus Türkmenleri

Tetkiki, Ankara: Ankara Üniversitesi DTCF Antropoloji ve Etnoloji Enstitüsü 50.

Kişoğlu, Sevil; Pamuk Beyhan (2001), “Yörük Kadın Giysilerinden Örnekler”,

Görgülü, Garip (2014), Türkler, Türkmenler, Yörükler Kökleri, Göçleri,

Efe, Yayın Yeri: Pia Yayınları, 49.

58.

Türk Halk Kültüründen Derlemeler, Ankara: Kültür Bakanlığı Halk

1540-1640, Ankara: Bilge Yayınları. 48.

Göçmenler ve Sığınmacılar, (Çeviren: A. Ortaç), İstanbul: Kitap Yayınevi.

ve Türkmenler, İstanbul: Manisa Halkevi Yayınları. (Gelenekleri, Örf ve Adetleri) Payallar Tarihi, İstanbul: Bilgeoğuz Yayınları. 47.

Kasaba, Reşat (2012), Bir Konargöçer İmparatorluk Osmanlıda Göçebeler,


70.

Özkul, Osman (2007) Yörüklerin Sosyo Kültürel Hayatı, “Karakeçili Aşiretine

82.

Dair Eski Bir Makale”, (Editör: Hayati Beşirli-İbrahim Erdal), Ankara: Phoenix 71.

72.

Özönder, M. Cihat; vd. (Ed./2005), Son Konar-Göçerleri (Sarıkeçili

Yayıncılık.

Yörüklerinin) Sosyo-Kültürel Yapısı, Ankara: Hacettepe Üniversitesi

84.

Şahin, Osman (2002), Son Yörük, İstanbul: Berfin Yayınları.

Yayınları.

85.

Şimşir, Nahide (2017), Karasi Yörükleri, İstanbul: Post Yayınları.

Öztürk, Erol (2009), Silifke ve Mut’taki Sarıkeçili ve Bahşiş Yörükleri Ağzı,

86.

Şölen, Hikmet (1945), Aydın İli ve Yürükler, Aydın: Aydın Halkevi Yayınları.

Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

87.

Tanyıldız, Ali (1990), Honamlı Yörükleri, Isparta: Özgül Tipo Ofset.

Sadullah, Gülten (2016), Ata Yurttan Anayurda Yörükler, (Editör: Ayşe Pul,

88.

Tappler Richard (2004), İran’ın Sınır Boylarında Göçebeler (Şahsevenlerin Toplumsal ve Politik Tarihi), çev. F.Dilek Özdemir, Ankara: İmge Yayınevi.

Murat Özkan), Ankara: Gece Kitaplığı Yayınları. 74. 75.

Sakin, Orhan (2006), Anadolu’da Türkmenler ve Yörükler, İstanbul:

89.

Türkler-Ermeniler-Çerkezler-Kürtler-İsrailoğulları-Araplar,

Sakin, Orhan (2010), 16. YY. Osmanlı Arşiv Kayıtlarına Göre Anadolu’da

Semerci Yayınları. 90.

Sarper, Fulya (1999), Safranbolu Yörük Köyü Geleneksel Yaşam Biçimi ve Evleri, (Ed. M. Can Hersek), “Safranbolu Yörük Köyü Yiyecek ve İçecekleri”,

78.

Selçuk, Ali (2007), “Mersin Tahtacılarında Kutsal Mekân Anlayışı”,

İstanbul:

Türkay, Cevdet (2005), Başbakanlık Arşivi Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatler, İstanbul: İşaret Yayınları.

91.

İstanbul: Kurban Matbaacılık ve Yayıncılık. 77.

Tol, Afşin (2014), Türkiye ve Çevresindeki Yörükler ve Türkmenler Olarak

Toplumsal Dönüşüm Yayınları. Türkmenler ve Yörükler, İstanbul: Ekim Yayınları. 76.

Şahin, İlhan (2006), Osmanlı Döneminde Konar-Göçerler, İstanbul: Eren

Yalçın, Emin (2001), Türkmen Oymaklarında Bir Yörük Beyi, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.

92.

Yılmaz, Yakup (2016), “Çadırın Efendileri Yörük Kadınları”, Geçmişten

Anadolu’da Yörükler, (Editör: Hayati Beşirli, İbrahim Erdal), Ankara:

Günümüze Şehir ve Kadın II, (Ed. Osman Köse), Samsun: Canik Belediyesi

Phoenix Yayınevi.

Kültür Yayınları.

Seyirci, Musa (2000), Batı Akdeniz Bölgesi Yörükleri, İstanbul: Derin

93.

Yazıcı, Muhammed (2008), “Menteşe Sancağında Konar-Göçer Teşekküller”,

Yayınları.

Osmanlıdan Cumhuriyete Yörükler ve Türkmenler, (Editör: Hayati Beşirli-

79.

Seyirci, Musa (2003), Ege Yörükleri, İstanbul: Derin Yayınları.

İbrahim Erdal), Ankara: Phoenix Yayınları.

80.

Seyirci, Musa (2007), Batı Akdeniz Bölgesi Tahtacıları, İstanbul: Derin 94.

Yayınları. 81.

b. Tezler

Shukurov, Qıyas (2007), “Geçmişten Günümüze Avşarlar”, Anadolu da Yörükler Tarihî ve Sosyolojik İncelemeler, (Ed. Hayati Beşirli ve İbrahim Erdal), Ankara: Phoenix Yayınevi.

74

Adiller, Selda (2011), Doğu Makedonya Alikoç Köyü'nde Evlilik ve Yörük Kadını İstanbul: Yeditepe Üniversitesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

95.

Ak, Mehmet (2012), 19. Yüzyılda Teke Yöresi Yörüklerinin Sosyo-Ekonomik Durumu Antalya: Akdeniz Üniversitesi SBE, Doktora Tezi.

75

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

73.

Halkevi Yayınları. 83.

Yayınları.

Su, Kamil (1938), Balıkesir ve Civarında Yürük ve Türkmenler, Balıkesir:


96. 97.

Akçataş, Ahmet (1996), Çay Yörük Ağzı, Afyon: Afyon Kocatepe Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

Bilginin Korunmasının Önemi: Sarıkeçili Yörükler Örneği, Ankara: Ankara

Aksoy, Erdal (2001), Yörük ve Türkmenlerin Sosyo-Kültürel Yapısı

Üniversitesi FBE, Yayımlanmamış Doktora Tezi.

(Kırıkkale Karakeçili Aşireti örneği), Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal 98.

Firdevs

(2004), Ceyhan

Yörüklerinde

Halk

Kültürü

Araştırmaları, Adana: Çukurova Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek

Aksoy, Hüseyin (2012), Göçebelikten Yerleşikliğe Geçiş Sürecinde Sosyo-

Lisans Tezi. 108. Çan, Yeter (2011), Safranbolu Yörük Köyü Sipahioğlu Konağı'nın Mimari

SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

ve Süsleme Özellikleri, İstanbul: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi

Arıcı, Burcu (1996), Yörükler, Mersin: Mersin Üniversitesi SBE,

SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 109. Çeker, Mustafa (2015), Çumra Havalisi Yörükleri Ağzı, Konya: Necmettin

Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 100. Arıcı, Burcu (2004), Geleneksel Yörük Kadını Takı ve Başlıkları Çıkışlı Resimler, Ankara: Hacettepe Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek

110. Doğan, Mehmet Mustafa (1999), Kırıkhan-Islahiye Yöresi Yörüklerinde Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Yapı, Elazığ: Fırat Üniversitesi SBE,

Lisans Tezi. 101. Avcı, Hülya (2010), Antalya'nın Korkuteli İlçesinde Yaşayan Honamlı Yörüklerinde Görülen İşlemeler, Konya: Selçuk Üniversitesi SBE,

Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 111. Efe, Ali (2012), Antakya ve Çevresi Türkmenleri: Küçük Alioğulları ve Reyhanlı Aşireti (XIX. Yüzyıl), Erzurum: Atatürk Üniversitesi SBE

Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 102. Ayyıldız, Sinan (2013), Teke Yöresi Yörük Türkmen Müzik Kültüründe Yerel Çok Seslilik Özellikleri, İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi SBE,

Yayımlanmamış Doktora Tezi. 112. Eren, Sevinç (1998), Anamas Yaylalarındaki Yörük Düz Dokumaların Çözümlemesine İlişkin Bir Yöntem Araştırması, Erzurum: Atatürk

Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 103. Bakır, İbrahim (1995), Batı Toroslarda Göçerlerin Yerleşme ve Mekân Sorunlarının Çözümü Üzerine Bir Deneme, Konya: Selçuk Üniversitesi SBE,

Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 113. Göçer, Ali (1999), Aladağ (Karaevli, Karakoyunlu, Horzum, Müsürler, Honamlı, Karakeçili, Sarıkeçili, Keşefli...) Yörüklerinin Dil, Folklor ve Halk

Yayımlanmamış Doktora Tezi. 104. Bekişoğlu, Ülgen (2002), Safranbolu Yörük Köyü Tarihi Çevresinin Peyzaj Planlaması, Ankara: Ankara Üniversitesi FBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans

Edebiyatı, Kayseri: Erciyes Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 114. Gülten, Sadullah (2008), XVI. Yüzyılda Batı Anadolu'da Yörükler, Ankara:

Tezi. 105. Bozalan, Hale (2008), Bergama Merkez İlçe ve Köylerinde Yaşayan Yörüklerin

Erbakan Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

Ağız

İncelemesi,

Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

Edirne:

Trakya

Üniversitesi

SBE,

Gazi Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 115. Güneş, İsmail Teoman (2009), Savaştepe Yöresi Yörük Ağızlarının İncelenmesi ve Türkçe'nin Gelişip Zenginleşmesine Katkıları, İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

76

77

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

107. Cin,

Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi. Kültürel Bağlamda Sarıkeçili Yörükleri, Ankara: Hacettepe Üniversitesi 99.

106. Büyükşahin, Ferhat (2017), Çevre-Kültür Bağlamında Geleneksel Ekolojik


116. Harmandar, Şekure Şebnem (2000), Ayvacık ve Ezine’de Yörük Folkloru ve

126. Özkurt, Fatih (2008), Yörük Ali Efe'nin Hayatı, Milli Mücadele Tarihi'ndeki

Saha Çalışması, Çanakkale: Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi SBE,

Yeri ve Önemi, Elazığ: Fırat Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans

Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

Tezi.

117. İncir, Ayşe (2011), Mersin Yörüklerinde Doğum, Evlenme ve Ölüm İle İlgili İnanışların Mukayeseli Araştırması, Elazığ: Fırat Üniversitesi SBE, 118. Kaygana, Burcu (2015), XVI. Yüzyılda Saruhan Sancağı Yörükleri, Ordu: Ordu Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

129. Sert, Göksel (2015), Eskişehir İli Yörük Ağızları, Eskişehir: Eskişehir Osmangazi Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 130. Set, Erol (2016), Antalya Elmalı Yöresinde Tespit Edilen Yörük Dokumaları,

Yüksek Lisans Tezi. 120. Kiper Tuğba (2006), Safranbolu Yörük Köyü Peyzaj Potansiyelinin Kırsal Turizm Açısından Değerlendirilmesi, Ankara: Ankara Üniversitesi FBE,

Antalya: Akdeniz Üniversitesi GSE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 131. Soysal, Işın (2010), Antalya'daki Yörüklerin Yerel Siyasetteki Yeri ve Önemi, Antalya: Akdeniz Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans

Yayımlanmamış Doktora Tezi. 121. Koçak, Gizem (2006), Yerleşik ve Göçer Yörükler Arasındaki Yapısal Farklılıkların Karşılaştırılması: Sarıkeçililer Örneği, Eskişehir: Anadolu 122. Meraki, Ferhan (2001), Safranbolu, Yörük Köyü Geleneksel Konut Dokusunun Korunması ve Sağlıklaştırmasına Yönelik Bir Öneri, Ankara: 123. Meraki, Şakir (1999), Karabük İli Safranbolu İlçesi Yörük Köyü Kaymakçıoğlu (Kaymakçıgil) Konağı Restorasyon Önerisi, Ankara: Gazi 124. Orhan, Meral (2004), Konya İli Çumra İlçesi Tarihi Yörük Dokumaları ve Üniversitesi

SBE,

Lisans Tezi. 134. Tuztaş, Ayşe Hilal (2005), Günümüzde Isparta'da Yaşayan Yörüklerin Siyasi Yüksek Lisans Tezi. 135. Türkoğlu, Bülent (2014),Türkiye'de Karabük Bulak Köyü ve Safranbolu'da Yörük Köyü Örneğinde Kırsal Sit Alanları Koruma İmar Planlarının

Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 125. Özden, Halil İbrahim (2014), Arpaçbahşiş Kasabası (Mersin-Erdemli) Ağzı, Karaman:

133. Topkaraoğlu, Hüseyin (2001), Serik ve Çevresinde Yaşayan Yörüklerde,

ve Kültür Tarihleri, İstanbul: İstanbul Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış

Üniversitesi FBE Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Selçuk

Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Adet ve İnanışlar, Elazığ: Fırat Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek

Gazi Üniversitesi FBE Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

Konya:

132. Şiveroğlu, Sinan (2013),Güney Ege Yörüklerinde Giysiler ve Tamamlayıcı Aksesuarlar: Milas Çomakdağ Bölgesi, İstanbul: Haliç Üniversitesi SBE,

Üniversitesi SBE Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

Uygulamaları,

Tezi.

Karamanoğlu

Mehmetbey

Karşılaştırılması, Karabük: Karabük Üniversitesi FBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 78

79

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Araştırma, Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi SBE Yayımlanmamış

Yörükleri

Yörükleri, Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Doktora Tezi.

119. Kılınç, Nurdan (2010), Antalya Yöresi Yörük Fıkraları Üzerine Bir

Boynuinceli

Ağzı, Konya: Selçuk Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 128. Sarı, Serkan (2008), XV-XVI. Yüzyıllarda Menteşe, Hamid ve Teke Sancağı

Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

Günümüzdeki

127. Öztürk, Erol (2001), Silifke Ve Mut’taki Sarıkeçili ve Bahşiş Yörükleri


136. Ulusan, Evrim (2009), Kemalpaşa-İzmir Yörükleri Halk Kültürünün Türkmenistan Halk Kültürü İle İlişkisi Üzerine Bir Araştırma, İzmir: Ege Üniversitesi TDAE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 137. Uslu, Fatih (2015), Bozahmetli Yörük Aşireti Üzerine Sosyolojik Bir Araştırma, Konya: Selçuk Üniversitesi SBE, Doktora Tezi. 138. Vural, Ebru (2001), Konya İli, Doğanhisar İlçesi Karağa Kasabası Geleneksel Kadın Giysileri Ve Özgün Tasarımlar Üzerine Bir Araştırma, Ankara: Gazi Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İcraları İzmir: Ege Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Doktora Tezi. 140. Yavuz, Kamil (2016), XVI. Yüzyılda Menteşe Sancağı Yörükleri, Ordu: Ordu Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 141. Yener, Gülistan (2015), Kültürel Peyzaj Değeri Açısından Yörük Kültürünün İrdelenmesi, Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi FBE, Yayımlanmamış

Voynuk Ahkâm Defteri”, Belgeler, C. XXXII, S.36, s.1-56. 148. Ak, Mehmet (2013), “Dünden Bugüne Teke Yörükleri”, Yörük Türkmen Kültürü, S.1, s.27-30. 149. Ak, Mehmet (2013), “Yörüklerin Günlük Hayatında Püse”, Yörtürk, S. 108, s.40-43. 150. Ak, Mehmet (2013), “19. Yüzyılın İlk Yarısında Gülnar Yörükleri”, OTAM/Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, S.34, s.1-18. 151. Ak, Mehmet (2014), “Antalya Yörükleri ve Yerleşim Alanları”, Son Nokta, S.39, s.37-39. 152. Ak, Mehmet (2017), “Yörüklerde Kadın”, The Journal of Academic Social Science Studies, S.58, s.307-336. 153. Ak, Mehmet (2017), “Yörüklerde Halk Hekimliği”, The Journal of Academic Social Science Studies, S.57, s.395-405. 154. Akan, Meral (2016), “Anadolu Yörük Yaşamında Dokuma Geleneği”,

Yüksek Lisans Tezi. 142. Yılmaz, Yakup (2012), Tarihî, Sosyal ve Kültürel Yönleriyle Türkiye'deki Honamlı Yörükleri, Samsun: On Dokuz Mayıs Üniversitesi EBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 143. Yılmaz, Zehra (2013), Yörüklerde Boğaz Çalmanın Anlamı ve Tekniklerinin Analizi, İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek

Kalemişi, C.4, S. 7, s.39-58. 155. Akca, Gökhan (2016), “Yörüklerin Günlük Yaşantılarının Sanat Eserlerine Yansıması”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Afro-Avrasya Özel Sayısı-Aralık 2016, s.235-243. 156. Akdemir, Mehmet Zafer; Keskin Metin (1993), “Safranbolu Yörük Evleri”, Arkitekt, S.405, s.54-75.

Lisans Tezi. 144. Yüksel, Tunca (2001), Ayin-i Şeriflerde Son Yörük Semailerin Ezgisel ve Biçimsel Açıdan İncelenmesi, Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. c. Makaleler c. Makaleler

157. Akıncı, Zeki; Elinç, Hakan (2010), “Sürdürülebilir Kalkınma ve Turizm Otantik Yörük Kültür Köyü Projesi”, Akdeniz Sanat Dergisi. 158. Akkoyun, Turan (2015), “Yörük Yerleşim Diyarı ve Büyük Taarruzun Kilit Noktası Sincanlı Sinan Paşa’nın Tarihi Üzerine Notlar”, Türkoloji Üzerine

145. Ak, Mehmet (2015), “Yörük Adı ve Anlamı”, Çadır, S.3, s.19. 146. Abalı, İsmail (2016), “Mizah Teorileri Bağlamında Yörük Fıkraları”, Motif Akademi Halkbilimi Dergisi, C.9, S.17, s.113-132.

Araştırmalar, S.11, s.49-66. 159. Aksoy, Erdal (2000), “Anadolu’da Yaşayan Oğuz Türklerinde Sosyal Farklılaşma: Türkmenler ve Yörükler”, Kök Araştırmalar Dergisi Osmanlı Özel Sayısı, s. 105- 121.

80

81

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

139. Yamaner Okdan, Hale (2012), Batı Anadolu'da Yörük Müziği ve Kadın

147. Ak, Mehmet (2011), “Yörük ve Voynuklara Dair Önemli Bir Kaynak: Yörük ve


160. Aksoy, Erdal (2005), “Türk Sosyo-Kültürel Yapısı İçinde Oğuz-Türkmen-Yörük Kavramsal Çerçevesi ve Sosyal Yapıları”, Son Konar-Göçerleri (Sarıkeçili Yörüklerinin) Sosyo-Kültürel Yapısı, (ed. M. Cihat Özönder, vd.), s. 7-22, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayınları. 161. Aksoy, Hüseyin (2014), “Çocuk Oyunlarının İşlevleri Sarıkeçili Yörük Çocuk Oyunları”, Millî Folklor, S.101, s.265-276. 162. Aktepe, M. Münir (1953), “XIV. ve XV. Asırlarda Rumeli’nin Türkler Tarafından İskânına Dair”, Türkiyat Mecmuası, C. X, s. 299-312. s.16-22.

Tarih, Arkeologya ve Etnografya Dergisi, S. IV, s.213-224. 172. Atabeyli, Naci Kum (1940), “Antalya Tahtacılarına Dair Notlar”, Türk Tarih, Arkeologya ve Etnografya Dergisi, S. IV, s.203-212. 173. Atlıhan, Şerife (1992), “Fethiye Yörüklerinde Yaşayan Keçeler”, Türkiyemiz, S.67, s. 52-61. 174. Atlıhan, Şerife (1992), “Güney-Batı Anadolu’da Kara Çadır” Kültür-Sanat, S. 15, s.48-54. 175. Atlıhan, Şerife (1997), “Değeri giderek Artan Bir Yörük Sanatı Yaşam Biçimi ve Geleneksel Değerlerde Havsız Kirkitli Dokumalar”, Kültür ve Sanat

164. Arıcanlı, İsenbike (1979), “Osmanlı İmparatorluğunda Yörük ve Aşiret Ayrımı”, Boğaziçi Üniversitesi Dergisi, S.7, s.27-34. 165. Armağan, Abdüllatif (1998), “XVI. Yüzyılda Teke Sancağı’ndaki KonarGöçerlerin Demografik Durumu Üzerine Bir Araştırma”, Tarih Araştırmaları Dergisi (Cumhuriyetin 75. Yılına Armağan), C. XIX, S. 30, s. 1- 35. 166. Armağan, Abdüllatif (2002), “Tarihsel Süreç İçinde Teke Yöresi”, A.Ü. DTCF Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, C. XX, S. 32, s.1-21. 167. Arslan, Mükerrem; Kiper, Tuğba (2007), “Safranbolu Yörük Köyü Tarımsal Turizm Potansiyelinin Kırsal Kalkınma Açısından Değerlendirilmesi”, Süleyman Demirel Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, S.2, s. 145-158. 168. Artun, Erman (1995), “Yaşayan Adana Karatepeli Fıkraları”, İpek Yolu Uluslararası Halk Edebiyatı Sempozyumu Bildirileri, s.19-57, Ankara: HAGEM Yayınları.

Dergisi, S.34, s. 52-56. 176. Atlıhan, Şerife (1999), “Batı Anadolu’da Yaşayan Yörüklerde Heybe ve Torba Dokumalar”, Erdem Dergisi Halı Özel Sayısı I, C.10, S.28, s.35-45. 177. Atlıhan, Şerife (2002), “On Yılda Bir Yörük Düğün Törenindeki Değişim”, VI. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi. 178. Atlıhan, Şerife (2008), “Antalya-Elmalı Akkuyu Yaylası Yörüklerinde Ev ve Tekstil Tasarımları”, Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Etkinlikleri Sempozyum Bildirileri Kitabı, s.65-71, Antalya: Akdeniz Üniversitesi Yayınları. 179. Aydın, Öznur (2010), “Karadayı, Gebiz ve Tekke Köylerinde (Serik-Antalya) Yaşayan Karakoyunlu Yörüklerinin Dokuma Kültüründeki Değişmeler”, Akdeniz-Sanat Dergisi, C. 3, S. 6, s. 45-57. 180. Aytas, Gıyasettin (2012), “İttihat ve Terakki Döneminde Adana Valiliği

169. Artun, Erman (2008), “Çukurova Yörüklerinin Gelenek ve Görenekleri Bunlardaki Eski Kültür İzleri”, Halk Kültürü Araştırmaları, İstanbul: Kitabevi Yayınları.

Tarafından Tahtacı Yörükler Hakkında Hazırlanan Bir Rapor”, Yayın Yeri: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi. 181. Aytekin, Fulya (2000), “Geleneksel Türk Mutfağında Helvalar Safranbolu

170. Atabeyli, Kum Naci (1949), “Türkmen, Yörük ve Tahtacılar arasında Tetkikler, Görüşler”, Türk Folklor Araştırmaları, C. 1, S. 5, s. 69-71.

82

Yörük Köyünden Bir Örnek Mısır Helvası”, Yayın Yeri: Folklor Halkbilim Dergisi.

83

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

163. Alpant, Aziz (1954), “Karagülcülük ve Karakoyunlu Aşireti”, Üretim, S.58,

171. Atabeyli, Naci Kum (1940), "Teke (Antalya) Yürükleri Hakkında Notlar", Türk


182. Bahadır, Muhammet, Özlü, Tamer (2015), “Ağaçlı Sulak Alanlara Bir Örnek

193. Büyükcan Sayılır, Şeyda (2012), “Göçebelik, Konar-Göçerlik Meselesi ve

Yörükler Su Basar Ormanı, Yayın Yeri: Uluslararası Sosyal Araştırmalar

Coğrafi Bakımdan Konar-Göçerlerin Farklılaşması”, Türk Dünyası

Dergisi.

İncelemeleri Dergisi, XII/1 (Yaz 2012), s.563-580.

183. Bahadır, Muhammet; Özlü, Tamer (2014), “Ağaçlı Sulak Alanlara Bir Örnek

194. Büyükcan Sayılır, Şeyda (2012), “Göçebelik, Konar-Göçerlik Meselesi ve

Yörükler Su Basar Ormanı Kızılırmak Deltası”, Yayın Yeri: The Journal of

Coğrafi Bakımdan Konar-Göeçerlerin Farklılaşması”, Türk Dünyası

International Social Research.

İncelemeleri Dergisi, S. XII/1 s. 563-580.

184. Bakır, İbrahim (1990), “Göçer-Konar Hayatta Mekân”, Türkiye Aile Yıllığı, s.

Üçlüsü”, İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, C. V, Cüz 1-4, s.75-86.

185. Banguoglu, Tahsin (1960), “Oğuzlar ve Oğuzeli Üzerine”, Türk Dili

196. Çelik, Şenol (2012), “Osmanlı Devleti’nde Reâyâ (Köylü-Çiftçi)- Yörük

Araştırmalar Yıllığı Belleten 1959’dan Ayrı Basım, Ankara, Türk Tarih

(Göçebe) Ayrımı ve İçel Sancağı Örneği”, History Studies, vol. 4, issue. 4, s.

Kurumu Yayınları.

91-108.

186. Bayraktar, Fatma Sibel (2012/1), “Bergama Yöresi Yörük Ağızlarında Şimdiki Zaman”, Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dergisi, Y.13, S.22, s.

197. Çetintürk, Selahaddin (1943), “Osmanlı İmparatorluğunda Yürük Sınıfı ve Hukuki Statüleri”, DTCFD, II/1, C.2, S.1, s. 107-116. 198. Çevik, Nevzat (2002), “Yörükler”, Yayın Yeri: Antalya Life

103-113. 187. Berber, Ferhat (2000), “Manisa ve Çevresinde Yörük ve Türkmenler”, Yayın

199. Çıblak Coşkun, Nilgün; Kırmızı, Ömer (2016), “Mersin Yöresinden Mahalli Bir Fıkra Tipi Örneği: Erdemlili Mudahhar”, KARADENİZ, S.31, s.27-42.

Yeri: Manisa Dergisi 188. Biçici, Hür Kamil (2008), “Safranbolu Yörük Köyü Mezarlığında Bulunan Süslemeli Mezar Taşları”, Yayın Yeri: Manas Sosyal Bilimler Dergisi 189. Bingöl, Süleyman (1999), “Anadolu’daki Yörük Aşiretlerinin Adları ve

200. Demir, Özkan; Bakar, Nur (2014), “Silifke Yörüklerinde Doğum Evlenme ve Ölüm Gelenekleri Üzerine Bir Araştırma”, Yayın Yeri: Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi

Yerleşim Bölgeleri”, Ankara: Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi

201. Demirci, Yusuf Ziya (1940), “Yörükler”, Türklük, C. II, S.10, s.223-225.

Dr. Himmet Biray Özel Sayısı

202. Deniz, Bekir; Ürer, Harun (1998), “Selçuk İzmir Civarında Yaşayan Tekeli

190. Bölükbaşı Ertürk, Ayşen Esra (1996), “Yörükköy Evleri”, Yayın Yeri: Art

Yörüklerinde Halı ve Düz Dokuma Yaygılar”, Erdem Dergisi Halı Özel Sayısı I, C.10, S.28, s.125-133.

Decor, s.38, Mayıs, s. 74-81. 191. Buksur, Hacer; Ölmez, Filiz Nurhan (2011), “Saçıkara Yörüklerinde Yaşayan

203. Denker, Bedriye (1960), “Güneydoğu Toroslarda Göçebelik (Dr. Wolf-Dieter Hütteroth’a Göre)”, Türk Coğrafya Dergisi, Y. XVI, S. 20, s. 136-142.

Dokumalar”, Yayın Yeri: Art-e 192. Bulduk, Üçler (1998), “İdari ve Sosyal Açıdan Karakeçili Aşiretleri ve Yerleşmeleri”, A.Ü. DTCF Tarih Araştırmaları Dergisi, 30 (Ayrı Basım), s. 37-

204. Doğan, Midrabi Cihangir; Doğan, Mehmet Sait (2005), “Yörüklerin Hayat Tarzı”, Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, S. 49.

52.

84

85

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

238-242, Ankara: Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayınları.

195. Caferoğlu, Ahmet (1973), “Anadolu Etnik Yapısının Oğuz-Türkmen-Yörük


205. Doğan, Midrabi Cihangir (1998), “Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Yörük Aileleri: Antalya Örneği”, Yayın Yeri: Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu

Köyleri”, Türkiye Harsi ve İctimai Araştırmalar Dergisi, S. 81, s. 119-154. 218. Eser, Hamza Bahadır (2007), “Yörük Kültürü Üzerine”, Yerel Siyaset, Y.2,

Yayını 206. Doğan, Midrabi Cihangir (2004), “Tarihsel Gelişim Sürecinde Yörükler”, Yayın Yeri: Sosyoloji Konferansları 207. Doğan, Midrabi Cihangir (1998), “Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Yörük Aileleri Antalya Örneği”, Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayını, s. 379–

S.17, s.19-20. 219. Gelekçi, Cahit (2004), “Türk Kültüründe Oğuz-Türkmen-Yörük Kavramları”, Hacettepe Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S.1, s.15. 220. Göçer, Ali (2015), “Bektaşi Türkmenlerinde Halk İnançlarının Sosyal Yaşamdaki İzleri Üzerine Bir Araştırma Yörük Köyü Örneği”, Türk Kültürü ve

380. 208. Doğan, Midrabi Cihangir (2004), “Tarihsel Gelişim Sürecinde Yörükler,” Sosyoloji Konferansları Dergisi, S.30, s. 15-29. 209. Doğan, Midrabi Cihangir; Doğan, M Said (2005), “Yörüklerin Hayat Tarzı”, Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, S.49, s.677-708. 210. Doğaner, Ali (2014), “Çukurova Bölgesi Fıkra Anlatma Geleneğinde Yörük Tipine Bağlı Fıkralar”, Route Educational & Social Science Journal, Nisan

Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, S.73, s.31-47. 221. Gökbunar, Ali Rıza (2003), “Osmanlı Devleti’nde Yörüklerin Göçerlikten Yerleşik Yaşama Geçirilmesinde Uygulanan Vergi Politikaları ve Sosyal Sonuçlar”, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.1, S.2, s.59-66. 222. Gönüllü, Ali Rıza (1983), “Alanya Yörüklerinde Bazı Hayvan İsimleri”, Türk Folkloru, S. 47, s. 12. 223. Gülten, Sadullah (2009), “XVI. Yüzyılda Söğüt Yörükleri”, Türk Kültürü ve

2014 S.1(1), s.127-143. 211. Dönmez, Ercan; Aşkın, Feride Kübra (2015), “R. WOT Analizi ile Safranbolu Yörük Köyü ve Yakın Çevresinin Ekoturizm Potansiyelinin Değerlendirilmesi”, Karabük Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Özel Sayı I, s.70-83. 212. Dönmez, Yusuf (1964), “Karasu Batısında Bir Yörük Yerleşmesi”, Coğrafya Enstitüsü Dergisi, C. 7, S.17, s.181-199. 213. Erdal, İbrahim (2016), “Atatürk Dönemi Nüfus Politikasına Göre, KonarGöçer Aşiretlerin İç İskân Uygulamaları”, Çanakkale Araştırmaları Türk

Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, S.50, s.235-242. 224. Gülten, Sadullah (2009), “Batı Anadolu’da Bir Yörük Grubu: XVI. Yüzyılda Karaca Koyunlular”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C. 12, S.22, s.192-215. 225. Gülten, Sadullah (2009), “Batı Anadolu’da Bir Yörük Grubu: XVI. Yüzyılda Karaca Koyunlular”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.12, S.22, s.192-215. 226. Gülten, Sadullah (2009), “Yörük Adına Dair Bazı Düşünceler”, Ekev Akademi

Yıllığı, Y. 14, S.21, s. 109-121. 214. Erdoğan, Emine (1990), “Ankara Yörükleri (1463, 1523/30 ve 1571 Tahrirlerine Göre)”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi (OTAM), S. 18, s. 119-135. 215. Eren, Naci (1976), “Yörük Çuvalları”, Türkiyemiz, S. 6 (18), s. 27-32.

Dergisi, Y.13, S.39, s.1-10. 227. Gündüz, Tufan (2003), “Osmanlı Ekonomisi İçinde Konar-göçerler”, 60. Yılında İlim ve Fikir Adamı Prof. Dr. Kazım Yaşar Kopraman’a Armağan, (Haz. Prof. Dr. Semih Yalçın), Ankara, s. 92-97.

216. Eroğlu, Mehmet Ali (2013), “Antalya ve Civarı ‘Cicim Seccadeleri’ (Namazlağ)”, Akdeniz Sanat Dergisi, C.6, S.12, s.252-267. 86

87

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

217. Eröz, Mehmet (1967), “Türk Köy Sosyolojisi Meseleleri ve Yörük-Türkmen


228. Güngör, Kemal (1941), "Cenubi Anadolu Yörüklerinin Etno-Antropolojik

240. Karkın, Adnan Metin; Onay, Selin (2015), “Mersin de Yaşayan Son Yörükler

Tetkiki", Ankara, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Antropoloji ve Etnoloji

Olan Sarıkeçeliler in Yaşantıları Kültürel Özellikleri ve Yörük Müziği Üzerine

Enstitüsü Neşriyatı,

Bir Araştırma”, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, S.35,

229. Gürbüz, Orhan (1997), “Türkiye’de Göçebe Mesken Örneği: Çadır”, Türk Coğrafya Dergisi, S. 32, s. 185-195; 230. Gürdal, Mustafa (1976), “Antalya Yürükleri”, Türk Etnoğrafya Dergisi, S.XV,

241. Kasap, Silvana (2006), “Aydın’da Yaşayan Yörüklerin Dokuduğu Namazlıklar Üzerine Bir Değerlendirme”, Aydın İli Özel İdare Dergisi 242. Kasapbaşı, Y. (1963), “Türkmen Yörükleri Arasında Üç Gün”, Türk Folklor

s. 65-72. 231. Hadimli, Halil; Karakuzulu, Zerrin; Birinci, Salih (2010), “Akseki İlçesindeki Göçebe Hareketler”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C. 3, S. 10, s. 348-359.

Araştırmaları, S.8/164, s.3006-3011. 243. Kaştan, Yüksel (2009), “Antalya Yöresi Yörüklerinde Av”, ACTA TURCICAÇevrimiçi Tematik Turkoloji Dergisi, Y.1, S.1, s.413-433.

232. Halaçoğlu, Yusuf (2003), “Anadolu’da Türk Aşiretleri ve Karakeçililer”,

244. Kayabaşı, Rabia Gökcen (2011), “Barçın Yaylası Yörüklerinde Yayla Güzeli

Tarihten Günümüze Karakeçililer, (Ed. İsmail Özçelik), Kırıkkale: Karakeçili

Seçme Geleneği Üzerine Bir İnceleme” Yörtürk Fikir Kültür ve Sanat Dergisi

Kaymakamlığı Yayınları.

Y. 16, S. 97, Mayıs-Haziran 2011, s. 22-23.

233. Kademoğlu, Osman (1973), “Anamas Yaylalarında”, Türkiyemiz, S. 10, s. 20-

245. Kayıpmaz, Fahrettin; Kayıpmaz, Naciye (1993), “Isparta Çevresi Yörük Kilimleri”, Türkiyemiz Kültür ve Sanat Dergisi, Y.23, S.69, s.30-41, Akbank

28. 234. Kahraman, Mutlu Hüseyin (2009), “Balıkesir Yörük Ağızlarında Kullanılan Şimdiki Zaman Biçimleri”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten, C.2, s.71-83. 235. Kalaycı, İsa; Kızılkaya, Oktay (2012), “Osmanlı Devleti’nin İskân Siyaseti ve Yerleşim Birimleri Üzerine Bir Değerlendirme”, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.9, S.18, s.361-378. 236. Karaca, Behset (2005), “Osmanlı Devleti’nde Konar Göçer Zümrelerin Yörükler Safevi Devletiyle İlişkileri”, Arayışlar 237. Karaca, Behset (2006), “1522-1532 Tarihlerinde Menteşe Bölgesi Yörükleri”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.18, S.2, s.403-440. 238. Karaca, Behset (200), “1522-1532 Tarihlerinde Aydın İli Yörükleri”, SDÜ Fen Edebiyat Fak. Sosyal Bilimler Dergisi, C.1, S. 13, s.103-138. 239. Karakaş, Ayhan (2013), “Çukurovalı Âşık Ali Anbarcı’nın Yörük Üstüne

Kültür Yayınları. 246. Kılıç, Orhan (1996), “1597 Tarihli Mufassal Yörük Defterine Göre Haleb Türkmenleri”, Türk Dünyası Araştırmaları, S.105, s.59-75. 247. Koç, Fatma; Çelik, Raziye (2015), “Mersin Mut İlçesi Yörükleri Kadın ve Erkek İç Giyimleri”, Arış Geleneksel Türk El Sanatları Dergisi, S.11, s.37-52. 248. Koçak, Emine (2003), “Safranbolu Yörük Köyü’nde Bulunan İşlemeler”, MOTİF Dergisi, C.9, S.14, s.4-7. 249. Koyuncu, Okca Ayşegül (2015), “Asırlık Bir Sevda Öyküsü: ‘Aşağıseyit Köyü Sudan Koyun Atlatma Yarışı ve Yörük Şenliği’”, Turkish Studies, S.10/14, s.483-508. 250. Koyuncu, Okca Ayşegül (2015), “Yörük Yaşam Biçimi İçerisinde Kadının Yeri ve Önemi”, Akademik Bakış Dergisi, S.52, s.502-513.

Türküleri”, Asia Minor Studies, C.1, S.1, s.64-76.

88

89

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

s.271-285.


251. Köse, Abdullah (2005), “Türkiye’de Geleneksel Kırsal Konut Planlarında Göçebe Türk Kültürü İzleri”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C. VII/2, s. 165-200. 252. Kum, Naci (1949), "Türkmen, Yörük ve Tahtacılar Arasında Tetkikler, Görüşler", Türk Folklor Araştırmaları, C. I, S. 5, s. 69-71. 253. Nas, Gönül Erdem (2015), “Yörük Kültüründe Düğün-Ölüm Âdetleri ve Adlandırmaları”, Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature,

135. 263. Pekin, Ersu (1975), “Yörük Çuvalları”, Sanat Dünyamız, S.2/5, s. 14-20. 264. Saltuk, Sabire Sunda (1965), “Afyon Yörüklerinde Düğün”, Taşpınar, C.2, S.16, Y.6/1965, s.11-13. 265. Sayan, Yüksel (2004), “Göçebeliğin Mirasçıları Yörükler ve Sanat”, Ekoloji Magazin Dergisi, S.2. 266. Saydam, Abdullah (2009), “Sultanın Özel Statüye Sahip Tebaası: Konar-

1(2), s.25-32. 254. Okumuş, Osman (2013), “Anadolu da Ticari Hareketlilik Türkmen ve Yörüklerin İktisadi Hayatları”, Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi, C.5, S.2,

Göçerler”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, S.20, s. 145160. 267. Selçuk, Hava, (2008), “XVII. Yüzyılda Kayseri ve Çevresinde Türkmen

s.379-392. 255. Okur, Ö. D; Güzel, Seydim Z. (2009), “Geleneksel Dolaz Peynirinin Yörük Peyniri Üretim Karakteristikleri”, Süt Dünyası, Y.4, S. 22. 256. Oyman, Naile Rengin; Akdağ, Kazım (2013), “Isparta Yöresindeki Bazı Yörüklere Ait Düz Dokuma Örnekleri”, Akdeniz Sanat Dergisi, C.6, S.12,

Oymakları”, Türk Dünyası Araştırmaları, S. 173, s.41-62. 268. Seyirci, Musa (1994), “Alanya Yöresinde Yaşayan Bahşiş Yörükleri”, 4. Alanya Tarih ve Kültür Semineri, Kültür ve Sanat Dergisi, İş Bankası Yayını, S.25. 269. Seyirci, Musa (2008), “Dadaloğlu Soylu Bir Yörük Ozanının Şiiri Üzerine”,

s.231-240. 257. Özçatalbaş, Orhan (2016), “Yörük Türkmen Topluluğunun Mevcut Durumu ve Konumunun Geliştirilmesi Üzerine Bir Araştırma”, Türkiye 1. Yörük Türkmen Çalıştayı ve Arama Konferansı Bildiri Kitabı, Antalya, s.211-232. 258. Öztürk, Erol (2009), “Mersin Yörüklerinden Derleme Sözlüğüne Katkılar”, Türk Dili Dergisi, C: XCVII, S: 689, s. 405-411. 259. Özüdoğru, Şerife (1996), “Silifke ve Sivrihisar Yörüklerinde Kilim Peşkir ve Kuşak Örnekleri”, Anadolu Sanat Dergisi, S.5, s.156-172. 260. Pancar, Emine (2013), “1921 Yılında Yörük Ali Efe’nin Cephe Gerisinde Yürüttüğü Faaliyetler”, History Studies International Journal of History, S.5,

Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Dergisi, S.115, s.59-60. 270. Seyirci, Musa (1997), “Manavgat Yörüklerinin Göç Yolları ve Aşiretler”, Antalya Ekspres Gazetesi, 23 Ocak-1 Şubat 1996, S.961-970, s.2. 271. Seyirci, Musa (1987), “Yörüklerde Alaçık”, İçel Kültürü, Y.1, S.3 Eylül 1987, s.20-21. 272. Seyirci, Musa (1988), “Yörüklerde Azık Torbaları”, İçel Kültürü, Y.2, S.6, Eylül 1988, s.6-8. 273. Seyirci, Musa (1988), “Yörükler ve Yörük Kültürü”, Hürses Gazetesi,8-20 Mart 1988, Antalya, S.9863-9873, (sayfa numarası yok). 274. Seyirci, Musa (1988), “Yörüklerde Azık Torbaları”, Hürses Gazetesi, Antalya,

s.177-192. 261. Pancar, Emine (2012), “Yörük Ali Efe Kuvvetleri ve Demirci Mehmet Efe Kuvvetleri Arasındaki Çatışma 19 Ağustos 1920”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.22, S.1,s.257-264. 90

26 Ağustos 1988, s.1. 275. Seyirci, Musa (1988), “Yörük Parkı”, Hürses Gazetesi, Antalya, Y.31, S.9985, 30 Temmuz 1988, s.1-4. 91

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

262. Pekin, Ersu (1976), “Yörüklerde Yük Çulu”, Kültür ve Sanat, S. 2 (4), s. 122-


276. Seyirci, Musa; Eren, Naci (1988), “Antalya Yörüklerinin Kullandığı Çalgılar”, Türk Folkloru Dergisi Belleten, 1987/1-2, İstanbul, s.109-121. 277. Seyirci, Musa (1989), “Antalya Yöresinde Dokunan Yörük Seccadeleri”, Millî Kültür, Haziran 1989, S.65, s.22-24. 278. Seyirci, Musa (1992), “Frig Gelenekli Yörük Mezarlığı”, Güneyde Kültür Dergisi, Y.4, S.37, Mart 1992, s. 36-37. 279. Seyirci, Musa; Topbaş, Ahmet (1996), “Antalya Yöresi Motifli Yörük Mezar Taşları”, Adalya Dergisi, S.1, s.115-124, Antalya: Suna İnan Kıraç Akdeniz 280. Seyirci, Musa (1987), “Sarıkeçili Yörüklerinde Keçilere Takılan Adlar”, Türk Folklorundan Derlemeler, Ankara: Millî Folklor Araştırma Dairesi Yayınları. 281. Seyirci, Musa (1988), “Antalya Yörükleri”, Hürses Gazetesi, Antalya 18-27

ve Sanat Dergisi, Mart, S.25, s.40-44. 291. Seyirci, Musa (1997), “Karakoyunlu Yörüğü Zeynep Bacı’dan Derlenen Atasözleri”, Güney Kültür Dergisi, Mart, S.97, s.19-21. 292. Seyirci, Musa (2000), “Yaylaların Göçmen Kuşları Yörükler”, Skylife Dergisi, S.206, s.108-122. 293. Seyirci, Musa (2003), “Kirman Yörükleri”, Folklor Edebiyat Dergisi, C.8, S.31, s.245-248. 294. Seyirci, Musa (2003), “Tire Yörükleri”, Folklor Edebiyat Dergisi, C.9, S.34, s.51-56. 295. Sümer, Faruk (1952), “XVI. Asırda Anadolu, Suriye ve Irak’ta Yaşayan Türk Aşiretlerine Umumi Bir Bakış”, İktisat Fakültesi Mecmuası XI, No: 1-4, s. 509-523.

Ekim 1988, sayfa numarası yok. 282. Seyirci, Musa (199), “Toros Dağları Üzerinde Söbüce Yaylasında Bir Yörük Anası ile Bir Söyleşi”, Güneyde Kültür Dergisi, Antakya, S.2, s.6-7. 283. Seyirci, Musa (1993), “Makedonya Yörükleri”, Türk Dünyası Dergisi, Haziran,

296. Sümer, Faruk (1989), “Kayı Boyu ve Karakeçililer”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, S.34, s.4-8. 297. Şahin, İlhan (198), “Osmanlı İmparatorluğunda Konar-Göçer Aşiretlerin Hukuki Nizamları”, Türk Kültürü, Y. 20, S.227, s. 285-294.

S.3, Y.1, s.51-53. 284. Seyirci, Musa (1991), “Honamlı Yörükleri Üzerine”, Kırkmerdiven Dergisi,

298. Şimşir, Nahide (2016), “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Balıkesir ve Çevresinde Karakeçililer”, Türk-İslâm Medeniyeti Akademik Araştırmalar Dergisi, C.11,

Antalya, Kasım, S.19, s.15. 285. Seyirci, Musa (1992), “Türklerde Yaylacılık ve Antalya Yörüklerinin Çıktığı Yaylalar”, Güneyde Kültür Dergisi, Antakya, Temmuz, Y.4, S.41, s. 15-18. 286. Seyirci, Musa (1990), “Elmalı Yöresinde Yörükler ve Tahtacılar”, Millî Folklor,

S.22, s.99-132. 299. Şimşir, Nahide (2015), “XIX Yüzyıl Yağcıbedirli Yörüklerinin Demografik ve Coğrafî Özellikleri”, Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, C.2, S.5, s.124-147. 300. Taş, Ela (2010), “Tarsus Yöresine Ait Zili Teknikli Yörük Seccadelerinden

Aralık, S.8, s.26-28. 287. Seyirci, Musa (1996), “Antalya Yörükleri”, Kültür ve Sanat Dergisi, Mart,

Örnekler”, Akdeniz Sanat Dergisi, C.3, S.6, s.153-162. 301. Taş, Songül (2016), “Doğumunun 100. Yılında Samim Kocagöz’ün

S.29, s.49-52. 288. Seyirci, Musa (1994), “Afyonkarahisar Yörükleri”, Kültür ve Sanat Dergisi,

Romanlarında Yörükler”, Folklor/Edebiyat, C.22, S.87,s.93-111. 302. Ürker, Okan; Çobanoğlu, Nesrin (2014), “Türkiye’de Doğal Varlıkların

Mart, S.21, s. 45-49. 289. Seyirci, Musa (1994), “Anamas Yaylası ve Isparta Yörükleri”, Kültür ve Sanat

Sürdürülebilir Kullanımında Biyoetiğin Bir Araç Olarak Kullanılması Batı

Dergisi, Haziran, S.22, s. 38-41. 92

93

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü Yayını.

290. Seyirci, Musa (1995), “Alanya Çevresinde Yaşayan Bahşiş Yörükleri”, Kültür


Anadolu Yörükleri Üzerinden Örnek Olay İncelemesi”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.5, S.1, s.151-171. 303. Yalgın, Ali Rıza (1941), “Yörüklerde ve Şehirlerde Keçecilik”, Halk Bilgisi Haberleri, S.10/113, s.104-108.

Bugüne Antalya, C.II, s. 332-347, Antalya: Antalya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları. 314. Akan, Meral (2008), “Yörüklerde Taşımada Kullanılan Dokumalar”, Atatürk

304. Yalgın, Ali Rıza (1944), “Göç Yollarında Kahraman Yörük Kadınları”, Çınaraltı, S.6/137, s.6-7.

Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, 38. ICANAS(Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi) Bildiriler, Maddi Kültür, C. II, s. 21-44.

305. Yalgın, Ali Rıza (1944), “Yürüklerde Kadın Başlıkları ve Tuvalet, Çınaraltı, S.6/138, s.10-11.

315. Akan, Meral; Nas, Emine; Bezirci, Zuhal (2006 ), “Yörükler ve Amerikan Yerlileri’nde Yaşam Biçimlerinin Şekillendirdiği Bazı El Sanatları Üzerine

306. Yalman, Ali Rıza (1939), “Cenup Yörüklerinde Dericilik”, Halk Bilgisi Haberleri, S.9/97, s.7-10.

Görüşler”, C.3, s.997-1020Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı VI. Türk Kültürü Kongresi.

307. Yener, Gülistan; Gül, Atila (2016), “Kültürel Peyzaj Değeri Açısından Yörük Kültürünün İrdelenmesi”, SDÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, C.20, S.2, s.197-205.

316. Akar, Ali (2008), “Bodrum Yörük Ağızlarının Yapısı”, 22-25 Ekim 2007, 15222007 Osmanlılardan Günümüze Her Yönüyle Bodrum Bildirileri. 317. Akkuş, Akif; Meydan, Ali (2016 ), “Yörüklerin Ormanla Olan İlişkileri Mersin

308. Yılmaz, Anıl; Telci, Cahit (2010), “Türk Kültürü Terminolojisinde Göç Kavramı”, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, C. 7, S. 2, s. 14-33. 309. Yılmaz, Fikret (1994), “Karaca Koyunlu Yörükleri Kanunu”, Tarih İncelemeleri Dergisi, S.IX, s.349-355. d. Bildiriler Bildiriler

Sebil Örneği”, 23-26 Mayıs 2016, GEOMED 4th International Geography Symposium. 318. Aksoy, Hüseyin (2012) , “Sarıkeçili Yörüklerinde Hayvancılıkla İlgili Geleneksel İnanç İşlem ve Uygulamalar”, 21-24 Kasım 2011, VIII. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi.

310. Afyoncu, Erhan (1998), “Kayseri Sancağında Yörükler (1483-1584)”, II.

319. Aktan, Oğuz (1996), “Antalya Çevresinde ve Güney Anadolu’da Depreşen ve

Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri, s. 1-17, Kayseri: Kayseri ve

Didinen Konargöçer Asabiyeti”, I. Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo-

Yöresi Tarih Araştırmaları Merkezi.

Kültürel Yapısı (Yörükler) Sempozyumu Bildirileri, s.1-23, Ankara: HAGEM

311. Afyoncu, Erhan (2000), “Ulu Yörük 1485-1574”, Anadolu’da ve Rumeli’de Yörükler ve Türkmenler Sempozyumu Bildirileri, 13-14 Mayıs 2000 Tarsus, s.1-18, Ankara: Yör-Türk Vakfı Yayınları. 312. Ak, Mehmet (2007), “20. Yüzyılda Serik’te Yörükler”, 20. Yüzyılda Antalya Sempozyumu Bildirileri, C.I, s.278-296, Antalya: Akdeniz Üniversitesi Yayınları.

Yayınları. 320. Alkan Günay, Nilüfer (2013), “18. Yüzyılda Osmanlı Taşra Yönetim Düzeni Açısından Hüdavendigar Sancağında Yörükler”, 13th International Congress of Ottoman Social and Economic History (ICOSEH). 321. Arslan, Erden Sedat (2008), “Aydın’da Deve Kültürü”, V. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Genel Konular Seksiyon Bildirileri, s.35-60, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.

94

95

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

313. Ak, Mehmet (2010), “Antalya’da Yörükler ve Yörük Kültürü”, Dünden


322. Artun, Erman (1996), “Çukurova Yörüklerinin Gelenek ve Görenekleri

331. Aytaç, Pakize (2002), “Yörüklerde Aile ve Kadın- Kadın Kıyafetleri”, Yörük ve

Bunlardaki Eski Kültür İzleri”, Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları, Sosyo–

Türkmenlerde Günlük Hayat Sempozyumu Bildirileri, s.15-25, Ankara: Yör-

Kültürel Yapısı (Yörükler) Sempozyum Bildirileri, 25-26 Nisan 1994, s.25-62,

Türk Vakfı Yayınları.

Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. 323. Artun, Erman (2001), “Çukurova Konar-Göçer Türkmenlerinin Halk Kültürlerinde Eski Türk İnançlarının İzleri”, 12-13 Nisan 2001, II. Kayseri ve Yöresi Kültür, Sanat ve Edebiyat Bilgi Şöleni. 324. Artun, Erman (1996), “Çukurova Yörüklerinin Gelenek ve Görenekleri”, I. Sempozyumu 1994, Ankara: Kültür Bakanlığı (HAGEM) Yayınları. 325. Atlıhan, Şerife (1986), “Ezine Ayvacık Bölgesinde Son 1000 Yılda Yörük ve Köy Halıları”, V. ICOC (Oriental Carpets and Textiles Studies), Vien-

Gelenekleri Üzerine Bir Araştırma”, I. Uluslararası Niğde Dil, Kültür ve Tarih Sempozyumu. 333. Bakır, İbrahim (1991), “Toroslarda Göçebe Mimarisi”, Türk Halk Mimarisi Sempozyumu Bildirileri, s. 17-30, Ankara: HAGEM Yayınları. 334. Başar, Mustafa Aydın (2017), “Yörük Kültürünü Obadan Sınıfa/Okula Taşımak: "Yörük Çadırında Tüten Bacalar" Proje Uygulamalarına İlişkin Bir Değerlendirme”, XII. European Conference on Social and Behavioral Sciences, Catania, Sicily, Italy 335. Bayar, Muharrem (2002), “Karakeçili Yörük Aşiretinin Tarih ve Kültür

Budapest. 326. Atlıhan, Şerife (2006), “Yörük Düğünü”, Festorient, Uluslararası Etnik Yaşam Kültürünün Moda ve Tasarıma Etkileri, Feshane-İstanbul.

Hayatı”, Yörük ve Türkmenlerde Günlük Hayat Sempozyumu Bildirileri, s. 27-62, Ankara: Yörük Türkmen Vakfı Yayınları.

327. Atlıhan, Şerife (2008), “Antalya-Elmalı Akkuyu Yaylası Yörüklerinde Ev ve

336. Baykurt, Şerif (1996), “Yörük Kültüründe Oyunlar ve Danslar”, I. Akdeniz

Tekstil Tasarımları”, Güzel Sanatlar Etkinlikleri Sempozyum Bildirileri, s. 65-

Yöresi türk Toplulukları Sosyo Kültürel Yapısı (Yörükler) Sempozyumu

71, Antalya: Akdeniz Üniversitesi Yayınları.

Bildirileri, s. 127-128, Ankara: Kültür Bakanlığı HAGEM Yayınları.

328. Avcı, Nazmi (2002), “Yörüklerde Yaşam Felsefesi”, Yörük ve Türkmenlerde

337. Bazin, Marcel (1994), “Orta Toros Yörüklerinden Sarı Keçili Aşireti”, Ankara

Gülük Hayat Sempozyumu Bildirileri, s. 9-14, Ankara: Yörük Türkmen Vakfı

Üniversitesi Türkiye Coğrafyası Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi

Yayınları.

Dergisi, , s. 323-351.

329. Aylin, Özcan (2015), “Denizli Yöresinde Kocaoğlanlar Tepesi ne Yerleşen

338. Bulduk, Üçler (2000), “Bozdoğan Yörükleri ve Yaylak-Kışlak Sahaları”,

Sarıkeçili Yörüklerinde Dokumalar”, 1. Teke Yöresi Sempozyumu, 4-6 Mart

Anadolu’da ve Rumeli’de Yörükler ve Türkmenler Sempozyumu Bildirileri, s.

2015, Burdur.

71-82. 14-15 Mayıs 2000 Tarsus, Ankara: Yör-Türk Vakfı Yayınları.

330. Aytaç, Ahmet (2008 ), “Mut Yörük Dokumaları”, Akdeniz Üniversitesi II.

339. Bulduk, Üçler (2008), “Sosyal Yaşayış, Konar-Göçerlik ve Etnisite”, Uyan

Uluslararası Akdeniz Gençlik Şenliği Güzel Sanatlar Etkinlikleri Sempozyum

Türkiyem- II. Yörük Türkmen Büyük Kurultayı ve Bilim Şenliği (3-4 Mayıs

Bildirileri, s.93-21, Antalya: Akdeniz Üniversitesi Yayınları.

2008), Ankara, s. 216-223.

96

97

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo-Kültürel Yapısı (Yörükler)

332. Bakar, Nur (2012), “Silifke Yörüklerinde Doğum Evlenme ve Ölüm


340. Can, Ayten; Akkaya, Mehmet (2016), “Konar-Göçer Yörük ve Türkmen

349. Emecen, Feridun Mustafa (2000), “Batı Anadolu’da Yörükler”, Anadolu’da

Kültüründe Devecilik ve Deve Güreşlerinde Kadın Eli”, Kültürel Miras ve

ve Rumeli’de Yörükler ve Türkmenler Sempozyumu Bildirileri, 13-14 Mayıs

Kadın Sempozyumu, 12-14 Mayıs 2016, Aydın.

2000 Tarsus, Ankara: Yörtürk Vakfı Yayınları,

341. Candeğer, Ümmügülsüm (2015), “Toros Yörüklerinde Düğün Âdetleri”, 1213 Aralık Alanya XIII. Tarih ve Kültür Semineri. 342. Civelek, Hatice Yaprak (2007), “Yörük Nüfus Üzerine Sosyal Demografik Değerlendirmeler”, Yörük Nüfus Çalıştayı 343. Cöhce, Salim (2015), “Bir Yörük Obasında Çocuk Olmak”, IV. Uluslararası

Sempozyumu Bildirileri (25-26 Nisan 1994 Antalya), Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. 351. Erdek, İbrahim (2016), “Domaniç Karakeçili Yörüklerinin Havsız Kirkitli Dokumaları”, X. Uluslararası Türk Kültürü, Sanatı ve Kültürel Mirası Koruma Sempozyumu/Sanat Etkinlikleri, Ulanbatur.

344. Çelik, Şenol (2000), “XVI. Yüzyılda İçel Yörükleri Hakkında Bazı

352. Erden, Atilla (1996), “Günümüzde Toros Yörüklerinden İzlenimler”, I.

Değerlendirmeler”, Anadolu’da ve Rumeli’de Yörükler ve Türkmenler

Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo-Kültürel Yapısı (Yörükler)

Sempozyumu Bildirileri, s.83-101, 13-14 Mayıs 2014 Tarsus, Ankara: Yör-

Sempozyumu Bildirileri, s.139-146, Ankara: Kültür Bakanlığı HAGEM

Türk Vakfı Yayınları.

Yayınları.

345. Çelik, Deniz; Gökçe, Akif; Koca, Veli; Cengiz, Gizem (2012 ) , “Kırsal

353. Erdoğan Özünlü, Emine (2016 ), “16. Yüzyılda Haymana Yörükleri Coğrafi

Turizmde Marka Kimliği Yörük Köyü Örneği”, 2. Ulusal Kırsal Turizm

Yaşam Alanları Üzerine Bir Değerlendirme”, Sakarya Meydan Muharebesi

Sempozyumu, 20-22 Eylül Aksaray.

ve Haymana Uluslararası Sempozyumu, 3-4 Eylül 2016, Ankara.

346. Demir, Alpaslan (2016), “1722 Tarihli Tahrire Göre Bozdoğan Yörüklerinde

354. Ergun, Levent (2007), “Yörük Müziğinde İnsan Sesinin Çalgı Olarak

Şahıs Adları”, Uluslararası Tarihte Adana ve Çukurova Sempozyumu, Adana,

Kullanımı: Boğaz Çalma”, Halk Müziğinde Çalgılar Uluslararası

2016.

Sempozyumu,14-16 Aralık 2007, Kocaeli.

347. Dönmez, Yasin; Türkmen, Fatih; Çabuk, Suat (2015), “Kırsal Turizmde Sürdürülebilirliğin Sağlanması İçin Turizm İşletmelerinin Sorunlarına Yönelik Bir Araştırma Safranbolu Yörük Köyü Örneği”, 1. Uluslararası Türk Dünyası

355. Ergun, Levent (2008), “Yörük Sosyo-Kültürel Belleğinin İnşasında Müziğin Rolü”, Müzik ve Bellek Sempozyumu, 21-22 Nisan 2008, İstanbul. 356. Ergun, Levent (2009), “Yörük Müziğinde Bir Kadın Pratiği Boğaz Çalma”, Uluslararası Multidisipliner Kadın Kongresi, 13-16 Ekim 2009, İzmir.

Turizm Sempozyumu. 348. Ekiz, Evren; Yazıcı, Hakkı (2014), “Kültürel Coğrafya Açısından Burdur’un

357. Eroğlu, Mehmet Ali (2013), “Yörük Yaşamında Kullanılan Heybe Dokumaları

Bucak İlçesi ve Köylerindeki Yörük Göçleri”, (Coğrafyacılar Derneği

ve Heybelerin Motif Kompozisyon Özellikleri”, 2. Yöresel Ürünler

Uluslararası Kongresi) Presented at the International Congress of the

Sempozyumu ve Uluslararası Kültür/Sanat Etkinlikleri, 14-17 Kasım 2013,

Turkish Association of Geographers, Muğla, 2014.

Antalya.

98

99

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Canik Sempozyumu, 15-17 Mayıs Samsun.

350. Ercenek, Giray (1996), “Antalya Bölgesi Yörükleri Göç Yolları”, Yörükler


358. Ersu, Pekin, (1977), “Yörüklerde Un Çuvalları”, I. Uluslararası Türk Folklor

367. Gökçe, Ramazan (2014), “Yörüklerde Tuluk ve Tuluk Yapımı”, Uluslararası

Kongresi Bildirileri, C. V, Etnoğrafya, s. 207-230, Ankara: Kültür Bakanlığı

Merv'den Söğüt'e Türk Tarihi, Kültür ve Medeniyeti Sempozyumu, 11-12

Millî Folklor Araştırma Dairesi Yayınları.

Eylül 2014, Bilecik.

359. Ertaş, Mustafa (2004), “Alanya-Barcın Yaylasında Alanya Yörükleri ve

368. Göktaş Kaya, Lütfiye; Kaya, Şeref (2013), “Safranbolu Yörük Köyünde

Çevresi”, Alanya Tarih ve Kültür Seminerleri III, s. 184-186, Alanya: Alsav

Şırahanesi Hamamı ve Kalem İşleri ile Bir Konut”, 8. Uluslararası Türk

Yayınları.

Kültürü Kongresi, 24-27 Ekim 2013, Eskişehir.

360. Gadanaz, Âlim (2007), “Balıkesir Yüncü Yörükleri Düz Dokumaları”, I. Uluslararası Türk El Dokumaları Kongresi, 1-2 Kasım 2007, Konya. Dokumaları”, Güzel Sanatlar Etkinlikleri Sempozyum Bildirileri, s.205-218, Antalya: Akdeniz Üniversitesi Yayınları. 362. Genç, Mustafa (2007), “Silifke Yörük Çuvallarının Teknik ve Boyarmadde Analizleri”, I. Uluslararası Türk El Dokumaları Kongresi, 1-2 Kasım 2007,

Kültürü ve Yaylacılık Faaliyetlerinin Doğal Kaynaklara Etkileri”, Ekoloji 2011 Sempozyumu, 5-7 Mayıs 2011, Düzce. 370. Halaçoğlu, Yusuf (2000), “0smanlı Döneminde Türkiye’nin Nüfus Yapısı ve Aşiretler” Anadolu’da ve Rumeli’de Yörükler ve Türkmenler Sempozyumu, 13-14 Mayıs 2000, Tarsus, Ankara: Yör-Türk Vakfı Yayınları. 371. Hidayetoğlu, Hafize Melek (2008), “Çumra Konya Yörük Köylerinde Bulunan Cicim Dokumalar”, Medeniyetin Beşiği Tarımın Öncüsü Çumra

Konya. 363. Genç, Mustafa (2010), “Akdeniz Yörüklerinde Namazlağ Dokumaları”, Uluslararası Türk Halı ve Düz Dokumaları (Kilim, Cicim, Sumak) Sempozyumu, 1-4 Kasım 2010, Alanya. 364. Genç, Mustafa (2012), “Akdeniz Yörüklerinde Heybe”, VI. International Turkic Culture, Art and Cultural Heritage Symposium, 17-21 Semptember

Sempozyumu, 9-10 Mayıs 2008, Konya. 372. Hidayetoğlu, Hafize Melek (2014), “Sarayönü Çeşmelisebil Yörüklerinde Dokuma Geleneği”, Uluslararası Tarih, Kültür, Sanat, Turizm ve Tarım Açısından Sarayönü Sempozyumu, 24-26 Ekim 2014, Konya. 373. İnbaşı, Mehmet (2000), “Rumeli Yörükleri”, Anadolu’da ve Rumeli’de Yörükler ve Türkmenler Sempozyumu, 13-14 Mayıs 2000 Tarsus, Ankara:

2012, Milano/İtalya. 365. Genç, Mustafa; Koyuncu, Okca, Ayşegül (2016), “Yörük Göçlerinin Gizli Kahramanları Kadınlar ve Geleneksel Dokumalar”, Uluslararası Göç ve Kültür Sempozyumu, 1-3 Aralık 2016, Amasya. 366. Göka, Şenol (2002), “Charles Texier, Felix Von Luschan ve Jean Paul Roux’un Antalya Civarındaki Gözlemlerinde Yörükler”, Yörük ve Türkmenlerde Günlük Hayat Sempozyum Bildirileri, s. 97-108, Ankara: Yör-Türk Vakfı

Yör-Türk Vakfı Yayınları. 374. Kale, Mustafa; Özgün, Özkan; Erden, Şule; Aydilek Çiftçi, Münire (2015), “Okul Öncesi Eğitim ve Sınıf Öğretmenlerinin Gözünden Yörük Türkmen Çocukların Eğitim Sorunlarının Betimlenmesi Okul Yolu Düz Gider Mi”, 4. Uluslararası Okul Öncesi Eğitim Kongresi, 2-5 Eylül 2015, Ankara. 375. Kale, Mustafa; Yaşar, Mustafa (2016), “Yörük Türkmen Ailelerde Çocuğun Konumunun Betimlenmesi Etnoğrafik Yaklaşım”, III. International Eurasian

Yayınları.

