2. ULUSAL YÖRÜK TÜRKMEN ÇALIŞTAYI BİLDİRİLER KİTABI 24-26 Şubat 2017- ANTALYA
Editör Yrd. Doç. Dr. Fatih USLU
İÇİNDEKİLER Editör Yazısı.........................................................................................................................................................7 PROTOKOL KONUŞMALARI Bu kitabın ilk baskısı 1000 adet basılmıştır. Bildiri kitabında yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Telif Hakları Akdeniz Üniversitesi’ne ait olup tamamen veya kısmen yayınlanamaz. Yayınlayan Akdeniz Üniversitesi Yörük Kültürü Uygulama ve Araştırma Merkezi (YÖRKAM)
Birinci Baskı Aralık 2017 Antalya
Muratpaşa Belediyesi Başkanı Av. Ümit UYSAL Konuşması................................................................12 Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa ÜNAL Konuşması....................................................14 Antalya Büyükşehir Belediyesi Başkanı Menderes Mehmet Tevfik TÜREL Konuşması................15 BİLDİRİLER YÖRÜK ZEKÂSI VE YÖRÜK FIKRALARI Yrd.Doç. Dr. Ünsal Yılmaz YEŞİLDAL...........................................................................................................21
Editör Yrd. Doç. Dr. Fatih USLU
BİR YÖRÜK BEYİ: MUSTAFA KEMÂL ATATÜRK Yrd. Doç. Dr. Mevlüt GÜLMEZ.......................................................................................................................33 GAZİPAŞA VE ALANYA’DA HALK HEKİMLİĞİ UYGULAMALARI Yrd. Doç. Dr. Yavuz UYSAL............................................................................................................................42
Grafik Tasarım ve Uygulama İsmail Anıl ORAN
YÖRÜK ARAŞTIRMALARININ BİBLİYOGRAFYASI ÜZERİNE BİR DENEME Dr. Atila KARTAL.............................................................................................................................................66
Kapak Tasarımı Yrd. Doç. Dr. Aydın ZOR
BOZAHMETLİ YÖRÜK AŞİRETİ’NDE SOSYO-KÜLTÜREL HAYAT Yrd. Doç. Dr. Fatih USLU..............................................................................................................................109
Kapak Fotoğrafı Mustafa GÜMÜŞ Baskı Akdeniz Üniversitesi Basımevi Akdeniz Üniversitesi Enstitüler Binası A Blok No: 201 Kampüs ANTALYA Tel: 0242 227 44 00 - 1374 E-mail: yorkam@akdeniz.edu.tr Web: yorkam.akdeniz.edu.tr
YÖRÜKLERDE GİYİM KUŞAM KÜLTÜRÜ Arş. Gör. Emine DALICI.................................................................................................................................146 MÜZE, MÜZECİLİK, YÖRÜK MÜZELERİ Arkeolog Tahir AKSEKİLİ..............................................................................................................................168 YÖRÜKLER VE ÇEVRE Yrd. Doç. Dr. İbrahim BAKIR.......................................................................................................................180 GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ANAMAS’IN YÖRÜKLERİ Prof. Dr. Hüseyin MUŞMAL...........................................................................................................................194 SEYYAHLARA GÖRE 19. YÜZYILDA TÜRKMEN AİLESİ Doç. Dr. Mustafa GÖKÇE..............................................................................................................................210 BEŞKAZA YÖRESİ YÖRÜK-TÜRKMEN MEZAR TAŞLARININ TARİHSEL KÖKENLERİNE GENEL BİR BAKIŞ Bilim Uzm. Eren Fehmi EROĞLU...............................................................................................................220 KÜLTÜR ELÇİLERİ HORASAN ERENLERİ Kudret HARMANDA......................................................................................................................................283 SÖZLÜ EDEBİYATIN DOĞUŞU VE ŞİİR Musa AKAR....................................................................................................................................................289 YÖRÜKLERDE CUMHURİYET VE DEMOKRASİ Mustafa DURNA............................................................................................................................................298 SONUÇ............................................................................................................................................................304 3
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
ISBN: 978-605-4483-46-4
Yörükler Derneği Başkanı Abdullah DUMAN Konuşması.......................................................................9
ONUR KURULU Münir KARALOĞLU (Antalya Valisi) Menderes Mehmet Tevfik TÜREL (Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı) Prof. Dr. Mustafa ÜNAL (Akdeniz Üniversitesi Rektörü) Av. Ümit UYSAL (Muratpaşa Belediye Başkanı)
DÜZENLEME KURULU Abdullah DUMAN (Antalya Yörükler Derneği Başkanı) Yrd. Doç. Dr. Fatih USLU (Akdeniz Üniversitesi YÖRKAM Müdürü) Gülnur KARAASLAN (Muratpaşa Bld. Kültür ve Sosyal İşler Müdürü)
Doç. Dr. Mehmet AK Doç. Dr. Mustafa GÖKÇE Doç. Dr. Mustafa USLU Doç. Dr. Onur KÖKSAL Doç. Dr. Selahattin AVŞAROĞLU Yrd. Doç. Dr. Adile YILMAZ Yrd. Doç. Dr. Ahmet Kürşat ERSÖZ Yrd. Doç. Dr. Emine ATMACA Yrd. Doç. Dr. Fatih USLU Yrd. Doç. Dr. Gökhan Veli KÖKTÜRK Yrd. Doç. Dr. İbrahim BAKIR Yrd. Doç. Mehmet Ali EROĞLU Yrd. Doç. Dr. Mevlüt GÜLMEZ Yrd. Doç. Dr. Murat ATEŞ Yrd. Doç. Dr. Mustafa ARIKAN Yrd. Doç. Dr. Onur Alp KAYABAŞI Yrd. Doç. Dr. Savaş ŞAHİN Yrd. Doç. Dr. Süleyman UZKUÇ Yrd. Doç. Dr. Ünsal Yılmaz YEŞİLDAL Yrd. Doç. Dr. Yavuz UYSAL Dr. İlteriş YILDIRIM Dr. Serdar BULUT
Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL Prof. Dr. Ahmet KOÇAK Prof. Dr. Ahmet ÖGKE Prof. Dr. Ahmet TAŞAĞIL Prof. Dr. Ahmet TAŞĞIN Prof. Dr. Alaattin AKÖZ Prof. Dr. Ertan ÖZENSEL Prof. Dr. Hayati BEŞİRLİ Prof. Dr. Hüseyin MUŞMAL Prof. Dr. İhsan BULUT Prof. Dr. Köksal ALVER Prof. Dr. Nazmi AVCI Prof. Dr. Orhan YAVUZ Prof. Dr. Suat KOLUKIRIK Prof. Dr. Türkan ERDOĞAN Prof. Dr. Yakup KARASOY Prof. Dr. Yusuf TEPELİ Prof. Dr. Zekeriya KARADAVUT Doç. Dr. Ahmet Zeki GÜVEN Doç. Dr. Alpaslan DEMİR Doç. Dr. Bekir DİREKCİ Doç. Dr. Kemal Reha KAVAS
DÜZENLEME KOMİTESİ
(24-26 Şubat 2017 / Crowne Plaza Otel Antalya)
24 Şubat 2017 CUMA Saat 13.00-14.00 Çalıştay Kayıt İşlemleri Saat 14.00 Yörük Fotoğrafları Sergisi Açılışı Fotoğraf Sanatçıları Zeki OĞUZ, Bayram KABADAYI, Latif ÇAĞIR Saat 14.30 Açılış Konuşmaları Abdullah DUMAN (Antalya Yörükler Derneği Kurulu Başkanı) Ümit UYSAL (Muratpaşa Belediye Başkanı) Prof. Dr. Mustafa ÜNAL (Akdeniz Üniversitesi Rektörü) Menderes Mehmet Tevfik TÜREL (Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı) Münir KARALOĞLU (Antalya Valisi) Saat 15.30-17.00 Birinci Oturum: Dil ve Yörük Folkloru Oturum Başkanı: Doç. Dr. Bekir DİREKCİ (Akdeniz Üniversitesi Eğitim Fak.) Öğr. Gör. Musa AKAR (Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi) “Sözlü Edebiyatın Doğuşu ve Şiir” Yrd. Doç. Dr. Ünsal Yılmaz YEŞİLDAL (Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fak.) “Yörük Zekâsı ve Yörük Fıkraları” Yrd. Doç. Dr. Mevlüt GÜLMEZ (Akdeniz Üniversitesi Eğitim Fakültesi) “Bir Yörük Beyi: Mustafa Kemal Atatürk” Yrd. Doç. Dr. Yavuz UYSAL (Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi) “Halk Hekimliği Uygulamaları Alanya Gazipaşa Yörükleri Örneği” Arş. Gör. Atila KARTAL (Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi) “Yörük Araştırmalarının Bibliyografyası Üzerine Bir Deneme”
Öğr. Gör. Turan ŞENER (Akdeniz Üniversitesi YÖRKAM) Feyza GEDİKLİ - (Antalya Yörükler Derneği) Hülya ARSLANBAY(Muratpaşa Bld. Kültür Müdürlüğü) Burak Can TAŞKIN (Akdeniz Üniversitesi YÖRKAM) İlke YURTSEVEN (Muratpaşa Bld. Kültür Müdürlüğü) Hayri ŞİMŞEK (Antalya Yörükler Derneği) 4
5
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
BİLİM KURULU
2. YÖRÜK TÜRKMEN ÇALIŞTAYI PROGRAMI
25 Şubat 2017 CUMARTESİ Saat 10.00-12.00 İkinci Oturum: Yörüklerde Yaşam Tarzı ve Demokrasi Algısı Oturum Başkanı: Yrd. Doç. Dr. Fatih USLU (Akdeniz Üniversitesi Eğitim Fak.) “Son Konargöçer Yörüklerin Sosyo-Kültürel Yapısı” Prof. Dr. Taciser ONUK (Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi) “Yörük Kadınlarında Oya ve Süsleme Sanatları” Arş. Gör. Emine DALICI (Mardin Artuklu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi) “Yörük Kadınının Giyim Tarzları”
Yrd. Doç. Dr. İbrahim BAKIR (Akdeniz Üniversitesi Mimarlık Fakültesi) “Yörükler ve Çevre” Mustafa DURNA (Muratpaşa Belediyesi Meclis Üyesi, Eğitimci) “Yörüklerde Cumhuriyet ve Demokrasi Algısı” Saat 14.30-16.00 Üçüncü oturum: Tarih Oturum Başkanı: Prof. Dr. Ahmet TAŞAĞIL (Yeditepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi) Prof. Dr. Hüseyin MUŞMAL (Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi) “Anamas’ın Eteğinde Bir Yörük Köyü: Kurucaova Köyü’nde Kültürel ve Folklorik Unsurlar” Doç. Dr. Mustafa GÖKÇE (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Edebiyat Fakültesi) “Hazar Türkmenlerinde Sosyal Hayat” Eren Fehmi EROĞLU (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yüksek Lisans Öğrencisi, Araştırmacı) “Beşkaza Yöresi Yörük-Türkmen Mezar Taşları” Kudret HARMANDA (Araştırmacı-Yazar) “Horasan Erenleri” Saat 20.30-23.00 Yörük Gecesi
25 Şubat 2017 PAZAR
EDİTÖR’DEN… EDİTÖR’DEN…
Yörük kültürü, Türk milli kültürünün en güçlü ögelerinden biri olup, bu Yörük kültürü, Türk milli kültürünün en güçlü ögelerinden biri olup, bu kültürün varlığı ve devamı ülkesini seven her Türk evladını heyecanlandırmakta ve kültürün varlığı ve devamı ülkesini seven her Türk evladını heyecanlandırmakta ve gelecekle ilgili kaygıları da minimize etmektedir. Buna karşın devletimize ve gelecekle ilgili kaygıları da minimize etmektedir. Buna karşın devletimize ve milletimize kem gözle bakanlar içinse büyük bir endişe kaynağıdır ve olmaya milletimize kem gözle bakanlar içinse büyük bir endişe kaynağıdır ve olmaya devam edecektir. devam edecektir. Antalya’da yapılan Çalıştay serilerinin ilki geçtiğimiz yıl şubat ayında Antalya’da yapılan Çalıştay serilerinin ilki geçtiğimiz yıl şubat ayında Antalya Yörükler Derneği ve Antalya Büyük Şehir Belediyesi tarafından Antalya Antalya Yörükler Derneği ve Antalya Büyük Şehir Belediyesi tarafından Antalya merkezde bir otelde gerçekleşmiştir. 3. Yörük Türkmen Çalıştayı 8-11 Şubat 2018 merkezde bir otelde gerçekleşmiştir. 3. Yörük Türkmen Çalıştayı 8-11 Şubat 2018 tarihinde yine çok ortaklı bir şekilde yapılması planlanmıştır. tarihinde yine çok ortaklı bir şekilde yapılması planlanmıştır. Bu bildiri kitabına konu olan Yörük Türkmen Çalıştayı’nın 2.sini; Antalya Bu bildiri kitabına konu olan Yörük Türkmen Çalıştayı’nın 2.sini; Antalya Yörükler Derneği Akdeniz Üniversitesi Yörük Kültürü Uygulama ve Araştırma Yörükler Derneği Akdeniz Üniversitesi Yörük Kültürü Uygulama ve Araştırma Merkezi (YÖRKAM) ve Muratpaşa Belediyesi ortaklaşa düzenlemiş ve bu Merkezi (YÖRKAM) ve Muratpaşa Belediyesi ortaklaşa düzenlemiş ve bu çalışmalar akademik bir bildiri kitabına dönüşmüştür. çalışmalar akademik bir bildiri kitabına dönüşmüştür.
Saat 10.00-12.00 Yörük Dernekleri Buluşması ve Serbest Kürsü Konuşmaları
6
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Arkeolog Tahir AKSEKİLİ (Zonguldak Maden Müzesi Müdürü) “Müzelerin Tarihine Genel Bir Bakış ve Günümüzde Yörük Müzeleri”
7
Bundan yaklaşık 25 sene önce Antalya’da ANTALYA YÖRÜKLER DERNEĞİ Başkanı, Abdullah DUMAN’ tarafından yakılan YÖRÜK ATEŞİ gün geçtikçe büyümekte ve daha kurumsal bir noktaya doğru yol almaktadır. İlk yıllarda sadece Yörük kimdir ve kimler Yörük’tür gibi kavramların tartışıldığı ve daha çok Yörük Türkmen Dernekleri şeklinde tezahür eden bu kültür hareketi son yıllarda kongre, çalıştay, panellere konu olmakta ve birçok üniversitede Yörük Türkmen Araştırma ve Uygulama Merkezi kurulmaya başlamıştır. İlk kurulan merkezlerden birisi de çalıştay ortaklarından Akdeniz merkezin kurulmasında büyük destekleri olan AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ SAYIN PROF. DR. MUSTAFA ÜNAL, bu merkezi kurdurarak Türk Milli Kültürüne çok büyük destek sağlamıştır. Yine Akdeniz Üniversitesi Sağlık Kültür Daire Başkanlığı bünyesinde ve şahsımın danışmanlığında “Türk Dünyası Yörük Türkmen Öğrenci Topluluğu” kısa adıyla ÜNİYÖR, Türkiye’de bir ilk gerçekleştirilerek kurulmuş oldu. Genç nesillere yönelik bu tür kültür faaliyetleri artmakta ve her geçen gün daha da önem kazanmaktadır. Yine Antalya’nın en büyük merkez ilçesi konumunda olan ve kültür faaliyetlerine büyük katkı sağlayan MURATPAŞA Belediyesi’nin kıymetli başkanı Av. Ümit UYSAL kültür dairesi ekibine çalıştaya verdikleri önem ve özveri nedeniyle ne kadar teşekkür edilse yine de yetersiz kalacaktır. En son olarak bu çalıştaya bildirisi ile katılıp bizlere destek veren ancak yayım sürecinde vefat eden Musa Akar’ı rahmetle anmak isterim… Yrd. Doç. Dr. Fatih USLU Akdeniz Üniversitesi YÖRKAM Müdürü
8
ANTALYA YÖRÜKLER DERNEĞİ BAŞKANI ABDULLAH DUMAN’IN AÇILIŞ KONUŞMASI Toplumları millet haline dönüştüren temel değerlerin başında kültür gelir. Esasen birçok bilim adamı ve yazarlar, kültür ile ilgili birçok tanımlamalar yapmışlardır. Kültür, bir milletin tarihin inbiğinden süzerek günümüze kadar getirmeyi başardıkları değerlerin bütünüdür. Bu değerler hayatımızda, inançlarımızda, adetlerimizde, gelenek ve göreneklerimizde varlığını gösterir ve önce birey olarak bizleri, sonra ailemizi ve nihayetinde toplumumuzu yönetir. Bazen bilgisizce tarihimize, geçmişimize, değerlerimize taş atarız, attığımız bu taş hayatımızın başka bir evresinde döner kendi kafamızı yarar. Bir takım çelişkiler bizi öz değerlerimizle çatıştırsa dahi, nihayetinde aslımıza rücu ediyoruz. Bizi bu noktada kendimize getiren, öze dönüşümüzün en temel aracı ve değerler manzumemizi bu günlere taşıyan en temel değerlerimizin başında dil gelir. Çalıştayın birinci oturum başlığı ‘’DİL VE YÖRÜK FOLKLÖRÜ’’ En eski çağlardan bu yana, bize ait ve bizim diyebileceğimiz ne varsa bunları konuşma ve yazı diliyle öğreniyoruz. Dil kendi değerlerinle millet olabilmenin ve kültürel varlığını gelecek kuşaklara aktarabilmenin en kıymetli aracıdır.
9
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Üniversitesi Yörük Kültürü Uygulama ve Araştırma Merkezi (YÖRKAM)’dır. Bu
10
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
‘’Bu günden sonra divanda, dergahta ve bergahta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır’’ fermanıyla Karamanoğlu Mehmet Bey(13 Mayıs 1277) dilde yozlaşmaya karşı meydan okumuştur. Bugün fiziki sınırlarımızı aşan geniş coğrafyalarda Türk dili konuşuluyor ise, millet olmak ve kültür hayatımızda dilin önemini daha iyi anlıyoruz. Dünyanın neresinde olursa olsun, Türkçenin konuşulduğu her yer, gönül coğrafyamızın sınırları içerisine girer. Adriyatik’ten Çin seddine Türkçeden başka bir dil kullanmadan gidebilmek bizim için önemli bir avantajdır. Dünyada hiçbir millet böyle bir avantaja sahip değildir. Bu avantajı iyi değerlendirmeliyiz. Çalıştayımızın 2. Günü ve 2. Oturum yarın ‘’Yörüklerde yaşam tarzı ve demokrasi algısı’’ Yörük özgür yaşamayı sever fakat başka özgürlükleri kısıtlamaz. Doğada ne varsa, canlı cansız fark etmez Yörük’ün dostudur. Yörük aklı ile tabiattaki bütün varlıklarla doğrudan bir bağ kurmasını bilir. Dolayısı ile tabiatla ve doğa olayları ile çatışmaz. Aldığı tedbirler ile doğa olaylarını bile lehine çevirebilir. Tabiatta ne varsa canlı cansız varlıkları yaşamının vazgeçilmezi yapmakta mahirdir. Yörük’ün yaşam tarzı demokratik duruşunun da alt yapısını oluşturur. Demokratik yaşam ve düşünüş Yörük’ün hayatına anlam katan en önemli değerdir. Bugün dünyanın en gelişmiş toplumları Yörük’ün konar/göçer hayat tarzını iliklerine kadar araştırıyor olmaları, bir yerde teknolojik esaretten kurtulmak arzusu olarak değerlendirilebilir. Çadırını kurduğu yer Yörük için yurttur. Bir Yörük, başka bir Yörüğün yurduna çadırını kurmaz. Yurdunda huzursuzluk çıkarılması Yörük’ün ayranını kabartır. Bir yabancı yazarın Jean Paul Roux’un tespiti ile kendimizi ifade edersek, dünyanın en demokratik toplumu Türk milletidir. Çalıştayımızın 3.oturumu yani yarın öğleden sonra tarih üzerine. Saygıdeğer konuklar İnsanlığın en eski en köklü milletiyiz. İnsanlık tarihi incelenirken bilim adamlarının yoluna ‘’çadır medeniyeti’’ diyebileceğimiz Türk medeniyeti çıkar. Bu köklü medeniyetimize layık-ı ile sahip çıktığımızı maalesef söyleyemiyoruz. Bir Alman Türkolog 1965 veya 1966 yıllarında bizim köyde incelemelerde bulunuyor ve şu tarihi sözü söylüyor; ‘’ Anadolu’da Yörük olduğunu kabul etmeyenler kendi soylarını araştırsın ‘’ der. Şunu söylemeye çalışıyorum, Yörük kültürünü bilmeden Türk kültürü hakkında bir karara varamayız. Yörükleri bilmeden de Türk milleti hakkında bir
Şunu söylemeye çalışıyorum, Yörük kültürünü bilmeden Türk kültürü hakkında bir karara varamayız. Yörükleri bilmeden de Türk milleti hakkında bir karara dünya karara varamayız. varamayız. Dünya Dünya milletleri milletleri içerisinde içerisinde de de Türk Türk milletini milletini tanımadan, tanımadan, dünya milletleri hakkında bir karara varamayız. milletleri hakkında bir karara varamayız. Tarih Tarih bir bir milletin milletin milli milli hafızasıdır. hafızasıdır. Milli Milli hafızamıza hafızamıza yabancılaşmanın yabancılaşmanın bedelini tarih boyunca çok acı ödedik ve hala ödemeye devam ediyoruz. bedelini tarih boyunca çok acı ödedik ve hala ödemeye devam ediyoruz. Saygıdeğer konuklar; Saygıdeğer konuklar; Çalıştayımızın 3. Günü serbest kürsü şeklinde geçecek. Çalıştayımızın 3. Günü serbest kürsü şeklinde geçecek. Bizler Bizler derneklerimizi, derneklerimizi, federasyon, federasyon, konfederasyon konfederasyon ve ve birliklerimizi birliklerimizi bir bir bütün kabul ediyoruz. Hep birlikte bir büyük aileyiz düsturuyla hareket ediyoruz. bütün kabul ediyoruz. Hep birlikte bir büyük aileyiz düsturuyla hareket ediyoruz. Bu Sonuç Bu büyük büyük ailenin ailenin sorunlarını sorunlarını konuşacağız konuşacağız ve ve çözüm çözüm yollarını yollarını arayacağız. arayacağız. Sonuç bildirgemizi okuyup çalıştay programımızı bitireceğiz. bildirgemizi okuyup çalıştay programımızı bitireceğiz. Çalıştayımızın başarılı geçmesini temenni eder, saygılar sunarım. Çalıştayımızın başarılı geçmesini temenni eder, saygılar sunarım. Abdullah DUMAN Abdullah DUMAN Yörükler Derneği Başkanı Yörükler Derneği Başkanı
11
Yörük kültürü kadim bir kültürdür. Türk tarihinin çok önemli, temel, ana yaşam şeklidir. Yörük kültürünün ürettiği değerler evrenseldir. Bizim milletimize has bir demlenmiş yaşam şeklidir ama değerler manzumesi olarak dünyaya ışık tutabilecek niteliktedir. Yörükler özgür insanlardır. Zapt-ı rap edemezsiniz. İkna etmeniz lazım. ‘Son Yörük obasının Toroslarda dumanı tütüyorsa bu vatan emin ellerdedir’ şeklinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ifade ettiği Yörük, vatanından asla ödün vermeyen, toplumu için kendini feda edebilecek insandır. Yörükler barışçıdır. ‘Öldürmekle düşman tükenmez’ diyen Yörüklerdir. Göç sırasında karşılaştıkları kavimlerle iyi geçinmeye gayret eder. Yörük’ün ‘sen ben kavgası’na vakti yoktur. Üretim ve yaşam mücadelesi içindedir. Yörük çevrecidir. Yaşamının sağlıklı bir çevrede yetiştirdiği hayvanlarıyla Yörük’te kadın – erkek ayrımı yoktur. Her biri obanın vazgeçilmezi, Yörük MURATPAŞA BELEDİYE BAŞKANI AV. ÜMİT UYSAL’IN AÇILIŞ KONUŞMASI MURATPAŞA BELEDİYE BAŞKANI AV. ÜMİT UYSAL’IN AÇILIŞ KONUŞMASI Yörük kültürü, bir nostalji, ritüellerden ibaret bir değer olarak ele Yörük kültürü, bir nostalji, ritüellerden ibaret bir değer olarak ele alınabilir. Ancak ‘Gelecek nesiller böyle yaşasın’ denilerek kılavuz kültür alınabilir. Ancak ‘Gelecek nesiller böyle yaşasın’ denilerek kılavuz kültür manzumesi olarak da görülebilir. manzumesi olarak da görülebilir. Sanırım ikincisi daha doğru olur. Sanırım ikincisi daha doğru olur. Muratpaşa Belediyesi, Antalya Yörükler Derneği ve Akdeniz Üniversitesi Muratpaşa Belediyesi, Antalya Yörükler Derneği ve Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Yörük Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi (YÖRKAM) işbirliğiyle (AÜ) Yörük Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi (YÖRKAM) işbirliğiyle gerçekleştirdiğimiz 2. Antalya Yörük Türkmen Çalıştayı, Yörük kültürünün ‘kılavuz gerçekleştirdiğimiz 2. Antalya Yörük Türkmen Çalıştayı, Yörük kültürünün ‘kılavuz olma yönünü’ daha fazla önemseyen, gerçekle buluşma çabasının ürünüdür. olma yönünü’ daha fazla önemseyen, gerçekle buluşma çabasının ürünüdür. Bu çalışmaların nihai hedefi, Yörük kültürünü, Türkiye’mizde yaşayan Bu çalışmaların nihai hedefi, Yörük kültürünü, Türkiye’mizde yaşayan insanların tasa ve kederde birliğini ifade eden milletleşme mücadelesi içinde bir insanların tasa ve kederde birliğini ifade eden milletleşme mücadelesi içinde bir insanlık yolu haline getirmektir. insanlık yolu haline getirmektir. Bu milletimizin bekası için de vazgeçilmezdir. Bu milletimizin bekası için de vazgeçilmezdir. Yörük kültürü kadim bir kültürdür. Yörük kültürü kadim bir kültürdür. Türk tarihinin çok önemli, temel, ana yaşam şeklidir. Türk tarihinin çok önemli, temel, ana yaşam şeklidir. Yörük kültürünün ürettiği değerler evrenseldir. Yörük kültürünün ürettiği değerler evrenseldir. Bizim milletimize has bir demlenmiş yaşam şeklidir ama değerler Bizim milletimize has bir demlenmiş yaşam şeklidir ama değerler manzumesi olarak dünyaya ışık tutabilecek niteliktedir. manzumesi olarak dünyaya ışık tutabilecek niteliktedir. Yörükler özgür insanlardır. Zapt-ı rap edemezsiniz. İkna etmeniz lazım. Yörükler özgür insanlardır. Zapt-ı rap edemezsiniz. İkna etmeniz lazım. ‘Son Yörük obasının Toroslarda dumanı tütüyorsa bu vatan emin ‘Son Yörük obasının Toroslarda 12 dumanı tütüyorsa bu vatan emin ellerdedir’ şeklinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ifade ettiği Yörük, vatanından ellerdedir’ şeklinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ifade ettiği Yörük, vatanından asla ödün vermeyen, toplumu için kendini feda edebilecek insandır. asla ödün vermeyen, toplumu için kendini feda edebilecek insandır.
kültürünün değerli bileşenleridir. Yörük kültüründe varlık da yokluk da paylaşılır. İşte Yörük kültürünün sahip olduğu değerler yüzyıllar ötesinden bugüne sesleniyor. Bugün dünyanın farklı coğrafyalarında yaşanan çatışmalara esaslı bir cevap veriyor. Tıpkı Yörük’ü saran o keçe gibi. Yörük’ün yaşattığı değerler bugün ki modern toplum için keçe görevi görüyor. Rutubetli ise nemi alıyor, yaz ise kışı, kış ise yazı getiriyor. Bu bakış açısıyla gerçekleştirdiğimiz Çalıştayımıza, ülkemizin dört bir yanından, Azerbaycan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden 300’ün üzerinde Yörük-Türkmen dernek başkanları, temsilcileri ve akademisyenler katıldı. Çalıştay kapsamında akademisyenlerin ve araştırmacıların sunduğu bildirilerden oluşan bu kitap ise, akademik çalışmalara ışık tutarken, bu çalıştayın geleceğe taşınması anlamında önemli bir görev üstlenecek. Bu değerli çalışmayla Yörük kültürüne katkı veren Antalya Yörükler Derneği yönetimi ve ekibine, Akdeniz Üniversitesi’ne ve üniversite bünyesindeki Yörük Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi(YÖRKAM)ekibine ve Muratpaşa Belediyesi’ndeki çalışma arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Ümit UYSAL Antalya Muratpaşa Belediye Başkanı
13
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
idame eder.
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Sayın, Büyükşehir belediye başkanım, Sayın Vekillerim, Sayın Muratpaşa Sayın, Büyükşehir belediye başkanım, Sayın Vekillerim, Sayın Muratpaşa belediye başkanım, Yörükler Derneği başkanım, hanım efendiler ve beyefendiler Sayın, Büyükşehir belediye başkanım, Sayın Vekillerim, Sayın Muratpaşa belediye başkanım, Yörükler Derneği başkanım, hanım efendiler ve beyefendiler Üniversitemizin Muratpaşa belediyesi ve Antalya Yörükler Derneği ile birlikte belediye başkanım, Yörükler Derneği başkanım, hanım efendiler ve beyefendiler Üniversitemizin Muratpaşa belediyesi ve Antalya Yörükler Derneği ile birlikte organize ettiği 2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı’na hepiniz hoş geldiniz. Üniversitemizin Muratpaşa belediyesi ve Antalya Yörükler Derneği ile birlikte organize ettiği 2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı’na hepiniz hoş geldiniz. Akdeniz Üniversitesi ilke olarak bulunduğu şehirdeki STK’lar ve belediyeler organize ettiği 2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı’na hepiniz hoş geldiniz. Akdeniz Üniversitesi ilke olarak bulunduğu şehirdeki STK’lar ve belediyeler ile işbirliği yapmayı prensip olarak hep öne koymuştur. Çok çeşitli konularda şehir Akdeniz Üniversitesi ilke olarak bulunduğu şehirdeki STK’lar ve belediyeler ile işbirliği yapmayı prensip olarak hep öne koymuştur. Çok çeşitli konularda şehir ile entegre bir şekilde işbirliği yapmaktayız ve yapmaya devam edeceğiz. ile işbirliği yapmayı prensip olarak hep öne koymuştur. Çok çeşitli konularda şehir ile entegre bir şekilde işbirliği yapmaktayız ve yapmaya devam edeceğiz. Bugün Akdeniz Üniversitesi bünyesinde yer alan merkezlerimizden YÖRÜK ile entegre bir şekilde işbirliği yapmaktayız ve yapmaya devam edeceğiz. Bugün Akdeniz Üniversitesi bünyesinde yer alan merkezlerimizden YÖRÜK KÜLTÜRÜ UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ kısa adıyla YÖRKAM önemli bir Bugün Akdeniz Üniversitesi bünyesinde yer alan merkezlerimizden YÖRÜK KÜLTÜRÜ UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ kısa adıyla YÖRKAM önemli bir çalışmaya imza atmış bulunmaktadır. Bölgemde ve şehrimizde yaşayan insanların KÜLTÜRÜ UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ kısa adıyla YÖRKAM önemli bir çalışmaya imza atmış bulunmaktadır. Bölgemde ve şehrimizde yaşayan insanların büyük çoğunluğunun Yörük olması nedeniyle kurulmuş olan ve hem bölgemizin çalışmaya imza atmış bulunmaktadır. Bölgemde ve şehrimizde yaşayan insanların büyük çoğunluğunun Yörük olması nedeniyle kurulmuş olan ve hem bölgemizin hem de geleneksel Türk kültürünün izlerini sürmek amacıyla teşekkül eden iyi bir büyük çoğunluğunun Yörük olması nedeniyle kurulmuş olan ve hem bölgemizin hem de geleneksel Türk kültürünün izlerini sürmek amacıyla teşekkül eden iyi bir yönetime de sahip olan YÖRKAM’ı ve kıymetli yönetimini bu başarılı hem de geleneksel Türk kültürünün izlerini sürmek amacıyla teşekkül eden iyi bir yönetime de imza sahip olan için YÖRKAM’ı kıymetli yönetimini bu Yörükler başarılı organizasyonu attıkları buradan ve tebrik ederken, başta Antalya yönetime de sahip olan YÖRKAM’ı ve kıymetli yönetimini bu başarılı organizasyonu imza attıkları için buradan tebrik ederken, başta Antalya Yörükler Derneği ve Muratpaşa Belediyesi olmak üzere bu çalıştayda emeği geçen herkesi organizasyonu imza attıkları için buradan tebrik ederken, başta Antalya Yörükler Derneği ve Muratpaşa Belediyesi olmak üzere bu çalıştayda emeği geçen herkesi yürekten kutluyor, bu ve benzeri çalıştayların, sempozyumların ve panellerin Derneği ve Muratpaşa Belediyesi olmak üzere bu çalıştayda emeği geçen herkesi yürekten kutluyor, bu ve benzeri çalıştayların, sempozyumların ve panellerin devam etmesini diliyor ve herkese saygı ve sevgilerimi sunuyorum. yürekten kutluyor, bu ve benzeri çalıştayların, sempozyumların ve panellerin devam etmesini diliyor ve herkese saygı ve sevgilerimi sunuyorum. devam etmesini diliyor ve herkese saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Prof. Dr. Mustafa ÜNAL Prof. Dr. Mustafa ÜNAL Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa ÜNAL Akdeniz Üniversitesi Rektörü 14 Akdeniz Üniversitesi Rektörü
ANTALYA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ BAŞKANI MENDERES TÜREL’İN AÇILIŞ KONUŞMASI Sayın Valim, Sayın Başkan, Sayın Rektör, Yörükler Derneğimizin Kıymetli Başkanı, Değerli Öğretim Uyeleri ve Araştırmacılar, Sayın Misafirler, Sizleri sevgi ve muhabbetle selamlıyorum. Bir Avrupa turundan yeni döndüm ve ayağımızın tozuyla Abdullah Duman Başkan ile senelerdir yaptığımız etkinlikler serisinin bu halkasında da beraber olmak için geldim. Siyaset hayatımda, belediye başkanlığı görevimde en çok bir araya geldiğim üç kesim var. Birisi engelliler, birisi Antalyaspor ve elbette Yörükler derneğimiz. Her sene mutlaka bir pikniğimiz, birkaç da panel, konferansımız olurdu, iki senedir bir de Yörük festivali ilave ettik. Hakikaten çok güzel ve anlamlı bir kortej ve festival olmaya başladı. Sevgili Duman Başkan, yörüklüğünü gösterdi, kararlılıkla devam etti ve Yörük kültürü Antalya’nın marka değerlerinden birisi olmaya başladı.
15
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ PROF. DR. MUSTAFA ÜNAL’IN AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ PROF. DR. MUSTAFA ÜNAL’IN AÇILIŞ KONUŞMASI AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ PROF. DR. MUSTAFA ÜNAL’IN AÇILIŞ KONUŞMASI AÇILIŞ KONUŞMASI
Bunca yıl Antalya’da çok şey değişti ve gelişti, fakat kültür hayatında gelişme yavaş kaldı. Çünkü alt yapısı zayıf bir şehir dik ve hep, arıtma, su, köprü
festivalinin bugüne kadar çoktan doğmuş, gelişmiş ve bir turizm olayı haline gelmiş olması gerekirdi. Hakikaten yolumuz uzun, zamanımız kısa ve bu sebeple kaybedilen
gibi acil meseleleri çözmekle uğraştık. Fakat son dönemdeTürk-İslam Medeniyetleri Müzesi, Antalya Kent Müzesi ve diğer müze projelerimiz arka
zamanı telafi etmek için çok daha hızlı bir şekilde ilerlememiz gereklidir. Bugün Sayın Valimiz, Muratpaşa Belediye Başkanımız, Universitelerimiz,
arkaya ilerlemeye başladı. İşte, yörükmüzesi projeleri gibiyeniliklerle Antalya tarihinde başka bir
Sivil toplum kuruluşlarımız, hep beraber Yörük kültürünü konuşuyor ve araştırıyorsak, Antalya yörük ateşini en güzel şekilde yakmış demektir.
dönemi de başlatmış oluyoruz.
Bu beraberlik esasen Türkiye çapında yakılmış olan yörük ateşlerinin de
Şimdi bir başka yeniliğimiz Antalya’nın 1207’deki fethini ve Sultan
bir parçasıdır. Bu ateşi yakan ve büyüten herkese, Sevgili başkana ve sizlere
Değerli arkadaşlar, Bu yeniliklerin, bu değişimin elbetteki, birkaç boyutu bulunmaktadır.
teşekkürlerimi arz ediyorum. İnşallah Antalya bu adımlarla Türk dünyasının kültür
Birinci ve en önemli husus manevi kalkınma meselesidir ve maalesef son
başkentlerinden birisi olma yolunda ilerleyecektir.
dönemlere kadar bir nebze ihmal edilmiş olduğu ortadadır. Tarihini bilmeyen,
Yörük çalıştayımızda Antalyamıza iyi gelecektir.
tarihine sahip çıkmayan bir millet olamaz, hele heleTürk milleti gibi asırlardır
Tekrar teşekkür ediyor, başarılar diliyorum.
millet olma mücadelesi veren ve bu mücadeleye halen devam eden bir milletin
tarihini ihmal etmesi söz konusu olamaz. Antalya’nın tarihini bilmek, anlamak,
Menderes Mehmet Tevfik TÜREL
yaşatmak, sahip çıkmak, var oluşsal bir meselemizdir. Antalya’nın her tarihi taşı
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı
bizim için kıymetli bir mirastır, o mirası benliğimizin, kimliğimizin bir parçası olarak
muhafaza edeceğiz.
Bu kültür değerlerimizin bizim kimliğimizi güçlendirmesi sanat hayatına
ve iktisadi hayata da yeni bir boyut getirecektir. Eğer mimaride, resimde, giyimde
dünya çapında özgün eserlerimiz az ise bunun sebebi tarihimizden yeterince ilham
almayışımızdır. Son dönemde bir Selçuklu mimarisi akımı başlamış olmakla birlikte, yerelden evrensele, tarihten geleceğe uzanan sentezlerin gelişmesine ihtiyacımız bulunmaktadır. Özgün kültür mirasımızın muhafaza edilmesi, iyi idrak edilmesi, içselleşmesi mimariden ve sanattan başlayarak turizme ve iktisadi hayatın diğer alanlarına da zenginlik katacaktır. Antalya gibi bir turizm şehrinde Yörük
16
17
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Keyhüsrev’leri anma törenleri olacak.
19
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
BİLDİRİLER
YÖRÜK ZEKÂSI VE YÖRÜK FIKRALARI Yrd.Doç. Dr. Ünsal Yılmaz YEŞİLDAL* Yüksek zekâ faaliyetlerinin sonucu olarak ortaya çıkan fıkralar düşündürürken güldürebilen halk anlatılarıdır. Ana hatlarıyla üstünlük, uyumsuzluk (aykırılık) ve rahatlama başlıkları altında değerlendirilen geleneksel gülme1 teorileri (Türkmen-Fedakâr, 2009: 105; Coşar-Usta, 2016: 142) fıkralar çok halk edebiyatı mahsulünün güldürmeye yönelik bölümlerini izah etmeye yardımcı olmaktadır. Üstünlük teorisi gülmeye neden olan etkenin izleyen ya da dinleyenlerde oluşan üstünlük duygusu olduğunu vurgulamaktadır (Morreal, 1997: 8’den Türkmen-Fedakâr, 2009: 105). Bu bağlamda gülme bir bakıma alay sayesinde kazanılan bir üstünlüğün kutlama alkışıdır (Coşar-Usta, 2016: 142). Uyumsuzluk (aykırılık) teorisine göre beklenmedik, mantık kurallarına uymayan ve çeşitli yönleriyle birbiriyle uyumsuzluk gösteren söz, hareket, şekil vb. gibi unsurlar gülmeye neden olmaktadır (Morreal, 1997: 24’ten Türkmen-Fedakâr, 2009: 105) ve mizahın ya da gülmenin esas unsuru aniden ortaya çıkan “sürpriz” unsurlarıdır (Tozar, 2001: 71’den Coşar-Usta, 2016: 142). Rahatlama teorisine göre ise gülmenin temelinde bireye uygulanan yasakların (toplumsal baskı ve sınırlamalar) birey tarafından bir şekilde ortadan kaldırılması sonucunda bireyde biriken sinirsel enerjinin boşaltılması yatmaktadır (Morreal, 1997: 32-33’ten Türkmen-Fedakâr, 2009: 106-107; Morreal, 1997: 36-44’ten Coşar-Usta, 2016: 142).
*
Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Türk Halk Edebiyatı Ana Bilim Dalı, uyesildal@gmail.com 1 Gülme sadece mizah kavramıyla ilgili olmayıp aynı zamanda sessiz iletişim biçimlerinden biridir. Bu bağlamda çoğu zaman insanın ruhsal durumuna bağlı olarak şekillenen yüz ifadeleri istekleri iletme esnasında bir araç vazifesi görmektedir (Bayraktar, 2010: 1-3).
21
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
başta olmak üzere masallar, geleneksel halk tiyatroları ve halk hikâyeleri gibi pek
İki ayrı kavram olan gülme ve mizah birbiriyle yakın ilişki içerisindedir.
verebilmektedirler.
(Bayraktar, 2010: 17). İnsan çoğu zaman başka bir insanın mizah amacı gütmeden
Daha önceleri nükte, latife vb. adlarla anılan fıkra kavramı XIX. yüzyıldan
düştüğü gülünç durumlar, bedeninin bazı bölgelerine dokunularak gerçekleştirilen
itibaren edebiyatımızda kullanılmaya başlanmış olmakla birlikte son dönemlerde
ve gıdıklama sözcüğüyle karşılanan eylemler neticesinde güler. Bu bağlamda
anekdot sözcüğüyle karşılanmaktadır (Sakaoğlu, 2013: 71; Karadavut, 2013: 53).
mizahın bir amaç doğrultusunda planlı olarak gerçekleştirilen bir faaliyet olduğunu
Sözcüğün Türkçedeki ilk karşılığı olarak kullanılan köğ3, külüt ve külünç sözcükleri
vurgulamak gerekmektedir. Mizah kavramıyla ilgili daha önce yapılan
Divanü Lûgat-it Türk’te karşımıza çıkmakta olup bu sözcükler eserde “Bir şehir
çalışmalardan hareketle tespitlerde bulunan Zülfikar Bayraktar mizah kavramının
halkı arasında meydana çıkarak bir sene içerisinde gülünen şey, gülmece”, “Halk
genel özelliklerini şu şekilde sıralamaktadır:
arasında gülünç olan nesne” karşılıklarıyla verilmektedir (Mahmud, 2013-III: 131;
“1- Mizah toplumsal bir olgudur.
Mahmud, 2013-I:357; Mahmud, 2013-III: 374). Şükrü Elçin fıkra için “Umumiyetle
2- Mizahın içinde mutlaka komik bir durum, gülünçlük vardır.
gerçek hayat hâdiselerinden hareketle ‘hisse’ kapmayı hedef tutan ve temelinde
3- Mizah zekâ ve algılama ile ilgilidir.
az-çok nükte, mizah, tenkid ve hiciv unsuru bulunan sözlü, kısa, mensur hikâyelere
4- Mizahta alışılmadık, uyumsuz bir durumun var olması çok önemlidir.
‘fıkra’ adı verilir.” demektedir (Elçin, 1998: 566). 4 Fıkralar günümüz gerçekliğinde
5- Mizah kimine göre sanat, kimine göre ise edebiyattır, bazıları ise
geçmişin gerçekliğini gösterirler. Tenkit, eğitim, sosyal bilimlere kaynaklık etme,
mizahın felsefe olduğu görüşündedirler. 6- Toplumun yaşadığı coğrafya, iklim, din, dil ve adetlerin farklılığına göre mizah anlayışı da tamamen değişir.” (Bayraktar, 2010: 18-19).
millî kültürün yaşatılması, korunması ve aktarımı, eğlendirme fıkraların temel fonksiyonlarıdır (Bayraktar, 2010: 51-59). Saim Sakaoğlu’na göre fıkralar bir meseleyi açıklamak, bir konunun anlaşılmasını kolaylaştırmak ya da hoşça vakit
Mizah yaratma esnasında kullanılan temel yöntemler ise “abartma,
geçirmek için anlatılırlar (Sakaoğlu, 1992: 13). Pertev Naili Boratav da fıkraların
gerçeküstücülük, biçim bozma, taklit ve uyumsuzluk”tur (Koestler, 1997: 1-118 ve
anlatılma sebeplerini açıklarken “Sırası düşünce, herhangi bir düşünceyi örnek
Aiourova, 2003: 16’dan Bayraktar, 2010: 19).
vererek güçlendirmek, karşısındakini ona inandırmak, ya da direnişinde
Mizah insanlığa eleştirinin yolunu açmaktadır. Dokunulmazlık ve
yanıldığına tanık göstermek, herhangi bir durumu açıklamak gibi vesilelerle
özgürlüğe sahip olan mizah, yaşamı eleştirel bakışla değerlendirme esnasında
anlatılır bu hikâyeler.” demektedir (Boratav, 1969: 91-92). Gündelik hayat
insanlığa önemli fırsatlar sunmaktadır (Özdemir, 2010: 30). Nükte, hiciv2, şaka,
açısından düşünüldüğünde de fıkraların toplum hayatını düzenleyen çeşitli
tahkir, ironi, istihza ve espri temel mizah çeşitleridir (Bayraktar, 2010: 23-25). Bu
fonksiyonları bulunmaktadır. Bu fonksiyonlar kısaca şu şekilde özetlenebilir:
bağlamda yarattıkları fıkra kahramanları aracılığıyla gerçekleştirecekleri
1- Fıkralar yanlış yapan bireyleri uyarır. Bu bağlamda fıkrada komik
eleştirilere muhatap olan birey ya da gruplardan gelebilecek tepkilere karşı bu
duruma düşen kişi aslında kültür değerlerine uymadığı toplum tarafından
dokunulmazlık ve özgürlük sayesinde savunma kalkanı elde eden insanlar eleştirel
cezalandırılmış olur. Aslında buradaki amaç fıkra kahramanının yaptığı hatayı
2
Özellikle gazete ve dergi gibi medya unsurlarının bulunmadığı dönemlerde halkın tenkit ve hiciv ihtiyacı öncelikli olarak fıkralar tarafından sağlanmıştır (Boratav, 2017: 303).
22
3 4
Bu sözcük Reşit Rahmeti Arat tarafından “küg” şeklinde okunmuştur (Arat, 1991: 15-16). Bugüne kadar yapılan fıkra tanımlarıyla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Bayraktar, 2010: 26-35.
23
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Gülme bir refleks olup mizah gülmeyi sağlayan unsurlardan sadece bir tanesidir
bir yaşam tarzını sürdürerek bir bakıma ideale ulaşmanın mücadelesini
gerçek şahsiyetlerin yapmasını önlemek ya da aynı hatayı yapan kişiyi isim
âdeta atasözlerine benzerler.” demektedir (Çobanoğlu, 2012: 148). Bu bağlamda
vermeden uyarmaktır. Böylece uyaranın karşılaşabileceği sert tepki de ortadan
“Yörük fıkraları”5 adıyla anılan kendilerine özgü çok sayıda fıkra bulunan
kalkacak tartışma ve daha da ötesi kavga ortamı oluşmadan yanlış yapan kişi
Yörüklerin eleştirel düşünceye sahip yaratıcı insanlar olduğu açıkça görülmektedir.
uyarılmaktadır.
Yörük fıkralarında Yörükler bazen kendilerini eleştirmekte ve eleştiriye konu olan
2- Fıkralar yeni tanışan insanların sohbet ortamlarının gelişmesini sağlar.
unsuru hayatlarından çıkarıp ideale ulaşmanın önünü açmaktadırlar. Fıkra tanımlarında fıkraların genellikle nesir türler olduğu vurgulanırken
Birbirine tanımayan insanlar fıkralar sayesinde kendileriyle ilgili yaşam görüşü,
karakteristik bir özellik olarak Yörük fıkralarında manzum ifadelere de
3- Birbirlerini tanıyan insanlar yine fıkralar sayesinde daha çok
rastlanmakta ve çoğu zaman da fıkranın mizah unsuru bu manzum bölümlerde
kaynaşmaya başlamakta ve zamanla tabu bağlamında düşünülen pek çok gündelik
ortaya çıkmaktadır. Bu durum Yörüklerin Karacaoğlan ve Dadaloğlu gibi âşıkların
mesele de fıkralar üzerinden rahatça konuşulabilir hâle gelmektedir.
torunları olmalarıyla ilgilidir (Abalı, 2016: 117-118).
4- Fıkraların bir diğer fonksiyonu da benzetme sanatının imkânlarını üst
Fıkra türü halk anlatılarının hacmen en kısa örneklerinden biri olmakla
düzeyde kullanabilmelerinden kaynaklanan siyaset ve siyasetçi aracı oluşlarıdır.
birlikte daha önce de değinildiği üzere anlatıldığı birey ve toplum üzerinde çokça
Bu durum siyasetçi tarafından kendi lehine kullanılabildiği gibi muhalifleri
fonksiyonu bulunmaktadır. Bu yönüyle fıkralar halkın pratik zekâsının sözcüklere
tarafından da aleyhinde kullanılabilmektedir (Çobanoğlu, 2012: 146-148).
bürünmüş hâlidir. Güldürürken düşündürmek gibi zor bir tarafları da vardır. Fıkra
Nebi Özdemir genelde fıkralar özelde ise Nasreddin Hoca üzerinde yaptığı
ve zekâ ilişkisi Yörük fıkralarında daha da bir öne çıkmıştır. Çünkü Yörük herkesten
tespitlerde kültürel yaratıcılığın türler, unsurlar, gelenekler ve yaratıcılar
çok zeki olmak zorundadır. Onlarca hatta bazen yüzlerce kilometre yolu tek bir
arasındaki etkileşimlerin sonucunda ortaya çıktığını vurgularken bu etkileşimler
yön levhası olmadan bulmak, tek göz bir çadıra bir milletin binlerce yıllık
esnasında yeni türlerin, geleneklerin, ürünlerin ve aktörlerin ortaya çıktığını
tecrübesini sığdırmak zeki olmayanın başarabileceği bir durum değildir. Yani
belirtir. Özdemir bu durumu “Yaratıcı kültürel etkileşim yaklaşımı” olarak
yazıda-yabanda yaşamak sıradan bir zekânın altından kalkabileceği bir hadise
adlandırmayı teklif eder. Ona göre Nasreddin Hoca’nın eşeğine ters binmesi
değildir. Zekâ kavramı sadece gündelik yaşam faaliyetleriyle sınırlı değildir.
“dünyayı farklı yerlerden yorumlamanın, yaşamı tersinden okumanın, eleştirel
Sanatsal faaliyetleri gerçekleştirmek için de zeki olmak gerekir. Edebiyat bir sanat
bakışın” sembolüdür. Mizahın eleştirel ve yaratıcı düşüncenin ortaya çıkması ve
olduğuna göre onun mahsulleri de sanatsal özellikler taşırlar. Özellikle yıllarca
gelişmesi için gereken uygun hoşgörülü ortamın oluşmasını sağladığını belirten
ötelenip hor görülen Anadolu insanının halk anlatıları sanatın belki de tam da
Özdemir mizahın gelişmediği toplumlarda eleştirel düşüncenin ve yaratıcılığın öne
kendisidir. Konservatuar mezunu bir insanın tahsil ettiği sanatı icrası, edebiyat
çıkmadığını dile getirir. Ona göre fıkralar atasözleriyle birlikte aynı zamanda halk
tahsili almış bir insanın yazıp çizmesi ve bazen de anlatması gayet doğaldır, hatta
felsefesi ve eleştirel düşünce kavramlarıyla da yakın ilişki içerisindedir (Özdemir,
olması gerekendir. Çünkü bunlar için yetiştirilmiştir. Önemli ve belki de daha
2010: 29). Özkul Çobanoğlu da fıkraları atasözlerine benzetirken “Fıkralar,
değerli olan gündelik sorunlarla boğuşan insanın yarattıklarıdır.
anlatmak istedikleri fikrin daha iyi ve etkili anlatılmasına hizmet etmeyen her türlü
fazlalıktan arındırılmış bir yapı ve kompozisyon özelliğine sahiptirler. Bu yönleriyle 24
5
Yörük fıkralarının mizah teorileri bağlamında değerlendirilmesi ile ilgili olarak bkz. Abalı, 2016: 113-131.
25
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
siyasi tercih, değerlere bakış açısı gibi mesajları verebilmektedir.
Pertev Naili Boratav 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı adlı eserinde yer alan
1- Ortak şahsiyeti temsil yeteneği kazanan ferdi tipler (Nasreddin Hoca,
“Toplum zümrelerini konu edinen fıkralar ne anlatırlar? Ne amaç güderler?”
İncili Çavuş, Bekrî Mustafa, Esenpulat, Ahmet Akay, Kemîne, Bektaşi, Aldar Köse,
sorusuna cevap verirken “(…) bu konularda anlatılan hoş maceraların
Haşmet, Koca Ragıp Paşa, Mîrâli, Nasreddin Tusî, Keçecizâde İzzet Molla, Karagöz
kahramanları olmuşlardır.” (Boratav, 1969: 99-100) demekte ve Yörüklere özgü
vb.)
fıkraların olduğuna dikkat çekmektedir. Fıkralar fıkra tipi adı verilen bir tipe bağlı
2- Zümre tipleri (Mevlevî, Yörük, Terekeme, Tahtacı, Köylü vb.)
olarak anlatılırlar. Tip fıkranın bir kahramanı ve hatta baş/ana kahramanıdır. Bu
3- Azınlık tipleri (Yahudi, Rum vb.)
kahraman halkın kendisini temsil etme gücünü verdiği kahramandır. Konuyla ilgili
4- Bölge ve yöre tipleri (Kayserili, Çemişkezekli, Andavallı, Karadenizli, Konyalı vb.)
zümrelerin, azınlıkların, bölge ve yörelerin, kültürlerin ortak hususiyetlerinin bir
5- Yabancı tipler (Behlûl, Karakuşî Kadi vb.)
araya gelmesinden meydana gelen, fizik ve ruhî portre kazanmış, ortak yapı
6- Gündelik tipler (Ana-baba, karı-koca, kaynana, baba-çocuk, anne-
hususiyetlerini, belli bir şahsiyet halinde meydana koymuş, kişilik vasfı belirmiş
çocuk, deli, hasis, cimri, pinti, kör, topal, sağır, dilsiz, hırsız, dolandırıcı, eşkıya,
tipler de olabilir. Aslında bütün fıkra tipleri, öz kişilikleri unutulmuş veya bundan
yankesici, bıçkın vb.)
kurtulmuş şahıslar arasından yaratılmıştır. Doğduğu ve yaşadığı cemiyetin ortak
7- Moda tipler, (Yıldırım, 2016: 62-71).
yönlerini temsil ettiği ölçüde de tip yayılma, tanınma ve kabul edilme alanını
Dursun Yıldırım’ın bu tasnifi haricinde yine 1976’da Saim Sakaoğlu,
genişletmiştir. Beşerî ve içtimai unsurları bünyesinde taşıyan fıkra tipleri, kalıcılık
1977’de Nevzat Gözaydın fıkra tipleriyle ilgili tasnifler gerçekleştirmişlerdir
ve ebedîlik vasfına ulaşmıştır. Tiplerin temsil ettiği şahsiyeti onlara halk
(Karadavut, 2013: 56). Son dönemlerde Zekeriya Karadavut tarafından da bir fıkra
kazandırmıştır. Halk, onları görmek istediği kalıplar içinde kabul etmiştir ve bu
tipi tasnifi gerçekleştirilmiş bu tasnifte de Yörük tipi “Bir topluluğu veya zümreyi
sebeple de halkın gözü, kulağı, hissiyâtı, aklı, yargı gücü, zekâsı ve sesi olma
temsil eden tipler” başlığı altında Bektaşi, Aldarköse, Mevlevi, Temel, Terekeme,
görevine hak kazanmışlardır. Böyle olunca hiçbir fıkra tipi, ferdî bir şahsiyet olarak
Tahtacı ve Efe tipleriyle birlikte değerlendirilmiştir (Karadavut, 2013: 56, 61).
ifade edilemez. Tipin şahsiyeti cemiyetin ve bu cemiyette yaşayan insanların ortak
Nurdan Kılınç tarafından Süleyman Demirel Üniversitesinde Yrd. Doç. Dr.
eğilimlerinden şekillendiğine göre, bu tip hiçbir zaman ferdî tip olarak değil, ortak
Mehmet Özçelik danışmanlığında 2010 yılında tamamlanan “Antalya Yöresi Yörük
şahsiyeti temsil eden ‘fıkra tipi’ olarak açıklanabilir.” demektedir (Yıldırım, 2016:
Fıkraları Üzerine Bir Araştırma” adlı yüksek lisans tezinde Yörük obalarında tespit
55). Nasreddin Hoca, Bektaşi ve İncili Çavuş gibi isimler Anadolu’da bilinen önemli
edilmiş 140 fıkra konularına göre tasnif edilmiştir. Bu tasnif şu şekildedir:
fıkra tipleridir. Bu bağlamda Yörük fıkralarının bir kısmı da müstakil bir fıkra tipine
1) İtikatlarla, dini adet-merasimlerle ve din adamlarıyla ilgili fıkralar,
bağlı olarak anlatılırlar ki Yörük fıkralarında ismi anılan “Koca/Goca Yörük” tam da
2) İdareci tabaka ile halk arasında geçen vakalarla ilgili fıkralar,
bu şahsiyettir. Fıkra tipleriyle ilgili bugüne kadar çok sayıda tasnif yapılmış olmakla
3) Aile, hukuk, adalet ile ilgili fıkralar,
birlikte Dursun Yıldırım’ın 1976’da yaptığı tasnif sonrasında yapılan pek çok
4) Doğruluk, dürüstlük, uyanıklık ve saflıkla ilgili fıkralar,
araştırmanın çıkış noktası olmuştur:
5) Misafirperverlik ile ilgili fıkralar, 6) Temizlik ve pislik ile ilgili fıkralar (Kılınç, 2010: 58-63). 26
27
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
olarak Dursun Yıldırım “Fıkra tipleri yaşamış kişiler olabileceği gibi, çeşitli
Çalışmamızın bundan sonraki bölümünde doğayla iç içe zorlu bir yaşam
Yörüğün biri sahile göç edileceği sırada ölür. Çocukları paniklerler ve ne
süren Yörüklerin pratik zekâlarını konu edinen fıkralardan örnekler verilecektir. Bu
yapacaklarını bilemezler. Bir şekilde cenazeyi yıkayıp kefenleyerek gömerler. Fakat
fıkralar Nurdan Kılınç’ın yukarıda anılan çalışmasından alınmıştır.
talkını verecek hocayı bulamazlar. Tam düşünürlerken yoldan yaşlıca bir adamın geçtiğini görürler. Hemen adamı yolundan çevirerek:
özetleyen bir örnektir. “Talkın” sözcüğü Türkçe sözlükte “1. Telkin. 2. Ölü
- Bizim bir cenazemiz var; ancak talkın verecek birini bulamadık. Sen verir
gömüldükten sonra mezar başında imamın söylediği dinî sözler, telkin.” (Türkçe
misin? derler. Adam itiraz ettiyse de dinletemez. Bakmış kurtuluşu yok başlar
Sözlük, 2009: 1896) karşılığıyla verilir ve bu sözcüğün eyleyeme dönüşmüş şekli
talkına:
cenaze törenlerinin bitiminde çoğu zaman gözlemlenmektedir. Ancak halk
- Ovaya inersin, yersin koruğu,
arasında talkın ya da telkin vermek şeklinde ifade edilen bu eylemin dinî anlamda
- Dağlara çıkarsın yersin eriği
bir gerçekliğinin bulunup bulunmadığı ile ilgili tartışmalar günümüzde de
- Neyine sıkıldın da öldün?
sürmekte olup ilahiyatçı akademisyenlerin ve din âlimlerinin bazıları tarafından bu
- Hey canına yandığımın koca yörüğü.” (Kılınç, 2010: 94).
eylemin bir sünnetin bozularak bidat hâline gelmiş şekli olduğu savunulurken -bu
Doğayla iç içe yaşamak hızlı olmayı gerektirir. Hızlı olmak sadece bir günde
akademisyen ve din âlimlerine göre sünnet olan telkin ölümden önce yapılandır-
geçilen mesafeyle ilgili bir durum değildir. Hızlı düşünüp hızlı karar vermek doğada
bazıları tarafından sünnet olduğu savunulmaktadır (Ateş, 2010; Çolak, 2004: 201-
yaşamanın en temel kurallarındandır. Bu yaşam tarzı Yörüklerin aynı zamanda
221, Günay: 404-406). Konuyla ilgili olarak mezhepler arası uygulamalar da
hazırcevap şahsiyetler olmasının da nedenidir. Yine doğada her türlü iklim şartı ve
birbirinden farklıdır (İlmihal-I: 368). “Yörük Talkını” adlı fıkranın kahramanı olan
yabani hayvanla karşı karşıya kalmış Yörükler için korku eşiğinin yerleşik hayat
Yörük de gerçekleştirdiği eylem aracılığıyla dinle ilgili bakış açısını ortaya
süren insanlara göre daha yüksek olması da olağandır. Hazırcevap oluşlarının
koymakta ve bir bakıma üzerinde uzmanlarının bile mutabakat sağlayamadığı dinî
ardından yatan bir başka sebep de budur. Aşağıda verilen “Ferman” adlı fıkrada
konulara mesafeli durmayı tercih etmektedir. Fıkranın yardımcı kahramanları olan
Yörük fıkra tipinin hazırcevaplılığı ve yeri geldiğinde padişahtan bile korkmayacak
cenaze yakınları için talkın bir zaruriyettir. Asıl kahraman ise konuyu pek de
kadar cesur oluşu görülmektedir.
ciddiye almamaktadır. Onun konuyu ciddiye almamasının asıl sebebi konunun
“Ferman
uzmanı olmadığını belirtmesine rağmen cenaze sahipleri tarafından bir şekilde
Osmanlı zamanında padişahın güzel bir atı varmış. Atını çok severmiş ve
ikna edilmesidir. Yani o bir bakıma ortamdan uzaklaşıp yoluna devam etmenin
bir gün ferman verir:
derdindedir. Görüldüğü üzere ilahiyatçı akademisyen ve din âlimlerinin
- “Kim bir gün atın öldü diye gelirse onun kellesi uçurula” der. Gün gelmiş
yüzyıllardır tartıştığı konu Yörükler arasında da ihtilafa sebep olmuş fıkra
at hastalanıp ölür. Padişaha söylemeye kimse cesaret edemez. Yörük cesaretli
kahramanı pratik zekâsıyla cenaze sahiplerini de kırmayan bir çözüm yolu
olduğu için “ben söylerim” der ve padişahın huzuruna gelir:
üretmiştir. Fıkrayı yaratan muhayyile de dinî konularla ilgili temkini elden bırakmayıp itidalli davranarak bir şekilde arayı bulmuştur.
- Padişahım senin sevdiğin at uzanmış, ayaklarını da uzatmış, gözlerini de kapatmış yatıyor, der. Bunun üzerine padişah: - Desene benim at öldü, deyince yörük:
“Yörük Talkını 28
29
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Aşağıda verilen “Yörük Talkını” adlı fıkra Yörüklerin din anlayışlarını
- Padişahım onu da sen söyle, der.” (Kılınç, 2010: 119). Töre Yörük yaşamının merkezindedir. Töre kapsamında büyüklere saygı ve sorgusuz şekilde onların hizmetinde bulunma küçük yaştan itibaren çocuklara öğretilmektedir. Aşağıda verilen “Yörük Aklı” adlı fıkrada büyüğün isteğini yerine getirmeyen gençlerin başlarına gelenler mizahi şekilde anlatılarak fıkrayı dinleyen
Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir. Arat, Reşit, Rahmeti (1991). Eski Türk Şiiri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara. Ateş, Süleyman (2010). “Cenazeye Telkin Vermek”, Vatan, 12 Aralık 2010,
gençlere töre hatırlatılmaktadır. Bu fıkrada pratik Yörük zekâsı da açıkça
http://www.gazetevatan.com/suleyman-ates-346225-yazar-yazisi-cenazeye-
görülmektedir.
telkin-vermek/, Erişim tarihi ve saati: 11.12.2017-20.10.
“Yörük Aklı
Bayraktar, Zülfikar (2010). Mizah Teorileri ve Mizah Teorilerine Göre
Sahilden yaylaya göç sırasında bir mola yerinde geceleyen obada ihtiyar bir yörük susar ve hava karanlık olduğu için kendisi kuyuya gidemeyince gençlere
Nasreddin Hoca Fıkralarının Tahlili, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir. Boratav, Pertev, Naili (1969). 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı, Gerçek
dönerek: -Oğlum şurada bir kuyu var hadi gidin de su getirin, der. Gençler adamın sözünü dinlemezler. Bunun üzerine uyanık ihtiyar: -İyi gitmezseniz gitmeyin benim şurada bir soğanım var onu yerim susuzluğum geçer. Siz kendinizi düşünün, der. Gençler bunu duyunca inanıp sinsice herkes uyuyunca gidip adamın soğanını yerler. Gece yarısı hararetle kalkan gençler adamı kaldırırlar ve:
Yayınevi, İstanbul. Boratav, Pertev, Naili (2017). Folklor ve Edebiyat-II, BilgeSu Yayınları, Ankara. Coşar, Mevhibe, Asiye; Usta, Çiğdem (2016). “Nasreddin Hoca Fıkralarında Grice’ın İşbirliği İlkesinin İhlali”, Millî Folklor, Yıl 28, Sayı 109. Çobanoğlu, Özkul (2012). Halk Edebiyatına Giriş-I, Anadolu Üniversitesi
-Amca kalk yanıyoruz kuyu nerdedir söyle, derler.” (Kılınç, 2010: 123). Çok kısa olmalarına rağmen insanları düşündürerek güldüren fıkralar bu yönleriyle üstün bir zekânın mahsulleridir. Bu bağlamda kendine has bir fıkra tipini
Yayınları, Eskişehir. Çolak, Ali (2004). “Ölmek Üzere Olan Kişiye ve Mezardaki Ölüye Yapılan Telkin İle İlgili Rivayetler”, Ç.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 4, Sayı 2, s. 201-221.
yani “Koca/Goca Yörük”ü yaratmayı başarabilmiş ya da başartabilmiş Yörük
Elçin, Şükrü (1998). Halk Edebiyatına Giriş, Akçağ Yayınları, Ankara.
muhayyilesi sadece bir yaşam tarzının değil düşünce tarzının da sonucu olarak ele
Günay,
Hacı,
Mehmet.
e-İslam
Ansiklopedisi,
alınmalıdır. Yörük obaları arasından derlenmesi gereken daha çok sayıda fıkra
http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c40/c400225.pdf, Erişim tarihi ve
olduğu açıktır. Bu fıkraların derlenerek tasnif edilmesi bir yaşam tarzı ve
saati: 11.12.2017-21.00.
medeniyet şekli olan “Yörüklük”ün izah edilmesine katkı sağlayacaktır.
İlmihal-I
(İman
ve
İbadetler).
https://www.diyanet.gov.tr/userfiles/dinibilgiler/ilmihal_cilt_1.pdf, Erişim tarihi
Kaynakça
ve saati: 11.12.2017-20.30.
Abalı, İsmail (2016). “Mizah Teoriler Bağlamında Yörük Fıkraları”, Motif Akademi Halkbilimi Dergisi, Cilt 9, Sayı 17, s. 113-131. 30
Karadavut, Zekeriya (2013). Halk Masalları (Ed.: Alptekin, A., B.,-Kara, Ç.), Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir. 31
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Aiourova, Erjena (2003). Buryat Mizahı, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler
BİR YÖRÜK BEYİ: MUSTAFA KEMÂL ATATÜRK
Kılınç, Nurdan (2010). Antalya Yöresi Yörük Fıkraları Üzerine Bir Araştırma, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Isparta.
Yrd. Doç. Dr. Mevlüt GÜLMEZ∗
Koestler, Arthur (1997). Mizah Yaratma Eylemi, (Çev.: Sevinç–Özcan Kabakçıoğlu), İris Yayınları, İstanbul. Mahmud, Kaşgarlı (2013). Divanü Lûgat-it Türk (Çeviren: Besim Atalay), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. Morreal, John (1997). Gülmeyi Ciddiye Almak, (Çeviren: Kubilay Özdemir, Nebi (2010). “Mizah, Eleştirel Düşünce ve Bilgelik: Nasreddin Hoca”, Millî Folklor, Yıl 22, Sayı 87, s. 27-40. Sakaoğlu, Saim (1992). Türk Fıkraları ve Nasreddin Hoca, Selçuk Üniversitesi Yayınları, Konya. Sakaoğlu, Saim (2013). “Geleneksel Fıkra-Modern Fıkra”, Millî Folklor, Yıl 25, Sayı 97, s. 27-40. Tozar, Zeynep (2001). “Niye Gülüyoruz?”, Bilim ve Teknik Dergisi 408 (Kasım 2001), s. 70-72. Türkmen, Fikret; Fedakâr, Pınar (2009). “Türk Halk Tiyatrosunda Hareket Komiğine Bağlı Mizahi Unsurlar”, Millî Folklor, Yıl 21, Sayı 82, s. 98-109. Yıldırım, Dursun (2016). Türk Edebiyatında Bektaşi Fıkraları, Akçağ Yayınları, Ankara.
Atatürk sadece Türkiye’nin değil bütün dünyanın kabul ettiği büyük bir
lider, düşmanlarının bile hakkını teslim ettiği büyük bir dâhidir. Hem kendi milletinin hem de diğer milletlerin üzerinde derin izler bırakmış bir devlet adamıdır. Türk milletinin yetiştirdiği en büyük insan, Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamak, her şeyden önce onun yetiştiği çevreyi ve kültür ortamını iyi bilmekle mümkündür. Ülkemizde Atatürk’ün düşünceleri, ilkeleri ve yaptığı işler genellikle incelenmiş olmakla beraber; onun soyu, aile tarihi ve içinden çıktığı kültürel ortam pek incelenmemiştir (Güler, 2017:7). 1. Atatürk’ün Hayatı Mustafa Kemal 1881‟de çeşitli kültürlere açık, bir liman şehri olan Selânik‟de doğmuştur. İmparatorluğun gelişmiş şehirlerinden birisi olan Selanik, yeni düşünce ve siyaset akımların yankı bulduğu kozmopolit bir merkez olmasının yanısıra, siyasal karışıkların yaşandığı Makedonya‟nın en büyük kentiydi. Makedonya, Osmanlı İmparatorluğu içindeki çeşitli milletlerin birbirine karıştığı kendilerine özgü farklı yaşayışlarını sürdürdükleri bir bölge idi. Osmanlı
Devleti‟nin beş yüz yıldan beri doğulu, batılı çok farklı ulusu bir arada tutmak için
uyguladığı, etkili organizasyonunun küçük bir örneğini burada görmek mümkündü. Makedonya, Osmanlı Devleti‟nin Avrupa topraklarının tam ortasındaydı. Mustafa Kemal, ülkede modernleşmenin ileri boyutlara ulaştığı, çöküş ögelerinin en çarpıcı biçimde birleştiği bu yörede doğmuş ve yetişmiştir (Akbıyık, 2002: 780). Yrd. Doç. Dr., Akdeniz Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi ∗
32
33
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Aysevener, Şenay Soyer), İris Yayınları, İstanbul.
Türk boyları hem de konargöçer Türk boylarının fethi gerçekleştirilen bölgeye
sonra buraların Türkleştirilmesi için Anadolu‟dan göçürülerek, iskan edilen
yerleştirilmesiyle bu sorun önemli ölçüde çözülmüştür.
“Yörük” (Yürük) veya “Türkmenler”den gelmektedir. Bu nedenle, Atatürk‟ün
Kuruluş devrinde bir iskân unsuru olarak yeni fethedilen memleketlerin
soyunun araştırılabilmesi ve anlaşılabilmesi bakımından önce, Anadolu‟nun sonra
Türkleştirilmesinde kullanılan konargöçerler, yerleşik halka nazaran daha disiplinli
da Rumeli‟nin Türkler tarafından fethedilmesi ve Türkleştirilmesi konusunun
ve daha savaşçı bir yapıya sahip idiler. Bununla beraber 1357'den itibaren
ortaya konulması gerekmektedir (Güler, 2002: 860).
Rumeli'ye geçirilip, I. Bâyezid döneminde gittikçe artan bir şekilde devam eden bu
nakiller, Rumeli'de önemli miktarda yerleşik bir Türk nüfusu meydana getirmiştir
2. Balkanların Fethi
(Halaçoğlu, 1991: 100).
Tarihte Rumeli, Makedonya genel ifade ile Balkan Yarımadası, Karadeniz’in
Anadolu’nun Türkleşmesinde ve vatan hâline getirilmesinde göçer Türkmen
kuzeyinden gelerek bu bölgelere yerleşen Türk boylarının kadim iskân
ve Yörüklerin tarihî bir rol oynadıkları inkâr edilemez bir gerçektir. İmparatorluğun
alanlarından biri olmuştur.
kuruluş yıllarında devlet için askerî bakımdan hayatî bir unsur olan Yörükler,
Makedonya'da Türk varlığı çok eskilere dayanır. Daha 4. yüzyılda Hun
sefere çıktıklarında her türlü gerekli malzeme ve teçhizatını kendileri
Türklerinin Balkanlarda boy gösterdiklerini biliyoruz. MS 378 yılında Hun Türkleri
karşılamışlardır. Bundan sonra sınır boylarında çeşitli saldırılara karşı güvenliği
Makedonya'dan geçerek Bizanslılarla Edirne yakınlarında yaptıkları savaştan galip
korumak amacıyla Yörük gruplarının zorunlu olarak iskân edildiği bilinmektedir.
ayrılmışlardır. Bu cihetten Makedonya'da Türk varlığının 1618 yıllık bir geçmişi
(Doğan-Doğan, 2004).
vardır. Bu uzun süreyi
3. Karamanoğulları Beyliği
1. Osmanlı öncesi Türk Varlığı ve Kültürü (378-1371)
Anadolu Selçuklu Devleti’nin Moğollarla yaptığı Kösedağ Savaşı (1243) ile
2. Osmanlı Dönemi Türk Varlığı ve Kültürü (1371-1912)
devletin yıkılış süreci başlamış, Anadolu’nun dört bir yanında beylikler teşekkül
3. Osmanlı Sonrası Türk Varlığı ve Kültürü (1912 sonrası)
etmiştir. Bu beyliklerden birisi de Konya ve Karaman bölgelerinde kurulan
olarak üç dönemde incelemek uygun olur. Hun Türklerinden sonra
Karamanoğulları beyliğidir.
Makedonya'da Türk varlığı Avar, Bulgar, Oğuz, Kuman, Peçenek, Mak-Peçenek ve
Karamanoğulları Oğuzların Afşar boyuna mensuptur. Beylik, Anadolu Türk
Selçuklu Türkleri ile devam etmiştir. Bunların tamamına yakın bir bölümü zaman
tarihi içerisinde yer almış ve kendilerini Anadolu Selçuklularının mirasçısı olarak
içerisinde Hıristiyanlaşıp Slavlaşarak Türklüklerini kaybetmişlerdir (Turan, 1996:
kabul etmişlerdir. Bu sebeple Karamanoğlu Beyliği, Osmanlı Devleti ile sürekli bir
21).
mücadele içinde olmuştur. Balkanlarda Türk varlığı Sırpsındığı (I. Çirmen) Savaşı (1364), II. Çirmen
Savaşı (1371) ve Kosova Savaşı (1389), Niğbolu Savaşı (1396) ile önemli ölçüde
Osmanlı Devleti, Anadolu’nun en kuvvetli beyliği olan Karamanoğullarını topraklarına katmak için aralıklı olarak neredeyse yüz yıl savaştığı bilinmektedir.
sağlanmıştır. Bu savaşların neticesinde bölgenin Türkleşmesi ve İslâmlaşması için
Fatih Sultan Mehmet, Karamanoğlu Beyliğini 1466 yılında yapılan savaşta
nüfus yönüyle takviye edilmesi gerekli hâle gelmiştir. Hem Orta Asya’dan gelen
yenmiş, oğlu Cem Sultan’ı Karaman’a göndererek 1466-1486 Karamanoğlu Beyliğinin başına geçirmiştir. Yirmi yıl içerisinde Karamanoğlu Beyliğini tamamen
34
35
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Mustafa Kemal‟in hem baba, hem de anne tarafından soyu Rumeli‟nin fethinden
bitirmek için Karamanoğlu Beyliği halkını Balkanlara göç ettirmişler ve
Annesi Zübeyde Hanım’ın sülâlesi de burada yaşarken Rumeli’ye
yerleştirmişlerdir. Bugünkü Makedonya, Bulgaristan ve Yunanistan’a yerleştirilen
gönderilerek iskân edilen Türkmen Yörüklerden olan Sarıgöl Köy’ünden Zübeyde
1
Türkmen ve Yörükler Balkanları Türk yurdu hâline getirmiştir .
Hanım’la, Ali Rıza Bey 1871 yılında evlendi. Dokuz yıl sonra (1881 yıllında) oğulları Mustafa dünyaya geldi. Mustafa yedi yaşına geldiğinde, Babası Ali Rıza Efendi 47
4. Atatürk’ün Soyu
yaşında (1888 yılında) vefat etmiş ve Mustafa yedi yaşında yetim kalmıştır.
Atatürk köklerini hiçbir zaman unutmamış kendi ifadesiyle “Yörük Türkmen”lerinden olduğunu gururla ifade etmiştir.
Atatürk, aslen Konya-Karaman Yörük Türkmenlerinden olmasından dolayı gurur duyardı.
Mustafa Kemal’in Selanik’te mahalle ve okul arkadaşı, Kütahya
Atatürk bir gün ilk Konya Milletvekilli Naim Hazım Onat’a şöyle söylemiştir.
hakkında benim bildiğim şunlar: Atatürk’ün ataları Anadolu’dan gelerek Manastır
– “Konya benim dedelerimin öz vatandır. Onlar, Rumeli’ye Konya’dan göçmüşlerdir.”
vilayetinin Debre-i Bala sancağına bağlı Kocacık nahiyesine yerleşmişlerdir. Bunları
Dedelerinden asırlarca sonra, Konya’ya yaptığı bir ziyaret sırasında seksen
ben Selanik’in ihtiyarlarından duymuştum. Kocacıklıların hepsi öz Türkçe
yaşlarında, nur yüzlü, dinç ve tok sözlü bir ihtiyar olan Abditollu Hacı Hüseyin Ağa
konuşurlar. İri yapılı adamlardır. Bunların hepsi Yörük’tür. Bunların giysileri
ile karşılaştı. Atatürk, Hacı Hüseyin Ağaya çocuklarını sorduğunda,
Anadolu Türklerine benzer. Yaşayışları, hatta lehçeleri de aynıdır.”
Hacı Hüseyin Ağa:
Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım (1885-1956): ”Annemden sık sık
– “Üç oğlandan biri, sizlere ömür, Çanakkale’de; öteki Sakarya’da şehit
şunları dinlemişimdir. Bizim esas soyumuz Yörük’tür. Buralara Konya-Karaman
oldu. En küçüğü köyde, eker, diker, bize bakar. Sen sağ ol da yavrum. Bize, baba
çevrelerinden gelmişiz” diyor ve atalarından bazılarının da sonradan tekrar
diyen bulunur elbet.” dedi.
Konya’ya geri döndüğünü de şöyle açıklıyor: “Dedem Feyzullah Efendi’nin büyük
Atatürk de ona:
amcası Konya’ya gitmiş, Mevlevi dergâhına girmiş, orada kalmış. Yörüklüğü
– “Bundan sonra ben de sana baba diyeceğim. Benim babam olur musun?” dedi.
tutmuş olacak.” Makbule Hanım Yörüklük için şunları söylüyor: ”Annem her zaman Yörük
İhtiyarın gözlerinden yaşlar süzüldü, boğazı düğümlendi. Söz söylemeye
olmakla iftihar ederdi. Bir gün Atatürk’e “Yörük nedir?” diye sordum. Ağabeyim
mecali kalmayınca Paşasını bir kere daha kucakladı, neden sonra; “oğlum”
de bana ‘Yürüyen Türkler’ dedi.”
diyebildi. Bu candan ilişki Atatürk’ün Konyalı hemşehrilerini mutlu etti. Atatürk ve
Makedonyalı araştırmacı yazar İlhami Emin ile tarihçi Numan Kartal’ın belirttikleri gibi, Atatürk’ün dedesi Kırmızı Hâfız Ahmet Efendi’nin annesi; “Gulalar”, babası “Pınarlar” ailelerinden geliyordu. Kırmızı Hâfız Efendi kardeşi Hâfız Mehmet Emin ile oradan Selânik’e yerleştiler.
bu manevî baba-oğul ilişkisi sürüp gitti. Zübeyde Hanım düzgün beyaz bir teni, derin ama berrak açık mavi gözleri vardı. Ailesi Selanik’in batısında Arnavutluk’a doğru sert ve çıplak dağların geniş donuk sulara gömüldüğü göller bölgesinden geliyordu. Burası Türklerin
1
eşi Latife Hanım, Hacı Ağa’nın da Ankara’ya gelerek iade-i ziyarette bulunması ile
http://www.balgoc.org.tr/bilgi/balkanturkleri.html (05.03.20017)
36
Makedonya’yı ve Teselya’yı almalarından sonra Anadolu’nun göbeğinden gelen 37
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Milletvekillerinden Mehmet Somer’in dilinden (1882-1950): “Atatürk’ün ataları
köylülerin yerleştiği yerdi. Bu yüzden Zübeyde Hanım damarlarında ilk göçebe
Kızıloğuz (Kızıllu) Yörüklerinin Orta Asya’dan başlayan serüvenini anlatan
Türk kabilelerin torunları olan ve hâlâ Toros dağlarında özgürce yaşayışlarını
Güler “Anadolu’nun Türk yurdu olmasıyla Karaman, Konya, Ankara gibi bölgelere
sürdüren sarışın Yörüklerin kanını taşıdığını düşünmekten hoşlanırdı.” (Lord
kısım kısım yerleşen Kızıl Oğuz Yörükleri yerleştikleri bölgelere isimler vermiştir.
Kirnoss, Atatürk, İstanbul, 1994, s. 21).
Kızılcahamam, Kızılhöyük, Kızılırmak gibi… Karaman’ın Taşkale ilçesinin eski adı
olan Kızıllar da ismini bu Türkmen Yörüklerden almıştır. Atatürk’ün baba soyu
5. Atatürk’ün Baba Soyu: Kızıl Oğuz / Kocacık Yörükleri
buraya dayanır. Karaman’da bulunan Sarıtay çiftliği de Atatürk’e aitti, ölümünün arkasından devredildi.”
Debre-i Bâlâ sancağına bağlı Kocacık’a yerleşmişlerdir. Aile sonradan
(muhtemelen 1830’larda) Selanik’e göç etmişlerdir. Ali Rıza Efendi 1839’da
6. Atatürk’ün Anne Soyu: Konyar Yörükleri
burada dünyaya gelmiştir. Dedesi Ahmet ve dedesinin kardeşi Hafız Mehmet’in taşıdığı “kızıl” lakabı ve yerleştikleri nahiyenin adı olan “Kocacık”ın da gösterdiği
Atatürk’ün anne tarafından soyu da Anadolu’dan Rumeli’ye gelerek iskân edilen Yörük-Türkmenlere dayanmaktadır.
üzere; Mustafa Kemal’in baba tarafından soyu Anadolu’nun Türkleşmesinde
Anadolu’dan Yarımada’ya geçip yerleşen ilk Türk grubu olmak üzere Türkiye
önemli rol üstlenen “Kızıl-Oğuz” yahut “Kocacık Yörükleri, Türkmenleri”nden
Selçuklularının merkezi Konya’ya mensup olmalarından dolayı bu suretle ad alan
gelmektedir (Güler, 2000: 9-10).
“Konyarlar” gösterilmektedir (Güler, 2017: 111).
Kızıl-Oğuzlar veya Kızıl Oğuz Türkmenleri 1041 yılı civarında Hazar Denizi’nin güneyinde ve güneybatı bölgesinde “Kızıl Ören” ırmağı bölgesinde yaşayan ve İldeniz hükümdarlarından Arslan Şah’ın oğlu “Kızıl Bey”in oymakları oldukları için bu Türkmenlere “Kızıl-Oğuz Türkleri” adı verilmiştir (Şekercioğlu, 1974: 7).
“Konyarlar” ile ilgili bilgi verenlerin büyük bir bölümü Konya’dan gelerek Rumeli’ye yerleşen Yörükler olduğunda birleşmektedir. Prof. Dr. Tayyip Gökbilgin, Konyarlar’ın geliş ve yerleşmeleri ile ilgili şu değerlendirmeyi yapmaktadır: “Sonuncu ve nisbeten kabule şayan ihtimal
Faruk Sümer XVI. yüzyıl tahrir defterlerine dayanarak yaptığı araştırmalara
bunların II. Murad fakat bilhassa Fatih zamanlarında, Karamanoğulları ile
göre XVI. yüzyılda Anadolu’da Kızıl Oğuz Türkmenleri’ne bağlı oymaklar şu
mücadeleler sırasında ve bundan sonra, Karaman, Konya ve Ankara civarından
bölgelerde görülmektedir.:
Türk aşiretlerinin bu mıntıkalara iskân edildiğidir.” (Gökbilgin, 1957: 12).
Maraş’tan Ankara, Kayseri, Kırşehir’e kadar olan sahada yayılmış “Dulkadirli
Anne tarafından dedesi Vodina Sancağı’na bağlı “Sarıgöl” de denilen
eli” ne bağlı “Kızıllu” oymağı. Boz-ulus’un bir kolu “Diyarbekir Türkmenleri” ne
“Kayalar”dan göçerek Selanik yakınlarındaki “Lankaza”ya yerleşen, Sofu-zâde
bağlı “Koca-hacılu” oymağı. Boz-ulus’un “Dulkadirli” oymaklarından “Kızıl-kocalu”
Feyzullah Ağa’dır. Yerleştikleri Sarıgöl bölgesi “Sofular” lakabı ve ailedeki
oymağı. Boz-ok eli (Yozgat bölgesi)ne bağlı Karataş’ta “Kızıl-kocalu”, Ak-dağ’da
hatıraların gösterdiği üzere, Atatürk’ün anne soyu Konya Karaman’dan Rumeli’ye
“Kızıl-eli” (Muğla yöresi)nde “Kızılca-yalınc” ve “Kızılca-keçilü” oymakları.
gelen ve bundan dolayı da “Konyarlar” şeklinde, Rumeli’deki diğer Yörük
Atatürk’ün soyu ile ilgili en kapsamlı çalışmalara imza atan Yrd. Doç. Dr. Ali Güler Hocamız Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesinde yaptığı konuşmasında: “Atatürk’ün Babası Karaman Kızıloğuz Yörüklerindendir.” 38
gruplarından farklı olarak bu adla anılan Yörüklerdendir. Atatürk’ün soyu ile ilgili bir çalışma yaparak, amcası Kızıl Hafız Mehmet Emin Efendi’nin soyundan gelenlerin ellerindeki bazı belgeleri yayınlayan Burhan 39
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Mustafa Kemal’in baba soyu Aydın/Söke’den gelerek Manastır vilayetinin
Göksel, Konyarlar’ın Konya ve Karaman’dan Fatih Sultan Mehmet döneminde
Kaynaklar
1466 yılında Karamanoğulları ortadan kaldırıldıktan sonra Rumeli’ye göçürülerek,
2
iskân edildiklerini belirtmektedir .
v AKBIYIK, Yaşar (2002); “Atatürk’ün Hayatı”, Türkler, C.16, Yeni Türkiye
Yayınları, Ankara 2002, s. 423-441.
Sonuç
v DOĞAN, M. Said, Doğan, Cihangir (2004); “Tarihsel Gelişim Sürecinde
Kendisini methetmeye çalışan birisine: “Beni olağanüstü bir kişi olarak yorumlamayınız. Doğuşumdaki tek olağanüstülük Türk olarak dünyaya gelmemdir.” diyen Mustafa Kemâl Atatürk mensubu olmakla gururlandığı milletle hem de anne tarafı -kendi ifadesiyle- Rumeli’nin fethinden sonra bölgeye yerleştirilen “Yörük-Türkmen”lerindendir. Atatürk : “Yörükler Türk milletinin çalışkan ve üretken evlatlarıdır. Babam Ali Rıza Efendi yerli olarak Selaniklidir. Kendileri Yörük sülalesinden gelir. Annem her zaman Yörük olmaktan iftihar ederdi.” Bu sözler ne Atatürk’ün ne de aile fertlerinin kimliklerini, nereden geldiklerini, kim olduklarını unutmadıklarının en büyük göstergesidir.
v ERÖZ, Mehmet (1991); “Yörükler”, Türk Dünyası Araştırmaları, İstanbul, 1991. v GÖKBİLGİN, M. Tayyip (1957); Rumeli’de Yürükler, Tatarlar ve Evlad-ı Fatihan , İstanbul 1957. v GÜLER, Ali (2000); Hemşehrimiz Atatürk (Atatürk’ün Soyu, Ailesi ve Öğrenim Hayatı), Karaman. v GÜLER, Ali (2017); Atatürk’ün Soyu (Kızıl Oğuzlar ve Konyarlar), Berikan Yayınevi, Ankara. v HALAÇOĞLU, Yusuf (1988); XVIII. Y.Y.’ da Osmanlı İmparatorluğunun İskân Siyaseti, Aşiretlerin Yerleştirilmesi, TTK Yay., Ankara, 1988.
Mustafa Kemal hiçbir zaman Yörük-Türkmen kimliğini unutmamış, zor zamanlarda bile kurtuluşun adresini “Toroslarda dumanı tüten bir Yörük çadırı” olarak göstermiştir. Çevresindekilerin ümitsizliğe kapıldığı anlarda Bir Yörük Beyi olarak onlara şu sözlerle seslenmiştir:
v HALAÇOĞLU, Yusuf (1991); XIV-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, TTK Yay., Ankara. v TURAN, Ömer (1996); “Makedonya’da Türk Varlığı ve Kültürü”, Bilig, Sayı: 3 (Güz 1996), s. 21-32.
“Arkadaşlar!
v http://www.balgoc.org.tr/bilgi/balkanturkleri.html (05.03.20017)
Gidip Toros Dağlarına bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve
v http://www.balkanincileri.gen.tr/index.php?option=com_content&view=artic
o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki bu Dünya’da hiçbir güç ve
le&id=143:anne-soyu&catid=45:yazi&Itemid=67 (05.03.20017)
kuvvet asla bizi yenemez.”
2
http://www.balkanincileri.gen.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=143: anne-soyu&catid=45:yazi&Itemid=67 (05.03.20017)
40
41
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
her zaman övünmüş, bunu her daim dile getirmiştir. Atatürk’ün hem baba tarafı
Yörükler”, Sosyoloji Konferansları, s. 15-29.
GAZİPAŞA ve ALANYA’DA HALK HEKİMLİĞİ UYGULAMALARI
about the belief, tradition and value systems of societies although they aren’t
respected as much as they deserve. Traditional remedy centers of society, folk Yrd. Doç. Dr. Yavuz UYSAL*
doctors are first aiders coming to the help of people in the times when the
opportunities of modern medicine is limited or can’t be reached. Folk doctors whose practices depend on ancient and get its source from experience and
Halk hekimliği, uluslararası yazılarda “Folk Medicine” olarak bilinirken;
traditional rituals still keep their presence also with the effect of belief for the
Türkçe yazılarda “Geleneksel Tıp” ile aynı anlamda kullanılmaktadır. Halk
practice in our time in which medicine has reached its peak point by experiencing
hekimliği, hastalıklar ve sağlık hakkındaki inanç, tutum ve davranışlar şeklinde
the pride of moral ease of treating people and finding remedy to their sufferings.
tanımlanabildiği gibi, toplumların inanç, gelenek ve değer sistemleri ile ilgili tıbbi
Key Words: Folk Doctors, Tradition, Traditional Medicine, Treatment Method
uygulamalar olarak, bazı antropologlar tarafından da “Ev Tedavisi” olarak ifade
edilmektedir. Toplumun geleneksel şifa ocakları olan halk hekimleri, her ne kadar
GİRİŞ
bazı bölgelerde gerekli itibarı görmeseler de modern tıbbın imkânlarının sınırlı
Halk hekimliği, uluslararası yazılarda “Folk Medicine” olarak bilinirken;
olduğu ya da ulaşılamadığı zamanlarda insanların imdadına yetişen, ilk yardım
Türkçe yazılarda “Geleneksel Tıp” ile aynı anlamda kullanılmaktadır. Halk
görevlileri durumundadırlar. Uygulamaları eskiye dayanan ve kaynağını tecrübe ve
hekimliği, hastalıklar ve sağlık hakkındaki inanç, tutum ve davranışlar şeklinde
geleneksel ritüellerden alan halk hekimleri, yapılan uygulamaya olan inancın da
tanımlanabildiği gibi, toplumların inanç, gelenek ve değer sistemleri ile ilgili tıbbi
etkisiyle, insanlara şifa dağıtmaktan ve dertlerine derman olmaktan duyulan
uygulamalar olarak, bazı antropologlar tarafından da “Ev Tedavisi” olarak ifade
vicdani rahatlığın gururunu yaşayarak, bu uygulamaları tıbbın son noktaya geldiği
edilmektedir ( Türkdoğan, 1991: 45). Toplumun geleneksel şifa ocakları olan halk
günümüzde de yaşatmaktadırlar.
hekimleri, her ne kadar bazı bölgelerde gerekli itibarı görmeseler de modern
Anahtar Kelimeler: Halk Hekimi, Gelenek, Geleneksel Tıp, Tedavi Yöntemi
tıbbın imkânlarının sınırlı olduğu ya da ulaşılamadığı zamanlarda insanların
imdadına yetişen, ilk yardım görevlileri durumundadırlar. Uygulamaları eskiye
dayanan ve kaynağını tecrübe ve geleneksel ritüellerden alan halk hekimleri,
PRACTICES OF FOLK MEDICINE IN GAZİPAŞA and ALANYA
yapılan uygulamaya olan inancın da etkisiyle, insanlara şifa dağıtmaktan ve
ABSTRACT While it is known as “Folk Medicine” in international papers, folk
dertlerine derman olmaktan duyulan vicdani rahatlığın gururunu yaşayarak, bu uygulamaları tıbbın son noktaya geldiği günümüzde de yaşatmaktadırlar.
medicine is used with the same meaning as “Traditional Medicine.” Folk medicine
Halk tababeti, bir milletin ve halkın sağlık sorunları karşısındaki
can be defined not only as belief, conducts and behaviours about illnesses and
davranışını, zihniyet dünyasını ve bu zihniyete bağlı olarak geliştirilen sağlık
health but also by some anthropologists “House Treatment” as medical practices
kültürünü ifade etmesi bakımından anonimdir, toplumun ortak malıdır, bir zümrenin bütün fertleri tarafından malumdur, kültürün yayılması gibi yayılır ve
*
Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Eğitim Fakültesi.
42
kültür gibi kendisini korumaya çalışır. Halk hekimleri, mesleklerini geleneksel 43
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
ÖZET
duyulan inancın verdiği özgüven ve gönülden samimi ilişkilerle gerçekleşir. Halk
başlıklarını önermiştir (Acıpayamlı, 1989: 2-4). Halk hekimliği uygulamalarında,
hekimliğinde, hasta aktiftir; hastanın önerilen tedaviyi gönülden kabul etmesi,
yöntemi ve yeteneği doğrultusunda uygulayıcıların da çeşitli isimlerle
uygulaması ve onun kendine şifa getireceğine inanması gerekmektedir. (Duran,
adlandırıldığı görülmektedir. Üfürükçü, efsuncu, kırıkçı-çıkıkçı veya sınıkçı, ocaklı,
2003:205)
hoca, bakıcı, bunlardan bazılarıdır (Tozlu, 2013: 208). Biz de bu yazımızda Alanya
Günümüzde, doğanın kirlenmesi, tüketim malzemelerinin doğal halinden
ve Gazipaşa’da uygulanmakta olan tedavi yöntemlerini, hangi hastalığa hangi
uzaklaşması, kimyasal ürünlerin gıda sektöründe fazlaca kullanılmaya başlaması,
ürünlerin şifa verdiğini ve geleneksel sağaltma yöntemlerinin içerikleri hakkında
yaşam alanlarının yaşanılamaz hale dönüşmesi gibi sebeplerle yeni hastalıkların
bilgi vermeye çalışacağız. Bunu yaparken, önce hastalığın adını verip; sonra da bu
oluşması kaçınılmaz olmuştur. Bu olumsuzluklarla birlikte her hastalığa şifa
hastalığın bitkisel ve hayvansal ürünlerle tedavi şeklini ve eğer varsa ocağını
verecek teknolojik gelişmeler de modern tıbba katkı sunmaktadır. Hastalığın adı
tanımlayıp, hangi yöntemlere başvurulduğunu açıklayacağız.
ve işlevi her ne olursa olsun; insanlar, modern tıpla birlikte geleneksel tedavi
A. İNSAN HASTALIKLARI
yöntemlerini bırakmamakta; hatta geleneksel tedavi yöntemlerini ve doğal
1. KEMİK HASTALIKLARI
ürünlerin tüketimini vurgulayan insanlar tarafından yönlendirilmektedirler.
1.1. Kemik Kırılması
Günümüzde, sosyal medyada, televizyon programlarında, gazete ve dergilerde
Kemik kırılmasında yapılacak olan ilk uygulama, kırılan bölgeyi tam olarak
yayına sunulan ve alternatif tıp olarak değerlendirilen bilgilendirme amaçlı
tespit etmek ve dışardan eller yardımıyla kırılan kemiği eski hizasına getirmektir.
paylaşımlar, insanlar üzerinde derin etkiler bırakmakta ve insanları daima doğal
Daha sonra kırık olan bölgenin üzerine, acısını hafifletebilmek amacıyla tatlı bir
olana yönlendirmektedir.
madde “bal, pekmez, şekerli hamur…” sürülür ve üzeri bir bezle sarılır. Kırılan
Akıl ve ruh hastalıkları, nazar değmesi, cin çarpması, psikolojik travmalar
bölge, eğer vücudun ayak ve kol kısmında ise; sarılan bezin üzerine, “seyik” adı
gibi manevi rahatsızlıklar, inanç merkezli bir tedavi şeklini meydana getirerek; halk
verilen dört tane tahta parçası veya düzgün çıta koyularak, kırık olan bölge
hekimliğinin inanç ocaklarının oluşmasına vesile olmuştur. Türbe ve yatırlara
çevrelenir ve iple sıkıca bağlanır. Aradan bir gün geçtikten sonra sıkıca bağlanan
ziyaretlerde bulunmak, dua etme, adak kesme, çaput bağlama gibi uygulamalarla
ipler gevşetilir. Buradaki amaç şişen bölgeyi biraz olsun rahatlatmaktır. Kırılan
dertlerine derman arayan inşalarla birlikte bu ocakların sayısı da gün geçtikçe
bölgenin ağrısı, sona erdikten sonra sargı tam olarak çıkarılır. “ Seyik: Kırılan kol ya
artmaktadır.
da bacak yerine yerleştirildikten sonra üstüne bastırılarak sıkıca bağlanan ağaç,
Halk hekimliği içerisindeki tedavi yöntemleri çok çeşitli olduğu için
tahta ya da demir çubuk.” ( Aksoy, 1963-1982: 3595 )
konunun kendi içerisinde ayrı bir tasnifinin yapılması yararlı olacaktır. Bu konuda,
a) Kırılma kollarda meydana gelmişse: Kırık olan bölgenin üzeri sarıldıktan sonra
Acıpayamlı konuyu beş başlık altında inceleyerek; bitki, hayvan ve madeni ilaçlarla
kol, ikiye bükülerek bir bez yardımıyla boyuna asılır. Buradaki amaç kolu hareket
yapılan hastalıkların yanında, parpılama (Hastanın vücudunu çizerek, delerek
ettirmemektir. Kolun ağrısı, tamamen hafifledikten sonra sargı çıkarılır.
yapılan sağaltmalar) ve Irvasa (Doğrudan vücutla ilgili olmayan, hastayı etkileme
b) Kırılma vücudun gövde kısmında meydana gelmişse: Kırılan bölgenin üzerine
amacı güden, psişik niteliği olan sağaltmalar) yoluyla yapılan sağaltmalar
tatlı bir madde sürüldükten sonra, bu bölge, vücudu çevreleyecek kadar büyük
44
45
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
yöntemlerle öğrenirler. Öğrenme, tecrübe, yaşantılama, el verme, irsiyet bağına
olan bir bez veya bandaj ile sarılır. Hastanın bu aşamadan sonra hareket etmeden
sürülebilir. Aynı zamanda yumurtanın beyazı ve sarısı birbirinden ayrılarak;
yatması önemlidir. Daha sonra ağrılar hafifleyince sargı çıkarılabilir.
yumurtanın beyaz saydam kısmı, tuz ile karıştırılır ve ezilen bölgeye sarılır. Başka
Halk arasında, kemik hastalıkları konusunda hekim görevini üstlenen
bir uygulama şeklinde ise kurutulmuş üzüm, ezilerek berelenmiş veya ezilmiş olan
kişilere, “sınıkçı” denir. Sınıkçılık görevini üstlenen kişilerin tabiatüstü güçlerinin
bölgeye sürülebilir. Lokum ve tatlı hamur da berelenen veya ezilen bölgeye
olduğuna inanılmaz. Sınıkçıya giden hastalar, tedavi olduktan sonra arılık “buğday,
sürüldüğü zaman, karışımın içinde bulunan tatlı, bereyi dışarı çıkartır ve bu
altın, para…” bırakırlar.
durum, hastanın iyileşmeye başladığının bir göstergesidir. Berelenme veya ezilme halinde yapılan başka bir uygulamada ise soğan,
Ağrı, kırık-çıkık ve burkulma tedavisinde sabunlu ılık suyla banyo yapılan kısım, alabalık yağı ile yağlanır ve üzeri bir bezle sarılır. ( Erdemir, 2001: 82 )
edilen karışım, sıcaklığı tamamen kaybolmadan ezilen bölgeye sarılır.
1.2. Eklem çıkması
Vücudunda çok fazla ezilmiş veya berelenmiş bölge bulunan kişiler için
Vücudun herhangi bir bölgesinde eklem çıkması meydana gelebilir. Bu
hayvan derisinin içine bal sürülür ve bu kişiler bir gün süre ile bu derinin içinde
durumda, yumurtanın beyaz kısmı, sarısından ayrılır ve beyaz saydam olan kısım,
bekletilir.
tuzla karıştırılarak bir bezin üzerine dökülerek, çıkık olan bölgenin üzerine sarılır.
Hasta bu şekilde bir gün bekletilir. Sarılan bu karışım, çıkık olan bölgeyi yumuşatır
1.4. Burkulma
ve daha sonra eller yardımıyla müdahale yapılarak, çıkık olan eklem, yerine
Burkulma, özellikle ayak bileklerinde meydana gelen bir hadisedir ve
getirilmeye çalışılır. Eğer eklem, yerine getirilemiyorsa; eklemin üzerine, balık yağı
tedavisinde çeşitli yöntemler kullanılmaktadır. Püse, soğan, sabun, zeytinyağı ve
sürülür ve hasta bir gün daha bekletilir. Balık yağının yumuşattığı bölgeye, yeniden
un karıştırılarak, tavada pişirildikten sonra burkulma olan bölgeye sarılabilir. Bir
dışardan müdahale yapılarak, çıkık olan eklem, yerine getirilir. Tedavi edilen
diğer tedavi şeklinde ise, daha çok inanç sistemine bağlı bir uygulama
bölgenin üzerine bal sürülür ve hafif olmasından dolayı üzeri kartonla kapatılarak
yapılmaktadır. Yedi ayrı evden un toplanır ve toplanan bu unlar, suyla
hava alması önlenir. Hasta, ağrıları iyileşinceye kadar sargıyı çıkarmaz.
karıştırıldıktan sonra hamur kıvamına getirilir ve burkulma olan bölgeye sarılır.
Eklem çıkması, omuz bölgesinde gerçekleşmiş ise; koltuk altına herhangi
Sarılan bu hamura halk arasında berti hamuru da denilmektedir.
bir destek “yastık” konulur ve kol, bir bez yardımıyla boyuna asılır. Böylece omuz
bölgesinin, dengede kalması sağlanır. Eğer koltuk altına bir destek konulmazsa;
1.5. Kireçlenme
omuz, aşağıya doğru düşük kalır ve yerine gelmez. Yerine getirilmiş olan omuza,
Kireçlenme, özellikle eklemlerde oluşan bir hastalıktır. Bu hastalığın
tatlı bir madde “bal, pekmez…” sürülerek üzeri bezle sarılır.
tedavisinde ilk olarak, defneyaprağının kaynatılarak her gün içilmesi gerektiği
hastaya söylenir. Ayrıca dikenleri ayrılan ve puturak adı verilen ot ile tuz
1.3. Berelenme ve Ezilme
karıştırılarak havanda ezilir. Elde edilen karışım, ceviz kabuğunun yarım parçasının
Vücutta meydana gelen berelenme ve ezilmelerde çok çeşitli uygulamalar yapılmaktadır. Soğanla tuz karıştırılarak havanda ezilir ve berelenen bölgeye 46
içine doldurulur ve kireçlenme olan bölgeye sarılır. 47
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
püse ve un, tavada ısıtılarak, hamur kıvamına gelinceye kadar karıştırılır. Elde
1.6. Romatizma
2.3. Sarılık
Romatizma eklemlerde görülen bir hastalıktır. Hastalığın tedavisinde,
§
suyun içerisine saman koyularak, kaynatılır. Kaynayan su, sıcaklığını biraz
kelek” denilen küçük kavun, kesilir ve hastanın burnuna tutulur. Kavun,
kaybettikten sonra suyun içine girilir ve beklenir.
tamamen suyunu çekinceye kadar hastanın burnundan çekilmez. Kavunun
Zeytinyağı, yumurta ve sirke, karıştırılarak ağrıyan bölgeye sürülür. Bu
suyu, hastanın sinüslerinde bulunan bütün mikrobu dışarı atar. Bu
uygulamaya, bir ay boyunca devam ettirilmelidir. Diğer bir uygulama ise artık her
aşamada hastaya bolca tatlı madde yedirilir.
yerde karşımıza çıkan bir tedavi yöntemidir. Sülük adı verilen hayvan, ağrıyan
§
Haraza adı verilen madde suda kaynatılarak; hastaya, bir gün içinde üç
bölgeye konulur ve bu bölgedeki kanı emerek, hastayı rahatlatır. Ayrıca böğürtlen
defa içirilir. “Haraza: Büyükbaş hayvanların iç organlarından çıkarılan ve
ağacının meyvesi toplanır ve ezilerek ağrıyan bölgeye sarılır. Bu uygulamayı 10–15
sarılık hastalığına iyi gelen bir madde. Sığır ciğerinden çıkarılan öde
defa tekrarlamak gerekmektedir. Domuz yağı ile dışardan ovularak romatizmalı
benzeyen madde.” ( Aksoy, 1963–1982: 2286 )
olan bölge iyileştirilebilir.
§
Sarılık hastalığına yakalanan kişinin, kafasının herhangi bir kısmı jiletle kesilerek; kan akması sağlanır. Daha sonra, sarımsak ve tuz karıştırılarak
2. İÇ HASTALIKLAR
havanda ezilir ve kesilen bölgenin kanı durdurulduktan sonra bu bölgeye
2.1. Verem
sarılır.
Verem, halk arasında ince ağrı olarak bilinir. Vereme yakalanan kişiye;
§
hacıya giden bir kişinin oradan getirdiği kadife parça “kutmu” sarılır. Eğer kutmu
Çınar (piladan) ağacının kabuğunun iç kısmındaki beyaz bölge, suda kaynatılır. Suyu süzülür ve şekerlenerek içilir. ( Gönüllü, 1995: 346 )
bulunamazsa, tuz kavrulur ve hastanın arkasına, göğsüne sürülerek, üzeri bezle
§
sarılır. Buradaki asıl amaç, hastanın vücudunu sıcak tutabilmektir. Bu uygulamaya
Deve dikeninin tohumları, bir miktar suda kaynatılır ve hastaya içirilir. ( Koç, 2005: 248 )
uzun süre devam edilmelidir.
“Kutmu: Gelinlerin giydiği bir çeşit kırmızı, beyaz çizgili kumaş” ( Aksoy, 1963-
2.4. Ülser
1982: 3017 )
Ülser mide hastalığıdır. Bu hastalığın tedavisinde çeşitli uygulamalar
yapılmaktadır. Birinci uygulamada; İğde yaprağı veya meyvesi suda kaynatılarak
2.2. Sıtma
hastaya içirilebilir. İkinci uygulamada; petekli bal, ladin ağacının reçinesi ve tuzsuz
Daha çok inanç sistemine bağlı bir tedavi şekli vardır. İki şekli vardır.
tereyağı, karıştırılarak hap haline getirilir ve sabahları aç karna hastaya verilir. Bir
Birincide, sıtma hastalığını iyileştirdiğine inanılan herhangi bir suyun yanına
diğer uygulamada da bal ve cin biberi, karıştırılarak hastaya verilir. Sadece mide
gelinerek; hastanın başından aşağıya soğuk su dökülür. İkinci uygulamada ise bir
bulantısı olan hastalara ise nane, limon veya kekik kaynatılarak içirilir.
ip parçası alınarak 15–20 defa düğümlendikten sonra hastanın bileğine bağlanır. Hastanın bileğine bağlanan ipin hastalığı ortadan kaldırdığına inanılır.
48
Mide ülserine halk arasında yalamuk “İlkbaharda, bitki iletim demetlerinin hızlı çalıştığı dönemlerde, iletim demetlerinde fazla miktarda özsu bulunur. Genç
49
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Sarılık, karaciğerlerde meydana gelen bir hastalıktır. Bu hastalıkta “cırt
ve yaşlı kabuklar soyularak bu özsu sıvısı alınıp kullanılır. Bu öz suyuna halk
§
arasında çam yalamağı adı verilir.” ( Koç, 2005: 2002 ) hastalığı da denir. Hastalığın
içirilir.
tedavisinde; çam ağacının kabuğu ile odun kısmı arasında kalan bölgede bulunan
§
İdrar arttırıcı, böbrek taşlarını düşürücü olarak, 20gr. Ayrık kökü 750 gr.
reçine, keskin bir aletle “bıçak, makas, keski…” sıyrılarak hastaya yalatılır.
suda demlenir ve çay gibi içilir. Buna bal ve limon da ilâve edilerek aynı
“Yalamuk: Yalamak.” ( Aksoy, 1963-1982: 4138 )
uygulama yapılabilir. ( Erdemir, 2001: 98 )
§
2.5. Kanser §
Acı yavşan otu kaynatılarak hastaya içirilir.
Isırgan otu kaynatılarak hastaya içirilir. Bu uygulamaya sürekli olarak
2.7. Öksürük:
devam etmekte fayda vardır. Ayrıca ısırgan otunu, kavurarak ya da çeşitli
§
Öksürük genel olarak akciğerlerden kaynaklanan bir hastalıktır. Öksürüğe
böreklerin arasında kullanarak da hastaya verebiliriz.
yakalanan bir kişiye; andız pekmezi ve keçiboynuzu pekmezi içirilir. Aynı
§
Sık aralıkla havuç suyu içilir.
zamanda, siyah turpun ortası kesici bir aletle oyularak içine bal doldurulur
§
Balkabağının tatlısı yapılır ve yenir.
ve bir gün süreyle bekletildikten sonra, su kıvamına gelen bal hastaya
§
Greyfurt suyu içilir.
içirilir.
§
2.6. İdrar Yolları ve Böbrek Hastalıkları
Öksürük halk arasında “gutmu” hastalığı olarak bilinir. Bu hastalığın tedavisinde: Herhangi bir tavanın içine; kömür, tuz ve türküzü
Dövenci adı verilen bitki ve avokado yaprağı kaynatılarak hastaya içirilir.
boynuzunun yaprağı koyulur ve iyice ısıtılır. Daha sonra bu üç madde,
Bu uygulamaya, günde en az bir defa olmak şartıyla, sürekli olarak da devam
“gutmu yamalığı” denilen bezin içine koyularak hasta olan kişinin,
edilmelidir. İdrar yolları ve böbrek hastalıklarında yapılan diğer uygulamalar şu
vücudunun çeşitli bölgelerine yakmayacak şekilde, dokundurup çekme
şekildedir:
suretiyle müdahalede bulunulur. Eğer hastalık hâlâ geçmiyorsa, tuz
§
§
Elma yağı, meyan kökü, kayışkıran otu, kınacık otu, karıştırılarak kaynatılır
tavada kavrularak bir bezin içine koyulur ve hastanın ağrı olan bölgelerine
ve suyu içilir.
dokundurulur. Bu uygulamalardaki asıl amaç vücudu sıcak tutmaktır.
Yoğurdun acı suyu veya keş (çökelek) suyu içilir. Avokado yaprağı
“Gutmu: Çeşitli renklerde işlenmiş elbiselik kumaş.” ( Aksoy, 1963-1982:
kaynatılır ve içilir.( Böbrek taşı düşürmede uygulanır ) “Keş: Yağı alınmış
2203 )
yoğurttan ya da sütten yapılmış peynir”
§
Tuz yalanır.
§
Hastanın sırtına sıcak tuğla bağlanır.
§
Ayva çekirdeği suda kaynatılır. Suyu süzülür ve şekerlenerek içilir.
§
Sıcak su banyosu yapılır.
§
Üzüm pekmezine birkaç damla limon suyu katılır ve içilir.
§
Maydanozun toprak üstü kısmı suda kaynatılır. Suyu süzüldükten sonra
§
Elma dilimlenir ve suda kaynatılır. Suyu süzülür ve şekerlenerek içilir.
şekerlenerek hastaya içirilir.
§
Adaçayı yaprağı, ıhlamurla kaynatılarak içilir.
§
Greyfurdun suyu hastaya içirilir. 50
51
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Darı (mısır) püskülü, suda kaynatılır. Suyu süzülür ve şekerlenerek hastaya
2.8. Ateşlenme
§
Vücut ısısı normalin üzerine çıktığı zaman, herhangi bir bezin üzerine sirke dökülür ve bütün vücut bu sirkeli bezle baştan aşağıya silinir.
2.14. Dalak Büyümesi
Harnup ( keçiboynuzu ), dövülür; su içinde bir gün bekletilir. Suyu süzülür
2.9. Menenjit
ve içilir.
Yedi çeşit baharat “kekik, karabiber, nane, otcam, susam, çörek otu, ceviz yaprağı” karıştırılarak suda kaynatılır ve hastaya içirilir. Aynı zamanda halk
2.15. Grip ( Soğuk Algınlığı )
arasında karatavuk olarak bilinen kuşun eti ezilerek hasta olan kişinin başına
§
sarılabilir. Bu uygulamaya bir ay boyunca devam edilmelidir.
içine şeker atılarak hastaya içirilir.
2.10. Bronşit / Farenjit Bu hastalığa yakalanan kişiye, zeytin ezilir ve pişirildikten sonra hastanın boğazına sarılır. Sarılan bez, en az bir gün süre ile bekletilir.
§
Kekik yaprakları suda kaynatıldıktan sonra, şekerlenerek içilir.
§
Dilimlenmiş elma suda kaynatılır. Suyu süzülür ve şekerlenerek içilir.
2.16. İshal
§
2.11. Ekzama §
Çörek otu ( otcam) kavrulur; dövülerek toz haline getirildikten sonra,
Böğürtlen dikeninin taze yaprağı veya kökü, dövülür ve suda kaynatılır. Suyu süzülür ve şekerlenerek içilir.
Isırgan otu, alıç, ceviz yaprağı, kekik, pelit çekirdeği, dövülür. Elde edilen
§
Soğuk su ile yapılmış bal şerbeti içilir.
kısım kaynatılır ve hastaya içirilir.
§
Yumurta sarısı, bir kaşık kahve ve birkaç damla limon suyu birlikte
§
Ekzama olan bölgeye kuş dışkısı sarılır.
§
10 tane incir yaprağı bir miktar suda kaynatılır ve soğuduktan sonra, her
karıştırılır. Daha sonra hap yapılarak içilir. §
sabah aç karna içilir.
Sumağın toprak üstü kısmı suda kaynatılır. Suyu süzülür ve şekerlenerek içilir.
§
2.12. Akciğer Hastalıkları
Çitlembik “çıtlık” yağı, suda kaynatılır ve kaynamış sudan aç karna bir bardak içilir.
Sabahları aç karna, bir kaşık tuzsuz tereyağı, bir kaşık bal, bir kaşık
§
Bir miktar narçiçeği, nane ile birlikte kaynatılır ve hastaya verilir.
zeytinyağı ve bir yumurta sarısı karıştırılır hasta olan kişiye içirilir. Bu karışım
§
Meşe kabuğu kaynatılır ve hastaya içirilir.
bütün akciğer hastalıklarında uygulanabilir.
2.17. Kabızlık
2.13. Basur (Mayasıl) Hastalığı
§
Hastaya zeytinyağı içirilir.
§
Yumaklı kirpi eti kebap yapılarak hastaya yedirilir.
§
Semizotu ( tokmakan), kavrularak yenir.
§
Andız göveleği suda kaynatılır, suyu süzülür ve şekerlenerek içilir.
§
Sıcak su ile yapılmış bal şerbeti içilir.
52
53
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Toz hâlde bulunan kırmızıbiberden leblebi kadar yutulur.
§
İncirin meyvesi, kuru veya yaş olarak, sıkça yenir.
b) Arı Sokması: Arının soktuğu bölgeye madeni para bastırılarak zahirin etkisi azaltılır.
2.18. İştahsızlık
Daha sonra bu bölgeye buz konulur ve zehirlenen kişiye ayran içirilir. Diğer bir
Bir çay bardağı arpa ve bir miktar harnup ( keçiboynuzu), birlikte
uygulamada da arının soktuğu yerdeki iğne çıkarılır ve bu bölgeye çamur sürülür.
dövülerek suda kaynatılır. Suyu süzülür ve şekerlenerek içilir.
Taze fesleğen yaprağı, ezilerek sokulan bölgeye bastırılır. Aynı uygulama, akrep
sokmasında da yapılabilir.
§
Pekmez içilir ve bol miktarda üzüm yenir.
§
Defneyaprağı suda kaynatılır. Suyu süzülür ve şekerlenerek içilir.
c) Akrep sokması: Akrep’in soktuğu yer çizilir ve zehirli kan dışarı çıkarılır. Buraya, dövülmüş
şeftali yaprağı veya limon dilimleri sarılır. Başka bir uygulamada da; akrebin
2.20. Tansiyon
soktuğu yer çizilip kan çıkarıldıktan sonra, sokan akrep ezilir ve bu bölgeye sarılır.
Muşmula (Yenidünya) çiçeği veya taze sürgünü, suda kaynatılarak hastaya
Kuzugöbeği “besin değeri bakımından kıymetli mantar” adı verilen bitki, ılık su ile
içirilir.
ıslatılmış bir bezin içine konularak ısırılan bölgeye sarılır. Kimyevi gübre de ezilerek
§
Her gün bir diş sarımsak yenir.
akrebin soktuğu bölgeye uygulanabilir.
§
Maydanoz suda kaynatılır ve suyu süzülerek içilir.
§
Her gün limon suyu şekerlenerek içilir.
4. VÜCUTTA MEYDANA GELEN AĞRILAR
§
a) Baş Ağrısının Tedavisinde:
2.21. Astım / Sinüzit: §
§
Isırgan otunun toprak üstü kısmı dövülür ve deve dışkısı ile pişirilir. Ilık olarak başa sarılır.
Deli erik, kaynatılır. Suyu süzülür ve şekerlenerek içilir. Bu uygulama aç karna, her gün devam ettirilmelidir.
§
Başa kına yakılır.
“Ayı dabanı” adı verilen bitkinin suyu çıkarılır ve burundan çekilir.
§
Başa yarpızın toprak üstü kısmı sarılır.
§
Kurbağa dışkısı bir bezin içine konur ve başa bağlanır.
3. BÖCEK ZEHİRLEMELERİ
§
Patates yuvarlak olarak dilimlenir. Bunların üzerine kahve dökülür ve başa
§
a) Yılan sokması:
bağlanır.
Yılanın ısırdığı bölge, her iki taraftan lastikle bağlanır ve yılan zehrinin
§
Bir bezin içine sirke dökülür ve başa bağlanır.
kana karışarak vücuda dağılması önlenir. Daha sonra bu bölge kanatılarak zehrin
§
Limon dilimlenir ve başa sarılır.
dışarı atılması sağlanır. Yılan sokan kişiye 1 veya 2 çay kaşığı katran içirilir.
54
55
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2.19. Kansızlık
püse karıştırılarak; hastanın göbeğine sarılır. Bu uygulamada da hasta bir gün
b) Boğaz Ağrısının Tedavisinde: §
Akşam yatmadan önce boğaza bir bez bağlanır ve boğazın sıcak tutulması
bekletilmelidir. Ağrımalar, sadece vücudun karın bölgesinde değil vücudun diğer
sağlanır.
bölümlerinde de meydana gelebilir. Bu durumda bir kiremit parçası alınarak
yapılır.
ateşin içine atılır ve iyice ısınması beklenir. Kiremit tamamen ısındıktan sonra,
Çam püsesi (kara hekim) bir bezin üstüne incecik sürülür. Bunun üstüne
herhangi bir leğenin içine su doldurulur ve ısınan kiremit parçası bu suyun içine
de bal konur ve koyun veya deve yünü ile birlikte boğaza bağlanır.
atılır. Daha sonra hasta olan kişi, ağrıyan bölgesi tam leğenin üzerine gelecek
§
Tuzlu limon suyu ile gargara yapılır.
şekilde bekletilir. Kiremidin çıkarmış olduğu buhar buğulanma yaparak hastayı
§
Zeytinyağı ile kekik yağı karıştırılır ve boğaza sürülür.
tedavi eder. Eğer bu uygulamada hastanın ağrıları sona ermez ise; suyun içindeki
§
Çilek kökü bir miktar suda kaynatılır ve sıcaklığı biraz geçtikten sonra
kiremit parçası, ısısını tam olarak kaybetmeden dışarı çıkarılır ve bir bez parçasının
gargara yapılır.
içine koyularak, vücudun ağrıyan bölgelerine dokundurup çekme suretiyle
Isıtılmış defne yağına bir bez batırılır ve bu yağlı bezle ağrıyan kısma masaj
tedaviye devam edilir.
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
§
§
yapılır.
e) Kulak Ağrısının Tedavisinde
c) Diş Ağrısının Tedavisinde:
§
Kulak ağrısı olan kişinin kendi idrarı kulağına akıtılarak ağrı giderilir.
§
Pırasanın beyaz etli kısmı, parmak büyüklüğünde kesilir ve ateşte hafifçe
§
Ağrıyan dişe, tuz konur.
§
Ağrıyan dişe, limon sıkılmış tütün konur.
ısıtılır. Isınmış pırasa parçası, kulak üstüne tutularak sıkılır ve kulağın içine,
§
Ağrıyan dişe, tereyağı veya pekmez konur.
birkaç damla pırasa suyunun akması sağlanır.
§
Soğan közde pişirilir. Pişmiş soğanın cücüğü zeytinyağına batırılır ve ılık olarak kulak içine konur.
d) Karın Ağrısının Tedavisinde: Karın ağrısı çeken hastalara, bağırsakların daha iyi çalışabilmesi için keçi
§
Sarımsak suyu kulağa damlatılır.
boynuzu pekmezi içirilir. Karın ağrısının, halk arasında “eş düşmesi” olarak bilinen
başka bir türü daha vardır. Bu ağrıyı sona erdirebilmek için; inek sütü, kına, bahar,
f) Sırt Ağrılarının Tedavisinde ( Bel Fıtığı )
murt ( mersin ), eş otu, ebegümeci ve otcam (çörek otu) karıştırılır ve içine az
Bel fıtığı hastalığına yakalanan kişiye, kupa vurma dediğimiz uygulama yapılır.
miktarda da un atılarak pişirilir. Elde edilen bu karışım, biraz soğuduktan sonra
Kupa vurmada; bir veya daha fazla cam bardak, gaz yağı, herhangi bir bez ve
bez kesenin içine koyularak; hasta kişinin göbeğinin üstüne koyulur ve üzeri bezle
uzunca bir çubuk kullanılır. Bez, çubuğa sarılır ve gaz yağına batırılır. Kupa
kapatılır. Hasta bu şekilde en az bir gün bekletilmelidir. Karın ağrısında yapılan bir
vurulacak olan yer, jiletle hafifçe kesilerek kan akması sağlanır. Daha sonra gazlı
diğer uygulamada ise közle karışık külün içine soğan koyulur ve pişen soğan ile
bez yakılarak bardağın içine tutulur. Bardağın içi yeteri kadar ısındıktan sonra aynı
56
57
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Arpa ile şap birlikte suda kaynatılır. Suyu süzülür ve ılık olarak gargara
§
anda jilet atılan yere kapatılır. Isınan bardak kupa vurulan bölgedeki kanı toplar ve
§
Çivi batan veya kesilen bölgeye, püse sürülerek sıcak şişle dağlanır.
hastayı rahatlatır.
§
Yaranın üzerine iç yağı (küçükbaş hayvanların yağı) ile karıştırılmış çam
§
Sırt ağrısında, sıkma zeytinyağı ağrıyan bölgeye masaj yapılarak uygulanır.
püsesi sürülür ve üzeri de ateşte ısıtılmış demir parçası ile dağlanır.
Daha sonra bu bölge sıcak bir bezle sarılır.
§
yapıştırılır.
5. FİZİKSEL HASTALIKLAR
a) Alerji
d) Kızamık
§
Karamuk kökü hafif dövülür. Daha sonra suyu kaynatılır ve bu su ile banyo yapılır. “ Su kaynayınca hafif sarı bir renk alır.”
§
Kızamık çıkaran kişiye, bol miktarda üzüm pekmezi içirilir. Menekşe çiçeğinden elde edilen uçucu yağ, kızamık hastalığının tedavisinde kullanılır.
Kaşıntı olan yere, tuzlanmış deve idrarı sürülür.
e) Mantar
b) Yanık §
Çam ağacının üzerinde kurumuş hâlde bulunan reçine, dövülür ve toz
§
Mantar oluşan bölgeye sirke dökülür.
§
Hastalık belirtileri olan el ve ayaklara kına yakılır.
haline getirildikten sonra yanık olan bölgenin üzerine serpiştirilir.
§
Çiğ tavukgöğsü, yanmış olan bölgenin üzerine sarılır.
f) Saç Bakımı
§
Pıynar dikeninin kökü, suda kaynatılır. Suyu süzülür ve soğuduktan sonra
§
yanık bölgenin üzerine dökülür. §
Saçkıran olan bölge, kesici bir aletle kanatıldıktan sonra; sarımsak, tuzla karıştırılır ve bu bölgeye sürülür.
Yanık bölgenin üzerine domates koyulur.
§
Saç dökülmesini önlemek için; kınanın içine ceviz yaprağı konur ve
kaynatılır. Daha sonra bunun içine, yarım fincan sirke, yarım fincan limon
c) Yaralanma
suyu, yarım fincan kaynamış maydanoz suyu, yarım bardak sıkma
1 ) Bir yerden düşüldüğünde veya vücudun bir araç tarafından yaralanmasında:
zeytinyağı, bir yumurta sarısı ilave edilerek iyice karıştırılır ve saça yakılır.
§
At dışkısı, toz hâline getirilir ve yaranın üzerine serpilir.
§
Ekmek ağızda ezilir ve yaraya sarılır. Yaraya sarılan ekmek kanı
Bir gece başta durduktan sonra yıkanır. ( Gönüllü, 1995: 346 ) §
akan su, saça sürülür.
durdurduktan sonra; yaralı bölgeye kekik yağı sürülür. §
Saçın güçlenmesini sağlamak için; üzüm asması kırılır ve asmanın içinden
Köknar ağacının kozalaklarının üzerinde bulunan reçinesi ayrılır ve
merhem şeklinde yaralı olan bölgelere sürülür.
2 ) Vücudun bir yerine çivi veya benzeri, delici bir aletin batmasıyla oluşan
yaralanmalarda:
58
59
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Kızılçam ve ladin ağaçlarından elde edilen reçine ısıtılarak yaralı bölgeye
Hayvan kellesi, şişle ütüldükten sonra, kaynayan suyun içine atılır ve su
g) Çıban
kaynatılmaya devam edilir. Hasta olan kişi de başını kaynayan suyun buharına
§
Zeytinyağı, soğan ve ezilmiş sabun karıştırılarak pişirilir. “Bu karışıma
uzatarak; gözü ile buharın temas etmesini sağlar.
sabunlu kireç denir.” Bu karışım çıban çıkan bölgeye sarılır. Karışım bu
a) Göz kapağında, arpacık ( itdirseği ) çıkarsa:
bölgeyi yumuşattıktan sonra; püse ile iç yağı karıştırılır ve yaranın üzerine
§
Köpeğin su içtiği kaba, su konur ve bu su ile göz yıkanır.
sürülür.
§
Sarımsak ezilir ve arpacığın üzerine sürülür.
b) Göz kızarması veya ağrımasında:
§
Bamya suda haşlanır ve ılık olarak çıbana sarılır.
§
Göz, ılık su veya ılık çay ile yıkanır.
§
Taze pancar yaprağı, ateşte hafifçe ısıtılır ve çıbana sarılır.
§
Domates veya patates dilim halinde kesilir ve göze sarılır. “ Halk arasında
§
Soğan közde pişirilir ve ılık olarak çıbana sarılır.
demircilerin sıkça kullandıkları bir tedavi yöntemidir. Kaynak yaparken
§
Un ile yoğurt birlikte ateşte karıştırılarak; lapa yapılır ve ılık olarak çıbana
gözün kızarması ve göremez duruma gelmesi durumunda, yine aynı tedavi
sürülür.
yöntemi uygulanır.”
§
§
Un ile üzüm pekmezi veya şeker birlikte ateşte karıştırılarak; lapa yapılır
§
Üzüm asmasının bir dalı kırılır ve suyu göze sürülür.
ve ılık olarak çıbana sürülür.
§
Gülsuyu göze damlatılırsa göz kararmasını giderir.
Patlıcan közde pişirilir ve ılık olarak çıbana sarılır.
§
Göz ve kulak ağrılarında elma iyi gelir. ( Şimşek, 2006: 238 )
b) Yaygın çıbanı tedavi etmek için: §
ı) Kan Durdurmak
“Ardıç sorgucu”, balmumu, tereyağı veya zeytinyağı, birlikte bir tavada
§
Kıl çaput, yakılır ve meydana gelen kül, kanayan bölgenin üzerine serpilir.
ısıtılır. Karışım, uygun kıvama geldikten sonra ateşten indirilerek bir kabın
§
Muz gövdesinin, yaprak sapının veya salkımın suyu çok etkili bir kan kesicidir.
içine koyulur ve soğuması beklenir. Soğuyan karışım, çıbanın üzerine sürülür.
§
Bir miktar ayçiçeği “günebakan” tohumu, lapa şeklinde çıbanları
Kanama olan bölgeye tütün basılır.
6. NAZAR DEĞMESİ
olgunlaştırmak için dışardan sürülür.
Halk arasında nazar değdiğine inanılan bir kişiye şu uygulamalar yapılır:
a) Mum Ovmak
h) Göz Hastalıkları Gözde meydana gelen bütün rahatsızlıklarda şöyle bir uygulama
Mum, avuç içinde inceltildikten sonra; silindir şekline getirilir. Kıvamına getirilen muma, artı şeklini andıracak bir şekil verilir. Daha sonra bu şekil dört
yapılabilir:
parçaya ayrılır ve bu parçalardan biri, nazar değen kişinin saçına, diğeri elbisesine yapıştırılır. Geriye kalan iki parça da bir bardak suyun içine atılır ve kişiye içirilir. 60
61
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
a) İçinde iltihap oluşarak, olgunlaşmaya başlayan çıbanı boşaltmak için:
rağmen aynı tedavi şekillerinden bahsetmeleri, ortak bir kültür birliğinin
b) Muska Yazmak Dualar belli bir kâğıda yazılır. Bu kâğıt üçken biçiminde bükülür ve eğer dua kime yazılmışsa o kişinin herhangi bir yerine asılır.
Geçmişte zorunlu olarak geleneksel tedavi yöntemlerine başvuran Gazipaşa ve Alanya halkı, günümüzde modern tıbbın bu denli gelişmiş olmasına
aldırmaksızın, halk hekimlerini ve sağaltma yöntemlerini denedikten sonra; eğer
c) Kurşun Dökmek Kendisine nazar değdiğine inanan kişi, kurşun dökme işini bilen birine
dertlerine çare bulamamışlarsa modern tıbbın imkânlarına başvurmaktadırlar. Özellikle, el veya ayak kırılması, bel fıtığı, nazar değmesi gibi bazı rahatsızlıklarda,
kurşun döktürür. Nazar değdiği düşünülen kişi beyaz bir örtünün altına oturtulur. Kurşun
geleneksel yöntemler, yani halk hekimleri öncelik kazanmaktadır. “Kiminin parası,
dökecek olan kişi de bir kabın içinde, kurşunu sıvı hale gelinceye kadar ısıtır ve
kiminin duası!” anlayışıyla hareket eden halk hekimlerinin yanında, yaptığı tedavi
kurşunu dökeceği diğer kabın içine, su ve buğday taneleri koyar. Başka bir kapta
karşılığında, para, hediye veya yiyecek kabul eden ve geçimini bu işten sağlayan
ısıtılan kurşun, battaniye veya bezin altında olan kişinin üstüne getirilir ve içinde
halk hekimleri de halen bölgemizde bulunmakta olup; bu uygulama için halk
su bulunan kaba, dualar okunarak dökülünce suda değişik şekiller meydana gelir.
arasında arılık verme ifadesi kullanılmaktadır.
Bu şekiller, iğne gibi uzun uzun olursa, dil değdiği söylenir. Dökülen kurşun
yuvarlak olursa, nazar değdiren kişin erkek; çukur olursa, kadın olduğuna inanılır.
KAYNAKLAR
Kurşun dökme işi bittikten sonra, içine kurşun dökülen su, kurşun döktüren kişiye
ACIPAYAMLI, Orhan (1988), “Türkiye Folklorunda Halk Hekimliğinin Morfolojik ve
içirilir ve kalanı, evin içine, çevreye serpilir.
Fonksiyonel Yönden İncelenmesi” Türk Halk Hekimliği Sempozyumu Bildirileri, 23-
Kurşun dökme uygulaması bittikten sonra, çaltı dikeninin tohumuna ip
25 Kasım 1988, Kültür Bakanlığı, Ankara.
takılarak; kullanılacak olan kişinin herhangi bir yerine takılır. Bir miktar çörekotu
AKSOY, Ömer Asım ( 1963–1982 ), Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü,
tohumu yakılır ve dumanı ile tütsü yapılarak; nazar değdiğine inanılan kişinin
Ankara.
üzerine püskürtülür. Bazı anlatımlarda ise farklı uygulamalarla da karşılaşılmıştır:
DURAN, Hacı (2003), “ Sakarya’da Yedi Yerleşim Merkezinde Halk Tababeti
§
§
Nazardan korunmak için küçük bir şişeye cıva konur ve bu şişeyi nazar
Uygulamaları”, Folklor / Edebiyat (3), Ankara.
değen kişi üzerinde taşır.
ERDEMİR, Ayşegül Demirhan ( 2001 ), Şifalı Bitkiler, Doğal İlaçlarla Geleneksel
Nazar değen kişi, üzerinde ağı “zakkum” yaprağı taşır.
Tedaviler, İstanbul.
SONUÇ “Gazipaşa ve Alanya’da Halk Hekimliği Uygulamaları” başlıklı bu
GÖNÜLLÜ, Ali Rıza ( 1995 ), “Alanya Folklorunda Halk Hekimliği”, IV. Alanya Tarih ve Kültür Semineri, Alanya. KOÇ, Hüseyin ( 2005 ), Derman Bitkileri, Ankara.
çalışmada, bölgede halen uygulanmakta olan halk hekimliği uygulamalarının tespit
ŞİMŞEK, Esma ( 2006 ), “Ölümsüzlük İlacı Olan Elma”, Prof. Dr. Saim Sakaoğlu’na
edilip; bu uygulamalardan gelecek nesillerin de faydalanması amaçlanmıştır.
Armağan, Konya.
Yaşları birbirine yakın olan kaynak şahıslarımızın, farklı bölgelerde olmasına
TOZLU, Necdet (2013), Adıyaman Efsaneleri, Sim Matbaası, Ankara.
62
63
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
olduğunun en büyük kanıtıdır.
TÜRKDOĞAN, Orhan (1989), Kültür ve Sağlık-Hastalık Sistemi, Milli Eğitim
5. Kaynak Kişi
: Mehmet Ali Arıkan
Bakanlığı Yay., İstanbul.
Doğum Yeri
: Göçük Köyü
UYSAL, Yavuz (2008), Gazipaşa’da Halk Edebiyatı Ürünleri, Yayımlanmamış Yüksek
Doğum Tarihi
: 1967
Lisans Tezi, Konya.
Öğrenim Durumu : Ortaokul KAYNAK ŞAHISLAR
Verdiği Ürünler
1. Kaynak Kişi
: Abidin Ceylan
6. Kaynak Kişi
: Mehmet Hamdi Kaya
Doğum Yeri
: Muzkent Köyü
Doğum Yeri
: Macar Köyü
Doğum Tarihi
: 1949
Doğum Tarihi
: 1946
Öğrenim Durumu : İlkokul
Öğrenim Durumu : İlkokul
Verdiği Ürünler
Verdiği Ürünler
: Halk Hekimliği
2. Kaynak Kişi
: Havva Aslan
Doğum Yeri
Doğum Tarihi
: Halk Hekimliği
7. Kaynak Kişi
: Mevlüt Uysal
: Ekmer Köyü
Doğum Yeri
: Muzkent Köyü
: 1951
Doğum Tarihi
: 1953
Öğrenim Durumu : İlkokul
Öğrenim Durumu : Yüksek Okul
Verdiği Ürünler
Verdiği Ürünler : Halk Hekimliği, I.C ( 3, 4, 5, 16, 19 ), V.A ( 3, 4)
: Halk Hekimliği
3. Kaynak Kişi
: Havva Uysal
Doğum Yeri
Doğum Tarihi
8. Kaynak Kişi
: Osman Aksoy
: Muzkent Köyü
Doğum Yeri
: Gökçebelen Köyü
: 1934
Doğum Tarihi
: 1949
Öğrenim Durumu : Okuryazar değil
Öğrenim Durumu : Okuryazar
Verdiği Ürünler
Verdiği Ürünler
: Halk Hekimliği, II.D.( 6 )
4. Kaynak Kişi
: Hayriye Bilgin
Doğum Yeri
Doğum Tarihi
: Halk Hekimliği
9. Kaynak Kişi
: Zekiye Yılmaz
: Çığlık Köyü
Doğum Yeri
: Çığlık Köyü
: 1963
Doğum Tarihi
: 1935
Öğrenim Durumu : İlkokul
Öğrenim Durumu : Okuryazar değil
Verdiği Ürünler
Verdiği Ürünler
: Halk hekimliği, II. C.(1 )
: Halk Hekimliği
64
65
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
: Halk Hekimliği, I.C ( 7, 15 )
YÖRÜK ARAŞTIRMALARININ BİBLİYOGRAFYASI ÜZERİNE BİR DENEME
Yörükler üzerine son yıllarda yapılan çalışmaların sayısı dikkat çekmektedir. Zengin bir kültür hazinesini barındıran Yörük yaşamı üzerine daha yoğun, dar
Dr. Atila KARTAL
alanlı ve derinlemesine çalışmalar yapılarak araştırmaların sayısı daha da
arttırılmalıdır. Hem nicelik hem de nitelik olarak daha çok çalışma yapılmalıdır.
Giriş
Geniş bir coğrafyada yaşayan Yörükler özelinde saha çalışmaları yapmanın Yörükler, Anadolu sahasını aşan geniş bir coğrafyada yaşamlarını
zorluklarının farkındayız. Ancak yapılanlar da bize Yörük kültürüne gönül
sürdürmektedir. Rumeli’de Evlad-ı Fatihan, Anadolu’da Yörük-Türkmen,
verenlerin alanlarında uzman araştırıcılar olduğunu göstermektedir. Sonuç olarak
Konargöçer gibi isimlerle anılmaktadır. Keçi otlatmaktan ibaret olmayan Yörüklük
ilim âlemi Yörükler konusunda ilgisiz değildir. Gittikçe sayıları artan araştırıcıların
siyasi, iktisadi ve kültürel olarak birçok zenginliği barındıran Oğuz-Türkmen grubu
her açıdan desteklenerek araştırma sayılarının artmasının daha faydalı olacağı
olarak karşımıza çıkmaktadır.
kanaatindeyiz. Yapmış olduğumuz çalışmanın elbette eksiksiz olduğu iddiasında
Bu çalışma, Yörükler üzerine yapılmış çalışmaların künyelerini verdiğimiz bir
değiliz. Mutlaka olduğunu düşündüğümüz eksiklerin hoşgörü ile karşılanmasını ve
bibliyografya denemesidir. Yörüklerin tarih, sosyoloji, dil bilimi, halk edebiyatı,
yapılacak eklemelerin katkı sağlayacak olduğunu belirtmek isteriz. Böyle bir
halk bilimi, ilahiyat, müzik, sanat tarihi, mitoloji, iktisat, kültür, ticaret, eğitim, vd.
konuyu ele almadaki amacımız, yapılan çalışmaların unutulup bir köşeye
bilimlerde birçok çalışmaya konu edildiği görülecektir. Soyadı sırasına göre kendi
atılmadığını göstermenin yanında yapılacak olan yeni çalışmalara tekrara
içinde tertip ettiğimiz önce müessir, zaman, sonra eser (kitap, tez, makale, bildiri
düşülmemesi ve yapılanlardan faydalanılması adına ışık tutmaktır. Bilimin yapılan
ve ansiklopedi maddesi) ve yayım yeri/sunum yeri hakkında bilgi verdik. Yabancı
çalışmaların üzerine yenilerinin eklenerek kümülatif (biriken) bir şekilde çoğaldığı
dilde hazırlanan eserler bu çalışmamızın dışında tutulmuştur.
unutulmamalıdır.