Educational Research Congress, 31 Mayıs-03 Haziran 2016, Muğla.

100

101

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

361. Genç, M.; Şahin, Z. (2008), “Silifke (Mersin) Çaltıbozkır Köyü Yörük

369. Göl, Ceyhun, Yılmaz, Hüseyin (2011), “Batı Akdeniz Anamas Dağları Yörük


376. Kaptan, Ş. T. (2004). “Oğuzlardan Osmanlılara Diyarbakır’da Yörük Kültürü”,

386. Kutlu, Muhtar (1987); “Doğu Anadolu Göçer Topluluklarında Karaçadır

I. Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu Bildirileri, s.

(Karşılaştırmalı Bir Araştırma)”, III. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi

665-686, Diyarbakır: Diyarbakır Valiliği Yayınları.

Bildirileri, Maddi Kültür, C.V, s. 239-254.

377. Karabacak, Mestan (2002), “Türk Konar Göçerliğine Yeni Bir Bakış ve Son

387. Kutlu, Mustafa Muhtar (1999), “Yörüklerde Mekân Düzenlemeleri ve Bunun

Yörükler”, Yörük ve Türkmenlerde Günlük Hayat Sempozyumu Bildirileri,

Günümüze Yansımaları”, Osmanlı’nın 700. Yıl Dönümünde Yörüklerde

Ankara: Yör-Türk Vakfı Yayınları.

Yerleşik Kültür ve Yörük Şehirleri Sempozyumu, Nisan 1999, Kültür Bakanlığı, Ankara.

ve Bunun ‘Saçıkaralılar’ Örneğinde Değerlendirilmesi”, II. Yörük Türkmen

388. Kutlu, Mustafa Muhtar (2000), “Göçerlerde Mekânsal Düzenleme: Çadır ve

Büyük Kurultayı 3-4 Mayıs 2008, s.264-273, Ankara: Türk Boyları

Ev İlişkisi”, Anadolu'da ve Rumeli'de Yörükler ve Türkmenler Sempozyumu

Konfederasyonu Yayınları.

Bildirileri, 13-14 Mayıs 2000 Tarsus, Ankara: Yör-Türk Vakfı Yayınları.

379. Karaca, Behset (2001 ), “XVI Yüzyılda Eğirdir ve Çevresinde Konar Göçerler Yörükler”, 1. Eğirdir Sempozyumu, 31 Ağustos-01 Eylül 2001, Eğirdir. 380. Karaca, Behset (2003 ), “XV. ve XVI. Asırlarda Teke Sancağın’daki Yörüklerin Sosyal ve Ekonomik Durumu”, Son Bin Yılda Antalya Sempozyumu, 18-19 Aralık 2003, Antalya.

389. Kutlu, Mustafa Muhtar (2007), “Göçebe Mimarisinde Karaçadır”, YörükTürkmen Çadırı / Türk Kültürü Çalıştayı, Yeditepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü, 27-30 Mayıs 2007, İstanbul. 390. Kutlu, Mustafa Muhtar (2008), “Anadolu Göçer Çadırları: Topak Ev, Alaçık, Karaçadır” Çağdaş Türklük Araştırmaları Sempozyumu, 24-27 Haziran 2008,

381. Karadeniz, Hasan Basri (2000), “Atçekenlik ve Atçeken Yörükleri”, Anadolu’da ve Rumeli’de Yörükler ve Türkmenler Sempozyumu Bildirileri, 13-14 Mayıs 2000 Tarsus, Ankara: Yör-Türk Vakfı Yayınları. 382. Kayabaşı, Rabia Gökçen (2010), “Yörük Göçü Bağlamında Yayla Güzeli Seçme Geleneği Üzerine Bir İnceleme”, Halk Kültüründe Göç Uluslararası Sempozyumu, 28-30 Mayıs 2010, Balıkesir. 383. Koyuncu, Ayşegül; Genç, Mustafa (2010), “Yörük Göçlerinde Kullanılan Kirkitli Dokumalar”, Halk Kültüründe Göç Uluslararası Sempozyumu, 28-30 Mayıs 2010, Balıkesir.

Ankara Üniversitesi DTCF Ankara. 391. Küçükballı, Fatih Numan; Yastı, Mehmet (2015), “Sarayönü Yörük ve Türkmen Ağızlarının Belirgin Dil Özellikleri”, Tarih, Kültür, Sanat, Turizm ve Tarım Açısından Uluslararası Sarayönü Sempozyumu, 24-26 Ekim 2014, Konya. 392. Meral, Orhan; Âlim, Gadanaz (2010), “Konya İli Çumra İlçesi Yörük Köyleri Halı Dokumaları”, Uluslararası Türk Halı ve Düz Dokumaları (Kilim, Cicim, Zili, Sumak) Sempozyumu, 1-4 Kasım 2010, Antalya. 393. Meydan, Ali (2013), “Keçiye Dayalı Bir Kültür Toroslarda Yörükler”, I. Ulusal

384. Koyuncu, Mehmet; Tuncel, Erdoğan (2010), “Keçinin Önemi ve Yörük

Zooloji Kongresi, 28-31 Ağustos 2013, Nevşehir.

Kültüründeki Yeri”, Ulusal Keçicilik Kongresi, 24-26 Haziran 2010, Çanakkale.

394. Nas, Gönül Erdem (2014), “Yörük Kültüründe Kilim ve Kilim Motifi

385. Köse, Osman; Köse, Zeynep Özdem (2016), “Muğla Yöresi Yörük

Adlandırmaları Anamur Örneği”, Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı

Kültüründe Kadın”, Kültürel Miras ve Kadın Sempozyumu, 12-14 Mayıs

Kongresi, 17-19 Mayıs 2014, Saraybosna.

2016, Aydın. 102

103

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

378. Karabacak, Mestan (2008), “Yörük Kültürünün Günlük Hayata Yansımaları


395. Nas, Gönül Erdem (2016), “Yörük Kültüründe Yemek Adlandırmaları

403. Seyirci, Musa (1987), “Deve Folkloru ve Güney Göçerlerinde Deve

(Anamur Örneği)”, Uluslararası Bilimsel Araştırmalar Kongresi - İnsan ve

Donanımları”, III. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, C. V, s.327-

Toplum Bilimleri (IBAD-2016), 19-22 Mayıs 2016, s. 32-46, Madrid/İspanya.

338, Ankara Kültür Bakanlığı Yayınları.

396. Nas, Gönül Erdem (2016), “Yörük Kültüründe Hastalıklar-Tedavi Yöntemleri

404. Seyirci, Musa (1997), “Müzelerdeki Etnografik Eserlerin Koruma ve

ve Adlandırmaları (Anamur Örneği)”, International Academic Research

Tanıtımındaki İşlevi ve Antalya Müzesindeki Bir Grup Yörük Kilimi”,

Congress, 3-5 Kasım 2016, Antalya.

Türkiye’de El Sanatları Geleneği ve Çağdaş Sanatlar İçindeki Yeri

397. Okur, Özge Duygu; Seydim, Zeynep Güzel (2009), “Geleneksel Dolaz Peynirinin (Yörük Peyniri) Üretim Karakteristikleri”, Pamukkale Süt ve Süt 398. Ölmez, Filiz Nurhan; Aydoğan, Emel (2008) “Yurtpınar (Antalya) Dokumaları”, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, 38. ICANAS(Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi -2007), Bildiriler-Maddi Kültür, C.II, s. 903-924, Ankara. 399. Özbek, Semra; Aral, Songül (2010), “Sarıkeçili Yörüklerinde Kolan Dokumalar”, Uluslararası Türk Halı ve Düz Dokumaları (Kilim, Cicim, Sumak) Sempozyumu, 1-4 Kasım 2010, Alanya. 400. Özköse, Aysun (1998), “Safranbolu’da Kıranköy Tabakhane Bulakköyü Yazıköyü ve Yörük Köyünde Kaybolan Kültür Mirasımız”, I. Ulusal Tarih İçinde Safranbolu Sempozyumu, 4- 6 Mayıs 1999, s. 95-111, Ankara Türk

405. Seyirci, Musa (1998), “Antalya’da Oturan Töngüştü Yörükleri ve Dokumaları”, V. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Maddi Kültür Sempozyum Bildirileri, (24-29 Haziran 1996), Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. 406. Seyirci, Musa (1989), “Yörük Fıkraları”, III. Uluslararası Türk Halk Edebiyatı Semineri, s. 361-369, 7-9 Mayıs 1987, Eskişehir. 407. Seyirci, Musa (1988), “Yörüklerde Boğaz Havaları”, II. Mersin Millî Kültür ve Eğitim Sempozyumu Bildirileri s.155-160, 2-4 Aralık 1988 Ankara. 408. Seyirci, Musa (1996), “Batı Akdeniz’de Yörükler”, I. Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo - Kültürel Yapısı (Yörükler) Sempozyumu Bildirileri, 25-26 Nisan 1994 Antalya, s. 191-203, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. 409. Seyirci, Musa (1996), “Manavgat, Alanya, Gazipaşa Yörükleri ve Göç Yolları”, Alanya Tarih ve Kültür Semineri, s.277-283, Alanya Belediyesi

Tarih Kurumu Yayınları. 401. Seyirci, Musa (1990), “Çay İlçesindeki Üç Yörük (Sarıkeçili) Köyü ve Dokumaları Üzerine Bir İnceleme”, I. Afyonkarahisar Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri, 10-11 Mayıs 1990, s.83-86, Afyon Belediyesi

Yayınları. 410. Seyirci, Musa (1996), “Alanya Çevresinde Yaşayan Bahşiş Yörükleri”, Alanya Tarih ve Kültür Semineri, s.367-370, Alanya Belediyesi Yayınları. 411. Seyirci, Musa (1996), “Bahşiş Yörükleri ve Dokumaları”, Alanya Tarih ve

Yayınları. 402. Seyirci, Musa (1991), “Bir Kültürün Yaşatılması Yörük Parkı Uygulaması”, Türk Halk Mimarisi Sempozyumu Bildirileri, 5-7 Mart 1990 Konya, s. 167173, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.

Kültür Semineri, s.413-418, Alanya Belediyesi Yayınları. 412. Soysaldı, Aysen (1998), “Tarsus Köy ve Yaylalarından Kilim ve Çuval Örnekleri”, Dünden Bugüne Tarsus Sempozyumu Bildirileri, s. 213- 242, Berdan Tarih ve Kültür Varlıklarını Koruma Vakfı Yayınları.

104

105

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Ürünleri Sempozyumu, 21-23 Mayıs 2009, Denizli.

Sempozyumu Bildirileri, s.104-109, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.


413. Soysaldı, Aysen; Kosif, Bahar (2015), “Teke Burdur Yörüklerinde Kolan Dokumalar”, 1. Teke Yöresi Sempozyumu, 4-6 Mart 2015, Burdur.

Uyumsuzluk İlkelerine Göre Bir Değerlendirme”, II. Uluslararası Türk Dünyası Kültür Kongresi, 19-25 Nisan 2010, İzmir.

Yörüklerinin Ala Çuval ve Heybe Dokumaları Arasındaki Teknik ve Desen

423. Üner, İbrahim; Başaran Fatma Nur (2016), “Aydın İli Bozdoğan Yöresi Kıl

Benzerlikleri”, 38. ICANAS, Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları

Çadır Dokumaları”, VI. Uluslararası Türk Sanatı, Tarihi ve Folkloru

Kongresi Bildiriler, Maddi Kültür.

Kongresi/Sanat Etkinlikleri, 12-14 Mayıs 2016, Konya.

415. Şen, Ali; Cebirbay, Muhammet Ali; Aktaş, Nazan (2015), “Yörüklerin Mutfak

424. Yıldırım, Ayşe (2010), “Roman ve Yörük Kimlikleri Arasındaki Sembolik

Kültürü ve Beslenme Alışkanlıklarına İlişkin Nitel Bir Araştırma: Karaman

Sınırlar”, Batı Akdeniz Doğa Bilimleri Sempozyumu, 4-6 Kasım 2010, Burdur.

Örneği”, III. Uluslararası Halk Kültürü Sempozyumu, 8-10 Ekim 2015,

425. Yılmaz, Nuray; Koyuncu, Ayşegül (2009) , “Yörük Yaşam Biçiminin

Ankara.

Geleneksel Dokumalara Yansıması”, 10. Ulusal El Sanatları Sempozyumu,

416. Taş, Ela (2012), “Geleneksel Anadolu Dokumalarından Yörük Heybeleri”, VI. International Turkic Culture, Art and Cultural Heritage Symposium, 17-21 Semptember 2012, Milano/İtalya.

19-20 Kasım 2009, İzmir. 426. Yılmaz, Yakup (2013), “Samsun Yörükleri”, III. Uluslararası Canik Sempozyumu, 24-26 Ekim 2013, Samsun.

417. Taş, Hülya (2016), “Osmanlı Taşra Yönetiminde Yetki Alanı Çatışmaları:

427. Yılmaz, Yakup (2013), “Kaybolan Bir Yaşam Şekli: Yörüklük (Honamlı

Yörük Yurdu Haymana”, Sakarya Meydan Muharebesi ve Haymana

Yörükleri Örneği)”, VIII. Uluslararası Türk Kültürü Kongresi, 24-27 Ekim

Uluslararası Sempozyumu, 3-4 Eylül 2016, Ankara.

2013, Eskişehir.

418. Tosun, Çiler Buket; İşler, Bülent (2000), “Ankara Yörük Dede Türbesi”, Ortaçağda Anadolu

428. Yılmaz, Yakup (2016), “Son Kışlak Yörüklerin Kıbrıs Sürgünleri”, I. Uluslararası Akdeniz Karpaz Sempozyumu (Tarihte Kıbrıs), 11-13 Nisan

419. Türker, M. Zeki (2008), “Tarihî ve Sosyolojik Yönüyle Çumra Yörük Köyleri”, Medeniyetin Beşiği Tarımın Öncüsü Çumra Sempozyumu, 9-10 Mayıs 2008, Konya.

2016, Lefkoşa/KKTC. 429. Yılmaz, Yakup; Çetin, Necat (2014), “Ulla Johansen ve Mehmet Eröz’ün Gözünden Yörüklerde Yayla Hayatı”, Yayla Kültürü ve Yaylacılık

420. Uçar, Zofie (2005), “Mary Lucy Jane Garnett’in Gözüyle Yörükler Hayat Tarzları Gelenek ve Görenekleri”, II. Bursa Halk Kültürü Sempozyumu, Bildiri Kitabı, C. I, Uludağ Üniversitesi Yayınları. 421. Uğuzman, Tülay Er (1996), “Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Batı Alanya Yörükleri”, IV. Alanya Tarih ve Kültür Semineri Alanya Tarih ve Kültürü, Alanya.

Sempozyumu, 6-7 Kasım 2014, Bilecik. e. Ansiklopedi Maddeleri Ansiklopedi Maddeleri

430. Arat, R. Rahmeti (2001), “Oymak”, İslam Ansiklopedisi, C.9, s. 459-460, Eskişehir: MEB Yayınları. 431. Arseven, Celal Esad (1975), “Çadır”, Sanat Ansiklopedisi, C.I, 1. Fasikül, s. 352-359, İstanbul: MEB Yayınları. 432. Bozkurt, Nebi (1993), “Çadır”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 8, s.158-162, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.

106

107

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

414. Soysaldı, Aysen; Sarnesar, K. (2007), “İran Şahseven Dokumaları ile Türkiye

422. Ulusan, Evrim (2010), “Yörük ve Türkmen Manileri Üzerine Uyumluluk ve


BOZAHMETLİ YÖRÜK AŞİRETİ’NDE SOSYO-KÜLTÜREL HAYAT*

433. Çubuk, Vahid (1986), “Yörükler”, İslam Ansiklopedisi, C.13, s. 430-435, İstanbul: MEB Yayınları.

Yrd. Doç. Dr. Fatih USLU ∗∗

434. Sümer, Faruk (2013), “Yörükler”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,

Özet

C. 43, s. 570-573, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.

Türk tarihinin son bin yılına damga vuran Oğuz boyları, önce Anadolu

435. Tufan, Gündüz (2002), “Konar Göçer”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam

Selçuklu Devleti, Karakoyunlu ve Akkoyunlu devletleri ile Anadolu beyliklerinin

Ansiklopedisi, C. 26, s.161-163, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.

oluşmasını sağlamış, ardından cihan şümul Osmanlı İmparatorluğunu kurmuş, son

olarak da genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında başrol oynamışlardır. Bozahmetli Yörük Aşireti’nin ise Oğuzların Yıva boyundan oldukları, on birinci yüzyıldan itibaren Anadolu’ya gelerek Orta ve Batı Toroslarda kendilerine yer

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

içerisinde bulunan Manavgat-Seydişehir bölgesinde yoğun olarak yaşamaktadır. Yapmış olduğumuz bu saha araştırmasında, kaybolmaya yüz tutmuş olan Yörük kültürüne küçük bir katkı sağlamak amaçlanmıştır. Bu çerçevede mülakat ve katılımlı gözlem tekniği kullanılarak yapılan bu araştırmada, Bozahmetli Yörük Aşireti sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik açıdan ele alınmıştır. Araştırma süresince hem yerleşik hem de göçebe hayatı devam ettiren aşiret üyeleri ile yüz yüze yapılan görüşmeler akademik çalışma formatına dönüştürüldüğü gibi gerek ses kayıt cihazı gerekse fotoğraf makinesi ile kayıt altına alınmıştır. Anahtar Kelimeler: Bozahmetli, Yörük, Türkmen, Aydınlı, Göçebe, Konargöçer, Aşiret, Tahtacı, Göçer, Evlad-ı Fatihan. GİRİŞ Bozahmetli Yörük Aşireti hakkında sosyolojik bir çalışma yapmamızdaki en büyük etken yok olmak üzere olan konargöçer Yörük kültürüdür. Toroslarda yaşayan göçebe bir Yörük aşireti olan Bozahmetli’lerde son yıllarda çok hızlı bir şekilde yerleşik hayata geçişler yaşanmıştır. Bundan yaklaşık otuz yıl önce * Bu makale, “Bozahmetli Yörük Aşireti Üzerine Sosyolojik Bir Araştırma” adlı doktora tezinden türetilmiştir. ** Akdeniz Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Türkçe ve Sosyal Bilgiler Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi.

108

109

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

edindikleri düşünülmektedir. Aşiret, günümüzde Antalya ve Konya il sınırları


2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

tüketimi ile ilgilenir (2011a: 22). Yörük aşiretleri ekonomik işleyişin bazı temel

iyice azalmış yirmi dört beş çadıra kadar düşmüştür. Bu değişim sadece kırsal

unsurlarını ilk gününden itibaren yerine getirmekle birlikte, hızlı sosyo-ekonomik

alandan şehre bir göç hareketi değil aynı zamanda bir kültür erozyonudur. Türk

değişim bazı ekonomik işlevlerinde dönüşümünü beraber getirmiştir. "Yörük

tarihi ile yaşıt olan Yörük kültürü artık yok olmak üzeredir. Bizler bu çalışmayı

aşiretlerinde eskiden yerleşik hayata geçmek istemeyen göçer aileler, özellikle

yaparak, bu kültür erozyonunu sonlandırabilecek de değiliz. Ancak sosyolojik bir

Cumhuriyet'ten sonra hayat şartları göçebe hayatı bırakmayı zorunlu hale

durum tespiti yapmak suretiyle belki küçük bir katkı sağlamış oluruz. Yörükler,

getirmiştir. Yerleşik hayata geçen Yörükler ilk zamanlarda hemen birçok

Oğuz Türklerinin yirmi dört boyunun Anadolu ve Rumeli’ye yayılmış kollarıdır.

fonksiyonlarını kaybederek adeta üretici konumdan tüketici duruma geçmiştir"

Yörüklere aynı zamanda Türkmen de diyenler vardır. Yörük ve Türkmen kelimeleri

(Eröz, 1991: 78). Yerleşik hayata geçenlerin sayısı ve hızı endişe verici düzeyde

esasen aynı grubun adıdır. Sadece küçük nüans farkları vardır. Şöyle ki; Yörük,

olmakla beraber Ermenek’ten Anamaslara kadar uzanan Torosların yaylalarına

Anadolu ve Rumeli’de hayvanları ile birlikte çadırda yaşayan, Osmanlılar

göçen Yörüklerin bir kısmı ise hala atalarından gördükleri gibi yaşıyor, eşyaları

döneminde bir kısmı yerleşik hayata geçen, yazlık ve kışlakları olan göçebe

devlerle taşıyor, yaz kış kendi dokudukları çadırlarda kalıyorlar. Kaç kişi olursa

unsurlardır. Türkmen ise kelime anlamı Müslüman Türk olmakla birlikte

olsun bütün aile aynı çadırda kalıyor. Birçok çocuk ancak evlendikten sonra başka

Selçuklular döneminde yerleşik hayata geçen Oğuz boylarıdır. Nitel bir çalışma

bir çadıra sahip oluyor. Onların çoğunun kendi arazisi olmadığı için kışlakta ve

yaparak sözlü Yörük kültürünü bir nebze olsun kayıt altına almaya çalıştığımız bu

yaylada kiraladıkları arazilerde kalıyorlar. Kazançlarının önemli bir kısmını

saha araştırmasında; tutulan notların yanı sıra incele süresince çeşitli görsel

icarladıkları araziye yatırıyorlar. Göç sırasında birçok sorun yaşıyorlar. Muhtarlar,

öğelerden de faydalanılmıştır. Aşiret mensuplarından hâlihazırda göçebe hayatı

köy korucuları, ormancılar sorun çıkaranların başında geliyor. Muhtarlar,

devam ettirenlerle belirli bir süre birlikte yaşanmıştır. Onlarla birlikte çobanlık

arazilerinden geçen Yörüklerden ayakbastı parası isteyebiliyor (Oğuz, 2005: 114).

yapılmış, onlarla birlikte davar sağılmış, hatta gece otlatması olan örü dâhil bütün

Yukarıda Yörüklerin yerleşik hayata geçmeleriyle birlikte üretici konumdan

zaman dilimlerinde onlarla birlikte yaşanmış olup, bu sayede bir yandan olaylar

tüketici durumu düştüklerini ifade eden Eröz, Konargöçer Yörüklerin yerleşik

derinlemesine incelenmiş, diğer yandan dıştan bir göz olarak kalınabilmiştir.

hayata geçmeleriyle birlikte mesleklerini kaybetmiş ve vasıfsız konuma düşmüş

1.1. Yörüklerde ve Bozahmetli Yörük Aşireti’nde İktisadi Hayat

olduklarını dolayısıyla üreten değil †tüketen bir grup haline dönüştüklerini ifade

Öncelikle genel olarak Yörük aşiretlerinin iktisadi faaliyetleri, özel olarak

etmektedir. Oğuz ise, Toroslarda hala geleneksel yöntemlerle göç eden obaların

da Bozahmetli Yörük Aşireti’nin ekonomik faaliyetleri incelenecektir. Bu

bulunduğunu bunların kazançlarının büyük bir kısmını arazi icarlamaya

incelemede Konargöçer yaşam tarzını devam ettiren Yörükler ve yerleşik hayata

yatırdıklarını ve muhtarların ayakbastı adı altında usulsüz para aldıklarını ifade

geçmiş olan Yörükler iki ayrı kategori olarak ele alınıp ayrı ayrı

etmiş, bütün olumsuzluklara rağmen Yörüklerin iktisadi faaliyetlerine devam

değerlendirilecektir.

ettiklerini ve bunu bir yaşam biçimi olarak gördüklerini ifade etmiştir.

İktisat nedir ve hangi şartlarda karşımıza çıkar sorusuna genel bir cevap olarak Aydın; "iktisat, sayesinde topluma maddi ürün ve hizmetlerin sağlandığı örüntüleşmiş sosyal davranışlardan oluşur. Meta üretimi, dağılımı mübadelesi ve 110

111

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Toroslarda seksen çadırı bulunan Bozahmetli Yörük Aşireti, günümüzde sayıları


Bozahmetli Yörük Aşireti'nde de diğer Yörük obalarında olduğu gibi

genellikle bir yaşlarında satılması ile elde edilir. Genellikle erkek yavrular satılır,

göçebelerin iktisadının temeli hayvan ve hayvansal ürünlerdir. Yerleşik hayata

dişilere ise damızlık yapılmak üzere bırakılır. Oğlak yahut kuzuların satılmasından

geçenlerdeyse canlı hayvan ticaretinin yanı sıra her nevi ticari faaliyet olmuştur.

elde edilen para çoğunlukla iki şekilde değerlendirilir; ya damızlık dişi mal alınıp

Yerleşik hayata geçen aşiret mensuplarının çoğunluğu Manavgat ve civarında

sürünün daha da çoğalması sağlanır, ya da göçebe hayatın sonlarına doğru

yaşadığından birçok ticari faaliyetin yanı sıra Turizmle uğraşanların sayısı da

geldiklerini fark eden göçerler şehirlerde ev, arsa vb. alınıp, geleceğe yatırım

oldukça fazla olduğu belirlenmiştir.

yaparlar. Nitekim görüştüğümüz kişilerin hemen tamamı göçebeliğin kısa sürede

1.2. Göçebe Hayat Tarzını Devam Ettiren Bozahmetli Aşiret Mensuplarının

sona ereceğini ve bu yüzden de gelecek kaygısı taşıdıklarını ifade ederlerken,

İktisadi Faaliyetleri

şehirlerde ev ya da arsa almanın geleceğe yönelik bir yatırım olduğunu

çeyrek asra gelinceye kadar, deve katarları, keçi yahut koyun sürüleri, atlar,

düşünmektedirler. “Göçebe olarak yaşamak artık neredeyse imkânsız hale geldi, biz yaşlandık

eşekler, bazı ailelerde inekler, çoban köpekleri, av köpekleri, varsa kedi ve kümes

çocuklarda şehirlerde yaşamaya başladılar ve göçebe olarak yaşamak

hayvanları ile çadır müştemilatından ibaretti. Son yıllarda hızla artan yerleşik

istemiyorlar. Bizde artık baş edemez olduk. Galiba sonumuz şehir hayatı. Elde

hayata geçişlerle birlikte hem göçebe aşiret mensuplarındaki ekonomik değer

ettiğimiz kazancı şehirde ev, arsa vb. şeyler alarak değerlendirmeye

kalemleri değişmiş, hem de yeni bir yaşam biçimi olan Kenar Mahalle Göçebeliği

çalışıyoruz”(C.E; 65, E).

ortaya çıkmıştır. Yeni ortaya çıkan bu yaşam biçimi ile de televizyon, cep telefonu

Yörükler, kışlık kazancını yaylada sağlar, koyunundan, keçisinden ürettiği

ve ısı panelleri başta olmak üzere çeşitli araçlar çadırlara kadar girmiştir. Zira bu

sütü yağ ya da peynir yapmak durumundadır. Koyunundan elde ettiği yünü köy

yaşam biçimi, göçebe yaşam tarzı ile yerleşik yaşam biçimi arasında bir geçiş

pazarında satar. Hayvanlarının yaşlısını, erkeğini yaylalara gelen tüccarlara satarlar

yaşam tarzı niteliği taşımaktadır.

(Seyirci, 1994: 193). Benzer durumlar Bozahmetli Aşireti için de geçerlidir.

Yörükler, ellerinde bulunan keçi yahut koyun sürülerine davar derler.

Bozahmetli Aşireti'nin en önemli ekonomik kazançlarından birisi sürüden elde

Yerleşikler de inek sürüleri için aynı ismi kullanırlar. Davar sürüleri göçebe

edilen süt ve süt ürünleridir. Bir Bozahmetli Yörük obasında genellikle üç yüz ile

Yörüklerin yegâne geçim kaynaklarıdır ve hala Yörüklerin önemli bir ekonomik

beş yüz arasında davar bulunur. Bu sürülerin büyük bir kısmı oğlaklı davar yani

faaliyet alanıdır. Nitekim Türklerin tarihsel süreçte ekonomik faaliyet alanlarına

sütü sağılabilen hayvanlardır. Ortalama bir obanın günlük on ile on beş kilo

baktığımızda “Ziraatla uğraşanların başlıca servetleri küçük ziraat sahalarından

arasında peyniri olur ve “değişik” adı verilen sistemle bütün obanın peyniri bir

ibaret olduğu gibi, esas serveti hayvan sürüleri idi. Bu yüzden Türkler hayvanlarına

obada toplanır. Toplanan peynir yahut lor her ne varsa o hafta yakınlarda nerenin

servet manasında tavar derlerdi” (Eröz; 1983: 219). Dün olduğu gibi bugün de

pazarı varsa orada satılarak paraya dönüştürülür. Bu da önemli bir ekonomik gelir

Yörüklerin tek sermayesi olan davar, “servet” demektir.

kaynağı olarak karşımıza çıkar. Nisan ayında başlayan bu süreç Kasım ayı

Diğer Yörük aşiretlerinde olduğu gibi Bozahmetli aşiretinde de en büyük gelir oğlakların yahut kuzuların satılması ile elde edilen gelirdir. Bu gelir keçilerde

ortalarına kadar sürer. Süt ve süt ürünlerinden elde edilen gelir daha çok ailelerin pazar alışverişlerini ve gündelik ihtiyaçları karşılamaya yöneliktir.

oğlak yahut çebiç, koyunlarda kuzu, toklu yahut şişek adlarındaki yavruların 112

113

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Bozahmetli Yörük Aşireti’nin göçebe olanlarında ekonomik hayat son


"Yayladaki keçi sayısı azaldıkça keçi sütü yere düşmez oldu. Eskiden

uygulanır. Yaklaşık yüz elli oğlaklı keçisi bulunan bir aşiret mensubu sütü

köylere, pazarlara çıkar peyniri değerlendirmeye çalışırdık. Keçi sütünün faydaları

komşusuna değişiğe verirken kazandaki sütü ölçmek için, ekmek attıkları “şiş”

ortaya çıktıkça ve davar sürülerinin sayıları azaldıkça keçi sütü kıymete bindi.

adındaki döndürmecin yahut temiz bir ağaç sopasının kertilmesiyle belirlenir. Aynı

Şimdilerde insanlar süt için sıraya giriyor. Yaylalara kadar gelip, taze salamura

ölçü aleti ve aynı kazanla süt değişiği yahut keşiği gerçekleşmiş olur.

peyniri günlük alıyorlar insanlar. Ayrıca peynir tüccarları zaten kapımızdan

meyve alıp, onlara keçi kılı, koyunyünü yahut deve yapağısı vererek takas

gitmiyor"(DE, 63, K). Peynir kadar olmasa da göçebe aşiret mensuplarının iktisadi hayata

ekonomisi gerçekleştirirler. Böylece Yörükler, bu tür ekonomik faaliyetleri

katkılarından birisi de yayıklardır. Yayığın tarihi Tunç Devri’nde pişmiş toprak

esnasında, sadece ekonomik bir faaliyet yürütmez, aynı zamanda göçer olmayan

(Turfan) ile başlamış, Tuluk, Çömlek, Gümbür (Ahşap) ile günümüze kadar devam

çevre köylerle ve civar mahallelerle iletişim kurmuş olurlar. Bu etkileşim zaman

etmiştir. Ayrıca büyük Türk Lugatı Divan-ü Lügati-t Türk’te yayık “Yanlık” olarak

zaman dostluklara ve akrabalıklara dönüşebilmektedir. Diğer yandan bu

geçmektedir (Karpuz, Ürekli, 2011: 170). Burada dikkatimizi çeken en önemli

etkileşimler Yörükleri sosyalleştirirken kendi dışındaki kültürlerle etkileşimini

durum “Yanlık” kelimesinin günümüzde Bozahmetli Yörük Aşireti’nde de aynen

arttırır. Bu süreç içinde kız alıp vermeler yaşanırken, göçerlerin yerleşik hayata

kullanılıyor olmasıdır. Yanlık’tan elde edilen yağ aşiret mensuplarına küçük de olsa

geçişini kolaylaştırıcı bazı mekanizmaların ortaya çıkmasına da neden

bir ekonomik katkı sağlamaktadır. Yanlık denen keçi derisinden yapılma yayık ile

olabilmektedir.

çıkarılan ayran günübirlik taze tüketilmesi gereken bir ürün olduğundan, yayık

Bozahmetli Yörük kadınları ayrıca Isdar adını verdikleri dokumalarıyla da

ayranı ticari değil eğlencelik olarak düşünülmüştür. Yayık yayılması esnasında

ekonomiye katkı sağlarlar. Keçi kılından dokudukları kilimleri, kolanları ve sicimleri

orada bulunan misafirlere ikram edilir. Yayık yayılan yere gelemeyen obalara da

satarlar yahut takasta kullanırlar. Koyunyününden elleri ve ayaklarıyla tepeleyerek

bir çocuk aracılığıyla ikram amacıyla gönderilir. Yayığın yağı ise hem obanın kendi

yoğurdukları keçeleri ise çoğunlukla çadırda misafirler için kullanırlar. Bu keçelerin

yağ ihtiyacını karşılar hem de çevre köylerdeki tanıdıklarla takas malzemesi olarak

satımı çok sınırlı sayıdadır. “Aşiret obalarında gündelik ekonomik hayat, büyük oranda süt ve süt

ticari işlev sağlar. Yörük obalarında ekonomiye katkı sağlayan uygulamalardan birisi keşiktir.

ürünleri ile sağlanır. Bunun yanı sıra yılda bir kez keçi, koyun yahut devenin kılları

Keçi, koyun yahut sığır sürüsü olsun belli bir sayıdan az ise veya çobanlar ile

kesilir, bu da oba ekonomisi için küçük de olsa bir katkıdır. Hem zaman zaman

hayvanlar arasında dengesiz bir dağılım söz konusuysa birbirilerinin yerlerine

çadırlara kadar gelen köylü kadınları ile takas yapılarak evin sebze ve meyve

sırayla sürü otlatmaya gitme olayına “keşiğe gitmek” denilir. Keşik, sadece

ihtiyacı karşılanır hem de evin bireylerinin kazak, İngiliz kilotu, çorap vb. ihtiyaçları

hayvanların güdülmesinde değil, onların ürünleri olan peynir, yoğurt, yağ vb.

karşılanır” (ŞC, 62, E).

durumlarda ürünlerin hem uzun süre beklememesi hem de bir grup obadan

Yörük obalarında ekonomik çıktılardan bir tanesi de oba hane halkı

sadece bir ailenin bir haftalığına bütün sütü toplaması da yaygın görülen keşik

dışından para karşılığı tutulan çobanlardır. Eskiden Yörükler, hayvanlığın yanısıra

uygulamalarındandır (Bozkurt, 2010: 265). Hatta Bozahmetli Yörük Aşireti’nde

küçük çapta da olsa tarım da yapmışlar ve küçükbaş hayvanlara bakan çobanlara

hayvanlardan daha ziyade keçi sütünün “değişik” adı verilen bir keşik sistemi

para yerine buğday ve arpa cinsinden tahıllar vermişlerdir. O zamanlarda çoban,

114

115

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Semt pazarlarına çıkarak peynir satan Yörükler, köylülerden yaş sebze ve


zengin veya hayvancı köylerde olduğu gibi sürü sahibi tarafından beslenilmez,

Bozahmetli Yörük Aşireti’nde de yerleşik hayata geçmiş olanlar,

kendi keselerinden yerlermiş. Son dönemlerde ise çoban kıymete binmiş çok

çoğunlukla hayvan ve hayvan ürünleri üzerine ticaret yapmışlardır. Hayvan alım

yüksek ücretlerle çalışmaya başlamıştır. Hatta ortalama bir memurdan daha fazla

satımı (celeplik) yapmak zaten eskiden hayvancılık yaptıkları dönemlerde Kurban

para teklifine karşın çoban bulamayan ve sırf çoban sorunu yüzünden hayvancılığı

bayramlarında ve oğlak, kuzu satımlarında alışık oldukları bir iştir. Canlı hayvan

bırakanlar dahi olmuştur.

alım satımının yanı sıra dericilik, peynircilik, sütçülük ve kasaplık aşiret mensuplarının en çok tercih ettikleri iktisadi faaliyetleridir.

Çoban bize değil biz çobana hizmet eder hale geldik. Çoban yüzünden malcılığı

"Seksenli yılların sonlarında yerleşik hayata geçmiş bir Yörük aşireti

bırakıyoruz. Malcılığı bırakınca biz ne yaylada ne yapacağız? Şehre gidip

mensubu olarak yapmadığım iş kalmadı diyebilirim. İlk yıllarda marketçilik yaptım,

yerleşeceğiz”(SE, 37, E).

ardındın canlı hayvan alım satımı yani celeplik yaptım, biraz durumum düzelince

Göçebe hayatı devam ettiren Bozahmetli Yörük Aşireti'nde iktisadi

besihane kurdum, büyük baş besiciliği yaptım. Kurban bayramı arifelerinde

yaşam; satılan oğlak veya kuzu sürüleri, süt ve süt ürünleri, kıl, yün ve yapağının

küçükbaş hayvan ticareti yaptım. Son yıllarda Manavgat'ta siyasetin yanısıra

yanı sıra bir gelir de hastalanan yahut eti için kesilen hayvanların derilerinden elde

emlak işi ile uğraştım ve on mesleğim Müteahhitlik" (HU, 39, E).

edilen gelirlerdir. Ramazan ayları dışında et satarak ekonomiye katkı sağlayan

Araştırma örneklemimizdeki katılımcının da belirttiği gibi, aşiret mensuplarının tamamı sadece hayvan ve hayvan ürünleri ile uğraşmamaktadırlar.

Yörük sayısı ise oldukça azdır. Genelde tüm Yörüklerin özelde Bozahmetli aşiretinin ekonomik faaliyet

Özel bir eğitim ve deneyim gerektirmeyen sadece alınıp satılabilen her türlü ticari

alanlarını düşündüğümüzde, ekonomik faaliyetlerin konargöçer yaşamın

faaliyetlere de yöneldikleri görülmektedir. Marketçilik, silah alım satım işleri,

sürdürülmesinde önemli bir işleve sahip olduğu görülmektedir. Diğer yandan

otomobil alım satımı, yaş sebze ve meyve işleri aşiretin yerleşik hayata geçmiş

Yörüklük, sadece bir ekonomik uğraş alanı değilaynı zamanda bir yaşam tarzıdır.

olanlarının en çok uğraştıkları faaliyet alanlarıdır. Bazı Yörük aşiretlerinde olduğu gibi yerleşik hayata geçen Bozahmetli

1.3. Yerleşik Hayata Geçmiş Bozahmetli Aşiret Mensuplarının İktisadi

Yörük Aşireti mensuplarından bir kısmı tarımla da uğraşmışlardır. Eröz'e göre;

Faaliyetleri

“Anadolu’yu Türkleştiren göçebe Türkler, Anadolu’da kendiliğinden veya idari

Yukarıda ifade ettiğimiz gibi Yörüklük giderek yok olan bir yaşam

tedbirlerle iskân oluyorlar ve köyler kasabalar kuruyorlardı. Anadolu’ya gelen

biçimidir. Her geçen gün konargöçerlerin sayısı azalmakta ve bu insanlar şehir,

Türkler arasında eski zamanlardan beri köy hayatına geçmiş her çeşit halk mevcut

kasaba ve köylere yerleşmektedirler. Yeni bir yaşam ve ekonomik faaliyet alanını

idi. Bunlar geldikleri yerlerde aynı hayat şartlarını devam ettiriyorlar köylüler

içeren yerleşik hayata geçiş beraberinde birçok problemi de getirmektedir.

derhal köyler kurarak zirai üretime başlıyorlar. Şehirlere yerleşiyordu” (1999: 74).

Yerleşik hayata geçen Yörüklerin öncelikli tercih ettikleri ekonomik faaliyet alanı,

Bozahmetli aşiretinden de yerleşik hayata geçenler arasında sınırlı sayıda da olsa

en iyi bildikleri iş olan hayvancılıkla ilgili mesleklerdir. Yerleşik hayata geçmiş olan

hayvancılığı tamamen bırakıp, tarım ve ziraat işleriyle uğraşanlarda

Yörüklerin şehirde kalış süreleri uzadıkça yaptıkları işlerde de çeşitliliğin arttığı

bulunmaktadır.

görülmektedir. 116

117

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

“Artık çoban bulamıyoruz, çok para veriyoruz yine de bulamıyoruz.


Hatta kurmuş oldukları sıcak, samimi ilişkiler ve geçmiş birikimleri sayesinde kısa

görülmektedir. Aşiretin son develi Yörük’ü Kara Ali'nin oğlu (MŞ, 41, E) hayvanlığı

sürede bulundukları bölgelerde güçlü ekonomik faaliyetlere girdikleri

bıraktıktan sonra bir fabrikada çalışmaya başladığını fakat o eski günlerin yerinin

görülmektedir.

ayrı olduğu özlem dolu ifadelerle şu şekilde belirtmektedir.

1.4. Yörük Obalarında ve Bozahmetli Yörük Aşireti’nde Komşuluk İlişkileri

“Ben 1992 yılının güz aylarında hayvancığı bıraktım. Daha doğru bir

Yörük obalarında komşuluk ilişkiler yardımlaşmayı zorunlu kıldığından

ifadeyle babam tüm develeri ve hayvanları satarak Seydişehir’e yerleşti. Çok

çok önem arz etmektedir. Yörük obalarında komşuluk ilişkilerinin devamı sürekli

hüzünlü bir ortam vardı. Develerin ağladığına şahit oldum. Özellikle devenin

etkileşimin yanında, kolayca karşılık verilebilecek küçük hediyelerin alınıp

birisini Manavgat’tan tüccarlar alıp, turist gezdirmek için kullandılar. Ağızları

verilmesiyle de sağlanır. Örneğin kadının biri börek yapmış ya da yaban meyvesi

tellerle kapalı olan deve, günlerce aç kaldı ben buna şahit oldum ve çok üzüldüm.

toplamışsa, bunların bir bölümünü komşusuna götürür (Delaney, 2009, 224).

Biz onlara canımız gibi bakardık. Hayvancılığı bırakan son kişi değilim ama deve

Yörük aşiretleri ve cemaatleri Bozahmetli'lerde olduğu gibi genellikle akraba

sürülerini satıp yerleşen son Yörük benim bizim aşirette. Şimdi ise Eti Alüminyum

topluluklardır. Egawa-Şahin, Ege Yörüklerinden bir Yörük Cemaati için şunları

tesislerinden de ayrıldım. Emeklilik için gün dolduruyorum.” (MŞ, 41, E).

ifade ederler; "Yağcı Bedir Yörükleri cemaatini teşkil eden ailelerin, yakın akrabalık

Son dönemlerde aşiret mensuplarının gençlerinde yükseköğrenim

bağları içinde oldukları söylenebilir. Bu durum göçebelerde Cemaat, Tir, Bölük,

görenlerin sayısında da artışlar görülmektedir. Yüksek düzeylerde devlet

Mahalle, Oba gibi adlarla bilinen grupların, bazı istisnalar dışında birbirlerine

memurlukları başta olmak üzere, doktor, mühendis, akademisyen ve öğretmen

uzaktan veya yakından akraba olan kimseler tarafından meydana getirildiğini

olanlar bir hayli fazladır. Bunların dışında orta yaş ve üzeri genellikle Manavgat

göstermesi bakımından önemlidir" (2007: 50). Yörük obalarındaki akrabalık

bölgesinde turizmde çalışmaktadır.

ilişkilerinin yoğun olması komşuluk ilişkilerine de yansımıştır.

Bozahmetli Aşireti mensupları, yerleşik hayata geçtikten sonra şüphesiz

“Biz genellikle Yazılı Yaylası’nda yaylayan Yörüklerdeniz. Bizim oba,

bazı adaptasyon sorunları yaşamakla beraber, göçerken yaptıkları ekonomik

babamın çadırı, abim Hasan Ali’nin çadırı, eniştem Ali Uslu’nun çadırı ve benim

faaliyetler onların yerleşik yaşamla bütünleşmelerine olumlu katkı yaptığı görülür.

çadırdan oluşurdu genellikle. Anlayacağınız babam, abim, ablam ve benim çadır

“Bizler hayvanlarımızı ve onların ürünlerini çeşitli pazarlarda ve şehirde

obayı teşkil ederdi. Bazen Bakaran adındaki güzle de amcam Ak Mehmet ve

sattık. Sürülerimizi otlatmak için sürekli farklı köy meralarında bulunduk. Kışları

horantası da dâhil olurdu. Bu saydığım obalarla çadırlarımız yan yana olurdu.

daha çok etraftaki köylerin meralarında geçirdik. Hatta çocuklarımızı her yıl farklı

Akraba olmayan komşular ise en az bir kilometre gibi uzak bir yerde yine kendi

bir köy okulunda okuttuk. Bu süreçte yerleşik hayatı az çok tanıdık, iş yaptığımız

horantalarıyla başka bir oba oluştururlardı. Örneğin, Yazılı Yaylasında Yan Ali

birçok insan ve onlarca dostumuz oldu. Dolayısıyla buralara yerleşince çok da

obası, Bakaran da ise Goca Bekir obası bize yakın bir yerde çadır kuran uzak

uyum sorunu yaşamadık, işleri iyi ya da kötü yola koymamıza katkı sağladı” (İŞ,

komşularımızdı” (HŞ, 54, E). Yörük obalarında komşuluk, şehirlerdeki komşuluktan çok daha etkindir.

49, E) Görüldüğü gibi Bozahmetli aşireti üyeleri yerleşik hayata geçince

Obalar arası ilişkilerin sıkı ve samimi bir ortamda gerçekleşmesi çoğunlukla evlilik

ekonomik yaşama uyum konusunda ciddi sorunlar yaşamadıkları görülmektedir.

kurumuna da yansımıştır. Bu durum yeni evlenecek gençlerin tercihlerini de

118

119

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Aşiretin bazı üyelerinin de çeşitli alanlarda ücretli olarak da çalıştıkları da


özbelerle alınan kibritler yeterince korunaklı bir ortam olmadığından zaman

tercih olduğuyla ilgili yapılan bir araştırmada deneklere aile reislerinin eşleriyle

zaman ıslanır ve ateş almaz. Bu gibi durumlarda daha önceden odun ateşi yakmış

nasıl tanıştığı sorulmuş üç yüz denekten elli üç tanesi ‘komşumuz olduğu için’

bir komşuya ihtiyaç duyulur ve çadırdaki küçük çocuklardan birisi oba

cevabını vermişlerdir (Doğan, 2004: 34).

komşusundan birkaç öksü alıp gelmesi konusunda görevlendirilir.

“Son yıllarda obalar arası komşuluk ilişkileri de değişime uğradı tabii. İşin

“Köy Tokat’ına kaçan eşeğin köy muhtarına bir miktar kefalet verilerek

içine teknoloji girdi çadırın da eski tadı kalmadı. Gene de şehirdeki gibi değil tabii,

alınmasından tutun, gün içerisinde havanın ani soğuması sonucu kulakları

komşu obanın büyükleri biz çocukları yahut gençleri istedikleri gibi

soğuktan düşme noktasına gelmiş bir çocuğun oba komşusundan aldığı kapüşonlu

hızmatlanabilirler, bizler büyüklerin buyurduklarını tutmak zorundayız" (MU, 26,

gocuğu giyince ermiş olduğu rahatlama duygusuna varıncaya kadar hayatı

E).

paylaşır Yörüklerimiz” (YŞ, 55, E). Bozahmetli Yörük Obalarındaki komşuluk ilişkileri büyük oranda çadır

Bozahmetli Aşireti’nde komşularla yardımlaşma günün tamamına

etrafında gerçekleşmektedir. Yaylakta olsun kışlakta olsun Yörük obaları üç beş

yayılmıştır. Obalar arasındaki yakın akrabalık bağları ve yaşamın zorlaması odaklı

çadır öbeğinden oluşur. Bu çadır kümeleri genellikle yakın akrabadırlar, nadiren

sıkı ilişkiler adeta oba komşusunu evin bireylerinden birisi yapmıştır. O kadar

de başka Yörük aşiretlerinden de komşular olabilir. Çadır sayısının az ve arazinin

yardımlaşmaya ihtiyaç vardır ki günün ağarmasından gecenin zifiri karanlığına

engebeli olması komşuluk ilişkilerinde yardımlaşmayı zorunlu hale getirmektedir.

kadar obalarda gerçekleşen tüm işler esasen ortaktır. Keçi yahut koyun sürülerinin

Heran bir obanın diğerine ihtiyaç duyması kaçınılmazdır. Bu durum yerleşik hayata

günlük sağılma işlemlerinde, süt değişikliği işlerinde, ekmek yapımında, ılkı

geçmiş aşiret mensuplarında obalardakinden bir hayli farklıdır. Kırsal kesimlerdeki

zamanından sonra ayırma işlerinde, kırkımlarda, hayvanların bitlenmemesi için

sıkı ilişkiler yerini mesafeye bırakmıştır. Göçebe hayatı yakın geçmişte bırakmış

yapılan dezenfeksiyon işlemlerinde, ortaklaşa yapılan eğlence ve düğün

olan Yarı Göçebe ve Kenar Mahalle Göçebelerindeyse komşuluk ilişkileri, Tam

merasimlerinde kısaca her an birbirlerine ihtiyaç duyan bir komşuluk ilişkisi vardır.

Göçebe Yörük obalarına oranla biraz gevşemiş olsa da önemini korumaktadır.

Hatta komşunun davar çobanının bir mazereti olup sürüyü otlatamıyorsa diğer

“Yerleşik hayata geçeli yirmi sene oldu fakat gönlüm hala yaylalarda.

çoban iki davar sürüsü birbirlerine karıştırılıp birlikte otlatır.

Şehir hayatında ilişkiler yapmacık, komşuluk ilişkileri de yok denecek düzeyde.

“Gece hayvanlarla birlikte dağda kalıp geceleme olayına yatı adını veren

Yörük obalarında hiç öyle miydi? Bizim obalarda yediğimiz, içtiğimiz ayrı gitmezdi.

çobanlar, yatıda da imeceye devam ederler, azıklarını bölüşürler, biraz gırgır

Obadan birisi pazara gitse diğerine de bir şeyler alır gelirdi. Tabii yaylalarda

muhabbeti yapıp gülüşürler, gece ayın şavkının ortalığı aydınlattığı vakitse pür

koşularımızı biz seçerdik, fakat şehirde komşuları seçme gibi bir lüksümüz yok”

dikkat kesilirler kurt yahut ayı sürüye dalıp zarara yol açmasın diye. Çobanın birisi

(MAA, 53, E).

aşağı tarafı diğeri yukarı tarafı tutsun ki davar sürüsü zayi olmadan çadıra

Yörüklerde

komşuluk

ilişkileri

oldukça

güçlüdür.

Bu

durum

varabilsinler” (HU, 39, E).

atasözlerimize kadar girmiştir. Komşu komşunun külüne muhtaçtır, sözü esasen

Sarıkeçili, Honamlı, Yağcı Bedir, Horzum, Karakeçili ve Bozahmetli gibi

Oba obanın közüne muhtaçtır anlamında kullanılmıştır. Elektriğin ve tüpün

birçok Yörük Aşiretinde de kırkım, teke katım, katışma, seçim ve göç gibi dönemlik

olmadığı çadırda en önemli ihtiyaçların başında ateş gelir. Ateş yakmak için

ve gündelik rutinlerde obalar arası sıkı komşuluk ilişkileri neticesinde birçok Yörük

120

121

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

etkilemiştir. Yörüklerde oba komşuluğunun evlilik yapacak kişilerde önemli bir


2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

taşıdıklarını, ayakkabı yerine çarık giydiklerini hep anlatır. Ne var günümüzde

gerçekleşmiştir; “Sonbaharın soğuğunu çok iyi hissettirdiği aylardan Eylül ve yıl

herşeyin kolayı var şimdi der. En önemlisi yaylalarda hastalanan hastalarımızın

1984’tü. Soğuk bir sabah vakti oğlak gütmek için erken kalkmam gerekiyordu. Gün

çoğu zaman imkânsızlıklardan ölüp gittiğinden söz eder. Bizlere siz naylon

üzerime doğmadan işime başlamak için acele etmek zorundaydım. Kalktım,

bebeksiniz der. Ben ise yine kıl çadırda büyüyorum. Aslında yine güttüğümüz

giyindim. Hava o kadar soğuktu ki, zangır zangır titriyordum. Kulağımı

davar, yediğimiz peynirli çomaç. Değişen ne derseniz, değişen sadece teknolojik

hissedemiyor, onu bir şeylerle kapatmak istiyordum. Ala çuvalı, oturgun çuvalı,

araçlar değil, değişen aynı zamanda Yörük kültürü. Şimdi suyu eşekle değil

sitille çadırın birleştiği ölü noktaları yokladım; fakat kafama giyecek bir şey

arabayla getiriyoruz, göçerken deve yerine traktör kullanıyoruz. Yaylada bir

bulamadım. Oba komşularından ödünç bir şeyler almak yaygın bir davranış

hastamız mı oldu cep telefonundan 112'yi arıyoruz, acil helikopteri gelip alıyor

olduğundan aklıma Hasan Ali dayımın fesini almak gelmişti. Birbirine zıt yaratılmış

hastamızı. Yani babamın anlattıkları ile bizim yaşadığımız farklı bir hayat”( TU, 16,

bir çift olan yengemle dayımın hanesi, bize en yakın çadırdı. Koşarak yengeme

E).

vardım ve kulağımı örtecek bir şey vermesini istedim. Ala fesi verse fit olacaktım

Yörüklerde olduğu gibi ülkemizin her bir köşesinde özellikle de kırsal

ki, tuttu bana dayımın yeni alıp da giymeye kıyamadığı yeşil gocuğunun

kesimlerde komşuluk ilişkileri oldukça güçlüdür. Anadolu'nun mütevazı bir

kapüşonunu verdi. Çok sevinmiştim. Kapüşonu kulağıma geçirince, sabah

köyünde sosyolojik bir araştırma yapan Delaney, komşulukla ilgili bir gözlemini şu

rüzgârının sesi kesilmişti adeta. Sımsıcaktı, içi deve yününden yapılmış olmalıydı”

şekilde ifade eder; "Evlerin karşılıklı olarak açık olduğu komşuluk ilişkilerine göre

(Uslu, 2010: 80-81).

misafirperverlik daha kurallıdır; yine de komşu ile misafir arasındaki çizgi çok

Yaşam tarzlarının doğası gereği imeceye ihtiyaç duyan Yörüklerde

incedir; bunu bir akşam beni ziyarete gelen küçük erkek çocuklardan öğrendim.

komşuluk ilişkileri günümüzde hala kentlerdeki çekirdek ailenin bireyler arası

Çok memnun olmuştum, onlara misafir gibi davrandım, gelmelerinden çok mutlu

ilişkilerinden bile öte bir noktadadır. Fakat gelişim ve değişim sadece

olduğumu söyledim. Yanıtları “ama biz misafir değil komşuyuz!” (2009, 230).Ünlü

büyükşehirlerde gerçekleşmiyor, az da olsa kasabalarda köylerde hatta Yörük

Fransız tarihçi Fernand Braudel’in “Medeniyetler son nefeslerini yüksek dağ

obalarında etkisini göstermektedir. Traktör ve kamyonetlerin iş gücüne katkı

silsilelerinin zirvesinde verir” sözünden Yörük obalarındaki komşuluk ilişkilerinin

sağlaması, cep telefonu ve televizyonun çadırlara kadar girmesi günümüzde onları

Modernite’den en son etkileneceğini fakat nihayetinde etkilenebileceğini

da etkilemiş az da olsa obalar arası ilişkiler de bundan nasibini almaktadır. Atmışlı

anlıyoruz.

yıllardan sonra Yörüklerin hayatlarına giren naylon da konargöçerler için önemli

bir değişim ve kolaylık sağlamıştır. Eskiden oba komşusundan köz almak yahut el

1.5. Konargöçerlerde ve Bozahmetli Yörük Aşiretinde Aile Yapısı, Akrabalık

fenerini ödünç almak için giden Yörük çocukları şimdilerde kullandıkları akıllı

İlişkileri

telefonları şarj etmek veya akşam televizyonda birlikte maça bakmak için gider olmuşlar.

İnsanlar tabiatı gereği birlikte yaşamaya mecburdurlar. Birlikte yaşamanın en önemli unsurları ise aile ve akrabalık ilişkileridir. İbni Haldun,

"Babam anlatır deve katarları ile göç ettiklerini, naylon olmadığı için

“Şüphe yok ki, insani içtima (insanların toplum halinde yaşamaları) zaruridir.

yağmur karşısında perişan olduklarını, suyu keçi derisinden yapılan tuluklarla

Filozoflar bu hususu “insan, tabiatı icabı medenidir” sözleriyle ifade etmişlerdir.

122

123

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

anısı oluşur. Bu anılardan birisi de Bozahmetli Yörük Aşireti'inde şöyle


Çekirdek aile, anne, baba ve çocuklardan oluşur. Eskiden hane halkına

toplumu oluşturan en önemli yapı taşlarından birisidir. Klan toplumlarda aile ve

yalnız çekirdek aile yani anne, baba ve çocuklar değil, bunlarla birlikte birinci

akrabalık ilişkileri daha kuvvetlidir, yerleşik hayat ve neticesinde oluşan kent

derece akraba olan fertler ve aileleri de dâhildi. Bu akraba aileler daha ziyade

kültürü ise geniş aile başta olmak üzere akrabalık ilişkilerini büyük sekteye

baba tarafından olanlar; kayın biraderler, eltiler ve çocukları, amcaları ve eşleri,

uğratmıştır. Türkdoğan, “Yörüklerin gelenek ve göreneklerinde günümüze kadar

çocukları amcaoğulları ve eşleri, çocukları, görümceler, kocaları ve çocukları da

orijinalliğini korumasındaki önemli bir faktör, bu insanlarda asabiyet ve grup

dâhildi. Ayrıca, akrabalık ve arkadaşlık ilişkilerinin oldukça güçlü olduğu kırsal

dayanışmasının yüksek olduğudur. Grup dayanışması bir taraftan bu toplum yapısı

bölgelerde akrabalık ilişkileri ve arkadaşlık ilişkileri bazen o kadar ileri gider ki kan

içindeki sınıflaşmayı engellerken, diğer taraftan da hızlı değişmeye engel

kardeşliği yapılması gündeme gelebilir. Kan kardeşliği, iki taraf bir araya gelir,

olmuştur” (1995: 395).

kollarında veya ellerinde ufak bir yer kanatırlar ve birbirlerinin kanlarını emerler,

Kültür, aile ve akrabalık ilişkilerinde önemli mihenk taşlarındandır.

böylece kan kardeşi olurlar (Erdentuğ, 1968: 31-47). Yörük obalarında ve kırsal

Toplumsal ortamda hayat bulan insan için en önemli oluşumların başında yer alan

bölgelerde sıkça rastladığımız kan kardeşliği, akraba fertlerin aile ve akrabalık

kültür, en temelde yaşam tarzı olarak görülebilir. Bu anlamda kültür bir toplumun

ilişkilerinde birbirlerine ne denli bağlı olduklarını göstermesi açısından oldukça

ve o toplumda yer alan bireylerin nasıl yaşadıkları, düşündükleri, eyledikleri, neyi

önemlidir. Egawa-Şahin, “Yağcı Bedir Yörüklerinde sosyal yapılanmanın en küçük

ne şekilde ürettikleri sorununa karşılık gelmektedir. Bu toplumu, toplumsal grubu

ve en temel birimi hanedir. Bir hane, genellikle bir çadıra sahip olan ve bir çadırda

belirlemek, tanımak, tanımlamak doğrudan onun sahip olduğu kültür düzlemine

oturan aile üyeleridir. Bu bakımdan diğer göçebe gruplarda olduğu gibi Yağcı Bedir

bakmaktan geçer. Kültür düzlemi insanın yapıp etmelerinin tümünü yansıtan bir

Yörüklerinde de çadır denince hane akla geliyor. Hanelerin birleşmesinden de

aynadır çünkü. Bu bakımdan toplumsal varlık olan insanın kimliğini, bakış açısını,

cemaat adıyla bilinen grup veya birim meydana gelmektedir. Burada dikkat çeken

yaşam tarzını ele verecek en önemli kavramların başında kültür gelmektedir

en önemli hususlardan biri, evli hane sahibi biraderlerin ayrı ayrı yazılmış

(Alver, 2013: 185). Kültürü oluşturan en önemli unsurlardan birisi dil diğeri ise

olmasıdır” (2007: 49).

ailedir. Aile kurumu, toplumu oluşturan en önemli kademedir. Dikeçligil’e göre

“Konargöçer olan Bozahmetli Yörük Aşiret’i mensuplarında aile yapısı

aile; “Bireyin toplum ile bağını oluşturan ve sürekliliğini sağlayan sosyal bir kurum

geleneksel Türk aile yapısında olduğu gibidir. Aile, sadece anne, baba ve

olarak aile, çocuğun bakımı, ihtiyaçlarının giderilmesi ve sosyal inşasını

çocuklardan oluşmaz, dede ve ebenin de olduğu hatta evli kardeşlerinde

gerçekleştirmektedir” (2012: 24). Yine aile kurumu ile ilgili birçok çalışması

bulunduğu bir obadan söz edebiliriz. Ailenin reisi aynı zamanda obanın da reisidir.

bulunan Aydın ise; “aile kavramı ile ilgili bir tanımlama yapacak olursak; genelde

Obanın reisi, aşiretin en yaşlı akil adamıdır. Ancak, yerleşik hayata geçmiş aşiret

iki cins arasındaki ilişkileri, neslin devamını düzenleyen, standartlaştıran bir

mensuplarının aile yapısı, modern Türk aile yapısı gibidir. Ebe ve dedenin etkinliği

sistemdir. En yaygın formu, erkek ve kadının çocuklarıyla birlikte evde yaşadığı

kırılmıştır. Günümüzde ise aile, daha çok anne, baba ve çocuklardan oluşur” (AU,

monogamidir. Bu temel kurum altında nişanlılık, evlilik, çocuk bakımı, yasal

69, E).

ilişkiler ve bunlara benzeyen alt kurumlar yer alır” (2011a: 21) görüşüne yer vermiştir.

Bozahmetli Yörük Aşireti’nde de akrabalık ilişkileri oldukça güçlüdür. Aşiret, kısmen dışa kapalı bir topluluktur. Zira aşirette yakın geçmişe kadar aşiret

124

125

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Yani insan için cemiyet düzeni içinde yaşamak şarttır” (2013: 213). Aile, bir


Aşirette toplu merasimler oldukça önemlidir.Doğum, ölüm, düğün,

geçtiği aşirette evlilikler genellikle yakın akrabalardandır. Amca, dayı, hala ve

nişan, asker uğurlama, diş göllesi(diş bulguru) gibi acı ve tatlı günlerde aşiret

teyze çocukları arasındaki evlilikler, son yıllarda göçebelerin yerleşik hayata

mensuplarının büyük bir kısmını görme olanağı ortaya çıkmaktadır. Davet olsun

geçmesi ve yeni komşular, yeni iş arkadaşları edinmeleriyle birlikte nitelik

olmasın, bir Bozahmetli’nin merasimi varsa doğal davetli olarak görülür. Zaten

değiştirmiştir. Aşiretin büyük bir kısmı Manavgat’ta yaşamaktadır. Manavgat’ın

toplu merasimlerdeki içten yapılan sohbetler, muhabbetler, ortak anılar bunların

turizmle olan bağı gereği aşiret mensubu gençlerin büyük çoğunluğu turizmle

en temel göstergesidir. Örneğin orta yaşlardaki bir aşiret mensubu düğüne gelen

uğraşmaya başlamış ve iş ortamlarının getirdiği yeni yüzlerle tanışma imkânı

davetlilerin hemen hemen tamamını isim isim bilir. Kim, kimin çocuğu yahut

neticesinde de yeni evlilikler ve yeni akrabalıklar görülmüştür. Antalya merkez,

babası bunlar herkesçe bilinen bir durumdur.

Seydişehir, Akseki, Serik, Beyşehir ve civar köylerde yaşayan aşiret üyeleri Taşeli

“Aslına bakacak olursak bir sülaleyiz. Sonuçta çoğumuzun büyük büyük

ve Teke bölgelerinde yoğun olarak yaşamakta ve bulundukları bölgede yeni

dedesi Ali Kiya’dır. Ali Kiya’nın dörk karısı varmış, Uslu’lar, Eskiler ve Şirinler bir

akrabalıklar oluşturmaktadırlar.

karısından, Bozlar, Şekerler ve Çetinler bir karısından, Güzeller, Tuğcular bir

“Bugün aşiretin büyüklüğü on binlerle ifade edilir haldedir. Benim küçük

karısından Özdenler, Curalar bir karısından vesaire yani hep bir soydan

bir araştırmalarım neticesinde Antalya ve Konya bölgesinde toplam yirmi bini

gelmekteyiz. (Acırlar ve Özler ise akraba olmalarına karşın aynı atanın evlatları

aşkın Bozahmetli Yörük Aşireti’nden bahsedebiliriz. Son çeyrek asırda hızla

değillerdir.) Babalarımız bir, fakat analarımız farklı, bu yüzden analardan

büyüyen ve genişleyen aşiret sadece Türkiye sınırları ile sınırlı kalmamış başta

kaynaklanan farklar olabiliyor bazen. Çeşitli rivayetler olsa da benim bildiğim

Almanya olmak üzere dünyanın dört bir köşesine yayılmıştır. Sosyal medya ile

kadarıyla Ali Kiya veya onun babası mı dedesi mi belli olmayan bir köselerden

biraz olsun iletişim kurma imkânımız olsa da, artık özel bir nüfus sayımı

bahsediliyor. Goca Köse yahut Köseler diye birisi varmış en dipte, fakat ondan

yapılmadığı sürece net bir nicel yapının tespiti pek mümkün görünmüyor” (MA, 32,

aşağısı bilinmiyor.” (MU, 80, E). Bozahmetli Yörük Aşireti’nin üyelerinde diğer birçok sosyal grupta ve

E). Aşirette kültürel yapı oldukça güçlü ve önemli bir yere sahiptir. Aşiret

derneklerde görülmeyen tabii bir etkileşim vardır. Aşiretin bir üyesi hastalanmış

mensupları arasında akrabalığın verdiği bağ neticesinde ilişkiler güçlüdür. Düğün

ve hastaneye düşmüşse, hastane çalışanlarını zor durumda bırakacak derecede bir

ve özel günlerde aşiret mensuplarının tümü davet edilmemiş bile olsa doğal

ziyaretçi yoğunluğu yaşanır. Düğün ve cenazelerde de bölgedeki bütün aşiret

davetli sayılır. Aşiret mensubu olmak, tıpkı bazı spor kulüpleri vb. de olduğu gibi

üyeleri hazır bulunur. Düğünlerde garsonluk hizmetini aşiretin genç erkekleri

özel statü ve ayrıcalık oluşturur.

gerçekleştirir. Yemek pişirenler ve bulaşığı yıkayanlar da gönüllü aşiret

“Biz Manavgat ırmağının Alanya yakasında oturduğumuz içinbize

kadınlarıdır. Cenaze hizmetlerinde de herkes ne yapması gerektiğini bilir.

Turşamba Yörükleri derler. Fakat aşiret ister ırmağın bu yakasında otursun iterse

“Bizim Yörükler birbirlerine çok tutkundur. Acı ve tatlı günlerinde oba bir

öteki yaka da otursun soyadı Koç olsun, Özden olsun, Uyanık olsun fark etmez,

bakmışsın hemen birlik ve beraberlik içerisine girmiş. Çok acılar yaşadım, çok

hepimiz Bozahmetli Yörükleriyiz”(HYU, 82, E).

mutlu günler gördüm. Arkadaş dediğin şey gelip geçicidir. Akraba ise kan bağının verdiği bir şey olsa gerek, bir bakmışsın hemen herkes toplanı vermiştir. Mesela

126

127

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

dışından kız alıp verme yok denecek kadar azdır. Akrabalık ilişkilerinin birbirine


yaklaşmakta olduğu görüldüğünde, köpeğin saldırısını önlemek için gençlerden

mezarlığında gördüğüm şey çok netti. Tokuç Mustafa ve Kümük’ün Ramazan

biri koşarak çadırdan çıkarken, kadınlardan biri de etrafı toplamaya, örtüleri,

mezarlarını kazdılar. Adamlar bu işi yaparken hiç yüksünme falan bir şey yok,

yaygıları düzeltmeye, yastıkları düzgün bir şekilde sıralamaya ve aceleyle ortalığı

zevkle yapıyorlar” (EÖŞ, 33,E).

bir kez daha süpürmeye başlar (Johansen, 2005: 136).

Bozahmetli Yörük Aşireti akraba bir topluluk olduğundan genel olarak

"Misafirperverlik deyince akla Yörükler gelir bence. Ortalama bir Yörük

ilişkiler doğal ve samimi bir seyir izlerken, bazen çekirdek aile içerisinde de

Obası'nda 150-200 civarında keçi yahut koyun sürüsü bulunur, bu sürüden yılda en

görülebilen sıkıntılar da yaşanmaktadır. Aşiret, sanki büyük bir aile gibi tutum

az 15-20 tane davar gelen misafirler için kesilir. Yani küçük bir hesap yaparsak

sergiler ve bir Yörük aşireti mensubuna yakışmayacak hareketler tüm aşiret

sermayenin %10'u misafirlere ayrılmıştır. Tabii yerleşik hayata geçen Yörüklerde,

tarafından yadırganabilir. Bazı kötü alışkanlıkları olan aşiret üyeleri toplumsal

özellikle de Bozahmetlilerde misafir çok önemlidir. Evde misafir yoksa bir gariplik

baskı ile karşı karşıya kalabilir. Aşirette, güzelliklerin takdir edildiği, yanlışlara

var demektir" (AU, 43, E).

karışıldığı bir durum söz konusu olup, çok formel bir yapıda olmasa da gizli bir iç

Bozahmetli Yörük Aşireti’nde misafir baş tacıdır. Yörük obalarında gelen misafire mutlaka oğlak yahut davar kesilip, ikram edilir. Yoğurdun ve peynirin en

denetim vardır. Bozahmetli Aşireti’nde, tıpkı geleneksel Türk aile yapısında olduğu gibi

iyisinden verilir. Mesela lor peyniri yahut sakatat ikram edilmez. Gelen misafir

ailenin reisi babadır. Buna karşın obalarda kadının rolü ve önemi çok fazladır.

sadece bir kişi ise davar kesmeye ihtiyaç yoksa un çuvalının içinde çocuklardan

Kadının çadıra mutlak hâkimiyeti vardır. Obalarda aile içi görev dağılımı vardır;

saklanan ve bu tür durumlar için bekletilen dondurulmuş kavurma çıkarılır. En

genellikle davar çobanları ailenin büyük oğlanlarından, oğlak çobanları küçük

azından kavurma ikram edilir ve usulen de olsa davar kesme mevzusuna değinilir.

oğlan çocuklarından seçilir. Kız çocukları daha ziyade mutfak işleri, çamaşır işleri

Gelen misafir üçten çoksa hemen davarın biri kesilmiş ve ağaca asılmıştır artık.

ve sutaşıma işleri ile vazifelidirler. Evin kadını çadırla ilgili bütün işlerden ve

“Bozahmetli Yörüklerinde misafir çok önemlidir. Çadırın köşe bucağında

çocuklardan sorumludur. Çadırda ekmek haftada birkaç kez kadınlar tarafından

yiyecek ne varsa çıkarılır. Misafir baş tacıdır. Yörüklerde gelen misafire davar

yapılır. Aile reisi erkek, pazar alışverişlerinden ve sürünün alım satımı gibi oba için

kesme ürüsümü vardır. Çuvalların en uç köşelerine saklanmış kıymetli yiyecekler

çok önem arz eden durumlardan sorumludur.

çıkarılır, eğer davar kesilmemişse en azından don yağında saklanmış olan kavurma ısıtılır. Zaten misafir için bekletilen ala keçeler serilmiştir. Velhasıl tüm oba

1.6. Bazı Yörük Aşiretlerinde ve Bozahmetli’lerde Misafirperverlik

teyakkuz içerisindedir”(ŞÖ, 54, E).

Misafirperverlik Türk toplumunda en yüksek değerdir. Misafirperver,

Eğer oba çok gariban bir obaysa ve ani baskınla karşı karşıya kalmışlarsa,

“misafir” ile “ilgilenmek, beslemek” anlamındaki “perver” kelimelerinin

kuru katı ne varsa ikram edilir, bu esnada oba sahiplerinden sadece obanın reisi

birleşmesinden oluşmuştur. Delaney, “Misafir kısa bir sohbet için gelmediyse ev

yemekten yer, diğerleri biz tokuz deyip kenara çekilirler. Hâlbuki karınları oldukça

sahibinin yaptığı işi bırakıp onu ağırlaması gerekir. Çay yapılır, yemek getirilir, ateş

açtır, misafirler gittikten sonra kalan bir şeyler olursa onları paylaşırlar.

güçlendirilir, eğer gerekiyorsa yataklar hazırlanır. Bazen bu ziyaretler önceden

"Misafir bizim baş tacımızdır. Uzun kış geceleri misafirlerle şenlenir.

kararlaştırılır, ama genellikle habersiz gelinir” (2009, 230). Bir misafirin çadıra

Fıstık, Portakal ve Gavurka ikramlarımızın başında gelir. Aşiretimiz bir akraba

128

129

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

geçtiğimiz günlerde Cemile ebeyi kaybettik. Allah rahmet etsin. Hafızhoca


topluluk olduğunda olsa gerek çok sıkı bir ilişki ve yoğun bir misafirlik ortamı

lastik, oturgun çuval, mekap, ırbık ve peynir ilegeni... " Alime ablama sordum ibrik

vardır. Aşiret dışında gelen misafirler ise çok önemle ve özenle karşılanır. Misafiri

mi dersiniz ırbık mı diye " ırbık deriz" dedi ya peşkir dedim "ona hem havlı deriz,

mutlu etmek için ağzı laf

hemide peşkir" dedi, tıpkı Batı Toroslarda yaşayan Bozahmetli Yörükleri gibi. Oba

yapan ve espri kabiliyeti yüksek olan tanıdıklar

tam bir Yörük Müzesi görünümündeydi. Obanın önünde duran traktör, Rus

Bu özellik sadece Bozahmetli Yörük Aşireti ile sınırlı değildir elbet.

motoru denilen bir motosiklet, peynirlik, tavuklar için holluk, lor peyniri kaynayan

Yörükler genel olarak çok cömert insanlardır, misafiri çok severler. Konya’da

kazan, kuzulukta bulunan kuzular, birkaç körpe oğlak, üç beş Menemen

ikamet eden birkaç araştırmacı arkadaş ve bir Japon misafirle çıktığımız çat kapı

Yörüklerine has Yörük çadırı ve yürekleri sadırlarına sığamayan bir grup insan!

oba ziyaretleri adlı günübirlik Yörük Çadırı ziyaretinin ilk durağında Karaman’ın

Günün yorgunluğunu henüz hissetmeden gün öşermeye başlamış ve son

İhsaniye bölgesinde Havva adında koca yürekli bir Yörük kadını karşıladı ve bizi

durağımız Torosların Kültür Mirasçısı Sarıkeçili’ler olmuştu. Yolun kenarında adeta

tulum peyniri ve pekmez ikram etmeden bırakmadı. Küçük kızı Emine ile birlikte

kanatlarını açmış bizi bekleyen kara bir çadır gördük ve aracımızın kontağının sesi

obada yalnız başınaydı. Özellikle Japon misafirimize büyük tanzimlerde bulundu

kesildi ve araçtan indik. Altı erkekten oluşan bir ekiptik. Çadıra yaklaşınca gördük

ve Yörük kültürünün bir parçası olan yufka ekmekten lokma nasıl yapılır onlardan

ki evde sadece bir kadın var o da ekmek eyliyor. Çekinir diye tereddüt ettik bu

söz etti ve uygulamalı olarak gösterdi. Karlama denilen pekmezli ve şekerli

kadar erkek falan filan diye, ama Yörük Kadını korkar mı hiç en ufak bir kuşku

karışımdan ikram ettiler. Obanın önünde kuru oduna saplanmış nacak orada dura

duymadan “buyurun gelin niye çekiniyorsunuz, buyurun” diye bizleri çadırına

dursun bizler oradan ayrılırken çadırlarının önlerinde durarak küçük kızın el

davet etti. Davete icabet esnasında bir abimiz yahu abla hiç korkmaz mısınız yanız

sallaması eşliğinde uğurladılar. Bol bol fotoğraflarını çektiğimiz Yörük Obalarından

başına falan diye mevzuya girince “iyiler iyi ile kötüler kötü ile karşılaşır, bizim

ayrılmadan yaban nanelerinden koklamadan geçemedim, sahi su bidonlarının

buralarda öyle şeyler olmaz, olursa da bir halyoluna bakarız” diyerek bir Osmanlı

içlerine atılan ve suya koku veren o bitkilerin adı sanırım yarpuzdu. Yarpuzlardan

kadını örneği sundu bizlere Fatma abla. Bizlere gözleme yapıp ikram etti. Aslen

bir tutam koparıp arabamızın içine astık ve Japon misafirimize yarpuzlu sudan

Tatar olan bir ağabeyimiz vardı, o para falan versek demek istedi çok kötü fırça

ikram ettikten sonra oradan ayrıldık.

yedi. “Sizler tanrı misafirlerisiniz yanlış duymuş olayım” diye de kızdı. Arabamız

İkinci durak bir Menemen Yörük’ü olan Halil Topçu'nun obasıydı. Kültür ganimeti bulmuştuk adeta o obada. Obaya gelir gelmez yolda karşıladı Halil abi

yürüdü fakat bizim gönlümüz Toroslarda kaldı. Birkaç

gün

önce

yapmış

olduğumuz

Toroslardaki

göçerleri

bizleri ve hemen salaksaldı bir şeyler hazırlayın diye obaya. Birkaç hoş peşten

ziyaretimizden çok etkilenmiş ve yenilerini yapma kararı almıştık. İlk gezimiz

sonra “kahvaltımız hazır buyurun kuru katık bir şeyler yeyin” diye bizleri çadıra

Karaman-Ermenek bölgesinde konargöçer yaşayan Menemen Yörüklerine olmuş

davet ettiler. Bizler yemek yerken çocuklar biz tokuz deyip kenara çekildiler, fakat

ve yanımızda bulunan Japon misafirimiz başta olmak üzere oradaki obalara

ben eminim onların karınları tok falan değildi, bu bir Yörük âdetiydi. Misafirler

hepimiz hayran kalmıştık. Anadolu insanı, misafirperverdir der geçer gideriz, ama

varken çocuklar sofraya oturmazdı. Ev sahipleri de usulen yer gibi yapar fakat asıl

yok bu kez silkelendik ve kendimize geldik. O gün sabahleyin telefonumda

payeyi misafirlere bırakırdı. Biz ısrar etsek de çocuklar sofraya oturmadılar.

cevapsız bir çağrı görmüş ve heyecanım artmıştı; zira arayan kişi koca yürekli bir

Çadırın içindeki bir kaç ayrıntı daha gözümden kalmamıştı; " ıraduya, peşkir, gara

Yörük kadınıydı. Hâsılı kelam arayan kişi Sarıkeçililer Dernek Başkanı Pervin Çoban

130

131

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

çağrılır, onların gönlü hoş tutulmaya özen gösterilir" (İŞ,49,E).


yüzden aşiret dışında bir misafir nadir gelir. Biz aşiret üyelerine de misafir

ulaşalım, biraz acele edin” diyordu telefonda. Hemen telefonuma sarıldım,

demiyoruz, onlar zaten ev sahipleri” (SE, 37, E).

Bayram Kabadayı ve İsmail Değirmenci ağabeylerimi aradım; fakat İsmail

Bozahmetli Aşireti’nin büyük bir kısmı artık yerleşik olarak yaşamaktadır.

Değirmenci’nin telefonuna ulaşılamıyordu. Onu bırakmak durumunda kaldık ve

Yerleşik olarak yaşayan aşiret mensuplarında da misafir evin bir parçasıdır.

alelacele çıktık Çumra yoluna… Önce Çumra merkezden Pervin ablayı aldık, uzun

Akşamleyin evde misafir yoksa o evde bir uğursuzluk “baykuş” var demektir. Kış

bir yolculuktan sonra ulaştık İbrahim Bacak’ın Obasına. Durmuş Ali, Mehmet, Ali

akşamlarını genellikle fıstık, portakal ve kavurga ikramı ile geçiren aşiret

ve Hasan adında yetişkin ve Muhammet, Âdem isimlerinde çocuklar vardı, bize

mensuplarında misafir olmazsa olmazdır. Yaz aylarında ise genellikle Seydişehir,

gün boyu yemek ve çay ikram eden ablalarımın adlarını bile sorma fırsatımız

Akseki vb. daha serin bir bölgeye taşınan yerleşik aşiret mensupları orada da

olmadı, muhabbetin koyuluğundan… Davar peyniri, koyun yoğurdu, domatesli

komşu ziyaretleri yapmaya devam ederler.

bulgur pilavı, gara çaydanlıkta çay ve yufka ekmek hatırımda kalan birkaç yiyecek. Yemekleri falan gören yok desem abartı olmaz o eşsiz manzarayı izlemekten. O

1.7. Son Yörük Aşiretlerinden Bozahmetlilerde Çocuk ve Eğitim

anın ölümsüzleştiği birkaç fotoğraf dışında bıraktık her şeyi orada. Sabahleyin

Yörük çocukları hem birçok şeyden mahrumdur hem de birçok şeye

develer yükleyip, tekrar yola koyulacak obada, köpekler yallandı ve davarlar

sahiptir. Onlar için renkli şehir hayatının getirdikleri oyunlar, sinemalar, yaş

yatağına sürüldü. Biz de çok katlı yalnızlıkların yaşandığı şehrimize yöneldik; fakat

pastalar vs. yoktur hayatlarında, bazı ailelerinin çocuklarının o renkli dünyaya

teker dönmek, araba yürümek istemedi!

özendikleri görülse de genellikle mevcut yaşam şekillerinin ne kadar doğal ve

Yukarıda birkaç farklı Yörük obasından ve yaptıkları ikramlardan söz edilmiş, Yörüklerin ne kadar misafirperver insanlar oldukları ortaya konulmuştur.

sağlıklı bir yaşam olduğunun farkındadır Yörük çocukları. Göçebe bir Yörük çocuğu olarak ilkokul yıllarımı dağlarda dolaşarak,

benzerlikleri

çadırda yaşayarak geçirmiş olmamdan ötürü o kadar çok şeye sahibim ki,

değerlendirilmiş, Bozahmetli Aşireti’nin buralarda gördüğümüz Yörük aşiretlerine

anlatmak için “Yengeçli Kuyu” adında çocukluk anılarımı derlediğim bir anı kitabım

oranla biraz daha yerleşik toplumla iç içe geçmiş ve entegre olmuş olduklarını

dahi oldu. Orada anlattıklarım o güzelim yıllardan sadece aklımızda kalan birkaç

kanaatine varılmıştır. Sarıkeçili Yörük obasında eski Türk inançlarından kalma bazı

hatıradan başkası değil. Çember yarışı, kuş kapanı, lastik sapanı, minik kedim pini,

inanışların ve ananelerin devam ettiğini, buna karşın diğer aşiretlerin günümüz

köpeğim gostak, mor erkeç ve Yörük göçü bunlardan sadece birkaç tanesi.

Türk toplum yapısına biraz daha yakın bir durumda olduklarını tespit edilmiştir.

Pejmürde hayatlarda dokunaklı hikâyeler daha fazladır olay sadece bu değil, Yörük

Toroslarda

yaşayan

obalar

arası

kültür

farklılıkları

ve

“Bozahmetli aşiretinde misafir diye bir şeyden söz etmek biraz garip olur,

çocuğu daha 7-8 yaşlarında bir sürünün sorumluluğunu alabilecek olgunlukta ve

biz onları misafir olarak saymıyoruz. Evler tanıdıklarla dolup taşıyor, misafir

oğlakları güderken diğer çoban arkadaşıyla üçtaş oynayıp, oğlağı zamanı

dediğin şey randevu falan alan kişilerdir. Biz de öyle mi? Bir bakmışsın evde

gelmeden obaya salıverecek kadar da çocuktur aynı zamanda.

oturacak yer kalmamış. Birinin geldiğini duyan ötekiler de geliyor. Tabii bu

bahsettiğim eş, dost, akraba için geçerli. Dışardan bir misafir gelmişse ki bu yılda

“İlkokula daha yeni başlamıştım. Babam beni yatıya yolladı. Yatıya giden

birkaç kez olur. Ona özel muamele yapılır. Ama bizim aşiret çok kalabalık zaten, o

çobanın çok dikkatli olması ve derin uykuya dalmaması gerekir. Çocuğuz ya, daha

132

133

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

ablamdan başkası değildi. “Davar kalkmadan, deve yola düşmeden göçerlere


davarı yatağına yatırmadan uyumuş kalmışım. Davar sürüsü ayın ışığına dağa

bir annenin sağlıklı çocuklar doğurduğu ve bu çocukların hayatta daha başarılı

dikilmiş gitmiş. Allah yardım etmiş olmalı ki davara kurt yahut ayı dadanmadan

oldukları anlatılmaya çalışılmıştır.

uyandım da sürüyü buldum. Bu durumu babama korkumdan söyleyememiştim”

sorularla onların yetişmesini sağlarlar. Bu da toplumsal aile ve toplumsal eğitim

Okula gitmek, yeni bir şeyler öğrenmek meraklı Yörük çocukları için

için önemli bir durumdur. Aydın, “Eğitim olgusunun üç temel özelliği vardır: eğiten

büyük bir zevktir. Daha doğru bir ifadeyle birileri tarafından anlatın ne olursa

ve eğitilen ayrımı, eğitimin planlı ve bilinçli olması ve toplumsal oluşudur. Tüm

olsun onlar için obalardaki arkadaşlarına ya da kardeşlerine anlatmak için iyi bir

eğitim kurumları gibi eğitim de bir toplumsal zemin üzerine oturur, onun eğilim ve

malzemedir. Yörük obalarında çocuklar arasında bilgi, bilmece yarışmaları

beklentilerine göre işler. Öyle ki en bireysel gözüken yetişme-yetiştirme ilişkisinin

düzenlenir, o yarışmalarla hayata hazırlanır çocuklar. Göçebe Yörük çocukları,

gerisinde toplumsal bir aile planı vardır” (2011a: 183-185). Özellikle Yörük

okullarına geç başlar, erken bırakırlar, göçerlerin okul dönemlerini keçinin yahut

obalarındaki yaşlılar çocuklara hem çeşitli soru yöneltirler, hem de tecrübelerini

koyunun hayatı belirler. Onlar ise kısa bir süre bulundukları sınıflarında genellikle

aktarırlar.

hep birinci olmak yahut sınıf başkanı olmak istemişler ve de olmuşlardır. Hep bir yarış içerisindedir Yörük çocukları…

Genellikle kırsal alanlarda tek çocuk istenmez. Bunun nedenleri arasında, çocuklardan hiç olmazsa bir veya ikisinin yaşlanan ana ve babalarının

Göçebe Yörük çocuklarının okul hayatlarında başarılı olmalarının

ömürlerinin sonunda onları sigorta altına alması düşüncesi başta gelmektedir. Tek

arkasında başka etkenler de söz konusudur. Kadınlar, göçebe hayatın getirdiği

çocuğun ölümü halinde aile zürriyetinin ortadan kalkmasıyla birlikte bu garanti de

hareketlilik sayesinde zinde kalırlar, bu sayede çocuklarını daha sağlıklı bir şekilde

yitirilmiş olur (Yasa, 1969, 84). Yasa’nın aktardıklarına ilaveten Yörük obalarında

dünyaya getirirler. Göç sırasında doğum olursa sadece bir gün mola verilir, mola

birden fazla çocuk istenmesinin (en az beş çocuk) temel sebebi oğlak ve davar

verilmediği de olur. Aniden doğum yapan kadınlara sıkça rastlanmaktadır. Eğer bir

sürülerine bakacak çok fazla kişiye ihtiyaç duyulmasıdır.

kadın ocak başındayken bir oğlan doğurursa, bu olay onun için özel bir övünç

“Babamlar sekiz kardeş, anamlar beşkardeşler. Biz de beşkardeşiz. Ama

kaynağı sayılır. Doğumun gerçekleşmesi gün ışıyana kadar sürerse, bilen bir erkek

bizim aşirette beşkardeş az sayılır. Genellikle 8-10 kardeş oluyor. Son yıllarda

tarafından su dolu bir kabın üzerine yüksek sesle Kur’an’dan ayetler okunur,

yerleşik hayata geçenler genellikle 2-3 çocuk yapar oldular. Biz üç çocuğun

loğusa kadın da rahatlamak için okunmuş su içer. Genellikle çocuk doğuran kadın

hakkından zor geliyoruz. Eskiden ana baba sadece ilk çocuğa bakarlarmış, gerisi

utanma duygusu nedeniyle doğum esnasında soyunmaz, şalvarın içine düşen

büyük olanlar küçüklere bakar, büyür giderlermiş” (MU, 48, E).

çocuğu diğer kadınlar şalvardan çıkarıp alırlar. Çocuklar ince dövülmüş tuz, biraz

Göçebe Yörük obalarında erkek çocukları 7-8 yaşlarına geldiklerinde

şeker veya pekmez ve öğütülmüş çam kabuğundan elde edilen güzel kokulu bir

giderek artan bir oranda, uysal ve sabırlı annelerinin çalışma alanlarından

toz, mersin yaprakları, karanfille rendelenmiş topalak kökünden meydana gelen

uzaklaştırılarak, onlardan daha fazla iş isteyen, sert babalarının çalışma alanlarına

karışım çocuğun bedenine sürülür. Kısa bir süre sonra çocuk bu karışımın içinde

dâhil edilmeye başlarlar. Sürünün sulanmasına ve hayvanların bakımıyla ilgili diğer

bekletildikten sonra güzel kokular saçan bebek yıkanır ve çocuğun kulağına ezan

işlere yardım ederler. On yaşından itibaren artık çoban olarak çalışmaya başlarlar,

okunarak ismi koyulur (Johansen, 2005: 103 – 105). Yukarıda hareketli yaşayan

sürüyü yetişkin çobanlarla birlikte, geceleri de dâhil olmak üzere, otlatmaya

134

135

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

(MU, 26, E).

Göçebe Yörüklerde çocuk eğitimine büyükler de katkı sağlar. Sordukları


bizlere. Annemin de emeği çok tabii ki. Benim Türkiye’de ilk bine girmem ve bugün

öğrenmeye başlarlar (Johansen, 2005: 105). Baba ve anaların çocukların eğitimi

Çapa Tıp Fakültesi’nde okumam varsa yoksa ailemin desteği ve büyüklerimin

hakkında tutum ve davranışlarının genellikle köylü ana-baba davranışına

duasıyla oldu.” (ÜU, 18, K).

benzediği; ikincisi, çocukların eğitimi konusunda babaların, anaların da sorumluluk

“Göçerlerin okuma yazma oranları oldukça düşüktür. Sürekli bir yerde

almasını istedikleri fakat anaların bu sorumluluğu almaya daha istekli olmalarıdır.

kalmadıkları için köy okullarından yeteri kadar yararlanamamaktadırlar. Genellikle

Anlaşıldığına göre, çocuk eğitiminde sorumluluğun büyük çoğunlukla anaya

göçer ailelerin adresi yoktur. Kasabada ya da şehirde alışveriş yaptıkları bir tanıdık

geçmesi gibi bir eğilim ortaya çıkmaktadır. Baba bu sorumluluktan bir dereceye

ya da dükkân adresi verilir “ (Seyirci, 1996: 592). Akdeniz’in ve Ege’nin muhtelif

kadar kurtulma davranışı ile şehir ailesindeki babanın özelliklerinden birini

yerlerinde Yörükler üzerine araştırma yapan araştırmacının genel olarak doğru bir

benimsemesi görülmektedir (Yasa, 1969, 91).

tespit olabilir. Fakat bu durum Bozahmetli Yörük Aşireti’nde biraz farklıdır.

Göçebe Yörük hayatı, doğal olması ve kişisel özgürlüğün fazla olması gibi

Cumhuriyet’in ilk yıllarında eski alfabenin kaldırılıp Latin alfabesine geçilmesi

nedenlerle imrenilecek bir hayat gibi dursa da aynı zamanda sıkıntıları, yoklukları

aşamasında birçok bilge insanın okuryazarlığı dahi kalmamıştır. Bu şehirlerde daha

ve acıları içerisinde barındırır. Yörük obalarında kışın günün her vakti sıkıntılarla

kısa sürede telafi edilebilmiş belki fakat Yörükler de devlete küsmüş adeta ve uzun

doludur. Davarların otlayabileceği alanlar ekilmiştir, obanın bütün yükünü çeken

yıllar kız çocuklarını okula göndermemişler. Erkeklerin de bazıları okuyabilmiş o

okul çağındaki çocuklar da okula gitmiştir. Dur durak yoktur kimseye zira davarlar

yıllarda. Çok partili dönemle birlikte devletle aralarındaki soğukluğu gideren aşiret

da kuzulamaya başlamıştır. Gün gelir canına tak eder çobanların ve çocukları

üyelerinde okumaya önem verilmeye başlanmıştır. Günümüzde yeni nesil göçebe

okutmamak bir kaçış olarak akıllara düşer. Onlar da okumanın faydalı bir şey

Yörüklerin okuma yazma konusunda sorunları olmamakla birlikte, temel eğitimde

olduğunu bilir elbet ama ya çaresizlik.

ulaşımla ilgili sıkıntıları devam etmektedir.

Bu sıkıntıları ve çaresizlikleri bilen Sarıkeçililer Derneği Konya Şubesi

“Cumhuriyetin ilk yılları bizim aşiret açısından tam bir kâbus geçmiş

Başkanı Pervin Çoban, Yörük çocuklarının hem sağlık taramalarının yapılması hem

diyebilirim. 1. Dünya harbinde ve Kurtuluş savaşında hazır ellerindeki erkeklerin

de yerinde eğitim almaları için Ankara-Konya git gel yaparak sağlık taramaları

çoğunu kaybeden aşiret, erkek kıtlığı yaşamıştır. Mevcut erkeklerin de çoğu

konusunda belli bir mesafe kat etmiştir fakat eğitimlerinin yerinde yani çadırda

okuryazar dahi olmayınca devletle ciddi sıkıntılar yaşanmış. Çok geçmeden her

verilmesi konusunda bir sonuca ulaşamamıştır. Umulur ve umut edilir ki yerinde

aileden ortalama on çocuk olmuş ve denge biraz olsun sağlanmıştır. Cumhuriyetin

eğitim de gerçekleşir.

getirdiği yeniliklere uyum konusunda ilk yıllarda sıkıntı yaşayan aşiret mensupları,

“Ben bir Yörük çocuğu olarak dünyaya geldim, fakat hiç Yörükçülük

son yıllarda uyum sorununu atlatmış gözüküyor” (Rİ, 65, E).

yapmadım. Babam yapmış, o sürekli anlatır. Onun sayesinde baya çadır hayatını

Bozahmetli Yörük çocuklarının okullarına güzün bir ay kadar geç

ve göçebe kültürünü öğrendim. Ben ilkokuldan üniversiteye kadar Manavgat’ta

başlaması, yazın bir ay önce bırakmak zorunda kalması bile büyük bir sorun

özel bir Kolej’de tam burslu olarak okudum. Babam sağ olsun ağabeyim olsun, ben

değildir, cehalet yanında. Dede okumamış, baba okumamış, abisi okulu yarıda

olayım, kardeşim olsun bizlerden yardımını hiç esirgemedi. Belki ilkokul mezunu idi

bırakmış ve okuduğu okulda her gün okula geç kaldığı için dayat yiyen bir Yörük

ama kendisi okuyamadığı için olsa gerek eğitim konusunda çok duyarlı davrandı

çocuğu yine de okur elbet. Onlar Torosların kardelen çiçekleridir. Onlar

136

137

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

götürürler ve bunun için gerekli olan kaval çalmayı kendi yaptıkları düdükle


Yardımcı kurum olarak, oyun, spor, resim, müzik ve drama gibi sanat sistemlerini

ve orada da sınıf başkanı olurlar. Evet, Yörük çocukları güzün geç başlar, yazın

içerir (Aydın, 2011a: 22). Bozahmetli Yörük Aşireti’nde özellikle konargöçer

erken bırakır, bazen okula gider bazen gidemez ama o gittiği günlerde sınıf

ailelerde çok farklı aktivitelerle değerlendirilir. Kışın sahilde fazla boş vakit

başkanıdır. Yeri gelir öğretmenin yetişemediği anlarda yardımcı öğretmen olur,

bulamayan göçebeler, yaylada adeta kışın acısını çıkarırlar.

ders anlatır. Müzik ve beden eğitimi zaten onların işidir. Kara yağız Yörük

Hızla değişmekte olan bir toplulukta boş zaman kavramının incelenerek

çocuklarının yanık Türküleri siler sınıfların pasını, en iyi güreş tutan, en iyi çelik

değerlendirilmesi gerçekten zor bir işlemdir. Bütün bir halkın iş-güç düzeni,

çomak oynayan da onlardır. Bir şekilde taşı yarıp da çıkan ardıç ağacı gibi

dolayısıyla ilişkileri, ilgi alanları, zevkleri, duygu ve düşünceleri sürekli bir değişim

damarlarına bir toprak bulaştı mı boy atar yükseklere, kimselerin ulaşamayacağı

süreci içerisindedir. Bu bakımdan geleneksel veya durgun sayılan bir toplulukta

yerlere.

böyle bir konunun incelenmesi hiç şüphesiz belirli kalıplara uyulacağı için daha “Çocukluk yıllarımı kara çadırda geçirmiş bir Yörük olarak şunları

kolay olacaktır. İnsan denen yaratık yaşadığı sürece, belki uyku anları dışında,

söyleyebilirim; öncelikle okul zorunlu olmasa yani babalarımız devlette korkmasa

hiçbir zaman boş kalıyor denemez. Bu bakımdan, boş zaman kavramının kapsamı

bizi okutmazlardı. Allahtan zorunlu eğitim varmış da bizler ilkokulu bari okumuşuz.

yazarlara ve toplum değerlerine göre değişir. Boş zaman çeşitli şekillerde

Tabii okumak deyip geçmemek lazım, canımız çıkıyordu okuyabilmek için. Benim

değerlendirilebilir. Boş zamanı değerlendirme yollarından biri de radyo dinlemek

okula gidip geldiğim yol tahminim on kilometreden fazladır. Bunu günlük gidip

olabilir. Eskiden radyo dinleyen ailelerin oranları çok yüksek iken bu oran diğer

geliyoruz. Dile kolay. Sonra kışın yağmurda sırılsıklam oluruz, burnumuz akar. Niye

iletişim araçlarının kullanımının yaygınlaşması ile önemini yitirmiştir (Yasa, 1969:

ıslandın dayak, niye burnun akıyor dayak. Çadıra dönersin güç bela, anan bu

222- 232).

elbisenin hale ne der yine dayak. Valla yine iyi bitirmişiz ilkokulu.” (MC, 53, E).

“Bizim Yörük çobanlarında radio ve teyp çok önemlidir. Gençliğimizde

Bozahmetli Yörük Aşireti’nde ya aile kararı ile çocuk ilkokuldan sonra

radioyu elimizden düşürmezdik. Ajans saatlerini kaçırmazdık. Seksenlerden sonra

sürüye bakmak üzere çoban olur ya da okursa sonuna kadar götürür. Doktor olur,

Almanya’dan sipariş teyplerle atmışlık ve doksanlık kasetler almaya başladık.

öğretmen olur, kaymakam olur, bürokrat olur, mühendis olur ya da Kur’an Kursu

Sonralardan televizyon çıktı, ardından cep telefonu derken şimdilerde akıllı

hocası olur. Yörük çocuklarında yüksek dağlarda yaşamış olmanın verdiği bir zihin

telefonu bulunmayan Yörük çobanı kalmadı diyebilirim” (MC, 53, E).

açıklığı vardır. Bozahmetli Aşireti’nde son yıllarda yükseköğrenim gören aşiret

Seyirci’nin yaptığı bir tespite göre; Yörük aşiretlerin kendi aralarında da

mensubu sayısı artmış ve çeşitli devlet görevlerinde vazife almaya başlamışlardır.

bazı önemli özelliklerinin olduğu belirtilmiştir. Mavullar Köyünden Saçıkaralı Hayta

Son yıllarda Antalya ve Konya bölgesinde yaşayan aşiret mensuplarından

olan doksan yaşındaki Ahmet Göçer, Hayta Yörüklerinin silahıyla ün yaptığını

üniversite sınavlarında Türkiye derecesi yapan öğrenciler de çıkmaya başlamıştır.

belirtmiştir. Bundan dolayı yörede Haytaların silahından, Karakoyunluların taşından korkulduğu kaydedilmiştir. Yine benzer bir düşünce de Bahşiş

1.8. Bozahmetli Yörük Aşiretinde Gündelik Hayat ve Boş Zaman

Yörüklerinin dokumaları ve erkeklerinin savaşçı yiğit olmalarıyla bilindikleri

Boş zaman da tıpkı aile, ekonomi, din, siyaset gibi sosyolojik bir

kaydedilmiştir (1996: 367). Bozahmetli Yörük Aşireti’nin de gençlerinin iyi güreş

kurumdur. Bu kurum, kişinin fiziki ve zihnî dinlenme gereksinimlerini karşılar.

tutması ve kangal köpekleri meşhurdur. Yağlı güreş ve karakucak güreşlerde

138

139

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

kilometrelerce uzaklıktan, yağmur, çamur ve sel suları demeden okuluna ulaşırlar


güreşlerdir. Bazen özel günlerde obalar arası silahla hedefi vurma yarışları da

teke ve köpek de asalet önemlidir. Bozahmetliler teke seçiminde Honamlı

yapılır ve kazananlar gasalır, yenilenlerse silahını ilk alıcısına öldüm pahasına

tekelerini, çoban köpeği tercihindeyse Sivas kangalını tercih etmektedir. Ayrıca

satardı. Silahla hedef vurma yarışları aynı zamanda Yörük kültürünün bir parçası

eskilerde iyi güreş tutan, son dönemlerde iyi futbol oynayan, avcılıkta maharetli

olan avcılık için de bir ön hazırlıktır aslında. Geyik avı, tavşan avı, ördek avı, keklik

ve gerektiğinde elindeki sopasını kullanabilen kişiler olarak bölgelerinde

avı, bıldırcın avı eti yenilen hayvanlar için gidilen avlarken, ayı avı, kurt avı daha

bilinmektedir.

çok davar sürülerini korumaya yönelik avlar gurubuna giriyor. Domuz avı niçin

“Eskiden göçer aşiret sayısının çok olduğu zamanlarda yaylalarda güreş

yapılır tam anlamış değilim, acemi köpekleri yırtıcı hayvanlara karşı korkusuz

yapılırdı. Asker merasimlerinde, düğünlerde ve sünnetlerde mutlaka güreşler tertip

yetiştirmek için yaralı domuz yavrularını (poza) kangalların önüne attıklarını

edilirdi. Çocuktan yaşlıya herkes güreş tutmak için yarışırdı. Seksenlerden sonra

biliyorum sadece.” (HŞ, 54, E).

bizim aşirete bir futbol hastalığı bulaştı. Gençler bir araya geldi mi ya futbol

Aşirette çoban köpeği ve av tüfeği merakı da oldukça yaygındır. Sivas’ın

konuşurlar ya da oynarlar. Köpek dövüştürmek ve avcılık yapmak da eğlenceli

Kangal ilçesine kadar gidip özel köpek getiren aşiret mensuplarına da rastladım,

birer boş zaman etkinliğidir” (RU, 58, E).

özel sipariş verip bir araba parasına av tüfeği yaptıran yağız delikanlılara da. Tabii

Aşirette gün erken başlar;“Gün doğmadan neler doğar” deyişi herkesin

obaların bulundukları yaylalar güreş tutmaya elverişli olduğu kadar top oynamak

kulağına küpe olmuştur. Sabahleyin en erken çadırın kadını kalkar ve çocukları

isteyen yeni yetme gençler için de uygundur. Obalarda arkadaşlık öyle okul, yurt

uyandırmadan ocağı yakar. Çocukların kalkması ile birlikte dünyanın çarkı

ve asker arkadaşlığı gibi falan değildir; daha ötesi vardır. Güreş tutmakla başlayan

dönmeye başlamıştır artık. Sabahleyin oğlak çobanları oğlakları dallamak için

yarış, çelik çomakla devam eder; yenişemeyen gençler bir de dokuztaş oynarlar o

çadırdan yaklaşık üç-beş kilometre uzaklığa kadar giderler ve oğlaklara meşe

da mı olmadı hadi bakalım bilek güreşi. Ayrıca obalar arası futbol müsabakaları

yahut ladin dalı kesmek suretiyle onları dallarlar. Karnı doyan oğlak öğleyin

düzenlenir; örneğin Şirinspor ile Eskispor maç yapar, yenen daha önceki maçların

anasını eminceye kadar artık beklemededir.

galibi Usluspor ile oynar.

Davar çobanı dağdan gece otlatmasından dönmüş ve yorgun argın

Dokuztaş oyunu, göçebe tarzında iki kişiyle oynanabilen ender

çadırın yolunu tutmuştur. Biraz dinlendikten sonra davarın sağılması ve oğlakla

oyunlardandır. Davar ve oğlak çobanları başta olmak üzere tüm çobanların dağda

katışmasının gerçekleşmesi için herkes birlik olur ve büyük bir yardımlaşma örneği

vakit geçirmek için oynadıkları oyunların başında gelir. Çok iddialı oyunlar oynanır.

gösterirler. Vakit ikindi olmadan gençler birkaç saat ya güreş tutarlar yahut futbol

Yerleşik hayata geçtikten sonra bile evindeki fasulye ve nohut taneleriyle dokuztaş

oynarlar.

oynayan çok aşiret mensubu vardır. Akşamları toplanan bazı aşiret mensupları, “1982 yılının güzünde Bakaran’da, İdrisli Yörükleri ile Bozahmetli

televizyon izlemek yahut kahvede oyun oynamak yerine dokuztaş oynamayı tercih

Yörükleri arasında bir futbol maçı yapılmış ve maç çıkan olaylar nedeniyle

ederler. Küçük çocukların oynayabilmeleri için daha basit bir oyun olan üçtaş

tamamlanamamış bu yüzden yıllarca aşiretler arasında o maç konuşula gelmiştir.

oyunu da oynanır.

Eskiden obalar arası güreş müsabakaları da yapılırdı. Futbol genellikle çocuklar

“Dokuztaş deyince aklıma benim tertibim ve akrabam ikiz Ali’nin

arasında oynanır, asıl oyun büyüklerinde işin içine dâhil olduğu karakucak

Mustafa gelir. Adamın aşirette namı vardır. Hatta civar köylerden gelip onu

140

141

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

bölgesinde önemli başarılar elde etmiş, birçok pehlivanı vardır. Yörük obalarında


yenmek için oyun oynayan ve başaramayan çok kişiye şahit oldum. Dayısı Hasan

yaylanın ortasında bulunan küpe ovası, etrafı pınarlarla çevrili, buz gibi suların

Ali Şirin ile uzun süren oyunlar oynarlar. Bazen başkalarının kazandığı olsa da

çakıl taşlarının arasından süzülerek aktığı, geniş ve yemyeşil bir yerdir. Bu ovada

genellikle Mustafa kazanır” (İŞ, 49, E).

sporlar arasında Cirit, güreş ve eski Türklerdeki ismiyle tepik yeni adıyla futbol yer

Aşiretin göçebeliğe devam edenleri arasında horoz ve köpek

almaktadır. Güreş ise her zaman için önceliği korumuştur. Küpe Yaylası’nda güreş

dövüştürenler de mevcuttur. Bunları para karşılığı değil sadece eğlence olsun diye

sohbetleri derinleşmiştir. Kurtdereli Mehmet Pehlivan, Koca Yusuf sohbetleri

yaparlar. Kıray, Horoz ve köpek dövüşü yapabilecek özel yetiştirilmiş hayvanlarla

süslemiş, daha sonraları ise Reşit Karabacak, Ahmet Taşçı, Cengiz Elbeye ve Ali

yaygın bir alaka vardır. Horoz dövüşleri, eğlence ile çalışmanın farklılaşmamış

Gürbüz bu sohbetlere konu olmuştur (YŞ, 55, E).

Çelik çomak, kızgın taş, kör ebe gibi oyunlar da aşiretin hafızasında

ve kancalar takılır. Bu dövüşler tamamıyla şahsi, organize olmamış bir boş zaman

önemli yer tutan oyunlardandır. Son çeyrek asra gelinceye kadar aşiretin en

faaliyetidir (1964: 148).

önemli spor aktivitesi güreştir. Son yıllarda özellikle gençler arasında futbol

Bozahmetli Aşireti’nde en önemli boş zaman değerlendirme

tutkusu oluşsa da çevrede yapılan yağlı güreşlere aşiret mensuplarının katılımı

alışkanlıklarından biri de güreştir. Kırsal kesimlerde yaygın olan meraklardan biri

oldukça fazladır. Aşiretin büyük bir kısmı yerleşik hayata geçse de yaylalara ve

güreş müsabakalarıdır. Hafta sonları yapılan güreşlere ilgi yoğundur. Güreş

kırlara özlem hiç dinmemiştir. Bu bağlamda kırsal alanlara gidip piknik yapmak ve

müsabakalarında dereceye giren pehlivanlar bölge insanları tarafından tanınırlar

eskilerden konuşup, geçmişi yâd etmek bir boş zaman değerlendirme aktivitesi

(Kıray, 1964: 148).Güreş, gündelik hayat içinde çok önemli bir uğraştır. Yörükler

olarak değerlendirilmektedir.

açısından güreşin önemi büyüktür. Her Yörük güreşe meraklıdır. Kendi

aşiretlerinden büyük güreşçilerin çıkmasını önemserler. Örnek vermek gerekirse,

KAYNAKÇA

Bozahmetli Yörük Aşireti’nin bilinen en eski pehlivanları İmamınoğlu, Akherif'in

Aköz, Alaattin (2014) Sürü Peşinde Saban İzinde, (Osmanlı Devleti’nde

Mahmut ve Ebenin Ali’dir. İbrahim Çavuş ve Gıcık’ın Ahmet gibi pehlivanlardan sonra gelen üçüncü kuşağın en önemli pehlivanlardan olan Ak Mehmet ise Bozahmetli Yörük Aşireti’nin önemli güreşçilerindendir. Dolayısıyla Ak Mehmet pehlivandan ayrıca bahsetmek yerinde olacaktır. Evrenler Yavşu, Sırt Köy ve Kavaklı gibi daha birçok yerde yaklaşık yirmi

Konargöçerler ve Köylüler), Palet Yayınları, Konya. Alver, Köksal (2013) “Siyasal Eylem Alanı Olarak Kültür” içinde Kültür Sosyolojisi, Editörler: Köksal Alver, Necmettin Doğan, Hece Yayınları, Ankara. Arıkan, Çınar (2006) Yörük Göçü, Şelale Matbaası, Konya. Aydın, Mustafa (2011a), Kurumlar Sosyolojisi, Kadim yayınları, Ankara.

yıl güreş tutan Ak Mehmet Pehlivan, Küçük Ayak’tan başlayıp Baş’a kadar götürüp

Bakır, İbrahim (1995),“Batı Toroslarda Göçerlerin Yerleşme ve Mekân Sorunlarının

başı da almayı başarır. Halen seksene merdiveni dayamış bu büyük pehlivanın

Çözümü Üzerine Bir Deneme”, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Selçuk

bakışlarında hâlâ önceki yılların güreşleri, gençlik terleri geçmektedir (Uslu, 2014:

Üniversitesi, Konya. Beşirli, Hayati, - Erdal, İbrahim (2007),Anadolu’da Yörükler, Phoenix Yayınları,

191-193). “Bizim Yörüklerin er meydanlarından biri, Antalya-Konya il sınırında

Ankara.

bulunan Küpe Yaylası’dır. Orta Toroslar’ın zirve noktası denilebilecek bir yerinde 142

143

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

olduğu örnek faaliyetlerdendir. Köpek dövüşleri için Sivas’tan özel kangal getirilir


Bozkurt, İsmail (2010),Anadolu Türk Aşiretleri, (Avşar ve diğer Türkmen Aşiretlerinin Yaşayışı ve Kültürleri), Ötüken Yayınları, İstanbul. Braudel, Fernand (1990),“Akdeniz ve Akdeniz Dünyası”, Cilt II, Çev.: Mehmet Ali Kılıçbay, ErenYayıncılık ve Kitapçılık, İstanbul. Delaney, Carol (2009), Tohum ve Toprak, İletişim Yayınları, İstanbul. Dikeçligil, F. Beylü (2014) “Aileye Dair Kabullerin Ezber Bozumu” içinde Aile Sosyolojisi, Editör: Mustafa Aydın, Açılım Kitap, İstanbul, s. 13-15. Doğan, M. Cihangir ve M. Sait, Doğan (2004),Yörüklerin Sosyal ve Kültürel Hayatı

Uslu, Fatih (2010), Yengeçli Kuyu, NKM, İstanbul. Uslu, Fatih (2014), “Güreş ve Pehlivan”, Sosyoloji Divanı, Sayı: 3, Ocak- Haziran, Konya. Ün, Cemal (2014), Keçi Medeniyeti, Ayrıntı Yayınları, İstanbul. Yalman, (Yalgın) Ali Rıza (1977), “Cenupta Türkmen Oymakları”, C.I.II Kültür Bak. Yay. (Haz. Sabahat Emir) Ankara. Yasa, İbrahim (1955), Hasanoğlan Köyü, Doğuş Ltd. O. Matbaası, Ankara.

Ercenek, Giray(1996) “Antalya Bölgesi Yörükleri Göç Yolları” Yörükler, Kültür

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Antalya Örneği, Birliğe Çağrı Vakfı, İstanbul. Bakanlığı, Ankara, s ( Eröz, Mehmet (1983), Milli Kültürümüz ve Meselelerimiz, Doğuş Yayıncılık, İstanbul. Eröz, Mehmet (1991), Yörükler, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul. Güvenç, Bozkurt (2011), İnsan ve Kültür, Boyut Yayınları, İstanbul Halaçoğlu, Yusuf (1988), XVIII. YY.'da Osmanlı İmparatorluğu'nun İskân Siyaseti Aşiretlerin Yerleştirilmesi, T.T.K. Ankara. Johansen Ulla (2005), 50 Yıl Önce Türkiye’de Yörüklerin Yayla Hayatı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara. Kırtı, Hasan (2008), Evrenseki Tarihi ve Soyağacı,Tamay ajans, Manavgat. Matsubara, Masatake (2012), Göçebeliğin Dünyası, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara. Mauss, Marcel (2011), Sosyoloji ve Antropoloji, Doğu Batı Yayınları, Ankara. Oğuz, Zeki (2012), Yaylaların Özgür Çocukları Yörükler, Memleket İletişim, Konya. Özensel, Ertan (2014), “Köylerden Kırsala: Türkiye’de Kır’ın Değişimi” (Türkiye’de Toplumsal Değişim) Ed: Lütfi Sunar, Nobel Yayınları, Ankara. Seyirci, Musa (1997), Manavgat Yörüklerinin Göç Yolları, TFA, İstanbul. Sümer, Faruk (1980), Oğuzlar (Türkmenler), Türk Dünyası Yayınları, İstanbul. Türkdoğan, Orhan (1995), Çağdaş Türk Sosyolojisi, Turan yayıncılık, İstanbul. 144

145


YÖRÜKLERDE GİYİM KUŞAM KÜLTÜRÜ

16. yy Osmanlı kayıtlarında, Kızılırmak’ın batısında göçer hayat yaşayan

gruplar Yörük olarak anılırken; Kızılırmak’ın doğusu ve güneyinde kalan yeni

Arş. Gör. Emine DALICI*

fethedilmiş bölgelerdekilere Türkmen denmiştir. Bu yaklaşımın kaynağı, anılan bölgelerin Osmanlı sınırına dâhil edilmesinden önceye dayanır. Kızılırmak’ın doğusunda ve Güney Anadolu’da hâkim olup Osmanlı ile çatışma ve rekabet içerisinde olan Akkayunlu, Karakoyunlu ve Dulkadırlı gibi beylikler, genel olarak “Türkmen” olarak isimlendirilmiştir. Türkmen tabiri bu dönemde siyasi bir mahiyet taşımaktadır (sözü edilen Türkmen devletlerinin Osmanlıya katılmadan değerlendirilmediği takdirde yanlış sonuçlara ulaşılacaktır ). Osmanlılar ise kendi konargöçerlerini (aslında Türkmenlerini) rekabet halinde oldukları bu Türkmen

Giyim, insanın doğa koşularına karşı kendini korumak için ortaya çıkmış bir olgu olsa da zamanla toplumdan topluma çeşitli durumların ve değerlerin etkisiyle çeşitlenmiştir. Yaşanılan coğrafya, iklim, ekonomi, din, toplumsal yapı, kültür, hammadde, üretim olanakları gibi nedenler giyimdeki çeşitliliği arttırmıştır. Günümüzde giyim kuşam kültürüne daha evrensel bir gözle bakılması gerekse de geleneksel öğeler içeren giyim kuşamlar bize ait olduğu toplulukla ilgili pek çok veri sunabilmektedir. Kullanılan renklerden, takılan aksesuarlara kadar her şey bir anlatı olabilir. Anlatının değişkenliği bizi sürekli ayrıntılara götürmekte ve dikkatimizi kıyafetin güzelliğinin ötesinde anlattıklarına çekmektedir. Yörüklerin geleneksel kıyafetleri de Yörükler ve kim oldukları hakkında çok fazla bilgi içermektedir. Bu bildirinin amacı ayrıntılara girildiğinde bir kitap konusu olabilecek bu konuyu, ayrıntılara girmeden üzerinde daha fazla akademik çalışma yapılması gerektiğinin önemini gündeme taşımaktır.

*

Mardin Artuklu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi

146

beyliklerinin tebaasından ayırmak için “Yörük” olarak adlandırmıştır ( Sakin, 2009, 43-48). Söz konusu Türkmen beyliklerinin toprakları Osmanlı hâkimiyetine girmesinden sonra bölgedeki konargöçer halk için Türkmen tabirinin kullanılmasına devam edilmiştir (Sümer, 1949, 509- 522). Ancak, Türkmen tabirinin artık siyasi mahiyeti kalmadığından kaynaklarda Türkmen ve Yörük tabirleri birbirleri yerine kullanılır olmuştur (Çetintürk, 1943, 112). Aslında, Türk, Türkmen, Manav, Yörük, Çepni, Tahtacı, Alevi, Kızılbaş adları ile anılan topluluklar arasında kavmi hiçbir fark yoktur; hepsi Oğuz elinden gelmiştir( Sakin, 2009, 40) 16. yüzyılın başlarında Anadolu, Kuzey Irak ve Suriye'deki Türkmen teşekkülleri aşağıdaki şekilde dağılım göstermektedir (Sakin, 2009, 41-52). 1- Batı Anadolu, Ankara ve Alanya Yörükleri a-

Alanya Yörükleri

b- Ankara Yörükleri c-

Aydın ve Saruhan Yörükleri

d-

Biga sancağı

e-

Bolu sancağı

f-

Bursa(Hüdevandigar) Sancağı

g-

Karasi Sancağı 147

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

önceki döneme ait Osmanlı kaynaklarında geçen Türkmen tabiri, bu açıdan


Kütahya Yörükleri

aracılığı ile çözerler(Trompenars, 1997, 42). Giyim kuşam, gelişim sürecinde geniş

i-

Menteşe Yörükleri

kültürel işlevler yüklenmiş bir olgudur. Ekolojik koşulların, toplumsal ve kişisel

j-

Teke Sancağı Yörükleri

değer yargılarının, törelerin, kültürel ve ekonomik koşulların biçimlendirdiği

2- Konya, Kayseri, İçel Bölgesi

önemli bir kültürel öge aynı zamanda kültürün taşıyıcısıdır (Erden,1998, 6). Giyim

a-

Aksaray sancağı

kuşam ve süslenmeleri milli karakterler taşıyan geleneksel çizgiler ihtiva eden

b-

İçel Yörükleri

sembollerdir.

c-

Kayseri sancağı

d-

Konya ve Larende Sancakları

simgesidir. Bu sembollerin okunaklı hale gelmesinde renkler ve motifler ayırt edici

e-

Niğde Sancağı

özellikler durumundadır. Yörüklerin yaylak kışlak yaşam biçimleri giyim tarzını

3- Karadeniz Bölgesi Yörükleri

şekillendiren en önemli unsurlardan biri olmuştur. Yörüklerin, yaylak ve kışlakları

4 – Maraş, Yozgat ve Kırşehir Bölgesi

bazen birbirinden çok uzakta bulunmaktadır. Genellikle hayvancılıkla geçinen

a-

Dulkadırlı Türkmenleri

Yörükler, sürülerine otlak bulma endişesiyle göçebe bir hayat yaşamak

b-

Boz-ok Türkmenleri

durumundalardır. Otlak ve su bu bulmak yaşam tarzlarının temelini teşkil

Giysi kimliğin inşasında bir kimlik dilidir. Bu yönüyle etnik bir aidiyetin

5- Diyarbakır ve Güneydoğu Anadolu

etmektedir. Coğrafi koşullar, geçim örüntüleri toplumsal değer ve ön kabullerin

a-

kendine has bir mesajla donatıldığı düşünülmektedir. Söz konusu mesaj

Bozuluş Türkmenleri

6 - Çukurova ve Suriye bölgesi

içeriklerini yorumlamak ancak kültürel bağlanma ve aşinalıkla mümkündür.

a-

Çukurova Türkmenleri

b-

Halep Türkmenleri

Diğer önem arz eden vasıtalar at ve deve gibi binek vasıtası ve eşyalarını

c-

Yeni İl Türkmenleri

nakletmede kullandıkları hayvanlardır. Yörüklerin maddi kültürün en önemli

Bu dağılım yürük dendiği zaman geniş bir coğrafyanın zihinlere gelmesi

taşıyıcılarından biri olan geleneksel giysileri bu yaşam şartları etrafında

açısından önemlidir. Kişi kültürün ürünüdür. Trompenars, kültürün ne anlama

şekillenmiştir. Aynı zamanda hayvancılıkla uğraşan Yörükler gömleğinden çuvalına

geldiğini anlatabilmek için onu bir soğanın katmanlarına benzetmiştir. Dıştaki

kadar her şeyini kendileri dokur; aşiret çerçevesinde kendi kendine yeten hayat

katman yani gözlemlenebilir katman, insanların hangi kültürel ögelerle öncelikli

sürdürmüşlerdir.

olarak etkileşim içerisinde olduğunu gösterir. Gözlemlenebilir ögeler olarak giyim,

yemek, dil ve yerleşim biçimi bunlar arasında sayılmaktadır. Ortadaki katman ise

gibi silah yapımı (demircilik) (Sakin, 2009, 60) çevresinde şekillenen Yörüklerin

toplumların sahip oldukları norm ve değerleri ifade etmektedir. Soğanın en içteki

hareketli ve çetin şartlarda geçen yaşantıları giyim kuşamlarını şekillendiren

kısmını anlamak ise diğer kültürlerle başarı ile çalışılmasında anahtar işlevi

unsurlardır.

görmektedir. Bu kısımda, toplum içerisinde evrim süreci ile oluşan bir ok kural ve

Genel Çerçevede;

Yörüklerin hayatlarının en mühim unsurlarından başta geleni çadırlardır.

İktisadi faaliyetleri, hayvancılık, avcılık, dokumacılık, dericilik, mızrak, ok

metod bulunmaktadır. Toplumlar yüz yüze geldikleri problemleri bu kurallar 148

149

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

h-


Kıyafetler Kıyafetler genellikle genellikle vücuda vücuda oturan oturan modellerdir. modellerdir. Başlarında Başlarında börk, börk, Erkekler ; Boyuna bağlanan Yörük keyfiyesi (Orta Asya'dan Anadolu'ya uğurlunan öncü Türklere kendilerini daha kolay tanıtmaları için bir nişane olarak ebem kuşağı (gökkuşağı) renklerinden oluşan özel boyun bağı), Kuşak (bele bağlanan nakışlı ve nakışsız bellik), Yelek (cepken) , Körüklü şalvar ,Yün çorap, çarık (kundura). Kızlar ; Başa bağlanan Fındıkla Ağar yağlık(baş örtüsü), üç çeki burma (kırmızı, beyaz, yeşil renklerde alınlık, alına bağlanan 40 gümüş çeyrek(1 (bir) para 40 adet)lik alınlık, Sarka( yelek), üç etek (entari), Nakışlı yün çorap (ala çorap) ,

doğal boya malzemeleri kıyafetlerin renklenmesinde rol oynamıştır. Rengârenk

boyanan iplikler doğal halleriyle süslenmenin önemli bir parçası olmuştur boyanan iplikler doğal halleriyle süslenmenin önemli bir parçası olmuştur

Gelinler ; başa bağlanan ağar yağlık (sarı iplik nakışlı baş örtüsü), Çeki ( 6 renkten kırmızı, beyaz, yeşil, sarı, mavi, mor'dan oluşan alınlık süsü ), kırklık (alına bağlanan 38 gümüş 2 altın dizili para) , Zıbın (İşlemeli Yelek), Peşkir (kırmızı beyaz önlük), alaca çorap, çarık (kundura ayakkabı). Kadınlar; başa bağlanan fındıklı yağlık, alına bağlanan kırmızı , mor, yeşil alın çekisi, 40’lık (alına bağlanan 37 gümüş 3 altın) , nazar boncuğundan örülü beyaz, gök, yeşil boncuk sarmalı, beşli (Boyuna takılan 1 beşibirlik veya beşli, 2 kırmızı liraya reşat altını da denilir, önlük (etek önüne bağlanan mavi üzerine kırmızı tahtalı bez), önlük bağı (bele bağlanan nakışlı dokuma ip), Kuşak(Nakışlı bellik), Ala çorap, çarık(kundura veya ayakkabı). Börk külah yaşmak nikab cübbe çuha veya çuka, hilat, kaftan kuşak kürk şalvar edik paşmak(başmak) sermuze ve sokman Dede korkut kitabında geçen

1978, Emine Dalıcı aile arşivinden 1978, Emine Dalıcı aile arşivinden 1978, Emine Dalıcı aile arşivinden

1978, Emine Dalıcı aile arşivinden

giyim kuşam unsurlarıdır ( Gökyay, 2006,1134) Yörüklerin geleneksel giyimi atlı göçebe giyimidir. Kıyafetlerde en önemli parça pantolondur. Genelde kısa çok nadir de olsa uzun kaftan ve kemer kullanılmaktadır. Pantolon genel olarak çizme ya da bot benzeri bir ayakkabının içine sokulmaktadır. Kadın ve erkek giyimi benzer ana unsurlardan oluşur. Kaftan,

pantolon, kemer ilave unsurlar: içlik( yada içliğe benzer bir giysi) ve çizme, pabuçtur. Kadın ve erkek kıyafetleri arasında birkaç ayrıntı dışında çarpıcı farklar yoktur. Bu durum kadının sosyal hayat içerisinde ve at üstünde olmasıyla ilintilidir. 150

Geleneksel gelin kostümü, Keles İlçesi (Bursa) güneyinde Karakeçeli (Yörük) köyünden. Köy

(kırsal) tarzı, ca. 20 yüzyıl. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika). 151

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

çarık (daha sonraları kunduraya geçmiştir).

vücutlarına kaftan, altına hırka, gömlek ve şalvar yahut potur, ayaklarına çizme ve vücutlarına kaftan, altına hırka, gömlek ve şalvar yahut potur, ayaklarına çizme ve Kıyafetler genellikle vücuda oturan modellerdir. Başlarında börk, ya ya ayakkabılarla ayakkabılarla tamamlanmaktadır. tamamlanmaktadır. Bunlardan Bunlardan başka başka kuşak kuşak kemer kemer uçkur uçkur mendil mendil vücutlarına kaftan, altına hırka, gömlek ve şalvar yahut potur, ayaklarına çizme ve Kıyafetler genellikle vücuda oturan modellerdir. Başlarında börk, eldiven gibi kıyafet çerçevesine giren unsurlar vardır. eldiven gibi kıyafet çerçevesine giren unsurlar vardır. ya ayakkabılarla tamamlanmaktadır. Bunlardan başka kuşak kemer uçkur mendil vücutlarına kaftan, altına hırka, gömlek ve şalvar yahut potur, ayaklarına çizme ve Giysilerin kumaşları, yün, ipek pamuk karışımı ve ipek karışımı ipliklerden Giysilerin kumaşları, yün, ipek pamuk karışımı ve ipek karışımı ipliklerden ya ayakkabılarla tamamlanmaktadır. Bunlardan başka kuşak kemer uçkur mendil eldiven gibi kıyafet çerçevesine giren unsurlar vardır. dokunmuştur. Kırmızı dokunmuştur. Kırmızı ve ve yeşil yeşil renk renk hâkimdir. hâkimdir. Kullanılan Kullanılan renkler renkler oldukça oldukça canlıdır. canlıdır. eldiven gibi kıyafet çerçevesine giren unsurlar vardır. Giysilerin kumaşları, yün, ipek pamuk karışımı ve ipek karışımı ipliklerden Renklerin edilmesinde Renklerin elde elde edilmesinde doğal doğal boyalar boyalar kullanılmıştır. kullanılmıştır. Bu Bu yüzden yüzden bölgelerin bölgelerin Giysilerin kumaşları, yün, ipek pamuk karışımı ve ipek karışımı ipliklerden dokunmuştur. Kırmızı ve yeşil renk hâkimdir. Kullanılan renkler oldukça canlıdır. doğal boya kıyafetlerin renklenmesinde Rengârenk Kırmızı ve yeşil renk hâkimdir. Kullanılan rol renkler oldukça canlıdır. doğal dokunmuştur. boya malzemeleri malzemeleri kıyafetlerin renklenmesinde rol oynamıştır. oynamıştır. Rengârenk Renklerin elde edilmesinde doğal boyalar kullanılmıştır. Bu yüzden bölgelerin Renklerin elde edilmesinde doğal boyalar kullanılmıştır. Bu yüzden bölgelerin boyanan iplikler doğal halleriyle süslenmenin önemli bir parçası olmuştur boyanan iplikler doğal halleriyle süslenmenin önemli bir parçası olmuştur doğal boya malzemeleri kıyafetlerin renklenmesinde rol oynamıştır. Rengârenk


Geleneksel gelin kostümü, Keles İlçesi (Bursa) güneyinde Karakeçeli (Yörük) köyünden. Köy

Geleneksel gelin kostümü: Keles İlçesi (Bursa) güneyinde Karakeçeli (Yörük) köyünden. Köy (kırsal) tarzı, 20 yüzyıl. Göğsü süslü üç katman vardır: (gömlek), bir 'iç yelek' ve bir 'dış yelek' (iç-dış korse). Bu üç üzerinde dördüncü bir giysi giyilir: kırmızı 'güdük' (kapitone

Geleneksel festival kostüm: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri. Köylerdeki Giyim tarzı: 20 yüzyıl. Resmi ilk defa 1970'lerde yayımlandı.

yelek). (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika)

Geleneksel damat/Festival kostüm: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri.