Türk kültürünün özünü arayanlar, onu görmek isteyenler Doğu Akdeniz’den
Bibliyografyanın bir araştırıcı için ne kadar kıymetli olduğunu işin erbabı çok
Trakya’ya oradan da Balkanlara uzanan geniş bir hat boyunca Yörük-Türkmen
iyi bilmektedir. Bibliyografyalar, bizi doğrudan bilgiye ulaştıran kaynaklar değildir.
yaşamını mutlaka araştırmalıdır. Gelenek, görenek, halk inanışları, folklor ve
Ancak aradığımız bilgilere nereden, nasıl ulaşabileceğimizi söyleyen yardımcı
edebiyatı ile pek çok pratik ve uygulama Yörük kültüründe canlılığını
unsurlardır. Araştırmacıları asıl kaynağa yönlendirmektedir. Günümüz dili ile
korumaktadır. Geniş bir coğrafyada irili ufaklı gruplar halinde yaşayan Yörükler,
söyleyecek olursak bir çeşit arama motoru diyebiliriz. Bibliyografyalar, yapılış
Anadolu kültürünün ayrılmaz zengin bir unsurunu teşkil etmektedir. Türk kültürü
biçimlerine, amaçlarına veya yöntemlerine göre çeşitlenirler. Özellik, tertip ediliş,
içinde önemli bir yeri olan Yörükler hakkında yapılan araştırmaları bir arada
zaman ve kapsam bakımından çeşitli kollarda olabilir.
toplayan bir çalışmanın şimdilik künye (müessir, eser, zaman), kısmını oluşturmak
Mahiyetleri bakımından bibliyografyalar tahlilî, basit ve tenkidî olarak üçe
niyetindeyiz. Çalışma ileride yapmayı planladığımız açıklamalı, belki de tenkitli bir
ayrılırlar. Tahlili bibliyografyalar, eserlerin künyelerinin yanında ayrıca muhtevaları
bibliyografyanın nüvesini oluşturmaktadır.
hakkında da bilgi vermektedirler. Basit bibliyografyalar, eserlerin belirli kaidelere
Akdeniz Üniversitesi Edebiyat atilakartal@akdeniz.edu.tr ∗
Fakültesi
66
Türk
Dili
ve
Edebiyatı
Bölümü,
göre yalnızca künyelerini verirler. Tenkidî bibliyografyalarda ise eserlerin münderecatı ve tertipleri tenkit edilir. 67
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
∗
Bu çalışma, Yörüklerle ilgili yapılmış çalışmaların künyelerini verdiğimiz basit
6.
bir bibliyografya denemesidir. Yörüklerin tarih, sosyoloji, dil bilimi, halk edebiyatı, halk bilimi, ilahiyat, müzik, sanat tarihi, mitoloji, iktisat, kültür, ticaret, eğitim vd.
Didinen, Konar-Göçer Asabiyet Yörükler, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. 7.
bilimlerde birçok çalışmaya konu edildiği görülecektir. Yazar soyadı sırasına göre
Altan, Selim (2000), Manisa Tıp Folkloru (Manisa Yörük Köylerinde Bilinen Halk Tedavileri), İzmir: Akademi Kitabevi.
kendi içinde tertip ettiğimiz önce müessir, zaman, sonra eser (kitap, tez, makale,
8.
Arıkan, Çınar (2006), Yörük Göçü, Konya: Şelale Matbaası.
bildiri ve ansiklopedi maddesi) ve yayım yeri/sunum yeri hakkında bilgi verdik.
9.
Armağan,
Abdüllatif
(1999),
“Osmanlı
Devleti’nde
Konar-
Bibliyografya yazar soyadı esas alınarak, alfabetik sıra ile meydana getirilmiştir.
Göçerler”, Osmanlı, Toplum, (Ed. Güler Eren, Bilim Editörleri: Kemal Çiçek,
Künyelerin başındaki numaralar, sadece sıralarını göstermek için tarafımızdan
Cem Oğuz), C. 4, s. 142- 150, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları.
konulmuştur.
10.
Armağan, Abdüllatif (2008), “XV. ve XVI. Yüzyıllarda Teke Sancağında
Çalışma, beş ana başlıktan oluşmaktadır. Tespit edilen çalışmalar
Konar-Göçerler: Sosyo-Ekonomik ve Demografik Durumları”, Osmanlıdan
“Kitap/Kitap Bölümleri”, “Tezler”, “Makaleler”, “Bildiriler” ve “Ansiklopedi
Cumhuriyete Yörükler ve Türkmenler, (Ed. Hayati Beşirli, İbrahim Erdal),
Maddeleri” başlıkları altında bir araya getirilmiştir. Bibliyografyaların konularına
Ankara: Phoenix Yayınevi.
göre tasnifinde zorlanıldığı bilinen bir gerçektir. Çünkü bir araştırma, değişik
11.
Arslan, Nevzat (2009), Karaçakal Yörükleri, İzmir: Altınkalem Yayınları.
başlıklar altında değerlendirilebilir. Bu sebeple bazı eksiklerin ya da fazlalıkların
12.
Aydın, Mehmet (2017), Göçebe Türk Kültürünün Son Temsilcisi Yörükler,
ortaya çıkması inceleyenin değerlendirmesine göre değişebilecektir.
Çıra Yayınları. 13.
a. Kitap / Kitap Bölümleri
Ayhan, Aydın (1999), Balıkesir ve Çevresinde Yörükler Çepniler Muhacırlar, Balıkesir: Zağnos Kültür ve Eğitim Vakfı Yayınları.
14.
Başaran Mehmet (2013), Milli Mücadele’de Menteşe Sancağı ve Yörük Ali Efe, (Editör: Günver Güneş), “Menteşe Heyet-i Milliyesi'nin Yörük Ali Efe'ye
1.
Aba, Veli (2012), Yörükler ve Saçıkaralı Aşireti, Adana: Sezen Yayınları.
2.
Ak, Mehmet (2015), Teke Yörükleri 1800-1900, Ankara: Türk Tarih Kurumu
3.
Başaran, Mehmet (2009), Milli Mücadele’de Aydın Sancağı ve Yörük Ali Efe, (Editör: Günver Güneş-Mehmet Başaran), “ Milli Mücadele'de Sivil
Akbaş, S. Burhanettin (2005), Kayseri’de Yörükler ve Türkmenler, Kayseri:
Temelli Direniş Çine Heyet-i Milliyesi”, İstanbul: Tuna Ofset. 16.
Aköz, Alaattin (2014), Sürü Peşinde Saban İzinde (Osmanlı Devleti’nde Konargöçerler ve Köylüler), Konya: Palet Yayınları.
5.
15.
Yayınları. Kayseri Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları. 4.
Gönderdiği Bir Belge ve Değerlendirilmesi”, İstanbul: Pia Yayınları
Beşirli, Hayati; Erdal, İbrahim (2007) Anadolu'da Yörükler Tarihi ve Sosyolojik İncelemeler, Ankara: Phoenix Yayınevi.
17.
Beşirli, Hayati (2005), “Sarıkeçili Yörüklerinde Çadır”, Son Konar-Göçerlerin
Aksoy, Erdal (2008), “Konar-Göçer Yörük Alt-Kültüründe Kadın Kimliği”,
(Sarıkeçili Yörüklerinin) Sosyo-Kültürel Yapısı, (Ed. M. Cihat Özönder, vd.),
Osmanlıdan Cumhuriyete Yörükler ve Türkmenler, (ed. Hayati Beşirli,
s. 59-72, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayınları.
İbrahim Erdal), s. 15-26, Ankara: Phoenix Yayınları. 68
69
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Aktan, Oğuz (1996), Antalya Çevresinde ve Güney Anadolu’da Depreşen
18.
19. 20. 21.
Beşirli, Hayati (2007), “Sarıkeçili Yörüklerinde Hayvancılık”, Anadolu’da
32.
Erbay, Hasan (2016), Kırk Pencereli Konak (Öykü), Afyon: Sinada Yayınevi.
Yörükler Tarihi ve Sosyolojik İncelemeler, (Ed. Hayati Beşirli, İbrahim
33.
Erdal, İbrahim (2007), “Anamur’da Yerleşik Yörük Türkmen Aşiretleri ve
Erdal), s. 111-132, Ankara: Phoenix Yayınları.
Kıbrıs’a İskânları Konusu”, Anadolu’da Yörükler Tarihî ve Sosyolojik
Bilgili, Ali Sinan (2001), Osmanlı Döneminde Tarsus Sancağı ve Tarsus
İncelemeler, (Ed. Hayati Beşirli, İbrahim Erdal), s. 91-109, Ankara: Phoenix
Türkmenleri, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Yayınları.
Bilir, Ali F.; Bilir, F. Saadet (2007), Orta Asya’dan Toroslara Gülnar, Yayın
Osmanlıdan Cumhuriyete Yörükler ve Türkmenler, (Editör: Hayati Beşirli-
Ceran, Ahmet Şeref (1996), Tarihi ve Sosyo Kültürel Yönden Konya
İbrahim Erdal), Ankara: Phoenix Yayınları.
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Erdoğan, Özünlü, Emine (2007), Anadolu’da Yörükler Tarihî ve Sosyolojik
Çabuk, Hasan Hüseyin (2008), Çukurova’da Yörükler, Adana: Ekrem
İncelemeler, (Editör: Hayati Beşirli-İbrahim Erdal), “XVI. Yüzyılda Ankara
Matbaası.
Yörüklerinin İktisadi Hayatı (Tahrir Defterlerine Göre)”, Ankara: Phoenix
Çay, Abdülhaluk M. (1990), Türk Milli Kültüründe Hayvan Motifleri-I
Yayınları.
(Koyun ve Keçi Etrafında Oluşan Gelenekler), Ankara: Türk Kültürü 24.
35.
36.
Ergun, Levent (2009), Yörük Müziğinde İnsan Sesinin Çalgı Olarak
Araştırma Enstitüsü Yayınları.
Kullanımı Boğaz Çalma Türk Halk Müziğinde Çalgılar, İstanbul: Nesil
Çelik, Ali (2008), Bir Yörük Çocuğunun Gözüyle Yörüklerin Dünyası, Isparta:
Matbaacılık. 37.
Emedya Ofset.
Eroğlu, Eren Fehmi (2015), Türkistan’dan Uzak Diyara Beşkaza Fethiye ve
25.
Çevik, Hikmet (1971), Tekirdağ Yörükleri, İstanbul: Eko Matbaası.
26.
Demir, Alpaslan (2012), XVIII. Yüzyılın İlk Çeyreğinde Anadolu’da
38.
Eröz, Mehmet (1991), Yörükler, İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı.
Bozdoğan Yörükleri, Ankara: Berikan Yayınları.
39.
Frayliç, Ravlig (2008), Türkmen Aşiretleri, (Hz. Ali Cin, Haluk Kortel, Haldun
27.
Durul, Yusuf (1977), Yörük Kilimleri (Niğde Yöresi), İstanbul: Akbank
31.
Gökbilgin, M. Tayyib (1957), Rumeli’de Yürükler, Tatarlar ve Evlâd-ı Fatihan, İstanbul Edebiyat Fakültesi Yayınları.
Egawa, Hikari; Şahin, İlhami (2007), Bir Yörük Grubu ve Hayat Tarzı: Yağcı Emiroğlu, Mecdi (1977), Bolu’da Yaylalar ve Yaylacılık, Ankara: Ankara
Gökbel, Ahmet (2007), Anadolu’da Varsak Türkmenleri, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayınları.
42.
Bedir Yörükleri, İstanbul: Eren Yayıncılık.
Gelekçi, Cahit (2005), Konar Göçer Sarıkeçili Yörükleri, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayınları.
41.
Yayınları. 30.
40.
Dulkardir, Hilmi (1997), İçel’de Son Yörükler Sarıkeçililer, İçel: İçel Valiliği Yayınları.
29.
Eroğlu), İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayınları.
Doğan, Midrabi Cihangir; Doğan Mehmet Sait (2005), Yörüklerin Sosyal ve Kültürel Hayatı (Antalya Örneği), İstanbul: Kızılelma Yayınları
28.
Seydikemer Yörükleri, Serüven Kitap Yayınları.
43.
Gökbilgin, M. Tayyib (2008), Rumeli’de Yürükler, Tatarlar ve Evlâd-ı Fatihan, İstanbul: İşaret Yayınları.
Üniversitesi DTCF Yayınları. 70
71
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
23.
Erdal, İbrahim (2008), “Cumhuriyet Döneminde Yörüklerin İskânı Konusu”,
Yeri: Etik Yayınları. Sarayönü Çeşmelisebil Yörükleri, Konya: Damla Ofset. 22.
34.
44.
Gökçe, Mustafa (2008), Osmanlı’dan Cumhuriyete Yörükler ve
57.
Türkmenler, Ankara: Phoenix Yayınları. 45. 46.
Gökçen, İbrahim (1946), 16. ve 17. Asır Sicillerine Göre Saruhan’da Yürük
Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Yayınları. Sosyo Kültürel Yapısı, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayınları. 60.
Güneş, Günver (2013), Milli Mücadele de Menteşe Sancağı ve Yörük Ali Güngör, Kemal (1941), Cenubî Anadolu Yürüklerinin Etno-Antropolojik 62.
Etnografyası Göçebeliğin Dünyası, (Çeviren: K. Sugihara), Ankara: Atatürk
Günver, Güneş (2013), “Yeni Arşiv Belgeleri Işığında Yörük Ali Efenin
Kültür Merkezi Yayınları. 63.
Halaçoğlu, Yusuf (1999), XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun İskân
64.
Kültür Bakanlığı Yayınları. 65.
Özer, Metin (2006), Sancaklı Yörükleri, İzmir: Umay Yayınları.
1650), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
66.
Özbayrı, Kemal (1972), Tahtacılar ve Yörükler, Paris.
Hunkan, Ömer Soner (2007), Anadolu’da Yörükler, (Editör: Hayati Beşirli,
67.
Özçelik, İsmail (Ed.), Oğuz Geleneği Çerçevesinde Tarihten Günümüze Karakeçililer, Kırıkkale: Karakeçili Kaymakamlığı Yayınları.
68.
İlbey, Mustafa (2010), Geçmişten günümüze Türkmenler (Oğuzlar), Ankara: hdy Yayınları.
56.
Onuk, Taciser (1998), Osmanlı Çadır Sanatı (XVII-XIX. Yüzyıl), Ankara:
Halaçoğlu, Yusuf (2009), Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar (1453-
Göçleri”, Ankara: Phoenix Yayınları.
55.
Meydan, Ali, (2016), Dünden Bugüne Sebil Yörükleri, Ankara: Pegem Akademi Yayınları.
İbrahim Erdal), “X-XII. Yüzyıllarda Maveraünnehir’de Oğuzlar ve Batıya 54.
Matsubara, Masateke (2012), Türk Göçebelerinden Çoşlu Yörüklerinin
Neşriyatı.
Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
53.
Lindner, Rudi Paul (2000), Ortaçağ Anadolu’sunda Göçebeler ve Osmanlılar, (çev. Müfit Günay), Ankara: İmge Yayınları.
Efe, (Editör: Güneş Günver ), İstanbul: Pia Yayınları.
52.
Kutlu, M. Muhtar (1987), Şavaklı Türkmenlerinde Göçer Hayvancılık, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Milli Folklor Araştırma Dairesi Yayınları.
61.
Muğla’daki Faaliyetleri”, Milli Mücadelede Menteşe Sancağı ve Yörük Ali 51.
Köktürk, Gökhan Veli (2014), Son Konar Göçerlerin Sarıkeçili Yörüklerinin
Özgüzel, Seyfi (1994), I. Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo Kültürel Yapısı Yörükler, Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları.
69.
Özköse, Aysun; Hersek Can, Meraki Şakir (2000), Safranbolu Yörük Köyü
İnbaşı, Mehmet (2000), Rumeli Yörükleri 1544-1672, Erzurum: Atatürk
Geleneksel Yaşam Biçimi ve Evleri, (Editör: M. Can Hersek), İstanbul: Yörük
Üniversitesi Yayınları.
Köyü Kültür Mirasını Koruma, Tanıtma ve Dayanışma Vakfı, Kurban
Johansen, Ulla (2005), 50 Yıl Önce Türkiye’de Yörüklerin Yayla Hayatı, (çev.
Matbaacılık.
Mualla Poyraz), Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. 72
73
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
59.
Gündüz, Tufan (1997), Anadolu’da Türkmen Aşiretleri Bozulus Türkmenleri
Tetkiki, Ankara: Ankara Üniversitesi DTCF Antropoloji ve Etnoloji Enstitüsü 50.
Kişoğlu, Sevil; Pamuk Beyhan (2001), “Yörük Kadın Giysilerinden Örnekler”,
Görgülü, Garip (2014), Türkler, Türkmenler, Yörükler Kökleri, Göçleri,
Efe, Yayın Yeri: Pia Yayınları, 49.
58.
Türk Halk Kültüründen Derlemeler, Ankara: Kültür Bakanlığı Halk
1540-1640, Ankara: Bilge Yayınları. 48.
Göçmenler ve Sığınmacılar, (Çeviren: A. Ortaç), İstanbul: Kitap Yayınevi.
ve Türkmenler, İstanbul: Manisa Halkevi Yayınları. (Gelenekleri, Örf ve Adetleri) Payallar Tarihi, İstanbul: Bilgeoğuz Yayınları. 47.
Kasaba, Reşat (2012), Bir Konargöçer İmparatorluk Osmanlıda Göçebeler,
70.
Özkul, Osman (2007) Yörüklerin Sosyo Kültürel Hayatı, “Karakeçili Aşiretine
82.
Dair Eski Bir Makale”, (Editör: Hayati Beşirli-İbrahim Erdal), Ankara: Phoenix 71.
72.
Özönder, M. Cihat; vd. (Ed./2005), Son Konar-Göçerleri (Sarıkeçili
Yayıncılık.
Yörüklerinin) Sosyo-Kültürel Yapısı, Ankara: Hacettepe Üniversitesi
84.
Şahin, Osman (2002), Son Yörük, İstanbul: Berfin Yayınları.
Yayınları.
85.
Şimşir, Nahide (2017), Karasi Yörükleri, İstanbul: Post Yayınları.
Öztürk, Erol (2009), Silifke ve Mut’taki Sarıkeçili ve Bahşiş Yörükleri Ağzı,
86.
Şölen, Hikmet (1945), Aydın İli ve Yürükler, Aydın: Aydın Halkevi Yayınları.
Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
87.
Tanyıldız, Ali (1990), Honamlı Yörükleri, Isparta: Özgül Tipo Ofset.
Sadullah, Gülten (2016), Ata Yurttan Anayurda Yörükler, (Editör: Ayşe Pul,
88.
Tappler Richard (2004), İran’ın Sınır Boylarında Göçebeler (Şahsevenlerin Toplumsal ve Politik Tarihi), çev. F.Dilek Özdemir, Ankara: İmge Yayınevi.
Murat Özkan), Ankara: Gece Kitaplığı Yayınları. 74. 75.
Sakin, Orhan (2006), Anadolu’da Türkmenler ve Yörükler, İstanbul:
89.
Türkler-Ermeniler-Çerkezler-Kürtler-İsrailoğulları-Araplar,
Sakin, Orhan (2010), 16. YY. Osmanlı Arşiv Kayıtlarına Göre Anadolu’da
Semerci Yayınları. 90.
Sarper, Fulya (1999), Safranbolu Yörük Köyü Geleneksel Yaşam Biçimi ve Evleri, (Ed. M. Can Hersek), “Safranbolu Yörük Köyü Yiyecek ve İçecekleri”,
78.
Selçuk, Ali (2007), “Mersin Tahtacılarında Kutsal Mekân Anlayışı”,
İstanbul:
Türkay, Cevdet (2005), Başbakanlık Arşivi Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatler, İstanbul: İşaret Yayınları.
91.
İstanbul: Kurban Matbaacılık ve Yayıncılık. 77.
Tol, Afşin (2014), Türkiye ve Çevresindeki Yörükler ve Türkmenler Olarak
Toplumsal Dönüşüm Yayınları. Türkmenler ve Yörükler, İstanbul: Ekim Yayınları. 76.
Şahin, İlhan (2006), Osmanlı Döneminde Konar-Göçerler, İstanbul: Eren
Yalçın, Emin (2001), Türkmen Oymaklarında Bir Yörük Beyi, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
92.
Yılmaz, Yakup (2016), “Çadırın Efendileri Yörük Kadınları”, Geçmişten
Anadolu’da Yörükler, (Editör: Hayati Beşirli, İbrahim Erdal), Ankara:
Günümüze Şehir ve Kadın II, (Ed. Osman Köse), Samsun: Canik Belediyesi
Phoenix Yayınevi.
Kültür Yayınları.
Seyirci, Musa (2000), Batı Akdeniz Bölgesi Yörükleri, İstanbul: Derin
93.
Yazıcı, Muhammed (2008), “Menteşe Sancağında Konar-Göçer Teşekküller”,
Yayınları.
Osmanlıdan Cumhuriyete Yörükler ve Türkmenler, (Editör: Hayati Beşirli-
79.
Seyirci, Musa (2003), Ege Yörükleri, İstanbul: Derin Yayınları.
İbrahim Erdal), Ankara: Phoenix Yayınları.
80.
Seyirci, Musa (2007), Batı Akdeniz Bölgesi Tahtacıları, İstanbul: Derin 94.
Yayınları. 81.
b. Tezler
Shukurov, Qıyas (2007), “Geçmişten Günümüze Avşarlar”, Anadolu da Yörükler Tarihî ve Sosyolojik İncelemeler, (Ed. Hayati Beşirli ve İbrahim Erdal), Ankara: Phoenix Yayınevi.
74
Adiller, Selda (2011), Doğu Makedonya Alikoç Köyü'nde Evlilik ve Yörük Kadını İstanbul: Yeditepe Üniversitesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
95.
Ak, Mehmet (2012), 19. Yüzyılda Teke Yöresi Yörüklerinin Sosyo-Ekonomik Durumu Antalya: Akdeniz Üniversitesi SBE, Doktora Tezi.
75
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
73.
Halkevi Yayınları. 83.
Yayınları.
Su, Kamil (1938), Balıkesir ve Civarında Yürük ve Türkmenler, Balıkesir:
96. 97.
Akçataş, Ahmet (1996), Çay Yörük Ağzı, Afyon: Afyon Kocatepe Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Bilginin Korunmasının Önemi: Sarıkeçili Yörükler Örneği, Ankara: Ankara
Aksoy, Erdal (2001), Yörük ve Türkmenlerin Sosyo-Kültürel Yapısı
Üniversitesi FBE, Yayımlanmamış Doktora Tezi.
(Kırıkkale Karakeçili Aşireti örneği), Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal 98.
Firdevs
(2004), Ceyhan
Yörüklerinde
Halk
Kültürü
Araştırmaları, Adana: Çukurova Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek
Aksoy, Hüseyin (2012), Göçebelikten Yerleşikliğe Geçiş Sürecinde Sosyo-
Lisans Tezi. 108. Çan, Yeter (2011), Safranbolu Yörük Köyü Sipahioğlu Konağı'nın Mimari
SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
ve Süsleme Özellikleri, İstanbul: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
Arıcı, Burcu (1996), Yörükler, Mersin: Mersin Üniversitesi SBE,
SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 109. Çeker, Mustafa (2015), Çumra Havalisi Yörükleri Ağzı, Konya: Necmettin
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 100. Arıcı, Burcu (2004), Geleneksel Yörük Kadını Takı ve Başlıkları Çıkışlı Resimler, Ankara: Hacettepe Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek
110. Doğan, Mehmet Mustafa (1999), Kırıkhan-Islahiye Yöresi Yörüklerinde Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Yapı, Elazığ: Fırat Üniversitesi SBE,
Lisans Tezi. 101. Avcı, Hülya (2010), Antalya'nın Korkuteli İlçesinde Yaşayan Honamlı Yörüklerinde Görülen İşlemeler, Konya: Selçuk Üniversitesi SBE,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 111. Efe, Ali (2012), Antakya ve Çevresi Türkmenleri: Küçük Alioğulları ve Reyhanlı Aşireti (XIX. Yüzyıl), Erzurum: Atatürk Üniversitesi SBE
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 102. Ayyıldız, Sinan (2013), Teke Yöresi Yörük Türkmen Müzik Kültüründe Yerel Çok Seslilik Özellikleri, İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi SBE,
Yayımlanmamış Doktora Tezi. 112. Eren, Sevinç (1998), Anamas Yaylalarındaki Yörük Düz Dokumaların Çözümlemesine İlişkin Bir Yöntem Araştırması, Erzurum: Atatürk
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 103. Bakır, İbrahim (1995), Batı Toroslarda Göçerlerin Yerleşme ve Mekân Sorunlarının Çözümü Üzerine Bir Deneme, Konya: Selçuk Üniversitesi SBE,
Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 113. Göçer, Ali (1999), Aladağ (Karaevli, Karakoyunlu, Horzum, Müsürler, Honamlı, Karakeçili, Sarıkeçili, Keşefli...) Yörüklerinin Dil, Folklor ve Halk
Yayımlanmamış Doktora Tezi. 104. Bekişoğlu, Ülgen (2002), Safranbolu Yörük Köyü Tarihi Çevresinin Peyzaj Planlaması, Ankara: Ankara Üniversitesi FBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Edebiyatı, Kayseri: Erciyes Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 114. Gülten, Sadullah (2008), XVI. Yüzyılda Batı Anadolu'da Yörükler, Ankara:
Tezi. 105. Bozalan, Hale (2008), Bergama Merkez İlçe ve Köylerinde Yaşayan Yörüklerin
Erbakan Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Ağız
İncelemesi,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Edirne:
Trakya
Üniversitesi
SBE,
Gazi Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 115. Güneş, İsmail Teoman (2009), Savaştepe Yöresi Yörük Ağızlarının İncelenmesi ve Türkçe'nin Gelişip Zenginleşmesine Katkıları, İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
76
77
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
107. Cin,
Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi. Kültürel Bağlamda Sarıkeçili Yörükleri, Ankara: Hacettepe Üniversitesi 99.
106. Büyükşahin, Ferhat (2017), Çevre-Kültür Bağlamında Geleneksel Ekolojik
116. Harmandar, Şekure Şebnem (2000), Ayvacık ve Ezine’de Yörük Folkloru ve
126. Özkurt, Fatih (2008), Yörük Ali Efe'nin Hayatı, Milli Mücadele Tarihi'ndeki
Saha Çalışması, Çanakkale: Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi SBE,
Yeri ve Önemi, Elazığ: Fırat Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Tezi.
117. İncir, Ayşe (2011), Mersin Yörüklerinde Doğum, Evlenme ve Ölüm İle İlgili İnanışların Mukayeseli Araştırması, Elazığ: Fırat Üniversitesi SBE, 118. Kaygana, Burcu (2015), XVI. Yüzyılda Saruhan Sancağı Yörükleri, Ordu: Ordu Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
129. Sert, Göksel (2015), Eskişehir İli Yörük Ağızları, Eskişehir: Eskişehir Osmangazi Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 130. Set, Erol (2016), Antalya Elmalı Yöresinde Tespit Edilen Yörük Dokumaları,
Yüksek Lisans Tezi. 120. Kiper Tuğba (2006), Safranbolu Yörük Köyü Peyzaj Potansiyelinin Kırsal Turizm Açısından Değerlendirilmesi, Ankara: Ankara Üniversitesi FBE,
Antalya: Akdeniz Üniversitesi GSE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 131. Soysal, Işın (2010), Antalya'daki Yörüklerin Yerel Siyasetteki Yeri ve Önemi, Antalya: Akdeniz Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Yayımlanmamış Doktora Tezi. 121. Koçak, Gizem (2006), Yerleşik ve Göçer Yörükler Arasındaki Yapısal Farklılıkların Karşılaştırılması: Sarıkeçililer Örneği, Eskişehir: Anadolu 122. Meraki, Ferhan (2001), Safranbolu, Yörük Köyü Geleneksel Konut Dokusunun Korunması ve Sağlıklaştırmasına Yönelik Bir Öneri, Ankara: 123. Meraki, Şakir (1999), Karabük İli Safranbolu İlçesi Yörük Köyü Kaymakçıoğlu (Kaymakçıgil) Konağı Restorasyon Önerisi, Ankara: Gazi 124. Orhan, Meral (2004), Konya İli Çumra İlçesi Tarihi Yörük Dokumaları ve Üniversitesi
SBE,
Lisans Tezi. 134. Tuztaş, Ayşe Hilal (2005), Günümüzde Isparta'da Yaşayan Yörüklerin Siyasi Yüksek Lisans Tezi. 135. Türkoğlu, Bülent (2014),Türkiye'de Karabük Bulak Köyü ve Safranbolu'da Yörük Köyü Örneğinde Kırsal Sit Alanları Koruma İmar Planlarının
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 125. Özden, Halil İbrahim (2014), Arpaçbahşiş Kasabası (Mersin-Erdemli) Ağzı, Karaman:
133. Topkaraoğlu, Hüseyin (2001), Serik ve Çevresinde Yaşayan Yörüklerde,
ve Kültür Tarihleri, İstanbul: İstanbul Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış
Üniversitesi FBE Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Selçuk
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Adet ve İnanışlar, Elazığ: Fırat Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek
Gazi Üniversitesi FBE Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Konya:
132. Şiveroğlu, Sinan (2013),Güney Ege Yörüklerinde Giysiler ve Tamamlayıcı Aksesuarlar: Milas Çomakdağ Bölgesi, İstanbul: Haliç Üniversitesi SBE,
Üniversitesi SBE Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Uygulamaları,
Tezi.
Karamanoğlu
Mehmetbey
Karşılaştırılması, Karabük: Karabük Üniversitesi FBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 78
79
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Araştırma, Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi SBE Yayımlanmamış
Yörükleri
Yörükleri, Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Doktora Tezi.
119. Kılınç, Nurdan (2010), Antalya Yöresi Yörük Fıkraları Üzerine Bir
Boynuinceli
Ağzı, Konya: Selçuk Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 128. Sarı, Serkan (2008), XV-XVI. Yüzyıllarda Menteşe, Hamid ve Teke Sancağı
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Günümüzdeki
127. Öztürk, Erol (2001), Silifke Ve Mut’taki Sarıkeçili ve Bahşiş Yörükleri
136. Ulusan, Evrim (2009), Kemalpaşa-İzmir Yörükleri Halk Kültürünün Türkmenistan Halk Kültürü İle İlişkisi Üzerine Bir Araştırma, İzmir: Ege Üniversitesi TDAE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 137. Uslu, Fatih (2015), Bozahmetli Yörük Aşireti Üzerine Sosyolojik Bir Araştırma, Konya: Selçuk Üniversitesi SBE, Doktora Tezi. 138. Vural, Ebru (2001), Konya İli, Doğanhisar İlçesi Karağa Kasabası Geleneksel Kadın Giysileri Ve Özgün Tasarımlar Üzerine Bir Araştırma, Ankara: Gazi Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İcraları İzmir: Ege Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Doktora Tezi. 140. Yavuz, Kamil (2016), XVI. Yüzyılda Menteşe Sancağı Yörükleri, Ordu: Ordu Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 141. Yener, Gülistan (2015), Kültürel Peyzaj Değeri Açısından Yörük Kültürünün İrdelenmesi, Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi FBE, Yayımlanmamış
Voynuk Ahkâm Defteri”, Belgeler, C. XXXII, S.36, s.1-56. 148. Ak, Mehmet (2013), “Dünden Bugüne Teke Yörükleri”, Yörük Türkmen Kültürü, S.1, s.27-30. 149. Ak, Mehmet (2013), “Yörüklerin Günlük Hayatında Püse”, Yörtürk, S. 108, s.40-43. 150. Ak, Mehmet (2013), “19. Yüzyılın İlk Yarısında Gülnar Yörükleri”, OTAM/Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, S.34, s.1-18. 151. Ak, Mehmet (2014), “Antalya Yörükleri ve Yerleşim Alanları”, Son Nokta, S.39, s.37-39. 152. Ak, Mehmet (2017), “Yörüklerde Kadın”, The Journal of Academic Social Science Studies, S.58, s.307-336. 153. Ak, Mehmet (2017), “Yörüklerde Halk Hekimliği”, The Journal of Academic Social Science Studies, S.57, s.395-405. 154. Akan, Meral (2016), “Anadolu Yörük Yaşamında Dokuma Geleneği”,
Yüksek Lisans Tezi. 142. Yılmaz, Yakup (2012), Tarihî, Sosyal ve Kültürel Yönleriyle Türkiye'deki Honamlı Yörükleri, Samsun: On Dokuz Mayıs Üniversitesi EBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 143. Yılmaz, Zehra (2013), Yörüklerde Boğaz Çalmanın Anlamı ve Tekniklerinin Analizi, İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek
Kalemişi, C.4, S. 7, s.39-58. 155. Akca, Gökhan (2016), “Yörüklerin Günlük Yaşantılarının Sanat Eserlerine Yansıması”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Afro-Avrasya Özel Sayısı-Aralık 2016, s.235-243. 156. Akdemir, Mehmet Zafer; Keskin Metin (1993), “Safranbolu Yörük Evleri”, Arkitekt, S.405, s.54-75.
Lisans Tezi. 144. Yüksel, Tunca (2001), Ayin-i Şeriflerde Son Yörük Semailerin Ezgisel ve Biçimsel Açıdan İncelenmesi, Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. c. Makaleler c. Makaleler
157. Akıncı, Zeki; Elinç, Hakan (2010), “Sürdürülebilir Kalkınma ve Turizm Otantik Yörük Kültür Köyü Projesi”, Akdeniz Sanat Dergisi. 158. Akkoyun, Turan (2015), “Yörük Yerleşim Diyarı ve Büyük Taarruzun Kilit Noktası Sincanlı Sinan Paşa’nın Tarihi Üzerine Notlar”, Türkoloji Üzerine
145. Ak, Mehmet (2015), “Yörük Adı ve Anlamı”, Çadır, S.3, s.19. 146. Abalı, İsmail (2016), “Mizah Teorileri Bağlamında Yörük Fıkraları”, Motif Akademi Halkbilimi Dergisi, C.9, S.17, s.113-132.
Araştırmalar, S.11, s.49-66. 159. Aksoy, Erdal (2000), “Anadolu’da Yaşayan Oğuz Türklerinde Sosyal Farklılaşma: Türkmenler ve Yörükler”, Kök Araştırmalar Dergisi Osmanlı Özel Sayısı, s. 105- 121.
80
81
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
139. Yamaner Okdan, Hale (2012), Batı Anadolu'da Yörük Müziği ve Kadın
147. Ak, Mehmet (2011), “Yörük ve Voynuklara Dair Önemli Bir Kaynak: Yörük ve
160. Aksoy, Erdal (2005), “Türk Sosyo-Kültürel Yapısı İçinde Oğuz-Türkmen-Yörük Kavramsal Çerçevesi ve Sosyal Yapıları”, Son Konar-Göçerleri (Sarıkeçili Yörüklerinin) Sosyo-Kültürel Yapısı, (ed. M. Cihat Özönder, vd.), s. 7-22, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayınları. 161. Aksoy, Hüseyin (2014), “Çocuk Oyunlarının İşlevleri Sarıkeçili Yörük Çocuk Oyunları”, Millî Folklor, S.101, s.265-276. 162. Aktepe, M. Münir (1953), “XIV. ve XV. Asırlarda Rumeli’nin Türkler Tarafından İskânına Dair”, Türkiyat Mecmuası, C. X, s. 299-312. s.16-22.
Tarih, Arkeologya ve Etnografya Dergisi, S. IV, s.213-224. 172. Atabeyli, Naci Kum (1940), “Antalya Tahtacılarına Dair Notlar”, Türk Tarih, Arkeologya ve Etnografya Dergisi, S. IV, s.203-212. 173. Atlıhan, Şerife (1992), “Fethiye Yörüklerinde Yaşayan Keçeler”, Türkiyemiz, S.67, s. 52-61. 174. Atlıhan, Şerife (1992), “Güney-Batı Anadolu’da Kara Çadır” Kültür-Sanat, S. 15, s.48-54. 175. Atlıhan, Şerife (1997), “Değeri giderek Artan Bir Yörük Sanatı Yaşam Biçimi ve Geleneksel Değerlerde Havsız Kirkitli Dokumalar”, Kültür ve Sanat
164. Arıcanlı, İsenbike (1979), “Osmanlı İmparatorluğunda Yörük ve Aşiret Ayrımı”, Boğaziçi Üniversitesi Dergisi, S.7, s.27-34. 165. Armağan, Abdüllatif (1998), “XVI. Yüzyılda Teke Sancağı’ndaki KonarGöçerlerin Demografik Durumu Üzerine Bir Araştırma”, Tarih Araştırmaları Dergisi (Cumhuriyetin 75. Yılına Armağan), C. XIX, S. 30, s. 1- 35. 166. Armağan, Abdüllatif (2002), “Tarihsel Süreç İçinde Teke Yöresi”, A.Ü. DTCF Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, C. XX, S. 32, s.1-21. 167. Arslan, Mükerrem; Kiper, Tuğba (2007), “Safranbolu Yörük Köyü Tarımsal Turizm Potansiyelinin Kırsal Kalkınma Açısından Değerlendirilmesi”, Süleyman Demirel Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, S.2, s. 145-158. 168. Artun, Erman (1995), “Yaşayan Adana Karatepeli Fıkraları”, İpek Yolu Uluslararası Halk Edebiyatı Sempozyumu Bildirileri, s.19-57, Ankara: HAGEM Yayınları.
Dergisi, S.34, s. 52-56. 176. Atlıhan, Şerife (1999), “Batı Anadolu’da Yaşayan Yörüklerde Heybe ve Torba Dokumalar”, Erdem Dergisi Halı Özel Sayısı I, C.10, S.28, s.35-45. 177. Atlıhan, Şerife (2002), “On Yılda Bir Yörük Düğün Törenindeki Değişim”, VI. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi. 178. Atlıhan, Şerife (2008), “Antalya-Elmalı Akkuyu Yaylası Yörüklerinde Ev ve Tekstil Tasarımları”, Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Etkinlikleri Sempozyum Bildirileri Kitabı, s.65-71, Antalya: Akdeniz Üniversitesi Yayınları. 179. Aydın, Öznur (2010), “Karadayı, Gebiz ve Tekke Köylerinde (Serik-Antalya) Yaşayan Karakoyunlu Yörüklerinin Dokuma Kültüründeki Değişmeler”, Akdeniz-Sanat Dergisi, C. 3, S. 6, s. 45-57. 180. Aytas, Gıyasettin (2012), “İttihat ve Terakki Döneminde Adana Valiliği
169. Artun, Erman (2008), “Çukurova Yörüklerinin Gelenek ve Görenekleri Bunlardaki Eski Kültür İzleri”, Halk Kültürü Araştırmaları, İstanbul: Kitabevi Yayınları.
Tarafından Tahtacı Yörükler Hakkında Hazırlanan Bir Rapor”, Yayın Yeri: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi. 181. Aytekin, Fulya (2000), “Geleneksel Türk Mutfağında Helvalar Safranbolu
170. Atabeyli, Kum Naci (1949), “Türkmen, Yörük ve Tahtacılar arasında Tetkikler, Görüşler”, Türk Folklor Araştırmaları, C. 1, S. 5, s. 69-71.
82
Yörük Köyünden Bir Örnek Mısır Helvası”, Yayın Yeri: Folklor Halkbilim Dergisi.
83
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
163. Alpant, Aziz (1954), “Karagülcülük ve Karakoyunlu Aşireti”, Üretim, S.58,
171. Atabeyli, Naci Kum (1940), "Teke (Antalya) Yürükleri Hakkında Notlar", Türk
182. Bahadır, Muhammet, Özlü, Tamer (2015), “Ağaçlı Sulak Alanlara Bir Örnek
193. Büyükcan Sayılır, Şeyda (2012), “Göçebelik, Konar-Göçerlik Meselesi ve
Yörükler Su Basar Ormanı, Yayın Yeri: Uluslararası Sosyal Araştırmalar
Coğrafi Bakımdan Konar-Göçerlerin Farklılaşması”, Türk Dünyası
Dergisi.
İncelemeleri Dergisi, XII/1 (Yaz 2012), s.563-580.
183. Bahadır, Muhammet; Özlü, Tamer (2014), “Ağaçlı Sulak Alanlara Bir Örnek
194. Büyükcan Sayılır, Şeyda (2012), “Göçebelik, Konar-Göçerlik Meselesi ve
Yörükler Su Basar Ormanı Kızılırmak Deltası”, Yayın Yeri: The Journal of
Coğrafi Bakımdan Konar-Göeçerlerin Farklılaşması”, Türk Dünyası
International Social Research.
İncelemeleri Dergisi, S. XII/1 s. 563-580.
184. Bakır, İbrahim (1990), “Göçer-Konar Hayatta Mekân”, Türkiye Aile Yıllığı, s.
Üçlüsü”, İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, C. V, Cüz 1-4, s.75-86.
185. Banguoglu, Tahsin (1960), “Oğuzlar ve Oğuzeli Üzerine”, Türk Dili
196. Çelik, Şenol (2012), “Osmanlı Devleti’nde Reâyâ (Köylü-Çiftçi)- Yörük
Araştırmalar Yıllığı Belleten 1959’dan Ayrı Basım, Ankara, Türk Tarih
(Göçebe) Ayrımı ve İçel Sancağı Örneği”, History Studies, vol. 4, issue. 4, s.
Kurumu Yayınları.
91-108.
186. Bayraktar, Fatma Sibel (2012/1), “Bergama Yöresi Yörük Ağızlarında Şimdiki Zaman”, Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dergisi, Y.13, S.22, s.
197. Çetintürk, Selahaddin (1943), “Osmanlı İmparatorluğunda Yürük Sınıfı ve Hukuki Statüleri”, DTCFD, II/1, C.2, S.1, s. 107-116. 198. Çevik, Nevzat (2002), “Yörükler”, Yayın Yeri: Antalya Life
103-113. 187. Berber, Ferhat (2000), “Manisa ve Çevresinde Yörük ve Türkmenler”, Yayın
199. Çıblak Coşkun, Nilgün; Kırmızı, Ömer (2016), “Mersin Yöresinden Mahalli Bir Fıkra Tipi Örneği: Erdemlili Mudahhar”, KARADENİZ, S.31, s.27-42.
Yeri: Manisa Dergisi 188. Biçici, Hür Kamil (2008), “Safranbolu Yörük Köyü Mezarlığında Bulunan Süslemeli Mezar Taşları”, Yayın Yeri: Manas Sosyal Bilimler Dergisi 189. Bingöl, Süleyman (1999), “Anadolu’daki Yörük Aşiretlerinin Adları ve
200. Demir, Özkan; Bakar, Nur (2014), “Silifke Yörüklerinde Doğum Evlenme ve Ölüm Gelenekleri Üzerine Bir Araştırma”, Yayın Yeri: Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi
Yerleşim Bölgeleri”, Ankara: Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi
201. Demirci, Yusuf Ziya (1940), “Yörükler”, Türklük, C. II, S.10, s.223-225.
Dr. Himmet Biray Özel Sayısı
202. Deniz, Bekir; Ürer, Harun (1998), “Selçuk İzmir Civarında Yaşayan Tekeli
190. Bölükbaşı Ertürk, Ayşen Esra (1996), “Yörükköy Evleri”, Yayın Yeri: Art
Yörüklerinde Halı ve Düz Dokuma Yaygılar”, Erdem Dergisi Halı Özel Sayısı I, C.10, S.28, s.125-133.
Decor, s.38, Mayıs, s. 74-81. 191. Buksur, Hacer; Ölmez, Filiz Nurhan (2011), “Saçıkara Yörüklerinde Yaşayan
203. Denker, Bedriye (1960), “Güneydoğu Toroslarda Göçebelik (Dr. Wolf-Dieter Hütteroth’a Göre)”, Türk Coğrafya Dergisi, Y. XVI, S. 20, s. 136-142.
Dokumalar”, Yayın Yeri: Art-e 192. Bulduk, Üçler (1998), “İdari ve Sosyal Açıdan Karakeçili Aşiretleri ve Yerleşmeleri”, A.Ü. DTCF Tarih Araştırmaları Dergisi, 30 (Ayrı Basım), s. 37-
204. Doğan, Midrabi Cihangir; Doğan, Mehmet Sait (2005), “Yörüklerin Hayat Tarzı”, Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, S. 49.
52.
84
85
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
238-242, Ankara: Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayınları.
195. Caferoğlu, Ahmet (1973), “Anadolu Etnik Yapısının Oğuz-Türkmen-Yörük
205. Doğan, Midrabi Cihangir (1998), “Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Yörük Aileleri: Antalya Örneği”, Yayın Yeri: Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu
Köyleri”, Türkiye Harsi ve İctimai Araştırmalar Dergisi, S. 81, s. 119-154. 218. Eser, Hamza Bahadır (2007), “Yörük Kültürü Üzerine”, Yerel Siyaset, Y.2,
Yayını 206. Doğan, Midrabi Cihangir (2004), “Tarihsel Gelişim Sürecinde Yörükler”, Yayın Yeri: Sosyoloji Konferansları 207. Doğan, Midrabi Cihangir (1998), “Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Yörük Aileleri Antalya Örneği”, Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayını, s. 379–
S.17, s.19-20. 219. Gelekçi, Cahit (2004), “Türk Kültüründe Oğuz-Türkmen-Yörük Kavramları”, Hacettepe Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S.1, s.15. 220. Göçer, Ali (2015), “Bektaşi Türkmenlerinde Halk İnançlarının Sosyal Yaşamdaki İzleri Üzerine Bir Araştırma Yörük Köyü Örneği”, Türk Kültürü ve
380. 208. Doğan, Midrabi Cihangir (2004), “Tarihsel Gelişim Sürecinde Yörükler,” Sosyoloji Konferansları Dergisi, S.30, s. 15-29. 209. Doğan, Midrabi Cihangir; Doğan, M Said (2005), “Yörüklerin Hayat Tarzı”, Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, S.49, s.677-708. 210. Doğaner, Ali (2014), “Çukurova Bölgesi Fıkra Anlatma Geleneğinde Yörük Tipine Bağlı Fıkralar”, Route Educational & Social Science Journal, Nisan
Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, S.73, s.31-47. 221. Gökbunar, Ali Rıza (2003), “Osmanlı Devleti’nde Yörüklerin Göçerlikten Yerleşik Yaşama Geçirilmesinde Uygulanan Vergi Politikaları ve Sosyal Sonuçlar”, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.1, S.2, s.59-66. 222. Gönüllü, Ali Rıza (1983), “Alanya Yörüklerinde Bazı Hayvan İsimleri”, Türk Folkloru, S. 47, s. 12. 223. Gülten, Sadullah (2009), “XVI. Yüzyılda Söğüt Yörükleri”, Türk Kültürü ve
2014 S.1(1), s.127-143. 211. Dönmez, Ercan; Aşkın, Feride Kübra (2015), “R. WOT Analizi ile Safranbolu Yörük Köyü ve Yakın Çevresinin Ekoturizm Potansiyelinin Değerlendirilmesi”, Karabük Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Özel Sayı I, s.70-83. 212. Dönmez, Yusuf (1964), “Karasu Batısında Bir Yörük Yerleşmesi”, Coğrafya Enstitüsü Dergisi, C. 7, S.17, s.181-199. 213. Erdal, İbrahim (2016), “Atatürk Dönemi Nüfus Politikasına Göre, KonarGöçer Aşiretlerin İç İskân Uygulamaları”, Çanakkale Araştırmaları Türk
Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, S.50, s.235-242. 224. Gülten, Sadullah (2009), “Batı Anadolu’da Bir Yörük Grubu: XVI. Yüzyılda Karaca Koyunlular”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C. 12, S.22, s.192-215. 225. Gülten, Sadullah (2009), “Batı Anadolu’da Bir Yörük Grubu: XVI. Yüzyılda Karaca Koyunlular”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.12, S.22, s.192-215. 226. Gülten, Sadullah (2009), “Yörük Adına Dair Bazı Düşünceler”, Ekev Akademi
Yıllığı, Y. 14, S.21, s. 109-121. 214. Erdoğan, Emine (1990), “Ankara Yörükleri (1463, 1523/30 ve 1571 Tahrirlerine Göre)”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi (OTAM), S. 18, s. 119-135. 215. Eren, Naci (1976), “Yörük Çuvalları”, Türkiyemiz, S. 6 (18), s. 27-32.
Dergisi, Y.13, S.39, s.1-10. 227. Gündüz, Tufan (2003), “Osmanlı Ekonomisi İçinde Konar-göçerler”, 60. Yılında İlim ve Fikir Adamı Prof. Dr. Kazım Yaşar Kopraman’a Armağan, (Haz. Prof. Dr. Semih Yalçın), Ankara, s. 92-97.
216. Eroğlu, Mehmet Ali (2013), “Antalya ve Civarı ‘Cicim Seccadeleri’ (Namazlağ)”, Akdeniz Sanat Dergisi, C.6, S.12, s.252-267. 86
87
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
217. Eröz, Mehmet (1967), “Türk Köy Sosyolojisi Meseleleri ve Yörük-Türkmen
228. Güngör, Kemal (1941), "Cenubi Anadolu Yörüklerinin Etno-Antropolojik
240. Karkın, Adnan Metin; Onay, Selin (2015), “Mersin de Yaşayan Son Yörükler
Tetkiki", Ankara, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Antropoloji ve Etnoloji
Olan Sarıkeçeliler in Yaşantıları Kültürel Özellikleri ve Yörük Müziği Üzerine
Enstitüsü Neşriyatı,
Bir Araştırma”, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, S.35,
229. Gürbüz, Orhan (1997), “Türkiye’de Göçebe Mesken Örneği: Çadır”, Türk Coğrafya Dergisi, S. 32, s. 185-195; 230. Gürdal, Mustafa (1976), “Antalya Yürükleri”, Türk Etnoğrafya Dergisi, S.XV,
241. Kasap, Silvana (2006), “Aydın’da Yaşayan Yörüklerin Dokuduğu Namazlıklar Üzerine Bir Değerlendirme”, Aydın İli Özel İdare Dergisi 242. Kasapbaşı, Y. (1963), “Türkmen Yörükleri Arasında Üç Gün”, Türk Folklor
s. 65-72. 231. Hadimli, Halil; Karakuzulu, Zerrin; Birinci, Salih (2010), “Akseki İlçesindeki Göçebe Hareketler”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C. 3, S. 10, s. 348-359.
Araştırmaları, S.8/164, s.3006-3011. 243. Kaştan, Yüksel (2009), “Antalya Yöresi Yörüklerinde Av”, ACTA TURCICAÇevrimiçi Tematik Turkoloji Dergisi, Y.1, S.1, s.413-433.
232. Halaçoğlu, Yusuf (2003), “Anadolu’da Türk Aşiretleri ve Karakeçililer”,
244. Kayabaşı, Rabia Gökcen (2011), “Barçın Yaylası Yörüklerinde Yayla Güzeli
Tarihten Günümüze Karakeçililer, (Ed. İsmail Özçelik), Kırıkkale: Karakeçili
Seçme Geleneği Üzerine Bir İnceleme” Yörtürk Fikir Kültür ve Sanat Dergisi
Kaymakamlığı Yayınları.
Y. 16, S. 97, Mayıs-Haziran 2011, s. 22-23.
233. Kademoğlu, Osman (1973), “Anamas Yaylalarında”, Türkiyemiz, S. 10, s. 20-
245. Kayıpmaz, Fahrettin; Kayıpmaz, Naciye (1993), “Isparta Çevresi Yörük Kilimleri”, Türkiyemiz Kültür ve Sanat Dergisi, Y.23, S.69, s.30-41, Akbank
28. 234. Kahraman, Mutlu Hüseyin (2009), “Balıkesir Yörük Ağızlarında Kullanılan Şimdiki Zaman Biçimleri”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten, C.2, s.71-83. 235. Kalaycı, İsa; Kızılkaya, Oktay (2012), “Osmanlı Devleti’nin İskân Siyaseti ve Yerleşim Birimleri Üzerine Bir Değerlendirme”, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.9, S.18, s.361-378. 236. Karaca, Behset (2005), “Osmanlı Devleti’nde Konar Göçer Zümrelerin Yörükler Safevi Devletiyle İlişkileri”, Arayışlar 237. Karaca, Behset (2006), “1522-1532 Tarihlerinde Menteşe Bölgesi Yörükleri”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.18, S.2, s.403-440. 238. Karaca, Behset (200), “1522-1532 Tarihlerinde Aydın İli Yörükleri”, SDÜ Fen Edebiyat Fak. Sosyal Bilimler Dergisi, C.1, S. 13, s.103-138. 239. Karakaş, Ayhan (2013), “Çukurovalı Âşık Ali Anbarcı’nın Yörük Üstüne
Kültür Yayınları. 246. Kılıç, Orhan (1996), “1597 Tarihli Mufassal Yörük Defterine Göre Haleb Türkmenleri”, Türk Dünyası Araştırmaları, S.105, s.59-75. 247. Koç, Fatma; Çelik, Raziye (2015), “Mersin Mut İlçesi Yörükleri Kadın ve Erkek İç Giyimleri”, Arış Geleneksel Türk El Sanatları Dergisi, S.11, s.37-52. 248. Koçak, Emine (2003), “Safranbolu Yörük Köyü’nde Bulunan İşlemeler”, MOTİF Dergisi, C.9, S.14, s.4-7. 249. Koyuncu, Okca Ayşegül (2015), “Asırlık Bir Sevda Öyküsü: ‘Aşağıseyit Köyü Sudan Koyun Atlatma Yarışı ve Yörük Şenliği’”, Turkish Studies, S.10/14, s.483-508. 250. Koyuncu, Okca Ayşegül (2015), “Yörük Yaşam Biçimi İçerisinde Kadının Yeri ve Önemi”, Akademik Bakış Dergisi, S.52, s.502-513.
Türküleri”, Asia Minor Studies, C.1, S.1, s.64-76.
88
89
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
s.271-285.
251. Köse, Abdullah (2005), “Türkiye’de Geleneksel Kırsal Konut Planlarında Göçebe Türk Kültürü İzleri”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C. VII/2, s. 165-200. 252. Kum, Naci (1949), "Türkmen, Yörük ve Tahtacılar Arasında Tetkikler, Görüşler", Türk Folklor Araştırmaları, C. I, S. 5, s. 69-71. 253. Nas, Gönül Erdem (2015), “Yörük Kültüründe Düğün-Ölüm Âdetleri ve Adlandırmaları”, Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature,
135. 263. Pekin, Ersu (1975), “Yörük Çuvalları”, Sanat Dünyamız, S.2/5, s. 14-20. 264. Saltuk, Sabire Sunda (1965), “Afyon Yörüklerinde Düğün”, Taşpınar, C.2, S.16, Y.6/1965, s.11-13. 265. Sayan, Yüksel (2004), “Göçebeliğin Mirasçıları Yörükler ve Sanat”, Ekoloji Magazin Dergisi, S.2. 266. Saydam, Abdullah (2009), “Sultanın Özel Statüye Sahip Tebaası: Konar-
1(2), s.25-32. 254. Okumuş, Osman (2013), “Anadolu da Ticari Hareketlilik Türkmen ve Yörüklerin İktisadi Hayatları”, Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi, C.5, S.2,
Göçerler”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, S.20, s. 145160. 267. Selçuk, Hava, (2008), “XVII. Yüzyılda Kayseri ve Çevresinde Türkmen
s.379-392. 255. Okur, Ö. D; Güzel, Seydim Z. (2009), “Geleneksel Dolaz Peynirinin Yörük Peyniri Üretim Karakteristikleri”, Süt Dünyası, Y.4, S. 22. 256. Oyman, Naile Rengin; Akdağ, Kazım (2013), “Isparta Yöresindeki Bazı Yörüklere Ait Düz Dokuma Örnekleri”, Akdeniz Sanat Dergisi, C.6, S.12,
Oymakları”, Türk Dünyası Araştırmaları, S. 173, s.41-62. 268. Seyirci, Musa (1994), “Alanya Yöresinde Yaşayan Bahşiş Yörükleri”, 4. Alanya Tarih ve Kültür Semineri, Kültür ve Sanat Dergisi, İş Bankası Yayını, S.25. 269. Seyirci, Musa (2008), “Dadaloğlu Soylu Bir Yörük Ozanının Şiiri Üzerine”,
s.231-240. 257. Özçatalbaş, Orhan (2016), “Yörük Türkmen Topluluğunun Mevcut Durumu ve Konumunun Geliştirilmesi Üzerine Bir Araştırma”, Türkiye 1. Yörük Türkmen Çalıştayı ve Arama Konferansı Bildiri Kitabı, Antalya, s.211-232. 258. Öztürk, Erol (2009), “Mersin Yörüklerinden Derleme Sözlüğüne Katkılar”, Türk Dili Dergisi, C: XCVII, S: 689, s. 405-411. 259. Özüdoğru, Şerife (1996), “Silifke ve Sivrihisar Yörüklerinde Kilim Peşkir ve Kuşak Örnekleri”, Anadolu Sanat Dergisi, S.5, s.156-172. 260. Pancar, Emine (2013), “1921 Yılında Yörük Ali Efe’nin Cephe Gerisinde Yürüttüğü Faaliyetler”, History Studies International Journal of History, S.5,
Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Dergisi, S.115, s.59-60. 270. Seyirci, Musa (1997), “Manavgat Yörüklerinin Göç Yolları ve Aşiretler”, Antalya Ekspres Gazetesi, 23 Ocak-1 Şubat 1996, S.961-970, s.2. 271. Seyirci, Musa (1987), “Yörüklerde Alaçık”, İçel Kültürü, Y.1, S.3 Eylül 1987, s.20-21. 272. Seyirci, Musa (1988), “Yörüklerde Azık Torbaları”, İçel Kültürü, Y.2, S.6, Eylül 1988, s.6-8. 273. Seyirci, Musa (1988), “Yörükler ve Yörük Kültürü”, Hürses Gazetesi,8-20 Mart 1988, Antalya, S.9863-9873, (sayfa numarası yok). 274. Seyirci, Musa (1988), “Yörüklerde Azık Torbaları”, Hürses Gazetesi, Antalya,
s.177-192. 261. Pancar, Emine (2012), “Yörük Ali Efe Kuvvetleri ve Demirci Mehmet Efe Kuvvetleri Arasındaki Çatışma 19 Ağustos 1920”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.22, S.1,s.257-264. 90
26 Ağustos 1988, s.1. 275. Seyirci, Musa (1988), “Yörük Parkı”, Hürses Gazetesi, Antalya, Y.31, S.9985, 30 Temmuz 1988, s.1-4. 91
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
262. Pekin, Ersu (1976), “Yörüklerde Yük Çulu”, Kültür ve Sanat, S. 2 (4), s. 122-
276. Seyirci, Musa; Eren, Naci (1988), “Antalya Yörüklerinin Kullandığı Çalgılar”, Türk Folkloru Dergisi Belleten, 1987/1-2, İstanbul, s.109-121. 277. Seyirci, Musa (1989), “Antalya Yöresinde Dokunan Yörük Seccadeleri”, Millî Kültür, Haziran 1989, S.65, s.22-24. 278. Seyirci, Musa (1992), “Frig Gelenekli Yörük Mezarlığı”, Güneyde Kültür Dergisi, Y.4, S.37, Mart 1992, s. 36-37. 279. Seyirci, Musa; Topbaş, Ahmet (1996), “Antalya Yöresi Motifli Yörük Mezar Taşları”, Adalya Dergisi, S.1, s.115-124, Antalya: Suna İnan Kıraç Akdeniz 280. Seyirci, Musa (1987), “Sarıkeçili Yörüklerinde Keçilere Takılan Adlar”, Türk Folklorundan Derlemeler, Ankara: Millî Folklor Araştırma Dairesi Yayınları. 281. Seyirci, Musa (1988), “Antalya Yörükleri”, Hürses Gazetesi, Antalya 18-27
ve Sanat Dergisi, Mart, S.25, s.40-44. 291. Seyirci, Musa (1997), “Karakoyunlu Yörüğü Zeynep Bacı’dan Derlenen Atasözleri”, Güney Kültür Dergisi, Mart, S.97, s.19-21. 292. Seyirci, Musa (2000), “Yaylaların Göçmen Kuşları Yörükler”, Skylife Dergisi, S.206, s.108-122. 293. Seyirci, Musa (2003), “Kirman Yörükleri”, Folklor Edebiyat Dergisi, C.8, S.31, s.245-248. 294. Seyirci, Musa (2003), “Tire Yörükleri”, Folklor Edebiyat Dergisi, C.9, S.34, s.51-56. 295. Sümer, Faruk (1952), “XVI. Asırda Anadolu, Suriye ve Irak’ta Yaşayan Türk Aşiretlerine Umumi Bir Bakış”, İktisat Fakültesi Mecmuası XI, No: 1-4, s. 509-523.
Ekim 1988, sayfa numarası yok. 282. Seyirci, Musa (199), “Toros Dağları Üzerinde Söbüce Yaylasında Bir Yörük Anası ile Bir Söyleşi”, Güneyde Kültür Dergisi, Antakya, S.2, s.6-7. 283. Seyirci, Musa (1993), “Makedonya Yörükleri”, Türk Dünyası Dergisi, Haziran,
296. Sümer, Faruk (1989), “Kayı Boyu ve Karakeçililer”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, S.34, s.4-8. 297. Şahin, İlhan (198), “Osmanlı İmparatorluğunda Konar-Göçer Aşiretlerin Hukuki Nizamları”, Türk Kültürü, Y. 20, S.227, s. 285-294.
S.3, Y.1, s.51-53. 284. Seyirci, Musa (1991), “Honamlı Yörükleri Üzerine”, Kırkmerdiven Dergisi,
298. Şimşir, Nahide (2016), “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Balıkesir ve Çevresinde Karakeçililer”, Türk-İslâm Medeniyeti Akademik Araştırmalar Dergisi, C.11,
Antalya, Kasım, S.19, s.15. 285. Seyirci, Musa (1992), “Türklerde Yaylacılık ve Antalya Yörüklerinin Çıktığı Yaylalar”, Güneyde Kültür Dergisi, Antakya, Temmuz, Y.4, S.41, s. 15-18. 286. Seyirci, Musa (1990), “Elmalı Yöresinde Yörükler ve Tahtacılar”, Millî Folklor,
S.22, s.99-132. 299. Şimşir, Nahide (2015), “XIX Yüzyıl Yağcıbedirli Yörüklerinin Demografik ve Coğrafî Özellikleri”, Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, C.2, S.5, s.124-147. 300. Taş, Ela (2010), “Tarsus Yöresine Ait Zili Teknikli Yörük Seccadelerinden
Aralık, S.8, s.26-28. 287. Seyirci, Musa (1996), “Antalya Yörükleri”, Kültür ve Sanat Dergisi, Mart,
Örnekler”, Akdeniz Sanat Dergisi, C.3, S.6, s.153-162. 301. Taş, Songül (2016), “Doğumunun 100. Yılında Samim Kocagöz’ün
S.29, s.49-52. 288. Seyirci, Musa (1994), “Afyonkarahisar Yörükleri”, Kültür ve Sanat Dergisi,
Romanlarında Yörükler”, Folklor/Edebiyat, C.22, S.87,s.93-111. 302. Ürker, Okan; Çobanoğlu, Nesrin (2014), “Türkiye’de Doğal Varlıkların
Mart, S.21, s. 45-49. 289. Seyirci, Musa (1994), “Anamas Yaylası ve Isparta Yörükleri”, Kültür ve Sanat
Sürdürülebilir Kullanımında Biyoetiğin Bir Araç Olarak Kullanılması Batı
Dergisi, Haziran, S.22, s. 38-41. 92
93
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü Yayını.
290. Seyirci, Musa (1995), “Alanya Çevresinde Yaşayan Bahşiş Yörükleri”, Kültür
Anadolu Yörükleri Üzerinden Örnek Olay İncelemesi”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.5, S.1, s.151-171. 303. Yalgın, Ali Rıza (1941), “Yörüklerde ve Şehirlerde Keçecilik”, Halk Bilgisi Haberleri, S.10/113, s.104-108.
Bugüne Antalya, C.II, s. 332-347, Antalya: Antalya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları. 314. Akan, Meral (2008), “Yörüklerde Taşımada Kullanılan Dokumalar”, Atatürk
304. Yalgın, Ali Rıza (1944), “Göç Yollarında Kahraman Yörük Kadınları”, Çınaraltı, S.6/137, s.6-7.
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, 38. ICANAS(Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi) Bildiriler, Maddi Kültür, C. II, s. 21-44.
305. Yalgın, Ali Rıza (1944), “Yürüklerde Kadın Başlıkları ve Tuvalet, Çınaraltı, S.6/138, s.10-11.
315. Akan, Meral; Nas, Emine; Bezirci, Zuhal (2006 ), “Yörükler ve Amerikan Yerlileri’nde Yaşam Biçimlerinin Şekillendirdiği Bazı El Sanatları Üzerine
306. Yalman, Ali Rıza (1939), “Cenup Yörüklerinde Dericilik”, Halk Bilgisi Haberleri, S.9/97, s.7-10.
Görüşler”, C.3, s.997-1020Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı VI. Türk Kültürü Kongresi.
307. Yener, Gülistan; Gül, Atila (2016), “Kültürel Peyzaj Değeri Açısından Yörük Kültürünün İrdelenmesi”, SDÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, C.20, S.2, s.197-205.
316. Akar, Ali (2008), “Bodrum Yörük Ağızlarının Yapısı”, 22-25 Ekim 2007, 15222007 Osmanlılardan Günümüze Her Yönüyle Bodrum Bildirileri. 317. Akkuş, Akif; Meydan, Ali (2016 ), “Yörüklerin Ormanla Olan İlişkileri Mersin
308. Yılmaz, Anıl; Telci, Cahit (2010), “Türk Kültürü Terminolojisinde Göç Kavramı”, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, C. 7, S. 2, s. 14-33. 309. Yılmaz, Fikret (1994), “Karaca Koyunlu Yörükleri Kanunu”, Tarih İncelemeleri Dergisi, S.IX, s.349-355. d. Bildiriler Bildiriler
Sebil Örneği”, 23-26 Mayıs 2016, GEOMED 4th International Geography Symposium. 318. Aksoy, Hüseyin (2012) , “Sarıkeçili Yörüklerinde Hayvancılıkla İlgili Geleneksel İnanç İşlem ve Uygulamalar”, 21-24 Kasım 2011, VIII. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi.
310. Afyoncu, Erhan (1998), “Kayseri Sancağında Yörükler (1483-1584)”, II.
319. Aktan, Oğuz (1996), “Antalya Çevresinde ve Güney Anadolu’da Depreşen ve
Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri, s. 1-17, Kayseri: Kayseri ve
Didinen Konargöçer Asabiyeti”, I. Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo-
Yöresi Tarih Araştırmaları Merkezi.
Kültürel Yapısı (Yörükler) Sempozyumu Bildirileri, s.1-23, Ankara: HAGEM
311. Afyoncu, Erhan (2000), “Ulu Yörük 1485-1574”, Anadolu’da ve Rumeli’de Yörükler ve Türkmenler Sempozyumu Bildirileri, 13-14 Mayıs 2000 Tarsus, s.1-18, Ankara: Yör-Türk Vakfı Yayınları. 312. Ak, Mehmet (2007), “20. Yüzyılda Serik’te Yörükler”, 20. Yüzyılda Antalya Sempozyumu Bildirileri, C.I, s.278-296, Antalya: Akdeniz Üniversitesi Yayınları.
Yayınları. 320. Alkan Günay, Nilüfer (2013), “18. Yüzyılda Osmanlı Taşra Yönetim Düzeni Açısından Hüdavendigar Sancağında Yörükler”, 13th International Congress of Ottoman Social and Economic History (ICOSEH). 321. Arslan, Erden Sedat (2008), “Aydın’da Deve Kültürü”, V. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Genel Konular Seksiyon Bildirileri, s.35-60, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
94
95
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
313. Ak, Mehmet (2010), “Antalya’da Yörükler ve Yörük Kültürü”, Dünden
322. Artun, Erman (1996), “Çukurova Yörüklerinin Gelenek ve Görenekleri
331. Aytaç, Pakize (2002), “Yörüklerde Aile ve Kadın- Kadın Kıyafetleri”, Yörük ve
Bunlardaki Eski Kültür İzleri”, Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları, Sosyo–
Türkmenlerde Günlük Hayat Sempozyumu Bildirileri, s.15-25, Ankara: Yör-
Kültürel Yapısı (Yörükler) Sempozyum Bildirileri, 25-26 Nisan 1994, s.25-62,
Türk Vakfı Yayınları.
Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. 323. Artun, Erman (2001), “Çukurova Konar-Göçer Türkmenlerinin Halk Kültürlerinde Eski Türk İnançlarının İzleri”, 12-13 Nisan 2001, II. Kayseri ve Yöresi Kültür, Sanat ve Edebiyat Bilgi Şöleni. 324. Artun, Erman (1996), “Çukurova Yörüklerinin Gelenek ve Görenekleri”, I. Sempozyumu 1994, Ankara: Kültür Bakanlığı (HAGEM) Yayınları. 325. Atlıhan, Şerife (1986), “Ezine Ayvacık Bölgesinde Son 1000 Yılda Yörük ve Köy Halıları”, V. ICOC (Oriental Carpets and Textiles Studies), Vien-
Gelenekleri Üzerine Bir Araştırma”, I. Uluslararası Niğde Dil, Kültür ve Tarih Sempozyumu. 333. Bakır, İbrahim (1991), “Toroslarda Göçebe Mimarisi”, Türk Halk Mimarisi Sempozyumu Bildirileri, s. 17-30, Ankara: HAGEM Yayınları. 334. Başar, Mustafa Aydın (2017), “Yörük Kültürünü Obadan Sınıfa/Okula Taşımak: "Yörük Çadırında Tüten Bacalar" Proje Uygulamalarına İlişkin Bir Değerlendirme”, XII. European Conference on Social and Behavioral Sciences, Catania, Sicily, Italy 335. Bayar, Muharrem (2002), “Karakeçili Yörük Aşiretinin Tarih ve Kültür
Budapest. 326. Atlıhan, Şerife (2006), “Yörük Düğünü”, Festorient, Uluslararası Etnik Yaşam Kültürünün Moda ve Tasarıma Etkileri, Feshane-İstanbul.
Hayatı”, Yörük ve Türkmenlerde Günlük Hayat Sempozyumu Bildirileri, s. 27-62, Ankara: Yörük Türkmen Vakfı Yayınları.
327. Atlıhan, Şerife (2008), “Antalya-Elmalı Akkuyu Yaylası Yörüklerinde Ev ve
336. Baykurt, Şerif (1996), “Yörük Kültüründe Oyunlar ve Danslar”, I. Akdeniz
Tekstil Tasarımları”, Güzel Sanatlar Etkinlikleri Sempozyum Bildirileri, s. 65-
Yöresi türk Toplulukları Sosyo Kültürel Yapısı (Yörükler) Sempozyumu
71, Antalya: Akdeniz Üniversitesi Yayınları.
Bildirileri, s. 127-128, Ankara: Kültür Bakanlığı HAGEM Yayınları.
328. Avcı, Nazmi (2002), “Yörüklerde Yaşam Felsefesi”, Yörük ve Türkmenlerde
337. Bazin, Marcel (1994), “Orta Toros Yörüklerinden Sarı Keçili Aşireti”, Ankara
Gülük Hayat Sempozyumu Bildirileri, s. 9-14, Ankara: Yörük Türkmen Vakfı
Üniversitesi Türkiye Coğrafyası Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi
Yayınları.
Dergisi, , s. 323-351.
329. Aylin, Özcan (2015), “Denizli Yöresinde Kocaoğlanlar Tepesi ne Yerleşen
338. Bulduk, Üçler (2000), “Bozdoğan Yörükleri ve Yaylak-Kışlak Sahaları”,
Sarıkeçili Yörüklerinde Dokumalar”, 1. Teke Yöresi Sempozyumu, 4-6 Mart
Anadolu’da ve Rumeli’de Yörükler ve Türkmenler Sempozyumu Bildirileri, s.
2015, Burdur.
71-82. 14-15 Mayıs 2000 Tarsus, Ankara: Yör-Türk Vakfı Yayınları.
330. Aytaç, Ahmet (2008 ), “Mut Yörük Dokumaları”, Akdeniz Üniversitesi II.
339. Bulduk, Üçler (2008), “Sosyal Yaşayış, Konar-Göçerlik ve Etnisite”, Uyan
Uluslararası Akdeniz Gençlik Şenliği Güzel Sanatlar Etkinlikleri Sempozyum
Türkiyem- II. Yörük Türkmen Büyük Kurultayı ve Bilim Şenliği (3-4 Mayıs
Bildirileri, s.93-21, Antalya: Akdeniz Üniversitesi Yayınları.
2008), Ankara, s. 216-223.
96
97
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo-Kültürel Yapısı (Yörükler)
332. Bakar, Nur (2012), “Silifke Yörüklerinde Doğum Evlenme ve Ölüm
340. Can, Ayten; Akkaya, Mehmet (2016), “Konar-Göçer Yörük ve Türkmen
349. Emecen, Feridun Mustafa (2000), “Batı Anadolu’da Yörükler”, Anadolu’da
Kültüründe Devecilik ve Deve Güreşlerinde Kadın Eli”, Kültürel Miras ve
ve Rumeli’de Yörükler ve Türkmenler Sempozyumu Bildirileri, 13-14 Mayıs
Kadın Sempozyumu, 12-14 Mayıs 2016, Aydın.
2000 Tarsus, Ankara: Yörtürk Vakfı Yayınları,
341. Candeğer, Ümmügülsüm (2015), “Toros Yörüklerinde Düğün Âdetleri”, 1213 Aralık Alanya XIII. Tarih ve Kültür Semineri. 342. Civelek, Hatice Yaprak (2007), “Yörük Nüfus Üzerine Sosyal Demografik Değerlendirmeler”, Yörük Nüfus Çalıştayı 343. Cöhce, Salim (2015), “Bir Yörük Obasında Çocuk Olmak”, IV. Uluslararası
Sempozyumu Bildirileri (25-26 Nisan 1994 Antalya), Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. 351. Erdek, İbrahim (2016), “Domaniç Karakeçili Yörüklerinin Havsız Kirkitli Dokumaları”, X. Uluslararası Türk Kültürü, Sanatı ve Kültürel Mirası Koruma Sempozyumu/Sanat Etkinlikleri, Ulanbatur.
344. Çelik, Şenol (2000), “XVI. Yüzyılda İçel Yörükleri Hakkında Bazı
352. Erden, Atilla (1996), “Günümüzde Toros Yörüklerinden İzlenimler”, I.
Değerlendirmeler”, Anadolu’da ve Rumeli’de Yörükler ve Türkmenler
Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo-Kültürel Yapısı (Yörükler)
Sempozyumu Bildirileri, s.83-101, 13-14 Mayıs 2014 Tarsus, Ankara: Yör-
Sempozyumu Bildirileri, s.139-146, Ankara: Kültür Bakanlığı HAGEM
Türk Vakfı Yayınları.
Yayınları.
345. Çelik, Deniz; Gökçe, Akif; Koca, Veli; Cengiz, Gizem (2012 ) , “Kırsal
353. Erdoğan Özünlü, Emine (2016 ), “16. Yüzyılda Haymana Yörükleri Coğrafi
Turizmde Marka Kimliği Yörük Köyü Örneği”, 2. Ulusal Kırsal Turizm
Yaşam Alanları Üzerine Bir Değerlendirme”, Sakarya Meydan Muharebesi
Sempozyumu, 20-22 Eylül Aksaray.
ve Haymana Uluslararası Sempozyumu, 3-4 Eylül 2016, Ankara.
346. Demir, Alpaslan (2016), “1722 Tarihli Tahrire Göre Bozdoğan Yörüklerinde
354. Ergun, Levent (2007), “Yörük Müziğinde İnsan Sesinin Çalgı Olarak
Şahıs Adları”, Uluslararası Tarihte Adana ve Çukurova Sempozyumu, Adana,
Kullanımı: Boğaz Çalma”, Halk Müziğinde Çalgılar Uluslararası
2016.
Sempozyumu,14-16 Aralık 2007, Kocaeli.
347. Dönmez, Yasin; Türkmen, Fatih; Çabuk, Suat (2015), “Kırsal Turizmde Sürdürülebilirliğin Sağlanması İçin Turizm İşletmelerinin Sorunlarına Yönelik Bir Araştırma Safranbolu Yörük Köyü Örneği”, 1. Uluslararası Türk Dünyası
355. Ergun, Levent (2008), “Yörük Sosyo-Kültürel Belleğinin İnşasında Müziğin Rolü”, Müzik ve Bellek Sempozyumu, 21-22 Nisan 2008, İstanbul. 356. Ergun, Levent (2009), “Yörük Müziğinde Bir Kadın Pratiği Boğaz Çalma”, Uluslararası Multidisipliner Kadın Kongresi, 13-16 Ekim 2009, İzmir.
Turizm Sempozyumu. 348. Ekiz, Evren; Yazıcı, Hakkı (2014), “Kültürel Coğrafya Açısından Burdur’un
357. Eroğlu, Mehmet Ali (2013), “Yörük Yaşamında Kullanılan Heybe Dokumaları
Bucak İlçesi ve Köylerindeki Yörük Göçleri”, (Coğrafyacılar Derneği
ve Heybelerin Motif Kompozisyon Özellikleri”, 2. Yöresel Ürünler
Uluslararası Kongresi) Presented at the International Congress of the
Sempozyumu ve Uluslararası Kültür/Sanat Etkinlikleri, 14-17 Kasım 2013,
Turkish Association of Geographers, Muğla, 2014.
Antalya.
98
99
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Canik Sempozyumu, 15-17 Mayıs Samsun.
350. Ercenek, Giray (1996), “Antalya Bölgesi Yörükleri Göç Yolları”, Yörükler
358. Ersu, Pekin, (1977), “Yörüklerde Un Çuvalları”, I. Uluslararası Türk Folklor
367. Gökçe, Ramazan (2014), “Yörüklerde Tuluk ve Tuluk Yapımı”, Uluslararası
Kongresi Bildirileri, C. V, Etnoğrafya, s. 207-230, Ankara: Kültür Bakanlığı
Merv'den Söğüt'e Türk Tarihi, Kültür ve Medeniyeti Sempozyumu, 11-12
Millî Folklor Araştırma Dairesi Yayınları.
Eylül 2014, Bilecik.
359. Ertaş, Mustafa (2004), “Alanya-Barcın Yaylasında Alanya Yörükleri ve
368. Göktaş Kaya, Lütfiye; Kaya, Şeref (2013), “Safranbolu Yörük Köyünde
Çevresi”, Alanya Tarih ve Kültür Seminerleri III, s. 184-186, Alanya: Alsav
Şırahanesi Hamamı ve Kalem İşleri ile Bir Konut”, 8. Uluslararası Türk
Yayınları.
Kültürü Kongresi, 24-27 Ekim 2013, Eskişehir.
360. Gadanaz, Âlim (2007), “Balıkesir Yüncü Yörükleri Düz Dokumaları”, I. Uluslararası Türk El Dokumaları Kongresi, 1-2 Kasım 2007, Konya. Dokumaları”, Güzel Sanatlar Etkinlikleri Sempozyum Bildirileri, s.205-218, Antalya: Akdeniz Üniversitesi Yayınları. 362. Genç, Mustafa (2007), “Silifke Yörük Çuvallarının Teknik ve Boyarmadde Analizleri”, I. Uluslararası Türk El Dokumaları Kongresi, 1-2 Kasım 2007,
Kültürü ve Yaylacılık Faaliyetlerinin Doğal Kaynaklara Etkileri”, Ekoloji 2011 Sempozyumu, 5-7 Mayıs 2011, Düzce. 370. Halaçoğlu, Yusuf (2000), “0smanlı Döneminde Türkiye’nin Nüfus Yapısı ve Aşiretler” Anadolu’da ve Rumeli’de Yörükler ve Türkmenler Sempozyumu, 13-14 Mayıs 2000, Tarsus, Ankara: Yör-Türk Vakfı Yayınları. 371. Hidayetoğlu, Hafize Melek (2008), “Çumra Konya Yörük Köylerinde Bulunan Cicim Dokumalar”, Medeniyetin Beşiği Tarımın Öncüsü Çumra
Konya. 363. Genç, Mustafa (2010), “Akdeniz Yörüklerinde Namazlağ Dokumaları”, Uluslararası Türk Halı ve Düz Dokumaları (Kilim, Cicim, Sumak) Sempozyumu, 1-4 Kasım 2010, Alanya. 364. Genç, Mustafa (2012), “Akdeniz Yörüklerinde Heybe”, VI. International Turkic Culture, Art and Cultural Heritage Symposium, 17-21 Semptember
Sempozyumu, 9-10 Mayıs 2008, Konya. 372. Hidayetoğlu, Hafize Melek (2014), “Sarayönü Çeşmelisebil Yörüklerinde Dokuma Geleneği”, Uluslararası Tarih, Kültür, Sanat, Turizm ve Tarım Açısından Sarayönü Sempozyumu, 24-26 Ekim 2014, Konya. 373. İnbaşı, Mehmet (2000), “Rumeli Yörükleri”, Anadolu’da ve Rumeli’de Yörükler ve Türkmenler Sempozyumu, 13-14 Mayıs 2000 Tarsus, Ankara:
2012, Milano/İtalya. 365. Genç, Mustafa; Koyuncu, Okca, Ayşegül (2016), “Yörük Göçlerinin Gizli Kahramanları Kadınlar ve Geleneksel Dokumalar”, Uluslararası Göç ve Kültür Sempozyumu, 1-3 Aralık 2016, Amasya. 366. Göka, Şenol (2002), “Charles Texier, Felix Von Luschan ve Jean Paul Roux’un Antalya Civarındaki Gözlemlerinde Yörükler”, Yörük ve Türkmenlerde Günlük Hayat Sempozyum Bildirileri, s. 97-108, Ankara: Yör-Türk Vakfı
Yör-Türk Vakfı Yayınları. 374. Kale, Mustafa; Özgün, Özkan; Erden, Şule; Aydilek Çiftçi, Münire (2015), “Okul Öncesi Eğitim ve Sınıf Öğretmenlerinin Gözünden Yörük Türkmen Çocukların Eğitim Sorunlarının Betimlenmesi Okul Yolu Düz Gider Mi”, 4. Uluslararası Okul Öncesi Eğitim Kongresi, 2-5 Eylül 2015, Ankara. 375. Kale, Mustafa; Yaşar, Mustafa (2016), “Yörük Türkmen Ailelerde Çocuğun Konumunun Betimlenmesi Etnoğrafik Yaklaşım”, III. International Eurasian
Yayınları.
Educational Research Congress, 31 Mayıs-03 Haziran 2016, Muğla.
100
101
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
361. Genç, M.; Şahin, Z. (2008), “Silifke (Mersin) Çaltıbozkır Köyü Yörük
369. Göl, Ceyhun, Yılmaz, Hüseyin (2011), “Batı Akdeniz Anamas Dağları Yörük
376. Kaptan, Ş. T. (2004). “Oğuzlardan Osmanlılara Diyarbakır’da Yörük Kültürü”,
386. Kutlu, Muhtar (1987); “Doğu Anadolu Göçer Topluluklarında Karaçadır
I. Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu Bildirileri, s.
(Karşılaştırmalı Bir Araştırma)”, III. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi
665-686, Diyarbakır: Diyarbakır Valiliği Yayınları.
Bildirileri, Maddi Kültür, C.V, s. 239-254.
377. Karabacak, Mestan (2002), “Türk Konar Göçerliğine Yeni Bir Bakış ve Son
387. Kutlu, Mustafa Muhtar (1999), “Yörüklerde Mekân Düzenlemeleri ve Bunun
Yörükler”, Yörük ve Türkmenlerde Günlük Hayat Sempozyumu Bildirileri,
Günümüze Yansımaları”, Osmanlı’nın 700. Yıl Dönümünde Yörüklerde
Ankara: Yör-Türk Vakfı Yayınları.
Yerleşik Kültür ve Yörük Şehirleri Sempozyumu, Nisan 1999, Kültür Bakanlığı, Ankara.
ve Bunun ‘Saçıkaralılar’ Örneğinde Değerlendirilmesi”, II. Yörük Türkmen
388. Kutlu, Mustafa Muhtar (2000), “Göçerlerde Mekânsal Düzenleme: Çadır ve
Büyük Kurultayı 3-4 Mayıs 2008, s.264-273, Ankara: Türk Boyları
Ev İlişkisi”, Anadolu'da ve Rumeli'de Yörükler ve Türkmenler Sempozyumu
Konfederasyonu Yayınları.
Bildirileri, 13-14 Mayıs 2000 Tarsus, Ankara: Yör-Türk Vakfı Yayınları.
379. Karaca, Behset (2001 ), “XVI Yüzyılda Eğirdir ve Çevresinde Konar Göçerler Yörükler”, 1. Eğirdir Sempozyumu, 31 Ağustos-01 Eylül 2001, Eğirdir. 380. Karaca, Behset (2003 ), “XV. ve XVI. Asırlarda Teke Sancağın’daki Yörüklerin Sosyal ve Ekonomik Durumu”, Son Bin Yılda Antalya Sempozyumu, 18-19 Aralık 2003, Antalya.
389. Kutlu, Mustafa Muhtar (2007), “Göçebe Mimarisinde Karaçadır”, YörükTürkmen Çadırı / Türk Kültürü Çalıştayı, Yeditepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü, 27-30 Mayıs 2007, İstanbul. 390. Kutlu, Mustafa Muhtar (2008), “Anadolu Göçer Çadırları: Topak Ev, Alaçık, Karaçadır” Çağdaş Türklük Araştırmaları Sempozyumu, 24-27 Haziran 2008,
381. Karadeniz, Hasan Basri (2000), “Atçekenlik ve Atçeken Yörükleri”, Anadolu’da ve Rumeli’de Yörükler ve Türkmenler Sempozyumu Bildirileri, 13-14 Mayıs 2000 Tarsus, Ankara: Yör-Türk Vakfı Yayınları. 382. Kayabaşı, Rabia Gökçen (2010), “Yörük Göçü Bağlamında Yayla Güzeli Seçme Geleneği Üzerine Bir İnceleme”, Halk Kültüründe Göç Uluslararası Sempozyumu, 28-30 Mayıs 2010, Balıkesir. 383. Koyuncu, Ayşegül; Genç, Mustafa (2010), “Yörük Göçlerinde Kullanılan Kirkitli Dokumalar”, Halk Kültüründe Göç Uluslararası Sempozyumu, 28-30 Mayıs 2010, Balıkesir.
Ankara Üniversitesi DTCF Ankara. 391. Küçükballı, Fatih Numan; Yastı, Mehmet (2015), “Sarayönü Yörük ve Türkmen Ağızlarının Belirgin Dil Özellikleri”, Tarih, Kültür, Sanat, Turizm ve Tarım Açısından Uluslararası Sarayönü Sempozyumu, 24-26 Ekim 2014, Konya. 392. Meral, Orhan; Âlim, Gadanaz (2010), “Konya İli Çumra İlçesi Yörük Köyleri Halı Dokumaları”, Uluslararası Türk Halı ve Düz Dokumaları (Kilim, Cicim, Zili, Sumak) Sempozyumu, 1-4 Kasım 2010, Antalya. 393. Meydan, Ali (2013), “Keçiye Dayalı Bir Kültür Toroslarda Yörükler”, I. Ulusal
384. Koyuncu, Mehmet; Tuncel, Erdoğan (2010), “Keçinin Önemi ve Yörük
Zooloji Kongresi, 28-31 Ağustos 2013, Nevşehir.
Kültüründeki Yeri”, Ulusal Keçicilik Kongresi, 24-26 Haziran 2010, Çanakkale.
394. Nas, Gönül Erdem (2014), “Yörük Kültüründe Kilim ve Kilim Motifi
385. Köse, Osman; Köse, Zeynep Özdem (2016), “Muğla Yöresi Yörük
Adlandırmaları Anamur Örneği”, Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı
Kültüründe Kadın”, Kültürel Miras ve Kadın Sempozyumu, 12-14 Mayıs
Kongresi, 17-19 Mayıs 2014, Saraybosna.
2016, Aydın. 102
103
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
378. Karabacak, Mestan (2008), “Yörük Kültürünün Günlük Hayata Yansımaları
395. Nas, Gönül Erdem (2016), “Yörük Kültüründe Yemek Adlandırmaları
403. Seyirci, Musa (1987), “Deve Folkloru ve Güney Göçerlerinde Deve
(Anamur Örneği)”, Uluslararası Bilimsel Araştırmalar Kongresi - İnsan ve
Donanımları”, III. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, C. V, s.327-
Toplum Bilimleri (IBAD-2016), 19-22 Mayıs 2016, s. 32-46, Madrid/İspanya.
338, Ankara Kültür Bakanlığı Yayınları.
396. Nas, Gönül Erdem (2016), “Yörük Kültüründe Hastalıklar-Tedavi Yöntemleri
404. Seyirci, Musa (1997), “Müzelerdeki Etnografik Eserlerin Koruma ve
ve Adlandırmaları (Anamur Örneği)”, International Academic Research
Tanıtımındaki İşlevi ve Antalya Müzesindeki Bir Grup Yörük Kilimi”,
Congress, 3-5 Kasım 2016, Antalya.
Türkiye’de El Sanatları Geleneği ve Çağdaş Sanatlar İçindeki Yeri
397. Okur, Özge Duygu; Seydim, Zeynep Güzel (2009), “Geleneksel Dolaz Peynirinin (Yörük Peyniri) Üretim Karakteristikleri”, Pamukkale Süt ve Süt 398. Ölmez, Filiz Nurhan; Aydoğan, Emel (2008) “Yurtpınar (Antalya) Dokumaları”, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, 38. ICANAS(Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi -2007), Bildiriler-Maddi Kültür, C.II, s. 903-924, Ankara. 399. Özbek, Semra; Aral, Songül (2010), “Sarıkeçili Yörüklerinde Kolan Dokumalar”, Uluslararası Türk Halı ve Düz Dokumaları (Kilim, Cicim, Sumak) Sempozyumu, 1-4 Kasım 2010, Alanya. 400. Özköse, Aysun (1998), “Safranbolu’da Kıranköy Tabakhane Bulakköyü Yazıköyü ve Yörük Köyünde Kaybolan Kültür Mirasımız”, I. Ulusal Tarih İçinde Safranbolu Sempozyumu, 4- 6 Mayıs 1999, s. 95-111, Ankara Türk
405. Seyirci, Musa (1998), “Antalya’da Oturan Töngüştü Yörükleri ve Dokumaları”, V. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Maddi Kültür Sempozyum Bildirileri, (24-29 Haziran 1996), Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. 406. Seyirci, Musa (1989), “Yörük Fıkraları”, III. Uluslararası Türk Halk Edebiyatı Semineri, s. 361-369, 7-9 Mayıs 1987, Eskişehir. 407. Seyirci, Musa (1988), “Yörüklerde Boğaz Havaları”, II. Mersin Millî Kültür ve Eğitim Sempozyumu Bildirileri s.155-160, 2-4 Aralık 1988 Ankara. 408. Seyirci, Musa (1996), “Batı Akdeniz’de Yörükler”, I. Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo - Kültürel Yapısı (Yörükler) Sempozyumu Bildirileri, 25-26 Nisan 1994 Antalya, s. 191-203, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. 409. Seyirci, Musa (1996), “Manavgat, Alanya, Gazipaşa Yörükleri ve Göç Yolları”, Alanya Tarih ve Kültür Semineri, s.277-283, Alanya Belediyesi
Tarih Kurumu Yayınları. 401. Seyirci, Musa (1990), “Çay İlçesindeki Üç Yörük (Sarıkeçili) Köyü ve Dokumaları Üzerine Bir İnceleme”, I. Afyonkarahisar Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri, 10-11 Mayıs 1990, s.83-86, Afyon Belediyesi
Yayınları. 410. Seyirci, Musa (1996), “Alanya Çevresinde Yaşayan Bahşiş Yörükleri”, Alanya Tarih ve Kültür Semineri, s.367-370, Alanya Belediyesi Yayınları. 411. Seyirci, Musa (1996), “Bahşiş Yörükleri ve Dokumaları”, Alanya Tarih ve
Yayınları. 402. Seyirci, Musa (1991), “Bir Kültürün Yaşatılması Yörük Parkı Uygulaması”, Türk Halk Mimarisi Sempozyumu Bildirileri, 5-7 Mart 1990 Konya, s. 167173, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Kültür Semineri, s.413-418, Alanya Belediyesi Yayınları. 412. Soysaldı, Aysen (1998), “Tarsus Köy ve Yaylalarından Kilim ve Çuval Örnekleri”, Dünden Bugüne Tarsus Sempozyumu Bildirileri, s. 213- 242, Berdan Tarih ve Kültür Varlıklarını Koruma Vakfı Yayınları.
104
105
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Ürünleri Sempozyumu, 21-23 Mayıs 2009, Denizli.
Sempozyumu Bildirileri, s.104-109, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
413. Soysaldı, Aysen; Kosif, Bahar (2015), “Teke Burdur Yörüklerinde Kolan Dokumalar”, 1. Teke Yöresi Sempozyumu, 4-6 Mart 2015, Burdur.
Uyumsuzluk İlkelerine Göre Bir Değerlendirme”, II. Uluslararası Türk Dünyası Kültür Kongresi, 19-25 Nisan 2010, İzmir.
Yörüklerinin Ala Çuval ve Heybe Dokumaları Arasındaki Teknik ve Desen
423. Üner, İbrahim; Başaran Fatma Nur (2016), “Aydın İli Bozdoğan Yöresi Kıl
Benzerlikleri”, 38. ICANAS, Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları
Çadır Dokumaları”, VI. Uluslararası Türk Sanatı, Tarihi ve Folkloru
Kongresi Bildiriler, Maddi Kültür.
Kongresi/Sanat Etkinlikleri, 12-14 Mayıs 2016, Konya.
415. Şen, Ali; Cebirbay, Muhammet Ali; Aktaş, Nazan (2015), “Yörüklerin Mutfak
424. Yıldırım, Ayşe (2010), “Roman ve Yörük Kimlikleri Arasındaki Sembolik
Kültürü ve Beslenme Alışkanlıklarına İlişkin Nitel Bir Araştırma: Karaman
Sınırlar”, Batı Akdeniz Doğa Bilimleri Sempozyumu, 4-6 Kasım 2010, Burdur.
Örneği”, III. Uluslararası Halk Kültürü Sempozyumu, 8-10 Ekim 2015,
425. Yılmaz, Nuray; Koyuncu, Ayşegül (2009) , “Yörük Yaşam Biçiminin
Ankara.
Geleneksel Dokumalara Yansıması”, 10. Ulusal El Sanatları Sempozyumu,
416. Taş, Ela (2012), “Geleneksel Anadolu Dokumalarından Yörük Heybeleri”, VI. International Turkic Culture, Art and Cultural Heritage Symposium, 17-21 Semptember 2012, Milano/İtalya.
19-20 Kasım 2009, İzmir. 426. Yılmaz, Yakup (2013), “Samsun Yörükleri”, III. Uluslararası Canik Sempozyumu, 24-26 Ekim 2013, Samsun.
417. Taş, Hülya (2016), “Osmanlı Taşra Yönetiminde Yetki Alanı Çatışmaları:
427. Yılmaz, Yakup (2013), “Kaybolan Bir Yaşam Şekli: Yörüklük (Honamlı
Yörük Yurdu Haymana”, Sakarya Meydan Muharebesi ve Haymana
Yörükleri Örneği)”, VIII. Uluslararası Türk Kültürü Kongresi, 24-27 Ekim
Uluslararası Sempozyumu, 3-4 Eylül 2016, Ankara.
2013, Eskişehir.
418. Tosun, Çiler Buket; İşler, Bülent (2000), “Ankara Yörük Dede Türbesi”, Ortaçağda Anadolu
428. Yılmaz, Yakup (2016), “Son Kışlak Yörüklerin Kıbrıs Sürgünleri”, I. Uluslararası Akdeniz Karpaz Sempozyumu (Tarihte Kıbrıs), 11-13 Nisan
419. Türker, M. Zeki (2008), “Tarihî ve Sosyolojik Yönüyle Çumra Yörük Köyleri”, Medeniyetin Beşiği Tarımın Öncüsü Çumra Sempozyumu, 9-10 Mayıs 2008, Konya.
2016, Lefkoşa/KKTC. 429. Yılmaz, Yakup; Çetin, Necat (2014), “Ulla Johansen ve Mehmet Eröz’ün Gözünden Yörüklerde Yayla Hayatı”, Yayla Kültürü ve Yaylacılık
420. Uçar, Zofie (2005), “Mary Lucy Jane Garnett’in Gözüyle Yörükler Hayat Tarzları Gelenek ve Görenekleri”, II. Bursa Halk Kültürü Sempozyumu, Bildiri Kitabı, C. I, Uludağ Üniversitesi Yayınları. 421. Uğuzman, Tülay Er (1996), “Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Batı Alanya Yörükleri”, IV. Alanya Tarih ve Kültür Semineri Alanya Tarih ve Kültürü, Alanya.
Sempozyumu, 6-7 Kasım 2014, Bilecik. e. Ansiklopedi Maddeleri Ansiklopedi Maddeleri
430. Arat, R. Rahmeti (2001), “Oymak”, İslam Ansiklopedisi, C.9, s. 459-460, Eskişehir: MEB Yayınları. 431. Arseven, Celal Esad (1975), “Çadır”, Sanat Ansiklopedisi, C.I, 1. Fasikül, s. 352-359, İstanbul: MEB Yayınları. 432. Bozkurt, Nebi (1993), “Çadır”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 8, s.158-162, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
106
107
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
414. Soysaldı, Aysen; Sarnesar, K. (2007), “İran Şahseven Dokumaları ile Türkiye
422. Ulusan, Evrim (2010), “Yörük ve Türkmen Manileri Üzerine Uyumluluk ve
BOZAHMETLİ YÖRÜK AŞİRETİ’NDE SOSYO-KÜLTÜREL HAYAT*
433. Çubuk, Vahid (1986), “Yörükler”, İslam Ansiklopedisi, C.13, s. 430-435, İstanbul: MEB Yayınları.
Yrd. Doç. Dr. Fatih USLU ∗∗
434. Sümer, Faruk (2013), “Yörükler”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,
Özet
C. 43, s. 570-573, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
Türk tarihinin son bin yılına damga vuran Oğuz boyları, önce Anadolu
435. Tufan, Gündüz (2002), “Konar Göçer”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Selçuklu Devleti, Karakoyunlu ve Akkoyunlu devletleri ile Anadolu beyliklerinin
Ansiklopedisi, C. 26, s.161-163, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
oluşmasını sağlamış, ardından cihan şümul Osmanlı İmparatorluğunu kurmuş, son
olarak da genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında başrol oynamışlardır. Bozahmetli Yörük Aşireti’nin ise Oğuzların Yıva boyundan oldukları, on birinci yüzyıldan itibaren Anadolu’ya gelerek Orta ve Batı Toroslarda kendilerine yer
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
içerisinde bulunan Manavgat-Seydişehir bölgesinde yoğun olarak yaşamaktadır. Yapmış olduğumuz bu saha araştırmasında, kaybolmaya yüz tutmuş olan Yörük kültürüne küçük bir katkı sağlamak amaçlanmıştır. Bu çerçevede mülakat ve katılımlı gözlem tekniği kullanılarak yapılan bu araştırmada, Bozahmetli Yörük Aşireti sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik açıdan ele alınmıştır. Araştırma süresince hem yerleşik hem de göçebe hayatı devam ettiren aşiret üyeleri ile yüz yüze yapılan görüşmeler akademik çalışma formatına dönüştürüldüğü gibi gerek ses kayıt cihazı gerekse fotoğraf makinesi ile kayıt altına alınmıştır. Anahtar Kelimeler: Bozahmetli, Yörük, Türkmen, Aydınlı, Göçebe, Konargöçer, Aşiret, Tahtacı, Göçer, Evlad-ı Fatihan. GİRİŞ Bozahmetli Yörük Aşireti hakkında sosyolojik bir çalışma yapmamızdaki en büyük etken yok olmak üzere olan konargöçer Yörük kültürüdür. Toroslarda yaşayan göçebe bir Yörük aşireti olan Bozahmetli’lerde son yıllarda çok hızlı bir şekilde yerleşik hayata geçişler yaşanmıştır. Bundan yaklaşık otuz yıl önce * Bu makale, “Bozahmetli Yörük Aşireti Üzerine Sosyolojik Bir Araştırma” adlı doktora tezinden türetilmiştir. ** Akdeniz Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Türkçe ve Sosyal Bilgiler Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi.
108
109
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
edindikleri düşünülmektedir. Aşiret, günümüzde Antalya ve Konya il sınırları
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
tüketimi ile ilgilenir (2011a: 22). Yörük aşiretleri ekonomik işleyişin bazı temel
iyice azalmış yirmi dört beş çadıra kadar düşmüştür. Bu değişim sadece kırsal
unsurlarını ilk gününden itibaren yerine getirmekle birlikte, hızlı sosyo-ekonomik
alandan şehre bir göç hareketi değil aynı zamanda bir kültür erozyonudur. Türk
değişim bazı ekonomik işlevlerinde dönüşümünü beraber getirmiştir. "Yörük
tarihi ile yaşıt olan Yörük kültürü artık yok olmak üzeredir. Bizler bu çalışmayı
aşiretlerinde eskiden yerleşik hayata geçmek istemeyen göçer aileler, özellikle
yaparak, bu kültür erozyonunu sonlandırabilecek de değiliz. Ancak sosyolojik bir
Cumhuriyet'ten sonra hayat şartları göçebe hayatı bırakmayı zorunlu hale
durum tespiti yapmak suretiyle belki küçük bir katkı sağlamış oluruz. Yörükler,
getirmiştir. Yerleşik hayata geçen Yörükler ilk zamanlarda hemen birçok
Oğuz Türklerinin yirmi dört boyunun Anadolu ve Rumeli’ye yayılmış kollarıdır.
fonksiyonlarını kaybederek adeta üretici konumdan tüketici duruma geçmiştir"
Yörüklere aynı zamanda Türkmen de diyenler vardır. Yörük ve Türkmen kelimeleri
(Eröz, 1991: 78). Yerleşik hayata geçenlerin sayısı ve hızı endişe verici düzeyde
esasen aynı grubun adıdır. Sadece küçük nüans farkları vardır. Şöyle ki; Yörük,
olmakla beraber Ermenek’ten Anamaslara kadar uzanan Torosların yaylalarına
Anadolu ve Rumeli’de hayvanları ile birlikte çadırda yaşayan, Osmanlılar
göçen Yörüklerin bir kısmı ise hala atalarından gördükleri gibi yaşıyor, eşyaları
döneminde bir kısmı yerleşik hayata geçen, yazlık ve kışlakları olan göçebe
devlerle taşıyor, yaz kış kendi dokudukları çadırlarda kalıyorlar. Kaç kişi olursa
unsurlardır. Türkmen ise kelime anlamı Müslüman Türk olmakla birlikte
olsun bütün aile aynı çadırda kalıyor. Birçok çocuk ancak evlendikten sonra başka
Selçuklular döneminde yerleşik hayata geçen Oğuz boylarıdır. Nitel bir çalışma
bir çadıra sahip oluyor. Onların çoğunun kendi arazisi olmadığı için kışlakta ve
yaparak sözlü Yörük kültürünü bir nebze olsun kayıt altına almaya çalıştığımız bu
yaylada kiraladıkları arazilerde kalıyorlar. Kazançlarının önemli bir kısmını
saha araştırmasında; tutulan notların yanı sıra incele süresince çeşitli görsel
icarladıkları araziye yatırıyorlar. Göç sırasında birçok sorun yaşıyorlar. Muhtarlar,
öğelerden de faydalanılmıştır. Aşiret mensuplarından hâlihazırda göçebe hayatı
köy korucuları, ormancılar sorun çıkaranların başında geliyor. Muhtarlar,
devam ettirenlerle belirli bir süre birlikte yaşanmıştır. Onlarla birlikte çobanlık
arazilerinden geçen Yörüklerden ayakbastı parası isteyebiliyor (Oğuz, 2005: 114).
yapılmış, onlarla birlikte davar sağılmış, hatta gece otlatması olan örü dâhil bütün
Yukarıda Yörüklerin yerleşik hayata geçmeleriyle birlikte üretici konumdan
zaman dilimlerinde onlarla birlikte yaşanmış olup, bu sayede bir yandan olaylar
tüketici durumu düştüklerini ifade eden Eröz, Konargöçer Yörüklerin yerleşik
derinlemesine incelenmiş, diğer yandan dıştan bir göz olarak kalınabilmiştir.
hayata geçmeleriyle birlikte mesleklerini kaybetmiş ve vasıfsız konuma düşmüş
1.1. Yörüklerde ve Bozahmetli Yörük Aşireti’nde İktisadi Hayat
olduklarını dolayısıyla üreten değil †tüketen bir grup haline dönüştüklerini ifade
Öncelikle genel olarak Yörük aşiretlerinin iktisadi faaliyetleri, özel olarak
etmektedir. Oğuz ise, Toroslarda hala geleneksel yöntemlerle göç eden obaların
da Bozahmetli Yörük Aşireti’nin ekonomik faaliyetleri incelenecektir. Bu
bulunduğunu bunların kazançlarının büyük bir kısmını arazi icarlamaya
incelemede Konargöçer yaşam tarzını devam ettiren Yörükler ve yerleşik hayata
yatırdıklarını ve muhtarların ayakbastı adı altında usulsüz para aldıklarını ifade
geçmiş olan Yörükler iki ayrı kategori olarak ele alınıp ayrı ayrı
etmiş, bütün olumsuzluklara rağmen Yörüklerin iktisadi faaliyetlerine devam
değerlendirilecektir.
ettiklerini ve bunu bir yaşam biçimi olarak gördüklerini ifade etmiştir.
İktisat nedir ve hangi şartlarda karşımıza çıkar sorusuna genel bir cevap olarak Aydın; "iktisat, sayesinde topluma maddi ürün ve hizmetlerin sağlandığı örüntüleşmiş sosyal davranışlardan oluşur. Meta üretimi, dağılımı mübadelesi ve 110
111
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Toroslarda seksen çadırı bulunan Bozahmetli Yörük Aşireti, günümüzde sayıları
Bozahmetli Yörük Aşireti'nde de diğer Yörük obalarında olduğu gibi
genellikle bir yaşlarında satılması ile elde edilir. Genellikle erkek yavrular satılır,
göçebelerin iktisadının temeli hayvan ve hayvansal ürünlerdir. Yerleşik hayata
dişilere ise damızlık yapılmak üzere bırakılır. Oğlak yahut kuzuların satılmasından
geçenlerdeyse canlı hayvan ticaretinin yanı sıra her nevi ticari faaliyet olmuştur.
elde edilen para çoğunlukla iki şekilde değerlendirilir; ya damızlık dişi mal alınıp
Yerleşik hayata geçen aşiret mensuplarının çoğunluğu Manavgat ve civarında
sürünün daha da çoğalması sağlanır, ya da göçebe hayatın sonlarına doğru
yaşadığından birçok ticari faaliyetin yanı sıra Turizmle uğraşanların sayısı da
geldiklerini fark eden göçerler şehirlerde ev, arsa vb. alınıp, geleceğe yatırım
oldukça fazla olduğu belirlenmiştir.
yaparlar. Nitekim görüştüğümüz kişilerin hemen tamamı göçebeliğin kısa sürede
1.2. Göçebe Hayat Tarzını Devam Ettiren Bozahmetli Aşiret Mensuplarının
sona ereceğini ve bu yüzden de gelecek kaygısı taşıdıklarını ifade ederlerken,
İktisadi Faaliyetleri
şehirlerde ev ya da arsa almanın geleceğe yönelik bir yatırım olduğunu
çeyrek asra gelinceye kadar, deve katarları, keçi yahut koyun sürüleri, atlar,
düşünmektedirler. “Göçebe olarak yaşamak artık neredeyse imkânsız hale geldi, biz yaşlandık
eşekler, bazı ailelerde inekler, çoban köpekleri, av köpekleri, varsa kedi ve kümes
çocuklarda şehirlerde yaşamaya başladılar ve göçebe olarak yaşamak
hayvanları ile çadır müştemilatından ibaretti. Son yıllarda hızla artan yerleşik
istemiyorlar. Bizde artık baş edemez olduk. Galiba sonumuz şehir hayatı. Elde
hayata geçişlerle birlikte hem göçebe aşiret mensuplarındaki ekonomik değer
ettiğimiz kazancı şehirde ev, arsa vb. şeyler alarak değerlendirmeye
kalemleri değişmiş, hem de yeni bir yaşam biçimi olan Kenar Mahalle Göçebeliği
çalışıyoruz”(C.E; 65, E).
ortaya çıkmıştır. Yeni ortaya çıkan bu yaşam biçimi ile de televizyon, cep telefonu
Yörükler, kışlık kazancını yaylada sağlar, koyunundan, keçisinden ürettiği
ve ısı panelleri başta olmak üzere çeşitli araçlar çadırlara kadar girmiştir. Zira bu
sütü yağ ya da peynir yapmak durumundadır. Koyunundan elde ettiği yünü köy
yaşam biçimi, göçebe yaşam tarzı ile yerleşik yaşam biçimi arasında bir geçiş
pazarında satar. Hayvanlarının yaşlısını, erkeğini yaylalara gelen tüccarlara satarlar
yaşam tarzı niteliği taşımaktadır.
(Seyirci, 1994: 193). Benzer durumlar Bozahmetli Aşireti için de geçerlidir.
Yörükler, ellerinde bulunan keçi yahut koyun sürülerine davar derler.
Bozahmetli Aşireti'nin en önemli ekonomik kazançlarından birisi sürüden elde
Yerleşikler de inek sürüleri için aynı ismi kullanırlar. Davar sürüleri göçebe
edilen süt ve süt ürünleridir. Bir Bozahmetli Yörük obasında genellikle üç yüz ile
Yörüklerin yegâne geçim kaynaklarıdır ve hala Yörüklerin önemli bir ekonomik
beş yüz arasında davar bulunur. Bu sürülerin büyük bir kısmı oğlaklı davar yani
faaliyet alanıdır. Nitekim Türklerin tarihsel süreçte ekonomik faaliyet alanlarına
sütü sağılabilen hayvanlardır. Ortalama bir obanın günlük on ile on beş kilo
baktığımızda “Ziraatla uğraşanların başlıca servetleri küçük ziraat sahalarından
arasında peyniri olur ve “değişik” adı verilen sistemle bütün obanın peyniri bir
ibaret olduğu gibi, esas serveti hayvan sürüleri idi. Bu yüzden Türkler hayvanlarına
obada toplanır. Toplanan peynir yahut lor her ne varsa o hafta yakınlarda nerenin
servet manasında tavar derlerdi” (Eröz; 1983: 219). Dün olduğu gibi bugün de
pazarı varsa orada satılarak paraya dönüştürülür. Bu da önemli bir ekonomik gelir
Yörüklerin tek sermayesi olan davar, “servet” demektir.
kaynağı olarak karşımıza çıkar. Nisan ayında başlayan bu süreç Kasım ayı
Diğer Yörük aşiretlerinde olduğu gibi Bozahmetli aşiretinde de en büyük gelir oğlakların yahut kuzuların satılması ile elde edilen gelirdir. Bu gelir keçilerde
ortalarına kadar sürer. Süt ve süt ürünlerinden elde edilen gelir daha çok ailelerin pazar alışverişlerini ve gündelik ihtiyaçları karşılamaya yöneliktir.
oğlak yahut çebiç, koyunlarda kuzu, toklu yahut şişek adlarındaki yavruların 112
113
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Bozahmetli Yörük Aşireti’nin göçebe olanlarında ekonomik hayat son
"Yayladaki keçi sayısı azaldıkça keçi sütü yere düşmez oldu. Eskiden
uygulanır. Yaklaşık yüz elli oğlaklı keçisi bulunan bir aşiret mensubu sütü
köylere, pazarlara çıkar peyniri değerlendirmeye çalışırdık. Keçi sütünün faydaları
komşusuna değişiğe verirken kazandaki sütü ölçmek için, ekmek attıkları “şiş”
ortaya çıktıkça ve davar sürülerinin sayıları azaldıkça keçi sütü kıymete bindi.
adındaki döndürmecin yahut temiz bir ağaç sopasının kertilmesiyle belirlenir. Aynı
Şimdilerde insanlar süt için sıraya giriyor. Yaylalara kadar gelip, taze salamura
ölçü aleti ve aynı kazanla süt değişiği yahut keşiği gerçekleşmiş olur.
peyniri günlük alıyorlar insanlar. Ayrıca peynir tüccarları zaten kapımızdan
meyve alıp, onlara keçi kılı, koyunyünü yahut deve yapağısı vererek takas
gitmiyor"(DE, 63, K). Peynir kadar olmasa da göçebe aşiret mensuplarının iktisadi hayata
ekonomisi gerçekleştirirler. Böylece Yörükler, bu tür ekonomik faaliyetleri
katkılarından birisi de yayıklardır. Yayığın tarihi Tunç Devri’nde pişmiş toprak
esnasında, sadece ekonomik bir faaliyet yürütmez, aynı zamanda göçer olmayan
(Turfan) ile başlamış, Tuluk, Çömlek, Gümbür (Ahşap) ile günümüze kadar devam
çevre köylerle ve civar mahallelerle iletişim kurmuş olurlar. Bu etkileşim zaman
etmiştir. Ayrıca büyük Türk Lugatı Divan-ü Lügati-t Türk’te yayık “Yanlık” olarak
zaman dostluklara ve akrabalıklara dönüşebilmektedir. Diğer yandan bu
geçmektedir (Karpuz, Ürekli, 2011: 170). Burada dikkatimizi çeken en önemli
etkileşimler Yörükleri sosyalleştirirken kendi dışındaki kültürlerle etkileşimini
durum “Yanlık” kelimesinin günümüzde Bozahmetli Yörük Aşireti’nde de aynen
arttırır. Bu süreç içinde kız alıp vermeler yaşanırken, göçerlerin yerleşik hayata
kullanılıyor olmasıdır. Yanlık’tan elde edilen yağ aşiret mensuplarına küçük de olsa
geçişini kolaylaştırıcı bazı mekanizmaların ortaya çıkmasına da neden
bir ekonomik katkı sağlamaktadır. Yanlık denen keçi derisinden yapılma yayık ile
olabilmektedir.
çıkarılan ayran günübirlik taze tüketilmesi gereken bir ürün olduğundan, yayık
Bozahmetli Yörük kadınları ayrıca Isdar adını verdikleri dokumalarıyla da
ayranı ticari değil eğlencelik olarak düşünülmüştür. Yayık yayılması esnasında
ekonomiye katkı sağlarlar. Keçi kılından dokudukları kilimleri, kolanları ve sicimleri
orada bulunan misafirlere ikram edilir. Yayık yayılan yere gelemeyen obalara da
satarlar yahut takasta kullanırlar. Koyunyününden elleri ve ayaklarıyla tepeleyerek
bir çocuk aracılığıyla ikram amacıyla gönderilir. Yayığın yağı ise hem obanın kendi
yoğurdukları keçeleri ise çoğunlukla çadırda misafirler için kullanırlar. Bu keçelerin
yağ ihtiyacını karşılar hem de çevre köylerdeki tanıdıklarla takas malzemesi olarak
satımı çok sınırlı sayıdadır. “Aşiret obalarında gündelik ekonomik hayat, büyük oranda süt ve süt
ticari işlev sağlar. Yörük obalarında ekonomiye katkı sağlayan uygulamalardan birisi keşiktir.
ürünleri ile sağlanır. Bunun yanı sıra yılda bir kez keçi, koyun yahut devenin kılları
Keçi, koyun yahut sığır sürüsü olsun belli bir sayıdan az ise veya çobanlar ile
kesilir, bu da oba ekonomisi için küçük de olsa bir katkıdır. Hem zaman zaman
hayvanlar arasında dengesiz bir dağılım söz konusuysa birbirilerinin yerlerine
çadırlara kadar gelen köylü kadınları ile takas yapılarak evin sebze ve meyve
sırayla sürü otlatmaya gitme olayına “keşiğe gitmek” denilir. Keşik, sadece
ihtiyacı karşılanır hem de evin bireylerinin kazak, İngiliz kilotu, çorap vb. ihtiyaçları
hayvanların güdülmesinde değil, onların ürünleri olan peynir, yoğurt, yağ vb.
karşılanır” (ŞC, 62, E).
durumlarda ürünlerin hem uzun süre beklememesi hem de bir grup obadan
Yörük obalarında ekonomik çıktılardan bir tanesi de oba hane halkı
sadece bir ailenin bir haftalığına bütün sütü toplaması da yaygın görülen keşik
dışından para karşılığı tutulan çobanlardır. Eskiden Yörükler, hayvanlığın yanısıra
uygulamalarındandır (Bozkurt, 2010: 265). Hatta Bozahmetli Yörük Aşireti’nde
küçük çapta da olsa tarım da yapmışlar ve küçükbaş hayvanlara bakan çobanlara
hayvanlardan daha ziyade keçi sütünün “değişik” adı verilen bir keşik sistemi
para yerine buğday ve arpa cinsinden tahıllar vermişlerdir. O zamanlarda çoban,
114
115
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Semt pazarlarına çıkarak peynir satan Yörükler, köylülerden yaş sebze ve
zengin veya hayvancı köylerde olduğu gibi sürü sahibi tarafından beslenilmez,
Bozahmetli Yörük Aşireti’nde de yerleşik hayata geçmiş olanlar,
kendi keselerinden yerlermiş. Son dönemlerde ise çoban kıymete binmiş çok
çoğunlukla hayvan ve hayvan ürünleri üzerine ticaret yapmışlardır. Hayvan alım
yüksek ücretlerle çalışmaya başlamıştır. Hatta ortalama bir memurdan daha fazla
satımı (celeplik) yapmak zaten eskiden hayvancılık yaptıkları dönemlerde Kurban
para teklifine karşın çoban bulamayan ve sırf çoban sorunu yüzünden hayvancılığı
bayramlarında ve oğlak, kuzu satımlarında alışık oldukları bir iştir. Canlı hayvan
bırakanlar dahi olmuştur.
alım satımının yanı sıra dericilik, peynircilik, sütçülük ve kasaplık aşiret mensuplarının en çok tercih ettikleri iktisadi faaliyetleridir.
Çoban bize değil biz çobana hizmet eder hale geldik. Çoban yüzünden malcılığı
"Seksenli yılların sonlarında yerleşik hayata geçmiş bir Yörük aşireti
bırakıyoruz. Malcılığı bırakınca biz ne yaylada ne yapacağız? Şehre gidip
mensubu olarak yapmadığım iş kalmadı diyebilirim. İlk yıllarda marketçilik yaptım,
yerleşeceğiz”(SE, 37, E).
ardındın canlı hayvan alım satımı yani celeplik yaptım, biraz durumum düzelince
Göçebe hayatı devam ettiren Bozahmetli Yörük Aşireti'nde iktisadi
besihane kurdum, büyük baş besiciliği yaptım. Kurban bayramı arifelerinde
yaşam; satılan oğlak veya kuzu sürüleri, süt ve süt ürünleri, kıl, yün ve yapağının
küçükbaş hayvan ticareti yaptım. Son yıllarda Manavgat'ta siyasetin yanısıra
yanı sıra bir gelir de hastalanan yahut eti için kesilen hayvanların derilerinden elde
emlak işi ile uğraştım ve on mesleğim Müteahhitlik" (HU, 39, E).
edilen gelirlerdir. Ramazan ayları dışında et satarak ekonomiye katkı sağlayan
Araştırma örneklemimizdeki katılımcının da belirttiği gibi, aşiret mensuplarının tamamı sadece hayvan ve hayvan ürünleri ile uğraşmamaktadırlar.
Yörük sayısı ise oldukça azdır. Genelde tüm Yörüklerin özelde Bozahmetli aşiretinin ekonomik faaliyet
Özel bir eğitim ve deneyim gerektirmeyen sadece alınıp satılabilen her türlü ticari
alanlarını düşündüğümüzde, ekonomik faaliyetlerin konargöçer yaşamın
faaliyetlere de yöneldikleri görülmektedir. Marketçilik, silah alım satım işleri,
sürdürülmesinde önemli bir işleve sahip olduğu görülmektedir. Diğer yandan
otomobil alım satımı, yaş sebze ve meyve işleri aşiretin yerleşik hayata geçmiş
Yörüklük, sadece bir ekonomik uğraş alanı değilaynı zamanda bir yaşam tarzıdır.
olanlarının en çok uğraştıkları faaliyet alanlarıdır. Bazı Yörük aşiretlerinde olduğu gibi yerleşik hayata geçen Bozahmetli
1.3. Yerleşik Hayata Geçmiş Bozahmetli Aşiret Mensuplarının İktisadi
Yörük Aşireti mensuplarından bir kısmı tarımla da uğraşmışlardır. Eröz'e göre;
Faaliyetleri
“Anadolu’yu Türkleştiren göçebe Türkler, Anadolu’da kendiliğinden veya idari
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi Yörüklük giderek yok olan bir yaşam
tedbirlerle iskân oluyorlar ve köyler kasabalar kuruyorlardı. Anadolu’ya gelen
biçimidir. Her geçen gün konargöçerlerin sayısı azalmakta ve bu insanlar şehir,
Türkler arasında eski zamanlardan beri köy hayatına geçmiş her çeşit halk mevcut
kasaba ve köylere yerleşmektedirler. Yeni bir yaşam ve ekonomik faaliyet alanını
idi. Bunlar geldikleri yerlerde aynı hayat şartlarını devam ettiriyorlar köylüler
içeren yerleşik hayata geçiş beraberinde birçok problemi de getirmektedir.
derhal köyler kurarak zirai üretime başlıyorlar. Şehirlere yerleşiyordu” (1999: 74).
Yerleşik hayata geçen Yörüklerin öncelikli tercih ettikleri ekonomik faaliyet alanı,
Bozahmetli aşiretinden de yerleşik hayata geçenler arasında sınırlı sayıda da olsa
en iyi bildikleri iş olan hayvancılıkla ilgili mesleklerdir. Yerleşik hayata geçmiş olan
hayvancılığı tamamen bırakıp, tarım ve ziraat işleriyle uğraşanlarda
Yörüklerin şehirde kalış süreleri uzadıkça yaptıkları işlerde de çeşitliliğin arttığı
bulunmaktadır.
görülmektedir. 116
117
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
“Artık çoban bulamıyoruz, çok para veriyoruz yine de bulamıyoruz.
Hatta kurmuş oldukları sıcak, samimi ilişkiler ve geçmiş birikimleri sayesinde kısa
görülmektedir. Aşiretin son develi Yörük’ü Kara Ali'nin oğlu (MŞ, 41, E) hayvanlığı
sürede bulundukları bölgelerde güçlü ekonomik faaliyetlere girdikleri
bıraktıktan sonra bir fabrikada çalışmaya başladığını fakat o eski günlerin yerinin
görülmektedir.
ayrı olduğu özlem dolu ifadelerle şu şekilde belirtmektedir.
1.4. Yörük Obalarında ve Bozahmetli Yörük Aşireti’nde Komşuluk İlişkileri
“Ben 1992 yılının güz aylarında hayvancığı bıraktım. Daha doğru bir
Yörük obalarında komşuluk ilişkiler yardımlaşmayı zorunlu kıldığından
ifadeyle babam tüm develeri ve hayvanları satarak Seydişehir’e yerleşti. Çok
çok önem arz etmektedir. Yörük obalarında komşuluk ilişkilerinin devamı sürekli
hüzünlü bir ortam vardı. Develerin ağladığına şahit oldum. Özellikle devenin
etkileşimin yanında, kolayca karşılık verilebilecek küçük hediyelerin alınıp
birisini Manavgat’tan tüccarlar alıp, turist gezdirmek için kullandılar. Ağızları
verilmesiyle de sağlanır. Örneğin kadının biri börek yapmış ya da yaban meyvesi
tellerle kapalı olan deve, günlerce aç kaldı ben buna şahit oldum ve çok üzüldüm.
toplamışsa, bunların bir bölümünü komşusuna götürür (Delaney, 2009, 224).
Biz onlara canımız gibi bakardık. Hayvancılığı bırakan son kişi değilim ama deve
Yörük aşiretleri ve cemaatleri Bozahmetli'lerde olduğu gibi genellikle akraba
sürülerini satıp yerleşen son Yörük benim bizim aşirette. Şimdi ise Eti Alüminyum
topluluklardır. Egawa-Şahin, Ege Yörüklerinden bir Yörük Cemaati için şunları
tesislerinden de ayrıldım. Emeklilik için gün dolduruyorum.” (MŞ, 41, E).
ifade ederler; "Yağcı Bedir Yörükleri cemaatini teşkil eden ailelerin, yakın akrabalık
Son dönemlerde aşiret mensuplarının gençlerinde yükseköğrenim
bağları içinde oldukları söylenebilir. Bu durum göçebelerde Cemaat, Tir, Bölük,
görenlerin sayısında da artışlar görülmektedir. Yüksek düzeylerde devlet
Mahalle, Oba gibi adlarla bilinen grupların, bazı istisnalar dışında birbirlerine
memurlukları başta olmak üzere, doktor, mühendis, akademisyen ve öğretmen
uzaktan veya yakından akraba olan kimseler tarafından meydana getirildiğini
olanlar bir hayli fazladır. Bunların dışında orta yaş ve üzeri genellikle Manavgat
göstermesi bakımından önemlidir" (2007: 50). Yörük obalarındaki akrabalık
bölgesinde turizmde çalışmaktadır.
ilişkilerinin yoğun olması komşuluk ilişkilerine de yansımıştır.
Bozahmetli Aşireti mensupları, yerleşik hayata geçtikten sonra şüphesiz
“Biz genellikle Yazılı Yaylası’nda yaylayan Yörüklerdeniz. Bizim oba,
bazı adaptasyon sorunları yaşamakla beraber, göçerken yaptıkları ekonomik
babamın çadırı, abim Hasan Ali’nin çadırı, eniştem Ali Uslu’nun çadırı ve benim
faaliyetler onların yerleşik yaşamla bütünleşmelerine olumlu katkı yaptığı görülür.
çadırdan oluşurdu genellikle. Anlayacağınız babam, abim, ablam ve benim çadır
“Bizler hayvanlarımızı ve onların ürünlerini çeşitli pazarlarda ve şehirde
obayı teşkil ederdi. Bazen Bakaran adındaki güzle de amcam Ak Mehmet ve
sattık. Sürülerimizi otlatmak için sürekli farklı köy meralarında bulunduk. Kışları
horantası da dâhil olurdu. Bu saydığım obalarla çadırlarımız yan yana olurdu.
daha çok etraftaki köylerin meralarında geçirdik. Hatta çocuklarımızı her yıl farklı
Akraba olmayan komşular ise en az bir kilometre gibi uzak bir yerde yine kendi
bir köy okulunda okuttuk. Bu süreçte yerleşik hayatı az çok tanıdık, iş yaptığımız
horantalarıyla başka bir oba oluştururlardı. Örneğin, Yazılı Yaylasında Yan Ali
birçok insan ve onlarca dostumuz oldu. Dolayısıyla buralara yerleşince çok da
obası, Bakaran da ise Goca Bekir obası bize yakın bir yerde çadır kuran uzak
uyum sorunu yaşamadık, işleri iyi ya da kötü yola koymamıza katkı sağladı” (İŞ,
komşularımızdı” (HŞ, 54, E). Yörük obalarında komşuluk, şehirlerdeki komşuluktan çok daha etkindir.
49, E) Görüldüğü gibi Bozahmetli aşireti üyeleri yerleşik hayata geçince
Obalar arası ilişkilerin sıkı ve samimi bir ortamda gerçekleşmesi çoğunlukla evlilik
ekonomik yaşama uyum konusunda ciddi sorunlar yaşamadıkları görülmektedir.
kurumuna da yansımıştır. Bu durum yeni evlenecek gençlerin tercihlerini de
118
119
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Aşiretin bazı üyelerinin de çeşitli alanlarda ücretli olarak da çalıştıkları da
özbelerle alınan kibritler yeterince korunaklı bir ortam olmadığından zaman
tercih olduğuyla ilgili yapılan bir araştırmada deneklere aile reislerinin eşleriyle
zaman ıslanır ve ateş almaz. Bu gibi durumlarda daha önceden odun ateşi yakmış
nasıl tanıştığı sorulmuş üç yüz denekten elli üç tanesi ‘komşumuz olduğu için’
bir komşuya ihtiyaç duyulur ve çadırdaki küçük çocuklardan birisi oba
cevabını vermişlerdir (Doğan, 2004: 34).
komşusundan birkaç öksü alıp gelmesi konusunda görevlendirilir.
“Son yıllarda obalar arası komşuluk ilişkileri de değişime uğradı tabii. İşin
“Köy Tokat’ına kaçan eşeğin köy muhtarına bir miktar kefalet verilerek
içine teknoloji girdi çadırın da eski tadı kalmadı. Gene de şehirdeki gibi değil tabii,
alınmasından tutun, gün içerisinde havanın ani soğuması sonucu kulakları
komşu obanın büyükleri biz çocukları yahut gençleri istedikleri gibi
soğuktan düşme noktasına gelmiş bir çocuğun oba komşusundan aldığı kapüşonlu
hızmatlanabilirler, bizler büyüklerin buyurduklarını tutmak zorundayız" (MU, 26,
gocuğu giyince ermiş olduğu rahatlama duygusuna varıncaya kadar hayatı
E).
paylaşır Yörüklerimiz” (YŞ, 55, E). Bozahmetli Yörük Obalarındaki komşuluk ilişkileri büyük oranda çadır
Bozahmetli Aşireti’nde komşularla yardımlaşma günün tamamına
etrafında gerçekleşmektedir. Yaylakta olsun kışlakta olsun Yörük obaları üç beş
yayılmıştır. Obalar arasındaki yakın akrabalık bağları ve yaşamın zorlaması odaklı
çadır öbeğinden oluşur. Bu çadır kümeleri genellikle yakın akrabadırlar, nadiren
sıkı ilişkiler adeta oba komşusunu evin bireylerinden birisi yapmıştır. O kadar
de başka Yörük aşiretlerinden de komşular olabilir. Çadır sayısının az ve arazinin
yardımlaşmaya ihtiyaç vardır ki günün ağarmasından gecenin zifiri karanlığına
engebeli olması komşuluk ilişkilerinde yardımlaşmayı zorunlu hale getirmektedir.
kadar obalarda gerçekleşen tüm işler esasen ortaktır. Keçi yahut koyun sürülerinin
Heran bir obanın diğerine ihtiyaç duyması kaçınılmazdır. Bu durum yerleşik hayata
günlük sağılma işlemlerinde, süt değişikliği işlerinde, ekmek yapımında, ılkı
geçmiş aşiret mensuplarında obalardakinden bir hayli farklıdır. Kırsal kesimlerdeki
zamanından sonra ayırma işlerinde, kırkımlarda, hayvanların bitlenmemesi için
sıkı ilişkiler yerini mesafeye bırakmıştır. Göçebe hayatı yakın geçmişte bırakmış
yapılan dezenfeksiyon işlemlerinde, ortaklaşa yapılan eğlence ve düğün
olan Yarı Göçebe ve Kenar Mahalle Göçebelerindeyse komşuluk ilişkileri, Tam
merasimlerinde kısaca her an birbirlerine ihtiyaç duyan bir komşuluk ilişkisi vardır.
Göçebe Yörük obalarına oranla biraz gevşemiş olsa da önemini korumaktadır.
Hatta komşunun davar çobanının bir mazereti olup sürüyü otlatamıyorsa diğer
“Yerleşik hayata geçeli yirmi sene oldu fakat gönlüm hala yaylalarda.
çoban iki davar sürüsü birbirlerine karıştırılıp birlikte otlatır.
Şehir hayatında ilişkiler yapmacık, komşuluk ilişkileri de yok denecek düzeyde.
“Gece hayvanlarla birlikte dağda kalıp geceleme olayına yatı adını veren
Yörük obalarında hiç öyle miydi? Bizim obalarda yediğimiz, içtiğimiz ayrı gitmezdi.
çobanlar, yatıda da imeceye devam ederler, azıklarını bölüşürler, biraz gırgır
Obadan birisi pazara gitse diğerine de bir şeyler alır gelirdi. Tabii yaylalarda
muhabbeti yapıp gülüşürler, gece ayın şavkının ortalığı aydınlattığı vakitse pür
koşularımızı biz seçerdik, fakat şehirde komşuları seçme gibi bir lüksümüz yok”
dikkat kesilirler kurt yahut ayı sürüye dalıp zarara yol açmasın diye. Çobanın birisi
(MAA, 53, E).
aşağı tarafı diğeri yukarı tarafı tutsun ki davar sürüsü zayi olmadan çadıra
Yörüklerde
komşuluk
ilişkileri
oldukça
güçlüdür.
Bu
durum
varabilsinler” (HU, 39, E).
atasözlerimize kadar girmiştir. Komşu komşunun külüne muhtaçtır, sözü esasen
Sarıkeçili, Honamlı, Yağcı Bedir, Horzum, Karakeçili ve Bozahmetli gibi
Oba obanın közüne muhtaçtır anlamında kullanılmıştır. Elektriğin ve tüpün
birçok Yörük Aşiretinde de kırkım, teke katım, katışma, seçim ve göç gibi dönemlik
olmadığı çadırda en önemli ihtiyaçların başında ateş gelir. Ateş yakmak için
ve gündelik rutinlerde obalar arası sıkı komşuluk ilişkileri neticesinde birçok Yörük
120
121
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
etkilemiştir. Yörüklerde oba komşuluğunun evlilik yapacak kişilerde önemli bir
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
taşıdıklarını, ayakkabı yerine çarık giydiklerini hep anlatır. Ne var günümüzde
gerçekleşmiştir; “Sonbaharın soğuğunu çok iyi hissettirdiği aylardan Eylül ve yıl
herşeyin kolayı var şimdi der. En önemlisi yaylalarda hastalanan hastalarımızın
1984’tü. Soğuk bir sabah vakti oğlak gütmek için erken kalkmam gerekiyordu. Gün
çoğu zaman imkânsızlıklardan ölüp gittiğinden söz eder. Bizlere siz naylon
üzerime doğmadan işime başlamak için acele etmek zorundaydım. Kalktım,
bebeksiniz der. Ben ise yine kıl çadırda büyüyorum. Aslında yine güttüğümüz
giyindim. Hava o kadar soğuktu ki, zangır zangır titriyordum. Kulağımı
davar, yediğimiz peynirli çomaç. Değişen ne derseniz, değişen sadece teknolojik
hissedemiyor, onu bir şeylerle kapatmak istiyordum. Ala çuvalı, oturgun çuvalı,
araçlar değil, değişen aynı zamanda Yörük kültürü. Şimdi suyu eşekle değil
sitille çadırın birleştiği ölü noktaları yokladım; fakat kafama giyecek bir şey
arabayla getiriyoruz, göçerken deve yerine traktör kullanıyoruz. Yaylada bir
bulamadım. Oba komşularından ödünç bir şeyler almak yaygın bir davranış
hastamız mı oldu cep telefonundan 112'yi arıyoruz, acil helikopteri gelip alıyor
olduğundan aklıma Hasan Ali dayımın fesini almak gelmişti. Birbirine zıt yaratılmış
hastamızı. Yani babamın anlattıkları ile bizim yaşadığımız farklı bir hayat”( TU, 16,
bir çift olan yengemle dayımın hanesi, bize en yakın çadırdı. Koşarak yengeme
E).
vardım ve kulağımı örtecek bir şey vermesini istedim. Ala fesi verse fit olacaktım
Yörüklerde olduğu gibi ülkemizin her bir köşesinde özellikle de kırsal
ki, tuttu bana dayımın yeni alıp da giymeye kıyamadığı yeşil gocuğunun
kesimlerde komşuluk ilişkileri oldukça güçlüdür. Anadolu'nun mütevazı bir
kapüşonunu verdi. Çok sevinmiştim. Kapüşonu kulağıma geçirince, sabah
köyünde sosyolojik bir araştırma yapan Delaney, komşulukla ilgili bir gözlemini şu
rüzgârının sesi kesilmişti adeta. Sımsıcaktı, içi deve yününden yapılmış olmalıydı”
şekilde ifade eder; "Evlerin karşılıklı olarak açık olduğu komşuluk ilişkilerine göre
(Uslu, 2010: 80-81).
misafirperverlik daha kurallıdır; yine de komşu ile misafir arasındaki çizgi çok
Yaşam tarzlarının doğası gereği imeceye ihtiyaç duyan Yörüklerde
incedir; bunu bir akşam beni ziyarete gelen küçük erkek çocuklardan öğrendim.
komşuluk ilişkileri günümüzde hala kentlerdeki çekirdek ailenin bireyler arası
Çok memnun olmuştum, onlara misafir gibi davrandım, gelmelerinden çok mutlu
ilişkilerinden bile öte bir noktadadır. Fakat gelişim ve değişim sadece
olduğumu söyledim. Yanıtları “ama biz misafir değil komşuyuz!” (2009, 230).Ünlü
büyükşehirlerde gerçekleşmiyor, az da olsa kasabalarda köylerde hatta Yörük
Fransız tarihçi Fernand Braudel’in “Medeniyetler son nefeslerini yüksek dağ
obalarında etkisini göstermektedir. Traktör ve kamyonetlerin iş gücüne katkı
silsilelerinin zirvesinde verir” sözünden Yörük obalarındaki komşuluk ilişkilerinin
sağlaması, cep telefonu ve televizyonun çadırlara kadar girmesi günümüzde onları
Modernite’den en son etkileneceğini fakat nihayetinde etkilenebileceğini
da etkilemiş az da olsa obalar arası ilişkiler de bundan nasibini almaktadır. Atmışlı
anlıyoruz.
yıllardan sonra Yörüklerin hayatlarına giren naylon da konargöçerler için önemli
bir değişim ve kolaylık sağlamıştır. Eskiden oba komşusundan köz almak yahut el
1.5. Konargöçerlerde ve Bozahmetli Yörük Aşiretinde Aile Yapısı, Akrabalık
fenerini ödünç almak için giden Yörük çocukları şimdilerde kullandıkları akıllı
İlişkileri
telefonları şarj etmek veya akşam televizyonda birlikte maça bakmak için gider olmuşlar.
İnsanlar tabiatı gereği birlikte yaşamaya mecburdurlar. Birlikte yaşamanın en önemli unsurları ise aile ve akrabalık ilişkileridir. İbni Haldun,
"Babam anlatır deve katarları ile göç ettiklerini, naylon olmadığı için
“Şüphe yok ki, insani içtima (insanların toplum halinde yaşamaları) zaruridir.
yağmur karşısında perişan olduklarını, suyu keçi derisinden yapılan tuluklarla
Filozoflar bu hususu “insan, tabiatı icabı medenidir” sözleriyle ifade etmişlerdir.
122
123
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
anısı oluşur. Bu anılardan birisi de Bozahmetli Yörük Aşireti'inde şöyle
Çekirdek aile, anne, baba ve çocuklardan oluşur. Eskiden hane halkına
toplumu oluşturan en önemli yapı taşlarından birisidir. Klan toplumlarda aile ve
yalnız çekirdek aile yani anne, baba ve çocuklar değil, bunlarla birlikte birinci
akrabalık ilişkileri daha kuvvetlidir, yerleşik hayat ve neticesinde oluşan kent
derece akraba olan fertler ve aileleri de dâhildi. Bu akraba aileler daha ziyade
kültürü ise geniş aile başta olmak üzere akrabalık ilişkilerini büyük sekteye
baba tarafından olanlar; kayın biraderler, eltiler ve çocukları, amcaları ve eşleri,
uğratmıştır. Türkdoğan, “Yörüklerin gelenek ve göreneklerinde günümüze kadar
çocukları amcaoğulları ve eşleri, çocukları, görümceler, kocaları ve çocukları da
orijinalliğini korumasındaki önemli bir faktör, bu insanlarda asabiyet ve grup
dâhildi. Ayrıca, akrabalık ve arkadaşlık ilişkilerinin oldukça güçlü olduğu kırsal
dayanışmasının yüksek olduğudur. Grup dayanışması bir taraftan bu toplum yapısı
bölgelerde akrabalık ilişkileri ve arkadaşlık ilişkileri bazen o kadar ileri gider ki kan
içindeki sınıflaşmayı engellerken, diğer taraftan da hızlı değişmeye engel
kardeşliği yapılması gündeme gelebilir. Kan kardeşliği, iki taraf bir araya gelir,
olmuştur” (1995: 395).
kollarında veya ellerinde ufak bir yer kanatırlar ve birbirlerinin kanlarını emerler,
Kültür, aile ve akrabalık ilişkilerinde önemli mihenk taşlarındandır.
böylece kan kardeşi olurlar (Erdentuğ, 1968: 31-47). Yörük obalarında ve kırsal
Toplumsal ortamda hayat bulan insan için en önemli oluşumların başında yer alan
bölgelerde sıkça rastladığımız kan kardeşliği, akraba fertlerin aile ve akrabalık
kültür, en temelde yaşam tarzı olarak görülebilir. Bu anlamda kültür bir toplumun
ilişkilerinde birbirlerine ne denli bağlı olduklarını göstermesi açısından oldukça
ve o toplumda yer alan bireylerin nasıl yaşadıkları, düşündükleri, eyledikleri, neyi
önemlidir. Egawa-Şahin, “Yağcı Bedir Yörüklerinde sosyal yapılanmanın en küçük
ne şekilde ürettikleri sorununa karşılık gelmektedir. Bu toplumu, toplumsal grubu
ve en temel birimi hanedir. Bir hane, genellikle bir çadıra sahip olan ve bir çadırda
belirlemek, tanımak, tanımlamak doğrudan onun sahip olduğu kültür düzlemine
oturan aile üyeleridir. Bu bakımdan diğer göçebe gruplarda olduğu gibi Yağcı Bedir
bakmaktan geçer. Kültür düzlemi insanın yapıp etmelerinin tümünü yansıtan bir
Yörüklerinde de çadır denince hane akla geliyor. Hanelerin birleşmesinden de
aynadır çünkü. Bu bakımdan toplumsal varlık olan insanın kimliğini, bakış açısını,
cemaat adıyla bilinen grup veya birim meydana gelmektedir. Burada dikkat çeken
yaşam tarzını ele verecek en önemli kavramların başında kültür gelmektedir
en önemli hususlardan biri, evli hane sahibi biraderlerin ayrı ayrı yazılmış
(Alver, 2013: 185). Kültürü oluşturan en önemli unsurlardan birisi dil diğeri ise
olmasıdır” (2007: 49).
ailedir. Aile kurumu, toplumu oluşturan en önemli kademedir. Dikeçligil’e göre
“Konargöçer olan Bozahmetli Yörük Aşiret’i mensuplarında aile yapısı
aile; “Bireyin toplum ile bağını oluşturan ve sürekliliğini sağlayan sosyal bir kurum
geleneksel Türk aile yapısında olduğu gibidir. Aile, sadece anne, baba ve
olarak aile, çocuğun bakımı, ihtiyaçlarının giderilmesi ve sosyal inşasını
çocuklardan oluşmaz, dede ve ebenin de olduğu hatta evli kardeşlerinde
gerçekleştirmektedir” (2012: 24). Yine aile kurumu ile ilgili birçok çalışması
bulunduğu bir obadan söz edebiliriz. Ailenin reisi aynı zamanda obanın da reisidir.
bulunan Aydın ise; “aile kavramı ile ilgili bir tanımlama yapacak olursak; genelde
Obanın reisi, aşiretin en yaşlı akil adamıdır. Ancak, yerleşik hayata geçmiş aşiret
iki cins arasındaki ilişkileri, neslin devamını düzenleyen, standartlaştıran bir
mensuplarının aile yapısı, modern Türk aile yapısı gibidir. Ebe ve dedenin etkinliği
sistemdir. En yaygın formu, erkek ve kadının çocuklarıyla birlikte evde yaşadığı
kırılmıştır. Günümüzde ise aile, daha çok anne, baba ve çocuklardan oluşur” (AU,
monogamidir. Bu temel kurum altında nişanlılık, evlilik, çocuk bakımı, yasal
69, E).
ilişkiler ve bunlara benzeyen alt kurumlar yer alır” (2011a: 21) görüşüne yer vermiştir.