Köylerdeki Giyim tarzı: 20 yüzyıl. Ekler: (üst) dikiz; üç (aşağı) gelecekteki kocası kız

Geleneksel festival şapkaları: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri.

tarafından verilen öğeleri işlemeli: küçük bir üçgen nişan 'kese' (çanta), bir 'peşkir' (el

Köylerdeki Giyim tarzı: 20.y.y.

havlusu, bel kemeri yıpranmış) ve bir kare 'işlevi kesesi' (tütün kesesi). (Kavak kostüm koleksiyonu-Antwerpen/Belçika).

152

153

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

(kırsal) tarzı, ca. 20 yüzyıl. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika).


2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Geleneksel festival şapkalar: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri. Geleneksel festival şapkalar: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri. Geleneksel festival şapkalar: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri.

Köylerdeki Giyim tarzı: 20 yüzyıl. (Kavak ardından Ekibi & kostüm koleksiyonuKöylerdeki Giyim tarzı: 20 yüzyıl. (Kavak ardından Ekibi & kostüm koleksiyonuKöylerdeki Giyim tarzı: 20 yüzyıl. (Kavak ardından Ekibi & kostüm koleksiyonuAntwerpen/Belçika). Antwerpen/Belçika).

Antwerpen/Belçika). Geleneksel festival şapkalar: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri. Köylerdeki Giyim tarzı: 20 yüzyıl. (Kavak ardından Ekibi & kostüm koleksiyonuAntwerpen/Belçika).

Geleneksel şenlik kostümleri: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri. Köylerdeki Giyim tarzı: 20 yüzyıl. (Kavak ardından Ekibi & kostüm koleksiyonuAntwerpen/Belçika).

Geleneksel şenlik kostümleri: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri. Geleneksel şenlik kostümleri: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri. Geleneksel şenlik kostümleri: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri.

Bilecik-Söğüt bölgesinde Yörük köyünden halkın milis geleneksel kostümü. Geç-Osmanlı, Bilecik-Söğüt bölgesinde Yörük köyünden halkın milis geleneksel kostümü.

Köylerdeki Giyim tarzı: 20 yüzyıl. (Kavak ardından Ekibi & kostüm koleksiyonu-

Köylerdeki Giyim tarzı: 20 yüzyıl. (Kavak ardından Ekibi & kostüm koleksiyonuKöylerdeki Giyim tarzı: 20 yüzyıl. (Kavak ardından Ekibi & kostüm koleksiyonuAntwerpen/Belçika).

Antwerpen/Belçika).

Antwerpen/Belçika). 154

yaklaşık 1900. Kostüm erkekler, il yıllık Yörük festivallerine katıldıkları zaman hala

kullanılmaktadır. Bu kostümün halk dansları grupları tarafından giyilen kopyaları vardır. yaklaşık 1900. Kostüm erkekler, il yıllık Yörük festivallerine katıldıkları z

kullanılmaktadır. Bu kostümün halk dansları grupları tarafından giyilen kop 155


2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Yaşlı bir Yörük kadın Ayvacık alanından (Çanakkale ilinin güneybatı bölgesi). (2010). Yaşlı bir Yörük kadın Ayvacık alanından (Çanakkale ilinin güneybatı bölgesi). (2010). Yaşlı bir Yörük kadın Ayvacık alanından (Çanakkale ilinin güneybatı bölgesi). (2010).

Yaşlı bir Yörük kadın Ayvacık alanından (Çanakkale ilinin güneybatı bölgesi). (2010).

Muğla Milas Çomakdağ Yörükleri

Muğla Milas Çomakdağ Yörükleri

Geleneksel şenlik kostümü: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri. Geleneksel şenlik kostümü: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri.

Muğla Milas Çomakdağ Yörükleri Muğla Milas Çomakdağ Yörükleri

Köylerdeki Giyim tarzı: 1950-1985. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika). Köylerdeki Giyim tarzı: 1950-1985. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika).

156

157


2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Muğla Milas Çomakdağ Yörükleri Muğla Milas Çomakdağ Yörükleri

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Muğla Milas Çomakdağ Yörükleri

Günyurdu Köyü şenlik kostümü (eski: Bakraz) Köyü (Bilecik il). 20. yüzyıl, ama bölgede yapılan yıllık Yörük şenlikleri esnasında hala kullanılmaktadır.

Geleneksel Şenlik Kostümü. Nişanlı kız. Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Geleneksel Şenlik Kostümü. Nişanlı kız. Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili

Yörükleri. Köylerdeki Giyim tarzı: CA. 1950-1985. Bazı köylerde nişanlı kızlar 'arkalık' Yörükleri. Köylerdeki Giyim tarzı: CA. 1950-1985. Bazı köylerde nişanlı kızlar 'arkalık'

Günyurdu Köyü şenlik kostümü (eski: Bakraz) Köyü (Bilecik il). 20. yüzyıl, ama bölgede Günyurdu Köyü şenlik kostümü (eski: Bakraz) Köyü (Bilecik il). 20. yüzyıl, ama bölgede Günyurdu Köyü şenlik kostümü (eski: Bakraz) Köyü (Bilecik il). 20. yüzyıl, ama bölgede yapılan yıllık Yörük şenlikleri esnasında hala kullanılmaktadır. yapılan yıllık Yörük şenlikleri esnasında hala kullanılmaktadır.

(üçgen waistcloth) yerine kalça arkasında (ve aynı zamanda: 'önlük' üstüne / önlük, yerine (üçgen waistcloth) yerine kalça arkasında (ve aynı zamanda: 'önlük' üstüne / önlük, yerine

yapılan yıllık Yörük şenlikleri esnasında hala kullanılmaktadır.

altında ) giyerler. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika). altında ) giyerler. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika).

158

159


2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

1978, Emine Dalıcı aile arşivinden, Konya 1978, Emine Dalıcı aile arşivinden, Konya

1978, Emine Dalıcı aile arşivinden, Konya 1978, Emine Dalıcı aile arşivinden, Konya

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Antalya, gelin giysisi. Antalya, gelin giysisi. Antalya, gelin giysisi.

Bazı Alevi-Türkmen Köyü Sivas ilinin NW bölümünde şenlikli/tören kostümü. 1970-2000 Bazı Alevi-Türkmen Köyü Sivas ilinin NW bölümünde şenlikli/tören kostümü. 1970-2000 (ve hala kullanılıyor). Boncuk işi öğeleri : 'saç bağı' (bağları, şapka arkasından salınmakta) (ve hala kullanılıyor). Boncuk işi öğeleri : 'saç bağı' (bağları, şapka arkasından salınmakta) Bazı Alevi-Türkmen Köyü Sivas ilinin NW bölümünde şenlikli/tören kostümü. 1970-2000 & 'bel bağı' (kemer); her ikisinde de Alevi inancındaki 12 imamı simgeleyen 12 püskül & 'bel bağı' (kemer); her ikisinde de Alevi inancındaki 12 imamı simgeleyen 12 püskül (ve hala kullanılıyor). Boncuk işi öğeleri : 'saç bağı' (bağları, şapka arkasından salınmakta) bulunmaktadır.. (Kavak kostüm koleksiyonu-Antwerpen/Belçika). bulunmaktadır.. (Kavak kostüm koleksiyonu-Antwerpen/Belçika).

& 'bel bağı' (kemer); her ikisinde de Alevi inancındaki 12 imamı simgeleyen 12 püskül bulunmaktadır.. (Kavak kostüm koleksiyonu-Antwerpen/Belçika). 160

Bazı Alevi-Türkmen Köyü Sivas ilinin NW bölümünde şenlikli/tören kostümü. 1970-2000

İki Geleneksel Şenlik Giysisi, 20 yüzyıl. Sol: Kozak Türkmen, bölge Bergama Sağ: Karaköy İki Geleneksel Şenlik Giysisi, 20 yüzyıl. Sol: Kozak Türkmen, bölge Bergama Sağ: Karaköy (İzmir, Ödemiş İlçesi,). Genellikle 40 gün sonra düğün için giyilen bir yeni evli gelin kostüm. (İzmir, Ödemiş İlçesi,). Genellikle 40 gün sonra düğün için giyilen bir yeni evli gelin kostüm.

161


2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Geleneksel gelin kostümü: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri. Geç Geleneksel gelin kostümü: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri. Geç Geleneksel gelin kostümü: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri. Geç

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

dönem Osmanlı kentsel tarzı, 'goldwork' (gümüş metal iplik) işlemeli elbise & yelek, 20. dönem Osmanlı kentsel tarzı, 'goldwork' (gümüş metal iplik) işlemeli elbise & yelek, 20. dönem Osmanlı kentsel tarzı, 'goldwork' (gümüş metal iplik) işlemeli elbise & yelek, 20. yüzyıl. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika). Geleneksel gelin kostümü: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri. Geç

yüzyıl. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika). yüzyıl. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika).

dönem Osmanlı kentsel tarzı, 'goldwork' (gümüş metal iplik) işlemeli elbise & yelek, 20. yüzyıl. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika).

Geleneksel gelin kostümü Afyon Dinar ilçesi Çöl Ovası Vadisi Türkmen köyünden. CA. Geleneksel gelin kostümü Afyon Dinar ilçesi Çöl Ovası Vadisi Türkmen köyünden. CA. 1975. (Kavak/Antwerpen arşivi). 1975. (Kavak/Antwerpen arşivi). 162

Sivas ilinin Batı kesiminde birkaç Alevi Türkmen köyde geleneksel günlük kostüm. Giyim tarzı: 1975-1990. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika).

Sivas ilinin Batı kesiminde birkaç Alevi Türkmen köyde geleneksel günlük kostüm. Giyim Sivas ilinin Batı kesiminde birkaç Alevi Türkmen köyde geleneksel günlük kostüm. Giyim tarzı: 1975-1990. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika).

tarzı: 1975-1990. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika). Sivas ilinin Batı kesiminde birkaç Alevi Türkmen köyde geleneksel günlük kostüm. Giyim

tarzı: 1975-1990. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika). 163


2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Bu halk dansları grupları tarafından yapılmış bir kopyadır.

Karaşar (Ankara Beypazarı ilçesi) köy kadınlarının geleneksel kostümü. Giyim tarzı: 20 Karaşar (Ankara Beypazarı ilçesi) köy kadınlarının geleneksel kostümü. Giyim tarzı: 20 şar (Ankara Beypazarı ilçesi) köy kadınlarının geleneksel kostümü. Giyim tarzı: 20 yüzyıl. Etnik Grup: Alevi Türkmen. (Kavak/Antwerpen arşivler). yüzyıl. Etnik Grup: Alevi Türkmen. (Kavak/Antwerpen arşivler).

yüzyıl. Etnik Grup: Alevi Türkmen. (Kavak/Antwerpen arşivler).

Üsküdarlı Tahtacı Bergama yöresi geleneksel bir şenlik kostümü: Giyim tarzı: 1970. Tahtacı Üsküdarlı Tahtacı Bergama yöresi geleneksel bir şenlik kostümü: Giyim tarzı: 1970. Tahtacı Alevi Türkmen. Gümüş Takı Boncuk işi süsler ile. (Kavak kostüm koleksiyonu - Alevi Türkmen. Gümüş Takı Boncuk işi süsler ile. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika). Antwerpen/Belçika).

164

arlı Tahtacı Bergama yöresi geleneksel bir şenlik kostümü: Giyim tarzı: 1970. Tahtacı

Alevi Türkmen. Gümüş Takı Boncuk işi süsler ile. (Kavak kostüm koleksiyonu -

2017, Antalya Görüldüğü üzere Yörükler, süse ve görünüşe önem verir. Evde, tarlada, doğada ovada rahat hareket edebileceği, rahat çalışabileceği korunaklı bir

165

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Balıkesir ili Türkmen köyden genç kızlar için geleneksel şenlik kostümü. 20.yüzyıl ortaları.


tarzdadır. Giyim ve başlıklarda çiçeklerin önemli bir yeri vardır. Çiçeklerin yanı

KAYNAKLAR

sıra, Geometrik desenler kullanılmıştır. Tüm bölgelerde giyilen ortak giyişi türleri,

Çetintürk, S. (1943). Osmanlı İmparatorluğunda Yörük Sınıfı ve Hukuki Statüleri,

entari, şalvar, işlik ve kuşak şeklinde gruplandırılabilirken bunların giyiniş biçimi ve

DTCF Dergisi. II-11. S: 112. Ankara.

ayrıntılarında ayrıcalıklar görülmektedir. Kadın giyimi medeni duruma göre

Gökyay, Ş. Orhan. (2006). Dede Korkudun Kitabı. CI. Ankara: Türk Dil Kurumu

farklılık göstermektedir.

Yayınları.

Sakin, O. (2009). 16. y.y. Osmanlı Arşiv Kayıtlarına Göre Anadolu’da Türkmenler ve

SONUÇ VE ÖNERİLER

Yörükler, Boylar-Kabileler-Cemaatler. İstanbul: Ekim.

Yürüklük yaşam kültürünü devam ettirenlerin sayısı oldukça azalmıştır. Şuan o

Sakin, O. (2009). Osmanlı’da Etnik Yapı ve 1914 Nüfusu, İstanbul: Ekim.

yaşam biçimini sürdürmese de onu yaşamış kişilerin varlığı görsel giyim kodlarını

Sümer,F. (1949). Anadolu Suriye ve Irakta Yaşayan Türk Aşiretlerine Umumi Bir

hala canlı tutmaktadır. Çiçekli şalvar ve oyalı yazmalar yerleşik hayata geçildikten

Bakış, İktisat Fakültesi Mecmuası, C.11( Ekim 1949-Temmuz1950) No:14, S.509-

sonra da kullanılmakta ama yeni kuşak tarafından bu giyim benimsenmemektedir.

522.

Yerleşik hayata geçilmesi, küreselleşme, kitle iletişim araçları, ekonomik

Trompenaars, F. (1997). Başarılı Örgütlerin Sırları. Human Resource, Ağustos,

siyasal ve kültürel düzeyde dünya toplumlarının iç içe geçmesi, ihtiyaçların ve

s.41-50.

sosyal alışkanlıkların yanı sıra, giysiler kentleşme ve moda olgusunun da etkisiyle

https://tr.pinterest.com/pin/121878733646925541/

büyük ölçüde terk edilmiş folklor ekipleri ve halk bilimcilerin araştırmaları

https://tr.pinterest.com/emidalici/yrkler/

tarafından kullanılır hale gelmiştir. Henüz o kültürü yaşayanların varlığı giyim kuşamın pek çok kodunu yaşatmaktadır. Ama yeni gelen kuşak için folklorik bir unsur oluşturmaktadır. Giysilerdeki renk ve aksesuarların anlatım dili içeriğini kaybetmiştir. Her geçen gün işçilik eski özenini yitirmekte malzeme sentetikleşmekte görsel benzerken içerik farklılaşmaktadır. Gittikçe artan küresel benzerlik karşısında önemi artan giysilerin, Yörük kültürünü yaşatmada önemli olmasını sağlayan farklılıklar temelinde ulusal kalıtları nedir? Bu nasıl belirlenir? Ne kadarı müzelenir? Ne kadar yeniden üretilerek yaşatılabilir? Ne kadarı unutulmaya terk edilebilir? Ne kadarı öteki ülke ve kültürlere aktarılabilir? Sorularına cevap arayarak Yörüklerin yaşadığı tüm illerden oluşturulacak uzman ekiplerle Yörüklerde Giyim Kuşam Atlası oluşturulmalıdır. Biçim analizinin yanı sıra içerik analizi de yer almalı hikâyesiyle birlikte gelecek nesillere bu kültür aktarılmalıdır. 166

167

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı


ICOM, 1946 yılından 2007 yılına kadar olan süreçte müzecilik tanımında

MÜZE, MÜZECİLİK, YÖRÜK MÜZELERİ

değişiklikler yapmıştır.

Arkeolog Tahir AKSEKİLİ*

1946 yılında yapılan tanım şu şekildedir; "Müze kelimesi, sanatsal, teknik,

bilimsel, tarihi veya arkeolojik materyal bulunduran, içerisine hayvanat ve botanik

MÜZE Tanımı: Kültür varlılarını tespit eden, ilmi metotlarla açığa çıkaran, inceleyen, değerlendiren koruyan, tanıtan, sürekli veya geçici olarak sergileyen, halkın kültür ve tabiat varlıklarını koruma eğitimini ve bedii zevkini yükselten, Yönetmeliği) Sanat ve bilim eserlerinin veya sanat ve bilime yarayan nesnelerin saklandığı, halka gösterilmek için sergilendiği yer veya yapılardır. (Wikipedia) Toplumun ve gelişimin hizmetinde olan, halka açık, insana ve yaşadığı çevresine tanıklık etmiş malzemelerin üzerinde araştırmalar yapan, toplayan, koruyan, bilgiyi paylaşan ve sonunda inceleme, eğitim ve zevk alma doğrultusunda sergileyen, kâr düşüncesinden bağımsız, sürekliliği olan bir kurumudur.(Wikipedia) Yine ICOM Türkiye Milli Komitesi Yönetmeliği 4. Maddesinde “ kültür eserlerini koruyan ve bu eserleri etüd, eğitim ve bedii zevki yükseltme amacıyla toplu halde teşhir eden, kamu yararına çalışan, sanata, ilme, sağlığa, teknolojiye ait koleksiyonları bulunan müesseselerdir” diye tarif edilmiş, aynı yönetmelik 5. Maddede de “ Daimi teşhir bölümleri bulunan kütüphaneler ve arşiv merkezleri, resmi şekilde halkın ziyaretine açık tarihi anıtlar, tarihi anıtlara ait binaların kısım

kütüphaneler istisna olmak üzere dışında kaldığı halka açık tüm koleksiyonları içinde barındırır.” 1951 yılında yapılan tanımda ise; "Müze kelimesi burada genel çıkar için yönetilen, koruma, çalışma, amaçlarıyla ve özellikle, sanatsal, tarihî, bilimsel ve teknolojik koleksiyonları, botanik ve hayvanat bahçelerini ve akvaryum gibi kültürel değer unsurlarının ve nesne gruplarının öğretimleri ve haz almaları için halka sergilendiği sürekli bir kuruluş" olarak müzeleri tanımlamaktadır. 1961 yılına gelindiğinde ise tanım; "Müze, kültürel ve bilimsel önem taşıyan eser koleksiyonlarını, eğitim, çalışma ve insanlığın estetik hazzı için toplayan, koruyan, araştıran, ileten ve sergileyen, halka açık, toplumun ve toplumun gelişiminin hizmetinde olan kâr amacı gütmeyen kalıcı bir kuruluştur." şeklinde değişmiştir. 1974 yılında Danimarka'nın Kopenhag şehrinde yapılan genel kurulda, tanım tekrar değiştirilmiş olup; "Müze, insanoğlunun ve çevresinin kesin kanıtlarını, eğitim, çalışma ve insanlığın estetik hazzı için toplayan, koruyan, araştıran, ileten ve sergileyen, halka açık, toplumun ve toplumun gelişiminin hizmetinde olan kâr amacı gütmeyen kalıcı bir kuruluştur." şekline dönüşmüş ve bu tanım günümüze kadar değişmeden kalmıştır.

veya müştemilatları, tarihi, arkeolojik, tabii öneme haiz mevkiler ve parklar,

DÜNYADA MÜZECİLİK TARİHİ

nebatat ve hayvanat bahçeleri akvaryumlar vb teşekküller bu tanıma girer” diyerek bu tanım genişletilmiştir. Müzenin en geniş tanımı da budur.

Zonguldak

düşüncelere dalınacak bir yer, bir felsefe kurumu; esin perileri Musaların tapınağı idi. MÖ 306 – 285 yılları arasında Mısır’ ın bugün İskenderiye olarak bildiğimiz

*

Helenistik Çağın bir ürünü olan museion, İlk Çağ Grek kültüründe

kentinde yer alan saray bahçesinin ortasına museion (müze) yapılmıştır. Müzenin

Müze Müdür V.

168

169

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

dünya görüşünü geliştirmede tesirli olan daimi kuruluştur. (Müzeler İç Hizmetler

bahçelerinin dahil olduğu, kütüphanelerin ise içerisinde sergi salonu bulunan


çevresinde kitaplık, amfiteatr, gözlemevi, yemek ve çalışma odaları, botanik ve

ABD’de 1773 yılında Güney Carolina (Kerolayna)’da Charles (Çarls) Müzesi

hayvanat bahçeleri yer alırdı. Hem üniversite hem akademi hem de manastır

ilk “halk müzesi” olarak açılmıştır. 1793’te Fransa’da bulunan Louvre (Luvr)

niteliği taşıyan bu müzede Yunanistan’ ın ve doğu ülkelerinin eski ve yeni sanat

Sarayı’nda bir müze kurulmuş ve burada Avrupa’nın birçok ülkesinden elde edilen

yapıtları toplanır, belgelenir ve korunurdu. Bu anlamda İskenderiye Müzesi

paha biçilmez hazineler ve savaş ganimetleri sergilenmiştir. Bu dönemde Madrid,

günümüzdeki müze anlayışının temelini oluşturmaktadır. Romalılar başlangıçta

Berlin, Budapeşte, Prag, Münih gibi Avrupa’nın birçok başkentinde önemli

müze sözcüğünü felsefi tartışmaların yapıldığı yer olarak kullanmışlardır. Sonraki

müzeler açılmıştır. 19. yy.da dünyanın birçok ülkesinde büyük müzeler kurulmuştur. 1874’te

dönemlerde Bergama, Antakya, Roma ve Atina’da müzelerin kurulduğu

dünyanın en büyük müzelerinden biri olan Amerikan Tabiat Tarihi Müzesi, 1880

Orta Çağda tapınaklara ve dinsel törenlerle ilgili kutsal yerlere hediye

yılında ise New York Metropolitan Sanat Müzesi hizmete açılmıştır. Japonya’da

edilen veya adak olarak bırakılan çeşitli objeler ve eşyalar koleksiyonların temelini

Tokyo Ulusal Müzesi (1872), Avusturya’da Viyana Sanat Tarihi Müzesi (1891),

oluşturmuştur.

Belçika’da Brüksel Güzel Sanatlar Kraliyet Müzesi (1830), Fransa’da İnsanlık Tarihi

Rönesans Döneminde, yeni arayışların yanı sıra araştırmalar ve yayınların artması sonucu bilim ve sanatta hızlı bir ilerleyiş gerçekleşmiş; koleksiyonculuk da

Müzesi (1878), İtalya’da Ulusal Müze (1865), Yunanistan’da Atina Ulusal Arkeoloji Müzesi (1866) gibi çok sayıda müze kurulmuştur.

buna bağlı olarak gelişmiştir. Eski eşya ve eski eser toplama merakı 16. yy. ın

TÜRKİYE’DE MÜZECİLİK TARİHİ

başında bütün dünyada yayılmış, toplanan eşyalar daha sonra müzeler için malzeme oluşturmuştur. 16. yy.ın ortalarında “müze” sözcüğü ilk defa İtalya’da

Kültürel değerlerin korunmasında ve geleceğe taşınmasında önemli rol

“Medici” ailesine ait bir koleksiyonun tanıtılmasında kullanılmıştır. Yine bu

oynayan müzecilik olgusu tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de

yüzyılda sanat eserlerinin korunduğu ve sergilendiği müze ve galeriler kurulmaya

koleksiyonculukla başlamıştır. Ünlü tarihçi Heredot’un “gök kubbenin altındaki en

başlanmıştır.

güzel coğrafya yeryüzünün en güzel iklimine sahip” olarak tanımladığı ülkemiz

1677 Yılında Elias ASHMOLEAN elindeki koleksiyonları Oxford

coğrafyasında Türk Müzeciliğinin ilk izleri, Selçuklu Dönemi’nde (13.yy) eski

Üniversitesine bağışlamış, Oxford bu koleksiyonlar için üniversite kampüsünde

Konya’nın bulunduğu höyüğü çevreleyen ve günümüze hiçbir izi kalmayan sur

1678-83 yılları arasında bir bina inşa etmiş ve koleksiyonları orada sergilemeye

duvarlarının etrafına ellerine geçen çeşitli dönemlere ait eserlerin nizami bir

başlamıştır. Böylelikle halka açık ilk müze açılmıştır.

şekilde dizilmesi ile karşımıza çıkar. Daha sonra Dulkadiroğulları Beyliği

18.yy.da müzeler herkesin yararlanabileceği kurumlar hâline getirilmiştir.

Dönemi’nde de Kahramanmaraş Kalesi etrafında Geç Hitit eserlerinin biriktirildiği

1746 yılında Fransa Krallığı’nın sarayında toplanmış olan tarihî sanat eserlerinden

bilinmektedir. Osmanlı Dönemi’nde ise ata yadigarı kıymetli eserler, hediyeler ve

genel bir koleksiyon yapılmış; eserlerin halka gösterilmesi düşüncesi ortaya

savaşlarda elde edilen ganimetler sarayların hazine dairelerinde korunmaktaydı.

atılmıştır.

düşünce

İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet zamanında sarayın bir

gerçekleştirilmiştir. Lüksemburg Müzesi dünyanın bilinen ilk resmî müzesidir.

bölümünün hazine dairesi haline getirilmesi, özellikle Yavuz Sultan Selim’in doğu

İngiltere’de ise 1759 yılında British Müzesinin temelleri atılmıştır.

seferinden sonra halifeliğin Osmanlılara geçmesi ile birlikte başta kutsal

1750

yılında

Lüksemburg

170

Müzesi

kurularak

bu

171

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

bilinmektedir.


girişimlere başlamıştır. Müze binasının tasarlanması işi Mimar Alexandre

zengin bir koleksiyon oluşmasını sağlamıştır. Bu koleksiyonlar ve zengin Anadolu

Vallaury’e verilmiştir. Bu bina ülkemizde, müze binası olarak tasarlanan ilk binadır

tarihi Türk Müzeciliğinin başlamasına öncülük etmiştir.

ve Müze-i Hümayun adıyla 1891 tarihinde açılmıştır. Açılışından kısa bir süre sonra

Gerçek anlamda Türk Müzeciliğinin temeli İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nin

müzede kitaplık, fotoğraf laboratuarı ve maket atölyesi kurulmuştur. Kazılar

temelini de oluşturan Mecma-ı Asar-ı Atika’ya (Eski Eserler Koleksiyonu)

sonucunda getirilen yeni eserleri sergilemek amacıyla 1903’te ve 1907’de müzeye

dayanmaktadır. Padişah Abdülmecit'in 1845 yılında Yalova’ya gerçekleştirdiği gezi

ek binalar yapılmıştır.

sırasında gördüğü Doğu Roma yazıtlarını İstanbul'a naklettirmesi üzerine eserler

Yine bu dönemde, İstanbul dışında Anadolu’daki bazı şehirlerde de müze

1846 yılında Osmanlı Devlet adamı Ahmet Fethi Paşa tarafından o güne kadar

kurma çalışmaları başlatılmıştır. 1902’de Konya’da, 1904’de Bursa’da yeni

silah deposu (Harbiye Ambarı) olarak kullanılan Aya İrini'de toplatılmaya başlandı.

müzeler kurulmuştur. Yabancı arkeolog ve uzmanlardan yararlanılarak müze

Müze, Mecma-i Eslihai Atika ve Mecma-i Asar-ı Atika olmak üzere iki bölüm

koleksiyonlarının kayıt, katalog ve sergilemeleri geliştirilmiştir. Kısacası bu

halinde düzenlenmiş, kuruluşu daha eski dönemlere dayanan Mecma-i Eslihai

dönemde müzeciliğin saklama ve depolamadan daha önemli olan koruma, kayıt

Atika bölümü Harbiye Askeri Müzesi’nin temelini oluşturmuştur.

tutma, düzenli sergileme faaliyeti ülkemizde hızla gelişmiştir. Ayrıca bu dönemde

Mecma-ı Asar-ı Atika koleksiyonu Sadrazam Ali Paşa döneminde

Türkler tarafından birçok kazı çalışması yapılmıştır.

düzenlenmiş ve 1869 yılında dönemin Maarif Nazırı Saffet Paşa tarafından Müze-i

1910 yılında Osman Hamdi Bey’in ölümünden sonra müze müdürlüğüne

Hûmayun (İmparatorluk Müzesi) adıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk müzesi

kardeşi Halil Edhem getirilmiştir. Müdürlük süresi boyunca Edhem Bey, yabancı

kurulmuştur. Aynı yıl, ilk müze müdürü olarak Galatasaray Lisesi

uzmanlardan da faydalanarak bilimsel yayınlar çıkartılmasına odaklanmıştır. 1912-

öğretmenlerinden Edward Goold görevlendirilmiştir. Ayrıca vilayetlere bir genelge

1914 yılları arasında Gustav Mendel’in yaptığı üç ciltlik “Catalogues de Sculptures

gönderilerek çevrelerindeki bütün tarihi eserlerin tahrip edilmeden müzeye

Grecgues, Romaines et Byzantines” isimli taş eserler katalogu Müzey-i Hümayun’u

iletmeleri istenmiştir. Bunlara ek olarak aynı yıl içerisinde ilk Asarı Atika

dünyaya tanıtan yapıt olmuştur. 1914 yılında Türk ve İslam eserleri için Evkaf-ı

Nizamnamesi yürürlüğe girmiştir. Müzede toplanan eserlerin sayısının gittikçe

İslamiye Müzesi, Süleymaniye Camii’nin imaretinde açılmıştır. Halil Edhem,

artması sonucu yeni bir bina arayışına başlanmış ve müzenin Çinili Köşk’e

geleneksel Batı müzeciliği anlayışı içerisinde, bir sergi-depo mantığıyla Yakındoğu

taşınmasına karar verilmiştir. Çinili Köşk’e taşınan Müze 1880 yılında faaliyete

ülkelerinin eserlerini ayırarak, binayı Eski Şark Eserleri Müzesi olarak

geçmiştir. Müzenin Çinili Köşk’e taşınmasından sonra Müze Müdürü Anton

düzenlemiştir. 1917 yılında müze dışındaki eski eserleri korumak için çalışmalar

Dethier’in ölmesi üzerine yeni müdür arayışları başlamış, Türk Müzecilik tarihinde

yapacak olan Eski Eserleri Koruma Encümeni, meclis kararıyla kurulmuştur.

önemli bir yere sahip olan Osman Hamdi Bey 11 Eylül 1881 tarihinde bu göreve atanmıştır.

Ülkemizde bir sanat müzesi kurulması yönündeki çalışmalar ilk kez XIX. yüzyıl sonlarında başlatılmıştır. Güzel Sanatlar Okulunun (Sanayi-i Nefise Mektebi)

1887 yılında Sayda’da gerçekleştirilen kazılar sonucunda İskender

kuruluşuyla da yakından ilgisi olan bu girişimin sonunda bir koleksiyon

Lahti’nin de dahil olduğu bir grup lahit ortaya çıkarılmış ve İstanbul’a

oluşturulmaya başlanmış ancak, müzenin açılışı gerçekleştirilememiştir. 1883’te

nakledilmesinden sonra Osman Hamdi Bey yeni bir müze binası yapımı için

açılan Güzel Sanatlar Okulu’nun öğrencilerinin eğitimini desteklemek ve bilgi,

172

173

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

emanetler olmak üzere çok değerli kültür varlıklarının Osmanlı sarayına taşınması


eğitimi için ulusal ve uluslararası konferansların, seminerlerin düzenlendiği, çeşitli

sergileneceği bir resim salonu oluşturulması düşüncesi, sanat koleksiyonları için

sosyal ve kültürel faaliyetlerin gerçekleştirildiği, sergilerin açıldığı, bilimsel

de bir başlangıç olmuş ve Elvah-ı Nakşiye olarak anılan resim koleksiyonu da bu

yayınların yapıldığı, ülkemizin tanıtımına katkıda bulunan eğitim ve kültür

amaçla meydana getirilmiştir. Ancak ilk sanat müzesi, Cumhuriyet’in ilanından

kurumları hâline gelmiştir. Son yıllarda dünyanın en büyük mozaik müzesi olan

sonra, 1937 yılında Atatürk’ün emriyle kurulan İstanbul Resim ve Heykel Müzesi

Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesi, Kırşehir Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesi,

olmuştur.

Eskişehir Eti Arkeoloji Müzesi, Aydın Müzesi ve Çorum Müzesi ve bağlı birimleri

Cumhuriyet döneminde Müzeler, Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde

Boğazköy ve Alacahöyük Müzeleri gibi yeni müzeler çağdaş müzecilik anlayışına

bulunan ve sonradan adı “Âsâr-ı Atika ve Müzeler Müdürlüğü” olan Hars

göre tasarlanmış ve ziyarete açılmıştır. Çorum Müzeleri gerek teşhiri gerek

Müdürlüğüne bağlanmış, daha sonra 1944’te “Eski Eserler ve Müzeler Genel

depoları gerekse diğer faaliyetleri ile Türkiye’ de örnek ve öncü müzelerdir.

Müdürlüğü” kurulmuştur. 1924 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla, Topkapı

MÜZE TÜRLERİ

Sarayı’nın mevcut koleksiyonu ile müze olarak ziyarete açılması kararı alınmıştır. Atatürk’ün Ankara’da bir Hitit Müzesi’nin açılmasını istemesi üzerine 1923 yılında

Müzeleri çeşitli kriterlere göre sınıflandırmak mümkündür.

Kurşun Han ve Mahmut Paşa Bedesteni Milli Eğitim Bakanlığı tarafından

onarılarak Ankara Arkeoloji Müzesi olarak açılmış ve 1967 yılında yeniden

Bağlı olduğu birimlere göre: Resmi müzeler: Kültür Bakanlığı, Meclis, Milli Saraylar gibi devlet

düzenlenerek müzedeki eserlerin çeşitliliği de göz önünde bulundurularak adı Anadolu Medeniyetleri Müzesi olarak değiştirilmiştir. Cumhuriyet döneminde yapılan ilk müze binası Ankara Etnografya Müzesi

kurumlarına ait müzeler. Antalya Müzesi, Kurtuluş Savaşı Müzesi, Dolmabahçe Sarayı gibi Özel Müzeler: Özel Kişi veya kurumlara bağlı müzeler. Sadberk Hanım

olup, inşasına 1925 yılında başlanmış ve 1930 yılında ziyarete açılmıştır. 1925 yılında çıkarılan Kanunla kapatılan tekke, türbe ve zaviyelerdeki eşya ve eserlerin

Müzesi, Basın Müzesi gibi Üniversite Müzeleri: ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi, Ankara Üniversitesi

çoğu Ankara Etnografya Müzesinde sergilenmeye başlanmış, halk yaşamından kesitler sunmak amacıyla törensel ya da günlük eşyalar kullanılmıştır. Diğer

Oyuncak Müzesi. Vakıf Müzeleri: Kültür varlıklarını koruma amacıyla kurulmuşlardır. Türk

taraftan Konya Mevlana Türbesi Atatürk’ün isteği üzerine kapatılmayarak koleksiyonları ile birlikte müze haline dönüştürülmüştür. Cumhuriyet’ in ilk yıllarında adı geçen müzelerimizin dışında, Anadolu’nun birçok ilinde yeni müzeler açılmış ve ülke çapında yaygınlaşması sağlanmıştır.

Vakıf Hat Sanatı Müzesi (1969), Erzurum Çifte Minareli Medrese, İstanbul-Halı Kilim ve Düz Dokuma Yaygılar Müzesi (1979), İstanbul Türk inşaat ve Sanat Eserleri Müzesi (1967) Askeri Müzeler: İstanbul Askeri Müzesi. Milli Savunma Bakanlığı Uçak

Günümüzde aralarında Avrupa'da yılın müzesi ödülünü de kazanmış, 187'si Bakanlığımıza bağlı, 183'ü Bakanlığımız denetiminde özel müze olmak üzere

Müzesi Belediye Müzeleri: Uşak Kent Tarihi Müzesi, Antalya Oyuncak Müzesi,

toplam 370 müze bulunmaktadır. Sayıları gün geçtikçe artan müzelerimiz, artık sadece eserlerin sergilendiği ve depolandığı mekânlar olmaktan çıkmış, halkın

Antalya Soba Müzesi

174

175

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

görgülerini artırmak amacıyla bir resim koleksiyonu ile bu koleksiyonun


Müze Evler: Birgi'deki Çakırağa Konağı, Yozgat Nizamoğlu Konağı,

Koleksiyonlarına Göre:

Eskişehir Osmanlı Evi, Amasya Haznedarlar Konağı MÜZELERİN GÖREVLERİ

Arkeoloji Müzeleri: Arkeoloji prehistorik dönemlerden Doğu Roma dönemi sonuna kadar olan dönemi kazılar yaparak, kazılardan çıkan eserleri

a. Müzelerin Toplama İşlevi

inceleyip değerlendirerek insanlığın hizmetine sunan bilim dalıdır. Eskinin bilimi

Müzeler, eserlerini toplarken farklı yöntemlere başvurur. Bunlar satın

demek olan arkeoloji olarak kazı bilimi olarak bilinse de esasında kazıdan elde

alma, kazı, bağış (hibe) ve değiş tokuş yöntemleriyle elde etme olarak sıralanabilir. b. Müzelerin Belgeleme İşlevi

edilen bulgularlar ilgilenir.

Eserleri belgeleme, kaydetme, arşivleme, araştırma ve sistemli olarak

Kazılardan elde edilen buluntuların sergilendiği alanlardır arkeoloji

sıralamadan oluşur. c. Müzelerin Koruma İşlevi

bir durumdur. Çünkü Anadolu dünyanın en zengin arkeolojik alanıdır.

Müzelerin ilk işlevidir. Müzelerde, eserlerin korunması için malzemelerin

Antalya Müzesi, Side Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzesi, Boğazköy Müzesi

bozulmasına, yıpranmasına neden olan yıkıcı etkenlere karşı önlemler

gibi Etnografya Müzeleri: Etnografya kavimleri karşılaştırarak inceleyen, kültür oluşumlarını araştıran kültür bilimidir.

alınmaktadır. Müzeler, sadece eserler yoluyla bilgi aktarma değil, bireylere koruma bilinci kazandırma bakımından da önemli kurumlardır. ç. Müzelerin Sergileme işlevi

Etnografya Müzeleri genel olarak bulunduğu yöredeki halkın giyim kuşam

Sergileme, müzelerdeki eserlerin insanlarla buluştuğu andır. Müzeler,

ve günlük yaşamına dair malzemeleri sergilendiği yerlerdir. Ankara Etnografya Müzesi ( Cumhuriyetin ilk Müzesi) İzmir Atatürk ve

kültür hizmeti veren kurumlar arasında yer alır; sergi gibi aktivitelerle ilgi çeker. d. Müzelerin Eğitim İşlevi

Etnografya Müzesi, Antalya Etnografya Müzesi Sanat Müzeleri: Ankara Resim-Heykel Müzesi

Müze, insanlara ilgi çekici ve özgür bir öğrenme ortamı sağlar. Öğrenme,

Tarih Müzeleri : Panorama 1543 Fetih Müzesi

kitap veya okul ile sınırlı değildir. Bugün müzeler okul ve toplumla iş birliği yaparak

Doğa Tarihi ve Jeoloji Müzeleri : MTA Tabiat Tarihi Müzesi

“duvarsız sınıf”ın önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Müzede eğitim

Bilim Müzeleri: Zonguldak Maden Müzesi

kapsamında oyunlar, dramalar, atölye çalışmaları, tartışma oturumları vb.

Genel Müzeler: Birden çok koleksiyona sahip Müzelerdir.

etkinlikler de yapılabilir. Müzeler, eserleri barındırma ve gelecek kuşaklara aktarma, sanat ve

Mekanlarına Göre Müzeler

eğitim kurumu olmanın yanında kütüphaneleri, sergileri, toplantıları, çok işlevli

Açıkhava Müzeleri: Nemrut, Bergama, Truva, Bitlis Ahlat, Alacahöyük ve

salon ve atölyeleri, açık alanları ile hoşça vakit geçirten, eğlendirirken öğreten mekânlardır.

Hattuşa, Kapadokya, Göreme Anıt Müzeler: Dolmabahçe Sarayı, Beylerbeyi Sarayı, Anıtkabir, Çanakkale

YÖRÜK MÜZESİ

Şehitler Anıtı, Ayasofya Camii

176

177

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

müzeleri. Türkiye’deki resmi müzelerin çoğunluğu arkeoloji müzeleridir. Bu doğal


Müzeler, eserleri barındırma ve gelecek kuşaklara aktarma, sanat ve eğitim kurumu olmanın yanında kütüphaneleri, sergileri, toplantıları, çok işlevli salon ve atölyeleri, açık alanları ile hoşça vakit geçirten, eğlendirirken öğreten mekânlardır. YÖRÜK MÜZESİ Yörük en kısa tarifi ile konar-göçer Türklere verilen isimdir. Yörükler üzerinde yapılan binlerce araştırma, yüzlerce kitap vardır ancak en kısa tanımda

yoktur.

bile anlaşılan Yörüklerin Kayı, Bayat, Dodurga gibi 24 Türk boyundan biri olmayıp

kendileri de yörük olan kişilerce toplayıcılık düzeyinde kalmış, müze statüsüne

tüm bu boyların konar-göçer yaşamı benimsemiş olanlarına verilen isimdir.

geçememiştir. Bu bireysel gayretler çok önemli ve değerli olmakla birlikte yeterli

Türkler tarih boyunca sürekli hareket eden bir kavim olmuşlardır.

Yörük kültürü ile ilgili somut kültür varlıkları ile ilgili çalışmalar yine

değil ve ihtiyaca cevap vermenin çok ötesindedir.

Günümüzde büyük kısmı yerleşik hayata geçmiş olsa da dünyanın çeşitli

Türkiye’nin büyük bir YÖRÜK ve TÜRKOLOJİ müzesine ihtiyacı vardır. Bu

yerlerinde hala konar-göçer yaşam şeklini sürdüren az sayıda Türkler (Yörükler)

müze bir eser müzesinin çok ötesinde; içinde araştırma, uygulama birimlerini

vardır. Uzak ve orta Asya, Kafkaslar, Doğu Avrupa, Balkanlar, Anadolu, Hindistan,

barındıran, büyük bir kütüphanesi olan akademik bir kurum olarak planlamalıdır.

Afganistan, Pakistan, İran gibi ülkeler ile Kuzey Afrika da varlıklarını devam ettiren

Müzecilik artık önemli eşyaların sergilendiği mekânlardan çoktan çıkmıştır. Artık

bu gruplar varlık savaşlarını sürdürmektedirler.

interaktif uygulamaların olduğu, kendi kütüphanesi olan, araştırma inceleme,

Gerek derin tarihsel köklerine bakıldığında gerek yayıldıkları coğrafyalar göz önüne alındığında Yörüklerin dünya medeniyet tarihine çok büyük katkı

koruma ve geliştirme yapan kurumlar haline gelmektedir. Yörük Müzesi de bir eser müzesinden çok akademik bir eğitim kurumu olarak düşünülmelidir.

verdikleri, hatta yön verdikleri hiçbir araştırmaya gerek duymaksızın bile

Yörük veya Yörük kültürü dediğimizde sadece somut kültürel varlıklardan

anlaşılabilir. Nitekim bu konuda yapılan araştırmalarda bu tezi doğrular

değil çok kapsamlı soyut bir kültürel varlıktan da bahsediyoruz. Bu tüm Türk

niteliktedir. Dünyadaki biyolojik çeşitlilik için arılar ne ise dünya medeniyeti için

Dünyası ve hatta tüm dünyanın ortak kültürel mirası olarak öncelikle Türkiye

Yörük odur.

Cumhuriyeti tarafından kabul edilip korunmaya alınması sonra UNESCO’ YA somut

Dünya medeniyetine katkılarının yanı sıra bağımsız bir kültür de oluşturmuşlardır. Oluşturdukları bu kültür binlerce yıldır süregelmektedir. Yörük

ve soyut unsurlar taşıyan kültür varlığı olarak kaydettirilmelidir. Bunu hem kendimize hem dünyaya borçluyuz.

Kültürü binlerce yıllık kökeni, yapısı ve şartları gereği tarihsel derinliği olan en arı (

saf) kültürdür. Bu arılık Yörük Kültürünü sadece Türk tarihi için değil dünya için de çok eşsizdir, değerlidir. Günümüzde yok olma tehdidi ile karşı karşıya olan bu kültürü korumak, yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak tüm dünyanın sorunu olmalıdır. Ancak en başta gerek devlet gerekse millet olarak bu bizim birincil görevlerimizdendir. Bir ağaç dalları kuruyunca ölmez ama içinde özü kuruduğunda yıkılır, ölür. Yörük de Türkün özüdür. Tüm dünyada da ülkemizde de gelişen ve çeşitlenen müzecilik ve müzeler önemli koruma ve geleceğe aktarma kurumlarıdır. Bugün aklınıza gelebilecek

178

179

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

hemen her konuda ve çeşitte müzeler vardır. Ancak maalesef bir Yörük Müzesi


YÖRÜKLER VE ÇEVRE

Yrd. Doç. Dr. İbrahim BAKIR*

Bu bildiride yörüklerin çevreyi nasıl anlamlandırıldığı, kullanıldığı, karşılıklı etkileşimleri ilgi konusu olarak ele alınmış ve ağırlıklı olarak Batı Toroslardaki yörüklerin yaşantısı, çevre ilişkileri ile örneklendirilmiştir. ‘Çevre; bir şeyin yakını, dolayı, etraf, periferi. Hayatın gelişmesinde etkili olan doğal, toplumsal, kültürel dış faktörlerin bütünlüğü’ (TDK-Güncel Türkçe Sözlük). ‘Yörükkavramı ise ; Hayvancılıkla geçinen, genellikle Toroslarda yaşayan göçebe Türk oymağı, Türkmen’(TDK-Güncel Türkçe Sözlük) olarak tanımlanmaktadır. Çevre kavramında yer alan doğal, tarihsel, toplumsal ve kültürel dış faktörlerin kısaca Yörük hayatındaki yeri incelenecektir. KISA TARİHİ COĞRAFYA Yörüklerin kökeni; tarihçilere göre Oğuz Ata ve aşağıda sıralanan altı oğluna dayanmaktadır. Günhan; Kayı, Bayat, Alkaevli, Karaevli Ayhan; Yazır, Döğer, Dodurga, Yaparlı Yıldızhan; Avşar, Kızık, Beğdili, Karkın Gökhan; Bayındır, Peçenek, Çavuldur, Çepni Dağhan;Salur, Eymür, Alayuntlu, Yüreğir Denizhan; İğdir, Büğdüz, Yiva, Kınık. Oğuzların ata yurtları Orta Asya’da hayat farklı topluluklarla olduğu kadar doğal koşullar ile de savaşımı gerektiriyordu. Bu nedenle sahip olunan ”mallar “ sabit / taşınmaz yanında, ayakta kalabilmek için taşınır mallar da büyük önem taşımaktaydı. İkili bir yaşam biçimi hakimdi. Yürütülen tarımsal faaliyet yanında yaylaları, düzlük, otsu bitkilerle dolu bozkırlarda at, deve yanında koyun yetiştiriciliği, yün ve keçe üretimine dönük bir yaşam biçimi südürülmekteydi. Bu hareketli yaşamın gerektirdiği barınak ; *

Şekil 1. New York Metropoliten Müzesinde Göktürk çadırı/topak ev/Çin resmi (U.Tanyeli).

Şekil 2.a-Orta Asya’da günümüzde topak evler

Akdeniz Üniversitesi Mimarlık Fakültesi

180

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

GiRiŞ

.Taşınabilir, .Az malzeme ile en çok mekanı üretebilme / kapatabilme, .Kolay sökülüp takılabilir, .Kırılmayan/esnek, .Kolay üretilebilir, .Pratik, .Değişken iklim koşullarına / çevreye uyumluluk gibi özelliklere sahip olması istenmekteydi. Bu beklentiye karşılık “çadır” geliştirildi (Şekil 1 ,2 a.b).

181


2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Şekil 2.b-Orta Asya’da günümüzdeki topak evlerin yapısal sistemi ve Şekil 2.b-Orta Asya’da günümüzdeki topak evlerin yapısal sistemi ve kurulumu. kurulumu. Şekil 2.b-Orta Asya’da günümüzdeki topak evlerin yapısal sistemi ve Oğuzların ata yurtları Orta Asya’dan göçerek Ön Asya’ya gelmeleri ve Oğuzların ata yurtları Orta kurulumu. Asya’dan göçerek Ön Asya’ya gelmeleri ve burada Büyük Selçuklular Devletini kurmaları ile birlikte hareketli yaşam biçimi de burada Büyük Selçuklular Devletini kurmaları ile birlikte hareketli yaşam biçimi de Ön Asya’ya Ön taşınmış oldu ve bu yaşam biçiminin çevre uyumda Oğuzların ata oldu yurtları Asya’dan göçerek Ön koşullarına Asya’ya gelmeleri ve Asya’ya taşınmış ve Orta bu yaşam biçiminin çevre koşullarına uyumda sağladığı avantaj nedeniyle günümüze kadar farklı burada Büyük Selçuklular Devletini kurmaları ile birlikte hareketli yaşam biçimi de sağladığı avantaj nedeniyle günümüze kadar farklı ülkelerde ülkelerde varlığının varlığının Ön Asya’ya taşınmış oldu ve bu yaşam biçiminin çevre koşullarına uyumda sürdürüldüğü görülmektedir. sürdürüldüğü görülmektedir. sağladığı avantaj nedeniyle günümüze kadar farklı ülkelerde varlığının sürdürüldüğü görülmektedir.

Şekil 3.İran Türkmenlerinin geniş ovalıklardaki yaşam biçimleri ve keçe örtülü topak evleri ( Kerim H. 1967 Honar ve Mardom s.50). Şekil 3.İran Türkmenlerinin geniş ovalıklardaki yaşam biçimleri ve keçe örtülü Şekil 3.İran Türkmenlerinin geniş ovalıklardaki yaşam biçimleri ve keçe örtülü topak evleri ( Kerim H. 1967 Honar ve Mardom s.50). topak evleri ( Kerim H. 1967 Honar ve Mardom s.50).

182

ANADOLU’DA YÖRÜKLER 10. Yüzyılda Anadolu’ya gelen Denizhan’ın Kınık Boyu’na ait Türkler tarafından Anadolu Selçuklu Devleti kurulmuştur. Kınık Boyu’nun , ak ve karakoyun (mor koyun) yetiştiriciliği ile uğraşan, keçe çadırlarda yaşayan ve Türk boylarının içinde yerleşik hayata en erken geçen Oğuz boyu olduğu bilinmektedir. Halk arasında bu boya ‘Türkmenler’ denilmekteydi. Kayı Boyuna ait Karakeçili Yörüklerinin 400 çadırlık Ertuğrul Obası SöğütDomaniç arasına; diğerleri ise Aydın yöresine yerleşmiştir. Bu kol, Aydın-UşakKütahya (Gediz) arasında yerleşerek Ertuğrul Obası ile birlikte Batı hattını meydana getirmişlerdir. Osmanlılarda da Orhan Gazi ile başlayan Fatih dönemine kadar süren zaman aralığında Anadolu’da Karaman ve Manisa yöresinden çok sayıda Yörük (Göçer evli) Balkanların Türkleştirilmesi için bu bölgeye geçirilmişlerdir (Barkan Ö.L.). Anadolu’daki Yörükler Günhan’ın dört oğluna bağlı Kayı, Bayat, Alkaevli, ve Karaevli Boylarından gelmektedirler. Diğer boylardan da zaman içinde karışarak Yörük hayat tarzını seçen kollar olduğu bilinmektedir. Temel uğraşı alanları hayvancılık olan bu Türk Boylarının ilk defa yürüyerek hayatlarını kazandıkları için 16.yy Osmanlı kayıtlarında “YÖRÜK” olarak adlandırıldıkları görülmektedir. Yörükler; ileri gelenlerine, yaptıkları işe, yerleştikleri yere ve daha çok da yetiştirdikleri hayvan türüne göre isimler almaktadırlar. Akkoyunlu, Karakoyunlu, Karakeçili, Akkeçili, Karatekeli, Sarıkeçili Yörükleri bunlardan bazılarıdır. Diğer boylardan da zaman içinde karışarak Yörük hayat tarzını seçen kollar olmuştur. Temel uğraşı alanları hayvancılık olan bu Türk Boylarının ilk defa yürüyerek hayatlarını kazandıkları için 16.yy Osmanlı kayıtlarında YÖRÜK olarak adlandırıldıkları görülmektedir. YAŞANTI / GEÇİM KAYNAĞI -BARINMA İHTİYACI ÇEVRE İLİŞKİLERİ Orta Anadolu yaylaları da tıpkı Orta Asya yaylaları gibi, düzlük, otsu bitkileri ile, koyun yetiştiriciliği, yün ve keçe üretimine dönük yaşamı gerektirmekteydi. Zaten bu doğal çevrenin doğal hayvanı dağ koyunu da bu bölgede yaşıyordu (Şekil 4).

183

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı


(Şekil 6 ve 7).

Şekil 4. Orta Anadolu yaylaları Orta Asya yaylalarına benzer bir coğrafya, bitki (flora) ve hayvan (fauna) örtüsüne sahiptir. Anadolu coğrafyasının bir gereği olarak koyun yetiştiren Yörükler, daha az engebeli iç bölgelerde, keçi yetiştiren Yörükler de daha engebeli ve çalılık kıyı bölgelerinde yurt tutmuşlardır. Bunun bir sonucu olarak da iç bölgedeki karasal iklimde tıpkı Orta Asya’daki gibi koyun yününden yapılmış keçe örtülü Topak Evler kullanılmıştır (Şekil 4 ve 5) .

Şekil 4. Niğde/ Bor, Kızılca Köyü yaylak yerleşme dokusu (Bektik Yörükleri) .

184

Şekil 6. Batı Toroslar’ da Yörüklerin Göç Yolları Şekil 6. Batı Toroslar’ da Yörüklerin Göç Yolları

Şekil 6. Batı Toroslar’ da Yörüklerin Göç Yolları

185

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Şekil 5. Orta Anadolu yaylalarında Orta Asyadakine benzer topak evler. A-Niğde,Bor ve B-Afyon,Emirdağ’dan Topak Evler. Şekil 5. Orta Anadolu yaylalarında Orta Asyadakine benzer topak evler. Şekil 5. Orta Anadolu yaylalarında Orta Asyadakine benzer topak evler. A-Niğde,Bor ve B-Afyon,Emirdağ’dan Topak Evler. A-Niğde,Bor ve B-Afyon,Emirdağ’dan Topak Evler. ÇEVRE İLİŞKİLERİ / GÖÇ ÇEVRE İLİŞKİLERİ / GÖÇ ÇEVRE İLİŞKİLERİ / GÖÇ İç Anadolu ile dağlık kıyı bölgede çok sayıda Yörüğün yaşadığı İç Anadolu ile dağlık kıyı bölgede çok sayıda Yörüğün yaşadığı bilinmektedir.1987-94 yıllarında tarafımca bölgede yapılan tespitte ise sayılarının İç Anadolu ile dağlık kıyı bölgede çok sayıda Yörüğün yaşadığı bilinmektedir.1987-94 yıllarında tarafımca bölgede yapılan tespitte ise sayılarının giderek azalmakla birlikte bu hayatı inatla sürdüren çevre koşulları ile uyum içinde bilinmektedir.1987-94 yıllarında tarafımca bölgede yapılan tespitte ise sayılarının giderek azalmakla birlikte bu hayatı inatla sürdüren çevre koşulları ile uyum içinde (ısınan hava ile birlikte yaylalara kadar yükselen) Yörüklere de rastlanmaktadır giderek azalmakla birlikte bu hayatı inatla sürdüren çevre koşulları ile uyum içinde (ısınan hava ile birlikte yaylalara kadar yükselen) Yörüklere de rastlanmaktadır (Şekil 6 ve 7). (ısınan hava ile birlikte yaylalara kadar yükselen) Yörüklere de rastlanmaktadır (Şekil 6 ve 7).


Şekil 7. Silifke’den Ermenek Yaylalarına ve Gülnar’dan Konya –Seydişehir Yaylalarına Sarıkeçili Yörük göçü. ÇEVRE İLİŞKİLERİ / BARINMA İHTİYACI Daha ılıman ve yağışlı kıyı bölgelerde, çevre koşullarının bir gereği olarak yörenin hayvanı olan keçinin beslenmesi ve kılından yapılmış kıl/ kara çadırlar kullanılmasına yönelinmiştir. Bu durum İç Anadolu yaylalarında yaban koyunu, Akdeniz dağlarında yaban keçisinin doğal olarak yetişmesiyle örtüşmektedir. Yaz sonuna doğru imece usulü ve şölen havasında erkekler tarafından kırklıklarla kırkılan keçilerin kılı, yörük kadınlarınca yine imeceyle kıl taraklarında taranır, burma yapılır, eğrilir ve dokumaya hazır hale getirilir (Şekil 8).

186

Şekil 8.Keçi kırkımı (alık/işlemeli kırkım) yapımı ve kırkılmış keçi kılının kirmen ile eğrilmesi ve bükülmesi Yoz keçi kılından bükülmüş ipler çözülerek “ ıpacı/ ip ağacı”nda çadırı kullanacak ailenin büyüklüğüne bağlı olarak sayısı değişen (genellikle 3,5,7 gibi) çadır kanatları dokunur (Şekil 9.) Bunları enine kolanlar bağlar. Bu kolanların altına da yörük erkeklerince tasarlanmış/ şekillendirilmiş “çadır çanakları” dikilir. Kolanların üst örtü dışına taşan uç kısımlarına da “çekecek”ler bağlanır. Böylece çadırın esasını meydana getiren üst örtü kısmı tamamlanmış olur. Çadırdaki direk sayı ve düzeni farklı Yörük Boylarına göre değişiklik göstermektedir(Şekil 9 ,10 , 11 ve 12 ) .

187

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı


2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Şekil 12. Anamas Yaylasında bir Gebizli (Serik ) Yörük çadırı ve renkli iç mekanından bir görünüş Esnek malzemeyle üretilmiş kara çadırda gergiler kaldırılarak tıpkı Orta Asya Göktürk çadırında olduğu gibi gölgeli yarı açık mekanlar oluşturulabilmektedir (Şekil 13).

Şekil 10.Batı Toroslar’da çadırların yörük boylarına göre farklılaşması

Şekil 11. Beş direkli ve beş kanatlı bir Sarıkeçili Yörük çadırını oluşturan elamanlar Dıştan bakıldığında görülen kara örtü aslında çok renkli, zengin bir iç mekanı saklamaktadır (Şekil 12.)

188

Şekil 13.Bucak- Karaaliler ’de yazın gölgelikli hale getirilmiş kara çadır

189

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Şekil 9. Dokuma tezgahında (ıpacı) dokunan çadır kanadı / Sarıkeçili yörükleri – Habiller.


Şekil 14. Karaman Ermenek Balkusan Yaylası Mut Yörüklerinin keçe yapımı ve Sarıkeçili Yörüklerinden bir yörük kızı, çocuk belemek ve sırtına çocuk sarmak için kolan dokuması.

190

KALICI YERLEŞMELER / SORUNLAR Yörükler, Osmanlı Devlet düzeninde vergi karşılığı kendilerine tahsis edilen yaylak-kışlaklar arasında uzun yıllar göçlerine devam etmişlerdir. Gerileme ve çökme yıllarındaki karışıklıklardan Yörükler de etkilenmişlerdir. Özellikle kıyı ve iç bölgelerdeki tarım alanlarına yerleştirilmeye çalışılmışlardır. Böylece İç Anadolu, Akdeniz ve Ege’de çok sayıda Yörük köyü ortaya çıkmıştır. Yerleşmek istemeyenler ciddi sosyal problemler yaşamışlardır. Çukurova’nın sinekli ovasına yerleşmek istemeyen Dadaloğlu’nun yerleşmemek için Osmanlı ordusu ile savaşması çarpıcı bir örnektir. Bir yandan iskan çalışmaları, öte yandan da tarım alanlarının genişlemesi, otlakların azalması, kara yoluyla her bölgenin parçalanması ve ormancılık politikaları ile uzun yayla göçleri yapılamaz olmuştur. 1950’lerden sonra Yörükçülük giderek zorlaşmıştır. Bir kısım yörükler kendiliğinden ya yarı göçer, ya da yerleşik düzene adapte olmaktadırlar (Şekil 15).

Şekil 15. Bucak yöresinde yarı göçer, Korkuteli Çaykenarında ise yerleşik hale gelmiş yörüklerin evleri. Orta Asyadan beri açık, yarı açık ve kapalı mekan kurgu geleneğini sürdürmektedirler. Günümüzde, bölgede develeriyle göçen geleneksel Yörük yaşantısını sürdüren aile sayısı oldukça azalmıştır. Yaklaşık 100 kadar Sarıkeçili Yörüğü Mersin, Taşucu ile Konya, May Beli arasında az sayıda develeri olmasına rağmen traktör veya kamyonlarına yükledikleri evleriyle yaylaya göçmektedirler. Ancak bunların da Karaman/ Karadağ bölgesine yerleştirilme kararı çıkmıştır. Yerleşik duruma gelen yörükler ise bir gelenek olarak yaylacılığı sürdürmekle birlikte artık çevre duyarlılığı giderek azalmakta ve yaylalar hızla kalıcı yapılarla bozulmaktadır (Şekil 16.)

191

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Yörükler tüm eşyalarını, taşımaları gerektiği için minimum boyutta ve olabildikçe kırılgan olmayan dokuma, deri, kumaş gibi esnek malzemelerden üretmişlerdir. Müzik aletlerinden cura, sipsi, kartal kanadı düdük gibi sazların küçüğünü tasarlamışlardır. Depolama ve taşımada dokuma ala çuvallar, heybeler, torbalar, kaşıklıklar; sofra bezinde yün dokuma mendir, iteği; üzerine oturmak veya yatmak için keçeler, kilim ve halılar; ibadet için namazlağlar; kırılacak kallavi kahve fincanları için zarlar ve zembiller; içme ve kullanma suyu ile peynir, keş, dort, akçakatık saklama, katıksatma ve sade yağ yapmak için deri tuluklar; sade yağ saklamak için karınlar; katlanabilen şıngırdaklı kahve tavası ile ahşap kahve soğudanlıkları hep göçe göre şekillendirilmiştir (Şekil 14).


KAYNAKLAR Bakır İ., "Toroslarda Göçebe Mimarisi", Türk Halk Mimarisi Sempozyumu , Konya, 5-7 Mart 1990, ss.17-30. Bakır İ., Batı Toroslarda göçerlerin yerleşme ve mekan sorunlarının çözümü üzerine bir deneme, Doktora tezi, Selçuk Üniversitesi FBE ,1996. Barkan, Ö.L., "Osmanlı imparatorluğunda bir iskan ve kolonizasyon metodu olarak vakıflar ve temlikler Temlikler I, İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler". Vakıflar Dergisi ,sayı: 2 (Ankara 1942), s. 284-353.

Kerim H., Honar ve Mardom , s.50 1967.

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

TDK-Güncel Türkçe Sözlük http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5a 4192d10b4bb9.55904325 26.12.2017 Yılmaz D., “Orta Asya'dan Anadolu'ya, Anadolu'dan Rumeli'ye YÖRÜKLER” http://www.durmusyilmaz.com/icerikoku.asp?ids=86 26.12.2017. Şekil 16.Söbüce Yaylasının 1985 yılındaki çadırlı ve günümüzün betonarme evli hali. Yayla Yerleşme Dokusunun doğadaki yansıması (üstte) (www.panoramio.com/photo32146757source=wapi&referrer=kh.google.com SONUÇ Tarihi süreçte doğal çevre koşullarına uyumlu ve dinamik bir hayat süren ;varlık sebepleri olan doğal çevre ile barışık, onu her zaman koruyup kollayan, zor koşullarda üretmeye devam eden yörükler ve yörük yaşam biçimi giderek yerleşikliğe doğru dönüşmekte ve kaybolmaktadır. Bu yaşam kültürünün sadece çevre ile olan ilişkisindeki değişim değil tamamen kaybolmadan her yönü ile araştırılmaya, kayda geçirilmeye ihtiyacı vardır.

192

193

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Tanyeli U., Tarihten Günümüze Anadolu’da Konut ve Yerleşme = Housing and Settlement in Anatolia a Historical Perspective İstanbul 196


GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ANAMAS’IN YÖRÜKLERİ

Yörüklerin bir bölümü Taşağıl’ın kuzeydoğusunda kesikbeli yolunu, bir bölümü de beşkonak yakınlarından kuzeye çıkan Emerettin Belini izleyerek, Anamas Dağları

Prof. Dr. Hüseyin MUŞMAL*

yaylalarına çıkmaya devam etmektedir3.

“Beyşehir Gölü, kışın çok şiddetli ve uzun sürdüğü bir yılda tamamen donup

Konya ili Beyşehir Kazası ile Isparta ve Antalya illerinin sınırında uzanmakta

bir buz tabakasıyla örtülmüş. Kalın buz tabakası üzerine bir de kar yağınca, göl

olan Anamaslar, bu üç vilayete bağlı çevre köylerin ve Yörüklerin yaylalarıyla

âdeta beyaz bir çöl görünümünü almış. Durumdan habersiz olan bir Yörük Kervanı

doludur. Bu bölgeye, yaylalarının çok olması nedeniyle "Yaylalar Yöresi" de

develerle Anamaslar’dan Beyşehir'e doğru yola çıkmış. Dağı indikten sonra çöle

denilmektedir4. Günümüzde dahi Anamas Dağları yaylaları, Konya-Antalya ve

girdiklerini sanan kervancılar, gölü bir baştan bir başa geçerek Beyşehir'e

Isparta olmak üzere üç ayrı ilin sınırları dâhilinde hayvancılıkla geçinen Hacı İsalı,

gelmişler. Beyşehirliler şaşkınlık içerisinde kervancı başına gölün üzerinden nasıl

Eski Yörük, Töngüşlü, Hacı Babalar, Çakal, Karakoyunlu, Hacıabalı, Sarıabalı, Hacı

ve ne cesaretle geçtiğini sorunca bu sefer kervancı başı şaşırmış "Ne, burası çöl

Hamzalı, Ötgünlü, Saçıkaralı (Hayta) yörüklerine ev sahipliği yaparken, Çoşlu

değil de göl müydü?" demiş. Gerçeği öğrenince de kazasız belasız gelebildikleri

(Honamlı), Tırtar (Honamlı) ve Manavlı yörükleri Seydişehir ve Beyşehir

için Allah'a dua etmiş ve şükretmiş, oracıkta develerden birini kurban etmiş…”1

sınırlarında yaylamaktadır. Bunlar arasında Karahacılı Aşireti ise daha çok

Anadolu’ya gelen Türklerin önemli bir bölümü, özellikle Toros Dağlarındaki

Emeredin, Dumanlı ve Dedegöl Dağları ve eteklerini yaylak olarak kullanmaktadır5.

oranda

Bazı yerel kaynaklarda, Anamasların isminin eskiden İpsahoros olduğu ve Dulkadir

sürdürmüşlerdir. Yerleşik hayata geçenler bile, yaz günlerinde iskân alanlarından,

iline bağlı Anamaslı (Karacalu-Karahaculu) oymağının bölgeye gelmeleri ve bu

dağların yüksek noktalarında ‘yayla’ diye nitelendirilen bölgelere göçmekte, bu

dağları yaylak edinmelerinden sonra Anamas adını aldığı ifade edilmektedir.6

yerleşmelerde

Orta

Asya’daki

göçebe

geleneklerini

büyük

hareketler günümüzde bile hala devam etmektedir. Bu tür hareketlerin

Anamas Dağları, günümüzde eşsiz göl manzarası, bitki örtüsü, yaban yaşamı

Anadolu’da en yoğun olduğu yerlerden birisi olan Toros Dağlarının uzantısı olarak

ve geleneksel köy ve kasabaları ile önemli bir doğa çevresidir. Bu bölge, coğrafi

Anamas Dağları da bu süreçte benzer hareketlerden nasibini almıştır2.

olarak Akdeniz Bölgesi’nde Beyşehir ile Eğirdir gölleri arasında, kuzeybatı,

Günümüzde Antalya ile Manavgat’ın batısı arasında kalan bölgede kışlayan

güneydoğu yönünde uzanan yüksek rakımlı coğrafyadır. Batı Toroslar grubunda yer alan Anamas Dağları silsilesi, Beyşehir Gölü Havzası’nı kuzey ve batı

*

Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi. 1 Aziz Ayva, “Beyşehir Gölü Üzerine Anlatılan ‘Göl Üzerinden Yürüyerek Geçme’ Motifi Üzerine”, I. Uluslararası Beyşehir ve Yöresi Sempozyumu (11-13 Mayıs 2006) Bildiriler Kitabı, Konya 2006, s. 77 vd; Örneğin 2007 yılında Hacı Akif Adası’ndan koyun sürüleri buz tutmuş göl üzerinden Yeşildağ beldesine götürülmüştür, http://www. haberkonya. com/haber/6372/Beysehir_ golunde_ yuruyen_ kervan_ efsanesi. html, (Erişim Tarihi; 28.11.2013). 2 M. Akif Erdoğru, Osmanlı Yönetiminde Beyşehir Sancağı (1522-1584), İstanbul 2006, s.63 vd; Oğuz Aktan, “Antalya Çevresinde ve Güney Anadolu’da Depreşen ve Dinen Konar-Göçer Asabiyeti”, 1. Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo-Kültürel Yapısı (Yörükler), Sempozyumu Bildirileri, 25-26 Nisan 1994, Antalya, Ankara 1996, s. 3 vd.

194

yönlerinden çevrelemektedir. Zirveden kuzeye giden bir kol, Beyşehir ve Eğirdir 3

Giray Ergenç, “Antalya Bölgesi Yörükleri Göç Yolları”, 1. Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo-Kültürel Yapısı (Yörükler), Sempozyumu Bildirileri, 25-26 Nisan 1994, Antalya, Ankara 1996, s. 135. 4 Sabri Çakır, “Anadolu'da Tükenen Bir Kültür: Yörüklük”, http://kanalkultur.blogspot.com.tr/2013/07/sabri-cakr-anadoluda-tukenen-bir-kultur.html 5 Musa Seyirci, “Batı Akdeniz’de Yörükler”, Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları SosyoKültürel Yapısı (Yörükler), Sempozyumu Bildirileri, 25-26 Nisan 1994, Antalya, Ankara 1996, s. 195. 6 Veli Karaca, Belgelerle Yenişar, Isparta 2005, s. 42.

195

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

çevresi ve üzerinde bulunan Eynif Ovası, Ali Efendi, Sülek, Gembos ve Melikler


göllerini birbirinden ayırarak Sultan Dağları ile birleşir. Güneybatıya doğru yönelen

itibaren süregelen kargaşa ortamına son verilmiş ve yerleşik bir nizam

başka bir kol da Eğirdir Gölü’nün güney havzası etrafında dolaştıktan sonra,

kurulmuştur. XVI. yüzyılın bölgede artık sağlam bir yerleşik hayattan söz edilebilir9.

Isparta’nın doğusunda iki kola ayrılarak, birisi kuzeye diğeri de güneye doğru

Osmanlı yönetimine geçmeden önce, Anamas Dağları çevresinde özellikle Yenişar ve Kaşaklı nahiyelerinin bulunduğu coğrafyada, Yörük adı verilen Türk asıllı

Anamas Dağlarının uzunluğu 110, genişliği ise 50 km civarındadır. Bu dağ

konargöçerler yaşıyordu. Osmanlılar, bölgeyi ele geçirdikten sonra, ziraat ile

silsilesinin en yüksek noktası 2.998 m ile Dedegöl (Dippoyraz) Dağı olup ayrıca

uğraşmayan, konargöçer bir hayat tarzına sahip olan Yörüklerin bu coğrafyada

2.637 m Davraz, 2.798 m Barla ve 2.326 m Sarp Dağı gibi zirveler bulunmaktadır.

eskisi gibi yaşamlarını sürdürmelerine müsaade etmiş ve bu cemaatlere Yörük

Bütün bu özellikler Anamaslar çevresinde orta ve küçük ölçekte birçok farklı iklim

demeyi sürdürmüşlerdir. Ancak Osmanlı belgelerinde “Yörük” kelimesi XVI. yüzyıl

alanlarının oluşmasına sebep olmaktadır. Farklı iklim alanlarının varlığı nedeniyle,

sonlarına doğru hayvancılık yapanların yanında, “Ziraat ehli olan, yani bağlar,

yöre, bitki türleri bakımından da büyük zenginlik göstermektedir. 2.000 m

bahçeler edinerek ziraat yapan, hatta ticaretle uğraşan kişiler” anlamında

yüksekliğe kadar ormanlarla kaplı olan Anamas Dağlarında yoğun olarak karaçam,

kullanılmıştır. Bu şekilde bir yaşamı tercih eden Yörüklerden devlet diğer yerleşik

ladin, kızılçam, ardıç, köknar ve meşe ormanları bulunmakta, bu coğrafya

köylülerden aldığı “Çift, bennak vs gibi raiyet vergilerini de talep etmeye

Türkiye'nin önemli oksijen merkezleri arasında gösterilmektedir8.

başlamıştır. Diğer taraftan, Osmanlılar Yörük kelimesini özellikle Toros dağlarında

Yörüklerin yaşadığı bu bölge, Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından

yaşayan Osmanlı kanunlarına itaatkâr konargöçerler için kullanmıştır. Bu

sonra, XV. yüzyılın ortalarına kadar, Osmanlılar ile Karamanoğulları arasında pek

konargöçerler, kendilerine özgü yaşam şekillerini devam ettiren, kışlaktan yaylağa

çok defa el değiştirmiş, bu süreçte Eşrefoğulları ve Turgutoğulları da bölgede

inip çıkan ve İslamiyet’i kabul etmiş olan Oğuzlardır10.

hâkimiyet sağlamışlardır. Nihayet bu coğrafyada, 1466 yılında kesin olarak

Göller bölgesinde genellikle Oğuz boylarının isimleri ile anılan köyler,

Osmanlı hâkimiyetinin kurulmasıyla birlikte, bölgede XIII. yüzyılın sonlarından

Selçuklular ve Beylikler devrinde bölgeye yerleşmiş en eski Türklerdir. Osmanlı öncesinde yoğun bir Oğuz istilasına uğramış olan bu bölgede, Bozok ve Üçoklara mensup boylar tarafından pek çok yerleşim kurulmuş olup, Osmanlı egemenliğinden sonra da bunların yerleştirmelerine devam edilmiştir. Bu bölgede

7

Mehmet Cemal, Anadolu, İstatistikî, İktisadî ve Askerî Coğrafya I, İstanbul H. 1328; s. 112; Dr. Nazmi, Türkiye’nin Sıhhî ve İçtimaî Coğrafyası, Ankara 1922, s.155; Hüseyin Muşmal, “Beyşehir’in Kırkı, Anamas Dağları ve Karagöl”, Haftalık Spor ve Yaşam Dergisi PsLife, Ağustos-Eylül 2015, Konya 2015, s. 12-13. 8 Hüseyin Muşmal, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Beyşehir ve Çevresi’nin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, (1790-1864), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, Konya 2005, s. 14 vd; Ali Selçuk Biricik, Beyşehir Gölü Havzası’nın Strüktüral ve Jeomorfolojik Etüdü, İstanbul 1982; Anamas dağlarının florası hakkında ayrıca bkz. Ali Rıza Çetik, Memduh Serin, Mustafa Küçüködük, “Erciyes Dağı–Hasan Dağı–Küçük Geyik Dağı–Dedegöl (Anamas) Dağı Kurucuova (Beyşehir) Yörelerinin Floristik Yönden Karşılaştırılması ve Benzerlik Oranlarının Tespiti”, SÜFEFFD, S. 3, Konya 1984, s. 2–4; Memduh, Ali Rıza Çetik, “Yeşildağ–Kurucaova (Beyşehir) Florası”, SÜFEFFD, S. 3, Konya, 1984, s. 7-17.

196

Afşar, Çiğil, Kayı, Bayad, Bayındır, Çetni, Çivril, Karkın, ve Kınık boylarının isimlerinden müteşekkil çok sayıda yerleşim mevcuttur11. Bölge hakkında araştırma yapan tarihçilerin ortaya koyduğu şekliyle, Osmanlı Arşiv vesikalarından net olarak anlaşılıyor ki, Yörükler genel olarak Karaman Vilayeti’nin özel olarak da Beyşehir bölgesi nüfusunun asli unsurlarından 9

M. Akif Erdoğru, Beyşehir Sancağı’nın 1584 Tarihli Nüfus Sayımı (Beyşehir Seydişehir Bozkır), İzmir 2004, s. III- IV. 10 Erdoğru, Osmanlı Yönetiminde Beyşehir, s. 150–152. 11 Erdoğru, Osmanlı Yönetiminde Beyşehir, s. 203.

197

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

uzanır7.


Beyşehir Gölünün batı kısmındaki küçük bir alanda bulunan Yenişehir

farklı grup olarak tanımlanmıştır. Birincisi yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi,

Nahiyesidir15.

Osmanlı öncesinde Beyşehir civarında bir yere yerleşerek köy kuranlar, ikincisi de

Anamaslar çevresinde başta Kaşaklı bölgesi olmak üzere Göçü, Yenişehir ve

Osmanlı döneminde hala gezici olarak bölge yaylalarına çıkanlardır. Anamas

Kıreli bölgelerinde Yörükler tarafından kurulmuş köyler mevcuttu. Defterlerde

Dağlarının boylu boyunca uzandığı bu saha yerleşik köylülerin yanı sıra Alanya,

Yörük olduğu açıkça ifade edilenler arasında Kaşaklı Nahiyesinde, Oğulbeyler,

Teke ve Manavgat’tan gelen Yörük cemaatlerin de yaylağı idi. Bu bölge, Eğridir ile

Cemaller, Keçilik, Göçü Nahiyesinde Doğduğun, Yenişehir Nahiyesinde Küre, Kıreli

hemhudut olduğundan zaman zaman Hamit Yörükleri de Anamas yaylalarına

Nahiyesinde Kuyucak köyleri yer almaktadır16. Yörüklerin kurdukları ve yaşadıkları

çıkmaktaydı. Hem Beyşehir yaylaları hem de Beyşehir Gölü’nün güney kıyısında

köylerden sadece bir veya iki köy varlığını zamanımıza kadar devem ettirebilmiştir.

yer alan Kaşaklı ve Yenişar’ın dağlık bölgeleri çeşitli Yörük gruplarının gözde

Onlardan biri Kaşaklı Nahiyesi içinde kalan Cemaller Köyü’dür. Diğer taraftan

yaylalarıydı12.

Beyşehir Sancağı İçel, Alanya, Teke gibi konargöçerlerin yoğun bir şekilde yaşadığı

Osmanlı Arşivlerinde, Anamasların dâhil olduğu bu bölgenin nüfus ve vergi

cemaatlerin yaylağı olması ya da yaylaklarının bulunduğu yollar üzerinde

sayımı sonuçlarını gösteren beş tane mufassal defter bulunmaktadır. Bunlar

bulunmasından dolayı özellikle bahar ve yaz aylarında yoğun bir konargöçer

içinde en eski tarihlisi Başbakanlık Osmanlı Arşivi Maliyeden Müdevver Tasnifinde

nüfusun baskısına maruz kalmaktaydı. Sancak içerisinde genellikle Alaiyeli, Tuğrul,

13

241 numarada kayıtlı Beyşehir Vilayeti’ne ait müsellem defteridir . Fatih Sultan

Süle, Ağzıaçıklı, Akbayındırlı, Umurbeyli, Gencek, Seriki ve Kızıllı gibi Yörük

Mehmed’in 1466 yılında Karaman topraklarının batı taraflarını ilhak ettiği zaman

cemaatleri mevcuttu. Şabanlar, Çetni, Saraycık, Oğulbeyler gibi köyler Seriki

hazırlanmış olan bu defter, bölge ile ilgili günümüze ulaşabilen en eski Osmanlı

cemaatlerinin kurduğu köylerdi. Seriki cemaatinin yaylağı Kaşaklı nahiyesinde,

kaynağıdır. Defter, içeriğindeki verilerin Karaman ülkesi henüz tam olarak

Teke’den gelen Kızıllı ve Satılmış cemaatinin yaylağı Yenişehir Nahiyesi sınırları

14

Osmanlıların eline geçmediği dönemlere ait olması açısından oldukça önemlidir .

içinde Anamas dağlarındaydı. Anamaslar çevresinde bu cemaatlere ait Yörükan

1466 yılındaki deftere göre Beyşehir Vilayeti, Karamanoğullarından

otlakları bulunuyordu17. Osmanlı hâkimiyeti sürecinde konargöçerler çeşitli

Osmanlılara geçen beş vilayetten birisidir. Bu tarihlerde Beyşehir Gölü’nün

sebeplerden dolayı Beyşehir Sancağı’na bağlı köylere göç etmişler, Manavgat

etrafındaki bütün alanlar Beyşehir kadılığına bağlı durumdadır. Beyşehir kadılığına

müsellemleri sancak içinde yeni çiftlikler açmışlar, Çetni cemaatine mensup aileler

bağlı bulunan iki nahiye açıkça Yörük bölgesi olarak tanımlanmaktadır. Bunlardan

Kaşaklı’ya bağlı Saraycık Köyü’nde yerleşmişlerdir18.

ilki Beyşehir Gölü’nün güney kısmında kalan dağlık alandaki Kaşaklı, diğeri ise

Anamas Dağları çevresi İçel, Alanya, Hamit bölgelerinden gelen konargöçerlerin de sıkça kullandıkları bir sahaydı19 ve Teke ve Manavgat konargöçerlerinin çokça kullandığı bir yol üzerinde bulunuyordu. Örneğin, Kızıllar 15

12

Erdoğru, 1466 Tarihli Akşehir Mufassal Defteri, s. 33-34 Erdoğru, 1584 Tarihli Nüfus Sayımı, s. V. 14 Alaattin Aköz, “Osmanlı Devleti Döneminde Yenice”, Amblada’nın (Yeniceköy) Deşifresi, Konya 2016, s. 76. 13

198

M. Akif Erdoğru, 1466 Tarihli Akşehir Mufassal Defteri (Metin İnceleme), Ankara 2015, s.10 16 Erdoğru, 1466 Tarihli Akşehir Mufassal Defteri, s. 35. 17 Erdoğru Osmanlı Yönetiminde Beyşehir, s. 153. 18 Erdoğru, 1584 Tarihli Nüfus Sayımı, s. XI. 19 Tahir Erdem, “Yenişar I", Ün, S. 17, Isparta 1935, s. 233–236.

199

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

biri idi. Beyşehir bölgesindeki Yörükler Osmanlı merkezi yönetimi tarafından iki


Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan 1841 yılına ait 3339 numaralı

yaylardı. Melikler Yörük Cemaati Eğirdir Pamuk ovasında kışlar, Anamas

Yenişar Kazası nüfus defterinde, kaza dahiline yerleştirilmiş Yörükan taifesinden

Dağlarında yaylardı. Anamaslarda yaylamayan bazı Yörükler de yaylaklarına

bahsedilmektedir24. Defterin başında Yenişar Kazası hududu dahilinde, Mada

giderken bu güzergâhı kullanırdı. Örneğin Eceli Yörükleri Teke sancağı Kaş

Adası karşısında bulunan mezrada iskan olunan Yörükan taifesidir ifadesi

Kazası’ndan kalkar, Anamas dağı üzerinden geçerek Eğridir yaylalarına kadar

verildikten sonra, buraya iskan edilen 12 erkeğin kaydına yer verilmektedir. Bunlar

ulaşırdı. Yine Eğirdir yaylalarında yaylayan, Kızıllı Cemaati Teke Karahisar’dan

arasında bazıları, Saçıkaralı olduğu belirtilmiştir25. Bölgedeki ahali arasında

kalkar, bu güzergâhtan geçerek yaylaya ulaşırdı.20.

Beyşehir Gölü’nde bulunan Mada Adası’na daha önce yerleştirilmiş olan

XV. ve XVI. yüzyıla ait arşiv vesikalarında Yenişehir (Yenişar) ve Kıreli’deki

Kazakların adayı terk etmesinden sonra bu Yörüklerin bir kısmının adaya

bazı köylüler ile özellikle Kaşaklı nahiyelerindeki Cemaller ve Keçilik köylerinin

yerleştikleri rivayet edilmektedir. Osmanlı Dönemi’nde Beyşehir Gölü’nün en

Yörük olduklarına dair kayıtlar bulunduğu halde bu köylülerin sonraki yıllarda

büyük adası olan Mada Adası’na Rus Kazakları ve Çeçenlerden sonra Tırtar ve

Yörük statülerinin kaldırıldığı anlaşılmaktadır21. Osmanlılar bölgeyi hâkimiyetleri

Ötkünlü Türkmen aşiretleri yerleştirilmiştir26. Ada 1963 yılında Beyşehir’in Tolca

altına aldıktan sonra, göçebe niteliği bulunanları çeşitli tedbirler ve teşviklerle

Köyü’ne bağlı iken, daha sonra Şarkîkaraağaç’ın Gedikli Köyü’ne bağlanmıştır.

yerleştirmek istedilerse de bu durumlarını sürdürmek isteyenlere fazla engel

Mada Adası’nın bağlı olduğu Gedikli Köyü sakinleri ise Manavgat’tan gelen

olamadılar. Bu kabilden bölgede önemli sayıda, yerlilerin kullandığı yaylaklar

Honamlı Yörüklerindendir27. Yörükler Günümüzde Kaşaklı (Yeşildağ) Köyü’nün bir

varlığını sürdürdü.22. Yerleşik hayata geçme faaliyeti, Yörükler arasında XIX. yüzyıla

mahallesi durumunda görülen ve fakat muhtarlıkla idare edilen 30-40 hanelik

kadar devam ettiyse de bu döneme ait arşiv defterlerinde yer alan notlardan, bazı

Ecirli Köyü, Karahacılı aşiretinden Emin Bey’in oğlu Ecir Hoca’nın buraya

konargöçerlerin bölgede hala varlıklarını sürdürdükleri anlaşılmaktadır. Örneğin

yerleşmesi ile kurulmuştur. Yine Serik Kazası’ndan Honamlı Yörüklerinden bazı

Beyşehir Manastır Köyü’nde bulunan bazı kişilerin Abdülfettahlı aşiretinden olup

aileler, 1860’lı yıllarda Beyşehir Karaali Köyü civarında dere adındaki mevkiye

Alanya Sancağı’nda kışlayıp Seydişehir civarında yaylaya geldikleri anlaşılmaktadır.

yerleşmişler, bu ailelerin 20 haneye ulaşması ile 1899 yılında yaşadıkları bölgenin

Bu kişiler 1840 yılında Beyşehir Kazası Avşar, Manastır, Üskerles, Göçü Kazası

Gökçekuyu ismiyle bir köye dönüştürülmesi kararlaştırılmıştır28. Böylece 1899

Kızılca, Kaşaklı Kazası Ada, Çay, Çetmi, Mahremkulu ve Salur köylerinde yaklaşık

yılında Karaali Köyü civarında Gökçekuyu deresi adıyla anılan yerde yerleşmiş

1500 dönüm araziye sahiptir. Tamamına yakını 1844 yılında ekili durumda olan bu arazilerin bir kısmı bulundukları köylülere icar edilmişken, bir kısmı da ortakçılık yoluyla ekilmekteydi23. 24

Bkz. Ekler Belge 1. BOA, Nfs. D, Nr. 3339. 26 Servet Somuncuoğlu,, Don Kazakları, İstanbul 2004, s. 94. 27 Hakkı Yazıcı, Kenan Arıbaş, “Beyşehir Gölü Adalarında Nüfus, Yerleşme ve Ekonomik Faaliyetler”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Coğrafya Dergisi, S. 10, İstanbul 2002, s. 44; Ömer Görer (D. 1966) ile 03.05.2014 tarihinde Şarkîkaraağaç/Gedikli Köyü’nde yapılan mülakat. 28 BOA, DH. MKT, Nr. 2242/23. 25

20

Erdoğru Osmanlı Yönetiminde Beyşehir, s.66. Erdoğru Osmanlı Yönetiminde Beyşehir, s. 83. 22 Bu konuda bkz. İlhan Şahin, “Anadolu’da Oğuzlar”, Türkler, VI, Ankara 2002, s. 246259. 23 BOA, ML.VRD.TMT., Nr.9821. 1256/1840-41. 21

200

201

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Yörük Cemaati Teke Sancağı’nın Kemer Kazası’nda kışlar, Anamas Dağlarında


Serikli ve Honamlı Yörüklerinden 20 haneden Gökçekuyu adıyla bir köy teşkil

A-Kaldırıcılar: Yaylak Yeri: Yenişarbademli Elma hoşafı ve Kestel Yaylaları A-Kaldırıcılar: Yaylak Yeri: Yenişarbademli Elma hoşafı ve Kestel Yaylaları

edilmiştir29. XIX. yüzyıldaki bu hareketliliğin yanında, XX. yüzyılın başlarında da

İskân Yeri: Serik, Karataş civarı İskân Yeri: Serik, Karataş civarı

Karakoyunlu, Honamlı, Sarıkeçili, Eski Yörük, Dede Molla namlarında Yörükler

B-Hacı Hamzalı: Yaylak Yeri: Yenişar Senit Alanı ve Mezar Alanı B-Hacı Hamzalı: Yaylak Yeri: Yenişar Senit Alanı ve Mezar Alanı

Anamas Dağlarında yaylamaya devam etmişlerdir. Dedegül Dağı’nın batısındaki

İskân Yeri: Serik Boğazok İskân Yeri: Serik Boğazok

Kızoluğu ve Ali Efendi yaylalarında büyük mandıraları bulunan Karakoyunlular

C-Fettahlı: Yaylak Yeri: Yenişar Dedegül ve Melikler C-Fettahlı: Yaylak Yeri: Yenişar Dedegül ve Melikler

Dedegöl Dağı’nın çevresinde barınırlardı30. Karakoyunlular, 19201930’lu yıllarda

İskân Yeri: Akşehir Başlar Köyü İskân Yeri: Akşehir Başlar Köyü

tek bir muhtarın yönetiminden çıkmayarak Serik-Aksu dolaylarında kışlar ve

D-Sarı Keçili: Yaylak Yeri: Anamas Üçkuyular D-Sarı Keçili: Yaylak Yeri: Anamas Üçkuyular

Anamas’ın Çayır Yaylası’na çıkarlardı. Karakoyunlular yerleşikliğe çadırda

İskân Yeri: Karaağaç Yeni Köy İskân Yeri: Karaağaç Yeni Köy

kışlayarak direnemeye devam eden az sayıdaki Yörüklerden birisidir31.

E-Sarı Habalı: Yaylak Yeri: Anamas Ali Efendi ve Çataloluk E-Sarı Habalı: Yaylak Yeri: Anamas Ali Efendi ve Çataloluk

Günümüzde Anamaslar üzerinde Çataloluk, Aliefendi, Kızoluğu, Muslu,,

İskân Yeri: Serik Sarıhabalı Köyü ve Belkıs Civarı İskân Yeri: Serik Sarıhabalı Köyü ve Belkıs Civarı

Musalla, Genek, Malanda Anamas gibi yaylalarda Yörükler hala yaylamaya devam

2- Honamlı: 2- Honamlı:

etmektedir. Son yıllarda Karahacılıların bir kolu olan Sarıhabalı aşiretinden birkaç

Ötkünlü-Hacı Memetli: Yaylak Yeri: Anamas Çiçekli Dağı Ötkünlü-Hacı Memetli: Yaylak Yeri: Anamas Çiçekli Dağı

aile Serik-Sarıhabalı Köyü’nden gelip Çataloluk’da yaylamaktadır. Karahacılı aşireti,

İskân Yeri: Karaağaç Gedikli İskân Yeri: Karaağaç Gedikli

her sene azalmakla birlikte, Senitalanı, Hacıbeyoluğu, Körmenlik, Alınoluk yaylaları

3- Çoşlu: 3- Çoşlu:

ile Dedegül Dağı eteklerinde 9-10 çadır kurmaktadır. Son zamanlarda Karagöl

Yaylak Yeri: Anamas Üçkuyular Yaylak Yeri: Anamas Üçkuyular

yaylasında Karahacılı aşiretinden 15 Yörük çadırı bulunmaktadır. Çadırları

İskân Yeri: Antalya Kurşunlu ve Karaöz Civarı İskân Yeri: Antalya Kurşunlu ve Karaöz Civarı

genellikle Karagöl çevresinde kurulu olan bu aşiret Serik- Bucak köyünde yaşıyor.

4-Recepli: 4-Recepli:

Antalya’nın Serik ilçesi sınırları içindeki Yukarıkocayatak Köyü’nün bazı sakinleri

Yaylak Yeri: Anamas Dokuzkuyular Yaylak Yeri: Anamas Dokuzkuyular

Anamas Çayır yaylasında yarı-göçer yaşamlarını hala sürdürmektedir32. Benzer

İskân Yeri: Antalya Varsak İskân Yeri: Antalya Varsak

şekilde Serik’te kışlayan Köteklüler ve Yaka Avşar köylüleri Anamas Yaylalarında

5-Saçıkaralı: 5-Saçıkaralı:

hala yaylamaktadırlar33.

Yaylak Yeri: Karaağaç Fele, Aşağı Kışla Yaylak Yeri: Karaağaç Fele, Aşağı Kışla

Anamas yaylalarında "konar-göçer" olarak nitelenen ve çeşitli aşiretler

İskân Yeri: Serik Deniztepesi ve Karaağaç Yeniköy İskân Yeri: Serik Deniztepesi ve Karaağaç Yeniköy

halinde yaz aylarında hayvancılık yaparak yaşam süren Yörük aşiretlerinin

6-Karakoyunlu: 6-Karakoyunlu:

başlıcalar şunlardır:

Yaylak Yeri: Anamas Çayıryaylası Yaylak Yeri: Anamas Çayıryaylası

29

İskân Yeri: Serik Tuzla Burnu İskân Yeri: Serik Tuzla Burnu

BOA, DH. MKT, Nr. 2317/108. Erdem, “Yenişar I” s. 233–236. 31 Aktan, “Konar-Göçer” s. 4. 32 Sabri Çakır, “Anadolu'da Tükenen Bir Kültür: Yörüklük”, http://kanalkultur.blogspot.com.tr/2013/07/sabri-cakr-anadoluda-tukenen-bir-kultur.html 33 Aktan, “Konar-Göçer”, s. 3. 30

202

7-Karaevli: 7-Karaevli: Yaylak Yeri: Dedegül-Karagöl Yaylak Yeri: Dedegül-Karagöl İskân Yeri: Manavgat Taşağıl, Karaevli Deresi İskân Yeri: Manavgat Taşağıl, Karaevli Deresi

203

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

1-Karahaculu (Anamaslu): 1-Karahaculu (Anamaslu):


SONUÇ

8-Kötekli:

Konya, Antalya ve Isparta vilayetlerinin kesiştiği bir alanda, boylu boyunca

İskân Yeri: Serik Gebiz

kilometrelerce uzanan Anamas Dağları, sulak alanları, çayırlıkları, bitkileri ağaç ve

9-Haytalar:

orman yapısı gibi özellikleri nedeniyle, konar-göçerler ve Yörükler için çok uygun

Yaylak Yeri: Anamas Söbüova ve Sorkun Yaylası

yaylalara sahip olmuştur. Bu nedenle Türklerin Anadolu’ya gelişinden itibaren

İskân Yeri: Antalya Aksu civarı

Akdeniz Bölgesinde kışlayan Konar-göçerler, Yörükler ve hatta, yerleşik bir yaşama

10-Solaklı:

geçmiş olduğu halde Yaylak-Kışlak arasında bir yaşam tercih etmiş olanlar Anamas

Yaylak Yeri: Anamas Dumanlı

Dağlarında bulunan Yaylalarda yaylamışlardır. Anamaslarda bulunan Yaylaları

İskân Yeri: Beyşehir Yeniköy ve Manavgat Çakış Köyü

tercih edenler çoğunlukla, Antalya-Manavgat arasındaki coğrafi alanda ve yoğun

11-Tırtar:

olarak Serik Kazası dâhilinde bulunan konar-göçerler olmuşlardır. Bununla birlikte

Yaylak Yeri: Karaağaç Yenicekale

Antalya Manavgat ve Isparta Eğridir bölgesine kadar uzanan bu güzrgahta Anamas

İskân Yeri: Karaağaç Yeniköy ve Yalvaç Tırtar Köyü

Dağları Yörüklerin göç yolu üzerinde bulunması nedeniyle daima uğrak yeri olma

12-Hacıheseli (İsalı):

özelliğini sürdürmüştür. Günümüzde hala Anamalsa, özellikle Konya Beyşehir, Isparta Aksu ve

Yaylak Yeri: Anamas Çatmalı Yaylası İskân Yeri: Serik Gebiz

Yenişar kazaları ahalileri ile Antalya Manavgat ve özellikle Serik’te kışlayan

13-Eski Yürük (Töngüçlü):

Yörüklerin yayla alanı olmayı sürdürmektedir. Ancak 2000’li yıllardan bu tarafa,

Yaylak Yeri: Anamas Ç

Anamaslarda yaylayan Yörüklerin sayısında gün geçtikçe azalma görülmektedir.

İskân Yeri: Teke yöresi

Anamaslarda bulunan onlarca yaylanın bazıları artık hiçbir Yörüğün uğramadığı

bazılarında ise birkaç çadırın kaldığı görülmektedir. Anamas Yaylaları, artık belki Yukarıda isimleri yaylakları ve iskân yerleri verilen bu aşiretler ilkbahar

de çok kısa zamanda Yörük kervanlarının geçmediği, keçi ve çan seslerinin

aylarında, sıcakların başlamasıyla sürülerini otlatmak amacıyla Antalya

işitilmediği “Kuş uçar, kervan geçmez” bir coğrafyaya dönüşecektir. Anamas

sahillerindeki kışlaklarından (köylerinden) gelip, beş altı ay kaldıktan sonra tekrar

Dağlarını son konar-göçler de terk etmeden bu coğrafyada mutlaka yeni

kışlaklarına dönerler. Ancak bununla birlikte, Yörüklük günümüzde de

çalışmalar yapılmalı, göç yolları ve yaylalar üzerine yayınlar üretilmeli ve belgesel

sürdürülmesine karşın önceki göçebelik yaşamını, yoğunluğunu ve kültürünü

filmler çekilmelidir. Aksi takdirde, 1000 yıllık bu gelenek çok yakında tarihe

görmek olası değildir34.

karışacak ve gelecek nesillere aktarmak adına elimizde dilde anlatılanlar dışında

bir şey kalmayacaktır.

34

Karaca, Belgelerle Yenişar, s. 179-180.

204

205

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Yaylak Yeri: Anamas Sarı İdris Çatmalı


KAYNAKÇA

______1466 Tarihli Akşehir Mufassal Defteri (Metin İnceleme), Ankara 2015.

A-Arşiv Kaynakları

ERGENÇ, Giray, “Antalya Bölgesi Yörükleri Göç Yolları”, 1. Akdeniz Yöresi

BOA, ML.VRD.TMT., Nr.9821. 1256/1840-41.

Türk Toplulukları Sosyo-Kültürel Yapısı (Yörükler), Sempozyumu Bildirileri, 25-26

BOA, NFS. D, NR. 3339. 1256/1840-41.

Nisan 1994, Antalya, Ankara 1996, s. 133-136.

BOA, DH. MKT, Nr. 2242/23; Nr. 2317/108.

KARACA, Veli, Belgelerle Yenişar, Isparta 2005.

Mehmet Cemal, Anadolu, İstatistikî, İktisadî ve Askerî Coğrafya I, İstanbul

B-Telif Eserler

H. 1328.

(Yeniceköy) Deşifresi, Konya 2016, s. 70-100 AKTAN, Oğuz “Antalya Çevresinde ve Güney Anadolu’da Depreşen ve

MUŞMAL, Hüseyin, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Beyşehir ve Çevresi’nin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, (1790-1864), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, Konya 2005.

Dinen Konar-Göçer Asabiyeti”, 1. Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo-Kültürel Yapısı (Yörükler), Sempozyumu Bildirileri, 25-26 Nisan 1994, Antalya, Ankara 1996,

______ “Beyşehir’in Kırkı, Anamas Dağları ve Karagöl”, Haftalık Spor ve Yaşam Dergisi PsLife, Ağustos-Eylül 2015, Konya 2015, s. 12-13.

s. 1-25.

Nazmi, Türkiye’nin Sıhhî ve İçtimaî Coğrafyası, Ankara 1922. AYVA, Aziz, “Beyşehir Gölü Üzerine Anlatılan ‘Göl Üzerinden Yürüyerek

Geçme’ Motifi Üzerine”, I. Uluslararası Beyşehir ve Yöresi Sempozyumu (11-13

SERİN, Memduh, Ali Rıza Çetik, “Yeşildağ–Kurucaova (Beyşehir) Florası”, SÜFEFFD, S. 3, Konya, 1984, s. 7-17.

Mayıs 2006) Bildiriler Kitabı, Konya 2006, s.76-84. BİRİCİK, Ali Selçuk, Beyşehir Gölü Havzası’nın Strüktüral ve Jeomorfolojik Etüdü, İstanbul 1982.

SEYİRCİ, Musa “Batı Akdeniz’de Yörükler”, Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo-Kültürel Yapısı (Yörükler), Sempozyumu Bildirileri, 25-26 Nisan 1994, Antalya, Ankara 1996, s. 191-202.

ÇETİK, Ali Rıza, Memduh Serin, Mustafa Küçüködük, “Erciyes Dağı–Hasan

SOMUNCUOĞLU, Servet, Don Kazakları, İstanbul 2004.

Dağı–Küçük Geyik Dağı–Dedegöl (Anamas) Dağı Kurucuova (Beyşehir) Yörelerinin

ŞAHİN, İlhan, “Anadolu’da Oğuzlar”, Türkler, VI, Ankara 2002, s. 246-259.

Floristik Yönden Karşılaştırılması ve Benzerlik Oranlarının Tespiti”, SÜFEFFD, S. 3,

YAZICI, Hakkı-Kenan Arıbaş, “Beyşehir Gölü Adalarında Nüfus, Yerleşme ve

Konya 1984, s. 2-4.

Ekonomik Faaliyetler”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü

ERDEM, Tahir, “Yenişar I", Ün, S. 17, Isparta 1935, s. 233–236.

Coğrafya Dergisi, S. 10, İstanbul 2002, s. 33-54.

ERDOĞRU, M. Akif, Beyşehir Sancağı’nın 1584 Tarihli Nüfus Sayımı

(Beyşehir Seydişehir Bozkır), İzmir 2004.

______Osmanlı Yönetiminde Beyşehir Sancağı (1522-1584), İstanbul 2006.

206

207

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

AKÖZ, Alaattin, “Osmanlı Devleti Döneminde Yenice”, Amblada’nın


Ekler

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Fotoğraf 1: Beyşehir Köprüsünden geçen kervan.

Fotoğraf 2: Anamaslarda Bir Yayla

Fotoğraf 3: Anamaslarda Bir Yayla 208

Belge 1: BOA, Nfs. D, Nr. 3339. 209


SEYYAHLARA GÖRE 19. YÜZYILDA TÜRKMEN AİLESİ

Müslüman toplumlara nispetle çok daha fazla saygı ve itibar görürler.” şeklinde yazmaktadır.2

Doç. Dr. Mustafa GÖKÇE

Türkmen kadınlarının toplum içindeki durumu diğer seyyahların

eserlerinde de yer almıştır. Mehmet Emin Efendi seyahatnamesinde Türkmen

Toplumun temel yapı taşlarından biri olan aile Türk milletinin en önemli değerleri arasında yer alır. Yaşanan değişimlere rağmen tarihin her döneminde aile kurumu Türk milleti için bir değer olma özelliğini sürdürmüştür. 19. yüzyılda Hazar Denizi’nin doğusunda yaşayan Türkmenler için de aile mühim bir kurumdu. görenekleri ile ilgili önemli bilgiler vermiştir. 19. yüzyılda Türkmen ailesinin durumunu ele alırken bu seyyahlardan Mehmet Emin Efendi, Blocqueville ve Vambery’nin eserlerinden yararlandık. 19. yüzyılda yaşadıkları coğrafyanın şartlarına uygun olarak çadırlarda yaşayan Türkmen aileleri anne-baba ve çocuklardan oluşmaktadır. Türkmenler çadırlarda yaşadıkları için seyyahlar tarafından boyların nüfusu çadır sayıları ile ifade edilmektedir. Örneğin Blocqueville, Teke boyundan bahsederken “Teke kavmi yaklaşık 30.000 çadırdan ibarettir.” İfadesini kullanmaktadır. Her çadırda bir erkek, bir kadın ve çocuklar yaşamaktadır. Çadırlarda evlenmemiş birden çok erkek bulunabilmektedir.1 Türkmenleri ziyaret eden yabancılar tarafından bu durum yadırganmaktadır. Ancak Türkmenler için bu durum doğaldır. Çünkü Türkmenler arasında dönemin diğer Müslüman toplumlarında olduğu gibi kadınlar erkeklerden ayrı tutulmamaktadır. Seyyah Blocqueville Türkmen kadınlarının toplum içindeki konumunu belirtmek için “Kadınlar Türkmenler arasında diğer

kadınlarının toplum içindeki konumunu belirtmek için de “Türkmenler arasında haremlik, selamlık anlayışı yoktur. Kadın erkek yan yanadır.” İfadelerini kullanmaktadır. Seyyah, Türkmenlerin Müslüman olmalarına rağmen kadınlar arasında aşırı örtünme olmadığına dikkat çekerek İstanbul’daki kadınlarla karşılaştırmaktadır. Osmanlı toplumundaki kadınların dayı, amca gibi akrabaları ile bile yan yana dolaşmaya çekinmelerine rağmen Türkmen kadınlarının toplum hayatında erkeklerle yan yana olmalarını olumlu bir durum olarak değerlendirmektedir.3 Ailenin Kurulması: Türkmen ailesi geleneksel olarak düğün ile kurulur. Türkmenler yaşadıkları coğrafyanın çetin şartları nedeniyle erken yaşta yaşam mücadelesine başlarlar. Bu nedenle diğer toplumlarda çocuk olarak addedilen kişiler Türkmenler arasında yetişkin bir birey olarak kabul edilirler.4 Bu nedenle Türkmenler 16-17 yaşlarda evlenmektedirler. Türkmen ailesinin kurulması çeşitli törenlerle gerçekleşmektedir. 11-12 yaşlarına gelen bir kişi için öncelikle aytışma adı verilen bir nişan töreni gerçekleştirilir. Damat adayı kız evine hediyeler ve törende kesilmek üzere

2

Doç.Dr., Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü. H. C. Blocqueville, , Türkmenler Arasında, Çevr. R. Akdemir, Ankara 1986, , a.g.e., s.53-55; A. Vambery, Bir Sahte Derviş’in Orta Asya Gezisi, Hazr. N. A. Özalp, İstanbul 199358; Ayrıca Bkz. E. N. Necef- A.A. Berdiyev, Hazar Ötesi Türkmenleri, İstanbul 2003, s.302.

Blocqueville, a.g.e., s.60-65. Bkz Mehmet Emin Efendi, İstanbul’dan Orta Asya’ya Seyahat, Haz. R. Akdemir, Ankara 1986, s. 56-59. 4 M. Emin Efendi, İstanbul’da 18 yaşına gelmiş bireylerin çocuk muamelesi görmelerine rağmen Türkmenlerin 14 yaşına geldiklerinde yetişkin birer bahadır olmalarına değinmektedir. Bkz. M. Emin Efendi a.g.e., s. ; Blocqueville, a.g.e., s. 66; M. Saray, The Turkmens in the Age of Imperialism, Ankara 1989, s. 40.

210

211

3

1

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Bu dönemde Türkistan sahasını gezen seyyahlar Türkmenlerin yaşamları, gelenek-

kadınlarının güzel ve cesur olmasına değinmiştir. Ayrıca Blocqueville gibi Türkmen


koyunlar göndermektedir.5 Bu tören aile kurma yolunda atılan ilk adımdır. Düğün

bindirildikten sonra kafile, başta gelin ve damadın ailesi olmak üzere damadın

bu törenden 3-4 yıl sonra yapılır.

evine doğru hareket eder. Gelin alayı erkeğin evine varmadan önce, süvariler

Düğün töreni gerçekleşmeden önce kız ve erkek tarafının yapması

atlarını sürerek kafileye katılırlar. Tüfek sesleri ve bağrışmalar birbirine karışır.

gereken bazı hazırlıklar vardır. Evlenen delikanlının babası oğluna yeni bir avul

Gelin yürürken yoluna çocuklar için birkaç çörek atılır. Çocuklar çörekleri kapışır.9

yani ev yapmak zorundadır. Türk toplumu arasında çeşitli alanlarda görülen

Gelin çadıra ulaştıktan sonra eğlenceler devam eder. Düğün eğlencelerinde at

dayanışma bu ev kurma işinde de görülür. Damadın ne kadar akraba ve dostu

yarışlarının önemli bir yeri vardır. Evlenecek olan gencin babası maddi durumuna

varsa, onların eşleri hanımları bir araya gelerek avulu kurmaya yardım ederler.

göre üç çeşit ödül hazırlar. Yarışlarda ilk üçe girenler bu ödülleri alırlar.10

Avul kurmada gelin de yer alır. Avulun inşası eğlenceli bir şekilde geçer. Avul

evine dönerek bir yıl orada kocasının avulu için çuval ve halı dokumasıdır. Gelin

Evlilik için gelinin yapması gereken hazırlıkların başında çeyiz gelir. Gelinin

eğer bir yıl içinde bunları tamamlayamazsa, kocasının yanına gelir, bir iki ay

çeyizi içinde çuvalların önemli yeri vardır. Seyyah Mehmet Emin Efendi bu

kaldıktan sonra tekrar çuvalları tamamlamak üzere baba evine döner. Gelin

çuvalların sağlam ve zarif olduğundan bahseder. Seyyah çuvalları o kadar

dokumaları bitirdikten sonra tekrar kocasının akrabaları gelerek gelini damadın

7

beğenmiştir ki “Biz olsak bunları halı yerine kullanabiliriz.” Demektedir. Çeyizde

evine götürüler.11

yer alan bu çuvallar göç esnasında kullanılmaktadır. Ayrıca her Türkmen’in evinde birkaç çuval pirinç, buğday veya un bulunur. Bu erzakları saklamak için de

Ailenin Devamlılığı:

8

dokunan çuvallardan yararlanılmaktadır.

Türkmenler ailenin devamını sağlayacak olan çocuklara değer

Kız ve erkek tarafı üzerine düşen hazırlıkları tamamladıktan sonra düğün

vermektedirler. Seyyahların verdiği bilgilere göre Türkmenler için evlat en büyük

gerçekleştirilmektedir. Düğün töreni damat tarafının kadınlarının ve erkeklerinin

servet ve kudret sayılır. Çocuk doğunca çörekler pişirilip dağıtılır. Erkek çocuk

süslenerek kızın ailesinin çadırına gitmesi ile başlar. Damadın yakınları gelini

doğduğunda adeta düğün-bayram ederler. Törenler düzenlerler.Bahşılar gelip

götürmek üzere kızın anne ve babası ile görüşüler. Bu sırada iki taraf arasında

Türkmen geleneklerine göre şiirler söylerler. Törenin sonunda doğan çocuğun

çekişmeler yaşanır. Gelin nazlanarak gitmek istemiyormuş gibi davranır. Gelin razı

kılıcı keskin bir bahadır olması için dua edilir.12

olduktan sonra çadırın önünde bir halının üzerinde oturtulur. Halının dört bir

Çocuklara genelde atalarının ismi verilir. Çünkü Türkmenler arasında

yanından damat tarafından erkekler tutarak daha önceden süslenip hazırlanmış

yaşlılara büyük saygı gösterilir. Yaşlılara gösterilen saygının bir örneği de çocuklara

develere doğru koşarak hareket ederler. Bu sırada da kız ve erkek tarafı arasında

verilen isimlerdir Yaşlılar gençlik dönemlerine dönemeyeceklerinden torunlarına

çeşitli mücadeleler görülür. Kızın akrabaları halı üzerinde gelini taşıyan kafilenin

verilen isimlerle kendi adlarının yaşamasından memnun olurlar.13 Bu gelenekler

arkasından koşar. Bu takip develere ulaşıncaya kadar devam eder. Gelin deveye 9

M. Emin Efendi, a.g.e., s.52; Blocqueville, a.g.e., s.66. 6 M. Emin Efendi, a.g.e., s.54; Blocqueville, a.g.e., s.66; Vambery, a.g.e., s.58. 7 M. Emin Efendi, a.ge., s.55. 8 M. Emin Efendi, a.g.e., s.55. 5

212

Blocqueville, a.g.e., s.67-68. M. Emin Efendi, a.g.e, s.60; Blocqueville, a.g.e., s.68; Vambery, a.g.e., s.57. 11 Bkz. M. Emin Efendi, s.52; Blocqueville, a.g.e., s.68; Vambery, a.g.e., s.57. 12 M. Emin Efendi, a.g.e., s.60; Blocqueville, a.g.e., s.69. 13 M. Emin Efendi, a.g.e., s.62 10

213

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

halılar, heybeler ve ipekli kumaşlarla süslenir.6

Türkmenlerin evlilikle ilgili bir geleneği de gelinin düğünden sonra baba


Türkmenler arasında aileye verilen önemin göstergesi olmalıdır. Çocuklara bu

uğraştıklarıdır. Çocuklara eğitim veren mollalar ise Buhara ve Hive’deki

kadar değer veren Türkmenlerin çocuklarla ilgili bazı gelenekleri de vardır.

medreselerde eğitim görmektedirler.15

Türkmenler arasında çocukları beşikte yatırma geleneği yoktur. Çoğunlukla

Seyyahlar Türkmenlerin ham sofu ya da bağnaz olmadıklarını

salıncakta yatırırlar. Çocuk altı, yedi yaşlarına geldiği zaman ona ata binmeyi ve

belirtmektedirler. Ancak Türkmenler duanın önemine inanmaktadırlar. Bunun

silah kullanmayı öğretmeye başlarlar. Bu şekilde uçsuz bucaksız çöllerde mücadele

göstergelerinden birisi de hastalıklardan korunmak için taşıdıkları muskalardır. Bu

etmeyi erken yaşlarda öğretmiş olurlar. 14 yaşına geldiğinde bir Türkmen artık bir

muskalar çocukların üzerinde olabildiği gibi hatta atların ya da develerin

çocuk değil yetişkin bir bireydir.14

boyunlarına takılabilmektedir. Nazara da inanan Türkmenler nazardan korunmak

Türkmenler yaşadıkları coğrafyada dış dünyaya en kapalı topluluk olarak

Çadırlarında da çeşitli nazarlıklar mevcuttur.16

sürdürmek, bu amaçla hayvancılık yapmak olan Türkmenlerin yaylak ve kışlaklar

Müslüman ve Sünni mezhebinden olan Türkmenler atalarından kalma

arasında geçen yaşamlarında eğitime fazla önem vermedikleri görüşü yaygındır.

geleneklerini de devam ettirmektedirler. Her yıl büyük bir dini şölen

Seyyah Blocqueville’nin Türkmenlerin içinde bulundukları şartlara rağmen

düzenlemektedirler. Huda Yolu adını verdikleri bu törende Allah’ın büyüklüğünü

çocuklarının eğitimine verdikleri önemle ilgili bilgiler vermektedir.

bir kere daha duymak, aile üyelerini ve hayvanlarını hastalıklardan koruması,

Halk öğrenmek iştiyakı ve eline tesadüfen geçen kitapları okumak

yaptıkları akınlarda zafer ihsan etmesi, işlerinin yolunda gitmesi için Allah’a dua

arzusuyla dolu. Çocuklar on veya on iki yaşına gelinceye kadar asla çalışmazlar.

edilir. Herkes Huda Yolu şenliğine imkânlarına göre hazırlanır. Eğer şenliği zengin

Anne babaları çocuklarını okuma yazmaya teşvik ederler. Yazın bağda, bahçede

bir aile düzenliyorsa her gün on-on beş koyun kurban edilir. Konu komşu yemek

çocuklarının yardımına muhtaç olan aileler kışın kaybedilen zamanı telafi etmeye

pişirmek için yardıma çağırılır. El birliği ile yemekler, ekmekler ve çörekler

ve çocuklarını okutmaya çalışırlar. Çocuklara okuma yazma öğreten kişilere

hazırlanır. Çadırların önüne halılar serilir,misafirler bu halıların üzerinde ağırlanır.

“molla” denir. Bunların hizmetine karşılık, ailelerin maddi durumuna göre ya

Ev sahibi her misafirin hazırlanan yemeklerden yemesine özen gösterir. Yemeğin

birkaç parça hediye veya tahıl, meyve, soğan, para gibi şeyler verilir.

sonunda ise yaşlılardan birisi Huda Yolu şenliğini hazırlayan hane sahibi için dua

Her çocuğun elinde mollanın üzerine alfabeyi veya ev ödevini yazdığı bir

eder.17

taş tahta bulunur. Öğrenciler yazıyı ezberleyince tahta silinir. Analar babalar,

Türkmen aileleri kendileri için çok değerli olan aile bireylerinden birisi

çocuklarının okula gitmeden önce derslerini hazırlamaları ve verilen parçaları

öldüğünde, bir yıl boyunca yas törenleri yaparlar. Türkmenler arasında bir kavim

ezberlemeleri ile ciddi surette meşgul olurlar.

ya da kabile mezarlığı yoktur. Ölülerini derince bir mezara gömerler. Mezarın

Seyyahın eğitim ve okuma ile ilgili verdiği bir diğer bilgi ise erkeklerin Buhara ve Hive’den getirdikleri şiir kitaplarını okuyup anlayabilmek için günlerce

14

M. Emin Efendi, a.g.e., s.60.

214

15

Blocqueville, a.g.e., s.61, Saray, a.g.e., s.44. Blocqueville, a.g.e., s.62. 17 Seyyahlar Türkmenlerin bağnaz olmamalarınının sebeplerini gelenek ve göreneklerine sıkı sıkı bağlı olmaları ile açıklamaktadırlar.. A. Vambery, a.g.e., s.50; Blocqueville, a.g.e., s.62.; D. Tatlılıoğlu, “Türkmen Irımları”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 4, Sayı 1, (http://www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/) s.9; D. Tatlılıoğlu, “Din Sosyolojisi Açısından Türkmen Ailesi”, YÖRTÜRK, Sayı 62, s.21. 16

215

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

addedilmektedirler. Temel amaçları bulundukları coğrafyada yaşamlarını

için çocuklarının üzerinde gümüşle kaplanmış kuş pençeleri bulundurmaktadırlar.


üstüne tepe şeklinde toprak yığarlar. Ölen kişi bir savaşta ölmüşse tepenin üstüne

Türkmen kadınları giyimlerine özen gösterirler. Cam boncuklar ya da gümüş

bir de beyaz bayrak dikerler. Cenaze evinde toplanan kadınlar arasından en iyi söz

takılar kullanırlar. Kadınların elbisesi ayak bileğine kadar inen ve orada darlaşan

söyleyeni, ölenin yiğitliğini, cesaretini ve güzel ahlakını anlatan sözler söyler.

bir şalvardan ve yine ayak bileklerine kadar uzanan geniş bir fistandan oluşur.

Türkmenler mezarlara saygı gösterirler.18 Türkmenler ölülerinin anısına yemekler

Kadınlar da erkekler gibi kaftanlar giyerler. Evli kadınlar ise fistanlarının üstüne

yapmaktadırlar. Zenginler birçok kurban keserek yemekler vermektedir.19

kemer bağlarlar.

Kadınlar başlarına yuvarlak bir fes giyerler. Fesin üzerine topuklara kadar inen ipekten veya pamuktan bir tülbent takarlar. Üzerine gümüş plakalar dikilmiş

Birçok alanda olduğu Türkmenlerin kılık ve kıyafetinde de bölge

üç parmak genişliğindeki desenli bir kumaş parçası fesin alt tarafından bağlanır.

coğrafyasının, dolayısıyla ekonomik faaliyetlerin etkisi görülür. Türkmenler dizlere

Tülbentin ucu çenenin altından, sağdan sol tarafa doğru geçirilir ve başın sol

kadar inen ve bel kısmı kuşakla boğulan geniş bir şalvar giyerler. Mintanları

tarafına gümüş zincirli bir çengelle tutturulur.23

yakasız olup, sağ tarafı boylu boyunca açıktır. Bunun üzerine bir veya birkaç tane

Türkmen kadınlarının kullandığı takılar arasında küpeler ve bilezikler ön

uzun, önü açık göğüste birbiri üstüne gelen cüppeler giyilir. Kaftan da

plandadır. Küpeler saf gümüşten yapılmış olup üçgen şeklindedirler. Üzerlerine

diyebileceğimiz bu elbiseler bellerinden pamuk veya yünden yapılmış bir kemerle

altınla motifler işlenmiştir. Ortalarına sarı veya kırmızı akik taşı konulmuştur.

boğulur. Elbiselerin yenleri uzun ve geniştir. Başlarında hiç saç görülmez.

Bilezikleri oval şekildedir. Diğer takılar gibi altın motiflerle süslenmiştir. Gümüşten

Kafalarına küçük takke geçirirler. Bunu kalpak denilen koni şekilde, yukarıya doğru

yapılır ve bunlar da akiklerle süslenirler. Türkmen kadınlarının kullandıkları

20

darlaşan bir başlık tamamlar. Kalpaklar da kuzu ya da koyun derisinden yapılır.

gerdanlıklar da benzer şekilde süslenmiştir.24 Yaşlı kadınların düğünlerde ve

Kullanılan ayakkabılar deve veya at derisindendir. Yünden örülmüş bir iple ayağa

bayramlarda taşıdıkları taçlar yaklaşık 40 cm yüksekliğinde süslerdir. Bunlara da

sıkıca bağlanır. Türkmenler kışın ve ata bindiklerinde çizme giyerler. Kadınlar da

altın ve gümüşle süslenmiş zincirler takılmıştır.

çizme giyer. Çizmeyi giymeden önce keçe gibi bir dokuma ayaktan başlanarak dize kadar dolanır.21

Türkmen kadınlarının giydikleri elbiselerde hâkim olan renk sarı ve koyu kırmızıdır.25 Kadınlar bayramlarda ve özel günlerde giydikleri kırmızı renkli ipek

Türkmen kıyafetlerini yanlarından ayırmadıkları silahları tamamlar. Silahlar kemerin yan tarafına bir kayışla veya sırımla asılır. Türkmenler çadıra

gömleğin üzerine şal sarıp iki ucunu sarkıtırlar. Bu kıyafetlere uygun sarı ve kırmızı renkli, yüksek ökçeli çizmeleri vardır.26

girerken mızraklarını yurdun önünde, girişin hemen yakınında bir yere saplarlar.22

Çocuklar yaz kış sadece ipekten veya pamuklu kumaştan biçilmiş bir

Seyyahlar Türkmen kadınların güzelliklerinden ve Müslüman olmalarına

gömlek giyerler. Gömlekler ailenin mali gücüne göre gümüş yapraklarla veya

rağmen kılık kıyafetlerinde aşırı bir kapalılık olmadığından bahsetmektedirler.

başka şeylerle süslenmiştir. Çocukların başında takke bulunur. On yaşına kadar bu takkeyi giyerler. Kız çocukları da erkekler gibi giyinir. Fark sadece elbiselerinin

M. Emin Efendi, a.g.e., s.63; Blocqueville, a.g.e., s.70; Vambery, a.g.e., s.59. Tatlılıoğlu, a.g.m., s.9; Vambery, a.g.e., s.59. 20 Blocqueville, a.ge., s.49. 21 Blocqueville, a.ge., s.49. 22 Blocqueville, a.ge., s.49. 18

19

216

Blocqueville, a.ge., s.50; Vambery, a.g.e., s.56 Blocqueville, a.ge., s.50-51. 25 Blocqueville, a.ge., s.51-52; Vambery, a.g.e., s.57 26 Vambery, a.g.e., s.56. 23 24

217

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Kılık-Kıyafetler:


ayaklarına kadar uzanmasıdır. Kızların takkelerini erkeklerinkinden ayıran özellik

görülmektedir. Hem Türkmenistan da yaşayan hem de Anadolu ve diğer

bunlara yünden veya siyah ipekten yapılmış kordonlar ve püsküller takılmış

coğrafyalarda yaşan Türkmen gruplarında ailenin kurulması, günlük yaşam ve aile

olmasıdır.27

bireyleri ile toplum içindeki dayanışmaya ilişkin gelenek ve görenekler sürdürülmektedir.

Ailede İşbölümü:

Konar-göçer yaşam sistemini benimsemiş olan Türkmen toplumunda aile bireyleri arasında iş bölümü yapılmıştır. Kadın ve erkeklere özgü sorumluluklar

Kaynakça Blocqueville, Henri De Couliboeuf,

vardır. Kadınlar öncelikle ailenin yemek ihtiyacını karşılamak için uğraşırlar. Bu

Ankara 1986. Mehmet Emin Efendi,

dışında Türkmen kadının görevleri yine ev ile ilgilidir. Süt sağmak, yün eğirmek,

İstanbul’dan Orta Asya’ya Seyahat, Haz. R. Akdemir, Ankara 1986.

pamuktan iplik bükmek, halı-kilim dokumak ve keçe imal etmek gibi işler Türkmen

Necef, Ekber N. - Annaberdiyev, Ahmet, Hazar Ötesi Türkmenleri, İstanbul 2003.

kadının uğraşları arasındadır. Türkmen kadını özellikle güzel havalarda çadırın

Saray, Mehmet,

önüne tezgâh kurarak halı dokur. Halıcılık, Türk toplumlarının genelinde

Tatlılıoğlu, Durmuş, “Türkmen Irımları”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

görüldüğü gibi Türkmenler için önemli el sanatları arasında yer alır. Her Türkmen 28

boyunun ayrı bir halı deseni vardır. Seyyahların verdiği bilgilere göre Türkmen kadınının ekonomik uğraşları gelir elde etmekten çok evinin, ailesinin ihtiyaçlarını

The Turkmens in the Age of Imperialism, Ankara 1989. Dergisi,

C.

4,

Sayı

1,

(http://www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/). Tatlılıoğlu, Durmuş,

karşılamak amacıyla yapılan işlerdir.

“Din Sosyolojisi Açısından Türkmen Ailesi”, YÖRTÜRK, Sayı 62.

Türkmen erkeğinin de belli işleri vardır. Bağ-bahçe işleri, ekinin kaldırılması, hayvanların bakılması erkeğin görevleri arasındadır. Türkmen erkeği

Vambery, Arminus

Bir Sahte Derviş’in Orta Asya Gezisi, Hazr. N. A. Özalp, İstanbul 1993.

zaman zaman ganimet elde etmek için baskınlara katılır. Yünden ip örer. Demir işçiliği yapar. At veya deve için gerekli olan eğer, koşum gibi malzemeleri hazırlar.29 Seyyahların verdikleri örneklere göre Türkmen toplumunda kadın ve erkek her alanda belirli sorumluluklara sahiptir. Toplumun temeli olan ailede iş bölümü yapılmaktadır. Aile bireyleri ailenin devamlılığı için üzerine düşen görevleri yerine getirmektedir. 19. yüzyıla ilişkin bu verilerin örnekleri günümüzde de Blocqueville, a.ge., s.52-53. Blocqueville, a.g.e., s.60; Vambery, a.g.e., s.57 29 Blocqueville, s.60. 27

28

218

219

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

nedenle ailenin ihtiyacı olan tahılı değirmende öğütmek kadının görevidir. Bunun

Türkmenler Arasında, Çevr. R. Akdemir,


BEŞKAZA YÖRESİ YÖRÜK-TÜRKMEN MEZAR TAŞLARININ TARİHSEL

ve kültürel unsurların yoğun olarak yaşatıldığı yöre, kuzeyde Denizli ve Burdur,

KÖKENLERİNE GENEL BİR BAKIŞ

doğuda Antalya, batıda Köyceğiz ilçesi, güneyde Akdeniz ile çevrilidir. 2012 yılına kadar Fethiye ilçesine tekabül eden Beşkaza Yöresi, bu tarihte kabul edilen

Bilim Uzm. Eren Fehmi EROĞLU*

büyükşehir yasasıyla Fethiye ve Seydikemer isimli iki ilçeye bölünmüştür. XVII. yüzyıl ortalarına kadar belgelerde “Makri”, “Mekri”, “Meğri”

isimleriyle geçen yörenin adı tarihsel bir olaya dayanmaktadır. Bu yüzyılda,

engebeli ve yükseltisi fazla olan coğrafyasında sık sık eşkıyalık faaliyetleri

Günümüz Türkiye’sinde değişen yaşam koşullarıyla sayıları sürekli azalan

yaşanmıştır. Coğrafyanın zorluğu, yaşanan asayişsizliklerle Meğri kazası, Osmanlı

Yörükler-Türkmenler, etnik kökenleri, yaşattıkları gelenekler, konar-göçer

tarafından beşe bölünmüştür. Yaşanan bu olayla halk yöreyi, Türkçe’ye uymayan

hayatları ve sosyolojik durumlarıyla1 İslamiyet Öncesi Türk Kültürü’nün ülke

Latince kökenli Meğri ismi yerine Beşkaza olarak adlandırmaya başlamıştır2. Yöreye Yörük-Türkmenlerin gelişi, XIII. yüzyıl ortalarına rastlamaktadır.

sınırları içerisindeki son temsilcileridir. Toros Dağları üzerinde hayatlarını idame ettiren Yörük-Türkmenlerin

1243’ten sonra Türkiye coğrafyasında yaşanan olaylar, Moğol baskısı,

yaşadığı bölgelerden birisi de Beşkaza Yöresi’dir. Göçlerin yaya bir şekilde

Türkistan’dan süregelen göç, Bizans’ın bu yüzyılla çöküş dönemine girmeye

köylerden yaylalara yarı konar-göçer yapıldığı, eski Türk dinine ait uygulamaların

başlaması neticesinde Türkler, Batı Akdeniz’de toplanmıştır. Yöre civarına gelen Türk zümreler Menteşe Bey etrafında toplanmış, onun önderliğinde beyliği

*

Millî Eğitim Bakanlığı Yörükler-Türkmenler, Cumhuriyet’in ilanıyla bilimsel alanda incelenmeye başlanmış Türk topluluklarıdır. Yörükler-Türkmenlerle ilgili tarih alanında ilk çalışmayı Ali Rıza Yalgın yapmıştır. Onu, M. Tayyib Gökbilgin, Orhan Sakin, Yusuf Halaçoğlu, Mustafa Gökçe, Alpaslan Demir, Sadullah Gülten, Mehmet Ak gibi çeşitli alanlardaki tarihçiler takip etmiştir. Yörükler-Türkmenlerin toplumsal yaşantıları ilk defa iktisatçı-sosyolog Mehmet Eröz tarafından incelenmiştir. Bu çalışmadan sonra bir diğer çalışma, sosyolog Fatih Uslu tarafından gerçekleştirilmiştir. Tarih ve sosyoloji alanlarında bu bilim adamlarının yaptıkları çalışmalar sayesinde Yörükler-Türkmenlerin İslamiyet Öncesi Dönem ile olan bağlantıları ortaya konmuştur. Konu hakkında detaylı bilgi edinmek için bkz. Ali Rıza Yalgın, Cenupta Türkmen Oymakları, C:1-2, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1993; M. Tayyib Gökbilgin, Rumeli'de Yürükler, Tatarlar ve Evlad-ı Fatihan, İşaret Yayınları, İstanbul 2008, Mehmet Eröz, Yörükler, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1991; Orhan Sakin, 16. YY. Osmanlı Arşiv Kayıtlarına Göre Anadolu'da Türkmenler ve Yörükler, Ekim Yayınları, İstanbul 2010; Yusuf Halaçoğlu, Anadolu'da Aşiretler Cemaatler Oymaklar (1453-1650), C:1-6, Togan Yayıncılık, İstanbul 2011; Mustafa Gökçe, “Seyyahlara Göre 19. Asırda Hazar Ötesi Türkmenlerinin sosyal Ve Ekonomik Yaşamı”, Osmanlıdan Cumhuriyete Yörükler ve Türkmenler, Editörler: Hayati Beşerli-İbrahim Erdal, Phoenix Yayınları, Ankara 2008, s.187-199; Alpaslan Demir, XVIII. Yüzyılın İlk Çeyreğinde Anadolu'da Bozdoğan Yörükleri, Berikan Yayınevi, Ankara 2012; Sadullah Gülten, Atayurttan Anayurda Yörükler, Gece Kitaplığı Yayınları, Ankara 2016; Mehmet Ak, Teke Yörükleri (18001900), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2015; Fatih Uslu, Bozahmetli Yörük Aşireti, Çizgi Kitabevi, Konya 2015. 1

220

kurmuşlardır. Sahip olduğu yaylalar, su kaynakları ve uygun iklim değerleri sebebiyle Beşkaza’nın fethi gerekli görülmüştür. 1278’de Menteşe Bey etrafında toplanan Türkmenlerle Beşkaza’dan Aydın’daki Menderes Ovası’na dek olan bölge fethedilmiştir. Menteşe Bey önderliğinde yörede oluşmaya başlayan Türkmen nüfus, daha sonraki yüzyıllarda meydana gelen göçlerle günümüze kadar süren Yörük-Türkmen varlığını oluşturmuştur3.