Bozahmetli Yörük Aşireti’nde de akrabalık ilişkileri oldukça güçlüdür. Aşiret, kısmen dışa kapalı bir topluluktur. Zira aşirette yakın geçmişe kadar aşiret
124
125
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Yani insan için cemiyet düzeni içinde yaşamak şarttır” (2013: 213). Aile, bir
Aşirette toplu merasimler oldukça önemlidir.Doğum, ölüm, düğün,
geçtiği aşirette evlilikler genellikle yakın akrabalardandır. Amca, dayı, hala ve
nişan, asker uğurlama, diş göllesi(diş bulguru) gibi acı ve tatlı günlerde aşiret
teyze çocukları arasındaki evlilikler, son yıllarda göçebelerin yerleşik hayata
mensuplarının büyük bir kısmını görme olanağı ortaya çıkmaktadır. Davet olsun
geçmesi ve yeni komşular, yeni iş arkadaşları edinmeleriyle birlikte nitelik
olmasın, bir Bozahmetli’nin merasimi varsa doğal davetli olarak görülür. Zaten
değiştirmiştir. Aşiretin büyük bir kısmı Manavgat’ta yaşamaktadır. Manavgat’ın
toplu merasimlerdeki içten yapılan sohbetler, muhabbetler, ortak anılar bunların
turizmle olan bağı gereği aşiret mensubu gençlerin büyük çoğunluğu turizmle
en temel göstergesidir. Örneğin orta yaşlardaki bir aşiret mensubu düğüne gelen
uğraşmaya başlamış ve iş ortamlarının getirdiği yeni yüzlerle tanışma imkânı
davetlilerin hemen hemen tamamını isim isim bilir. Kim, kimin çocuğu yahut
neticesinde de yeni evlilikler ve yeni akrabalıklar görülmüştür. Antalya merkez,
babası bunlar herkesçe bilinen bir durumdur.
Seydişehir, Akseki, Serik, Beyşehir ve civar köylerde yaşayan aşiret üyeleri Taşeli
“Aslına bakacak olursak bir sülaleyiz. Sonuçta çoğumuzun büyük büyük
ve Teke bölgelerinde yoğun olarak yaşamakta ve bulundukları bölgede yeni
dedesi Ali Kiya’dır. Ali Kiya’nın dörk karısı varmış, Uslu’lar, Eskiler ve Şirinler bir
akrabalıklar oluşturmaktadırlar.
karısından, Bozlar, Şekerler ve Çetinler bir karısından, Güzeller, Tuğcular bir
“Bugün aşiretin büyüklüğü on binlerle ifade edilir haldedir. Benim küçük
karısından Özdenler, Curalar bir karısından vesaire yani hep bir soydan
bir araştırmalarım neticesinde Antalya ve Konya bölgesinde toplam yirmi bini
gelmekteyiz. (Acırlar ve Özler ise akraba olmalarına karşın aynı atanın evlatları
aşkın Bozahmetli Yörük Aşireti’nden bahsedebiliriz. Son çeyrek asırda hızla
değillerdir.) Babalarımız bir, fakat analarımız farklı, bu yüzden analardan
büyüyen ve genişleyen aşiret sadece Türkiye sınırları ile sınırlı kalmamış başta
kaynaklanan farklar olabiliyor bazen. Çeşitli rivayetler olsa da benim bildiğim
Almanya olmak üzere dünyanın dört bir köşesine yayılmıştır. Sosyal medya ile
kadarıyla Ali Kiya veya onun babası mı dedesi mi belli olmayan bir köselerden
biraz olsun iletişim kurma imkânımız olsa da, artık özel bir nüfus sayımı
bahsediliyor. Goca Köse yahut Köseler diye birisi varmış en dipte, fakat ondan
yapılmadığı sürece net bir nicel yapının tespiti pek mümkün görünmüyor” (MA, 32,
aşağısı bilinmiyor.” (MU, 80, E). Bozahmetli Yörük Aşireti’nin üyelerinde diğer birçok sosyal grupta ve
E). Aşirette kültürel yapı oldukça güçlü ve önemli bir yere sahiptir. Aşiret
derneklerde görülmeyen tabii bir etkileşim vardır. Aşiretin bir üyesi hastalanmış
mensupları arasında akrabalığın verdiği bağ neticesinde ilişkiler güçlüdür. Düğün
ve hastaneye düşmüşse, hastane çalışanlarını zor durumda bırakacak derecede bir
ve özel günlerde aşiret mensuplarının tümü davet edilmemiş bile olsa doğal
ziyaretçi yoğunluğu yaşanır. Düğün ve cenazelerde de bölgedeki bütün aşiret
davetli sayılır. Aşiret mensubu olmak, tıpkı bazı spor kulüpleri vb. de olduğu gibi
üyeleri hazır bulunur. Düğünlerde garsonluk hizmetini aşiretin genç erkekleri
özel statü ve ayrıcalık oluşturur.
gerçekleştirir. Yemek pişirenler ve bulaşığı yıkayanlar da gönüllü aşiret
“Biz Manavgat ırmağının Alanya yakasında oturduğumuz içinbize
kadınlarıdır. Cenaze hizmetlerinde de herkes ne yapması gerektiğini bilir.
Turşamba Yörükleri derler. Fakat aşiret ister ırmağın bu yakasında otursun iterse
“Bizim Yörükler birbirlerine çok tutkundur. Acı ve tatlı günlerinde oba bir
öteki yaka da otursun soyadı Koç olsun, Özden olsun, Uyanık olsun fark etmez,
bakmışsın hemen birlik ve beraberlik içerisine girmiş. Çok acılar yaşadım, çok
hepimiz Bozahmetli Yörükleriyiz”(HYU, 82, E).
mutlu günler gördüm. Arkadaş dediğin şey gelip geçicidir. Akraba ise kan bağının verdiği bir şey olsa gerek, bir bakmışsın hemen herkes toplanı vermiştir. Mesela
126
127
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
dışından kız alıp verme yok denecek kadar azdır. Akrabalık ilişkilerinin birbirine
yaklaşmakta olduğu görüldüğünde, köpeğin saldırısını önlemek için gençlerden
mezarlığında gördüğüm şey çok netti. Tokuç Mustafa ve Kümük’ün Ramazan
biri koşarak çadırdan çıkarken, kadınlardan biri de etrafı toplamaya, örtüleri,
mezarlarını kazdılar. Adamlar bu işi yaparken hiç yüksünme falan bir şey yok,
yaygıları düzeltmeye, yastıkları düzgün bir şekilde sıralamaya ve aceleyle ortalığı
zevkle yapıyorlar” (EÖŞ, 33,E).
bir kez daha süpürmeye başlar (Johansen, 2005: 136).
Bozahmetli Yörük Aşireti akraba bir topluluk olduğundan genel olarak
"Misafirperverlik deyince akla Yörükler gelir bence. Ortalama bir Yörük
ilişkiler doğal ve samimi bir seyir izlerken, bazen çekirdek aile içerisinde de
Obası'nda 150-200 civarında keçi yahut koyun sürüsü bulunur, bu sürüden yılda en
görülebilen sıkıntılar da yaşanmaktadır. Aşiret, sanki büyük bir aile gibi tutum
az 15-20 tane davar gelen misafirler için kesilir. Yani küçük bir hesap yaparsak
sergiler ve bir Yörük aşireti mensubuna yakışmayacak hareketler tüm aşiret
sermayenin %10'u misafirlere ayrılmıştır. Tabii yerleşik hayata geçen Yörüklerde,
tarafından yadırganabilir. Bazı kötü alışkanlıkları olan aşiret üyeleri toplumsal
özellikle de Bozahmetlilerde misafir çok önemlidir. Evde misafir yoksa bir gariplik
baskı ile karşı karşıya kalabilir. Aşirette, güzelliklerin takdir edildiği, yanlışlara
var demektir" (AU, 43, E).
karışıldığı bir durum söz konusu olup, çok formel bir yapıda olmasa da gizli bir iç
Bozahmetli Yörük Aşireti’nde misafir baş tacıdır. Yörük obalarında gelen misafire mutlaka oğlak yahut davar kesilip, ikram edilir. Yoğurdun ve peynirin en
denetim vardır. Bozahmetli Aşireti’nde, tıpkı geleneksel Türk aile yapısında olduğu gibi
iyisinden verilir. Mesela lor peyniri yahut sakatat ikram edilmez. Gelen misafir
ailenin reisi babadır. Buna karşın obalarda kadının rolü ve önemi çok fazladır.
sadece bir kişi ise davar kesmeye ihtiyaç yoksa un çuvalının içinde çocuklardan
Kadının çadıra mutlak hâkimiyeti vardır. Obalarda aile içi görev dağılımı vardır;
saklanan ve bu tür durumlar için bekletilen dondurulmuş kavurma çıkarılır. En
genellikle davar çobanları ailenin büyük oğlanlarından, oğlak çobanları küçük
azından kavurma ikram edilir ve usulen de olsa davar kesme mevzusuna değinilir.
oğlan çocuklarından seçilir. Kız çocukları daha ziyade mutfak işleri, çamaşır işleri
Gelen misafir üçten çoksa hemen davarın biri kesilmiş ve ağaca asılmıştır artık.
ve sutaşıma işleri ile vazifelidirler. Evin kadını çadırla ilgili bütün işlerden ve
“Bozahmetli Yörüklerinde misafir çok önemlidir. Çadırın köşe bucağında
çocuklardan sorumludur. Çadırda ekmek haftada birkaç kez kadınlar tarafından
yiyecek ne varsa çıkarılır. Misafir baş tacıdır. Yörüklerde gelen misafire davar
yapılır. Aile reisi erkek, pazar alışverişlerinden ve sürünün alım satımı gibi oba için
kesme ürüsümü vardır. Çuvalların en uç köşelerine saklanmış kıymetli yiyecekler
çok önem arz eden durumlardan sorumludur.
çıkarılır, eğer davar kesilmemişse en azından don yağında saklanmış olan kavurma ısıtılır. Zaten misafir için bekletilen ala keçeler serilmiştir. Velhasıl tüm oba
1.6. Bazı Yörük Aşiretlerinde ve Bozahmetli’lerde Misafirperverlik
teyakkuz içerisindedir”(ŞÖ, 54, E).
Misafirperverlik Türk toplumunda en yüksek değerdir. Misafirperver,
Eğer oba çok gariban bir obaysa ve ani baskınla karşı karşıya kalmışlarsa,
“misafir” ile “ilgilenmek, beslemek” anlamındaki “perver” kelimelerinin
kuru katı ne varsa ikram edilir, bu esnada oba sahiplerinden sadece obanın reisi
birleşmesinden oluşmuştur. Delaney, “Misafir kısa bir sohbet için gelmediyse ev
yemekten yer, diğerleri biz tokuz deyip kenara çekilirler. Hâlbuki karınları oldukça
sahibinin yaptığı işi bırakıp onu ağırlaması gerekir. Çay yapılır, yemek getirilir, ateş
açtır, misafirler gittikten sonra kalan bir şeyler olursa onları paylaşırlar.
güçlendirilir, eğer gerekiyorsa yataklar hazırlanır. Bazen bu ziyaretler önceden
"Misafir bizim baş tacımızdır. Uzun kış geceleri misafirlerle şenlenir.
kararlaştırılır, ama genellikle habersiz gelinir” (2009, 230). Bir misafirin çadıra
Fıstık, Portakal ve Gavurka ikramlarımızın başında gelir. Aşiretimiz bir akraba
128
129
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
geçtiğimiz günlerde Cemile ebeyi kaybettik. Allah rahmet etsin. Hafızhoca
topluluk olduğunda olsa gerek çok sıkı bir ilişki ve yoğun bir misafirlik ortamı
lastik, oturgun çuval, mekap, ırbık ve peynir ilegeni... " Alime ablama sordum ibrik
vardır. Aşiret dışında gelen misafirler ise çok önemle ve özenle karşılanır. Misafiri
mi dersiniz ırbık mı diye " ırbık deriz" dedi ya peşkir dedim "ona hem havlı deriz,
mutlu etmek için ağzı laf
hemide peşkir" dedi, tıpkı Batı Toroslarda yaşayan Bozahmetli Yörükleri gibi. Oba
yapan ve espri kabiliyeti yüksek olan tanıdıklar
tam bir Yörük Müzesi görünümündeydi. Obanın önünde duran traktör, Rus
Bu özellik sadece Bozahmetli Yörük Aşireti ile sınırlı değildir elbet.
motoru denilen bir motosiklet, peynirlik, tavuklar için holluk, lor peyniri kaynayan
Yörükler genel olarak çok cömert insanlardır, misafiri çok severler. Konya’da
kazan, kuzulukta bulunan kuzular, birkaç körpe oğlak, üç beş Menemen
ikamet eden birkaç araştırmacı arkadaş ve bir Japon misafirle çıktığımız çat kapı
Yörüklerine has Yörük çadırı ve yürekleri sadırlarına sığamayan bir grup insan!
oba ziyaretleri adlı günübirlik Yörük Çadırı ziyaretinin ilk durağında Karaman’ın
Günün yorgunluğunu henüz hissetmeden gün öşermeye başlamış ve son
İhsaniye bölgesinde Havva adında koca yürekli bir Yörük kadını karşıladı ve bizi
durağımız Torosların Kültür Mirasçısı Sarıkeçili’ler olmuştu. Yolun kenarında adeta
tulum peyniri ve pekmez ikram etmeden bırakmadı. Küçük kızı Emine ile birlikte
kanatlarını açmış bizi bekleyen kara bir çadır gördük ve aracımızın kontağının sesi
obada yalnız başınaydı. Özellikle Japon misafirimize büyük tanzimlerde bulundu
kesildi ve araçtan indik. Altı erkekten oluşan bir ekiptik. Çadıra yaklaşınca gördük
ve Yörük kültürünün bir parçası olan yufka ekmekten lokma nasıl yapılır onlardan
ki evde sadece bir kadın var o da ekmek eyliyor. Çekinir diye tereddüt ettik bu
söz etti ve uygulamalı olarak gösterdi. Karlama denilen pekmezli ve şekerli
kadar erkek falan filan diye, ama Yörük Kadını korkar mı hiç en ufak bir kuşku
karışımdan ikram ettiler. Obanın önünde kuru oduna saplanmış nacak orada dura
duymadan “buyurun gelin niye çekiniyorsunuz, buyurun” diye bizleri çadırına
dursun bizler oradan ayrılırken çadırlarının önlerinde durarak küçük kızın el
davet etti. Davete icabet esnasında bir abimiz yahu abla hiç korkmaz mısınız yanız
sallaması eşliğinde uğurladılar. Bol bol fotoğraflarını çektiğimiz Yörük Obalarından
başına falan diye mevzuya girince “iyiler iyi ile kötüler kötü ile karşılaşır, bizim
ayrılmadan yaban nanelerinden koklamadan geçemedim, sahi su bidonlarının
buralarda öyle şeyler olmaz, olursa da bir halyoluna bakarız” diyerek bir Osmanlı
içlerine atılan ve suya koku veren o bitkilerin adı sanırım yarpuzdu. Yarpuzlardan
kadını örneği sundu bizlere Fatma abla. Bizlere gözleme yapıp ikram etti. Aslen
bir tutam koparıp arabamızın içine astık ve Japon misafirimize yarpuzlu sudan
Tatar olan bir ağabeyimiz vardı, o para falan versek demek istedi çok kötü fırça
ikram ettikten sonra oradan ayrıldık.
yedi. “Sizler tanrı misafirlerisiniz yanlış duymuş olayım” diye de kızdı. Arabamız
İkinci durak bir Menemen Yörük’ü olan Halil Topçu'nun obasıydı. Kültür ganimeti bulmuştuk adeta o obada. Obaya gelir gelmez yolda karşıladı Halil abi
yürüdü fakat bizim gönlümüz Toroslarda kaldı. Birkaç
gün
önce
yapmış
olduğumuz
Toroslardaki
göçerleri
bizleri ve hemen salaksaldı bir şeyler hazırlayın diye obaya. Birkaç hoş peşten
ziyaretimizden çok etkilenmiş ve yenilerini yapma kararı almıştık. İlk gezimiz
sonra “kahvaltımız hazır buyurun kuru katık bir şeyler yeyin” diye bizleri çadıra
Karaman-Ermenek bölgesinde konargöçer yaşayan Menemen Yörüklerine olmuş
davet ettiler. Bizler yemek yerken çocuklar biz tokuz deyip kenara çekildiler, fakat
ve yanımızda bulunan Japon misafirimiz başta olmak üzere oradaki obalara
ben eminim onların karınları tok falan değildi, bu bir Yörük âdetiydi. Misafirler
hepimiz hayran kalmıştık. Anadolu insanı, misafirperverdir der geçer gideriz, ama
varken çocuklar sofraya oturmazdı. Ev sahipleri de usulen yer gibi yapar fakat asıl
yok bu kez silkelendik ve kendimize geldik. O gün sabahleyin telefonumda
payeyi misafirlere bırakırdı. Biz ısrar etsek de çocuklar sofraya oturmadılar.
cevapsız bir çağrı görmüş ve heyecanım artmıştı; zira arayan kişi koca yürekli bir
Çadırın içindeki bir kaç ayrıntı daha gözümden kalmamıştı; " ıraduya, peşkir, gara
Yörük kadınıydı. Hâsılı kelam arayan kişi Sarıkeçililer Dernek Başkanı Pervin Çoban
130
131
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
çağrılır, onların gönlü hoş tutulmaya özen gösterilir" (İŞ,49,E).
yüzden aşiret dışında bir misafir nadir gelir. Biz aşiret üyelerine de misafir
ulaşalım, biraz acele edin” diyordu telefonda. Hemen telefonuma sarıldım,
demiyoruz, onlar zaten ev sahipleri” (SE, 37, E).
Bayram Kabadayı ve İsmail Değirmenci ağabeylerimi aradım; fakat İsmail
Bozahmetli Aşireti’nin büyük bir kısmı artık yerleşik olarak yaşamaktadır.
Değirmenci’nin telefonuna ulaşılamıyordu. Onu bırakmak durumunda kaldık ve
Yerleşik olarak yaşayan aşiret mensuplarında da misafir evin bir parçasıdır.
alelacele çıktık Çumra yoluna… Önce Çumra merkezden Pervin ablayı aldık, uzun
Akşamleyin evde misafir yoksa o evde bir uğursuzluk “baykuş” var demektir. Kış
bir yolculuktan sonra ulaştık İbrahim Bacak’ın Obasına. Durmuş Ali, Mehmet, Ali
akşamlarını genellikle fıstık, portakal ve kavurga ikramı ile geçiren aşiret
ve Hasan adında yetişkin ve Muhammet, Âdem isimlerinde çocuklar vardı, bize
mensuplarında misafir olmazsa olmazdır. Yaz aylarında ise genellikle Seydişehir,
gün boyu yemek ve çay ikram eden ablalarımın adlarını bile sorma fırsatımız
Akseki vb. daha serin bir bölgeye taşınan yerleşik aşiret mensupları orada da
olmadı, muhabbetin koyuluğundan… Davar peyniri, koyun yoğurdu, domatesli
komşu ziyaretleri yapmaya devam ederler.
bulgur pilavı, gara çaydanlıkta çay ve yufka ekmek hatırımda kalan birkaç yiyecek. Yemekleri falan gören yok desem abartı olmaz o eşsiz manzarayı izlemekten. O
1.7. Son Yörük Aşiretlerinden Bozahmetlilerde Çocuk ve Eğitim
anın ölümsüzleştiği birkaç fotoğraf dışında bıraktık her şeyi orada. Sabahleyin
Yörük çocukları hem birçok şeyden mahrumdur hem de birçok şeye
develer yükleyip, tekrar yola koyulacak obada, köpekler yallandı ve davarlar
sahiptir. Onlar için renkli şehir hayatının getirdikleri oyunlar, sinemalar, yaş
yatağına sürüldü. Biz de çok katlı yalnızlıkların yaşandığı şehrimize yöneldik; fakat
pastalar vs. yoktur hayatlarında, bazı ailelerinin çocuklarının o renkli dünyaya
teker dönmek, araba yürümek istemedi!
özendikleri görülse de genellikle mevcut yaşam şekillerinin ne kadar doğal ve
Yukarıda birkaç farklı Yörük obasından ve yaptıkları ikramlardan söz edilmiş, Yörüklerin ne kadar misafirperver insanlar oldukları ortaya konulmuştur.
sağlıklı bir yaşam olduğunun farkındadır Yörük çocukları. Göçebe bir Yörük çocuğu olarak ilkokul yıllarımı dağlarda dolaşarak,
benzerlikleri
çadırda yaşayarak geçirmiş olmamdan ötürü o kadar çok şeye sahibim ki,
değerlendirilmiş, Bozahmetli Aşireti’nin buralarda gördüğümüz Yörük aşiretlerine
anlatmak için “Yengeçli Kuyu” adında çocukluk anılarımı derlediğim bir anı kitabım
oranla biraz daha yerleşik toplumla iç içe geçmiş ve entegre olmuş olduklarını
dahi oldu. Orada anlattıklarım o güzelim yıllardan sadece aklımızda kalan birkaç
kanaatine varılmıştır. Sarıkeçili Yörük obasında eski Türk inançlarından kalma bazı
hatıradan başkası değil. Çember yarışı, kuş kapanı, lastik sapanı, minik kedim pini,
inanışların ve ananelerin devam ettiğini, buna karşın diğer aşiretlerin günümüz
köpeğim gostak, mor erkeç ve Yörük göçü bunlardan sadece birkaç tanesi.
Türk toplum yapısına biraz daha yakın bir durumda olduklarını tespit edilmiştir.
Pejmürde hayatlarda dokunaklı hikâyeler daha fazladır olay sadece bu değil, Yörük
Toroslarda
yaşayan
obalar
arası
kültür
farklılıkları
ve
“Bozahmetli aşiretinde misafir diye bir şeyden söz etmek biraz garip olur,
çocuğu daha 7-8 yaşlarında bir sürünün sorumluluğunu alabilecek olgunlukta ve
biz onları misafir olarak saymıyoruz. Evler tanıdıklarla dolup taşıyor, misafir
oğlakları güderken diğer çoban arkadaşıyla üçtaş oynayıp, oğlağı zamanı
dediğin şey randevu falan alan kişilerdir. Biz de öyle mi? Bir bakmışsın evde
gelmeden obaya salıverecek kadar da çocuktur aynı zamanda.
oturacak yer kalmamış. Birinin geldiğini duyan ötekiler de geliyor. Tabii bu
bahsettiğim eş, dost, akraba için geçerli. Dışardan bir misafir gelmişse ki bu yılda
“İlkokula daha yeni başlamıştım. Babam beni yatıya yolladı. Yatıya giden
birkaç kez olur. Ona özel muamele yapılır. Ama bizim aşiret çok kalabalık zaten, o
çobanın çok dikkatli olması ve derin uykuya dalmaması gerekir. Çocuğuz ya, daha
132
133
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
ablamdan başkası değildi. “Davar kalkmadan, deve yola düşmeden göçerlere
davarı yatağına yatırmadan uyumuş kalmışım. Davar sürüsü ayın ışığına dağa
bir annenin sağlıklı çocuklar doğurduğu ve bu çocukların hayatta daha başarılı
dikilmiş gitmiş. Allah yardım etmiş olmalı ki davara kurt yahut ayı dadanmadan
oldukları anlatılmaya çalışılmıştır.
uyandım da sürüyü buldum. Bu durumu babama korkumdan söyleyememiştim”
sorularla onların yetişmesini sağlarlar. Bu da toplumsal aile ve toplumsal eğitim
Okula gitmek, yeni bir şeyler öğrenmek meraklı Yörük çocukları için
için önemli bir durumdur. Aydın, “Eğitim olgusunun üç temel özelliği vardır: eğiten
büyük bir zevktir. Daha doğru bir ifadeyle birileri tarafından anlatın ne olursa
ve eğitilen ayrımı, eğitimin planlı ve bilinçli olması ve toplumsal oluşudur. Tüm
olsun onlar için obalardaki arkadaşlarına ya da kardeşlerine anlatmak için iyi bir
eğitim kurumları gibi eğitim de bir toplumsal zemin üzerine oturur, onun eğilim ve
malzemedir. Yörük obalarında çocuklar arasında bilgi, bilmece yarışmaları
beklentilerine göre işler. Öyle ki en bireysel gözüken yetişme-yetiştirme ilişkisinin
düzenlenir, o yarışmalarla hayata hazırlanır çocuklar. Göçebe Yörük çocukları,
gerisinde toplumsal bir aile planı vardır” (2011a: 183-185). Özellikle Yörük
okullarına geç başlar, erken bırakırlar, göçerlerin okul dönemlerini keçinin yahut
obalarındaki yaşlılar çocuklara hem çeşitli soru yöneltirler, hem de tecrübelerini
koyunun hayatı belirler. Onlar ise kısa bir süre bulundukları sınıflarında genellikle
aktarırlar.
hep birinci olmak yahut sınıf başkanı olmak istemişler ve de olmuşlardır. Hep bir yarış içerisindedir Yörük çocukları…
Genellikle kırsal alanlarda tek çocuk istenmez. Bunun nedenleri arasında, çocuklardan hiç olmazsa bir veya ikisinin yaşlanan ana ve babalarının
Göçebe Yörük çocuklarının okul hayatlarında başarılı olmalarının
ömürlerinin sonunda onları sigorta altına alması düşüncesi başta gelmektedir. Tek
arkasında başka etkenler de söz konusudur. Kadınlar, göçebe hayatın getirdiği
çocuğun ölümü halinde aile zürriyetinin ortadan kalkmasıyla birlikte bu garanti de
hareketlilik sayesinde zinde kalırlar, bu sayede çocuklarını daha sağlıklı bir şekilde
yitirilmiş olur (Yasa, 1969, 84). Yasa’nın aktardıklarına ilaveten Yörük obalarında
dünyaya getirirler. Göç sırasında doğum olursa sadece bir gün mola verilir, mola
birden fazla çocuk istenmesinin (en az beş çocuk) temel sebebi oğlak ve davar
verilmediği de olur. Aniden doğum yapan kadınlara sıkça rastlanmaktadır. Eğer bir
sürülerine bakacak çok fazla kişiye ihtiyaç duyulmasıdır.
kadın ocak başındayken bir oğlan doğurursa, bu olay onun için özel bir övünç
“Babamlar sekiz kardeş, anamlar beşkardeşler. Biz de beşkardeşiz. Ama
kaynağı sayılır. Doğumun gerçekleşmesi gün ışıyana kadar sürerse, bilen bir erkek
bizim aşirette beşkardeş az sayılır. Genellikle 8-10 kardeş oluyor. Son yıllarda
tarafından su dolu bir kabın üzerine yüksek sesle Kur’an’dan ayetler okunur,
yerleşik hayata geçenler genellikle 2-3 çocuk yapar oldular. Biz üç çocuğun
loğusa kadın da rahatlamak için okunmuş su içer. Genellikle çocuk doğuran kadın
hakkından zor geliyoruz. Eskiden ana baba sadece ilk çocuğa bakarlarmış, gerisi
utanma duygusu nedeniyle doğum esnasında soyunmaz, şalvarın içine düşen
büyük olanlar küçüklere bakar, büyür giderlermiş” (MU, 48, E).
çocuğu diğer kadınlar şalvardan çıkarıp alırlar. Çocuklar ince dövülmüş tuz, biraz
Göçebe Yörük obalarında erkek çocukları 7-8 yaşlarına geldiklerinde
şeker veya pekmez ve öğütülmüş çam kabuğundan elde edilen güzel kokulu bir
giderek artan bir oranda, uysal ve sabırlı annelerinin çalışma alanlarından
toz, mersin yaprakları, karanfille rendelenmiş topalak kökünden meydana gelen
uzaklaştırılarak, onlardan daha fazla iş isteyen, sert babalarının çalışma alanlarına
karışım çocuğun bedenine sürülür. Kısa bir süre sonra çocuk bu karışımın içinde
dâhil edilmeye başlarlar. Sürünün sulanmasına ve hayvanların bakımıyla ilgili diğer
bekletildikten sonra güzel kokular saçan bebek yıkanır ve çocuğun kulağına ezan
işlere yardım ederler. On yaşından itibaren artık çoban olarak çalışmaya başlarlar,
okunarak ismi koyulur (Johansen, 2005: 103 – 105). Yukarıda hareketli yaşayan
sürüyü yetişkin çobanlarla birlikte, geceleri de dâhil olmak üzere, otlatmaya
134
135
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
(MU, 26, E).
Göçebe Yörüklerde çocuk eğitimine büyükler de katkı sağlar. Sordukları
bizlere. Annemin de emeği çok tabii ki. Benim Türkiye’de ilk bine girmem ve bugün
öğrenmeye başlarlar (Johansen, 2005: 105). Baba ve anaların çocukların eğitimi
Çapa Tıp Fakültesi’nde okumam varsa yoksa ailemin desteği ve büyüklerimin
hakkında tutum ve davranışlarının genellikle köylü ana-baba davranışına
duasıyla oldu.” (ÜU, 18, K).
benzediği; ikincisi, çocukların eğitimi konusunda babaların, anaların da sorumluluk
“Göçerlerin okuma yazma oranları oldukça düşüktür. Sürekli bir yerde
almasını istedikleri fakat anaların bu sorumluluğu almaya daha istekli olmalarıdır.
kalmadıkları için köy okullarından yeteri kadar yararlanamamaktadırlar. Genellikle
Anlaşıldığına göre, çocuk eğitiminde sorumluluğun büyük çoğunlukla anaya
göçer ailelerin adresi yoktur. Kasabada ya da şehirde alışveriş yaptıkları bir tanıdık
geçmesi gibi bir eğilim ortaya çıkmaktadır. Baba bu sorumluluktan bir dereceye
ya da dükkân adresi verilir “ (Seyirci, 1996: 592). Akdeniz’in ve Ege’nin muhtelif
kadar kurtulma davranışı ile şehir ailesindeki babanın özelliklerinden birini
yerlerinde Yörükler üzerine araştırma yapan araştırmacının genel olarak doğru bir
benimsemesi görülmektedir (Yasa, 1969, 91).
tespit olabilir. Fakat bu durum Bozahmetli Yörük Aşireti’nde biraz farklıdır.
Göçebe Yörük hayatı, doğal olması ve kişisel özgürlüğün fazla olması gibi
Cumhuriyet’in ilk yıllarında eski alfabenin kaldırılıp Latin alfabesine geçilmesi
nedenlerle imrenilecek bir hayat gibi dursa da aynı zamanda sıkıntıları, yoklukları
aşamasında birçok bilge insanın okuryazarlığı dahi kalmamıştır. Bu şehirlerde daha
ve acıları içerisinde barındırır. Yörük obalarında kışın günün her vakti sıkıntılarla
kısa sürede telafi edilebilmiş belki fakat Yörükler de devlete küsmüş adeta ve uzun
doludur. Davarların otlayabileceği alanlar ekilmiştir, obanın bütün yükünü çeken
yıllar kız çocuklarını okula göndermemişler. Erkeklerin de bazıları okuyabilmiş o
okul çağındaki çocuklar da okula gitmiştir. Dur durak yoktur kimseye zira davarlar
yıllarda. Çok partili dönemle birlikte devletle aralarındaki soğukluğu gideren aşiret
da kuzulamaya başlamıştır. Gün gelir canına tak eder çobanların ve çocukları
üyelerinde okumaya önem verilmeye başlanmıştır. Günümüzde yeni nesil göçebe
okutmamak bir kaçış olarak akıllara düşer. Onlar da okumanın faydalı bir şey
Yörüklerin okuma yazma konusunda sorunları olmamakla birlikte, temel eğitimde
olduğunu bilir elbet ama ya çaresizlik.
ulaşımla ilgili sıkıntıları devam etmektedir.
Bu sıkıntıları ve çaresizlikleri bilen Sarıkeçililer Derneği Konya Şubesi
“Cumhuriyetin ilk yılları bizim aşiret açısından tam bir kâbus geçmiş
Başkanı Pervin Çoban, Yörük çocuklarının hem sağlık taramalarının yapılması hem
diyebilirim. 1. Dünya harbinde ve Kurtuluş savaşında hazır ellerindeki erkeklerin
de yerinde eğitim almaları için Ankara-Konya git gel yaparak sağlık taramaları
çoğunu kaybeden aşiret, erkek kıtlığı yaşamıştır. Mevcut erkeklerin de çoğu
konusunda belli bir mesafe kat etmiştir fakat eğitimlerinin yerinde yani çadırda
okuryazar dahi olmayınca devletle ciddi sıkıntılar yaşanmış. Çok geçmeden her
verilmesi konusunda bir sonuca ulaşamamıştır. Umulur ve umut edilir ki yerinde
aileden ortalama on çocuk olmuş ve denge biraz olsun sağlanmıştır. Cumhuriyetin
eğitim de gerçekleşir.
getirdiği yeniliklere uyum konusunda ilk yıllarda sıkıntı yaşayan aşiret mensupları,
“Ben bir Yörük çocuğu olarak dünyaya geldim, fakat hiç Yörükçülük
son yıllarda uyum sorununu atlatmış gözüküyor” (Rİ, 65, E).
yapmadım. Babam yapmış, o sürekli anlatır. Onun sayesinde baya çadır hayatını
Bozahmetli Yörük çocuklarının okullarına güzün bir ay kadar geç
ve göçebe kültürünü öğrendim. Ben ilkokuldan üniversiteye kadar Manavgat’ta
başlaması, yazın bir ay önce bırakmak zorunda kalması bile büyük bir sorun
özel bir Kolej’de tam burslu olarak okudum. Babam sağ olsun ağabeyim olsun, ben
değildir, cehalet yanında. Dede okumamış, baba okumamış, abisi okulu yarıda
olayım, kardeşim olsun bizlerden yardımını hiç esirgemedi. Belki ilkokul mezunu idi
bırakmış ve okuduğu okulda her gün okula geç kaldığı için dayat yiyen bir Yörük
ama kendisi okuyamadığı için olsa gerek eğitim konusunda çok duyarlı davrandı
çocuğu yine de okur elbet. Onlar Torosların kardelen çiçekleridir. Onlar
136
137
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
götürürler ve bunun için gerekli olan kaval çalmayı kendi yaptıkları düdükle
Yardımcı kurum olarak, oyun, spor, resim, müzik ve drama gibi sanat sistemlerini
ve orada da sınıf başkanı olurlar. Evet, Yörük çocukları güzün geç başlar, yazın
içerir (Aydın, 2011a: 22). Bozahmetli Yörük Aşireti’nde özellikle konargöçer
erken bırakır, bazen okula gider bazen gidemez ama o gittiği günlerde sınıf
ailelerde çok farklı aktivitelerle değerlendirilir. Kışın sahilde fazla boş vakit
başkanıdır. Yeri gelir öğretmenin yetişemediği anlarda yardımcı öğretmen olur,
bulamayan göçebeler, yaylada adeta kışın acısını çıkarırlar.
ders anlatır. Müzik ve beden eğitimi zaten onların işidir. Kara yağız Yörük
Hızla değişmekte olan bir toplulukta boş zaman kavramının incelenerek
çocuklarının yanık Türküleri siler sınıfların pasını, en iyi güreş tutan, en iyi çelik
değerlendirilmesi gerçekten zor bir işlemdir. Bütün bir halkın iş-güç düzeni,
çomak oynayan da onlardır. Bir şekilde taşı yarıp da çıkan ardıç ağacı gibi
dolayısıyla ilişkileri, ilgi alanları, zevkleri, duygu ve düşünceleri sürekli bir değişim
damarlarına bir toprak bulaştı mı boy atar yükseklere, kimselerin ulaşamayacağı
süreci içerisindedir. Bu bakımdan geleneksel veya durgun sayılan bir toplulukta
yerlere.
böyle bir konunun incelenmesi hiç şüphesiz belirli kalıplara uyulacağı için daha “Çocukluk yıllarımı kara çadırda geçirmiş bir Yörük olarak şunları
kolay olacaktır. İnsan denen yaratık yaşadığı sürece, belki uyku anları dışında,
söyleyebilirim; öncelikle okul zorunlu olmasa yani babalarımız devlette korkmasa
hiçbir zaman boş kalıyor denemez. Bu bakımdan, boş zaman kavramının kapsamı
bizi okutmazlardı. Allahtan zorunlu eğitim varmış da bizler ilkokulu bari okumuşuz.
yazarlara ve toplum değerlerine göre değişir. Boş zaman çeşitli şekillerde
Tabii okumak deyip geçmemek lazım, canımız çıkıyordu okuyabilmek için. Benim
değerlendirilebilir. Boş zamanı değerlendirme yollarından biri de radyo dinlemek
okula gidip geldiğim yol tahminim on kilometreden fazladır. Bunu günlük gidip
olabilir. Eskiden radyo dinleyen ailelerin oranları çok yüksek iken bu oran diğer
geliyoruz. Dile kolay. Sonra kışın yağmurda sırılsıklam oluruz, burnumuz akar. Niye
iletişim araçlarının kullanımının yaygınlaşması ile önemini yitirmiştir (Yasa, 1969:
ıslandın dayak, niye burnun akıyor dayak. Çadıra dönersin güç bela, anan bu
222- 232).
elbisenin hale ne der yine dayak. Valla yine iyi bitirmişiz ilkokulu.” (MC, 53, E).
“Bizim Yörük çobanlarında radio ve teyp çok önemlidir. Gençliğimizde
Bozahmetli Yörük Aşireti’nde ya aile kararı ile çocuk ilkokuldan sonra
radioyu elimizden düşürmezdik. Ajans saatlerini kaçırmazdık. Seksenlerden sonra
sürüye bakmak üzere çoban olur ya da okursa sonuna kadar götürür. Doktor olur,
Almanya’dan sipariş teyplerle atmışlık ve doksanlık kasetler almaya başladık.
öğretmen olur, kaymakam olur, bürokrat olur, mühendis olur ya da Kur’an Kursu
Sonralardan televizyon çıktı, ardından cep telefonu derken şimdilerde akıllı
hocası olur. Yörük çocuklarında yüksek dağlarda yaşamış olmanın verdiği bir zihin
telefonu bulunmayan Yörük çobanı kalmadı diyebilirim” (MC, 53, E).
açıklığı vardır. Bozahmetli Aşireti’nde son yıllarda yükseköğrenim gören aşiret
Seyirci’nin yaptığı bir tespite göre; Yörük aşiretlerin kendi aralarında da
mensubu sayısı artmış ve çeşitli devlet görevlerinde vazife almaya başlamışlardır.
bazı önemli özelliklerinin olduğu belirtilmiştir. Mavullar Köyünden Saçıkaralı Hayta
Son yıllarda Antalya ve Konya bölgesinde yaşayan aşiret mensuplarından
olan doksan yaşındaki Ahmet Göçer, Hayta Yörüklerinin silahıyla ün yaptığını
üniversite sınavlarında Türkiye derecesi yapan öğrenciler de çıkmaya başlamıştır.
belirtmiştir. Bundan dolayı yörede Haytaların silahından, Karakoyunluların taşından korkulduğu kaydedilmiştir. Yine benzer bir düşünce de Bahşiş
1.8. Bozahmetli Yörük Aşiretinde Gündelik Hayat ve Boş Zaman
Yörüklerinin dokumaları ve erkeklerinin savaşçı yiğit olmalarıyla bilindikleri
Boş zaman da tıpkı aile, ekonomi, din, siyaset gibi sosyolojik bir
kaydedilmiştir (1996: 367). Bozahmetli Yörük Aşireti’nin de gençlerinin iyi güreş
kurumdur. Bu kurum, kişinin fiziki ve zihnî dinlenme gereksinimlerini karşılar.
tutması ve kangal köpekleri meşhurdur. Yağlı güreş ve karakucak güreşlerde
138
139
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
kilometrelerce uzaklıktan, yağmur, çamur ve sel suları demeden okuluna ulaşırlar
güreşlerdir. Bazen özel günlerde obalar arası silahla hedefi vurma yarışları da
teke ve köpek de asalet önemlidir. Bozahmetliler teke seçiminde Honamlı
yapılır ve kazananlar gasalır, yenilenlerse silahını ilk alıcısına öldüm pahasına
tekelerini, çoban köpeği tercihindeyse Sivas kangalını tercih etmektedir. Ayrıca
satardı. Silahla hedef vurma yarışları aynı zamanda Yörük kültürünün bir parçası
eskilerde iyi güreş tutan, son dönemlerde iyi futbol oynayan, avcılıkta maharetli
olan avcılık için de bir ön hazırlıktır aslında. Geyik avı, tavşan avı, ördek avı, keklik
ve gerektiğinde elindeki sopasını kullanabilen kişiler olarak bölgelerinde
avı, bıldırcın avı eti yenilen hayvanlar için gidilen avlarken, ayı avı, kurt avı daha
bilinmektedir.
çok davar sürülerini korumaya yönelik avlar gurubuna giriyor. Domuz avı niçin
“Eskiden göçer aşiret sayısının çok olduğu zamanlarda yaylalarda güreş
yapılır tam anlamış değilim, acemi köpekleri yırtıcı hayvanlara karşı korkusuz
yapılırdı. Asker merasimlerinde, düğünlerde ve sünnetlerde mutlaka güreşler tertip
yetiştirmek için yaralı domuz yavrularını (poza) kangalların önüne attıklarını
edilirdi. Çocuktan yaşlıya herkes güreş tutmak için yarışırdı. Seksenlerden sonra
biliyorum sadece.” (HŞ, 54, E).
bizim aşirete bir futbol hastalığı bulaştı. Gençler bir araya geldi mi ya futbol
Aşirette çoban köpeği ve av tüfeği merakı da oldukça yaygındır. Sivas’ın
konuşurlar ya da oynarlar. Köpek dövüştürmek ve avcılık yapmak da eğlenceli
Kangal ilçesine kadar gidip özel köpek getiren aşiret mensuplarına da rastladım,
birer boş zaman etkinliğidir” (RU, 58, E).
özel sipariş verip bir araba parasına av tüfeği yaptıran yağız delikanlılara da. Tabii
Aşirette gün erken başlar;“Gün doğmadan neler doğar” deyişi herkesin
obaların bulundukları yaylalar güreş tutmaya elverişli olduğu kadar top oynamak
kulağına küpe olmuştur. Sabahleyin en erken çadırın kadını kalkar ve çocukları
isteyen yeni yetme gençler için de uygundur. Obalarda arkadaşlık öyle okul, yurt
uyandırmadan ocağı yakar. Çocukların kalkması ile birlikte dünyanın çarkı
ve asker arkadaşlığı gibi falan değildir; daha ötesi vardır. Güreş tutmakla başlayan
dönmeye başlamıştır artık. Sabahleyin oğlak çobanları oğlakları dallamak için
yarış, çelik çomakla devam eder; yenişemeyen gençler bir de dokuztaş oynarlar o
çadırdan yaklaşık üç-beş kilometre uzaklığa kadar giderler ve oğlaklara meşe
da mı olmadı hadi bakalım bilek güreşi. Ayrıca obalar arası futbol müsabakaları
yahut ladin dalı kesmek suretiyle onları dallarlar. Karnı doyan oğlak öğleyin
düzenlenir; örneğin Şirinspor ile Eskispor maç yapar, yenen daha önceki maçların
anasını eminceye kadar artık beklemededir.
galibi Usluspor ile oynar.
Davar çobanı dağdan gece otlatmasından dönmüş ve yorgun argın
Dokuztaş oyunu, göçebe tarzında iki kişiyle oynanabilen ender
çadırın yolunu tutmuştur. Biraz dinlendikten sonra davarın sağılması ve oğlakla
oyunlardandır. Davar ve oğlak çobanları başta olmak üzere tüm çobanların dağda
katışmasının gerçekleşmesi için herkes birlik olur ve büyük bir yardımlaşma örneği
vakit geçirmek için oynadıkları oyunların başında gelir. Çok iddialı oyunlar oynanır.
gösterirler. Vakit ikindi olmadan gençler birkaç saat ya güreş tutarlar yahut futbol
Yerleşik hayata geçtikten sonra bile evindeki fasulye ve nohut taneleriyle dokuztaş
oynarlar.
oynayan çok aşiret mensubu vardır. Akşamları toplanan bazı aşiret mensupları, “1982 yılının güzünde Bakaran’da, İdrisli Yörükleri ile Bozahmetli
televizyon izlemek yahut kahvede oyun oynamak yerine dokuztaş oynamayı tercih
Yörükleri arasında bir futbol maçı yapılmış ve maç çıkan olaylar nedeniyle
ederler. Küçük çocukların oynayabilmeleri için daha basit bir oyun olan üçtaş
tamamlanamamış bu yüzden yıllarca aşiretler arasında o maç konuşula gelmiştir.
oyunu da oynanır.
Eskiden obalar arası güreş müsabakaları da yapılırdı. Futbol genellikle çocuklar
“Dokuztaş deyince aklıma benim tertibim ve akrabam ikiz Ali’nin
arasında oynanır, asıl oyun büyüklerinde işin içine dâhil olduğu karakucak
Mustafa gelir. Adamın aşirette namı vardır. Hatta civar köylerden gelip onu
140
141
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
bölgesinde önemli başarılar elde etmiş, birçok pehlivanı vardır. Yörük obalarında
yenmek için oyun oynayan ve başaramayan çok kişiye şahit oldum. Dayısı Hasan
yaylanın ortasında bulunan küpe ovası, etrafı pınarlarla çevrili, buz gibi suların
Ali Şirin ile uzun süren oyunlar oynarlar. Bazen başkalarının kazandığı olsa da
çakıl taşlarının arasından süzülerek aktığı, geniş ve yemyeşil bir yerdir. Bu ovada
genellikle Mustafa kazanır” (İŞ, 49, E).
sporlar arasında Cirit, güreş ve eski Türklerdeki ismiyle tepik yeni adıyla futbol yer
Aşiretin göçebeliğe devam edenleri arasında horoz ve köpek
almaktadır. Güreş ise her zaman için önceliği korumuştur. Küpe Yaylası’nda güreş
dövüştürenler de mevcuttur. Bunları para karşılığı değil sadece eğlence olsun diye
sohbetleri derinleşmiştir. Kurtdereli Mehmet Pehlivan, Koca Yusuf sohbetleri
yaparlar. Kıray, Horoz ve köpek dövüşü yapabilecek özel yetiştirilmiş hayvanlarla
süslemiş, daha sonraları ise Reşit Karabacak, Ahmet Taşçı, Cengiz Elbeye ve Ali
yaygın bir alaka vardır. Horoz dövüşleri, eğlence ile çalışmanın farklılaşmamış
Gürbüz bu sohbetlere konu olmuştur (YŞ, 55, E).
Çelik çomak, kızgın taş, kör ebe gibi oyunlar da aşiretin hafızasında
ve kancalar takılır. Bu dövüşler tamamıyla şahsi, organize olmamış bir boş zaman
önemli yer tutan oyunlardandır. Son çeyrek asra gelinceye kadar aşiretin en
faaliyetidir (1964: 148).
önemli spor aktivitesi güreştir. Son yıllarda özellikle gençler arasında futbol
Bozahmetli Aşireti’nde en önemli boş zaman değerlendirme
tutkusu oluşsa da çevrede yapılan yağlı güreşlere aşiret mensuplarının katılımı
alışkanlıklarından biri de güreştir. Kırsal kesimlerde yaygın olan meraklardan biri
oldukça fazladır. Aşiretin büyük bir kısmı yerleşik hayata geçse de yaylalara ve
güreş müsabakalarıdır. Hafta sonları yapılan güreşlere ilgi yoğundur. Güreş
kırlara özlem hiç dinmemiştir. Bu bağlamda kırsal alanlara gidip piknik yapmak ve
müsabakalarında dereceye giren pehlivanlar bölge insanları tarafından tanınırlar
eskilerden konuşup, geçmişi yâd etmek bir boş zaman değerlendirme aktivitesi
(Kıray, 1964: 148).Güreş, gündelik hayat içinde çok önemli bir uğraştır. Yörükler
olarak değerlendirilmektedir.
açısından güreşin önemi büyüktür. Her Yörük güreşe meraklıdır. Kendi
aşiretlerinden büyük güreşçilerin çıkmasını önemserler. Örnek vermek gerekirse,
KAYNAKÇA
Bozahmetli Yörük Aşireti’nin bilinen en eski pehlivanları İmamınoğlu, Akherif'in
Aköz, Alaattin (2014) Sürü Peşinde Saban İzinde, (Osmanlı Devleti’nde
Mahmut ve Ebenin Ali’dir. İbrahim Çavuş ve Gıcık’ın Ahmet gibi pehlivanlardan sonra gelen üçüncü kuşağın en önemli pehlivanlardan olan Ak Mehmet ise Bozahmetli Yörük Aşireti’nin önemli güreşçilerindendir. Dolayısıyla Ak Mehmet pehlivandan ayrıca bahsetmek yerinde olacaktır. Evrenler Yavşu, Sırt Köy ve Kavaklı gibi daha birçok yerde yaklaşık yirmi
Konargöçerler ve Köylüler), Palet Yayınları, Konya. Alver, Köksal (2013) “Siyasal Eylem Alanı Olarak Kültür” içinde Kültür Sosyolojisi, Editörler: Köksal Alver, Necmettin Doğan, Hece Yayınları, Ankara. Arıkan, Çınar (2006) Yörük Göçü, Şelale Matbaası, Konya. Aydın, Mustafa (2011a), Kurumlar Sosyolojisi, Kadim yayınları, Ankara.
yıl güreş tutan Ak Mehmet Pehlivan, Küçük Ayak’tan başlayıp Baş’a kadar götürüp
Bakır, İbrahim (1995),“Batı Toroslarda Göçerlerin Yerleşme ve Mekân Sorunlarının
başı da almayı başarır. Halen seksene merdiveni dayamış bu büyük pehlivanın
Çözümü Üzerine Bir Deneme”, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Selçuk
bakışlarında hâlâ önceki yılların güreşleri, gençlik terleri geçmektedir (Uslu, 2014:
Üniversitesi, Konya. Beşirli, Hayati, - Erdal, İbrahim (2007),Anadolu’da Yörükler, Phoenix Yayınları,
191-193). “Bizim Yörüklerin er meydanlarından biri, Antalya-Konya il sınırında
Ankara.
bulunan Küpe Yaylası’dır. Orta Toroslar’ın zirve noktası denilebilecek bir yerinde 142
143
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
olduğu örnek faaliyetlerdendir. Köpek dövüşleri için Sivas’tan özel kangal getirilir
Bozkurt, İsmail (2010),Anadolu Türk Aşiretleri, (Avşar ve diğer Türkmen Aşiretlerinin Yaşayışı ve Kültürleri), Ötüken Yayınları, İstanbul. Braudel, Fernand (1990),“Akdeniz ve Akdeniz Dünyası”, Cilt II, Çev.: Mehmet Ali Kılıçbay, ErenYayıncılık ve Kitapçılık, İstanbul. Delaney, Carol (2009), Tohum ve Toprak, İletişim Yayınları, İstanbul. Dikeçligil, F. Beylü (2014) “Aileye Dair Kabullerin Ezber Bozumu” içinde Aile Sosyolojisi, Editör: Mustafa Aydın, Açılım Kitap, İstanbul, s. 13-15. Doğan, M. Cihangir ve M. Sait, Doğan (2004),Yörüklerin Sosyal ve Kültürel Hayatı
Uslu, Fatih (2010), Yengeçli Kuyu, NKM, İstanbul. Uslu, Fatih (2014), “Güreş ve Pehlivan”, Sosyoloji Divanı, Sayı: 3, Ocak- Haziran, Konya. Ün, Cemal (2014), Keçi Medeniyeti, Ayrıntı Yayınları, İstanbul. Yalman, (Yalgın) Ali Rıza (1977), “Cenupta Türkmen Oymakları”, C.I.II Kültür Bak. Yay. (Haz. Sabahat Emir) Ankara. Yasa, İbrahim (1955), Hasanoğlan Köyü, Doğuş Ltd. O. Matbaası, Ankara.
Ercenek, Giray(1996) “Antalya Bölgesi Yörükleri Göç Yolları” Yörükler, Kültür
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Antalya Örneği, Birliğe Çağrı Vakfı, İstanbul. Bakanlığı, Ankara, s ( Eröz, Mehmet (1983), Milli Kültürümüz ve Meselelerimiz, Doğuş Yayıncılık, İstanbul. Eröz, Mehmet (1991), Yörükler, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul. Güvenç, Bozkurt (2011), İnsan ve Kültür, Boyut Yayınları, İstanbul Halaçoğlu, Yusuf (1988), XVIII. YY.'da Osmanlı İmparatorluğu'nun İskân Siyaseti Aşiretlerin Yerleştirilmesi, T.T.K. Ankara. Johansen Ulla (2005), 50 Yıl Önce Türkiye’de Yörüklerin Yayla Hayatı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara. Kırtı, Hasan (2008), Evrenseki Tarihi ve Soyağacı,Tamay ajans, Manavgat. Matsubara, Masatake (2012), Göçebeliğin Dünyası, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara. Mauss, Marcel (2011), Sosyoloji ve Antropoloji, Doğu Batı Yayınları, Ankara. Oğuz, Zeki (2012), Yaylaların Özgür Çocukları Yörükler, Memleket İletişim, Konya. Özensel, Ertan (2014), “Köylerden Kırsala: Türkiye’de Kır’ın Değişimi” (Türkiye’de Toplumsal Değişim) Ed: Lütfi Sunar, Nobel Yayınları, Ankara. Seyirci, Musa (1997), Manavgat Yörüklerinin Göç Yolları, TFA, İstanbul. Sümer, Faruk (1980), Oğuzlar (Türkmenler), Türk Dünyası Yayınları, İstanbul. Türkdoğan, Orhan (1995), Çağdaş Türk Sosyolojisi, Turan yayıncılık, İstanbul. 144
145
YÖRÜKLERDE GİYİM KUŞAM KÜLTÜRÜ
16. yy Osmanlı kayıtlarında, Kızılırmak’ın batısında göçer hayat yaşayan
gruplar Yörük olarak anılırken; Kızılırmak’ın doğusu ve güneyinde kalan yeni
Arş. Gör. Emine DALICI*
fethedilmiş bölgelerdekilere Türkmen denmiştir. Bu yaklaşımın kaynağı, anılan bölgelerin Osmanlı sınırına dâhil edilmesinden önceye dayanır. Kızılırmak’ın doğusunda ve Güney Anadolu’da hâkim olup Osmanlı ile çatışma ve rekabet içerisinde olan Akkayunlu, Karakoyunlu ve Dulkadırlı gibi beylikler, genel olarak “Türkmen” olarak isimlendirilmiştir. Türkmen tabiri bu dönemde siyasi bir mahiyet taşımaktadır (sözü edilen Türkmen devletlerinin Osmanlıya katılmadan değerlendirilmediği takdirde yanlış sonuçlara ulaşılacaktır ). Osmanlılar ise kendi konargöçerlerini (aslında Türkmenlerini) rekabet halinde oldukları bu Türkmen
Giyim, insanın doğa koşularına karşı kendini korumak için ortaya çıkmış bir olgu olsa da zamanla toplumdan topluma çeşitli durumların ve değerlerin etkisiyle çeşitlenmiştir. Yaşanılan coğrafya, iklim, ekonomi, din, toplumsal yapı, kültür, hammadde, üretim olanakları gibi nedenler giyimdeki çeşitliliği arttırmıştır. Günümüzde giyim kuşam kültürüne daha evrensel bir gözle bakılması gerekse de geleneksel öğeler içeren giyim kuşamlar bize ait olduğu toplulukla ilgili pek çok veri sunabilmektedir. Kullanılan renklerden, takılan aksesuarlara kadar her şey bir anlatı olabilir. Anlatının değişkenliği bizi sürekli ayrıntılara götürmekte ve dikkatimizi kıyafetin güzelliğinin ötesinde anlattıklarına çekmektedir. Yörüklerin geleneksel kıyafetleri de Yörükler ve kim oldukları hakkında çok fazla bilgi içermektedir. Bu bildirinin amacı ayrıntılara girildiğinde bir kitap konusu olabilecek bu konuyu, ayrıntılara girmeden üzerinde daha fazla akademik çalışma yapılması gerektiğinin önemini gündeme taşımaktır.
*
Mardin Artuklu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
146
beyliklerinin tebaasından ayırmak için “Yörük” olarak adlandırmıştır ( Sakin, 2009, 43-48). Söz konusu Türkmen beyliklerinin toprakları Osmanlı hâkimiyetine girmesinden sonra bölgedeki konargöçer halk için Türkmen tabirinin kullanılmasına devam edilmiştir (Sümer, 1949, 509- 522). Ancak, Türkmen tabirinin artık siyasi mahiyeti kalmadığından kaynaklarda Türkmen ve Yörük tabirleri birbirleri yerine kullanılır olmuştur (Çetintürk, 1943, 112). Aslında, Türk, Türkmen, Manav, Yörük, Çepni, Tahtacı, Alevi, Kızılbaş adları ile anılan topluluklar arasında kavmi hiçbir fark yoktur; hepsi Oğuz elinden gelmiştir( Sakin, 2009, 40) 16. yüzyılın başlarında Anadolu, Kuzey Irak ve Suriye'deki Türkmen teşekkülleri aşağıdaki şekilde dağılım göstermektedir (Sakin, 2009, 41-52). 1- Batı Anadolu, Ankara ve Alanya Yörükleri a-
Alanya Yörükleri
b- Ankara Yörükleri c-
Aydın ve Saruhan Yörükleri
d-
Biga sancağı
e-
Bolu sancağı
f-
Bursa(Hüdevandigar) Sancağı
g-
Karasi Sancağı 147
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
önceki döneme ait Osmanlı kaynaklarında geçen Türkmen tabiri, bu açıdan
Kütahya Yörükleri
aracılığı ile çözerler(Trompenars, 1997, 42). Giyim kuşam, gelişim sürecinde geniş
i-
Menteşe Yörükleri
kültürel işlevler yüklenmiş bir olgudur. Ekolojik koşulların, toplumsal ve kişisel
j-
Teke Sancağı Yörükleri
değer yargılarının, törelerin, kültürel ve ekonomik koşulların biçimlendirdiği
2- Konya, Kayseri, İçel Bölgesi
önemli bir kültürel öge aynı zamanda kültürün taşıyıcısıdır (Erden,1998, 6). Giyim
a-
Aksaray sancağı
kuşam ve süslenmeleri milli karakterler taşıyan geleneksel çizgiler ihtiva eden
b-
İçel Yörükleri
sembollerdir.
c-
Kayseri sancağı
d-
Konya ve Larende Sancakları
simgesidir. Bu sembollerin okunaklı hale gelmesinde renkler ve motifler ayırt edici
e-
Niğde Sancağı
özellikler durumundadır. Yörüklerin yaylak kışlak yaşam biçimleri giyim tarzını
3- Karadeniz Bölgesi Yörükleri
şekillendiren en önemli unsurlardan biri olmuştur. Yörüklerin, yaylak ve kışlakları
4 – Maraş, Yozgat ve Kırşehir Bölgesi
bazen birbirinden çok uzakta bulunmaktadır. Genellikle hayvancılıkla geçinen
a-
Dulkadırlı Türkmenleri
Yörükler, sürülerine otlak bulma endişesiyle göçebe bir hayat yaşamak
b-
Boz-ok Türkmenleri
durumundalardır. Otlak ve su bu bulmak yaşam tarzlarının temelini teşkil
Giysi kimliğin inşasında bir kimlik dilidir. Bu yönüyle etnik bir aidiyetin
5- Diyarbakır ve Güneydoğu Anadolu
etmektedir. Coğrafi koşullar, geçim örüntüleri toplumsal değer ve ön kabullerin
a-
kendine has bir mesajla donatıldığı düşünülmektedir. Söz konusu mesaj
Bozuluş Türkmenleri
6 - Çukurova ve Suriye bölgesi
içeriklerini yorumlamak ancak kültürel bağlanma ve aşinalıkla mümkündür.
a-
Çukurova Türkmenleri
b-
Halep Türkmenleri
Diğer önem arz eden vasıtalar at ve deve gibi binek vasıtası ve eşyalarını
c-
Yeni İl Türkmenleri
nakletmede kullandıkları hayvanlardır. Yörüklerin maddi kültürün en önemli
Bu dağılım yürük dendiği zaman geniş bir coğrafyanın zihinlere gelmesi
taşıyıcılarından biri olan geleneksel giysileri bu yaşam şartları etrafında
açısından önemlidir. Kişi kültürün ürünüdür. Trompenars, kültürün ne anlama
şekillenmiştir. Aynı zamanda hayvancılıkla uğraşan Yörükler gömleğinden çuvalına
geldiğini anlatabilmek için onu bir soğanın katmanlarına benzetmiştir. Dıştaki
kadar her şeyini kendileri dokur; aşiret çerçevesinde kendi kendine yeten hayat
katman yani gözlemlenebilir katman, insanların hangi kültürel ögelerle öncelikli
sürdürmüşlerdir.
olarak etkileşim içerisinde olduğunu gösterir. Gözlemlenebilir ögeler olarak giyim,
yemek, dil ve yerleşim biçimi bunlar arasında sayılmaktadır. Ortadaki katman ise
gibi silah yapımı (demircilik) (Sakin, 2009, 60) çevresinde şekillenen Yörüklerin
toplumların sahip oldukları norm ve değerleri ifade etmektedir. Soğanın en içteki
hareketli ve çetin şartlarda geçen yaşantıları giyim kuşamlarını şekillendiren
kısmını anlamak ise diğer kültürlerle başarı ile çalışılmasında anahtar işlevi
unsurlardır.
görmektedir. Bu kısımda, toplum içerisinde evrim süreci ile oluşan bir ok kural ve
Genel Çerçevede;
Yörüklerin hayatlarının en mühim unsurlarından başta geleni çadırlardır.
İktisadi faaliyetleri, hayvancılık, avcılık, dokumacılık, dericilik, mızrak, ok
metod bulunmaktadır. Toplumlar yüz yüze geldikleri problemleri bu kurallar 148
149
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
h-
Kıyafetler Kıyafetler genellikle genellikle vücuda vücuda oturan oturan modellerdir. modellerdir. Başlarında Başlarında börk, börk, Erkekler ; Boyuna bağlanan Yörük keyfiyesi (Orta Asya'dan Anadolu'ya uğurlunan öncü Türklere kendilerini daha kolay tanıtmaları için bir nişane olarak ebem kuşağı (gökkuşağı) renklerinden oluşan özel boyun bağı), Kuşak (bele bağlanan nakışlı ve nakışsız bellik), Yelek (cepken) , Körüklü şalvar ,Yün çorap, çarık (kundura). Kızlar ; Başa bağlanan Fındıkla Ağar yağlık(baş örtüsü), üç çeki burma (kırmızı, beyaz, yeşil renklerde alınlık, alına bağlanan 40 gümüş çeyrek(1 (bir) para 40 adet)lik alınlık, Sarka( yelek), üç etek (entari), Nakışlı yün çorap (ala çorap) ,
doğal boya malzemeleri kıyafetlerin renklenmesinde rol oynamıştır. Rengârenk
boyanan iplikler doğal halleriyle süslenmenin önemli bir parçası olmuştur boyanan iplikler doğal halleriyle süslenmenin önemli bir parçası olmuştur
Gelinler ; başa bağlanan ağar yağlık (sarı iplik nakışlı baş örtüsü), Çeki ( 6 renkten kırmızı, beyaz, yeşil, sarı, mavi, mor'dan oluşan alınlık süsü ), kırklık (alına bağlanan 38 gümüş 2 altın dizili para) , Zıbın (İşlemeli Yelek), Peşkir (kırmızı beyaz önlük), alaca çorap, çarık (kundura ayakkabı). Kadınlar; başa bağlanan fındıklı yağlık, alına bağlanan kırmızı , mor, yeşil alın çekisi, 40’lık (alına bağlanan 37 gümüş 3 altın) , nazar boncuğundan örülü beyaz, gök, yeşil boncuk sarmalı, beşli (Boyuna takılan 1 beşibirlik veya beşli, 2 kırmızı liraya reşat altını da denilir, önlük (etek önüne bağlanan mavi üzerine kırmızı tahtalı bez), önlük bağı (bele bağlanan nakışlı dokuma ip), Kuşak(Nakışlı bellik), Ala çorap, çarık(kundura veya ayakkabı). Börk külah yaşmak nikab cübbe çuha veya çuka, hilat, kaftan kuşak kürk şalvar edik paşmak(başmak) sermuze ve sokman Dede korkut kitabında geçen
1978, Emine Dalıcı aile arşivinden 1978, Emine Dalıcı aile arşivinden 1978, Emine Dalıcı aile arşivinden
1978, Emine Dalıcı aile arşivinden
giyim kuşam unsurlarıdır ( Gökyay, 2006,1134) Yörüklerin geleneksel giyimi atlı göçebe giyimidir. Kıyafetlerde en önemli parça pantolondur. Genelde kısa çok nadir de olsa uzun kaftan ve kemer kullanılmaktadır. Pantolon genel olarak çizme ya da bot benzeri bir ayakkabının içine sokulmaktadır. Kadın ve erkek giyimi benzer ana unsurlardan oluşur. Kaftan,
pantolon, kemer ilave unsurlar: içlik( yada içliğe benzer bir giysi) ve çizme, pabuçtur. Kadın ve erkek kıyafetleri arasında birkaç ayrıntı dışında çarpıcı farklar yoktur. Bu durum kadının sosyal hayat içerisinde ve at üstünde olmasıyla ilintilidir. 150
Geleneksel gelin kostümü, Keles İlçesi (Bursa) güneyinde Karakeçeli (Yörük) köyünden. Köy
(kırsal) tarzı, ca. 20 yüzyıl. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika). 151
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
çarık (daha sonraları kunduraya geçmiştir).
vücutlarına kaftan, altına hırka, gömlek ve şalvar yahut potur, ayaklarına çizme ve vücutlarına kaftan, altına hırka, gömlek ve şalvar yahut potur, ayaklarına çizme ve Kıyafetler genellikle vücuda oturan modellerdir. Başlarında börk, ya ya ayakkabılarla ayakkabılarla tamamlanmaktadır. tamamlanmaktadır. Bunlardan Bunlardan başka başka kuşak kuşak kemer kemer uçkur uçkur mendil mendil vücutlarına kaftan, altına hırka, gömlek ve şalvar yahut potur, ayaklarına çizme ve Kıyafetler genellikle vücuda oturan modellerdir. Başlarında börk, eldiven gibi kıyafet çerçevesine giren unsurlar vardır. eldiven gibi kıyafet çerçevesine giren unsurlar vardır. ya ayakkabılarla tamamlanmaktadır. Bunlardan başka kuşak kemer uçkur mendil vücutlarına kaftan, altına hırka, gömlek ve şalvar yahut potur, ayaklarına çizme ve Giysilerin kumaşları, yün, ipek pamuk karışımı ve ipek karışımı ipliklerden Giysilerin kumaşları, yün, ipek pamuk karışımı ve ipek karışımı ipliklerden ya ayakkabılarla tamamlanmaktadır. Bunlardan başka kuşak kemer uçkur mendil eldiven gibi kıyafet çerçevesine giren unsurlar vardır. dokunmuştur. Kırmızı dokunmuştur. Kırmızı ve ve yeşil yeşil renk renk hâkimdir. hâkimdir. Kullanılan Kullanılan renkler renkler oldukça oldukça canlıdır. canlıdır. eldiven gibi kıyafet çerçevesine giren unsurlar vardır. Giysilerin kumaşları, yün, ipek pamuk karışımı ve ipek karışımı ipliklerden Renklerin edilmesinde Renklerin elde elde edilmesinde doğal doğal boyalar boyalar kullanılmıştır. kullanılmıştır. Bu Bu yüzden yüzden bölgelerin bölgelerin Giysilerin kumaşları, yün, ipek pamuk karışımı ve ipek karışımı ipliklerden dokunmuştur. Kırmızı ve yeşil renk hâkimdir. Kullanılan renkler oldukça canlıdır. doğal boya kıyafetlerin renklenmesinde Rengârenk Kırmızı ve yeşil renk hâkimdir. Kullanılan rol renkler oldukça canlıdır. doğal dokunmuştur. boya malzemeleri malzemeleri kıyafetlerin renklenmesinde rol oynamıştır. oynamıştır. Rengârenk Renklerin elde edilmesinde doğal boyalar kullanılmıştır. Bu yüzden bölgelerin Renklerin elde edilmesinde doğal boyalar kullanılmıştır. Bu yüzden bölgelerin boyanan iplikler doğal halleriyle süslenmenin önemli bir parçası olmuştur boyanan iplikler doğal halleriyle süslenmenin önemli bir parçası olmuştur doğal boya malzemeleri kıyafetlerin renklenmesinde rol oynamıştır. Rengârenk
Geleneksel gelin kostümü, Keles İlçesi (Bursa) güneyinde Karakeçeli (Yörük) köyünden. Köy
Geleneksel gelin kostümü: Keles İlçesi (Bursa) güneyinde Karakeçeli (Yörük) köyünden. Köy (kırsal) tarzı, 20 yüzyıl. Göğsü süslü üç katman vardır: (gömlek), bir 'iç yelek' ve bir 'dış yelek' (iç-dış korse). Bu üç üzerinde dördüncü bir giysi giyilir: kırmızı 'güdük' (kapitone
Geleneksel festival kostüm: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri. Köylerdeki Giyim tarzı: 20 yüzyıl. Resmi ilk defa 1970'lerde yayımlandı.
yelek). (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika)
Geleneksel damat/Festival kostüm: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri.