2

Meğri’nin hangi tarihte beş tane kadılığa bölündüğü bilinmemektedir. XVI. yüzyılla XVII. yüzyıl arasında idari bölünmenin olduğu Menteşe beyine, Meğri ve Döğer kadılarına gönderilen 8 Şaban 993/05.08.1585 tarihli Mühimme hükmü, MD 64, s.190/489. 27 Rebiülahir 1040/03.12.1630 tarihli Meğri, Döğer, Pırnaz, Üzümlü, Eşen ve Ağırdos kazalarından bahseden hükümden ve 85 Numaralı Mühimme Defteri’nden (1040–1041 (1042)/1630–1631 (1632) anlaşılmaktadır. Bu bilgiyi nakleden ve konu hakkında detaylı bilgi için bkz. Behset Karaca, “XVI. Yüzyılda Meğri (Fethiye) Kazası, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık 2013, S:30, s.14-15. 3 Ahmet Yiğit-Ömer Karayumak, Menteşe Beyliği’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne Belgelerle Fethiye, Fethiye Belediyesi Yayınları, Fethiye 2012, s.5.

221

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

GİRİŞ


tekrar kurdurtmuştur. Beylik, yirmi iki yıl hayat sürmüştür. İkinci ve son hakimiyet

olarak İbn Said’in eseri göze çarpar. Doğum tarihi net olmayan ancak 1286 yılında

dönemi 1424 yılında, padişah II. Murat’ın düzenlediği Menteşe Seferi ile

vefat ettiği bilinen İslam coğrafyacısı eserinde şunlardan bahseder:

başlamıştır. Sefer sonunda Beşkaza ve Menteşe, Osmanlı hakimiyetine girmiştir.

“Türkmenler, Selçuklular devrinde Rum diyarını fetheden Türk soyundan

Beyliğin olası bir isyanla yeniden kurulmasını engellemek için Menteşe soyundan

çokluk bir kavimdir. Selçuklular zamanında Rum ülkesini fethettiler. Haraita’ya

gelen yöneticiler esir edilmiş ve Sivas dolaylarına sürülmüştür. Osmanlı tarafından

mensup sahil sakinlerine baskın yaparak evlatlarını kaldırıp Müslümanlara

gerçekleştirilen bu hareket, Menteşe Sancağı genelindeki Yörük-Türkmenler

satmayı adet edindiler. Onlarda, bütün memleketlere götürülen Türkmen halıları

tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Yaşananlar, döneme ait eserlerdeki şiirlere bile

yapılır. Kıyılarında bir körfez vardır; adı Makri (Fethiye) körfezidir ve seyyahlarca

konu olmuştur7.

meşhurdur. Oradan İskenderiye’ye ve başka yerlere kereste götürülür. Antalya’nın

Yörenin Yörük-Türkmen varlığına ilişkin net bilgiler Osmanlı yönetimiyle

şimalinde (kuzeyinde) Tagurla (Denizli) dağı vardır. Burada ve havalisinde

birlikte başlar. II. Bayezid dönemine ait olduğu bilinen ve muhtemelen 1512

Türkmenlerin 200.000 kadar çadırı olduğu söylenir4.

tarihine ait olan ilk tahrir defteri, bu açıdan önemlidir. Bu tarihten sonra 1517-18

Müellifin söylediği yoğun Yörük-Türkmen nüfusa, XIV. yüzyılda yaşamış bir

tarihli 61 Numaralı tahrir, 1530 yılına ait Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri,

sır katibi ve İslam coğrafyacısı olan Fazlullah El-Ömeri’nin eserinde de rastlanır.

1522’ye ait 121 numaralı defter, 1532-33 yılına ait 176 numaralı ve 337 numaralı

Ömeri, Beşkaza’yı da içine alan Menteşe Beyliği’nin askeri gücünü anlatırken

defterler ile 1583’e ait 110 numaralı defter sayesinde XVI. yüzyılda yöredeki

onların 43.000 kişiden oluşan bir Türkmen ordusuna sahip olduğunu söyler5. Yine

Yörük-Türkmen sayıları bilinir8.

bu yüzyılda yaşamış ancak kimlikleri bilinmeyen, birisi Anadolulu diğeri Cenevizli

Menteşe Sancağı’ndaki Yörük-Türkmen varlığına bakıldığında Beşkaza’nın

iki seyyah tuttukları günlüklerde, Menteşe Beyliği halkının büyük oranda

diğer ilçelere göre yoğun bir nüfusa sahip olduğu görülür. Örneğin 1522 yılında

Türkmenlerden oluştuğunu ve beylik içerisindeki Türkmen nüfusun civar

sancak genelinde toplam 302 adet Yörük-Türkmen cemaati vardır. 1532’deyse bu

beyliklerdeki Türkmen nüfustan sayıca üstün olduğunu anlatırlar6.

rakam 170’e gerilemiştir. Her iki yıla ait kayıtlar incelendiğinde sancaktaki Yörük-

Yörenin tarihine bakıldığında Osmanlı hakimiyetine girme hadisesinin iki

Türkmen cemaatlerin toplam 112 tanesinin Beşkaza’da yaşadığı anlaşılır9.

defa zuhur ettiği görülür. Birinci hakimiyet devresi, 1390’da başlamış olup I.

XVI. yüzyıl belgelerinde yer alan Yörük-Türkmen nüfus sonraki yüzyıllarda

Bayezid’in 1402 yılında Ankara Savaşı’nda Timur’a yenilmesiyle sona ermiştir.

da varlığını sürdürmüştür. Yörenin ilk nüfus sayımı olan 1830 yılı Menteşe Sancağı

Savaş sonrası Timur, Osmanlı idaresini zayıflatmak amacıyla beylikleri yeniden

Nüfus Defteri’nde, sancak genelinde kaydedilmiş en kalabalık Yörük cemaatinin

kurma siyasetini izlemiştir. Bu siyaset ile yöreyi içine alan Menteşe Beyliği’ni

7

4

Aktaran: Paul Wittek, Menteşe Beyliği, Çev. Orhan Şaik Gökyay, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1999, s.86. 5 Şihabeddin b. Fazlullah El-Ömeri, Türkler Hakkında Gördüklerim ve Duyduklarım, Çev. D. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, İstanbul 2014, s.144. 6 A. Zeki Velidi Togan, Umumî Türk Tarihine Giriş, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Yayınları, İstanbul 1981, s.317.

222

Aşıkpaşazade’nin eserinde Menteşe soyundan Üveys Bey’in yaşadıklarını şöyle anlatır: Üveys Ahmet, tımarın el ayak bağlı demürde/Balaban mülke hükmeyler sanurda/ Yalancı şiveli alem bize gaflet ipin taktı/Dahi anmazdık mansıp bir gün ömründe. Aktaran: Wittek, Menteşe Beyliği, s.99. 8 Bu belgelerde kayıtlı Yörük-Türkmen cemaatler için bkz. Yiğit-Karayumak, Menteşe Beyliği’nden Cumhuriyete Belgelerle Fethiye, s.8-21. 9 Behset Karaca, “1522-1532 Tarihlerinde Menteşe Bölgesi Yörükleri”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C:18, S:2, Elazığ 2008, s.411.

223

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Beşkaza’daki Yörük-Türkmen yaşantısıyla ilgili kayıtlar incelendiğinde ilk


Beşkaza Yöresi’nde yaşadığı bilgisi yer alır10. Bununla birlikte yörede lakabı 11

Çobanoğlu olarak kaydedilmiş ailelerin sayıca çokluğu dikkat çeker . Zira lakap,

fotoğraflarını çeker. Fotoğraflarda Yörüklerin ve Tahtacıların eski Türkler gibi uzun saçlı oldukları, giyim ve çadır yönüyle Türkistan’dakilerle benzedikleri görülür14. XX. yüzyıla gelindiğinde yörenin Yörük-Türkmen varlığı ve hayatı

yörede konar-göçer şekilde hayat süren ve başlıca geçim kaynakları hayvancılık

hakkındaki en önemli bilgi, 1910 yılına ait Osmanlı Dâhiliye Nezareti kayıtlarıdır.

olan aileler tarafından kullanılmıştır. Yörenin Yörük-Türkmen nüfusu ve yaşantısı eserlere de konu olmuştur. Bu

Kayıtlara göre bu yüzyılın başlarında başta Aydın olmak üzere Türkiye’nin çeşitli

hususta akla ilk gelen örnek Evliya Çelebi’nin eseridir. Çelebi eserinde Beşkaza’yı

yerlerindeki Yörük toplulukları konaklamak için Menteşe Sancağı’na ve Beşkaza’ya

anlatırken yörede Yörüklere rastladığını, onlardan aldığı bilgiyle Seki’ye doğru yola

gelmektedir15. 1946-1950 yılları arasında Fethiye Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan

koyulduğunu, burada eşkıyalığa uğradığını ve kendisini kalabalık bir nüfusa sahip

Mustafa Sabri Livanelioğlu, anılarını yazdığı eserde önemli bilgiler sunar.

Beşkaza’nın Yörük-Türkmenliğini konu alan bir diğer eser, 1888 yılında

Türkiye’de birçok yeri gezdiğini dile getiren savcı, ilk defa köyü ve yaylası birbirine

yöreye gelen Alman antropolog Felix Von Luschan’a ait “Tachtadschy” (Tahtacı)

kilometrelerce uzak yerleşim birimlerini Beşkaza’da gördüğünü yazar. Hemen her

adlı eserdir. Yazar, yörede birçok Yörük ve Tahtacıyla karşılaştığını anlatır. Bilim

köyün kendine ait yaylası bulunduğunu ve bu yaylaların zilliyetlerinin köylere ait

adamı kimliğiyle onlar üzerine yoğunlaşan Luschan, antropolojik ve sosyolojik

olduğunu, muhtarlar tarafından yönetildiğini söyleyen savcı, bu yerleşimler

incelemeler yapar13.

arasında nisan-mayıs aylarında on binlerce hayvandan, binlerce insandan oluşan

Luschan, yöredeki yerleşik hayat süren ve ovada ikamet edenlerin aksine,

büyük Yörük göçlerinin düzenlendiğini aktarır16.

Yörüklerin ve Tahtacıların yükseltisi 1000 ila 3000 metre arasında değişen

Yörenin Yörük-Türkmen varlığı, Türk kültür geleneği yer isimleriyle de

yaylalarda çul ve keçe kaplı, iskeleti ağaç dallarından meydana getirilmiş

sabittir. Kayı17, Kınık18, Dodurga19, Döğer20, İğdir21, Yuva22, Bayat23, Karkın24 ve

çadırlarda veya tahta barakalarda yaşadıklarını aktarır. Yazar, yöredeki

Peçenek25 gibi Oğuz boy adlarını taşıyan yerleşim yerleri vardır.

yerleşiklere göre Yörüklerin ve Tahtacıların adetlerinin farklı olduğunu, kadınlarının gündelik hayatta etkin olduklarını, yabancılara karşı dışa kapalı bir hayat sürdüklerini anlatır. Yanında getirdiği fotoğraf makinesiyle onların

10

Mübahat S. Kütükoğlu, Menteşe Sancağı 1830 (Nüfus ve Toplum Yapısı), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2010, s.45. 11 Kütükoğlu, a.g.e,, s.118. 12 Evliya Çelebi b. Derviş Mehmed Zıllî, Evliya Çelebi Seyahatnamesi Topkapı Sarayı Kütüphânesi Bağdat 306, Süleymaniye Kütüphanesi Pertev Paşa 462, Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Beşir Ağa 452 Numaralı Yazmaların Mukayeseli Transkripsiyonu-Dizin, IX, hzr. Yücel Dağlı-Seyit Ali Kahraman- Robert Dankoff, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2005, s. 137-138. 13 Felix Von Luschan, Die Tachtadschy Und Andere Überreste Der alten Bevölkerung Lykiens, Almanya 1890, s.3-5.

224

14

Luschan, Die Tachtadschy Und Andere Überreste Der alten Bevölkerung Lykiens, s.724. 15 Dr. Frayliç-Mühendis Raulig, Türkmen Aşiretleri, Çev. Hâbil Âdem, Haz: Hasan Babacan-Servet Avşar, Geçit Yayınları, İstanbul 2011, s.152-154. 16 Mustafa Sabri Livanelioğlu, Bir Göz Yumup Açmış Gibi, Ekip Grafik Basımevi, İstanbul 2000, s.73. 17 Köyün geçmişi Menteşe Beyliği dönemine dayanmakta olup Kayı ve Karakeçili Türkmenlerinin yurdudur. Resmi olarak XVI. yüzyıldan XX. yüzyıla kadar “Kayı” ismini taşıyan köyün adı, köyün bulunduğu ovanın karşı tarafındaki Levissi Köyü’ndeki Rumların telaffuz edememesi ve İç İşleri Bakanlığı kayıtlarına Kayaköy adıyla geçmesiyle resmiyette değişikliğe uğramıştır. 18 Selçuklu’yu kuran boyun adı, yörede Seydikemer ilçesindeki Yayla Kınık Köyü ile yaşatılmaktadır. 19 Boyun adını taşıyan köy, Dodurga ismiyle süregelmektedir. 20 Beşkaza’ya adını veren beş kazadan birisi olan Döğer Köyü, Eşen ovası üzerinde kurulu bir yerleşimdir.

225

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Seki’deki Karakeçili Yörüklerinin kurtardığını söyler12.


Yörenin Yörük-Türkmenliği konusundaki bir diğer gerçekse hala süregelen

içerisinde Akdeniz iklimi baskın bir şekilde yaşanmaktadır27.

tarafından yaya bir şekilde sürdürülür. Bazı aileler eski Türk geleneğiyle deve

Yöredeki düz alanlar Eşen Ovası ile Fethiye Ovası’ndan meydana

beslemekte ve bu develeri göçlerde kullanmaktadır. Yaylalarda, eski Türk

gelmektedir. Doğu, kuzey ve güney kesimler, Toros Dağları’nın uzantısı olan 1000

konutları olan alacık ve kıl çadırlarda kalmaktadırlar.

ila 3000 metre yüksekliğinde değişen dağlarla çevrilidir. Lakin bu dağlar ülke

Bununla birlikte geçmişte büyük kitleler halinde gerçekleşen yayla göçleri

genelindeki gibi kademeli bir şekilde yükselme göstermez. Onun yerine ani bir

ve Yörük yaşantısı, 1950’lerden sonra değişime uğramaya başlamıştır. Beşkaza’da

yükseliş sergilerler. Ova ve deniz kenarlarında, yükseklik bir anda 1900 metreyi

seracılık ve turizm faaliyetlerinin değer kazanması, hayvancılıktan elde edilen

rahatlıkla bulur.

gelirin düşmesi, yeni kuşakların konforlu bir hayat sürmek istemesi, orman

Yörenin dağlarına bakıldığında en başta Fethiye ilçesinde yer alan 1969

arazilerinde keçi otlatmanın yasaklanması gibi sebeplerle yaylacılık faaliyetlerinde

metre yüksekliğindeki Baba Dağ gelir. Onu, zirve noktası 3051 metre olan ve

azalma baş göstermiştir. Otuz kadar aile dışında, hayvanları sebebiyle

büyük çoğunluğu 2000 metre üstü yaylalardan oluşan, adına Türkistan’da da sıkça

yaylalamaya çıkanlar göçlerini ulaşım araçlarıyla yapmakta, betonarme konutlarda

rastlanan Akdağlar; yörenin kuzeyinde ve kuzeydoğusunda bulunan önemli bir göç

kalmaktadırlar26.

yeri olan 2184 metre yüksekliğindeki Çal Dağı ile 2418 metre yüksekliğindeki

Yörenin Yörük-Türkmen hayatını ve eski Türk Kültürü’nü sürdürmesinde

Boncuklu Dağları takip eder. Bu dağlar kadar önemli bir diğer yükselti, Karabel

etkili olan bir diğer sebep coğrafyası ve iklimidir. Yüz ölçümü 3059 km² olan

Geçit’i sonrası ulaşılan ve üzerinde birçok yaylanın bulunduğu “Seki Havzası” isimli

21

Boyun ismine Akdağlar üzerinde bulunan İğdirce Yaylasında rastlanır. Yöre ağzında -ce, -ca eki aitlik anlamında kullanılır. 22 Seydikemer ilçesinde Yuvaderesi isimli mahalleyle boyun adı yaşatılmaktadır. 23 Kurucuları Bayat boyu mensupları olan köy, XX. yüzyıl başlarına dek Bayat adıyla var olmuş daha sonraları köydeki Orta Mahallesi’nin gelişmesi neticesinde Ortaköy adını almıştır. Boyun ismi köyde “Bayat Mahallesi” ismiyle yaşatılmaktadır. 24 Boyun ismi Fethiye-Denizli sınırında yer alan Kargın Yaylası ve bu yaylaya çıkan bugün Kargı, geçmişte Kargın olması muhtemel olan köy ile görülmektedir. 25 Beşkaza’nın bir diğer kazası olan Üzümlü Köyü’nde bir mevkide yaşayan Peçenek ismi hakkında yöre halkı bir söylence anlatılır. Söylenceye göre “Peçenek” isimli yere bir Peçenek obası gelip yerleşmiştir. Ancak bir süre sonra ölümcül bir hastalık kendilerine ve hayvanlarına musallat olmuş ve oba halkının çoğu vefat etmiştir. Kurtulanların önemli bir kısmı göç etme kararı almış ve mevkiyi terk etmiştir. Ancak yaşanan bu olay köy halkınca unutulmamış ve isimleri yaşatıla gelmiştir. 26 Bu dönemle Türkiye’de başlayan modernleşme süreci gelenek-göreneklerde ve YörükTürkmen hayatında büyük değişimlere sebep olmuştur. Oluşan bu değişim süreci Beşkaza’da da kendini göstermiştir. Yaşamın asli bir unsuru görülen Yörüklük, bu dönemle birlikte yörede hızla azalmaya başlamıştır. Sosyal hayatta meydana gelen bu olay sadece eski Türk yaşantısını değil, yöredeki kültürün bozulmasına ve eski Türk dininden gelen unsurların yok olma sürecine girmesine de neden olmuştur. Değişim süreci hakkında detaylı bilgi için bkz. Musa Seyirci, O Güzel İnsanlar O Güzel Atlar Yirminci Yüzyılda Fethiye Kırsalında Yaşam, Derin Yayınları, İstanbul 2007, s.5-140.

226

platodur. Üzerinde birçok dağ ve tepe bulunan platonun ortalama yükseltisi 1300 metredir28. Yörenin iklimi kış ve ilkbahar mevsiminde yağışların görüldüğü, yaz aylarındaysa şiddetli kuraklıkların, yüksek sıcakların ve nem oranının yaşandığı tipik bir Akdeniz iklimidir. Yörenin yıllık sıcak ortalaması 18,25° derecedir. Bu rakam, Türkiye sıcaklık ortalamasının üzerindedir. Sıcaklar mayıs ayı ortasından başlar, ekim ayı ortalarına dek sürer. Bu aylarda sık sık 40° dereceyi gören sıcaklar,

27

Aybike Özer-Halime Öztürk, Fethiye Ticaret Odası 2015 Sosyoekonomik Raporu, Fethiye 2015, s.24. 28 Yörenin dağları ve yaylaları hakkında detaylı bilgi için bkz. İbrahim Güner-Mustafa Ertürk, “Fethiye'de Yaylalar ve Yaylacılık”, Doğu Coğrafya Dergisi, C:10, S:14, Erzurum 2005, s.141-178.

227

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

yaylacılık faaliyetleridir. Eski Türk yaşantısı olan konar-göçerlik, otuz kadar aile

Beşkaza’nın önemli bir kısmı dağlardan ve yaylalardan oluşmaktadır. Yörede yıl


denizden gelen yüksek nemle birleşerek insan sağlığını tehdit eden, konar29

göçerliği mecbur kılan bir ortamı oluşturur .

1. dereceden akrabası olan (ağabey, kardeş, baba, amca, dede) bir erkeğin

Konar-göçerliği mecbur kılan bir diğer sebep küçükbaş hayvancılıktır. XVI. 30

definde ölüyü mezar çukuruna koyması; Alevi inancındaki Tahtacı vatandaşların

yüzyılda 57.326 adet keçi ve koyun ile görülen hayvancılık faaliyeti , 2016 yılı

gömülerken mezarına yastık, yorgan koyulması; ölü defnedilirken mezar çukuruna

TÜİK verilerine göre 204.450 koyun ve keçiyle yörede sürdürülmektedir31.

mersin bitkisinin dallarından atılması; mezar başında buhur yakılması; mezar

Beşkaza’daki tarihsel köken, topografya ve iklimsel nedenlerle süregelen

ziyaretlerinde ruhların rahatsız olup kötülük edeceği inancıyla mezarların üzerine

konar-göçer yaşantı İslamiyet Öncesi Türk Kültürü ve eski Türk dini unsurlarının

basılmaması; ölenin ruhunun musallat olacağı inancıyla mezarının parmakla

sürmesinde büyük etki etmiştir32. Sayıları toplamda 300’ü geçen halk inanışları,

gösterilmemesi; ölüm sırasında evde bulunan aile üyesi olmayanların en az 7 gün

uyulması ve uygulanması gerekeli ata mirası şeklinde yaşatılır. Bu inanışlardan

boyunca evde tutulması; Hıdrellez Bayramı’nda sadakalık ismi verilen kurbanın

mezar ve ölümle ilgili olanlar önemli bir orana sahiptir. Başlıca inanışlar şunladır:

kesilmesi ve ardından ata mezarları ziyaret edilip dağa pikniğe gidilmesi; mezar

Yıkama işlemi esnasında kedi, kuş gibi hayvanların ölenin üzerinden geçip

taşına veya baş tahtalarına ölenin kefeninden bir parça bağlanması; kadın

merhumun congoloz adlı kötü ruha dönüşmemesi için yıkama alanına tül çekip

mezarlarına cin şeytanın musallat olmasını engellemek için kırmızı tülbent

İslamiyet öncesi dönemdeki gibi buhur yakılması; kefenin 7 kat yapılarak

bağlanması; perşembeyi cumaya, pazarı pazartesiye bağlayan gecelerde ölülerin

kurganlarda rastlanan kefenlerdeki gibi cin, şeytan gelmemesi için her katın

kokuyu alıp mutlu olacakları düşüncesiyle çörek-pişi yapılması; yaşına basmadan

arasına kokulu çiçekler koyulması ve gül suyu dökülmesi; 1995’lere kadar

çocuklarını kaybeden ailelerin başka çocukları olduğunda, cini şeytanı aldatmak

İslamiyet öncesi dönemdeki Türklerin defin işlemi gibi ölünün halı-kilim serilmiş

için çocuklarını göstermelik olarak başka aileye satmaları ve “Bu onun çocuğu

sal adı verilen düz bir tablayla mezarlığa götürülmesi ve defin sonrasında halı-

oldu” diyerek haykırmaları; öteki dünyada huzur bulacağı inancıyla kadınların

kilimin onun adına camiye bağışlanması; ölü mezarlığa götürülürken ruhun aileye

kestikleri melik ismi verilen örgüleri her zaman saklamaları ve öldüklerinde

musallat olmaması için arkasından Fatiha okuyarak taş atılması; eren ağaçlarının

meliklerin mezarlarına konulması; ziyarette ölünün hayrına karınca ve kuşlar yesin

ve mezarlıktaki ağaçların yapraklarının koparılmaması; ölüyü defnettikten sonra

diyerek mezar üzerine buğday serpilmesi, çocukların alıp mutlu olması için bozuk

Azrail’in takip edeceği inancıyla farklı yollardan eve ulaşılması ve yolculuk

para veya şeker koyulması; örnekleri Türk kurganlarının mezar odalarında görülen, ölülerin susayacağı inancıyla mezar taşının yanına testi koyulması; her

29

Ali Türker-Gülay Özaltın Türker-Altan Çelik, “Dış Mekân Turizm ve Rekreasyon Faaliyetleri Açısından Muğla İli İklim Konforu Analizi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C:17, S:4, İzmir 2015, s.566-568. 30 Karaca, “XVI. Yüzyılda Meğri (Fethiye) Kazası”, s.35. 31 http://rapory.tuik.gov.tr/02-03-2017-18:22:34186702975615873853781697431217.html? Erişim Tarihi: 02-03-2017 32 Yörede İslamiyet öncesi Türk kültürü ve eski Türk dini unsurları köyden köye değişir. Halk inanışı şeklinde süregelen unsurlar, gerçekte yöre halkının atalarının sadece bir bölgeden değil, Türkistan’ın çeşitli yerlerinden geldiğinin kanıtı niteliğindedir. Konu hakkında detaylı bilgi için bkz. Eren Fehmi Eroğlu, Türkistan'dan Uzak Diyara Beşkaza Fethiye ve Seydikemer Yörükleri, Serüven Kitabevi, Ankara 2015, s.89-105.

228

köyde asgari bir tane olan, kimi köylerde 2-3 taneyi bulan, dağların, tepelerin zirvelerindeki kurgan biçimli eren mezarlarının varlığı ve bu erenlerin köyü koruduğuna, dilekleri gerçekleştirdiğine inanması33… Beşkaza Yöresi’ndeki İslamiyet Öncesi Türk Kültürü’nün izleri taşıyan mezar taşlarını konu edinen çalışmanın başlangıç noktası, Yörüklerin

33

Eroğlu, Türkistan'dan Uzak Diyara Beşkaza Fethiye ve Seydikemer Yörükleri, s.91-101.

229

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

sırasında kimsenin yanına uğranılmaması; bay veya bayan fark etmeksizin ölenin


Türkmenlerin eski kültüre ait sürdürdükleri değerlerin ilmen bilinmesidir. Ayrıca

TÜRK KÜLTÜRÜ’NDE MEZAR TAŞI

Türk tarihçiliğinde mezar taşlarının kökenini irdeleyen çalışmaların yok denecek kadar az olması da çalışmanın bir diğer sebebini teşkil etmektedir.

1. İslamiyet Öncesi Türk Kültürü’nde Taş ve Mezar Taşı Formları

ve Seydikemer ilçelerindeki 106 köyün mezarlığının incelenmesi oluşturmuştur.

Tarihin iptidai dönemlerinden beri genellikle dağlık alanları mesken tutan

Kimi köylerin mezarlıklarında hiçbir veri elde edilmemiştir. Kimi mezarlıklardaysa

Türkler, buradaki yaşantıları ve dinlerinin etkisiyle taşları zamanla kutsal

yörede “kavuklu” olarak adlandırılan mezar taşlarına rastlanmıştır. Ancak,

görmüştür. Destanlarda, efsanelerde kutsal kaya motifiyle kendini gösteren taş

çalışmaya sadece İslamiyet Öncesi Türk Kültürü ile bağlantısı belirgin halde olan

inancı bugün bile ülke genelinde süren “kırklama34” adeti ve taşlara dair halk

Yörük-Türkmen mezar taşları dahil edilmiştir. Bu sebeple her köyün ismi

inanışlarıyla varlığını sürdüren bir inanç merkezi durumundadır35.

çalışmada yer almamıştır.

Türklerde dağ ruhlarının bir temsilcisi sayılan taşların, yazıtlardaki biçimi

Araştırma esnasında rastlanan mezar taşlarının, damgaların ve mezarların boyutları ölçülmüş, alınan notlardan sonra fotoğraflanmaları gerçekleştirilmiştir.

“bengü taş” olarak adlandırılmıştır. Yazıtları yazanlar, onların ebediyete dek duracaklarına inanmış ve onlara bu ismi vermiştir36.

Örneklerin sahip oldukları özelliklerin anlaşılması ve kıyaslanması için birinci el kaynaklara, araştırma eserlerine ve makalelere başvurulmuştur.

Tarihi kayıtlarda taş inancı hakkında şu örnekler vardır: Hun döneminde, ata mezarlığı sayılan bir taşı oyarak yapılmış bir mabette göğe, yere ve kağanın

Çalışmada mümkün mertebe yorumlamadan kaçınılmış, mezar taşlarının

atalarına kurbanlar sunulmuştur37. Uygurlar döneminde su ve yağmur ruhları

kökenleri, tarihsel gelişimi ele alınmıştır. Konuyu daha anlaşılır kılmak için

adına taş kitabe dikilmiş ve bu taş kutsal sayılmıştır38. XI. yüzyılda Guz Türkleri,

ülkemizde yayımlanmış eserlerdeki, yerli-yabancı sitelerdeki Türkistan’da bulunan

suyu hiç eksilmeyen bir kaynaktaki taşa secde etmiş, onu kutsal görmüşlerdir39.

İslamiyet Öncesi Dönem'e ait taş ve damga örneklerinin fotoğraflarına yer verilmiştir. Bu yolla ve tarihi veriler ile mezar taşı geleneklerinin kökenlerinin somutlanacağı düşünülmüştür. Gerçekleştirilen bu çalışmayla Beşkaza Yöresi’ndeki Yörük-Türkmen mezar taşları aracılığıyla Türk Kültürü’nde mezar taşlarının geçirdikleri aşamalar gün yüzüne çıkarılmaya çalışılmıştır. 230

34

Beşkaza’da kırklama adeti, şöyle yapılır: Orta büyüklükte yekpare bir kaya, çocuğun kaya gibi sert olması için babası tarafından balyozla kırılır ve kırk parçaya ayrılır. Taşlar bir kazana konulur. Ardından uç kısmı ufak bir şekilde delinmiş ve içi boşaltılmış yumurta kabuğuyla kırk defa kazanın içine dua ederek su dökülür. Daha sonra üzerine tasla su eklenir. Su kaynatılır. Kaynayan su ılıyınca kırk günü doldurmuş olan çocuğun üzerine kırk defa tasla su dökülür. Bu esnada anne dualar eder. Daha sonra üzerine aynı suyu çoğaltarak anne de kırk defa dökünmek üzere abdest alır. Tüm bu işlemlerin bitmesinden sonra kırklanan çocukla zengin bir ailenin yanına gidilir ve onun gibi zengin, güçlü birisi olacağına inanılır. 35 Türkler eski zamanlardan itibaren her şeyin içinde bir kuvvet, ruh ve manası bulunduğuna inanmışlar, bu düşüncelerini taşlara da yansıtmışlardır. Meydana gelen bu düşünce, günümüze kadar birtakım ritüeller ve örf-adetler şeklinde süregelmiştir. Konu hakkında bilgi edinmek için bkz. Hikmet Tanyu, Türklerde Taşla İlgili İnançlar, Ankara Ünüversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1968. 36 Roux, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, s.117. 37 Eberhard, Çin’in Şimal Komşular., s.80. 38 İzgi, Wang Yen-Te’nin Seyahatnamesi, s.65. 39 Yörükan, Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri Şamanizm, s.25.

231

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Çalışmanın ana iskeletini, sistemli bir şekilde yüzey araştırmasıyla Fethiye


Aynı yüzyılda çeşitli Türk toplulukları,atlarını kötülüklerden korumak için

iyi gelen beyaz bir taşı, kılıç üzerine sürülünce kılıcın keskinliğini alan kırmızı bir

“monçuk” diye adlandırdıkları taşları muska saymış atların boyunlarına

taşı, şiddetleri kanamaları durduran bir taşı kullandıklarını ve sadece Türk

40

asmışlardır . Türeyiş Destanı’nda Bögü Kağan’ın büyük bir devlet kurması, 41

rüyasında gördüğü büyük bir yeşim taşına dayandırılır .

taşların özelliklerini sıralayan Dülef, Karlukların ülkesinde yeşil renkte büyük bir taşı kutsal saydıklarını ve uğruna kurbanlar kestiklerini anlatmıştır47.

ettiğidir. Türk Kağanlıkları’ndan itibaren “yada” isimli bir taşın varlığına

İslamiyet sonrası dönemde taşlardan sosyal hayatta faydalanmaya devam

inanılmıştır. Onun yağmur, dolu, kar yağdırdığı düşünülmüştür. Yada taşı inancı

edilmiştir. Taşlar, Osmanlı döneminde taşıdıkları niteliklere göre türlere

kültüre öylesine kök salmıştır ki İslamiyet’in kabulü sonrasında bile var olduğu

ayrılmıştır. İnanç alanında yağmur taşı, musalla taşı, istihare taşları kullanılmış ve

düşüncesi devam etmiştir. XVII. yüzyılda gerçekleşen Osmanlı-Rus savaşında

bu taşlar kutsal sayılmıştır. Gündelik yaşamda binek taşı, sadaka taşı, ezan taşı

yenilginin, Rus ordusundaki Kalmuk Türklerinin yada taşı kullanıp yağmur

olarak taşlardan faydalanılmıştır. Ayrıca alet yapımında soku (dibek) taşı,

yağdırmalarından kaynaklandığı fikri Osmanlı kayıtlarında yerini almıştır42.

değirmen taşı, topuk taşı gibi türleri kullanılmıştır48.

Altaylardan Azerbaycan’a, Kırım’dan Türkiye’ye kadar geniş bir sahada

Mezar taşlarının İslamiyet öncesi döneme ait en bilineni Orhun49, Ongin50,

kendini gösteren yada taşı inancı43, İslam coğrafyacılarının dikkatlerini

Uybat IV ve Uybat V yazıtları51 başta olmak üzere çeşitli yazıtlarda “balbal” adıyla

cezbetmiştir. İbn Fadlan eserinde, yada taşının yağmur veya kar yağdıran çakıl taşı

yer alan dikilitaşlardır. Bazı bilim çevrelerince “mengir”52 olarak ifade edilen ancak

benzeri bir taş olduğunu söylemiş ve bu taşın sadece Dokuz Oğuz kağanında

gerçek ismiyle balballar53, tarihi süreçte bazı değişiklikler geçirerek İslamiyet

bulunduğunu belirtmiştir44. Mervezi’ye dayanarak taşın çıkarıldığı yerin güneşe

sonrası Türk kültürünün tarihi, sosyolojik ve etnografik belgelerine yani mezar

çok yakın, ıssız bir bölge olduğunu aktarmıştır45. Konu diğer İslam coğrafyacıları

taşlarına dönüşmüşlerdir.

tarafında da sıkça işlenmiştir46

Balballar genellikle etrafı büyük taşlarla çevrili kurganlarda yer alır. Yere

Taş inancıyla ilgili bir diğer konu, Türklerin gündelik yaşamda taşları sıkça

dikey şekilde yerleştirilmiş boyuna dikdörtgen bu dikilitaşların en eski örneği

kullanmalarıdır. İslam coğrafyacısı Ebu Dulef, bu noktada Türklerde karşılaştığı

Kazakistan’da bulunan ve M.Ö. 5000 ile 3000 yılları arasına tarihlenen

bazı vasıfları olan taşlar hakkında bilgi vermiştir. Eserinde, Türklerin karın ağrısına

47

İbn Fadlan, a.g.e., s.66-68. Hakkı Acun, Türk Kültüründe Taşlar, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara 2014, s.1-122. 49 Tekin, Orhon Yazıtları, s.67. 50 Mehmet Ölmez, Orhon Uygur Hanlığı Dönemi Moğolistan’daki Eski Türk Yazıtları, Bilge Su Yayıncılık, Ankara 2013, s.209. 51 Orkun, Eski Türk Yazıtları, C:3, s.147 52 Ağasıoğlu, Taşbaba Türkün Yaddaşı, s.24. 53 İslamiyet öncesi dönemden günümüze en çok ulaşan kültürel eserler olan taşların isimlendirilmesi büyük bir tartışma konusu olmuştur. Tarihçilerin, edebiyatçıların, arkeologların bir kısmı üzerinde yazı veya süsleme olan dikili taşları balbal saymıştır. Bir diğer kısımsa heykelleri saymıştır. İsim konusunda bilim dünyasında yaşanan sorunlar için bkz. Anıl Yılmaz, “Baba mı, Balbal mı Yoksa Bediz mi?”, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, C:2 S:4, Ankara 2005, s.206-211. 48

40

Kaşgarlı Mahmut, Divan’u Lugat’it Türk, C:1, s.475. Gömeç, Türk Destanlarına Giriş, s.234. 42 Ahmet Öğreten, “Türk Kültüründe Yada Taşı ve XVIII. Yüzyıl Sonu Osmanlı-Rus Savaşlarında Kullanılması”, Belleten, C:64, S:241, Ankara 2001, s. 863-900. 43 Necef, İnanc Yaddaşı, s.97. 44 İbn Fadlan, İbn Fadlan Seyahatnamesi, s.55. 45 İbn Fadlan, a.g.e., s.57. 46 Yada taşı İslam coğrafyacılarının Türkler hakkında en çok ele aldıkları kültürel unsurdur.Bazı coğrafyacılar eserlerinde taşın varlığına inanmadıklarını yaşadıkları örneklerle açıklamış, bazıları ise başkalarından edindikleri nakillerle taşın var olduğunu belirtmiştir. Bkz. Şeşen, İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, s.58-s.250. 41

232

233

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Taşlar hakkında türetilen bir diğer fikir, onların hava durumunu etki

ülkesinde yanan, geceleyin lamba yerine kullanılan bir taştan bahsetmiştir. Bu


mezarlardakilerdir54. Taşlar çoğunlukla dikey konulmuş olsa da kuşatma mezarın

sayısıyla orantılıdır. Kişi, bir erkek öldürdüyse bir taş dikilir. Kendisi için yüz veya

baş, ayakuçlarında kare, yanlarına dikdörtgen formda yerleştirilen devasa

bin taş dikilen kişiler vardır”63 sözleriyle de doğrulanmaktadır.

boyutları da vardır55. Balbalların kuşatmada kullanılmasındaki amacın yağmur,

Balballar hakkında bir diğer görüş, taşların mezarın yerini kasıtlı bir şekilde

sel, rüzgar nedeniyle kurganda olası aşınmaları engellemek ve mezar yüzeyinin

belli etmek ve atalara sunulacak kurbanların nerede kesileceğini göstermek için

56

dizildikleridir64. Hun devrinden itibaren Türklerin ata mezarlarında kurban töreni

İlerleyen senelerde daha büyük ve yüksek bir hacme ulaşan dikilitaşlar,

yaptıklarının yazılı belgelerde65 yer alması ve Afanasyevo Kültürü’nden itibaren

birçok kurganda yer almıştır. Yaygın biçimi boyuna dikdörtgen formda olan

birçok kurganda, kurban edilmiş hayvanların kemiklerinin bulunması66 bu

balbalların bir diğer eski örnekleri M.Ö. VI.-III. yüzyıllara tarihlenen Salbık

düşünceyi de haklı kılmaktadır.

Kurganı’ndakiler57. Salbık başta olmak üzere Hakasya ve Türkistan genelinde bu

Üçüncü görüşse taşların yıldızları simgeledikleri fikridir. Onların kendi

taşların kurganlarda sıkça kullanılması, araştırmacıları konuya eğilmeye mecbur

içinde uyum göstermeleri, balbalların gökyüzündeki yıldız takımlarını yeryüzüne

etmiştir.

izdüşümleri olmaları fikrin dayanak noktasıdır. Ancak bu görüş, balbalların

Geçmiş dönemlerde niçin yapıldıkları tam olarak bilinmeyen balbalların kaynağı hakkında birçok görüş ileri sürülmüştür. Bunlardan üç tanesi değer

çoğunlukla toplu dikilmiş olmasına rağmen Kırım, Hakasya gibi çeşitli Türk yurtlarında birer tane dikilenlerinin de olması sebebiyle67 çelişkilidir.

görmüştür. Görüşlerden kısaca bahsedecek olursak ilki, taşların mezarda yatan

Balballar hakkındaki bir diğer sorun, onların kurganın hangi aşamasında

kişinin dünyada öldürdüğü ve böylece tutsak ettiği ruhları simgelediği fikridir58. Bu

dikildikleri ve bu dikme sırasında herhangi bir tören yapılıp yapılmadığının

görüşe dayanak olarak eski Türk Yazıtları örneklendirilmektedir. Orhun

bilinmemesidir. Bu konuda eldeki tek veri, taşların sayılarının kişinin öldürdüğü

Yazıtları’nda yer alan “Kırgız Kağanı’nı balbal diktim”59, “Yiğit erlerini öldürüp

düşmanları simgelediği ve taşlar arasındaki mesafelerin değişiklik gösterdiğidir.

balbal yapıverdim”60, “Babam kağan için önce bağımlı kağanı balbal olarak

Sadece Köl Tigin’in mezar anıtında 170’i geçik balbal vardır ve bunlar 3

dikmiş”61 ifadeleri ile Ongin Yazıtında yer alan “Güçlü adamlarını balbal yaptı”62

kilometrekarelik bir alanda farklı mesafelerle dizilmiştit68.

cümlesi görüşü haklı kılmaktadır. Yazıtlarda yer alan bu ifade VI-VII. yüzyıllara ait

Balballar, biçimleri ve üzerindeki yazılar, damgalar, simgeler sebebiyle

Çin kaynaklarında Türkler için söylenen “Ceseti gömdüklerinde defin yerinin

araştırmacılar tarafından çeşitlendirilmiştir. Bunlar geyikli taşlar, bengü taşlar ve

yakınına taşlar koyarlar. Bunların sayısı ölen kişinin hayattayken öldürdüğü kişi

bedizlerdir (heykeller).

63

54

Çoruhlu, Eski Türklerin Kutsal Mezarları Kurganlar, s.69. 55 Bu tip örnekler için bkz. Orkun, Eski Türk Yazıtları, C:3, s.20-21. 56 Çoruhlu, a.g.e., s.72. 57 Çoruhlu, a.g.e., s.104. 58 Belli, Kırgızistan’da Taş Balbal ve İnsan Biçimli Heykeller, s.37. 59 Tekin, Orhon Yazıtları, s.31. 60 Tekin, a.g.e., s.67. 61 Tekin, a.g.e., s.29. 62 Ölmez, Orhon Uygur Hanlığı Dönemi Moğolistan’daki Eski Türk Yazıtları, s.209.

234

Bu yüzyıllara ait farklı hanedanlıklar dönemlerine ait Çin kaynakları mevcuttur. Farklı hanedanlıklara ait olan bu kaynakların ortak noktası ise Türklerin, öldürdükleri düşman sayısı kadar balbalları (dikili taşları) diktiklerini anlatmalarıdır. Bkz. Belli, Kırgızistan’da Taş Balbal ve İnsan Biçimli Heykeller, s.39. 64 Ağasıoğlu, Taşbaba Türkün Yaddaşı, s.24. 65 İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm Materyaller ve Araştırmalar, s.3. 66 Ögel, İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, s.19. 67 Ağasıoğlu, a.g.e., s.24-25. 68 Belli, Kırgızistan’da Taş Balbal ve İnsan Biçimli Heykeller, s.37.

235

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

kaybolmasını önlemek olduğu düşünülmektedir .


Geyikli taşlar, Türk mitolojisinde ve eski Türk dininde önemli bir yeri 69

olan , en eski örnekleri Pazırık ile Noin Ula kurganlarında çıkartılan geyik motifinin,70 güneş, at, teke, kaplan gibi diğer motiflerle işlendiği mezar taşlarıdır. Bu taşlar, ekseriyetle kurgan yakınların ve tapınak yerlerine dikilmiştir. Taşların dünya üzerindeki sayısı 700 kadar olup bunların 500 kadarı Kuzeybatı Moğolistan’dadır. Diğerleriyse Kırgızistan, Tuva Altay, Kazakistan, Volga Irmağı çevresi, Kuzey Kafkasya, Gürcistan, Karadeniz’in kuzeyi, Orta Avrupa’da bulunur71. M.Ö. 1000’lerin ilk yarısında veya M.Ö. VII.-V. yüzyılları arasında oluşturulan anıt taşlar olduğu veya sosyal statüsü yüksek boy beylerinin

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

uygulanmaya başladığı tahmin edilen geyikli taşların72, ataları anma amacıyla defnedildiği yeri gösteren mezar taşları oldukları düşünülmektedir73. İki tipten oluşan taşların birinci tipi üst kısmı güneşi simgeleyen daireden, orta kısmı geyik ve at, keçi gibi hayvan figürlerinden, alt kısmıysa kemer, hançer, yay, kılıç gibi figürlerden meydana gelir (Fotoğraf 48). İkinci tip geyikli taşlarsa birinci gruptakilerle aynı kompozisyonu paylaşmakla birlikte onlara göre daha basit yapılmıştır. (Fotoğraf 49)74. Taşların boyları 1 ila 3,5 metre arasında değişen taşların en-boy oranları değişiklik gösterir75. Geyikli taşların dikdörtgen biçimli ve tepesi eğimli tasarlanan formu günümüzde üzerinde figürler olmadan mezar taşı

olarak tatbik edilir.

76

Fotoğraf 48: Birinci tip geyikli taş

77

Fotoğraf 49: İkinci tip geyikli taş

Bengü taşlar, başta Kök Türkler mezarları olmak üzere78 hemen her Türk kağanı mezarında defin alanı yakınlarına konulmuş yazılı mezar taşlarıdır79. Kelime

69

Ögel, İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, s.101-111. 70 Gözde Sazak, Türk Motif ve Sembollerinin Sanata ve Hayata Yansıması, İlgi Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2014, s.131-132. 71 Kubatbek Tabaldiev, “Kırgızistan'daki Geyik Tasvirli Taşlar”, Orta Asya'dan Anadolu'ya Türk Sanatı ve Kültürü Prof. Nejat Diyarbekirliye Armağan, Yeni Türkiye Yayınevi, Ankara 2006, s.100. 72 Ağasıoğlu, Taşbaba Türkün Yaddaşı, s.40-41. 73 Tabaldiev, a.g.m., s.100. 74 Tabaldiev, a.g.m., s.99. 75 Tabaldiev, a.g.m., s.100.

236

76

J. Gantulga-Ch. Yeruul-Erdene-J. Magail, Deer Stones Of Khoid Tamir, Ulaanbaatar 2016, s.37. 77 B.Ch. Munkhbayar, “Study of Archaeological Monuments of Mongolian Altai”, Теория И Практика Археологических Исследований, No:4, Altai 2016, s.167. 78 İlhami Durmuş, “Arkeolojik Kalıntı, Buluntu Ve Yazılı Belgelere Göre Köl Tigin-Bilge Kağan Anıtlıkları ve Bu Anıtlıklardaki Türk Kültür Unsurları”, Gazi Türkiyat Türkoloji Araştırmaları Dergisi, C:1, S:1, Ankara 2007, s.35-77. 79 Orkun, Eski Türk Yazıtları, C:1, s,15.

237


sözcüğü sanmalarından dolayı, terminolojiye balbal ve taş baba/taş nine olarak

olaylar, ülke yönetimi ve kağanlar hakkında bilgiler içerir. Bu yönüyle bir

girmişlerdir84.

siyasetname kimliği taşır. Onları bilerek bu yönde hazırlayan dönemin kağanları,

Yerli ve yabancı araştırmacılar, Orhun Yazıtları85 ve Köl İç Çor Yazıtı’nda86

bengü taşların bilgelikle hazırlandığını göstermek ve ebediyete dek dünya

geçen bediz ifadesinin “oyma”, “süs”, “ahşap ve taş oymacısı”, “heykeltıraş”,

üzerinde duracağını göstermek için taşları çoğunlukla kaplumbağa şeklindeki

“resimle yapılan süsleme” gibi anlamlar taşıdığını düşünmektedir87. Ancak

kaideler üzerine dikmişlerdir. Köl Tigin, Bilge Kağan, Taryat, Tes, Şine Usu Yazıtları

kelimenin gerçek anlamını tarihi kayıtlar ortaya koymaktadır. Çin yıllıkları88 ve XIII.

kaideye sahip olan başlıca bengü taşlardır82. Bu örneklerle birlikte toprağa gömme

yüzyıla ait Avrupalı kaynaklar89, Türklerin mezarlarına insan görünümlü heykel

sistemiyle dikilmiş olan bengü taşlar da vardır. Köl İç Çor, Moyun Çor,

koyduklarını ifade eder. Onların aktardığı bu bilgi, arkeolojik verilerle

Karabalgasun II bunların başlıcalarıdır.

desteklenmektedir. Günümüzde varlığı tespit edilmiş kurganların önemli bir

Ortalama bir insan boyunda veya daha yüksek olan taşlar, kaliteli bir taş işlemeciliğine sahiptir. Önemli bir kısmı pek bozulmadan günümüze ulaşmıştır.

kısmında, insan görünümlü heykeller bulunur. Bu heykeller ya kurganın üzerine ya da etrafına dikilmiştir90.

Ancak zamanla yıpranan ve durumu kötüleşenler de vardır. Bengü taşların genel

Bediz sözcüğünün heykeller için kullanıldığını Kaşgarlı Mahmut da

yapı formlarına baktığımızda kiminin Bilge Kağan Yazıtı’ndaki gibi keskin kenarlara,

destekler. Sözcük müellif tarafından eserde şöyle açıklanır: Burxan: Put; Bedhez

kimininse hafif yuvarlatılmış kenarlara sahip olduğu görülür. Ayrıca bazıların

Burxan: Heykel91…

herhangi bir biçimlendirmeye tabi tutulmamıştır. Taşların bir kısmının tepe kısmı

Bedizlerin ölçüleri değişiklik gösterir. En küçüğü 40-50 cm’dir. En

yuvarlatılmıştır. Ancak çoğunluğu düz ya da eğimli tepeye sahiptir. Bengü taşlar,

büyüğüyse 275 cm yüksekliktedir. Heykellerin %80’inden fazlası erkekleri tasvir

şekilleri ve bilgi vermeyi amaçlamaları sebebiyle mezar taşlarının bugünkü halini

etmektedir. Geri kalan kısmı, kadınları ve cinsiyeti belirsizleri (tahminen ruhları)

almasında başrolü oynamıştır.

simgeler. Türkistan’da geniş bir yayılım gösteren bedizler incelendiğinde, yüz

Dikilitaşlarda bir diğer mezar taşı çeşidi, yanlış anlaşılmalar sebebiyle bilim

biçimleriyle büyük bir benzerlik taşıdıkları görülür. Çoğunluğu bıyıklı, badem gözlü

dünyasına farklı isimlerle girmiş olan bedizler, yani heykellerdir. Bedizler, Orhun

veya çekik gözlü, sakalsız bir görüntüdedir. Büyük bir kısmında bacaklar tasvir

Yazıtları’ndaki “balbal” ifadesinin83 o dönemde anlaşılmaması ve Deşt-i Kıpçak’ı ilk

edilmemiş, gövdeyle bütün halde yapılmıştır. Az miktar bedizin bacakları

kez gezen Rus bilim adamlarının bayanı temsil eden bedizlerle karşılaştıklarında

belirgindir. Bunlar genellikle bağdaş kurmuş vaziyette yapılmıştır. Üzerlerinde

bölgedeki Türklerin bedizlere “ata” anlamına gelen “baba” ifadesini kullanmaları,

bulunan kemer, kupa, kap, silah kabartmaları ve bu kabartmalardaki nesnelere

bilim adamlarının bu sözcüğü kendi dillerinde “nine” anlamına gelen “baba”

84

Yılmaz, “Baba mı, Balbal mı Yoksa Bediz mi?”, s.207-208. Tekin, a.g.e., s.38. 86 Ölmez, Orhon Uygur Hanlığı Dönemi Moğolistan’daki Eski Türk Yazıtları, s.218. 87 Yılmaz, a.g.m., s.210. 88 He Xınglıang-Guo Hongzhen, Çinlilerin Gözünden Türklerin Tarihi, Kalkedon Yayınları, İstanbul 2015, s.139. 89 Rubruk, Moğolların Büyük Hanına Seyahat, s.43. 90 Belli, Kırgızistan’da Taş Balbal ve İnsan Biçimli Heykeller, s.44. 91 Kaşgarlı Mahmut, Divan’u Lugat’it Türk, C:1, s.436. 85

80

Orkun, a.g.e., C:3, s.18. Tekin, Orhon Yazıtları, s.129. 82 Bu tip yazıtların başında Kök Türk dönemine ait gelmektedir. Bkz. Alyılmaz, “Bugut Yazıtı ve Anıt Mezar Külliyesi Üzerine”, s.14. 83 Tekin, Orhon Yazıtları, s.31. 81

238

239

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

anlamıyla bengü taş80, ebedi, sonsuz olan taş81 anlamına gelir. Taşlar, siyasi


kurganlarda rastlanılması sayesinde bedizlerin hangi yüzyıllara ait oldukları bilinmektedir92. Bediz geleneği ülkemize de taşınmıştır. Ayrıca genel insan formunda mezar taşları şeklinde de ülkemizde sürmüştür93. 2. Beşkaza’daki Mezar Taşı Formları Yöredeki mezar taşları, çoğunlukla kireç kökenli taşlardan (mermer, alçı taşı, dolomit) imal edilmiştir. Ancak aralarında manganez, krom gibi çeşitli Öncesi Türk Kültürü’nün izlerine sahip çok sayıda mezar taşı tespit edilmiştir. Taşlar balbal, bediz, kılıç, soyut insan formu tarzında imal edilmiştir. Üzerlerinde çeşitli damgalar vardır. Ayrıca soyut insan formlu mezar taşlarının

Fotoğraf 50: Sibirya’daki bir Türk Fotoğraf 51: Atkuyruklu saça sahip kurganından çıkan saç örgülü kaftan94

Beşkazalı Tahtacı95

bazılarına saç örgüsü yapılmıştır. İlk bakışta kadınlara ait olduğu sanılan bu mezar taşları, bir örnekte rastlanan ve silik biçimde bulunan “Mehmet” ismiyle erkekler için de uygulandığı anlaşılmıştır. Esasında bu durum, eski dinin gelenek haline gelmesinden dolayı (Fotoğraf 50) XX. yüzyıla dek Beşkaza Yörükleri ve Tahtacı erkeklerinin atkuyruklu olmasından kaynaklanmıştır (Fotoğraf 51-52). Gelenek, günümüzde yaşlı kadınların saç örgülerini kesip saklaması ve bu saç örgüleriyle defnedilmeleri şeklinde sürmektedir (Fotoğraf 53).

Fotoğraf 52: Başka bir Beşkazalı Fotoğraf 53: Saç örgülerini sakla- yan 92 Tahtacı96

Üzerinde damga bulunan taşların %95’inden fazlası Osmanlı dönemine

92

Belli, a.g.e., s.44-45. Ülkemizin birçok şehrinde birbirinden farklı formlarda mezar taşları mevcuttur. İslamiyet’in putu yasaklaması sebebiyle, onu andıran her şeyin halk nazarında doğru bulunmadığı için insanı andıracak şekilde yapılan bu taşları tarif etmek gerekirse çoğun yüzü, kolları ve bacakları belli olmayacak şekilde yapılmıştır. Ancak bazılarında yüz ifadesi mevcuttur. Bu mezar taşları hakkında yapılmış bazı çalışmalar için bkz. Ali Murat Aktemur, Ardahan Çevresindeki Soyut İnsan Heykeli Formlu Mezar Taşları, Eser Ofset Matbaacılık, Erzurum 2012; Muhammet Arslan-Nacide Uysal “Adıyaman Besni İlçesi İncearaplar Köyü’ndeki Mezar Taşları”, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, S:25, Erzurum 2010, s.15-49; Mustafa Aksoy, “Tunceli’de Koç-Koyun Heykelleri ve Balballar”, 2023 Dergisi, S:129, Ankara 2012, s.16-20. 93

240

yaşındaki Nazire Hanım

aittir. Bunların büyük bir çoğunluğunda tarih ve isim yoktur. Üzerinde tarih tespit edilen Osmanlı dönemine ait taşlar, %4’lük bir paya sahiptir.

94

Elga Borisovna Vadetskaya, Sibirya Kurganları, Çev. Atilla Bağcı, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 2014, s.74. 95 Luschan , Die Tachtadschy Und Andere Überreste Der alten Bevölkerung Lykiens, s.26. 96 Luschan , Die Tachtadschy Und Andere Überreste Der alten Bevölkerung Lykiens, s.29.

241

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

mineraller içeren bazalt kayaçlardan yapılanlar da vardır. Beşkaza’da İslamiyet


Üzerinde damga bulunan Cumhuriyet Dönemi mezar taşları, 1925 ile 1960

Köyü’nde rastlanmıştır. Bu mezar taşı hicri 1095, miladi 1683-84 yıllarına aittir.

yılları arasına aittir. İsimlerin ve ölüm tarihlerinin yazılı olması sayesinde

Onu, Ören, Seki, Karaçulha köylerindeki hicri XII. ve XIII. yüzyıla ait taşlar izler.

damgaların cinsiyet farkı gözetmeksizin uygulandığı anlaşılmıştır. Bazı mezar

Bıçakla kazıyarak yapıldığı belli olan tarihlerin, taşın dikimi sırasında aile fertleri

taşlarının yapımı sırasında, mevtanın bayan olduğunu belli etmek için baş kısmı

tarafından yapıldığı düşünülmektedir.

küt saça sahipmiş gibi şekillendirilmiştir.

Osmanlı dönemine ait taşların neredeyse %1’inde isim yazılıdır. Bu taşların

Mezar taşlarının bazılarında etnik kökeni belirten “Yörük”, “Türkmen”,

hemen hepsi erkeklere aittir. Yazılar ve ölüm tarihleri kötü bir Osmanlıcayla

“Avşar”, “Yüreğil” gibi soyadlarına rastlanmıştır. Bu soyadları, Beşkaza

yazılmıştır. Yazılar, kazıma biçimiyle mezar taşındaki damgalarla benzerlik

Yöresi’ndeki halkın etnik kökenini göstermesi, yörenin tarihine ışık tutması

göstermiştir. Bu da isimli mezar taşlarının taş ustalarınca değil, aile fertleri veya eli

açısından en az mezar taşlarındaki Oğuz damgaları kadar önem taşır.

yatkın kişilerce imal edildikleri sonucunu doğurmuştur. Ayrıca isimsiz mezar taşlarının çokluğu da bu taşların saydığımız kişilerce imal edilmiş olabileceğini

2. 1. Kılıç Formlu Mezar Taşları

desteklemiştir. Zira Osmanlı döneminde mezar taşı ustalarının okuma-yazma

bildikleri aşikardır ve bu vasıfta biriyken ölen atası veya akrabasının mezar yerinin

Metaller

parlaklıkları,

sanatsal

görüntüleri

ve

sahip

olduğu

bilinmesi için sipariş eden yörüğe, isimsiz mezar taşı hazırlaması pek mantıklı

dayanıklılıklarıyla insanlar tarafından tarih boyunca değerli sayılmıştır. Bu değer

gelmemektedir.

kazanma süreci, onlardan silah, süs eşyası ve para yapımında faydalanılmasıyla

Üzerinde ölüm tarih yazılı taşlar, ölüm tarihi bulunmayan damgalı mezar

hızla ilerlemiştir.

taşlarının kabataslak hangi yüzyıla ait olduğunu tespit etmede çok işe yaramıştır.

Türlerine, değerlerine ve sahip oldukları vasıflara göre zamanla metallere

Çünkü mezar taşları biçim, hammadde, doğa koşulları sebebiyle zaman içinde

metafizik anlamlar atfedilmiştir. Kimisinin iyileştirici gücü olduğuna kimisininse

uğradıkları tahribatla benzerlik göstermektedirler. Bununla birlikte ölüm tarihi

kötü güçleri çektiğine inanılmıştır. Türk toplumuna baktığımızdaysa metafiziksel

yazılı taşlarda meydana gelen erimeler diğer taşlardaki damgaların erimeleriyle de

anlam yüklenen tek metalin, tarihin en eski devirlerinden itibaren demir olduğu

benzerdir. Kesin olmamakla birlikte, çalışma esnasında rastlanmış, üzerinde ölüm

görülür.97. Oğuz Türklerince yıldırımlarla gökten indiğine inanılan demir98, taşıdığı bu

tarihi bulunmayan en eski damgalı mezar taşının XVIII. yüzyıla ait olduğu

Tanrısal köken ve kötü ruhları temizlediğine inanılan ateşle işlenmesi sebebiyle99

düşünülmektedir. Cumhuriyet Dönemi’nde dikilmiş mezar taşlarında eski kültürün izleri

kutsallık kazanmıştır. Bu yüzden demir dövülürken merasimler tertip edilmiş,

azdır. Taşların hiçbirisi balbal biçimli değildir. Genellikle kılıç ve soyut insan formlarında yapılmışlardır. Ayrıca hiçbirisinde Oğuz damgası yoktur. Damga geleneği, az miktarda mezar taşında ay, güneş, yonca-çiçek, hayat ağacı ve Gök Tanrı damgalarıyla gelenek yaşatılmıştır.

242

97

Konu hakkında detaylı bilgi için bkz. Abdülkadir İnan, “Türklerde Demircilik Sanatı (Tarihte ve Folklorda)”, Makaleler ve İncelemeler, C:2, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1998, s.229-231. 98 Şeşen, İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, s.58; s.204 99 İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm Materyaller ve Araştırmalar, s.67-68.

243

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Çalışma esnasında tarih ibaresi taşıyan en eski mezar taşına Yayla Kınık


kağanlara Türklerin “Kılıç Han” dediğini, erkeklerde yiğitliğin kılıçla ölçüldüğünü

Demirin sahip olduğu bu vasıflar, zamanla kendisinden yapılan kılıcın da kutsal bir

söyler106. Ayrıca, “demir” (temür) sözcüğünü açıklarken başta Kırgızlar ve Kıpçaklar

nesne olduğu inancını zamanla oluşturmuştur101.

olmak üzere çeşitli Türk boylarının demiri kutsal gördüklerini ve kılıçlarını çıkarıp

Esasen gerçek işlevi nesneleri bölüp parçalamak, canlıları öldürmek olan

onlar üzerine yemin ettiklerini aktarır107. Dede Korkut Hikayeleri’ne bakıldığında

kılıç bu işlevi yüzünden ölümün simgesi sayılmış; kendisine sahip olan kişiye

Boğaç Bey’in anlatıldığı hikayede, bir insan gibi isim taşıyan ve adı Kara Polat olan

düşmanlarının ölümüne sebep olduğu için güç, kahramanlık, cesaret, yiğitlik,

bir kılıç göze çarpar108. Herhangi bir cansız varlığa isim verme durumu sadece bu

adalet ve kötülükleri yok etme vasıflarını kazandırmıştır102.

hikayede vardır. Rubruk’un aktardıklarına göre kılıç mevzusu Moğollarda da

Kılıcın kutsallığı konusunda ilk kayıtlar İskitlerle ilgilidir. Herodot’un

vardır. Müellif, Batu Han’ın eşinin yatağının başında ve çadırın kapısında kılıçların

aktardıklarına göre Türkler, her sene odunları yığarak büyük bir sunak yeri

asılı olduğunu ve kadının bu kılıçların koruyuculuğuna inandığını onlara saygı

yapmaktadır. Meydana gelen odun tepesinin en üstüne savaş tanrısı Ares’i

duyduğunu anlatır109.

simgeleyen büyük bir kılıç koymaktadırlar. Onu, Ares’in simgesi saymakta ve

Kılıca verilen değer, somut kültüre de yansımıştır. Tarihi süreçte mezar

törenlerde onun önünde yüzlerce kurbanlar kesmektedirler103. Herodot’un

taşları incelendiğinde, kılıcın taş işlemeciliğine etki ettiği görülür. Örneğin kılıca

aktardığı Türklerde kılıcın savaş tanrısının simgesi sayılmasına Bizans

verilen değer ve de Türk yaşantısında kılıcın kemerde sürekli takılı olması

kaynaklarında da rastlanır. V. yüzyılda yaşamış Bizanslı alimler, Atilla’nın dünyaya

sebebiyle erkekler, bellerindeki kılıçlarla defnedilmişlerdir110. Hun dönemine ait

hükmetmesini Ares’in kutsal kılıcını bulmasına bağlamışlardır104.

kurganlardan, Kök Türk kurganlarına dek birçok mezarda ölünün beline bağlı

Kılıç konusu Çince’de de vardır. Birçok Türkçe sözcüğün geçtiği Çin dili

kılıçlara denk gelinmiştir111. Hazar kurganlarında yapılan kazılarda hemen her

incelendiğinde, Hun devrinde geçtiği sanılan kılıç sözcüğüne tesadüf edilir105.

erkeğin yanına bir bıçak konduğu görülmüştür112. Mezar taşı veya ölen kişiyi

Sözcük, Türklerin kılıca verdiği önemden, işlemelerindeki ustalıktan ve sözcüğü baskın şekilde kullanmalarından dolayı bu dile geçmiş olabilir. Türkçe eserlere bakıldığında kılıçla ilgili birçok örnek çıkar. Divan-u Lugat’it Türk’te Kaşgarlı Mahmut, yaptığı veya düşündüğü işlerde dirayet sergileyen

106

100

Yörükan, Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri Şamanizm, s.62. “El Cemahir fi Marifet El Cevahir” adlı eserde anlatıldığına göre Oğuzlar, bakır başta olmak üzere metal madenlere önem vermişlerdir. Onlardan kılıç, ok ucu başta olmak üzere çeşitli silahların, süs eşyalarının yapımında faydalanmışlardır. Kutsal sayılan madenlerden yapılan silahlar da önem kazanmıştır. Aktaran: Şeşen, a.g.e., s.204. 102 Bayram Sevinç, “Yiğit Ve Silahlı Adam Diyalektiğinde Kılıç İmgesi”, Turkish Studies Volume:8/6, Ankara 2013, s.622. 103 Herodotos, Herodot Tarihi, Çev. Müntekim Ökmen, Remzi Kitabevi, İstanbul 1991, s.309. 104 Ahmetbeyoğlu, Atilla’nın Sarayında Bir Romalı, s.48. 105 Necef, s.164. 101

244

Müellif eserinde şu şiiri aktarır: “Yiğitler çağrıştılar/ Kızgın gözle bakıştılar/Bütün silahlarla çarpıştılar/Kılıç kına güç sığdı” Bkz. Kaşgarlı Mahmut, Divan’u Lugat’it Türk, C:1, s.359. 107 Kaşgarlı Mahmut, a.g.e., C:1, s.362 108 Ergin, Dede Korkut Hikayeleri, C:1, s.9. 109 Rubruk, Moğolların Büyük Hanına Seyahat, s.98 110 Bu hususta Çin kaynakları şunu söyler: Kırgızlarda herkesin kemeri ve buna takılan bıçağı, kılıcı ve bileği taşı vardır. Bkz. Ögel, İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, s.212-213. 111 Bahaeddin Ögel, “Türk Kılıcının Menşe ve Tekamülü Hakkında”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, C:6, S:5, Ankara 1948, s.431-443. 112 Ögel, İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, s.236.

245

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

dualar okunmuştur. Kağanlar bayramların gelişini demir döverek kutlamıştır100.


temsil amacıyla yapılan bedizlerin hemen hepsi, bellerinde bir eliyle tuttukları kılıç figürüyle hazırlanmıştır

113

.

benzetilmiştir (Fotoğraf 54). Görüntüleriyle adeta kılıçların mezar başına dikilmiş hali olmuşlardır.

Kılıcın ölülerle defnedilmesi mevzusu günümüzde değişikliğe uğramış bir

Bir rastlantı veya benzetme gibi görülen bu durum, aslında kılıcın

halde sürmektedir. Beşkaza’da erkek mevtaların bedenleri bekletilirken kötü

kültürdeki yerinden kaynaklanır. Çünkü kılıcın form olarak mezar taşlarına etki

ruhlardan korunması, üzerine cin-şeytan gelmemesi için üzerlerine kılıcın

etmesi değil, tam tersine etki etmemesi mantığa aykırıdır. Türk Kültürü’nde en

minyatürü olan bıçak konulur. Kadınların bedenlerineyse iki bıçağın bir araya

büyük erdem yiğitlik, savaşçılık görülmüştür. Kişiler mezarlara kılıçlarıyla

gelmesinden oluşan makas konulur. Bu bıçak ve makaslar, cesetler yıkanana dek

gömülmüştür116. Kılıcın etki ettiğinin kanıtı aslında şaşılacak bir durum değildir. Osmanlı

Türklerin savaşçı yapılarından ve dini inançlarından kaynaklanan bu

döneminde, kişilerin icra ettiği iş ve meslekler kavuk, fes, kalpak, çapa, gemi

durum İslamiyet’in kabulü sonrasında da sürmüştür. Başta Erzurum, Kars,

direği, yelken bezi, urgan, halat, gemi çapası, hokka ve kalem gibi çeşitli tasvirler

Ardahan illeri olmak üzere Türkmenlerin yoğun bulunduğu yerlerin

ve formlarla mezar taşlarına uygulanmıştır117. Bununla birlikte XII. yüzyıldan XX.

mezarlıklarında, mezar taşlarının orta kısımlarına kama, bıçak veyahut kılıç

yüzyıla kadar deve, koyun, at, keçi gibi yetiştirilen hayvanlar da mezar taşlarında

kabartmaları yapılmıştır114. Bu kabartmaların kılıcın güç, hakimiyet, kuvvet

form olarak uygulanmıştır118.

sembolü sayılmasından kaynaklandığı düşünülmektedir115. İslamiyet’e rağmen dini alanda varlığını sürdüren kılıç inancı, ilk dönem mezarlarından itibaren bazı mezar taşlarının formuna etki etmiştir. Bu durum, her ne kadar sanat tarihçilerini ve arkeologları ilgilendiren bir konu olsa da bilimsel alanda şimdiye dek dile getirilmemiştir. Bu sebeple konu hakkında bilgi vermenin faydalı olacağı kanaatindeyiz. Araştırmalar esnasında Türkistan sahasındaki işlem görmüş balbalların ve yöredeki mezar taşlarının, kurganlardan çıkan kılıçlarla şeklen benzerlik gösterdiği tespit edilmiştir. Kılıçlara benzeyen balbalları sıralayacak olursak tepe kısmı eğimli geyikli taşlar ve Uybat I, Uybat II, Uybat III, Uyug Arjan’dır (Fotoğraf 55-56-57-58). Gördükleri işlemlerle taşlar, tepesi eğimli palalara, üçgen uçlu kılıçlara 113

Bedizlerin en önemli ortak özelliği sağ elle tutulan ant kadehi ve sol elle tutulan kemerdeki kılıçtır.Kırgızistan’daki örnekler için bkz. Belli, Kırgızistan’da Taş Balbal ve İnsan Biçimli Heykeller, s.55-88. 114 Yunus Berkli, “Ardahan-Çıldır Çevresinde Heykel Biçimli Mezar Taşlarının Türk Sanatındaki Yeri Ve Önemi”, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sanat Dergisi, Sayı: 9, Erzurum 2006, s.178. 115 Yunus Berkli, a.g.m., s.180.

246

Fotoğraf 54: Hun, Peçenek ve Cengiz Han dönemlerine ait Türk kılıçları119

116

Yaşar Çoruhlu, Eski Türklerin Kutsal Mezarları Kurganlar, s.147. Osmanlı dönemine ait bazı şehirlerdeki mezar taşı örnekleri ve formları için bkz. Ali Rıza Özcan, İstanbul'un 100 Mezar Taşı, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Yayınları, İstanbul 2013; Nidayi Sevim, Medeniyetimizin Sessiz Tanıkları, Kitap Dostu Yayınları, İstanbul 2009; Lütfi Şeyban, Osmanlı Dönemi Taraklı Mezar Taşları ve Kitabeleri, Sakarya Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Sakarya 2008; İshak Güven Güvelioğlu, Osmanlı Mezar Taşları, Türkiye Anıtlar Derneği Yayınları, İstanbul 2008. 118 Türk Kültürü’nde yetiştirilen hayvanlar mezar taşları biçimine etki etmiştir. Koyun, koç, at, deve şeklinde tasarlanmış mezar taşları mevcuttur. Bkz. Çay, Anadolu’da Türk Damgası Koç Heykel Mezar Taşları Ve Türklerde Koç Koyun Meselesi, 34-46; Ağasıoğlu, Taşbaba Türkün Yaddaşı, s.32-35. 119 Ögel, “Türk Kılıcının Menşe ve Tekamülü Hakkında”, s.432-441. 117

247

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

ölülerin üzerinde durur.


formdadır. Uzunlukları 64 cm ile 89 cm arasında değişmektedir. Önemli bir kısmı Osmanlı dönemine aittir. Bazılarında hiçbir motif veya yazı, bilgi yoktur (Fotoğraf 59-60-61). Ancak bir kısmında ölümden sonraki hayatı simgeleyen hayat ağacı veya selvi ağacı çizimi vardır. Taşlarda ayrıca yıldız, gezegen, cami ve ev gibi çizimler de vardır (Fotoğraf 62-63-64). Taşların bazılarında yer alan yazılarla kılıç formunun kadın-erkek ayırt etmeden mezar taşlarına uygulandığı anlaşılmıştır.

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Fotoğraf 55: Uybat I Yazıtı

Fotoğraf 56: Uybat IIYazıtı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

120

121

Fotoğraf 59: Zorlar Köyü’ndeki örnek

122

Fotoğraf 57: Uybat III Yazıtı

Fotoğraf 60: Sarıyer Köyü’ndeki örnek

Fotoğraf 58: Uyug Arjan Yazıtı123

Yörede eski Türk kılıçlarıyla benzer formu paylaşan mezar taşı sayısı azımsanmayacak sayıdadır. Çoğunlukla ova köylerindeki baş ve ayakucu taşları, bu 120

http://bitig.org/show_big.php?fn=pictures/671.jpg Erişim Tarihi: 19.10.2016 http://bitig.org/show_big.php?fn=pictures/662.jpg Erişim Tarihi: 19.10.2016 122 http://bitig.org/show_big.php?fn=pictures/651.jpg Erişim Tarihi: 19.10.2016 123 http://bitig.org/show_big.php?fn=pictures/482.jpg Erişim Tarihi: 19.10.2016 121

248

249


2. 2. Balbal Formlu Mezar Taşları Günümüz mezar taşlarına yön veren önemli unsurlardan olan balballar, Tunç Devri ile mezarlarda, kurganlarda uygulanmıştır (Fotoğraf 65)124. İlerleyen yüzyıllarda kendisine yüklenen anlamın değişmesi ve teknolojinin gelişmesiyle

Fotoğraf 61: Sahil Ceylan’daki örnek

Fotoğraf 62: Eşen Köyü’ndeki örnek

Fotoğraf 65: Kuzey Moğolistan’daki balballar

126

Yörede balbal formlu mezar taşları önemli oranda vardır. Türkistan’daki 23 metrelik örneklerinin aksine, daha ufak yapılıdırlar. En uzunu 1.92 metre olmakla birlikte boyları genellikle toprak yüzeyinden itibaren 55 ile 85 cm, enleri

124

Fotoğraf 63: Nif Köyü’ndeki örnek

Fotoğraf 64: Akbük Köyü’ndeki örnek

Çoruhlu, Eski Türklerin Kutsal Mezarları Kurganlar, s.371. Çoruhlu, a.g.e., s.372-373. 126 B.Ch. Munkhbayar, “Study of Archaeological Monuments of Mongolian Altai”, Теория И Практика Археологических Исследований, No:4, Altai 2016, s.167. 125

250

251

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

geyikli taşlara, bedizlere ve yazıtlara dönüşmüştür125.


29 ile 53 cm arasında değişmektedir. Taşlar çoğunlukla kalker kökenlidir127. İşleme tabi tutulmamış, doğadan gelişi güzel toplanmışları sayıca fazladır (Fotoğraf 6667-71). Ancak bunun yanında işleme tabi tutulanları veya yörede yaygın olarak bulunan Likya kalıntılarından hazırlanmışları da vardır (Fotoğraf 68-69-70)128. Bu durumun, geleneği yaşatmak için geçmiş medeniyetlerden kalan hazır ve uygun

Fotoğraf 68: Kaya Köyü’ndeki örnekler Fotoğraf 66: Sarıyer Köyü’ndeki örnekler

Fotoğraf 67: Gerişburnu Köyü’ndeki örnek 127

Colin, Hans J., “Fethiye-Antalya-Kaş-Finike (Güneybatı Anadolu) Bölgesinde Yapılan Jeolojik Etüdler”, Maden Tetkik ve Arama Dergisi, Yıl:1962, S:59, s.22-46. 128 Türklerin ileri düzey taş işlemeciliğine rağmen sergiledikleri bu enteresan hareketin kaynağına, İstanbul’u XVII. yüzyılda gezen Tournefort isimli Fransız seyyah ve bilim adamının gezi notlarında rastlanır. Tournefort, İstanbul’daki ustaların, mermer sıkıntısı çekmemek için genellikle eski kentlerin harabelerine gittiklerini ve burada karşılaştıkları işe yarar parçaları aldıklarını anlatır. Bkz. Joseph de Tournefort, Tournefort Seyahatnamesi, Çev. Ali Berktay, Kitap Yayınevi, İstanbul 2013, s.84.

252

Fotoğraf 69: Döğer Köyü’ndeki örnekler

253

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

taşları kullanma mantığından kaynaklandığı düşünülmektedir.


2. 3. Bediz ve Soyut İnsan Formlu Mezar Taşları Resmi devlet tarihi vasfı taşıyan Orhun Yazıtları’nda129 ve Köl İç Çor Yazıtı’nda130 yer alan bediz, mezar taşlarına etki eden bir diğer form çeşididir. Çin kaynaklarında, Müslüman seyyahların ve Avrupalı misyonerlerin eserlerinde “Türkler mezarın başına ölenin suretini diker” sözleriyle kendini gösteren bediz131, daha çok erkekleri tasvirlemede kullanılan heykellerdir132. Bedizlerin yüz betimlemeleri eksiksizdir. Kaftan, kemer, kılıç ve sağ eleriyle tuttukları kap, hemen her birinde vardır (Fotoğraf 72). Bedizlerin en eskileri, Kazakistan’da gün yüzüne

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Bediz geleneği, Kur’an’daki ayetler ve Hz. Muhammed’in hadislerle heykellerin yasaklanmış olmasından dolayı134 Türkler, Müslüman olunca değişime

uğramıştır. Yüzün, gözün, kaşların, bıyıkların ve kolların belirtilmediği ancak ilk

Fotoğraf 70: Seki Köyü’ndeki örnekler

bakışta insanı andıran soyut forma dönüşmüştür. Bu form ile ölenin mesleği, tarikatı gibi kişisel özelliklerini belli etmek amacıyla kavuk, fes, börk, kalpak gibi başlıklar eklenmiş, mezar taşı gövde ve baştan meydana gelmiştir135. Bediz geleneği İslamiyet’in heykeli yasaklamasına rağmen nadiren de olsa ülkemizde yaşatılmıştır. Çalışma sırasında, yörede 2 adet bediz tespit edilmiştir. Bulunan bedizlerden ilki Korubükü Köyü’ndedir. Bedizin gövdesi yoktur. Sadece kafa kısmı kalmıştır. Kireç taşından imal edildiği için zamanla yağmur, rüzgar, nem gibi sebeplerle zamanla bedizin yüzü aşınmıştır. Ancak oluşan tahribata rağmen gözleri, bıyığı ve alt dudağı belirgindir. Eni 28 cm, yüksekliği 43

129

Tekin, Orhon Yazıtları, s.38. Ölmez, Orhon Uygur Hanlığı Dönemi Moğolistan’daki Eski Türk Yazıtları, s.218. 131 Yılmaz, “Baba mı, Balbal mı Yoksa Bediz mi?”, s.210-211. 132 Kadın bediz örnekleri için bkz. Belli, Kırgızistan’da Taş Balbal ve İnsan Biçimli Heykeller, s.97-103. 133 Çoruhlu, Erken Devir Türk Sanatının Doğuşu, s.159. 134 Derya Uzun, “Heykel Sanatının Türk Kültürü İçindeki Yeri ve Yervant Oskan Efendi”, Batman University International participated Science and Culture Symposium, 18-20 Nisan 2012 Batman, s.280-281. 135 Aktemur, Ardahan Çevresindeki Soyut İnsan Heykeli Formlu Mezar Taşları, s.11. 130

Fotoğraf 71: Karaçulha Köyü’ndeki örnek

254

255

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

çıkarılmış Maden Devri’nde yapıldığı tahmin edilen örneklerdir133.


cm olan bedizin baş kısmında herhangi bir damga, ölüm tarihi yoktur. Bedizin

sahip olduğu basit tasvir, aynı mezarlıkta bulunan ve çalışmanın ilerleyen

Türkistan’daki örneklerle birebir uyuşan görünüşü, onun sadece özenli bir

kısmında örneklenen iki adet insan çiziminde de vardır. .

Fotoğraf 72: Altaylardan bir bediz

136

Fotoğraf 73: Korubükündeki bediz

Yöredeki bir diğer bediz, Yörük hayatının ve eski Türk kültürü unsurlarının

Fotoğraf 74: Karaçulha’deki bediz

Fotoğraf 75: Bedizin arka yüzeydeki üç

yerel halk tarafından ısrarla sürdürüldüğü Karaçulha Köyü’ndedir. Yüksekliği 68

nokta ve hicri 1171,miladi 1757-58

cm, genişliği 26 cm olan bedizde, merhumun ismi yazmamaktadır (Fotoğraf 74).

tarihi

Sadece bıçakla yapıldığı belirgin olan, arka yüzeyindeki hicri 1171 tarihi vardır.

Yöredeki soyut insan formlu mezar taşı yapımı incelendiğinde, Osmanlı

Miladi takvimde 1757-58 yıllarına tekabül eden bu sayı, bediz geleneğinin yörede

döneminden günümüze dek sürdüğü görülür. Taşların yapıldığı yüzyıl yaklaştıkça,

XVIII. yüzyıla kadar sürdüğünü göstermiştir (Fotoğraf 75).

üzerinde kişisel bilgiler ve ölüm tarihleri yer alır. Ölüm tarihleri, bazı örneklerde 3

Arka yüzeydeki tarihin üstünde Saymalıtaş’tan itibaren Türk kaya

haneyle yazılıdır (Fotoğraf 77-83).

resimlerinde ve Türk Yazıtları’nda görülen, yörede birçok mezar taşında da

Taşların formlarında farklılıklar vardır. Bazılarında kulak, kol ve omuz

rastlanılan üç nokta vardır. Rastlanan bu noktalar, Orhun Alfabesi’ndeki “–nt”

çıkıntıları belirgindir. Bu tip mezar taşlarının bediz üslubundan izler taşıdığı

sesine karşılık gelen “and” harfiyle uyumludur137.

aşikardır (Fotoğraf 98-99-100-101). Bazı örneklerdeyse sade bir üslup olup yüzü

Bedizde üslup olarak basit bir tasvirleme uygulanmıştır. Yekpare haldeki

temsilen başın ortası kabartılmıştır (Fotoğraf 76). Ayrıca yüzün aşındırıldığı ve

taş, soyut insan formundaki mezar taşları gibidir. Taşın baş kısmında düğme

aşındırılan bu kısma ay yıldızın yapıldığı örnekler de vardır (Fotoğraf 79). Güneşli,

şeklinde yapılmış iki göz çukuru ve ağzı temsil eden yamuk bir çizgi vardır.. Bedizin

Üzümlü, Akbük köylerinde bu tarz örneklere rastlanmıştır. Üzümlü Köyü’nde rastlanılan bir örnekte de göz ve ağız benzeri çizime benzeyen bir durumla karşılaşılmıştır. Ancak, bunun doğal yolla mı insan eliyle mi olduğu

136 137

Кубарев, Старая турецкая Скульптура на юге Сибири, s.7. Tekin, Orhon Yazıtları, s.10; Ölmez, Moğolistan’daki Eski Türk Yazıtları, s.52.

256

anlaşılamamıştır (Fotoğraf 78).

257

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

çalışmayla meydana geldiğinin işaretçisidir gösterir. (Fotoğraf 73).


(Fotoğraf 81). Geleneksel bir diğer uygulamaysa İslamiyet öncesi döneme ait çizimlerde ve bedizlerde sıkça rastlanan baş kısmına üç dilimli Umay tacı çizme geleneğidir (Fotoğraf 82). Bu çizim ölenin bayan olduğunu göstermek için uygulanmıştır139. Yörede Umay taçlı mezar taşına rastlanmıştır (Fotoğraf 83).

Fotoğraf

76:

Sarıyer

Köyü’ndeki Fotoğraf 77: Güneşli’de yüzün belli edilmek için aşındırıldığı örnek138

kabartma yüzlü örnek

Fotoğraf

80:

Maltalu-Altaylarda Fotoğraf 81: Eşen Köyü’ndeki tepesi

bulunan tepesi topuzlu bediz140.

Fotoğraf 78: Üzümlü’de yüzün belli Fotoğraf 79: Akbük’teki yüz kısmı aşındırılmış, ay yıldızlı örnek

edilmek için aşındırıldığı örnek

Bir diğer soyut insan formlu mezar taşı çeşidi, tepesi çıkıntılılardır. Çıkıntının, bazı bediz örneklerinde görülen gelenekten geldiği düşünülmektedir 138

Mezar taşındaki ifadeye göre ölen kişinin ismi, İbrahim oğlu Mustafa Orhan’dır.

258

çıkıntılı örnek

139

Eski Türk dininde önemli ruhlardan birisi olan Umay, Türk Yazıtlarında ve Kaşgarlı’nın Divan-u Lugat’it Türk’te sıkça adı geçen bir ruhtur. Yazıtlarda kağanların eşleri olan hatunların kendisine benzetildiği Umay, Kök Tengri’nin yanında yer alan bir ruhtur. Kaşgarlı eserinde Umay için “Kadın doğurduktan sonra karnından çıkan hokkaya benzer nesne. Buna çocuğun ana karnında eşi denir. Birisi buna hizmet ederse çocuk doğar. Kadınlar, sonu uğur sayarlar” der. Bedizlerde Umay, üç adet üçgenden oluşan bir taçla simgelenir. Bkz. Kaşgarlı Mahmut, Divan’u Lugat’it Türk, C:I, s.123; Belli, Kırgızistan’da Taş Balbal ve İnsan Biçimli Heykeller, s.47; Fuzuli Bayat, Türk Mitolojik Sistemi 2, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2007, s.49-78; Onur Alp Kayabaşı, “Türk Mitolojisinin Kutsal Dişisi:Umay”, IJOESS Dergisi, Volume:7, Issue:22, Mart 2016, s.220-228. 140 Кубарев, Старая турецкая Скульптура на юге Сибири, s.14.

259

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı


2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Fotoğraf 82: Kemik üzerinde Umay taçlı Fotoğraf 83: Korubükü Köyü’ndeki bir kadın ve hizmetçisinin görüntüsü141

Fotoğraf 85: Seydiler Köyü’ndeki başı

Fotoğraf 84: Soyut insan formuna önderlik eden bediz formu

142

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

daire formlu örnek

1717-18’e ait Umay taçlı örnek

Beşkaza Yöresi’nde en sık karşılaşılan soyut insan formlu mezar taşı biçimiyse baş kısmı daire şeklinde yapılmışlardır. Bu mezar taşları, baş ve gövdeden oluşur. Taşlarda, soyut usulde insan tasviri bellidir (Fotoğraf 85-86-87). Öleni simgeleme mezar taşlarında eski dönemlerden beri uygulanan bir gelenektir. Nadiren görülen balballar üzerine çizilen yüzlü örneklerle bu durum bilinmektedir (Fotoğraf 88). Yörede soyut insan formu da bediz gibi gelenekselleşmiş ve Türkistan’daki örneklerde olduğu gibi boyuna dikdörtgen bir mezar taşında siyah boyayla bu formun çizilmiş örneği bulunmuştur (Fotoğraf 89).

Fotoğraf 86: Temel Köyü’ndeki örnek

Fotoğraf 87: Arsa Köyü’ndeki günümüze ait örnek

141

Semra Alyılmaz-Cengiz Alyılmaz, “Eski Türk Kadın Heykellerinin Düşündürdükleri”, Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, S:3/4, Erzurum 2014 s.9.

260

142

Кубарев, Старая турецкая Скульптура на юге Сибири, s.27.

261


Fotoğraf 91: Çaltılar Köyü’ndeki halkalı

Fotoğraf 89: Akbük Köyü’nde mezar

halkalı saç

saç örgülü mezar taşı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

çizilmiş bir bediz143

taşına boyayla soyut insan çizilmiş

örgülü mezar taşı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Fotoğraf 90: Karaçulha Köyü’ndeki

Fotoğraf 88: Altaylarda taş üzerine

örnek Soyut insan formunda karşılaşılan bir diğer tür, arka yüzeyi kabartmalı saç örgülülerdir. Çalışma esnasında bunların üç şekilde yapıldığı görülmüştür: Tepe kısmı halkalılar, kılıç biçimli örgülüler ve sade saç örgülüler. Tepe kısmı halkalı saç örgülü tipe, iki mezar taşında rastlanmıştır (Fotoğraf 90-91). Üst kısımda yer alan halkaların, gün-güneş damgası olduğu düşünülmektedir. Örgünün alt kısmı dikey ve yatay çizgiler vardır. Saç görüntüsü yapmayı amaçlayan bu çizim, aynı zamanda hayat ağacı motifiyle de benzeşmektedir. Sade saç örgülü mezar taşlarının bazılarında, ön yüzeyinde Kök Tengri damgası vardır (Fotoğraf 92-175). Kılıç biçimli saç örgülü mezar taşları, dikey ve yatay çekilmiş sık çizgilere sahiptir. Çizgiler boylamasına uzatılmıştır. Bu taşların

Fotoğraf 92: Ören Köyü’ndeki sade

Fotoğraf 93: İnlice Köyü’ndeki sade saç

saç örgülü örnek

örgülü örnek

birisinin ön yüzünde silik ve kötü yazılmış Osmanlıcayla “Mehmet” ismine rastlanmıştır (Fotoğraf 95). Böylece saç örgülü taşların erkekler için de yapıldığı anlaşılmıştır. 143

Кубарев, Старая турецкая Скульптура на юге Сибири, s.39.

262

263


2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Fotoğraf

94:

Yayla

Karaçulha Fotoğraf 95: Atlıdere Köyü’ndeki kılıç

Köyü’ndeki kılıç saç örgülü örnek

biçimli saç örgülü örnek

Soyut insan formlu mezar taşlarında rastlanan bir diğer tür, omzu veya

Fotoğraf 96: Altaylarda kol tasvirlemesi Fotoğraf 97: Altaylarda kol tasvirlemesi yapılmamış bediz144

yapılmamış bir diğer bediz145

kolu çıkıntılı olanlardır. Bunlarda omuzlar ya da kollar nettir. Baş gövdeyle birleşiktir. Bu türün Altaylarda bulunan bedizler doğrultusunda, eski gelenekle ve insan tasviri yapma amacıyla hazırlandıkları düşünülmektedir.

Fotoğraf 98: Ovacık’taki omuzlu örnek

Fotoğraf 99: Güneşli’deki omuzlu örnek

144 145

264

Кубарев, Старая турецкая Скульптура на юге Сибири, s.30. Кубарев, Старая турецкая Скульптура на юге Сибири, s.33.

265

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı


Fotoğraf 100: Çökek Köyü’nde 1773-

Fotoğraf 101: Güneşli Köyü’ndeki 1964

74’e ait kol çıkıntılı mezar taşı

yılına ait kol çıkıntılı mezar taşı

Mezar taşlarında kişinin cinsiyetinin belli etme amacı güdülen bir diğer tür, kadın tasvirli mezar taşlarıdır. Yörede, XIX. ile XX. yüzyılda uygulandığı anlaşılan bu form, baş kısmı küt bir şekilde sona erecek şekilde uygulanmıştır. XX. yüzyılda ait bir örnekte, isim yazılıdır (Fotoğraf 104). Çalışma esnasında birisi kolyeli (Fotoğraf 105) olmak üzere dört adet örneğe rastlanmıştır.

Fotoğraf 104: Temel Köyü’ndeki kadın Fotoğraf 105: Gökçeovacık Köyü’nde kolyeli kadın tasvirli örnek

tasvirli örnek

Beşkaza Yöresi’ndeki soyut insan formu taşıyan taşlarının uzunlukları

genellikle 45 ila 77 cm, enleri 26 ila 42 cm arasındadır. Taşların yapımında genellikle kireç taşı kullanılmıştır. Mezar taşlarının hazırlanışında öleni tasvir etme amacı belirgindir. KAYNAKÇA 1-Yazılı Eserler ACUN, Hakkı, Türk Kültüründe Taşlar, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara 2014.

Fotoğraf

102:

Kırgızistan

Müzesi’ndeki kadın bedizi

Milli Fotoğraf 103: Seydiler Köyü’ndeki kadın

146

tasvirli örnek

AGACANOV, S. G., Oğuzlar, Çev. Ekber N. Necef-Ahmet, Annaberdiyev, Selenga Yayınları, İstanbul 2013. AĞAÇ, Saliha-Sakarya, MENEKŞE, “Hayat Ağacı Sembolizmi”, Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Aralık 2015, C:1, s.1-14.

146

Semra Alyılmaz-Cengiz Alyılmaz, “Eski Türk Kadın Heykellerinin Düşündürdükleri”, Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, S:3/4, Erzurum 2014 s.11.

266

267

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı


BABAYAR, Gaybullah, Köktürk Kağanlığı Sikkeleri Kataloğu, Tika Yayınları,

AĞASIOĞLU, Firidun, Taşbaba Türkün Yaddaşı, Bilgeoğuz Yayınları,

Ankara 2007.

İstanbul 2014.

BAKIR, Abdullah, Yazıcızade Ali'nin Selçuk-Name İsimli Eserinin Edisyon

AHMETBEYOĞLU, Ali, Atilla’nın Sarayında Bir Romalı, Yeditepe Yayınevi,

Kritiği, Marmara Üniversitesi, Doktora Tezi, İstanbul 2008.

İstanbul 2014.

BARTHOLD, W., Türklerde ve Moğollarda Defin Meselesine Dair, Çev.

AK, Mehmet, Teke Yörükleri (1800-1900), Türk Tarih Kurumu Yayınları,

Abdülkadir İnan, Belleten, C:11, S:43, Temmuz 1947, s.534-536.

Ankara 2015.

BAYAT, Fuzuli, “Türk Mitolojisinde Dağ Kültü”, Folklor/Edebiyat Dergisi,

AKÇORAKLI, Osman-OTAR, İsmail, Kırım'da Tatar Tamgaları, İlkiz Ofset

S:46, C:12, Ankara 2006, s.47-60.

Matbaacılık, Ankara 1996.

BAYAT, Fuzuli, Türk Mitolojik Sistemi 2, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2007. BAYKUZU, Tilla Deniz, “IV. ve V. Yüzyıllarda Çin’deki Birkaç Hun Hükümdar

Dergisi, S:129, Ankara 2012, s.16-20. AKSOY, Mustafa, Tarihin Sessiz Dili Damgalar, Yeni İnsan Yayınevi,

Kurganı ve Türbesi Hakkında”, Tarih İncelemeleri Dergisi, C:20, S:2, İzmir 2005, s.115.

İstanbul 2014. AKTEMUR, Ali Murat, Ardahan Çevresindeki Soyut İnsan Heykeli Formlu Mezar Taşları, Eser Ofset Matbaacılık, Erzurum 2012. ALYILMAZ, Cengiz, “Bugut Yazıtı ve Anıt Mezar Külliyesi Üzerine”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S:13, Konya 2003, s.11-21. ALYILMAZ, Semra; ALYILMAZ, Cengiz, “Eski Türk Kadın Heykellerinin Düşündürdükleri”, Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, S:3/4,

BELLİ, Oktay, Kırgızistan’da Taş Balbal ve İnsan Biçimli Heykeller, Arkeoloji Ve Sanat Yayınları, İstanbul 2003. BERKLİ, Yunus, “Ardahan-Çıldır Çevresinde Heykel Biçimli Mezar Taşlarının Türk Sanatındaki Yeri Ve Önemi”, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sanat Dergisi, S:9, Erzurum 2006, s.174-186. BOZKURT, Nebi, “Sanduka”, İslam Ansiklopedisi, C:36, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2013, s.102-104.

Erzurum 2014 s.1-33. ANNABERDİYEV, Ahmet-NECEF, Ekber N., Hazar Ötesi Türkmenleri, Kaknüs

CASTRO, Angelo Andrea Di, “The Mori Tim Stupa Complex in The Kashgar Oasis”, East And West Magazine,Vol.58, Roma 2008, s.257-281.

Yayınları, İstanbul 2003. ARSLAN, Muhammet-UYSAL, Nacide, “Adıyaman Besni İlçesi İncearaplar

COLİN, Hans J., “Fethiye-Antalya-Kaş-Finike (Güneybatı Anadolu)

Köyü’ndeki Mezar Taşları”, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi,

bölgesinde yapılan jeolojik etüdler.”, Maden Tetkik ve Arama Dergisi, Yıl: 1962, S:

S:25, Erzurum 2010, s.15-49.

59, s.19-59.

ASLANAPA, Oktay, Türk Sanatı, Remzi Kitapevi, İstanbul 2015. AYAN, Ergin, Plano Carpini’nin Moğolistan Seyahatnamesi, Gece Kitaplığı

ÇAY, M. Abdulhaluk, Anadolu’da Türk Damgası Koç Heykel-Mezar Taşları ve Türklerde Koç-Koyun Meselesi, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1983.

Yayınevi, Ankara 2014. AZAK, Gürbüz, 300 Türk Motifi, Azak Yayınları, İstanbul 1993.

268

269

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

AKSOY, Mustafa, “Tunceli’de Koç-Koyun Heykelleri ve Balballar”, 2023


ÇORUHLU, Yaşar, “Kurgan ve Çadır (Yurt)’dan Kümbet ve Türbeye Geçiş”,

ELİADE, Mircea, Dinler Tarihine Giriş, Kabalcı Yayınları, İstanbul 2003.

Geçmişten Günümüze Mezarlık Kültürü ve İnsan Hayatına Etkileri Sempozyumu, Mezarlıklar Vakfı Yayınları, İstanbul 1999, s.47-62. ÇORUHLU, Yaşar, Erken Devir Türk Sanatının Doğuşu, Kabalcı Yayınları, İstanbul 2011.

1999. ENVEROĞLU, İlham Çağdaş Azerbaycan Resim Sanatında Eski Türk Damgalarının Etkisi, Basılmamış Doktora Tezi, Konya 2005.

ÇORUHLU, Yaşar, Eski Türklerin Kutsal Mezarları Kurganlar, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2016,

ERBEK, Güran, Anadolu Motifleri Sergisi, İzmir Resim Ve Heykel Müzesi Sergi Kataloğu, İzmir 1986.

ÇORUHLU, Yaşar, Türk Mitolojisinin Ana Hatları, Kabalcı Yayınları, İstanbul 2010.

EREN, Naci, Hece Tahtaları, Arkeoloji Ve Sanat Yayınları, İstanbul 1984. ERGİN, Muharrem, Dede Korkut Hikayeleri, C:1, Türk Dil Kurumu Yayınları,

DEMİR, Alpaslan, XVIII. Yüzyılın İlk Çeyreğinde Anadolu'da Bozdoğan Yörükleri, Berikan Yayınevi, Ankara 2012. DEMİR, Necati, Oğuz Kağan Destanı, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2016. DİYARBEKİRLİ, Nejat, Hun Sanatı, Milli Eğitim Basımevi, Ankara 1972. DOĞANAY, Aziz, “Sultan II. Murad’ın Vasiyetnamesinin Mezar Mimarimize Tesiri”, Geçmişten Günümüze Mezarlık Kültürü ve İnsan Hayatına Etkileri Sempozyumu, Mezarlıklar Vakfı Yayınları, İstanbul 1999, s.99-113. DR. FRAYLİÇ-MÜHENDİS RAULİG, Türkmen Aşiretleri, Çev. Habil Adem, Haz: Hasan Babacan-Servet Avşar, Geçit Yayınları, İstanbul 2011. DURMUŞ, İlhami, “Arkeolojik Kalıntı, Buluntu Ve Yazılı Belgelere Göre Köl Tigin-Bilge Kağan Anıtlıkları ve Bu Anıtlıklardaki Türk Kültür Unsurları”, Gazi Türkiyat Türkoloji Araştırmaları Dergisi, C:1, S:1, Ankara 2007, s.35-77. DURMUŞ, İlhami, “İskitlerde Ölü Gömme Geleneği”, Milli Folklor Dergisi, S: 61, Ankara 2004, s. 21-29.

Ankara 2014. EROĞLU, Eren Fehmi, Türkistan'dan Uzak Diyara Beşkaza Fethiye ve Seydikemer Yörükleri, Serüven Kitabevi, Ankara 2015. ERÖZ, Mehmet, Yörükler, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1991. ERTUĞ, Zeynep Tarım, “Hünername”, İslam Ansiklopedisi, C:18, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2013, s.484-485. ESİN, Emel, Orta Asya'dan Osmanlı'ya Türk Sanatında İkonografik Motifler, Kabalcı Yayınları, İstanbul 2004. ESİN, Emel, Türk Kozmolojisine Giriş, Kabalcı Yayınları, İstanbul 2001 EVLİYA ÇELEBİ B. DERVİŞ MEHMED ZILLİ, Evliya Çelebi Seyahatnamesi Topkapı Sarayı Kütüphânesi Bağdat 306, Süleymaniye Kütüphanesi Pertev Paşa 462, Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Beşir Ağa 452 Numaralı Yazmaların Mukayeseli Transkripsiyonu-Dizin, C: IX, hzr. Yücel Dağlı-Seyit Ali Kahraman-

EBERHARD, W., Çin’in Şimal Komşuları, Çev. Nimet Uluğtuğ, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1996.

Robert Dankoff, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2005. FIĞLALI, Ethem Ruhi, Türkiye'de Alevilik Bektaşilik, İzmir İlahiyat Vakfı

EBU ABDULLAH MUHAMMED İBN BATTUTA TANCİ, İbn Battuta Seyahatnamesi, Çev. A. Sait Aykut, C:1, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2004. EBÜ’L GAZİ BAHADIR HAN, Türklerin Soy Kütüğü (Şecere-i Terakime), Haz. Muharrem Ergin, Kervan Kitapçılık, İstanbul 1979. 270

Yayınları, İzmir 2006. GANTULGA, J.; YERUUL-ERDENE J.; MAGAİL, Ch., Deer Stones Of Khoid Tamir, Ulaanbaatar 2016. GÖKALP, Ziya, Türk Uygarlığı Tarihi, İnkılap Kitapevi, İstanbul 1991. 271

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

ELİADE, Mircea, Şamanizm, Çev. İsmet Birkan, İmge Yayıncılık, Ankara


GÖKBİLGİN, M. Tayyib, Rumeli'de Yürükler, Tatarlar ve Evlad-ı Fatihan, İşaret Yayınları, İstanbul 2008.

GÜNER, İbrahim-Ertürk, Mustafa, “Fethiye'de Yaylalar ve Yaylacılık”, Doğu Coğrafya Dergisi, C:10, S:14, Erzurum 2005, s.141-178.

GÖKÇE, Mustafa, “Seyyahlara Göre 19. Asırda Hazar Ötesi Türkmenlerinin sosyal ve Ekonomik Yaşamı”, Osmanlıdan Cumhuriyete Yörükler ve Türkmenler,

GÜRKAN, Salime Leyla, “İslam’da Ölüm”, İslam Ansiklopedisi, C:34, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2013, s.32-34.

Editörler: BEŞERLİ, Hayati-ERDAL, İbrahim, Phoenix Yayınları, Ankara 2008, s.187199.

GÜVELİOĞLU, İshak Güven, Osmanlı Mezar Taşları, Türkiye Anıtlar Derneği Yayınları, İstanbul 2008.

GÖMEÇ, Saadettin, “Kök Türk ve Uygur Tamgaları Üzerine Bir Deneme”, Türk Kültürü Dergisi, S:442, Ankara 2000, s.65-70. Karşılaştırılması”, Türk Kültürü Dergisi, S:383, Ankara 1995, s.166-167. GÖMEÇ, Saadettin, Şamanizm ve Eski Türk Dini, Berikan Yayınevi, Ankara 2011.

Prof. Dr. Nejat Göyünç Armağanı, Konya Üniversitesi Yayınları, Konya 2013, s.393423. HALAÇOĞLU, Yusuf, Anadolu'da Aşiretler Cemaatler Oymaklar (14531650), C:1-6, Togan Yayıncılık, İstanbul 2011. HALAÇOĞLU, Yusuf, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun İskan

GÖMEÇ, Saadettin, Türk Destanlarına Giriş, Akçağ Yayınları, Ankara 2009. GÖRGÜNAY, Neriman, Oğuz Damgaları ve Göktürk Harflerinin El Sanatlarımızdaki İzleri, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2002. GRAÇ, D., “Eski Türk Dönemine Ait Dağ Keçisi Damgalarının Tarihlendirilmesi ve Anlamlandırılması Üzerine”, Çev. Kemal Alyılmaz-Sinan Dinç, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S:37, Erzurum 2008, s.209-230.

Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2014. HARMATA, Janos, Avarların Dili Sorununa Dair Doğu Avrupa’da Türk Oyma Yazılı Kitabeler, Çev. Hicran Akın, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara 1999. HERODOTOS, Herodot Tarihi, Çev. Müntekim Ökmen, Remzi Kitabevi, İstanbul 1991. HESEKİ, Metin, Plastik Açıdan Türk Mezar Taşları, İstanbul Devlet Güzel

GÜLENSOY, Tuncer, Orhun’dan Anadolu’ya Türk Damgaları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1989. GÜLLÜDAĞ, Nesrin, “Türklerde Damga Geleneği ve Nogay Türklerinin Damgaları Üzerine Bir İnceleme”, Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, C:3, S:6, Ocak 2015, s.132-150.

Sanatlar Akedemisi Yayınları, İstanbul 1977. HOPPAL, Mihaly, Şamanlar ve Semboller, Çev. Fatih Sel, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2016. İBN FADLAN, İbn Fadlan Seyahatnamesi, Çev. Ramazan Şeşen, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2016.

GÜLTEN, Sadullah, Atayurttan Anayurda Yörükler, Gece Kitaplığı Yayınları, Ankara 2016.

İNAN, Abdülkadir, “Altay’da Pazırık Kazısında Çıkarılan Atların Durumunu Türk Defin Törenleri Bakımından Açıklama”, Makaleler ve İncelemeler, C:2, Türk

GÜLTEN, Sadullah, XVI. Yüzyıl Anadolu'sunda Oğuzların Karkın Boyu, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2004. GÜNDÜZ, Tufan, Bozkırın Efendileri, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2012. 272

Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1998, s.261-268. İNAN, Abdülkadir, “Oba Obo Sözleri Hakkında”, Makaleler ve İncelemeler, C:1, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1998, s.614-616. 273

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

GÖMEÇ, Saadettin, “Oguz Tamgalarının Bazı Kazak Türk Tamgalarıyla

HACIGÖKMEN, Mehmet Ali, “Türklerde Yas Adeti Temelleri ve Sonuçları”,


İNAN, Abdülkadir, “Ongon ve Tös Kelimeleri Hakkında”, Makaleler ve İncelemeler, C:1, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1998, s.268-273.

KARAMAN, Hayreddin, “Ölüm, Ölü, Defin ve Merasimler”, İslam Dünyasında Mezarlıklar ve Defin Gelenekleri, C:1, Ankara 1996, s.3-16. KARAMÜRSEL, Alim, “Türklerde Mezar Geleneği”, Türkler Ansiklopedisi,

İNAN, Abdülkadir, “Türklerde Demircilik Sanatı (Tarihte ve Folklorda)”, Makaleler ve İncelemeler, C:2, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1998, s.229-

C:3, Ankara 2002, s.76-79. KAŞGARLI MAHMUT, Divan’u Lugat’it Türk, Çev. Besim Atalay, C:1-4, Türk

231 İNAN, Abdülkadir, Eski Türk Dini Tarihi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul

Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2013. KAYA, Muharrem, “Divanü Lugat-it Türk’ün Halk Bilimi Açısından Önemi”,

1976. İNAN, Abdülkadir, Tarihte ve Bugün Şamanizm Materyaller ve

Folklor/Edebiyat, C:8, S:31, Ankara 2002, s.39-49. KAYABAŞI, Onur Alp, “Türk Mitolojisinin Kutsal Dişisi: Umay”, IJOESS

İZGİ, Özkan Wang Yen-Te’nin Seyahatnamesi, Türk Tarih Kurumu Yayınları,

Dergisi, Volume:7, Issue:22, Mart 2016, s.220-228.

Ankara 2000.

KEMAL PAŞAZADE, Tevarîh-i Âl-i Osman, X. Defter, Haz. Şefaettin

KAÇAR, Betül Zahide, Çepnilerde Din ve Sosyal-Kültürel Hayat (Giresun

Severcan, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1996.

Örneği), Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 2010, s.9-143. KAFESOĞLU, İbrahim, Eski Türk Dini, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1980.

KILAVUZ, Bülent Nuri, “Bozdoğan-Yazıkent Beldesi Mezarlığı Süslemeli Kadın Mezar Taşları”, Tarih Araştırmaları Dergisi, C:33, S:53, Ankara 2013, s.77110.

KAFESOĞLU, İbrahim, Türk Milli Kültürü, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2000. KANTARCı, Kemal; UYSAL, Muzaffer; MANGINI, Vincent, Tourism In The Central Asia, Apple Academic Press, Toronto 2015.

KIYAR, Neslihan, “Orta Asya’dan Anadolu’ya Değişen Coğrafyalarda Petroglifler”, Selçuk Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi Dergisi, S:26, Konya 2008, s.177-190.

KAPUSUZOĞLU, Gökçen, “Çin Kaynaklarına Göre Türk Kültür Çevresinde Evlenme ve Cenaze Gelenekleri”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, C: 34, S: 58, Ankara 2015, s.507-522.

KOLOĞLU, Orhon, Tamga Pençe Tuğra İmza, Tarihçi Kitapevi, İstanbul 2013. Кубарев В. Д., бывшая турецкая Скульптура на юге Сибири, Издательство СО РАН, Новосибирск, 2013.

KARACA, Behset, “1522-1532 Tarihlerinde Menteşe Bölgesi Yörükleri”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C:18, S:2, Elazığ 2008, s.403-440. KARACA, Behset, “XVI. Yüzyılda Meğri (Fethiye) Kazası Vakıfları”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, S:31, Nisan 2014, s.1-44. KARACA, Behset, “XVI. Yüzyılda Meğri (Fethiye) Kazası, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık 2013, S:30, s.13-54.

274

KÜÇÜK, Salim, “Eski Türk Kültüründe Renk Kavramı”, Bilig Dergisi, Kazakistan 2010, S:54, s.185-210. KÜTÜKOĞLU, Mübahat S., Menteşe Sancağı 1830 (Nüfus ve Toplum Yapısı), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2010. LİVANELİOĞLU, Mustafa Sabri, Bir Göz Yumup Açmış Gibi, Ekip Grafik Basımevi, İstanbul 2000.

275

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Araştırmalar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2015.


LUSCHAN, Felix Von, Die Tachtadschy Und Andere Überreste Der alten Bevölkerung Lykiens, Almanya 1890.

ÖZCAN, Ali Rıza, İstanbul'un 100 Mezar Taşı, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Yayınları, İstanbul 2013.

MUNKHBAYAR, B.Ch., “Study of Archaeological Monuments of Mongolian

ÖZDEN, Hilmi-ŞAYLIGİL, Ömür, “Türk Kültür Tarihinde ve Hastanelerimizde

Altai”, Теория И Практика Археологических Исследований, No:4, Altai 2016,

Zambak Motifi”, Dört Kıtada Folklorun izinde: Prof. Dr. Özkul Çobanoğlu

s.152-171.

Armağanı, Hakim Yayıncılık, Ankara, 2015, s.249-292.

NECEF, Ekber N., İnanc Yaddaşı, Yayınevi Bilgisi Yok, Bakü 2014. NECEF, Ekber N., Karahanlılar, Selenge Yayınları, İstanbul 2005.

ÖZER, Aybike-ÖZTÜRK, Halime, Fethiye Ticaret Odası 2015 Sosyoekonomik Raporu, Fethiye 2015.

ORHONLU, Cengiz, Osmanlı İmparatorluğunda Aşiretlerin İskanı, Eren

Gök Dini”, Belleten, C:27, S:105, Ocak 1963, s.1-23.

ORKUN, Hüseyin Namık, Eski Türk Yazıtları, C:1-4, Türk Dil Kurumu Yayınları Ankara 2011.

ÖZMEN, Şule Yüksel, “Türk Kültüründe Yaşlının Yeri ve Medyayla Yaşlılığın Değişen Konumu”, Milli Folklor Dergisi, S:100, Ankara 2013.

Orta Asya, Çev. Faruk M. Bingöl, Ufuk Ötesi Yayınları, İstanbul 2008. ÖGEL, Bahaeddin, “Türk Kılıcının Menşe ve Tekamülü Hakkında”, Ankara

PALAZ ERDEMİR, Hatice, VI. Yüzyıl Bizans Kaynaklarına Göre GöktürkBizans İlişkileri, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2003.

Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, C:6, S:5, Ankara 1948, s.431460.

POLO, Marco, Marco Polo Seyahatnamesi, C:1, Kervan Kitapçılık, İstanbul 1979.

ÖGEL, Bahaeddin, İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2014. ÖGEL, Bahaeddin, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, Türk Dünyası Araştırma Vakfı Yayınları, İstanbul 1998. ÖGEL, Bahaeddin, Türk Mitolojisi, C:2, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2002.

QURBANOV, Araz, Damğalar, Rəmzlər, Mənimsəmələr, Strateji Araşdırmalar Mərkəzi, Bakü 2013. RADLOFF, W., Sibirya’dan, Çev. Ahmet Temir, C:1-4, Milli Eğitim Basımevi, Ankara 1994. RAGHEB, Youssef, “Yalancı Ölümler ve Diri Diri Gömülenler”, İslam Dünyasında Mezarlıklar ve Defin Gelenekleri, C:2, Ankara 1996, s.59-72.

ÖGEL, Bahaeddin, Türklerde Devlet Anlayışı, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2016.

ROUX, Jean-Paul, Altay Türklerinde Ölüm, Kabalcı Yayınları, İstanbul 1999. ROUX, Jean-Paul, Orta Asya’da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar, Kabalcı

ÖĞRETEN, Ahmet, “Türk Kültüründe Yada Taşı ve XVIII. Yüzyıl Sonu Osmanlı-Rus Savaşlarında Kullanılması”, Belleten, C:64, S:241, Aralık 2000, s. 863900.

Yayınları, İstanbul 2000. ROUX, Jean-Paul, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, İşaret Yayınları, İstanbul 1994.

ÖLMEZ, Mehmet, Orhon Uygur Hanlığı Dönemi Moğolistan’daki Eski Türk Yazıtları, Bilge Su Yayıncılık, Ankara 2013.

276

RUBRUK, Wilhelm Von, Moğolların Büyük Hanına Seyahat, Çev. Ergin Ayan, Ayışığı Kitapları Yayınevi, İstanbul 2012.

277

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Yayıncılık, İstanbul 1987.

ÖZERDİM, Muhaddere Nabi, “Choular ve Bu Devirde Türklerden Gelen


SAKİN, Orhan, 16. YY. Osmanlı Arşiv Kayıtlarına Göre Anadolu'da Türkmenler ve Yörükler, Ekim Yayınları, İstanbul 2010. SARI, Serkan, XV-XVI. Yüzyıllarda Menteşe, Hamid ve Teke Sancağı

Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2001. ŞEYBAN, Lütfi, Osmanlı Dönemi Taraklı Mezar Taşları ve Kitabeleri, Sakarya Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Sakarya 2008.

Yörükleri, Doktora Tezi, Isparta 2008. SAZAK, Gözde, Türk Motif ve Sembollerinin Sanata ve Hayata Yansıması, İlgi Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2014. SEVİM, Nidayi, Medeniyetimizin Sessiz Tanıkları, Kitap Dostu Yayınları,

ŞİHABEDDİN B. FAZLULLAH EL-ÖMERİ, Türkler Hakkında Gördüklerim ve Duyduklarım, Çev. D. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, İstanbul 2014. ŞÜKÜROV, Qiyas, “Geçmişten Günümüze Avşarlar”, Anadolu’da Yörükler Tarihi ve Sosyolojik İncelemeler, Editör: Hayati Beşerli-İbrahim Erdal, Phonix

İstanbul 2009. SEVİNÇ, Bayram, “Yiğit Ve Silahlı Adam Diyalektiğinde Kılıç İmgesi”, Turkish Studies Volume:8/6, Ankara 2013, s.619-639. SEYİDOV, M.A., “Eski Türk Kitabelerindeki Yer-Sub Meselesi”, Çev. Saadettin Gömeç, Tarih Araştırmaları Dergisi, C:18, S:29, Ankara 1996, s.259-265. SEYİRCİ, Musa, O Güzel İnsanlar O Güzel Atlar Yirminci Yüzyılda Fethiye Kırsalında Yaşam, Derin Yayınları, İstanbul 2007. SEYİRCİ, Musa; TOPBAŞ, Ahmet, Afyonkarahisar Yöresi Türkmen Mezar Taşları, Arkeoloji Ve Sanat Yayınları, İstanbul 1983. SOMUNCUOĞLU, Servet, Taştaki Türkler, Güngör Matbaacılık, İstanbul

Yayınevi, Ankara 2007, s.149-200. TABALDİEV, Kubatbek, “Kırgızistan'daki Geyik Tasvirli Taşlar”, Orta Asya'dan Anadolu'ya Türk Sanatı ve Kültürü Prof. Nejat Diyarbekirliye Armağan, Yeni Türkiye Yayınevi, Ankara 2006, s.99-102. TANYU, Hikmet, Türklerde Taşla İlgili İnançlar, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1968. TARCAN, Haluk, Kilim ve Halıların Konuşan Damgaları, Enki Yayınları, İstanbul 2016. TEKİN, Talat, “Tatarca ve Başkurtçada Labial (Dudak) Ünlü Değişiminin Tarihi Üzerine”, Türkbilig Dergisi, S:25, Ankara 2013, s.119-128.

2008, s.12-18. SÜMER, Faruk, “Arslan El-Besasiri”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, S:42, Ankara 1986, s.101-114.

TEKİN, Talat, Orhon Yazıtları, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2008. TOGAN, A. Zeki Velidi, Umumî Türk Tarihine Giriş, İstanbul Üniversitesi

SÜMER, Faruk, “Oğuzlar'a Ait Destani Mahiyetde Eserler”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, C:17, S:3.4, Ankara 1959, s.359-456.

Edebiyat Yayınları, İstanbul 1981. TOPRAK, Funda, “Defter-i Cengiz-Name'de Boy Nişanları Ve Damgalar”, Turkish Studies, C:6, S:1, Erzincan 2011, s.555-574.

SÜMER, Faruk, Çepniler, Türk Dünyası Araştırma Vakfı Yayınları, İstanbul 1992.

TOURNEFORT, Joseph de, Tournefort Seyahatnamesi, Çev. Ali Berktay, Kitap Yayınevi, İstanbul 2013

SÜMER, Faruk, Oğuzlar, Türk Dünyası Araştırma Vakfı Yayınları, İstanbul 1999.

TRYJARSKİ, Edward, Türkler ve Ölüm, Pinhan Yayıncılık, İstanbul 2012. TSAİ, Liu Mau, Çin Kaynaklarına Göre Doğu Türkleri, Selenge Yayınları,

SÜSLÜ, R. Özden, “Figürlü Bir Taş Üzerinde Düşünceler”, Sanat Tarihi

İstanbul 2007.

Dergisi, S:3, İstanbul 1984, s.169-180. 278

279

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

ŞEŞEN, Ramazan, İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri,


TÜMER, Günay, “Atalar Kültü”, İslam Ansiklopedisi, C:4, Türkiye Diyanet

Kültürü ve İnsan Hayatına Etkileri Sempozyumu Bildirileri, s.418-431.

Vakfı Yayınları, Ankara 2013, s.42-43. TÜRKER, Ali; ÖZALTIN TÜRKER, Gülay; ÇELİK, Altan, “Dış Mekân Turizm ve Rekreasyon Faaliyetleri Açısından Muğla İli İklim Konforu Analizi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C:17, S:4, İzmir 2015, s.555-577. TÜRKMEN, Nalan, Orta Asya Türkmen Halıları ile Tarihi Anadolu-Türk Halılarının Ortak Özellikleri, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara

YILMAZ, Anıl, “Baba mı, Balbal mı Yoksa Bediz mi?”, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, C:2, S:4, Ankara 2005, s. 206-214. YİĞİT, Ahmet; KARAYUMAK, Ömer, Menteşe Beyliği’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne Belgelerle Fethiye, Fethiye Belediyesi Yayınları, Fethiye 2012. YÖRÜKAN, Yusuf Ziya, Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri Şamanizm, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2014.

2001. USEEV, Nurdin, “Manas Destanı’nda “Bark” Kelimesi ve Eski Türk Mezar Geleneği”, Türk Dünyası Dergisi, S: 42, s.173-191. USLU, Fatih, Bozahmetli Yörük Aşireti, Çizgi Kitabevi, Konya 2015. UTLU, Eyup, YILDIRIM, Mustafa, “Saraybosna İsa Bey Camii ve Haziresindeki Bir Grup Mezar Taşı”, İstem Dergisi, S:28, Konya 2016, s.227-273. UZUN, Derya, “Heykel Sanatının Türk Kültürü İçindeki Yeri ve Yervant Oskan Efendi”, Batman University International participated Science and Culture Symposium, 18-20 Nisan 2012 Batman, s.279-291. UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1969. V. A. Livşits, “Eski Türk Runik Yazısının Ortaya Çıkışı Üzerine”, Çev. Saadettin Gömeç-Tamara Ölçekçi, Tarih Araştırmaları Dergisi, C: 20, S: 31, Ankara 2000, s.37-50.

YÖRÜKAN, Yusuf Ziya, Türklerin Müslüman Olmadan Evvel Benimsediği Dinler ve Şamanizmin Bu Dinler Üzerinde Görülen Tesirleri, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2016. “THE ETERNAL BLUE SKY”, Hoop Magazine, Issue:85, s.22-25. 2-İnternet Siteleri https://s-media-cacheak0.pinimg.com/236x/69/08/2d/69082d7d8dd2a88ec3b8f387a38413e4.jpg Erişim Tarihi: 13.01.2017 http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK. GTS.584db8b888fe21.38171454 Erişim Tarihi: 08.09.2016 https://s-media-cacheak0.pinimg.com/236x/f0/45/3b/f0453ba6394d5004e0f2cbac1614c574.jpg Erişim

WİTTEK, Paul, Menteşe Beyliği, Çev. Orhan Şaik Gökyay, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1999.

Tarihi: 24.11.2016 http://silkadv.com/en/content/begazy-necropolis

XINGLIANG, He; Hongzhen, Guo, Çinlilerin Gözünden Türklerin Tarihi, Kalkedon Yayınları, İstanbul 2015.

Erişim

Tarihi:

22.12.2016 https://s-media-cache-

YALGIN, Ali Rıza, Anadolu’da Türk Damgaları Uludağdan Toroslara, Bursa Yeni Basımevi, Bursa 1943.

ak0.pinimg.com/736x/2a/ba/1c/2aba1c13728904a1ce8b523592b0a807.jpg Erişim Tarihi: 03.10.2016

YALGIN, Ali Rıza, Cenupta Türkmen Oymakları, C:1-2, Kültür ve Turizm

https://www.google.com/maps/ Erişim Tarihi: 11.10.2016

Bakanlığı Yayınları, Ankara 1993. 280

281

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

YAZAR, Turgay, “Çadır-Bark-Türbe”, Geçmişten günümüze Mezarlık


http://www.bayanay.info/uploads/posts/1423697731_mogila-shamana-

KÜLTÜR ELÇİLERİ HORASAN ERENLERİ

baspay-yakutiya-hud-i-v-popov.jpg Erişim Tarihi: 08.02.2017

https://i0.wp.com/turkcetarih.com/wp-content/uploads/2015/05/YakutTürklerine-ait-bir-mezarlık.-1.jpg?fit=300%2C300&ssl=1 Erişim Tarihi: 08.02.2017 https://www.yakutskhistory.net/культура/шаманизм/

Erişim

Tarihi:

08.02.2017 http://turbelerimiz.blogspot.com.tr/p/videolar.html

Erişim

Tarihi:

25.01.2017

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Tarihi:

Erişim

Tarihi:

Erişim

Tarihi:

Erişim

Tarihi:

19.10.2016 http://bitig.org/show_big.php?fn=pictures/651.jpg 19.10.2016 http://bitig.org/show_big.php?fn=pictures/482.jpg 19.10.2016 http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK. GTS.582f5ea7c86e54.92288188 Erişim Tarihi: 18.09.2016 http://www.3worlds.co.uk/Pages/G08-Ongons.html

Erişim

Tarihi:

08.02.2017 http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&view=bts&kategori1= veritbn&kelimesec=83569 Erişim Tarihi: 11.12.2016

Kudret HARMANDA*

Anadolu’da neredeyse her köyde, kasabada ve hatta dağ başlarında

bulunan ve “eren” tabir edilen yatır veya evliya mezarları vardır. Bunların hepsinin de farklı farklı hikayeleri bulunur. Ancak hepsinin de ortak bir noktası vardır ki; Erenidir.

Ulu zirveleri, ıssız yol boylarını, ovaları ve ormanları kendilerine mekan

tutan bu kişiler Horasan Erenleri adlarını nereden alırlar, nereden gelmişlerdir?Sıkça adını duyduğumuz İran’dan Anadolu’ya, Balkanlara kadar Türklüğün ve İslam’ın bayraktarlığını yapan Horasan Erenleri kimlerdir? Kökleri kime ve neye dayanır? Nasıl ortaya çıkmışlar ve hangi amaçlarla hareket etmişlerdir? Bu erenlere adını veren Horasan neresidir? Türk ve İslam tarihindeki yeri ve önemi nedir?

Horasan Farsça güneşin yükseldiği yer anlamına gelmektedir. Günümüzde

İran devletinin üç eyaletinin adı olan Horasan, eskiden bugünkü İran, Afganistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan devletlerinin bazı bölgelerini içine alan geniş bir coğrafyanın adıydı. İslam coğrafyacılarının genellikle anlattıklarına göre doğudan Huttel, Gur ve kısmen Sicistan ( Sistan ); güneyden Deştilût ve Kirman ile Rey arasındaki Fars toprakları; batıdan Deştikevîr’in batı kısmı ve Taberistan ile Cürcan; kuzeyden de Türkmenistan’ın bir bölümü, Hârizm ve Mâverâünnehir tarafından çevrilmiştir. Bu bölgenin bizim için en önemli özelliği tarihin her döneminde yoğun bir Türk nüfusunun burada bulunmuş olmasından dolayıdır. Horasan bölgesi Halife * Göl-Der Göller Yöresi Yörük Türkmen Derneği Başkanı/ Gazeteci Yazar

282

283

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Erişim

19.10.2016 http://bitig.org/show_big.php?fn=pictures/662.jpg

kime sorarsanız sorun orada yatan bu yatırların yani erenlerin adları Horasan

https://onturk.org/2012/12/07/obo/ Erişim Tarihi: 27.01.2017 http://bitig.org/show_big.php?fn=pictures/671.jpg


Ömer zamanında İran’ın fethedilmesinin ardından Arap ordularının yeni hedefi

Türkistan’da ortaya çıkmıştır. İlk sufiler keşif sahibi insanlardı, mala mülke değer

olmuş, ancak bölgenin işgali ve Araplar tarafından ele geçirilmesi hiç de kolay

vermezler, bazen çıkınları bile olmadan gezer ve gittikleri yerlerde insanları dini

olmamıştır. Bir kısmı Halife Ömer zamanında ele geçirilen Horasan bölgesinin

yönden aydınlatırlardı. Horasan sufiliği dediğimiz akımın öncüsü daha doğrusu kurucusu Hace

İslam orduları tarafından fethi Halife Osman döneminde tamamlanmıştır. Türklerin İslamiyet ile tanışmaları Arap orduları vasıtasıyla olmuştur.