Köylerdeki Giyim tarzı: 20 yüzyıl. Ekler: (üst) dikiz; üç (aşağı) gelecekteki kocası kız
Geleneksel festival şapkaları: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri.
tarafından verilen öğeleri işlemeli: küçük bir üçgen nişan 'kese' (çanta), bir 'peşkir' (el
Köylerdeki Giyim tarzı: 20.y.y.
havlusu, bel kemeri yıpranmış) ve bir kare 'işlevi kesesi' (tütün kesesi). (Kavak kostüm koleksiyonu-Antwerpen/Belçika).
152
153
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
(kırsal) tarzı, ca. 20 yüzyıl. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika).
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Geleneksel festival şapkalar: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri. Geleneksel festival şapkalar: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri. Geleneksel festival şapkalar: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri.
Köylerdeki Giyim tarzı: 20 yüzyıl. (Kavak ardından Ekibi & kostüm koleksiyonuKöylerdeki Giyim tarzı: 20 yüzyıl. (Kavak ardından Ekibi & kostüm koleksiyonuKöylerdeki Giyim tarzı: 20 yüzyıl. (Kavak ardından Ekibi & kostüm koleksiyonuAntwerpen/Belçika). Antwerpen/Belçika).
Antwerpen/Belçika). Geleneksel festival şapkalar: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri. Köylerdeki Giyim tarzı: 20 yüzyıl. (Kavak ardından Ekibi & kostüm koleksiyonuAntwerpen/Belçika).
Geleneksel şenlik kostümleri: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri. Köylerdeki Giyim tarzı: 20 yüzyıl. (Kavak ardından Ekibi & kostüm koleksiyonuAntwerpen/Belçika).
Geleneksel şenlik kostümleri: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri. Geleneksel şenlik kostümleri: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri. Geleneksel şenlik kostümleri: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri.
Bilecik-Söğüt bölgesinde Yörük köyünden halkın milis geleneksel kostümü. Geç-Osmanlı, Bilecik-Söğüt bölgesinde Yörük köyünden halkın milis geleneksel kostümü.
Köylerdeki Giyim tarzı: 20 yüzyıl. (Kavak ardından Ekibi & kostüm koleksiyonu-
Köylerdeki Giyim tarzı: 20 yüzyıl. (Kavak ardından Ekibi & kostüm koleksiyonuKöylerdeki Giyim tarzı: 20 yüzyıl. (Kavak ardından Ekibi & kostüm koleksiyonuAntwerpen/Belçika).
Antwerpen/Belçika).
Antwerpen/Belçika). 154
yaklaşık 1900. Kostüm erkekler, il yıllık Yörük festivallerine katıldıkları zaman hala
kullanılmaktadır. Bu kostümün halk dansları grupları tarafından giyilen kopyaları vardır. yaklaşık 1900. Kostüm erkekler, il yıllık Yörük festivallerine katıldıkları z
kullanılmaktadır. Bu kostümün halk dansları grupları tarafından giyilen kop 155
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Yaşlı bir Yörük kadın Ayvacık alanından (Çanakkale ilinin güneybatı bölgesi). (2010). Yaşlı bir Yörük kadın Ayvacık alanından (Çanakkale ilinin güneybatı bölgesi). (2010). Yaşlı bir Yörük kadın Ayvacık alanından (Çanakkale ilinin güneybatı bölgesi). (2010).
Yaşlı bir Yörük kadın Ayvacık alanından (Çanakkale ilinin güneybatı bölgesi). (2010).
Muğla Milas Çomakdağ Yörükleri
Muğla Milas Çomakdağ Yörükleri
Geleneksel şenlik kostümü: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri. Geleneksel şenlik kostümü: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri.
Muğla Milas Çomakdağ Yörükleri Muğla Milas Çomakdağ Yörükleri
Köylerdeki Giyim tarzı: 1950-1985. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika). Köylerdeki Giyim tarzı: 1950-1985. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika).
156
157
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Muğla Milas Çomakdağ Yörükleri Muğla Milas Çomakdağ Yörükleri
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Muğla Milas Çomakdağ Yörükleri
Günyurdu Köyü şenlik kostümü (eski: Bakraz) Köyü (Bilecik il). 20. yüzyıl, ama bölgede yapılan yıllık Yörük şenlikleri esnasında hala kullanılmaktadır.
Geleneksel Şenlik Kostümü. Nişanlı kız. Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Geleneksel Şenlik Kostümü. Nişanlı kız. Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili
Yörükleri. Köylerdeki Giyim tarzı: CA. 1950-1985. Bazı köylerde nişanlı kızlar 'arkalık' Yörükleri. Köylerdeki Giyim tarzı: CA. 1950-1985. Bazı köylerde nişanlı kızlar 'arkalık'
Günyurdu Köyü şenlik kostümü (eski: Bakraz) Köyü (Bilecik il). 20. yüzyıl, ama bölgede Günyurdu Köyü şenlik kostümü (eski: Bakraz) Köyü (Bilecik il). 20. yüzyıl, ama bölgede Günyurdu Köyü şenlik kostümü (eski: Bakraz) Köyü (Bilecik il). 20. yüzyıl, ama bölgede yapılan yıllık Yörük şenlikleri esnasında hala kullanılmaktadır. yapılan yıllık Yörük şenlikleri esnasında hala kullanılmaktadır.
(üçgen waistcloth) yerine kalça arkasında (ve aynı zamanda: 'önlük' üstüne / önlük, yerine (üçgen waistcloth) yerine kalça arkasında (ve aynı zamanda: 'önlük' üstüne / önlük, yerine
yapılan yıllık Yörük şenlikleri esnasında hala kullanılmaktadır.
altında ) giyerler. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika). altında ) giyerler. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika).
158
159
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
1978, Emine Dalıcı aile arşivinden, Konya 1978, Emine Dalıcı aile arşivinden, Konya
1978, Emine Dalıcı aile arşivinden, Konya 1978, Emine Dalıcı aile arşivinden, Konya
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Antalya, gelin giysisi. Antalya, gelin giysisi. Antalya, gelin giysisi.
Bazı Alevi-Türkmen Köyü Sivas ilinin NW bölümünde şenlikli/tören kostümü. 1970-2000 Bazı Alevi-Türkmen Köyü Sivas ilinin NW bölümünde şenlikli/tören kostümü. 1970-2000 (ve hala kullanılıyor). Boncuk işi öğeleri : 'saç bağı' (bağları, şapka arkasından salınmakta) (ve hala kullanılıyor). Boncuk işi öğeleri : 'saç bağı' (bağları, şapka arkasından salınmakta) Bazı Alevi-Türkmen Köyü Sivas ilinin NW bölümünde şenlikli/tören kostümü. 1970-2000 & 'bel bağı' (kemer); her ikisinde de Alevi inancındaki 12 imamı simgeleyen 12 püskül & 'bel bağı' (kemer); her ikisinde de Alevi inancındaki 12 imamı simgeleyen 12 püskül (ve hala kullanılıyor). Boncuk işi öğeleri : 'saç bağı' (bağları, şapka arkasından salınmakta) bulunmaktadır.. (Kavak kostüm koleksiyonu-Antwerpen/Belçika). bulunmaktadır.. (Kavak kostüm koleksiyonu-Antwerpen/Belçika).
& 'bel bağı' (kemer); her ikisinde de Alevi inancındaki 12 imamı simgeleyen 12 püskül bulunmaktadır.. (Kavak kostüm koleksiyonu-Antwerpen/Belçika). 160
Bazı Alevi-Türkmen Köyü Sivas ilinin NW bölümünde şenlikli/tören kostümü. 1970-2000
İki Geleneksel Şenlik Giysisi, 20 yüzyıl. Sol: Kozak Türkmen, bölge Bergama Sağ: Karaköy İki Geleneksel Şenlik Giysisi, 20 yüzyıl. Sol: Kozak Türkmen, bölge Bergama Sağ: Karaköy (İzmir, Ödemiş İlçesi,). Genellikle 40 gün sonra düğün için giyilen bir yeni evli gelin kostüm. (İzmir, Ödemiş İlçesi,). Genellikle 40 gün sonra düğün için giyilen bir yeni evli gelin kostüm.
161
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Geleneksel gelin kostümü: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri. Geç Geleneksel gelin kostümü: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri. Geç Geleneksel gelin kostümü: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri. Geç
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
dönem Osmanlı kentsel tarzı, 'goldwork' (gümüş metal iplik) işlemeli elbise & yelek, 20. dönem Osmanlı kentsel tarzı, 'goldwork' (gümüş metal iplik) işlemeli elbise & yelek, 20. dönem Osmanlı kentsel tarzı, 'goldwork' (gümüş metal iplik) işlemeli elbise & yelek, 20. yüzyıl. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika). Geleneksel gelin kostümü: Bursa’nın güneyinde Keles İlçesi Karakeçili Yörükleri. Geç
yüzyıl. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika). yüzyıl. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika).
dönem Osmanlı kentsel tarzı, 'goldwork' (gümüş metal iplik) işlemeli elbise & yelek, 20. yüzyıl. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika).
Geleneksel gelin kostümü Afyon Dinar ilçesi Çöl Ovası Vadisi Türkmen köyünden. CA. Geleneksel gelin kostümü Afyon Dinar ilçesi Çöl Ovası Vadisi Türkmen köyünden. CA. 1975. (Kavak/Antwerpen arşivi). 1975. (Kavak/Antwerpen arşivi). 162
Sivas ilinin Batı kesiminde birkaç Alevi Türkmen köyde geleneksel günlük kostüm. Giyim tarzı: 1975-1990. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika).
Sivas ilinin Batı kesiminde birkaç Alevi Türkmen köyde geleneksel günlük kostüm. Giyim Sivas ilinin Batı kesiminde birkaç Alevi Türkmen köyde geleneksel günlük kostüm. Giyim tarzı: 1975-1990. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika).
tarzı: 1975-1990. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika). Sivas ilinin Batı kesiminde birkaç Alevi Türkmen köyde geleneksel günlük kostüm. Giyim
tarzı: 1975-1990. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika). 163
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Bu halk dansları grupları tarafından yapılmış bir kopyadır.
Karaşar (Ankara Beypazarı ilçesi) köy kadınlarının geleneksel kostümü. Giyim tarzı: 20 Karaşar (Ankara Beypazarı ilçesi) köy kadınlarının geleneksel kostümü. Giyim tarzı: 20 şar (Ankara Beypazarı ilçesi) köy kadınlarının geleneksel kostümü. Giyim tarzı: 20 yüzyıl. Etnik Grup: Alevi Türkmen. (Kavak/Antwerpen arşivler). yüzyıl. Etnik Grup: Alevi Türkmen. (Kavak/Antwerpen arşivler).
yüzyıl. Etnik Grup: Alevi Türkmen. (Kavak/Antwerpen arşivler).
Üsküdarlı Tahtacı Bergama yöresi geleneksel bir şenlik kostümü: Giyim tarzı: 1970. Tahtacı Üsküdarlı Tahtacı Bergama yöresi geleneksel bir şenlik kostümü: Giyim tarzı: 1970. Tahtacı Alevi Türkmen. Gümüş Takı Boncuk işi süsler ile. (Kavak kostüm koleksiyonu - Alevi Türkmen. Gümüş Takı Boncuk işi süsler ile. (Kavak kostüm koleksiyonu - Antwerpen/Belçika). Antwerpen/Belçika).
164
arlı Tahtacı Bergama yöresi geleneksel bir şenlik kostümü: Giyim tarzı: 1970. Tahtacı
Alevi Türkmen. Gümüş Takı Boncuk işi süsler ile. (Kavak kostüm koleksiyonu -
2017, Antalya Görüldüğü üzere Yörükler, süse ve görünüşe önem verir. Evde, tarlada, doğada ovada rahat hareket edebileceği, rahat çalışabileceği korunaklı bir
165
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Balıkesir ili Türkmen köyden genç kızlar için geleneksel şenlik kostümü. 20.yüzyıl ortaları.
tarzdadır. Giyim ve başlıklarda çiçeklerin önemli bir yeri vardır. Çiçeklerin yanı
KAYNAKLAR
sıra, Geometrik desenler kullanılmıştır. Tüm bölgelerde giyilen ortak giyişi türleri,
Çetintürk, S. (1943). Osmanlı İmparatorluğunda Yörük Sınıfı ve Hukuki Statüleri,
entari, şalvar, işlik ve kuşak şeklinde gruplandırılabilirken bunların giyiniş biçimi ve
DTCF Dergisi. II-11. S: 112. Ankara.
ayrıntılarında ayrıcalıklar görülmektedir. Kadın giyimi medeni duruma göre
Gökyay, Ş. Orhan. (2006). Dede Korkudun Kitabı. CI. Ankara: Türk Dil Kurumu
farklılık göstermektedir.
Yayınları.
Sakin, O. (2009). 16. y.y. Osmanlı Arşiv Kayıtlarına Göre Anadolu’da Türkmenler ve
SONUÇ VE ÖNERİLER
Yörükler, Boylar-Kabileler-Cemaatler. İstanbul: Ekim.
Yürüklük yaşam kültürünü devam ettirenlerin sayısı oldukça azalmıştır. Şuan o
Sakin, O. (2009). Osmanlı’da Etnik Yapı ve 1914 Nüfusu, İstanbul: Ekim.
yaşam biçimini sürdürmese de onu yaşamış kişilerin varlığı görsel giyim kodlarını
Sümer,F. (1949). Anadolu Suriye ve Irakta Yaşayan Türk Aşiretlerine Umumi Bir
hala canlı tutmaktadır. Çiçekli şalvar ve oyalı yazmalar yerleşik hayata geçildikten
Bakış, İktisat Fakültesi Mecmuası, C.11( Ekim 1949-Temmuz1950) No:14, S.509-
sonra da kullanılmakta ama yeni kuşak tarafından bu giyim benimsenmemektedir.
522.
Yerleşik hayata geçilmesi, küreselleşme, kitle iletişim araçları, ekonomik
Trompenaars, F. (1997). Başarılı Örgütlerin Sırları. Human Resource, Ağustos,
siyasal ve kültürel düzeyde dünya toplumlarının iç içe geçmesi, ihtiyaçların ve
s.41-50.
sosyal alışkanlıkların yanı sıra, giysiler kentleşme ve moda olgusunun da etkisiyle
https://tr.pinterest.com/pin/121878733646925541/
büyük ölçüde terk edilmiş folklor ekipleri ve halk bilimcilerin araştırmaları
https://tr.pinterest.com/emidalici/yrkler/
tarafından kullanılır hale gelmiştir. Henüz o kültürü yaşayanların varlığı giyim kuşamın pek çok kodunu yaşatmaktadır. Ama yeni gelen kuşak için folklorik bir unsur oluşturmaktadır. Giysilerdeki renk ve aksesuarların anlatım dili içeriğini kaybetmiştir. Her geçen gün işçilik eski özenini yitirmekte malzeme sentetikleşmekte görsel benzerken içerik farklılaşmaktadır. Gittikçe artan küresel benzerlik karşısında önemi artan giysilerin, Yörük kültürünü yaşatmada önemli olmasını sağlayan farklılıklar temelinde ulusal kalıtları nedir? Bu nasıl belirlenir? Ne kadarı müzelenir? Ne kadar yeniden üretilerek yaşatılabilir? Ne kadarı unutulmaya terk edilebilir? Ne kadarı öteki ülke ve kültürlere aktarılabilir? Sorularına cevap arayarak Yörüklerin yaşadığı tüm illerden oluşturulacak uzman ekiplerle Yörüklerde Giyim Kuşam Atlası oluşturulmalıdır. Biçim analizinin yanı sıra içerik analizi de yer almalı hikâyesiyle birlikte gelecek nesillere bu kültür aktarılmalıdır. 166
167
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
ICOM, 1946 yılından 2007 yılına kadar olan süreçte müzecilik tanımında
MÜZE, MÜZECİLİK, YÖRÜK MÜZELERİ
değişiklikler yapmıştır.
Arkeolog Tahir AKSEKİLİ*
1946 yılında yapılan tanım şu şekildedir; "Müze kelimesi, sanatsal, teknik,
bilimsel, tarihi veya arkeolojik materyal bulunduran, içerisine hayvanat ve botanik
MÜZE Tanımı: Kültür varlılarını tespit eden, ilmi metotlarla açığa çıkaran, inceleyen, değerlendiren koruyan, tanıtan, sürekli veya geçici olarak sergileyen, halkın kültür ve tabiat varlıklarını koruma eğitimini ve bedii zevkini yükselten, Yönetmeliği) Sanat ve bilim eserlerinin veya sanat ve bilime yarayan nesnelerin saklandığı, halka gösterilmek için sergilendiği yer veya yapılardır. (Wikipedia) Toplumun ve gelişimin hizmetinde olan, halka açık, insana ve yaşadığı çevresine tanıklık etmiş malzemelerin üzerinde araştırmalar yapan, toplayan, koruyan, bilgiyi paylaşan ve sonunda inceleme, eğitim ve zevk alma doğrultusunda sergileyen, kâr düşüncesinden bağımsız, sürekliliği olan bir kurumudur.(Wikipedia) Yine ICOM Türkiye Milli Komitesi Yönetmeliği 4. Maddesinde “ kültür eserlerini koruyan ve bu eserleri etüd, eğitim ve bedii zevki yükseltme amacıyla toplu halde teşhir eden, kamu yararına çalışan, sanata, ilme, sağlığa, teknolojiye ait koleksiyonları bulunan müesseselerdir” diye tarif edilmiş, aynı yönetmelik 5. Maddede de “ Daimi teşhir bölümleri bulunan kütüphaneler ve arşiv merkezleri, resmi şekilde halkın ziyaretine açık tarihi anıtlar, tarihi anıtlara ait binaların kısım
kütüphaneler istisna olmak üzere dışında kaldığı halka açık tüm koleksiyonları içinde barındırır.” 1951 yılında yapılan tanımda ise; "Müze kelimesi burada genel çıkar için yönetilen, koruma, çalışma, amaçlarıyla ve özellikle, sanatsal, tarihî, bilimsel ve teknolojik koleksiyonları, botanik ve hayvanat bahçelerini ve akvaryum gibi kültürel değer unsurlarının ve nesne gruplarının öğretimleri ve haz almaları için halka sergilendiği sürekli bir kuruluş" olarak müzeleri tanımlamaktadır. 1961 yılına gelindiğinde ise tanım; "Müze, kültürel ve bilimsel önem taşıyan eser koleksiyonlarını, eğitim, çalışma ve insanlığın estetik hazzı için toplayan, koruyan, araştıran, ileten ve sergileyen, halka açık, toplumun ve toplumun gelişiminin hizmetinde olan kâr amacı gütmeyen kalıcı bir kuruluştur." şeklinde değişmiştir. 1974 yılında Danimarka'nın Kopenhag şehrinde yapılan genel kurulda, tanım tekrar değiştirilmiş olup; "Müze, insanoğlunun ve çevresinin kesin kanıtlarını, eğitim, çalışma ve insanlığın estetik hazzı için toplayan, koruyan, araştıran, ileten ve sergileyen, halka açık, toplumun ve toplumun gelişiminin hizmetinde olan kâr amacı gütmeyen kalıcı bir kuruluştur." şekline dönüşmüş ve bu tanım günümüze kadar değişmeden kalmıştır.
veya müştemilatları, tarihi, arkeolojik, tabii öneme haiz mevkiler ve parklar,
DÜNYADA MÜZECİLİK TARİHİ
nebatat ve hayvanat bahçeleri akvaryumlar vb teşekküller bu tanıma girer” diyerek bu tanım genişletilmiştir. Müzenin en geniş tanımı da budur.
Zonguldak
düşüncelere dalınacak bir yer, bir felsefe kurumu; esin perileri Musaların tapınağı idi. MÖ 306 – 285 yılları arasında Mısır’ ın bugün İskenderiye olarak bildiğimiz
*
Helenistik Çağın bir ürünü olan museion, İlk Çağ Grek kültüründe
kentinde yer alan saray bahçesinin ortasına museion (müze) yapılmıştır. Müzenin
Müze Müdür V.
168
169
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
dünya görüşünü geliştirmede tesirli olan daimi kuruluştur. (Müzeler İç Hizmetler
bahçelerinin dahil olduğu, kütüphanelerin ise içerisinde sergi salonu bulunan
çevresinde kitaplık, amfiteatr, gözlemevi, yemek ve çalışma odaları, botanik ve
ABD’de 1773 yılında Güney Carolina (Kerolayna)’da Charles (Çarls) Müzesi
hayvanat bahçeleri yer alırdı. Hem üniversite hem akademi hem de manastır
ilk “halk müzesi” olarak açılmıştır. 1793’te Fransa’da bulunan Louvre (Luvr)
niteliği taşıyan bu müzede Yunanistan’ ın ve doğu ülkelerinin eski ve yeni sanat
Sarayı’nda bir müze kurulmuş ve burada Avrupa’nın birçok ülkesinden elde edilen
yapıtları toplanır, belgelenir ve korunurdu. Bu anlamda İskenderiye Müzesi
paha biçilmez hazineler ve savaş ganimetleri sergilenmiştir. Bu dönemde Madrid,
günümüzdeki müze anlayışının temelini oluşturmaktadır. Romalılar başlangıçta
Berlin, Budapeşte, Prag, Münih gibi Avrupa’nın birçok başkentinde önemli
müze sözcüğünü felsefi tartışmaların yapıldığı yer olarak kullanmışlardır. Sonraki
müzeler açılmıştır. 19. yy.da dünyanın birçok ülkesinde büyük müzeler kurulmuştur. 1874’te
dönemlerde Bergama, Antakya, Roma ve Atina’da müzelerin kurulduğu
dünyanın en büyük müzelerinden biri olan Amerikan Tabiat Tarihi Müzesi, 1880
Orta Çağda tapınaklara ve dinsel törenlerle ilgili kutsal yerlere hediye
yılında ise New York Metropolitan Sanat Müzesi hizmete açılmıştır. Japonya’da
edilen veya adak olarak bırakılan çeşitli objeler ve eşyalar koleksiyonların temelini
Tokyo Ulusal Müzesi (1872), Avusturya’da Viyana Sanat Tarihi Müzesi (1891),
oluşturmuştur.
Belçika’da Brüksel Güzel Sanatlar Kraliyet Müzesi (1830), Fransa’da İnsanlık Tarihi
Rönesans Döneminde, yeni arayışların yanı sıra araştırmalar ve yayınların artması sonucu bilim ve sanatta hızlı bir ilerleyiş gerçekleşmiş; koleksiyonculuk da
Müzesi (1878), İtalya’da Ulusal Müze (1865), Yunanistan’da Atina Ulusal Arkeoloji Müzesi (1866) gibi çok sayıda müze kurulmuştur.
buna bağlı olarak gelişmiştir. Eski eşya ve eski eser toplama merakı 16. yy. ın
TÜRKİYE’DE MÜZECİLİK TARİHİ
başında bütün dünyada yayılmış, toplanan eşyalar daha sonra müzeler için malzeme oluşturmuştur. 16. yy.ın ortalarında “müze” sözcüğü ilk defa İtalya’da
Kültürel değerlerin korunmasında ve geleceğe taşınmasında önemli rol
“Medici” ailesine ait bir koleksiyonun tanıtılmasında kullanılmıştır. Yine bu
oynayan müzecilik olgusu tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de
yüzyılda sanat eserlerinin korunduğu ve sergilendiği müze ve galeriler kurulmaya
koleksiyonculukla başlamıştır. Ünlü tarihçi Heredot’un “gök kubbenin altındaki en
başlanmıştır.
güzel coğrafya yeryüzünün en güzel iklimine sahip” olarak tanımladığı ülkemiz
1677 Yılında Elias ASHMOLEAN elindeki koleksiyonları Oxford
coğrafyasında Türk Müzeciliğinin ilk izleri, Selçuklu Dönemi’nde (13.yy) eski
Üniversitesine bağışlamış, Oxford bu koleksiyonlar için üniversite kampüsünde
Konya’nın bulunduğu höyüğü çevreleyen ve günümüze hiçbir izi kalmayan sur
1678-83 yılları arasında bir bina inşa etmiş ve koleksiyonları orada sergilemeye
duvarlarının etrafına ellerine geçen çeşitli dönemlere ait eserlerin nizami bir
başlamıştır. Böylelikle halka açık ilk müze açılmıştır.
şekilde dizilmesi ile karşımıza çıkar. Daha sonra Dulkadiroğulları Beyliği
18.yy.da müzeler herkesin yararlanabileceği kurumlar hâline getirilmiştir.
Dönemi’nde de Kahramanmaraş Kalesi etrafında Geç Hitit eserlerinin biriktirildiği
1746 yılında Fransa Krallığı’nın sarayında toplanmış olan tarihî sanat eserlerinden
bilinmektedir. Osmanlı Dönemi’nde ise ata yadigarı kıymetli eserler, hediyeler ve
genel bir koleksiyon yapılmış; eserlerin halka gösterilmesi düşüncesi ortaya
savaşlarda elde edilen ganimetler sarayların hazine dairelerinde korunmaktaydı.
atılmıştır.
düşünce
İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet zamanında sarayın bir
gerçekleştirilmiştir. Lüksemburg Müzesi dünyanın bilinen ilk resmî müzesidir.
bölümünün hazine dairesi haline getirilmesi, özellikle Yavuz Sultan Selim’in doğu
İngiltere’de ise 1759 yılında British Müzesinin temelleri atılmıştır.
seferinden sonra halifeliğin Osmanlılara geçmesi ile birlikte başta kutsal
1750
yılında
Lüksemburg
170
Müzesi
kurularak
bu
171
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
bilinmektedir.
girişimlere başlamıştır. Müze binasının tasarlanması işi Mimar Alexandre
zengin bir koleksiyon oluşmasını sağlamıştır. Bu koleksiyonlar ve zengin Anadolu
Vallaury’e verilmiştir. Bu bina ülkemizde, müze binası olarak tasarlanan ilk binadır
tarihi Türk Müzeciliğinin başlamasına öncülük etmiştir.
ve Müze-i Hümayun adıyla 1891 tarihinde açılmıştır. Açılışından kısa bir süre sonra
Gerçek anlamda Türk Müzeciliğinin temeli İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nin
müzede kitaplık, fotoğraf laboratuarı ve maket atölyesi kurulmuştur. Kazılar
temelini de oluşturan Mecma-ı Asar-ı Atika’ya (Eski Eserler Koleksiyonu)
sonucunda getirilen yeni eserleri sergilemek amacıyla 1903’te ve 1907’de müzeye
dayanmaktadır. Padişah Abdülmecit'in 1845 yılında Yalova’ya gerçekleştirdiği gezi
ek binalar yapılmıştır.
sırasında gördüğü Doğu Roma yazıtlarını İstanbul'a naklettirmesi üzerine eserler
Yine bu dönemde, İstanbul dışında Anadolu’daki bazı şehirlerde de müze
1846 yılında Osmanlı Devlet adamı Ahmet Fethi Paşa tarafından o güne kadar
kurma çalışmaları başlatılmıştır. 1902’de Konya’da, 1904’de Bursa’da yeni
silah deposu (Harbiye Ambarı) olarak kullanılan Aya İrini'de toplatılmaya başlandı.
müzeler kurulmuştur. Yabancı arkeolog ve uzmanlardan yararlanılarak müze
Müze, Mecma-i Eslihai Atika ve Mecma-i Asar-ı Atika olmak üzere iki bölüm
koleksiyonlarının kayıt, katalog ve sergilemeleri geliştirilmiştir. Kısacası bu
halinde düzenlenmiş, kuruluşu daha eski dönemlere dayanan Mecma-i Eslihai
dönemde müzeciliğin saklama ve depolamadan daha önemli olan koruma, kayıt
Atika bölümü Harbiye Askeri Müzesi’nin temelini oluşturmuştur.
tutma, düzenli sergileme faaliyeti ülkemizde hızla gelişmiştir. Ayrıca bu dönemde
Mecma-ı Asar-ı Atika koleksiyonu Sadrazam Ali Paşa döneminde
Türkler tarafından birçok kazı çalışması yapılmıştır.
düzenlenmiş ve 1869 yılında dönemin Maarif Nazırı Saffet Paşa tarafından Müze-i
1910 yılında Osman Hamdi Bey’in ölümünden sonra müze müdürlüğüne
Hûmayun (İmparatorluk Müzesi) adıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk müzesi
kardeşi Halil Edhem getirilmiştir. Müdürlük süresi boyunca Edhem Bey, yabancı
kurulmuştur. Aynı yıl, ilk müze müdürü olarak Galatasaray Lisesi
uzmanlardan da faydalanarak bilimsel yayınlar çıkartılmasına odaklanmıştır. 1912-
öğretmenlerinden Edward Goold görevlendirilmiştir. Ayrıca vilayetlere bir genelge
1914 yılları arasında Gustav Mendel’in yaptığı üç ciltlik “Catalogues de Sculptures
gönderilerek çevrelerindeki bütün tarihi eserlerin tahrip edilmeden müzeye
Grecgues, Romaines et Byzantines” isimli taş eserler katalogu Müzey-i Hümayun’u
iletmeleri istenmiştir. Bunlara ek olarak aynı yıl içerisinde ilk Asarı Atika
dünyaya tanıtan yapıt olmuştur. 1914 yılında Türk ve İslam eserleri için Evkaf-ı
Nizamnamesi yürürlüğe girmiştir. Müzede toplanan eserlerin sayısının gittikçe
İslamiye Müzesi, Süleymaniye Camii’nin imaretinde açılmıştır. Halil Edhem,
artması sonucu yeni bir bina arayışına başlanmış ve müzenin Çinili Köşk’e
geleneksel Batı müzeciliği anlayışı içerisinde, bir sergi-depo mantığıyla Yakındoğu
taşınmasına karar verilmiştir. Çinili Köşk’e taşınan Müze 1880 yılında faaliyete
ülkelerinin eserlerini ayırarak, binayı Eski Şark Eserleri Müzesi olarak
geçmiştir. Müzenin Çinili Köşk’e taşınmasından sonra Müze Müdürü Anton
düzenlemiştir. 1917 yılında müze dışındaki eski eserleri korumak için çalışmalar
Dethier’in ölmesi üzerine yeni müdür arayışları başlamış, Türk Müzecilik tarihinde
yapacak olan Eski Eserleri Koruma Encümeni, meclis kararıyla kurulmuştur.
önemli bir yere sahip olan Osman Hamdi Bey 11 Eylül 1881 tarihinde bu göreve atanmıştır.
Ülkemizde bir sanat müzesi kurulması yönündeki çalışmalar ilk kez XIX. yüzyıl sonlarında başlatılmıştır. Güzel Sanatlar Okulunun (Sanayi-i Nefise Mektebi)
1887 yılında Sayda’da gerçekleştirilen kazılar sonucunda İskender
kuruluşuyla da yakından ilgisi olan bu girişimin sonunda bir koleksiyon
Lahti’nin de dahil olduğu bir grup lahit ortaya çıkarılmış ve İstanbul’a
oluşturulmaya başlanmış ancak, müzenin açılışı gerçekleştirilememiştir. 1883’te
nakledilmesinden sonra Osman Hamdi Bey yeni bir müze binası yapımı için
açılan Güzel Sanatlar Okulu’nun öğrencilerinin eğitimini desteklemek ve bilgi,
172
173
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
emanetler olmak üzere çok değerli kültür varlıklarının Osmanlı sarayına taşınması
eğitimi için ulusal ve uluslararası konferansların, seminerlerin düzenlendiği, çeşitli
sergileneceği bir resim salonu oluşturulması düşüncesi, sanat koleksiyonları için
sosyal ve kültürel faaliyetlerin gerçekleştirildiği, sergilerin açıldığı, bilimsel
de bir başlangıç olmuş ve Elvah-ı Nakşiye olarak anılan resim koleksiyonu da bu
yayınların yapıldığı, ülkemizin tanıtımına katkıda bulunan eğitim ve kültür
amaçla meydana getirilmiştir. Ancak ilk sanat müzesi, Cumhuriyet’in ilanından
kurumları hâline gelmiştir. Son yıllarda dünyanın en büyük mozaik müzesi olan
sonra, 1937 yılında Atatürk’ün emriyle kurulan İstanbul Resim ve Heykel Müzesi
Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesi, Kırşehir Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesi,
olmuştur.
Eskişehir Eti Arkeoloji Müzesi, Aydın Müzesi ve Çorum Müzesi ve bağlı birimleri
Cumhuriyet döneminde Müzeler, Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde
Boğazköy ve Alacahöyük Müzeleri gibi yeni müzeler çağdaş müzecilik anlayışına
bulunan ve sonradan adı “Âsâr-ı Atika ve Müzeler Müdürlüğü” olan Hars
göre tasarlanmış ve ziyarete açılmıştır. Çorum Müzeleri gerek teşhiri gerek
Müdürlüğüne bağlanmış, daha sonra 1944’te “Eski Eserler ve Müzeler Genel
depoları gerekse diğer faaliyetleri ile Türkiye’ de örnek ve öncü müzelerdir.
Müdürlüğü” kurulmuştur. 1924 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla, Topkapı
MÜZE TÜRLERİ
Sarayı’nın mevcut koleksiyonu ile müze olarak ziyarete açılması kararı alınmıştır. Atatürk’ün Ankara’da bir Hitit Müzesi’nin açılmasını istemesi üzerine 1923 yılında
Müzeleri çeşitli kriterlere göre sınıflandırmak mümkündür.
Kurşun Han ve Mahmut Paşa Bedesteni Milli Eğitim Bakanlığı tarafından
onarılarak Ankara Arkeoloji Müzesi olarak açılmış ve 1967 yılında yeniden
Bağlı olduğu birimlere göre: Resmi müzeler: Kültür Bakanlığı, Meclis, Milli Saraylar gibi devlet
düzenlenerek müzedeki eserlerin çeşitliliği de göz önünde bulundurularak adı Anadolu Medeniyetleri Müzesi olarak değiştirilmiştir. Cumhuriyet döneminde yapılan ilk müze binası Ankara Etnografya Müzesi
kurumlarına ait müzeler. Antalya Müzesi, Kurtuluş Savaşı Müzesi, Dolmabahçe Sarayı gibi Özel Müzeler: Özel Kişi veya kurumlara bağlı müzeler. Sadberk Hanım
olup, inşasına 1925 yılında başlanmış ve 1930 yılında ziyarete açılmıştır. 1925 yılında çıkarılan Kanunla kapatılan tekke, türbe ve zaviyelerdeki eşya ve eserlerin
Müzesi, Basın Müzesi gibi Üniversite Müzeleri: ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi, Ankara Üniversitesi
çoğu Ankara Etnografya Müzesinde sergilenmeye başlanmış, halk yaşamından kesitler sunmak amacıyla törensel ya da günlük eşyalar kullanılmıştır. Diğer
Oyuncak Müzesi. Vakıf Müzeleri: Kültür varlıklarını koruma amacıyla kurulmuşlardır. Türk
taraftan Konya Mevlana Türbesi Atatürk’ün isteği üzerine kapatılmayarak koleksiyonları ile birlikte müze haline dönüştürülmüştür. Cumhuriyet’ in ilk yıllarında adı geçen müzelerimizin dışında, Anadolu’nun birçok ilinde yeni müzeler açılmış ve ülke çapında yaygınlaşması sağlanmıştır.
Vakıf Hat Sanatı Müzesi (1969), Erzurum Çifte Minareli Medrese, İstanbul-Halı Kilim ve Düz Dokuma Yaygılar Müzesi (1979), İstanbul Türk inşaat ve Sanat Eserleri Müzesi (1967) Askeri Müzeler: İstanbul Askeri Müzesi. Milli Savunma Bakanlığı Uçak
Günümüzde aralarında Avrupa'da yılın müzesi ödülünü de kazanmış, 187'si Bakanlığımıza bağlı, 183'ü Bakanlığımız denetiminde özel müze olmak üzere
Müzesi Belediye Müzeleri: Uşak Kent Tarihi Müzesi, Antalya Oyuncak Müzesi,
toplam 370 müze bulunmaktadır. Sayıları gün geçtikçe artan müzelerimiz, artık sadece eserlerin sergilendiği ve depolandığı mekânlar olmaktan çıkmış, halkın
Antalya Soba Müzesi
174
175
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
görgülerini artırmak amacıyla bir resim koleksiyonu ile bu koleksiyonun
Müze Evler: Birgi'deki Çakırağa Konağı, Yozgat Nizamoğlu Konağı,
Koleksiyonlarına Göre:
Eskişehir Osmanlı Evi, Amasya Haznedarlar Konağı MÜZELERİN GÖREVLERİ
Arkeoloji Müzeleri: Arkeoloji prehistorik dönemlerden Doğu Roma dönemi sonuna kadar olan dönemi kazılar yaparak, kazılardan çıkan eserleri
a. Müzelerin Toplama İşlevi
inceleyip değerlendirerek insanlığın hizmetine sunan bilim dalıdır. Eskinin bilimi
Müzeler, eserlerini toplarken farklı yöntemlere başvurur. Bunlar satın
demek olan arkeoloji olarak kazı bilimi olarak bilinse de esasında kazıdan elde
alma, kazı, bağış (hibe) ve değiş tokuş yöntemleriyle elde etme olarak sıralanabilir. b. Müzelerin Belgeleme İşlevi
edilen bulgularlar ilgilenir.
Eserleri belgeleme, kaydetme, arşivleme, araştırma ve sistemli olarak
Kazılardan elde edilen buluntuların sergilendiği alanlardır arkeoloji
sıralamadan oluşur. c. Müzelerin Koruma İşlevi
bir durumdur. Çünkü Anadolu dünyanın en zengin arkeolojik alanıdır.
Müzelerin ilk işlevidir. Müzelerde, eserlerin korunması için malzemelerin
Antalya Müzesi, Side Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzesi, Boğazköy Müzesi
bozulmasına, yıpranmasına neden olan yıkıcı etkenlere karşı önlemler
gibi Etnografya Müzeleri: Etnografya kavimleri karşılaştırarak inceleyen, kültür oluşumlarını araştıran kültür bilimidir.
alınmaktadır. Müzeler, sadece eserler yoluyla bilgi aktarma değil, bireylere koruma bilinci kazandırma bakımından da önemli kurumlardır. ç. Müzelerin Sergileme işlevi
Etnografya Müzeleri genel olarak bulunduğu yöredeki halkın giyim kuşam
Sergileme, müzelerdeki eserlerin insanlarla buluştuğu andır. Müzeler,
ve günlük yaşamına dair malzemeleri sergilendiği yerlerdir. Ankara Etnografya Müzesi ( Cumhuriyetin ilk Müzesi) İzmir Atatürk ve
kültür hizmeti veren kurumlar arasında yer alır; sergi gibi aktivitelerle ilgi çeker. d. Müzelerin Eğitim İşlevi
Etnografya Müzesi, Antalya Etnografya Müzesi Sanat Müzeleri: Ankara Resim-Heykel Müzesi
Müze, insanlara ilgi çekici ve özgür bir öğrenme ortamı sağlar. Öğrenme,
Tarih Müzeleri : Panorama 1543 Fetih Müzesi
kitap veya okul ile sınırlı değildir. Bugün müzeler okul ve toplumla iş birliği yaparak
Doğa Tarihi ve Jeoloji Müzeleri : MTA Tabiat Tarihi Müzesi
“duvarsız sınıf”ın önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Müzede eğitim
Bilim Müzeleri: Zonguldak Maden Müzesi
kapsamında oyunlar, dramalar, atölye çalışmaları, tartışma oturumları vb.
Genel Müzeler: Birden çok koleksiyona sahip Müzelerdir.
etkinlikler de yapılabilir. Müzeler, eserleri barındırma ve gelecek kuşaklara aktarma, sanat ve
Mekanlarına Göre Müzeler
eğitim kurumu olmanın yanında kütüphaneleri, sergileri, toplantıları, çok işlevli
Açıkhava Müzeleri: Nemrut, Bergama, Truva, Bitlis Ahlat, Alacahöyük ve
salon ve atölyeleri, açık alanları ile hoşça vakit geçirten, eğlendirirken öğreten mekânlardır.
Hattuşa, Kapadokya, Göreme Anıt Müzeler: Dolmabahçe Sarayı, Beylerbeyi Sarayı, Anıtkabir, Çanakkale
YÖRÜK MÜZESİ
Şehitler Anıtı, Ayasofya Camii
176
177
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
müzeleri. Türkiye’deki resmi müzelerin çoğunluğu arkeoloji müzeleridir. Bu doğal
Müzeler, eserleri barındırma ve gelecek kuşaklara aktarma, sanat ve eğitim kurumu olmanın yanında kütüphaneleri, sergileri, toplantıları, çok işlevli salon ve atölyeleri, açık alanları ile hoşça vakit geçirten, eğlendirirken öğreten mekânlardır. YÖRÜK MÜZESİ Yörük en kısa tarifi ile konar-göçer Türklere verilen isimdir. Yörükler üzerinde yapılan binlerce araştırma, yüzlerce kitap vardır ancak en kısa tanımda
yoktur.
bile anlaşılan Yörüklerin Kayı, Bayat, Dodurga gibi 24 Türk boyundan biri olmayıp
kendileri de yörük olan kişilerce toplayıcılık düzeyinde kalmış, müze statüsüne
tüm bu boyların konar-göçer yaşamı benimsemiş olanlarına verilen isimdir.
geçememiştir. Bu bireysel gayretler çok önemli ve değerli olmakla birlikte yeterli
Türkler tarih boyunca sürekli hareket eden bir kavim olmuşlardır.
Yörük kültürü ile ilgili somut kültür varlıkları ile ilgili çalışmalar yine
değil ve ihtiyaca cevap vermenin çok ötesindedir.
Günümüzde büyük kısmı yerleşik hayata geçmiş olsa da dünyanın çeşitli
Türkiye’nin büyük bir YÖRÜK ve TÜRKOLOJİ müzesine ihtiyacı vardır. Bu
yerlerinde hala konar-göçer yaşam şeklini sürdüren az sayıda Türkler (Yörükler)
müze bir eser müzesinin çok ötesinde; içinde araştırma, uygulama birimlerini
vardır. Uzak ve orta Asya, Kafkaslar, Doğu Avrupa, Balkanlar, Anadolu, Hindistan,
barındıran, büyük bir kütüphanesi olan akademik bir kurum olarak planlamalıdır.
Afganistan, Pakistan, İran gibi ülkeler ile Kuzey Afrika da varlıklarını devam ettiren
Müzecilik artık önemli eşyaların sergilendiği mekânlardan çoktan çıkmıştır. Artık
bu gruplar varlık savaşlarını sürdürmektedirler.
interaktif uygulamaların olduğu, kendi kütüphanesi olan, araştırma inceleme,
Gerek derin tarihsel köklerine bakıldığında gerek yayıldıkları coğrafyalar göz önüne alındığında Yörüklerin dünya medeniyet tarihine çok büyük katkı
koruma ve geliştirme yapan kurumlar haline gelmektedir. Yörük Müzesi de bir eser müzesinden çok akademik bir eğitim kurumu olarak düşünülmelidir.
verdikleri, hatta yön verdikleri hiçbir araştırmaya gerek duymaksızın bile
Yörük veya Yörük kültürü dediğimizde sadece somut kültürel varlıklardan
anlaşılabilir. Nitekim bu konuda yapılan araştırmalarda bu tezi doğrular
değil çok kapsamlı soyut bir kültürel varlıktan da bahsediyoruz. Bu tüm Türk
niteliktedir. Dünyadaki biyolojik çeşitlilik için arılar ne ise dünya medeniyeti için
Dünyası ve hatta tüm dünyanın ortak kültürel mirası olarak öncelikle Türkiye
Yörük odur.
Cumhuriyeti tarafından kabul edilip korunmaya alınması sonra UNESCO’ YA somut
Dünya medeniyetine katkılarının yanı sıra bağımsız bir kültür de oluşturmuşlardır. Oluşturdukları bu kültür binlerce yıldır süregelmektedir. Yörük
ve soyut unsurlar taşıyan kültür varlığı olarak kaydettirilmelidir. Bunu hem kendimize hem dünyaya borçluyuz.
Kültürü binlerce yıllık kökeni, yapısı ve şartları gereği tarihsel derinliği olan en arı (
saf) kültürdür. Bu arılık Yörük Kültürünü sadece Türk tarihi için değil dünya için de çok eşsizdir, değerlidir. Günümüzde yok olma tehdidi ile karşı karşıya olan bu kültürü korumak, yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak tüm dünyanın sorunu olmalıdır. Ancak en başta gerek devlet gerekse millet olarak bu bizim birincil görevlerimizdendir. Bir ağaç dalları kuruyunca ölmez ama içinde özü kuruduğunda yıkılır, ölür. Yörük de Türkün özüdür. Tüm dünyada da ülkemizde de gelişen ve çeşitlenen müzecilik ve müzeler önemli koruma ve geleceğe aktarma kurumlarıdır. Bugün aklınıza gelebilecek
178
179
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
hemen her konuda ve çeşitte müzeler vardır. Ancak maalesef bir Yörük Müzesi
YÖRÜKLER VE ÇEVRE
Yrd. Doç. Dr. İbrahim BAKIR*
Bu bildiride yörüklerin çevreyi nasıl anlamlandırıldığı, kullanıldığı, karşılıklı etkileşimleri ilgi konusu olarak ele alınmış ve ağırlıklı olarak Batı Toroslardaki yörüklerin yaşantısı, çevre ilişkileri ile örneklendirilmiştir. ‘Çevre; bir şeyin yakını, dolayı, etraf, periferi. Hayatın gelişmesinde etkili olan doğal, toplumsal, kültürel dış faktörlerin bütünlüğü’ (TDK-Güncel Türkçe Sözlük). ‘Yörükkavramı ise ; Hayvancılıkla geçinen, genellikle Toroslarda yaşayan göçebe Türk oymağı, Türkmen’(TDK-Güncel Türkçe Sözlük) olarak tanımlanmaktadır. Çevre kavramında yer alan doğal, tarihsel, toplumsal ve kültürel dış faktörlerin kısaca Yörük hayatındaki yeri incelenecektir. KISA TARİHİ COĞRAFYA Yörüklerin kökeni; tarihçilere göre Oğuz Ata ve aşağıda sıralanan altı oğluna dayanmaktadır. Günhan; Kayı, Bayat, Alkaevli, Karaevli Ayhan; Yazır, Döğer, Dodurga, Yaparlı Yıldızhan; Avşar, Kızık, Beğdili, Karkın Gökhan; Bayındır, Peçenek, Çavuldur, Çepni Dağhan;Salur, Eymür, Alayuntlu, Yüreğir Denizhan; İğdir, Büğdüz, Yiva, Kınık. Oğuzların ata yurtları Orta Asya’da hayat farklı topluluklarla olduğu kadar doğal koşullar ile de savaşımı gerektiriyordu. Bu nedenle sahip olunan ”mallar “ sabit / taşınmaz yanında, ayakta kalabilmek için taşınır mallar da büyük önem taşımaktaydı. İkili bir yaşam biçimi hakimdi. Yürütülen tarımsal faaliyet yanında yaylaları, düzlük, otsu bitkilerle dolu bozkırlarda at, deve yanında koyun yetiştiriciliği, yün ve keçe üretimine dönük bir yaşam biçimi südürülmekteydi. Bu hareketli yaşamın gerektirdiği barınak ; *
Şekil 1. New York Metropoliten Müzesinde Göktürk çadırı/topak ev/Çin resmi (U.Tanyeli).
Şekil 2.a-Orta Asya’da günümüzde topak evler
Akdeniz Üniversitesi Mimarlık Fakültesi
180
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
GiRiŞ
.Taşınabilir, .Az malzeme ile en çok mekanı üretebilme / kapatabilme, .Kolay sökülüp takılabilir, .Kırılmayan/esnek, .Kolay üretilebilir, .Pratik, .Değişken iklim koşullarına / çevreye uyumluluk gibi özelliklere sahip olması istenmekteydi. Bu beklentiye karşılık “çadır” geliştirildi (Şekil 1 ,2 a.b).
181
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Şekil 2.b-Orta Asya’da günümüzdeki topak evlerin yapısal sistemi ve Şekil 2.b-Orta Asya’da günümüzdeki topak evlerin yapısal sistemi ve kurulumu. kurulumu. Şekil 2.b-Orta Asya’da günümüzdeki topak evlerin yapısal sistemi ve Oğuzların ata yurtları Orta Asya’dan göçerek Ön Asya’ya gelmeleri ve Oğuzların ata yurtları Orta kurulumu. Asya’dan göçerek Ön Asya’ya gelmeleri ve burada Büyük Selçuklular Devletini kurmaları ile birlikte hareketli yaşam biçimi de burada Büyük Selçuklular Devletini kurmaları ile birlikte hareketli yaşam biçimi de Ön Asya’ya Ön taşınmış oldu ve bu yaşam biçiminin çevre uyumda Oğuzların ata oldu yurtları Asya’dan göçerek Ön koşullarına Asya’ya gelmeleri ve Asya’ya taşınmış ve Orta bu yaşam biçiminin çevre koşullarına uyumda sağladığı avantaj nedeniyle günümüze kadar farklı burada Büyük Selçuklular Devletini kurmaları ile birlikte hareketli yaşam biçimi de sağladığı avantaj nedeniyle günümüze kadar farklı ülkelerde ülkelerde varlığının varlığının Ön Asya’ya taşınmış oldu ve bu yaşam biçiminin çevre koşullarına uyumda sürdürüldüğü görülmektedir. sürdürüldüğü görülmektedir. sağladığı avantaj nedeniyle günümüze kadar farklı ülkelerde varlığının sürdürüldüğü görülmektedir.
Şekil 3.İran Türkmenlerinin geniş ovalıklardaki yaşam biçimleri ve keçe örtülü topak evleri ( Kerim H. 1967 Honar ve Mardom s.50). Şekil 3.İran Türkmenlerinin geniş ovalıklardaki yaşam biçimleri ve keçe örtülü Şekil 3.İran Türkmenlerinin geniş ovalıklardaki yaşam biçimleri ve keçe örtülü topak evleri ( Kerim H. 1967 Honar ve Mardom s.50). topak evleri ( Kerim H. 1967 Honar ve Mardom s.50).
182
ANADOLU’DA YÖRÜKLER 10. Yüzyılda Anadolu’ya gelen Denizhan’ın Kınık Boyu’na ait Türkler tarafından Anadolu Selçuklu Devleti kurulmuştur. Kınık Boyu’nun , ak ve karakoyun (mor koyun) yetiştiriciliği ile uğraşan, keçe çadırlarda yaşayan ve Türk boylarının içinde yerleşik hayata en erken geçen Oğuz boyu olduğu bilinmektedir. Halk arasında bu boya ‘Türkmenler’ denilmekteydi. Kayı Boyuna ait Karakeçili Yörüklerinin 400 çadırlık Ertuğrul Obası SöğütDomaniç arasına; diğerleri ise Aydın yöresine yerleşmiştir. Bu kol, Aydın-UşakKütahya (Gediz) arasında yerleşerek Ertuğrul Obası ile birlikte Batı hattını meydana getirmişlerdir. Osmanlılarda da Orhan Gazi ile başlayan Fatih dönemine kadar süren zaman aralığında Anadolu’da Karaman ve Manisa yöresinden çok sayıda Yörük (Göçer evli) Balkanların Türkleştirilmesi için bu bölgeye geçirilmişlerdir (Barkan Ö.L.). Anadolu’daki Yörükler Günhan’ın dört oğluna bağlı Kayı, Bayat, Alkaevli, ve Karaevli Boylarından gelmektedirler. Diğer boylardan da zaman içinde karışarak Yörük hayat tarzını seçen kollar olduğu bilinmektedir. Temel uğraşı alanları hayvancılık olan bu Türk Boylarının ilk defa yürüyerek hayatlarını kazandıkları için 16.yy Osmanlı kayıtlarında “YÖRÜK” olarak adlandırıldıkları görülmektedir. Yörükler; ileri gelenlerine, yaptıkları işe, yerleştikleri yere ve daha çok da yetiştirdikleri hayvan türüne göre isimler almaktadırlar. Akkoyunlu, Karakoyunlu, Karakeçili, Akkeçili, Karatekeli, Sarıkeçili Yörükleri bunlardan bazılarıdır. Diğer boylardan da zaman içinde karışarak Yörük hayat tarzını seçen kollar olmuştur. Temel uğraşı alanları hayvancılık olan bu Türk Boylarının ilk defa yürüyerek hayatlarını kazandıkları için 16.yy Osmanlı kayıtlarında YÖRÜK olarak adlandırıldıkları görülmektedir. YAŞANTI / GEÇİM KAYNAĞI -BARINMA İHTİYACI ÇEVRE İLİŞKİLERİ Orta Anadolu yaylaları da tıpkı Orta Asya yaylaları gibi, düzlük, otsu bitkileri ile, koyun yetiştiriciliği, yün ve keçe üretimine dönük yaşamı gerektirmekteydi. Zaten bu doğal çevrenin doğal hayvanı dağ koyunu da bu bölgede yaşıyordu (Şekil 4).
183
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
(Şekil 6 ve 7).
Şekil 4. Orta Anadolu yaylaları Orta Asya yaylalarına benzer bir coğrafya, bitki (flora) ve hayvan (fauna) örtüsüne sahiptir. Anadolu coğrafyasının bir gereği olarak koyun yetiştiren Yörükler, daha az engebeli iç bölgelerde, keçi yetiştiren Yörükler de daha engebeli ve çalılık kıyı bölgelerinde yurt tutmuşlardır. Bunun bir sonucu olarak da iç bölgedeki karasal iklimde tıpkı Orta Asya’daki gibi koyun yününden yapılmış keçe örtülü Topak Evler kullanılmıştır (Şekil 4 ve 5) .
Şekil 4. Niğde/ Bor, Kızılca Köyü yaylak yerleşme dokusu (Bektik Yörükleri) .
184
Şekil 6. Batı Toroslar’ da Yörüklerin Göç Yolları Şekil 6. Batı Toroslar’ da Yörüklerin Göç Yolları
Şekil 6. Batı Toroslar’ da Yörüklerin Göç Yolları
185
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Şekil 5. Orta Anadolu yaylalarında Orta Asyadakine benzer topak evler. A-Niğde,Bor ve B-Afyon,Emirdağ’dan Topak Evler. Şekil 5. Orta Anadolu yaylalarında Orta Asyadakine benzer topak evler. Şekil 5. Orta Anadolu yaylalarında Orta Asyadakine benzer topak evler. A-Niğde,Bor ve B-Afyon,Emirdağ’dan Topak Evler. A-Niğde,Bor ve B-Afyon,Emirdağ’dan Topak Evler. ÇEVRE İLİŞKİLERİ / GÖÇ ÇEVRE İLİŞKİLERİ / GÖÇ ÇEVRE İLİŞKİLERİ / GÖÇ İç Anadolu ile dağlık kıyı bölgede çok sayıda Yörüğün yaşadığı İç Anadolu ile dağlık kıyı bölgede çok sayıda Yörüğün yaşadığı bilinmektedir.1987-94 yıllarında tarafımca bölgede yapılan tespitte ise sayılarının İç Anadolu ile dağlık kıyı bölgede çok sayıda Yörüğün yaşadığı bilinmektedir.1987-94 yıllarında tarafımca bölgede yapılan tespitte ise sayılarının giderek azalmakla birlikte bu hayatı inatla sürdüren çevre koşulları ile uyum içinde bilinmektedir.1987-94 yıllarında tarafımca bölgede yapılan tespitte ise sayılarının giderek azalmakla birlikte bu hayatı inatla sürdüren çevre koşulları ile uyum içinde (ısınan hava ile birlikte yaylalara kadar yükselen) Yörüklere de rastlanmaktadır giderek azalmakla birlikte bu hayatı inatla sürdüren çevre koşulları ile uyum içinde (ısınan hava ile birlikte yaylalara kadar yükselen) Yörüklere de rastlanmaktadır (Şekil 6 ve 7). (ısınan hava ile birlikte yaylalara kadar yükselen) Yörüklere de rastlanmaktadır (Şekil 6 ve 7).
Şekil 7. Silifke’den Ermenek Yaylalarına ve Gülnar’dan Konya –Seydişehir Yaylalarına Sarıkeçili Yörük göçü. ÇEVRE İLİŞKİLERİ / BARINMA İHTİYACI Daha ılıman ve yağışlı kıyı bölgelerde, çevre koşullarının bir gereği olarak yörenin hayvanı olan keçinin beslenmesi ve kılından yapılmış kıl/ kara çadırlar kullanılmasına yönelinmiştir. Bu durum İç Anadolu yaylalarında yaban koyunu, Akdeniz dağlarında yaban keçisinin doğal olarak yetişmesiyle örtüşmektedir. Yaz sonuna doğru imece usulü ve şölen havasında erkekler tarafından kırklıklarla kırkılan keçilerin kılı, yörük kadınlarınca yine imeceyle kıl taraklarında taranır, burma yapılır, eğrilir ve dokumaya hazır hale getirilir (Şekil 8).
186
Şekil 8.Keçi kırkımı (alık/işlemeli kırkım) yapımı ve kırkılmış keçi kılının kirmen ile eğrilmesi ve bükülmesi Yoz keçi kılından bükülmüş ipler çözülerek “ ıpacı/ ip ağacı”nda çadırı kullanacak ailenin büyüklüğüne bağlı olarak sayısı değişen (genellikle 3,5,7 gibi) çadır kanatları dokunur (Şekil 9.) Bunları enine kolanlar bağlar. Bu kolanların altına da yörük erkeklerince tasarlanmış/ şekillendirilmiş “çadır çanakları” dikilir. Kolanların üst örtü dışına taşan uç kısımlarına da “çekecek”ler bağlanır. Böylece çadırın esasını meydana getiren üst örtü kısmı tamamlanmış olur. Çadırdaki direk sayı ve düzeni farklı Yörük Boylarına göre değişiklik göstermektedir(Şekil 9 ,10 , 11 ve 12 ) .
187
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Şekil 12. Anamas Yaylasında bir Gebizli (Serik ) Yörük çadırı ve renkli iç mekanından bir görünüş Esnek malzemeyle üretilmiş kara çadırda gergiler kaldırılarak tıpkı Orta Asya Göktürk çadırında olduğu gibi gölgeli yarı açık mekanlar oluşturulabilmektedir (Şekil 13).
Şekil 10.Batı Toroslar’da çadırların yörük boylarına göre farklılaşması
Şekil 11. Beş direkli ve beş kanatlı bir Sarıkeçili Yörük çadırını oluşturan elamanlar Dıştan bakıldığında görülen kara örtü aslında çok renkli, zengin bir iç mekanı saklamaktadır (Şekil 12.)
188
Şekil 13.Bucak- Karaaliler ’de yazın gölgelikli hale getirilmiş kara çadır
189
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Şekil 9. Dokuma tezgahında (ıpacı) dokunan çadır kanadı / Sarıkeçili yörükleri – Habiller.
Şekil 14. Karaman Ermenek Balkusan Yaylası Mut Yörüklerinin keçe yapımı ve Sarıkeçili Yörüklerinden bir yörük kızı, çocuk belemek ve sırtına çocuk sarmak için kolan dokuması.
190
KALICI YERLEŞMELER / SORUNLAR Yörükler, Osmanlı Devlet düzeninde vergi karşılığı kendilerine tahsis edilen yaylak-kışlaklar arasında uzun yıllar göçlerine devam etmişlerdir. Gerileme ve çökme yıllarındaki karışıklıklardan Yörükler de etkilenmişlerdir. Özellikle kıyı ve iç bölgelerdeki tarım alanlarına yerleştirilmeye çalışılmışlardır. Böylece İç Anadolu, Akdeniz ve Ege’de çok sayıda Yörük köyü ortaya çıkmıştır. Yerleşmek istemeyenler ciddi sosyal problemler yaşamışlardır. Çukurova’nın sinekli ovasına yerleşmek istemeyen Dadaloğlu’nun yerleşmemek için Osmanlı ordusu ile savaşması çarpıcı bir örnektir. Bir yandan iskan çalışmaları, öte yandan da tarım alanlarının genişlemesi, otlakların azalması, kara yoluyla her bölgenin parçalanması ve ormancılık politikaları ile uzun yayla göçleri yapılamaz olmuştur. 1950’lerden sonra Yörükçülük giderek zorlaşmıştır. Bir kısım yörükler kendiliğinden ya yarı göçer, ya da yerleşik düzene adapte olmaktadırlar (Şekil 15).
Şekil 15. Bucak yöresinde yarı göçer, Korkuteli Çaykenarında ise yerleşik hale gelmiş yörüklerin evleri. Orta Asyadan beri açık, yarı açık ve kapalı mekan kurgu geleneğini sürdürmektedirler. Günümüzde, bölgede develeriyle göçen geleneksel Yörük yaşantısını sürdüren aile sayısı oldukça azalmıştır. Yaklaşık 100 kadar Sarıkeçili Yörüğü Mersin, Taşucu ile Konya, May Beli arasında az sayıda develeri olmasına rağmen traktör veya kamyonlarına yükledikleri evleriyle yaylaya göçmektedirler. Ancak bunların da Karaman/ Karadağ bölgesine yerleştirilme kararı çıkmıştır. Yerleşik duruma gelen yörükler ise bir gelenek olarak yaylacılığı sürdürmekle birlikte artık çevre duyarlılığı giderek azalmakta ve yaylalar hızla kalıcı yapılarla bozulmaktadır (Şekil 16.)
191
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Yörükler tüm eşyalarını, taşımaları gerektiği için minimum boyutta ve olabildikçe kırılgan olmayan dokuma, deri, kumaş gibi esnek malzemelerden üretmişlerdir. Müzik aletlerinden cura, sipsi, kartal kanadı düdük gibi sazların küçüğünü tasarlamışlardır. Depolama ve taşımada dokuma ala çuvallar, heybeler, torbalar, kaşıklıklar; sofra bezinde yün dokuma mendir, iteği; üzerine oturmak veya yatmak için keçeler, kilim ve halılar; ibadet için namazlağlar; kırılacak kallavi kahve fincanları için zarlar ve zembiller; içme ve kullanma suyu ile peynir, keş, dort, akçakatık saklama, katıksatma ve sade yağ yapmak için deri tuluklar; sade yağ saklamak için karınlar; katlanabilen şıngırdaklı kahve tavası ile ahşap kahve soğudanlıkları hep göçe göre şekillendirilmiştir (Şekil 14).
KAYNAKLAR Bakır İ., "Toroslarda Göçebe Mimarisi", Türk Halk Mimarisi Sempozyumu , Konya, 5-7 Mart 1990, ss.17-30. Bakır İ., Batı Toroslarda göçerlerin yerleşme ve mekan sorunlarının çözümü üzerine bir deneme, Doktora tezi, Selçuk Üniversitesi FBE ,1996. Barkan, Ö.L., "Osmanlı imparatorluğunda bir iskan ve kolonizasyon metodu olarak vakıflar ve temlikler Temlikler I, İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler". Vakıflar Dergisi ,sayı: 2 (Ankara 1942), s. 284-353.
Kerim H., Honar ve Mardom , s.50 1967.
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
TDK-Güncel Türkçe Sözlük http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5a 4192d10b4bb9.55904325 26.12.2017 Yılmaz D., “Orta Asya'dan Anadolu'ya, Anadolu'dan Rumeli'ye YÖRÜKLER” http://www.durmusyilmaz.com/icerikoku.asp?ids=86 26.12.2017. Şekil 16.Söbüce Yaylasının 1985 yılındaki çadırlı ve günümüzün betonarme evli hali. Yayla Yerleşme Dokusunun doğadaki yansıması (üstte) (www.panoramio.com/photo32146757source=wapi&referrer=kh.google.com SONUÇ Tarihi süreçte doğal çevre koşullarına uyumlu ve dinamik bir hayat süren ;varlık sebepleri olan doğal çevre ile barışık, onu her zaman koruyup kollayan, zor koşullarda üretmeye devam eden yörükler ve yörük yaşam biçimi giderek yerleşikliğe doğru dönüşmekte ve kaybolmaktadır. Bu yaşam kültürünün sadece çevre ile olan ilişkisindeki değişim değil tamamen kaybolmadan her yönü ile araştırılmaya, kayda geçirilmeye ihtiyacı vardır.
192
193
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Tanyeli U., Tarihten Günümüze Anadolu’da Konut ve Yerleşme = Housing and Settlement in Anatolia a Historical Perspective İstanbul 196
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ANAMAS’IN YÖRÜKLERİ
Yörüklerin bir bölümü Taşağıl’ın kuzeydoğusunda kesikbeli yolunu, bir bölümü de beşkonak yakınlarından kuzeye çıkan Emerettin Belini izleyerek, Anamas Dağları
Prof. Dr. Hüseyin MUŞMAL*
yaylalarına çıkmaya devam etmektedir3.
“Beyşehir Gölü, kışın çok şiddetli ve uzun sürdüğü bir yılda tamamen donup
Konya ili Beyşehir Kazası ile Isparta ve Antalya illerinin sınırında uzanmakta
bir buz tabakasıyla örtülmüş. Kalın buz tabakası üzerine bir de kar yağınca, göl
olan Anamaslar, bu üç vilayete bağlı çevre köylerin ve Yörüklerin yaylalarıyla
âdeta beyaz bir çöl görünümünü almış. Durumdan habersiz olan bir Yörük Kervanı
doludur. Bu bölgeye, yaylalarının çok olması nedeniyle "Yaylalar Yöresi" de
develerle Anamaslar’dan Beyşehir'e doğru yola çıkmış. Dağı indikten sonra çöle
denilmektedir4. Günümüzde dahi Anamas Dağları yaylaları, Konya-Antalya ve
girdiklerini sanan kervancılar, gölü bir baştan bir başa geçerek Beyşehir'e
Isparta olmak üzere üç ayrı ilin sınırları dâhilinde hayvancılıkla geçinen Hacı İsalı,
gelmişler. Beyşehirliler şaşkınlık içerisinde kervancı başına gölün üzerinden nasıl
Eski Yörük, Töngüşlü, Hacı Babalar, Çakal, Karakoyunlu, Hacıabalı, Sarıabalı, Hacı
ve ne cesaretle geçtiğini sorunca bu sefer kervancı başı şaşırmış "Ne, burası çöl
Hamzalı, Ötgünlü, Saçıkaralı (Hayta) yörüklerine ev sahipliği yaparken, Çoşlu
değil de göl müydü?" demiş. Gerçeği öğrenince de kazasız belasız gelebildikleri
(Honamlı), Tırtar (Honamlı) ve Manavlı yörükleri Seydişehir ve Beyşehir
için Allah'a dua etmiş ve şükretmiş, oracıkta develerden birini kurban etmiş…”1
sınırlarında yaylamaktadır. Bunlar arasında Karahacılı Aşireti ise daha çok
Anadolu’ya gelen Türklerin önemli bir bölümü, özellikle Toros Dağlarındaki
Emeredin, Dumanlı ve Dedegöl Dağları ve eteklerini yaylak olarak kullanmaktadır5.
oranda
Bazı yerel kaynaklarda, Anamasların isminin eskiden İpsahoros olduğu ve Dulkadir
sürdürmüşlerdir. Yerleşik hayata geçenler bile, yaz günlerinde iskân alanlarından,
iline bağlı Anamaslı (Karacalu-Karahaculu) oymağının bölgeye gelmeleri ve bu
dağların yüksek noktalarında ‘yayla’ diye nitelendirilen bölgelere göçmekte, bu
dağları yaylak edinmelerinden sonra Anamas adını aldığı ifade edilmektedir.6
yerleşmelerde
Orta
Asya’daki
göçebe
geleneklerini
büyük
hareketler günümüzde bile hala devam etmektedir. Bu tür hareketlerin
Anamas Dağları, günümüzde eşsiz göl manzarası, bitki örtüsü, yaban yaşamı
Anadolu’da en yoğun olduğu yerlerden birisi olan Toros Dağlarının uzantısı olarak
ve geleneksel köy ve kasabaları ile önemli bir doğa çevresidir. Bu bölge, coğrafi
Anamas Dağları da bu süreçte benzer hareketlerden nasibini almıştır2.
olarak Akdeniz Bölgesi’nde Beyşehir ile Eğirdir gölleri arasında, kuzeybatı,
Günümüzde Antalya ile Manavgat’ın batısı arasında kalan bölgede kışlayan
güneydoğu yönünde uzanan yüksek rakımlı coğrafyadır. Batı Toroslar grubunda yer alan Anamas Dağları silsilesi, Beyşehir Gölü Havzası’nı kuzey ve batı
*
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi. 1 Aziz Ayva, “Beyşehir Gölü Üzerine Anlatılan ‘Göl Üzerinden Yürüyerek Geçme’ Motifi Üzerine”, I. Uluslararası Beyşehir ve Yöresi Sempozyumu (11-13 Mayıs 2006) Bildiriler Kitabı, Konya 2006, s. 77 vd; Örneğin 2007 yılında Hacı Akif Adası’ndan koyun sürüleri buz tutmuş göl üzerinden Yeşildağ beldesine götürülmüştür, http://www. haberkonya. com/haber/6372/Beysehir_ golunde_ yuruyen_ kervan_ efsanesi. html, (Erişim Tarihi; 28.11.2013). 2 M. Akif Erdoğru, Osmanlı Yönetiminde Beyşehir Sancağı (1522-1584), İstanbul 2006, s.63 vd; Oğuz Aktan, “Antalya Çevresinde ve Güney Anadolu’da Depreşen ve Dinen Konar-Göçer Asabiyeti”, 1. Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo-Kültürel Yapısı (Yörükler), Sempozyumu Bildirileri, 25-26 Nisan 1994, Antalya, Ankara 1996, s. 3 vd.
194
yönlerinden çevrelemektedir. Zirveden kuzeye giden bir kol, Beyşehir ve Eğirdir 3
Giray Ergenç, “Antalya Bölgesi Yörükleri Göç Yolları”, 1. Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo-Kültürel Yapısı (Yörükler), Sempozyumu Bildirileri, 25-26 Nisan 1994, Antalya, Ankara 1996, s. 135. 4 Sabri Çakır, “Anadolu'da Tükenen Bir Kültür: Yörüklük”, http://kanalkultur.blogspot.com.tr/2013/07/sabri-cakr-anadoluda-tukenen-bir-kultur.html 5 Musa Seyirci, “Batı Akdeniz’de Yörükler”, Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları SosyoKültürel Yapısı (Yörükler), Sempozyumu Bildirileri, 25-26 Nisan 1994, Antalya, Ankara 1996, s. 195. 6 Veli Karaca, Belgelerle Yenişar, Isparta 2005, s. 42.
195
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
çevresi ve üzerinde bulunan Eynif Ovası, Ali Efendi, Sülek, Gembos ve Melikler
göllerini birbirinden ayırarak Sultan Dağları ile birleşir. Güneybatıya doğru yönelen
itibaren süregelen kargaşa ortamına son verilmiş ve yerleşik bir nizam
başka bir kol da Eğirdir Gölü’nün güney havzası etrafında dolaştıktan sonra,
kurulmuştur. XVI. yüzyılın bölgede artık sağlam bir yerleşik hayattan söz edilebilir9.