Ahmet Yesevi’dir. 1093 yılında Sayramşehrinde doğan ve 1166 yılında Yesi

Yaklaşık olarak 70 yıl boyunca Türkler ve Araplar arasında savaşlar yaşanmış, birlik

köyünde vefat eden Hace Ahmet Yesevi, babası İbrahim Şeyh ve Arslan Baba'dan

olamayan Türk boyları güçlü Arap orduları karşısında mağlup olmuşlardır. Türklere

tasavvuf eğitimi aldı ve hocasının ölümünden sonra Yusuf Hemedani'nin yanında

uygulanan baskılar neticesinde İslamiyet’i seçen Türk boyları bu baskıların

eğitimini tamamladı.2

kalkması veya azalması ile tekrar eski atalar dinine dönmüşler, hatta Hazar

İslam ile tanışmaları esnasında Türkler kendilerine dayatılan Arap kültürü

Türkleri sırf Araplara olan hınçlarından dolayı Yahudi dinine geçmişlerdir.1

ile adeta bunaltılmıştır. Özellikle Emevi halifeleri ve komutanları Türkleri zorla

Müslüman olmayan Türklere ağır vergiler konulması, Türk ailelerin Arap ailelerle

Araplaştırma çabasına girişmişler, İslam adı altında Arap yaşam tarzını Türklere

evlerini paylaşmaya zorlanması, Müslüman olmayan Türk kadınlarının ve kızlarının

dayatmışlardır. Arap ve Fars kültürlerinin Türk Milletine dayatılması Hace Ahmet

odalık, cariye adı altında köle pazarlarında satılması, Müslüman olmak istemeyen

Yesevi tarafından fark edilmiş talebelerini halkın içine salarak geleneksel Türk

erkeklerin köle yapılarak Irak, Suriye ve Arabistan gibi ülkelerde satılması ve yeni

kültürünün yaşaması için gayret göstermiştir. Özellikle kendisinin yazdığı ve daha

Müslüman olan Türklere [Mevali-Köle] denilmesi de Türklerin Araplara ve

sonra Divan-ı Hikmet adıyla kitaplaştırılacak olan şiirlerini halk meclislerinde

dolayısıyla İslam dinine mesafeli olmalarına neden olmuştur. Bu ve buna benzer

okutturmuştur. Hace Ahmet Yesevi’nin Hikmetleri yoğun bir kültür emperyalizmi

yoğun Arap baskıları Türk boyları arasında İslamiyet’in hızla yayılmasını

yaşayan Türkler arasında düşünce, dil ve inanç birliği konusunda adeta birleştirici

engellemiştir.

bir etki oluşturmuştur.3

Türkistan'da

Yukarıda anlattığımız nedenlerle uzun yıllar boyu Türk ve Arap ilişkileri çok

faaliyetlerini

sürdüren

AhmedYesevî'nin

yolu

sancılı bir süreçten geçmiştir. Ancak bazı nedenlerden dolayı bu sancılı ilişkiler gün

zamanla Yesevîlik adını aldı. "Horasan Okulu" olarak da adlandırılan tasavvuf

gelip ortak düşmanlara karşı işbirliğine dönmeye başlayınca bu defa da

akımının en önemli temsilcisi olan Hace Ahmed Yesevî'den adını alan Yesevîlik

Maveraünnehir ve Horasan bölgesindeki Türklerin hızla Müslümanlaştıklarını

yolu, Türklere İslâm'ı ve dervişliğin yollarını öğretmeyi amaçlamıştır. Bunun

görmekteyiz. Yeni din ile ortaya çıkan yeni akımlar da Türk boyların arasında

için İslâm inancını, Türk gelenek, inanç ve yaşam tarzı ile sentezleme yolu

yaygınlaşmaya başlamıştır.

seçilmiştir. Diğer bazı âlimlerin yaptığı gibi kendisini belli bir alana hapsetmeyip

Türk tasavvuf tarihine bakıldığı zaman Sufilik geleneği olarak adlandırılan

inandıklarını ve öğrendiklerini yerli halka ve göçebe köylülere onların kendi

akımın Türkistan Sufiliği, Horasan Sufiliği ve Rum yani Anadolu Sufiliği olarak üçe

anlayabilecekleri bir lisan ve alıştıkları yöntemlerle anlatmaya çalışmıştır. Mensup

ayrıldığını görmekteyiz. Türkistan Sufiliği dediğimiz akım ilk olarak Batı

olduğu Türkmen toplulukların duygu, düşünce ve eğilimlerini çok iyi bilen Hace 2

1

3

"Hazar Kağanlığı." Encyclopædia Britannica.

284

Uluslararası Ahmed Yesevî Sempozyumu Bülteni, Bağcılar Belediyesi 20-21 Şubat 2010 Ahmet Yaşar Ocak, Anadolu Sufiliğinde Ahmed-i Yesevi ve Yesevilik, Yesevilik Bilgisi, Ankara 1998

285

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı


2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Hünkar Hace Bektaşı Horasani’dir.4 Moğolların Anadolu ve İslam beldelerini

yaşatmakta ve İslam’la bütünleştirerek farklı şekiller altında sürdürülmesi için yeni

işgalleri esnasında en büyük direnişi gösterenler temeli Horasan Erenleri olan Rûm

yollar geliştirmekteydi. Sadece bulunduğu çağa ve coğrafyaya değil, çağlar ötesine

Abdalları olmuştur. Bu dervişler özellikle devlet otoritesinin bitme noktasına

ve sınırların dışına hitap eden Hazreti Piri Türkistan Hace Ahmet Yesevi Ata

geldiği işgal yıllarında halkı teşkilatlandırmışlar; kurdukları gizli gerilla teşkilatları

yetiştirdiği ve kaynaklarda 96 bin olarak yazılan talebesini özellikle Türklerin

ile Anadolu Türklüğünün bitmesinin önüne geçmişlerdir. Kendisi de bir Horasan

yoğun olarak yaşadığı yerlere göndermiş, onun ölümünden sonra da öğretisini

Ereni olan Ahi Evran yani Şeyh Nasırettin Mahmut el Hoyi’nin eşi Fatma Bacı’da

devam ettiren talebeleri Horasan Erenleri adını alarak Türk Milletinin içinde ayrı

kurduğu Bacıyanı Rum (Anadolu Bacı) teşkilatı ile Anadolu kadınlarını,

bir yere sahip olmuşlardır. Ahmed Yesevi'nin müridleri ve takipçileri ölümünden

gerektiğinde düşmanlara karşı vatan savunmasında eşlerinin yanında mücadele

önce ve ölümünün sonrasında, 12. yy ortalarından itibaren diğer bölgeler

etmesi ve gerektiğinde de kültürde, sanatta, edebiyatta, sosyal ve ekonomik

gibi Anadolu'ya da gelerek görüşlerini yaymaya devam ettiler. Anadolu'nun

alanlarda kalkınıp gelişmesini sağlamak için teşkilatlandırmıştır.5 Anadolu Kadınlar

Türkleşmesinde büyük emekleri geçmiş olan Horasan Okulu, yetiştirdiği birçok

Birliği, kadınlar arasındaki yardımseverliğin, konukseverliğin, doğruluk ve

alimi dağınık Türkmen aşiretlerine yollamış, bu alimler de devlet ve millet olma

merhametliliğin gelişmesine katkı sağladığı gibi Türk dilinin, Türk kültürünün ve

kavramlarının içini doldurmak için çalışmışlardır.

İslam anlayışının kadınlar arasında yayılmasını hızlandırılmıştı.

Horasan Okulundan çıkan Yesevilik çıktığı Türkistan’dan dalga dalga bütün

Anadolu Kadınlar Birliği, Ahilerin kadınlar kolu olarak yetim ve kimsesiz

Türk yurtlarına ulaşmış, Kıpçak yurtlarından Azerbaycan’a, Anadolu’ya, hatta

genç kızları himayesine almış, onların eğitimlerinden, ev-bark sahibi olmalarından

Hindistan’a kadar yayılmıştır. Bu inanç kültürünü bu kadar geniş bir coğrafyaya

sorumlu olmuşlardır. Bunun dışında kimsesiz ihtiyar kadınların bakımı, genç

ulaştıranlar ise Horasan Erenleri olmuştur. Anadolu Selçuklu Sultanlığı zamanında

kızların evlendirilmesi gibi birtakım sosyal hizmetlerde bulundular, maddi sıkıntı

Abdalan-ı Rûm olarak adlandırılan bu dervişler Osmanlının kuruluşunda da aktif

içinde olanlara yardım elini uzatmışlardır.

olarak rol oynamışlardır. Mesela pek çok efsaneye konu olan Sarı Saltuk (Sultan

Müslüman bir Türkü diğer Müslüman milletlerden ayıran en önemli

Sarı Saltık Muhammed Buhârî [ölümü 1298]) –ki kendisinin tahta kılıçla cihat ettiği

özelliği akıl, mantık, bilim ve felsefeyi bilmesi ve kullanmasıdır. Aklının ve

rivayet edilir.- daha Anadolu Selçuklu Devleti zamanında Balkanlara geçerek

mantığının kabul etmediği, yaşam felsefesine uymayan, bilimin sorguladığı hiç bir

adeta Osmanlının fütuhatına zemin hazırlamıştır.

şeyi Müslüman bir Türk'e kabul ettirmezsiniz! Çünkü bir Türk Allah’ı dahi aklı ile

Hace Ahmet Yesevi tarafından yetiştirilen ve halk arasında kendilerine

arar. İşte Hace Ahmet Yesevi'nin kurduğu Horasan Erenleri ekolü budur. Yani her

Horasan Erenleri denilen bu dervişlerin her türlü meslek kollarında çalıştıklarını

şeyden evvel körü körüne birilerine yani şeyhlere, mollalara inanmak değil, aklı ve

görmekteyiz. Değirmenci, demirci, aşçı, nalbant, debbağ, çoban ve benzeri meslek

mantığı ile dinin gereğini yapmaktır.

kollarında gördüğümüz Horasan Erenleri aynı zamanda Ahiyanı Rum, Anadolu

Yüzyıllar boyunca Türklüğün varlığı için mücadele vermiş olan Horasan

Ahiliğinin (Anadolu Esnaf Birliğinin)de kurucularıdır. Sulucakarahöyük’te tekkesini

Erenleri yada Anadolu’daki adıyla Abdalanı Rum, Bacıyanı Rum ve GazayanıRum

kuran Hace Bektaşı Veli’de bir Horasan Ereni olup, Hace Ahmet Yesevi’nin talebesi

ve halifesi Lokman Perende’nin halifesidir. Hace Bektaşı Veli’nin bir diğer adı

5

286

4

Ord.Prof.Dr.M.Fuat Köprülü Türk Edebiyatında ilk Mutasavvıflar 1966 Prof.Dr.Mikail Bayram Bacıyân-I Rum (Anadolu Bacıları) ve Fatma Bacı

287

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Ahmet Yesevi, eski Türk inanç sisteminin pek çok unsurunu yaşamakta,


teşkilatlarının bu günkü uzantıları ülkemizin dört bir yanına yayılmış olan Yörük

SÖZLÜ EDEBİYATIN DOĞUŞU VE ŞİİR

Türkmen Dernekleri ve onların gönül erleridir. İster Bektaşi, ister Sünni hangi mezhebe dahil olurlarsa olsunlar Yörük Türkmen Dernekleri Horasan Okulunun devamıdırlar. Çünkü bu dernekler bin yıl öncesinde olduğu gibi bu gün de Türklüğün varlığı, Türk devletinin ebedi müddet olmasını temel ilke edinmişlerdir.

Kadim zamanlarda şiirsel olanın tözü mitsel olandı. Klanın her bir üyesi kendini doğanın ve doğaüstü olanın bir parçası olarak görüyordu. Kamp ateşinin etrafında toplanan klan üyelerine evren ve evrenin kökleriyle özdeş saydıkları kendi soylarının geçmiş zamanlarını şiirsel bir dil ile anlatan kahin, aynı zamanda ozandı, tarihçiydi, biraz da terapisti. Anlatı aracılığıyla, geçici bir zaman dilimi içinde de olsa, kendi varlığını evrenin içinde eriten insan; şiirsel olana, oluşun gizini açıkladığı sürece ayinsel bir tutkuyla bağlıydı. Kadim zamanlarda şiir ile din, bilim ile büyü, şarkı ile dans aynı şeylerdi. Sanatların ayrışması, kümelerin oluşması, insan soyunun neolitik köyleri terk edip, tarım toplumlarının yerleşim biçimi olan kentleri oluşturmalarıyla birlikte başladı. bilgi de kendi içinde ayrıştı. Şair ile din adamı, bilimci ile büyücü, şarkıcı ile dansçı da birbirlerinden ayrı mesleklerin üstatları olarak ayrıştılar. Yazının icadıyla birlikte söz şiirsel etkisini yitirdi. Çünkü sözün büyüsel etkisi ortadan kalktı. Söz kendisi anlamın içinde eridi. Anlam da işlevsel bir bilgi türü olarak toplumsal olanla özdeş düşünülmeye başlandı. Sözün kaos ile uyum arasındaki gelgitlerin, bir üst sentezi olan şiir, sözcüklerin yapı-bozumları temelinde icra edilen bir episteme etkinliğine dönüştü. Şiirin öyküsü sadece şairinde kaldı. Şiir okuyucuya bir kaos olarak döndü. Şairin kozmosu okuyucu için artık kaostur. Kadim zamanlarda şairler evrenle konuşurlardı. Şairin dili evrenin diliydi. Modern zamanların şairi kentlerin kaldırımlarına, karanlık bulvarlarına, neon lambalarının aldatıcı renklerine sesleniyor. Bizim zamanlarımızın şairi için, gizil olan evrenin yapısında değil, insanın teknik olarak bilgisini edindiği ve kendisi tarafından yapılan nesnelerin ve varlıkların yalın gerçekliklerinden koparılarak insan bilincinde anlam bağlamında dönüştürüp mitleştirilmesinde aranmaktadır. Çağımızın insanı kendi yaptığı putlara övgüler düzerek, şiirsel olanı evrenden koparmıştır. Bu yapay bir evrendir ve kendine özgü bir dili yoktur. Çünkü ruhu yoktur. Dil ruhun içinden çıkıp gelir. Bugün şairlerin dili, konuşan *

288

Emekli Öğretim Görevlisi

289

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Musa AKAR*


Ahti Atik "başlangıçta söz vardı" der. İslam tasavvufçuları da "iptida kelam vardı" derler. Aslında başlangıçta var olan söz şiirdi. Kendi oluşunun ilkesi üzerine düşünen bir varlık olarak insan, kendi insanlık durumlarını anlamlandırmak için söze gereksinim duydu. Hiç bir estetik kaygı gütmeden evrenle kendisi arasındaki bakışımdan yola çıkan insan; evrendeki uyum, ritim ve ölçüden hareketle şiirsel olanı yakaladı. Sözün etkisi ve kalıcılığı da evrenin etkisi ve sonsuz kalıcılığı gibi sözün içindeki uyum, ritim ve ölçüde saklıydı. Dinin, büyünün ve hatta yasaların biricik aktarıcısı şiirdi. İnsanın, sözün büyüsel etkisine bağlılığı Mısırlılardan bu yana bilinen bir durumdur. Ölümü yücelten Mısırlı ozan sözün şiir olarak yarattığı büyüsel etkiye inanır. Sümerliler kozmonolojilerini ve oluşa dair ilgilerini bilgi olarak aktarmak için sözün şiirsel kullanımından yararlanırlar. Tüm mitolojik anlatılar şiirseldir. Tarihin en trajik savaşı olan Troya savaşını Homeros ve Homeros geleneğinin ozanlarından öğreniriz. Kutsal kitapların dili kullanımı da şiirseldir. Çünkü, yazıyla kayıt altına alınmadan önce kutsal kitaplar da söz olarak vardılar. Sözün etkisi taşıdığı anlamla ilintilidir; anlamı, insanların duygu dünyalarında ve bilinçlerinde paylaşmaya değer bir olgu haline getiren de, anlatanın anlatı yetisiyle ilintilidir. Anlatının etkili olması için, sözün iç uyumuyla, evrendeki sonsuz akışın ritim olarak bakışımlı olması zorunludur. Başka türlü anlatıda şiirsel olanı yakalamak olanaksızdı. Bu durum çağımızda retorik olarak düşünülüyor. Retorik şiir değildir. Şiirsel olanı kullanır ama kendisi şiire karşı işler. Retorik sahte bir şiirselliğin peşindedir. Sözcüklerle oynaması retorikçinin şiirsel yetisinin göstergesi değildir. Sözcükteki anlam koymaları, ironi ve metafor da retorikçide şiirsel olanı kullanma kaygısındandır. Çünkü retorikçi inandırmanın peşindedir. Şairin inandırma, öğretme ve açıklama yapmak gibi bir kaygısı yoktur. Platon şiirsel olanla retorik arasındaki bu ayrımı bilmiyordu. Grek şiirinin temelinde mimesis vardır. Mimesisi Platon, var olan nesneleri ve varlıkları taklit etme sanatı olarak düşünür. Mimesis, Platon'da doksanın alanıdır. Bir bakıma nesne ile sanat arasında varlığın kopyasının taklidi olarak düşünülür. Bu bağlamda 290

Platon'a göre, nesneler dünyası kendisi idealar dünyasındaki asıllarının kopyaları oldukları için, sanatsal etkinlik, kopyanın kopyasıdır. O halde doksa da değildir. Bundan dolayı Platon için, şair bir sofisttir ve sofıst de retorikçidir. İon adlı Diyalogunda, Efesli ozan İon'a bunu itiraf ettirir. "Ben anlattıkça onlar da benim gibi ağlar, yahut öfkeyle bakar veya titrerler. Ben sahnedeyken onların gösterdikleri tepkileri göz önünde tutmam yüzde yüz gereklidir. Çünkü, onları ağlatırsam kazancım yüksek olur, ben gülerim; yok gülmeye başlarlarsa bizim ücret hapı yuttuğu için bana ağlarnak düşer" (Platon, 1, 269, 335e). Şenliklerde Homeros ve Hesiodos'un destanlarını okuyan ozanlar, sözün büyüsüne önce kendileri inanıyorlar. Antik tiyatroların o büyüleyici atmosferlerinde izleyicileri kendinden geçirip bambaşka bir ruhsallığın içine çeken ozanların en etkili aracıdır mimesis. Grek şiirinde anlam, şiirin kendisine aşkındır. Aşkınlık, ozanın sözü kullanma yetisiyle birleştirdiği mimesis aracılığıyla dinleyiciyi de kendine çeker. Bu nedenle ozan mesleğini eylerken ussal olmaz ve olmamalıdır. Platon için ozanlık mesleğinin değersizliği de bundandır. Ama Platon öncesinin mitolojik anlatıcıları için mimesis doğaya öykünme, doğadaki uyum ve güzelliği söz aracılığıyla taklit etme sanatıydı. Bu sanatın yaşantılarda işlevsel bir değeri vardı. Çünkü, mimesis aracılığıyla ozan sözün etkileyici gücünü kullanarak, anlatmın her aşamasında doğadaki anlamın anlamını tekrar üretiyordu. Aklı, evrenin yapısında bir olanak olarak düşünen Sokrates öncesinin filozofları, insanla evren arasında kurdukları simetri aracılığıyla doğayla insanı barışık tutuyorlardı. İnsanın doğaya karşı bir savaşım' yoktu. İnsan doğayı anlamaya çalışırken, doğanın kendine çektirdiği acıları da yapıda var olan evrensel aklın (logos) kader olarak kendine oynadığı bir oyun olarak düşünüyordu. "Evren sürekli karıştırılması gereken bir çömlektir" diyen Herakleitos, doğayla insan arasındaki ilişkide olup bitenlerden hareket ederek, doğaya bir ereksellik yüklemenin yanlışlığına dikkat çekiyordu. Evrende olup biten her şey çocuğun kendisiyle oynadığı oyun gibidir. Çocuk kumdan tepecikler yapar, yaparken hiç bir erek gütmez, sonrada aynı şenlikli tutkuyla yaptığı tepecikleri yıkar, yıkarken de bir amaç gütmez. Doğa-insan ilişkisini de böyle düşünür Herakleitos. Doğa insana bahşederken ereksel değildir, insanlık için yıkım olanları yaparken de ereksel değildir. Bu evrenin yapısında var olan yasanın işleyişinin gereğidir. Yasa herkes için aynıdır. Yasa adalet ve adaletsizliğin üstündedir. Evrenin yapısında var olan yasanın işleyişi sonucu olup biten her şey, biz ini-anlarda insanlık durumları olarak

291

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

evrenin dili değildir, şair kendi yarattığı putlarla konuşmaktadır. "Yirminci yüzyılda mitsel konuşmacı ve gizemli sesler yitip gitti" der O. Paz ( 45). Çünkü yirminci yüzyılın şairi teknolojiye öykünür ve şiirini teknolojinin bilgisi ile yazar. Oysa şairler bir zamanlar doğanın kendisinde kendisi için var olduğunu düşündükleri yasaların ,gizi için şiir yazarlardı.


Bilim ve din, şiirsel olanın alanını daralttı. Bilim, insanın evrenle kurduğu simetriyi ortadan kaldırırken; din de, insanın evrenle olan barışıklığı durumuna son vererek, evrenin yasalarının insana karşı işlediği ve buna da insanın günahkar bir varlık olmasının yol açtığını inancını kökleştirdi. İnsan, evren karşısında sakatlanmış bir varlık konumunu indirgendi. Varlıkların anlamlarını tekeline alan bilim ve din, evrende var olan her şeyi tikelleştirdi. Şairin, varlıkların anlamları üzerinde dil aracılığıyla oynamasının olanaklarını ortadan kaldırdı. Çocuğun kendisiyle oynadığı erksellik dışı oyunu yasakladı, Sürekli akıp giden, canlı, kıpır kıpır bir evrenin yerini, kaskatı dondurulmuş ve oluşur neden ve nasılları matematiksel göstergeler ya da tanrısal açıklamalarla kesinlikler olarak belirlenmiş bir evrende, şiirsel olanın alanı kaçınılmaz olarak daralmıştır. İniş ve çıkışların, gelgitlerin, oluşunun ilkesi kendinden, kendisi için var olan o devasa akışın dondurulduğu bir evrende, sözün, söylem bağlamında var olan ritmik yapısının gelgitlerinin yerini, dondurulmuş kavramsal kesinlikler almıştır, Dondurulmuş kavramsal kesinlikler şiirsel olanın celladıdır. Bu yargıların, şiirin ussal olup olmaması durumuyla bir ilintisi yoktur. Şiir zaten doğası gereği mantıksal olarak ussal Ama, duygulara seslenmesi ve sözün gösterdiğinin ötesinde gizil olarak var olanı açığa çıkararak, insanlık durumlarının perdesini aralaması bağlamında, kolektif bir ussallığa da tümüyle yabancı değildir. Şair şeylerle ilgilenir, ama şairin ilgisi şeyleri olumlamak ya da olumsuz(la)manın ötesindedir. Bu nedenle şairi doğruluk ve yanlışlıkların dışındadır. Platon, her şeyi doğru yanlış, olumlu olumsuz karşıtlıkları içinde anlamaya çalıştığı için şairleri yalancı görür. Sözcüklerin iç yapılarında, dış dünyada gösterdikleri şeylerin ötesine taşan bir duygu alanı vardır. İnsanın, sözün kendisinde, şiirsel bir ritmin varlığını duyumsaması bu duygu alanına nüfuz edebilmesine bağlıdır. Eski çağların ozanları şiirlerini kendileriyle birlikte taşırlardı. Sözün şiirsel etkisi ozanın varlığına bağlıydı. Modern çağın ozanı (belki de yazının bulunmasıyla

292

birlikte bu böyledir) şiiri sadece yaratır, ama, onu bir kez yarattıktan sonra şiirsel metin artık şairinden ayrılır. Şiir toplumun ortak aklının ya da duygusunun eline geçmiştir. Şiir, şairini terk ettiği için, her okunuşunda şairi tarafından yeniden yaratılma olanağını da yitirmiştir. Çağlar kendilerinin ürettikleri nosyonlarıyla zamanda katagorize edilirler. Kuşaklar da ürettikleri özgün değerlerle tarihsel olanın içinde yerlerini alırlar. Şiir bütün çağlara damgasını vuran temel insanlık yaratısıdır. Her çağın kalıcı şiiri ve büyük şairleri vardır. Şiir insanlık durumlarını anlatan bir etkinlik biçimi olarak, geçmiş zamanların içinden akıp gelirken her çağın yaratı biçimi bu büyük ırmağı besleyen kollar olarak ona katılır. Bu bağlamda modern çağda büyük şairler ve kalıcı şiir yok dernek bir yanılsamadır. Bu yargı, geçmişin bütün zamanlarında, kopuş dönemlerinin kuşaklar için söylenmiştir. Her kuşak kendinden öncekileri izler, ama onu dönüştürmekten, yeniden yoğurup harmanlamaktan da vazgeçmez. Bu nostaljidir ve nostalji de insanın tarihselliği ile ilgili bir durumdur. Modem çağda şiirin içinde bulunduğu sıkıntı, şiirin ölüyor olması ya da şiirsel olanın insanlık durumlarını açıklamada yetersiz kalması gibi bir durum değildir. Şiirsel olan, evren içeri olan insanın kendisidir. Bu bağlamda şiir var olmaya devam edecektir. Sorun, yaşadığımız çağın değerlerinden kaynaklanmaktadır. Çağın değerleri insanın karşı karşıya kaldığı temel insanlık durumlarını sakatlayan düşünsel iklimi değiştirmekte yetersiz kalıyor. Bilim ve bilimin iktidarla olan flörtü, çağın düşünsel ikliminin baskın özelliğidir. Modern çağda iktidarlar tarafından kontrol edilen bilim, dokunduğu her şeyi altına çeviren Midas'ın yaşadığı trajediye benzer bir trajik konumun içine itmiştir insanlığı. Bilim de dokunduğu her şeyi metalaştırmaktadır. Midas, yaşadığı trajedinin ayrımındaydı ve yitirdiği insanlık durumunun acısını içinde duyuyordu. İktidar alanlarını sürekli kılmanın aracı olarak işlev gören bilimin, gösteriye dönüştürdüğü bütün değerler modern çağın insanını şenliksiz bıraktı. Şenliksiz kalan insanın şiirsel olana yatkınlıkları körelirken, gösterinin albenisi kapılarak, yaşadığı trajedinin acısını da duyumsamaz duruma geldi. Bu çağda da şiir var olmaya devam ediyor; ama, şiirin problemleri geçmiş zamanlarda yaşadığı problemlerden daha karmaşıktır. Kadim zamanlarda, şairin şiirinin içeriği ne olursa olsun anlatı nesnel olana dairdi. Şair kendisi şiirinin içinde yoktu. Homeros, İlyada ve Odysseia'da, olup bitenleri anlatır, ama anlatının içinde kendisi yoktur. Parmenides mitolojinin kavramlarını dönüştürerek şiirsel olanla felsefi problemleri açıklamaya çalışır;

293

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

görüngüye çıkar. Şiirsel olanın konusudur bu. Şairin bu dünyada kendisi için şiir olanı seçme özgürlüğü yoktur. Aslında o çağın şairinin böyle bir özgürlük anlayışı da yoktur. Bizim çağımızda şair, kendisi için şiir olanı seçme özgürlüğüne sahiptir. Günümüzde şairin bireyselliği zorunluluk gibi gösterilir. Modern çağın şairi şiirinde "benini" ortaya koyar, bu şairi uyumsuz kılar. Çağımızın şairi uyumsuz olduğu sürece yaratıcıdır. Çünkü çağımızın insanı, evrenle arasındaki simetriyi(bakışımı) ortadan kaldırmıştır. Çağımızda uyumsuz olan yalnız şair değildir, insan kendisi uyumsuzdur. Neden uyumsuzdur insan?


2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Eski çağın insanının döngüsel zaman bilinci, aynı olanların periyodik olarak tekrarlandığı bu evrende, oluş ve yok oluşun gelgitlerinin sesiz sesini sezgisel olarak duyumsayabileceğine olan inancı da pekiştirdi. Çünkü, bilgiden anladıkları, olgu üzerine akıl yürütmenin yol ve yöntemlerini edinmek değildi; bilgi onlar için, evrenin yapısında sakladığı gizilliğin perdesini aralamaktı. Bu bağlamda da, bilginin değil bilgeliğin peşindeydiler. Döngünün sonsuz tekrarı içinde başlangıç ve son aynı şeydi. Bu bağlamda oluş ve yok oluş, yaşam ve ölüm, iyi ve kötü, güzel ve çirkin aynı şeydi. Evrenin yapısında sakladığı gizilliğin perdesini aralayan bilge, tanrısal yetilerle donatılmış sayılırdı. Çünkü bu gizilliği tanrılar biliyorlardı. Erki aralarında paylaşan insanbiçimli (antropomorfik) tanrılar hem insani-toplumsal alanda, hem de doğadaki oluşa yol veren yasaların gizlerinin bilgisini kendi aralarında paylaşmışlardı. Yunan mitolojisinde, tanrıların yapıp ettikleri aslında insanın yapabileceklerinin sınırıdır. Prometheus bir tanrıdır, çektiği acılar insani acılardır; ama, insan soyundan olan hiç bir varlık Promethous'un çektiği acıya katlanamaz. İnsan soyundan olan hiç bir aşık Eros kadar tutkuyla sevemez. Hiç kimse Zeus kadar iyi ve kötü olamaz. Tanrılar aleminin tüm paradoksları, insani294

toplumsal alandaki paradoksların izdüşümleridir. Zeus'a başkaldıran Prometheus'un kaderi aslında şairin kaderidir. Prometheus, insanın insan olma kavgasının bedelini öder. Şair, bütün çağların Prometheus'u dur. İnsanlık durumlarının anlatıcısı olan şairin, bağışladığı ateş, sözdür. Söz de ateş gibi yakıcıdır, aydınlatıcıdır, baştan çıkarıcıdır. Şenlikli bir çağ olan mitolojik dönemde, insan, yaşamı bir şölene dönüştürüp şiirsel olanı şölen içinde tüketirken, aslında yeniden üretiyordu. Çünkü, yaşamın bir şölen olduğunu, onlar, tanrılardan öğreniyorlardı. Olympos'un tanrıları şölenler düzenleyip şiirsel olanla esriyorlarsa bu yaşamın gereğiydi. Tanrılar için yaşamaya değer olan bu evren, neden insan için de aynı olmasın. Şiir, mitolojik bir anlatı türü olarak bu insanlık durumlarını yüceltiyordu. Oluş ve yok oluş arasındaki kısacık an(da), insanın elinden kaderini yaşamaktan öte bir şey gelmez. İnsan kaderine egemen değildir. Ama, kaderin kendisine sunduğunu da lanetlemez. Hiristiyanlık insani köken olarak günahla özdeş tuttuğu için, yazgısını da tanrının hükümlerine bağladı. Insanın sonlu dünyasında olup bitenler, kader olmadığı gibi; insan sorumluydu da. Yaşam, kökenindeki günahın bedelini ödetmek için, tanrının insana yüklediği bir dizi sorumluluklar toplamıydı. Dante'nin cehenneme yolculuğu, günahkar insanın, yaşamı karşısında yetirdiği şenlik duygusunun trajik bir anlatısıdır. Şenlik duygusuyla, yaşamı bir esrime, kendinden geçme ve coşku olarak algılayıp yaşayan mitolojik çağın insanının yerini; hiristiyanlıkla birlikte, kaygıların, endişelerin ve korkuların girdabında bunalarak, dünya-içeriliğini ilk günaha kurban eden ve bu günahının bedelini ödetmek için, yaşamın, kendisine, tanrının bir kayrası olarak verildiğine inanan insan aldı. Ama ne olursa olsun, şenlik duygusunu yitirmiş de olsa, Orta Çağın insanı için sonluluk karşısında sığınacak bir adacık vardı. Sonluluğun ötesini insan bildiğine inanıyordu. Modern çağın insanının, yaşam karşısındaki konumu çok daha trajik bir durum arz ediyor. Modern çağın bilimleri, evrenin sonsuzluğuna olan inancı da, dünya merkezli bir evren inancını da silip süpürdü. Çağımızda, uzayın sonsuzluğunda sonsuz sayıda evrenlerin var olabileceğine duyulan inanç, hem Antik Çağın, Hem de Orta Çağın mitlerini ortadan kaldırdı. Ne Dante'nin cennet ve cehenneminin gizemi kaldı, ne de Homerosun bilinmeyen mekanlarının bilinmeyen masal kahramanlarının. İmgenin alanı daraldı. Ritmik olanın yerini geometrik olan, Sözün yerini de matematiksel göstergeler aldı. Yasa, evrenin yapısında saklı bir giz olmaktan çıktı. Evrendeki oluşun yasaları, laboratuvarların ve bilim araştırma merkezlerinin yapay olarak oluşturulmuş benzer ortamlarında

295

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

ama, kendisini anlatmaz. Pekiyi o çağın şiirinin öznesi yok(mu)dur? Öznesiz şiir olmayacağına göre elbette vardı. Özne şairin kendisi değildi, ötekiydi. Ötekine ait insanlık durumlarıydı şiirin anlatısı. Hiristiyanlık şiirin özünü değiştirdi. Hiristiyan şiirinde, şairin kendisi şiirinin öznesi oldu. Şiir insanlık durumlarını anlatmaya devam etti. Artık ötekinin sesi olarak değil, şairin kendi sesi olarak bize insanlık durumlarını anlatıyordu. Hiristiyan düşüncesiyle birlikte, şiirin içinden seslenen artık kutlu insanlık değildi, günahkar insandı. İlahi Komediya da cehenneme yolculuk yapan günahkar Dante'nin kendisidir. Gılgamışta bilinmeyen evrenlere yolculuklar yapan bir şairdir. Bu yolculuklarında ölüler dünyasında insanların çektiği acıları anlatır. Ölümsüzlüğü arar. Ama kendisi için değildir uğraşısı. İnsanlık içindir. Çünkü Gılgamış bir kahramandır. Oysa Dante lanetlenmiş bir günahkardır. Şairi, şiirin öznesi yapan Hiristiyan düşüncesi, eski çağın yücelttiği insanlık durumlarını lanetlemiştir. Eski çağlarda şiirin öznesini öteki olarak kuran şair, hiristiyan değerlerine bağlı olan Dante aracılığıyla, şiirde Ben(i) ortaya çıkarmıştır. Sümerli bir şair için aşk erotizmle aynı şeydi. Gerçek aşk erotizmin içinde eriyip gitmekti. Bu sadece insanlık için böyle değildi, evrenin köklerinde de erotizm vardı; evrendeki akışın sürekliğine yol veren yasa da, erotizmin yasasıydı. Doğada zamanın döngüsel işleyişi, ne Sümerliler, ne de Sokrates öncesinin Yunanlıları için fizik yasaları olarak düşünülmedi. Fiziksel zamanın mevsimsel döngüleri içinde, doğada gerçekleşen oluş ve yok oluş süreci ile, insanın mikroevreninde gerçekleşen oluş ve yok oluş durumları benzer yasaları içermekteydi.


2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Çağımızda, estetik duyarlılıklar ve sanatsal deha, iktidar-piyasa ilişkisinin sarmalı içinde boğulmaktadır. Piyasa, estetik dehayı ve şiirsel duyarlılığı metanın mitleştirilmesinin bir yöntemi olarak kullanmaktadır. Piyasa, metaların fiyatları hakkında şaşmaz bir kesinliğe sahiptir. Ama, değerler hakkında hiç bir bilgiye sahip değildir. Sanatın, salt estetik değeri onu ilgilendirmez. Yapıt, piyasayı, meta olması bağlamında ilgilendirir. Alanı ne kadar daraltılırsa daraltılsın, bu piyasa-iktidar sarmalının dışında, kendine özerk bir alan yaratabilen gene de yalnızca şiirdir. Çünkü, şiir özü gereği meta olmaya uygun değildir. Gerçek şiir, yani insanlık durumlarıyla uygunluk taşıyan bir anlatı türü olarak şiir, kendini bu kirlenmeden koruyabilmektedir. İdeologlar ve demagoglar, şiirsellik bağlamında, sözü retoriklerinin aracı olarak kullanmak isteseler de; gerçek şiir, kendisini bunlara karşı koruyabilir. Şairin, şiir için elindeki biricik malzeme sözdür. Söz, durağan, statik ve ölçülebilir bir şey değildir. Söz akıp giden ırmaktır, gökyüzünde gezinen buluttur, söz şairin her dokunuşunda bir başka renk alır ve bir başka ışık olur. Şiirsel anlatı, metalaşmaya doğası gereği uygun değildir. Plastik sanatlar yada öteki yazın türleri nesneleşir, dondurulur ve geometrik uzamlar içine hapsedilebilir. Ama şiir, doğası gereği buna uygun değildir. Şiir, akıp giden su gibidir, kendi yatağını kendisi bulur. Dondurulamaz, saklanamaz ve spekülatif amaçlar için biriktirilemez. Şiir ortalığa saçılır ve kendisini yalnız kendisi ortadan kaldırır.

296

Gerçek şiir, belki bir şeydir, ama hiç bir getiri(si) olmayan bir şeydir. Şiir saf değerdir. Değer ise fiyatla ilgili bir kavram değildir. Değer, insanın insan olarak kendi varoluşunu anlamlı kılan erdemler toplamıdır. Şiirsel olan insanın erdemli yönüdür. İnsan, şiirsel olan aracılığıyla, kendini günahkar bir varlık olarak anlatırken de, kahramanlık çağının yarı tanrı insanlarının soyluluğunu öyküleştirirken de insanlık durumlarını anlatır. Şiir, yalın insanın ne olduğunu anlattığı için her durumda erdemli olandır. Çünkü, insanlık durumu dediğimiz yetiler, iyinin ve kötünün ötesinde, insanın, salt insan olma yetileriyle ilgili durumlarıdır. Şiir, çağların içinden kesintisiz olarak akıp gelebiliyorsa bu yüzdendir. Şiirin görevi: "Yeni düşünceler sağlamak değil ama yüzyıllardır müzmin olarak unutulanları duyurmaktır. Şiir bellektir imge olur ve imge ses olur. Öteki ses mezarın ötesinden gelen ses değildir: Insanlığın kalplerinin kalbinde derin uykuda olan insandır. Bin yaşındadır ve sizin ve benim kadar yaşlıdır ve henüz doğmamıştır. O büyükbabamızdır, kardeşimizdir, torunlarımızdır" (Paz. 0,145). KAYNAKÇA 1.PAZ. Octavio; Öteki Ses; inkılap yay, 1997, İst. 2. PLATON; Dryaloğlar, Remzi yay, 1993, İst.

297

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

ölçülüp biçilerek ortaya çıkarılmış kesinlikler olarak formüle edildi. Bilim, sonsuzluk sonrasında insanı boşlukta bıraktı. Çünkü, şiirsel olanın alanını daralttı. Bilimin, sebep sonuç ilişkileri içinde bir birine bağlı bir nesneler düzeneği haline getirdiği evrenin canlı özü, modern çağın insanı için bir anlam taşımıyor. Evrendeki kıpırtıyı ve varlıkların ritmik hareketlerini sezinleme yetisi körelen insan, evrenin diline de yabancılaştı. Bir zamanlar, şiirsel olan kaynağını evrenin dilinden alıyordu. Söz ile evrenin dili arasındaki bakışım, insanlık durumlarının anlatısı olarak geri dönüyordu. Hüzün ve mutluluktu bu, evrenin sonsuzluğu içinde kendini arayan insanın melankolisiydi;. aşk ve nefretti, ölümdü ve ölümü hiçleyen kahramanların kadere teslim oluş biçimiydi. Bilgeliğe duyulan aşkın ve nefretin sesiydi. Erotizmin sesiydi. Kısacası yaşadığımız andı ve anın geçmişten sökün edip gelen biçimiydi. Gelecek idelerinin an da yeşermesiydi. Şair de bu insanlık durumlarının anlatıcısıydı. Paz, bunu şu çarpıcı cümleyle dile getirir. "Şairler tutkuların ne olduğunu bilmemize ve böylece kendimizi bilmemize yardımcı olurlar" (age, 97)


YÖRÜKLERDE CUMHURİYET VE DEMOKRASİ Mustafa DURNA*

Ben de Muratpaşa Belediyesi Meclis Üyesi olarak kendimi ev sahibi gördüğüm için bu önemli ve anlamlı Çalıştaya katkı koyan tüm üniversitelerimizden katılan akademisyenlerimize çok çok teşekkür ediyorum. Uzaktan yakından çalıştayımıza katılan kültür akrabalarımıza ve ilgi gösteren tüm dostlarımıza hoş geldiniz diyorum. Bana ayrılan süre içinde “Yörüklerde Cumhuriyet ve Demokrasi Algısı” hakkında düşüncelerimi ve duygularımı paylaşacağım. Konuyu çok uygun ve geniş anlatmak gerekir ama, kısa sürede özet olarak paylaşmak zorunda olduğun için almış olduğum notlardan okumak suretiyle sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

Çok eskilere gitmeden sadece 100 yıl öncesinden başlayalım.

Yıl 1918 “Birinci Dünya Savaşı” sona ermiştir; Osmanlı Devleti ve Almanya yenilmiş, galip devletler yani İngiltere, İtalya, Fransa, İtalya ile Mondros Mütarekesi imzalamak zorunda bırakılmış. Bu Mütareke ile Osmanlı Devleti’nin Ordularına silah bıraktırarak, Ülkemizin şehirleri ve limanları birer birer işgal edilmeye başlanmıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ordusu Filistin, Lübnan ve Suriye’den çok büyük kayıplar vererek Anayurda, Anadolu’ya çekilmek zorunda kalmıştır.

Adana’da, Antep’te, Urfa’da Maraş’ta ve öteki yerlerdeki direnişlerde bu silahların ve yapılan planların önemi büyük olmuştur. “Toroslarda bir Yörük çadırının dumanı tütüyorsa kurtuluş için ümit vardır” sözleriyle Mustafa Kemal Paşa, Yörüklere olan güvenini ortaya koymuştur. Gerçekten de Toroslardaki ve Anadolu’daki ve Anadolu’nun her yerindeki Yörük Türkmen obaları, Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Milli Mücadeleye tereddütsüz katılarak büyük kahramanlık örnekleri vermişlerdir. Anadolu’da yakılan çoban ateşlerinin büyüyerek sonunda düşmanı yakması boşuna değildir. Kendisi de Yörük Türkmen kökenli olan Mustafa Kemal Paşa’nın Yörükleri çok iyi tanıması ve güvenmesi doğaldır. Mustafa Kemal Paşa’nın vatanseverliğine, kahramanlığına ve ileri görüşüne çok güvenen Yörüklerin, onunla Milli Mücadeleye katılmaları, kurduğu Cumhuriyete sonuna kadar sahip çıkmaları da doğaldır. Yani Yörükler için söz konusu vatansa, söz konusu Atatürk se ve söz konusu Cumhuriyetse gerisi teferruattır. Ülkemizin işgal yıllarında, o kara günlerinde düşmana karşı ilk direniş ateşini yakanların başında Yörüklerin olması boşuna değildir. Osmanlı hükümetinden ve padişahtan ümidini kesen halk, vatan için, namus için ayrı ayrı çareler aramaya başlamıştır. İşgalcilere boyun eğen, hatta düşmanla işbirliği yapan saraydaki padişah ve Osmanlı Hükümeti milletin direnmesini engellemeye çalışmıştır. Bu direnişleri Milis Güçler halinde “Kuvayı Milliye” adıyla vatansever efeler başlatmıştır.

Askerlerimizden kalanı yorgun, yaralı ve hastadır. Getirebildikleri silahlara sahip çıkmaya çalışırken Osmanlı Ordusu dağıtılmaya silahlarına el konulmaya başlanmıştır. Filistin Suriye cephesinde Adana’ya gelen Mustafa Kemal Paşa Osmanlı Hükümeti’nin düşmana karşı direnilmesini, hatta İngilizlere Fransızlara

Bizler Demirci Mehmet Efe, Yörük Ali Efe gibi bir çok efenin kahramanlık öyküleriyle büyüdük. Bu kuvvacı Efeler Yörüktür, Türkmendir. Efelerin kızanları da büyük ölçüde Yörük obalarındandır. Milli Mücadeleye katılan vatanseverler her türlü iaşeyi gene büyük ölçüde Yörük Obaları sağlamıştır. Hatta bazı araştırmacılar ilk yıllarda TBMM’nin peynirinin bile bizim Toros Yörükleri’nden Anamas Yaylası’ndan gittiğini yazıyorlar.

298

299

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Öncelikle Yörük Türkmen kültürünün köklerine inerek araştırmayı, modern hayat ile harmanlayıp gelecek kuşaklara aktarmayı amaçlayan 2. YÖRÜK TÜRKMEN ÇALIŞTAY’ını gerçekleştiren Muratpaşa Belediye Başkanımız Sayın Ümit UYSAL’ a , Akdeniz Üniversitesi YÖRKAM Müdürü Sayın Fatih USLU’ ya ve Antalya Yörükler Derneği Başkanı Sayın Abdullah DUMAN’a şükranlarımı sunuyorum.

kolaylık gösterilmesini isteyen genelgelerince karşı çıkmıştır. Adana’dan İstanbul’a hareket etmeden önce; sağlam kalan zabitleri (subayları) karakol komutanlıklarına, Nahiye Müdürlüklerine, Onbaşı ve Çavuşları köy bekçisi olarak görevlendirilmesini istemiştir. Eldeki silahları düşman eline geçmeden Adana, Antep, Urfa ve Maraş bölgesinde köylülerin ve Yörüklerin hayvanlarını eşkıyadan korumaları gerekçesiyle teslim edilmesini, kalan silahların da Toroslarda emin yerlerde saklanmasını sağlamıştır. Bu silahların ileride lazım olacağını söyleyerek Kurtuluş Savaşının işaretini vermiştir.


Sevgili Arkadaşlar;

Erol Akça’nın “Milli Mücadelede Demirci Mehmet Efe” kitabında Mustafa Yıldırım’ın “Ulus Dağına Düşen Ateş” kitabında, Hasan Basri BİLGİN’in “Bu Topraklarda Güller Kırmızı Açar Paşam” kitabında ve Antalyalı Mazlum ADISON’ un “Antalya’nın Kara Günleri” kitabında ve diğer araştırmacıların kitaplarında; Aydın, Denizli, Muğla bölgesinde ve bizim yöremiz olan Antalya, Isparta, Burdur, Konya bölgesinde yaşanan kahramanlık öyküleri anlatılır. Bu öykülerin içinde ve en başında gene Yörükler vardır. Utanç verici ihanetler de yaşanmıştır. Yine guruplar halinde başlayan direniş ve mücadele, sonra Milletin çok güvendiği Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Anadolu – Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine destek vermişler, Erzurum, Sivas Kongrelerine delege ve TBMM’ne temsilciler göndermişlerdir. Mustafa Kemal Paşa’nın ve TBMM’nin düzenli orduya geçerek düşmanı yurttan atma kararına büyük bir özveriyle destek vermişlerdir.

bilgi ve beceriyle eğitip donatarak irfan ordusu olarak Anadolu’nun her yerinde görevlendirilmiştir. Sevgili dostlar; Yolu olmayan, ışığı olmayan hatta okulu bile olmayan çok uzak köylerden bu okullar sayesinde okuma olanağı bulan birisi de benim. Antalya’nın Isparta-Konya sınırında bir orman köyü olan Değirmenözü Köyü’nden öksüz ve çaresiz bir çocuk olan beni Cumhuriyet kucağına aldı. Devletimizin sıcak bir eğitim ocağı olan Aksu Öğretmen Okulu eğitti, meslek sahibi yaptı. Bunları bilen ve yaşayan bir insan devletine milletine minnettar olmaz mı? Onun için geldiğimiz yeri unutmadan sürekli kendimizi geliştirerek yararlı olmaya çalışmışızdır. Benim gibi bu Cumhuriyet Okulları sayesinde okuyabilmiş çok sayıda Yörük Türkmen arkadaşım olduğunu övünerek söyleyebilirim.

Değerli Arkadaşlar; Mustafa Kemal Paşa önderliğinde vatanın kuruluşu sağlandıktan sonra Cumhuriyetin kuruluşuna büyük bir sevinçle katılarak Atatürk’ün yaptığı inkılapları (devrimleri) tereddüt etmeden kabul ederek desteklemişlerdir.

Hani “Cumhuriyet Kimsesizlerin Kimsesidir” deriz ya bu söz burada gerçek anlamını bulmuştur. Cumhuriyetin bu özgün eğitim hamlesinin geniş halk kesimlerine ve demokrasimize çok önemli katkısı olduğunu tekrar vurgulayarak bir başka noktaya geçelim.

Değerli dostlar;

Şimdi bir başka noktaya işaret edelim;

Yörüklerin aile yapısında ve Yörük obalarında dayanışma, üretim ve paylaşım vardır. Bu bağlamda demokrasinin özünü teşkil eden ortaklaşa hareket ve ortak akıl vardır. Yörük Türkmenlerde özellikle kadının yeri önemlidir. Yörük anaları üreticidir. Sözü dinlenir, aileyi çekip çevirir, toparlar. Yörüklerde çocuklar dâhil iş bölümü ile herkes üzerine düşen görevi yapar, hayatın içinde yetişir pişer. (Dün Ümit Başkanımda, Abdullah Başkanımda söylediler) Yörük özgür ve barışık yaşamayı sever. Ama başkalarının özgürlüklerine saygı duyar, kısıtlamaz. Başka insanların doğal hayatın içinde bulunan tüm canlıların her varlığın özgürlüğüne saygı duyar ve korur. Tasada ve kıvançta beraber olur.

Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan hemen sonra eğitime büyük önem vermiştir. Hatta en büyük önemi eğitime vermiştir diyebiliriz. Cumhuriyetin yükselmesi, demokrasinin güçlenmesi için zorluklar içindeki genç Cumhuriyet büyük bir eğitim hamlesi başlatmıştır. Şehirlerden uzak köylerin, konar-göçer Yörük Türkmen çocuklarının okuması için okullar açılmıştır. Şehir merkezlerine gidip okuma olanağı olmayan çocukların okuması için Devlet Parasız Yatılı Okulları sistemi devreye sokulmuştur. Türk eğitim sisteminin özgün bir buluşu olan Köy Enstitüleri ve Öğretmen Okullarının Cumhuriyet aydınlanmasına büyük katkısı olmuştur. Dünyaya örnek gösterilen Köy Enstitüleri ve Öğretmen Okulları ayrı bir panel konusudur. Ancak şu kadarını söylemeden geçmeyelim Köy Enstitüleri ve Öğretmen Okulları ile kısa sürede binlerce köy çocuğu ile Yörük Türkmen çocuğunun okuması sağlanmıştır. Bu yatılı okullara sadece köy ve kırsal kesimden çocuklar alınmış, okuma hevesi ile dopdolu bu yoksul çocuklara devlet; sıcak yuva vermiş, çorba vermiş,

300

Sevgili Arkadaşlar;

Sevgili Arkadaşlar;

Yörükler ve Mustafa Kemal Atatürk karşılıklı olarak kendilerini birbirlerinden sayarlar. Bilimsel olarak da Atatürk Oğuz Türküdür, Yörük’tür. Yörük Türkmen kültürünün araştırılması, geliştirilmesi M. Kemal Atatürk’ ün özel ilgi alanı içindedir. Türkiye’yi modernleştirme çalışmalarını yaparken öz kültürünüzü göz ardı etmez, ihmal etmez.

301

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı


Cumhuriyetin Kuruluş harcında Yörüklerin çok önemli katkıları ve emekleri vardır. Mustafa Kemal Atatürk’e çok büyük destekleri vardır. Bir bakıma Yörük Türkmenler kendi elleriyle Cumhuriyetin teminatıdır, gönüllü koruyucularıdır, bekçileridir.

“Ana gibi yar, Vatan gibi diyar olmaz” diyen Yörükler anasına Atasına sahip çıkar. Ve Atasının emaneti Cumhuriyet rejimini korur.

“Unutursak dünümüzü, göremezsek önümüzü, şaşırırsak yönümüzü” diyerek konuşmamızın sonuna gelirken; Sizlere çok kısa bir görüntü sunmak istiyorum. Sayın Yusuf Yavuz’un bölgemizde yaşayan Yörük-Türkmenlerinin kültürünü ve yaşamını anlatan “Islak Çarıklar” belgeselinden aldığımız bu görüntüyü sunuyoruz şimdi…

Sevgili Arkadaşlar;

Atatürk kendi yazdığı nutuk kitabında kurtuluş ve kuruluş yıllarımıza ilişkin tüm gerçekleri yazmış ve Gençliğe Hitabesinde hepinizin bildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin başına gelebilecek tehlikelere işaret ederek milletimizi uyarmıştır. Değerli Dostlar;

Ne yazık ki son yıllarda O’nun kurduğu Cumhuriyetin kimyasını bozarak dönüştürme girişimleri hız kazanmıştır. Milletin egemenliğine dayanan Cumhuriyet rejimimiz, bu topraklarda, bu vatanda bölünmeden parçalanmadan, barış ve huzur içinde tam bağımsız biçimde yaşamamız için en uygun rejimdir ve bize Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasıdır. Son günlerde bazı kendini bilmez aymazlar ortaya çıkıp; “Keşke Atatürk olmasaydı” demeye cüret edebiliyor. “Keşke Savaşı Yunanlılar kazansaydı” diyebilen tarihçi bozuntusu nankörler çıkabiliyor. Evet bütün bunlar kendini bilmezliktir, şaşkınlıktır, aymazlıktır. Atatürk’e yapılan hakaret hepimize yapılmış hakarettir. Böylesi kışkırtmalar, böylesi damara basmalar kimseye fayda sağlamaz. Türkiye’ye yapılabilecek en büyük kötülük toplumun kutuplaştırılmasıdır. “Aymazdım aydım, ben yanlıştan caydım” demeleri beklenirken, Atamıza dolayısıyla hepimize hakareti kimden cesaret alarak yapıyorlar? Bu insanlara ne söylense az gelir, ama biz gene de sadece “Allah akıl fikir versin” diyelim. Bizi ayrıştırmak isteyenlere uyup darılmak yerine birbirimize sarılmak zamanıdır. Ayrışmaya değil barışmaya ihtiyacımız var.

Değerli Dostlar, Sevgili Arkadaşlar;

Sevgili Dostlar;

80 yaşlarını aşmış bir Yörük anası Ümmüşan Nine ile Bekir Dede’nin vatan sevgisini Atatürk sevgisini ve Cumhuriyete bağlılıklarını kendi ağızlarından dinleyelim de bizim anlattıklarımızın üstüne koymak olsun. Çok kısa bir bölümünü gösterdiğimiz bu belgeseldeki Yörük anası Ümmüşan Nine’nin çocukken hafızasına yerleştirip candan yürekten okuduğu vatan ve Atatürk sevgisini anlatan bu anlamlı şiirinin üstüne izleyicilerden uzun uzun alkış geldi…

Sözü fazla uzatmadan birkaç cümle daha söyleyip bitirelim konuşmamızı.

Değerli Dostlar;

Yurdumuzun dağlarında, ovalarında türlü çiçeklerin rengi kokusu YörükTürkmenlerin bedenlerine ve ruhlarına sinmiştir. Keklik öten Toros Dağlarındaki kekik kokusu, sahillerimizdeki portakal limon çiçeği kokusu kısacası Anadolu toprağının kokusu Yörük-Türkmenlerin özüne işlemiştir. Hani her zaman dillerde olan güzel bir marşımız vardır, ordularımızın düşmanları İzmir’e doğru kovalamamızı anlatan “İzmir’in dağlarında çiçekler açar” diye başlayan “Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar” diye devam eden “Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa, adın yazılacak mücevher taşa” diye nakaratı olan İzmir marşımız var ya; Ben de Ümmüşan Nine’yi dinledikten sonra, Diyorum ki “Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa Adın yazılmıştır yüreğe başa”

Bağımsız Cumhuriyetimizi, devletimizi, parlamenter sistemimizi, yani gerçek demokrasiyi boş verip başka arayışlara girilmesi, başka yollara sapılması bizi iyi yere götürmez.

Bu vatanın bir evladı olarak ve bir Yörük çocuğu olarak, hepinize en içten sevgilerimi saygılarımı sunarım.

302

303

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı


2.ULUSAL YÖRÜK TÜRKMEN ÇALIŞTAYI SONUÇ BİLDİRİSİ

kurulmasını sağlayan Rektör Prof.Dr.Mustafa Ünal ve YÖRKAM müdürü Yrd. Doç.

Dr. Fatih Uslu’ya, Türkiye’den katılan bütün derneklerimize, Azerbaycan’dan

24 Şubat Cuma günü saat 14.00’da Türkiye, Azerbaycan ve Kuzey Kıbrıs

katılan Samira Necefova Sarı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden katılan

Türk Cumhuriyeti’nden 300’ün üzerinde Yörük Türkmen dernek başkanları ve yönetimlerinden temsilcilerin ve akademisyenlerin katılımıyla gerçekleşen çalıştay, Yörükler Derneği Başkanı Abdullah Duman’ın açılış konuşması ile

Gelecek çalıştayımızın, bilimsel bir sempozyumu da içerecek uluslararası katılımla olmasını planlıyoruz.

başlayıp, Muratpaşa Belediye Başkanı Av. Ümit Uysal, Akdeniz Üniversitesi

Birlik ve beraberliğimiz daim, bizi biz yapan milli ruhumuz kaim olsun.

Rektörü Prof. Dr. Mustafa Ünal, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes

Türel ve Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak beyin konuşmaları devam etti. Ana program ilk gün Yörük Türkmen fotoğrafları sergisi ile başladı,

2. Yörük/Türkmen Çalıştayı paydaşları ve katılımcı dernekler adına Yörükler Derneği Başkanı Abdullah DUMAN

ardından ‘’dil ve folklör’’ konulu oturumla devam etti. Cumartesi günü sabah oturumunda ‘’ Yörük Türkmenlerde demokrasi algısı ve konargöçerlerin yaşam tarzları’’ konusu ele alındı. Öğlen oturumunda ise ‘’ Yörük Türkmenlerin tarihi süreci’’ konulu tarih oturumu gerçekleştirildi. Akşam oturumunda ‘’ Yörük Türkmen müziği ‘’ eşliğinde kültürel bir etkinlik yapıldı. Kapanış günü gerek yut içinden gerekse Azerbaycan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden gelen dernek temsilcilerinin serbest kürsü konuşmaları ile yerel müzik ve kültürel etkinlik sunumlarıyla devam etti. Yörük Türkmenler, sadece Türkiye’de değil Türkistan, Ortadoğu ve Balkan coğrafyasına Türk-İslam mayasını çalan,etnik kökenleri,dilleri ve kültürleri ne olursa olsun onların asli niteliklerinide asimile etmeden Türk Milleti potasında birleştiren ana unsurlardır.Yörük Türkmenler bin yılı aşkın bir zamandır olduğu gibi bugün de ülkemizde birlik ve beraberliğin korunması ve sürdürülmesini sağlayacak ana damar olmaya devam etmektedirler.Yörük, yüreği ile acısını kendisine sevgi ve merhametini herkese yaymış,vatanı,milleti,bayrağı ve ezanı için canını ve canından çok sevdiklerini feda etmekten asla geri durmamıştır. Bu çalıştayın paydaşları olan Muratpaşa Belediye Başkanı Sayın Av. Ümit Uysal ve Akdeniz Üniversitesi Yörük Kültürü Uygulama ve Araştırma Merkezinin

304

305

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

bürokratlara, tüm çalıştay komitesi adına teşekkür ederim.


307

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

YÖRÜK TÜRKMEN DERNEKLERİ VE KATILIMCILAR LİSTESİ


Adana Avşarlar Derneği Adana Ceyhan Yörükler Derneği Adana Çukurova Yörükler Derneği Adana Dadaloğlu Avşarlar Derneği Adana İmamoğlu Yörükler Derneği Adana Karakoyunlular Derneği

Adana Kurttepe Yörükler Derneği Adana Oğuzboyları Federasyonu Adana Sarıçam Yörükler Derneği Adana Toros Yörükleri Adana Yörükler Derneği Adana Yumurtalık Yörükler Derneği Adıyaman Kahta Yörükler Derneği Adıyaman Kahta Yörükler Derneği Adıyaman Rişvanlılar Derneği Afyon Eğtuğrul Gazi Yörükler Derneği Afyon Yörükler Derneği Ankara Alevi Kültür Federasyonu Ankara Kırıkkale Karakeçeliler derneği Ankara Polatlı Yağcıoğlu Yörükler Derneği

309

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Adana Karataş Ovası Yörükler Derneği


2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Bursa Osmangazi Yörük Türkmen Derneği

Ankara Yörükler Derneği

Çorum Dedesliovası Yörükler Derneği

Avrasya Sanat Kültür Derneği

Çorum Dedesliovası Yörükler Derneği

Aydın Germencik Yörükler Derneği

Demre Yörükler Derneği

Aydın Efeleri Yörükleri Türkmenleri Derneği

Denizli Buldan Yörükler Derneği

Aydın Kadın Efeleri Derneği

Denizli Yörük Türkmen Derneği

Aydın Şehit Cafer Efe Derneği

Diyarbakır Alevi Türkmen Derneği

Aydın Tarih Eğitim Araştırma Derneği

Dünya Türkmenler Birliği Ankara temsilcisi

Aydın Yenipazar ve Karaçakal Yörükler Derneği

Elmalı Batı Toroslar Yörükler Derneği

Balıkesir Karesi Yörükler Derneği

Eskişehir Avlamış Yörükler Derneği

Balıkesir Kepsut Yörükler Derneği

Eskişehir Beşsaraylılar Derneği

Balıkesir Sındırgı Yörükler Derneği

Eskişehir Ertuğrulgazi Derneği

Balıkesir Yörük Kültürel Derneği

Eskişehir Ertuğrulgazi Federasyonu

Bilecik Söğüt Belediye Başkanı Halil Aydoğdu

Eskişehir GemiçKöylüleri Yörükleri Derneği

Burdur Bucak Oğuzhan Yörükler Derneği

Eskişehir Genç Osman Eğitim Kültür Derneği

Burdur Yörükler Derneği

Eskişehir Göcenoluk Yörükler Derneği

Bursa Basın

Eskişehir Haymeana Kadın Derneği

Bursa Basın

Eskişehir Kayıboyu Derneği

Bursa Basın Nimet Uygar

Eskişehir Kültür Sanat Derneği

Bursa Ertuğrulgazi Osmangazi Yörükler Derneği

Eskişehir Kültürel Değerleri Koruma Derneği

Bursa Keles Köyleri Yörükler Derneği

Eskişehir Mal Hatun Derneği

310

311

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Ankara Uluslararası Avrasya Derneği


2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Isparta Toroslar Yörük Türkmen Federasyonu

Eskişehir Türk Dünyası Eğitim Kültür Derneği

Isparta Yalvaçlılar Derneği

Eskişehir Yaka Boyu Derneği

İlk Yörük Beyi Mahmut Koçak

Eskişehir Yörük Beyi Derneği

İnegöl ErtuğrulGazi Derneği

Eskişehir Yörük Türkmen Derneği

İskenderun Yörükler Derneği

Eskişehir Yunus Emre Federasyonu

İstanbul Dünya Karapapak Türkleri Derneği

Fotoğraf Sanatçısı Bayram Kabadayı

İstanbul Terekeme Karapapak Türkleri

Fotoğraf Sanatçısı Latif Çağır

İzmir Azerbaycan Kültür Derneği

Fotoğraf Sanatçısı Mustafa Gümüş

İzmir Bergama Yörükler Derneği

Fotoğraf Sanatçısı Zeki Oğuz

İzmir Dedekorkut Federasyonu

Gaziantep Elbeyliler Federasyonu

İzmir Demirciminnetler Yörük Derneği

Gaziantep Turani Boyları Derneği

İzmir Deveciler ve Deveseverler Derneği

Gaziantep Yörük İş Adamları

İzmir Ege Bölgesi Aydınlı Efeleri Derneği

Göknebi Yörükler Derneği

İzmir Karakeçeliler Derneği

Hatay Akkoyunlu Derneği

İzmir Kemalpaşa Yörükler Derneği

Hatay Dulkadiroğullları Derneği

İzmir Kızıldağ Yörükler Derneği

Hatay Ulaşlı Derneği

İzmir Menderesliler Yörükler Derneği

Hatay Yörük Avşarlar Türkmenler Derneği

İzmir Selendi Yörükler Derneği

Hayat Abacalılar Derneği

İzmir Suriye Türkmenleri Derneği

HAYTÜRK Hatay Yörük Türkmen Çalışma Platformu

İzmir Tire Kültür Derneği

Isparta Akkeçeli Yörükler Derneği

İzmir Torbalı Ahmetli Köyü Yörükler Derneği

312

313

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Eskişehir Oğuzboyları Federasyonu


2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Konya Saçıkara Yörükler Derneği

İzmir Yörük Türkmen Kadınları Derneği

Konya Yörükler Derneği

İzmir yörükler Derneği

Kuyucaklılar Derneği

Kanal 42 Program yapımcısı Mevlüt Öncel

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet Din İşleri Başkanı Prof.Dr.Talip Atalay

Kaş Yörükler Derneği

Kütahya Ertuğrul Gazi Federasyonu

Kayseri Avşarları Derneği

Kütahya Yörükler Derneği

Kayseri Yör.Türk vakfı

Malatya Oğuz Bayındır Akkoyunlu Derneği

Kıbrıs Gazi Magosa Kaymakamı Dürdane Acı

Malatya Yazıhan Dağ Köyleri Türkmen Derneği

Kıbrıs Yörükler Derneği

Manavgat Yörükler Derneği

Kırıkkale Karakeçeliler Derneği

Manisa Soma Ertuğrul Gazi Yörükler Derneği

Kırıkkale Oğuzboyları Federasyonu

Manisa Turgutlu Yörükler Derneği

Kırşehir Karaca Kurt Türkmenleri

Manisa Yörük Türkmenler Derneği

Kirazlı Yörükler Derneği

Manisa Yörükler Derneği

Kocaeli Oğuzboyları Konfederasyonu

Mersin Azerbaycan Kültür Derneği

Kocaeli Yörükler Derneği

Mersin Balkan Türkleri

Konya Ak-Yör-Der

Mersin Oğuzboyları Derneği

Konya Çabankaya Yörükler Derneği

Mersin Yörükler Derneği

Konya Çumra ve Havalisi Yörükleri Derneği

Muğla Fethiye Yörükler Derneği

Konya Dığrak Yörük Derneği

Muş Türkmen Derneği

Konya Kun Der.

OBATURK Gaziantep Bayındır Akkoyunlu Dernekleri Birliği

Konya Kunsev

OBATURK İstanbul Avrupa Bayındır Akkoyunlu Dernekleri Birliği

314

315

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

İzmir Yörük Efeleri Derneği


OBATURK Oğuz Bayındır Akkoyunlu Dernekleri Birliği Osmaniye Toprakkale Yörükler Derneği Osmaniye Yörük Türkmen Derneği Ozan Orhan Karabacak Rişvanlılar Federasyonu Afyon Şubesi Rişvanlılar Federasyonu Eskişehir Şubesi Rişvanlılar Federasyonu Genel Başkanı

2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı

Rişvanlılar Federasyonu Kilis Şubesi Samsun Yörükler Derneği Sanatçı Emel Örgün Şanlıurfa Karakeçili Aşireti Şanlıurfa Türkmenleri Derneği Tüm Anadolu Şehitleri Derneği Türk Boyları Konfederasyonu Uşak Yörükler Derneği Van Küresunniler Derneği Yarın Toplumsal Gelişim Derneği

316


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.