Isparta’nın doğusunda iki kola ayrılarak, birisi kuzeye diğeri de güneye doğru
Osmanlı yönetimine geçmeden önce, Anamas Dağları çevresinde özellikle Yenişar ve Kaşaklı nahiyelerinin bulunduğu coğrafyada, Yörük adı verilen Türk asıllı
Anamas Dağlarının uzunluğu 110, genişliği ise 50 km civarındadır. Bu dağ
konargöçerler yaşıyordu. Osmanlılar, bölgeyi ele geçirdikten sonra, ziraat ile
silsilesinin en yüksek noktası 2.998 m ile Dedegöl (Dippoyraz) Dağı olup ayrıca
uğraşmayan, konargöçer bir hayat tarzına sahip olan Yörüklerin bu coğrafyada
2.637 m Davraz, 2.798 m Barla ve 2.326 m Sarp Dağı gibi zirveler bulunmaktadır.
eskisi gibi yaşamlarını sürdürmelerine müsaade etmiş ve bu cemaatlere Yörük
Bütün bu özellikler Anamaslar çevresinde orta ve küçük ölçekte birçok farklı iklim
demeyi sürdürmüşlerdir. Ancak Osmanlı belgelerinde “Yörük” kelimesi XVI. yüzyıl
alanlarının oluşmasına sebep olmaktadır. Farklı iklim alanlarının varlığı nedeniyle,
sonlarına doğru hayvancılık yapanların yanında, “Ziraat ehli olan, yani bağlar,
yöre, bitki türleri bakımından da büyük zenginlik göstermektedir. 2.000 m
bahçeler edinerek ziraat yapan, hatta ticaretle uğraşan kişiler” anlamında
yüksekliğe kadar ormanlarla kaplı olan Anamas Dağlarında yoğun olarak karaçam,
kullanılmıştır. Bu şekilde bir yaşamı tercih eden Yörüklerden devlet diğer yerleşik
ladin, kızılçam, ardıç, köknar ve meşe ormanları bulunmakta, bu coğrafya
köylülerden aldığı “Çift, bennak vs gibi raiyet vergilerini de talep etmeye
Türkiye'nin önemli oksijen merkezleri arasında gösterilmektedir8.
başlamıştır. Diğer taraftan, Osmanlılar Yörük kelimesini özellikle Toros dağlarında
Yörüklerin yaşadığı bu bölge, Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından
yaşayan Osmanlı kanunlarına itaatkâr konargöçerler için kullanmıştır. Bu
sonra, XV. yüzyılın ortalarına kadar, Osmanlılar ile Karamanoğulları arasında pek
konargöçerler, kendilerine özgü yaşam şekillerini devam ettiren, kışlaktan yaylağa
çok defa el değiştirmiş, bu süreçte Eşrefoğulları ve Turgutoğulları da bölgede
inip çıkan ve İslamiyet’i kabul etmiş olan Oğuzlardır10.
hâkimiyet sağlamışlardır. Nihayet bu coğrafyada, 1466 yılında kesin olarak
Göller bölgesinde genellikle Oğuz boylarının isimleri ile anılan köyler,
Osmanlı hâkimiyetinin kurulmasıyla birlikte, bölgede XIII. yüzyılın sonlarından
Selçuklular ve Beylikler devrinde bölgeye yerleşmiş en eski Türklerdir. Osmanlı öncesinde yoğun bir Oğuz istilasına uğramış olan bu bölgede, Bozok ve Üçoklara mensup boylar tarafından pek çok yerleşim kurulmuş olup, Osmanlı egemenliğinden sonra da bunların yerleştirmelerine devam edilmiştir. Bu bölgede
7
Mehmet Cemal, Anadolu, İstatistikî, İktisadî ve Askerî Coğrafya I, İstanbul H. 1328; s. 112; Dr. Nazmi, Türkiye’nin Sıhhî ve İçtimaî Coğrafyası, Ankara 1922, s.155; Hüseyin Muşmal, “Beyşehir’in Kırkı, Anamas Dağları ve Karagöl”, Haftalık Spor ve Yaşam Dergisi PsLife, Ağustos-Eylül 2015, Konya 2015, s. 12-13. 8 Hüseyin Muşmal, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Beyşehir ve Çevresi’nin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, (1790-1864), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, Konya 2005, s. 14 vd; Ali Selçuk Biricik, Beyşehir Gölü Havzası’nın Strüktüral ve Jeomorfolojik Etüdü, İstanbul 1982; Anamas dağlarının florası hakkında ayrıca bkz. Ali Rıza Çetik, Memduh Serin, Mustafa Küçüködük, “Erciyes Dağı–Hasan Dağı–Küçük Geyik Dağı–Dedegöl (Anamas) Dağı Kurucuova (Beyşehir) Yörelerinin Floristik Yönden Karşılaştırılması ve Benzerlik Oranlarının Tespiti”, SÜFEFFD, S. 3, Konya 1984, s. 2–4; Memduh, Ali Rıza Çetik, “Yeşildağ–Kurucaova (Beyşehir) Florası”, SÜFEFFD, S. 3, Konya, 1984, s. 7-17.
196
Afşar, Çiğil, Kayı, Bayad, Bayındır, Çetni, Çivril, Karkın, ve Kınık boylarının isimlerinden müteşekkil çok sayıda yerleşim mevcuttur11. Bölge hakkında araştırma yapan tarihçilerin ortaya koyduğu şekliyle, Osmanlı Arşiv vesikalarından net olarak anlaşılıyor ki, Yörükler genel olarak Karaman Vilayeti’nin özel olarak da Beyşehir bölgesi nüfusunun asli unsurlarından 9
M. Akif Erdoğru, Beyşehir Sancağı’nın 1584 Tarihli Nüfus Sayımı (Beyşehir Seydişehir Bozkır), İzmir 2004, s. III- IV. 10 Erdoğru, Osmanlı Yönetiminde Beyşehir, s. 150–152. 11 Erdoğru, Osmanlı Yönetiminde Beyşehir, s. 203.
197
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
uzanır7.
Beyşehir Gölünün batı kısmındaki küçük bir alanda bulunan Yenişehir
farklı grup olarak tanımlanmıştır. Birincisi yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi,
Nahiyesidir15.
Osmanlı öncesinde Beyşehir civarında bir yere yerleşerek köy kuranlar, ikincisi de
Anamaslar çevresinde başta Kaşaklı bölgesi olmak üzere Göçü, Yenişehir ve
Osmanlı döneminde hala gezici olarak bölge yaylalarına çıkanlardır. Anamas
Kıreli bölgelerinde Yörükler tarafından kurulmuş köyler mevcuttu. Defterlerde
Dağlarının boylu boyunca uzandığı bu saha yerleşik köylülerin yanı sıra Alanya,
Yörük olduğu açıkça ifade edilenler arasında Kaşaklı Nahiyesinde, Oğulbeyler,
Teke ve Manavgat’tan gelen Yörük cemaatlerin de yaylağı idi. Bu bölge, Eğridir ile
Cemaller, Keçilik, Göçü Nahiyesinde Doğduğun, Yenişehir Nahiyesinde Küre, Kıreli
hemhudut olduğundan zaman zaman Hamit Yörükleri de Anamas yaylalarına
Nahiyesinde Kuyucak köyleri yer almaktadır16. Yörüklerin kurdukları ve yaşadıkları
çıkmaktaydı. Hem Beyşehir yaylaları hem de Beyşehir Gölü’nün güney kıyısında
köylerden sadece bir veya iki köy varlığını zamanımıza kadar devem ettirebilmiştir.
yer alan Kaşaklı ve Yenişar’ın dağlık bölgeleri çeşitli Yörük gruplarının gözde
Onlardan biri Kaşaklı Nahiyesi içinde kalan Cemaller Köyü’dür. Diğer taraftan
yaylalarıydı12.
Beyşehir Sancağı İçel, Alanya, Teke gibi konargöçerlerin yoğun bir şekilde yaşadığı
Osmanlı Arşivlerinde, Anamasların dâhil olduğu bu bölgenin nüfus ve vergi
cemaatlerin yaylağı olması ya da yaylaklarının bulunduğu yollar üzerinde
sayımı sonuçlarını gösteren beş tane mufassal defter bulunmaktadır. Bunlar
bulunmasından dolayı özellikle bahar ve yaz aylarında yoğun bir konargöçer
içinde en eski tarihlisi Başbakanlık Osmanlı Arşivi Maliyeden Müdevver Tasnifinde
nüfusun baskısına maruz kalmaktaydı. Sancak içerisinde genellikle Alaiyeli, Tuğrul,
13
241 numarada kayıtlı Beyşehir Vilayeti’ne ait müsellem defteridir . Fatih Sultan
Süle, Ağzıaçıklı, Akbayındırlı, Umurbeyli, Gencek, Seriki ve Kızıllı gibi Yörük
Mehmed’in 1466 yılında Karaman topraklarının batı taraflarını ilhak ettiği zaman
cemaatleri mevcuttu. Şabanlar, Çetni, Saraycık, Oğulbeyler gibi köyler Seriki
hazırlanmış olan bu defter, bölge ile ilgili günümüze ulaşabilen en eski Osmanlı
cemaatlerinin kurduğu köylerdi. Seriki cemaatinin yaylağı Kaşaklı nahiyesinde,
kaynağıdır. Defter, içeriğindeki verilerin Karaman ülkesi henüz tam olarak
Teke’den gelen Kızıllı ve Satılmış cemaatinin yaylağı Yenişehir Nahiyesi sınırları
14
Osmanlıların eline geçmediği dönemlere ait olması açısından oldukça önemlidir .
içinde Anamas dağlarındaydı. Anamaslar çevresinde bu cemaatlere ait Yörükan
1466 yılındaki deftere göre Beyşehir Vilayeti, Karamanoğullarından
otlakları bulunuyordu17. Osmanlı hâkimiyeti sürecinde konargöçerler çeşitli
Osmanlılara geçen beş vilayetten birisidir. Bu tarihlerde Beyşehir Gölü’nün
sebeplerden dolayı Beyşehir Sancağı’na bağlı köylere göç etmişler, Manavgat
etrafındaki bütün alanlar Beyşehir kadılığına bağlı durumdadır. Beyşehir kadılığına
müsellemleri sancak içinde yeni çiftlikler açmışlar, Çetni cemaatine mensup aileler
bağlı bulunan iki nahiye açıkça Yörük bölgesi olarak tanımlanmaktadır. Bunlardan
Kaşaklı’ya bağlı Saraycık Köyü’nde yerleşmişlerdir18.
ilki Beyşehir Gölü’nün güney kısmında kalan dağlık alandaki Kaşaklı, diğeri ise
Anamas Dağları çevresi İçel, Alanya, Hamit bölgelerinden gelen konargöçerlerin de sıkça kullandıkları bir sahaydı19 ve Teke ve Manavgat konargöçerlerinin çokça kullandığı bir yol üzerinde bulunuyordu. Örneğin, Kızıllar 15
12
Erdoğru, 1466 Tarihli Akşehir Mufassal Defteri, s. 33-34 Erdoğru, 1584 Tarihli Nüfus Sayımı, s. V. 14 Alaattin Aköz, “Osmanlı Devleti Döneminde Yenice”, Amblada’nın (Yeniceköy) Deşifresi, Konya 2016, s. 76. 13
198
M. Akif Erdoğru, 1466 Tarihli Akşehir Mufassal Defteri (Metin İnceleme), Ankara 2015, s.10 16 Erdoğru, 1466 Tarihli Akşehir Mufassal Defteri, s. 35. 17 Erdoğru Osmanlı Yönetiminde Beyşehir, s. 153. 18 Erdoğru, 1584 Tarihli Nüfus Sayımı, s. XI. 19 Tahir Erdem, “Yenişar I", Ün, S. 17, Isparta 1935, s. 233–236.
199
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
biri idi. Beyşehir bölgesindeki Yörükler Osmanlı merkezi yönetimi tarafından iki
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan 1841 yılına ait 3339 numaralı
yaylardı. Melikler Yörük Cemaati Eğirdir Pamuk ovasında kışlar, Anamas
Yenişar Kazası nüfus defterinde, kaza dahiline yerleştirilmiş Yörükan taifesinden
Dağlarında yaylardı. Anamaslarda yaylamayan bazı Yörükler de yaylaklarına
bahsedilmektedir24. Defterin başında Yenişar Kazası hududu dahilinde, Mada
giderken bu güzergâhı kullanırdı. Örneğin Eceli Yörükleri Teke sancağı Kaş
Adası karşısında bulunan mezrada iskan olunan Yörükan taifesidir ifadesi
Kazası’ndan kalkar, Anamas dağı üzerinden geçerek Eğridir yaylalarına kadar
verildikten sonra, buraya iskan edilen 12 erkeğin kaydına yer verilmektedir. Bunlar
ulaşırdı. Yine Eğirdir yaylalarında yaylayan, Kızıllı Cemaati Teke Karahisar’dan
arasında bazıları, Saçıkaralı olduğu belirtilmiştir25. Bölgedeki ahali arasında
kalkar, bu güzergâhtan geçerek yaylaya ulaşırdı.20.
Beyşehir Gölü’nde bulunan Mada Adası’na daha önce yerleştirilmiş olan
XV. ve XVI. yüzyıla ait arşiv vesikalarında Yenişehir (Yenişar) ve Kıreli’deki
Kazakların adayı terk etmesinden sonra bu Yörüklerin bir kısmının adaya
bazı köylüler ile özellikle Kaşaklı nahiyelerindeki Cemaller ve Keçilik köylerinin
yerleştikleri rivayet edilmektedir. Osmanlı Dönemi’nde Beyşehir Gölü’nün en
Yörük olduklarına dair kayıtlar bulunduğu halde bu köylülerin sonraki yıllarda
büyük adası olan Mada Adası’na Rus Kazakları ve Çeçenlerden sonra Tırtar ve
Yörük statülerinin kaldırıldığı anlaşılmaktadır21. Osmanlılar bölgeyi hâkimiyetleri
Ötkünlü Türkmen aşiretleri yerleştirilmiştir26. Ada 1963 yılında Beyşehir’in Tolca
altına aldıktan sonra, göçebe niteliği bulunanları çeşitli tedbirler ve teşviklerle
Köyü’ne bağlı iken, daha sonra Şarkîkaraağaç’ın Gedikli Köyü’ne bağlanmıştır.
yerleştirmek istedilerse de bu durumlarını sürdürmek isteyenlere fazla engel
Mada Adası’nın bağlı olduğu Gedikli Köyü sakinleri ise Manavgat’tan gelen
olamadılar. Bu kabilden bölgede önemli sayıda, yerlilerin kullandığı yaylaklar
Honamlı Yörüklerindendir27. Yörükler Günümüzde Kaşaklı (Yeşildağ) Köyü’nün bir
varlığını sürdürdü.22. Yerleşik hayata geçme faaliyeti, Yörükler arasında XIX. yüzyıla
mahallesi durumunda görülen ve fakat muhtarlıkla idare edilen 30-40 hanelik
kadar devam ettiyse de bu döneme ait arşiv defterlerinde yer alan notlardan, bazı
Ecirli Köyü, Karahacılı aşiretinden Emin Bey’in oğlu Ecir Hoca’nın buraya
konargöçerlerin bölgede hala varlıklarını sürdürdükleri anlaşılmaktadır. Örneğin
yerleşmesi ile kurulmuştur. Yine Serik Kazası’ndan Honamlı Yörüklerinden bazı
Beyşehir Manastır Köyü’nde bulunan bazı kişilerin Abdülfettahlı aşiretinden olup
aileler, 1860’lı yıllarda Beyşehir Karaali Köyü civarında dere adındaki mevkiye
Alanya Sancağı’nda kışlayıp Seydişehir civarında yaylaya geldikleri anlaşılmaktadır.
yerleşmişler, bu ailelerin 20 haneye ulaşması ile 1899 yılında yaşadıkları bölgenin
Bu kişiler 1840 yılında Beyşehir Kazası Avşar, Manastır, Üskerles, Göçü Kazası
Gökçekuyu ismiyle bir köye dönüştürülmesi kararlaştırılmıştır28. Böylece 1899
Kızılca, Kaşaklı Kazası Ada, Çay, Çetmi, Mahremkulu ve Salur köylerinde yaklaşık
yılında Karaali Köyü civarında Gökçekuyu deresi adıyla anılan yerde yerleşmiş
1500 dönüm araziye sahiptir. Tamamına yakını 1844 yılında ekili durumda olan bu arazilerin bir kısmı bulundukları köylülere icar edilmişken, bir kısmı da ortakçılık yoluyla ekilmekteydi23. 24
Bkz. Ekler Belge 1. BOA, Nfs. D, Nr. 3339. 26 Servet Somuncuoğlu,, Don Kazakları, İstanbul 2004, s. 94. 27 Hakkı Yazıcı, Kenan Arıbaş, “Beyşehir Gölü Adalarında Nüfus, Yerleşme ve Ekonomik Faaliyetler”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Coğrafya Dergisi, S. 10, İstanbul 2002, s. 44; Ömer Görer (D. 1966) ile 03.05.2014 tarihinde Şarkîkaraağaç/Gedikli Köyü’nde yapılan mülakat. 28 BOA, DH. MKT, Nr. 2242/23. 25
20
Erdoğru Osmanlı Yönetiminde Beyşehir, s.66. Erdoğru Osmanlı Yönetiminde Beyşehir, s. 83. 22 Bu konuda bkz. İlhan Şahin, “Anadolu’da Oğuzlar”, Türkler, VI, Ankara 2002, s. 246259. 23 BOA, ML.VRD.TMT., Nr.9821. 1256/1840-41. 21
200
201
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Yörük Cemaati Teke Sancağı’nın Kemer Kazası’nda kışlar, Anamas Dağlarında
Serikli ve Honamlı Yörüklerinden 20 haneden Gökçekuyu adıyla bir köy teşkil
A-Kaldırıcılar: Yaylak Yeri: Yenişarbademli Elma hoşafı ve Kestel Yaylaları A-Kaldırıcılar: Yaylak Yeri: Yenişarbademli Elma hoşafı ve Kestel Yaylaları
edilmiştir29. XIX. yüzyıldaki bu hareketliliğin yanında, XX. yüzyılın başlarında da
İskân Yeri: Serik, Karataş civarı İskân Yeri: Serik, Karataş civarı
Karakoyunlu, Honamlı, Sarıkeçili, Eski Yörük, Dede Molla namlarında Yörükler
B-Hacı Hamzalı: Yaylak Yeri: Yenişar Senit Alanı ve Mezar Alanı B-Hacı Hamzalı: Yaylak Yeri: Yenişar Senit Alanı ve Mezar Alanı
Anamas Dağlarında yaylamaya devam etmişlerdir. Dedegül Dağı’nın batısındaki
İskân Yeri: Serik Boğazok İskân Yeri: Serik Boğazok
Kızoluğu ve Ali Efendi yaylalarında büyük mandıraları bulunan Karakoyunlular
C-Fettahlı: Yaylak Yeri: Yenişar Dedegül ve Melikler C-Fettahlı: Yaylak Yeri: Yenişar Dedegül ve Melikler
Dedegöl Dağı’nın çevresinde barınırlardı30. Karakoyunlular, 19201930’lu yıllarda
İskân Yeri: Akşehir Başlar Köyü İskân Yeri: Akşehir Başlar Köyü
tek bir muhtarın yönetiminden çıkmayarak Serik-Aksu dolaylarında kışlar ve
D-Sarı Keçili: Yaylak Yeri: Anamas Üçkuyular D-Sarı Keçili: Yaylak Yeri: Anamas Üçkuyular
Anamas’ın Çayır Yaylası’na çıkarlardı. Karakoyunlular yerleşikliğe çadırda
İskân Yeri: Karaağaç Yeni Köy İskân Yeri: Karaağaç Yeni Köy
kışlayarak direnemeye devam eden az sayıdaki Yörüklerden birisidir31.
E-Sarı Habalı: Yaylak Yeri: Anamas Ali Efendi ve Çataloluk E-Sarı Habalı: Yaylak Yeri: Anamas Ali Efendi ve Çataloluk
Günümüzde Anamaslar üzerinde Çataloluk, Aliefendi, Kızoluğu, Muslu,,
İskân Yeri: Serik Sarıhabalı Köyü ve Belkıs Civarı İskân Yeri: Serik Sarıhabalı Köyü ve Belkıs Civarı
Musalla, Genek, Malanda Anamas gibi yaylalarda Yörükler hala yaylamaya devam
2- Honamlı: 2- Honamlı:
etmektedir. Son yıllarda Karahacılıların bir kolu olan Sarıhabalı aşiretinden birkaç
Ötkünlü-Hacı Memetli: Yaylak Yeri: Anamas Çiçekli Dağı Ötkünlü-Hacı Memetli: Yaylak Yeri: Anamas Çiçekli Dağı
aile Serik-Sarıhabalı Köyü’nden gelip Çataloluk’da yaylamaktadır. Karahacılı aşireti,
İskân Yeri: Karaağaç Gedikli İskân Yeri: Karaağaç Gedikli
her sene azalmakla birlikte, Senitalanı, Hacıbeyoluğu, Körmenlik, Alınoluk yaylaları
3- Çoşlu: 3- Çoşlu:
ile Dedegül Dağı eteklerinde 9-10 çadır kurmaktadır. Son zamanlarda Karagöl
Yaylak Yeri: Anamas Üçkuyular Yaylak Yeri: Anamas Üçkuyular
yaylasında Karahacılı aşiretinden 15 Yörük çadırı bulunmaktadır. Çadırları
İskân Yeri: Antalya Kurşunlu ve Karaöz Civarı İskân Yeri: Antalya Kurşunlu ve Karaöz Civarı
genellikle Karagöl çevresinde kurulu olan bu aşiret Serik- Bucak köyünde yaşıyor.
4-Recepli: 4-Recepli:
Antalya’nın Serik ilçesi sınırları içindeki Yukarıkocayatak Köyü’nün bazı sakinleri
Yaylak Yeri: Anamas Dokuzkuyular Yaylak Yeri: Anamas Dokuzkuyular
Anamas Çayır yaylasında yarı-göçer yaşamlarını hala sürdürmektedir32. Benzer
İskân Yeri: Antalya Varsak İskân Yeri: Antalya Varsak
şekilde Serik’te kışlayan Köteklüler ve Yaka Avşar köylüleri Anamas Yaylalarında
5-Saçıkaralı: 5-Saçıkaralı:
hala yaylamaktadırlar33.
Yaylak Yeri: Karaağaç Fele, Aşağı Kışla Yaylak Yeri: Karaağaç Fele, Aşağı Kışla
Anamas yaylalarında "konar-göçer" olarak nitelenen ve çeşitli aşiretler
İskân Yeri: Serik Deniztepesi ve Karaağaç Yeniköy İskân Yeri: Serik Deniztepesi ve Karaağaç Yeniköy
halinde yaz aylarında hayvancılık yaparak yaşam süren Yörük aşiretlerinin
6-Karakoyunlu: 6-Karakoyunlu:
başlıcalar şunlardır:
Yaylak Yeri: Anamas Çayıryaylası Yaylak Yeri: Anamas Çayıryaylası
29
İskân Yeri: Serik Tuzla Burnu İskân Yeri: Serik Tuzla Burnu
BOA, DH. MKT, Nr. 2317/108. Erdem, “Yenişar I” s. 233–236. 31 Aktan, “Konar-Göçer” s. 4. 32 Sabri Çakır, “Anadolu'da Tükenen Bir Kültür: Yörüklük”, http://kanalkultur.blogspot.com.tr/2013/07/sabri-cakr-anadoluda-tukenen-bir-kultur.html 33 Aktan, “Konar-Göçer”, s. 3. 30
202
7-Karaevli: 7-Karaevli: Yaylak Yeri: Dedegül-Karagöl Yaylak Yeri: Dedegül-Karagöl İskân Yeri: Manavgat Taşağıl, Karaevli Deresi İskân Yeri: Manavgat Taşağıl, Karaevli Deresi
203
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
1-Karahaculu (Anamaslu): 1-Karahaculu (Anamaslu):
SONUÇ
8-Kötekli:
Konya, Antalya ve Isparta vilayetlerinin kesiştiği bir alanda, boylu boyunca
İskân Yeri: Serik Gebiz
kilometrelerce uzanan Anamas Dağları, sulak alanları, çayırlıkları, bitkileri ağaç ve
9-Haytalar:
orman yapısı gibi özellikleri nedeniyle, konar-göçerler ve Yörükler için çok uygun
Yaylak Yeri: Anamas Söbüova ve Sorkun Yaylası
yaylalara sahip olmuştur. Bu nedenle Türklerin Anadolu’ya gelişinden itibaren
İskân Yeri: Antalya Aksu civarı
Akdeniz Bölgesinde kışlayan Konar-göçerler, Yörükler ve hatta, yerleşik bir yaşama
10-Solaklı:
geçmiş olduğu halde Yaylak-Kışlak arasında bir yaşam tercih etmiş olanlar Anamas
Yaylak Yeri: Anamas Dumanlı
Dağlarında bulunan Yaylalarda yaylamışlardır. Anamaslarda bulunan Yaylaları
İskân Yeri: Beyşehir Yeniköy ve Manavgat Çakış Köyü
tercih edenler çoğunlukla, Antalya-Manavgat arasındaki coğrafi alanda ve yoğun
11-Tırtar:
olarak Serik Kazası dâhilinde bulunan konar-göçerler olmuşlardır. Bununla birlikte
Yaylak Yeri: Karaağaç Yenicekale
Antalya Manavgat ve Isparta Eğridir bölgesine kadar uzanan bu güzrgahta Anamas
İskân Yeri: Karaağaç Yeniköy ve Yalvaç Tırtar Köyü
Dağları Yörüklerin göç yolu üzerinde bulunması nedeniyle daima uğrak yeri olma
12-Hacıheseli (İsalı):
özelliğini sürdürmüştür. Günümüzde hala Anamalsa, özellikle Konya Beyşehir, Isparta Aksu ve
Yaylak Yeri: Anamas Çatmalı Yaylası İskân Yeri: Serik Gebiz
Yenişar kazaları ahalileri ile Antalya Manavgat ve özellikle Serik’te kışlayan
13-Eski Yürük (Töngüçlü):
Yörüklerin yayla alanı olmayı sürdürmektedir. Ancak 2000’li yıllardan bu tarafa,
Yaylak Yeri: Anamas Ç
Anamaslarda yaylayan Yörüklerin sayısında gün geçtikçe azalma görülmektedir.
İskân Yeri: Teke yöresi
Anamaslarda bulunan onlarca yaylanın bazıları artık hiçbir Yörüğün uğramadığı
bazılarında ise birkaç çadırın kaldığı görülmektedir. Anamas Yaylaları, artık belki Yukarıda isimleri yaylakları ve iskân yerleri verilen bu aşiretler ilkbahar
de çok kısa zamanda Yörük kervanlarının geçmediği, keçi ve çan seslerinin
aylarında, sıcakların başlamasıyla sürülerini otlatmak amacıyla Antalya
işitilmediği “Kuş uçar, kervan geçmez” bir coğrafyaya dönüşecektir. Anamas
sahillerindeki kışlaklarından (köylerinden) gelip, beş altı ay kaldıktan sonra tekrar
Dağlarını son konar-göçler de terk etmeden bu coğrafyada mutlaka yeni
kışlaklarına dönerler. Ancak bununla birlikte, Yörüklük günümüzde de
çalışmalar yapılmalı, göç yolları ve yaylalar üzerine yayınlar üretilmeli ve belgesel
sürdürülmesine karşın önceki göçebelik yaşamını, yoğunluğunu ve kültürünü
filmler çekilmelidir. Aksi takdirde, 1000 yıllık bu gelenek çok yakında tarihe
görmek olası değildir34.
karışacak ve gelecek nesillere aktarmak adına elimizde dilde anlatılanlar dışında
bir şey kalmayacaktır.
34
Karaca, Belgelerle Yenişar, s. 179-180.
204
205
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Yaylak Yeri: Anamas Sarı İdris Çatmalı
KAYNAKÇA
______1466 Tarihli Akşehir Mufassal Defteri (Metin İnceleme), Ankara 2015.
A-Arşiv Kaynakları
ERGENÇ, Giray, “Antalya Bölgesi Yörükleri Göç Yolları”, 1. Akdeniz Yöresi
BOA, ML.VRD.TMT., Nr.9821. 1256/1840-41.
Türk Toplulukları Sosyo-Kültürel Yapısı (Yörükler), Sempozyumu Bildirileri, 25-26
BOA, NFS. D, NR. 3339. 1256/1840-41.
Nisan 1994, Antalya, Ankara 1996, s. 133-136.
BOA, DH. MKT, Nr. 2242/23; Nr. 2317/108.
KARACA, Veli, Belgelerle Yenişar, Isparta 2005.
Mehmet Cemal, Anadolu, İstatistikî, İktisadî ve Askerî Coğrafya I, İstanbul
B-Telif Eserler
H. 1328.
(Yeniceköy) Deşifresi, Konya 2016, s. 70-100 AKTAN, Oğuz “Antalya Çevresinde ve Güney Anadolu’da Depreşen ve
MUŞMAL, Hüseyin, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Beyşehir ve Çevresi’nin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, (1790-1864), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, Konya 2005.
Dinen Konar-Göçer Asabiyeti”, 1. Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo-Kültürel Yapısı (Yörükler), Sempozyumu Bildirileri, 25-26 Nisan 1994, Antalya, Ankara 1996,
______ “Beyşehir’in Kırkı, Anamas Dağları ve Karagöl”, Haftalık Spor ve Yaşam Dergisi PsLife, Ağustos-Eylül 2015, Konya 2015, s. 12-13.
s. 1-25.
Nazmi, Türkiye’nin Sıhhî ve İçtimaî Coğrafyası, Ankara 1922. AYVA, Aziz, “Beyşehir Gölü Üzerine Anlatılan ‘Göl Üzerinden Yürüyerek
Geçme’ Motifi Üzerine”, I. Uluslararası Beyşehir ve Yöresi Sempozyumu (11-13
SERİN, Memduh, Ali Rıza Çetik, “Yeşildağ–Kurucaova (Beyşehir) Florası”, SÜFEFFD, S. 3, Konya, 1984, s. 7-17.
Mayıs 2006) Bildiriler Kitabı, Konya 2006, s.76-84. BİRİCİK, Ali Selçuk, Beyşehir Gölü Havzası’nın Strüktüral ve Jeomorfolojik Etüdü, İstanbul 1982.
SEYİRCİ, Musa “Batı Akdeniz’de Yörükler”, Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo-Kültürel Yapısı (Yörükler), Sempozyumu Bildirileri, 25-26 Nisan 1994, Antalya, Ankara 1996, s. 191-202.
ÇETİK, Ali Rıza, Memduh Serin, Mustafa Küçüködük, “Erciyes Dağı–Hasan
SOMUNCUOĞLU, Servet, Don Kazakları, İstanbul 2004.
Dağı–Küçük Geyik Dağı–Dedegöl (Anamas) Dağı Kurucuova (Beyşehir) Yörelerinin
ŞAHİN, İlhan, “Anadolu’da Oğuzlar”, Türkler, VI, Ankara 2002, s. 246-259.
Floristik Yönden Karşılaştırılması ve Benzerlik Oranlarının Tespiti”, SÜFEFFD, S. 3,
YAZICI, Hakkı-Kenan Arıbaş, “Beyşehir Gölü Adalarında Nüfus, Yerleşme ve
Konya 1984, s. 2-4.
Ekonomik Faaliyetler”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü
ERDEM, Tahir, “Yenişar I", Ün, S. 17, Isparta 1935, s. 233–236.
Coğrafya Dergisi, S. 10, İstanbul 2002, s. 33-54.
ERDOĞRU, M. Akif, Beyşehir Sancağı’nın 1584 Tarihli Nüfus Sayımı
(Beyşehir Seydişehir Bozkır), İzmir 2004.
______Osmanlı Yönetiminde Beyşehir Sancağı (1522-1584), İstanbul 2006.
206
207
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
AKÖZ, Alaattin, “Osmanlı Devleti Döneminde Yenice”, Amblada’nın
Ekler
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Fotoğraf 1: Beyşehir Köprüsünden geçen kervan.
Fotoğraf 2: Anamaslarda Bir Yayla
Fotoğraf 3: Anamaslarda Bir Yayla 208
Belge 1: BOA, Nfs. D, Nr. 3339. 209
SEYYAHLARA GÖRE 19. YÜZYILDA TÜRKMEN AİLESİ
Müslüman toplumlara nispetle çok daha fazla saygı ve itibar görürler.” şeklinde yazmaktadır.2
Doç. Dr. Mustafa GÖKÇE
Türkmen kadınlarının toplum içindeki durumu diğer seyyahların
eserlerinde de yer almıştır. Mehmet Emin Efendi seyahatnamesinde Türkmen
∗
Toplumun temel yapı taşlarından biri olan aile Türk milletinin en önemli değerleri arasında yer alır. Yaşanan değişimlere rağmen tarihin her döneminde aile kurumu Türk milleti için bir değer olma özelliğini sürdürmüştür. 19. yüzyılda Hazar Denizi’nin doğusunda yaşayan Türkmenler için de aile mühim bir kurumdu. görenekleri ile ilgili önemli bilgiler vermiştir. 19. yüzyılda Türkmen ailesinin durumunu ele alırken bu seyyahlardan Mehmet Emin Efendi, Blocqueville ve Vambery’nin eserlerinden yararlandık. 19. yüzyılda yaşadıkları coğrafyanın şartlarına uygun olarak çadırlarda yaşayan Türkmen aileleri anne-baba ve çocuklardan oluşmaktadır. Türkmenler çadırlarda yaşadıkları için seyyahlar tarafından boyların nüfusu çadır sayıları ile ifade edilmektedir. Örneğin Blocqueville, Teke boyundan bahsederken “Teke kavmi yaklaşık 30.000 çadırdan ibarettir.” İfadesini kullanmaktadır. Her çadırda bir erkek, bir kadın ve çocuklar yaşamaktadır. Çadırlarda evlenmemiş birden çok erkek bulunabilmektedir.1 Türkmenleri ziyaret eden yabancılar tarafından bu durum yadırganmaktadır. Ancak Türkmenler için bu durum doğaldır. Çünkü Türkmenler arasında dönemin diğer Müslüman toplumlarında olduğu gibi kadınlar erkeklerden ayrı tutulmamaktadır. Seyyah Blocqueville Türkmen kadınlarının toplum içindeki konumunu belirtmek için “Kadınlar Türkmenler arasında diğer
kadınlarının toplum içindeki konumunu belirtmek için de “Türkmenler arasında haremlik, selamlık anlayışı yoktur. Kadın erkek yan yanadır.” İfadelerini kullanmaktadır. Seyyah, Türkmenlerin Müslüman olmalarına rağmen kadınlar arasında aşırı örtünme olmadığına dikkat çekerek İstanbul’daki kadınlarla karşılaştırmaktadır. Osmanlı toplumundaki kadınların dayı, amca gibi akrabaları ile bile yan yana dolaşmaya çekinmelerine rağmen Türkmen kadınlarının toplum hayatında erkeklerle yan yana olmalarını olumlu bir durum olarak değerlendirmektedir.3 Ailenin Kurulması: Türkmen ailesi geleneksel olarak düğün ile kurulur. Türkmenler yaşadıkları coğrafyanın çetin şartları nedeniyle erken yaşta yaşam mücadelesine başlarlar. Bu nedenle diğer toplumlarda çocuk olarak addedilen kişiler Türkmenler arasında yetişkin bir birey olarak kabul edilirler.4 Bu nedenle Türkmenler 16-17 yaşlarda evlenmektedirler. Türkmen ailesinin kurulması çeşitli törenlerle gerçekleşmektedir. 11-12 yaşlarına gelen bir kişi için öncelikle aytışma adı verilen bir nişan töreni gerçekleştirilir. Damat adayı kız evine hediyeler ve törende kesilmek üzere
2
Doç.Dr., Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü. H. C. Blocqueville, , Türkmenler Arasında, Çevr. R. Akdemir, Ankara 1986, , a.g.e., s.53-55; A. Vambery, Bir Sahte Derviş’in Orta Asya Gezisi, Hazr. N. A. Özalp, İstanbul 199358; Ayrıca Bkz. E. N. Necef- A.A. Berdiyev, Hazar Ötesi Türkmenleri, İstanbul 2003, s.302.
Blocqueville, a.g.e., s.60-65. Bkz Mehmet Emin Efendi, İstanbul’dan Orta Asya’ya Seyahat, Haz. R. Akdemir, Ankara 1986, s. 56-59. 4 M. Emin Efendi, İstanbul’da 18 yaşına gelmiş bireylerin çocuk muamelesi görmelerine rağmen Türkmenlerin 14 yaşına geldiklerinde yetişkin birer bahadır olmalarına değinmektedir. Bkz. M. Emin Efendi a.g.e., s. ; Blocqueville, a.g.e., s. 66; M. Saray, The Turkmens in the Age of Imperialism, Ankara 1989, s. 40.
210
211
3
∗
1
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Bu dönemde Türkistan sahasını gezen seyyahlar Türkmenlerin yaşamları, gelenek-
kadınlarının güzel ve cesur olmasına değinmiştir. Ayrıca Blocqueville gibi Türkmen
koyunlar göndermektedir.5 Bu tören aile kurma yolunda atılan ilk adımdır. Düğün
bindirildikten sonra kafile, başta gelin ve damadın ailesi olmak üzere damadın
bu törenden 3-4 yıl sonra yapılır.
evine doğru hareket eder. Gelin alayı erkeğin evine varmadan önce, süvariler
Düğün töreni gerçekleşmeden önce kız ve erkek tarafının yapması
atlarını sürerek kafileye katılırlar. Tüfek sesleri ve bağrışmalar birbirine karışır.
gereken bazı hazırlıklar vardır. Evlenen delikanlının babası oğluna yeni bir avul
Gelin yürürken yoluna çocuklar için birkaç çörek atılır. Çocuklar çörekleri kapışır.9
yani ev yapmak zorundadır. Türk toplumu arasında çeşitli alanlarda görülen
Gelin çadıra ulaştıktan sonra eğlenceler devam eder. Düğün eğlencelerinde at
dayanışma bu ev kurma işinde de görülür. Damadın ne kadar akraba ve dostu
yarışlarının önemli bir yeri vardır. Evlenecek olan gencin babası maddi durumuna
varsa, onların eşleri hanımları bir araya gelerek avulu kurmaya yardım ederler.
göre üç çeşit ödül hazırlar. Yarışlarda ilk üçe girenler bu ödülleri alırlar.10
Avul kurmada gelin de yer alır. Avulun inşası eğlenceli bir şekilde geçer. Avul
evine dönerek bir yıl orada kocasının avulu için çuval ve halı dokumasıdır. Gelin
Evlilik için gelinin yapması gereken hazırlıkların başında çeyiz gelir. Gelinin
eğer bir yıl içinde bunları tamamlayamazsa, kocasının yanına gelir, bir iki ay
çeyizi içinde çuvalların önemli yeri vardır. Seyyah Mehmet Emin Efendi bu
kaldıktan sonra tekrar çuvalları tamamlamak üzere baba evine döner. Gelin
çuvalların sağlam ve zarif olduğundan bahseder. Seyyah çuvalları o kadar
dokumaları bitirdikten sonra tekrar kocasının akrabaları gelerek gelini damadın
7
beğenmiştir ki “Biz olsak bunları halı yerine kullanabiliriz.” Demektedir. Çeyizde
evine götürüler.11
yer alan bu çuvallar göç esnasında kullanılmaktadır. Ayrıca her Türkmen’in evinde birkaç çuval pirinç, buğday veya un bulunur. Bu erzakları saklamak için de
Ailenin Devamlılığı:
8
dokunan çuvallardan yararlanılmaktadır.
Türkmenler ailenin devamını sağlayacak olan çocuklara değer
Kız ve erkek tarafı üzerine düşen hazırlıkları tamamladıktan sonra düğün
vermektedirler. Seyyahların verdiği bilgilere göre Türkmenler için evlat en büyük
gerçekleştirilmektedir. Düğün töreni damat tarafının kadınlarının ve erkeklerinin
servet ve kudret sayılır. Çocuk doğunca çörekler pişirilip dağıtılır. Erkek çocuk
süslenerek kızın ailesinin çadırına gitmesi ile başlar. Damadın yakınları gelini
doğduğunda adeta düğün-bayram ederler. Törenler düzenlerler.Bahşılar gelip
götürmek üzere kızın anne ve babası ile görüşüler. Bu sırada iki taraf arasında
Türkmen geleneklerine göre şiirler söylerler. Törenin sonunda doğan çocuğun
çekişmeler yaşanır. Gelin nazlanarak gitmek istemiyormuş gibi davranır. Gelin razı
kılıcı keskin bir bahadır olması için dua edilir.12
olduktan sonra çadırın önünde bir halının üzerinde oturtulur. Halının dört bir
Çocuklara genelde atalarının ismi verilir. Çünkü Türkmenler arasında
yanından damat tarafından erkekler tutarak daha önceden süslenip hazırlanmış
yaşlılara büyük saygı gösterilir. Yaşlılara gösterilen saygının bir örneği de çocuklara
develere doğru koşarak hareket ederler. Bu sırada da kız ve erkek tarafı arasında
verilen isimlerdir Yaşlılar gençlik dönemlerine dönemeyeceklerinden torunlarına
çeşitli mücadeleler görülür. Kızın akrabaları halı üzerinde gelini taşıyan kafilenin
verilen isimlerle kendi adlarının yaşamasından memnun olurlar.13 Bu gelenekler
arkasından koşar. Bu takip develere ulaşıncaya kadar devam eder. Gelin deveye 9
M. Emin Efendi, a.g.e., s.52; Blocqueville, a.g.e., s.66. 6 M. Emin Efendi, a.g.e., s.54; Blocqueville, a.g.e., s.66; Vambery, a.g.e., s.58. 7 M. Emin Efendi, a.ge., s.55. 8 M. Emin Efendi, a.g.e., s.55. 5
212
Blocqueville, a.g.e., s.67-68. M. Emin Efendi, a.g.e, s.60; Blocqueville, a.g.e., s.68; Vambery, a.g.e., s.57. 11 Bkz. M. Emin Efendi, s.52; Blocqueville, a.g.e., s.68; Vambery, a.g.e., s.57. 12 M. Emin Efendi, a.g.e., s.60; Blocqueville, a.g.e., s.69. 13 M. Emin Efendi, a.g.e., s.62 10
213
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
halılar, heybeler ve ipekli kumaşlarla süslenir.6
Türkmenlerin evlilikle ilgili bir geleneği de gelinin düğünden sonra baba
Türkmenler arasında aileye verilen önemin göstergesi olmalıdır. Çocuklara bu
uğraştıklarıdır. Çocuklara eğitim veren mollalar ise Buhara ve Hive’deki
kadar değer veren Türkmenlerin çocuklarla ilgili bazı gelenekleri de vardır.
medreselerde eğitim görmektedirler.15
Türkmenler arasında çocukları beşikte yatırma geleneği yoktur. Çoğunlukla
Seyyahlar Türkmenlerin ham sofu ya da bağnaz olmadıklarını
salıncakta yatırırlar. Çocuk altı, yedi yaşlarına geldiği zaman ona ata binmeyi ve
belirtmektedirler. Ancak Türkmenler duanın önemine inanmaktadırlar. Bunun
silah kullanmayı öğretmeye başlarlar. Bu şekilde uçsuz bucaksız çöllerde mücadele
göstergelerinden birisi de hastalıklardan korunmak için taşıdıkları muskalardır. Bu
etmeyi erken yaşlarda öğretmiş olurlar. 14 yaşına geldiğinde bir Türkmen artık bir
muskalar çocukların üzerinde olabildiği gibi hatta atların ya da develerin
çocuk değil yetişkin bir bireydir.14
boyunlarına takılabilmektedir. Nazara da inanan Türkmenler nazardan korunmak
Türkmenler yaşadıkları coğrafyada dış dünyaya en kapalı topluluk olarak
Çadırlarında da çeşitli nazarlıklar mevcuttur.16
sürdürmek, bu amaçla hayvancılık yapmak olan Türkmenlerin yaylak ve kışlaklar
Müslüman ve Sünni mezhebinden olan Türkmenler atalarından kalma
arasında geçen yaşamlarında eğitime fazla önem vermedikleri görüşü yaygındır.
geleneklerini de devam ettirmektedirler. Her yıl büyük bir dini şölen
Seyyah Blocqueville’nin Türkmenlerin içinde bulundukları şartlara rağmen
düzenlemektedirler. Huda Yolu adını verdikleri bu törende Allah’ın büyüklüğünü
çocuklarının eğitimine verdikleri önemle ilgili bilgiler vermektedir.
bir kere daha duymak, aile üyelerini ve hayvanlarını hastalıklardan koruması,
Halk öğrenmek iştiyakı ve eline tesadüfen geçen kitapları okumak
yaptıkları akınlarda zafer ihsan etmesi, işlerinin yolunda gitmesi için Allah’a dua
arzusuyla dolu. Çocuklar on veya on iki yaşına gelinceye kadar asla çalışmazlar.
edilir. Herkes Huda Yolu şenliğine imkânlarına göre hazırlanır. Eğer şenliği zengin
Anne babaları çocuklarını okuma yazmaya teşvik ederler. Yazın bağda, bahçede
bir aile düzenliyorsa her gün on-on beş koyun kurban edilir. Konu komşu yemek
çocuklarının yardımına muhtaç olan aileler kışın kaybedilen zamanı telafi etmeye
pişirmek için yardıma çağırılır. El birliği ile yemekler, ekmekler ve çörekler
ve çocuklarını okutmaya çalışırlar. Çocuklara okuma yazma öğreten kişilere
hazırlanır. Çadırların önüne halılar serilir,misafirler bu halıların üzerinde ağırlanır.
“molla” denir. Bunların hizmetine karşılık, ailelerin maddi durumuna göre ya
Ev sahibi her misafirin hazırlanan yemeklerden yemesine özen gösterir. Yemeğin
birkaç parça hediye veya tahıl, meyve, soğan, para gibi şeyler verilir.
sonunda ise yaşlılardan birisi Huda Yolu şenliğini hazırlayan hane sahibi için dua
Her çocuğun elinde mollanın üzerine alfabeyi veya ev ödevini yazdığı bir
eder.17
taş tahta bulunur. Öğrenciler yazıyı ezberleyince tahta silinir. Analar babalar,
Türkmen aileleri kendileri için çok değerli olan aile bireylerinden birisi
çocuklarının okula gitmeden önce derslerini hazırlamaları ve verilen parçaları
öldüğünde, bir yıl boyunca yas törenleri yaparlar. Türkmenler arasında bir kavim
ezberlemeleri ile ciddi surette meşgul olurlar.
ya da kabile mezarlığı yoktur. Ölülerini derince bir mezara gömerler. Mezarın
Seyyahın eğitim ve okuma ile ilgili verdiği bir diğer bilgi ise erkeklerin Buhara ve Hive’den getirdikleri şiir kitaplarını okuyup anlayabilmek için günlerce
14
M. Emin Efendi, a.g.e., s.60.
214
15
Blocqueville, a.g.e., s.61, Saray, a.g.e., s.44. Blocqueville, a.g.e., s.62. 17 Seyyahlar Türkmenlerin bağnaz olmamalarınının sebeplerini gelenek ve göreneklerine sıkı sıkı bağlı olmaları ile açıklamaktadırlar.. A. Vambery, a.g.e., s.50; Blocqueville, a.g.e., s.62.; D. Tatlılıoğlu, “Türkmen Irımları”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 4, Sayı 1, (http://www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/) s.9; D. Tatlılıoğlu, “Din Sosyolojisi Açısından Türkmen Ailesi”, YÖRTÜRK, Sayı 62, s.21. 16
215
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
addedilmektedirler. Temel amaçları bulundukları coğrafyada yaşamlarını
için çocuklarının üzerinde gümüşle kaplanmış kuş pençeleri bulundurmaktadırlar.
üstüne tepe şeklinde toprak yığarlar. Ölen kişi bir savaşta ölmüşse tepenin üstüne
Türkmen kadınları giyimlerine özen gösterirler. Cam boncuklar ya da gümüş
bir de beyaz bayrak dikerler. Cenaze evinde toplanan kadınlar arasından en iyi söz
takılar kullanırlar. Kadınların elbisesi ayak bileğine kadar inen ve orada darlaşan
söyleyeni, ölenin yiğitliğini, cesaretini ve güzel ahlakını anlatan sözler söyler.
bir şalvardan ve yine ayak bileklerine kadar uzanan geniş bir fistandan oluşur.
Türkmenler mezarlara saygı gösterirler.18 Türkmenler ölülerinin anısına yemekler
Kadınlar da erkekler gibi kaftanlar giyerler. Evli kadınlar ise fistanlarının üstüne
yapmaktadırlar. Zenginler birçok kurban keserek yemekler vermektedir.19
kemer bağlarlar.
Kadınlar başlarına yuvarlak bir fes giyerler. Fesin üzerine topuklara kadar inen ipekten veya pamuktan bir tülbent takarlar. Üzerine gümüş plakalar dikilmiş
Birçok alanda olduğu Türkmenlerin kılık ve kıyafetinde de bölge
üç parmak genişliğindeki desenli bir kumaş parçası fesin alt tarafından bağlanır.
coğrafyasının, dolayısıyla ekonomik faaliyetlerin etkisi görülür. Türkmenler dizlere
Tülbentin ucu çenenin altından, sağdan sol tarafa doğru geçirilir ve başın sol
kadar inen ve bel kısmı kuşakla boğulan geniş bir şalvar giyerler. Mintanları
tarafına gümüş zincirli bir çengelle tutturulur.23
yakasız olup, sağ tarafı boylu boyunca açıktır. Bunun üzerine bir veya birkaç tane
Türkmen kadınlarının kullandığı takılar arasında küpeler ve bilezikler ön
uzun, önü açık göğüste birbiri üstüne gelen cüppeler giyilir. Kaftan da
plandadır. Küpeler saf gümüşten yapılmış olup üçgen şeklindedirler. Üzerlerine
diyebileceğimiz bu elbiseler bellerinden pamuk veya yünden yapılmış bir kemerle
altınla motifler işlenmiştir. Ortalarına sarı veya kırmızı akik taşı konulmuştur.
boğulur. Elbiselerin yenleri uzun ve geniştir. Başlarında hiç saç görülmez.
Bilezikleri oval şekildedir. Diğer takılar gibi altın motiflerle süslenmiştir. Gümüşten
Kafalarına küçük takke geçirirler. Bunu kalpak denilen koni şekilde, yukarıya doğru
yapılır ve bunlar da akiklerle süslenirler. Türkmen kadınlarının kullandıkları
20
darlaşan bir başlık tamamlar. Kalpaklar da kuzu ya da koyun derisinden yapılır.
gerdanlıklar da benzer şekilde süslenmiştir.24 Yaşlı kadınların düğünlerde ve
Kullanılan ayakkabılar deve veya at derisindendir. Yünden örülmüş bir iple ayağa
bayramlarda taşıdıkları taçlar yaklaşık 40 cm yüksekliğinde süslerdir. Bunlara da
sıkıca bağlanır. Türkmenler kışın ve ata bindiklerinde çizme giyerler. Kadınlar da
altın ve gümüşle süslenmiş zincirler takılmıştır.
çizme giyer. Çizmeyi giymeden önce keçe gibi bir dokuma ayaktan başlanarak dize kadar dolanır.21
Türkmen kadınlarının giydikleri elbiselerde hâkim olan renk sarı ve koyu kırmızıdır.25 Kadınlar bayramlarda ve özel günlerde giydikleri kırmızı renkli ipek
Türkmen kıyafetlerini yanlarından ayırmadıkları silahları tamamlar. Silahlar kemerin yan tarafına bir kayışla veya sırımla asılır. Türkmenler çadıra
gömleğin üzerine şal sarıp iki ucunu sarkıtırlar. Bu kıyafetlere uygun sarı ve kırmızı renkli, yüksek ökçeli çizmeleri vardır.26
girerken mızraklarını yurdun önünde, girişin hemen yakınında bir yere saplarlar.22
Çocuklar yaz kış sadece ipekten veya pamuklu kumaştan biçilmiş bir
Seyyahlar Türkmen kadınların güzelliklerinden ve Müslüman olmalarına
gömlek giyerler. Gömlekler ailenin mali gücüne göre gümüş yapraklarla veya
rağmen kılık kıyafetlerinde aşırı bir kapalılık olmadığından bahsetmektedirler.
başka şeylerle süslenmiştir. Çocukların başında takke bulunur. On yaşına kadar bu takkeyi giyerler. Kız çocukları da erkekler gibi giyinir. Fark sadece elbiselerinin
M. Emin Efendi, a.g.e., s.63; Blocqueville, a.g.e., s.70; Vambery, a.g.e., s.59. Tatlılıoğlu, a.g.m., s.9; Vambery, a.g.e., s.59. 20 Blocqueville, a.ge., s.49. 21 Blocqueville, a.ge., s.49. 22 Blocqueville, a.ge., s.49. 18
19
216
Blocqueville, a.ge., s.50; Vambery, a.g.e., s.56 Blocqueville, a.ge., s.50-51. 25 Blocqueville, a.ge., s.51-52; Vambery, a.g.e., s.57 26 Vambery, a.g.e., s.56. 23 24
217
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Kılık-Kıyafetler:
ayaklarına kadar uzanmasıdır. Kızların takkelerini erkeklerinkinden ayıran özellik
görülmektedir. Hem Türkmenistan da yaşayan hem de Anadolu ve diğer
bunlara yünden veya siyah ipekten yapılmış kordonlar ve püsküller takılmış
coğrafyalarda yaşan Türkmen gruplarında ailenin kurulması, günlük yaşam ve aile
olmasıdır.27
bireyleri ile toplum içindeki dayanışmaya ilişkin gelenek ve görenekler sürdürülmektedir.
Ailede İşbölümü:
Konar-göçer yaşam sistemini benimsemiş olan Türkmen toplumunda aile bireyleri arasında iş bölümü yapılmıştır. Kadın ve erkeklere özgü sorumluluklar
Kaynakça Blocqueville, Henri De Couliboeuf,
vardır. Kadınlar öncelikle ailenin yemek ihtiyacını karşılamak için uğraşırlar. Bu
Ankara 1986. Mehmet Emin Efendi,
dışında Türkmen kadının görevleri yine ev ile ilgilidir. Süt sağmak, yün eğirmek,
İstanbul’dan Orta Asya’ya Seyahat, Haz. R. Akdemir, Ankara 1986.
pamuktan iplik bükmek, halı-kilim dokumak ve keçe imal etmek gibi işler Türkmen
Necef, Ekber N. - Annaberdiyev, Ahmet, Hazar Ötesi Türkmenleri, İstanbul 2003.
kadının uğraşları arasındadır. Türkmen kadını özellikle güzel havalarda çadırın
Saray, Mehmet,
önüne tezgâh kurarak halı dokur. Halıcılık, Türk toplumlarının genelinde
Tatlılıoğlu, Durmuş, “Türkmen Irımları”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
görüldüğü gibi Türkmenler için önemli el sanatları arasında yer alır. Her Türkmen 28
boyunun ayrı bir halı deseni vardır. Seyyahların verdiği bilgilere göre Türkmen kadınının ekonomik uğraşları gelir elde etmekten çok evinin, ailesinin ihtiyaçlarını
The Turkmens in the Age of Imperialism, Ankara 1989. Dergisi,
C.
4,
Sayı
1,
(http://www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/). Tatlılıoğlu, Durmuş,
karşılamak amacıyla yapılan işlerdir.
“Din Sosyolojisi Açısından Türkmen Ailesi”, YÖRTÜRK, Sayı 62.
Türkmen erkeğinin de belli işleri vardır. Bağ-bahçe işleri, ekinin kaldırılması, hayvanların bakılması erkeğin görevleri arasındadır. Türkmen erkeği
Vambery, Arminus
Bir Sahte Derviş’in Orta Asya Gezisi, Hazr. N. A. Özalp, İstanbul 1993.
zaman zaman ganimet elde etmek için baskınlara katılır. Yünden ip örer. Demir işçiliği yapar. At veya deve için gerekli olan eğer, koşum gibi malzemeleri hazırlar.29 Seyyahların verdikleri örneklere göre Türkmen toplumunda kadın ve erkek her alanda belirli sorumluluklara sahiptir. Toplumun temeli olan ailede iş bölümü yapılmaktadır. Aile bireyleri ailenin devamlılığı için üzerine düşen görevleri yerine getirmektedir. 19. yüzyıla ilişkin bu verilerin örnekleri günümüzde de Blocqueville, a.ge., s.52-53. Blocqueville, a.g.e., s.60; Vambery, a.g.e., s.57 29 Blocqueville, s.60. 27
28
218
219
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
nedenle ailenin ihtiyacı olan tahılı değirmende öğütmek kadının görevidir. Bunun
Türkmenler Arasında, Çevr. R. Akdemir,
BEŞKAZA YÖRESİ YÖRÜK-TÜRKMEN MEZAR TAŞLARININ TARİHSEL
ve kültürel unsurların yoğun olarak yaşatıldığı yöre, kuzeyde Denizli ve Burdur,
KÖKENLERİNE GENEL BİR BAKIŞ
doğuda Antalya, batıda Köyceğiz ilçesi, güneyde Akdeniz ile çevrilidir. 2012 yılına kadar Fethiye ilçesine tekabül eden Beşkaza Yöresi, bu tarihte kabul edilen
Bilim Uzm. Eren Fehmi EROĞLU*
büyükşehir yasasıyla Fethiye ve Seydikemer isimli iki ilçeye bölünmüştür. XVII. yüzyıl ortalarına kadar belgelerde “Makri”, “Mekri”, “Meğri”
isimleriyle geçen yörenin adı tarihsel bir olaya dayanmaktadır. Bu yüzyılda,
engebeli ve yükseltisi fazla olan coğrafyasında sık sık eşkıyalık faaliyetleri
Günümüz Türkiye’sinde değişen yaşam koşullarıyla sayıları sürekli azalan
yaşanmıştır. Coğrafyanın zorluğu, yaşanan asayişsizliklerle Meğri kazası, Osmanlı
Yörükler-Türkmenler, etnik kökenleri, yaşattıkları gelenekler, konar-göçer
tarafından beşe bölünmüştür. Yaşanan bu olayla halk yöreyi, Türkçe’ye uymayan
hayatları ve sosyolojik durumlarıyla1 İslamiyet Öncesi Türk Kültürü’nün ülke
Latince kökenli Meğri ismi yerine Beşkaza olarak adlandırmaya başlamıştır2. Yöreye Yörük-Türkmenlerin gelişi, XIII. yüzyıl ortalarına rastlamaktadır.
sınırları içerisindeki son temsilcileridir. Toros Dağları üzerinde hayatlarını idame ettiren Yörük-Türkmenlerin
1243’ten sonra Türkiye coğrafyasında yaşanan olaylar, Moğol baskısı,
yaşadığı bölgelerden birisi de Beşkaza Yöresi’dir. Göçlerin yaya bir şekilde
Türkistan’dan süregelen göç, Bizans’ın bu yüzyılla çöküş dönemine girmeye
köylerden yaylalara yarı konar-göçer yapıldığı, eski Türk dinine ait uygulamaların
başlaması neticesinde Türkler, Batı Akdeniz’de toplanmıştır. Yöre civarına gelen Türk zümreler Menteşe Bey etrafında toplanmış, onun önderliğinde beyliği
*
Millî Eğitim Bakanlığı Yörükler-Türkmenler, Cumhuriyet’in ilanıyla bilimsel alanda incelenmeye başlanmış Türk topluluklarıdır. Yörükler-Türkmenlerle ilgili tarih alanında ilk çalışmayı Ali Rıza Yalgın yapmıştır. Onu, M. Tayyib Gökbilgin, Orhan Sakin, Yusuf Halaçoğlu, Mustafa Gökçe, Alpaslan Demir, Sadullah Gülten, Mehmet Ak gibi çeşitli alanlardaki tarihçiler takip etmiştir. Yörükler-Türkmenlerin toplumsal yaşantıları ilk defa iktisatçı-sosyolog Mehmet Eröz tarafından incelenmiştir. Bu çalışmadan sonra bir diğer çalışma, sosyolog Fatih Uslu tarafından gerçekleştirilmiştir. Tarih ve sosyoloji alanlarında bu bilim adamlarının yaptıkları çalışmalar sayesinde Yörükler-Türkmenlerin İslamiyet Öncesi Dönem ile olan bağlantıları ortaya konmuştur. Konu hakkında detaylı bilgi edinmek için bkz. Ali Rıza Yalgın, Cenupta Türkmen Oymakları, C:1-2, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1993; M. Tayyib Gökbilgin, Rumeli'de Yürükler, Tatarlar ve Evlad-ı Fatihan, İşaret Yayınları, İstanbul 2008, Mehmet Eröz, Yörükler, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1991; Orhan Sakin, 16. YY. Osmanlı Arşiv Kayıtlarına Göre Anadolu'da Türkmenler ve Yörükler, Ekim Yayınları, İstanbul 2010; Yusuf Halaçoğlu, Anadolu'da Aşiretler Cemaatler Oymaklar (1453-1650), C:1-6, Togan Yayıncılık, İstanbul 2011; Mustafa Gökçe, “Seyyahlara Göre 19. Asırda Hazar Ötesi Türkmenlerinin sosyal Ve Ekonomik Yaşamı”, Osmanlıdan Cumhuriyete Yörükler ve Türkmenler, Editörler: Hayati Beşerli-İbrahim Erdal, Phoenix Yayınları, Ankara 2008, s.187-199; Alpaslan Demir, XVIII. Yüzyılın İlk Çeyreğinde Anadolu'da Bozdoğan Yörükleri, Berikan Yayınevi, Ankara 2012; Sadullah Gülten, Atayurttan Anayurda Yörükler, Gece Kitaplığı Yayınları, Ankara 2016; Mehmet Ak, Teke Yörükleri (18001900), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2015; Fatih Uslu, Bozahmetli Yörük Aşireti, Çizgi Kitabevi, Konya 2015. 1
220
kurmuşlardır. Sahip olduğu yaylalar, su kaynakları ve uygun iklim değerleri sebebiyle Beşkaza’nın fethi gerekli görülmüştür. 1278’de Menteşe Bey etrafında toplanan Türkmenlerle Beşkaza’dan Aydın’daki Menderes Ovası’na dek olan bölge fethedilmiştir. Menteşe Bey önderliğinde yörede oluşmaya başlayan Türkmen nüfus, daha sonraki yüzyıllarda meydana gelen göçlerle günümüze kadar süren Yörük-Türkmen varlığını oluşturmuştur3.
2
Meğri’nin hangi tarihte beş tane kadılığa bölündüğü bilinmemektedir. XVI. yüzyılla XVII. yüzyıl arasında idari bölünmenin olduğu Menteşe beyine, Meğri ve Döğer kadılarına gönderilen 8 Şaban 993/05.08.1585 tarihli Mühimme hükmü, MD 64, s.190/489. 27 Rebiülahir 1040/03.12.1630 tarihli Meğri, Döğer, Pırnaz, Üzümlü, Eşen ve Ağırdos kazalarından bahseden hükümden ve 85 Numaralı Mühimme Defteri’nden (1040–1041 (1042)/1630–1631 (1632) anlaşılmaktadır. Bu bilgiyi nakleden ve konu hakkında detaylı bilgi için bkz. Behset Karaca, “XVI. Yüzyılda Meğri (Fethiye) Kazası, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık 2013, S:30, s.14-15. 3 Ahmet Yiğit-Ömer Karayumak, Menteşe Beyliği’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne Belgelerle Fethiye, Fethiye Belediyesi Yayınları, Fethiye 2012, s.5.
221
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
GİRİŞ
tekrar kurdurtmuştur. Beylik, yirmi iki yıl hayat sürmüştür. İkinci ve son hakimiyet
olarak İbn Said’in eseri göze çarpar. Doğum tarihi net olmayan ancak 1286 yılında
dönemi 1424 yılında, padişah II. Murat’ın düzenlediği Menteşe Seferi ile
vefat ettiği bilinen İslam coğrafyacısı eserinde şunlardan bahseder:
başlamıştır. Sefer sonunda Beşkaza ve Menteşe, Osmanlı hakimiyetine girmiştir.
“Türkmenler, Selçuklular devrinde Rum diyarını fetheden Türk soyundan
Beyliğin olası bir isyanla yeniden kurulmasını engellemek için Menteşe soyundan
çokluk bir kavimdir. Selçuklular zamanında Rum ülkesini fethettiler. Haraita’ya
gelen yöneticiler esir edilmiş ve Sivas dolaylarına sürülmüştür. Osmanlı tarafından
mensup sahil sakinlerine baskın yaparak evlatlarını kaldırıp Müslümanlara
gerçekleştirilen bu hareket, Menteşe Sancağı genelindeki Yörük-Türkmenler
satmayı adet edindiler. Onlarda, bütün memleketlere götürülen Türkmen halıları
tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Yaşananlar, döneme ait eserlerdeki şiirlere bile
yapılır. Kıyılarında bir körfez vardır; adı Makri (Fethiye) körfezidir ve seyyahlarca
konu olmuştur7.
meşhurdur. Oradan İskenderiye’ye ve başka yerlere kereste götürülür. Antalya’nın
Yörenin Yörük-Türkmen varlığına ilişkin net bilgiler Osmanlı yönetimiyle
şimalinde (kuzeyinde) Tagurla (Denizli) dağı vardır. Burada ve havalisinde
birlikte başlar. II. Bayezid dönemine ait olduğu bilinen ve muhtemelen 1512
Türkmenlerin 200.000 kadar çadırı olduğu söylenir4.
tarihine ait olan ilk tahrir defteri, bu açıdan önemlidir. Bu tarihten sonra 1517-18
Müellifin söylediği yoğun Yörük-Türkmen nüfusa, XIV. yüzyılda yaşamış bir
tarihli 61 Numaralı tahrir, 1530 yılına ait Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri,
sır katibi ve İslam coğrafyacısı olan Fazlullah El-Ömeri’nin eserinde de rastlanır.
1522’ye ait 121 numaralı defter, 1532-33 yılına ait 176 numaralı ve 337 numaralı
Ömeri, Beşkaza’yı da içine alan Menteşe Beyliği’nin askeri gücünü anlatırken
defterler ile 1583’e ait 110 numaralı defter sayesinde XVI. yüzyılda yöredeki
onların 43.000 kişiden oluşan bir Türkmen ordusuna sahip olduğunu söyler5. Yine
Yörük-Türkmen sayıları bilinir8.
bu yüzyılda yaşamış ancak kimlikleri bilinmeyen, birisi Anadolulu diğeri Cenevizli
Menteşe Sancağı’ndaki Yörük-Türkmen varlığına bakıldığında Beşkaza’nın
iki seyyah tuttukları günlüklerde, Menteşe Beyliği halkının büyük oranda
diğer ilçelere göre yoğun bir nüfusa sahip olduğu görülür. Örneğin 1522 yılında
Türkmenlerden oluştuğunu ve beylik içerisindeki Türkmen nüfusun civar
sancak genelinde toplam 302 adet Yörük-Türkmen cemaati vardır. 1532’deyse bu
beyliklerdeki Türkmen nüfustan sayıca üstün olduğunu anlatırlar6.
rakam 170’e gerilemiştir. Her iki yıla ait kayıtlar incelendiğinde sancaktaki Yörük-
Yörenin tarihine bakıldığında Osmanlı hakimiyetine girme hadisesinin iki
Türkmen cemaatlerin toplam 112 tanesinin Beşkaza’da yaşadığı anlaşılır9.
defa zuhur ettiği görülür. Birinci hakimiyet devresi, 1390’da başlamış olup I.
XVI. yüzyıl belgelerinde yer alan Yörük-Türkmen nüfus sonraki yüzyıllarda
Bayezid’in 1402 yılında Ankara Savaşı’nda Timur’a yenilmesiyle sona ermiştir.
da varlığını sürdürmüştür. Yörenin ilk nüfus sayımı olan 1830 yılı Menteşe Sancağı
Savaş sonrası Timur, Osmanlı idaresini zayıflatmak amacıyla beylikleri yeniden
Nüfus Defteri’nde, sancak genelinde kaydedilmiş en kalabalık Yörük cemaatinin
kurma siyasetini izlemiştir. Bu siyaset ile yöreyi içine alan Menteşe Beyliği’ni
7
4
Aktaran: Paul Wittek, Menteşe Beyliği, Çev. Orhan Şaik Gökyay, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1999, s.86. 5 Şihabeddin b. Fazlullah El-Ömeri, Türkler Hakkında Gördüklerim ve Duyduklarım, Çev. D. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, İstanbul 2014, s.144. 6 A. Zeki Velidi Togan, Umumî Türk Tarihine Giriş, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Yayınları, İstanbul 1981, s.317.
222
Aşıkpaşazade’nin eserinde Menteşe soyundan Üveys Bey’in yaşadıklarını şöyle anlatır: Üveys Ahmet, tımarın el ayak bağlı demürde/Balaban mülke hükmeyler sanurda/ Yalancı şiveli alem bize gaflet ipin taktı/Dahi anmazdık mansıp bir gün ömründe. Aktaran: Wittek, Menteşe Beyliği, s.99. 8 Bu belgelerde kayıtlı Yörük-Türkmen cemaatler için bkz. Yiğit-Karayumak, Menteşe Beyliği’nden Cumhuriyete Belgelerle Fethiye, s.8-21. 9 Behset Karaca, “1522-1532 Tarihlerinde Menteşe Bölgesi Yörükleri”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C:18, S:2, Elazığ 2008, s.411.
223
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Beşkaza’daki Yörük-Türkmen yaşantısıyla ilgili kayıtlar incelendiğinde ilk
Beşkaza Yöresi’nde yaşadığı bilgisi yer alır10. Bununla birlikte yörede lakabı 11
Çobanoğlu olarak kaydedilmiş ailelerin sayıca çokluğu dikkat çeker . Zira lakap,
fotoğraflarını çeker. Fotoğraflarda Yörüklerin ve Tahtacıların eski Türkler gibi uzun saçlı oldukları, giyim ve çadır yönüyle Türkistan’dakilerle benzedikleri görülür14. XX. yüzyıla gelindiğinde yörenin Yörük-Türkmen varlığı ve hayatı
yörede konar-göçer şekilde hayat süren ve başlıca geçim kaynakları hayvancılık
hakkındaki en önemli bilgi, 1910 yılına ait Osmanlı Dâhiliye Nezareti kayıtlarıdır.
olan aileler tarafından kullanılmıştır. Yörenin Yörük-Türkmen nüfusu ve yaşantısı eserlere de konu olmuştur. Bu
Kayıtlara göre bu yüzyılın başlarında başta Aydın olmak üzere Türkiye’nin çeşitli
hususta akla ilk gelen örnek Evliya Çelebi’nin eseridir. Çelebi eserinde Beşkaza’yı
yerlerindeki Yörük toplulukları konaklamak için Menteşe Sancağı’na ve Beşkaza’ya
anlatırken yörede Yörüklere rastladığını, onlardan aldığı bilgiyle Seki’ye doğru yola
gelmektedir15. 1946-1950 yılları arasında Fethiye Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan
koyulduğunu, burada eşkıyalığa uğradığını ve kendisini kalabalık bir nüfusa sahip
Mustafa Sabri Livanelioğlu, anılarını yazdığı eserde önemli bilgiler sunar.
Beşkaza’nın Yörük-Türkmenliğini konu alan bir diğer eser, 1888 yılında
Türkiye’de birçok yeri gezdiğini dile getiren savcı, ilk defa köyü ve yaylası birbirine
yöreye gelen Alman antropolog Felix Von Luschan’a ait “Tachtadschy” (Tahtacı)
kilometrelerce uzak yerleşim birimlerini Beşkaza’da gördüğünü yazar. Hemen her
adlı eserdir. Yazar, yörede birçok Yörük ve Tahtacıyla karşılaştığını anlatır. Bilim
köyün kendine ait yaylası bulunduğunu ve bu yaylaların zilliyetlerinin köylere ait
adamı kimliğiyle onlar üzerine yoğunlaşan Luschan, antropolojik ve sosyolojik
olduğunu, muhtarlar tarafından yönetildiğini söyleyen savcı, bu yerleşimler
incelemeler yapar13.
arasında nisan-mayıs aylarında on binlerce hayvandan, binlerce insandan oluşan
Luschan, yöredeki yerleşik hayat süren ve ovada ikamet edenlerin aksine,
büyük Yörük göçlerinin düzenlendiğini aktarır16.
Yörüklerin ve Tahtacıların yükseltisi 1000 ila 3000 metre arasında değişen
Yörenin Yörük-Türkmen varlığı, Türk kültür geleneği yer isimleriyle de
yaylalarda çul ve keçe kaplı, iskeleti ağaç dallarından meydana getirilmiş
sabittir. Kayı17, Kınık18, Dodurga19, Döğer20, İğdir21, Yuva22, Bayat23, Karkın24 ve
çadırlarda veya tahta barakalarda yaşadıklarını aktarır. Yazar, yöredeki
Peçenek25 gibi Oğuz boy adlarını taşıyan yerleşim yerleri vardır.
yerleşiklere göre Yörüklerin ve Tahtacıların adetlerinin farklı olduğunu, kadınlarının gündelik hayatta etkin olduklarını, yabancılara karşı dışa kapalı bir hayat sürdüklerini anlatır. Yanında getirdiği fotoğraf makinesiyle onların
10
Mübahat S. Kütükoğlu, Menteşe Sancağı 1830 (Nüfus ve Toplum Yapısı), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2010, s.45. 11 Kütükoğlu, a.g.e,, s.118. 12 Evliya Çelebi b. Derviş Mehmed Zıllî, Evliya Çelebi Seyahatnamesi Topkapı Sarayı Kütüphânesi Bağdat 306, Süleymaniye Kütüphanesi Pertev Paşa 462, Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Beşir Ağa 452 Numaralı Yazmaların Mukayeseli Transkripsiyonu-Dizin, IX, hzr. Yücel Dağlı-Seyit Ali Kahraman- Robert Dankoff, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2005, s. 137-138. 13 Felix Von Luschan, Die Tachtadschy Und Andere Überreste Der alten Bevölkerung Lykiens, Almanya 1890, s.3-5.
224
14
Luschan, Die Tachtadschy Und Andere Überreste Der alten Bevölkerung Lykiens, s.724. 15 Dr. Frayliç-Mühendis Raulig, Türkmen Aşiretleri, Çev. Hâbil Âdem, Haz: Hasan Babacan-Servet Avşar, Geçit Yayınları, İstanbul 2011, s.152-154. 16 Mustafa Sabri Livanelioğlu, Bir Göz Yumup Açmış Gibi, Ekip Grafik Basımevi, İstanbul 2000, s.73. 17 Köyün geçmişi Menteşe Beyliği dönemine dayanmakta olup Kayı ve Karakeçili Türkmenlerinin yurdudur. Resmi olarak XVI. yüzyıldan XX. yüzyıla kadar “Kayı” ismini taşıyan köyün adı, köyün bulunduğu ovanın karşı tarafındaki Levissi Köyü’ndeki Rumların telaffuz edememesi ve İç İşleri Bakanlığı kayıtlarına Kayaköy adıyla geçmesiyle resmiyette değişikliğe uğramıştır. 18 Selçuklu’yu kuran boyun adı, yörede Seydikemer ilçesindeki Yayla Kınık Köyü ile yaşatılmaktadır. 19 Boyun adını taşıyan köy, Dodurga ismiyle süregelmektedir. 20 Beşkaza’ya adını veren beş kazadan birisi olan Döğer Köyü, Eşen ovası üzerinde kurulu bir yerleşimdir.
225
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Seki’deki Karakeçili Yörüklerinin kurtardığını söyler12.
Yörenin Yörük-Türkmenliği konusundaki bir diğer gerçekse hala süregelen
içerisinde Akdeniz iklimi baskın bir şekilde yaşanmaktadır27.
tarafından yaya bir şekilde sürdürülür. Bazı aileler eski Türk geleneğiyle deve
Yöredeki düz alanlar Eşen Ovası ile Fethiye Ovası’ndan meydana
beslemekte ve bu develeri göçlerde kullanmaktadır. Yaylalarda, eski Türk
gelmektedir. Doğu, kuzey ve güney kesimler, Toros Dağları’nın uzantısı olan 1000
konutları olan alacık ve kıl çadırlarda kalmaktadırlar.
ila 3000 metre yüksekliğinde değişen dağlarla çevrilidir. Lakin bu dağlar ülke
Bununla birlikte geçmişte büyük kitleler halinde gerçekleşen yayla göçleri
genelindeki gibi kademeli bir şekilde yükselme göstermez. Onun yerine ani bir
ve Yörük yaşantısı, 1950’lerden sonra değişime uğramaya başlamıştır. Beşkaza’da
yükseliş sergilerler. Ova ve deniz kenarlarında, yükseklik bir anda 1900 metreyi
seracılık ve turizm faaliyetlerinin değer kazanması, hayvancılıktan elde edilen
rahatlıkla bulur.
gelirin düşmesi, yeni kuşakların konforlu bir hayat sürmek istemesi, orman
Yörenin dağlarına bakıldığında en başta Fethiye ilçesinde yer alan 1969
arazilerinde keçi otlatmanın yasaklanması gibi sebeplerle yaylacılık faaliyetlerinde
metre yüksekliğindeki Baba Dağ gelir. Onu, zirve noktası 3051 metre olan ve
azalma baş göstermiştir. Otuz kadar aile dışında, hayvanları sebebiyle
büyük çoğunluğu 2000 metre üstü yaylalardan oluşan, adına Türkistan’da da sıkça
yaylalamaya çıkanlar göçlerini ulaşım araçlarıyla yapmakta, betonarme konutlarda
rastlanan Akdağlar; yörenin kuzeyinde ve kuzeydoğusunda bulunan önemli bir göç
kalmaktadırlar26.
yeri olan 2184 metre yüksekliğindeki Çal Dağı ile 2418 metre yüksekliğindeki
Yörenin Yörük-Türkmen hayatını ve eski Türk Kültürü’nü sürdürmesinde
Boncuklu Dağları takip eder. Bu dağlar kadar önemli bir diğer yükselti, Karabel
etkili olan bir diğer sebep coğrafyası ve iklimidir. Yüz ölçümü 3059 km² olan
Geçit’i sonrası ulaşılan ve üzerinde birçok yaylanın bulunduğu “Seki Havzası” isimli
21
Boyun ismine Akdağlar üzerinde bulunan İğdirce Yaylasında rastlanır. Yöre ağzında -ce, -ca eki aitlik anlamında kullanılır. 22 Seydikemer ilçesinde Yuvaderesi isimli mahalleyle boyun adı yaşatılmaktadır. 23 Kurucuları Bayat boyu mensupları olan köy, XX. yüzyıl başlarına dek Bayat adıyla var olmuş daha sonraları köydeki Orta Mahallesi’nin gelişmesi neticesinde Ortaköy adını almıştır. Boyun ismi köyde “Bayat Mahallesi” ismiyle yaşatılmaktadır. 24 Boyun ismi Fethiye-Denizli sınırında yer alan Kargın Yaylası ve bu yaylaya çıkan bugün Kargı, geçmişte Kargın olması muhtemel olan köy ile görülmektedir. 25 Beşkaza’nın bir diğer kazası olan Üzümlü Köyü’nde bir mevkide yaşayan Peçenek ismi hakkında yöre halkı bir söylence anlatılır. Söylenceye göre “Peçenek” isimli yere bir Peçenek obası gelip yerleşmiştir. Ancak bir süre sonra ölümcül bir hastalık kendilerine ve hayvanlarına musallat olmuş ve oba halkının çoğu vefat etmiştir. Kurtulanların önemli bir kısmı göç etme kararı almış ve mevkiyi terk etmiştir. Ancak yaşanan bu olay köy halkınca unutulmamış ve isimleri yaşatıla gelmiştir. 26 Bu dönemle Türkiye’de başlayan modernleşme süreci gelenek-göreneklerde ve YörükTürkmen hayatında büyük değişimlere sebep olmuştur. Oluşan bu değişim süreci Beşkaza’da da kendini göstermiştir. Yaşamın asli bir unsuru görülen Yörüklük, bu dönemle birlikte yörede hızla azalmaya başlamıştır. Sosyal hayatta meydana gelen bu olay sadece eski Türk yaşantısını değil, yöredeki kültürün bozulmasına ve eski Türk dininden gelen unsurların yok olma sürecine girmesine de neden olmuştur. Değişim süreci hakkında detaylı bilgi için bkz. Musa Seyirci, O Güzel İnsanlar O Güzel Atlar Yirminci Yüzyılda Fethiye Kırsalında Yaşam, Derin Yayınları, İstanbul 2007, s.5-140.
226
platodur. Üzerinde birçok dağ ve tepe bulunan platonun ortalama yükseltisi 1300 metredir28. Yörenin iklimi kış ve ilkbahar mevsiminde yağışların görüldüğü, yaz aylarındaysa şiddetli kuraklıkların, yüksek sıcakların ve nem oranının yaşandığı tipik bir Akdeniz iklimidir. Yörenin yıllık sıcak ortalaması 18,25° derecedir. Bu rakam, Türkiye sıcaklık ortalamasının üzerindedir. Sıcaklar mayıs ayı ortasından başlar, ekim ayı ortalarına dek sürer. Bu aylarda sık sık 40° dereceyi gören sıcaklar,
27
Aybike Özer-Halime Öztürk, Fethiye Ticaret Odası 2015 Sosyoekonomik Raporu, Fethiye 2015, s.24. 28 Yörenin dağları ve yaylaları hakkında detaylı bilgi için bkz. İbrahim Güner-Mustafa Ertürk, “Fethiye'de Yaylalar ve Yaylacılık”, Doğu Coğrafya Dergisi, C:10, S:14, Erzurum 2005, s.141-178.
227
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
yaylacılık faaliyetleridir. Eski Türk yaşantısı olan konar-göçerlik, otuz kadar aile
Beşkaza’nın önemli bir kısmı dağlardan ve yaylalardan oluşmaktadır. Yörede yıl
denizden gelen yüksek nemle birleşerek insan sağlığını tehdit eden, konar29
göçerliği mecbur kılan bir ortamı oluşturur .
1. dereceden akrabası olan (ağabey, kardeş, baba, amca, dede) bir erkeğin
Konar-göçerliği mecbur kılan bir diğer sebep küçükbaş hayvancılıktır. XVI. 30
definde ölüyü mezar çukuruna koyması; Alevi inancındaki Tahtacı vatandaşların
yüzyılda 57.326 adet keçi ve koyun ile görülen hayvancılık faaliyeti , 2016 yılı
gömülerken mezarına yastık, yorgan koyulması; ölü defnedilirken mezar çukuruna
TÜİK verilerine göre 204.450 koyun ve keçiyle yörede sürdürülmektedir31.
mersin bitkisinin dallarından atılması; mezar başında buhur yakılması; mezar
Beşkaza’daki tarihsel köken, topografya ve iklimsel nedenlerle süregelen
ziyaretlerinde ruhların rahatsız olup kötülük edeceği inancıyla mezarların üzerine
konar-göçer yaşantı İslamiyet Öncesi Türk Kültürü ve eski Türk dini unsurlarının
basılmaması; ölenin ruhunun musallat olacağı inancıyla mezarının parmakla
sürmesinde büyük etki etmiştir32. Sayıları toplamda 300’ü geçen halk inanışları,
gösterilmemesi; ölüm sırasında evde bulunan aile üyesi olmayanların en az 7 gün
uyulması ve uygulanması gerekeli ata mirası şeklinde yaşatılır. Bu inanışlardan
boyunca evde tutulması; Hıdrellez Bayramı’nda sadakalık ismi verilen kurbanın
mezar ve ölümle ilgili olanlar önemli bir orana sahiptir. Başlıca inanışlar şunladır:
kesilmesi ve ardından ata mezarları ziyaret edilip dağa pikniğe gidilmesi; mezar
Yıkama işlemi esnasında kedi, kuş gibi hayvanların ölenin üzerinden geçip
taşına veya baş tahtalarına ölenin kefeninden bir parça bağlanması; kadın
merhumun congoloz adlı kötü ruha dönüşmemesi için yıkama alanına tül çekip
mezarlarına cin şeytanın musallat olmasını engellemek için kırmızı tülbent
İslamiyet öncesi dönemdeki gibi buhur yakılması; kefenin 7 kat yapılarak
bağlanması; perşembeyi cumaya, pazarı pazartesiye bağlayan gecelerde ölülerin
kurganlarda rastlanan kefenlerdeki gibi cin, şeytan gelmemesi için her katın
kokuyu alıp mutlu olacakları düşüncesiyle çörek-pişi yapılması; yaşına basmadan
arasına kokulu çiçekler koyulması ve gül suyu dökülmesi; 1995’lere kadar
çocuklarını kaybeden ailelerin başka çocukları olduğunda, cini şeytanı aldatmak
İslamiyet öncesi dönemdeki Türklerin defin işlemi gibi ölünün halı-kilim serilmiş
için çocuklarını göstermelik olarak başka aileye satmaları ve “Bu onun çocuğu
sal adı verilen düz bir tablayla mezarlığa götürülmesi ve defin sonrasında halı-
oldu” diyerek haykırmaları; öteki dünyada huzur bulacağı inancıyla kadınların
kilimin onun adına camiye bağışlanması; ölü mezarlığa götürülürken ruhun aileye
kestikleri melik ismi verilen örgüleri her zaman saklamaları ve öldüklerinde
musallat olmaması için arkasından Fatiha okuyarak taş atılması; eren ağaçlarının
meliklerin mezarlarına konulması; ziyarette ölünün hayrına karınca ve kuşlar yesin
ve mezarlıktaki ağaçların yapraklarının koparılmaması; ölüyü defnettikten sonra
diyerek mezar üzerine buğday serpilmesi, çocukların alıp mutlu olması için bozuk
Azrail’in takip edeceği inancıyla farklı yollardan eve ulaşılması ve yolculuk
para veya şeker koyulması; örnekleri Türk kurganlarının mezar odalarında görülen, ölülerin susayacağı inancıyla mezar taşının yanına testi koyulması; her
29
Ali Türker-Gülay Özaltın Türker-Altan Çelik, “Dış Mekân Turizm ve Rekreasyon Faaliyetleri Açısından Muğla İli İklim Konforu Analizi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C:17, S:4, İzmir 2015, s.566-568. 30 Karaca, “XVI. Yüzyılda Meğri (Fethiye) Kazası”, s.35. 31 http://rapory.tuik.gov.tr/02-03-2017-18:22:34186702975615873853781697431217.html? Erişim Tarihi: 02-03-2017 32 Yörede İslamiyet öncesi Türk kültürü ve eski Türk dini unsurları köyden köye değişir. Halk inanışı şeklinde süregelen unsurlar, gerçekte yöre halkının atalarının sadece bir bölgeden değil, Türkistan’ın çeşitli yerlerinden geldiğinin kanıtı niteliğindedir. Konu hakkında detaylı bilgi için bkz. Eren Fehmi Eroğlu, Türkistan'dan Uzak Diyara Beşkaza Fethiye ve Seydikemer Yörükleri, Serüven Kitabevi, Ankara 2015, s.89-105.
228
köyde asgari bir tane olan, kimi köylerde 2-3 taneyi bulan, dağların, tepelerin zirvelerindeki kurgan biçimli eren mezarlarının varlığı ve bu erenlerin köyü koruduğuna, dilekleri gerçekleştirdiğine inanması33… Beşkaza Yöresi’ndeki İslamiyet Öncesi Türk Kültürü’nün izleri taşıyan mezar taşlarını konu edinen çalışmanın başlangıç noktası, Yörüklerin
33
Eroğlu, Türkistan'dan Uzak Diyara Beşkaza Fethiye ve Seydikemer Yörükleri, s.91-101.
229
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
sırasında kimsenin yanına uğranılmaması; bay veya bayan fark etmeksizin ölenin
Türkmenlerin eski kültüre ait sürdürdükleri değerlerin ilmen bilinmesidir. Ayrıca
TÜRK KÜLTÜRÜ’NDE MEZAR TAŞI
Türk tarihçiliğinde mezar taşlarının kökenini irdeleyen çalışmaların yok denecek kadar az olması da çalışmanın bir diğer sebebini teşkil etmektedir.
1. İslamiyet Öncesi Türk Kültürü’nde Taş ve Mezar Taşı Formları
ve Seydikemer ilçelerindeki 106 köyün mezarlığının incelenmesi oluşturmuştur.
Tarihin iptidai dönemlerinden beri genellikle dağlık alanları mesken tutan
Kimi köylerin mezarlıklarında hiçbir veri elde edilmemiştir. Kimi mezarlıklardaysa
Türkler, buradaki yaşantıları ve dinlerinin etkisiyle taşları zamanla kutsal
yörede “kavuklu” olarak adlandırılan mezar taşlarına rastlanmıştır. Ancak,
görmüştür. Destanlarda, efsanelerde kutsal kaya motifiyle kendini gösteren taş
çalışmaya sadece İslamiyet Öncesi Türk Kültürü ile bağlantısı belirgin halde olan
inancı bugün bile ülke genelinde süren “kırklama34” adeti ve taşlara dair halk
Yörük-Türkmen mezar taşları dahil edilmiştir. Bu sebeple her köyün ismi
inanışlarıyla varlığını sürdüren bir inanç merkezi durumundadır35.
çalışmada yer almamıştır.
Türklerde dağ ruhlarının bir temsilcisi sayılan taşların, yazıtlardaki biçimi
Araştırma esnasında rastlanan mezar taşlarının, damgaların ve mezarların boyutları ölçülmüş, alınan notlardan sonra fotoğraflanmaları gerçekleştirilmiştir.
“bengü taş” olarak adlandırılmıştır. Yazıtları yazanlar, onların ebediyete dek duracaklarına inanmış ve onlara bu ismi vermiştir36.
Örneklerin sahip oldukları özelliklerin anlaşılması ve kıyaslanması için birinci el kaynaklara, araştırma eserlerine ve makalelere başvurulmuştur.
Tarihi kayıtlarda taş inancı hakkında şu örnekler vardır: Hun döneminde, ata mezarlığı sayılan bir taşı oyarak yapılmış bir mabette göğe, yere ve kağanın
Çalışmada mümkün mertebe yorumlamadan kaçınılmış, mezar taşlarının
atalarına kurbanlar sunulmuştur37. Uygurlar döneminde su ve yağmur ruhları
kökenleri, tarihsel gelişimi ele alınmıştır. Konuyu daha anlaşılır kılmak için
adına taş kitabe dikilmiş ve bu taş kutsal sayılmıştır38. XI. yüzyılda Guz Türkleri,
ülkemizde yayımlanmış eserlerdeki, yerli-yabancı sitelerdeki Türkistan’da bulunan
suyu hiç eksilmeyen bir kaynaktaki taşa secde etmiş, onu kutsal görmüşlerdir39.
İslamiyet Öncesi Dönem'e ait taş ve damga örneklerinin fotoğraflarına yer verilmiştir. Bu yolla ve tarihi veriler ile mezar taşı geleneklerinin kökenlerinin somutlanacağı düşünülmüştür. Gerçekleştirilen bu çalışmayla Beşkaza Yöresi’ndeki Yörük-Türkmen mezar taşları aracılığıyla Türk Kültürü’nde mezar taşlarının geçirdikleri aşamalar gün yüzüne çıkarılmaya çalışılmıştır. 230
34
Beşkaza’da kırklama adeti, şöyle yapılır: Orta büyüklükte yekpare bir kaya, çocuğun kaya gibi sert olması için babası tarafından balyozla kırılır ve kırk parçaya ayrılır. Taşlar bir kazana konulur. Ardından uç kısmı ufak bir şekilde delinmiş ve içi boşaltılmış yumurta kabuğuyla kırk defa kazanın içine dua ederek su dökülür. Daha sonra üzerine tasla su eklenir. Su kaynatılır. Kaynayan su ılıyınca kırk günü doldurmuş olan çocuğun üzerine kırk defa tasla su dökülür. Bu esnada anne dualar eder. Daha sonra üzerine aynı suyu çoğaltarak anne de kırk defa dökünmek üzere abdest alır. Tüm bu işlemlerin bitmesinden sonra kırklanan çocukla zengin bir ailenin yanına gidilir ve onun gibi zengin, güçlü birisi olacağına inanılır. 35 Türkler eski zamanlardan itibaren her şeyin içinde bir kuvvet, ruh ve manası bulunduğuna inanmışlar, bu düşüncelerini taşlara da yansıtmışlardır. Meydana gelen bu düşünce, günümüze kadar birtakım ritüeller ve örf-adetler şeklinde süregelmiştir. Konu hakkında bilgi edinmek için bkz. Hikmet Tanyu, Türklerde Taşla İlgili İnançlar, Ankara Ünüversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1968. 36 Roux, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, s.117. 37 Eberhard, Çin’in Şimal Komşular., s.80. 38 İzgi, Wang Yen-Te’nin Seyahatnamesi, s.65. 39 Yörükan, Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri Şamanizm, s.25.
231
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Çalışmanın ana iskeletini, sistemli bir şekilde yüzey araştırmasıyla Fethiye
Aynı yüzyılda çeşitli Türk toplulukları,atlarını kötülüklerden korumak için
iyi gelen beyaz bir taşı, kılıç üzerine sürülünce kılıcın keskinliğini alan kırmızı bir
“monçuk” diye adlandırdıkları taşları muska saymış atların boyunlarına
taşı, şiddetleri kanamaları durduran bir taşı kullandıklarını ve sadece Türk
40
asmışlardır . Türeyiş Destanı’nda Bögü Kağan’ın büyük bir devlet kurması, 41
rüyasında gördüğü büyük bir yeşim taşına dayandırılır .
taşların özelliklerini sıralayan Dülef, Karlukların ülkesinde yeşil renkte büyük bir taşı kutsal saydıklarını ve uğruna kurbanlar kestiklerini anlatmıştır47.
ettiğidir. Türk Kağanlıkları’ndan itibaren “yada” isimli bir taşın varlığına
İslamiyet sonrası dönemde taşlardan sosyal hayatta faydalanmaya devam
inanılmıştır. Onun yağmur, dolu, kar yağdırdığı düşünülmüştür. Yada taşı inancı
edilmiştir. Taşlar, Osmanlı döneminde taşıdıkları niteliklere göre türlere
kültüre öylesine kök salmıştır ki İslamiyet’in kabulü sonrasında bile var olduğu
ayrılmıştır. İnanç alanında yağmur taşı, musalla taşı, istihare taşları kullanılmış ve
düşüncesi devam etmiştir. XVII. yüzyılda gerçekleşen Osmanlı-Rus savaşında
bu taşlar kutsal sayılmıştır. Gündelik yaşamda binek taşı, sadaka taşı, ezan taşı
yenilginin, Rus ordusundaki Kalmuk Türklerinin yada taşı kullanıp yağmur
olarak taşlardan faydalanılmıştır. Ayrıca alet yapımında soku (dibek) taşı,
yağdırmalarından kaynaklandığı fikri Osmanlı kayıtlarında yerini almıştır42.
değirmen taşı, topuk taşı gibi türleri kullanılmıştır48.
Altaylardan Azerbaycan’a, Kırım’dan Türkiye’ye kadar geniş bir sahada
Mezar taşlarının İslamiyet öncesi döneme ait en bilineni Orhun49, Ongin50,
kendini gösteren yada taşı inancı43, İslam coğrafyacılarının dikkatlerini
Uybat IV ve Uybat V yazıtları51 başta olmak üzere çeşitli yazıtlarda “balbal” adıyla
cezbetmiştir. İbn Fadlan eserinde, yada taşının yağmur veya kar yağdıran çakıl taşı
yer alan dikilitaşlardır. Bazı bilim çevrelerince “mengir”52 olarak ifade edilen ancak
benzeri bir taş olduğunu söylemiş ve bu taşın sadece Dokuz Oğuz kağanında
gerçek ismiyle balballar53, tarihi süreçte bazı değişiklikler geçirerek İslamiyet
bulunduğunu belirtmiştir44. Mervezi’ye dayanarak taşın çıkarıldığı yerin güneşe
sonrası Türk kültürünün tarihi, sosyolojik ve etnografik belgelerine yani mezar
çok yakın, ıssız bir bölge olduğunu aktarmıştır45. Konu diğer İslam coğrafyacıları
taşlarına dönüşmüşlerdir.
tarafında da sıkça işlenmiştir46
Balballar genellikle etrafı büyük taşlarla çevrili kurganlarda yer alır. Yere
Taş inancıyla ilgili bir diğer konu, Türklerin gündelik yaşamda taşları sıkça
dikey şekilde yerleştirilmiş boyuna dikdörtgen bu dikilitaşların en eski örneği
kullanmalarıdır. İslam coğrafyacısı Ebu Dulef, bu noktada Türklerde karşılaştığı
Kazakistan’da bulunan ve M.Ö. 5000 ile 3000 yılları arasına tarihlenen
bazı vasıfları olan taşlar hakkında bilgi vermiştir. Eserinde, Türklerin karın ağrısına
47
İbn Fadlan, a.g.e., s.66-68. Hakkı Acun, Türk Kültüründe Taşlar, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara 2014, s.1-122. 49 Tekin, Orhon Yazıtları, s.67. 50 Mehmet Ölmez, Orhon Uygur Hanlığı Dönemi Moğolistan’daki Eski Türk Yazıtları, Bilge Su Yayıncılık, Ankara 2013, s.209. 51 Orkun, Eski Türk Yazıtları, C:3, s.147 52 Ağasıoğlu, Taşbaba Türkün Yaddaşı, s.24. 53 İslamiyet öncesi dönemden günümüze en çok ulaşan kültürel eserler olan taşların isimlendirilmesi büyük bir tartışma konusu olmuştur. Tarihçilerin, edebiyatçıların, arkeologların bir kısmı üzerinde yazı veya süsleme olan dikili taşları balbal saymıştır. Bir diğer kısımsa heykelleri saymıştır. İsim konusunda bilim dünyasında yaşanan sorunlar için bkz. Anıl Yılmaz, “Baba mı, Balbal mı Yoksa Bediz mi?”, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, C:2 S:4, Ankara 2005, s.206-211. 48
40
Kaşgarlı Mahmut, Divan’u Lugat’it Türk, C:1, s.475. Gömeç, Türk Destanlarına Giriş, s.234. 42 Ahmet Öğreten, “Türk Kültüründe Yada Taşı ve XVIII. Yüzyıl Sonu Osmanlı-Rus Savaşlarında Kullanılması”, Belleten, C:64, S:241, Ankara 2001, s. 863-900. 43 Necef, İnanc Yaddaşı, s.97. 44 İbn Fadlan, İbn Fadlan Seyahatnamesi, s.55. 45 İbn Fadlan, a.g.e., s.57. 46 Yada taşı İslam coğrafyacılarının Türkler hakkında en çok ele aldıkları kültürel unsurdur.Bazı coğrafyacılar eserlerinde taşın varlığına inanmadıklarını yaşadıkları örneklerle açıklamış, bazıları ise başkalarından edindikleri nakillerle taşın var olduğunu belirtmiştir. Bkz. Şeşen, İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, s.58-s.250. 41
232
233
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Taşlar hakkında türetilen bir diğer fikir, onların hava durumunu etki
ülkesinde yanan, geceleyin lamba yerine kullanılan bir taştan bahsetmiştir. Bu
mezarlardakilerdir54. Taşlar çoğunlukla dikey konulmuş olsa da kuşatma mezarın
sayısıyla orantılıdır. Kişi, bir erkek öldürdüyse bir taş dikilir. Kendisi için yüz veya
baş, ayakuçlarında kare, yanlarına dikdörtgen formda yerleştirilen devasa
bin taş dikilen kişiler vardır”63 sözleriyle de doğrulanmaktadır.
boyutları da vardır55. Balbalların kuşatmada kullanılmasındaki amacın yağmur,
Balballar hakkında bir diğer görüş, taşların mezarın yerini kasıtlı bir şekilde
sel, rüzgar nedeniyle kurganda olası aşınmaları engellemek ve mezar yüzeyinin
belli etmek ve atalara sunulacak kurbanların nerede kesileceğini göstermek için
56
dizildikleridir64. Hun devrinden itibaren Türklerin ata mezarlarında kurban töreni
İlerleyen senelerde daha büyük ve yüksek bir hacme ulaşan dikilitaşlar,
yaptıklarının yazılı belgelerde65 yer alması ve Afanasyevo Kültürü’nden itibaren
birçok kurganda yer almıştır. Yaygın biçimi boyuna dikdörtgen formda olan
birçok kurganda, kurban edilmiş hayvanların kemiklerinin bulunması66 bu
balbalların bir diğer eski örnekleri M.Ö. VI.-III. yüzyıllara tarihlenen Salbık
düşünceyi de haklı kılmaktadır.
Kurganı’ndakiler57. Salbık başta olmak üzere Hakasya ve Türkistan genelinde bu
Üçüncü görüşse taşların yıldızları simgeledikleri fikridir. Onların kendi
taşların kurganlarda sıkça kullanılması, araştırmacıları konuya eğilmeye mecbur
içinde uyum göstermeleri, balbalların gökyüzündeki yıldız takımlarını yeryüzüne
etmiştir.
izdüşümleri olmaları fikrin dayanak noktasıdır. Ancak bu görüş, balbalların
Geçmiş dönemlerde niçin yapıldıkları tam olarak bilinmeyen balbalların kaynağı hakkında birçok görüş ileri sürülmüştür. Bunlardan üç tanesi değer
çoğunlukla toplu dikilmiş olmasına rağmen Kırım, Hakasya gibi çeşitli Türk yurtlarında birer tane dikilenlerinin de olması sebebiyle67 çelişkilidir.
görmüştür. Görüşlerden kısaca bahsedecek olursak ilki, taşların mezarda yatan
Balballar hakkındaki bir diğer sorun, onların kurganın hangi aşamasında
kişinin dünyada öldürdüğü ve böylece tutsak ettiği ruhları simgelediği fikridir58. Bu
dikildikleri ve bu dikme sırasında herhangi bir tören yapılıp yapılmadığının
görüşe dayanak olarak eski Türk Yazıtları örneklendirilmektedir. Orhun
bilinmemesidir. Bu konuda eldeki tek veri, taşların sayılarının kişinin öldürdüğü
Yazıtları’nda yer alan “Kırgız Kağanı’nı balbal diktim”59, “Yiğit erlerini öldürüp
düşmanları simgelediği ve taşlar arasındaki mesafelerin değişiklik gösterdiğidir.
balbal yapıverdim”60, “Babam kağan için önce bağımlı kağanı balbal olarak
Sadece Köl Tigin’in mezar anıtında 170’i geçik balbal vardır ve bunlar 3
dikmiş”61 ifadeleri ile Ongin Yazıtında yer alan “Güçlü adamlarını balbal yaptı”62
kilometrekarelik bir alanda farklı mesafelerle dizilmiştit68.
cümlesi görüşü haklı kılmaktadır. Yazıtlarda yer alan bu ifade VI-VII. yüzyıllara ait
Balballar, biçimleri ve üzerindeki yazılar, damgalar, simgeler sebebiyle
Çin kaynaklarında Türkler için söylenen “Ceseti gömdüklerinde defin yerinin
araştırmacılar tarafından çeşitlendirilmiştir. Bunlar geyikli taşlar, bengü taşlar ve
yakınına taşlar koyarlar. Bunların sayısı ölen kişinin hayattayken öldürdüğü kişi
bedizlerdir (heykeller).
63
54
Çoruhlu, Eski Türklerin Kutsal Mezarları Kurganlar, s.69. 55 Bu tip örnekler için bkz. Orkun, Eski Türk Yazıtları, C:3, s.20-21. 56 Çoruhlu, a.g.e., s.72. 57 Çoruhlu, a.g.e., s.104. 58 Belli, Kırgızistan’da Taş Balbal ve İnsan Biçimli Heykeller, s.37. 59 Tekin, Orhon Yazıtları, s.31. 60 Tekin, a.g.e., s.67. 61 Tekin, a.g.e., s.29. 62 Ölmez, Orhon Uygur Hanlığı Dönemi Moğolistan’daki Eski Türk Yazıtları, s.209.
234
Bu yüzyıllara ait farklı hanedanlıklar dönemlerine ait Çin kaynakları mevcuttur. Farklı hanedanlıklara ait olan bu kaynakların ortak noktası ise Türklerin, öldürdükleri düşman sayısı kadar balbalları (dikili taşları) diktiklerini anlatmalarıdır. Bkz. Belli, Kırgızistan’da Taş Balbal ve İnsan Biçimli Heykeller, s.39. 64 Ağasıoğlu, Taşbaba Türkün Yaddaşı, s.24. 65 İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm Materyaller ve Araştırmalar, s.3. 66 Ögel, İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, s.19. 67 Ağasıoğlu, a.g.e., s.24-25. 68 Belli, Kırgızistan’da Taş Balbal ve İnsan Biçimli Heykeller, s.37.
235
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
kaybolmasını önlemek olduğu düşünülmektedir .
Geyikli taşlar, Türk mitolojisinde ve eski Türk dininde önemli bir yeri 69
olan , en eski örnekleri Pazırık ile Noin Ula kurganlarında çıkartılan geyik motifinin,70 güneş, at, teke, kaplan gibi diğer motiflerle işlendiği mezar taşlarıdır. Bu taşlar, ekseriyetle kurgan yakınların ve tapınak yerlerine dikilmiştir. Taşların dünya üzerindeki sayısı 700 kadar olup bunların 500 kadarı Kuzeybatı Moğolistan’dadır. Diğerleriyse Kırgızistan, Tuva Altay, Kazakistan, Volga Irmağı çevresi, Kuzey Kafkasya, Gürcistan, Karadeniz’in kuzeyi, Orta Avrupa’da bulunur71. M.Ö. 1000’lerin ilk yarısında veya M.Ö. VII.-V. yüzyılları arasında oluşturulan anıt taşlar olduğu veya sosyal statüsü yüksek boy beylerinin
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
uygulanmaya başladığı tahmin edilen geyikli taşların72, ataları anma amacıyla defnedildiği yeri gösteren mezar taşları oldukları düşünülmektedir73. İki tipten oluşan taşların birinci tipi üst kısmı güneşi simgeleyen daireden, orta kısmı geyik ve at, keçi gibi hayvan figürlerinden, alt kısmıysa kemer, hançer, yay, kılıç gibi figürlerden meydana gelir (Fotoğraf 48). İkinci tip geyikli taşlarsa birinci gruptakilerle aynı kompozisyonu paylaşmakla birlikte onlara göre daha basit yapılmıştır. (Fotoğraf 49)74. Taşların boyları 1 ila 3,5 metre arasında değişen taşların en-boy oranları değişiklik gösterir75. Geyikli taşların dikdörtgen biçimli ve tepesi eğimli tasarlanan formu günümüzde üzerinde figürler olmadan mezar taşı
olarak tatbik edilir.
76
Fotoğraf 48: Birinci tip geyikli taş
77
Fotoğraf 49: İkinci tip geyikli taş
Bengü taşlar, başta Kök Türkler mezarları olmak üzere78 hemen her Türk kağanı mezarında defin alanı yakınlarına konulmuş yazılı mezar taşlarıdır79. Kelime
69
Ögel, İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, s.101-111. 70 Gözde Sazak, Türk Motif ve Sembollerinin Sanata ve Hayata Yansıması, İlgi Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2014, s.131-132. 71 Kubatbek Tabaldiev, “Kırgızistan'daki Geyik Tasvirli Taşlar”, Orta Asya'dan Anadolu'ya Türk Sanatı ve Kültürü Prof. Nejat Diyarbekirliye Armağan, Yeni Türkiye Yayınevi, Ankara 2006, s.100. 72 Ağasıoğlu, Taşbaba Türkün Yaddaşı, s.40-41. 73 Tabaldiev, a.g.m., s.100. 74 Tabaldiev, a.g.m., s.99. 75 Tabaldiev, a.g.m., s.100.
236
76
J. Gantulga-Ch. Yeruul-Erdene-J. Magail, Deer Stones Of Khoid Tamir, Ulaanbaatar 2016, s.37. 77 B.Ch. Munkhbayar, “Study of Archaeological Monuments of Mongolian Altai”, Теория И Практика Археологических Исследований, No:4, Altai 2016, s.167. 78 İlhami Durmuş, “Arkeolojik Kalıntı, Buluntu Ve Yazılı Belgelere Göre Köl Tigin-Bilge Kağan Anıtlıkları ve Bu Anıtlıklardaki Türk Kültür Unsurları”, Gazi Türkiyat Türkoloji Araştırmaları Dergisi, C:1, S:1, Ankara 2007, s.35-77. 79 Orkun, Eski Türk Yazıtları, C:1, s,15.
237
sözcüğü sanmalarından dolayı, terminolojiye balbal ve taş baba/taş nine olarak
olaylar, ülke yönetimi ve kağanlar hakkında bilgiler içerir. Bu yönüyle bir
girmişlerdir84.
siyasetname kimliği taşır. Onları bilerek bu yönde hazırlayan dönemin kağanları,
Yerli ve yabancı araştırmacılar, Orhun Yazıtları85 ve Köl İç Çor Yazıtı’nda86
bengü taşların bilgelikle hazırlandığını göstermek ve ebediyete dek dünya
geçen bediz ifadesinin “oyma”, “süs”, “ahşap ve taş oymacısı”, “heykeltıraş”,
üzerinde duracağını göstermek için taşları çoğunlukla kaplumbağa şeklindeki
“resimle yapılan süsleme” gibi anlamlar taşıdığını düşünmektedir87. Ancak
kaideler üzerine dikmişlerdir. Köl Tigin, Bilge Kağan, Taryat, Tes, Şine Usu Yazıtları
kelimenin gerçek anlamını tarihi kayıtlar ortaya koymaktadır. Çin yıllıkları88 ve XIII.
kaideye sahip olan başlıca bengü taşlardır82. Bu örneklerle birlikte toprağa gömme
yüzyıla ait Avrupalı kaynaklar89, Türklerin mezarlarına insan görünümlü heykel
sistemiyle dikilmiş olan bengü taşlar da vardır. Köl İç Çor, Moyun Çor,
koyduklarını ifade eder. Onların aktardığı bu bilgi, arkeolojik verilerle
Karabalgasun II bunların başlıcalarıdır.
desteklenmektedir. Günümüzde varlığı tespit edilmiş kurganların önemli bir
Ortalama bir insan boyunda veya daha yüksek olan taşlar, kaliteli bir taş işlemeciliğine sahiptir. Önemli bir kısmı pek bozulmadan günümüze ulaşmıştır.
kısmında, insan görünümlü heykeller bulunur. Bu heykeller ya kurganın üzerine ya da etrafına dikilmiştir90.
Ancak zamanla yıpranan ve durumu kötüleşenler de vardır. Bengü taşların genel
Bediz sözcüğünün heykeller için kullanıldığını Kaşgarlı Mahmut da
yapı formlarına baktığımızda kiminin Bilge Kağan Yazıtı’ndaki gibi keskin kenarlara,
destekler. Sözcük müellif tarafından eserde şöyle açıklanır: Burxan: Put; Bedhez
kimininse hafif yuvarlatılmış kenarlara sahip olduğu görülür. Ayrıca bazıların
Burxan: Heykel91…
herhangi bir biçimlendirmeye tabi tutulmamıştır. Taşların bir kısmının tepe kısmı
Bedizlerin ölçüleri değişiklik gösterir. En küçüğü 40-50 cm’dir. En
yuvarlatılmıştır. Ancak çoğunluğu düz ya da eğimli tepeye sahiptir. Bengü taşlar,
büyüğüyse 275 cm yüksekliktedir. Heykellerin %80’inden fazlası erkekleri tasvir
şekilleri ve bilgi vermeyi amaçlamaları sebebiyle mezar taşlarının bugünkü halini
etmektedir. Geri kalan kısmı, kadınları ve cinsiyeti belirsizleri (tahminen ruhları)
almasında başrolü oynamıştır.
simgeler. Türkistan’da geniş bir yayılım gösteren bedizler incelendiğinde, yüz
Dikilitaşlarda bir diğer mezar taşı çeşidi, yanlış anlaşılmalar sebebiyle bilim
biçimleriyle büyük bir benzerlik taşıdıkları görülür. Çoğunluğu bıyıklı, badem gözlü
dünyasına farklı isimlerle girmiş olan bedizler, yani heykellerdir. Bedizler, Orhun
veya çekik gözlü, sakalsız bir görüntüdedir. Büyük bir kısmında bacaklar tasvir
Yazıtları’ndaki “balbal” ifadesinin83 o dönemde anlaşılmaması ve Deşt-i Kıpçak’ı ilk
edilmemiş, gövdeyle bütün halde yapılmıştır. Az miktar bedizin bacakları
kez gezen Rus bilim adamlarının bayanı temsil eden bedizlerle karşılaştıklarında
belirgindir. Bunlar genellikle bağdaş kurmuş vaziyette yapılmıştır. Üzerlerinde
bölgedeki Türklerin bedizlere “ata” anlamına gelen “baba” ifadesini kullanmaları,
bulunan kemer, kupa, kap, silah kabartmaları ve bu kabartmalardaki nesnelere
bilim adamlarının bu sözcüğü kendi dillerinde “nine” anlamına gelen “baba”
84
Yılmaz, “Baba mı, Balbal mı Yoksa Bediz mi?”, s.207-208. Tekin, a.g.e., s.38. 86 Ölmez, Orhon Uygur Hanlığı Dönemi Moğolistan’daki Eski Türk Yazıtları, s.218. 87 Yılmaz, a.g.m., s.210. 88 He Xınglıang-Guo Hongzhen, Çinlilerin Gözünden Türklerin Tarihi, Kalkedon Yayınları, İstanbul 2015, s.139. 89 Rubruk, Moğolların Büyük Hanına Seyahat, s.43. 90 Belli, Kırgızistan’da Taş Balbal ve İnsan Biçimli Heykeller, s.44. 91 Kaşgarlı Mahmut, Divan’u Lugat’it Türk, C:1, s.436. 85
80
Orkun, a.g.e., C:3, s.18. Tekin, Orhon Yazıtları, s.129. 82 Bu tip yazıtların başında Kök Türk dönemine ait gelmektedir. Bkz. Alyılmaz, “Bugut Yazıtı ve Anıt Mezar Külliyesi Üzerine”, s.14. 83 Tekin, Orhon Yazıtları, s.31. 81
238
239
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
anlamıyla bengü taş80, ebedi, sonsuz olan taş81 anlamına gelir. Taşlar, siyasi
kurganlarda rastlanılması sayesinde bedizlerin hangi yüzyıllara ait oldukları bilinmektedir92. Bediz geleneği ülkemize de taşınmıştır. Ayrıca genel insan formunda mezar taşları şeklinde de ülkemizde sürmüştür93. 2. Beşkaza’daki Mezar Taşı Formları Yöredeki mezar taşları, çoğunlukla kireç kökenli taşlardan (mermer, alçı taşı, dolomit) imal edilmiştir. Ancak aralarında manganez, krom gibi çeşitli Öncesi Türk Kültürü’nün izlerine sahip çok sayıda mezar taşı tespit edilmiştir. Taşlar balbal, bediz, kılıç, soyut insan formu tarzında imal edilmiştir. Üzerlerinde çeşitli damgalar vardır. Ayrıca soyut insan formlu mezar taşlarının
Fotoğraf 50: Sibirya’daki bir Türk Fotoğraf 51: Atkuyruklu saça sahip kurganından çıkan saç örgülü kaftan94
Beşkazalı Tahtacı95
bazılarına saç örgüsü yapılmıştır. İlk bakışta kadınlara ait olduğu sanılan bu mezar taşları, bir örnekte rastlanan ve silik biçimde bulunan “Mehmet” ismiyle erkekler için de uygulandığı anlaşılmıştır. Esasında bu durum, eski dinin gelenek haline gelmesinden dolayı (Fotoğraf 50) XX. yüzyıla dek Beşkaza Yörükleri ve Tahtacı erkeklerinin atkuyruklu olmasından kaynaklanmıştır (Fotoğraf 51-52). Gelenek, günümüzde yaşlı kadınların saç örgülerini kesip saklaması ve bu saç örgüleriyle defnedilmeleri şeklinde sürmektedir (Fotoğraf 53).
Fotoğraf 52: Başka bir Beşkazalı Fotoğraf 53: Saç örgülerini sakla- yan 92 Tahtacı96
Üzerinde damga bulunan taşların %95’inden fazlası Osmanlı dönemine
92
Belli, a.g.e., s.44-45. Ülkemizin birçok şehrinde birbirinden farklı formlarda mezar taşları mevcuttur. İslamiyet’in putu yasaklaması sebebiyle, onu andıran her şeyin halk nazarında doğru bulunmadığı için insanı andıracak şekilde yapılan bu taşları tarif etmek gerekirse çoğun yüzü, kolları ve bacakları belli olmayacak şekilde yapılmıştır. Ancak bazılarında yüz ifadesi mevcuttur. Bu mezar taşları hakkında yapılmış bazı çalışmalar için bkz. Ali Murat Aktemur, Ardahan Çevresindeki Soyut İnsan Heykeli Formlu Mezar Taşları, Eser Ofset Matbaacılık, Erzurum 2012; Muhammet Arslan-Nacide Uysal “Adıyaman Besni İlçesi İncearaplar Köyü’ndeki Mezar Taşları”, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, S:25, Erzurum 2010, s.15-49; Mustafa Aksoy, “Tunceli’de Koç-Koyun Heykelleri ve Balballar”, 2023 Dergisi, S:129, Ankara 2012, s.16-20. 93
240
yaşındaki Nazire Hanım
aittir. Bunların büyük bir çoğunluğunda tarih ve isim yoktur. Üzerinde tarih tespit edilen Osmanlı dönemine ait taşlar, %4’lük bir paya sahiptir.
94
Elga Borisovna Vadetskaya, Sibirya Kurganları, Çev. Atilla Bağcı, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 2014, s.74. 95 Luschan , Die Tachtadschy Und Andere Überreste Der alten Bevölkerung Lykiens, s.26. 96 Luschan , Die Tachtadschy Und Andere Überreste Der alten Bevölkerung Lykiens, s.29.
241
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
mineraller içeren bazalt kayaçlardan yapılanlar da vardır. Beşkaza’da İslamiyet
Üzerinde damga bulunan Cumhuriyet Dönemi mezar taşları, 1925 ile 1960
Köyü’nde rastlanmıştır. Bu mezar taşı hicri 1095, miladi 1683-84 yıllarına aittir.
yılları arasına aittir. İsimlerin ve ölüm tarihlerinin yazılı olması sayesinde
Onu, Ören, Seki, Karaçulha köylerindeki hicri XII. ve XIII. yüzyıla ait taşlar izler.
damgaların cinsiyet farkı gözetmeksizin uygulandığı anlaşılmıştır. Bazı mezar
Bıçakla kazıyarak yapıldığı belli olan tarihlerin, taşın dikimi sırasında aile fertleri
taşlarının yapımı sırasında, mevtanın bayan olduğunu belli etmek için baş kısmı
tarafından yapıldığı düşünülmektedir.
küt saça sahipmiş gibi şekillendirilmiştir.
Osmanlı dönemine ait taşların neredeyse %1’inde isim yazılıdır. Bu taşların
Mezar taşlarının bazılarında etnik kökeni belirten “Yörük”, “Türkmen”,
hemen hepsi erkeklere aittir. Yazılar ve ölüm tarihleri kötü bir Osmanlıcayla
“Avşar”, “Yüreğil” gibi soyadlarına rastlanmıştır. Bu soyadları, Beşkaza
yazılmıştır. Yazılar, kazıma biçimiyle mezar taşındaki damgalarla benzerlik
Yöresi’ndeki halkın etnik kökenini göstermesi, yörenin tarihine ışık tutması
göstermiştir. Bu da isimli mezar taşlarının taş ustalarınca değil, aile fertleri veya eli
açısından en az mezar taşlarındaki Oğuz damgaları kadar önem taşır.
yatkın kişilerce imal edildikleri sonucunu doğurmuştur. Ayrıca isimsiz mezar taşlarının çokluğu da bu taşların saydığımız kişilerce imal edilmiş olabileceğini
2. 1. Kılıç Formlu Mezar Taşları
desteklemiştir. Zira Osmanlı döneminde mezar taşı ustalarının okuma-yazma
bildikleri aşikardır ve bu vasıfta biriyken ölen atası veya akrabasının mezar yerinin
Metaller
parlaklıkları,
sanatsal
görüntüleri
ve
sahip
olduğu
bilinmesi için sipariş eden yörüğe, isimsiz mezar taşı hazırlaması pek mantıklı
dayanıklılıklarıyla insanlar tarafından tarih boyunca değerli sayılmıştır. Bu değer
gelmemektedir.
kazanma süreci, onlardan silah, süs eşyası ve para yapımında faydalanılmasıyla
Üzerinde ölüm tarih yazılı taşlar, ölüm tarihi bulunmayan damgalı mezar
hızla ilerlemiştir.
taşlarının kabataslak hangi yüzyıla ait olduğunu tespit etmede çok işe yaramıştır.
Türlerine, değerlerine ve sahip oldukları vasıflara göre zamanla metallere
Çünkü mezar taşları biçim, hammadde, doğa koşulları sebebiyle zaman içinde
metafizik anlamlar atfedilmiştir. Kimisinin iyileştirici gücü olduğuna kimisininse
uğradıkları tahribatla benzerlik göstermektedirler. Bununla birlikte ölüm tarihi
kötü güçleri çektiğine inanılmıştır. Türk toplumuna baktığımızdaysa metafiziksel
yazılı taşlarda meydana gelen erimeler diğer taşlardaki damgaların erimeleriyle de
anlam yüklenen tek metalin, tarihin en eski devirlerinden itibaren demir olduğu
benzerdir. Kesin olmamakla birlikte, çalışma esnasında rastlanmış, üzerinde ölüm
görülür.97. Oğuz Türklerince yıldırımlarla gökten indiğine inanılan demir98, taşıdığı bu
tarihi bulunmayan en eski damgalı mezar taşının XVIII. yüzyıla ait olduğu
Tanrısal köken ve kötü ruhları temizlediğine inanılan ateşle işlenmesi sebebiyle99
düşünülmektedir. Cumhuriyet Dönemi’nde dikilmiş mezar taşlarında eski kültürün izleri
kutsallık kazanmıştır. Bu yüzden demir dövülürken merasimler tertip edilmiş,
azdır. Taşların hiçbirisi balbal biçimli değildir. Genellikle kılıç ve soyut insan formlarında yapılmışlardır. Ayrıca hiçbirisinde Oğuz damgası yoktur. Damga geleneği, az miktarda mezar taşında ay, güneş, yonca-çiçek, hayat ağacı ve Gök Tanrı damgalarıyla gelenek yaşatılmıştır.
242
97
Konu hakkında detaylı bilgi için bkz. Abdülkadir İnan, “Türklerde Demircilik Sanatı (Tarihte ve Folklorda)”, Makaleler ve İncelemeler, C:2, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1998, s.229-231. 98 Şeşen, İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, s.58; s.204 99 İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm Materyaller ve Araştırmalar, s.67-68.
243
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Çalışma esnasında tarih ibaresi taşıyan en eski mezar taşına Yayla Kınık
kağanlara Türklerin “Kılıç Han” dediğini, erkeklerde yiğitliğin kılıçla ölçüldüğünü
Demirin sahip olduğu bu vasıflar, zamanla kendisinden yapılan kılıcın da kutsal bir
söyler106. Ayrıca, “demir” (temür) sözcüğünü açıklarken başta Kırgızlar ve Kıpçaklar
nesne olduğu inancını zamanla oluşturmuştur101.
olmak üzere çeşitli Türk boylarının demiri kutsal gördüklerini ve kılıçlarını çıkarıp
Esasen gerçek işlevi nesneleri bölüp parçalamak, canlıları öldürmek olan
onlar üzerine yemin ettiklerini aktarır107. Dede Korkut Hikayeleri’ne bakıldığında
kılıç bu işlevi yüzünden ölümün simgesi sayılmış; kendisine sahip olan kişiye
Boğaç Bey’in anlatıldığı hikayede, bir insan gibi isim taşıyan ve adı Kara Polat olan
düşmanlarının ölümüne sebep olduğu için güç, kahramanlık, cesaret, yiğitlik,
bir kılıç göze çarpar108. Herhangi bir cansız varlığa isim verme durumu sadece bu
adalet ve kötülükleri yok etme vasıflarını kazandırmıştır102.
hikayede vardır. Rubruk’un aktardıklarına göre kılıç mevzusu Moğollarda da
Kılıcın kutsallığı konusunda ilk kayıtlar İskitlerle ilgilidir. Herodot’un
vardır. Müellif, Batu Han’ın eşinin yatağının başında ve çadırın kapısında kılıçların
aktardıklarına göre Türkler, her sene odunları yığarak büyük bir sunak yeri
asılı olduğunu ve kadının bu kılıçların koruyuculuğuna inandığını onlara saygı
yapmaktadır. Meydana gelen odun tepesinin en üstüne savaş tanrısı Ares’i
duyduğunu anlatır109.
simgeleyen büyük bir kılıç koymaktadırlar. Onu, Ares’in simgesi saymakta ve
Kılıca verilen değer, somut kültüre de yansımıştır. Tarihi süreçte mezar
törenlerde onun önünde yüzlerce kurbanlar kesmektedirler103. Herodot’un
taşları incelendiğinde, kılıcın taş işlemeciliğine etki ettiği görülür. Örneğin kılıca
aktardığı Türklerde kılıcın savaş tanrısının simgesi sayılmasına Bizans
verilen değer ve de Türk yaşantısında kılıcın kemerde sürekli takılı olması
kaynaklarında da rastlanır. V. yüzyılda yaşamış Bizanslı alimler, Atilla’nın dünyaya
sebebiyle erkekler, bellerindeki kılıçlarla defnedilmişlerdir110. Hun dönemine ait
hükmetmesini Ares’in kutsal kılıcını bulmasına bağlamışlardır104.
kurganlardan, Kök Türk kurganlarına dek birçok mezarda ölünün beline bağlı
Kılıç konusu Çince’de de vardır. Birçok Türkçe sözcüğün geçtiği Çin dili
kılıçlara denk gelinmiştir111. Hazar kurganlarında yapılan kazılarda hemen her
incelendiğinde, Hun devrinde geçtiği sanılan kılıç sözcüğüne tesadüf edilir105.
erkeğin yanına bir bıçak konduğu görülmüştür112. Mezar taşı veya ölen kişiyi
Sözcük, Türklerin kılıca verdiği önemden, işlemelerindeki ustalıktan ve sözcüğü baskın şekilde kullanmalarından dolayı bu dile geçmiş olabilir. Türkçe eserlere bakıldığında kılıçla ilgili birçok örnek çıkar. Divan-u Lugat’it Türk’te Kaşgarlı Mahmut, yaptığı veya düşündüğü işlerde dirayet sergileyen
106
100
Yörükan, Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri Şamanizm, s.62. “El Cemahir fi Marifet El Cevahir” adlı eserde anlatıldığına göre Oğuzlar, bakır başta olmak üzere metal madenlere önem vermişlerdir. Onlardan kılıç, ok ucu başta olmak üzere çeşitli silahların, süs eşyalarının yapımında faydalanmışlardır. Kutsal sayılan madenlerden yapılan silahlar da önem kazanmıştır. Aktaran: Şeşen, a.g.e., s.204. 102 Bayram Sevinç, “Yiğit Ve Silahlı Adam Diyalektiğinde Kılıç İmgesi”, Turkish Studies Volume:8/6, Ankara 2013, s.622. 103 Herodotos, Herodot Tarihi, Çev. Müntekim Ökmen, Remzi Kitabevi, İstanbul 1991, s.309. 104 Ahmetbeyoğlu, Atilla’nın Sarayında Bir Romalı, s.48. 105 Necef, s.164. 101
244
Müellif eserinde şu şiiri aktarır: “Yiğitler çağrıştılar/ Kızgın gözle bakıştılar/Bütün silahlarla çarpıştılar/Kılıç kına güç sığdı” Bkz. Kaşgarlı Mahmut, Divan’u Lugat’it Türk, C:1, s.359. 107 Kaşgarlı Mahmut, a.g.e., C:1, s.362 108 Ergin, Dede Korkut Hikayeleri, C:1, s.9. 109 Rubruk, Moğolların Büyük Hanına Seyahat, s.98 110 Bu hususta Çin kaynakları şunu söyler: Kırgızlarda herkesin kemeri ve buna takılan bıçağı, kılıcı ve bileği taşı vardır. Bkz. Ögel, İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, s.212-213. 111 Bahaeddin Ögel, “Türk Kılıcının Menşe ve Tekamülü Hakkında”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, C:6, S:5, Ankara 1948, s.431-443. 112 Ögel, İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, s.236.
245
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
dualar okunmuştur. Kağanlar bayramların gelişini demir döverek kutlamıştır100.
temsil amacıyla yapılan bedizlerin hemen hepsi, bellerinde bir eliyle tuttukları kılıç figürüyle hazırlanmıştır
113
.
benzetilmiştir (Fotoğraf 54). Görüntüleriyle adeta kılıçların mezar başına dikilmiş hali olmuşlardır.
Kılıcın ölülerle defnedilmesi mevzusu günümüzde değişikliğe uğramış bir
Bir rastlantı veya benzetme gibi görülen bu durum, aslında kılıcın
halde sürmektedir. Beşkaza’da erkek mevtaların bedenleri bekletilirken kötü
kültürdeki yerinden kaynaklanır. Çünkü kılıcın form olarak mezar taşlarına etki
ruhlardan korunması, üzerine cin-şeytan gelmemesi için üzerlerine kılıcın
etmesi değil, tam tersine etki etmemesi mantığa aykırıdır. Türk Kültürü’nde en
minyatürü olan bıçak konulur. Kadınların bedenlerineyse iki bıçağın bir araya
büyük erdem yiğitlik, savaşçılık görülmüştür. Kişiler mezarlara kılıçlarıyla
gelmesinden oluşan makas konulur. Bu bıçak ve makaslar, cesetler yıkanana dek
gömülmüştür116. Kılıcın etki ettiğinin kanıtı aslında şaşılacak bir durum değildir. Osmanlı
Türklerin savaşçı yapılarından ve dini inançlarından kaynaklanan bu
döneminde, kişilerin icra ettiği iş ve meslekler kavuk, fes, kalpak, çapa, gemi
durum İslamiyet’in kabulü sonrasında da sürmüştür. Başta Erzurum, Kars,
direği, yelken bezi, urgan, halat, gemi çapası, hokka ve kalem gibi çeşitli tasvirler
Ardahan illeri olmak üzere Türkmenlerin yoğun bulunduğu yerlerin
ve formlarla mezar taşlarına uygulanmıştır117. Bununla birlikte XII. yüzyıldan XX.
mezarlıklarında, mezar taşlarının orta kısımlarına kama, bıçak veyahut kılıç
yüzyıla kadar deve, koyun, at, keçi gibi yetiştirilen hayvanlar da mezar taşlarında
kabartmaları yapılmıştır114. Bu kabartmaların kılıcın güç, hakimiyet, kuvvet
form olarak uygulanmıştır118.
sembolü sayılmasından kaynaklandığı düşünülmektedir115. İslamiyet’e rağmen dini alanda varlığını sürdüren kılıç inancı, ilk dönem mezarlarından itibaren bazı mezar taşlarının formuna etki etmiştir. Bu durum, her ne kadar sanat tarihçilerini ve arkeologları ilgilendiren bir konu olsa da bilimsel alanda şimdiye dek dile getirilmemiştir. Bu sebeple konu hakkında bilgi vermenin faydalı olacağı kanaatindeyiz. Araştırmalar esnasında Türkistan sahasındaki işlem görmüş balbalların ve yöredeki mezar taşlarının, kurganlardan çıkan kılıçlarla şeklen benzerlik gösterdiği tespit edilmiştir. Kılıçlara benzeyen balbalları sıralayacak olursak tepe kısmı eğimli geyikli taşlar ve Uybat I, Uybat II, Uybat III, Uyug Arjan’dır (Fotoğraf 55-56-57-58). Gördükleri işlemlerle taşlar, tepesi eğimli palalara, üçgen uçlu kılıçlara 113
Bedizlerin en önemli ortak özelliği sağ elle tutulan ant kadehi ve sol elle tutulan kemerdeki kılıçtır.Kırgızistan’daki örnekler için bkz. Belli, Kırgızistan’da Taş Balbal ve İnsan Biçimli Heykeller, s.55-88. 114 Yunus Berkli, “Ardahan-Çıldır Çevresinde Heykel Biçimli Mezar Taşlarının Türk Sanatındaki Yeri Ve Önemi”, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sanat Dergisi, Sayı: 9, Erzurum 2006, s.178. 115 Yunus Berkli, a.g.m., s.180.
246
Fotoğraf 54: Hun, Peçenek ve Cengiz Han dönemlerine ait Türk kılıçları119
116
Yaşar Çoruhlu, Eski Türklerin Kutsal Mezarları Kurganlar, s.147. Osmanlı dönemine ait bazı şehirlerdeki mezar taşı örnekleri ve formları için bkz. Ali Rıza Özcan, İstanbul'un 100 Mezar Taşı, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Yayınları, İstanbul 2013; Nidayi Sevim, Medeniyetimizin Sessiz Tanıkları, Kitap Dostu Yayınları, İstanbul 2009; Lütfi Şeyban, Osmanlı Dönemi Taraklı Mezar Taşları ve Kitabeleri, Sakarya Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Sakarya 2008; İshak Güven Güvelioğlu, Osmanlı Mezar Taşları, Türkiye Anıtlar Derneği Yayınları, İstanbul 2008. 118 Türk Kültürü’nde yetiştirilen hayvanlar mezar taşları biçimine etki etmiştir. Koyun, koç, at, deve şeklinde tasarlanmış mezar taşları mevcuttur. Bkz. Çay, Anadolu’da Türk Damgası Koç Heykel Mezar Taşları Ve Türklerde Koç Koyun Meselesi, 34-46; Ağasıoğlu, Taşbaba Türkün Yaddaşı, s.32-35. 119 Ögel, “Türk Kılıcının Menşe ve Tekamülü Hakkında”, s.432-441. 117
247
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
ölülerin üzerinde durur.
formdadır. Uzunlukları 64 cm ile 89 cm arasında değişmektedir. Önemli bir kısmı Osmanlı dönemine aittir. Bazılarında hiçbir motif veya yazı, bilgi yoktur (Fotoğraf 59-60-61). Ancak bir kısmında ölümden sonraki hayatı simgeleyen hayat ağacı veya selvi ağacı çizimi vardır. Taşlarda ayrıca yıldız, gezegen, cami ve ev gibi çizimler de vardır (Fotoğraf 62-63-64). Taşların bazılarında yer alan yazılarla kılıç formunun kadın-erkek ayırt etmeden mezar taşlarına uygulandığı anlaşılmıştır.
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Fotoğraf 55: Uybat I Yazıtı
Fotoğraf 56: Uybat IIYazıtı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
120
121
Fotoğraf 59: Zorlar Köyü’ndeki örnek
122
Fotoğraf 57: Uybat III Yazıtı
Fotoğraf 60: Sarıyer Köyü’ndeki örnek
Fotoğraf 58: Uyug Arjan Yazıtı123
Yörede eski Türk kılıçlarıyla benzer formu paylaşan mezar taşı sayısı azımsanmayacak sayıdadır. Çoğunlukla ova köylerindeki baş ve ayakucu taşları, bu 120
http://bitig.org/show_big.php?fn=pictures/671.jpg Erişim Tarihi: 19.10.2016 http://bitig.org/show_big.php?fn=pictures/662.jpg Erişim Tarihi: 19.10.2016 122 http://bitig.org/show_big.php?fn=pictures/651.jpg Erişim Tarihi: 19.10.2016 123 http://bitig.org/show_big.php?fn=pictures/482.jpg Erişim Tarihi: 19.10.2016 121
248
249
2. 2. Balbal Formlu Mezar Taşları Günümüz mezar taşlarına yön veren önemli unsurlardan olan balballar, Tunç Devri ile mezarlarda, kurganlarda uygulanmıştır (Fotoğraf 65)124. İlerleyen yüzyıllarda kendisine yüklenen anlamın değişmesi ve teknolojinin gelişmesiyle
Fotoğraf 61: Sahil Ceylan’daki örnek
Fotoğraf 62: Eşen Köyü’ndeki örnek
Fotoğraf 65: Kuzey Moğolistan’daki balballar
126
Yörede balbal formlu mezar taşları önemli oranda vardır. Türkistan’daki 23 metrelik örneklerinin aksine, daha ufak yapılıdırlar. En uzunu 1.92 metre olmakla birlikte boyları genellikle toprak yüzeyinden itibaren 55 ile 85 cm, enleri
124
Fotoğraf 63: Nif Köyü’ndeki örnek
Fotoğraf 64: Akbük Köyü’ndeki örnek
Çoruhlu, Eski Türklerin Kutsal Mezarları Kurganlar, s.371. Çoruhlu, a.g.e., s.372-373. 126 B.Ch. Munkhbayar, “Study of Archaeological Monuments of Mongolian Altai”, Теория И Практика Археологических Исследований, No:4, Altai 2016, s.167. 125
250
251
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
geyikli taşlara, bedizlere ve yazıtlara dönüşmüştür125.
29 ile 53 cm arasında değişmektedir. Taşlar çoğunlukla kalker kökenlidir127. İşleme tabi tutulmamış, doğadan gelişi güzel toplanmışları sayıca fazladır (Fotoğraf 6667-71). Ancak bunun yanında işleme tabi tutulanları veya yörede yaygın olarak bulunan Likya kalıntılarından hazırlanmışları da vardır (Fotoğraf 68-69-70)128. Bu durumun, geleneği yaşatmak için geçmiş medeniyetlerden kalan hazır ve uygun
Fotoğraf 68: Kaya Köyü’ndeki örnekler Fotoğraf 66: Sarıyer Köyü’ndeki örnekler
Fotoğraf 67: Gerişburnu Köyü’ndeki örnek 127
Colin, Hans J., “Fethiye-Antalya-Kaş-Finike (Güneybatı Anadolu) Bölgesinde Yapılan Jeolojik Etüdler”, Maden Tetkik ve Arama Dergisi, Yıl:1962, S:59, s.22-46. 128 Türklerin ileri düzey taş işlemeciliğine rağmen sergiledikleri bu enteresan hareketin kaynağına, İstanbul’u XVII. yüzyılda gezen Tournefort isimli Fransız seyyah ve bilim adamının gezi notlarında rastlanır. Tournefort, İstanbul’daki ustaların, mermer sıkıntısı çekmemek için genellikle eski kentlerin harabelerine gittiklerini ve burada karşılaştıkları işe yarar parçaları aldıklarını anlatır. Bkz. Joseph de Tournefort, Tournefort Seyahatnamesi, Çev. Ali Berktay, Kitap Yayınevi, İstanbul 2013, s.84.
252
Fotoğraf 69: Döğer Köyü’ndeki örnekler
253
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
taşları kullanma mantığından kaynaklandığı düşünülmektedir.
2. 3. Bediz ve Soyut İnsan Formlu Mezar Taşları Resmi devlet tarihi vasfı taşıyan Orhun Yazıtları’nda129 ve Köl İç Çor Yazıtı’nda130 yer alan bediz, mezar taşlarına etki eden bir diğer form çeşididir. Çin kaynaklarında, Müslüman seyyahların ve Avrupalı misyonerlerin eserlerinde “Türkler mezarın başına ölenin suretini diker” sözleriyle kendini gösteren bediz131, daha çok erkekleri tasvirlemede kullanılan heykellerdir132. Bedizlerin yüz betimlemeleri eksiksizdir. Kaftan, kemer, kılıç ve sağ eleriyle tuttukları kap, hemen her birinde vardır (Fotoğraf 72). Bedizlerin en eskileri, Kazakistan’da gün yüzüne
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Bediz geleneği, Kur’an’daki ayetler ve Hz. Muhammed’in hadislerle heykellerin yasaklanmış olmasından dolayı134 Türkler, Müslüman olunca değişime
uğramıştır. Yüzün, gözün, kaşların, bıyıkların ve kolların belirtilmediği ancak ilk
Fotoğraf 70: Seki Köyü’ndeki örnekler
bakışta insanı andıran soyut forma dönüşmüştür. Bu form ile ölenin mesleği, tarikatı gibi kişisel özelliklerini belli etmek amacıyla kavuk, fes, börk, kalpak gibi başlıklar eklenmiş, mezar taşı gövde ve baştan meydana gelmiştir135. Bediz geleneği İslamiyet’in heykeli yasaklamasına rağmen nadiren de olsa ülkemizde yaşatılmıştır. Çalışma sırasında, yörede 2 adet bediz tespit edilmiştir. Bulunan bedizlerden ilki Korubükü Köyü’ndedir. Bedizin gövdesi yoktur. Sadece kafa kısmı kalmıştır. Kireç taşından imal edildiği için zamanla yağmur, rüzgar, nem gibi sebeplerle zamanla bedizin yüzü aşınmıştır. Ancak oluşan tahribata rağmen gözleri, bıyığı ve alt dudağı belirgindir. Eni 28 cm, yüksekliği 43
129
Tekin, Orhon Yazıtları, s.38. Ölmez, Orhon Uygur Hanlığı Dönemi Moğolistan’daki Eski Türk Yazıtları, s.218. 131 Yılmaz, “Baba mı, Balbal mı Yoksa Bediz mi?”, s.210-211. 132 Kadın bediz örnekleri için bkz. Belli, Kırgızistan’da Taş Balbal ve İnsan Biçimli Heykeller, s.97-103. 133 Çoruhlu, Erken Devir Türk Sanatının Doğuşu, s.159. 134 Derya Uzun, “Heykel Sanatının Türk Kültürü İçindeki Yeri ve Yervant Oskan Efendi”, Batman University International participated Science and Culture Symposium, 18-20 Nisan 2012 Batman, s.280-281. 135 Aktemur, Ardahan Çevresindeki Soyut İnsan Heykeli Formlu Mezar Taşları, s.11. 130
Fotoğraf 71: Karaçulha Köyü’ndeki örnek
254
255
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
çıkarılmış Maden Devri’nde yapıldığı tahmin edilen örneklerdir133.
cm olan bedizin baş kısmında herhangi bir damga, ölüm tarihi yoktur. Bedizin
sahip olduğu basit tasvir, aynı mezarlıkta bulunan ve çalışmanın ilerleyen
Türkistan’daki örneklerle birebir uyuşan görünüşü, onun sadece özenli bir
kısmında örneklenen iki adet insan çiziminde de vardır. .
Fotoğraf 72: Altaylardan bir bediz
136
Fotoğraf 73: Korubükündeki bediz
Yöredeki bir diğer bediz, Yörük hayatının ve eski Türk kültürü unsurlarının
Fotoğraf 74: Karaçulha’deki bediz
Fotoğraf 75: Bedizin arka yüzeydeki üç
yerel halk tarafından ısrarla sürdürüldüğü Karaçulha Köyü’ndedir. Yüksekliği 68
nokta ve hicri 1171,miladi 1757-58
cm, genişliği 26 cm olan bedizde, merhumun ismi yazmamaktadır (Fotoğraf 74).
tarihi
Sadece bıçakla yapıldığı belirgin olan, arka yüzeyindeki hicri 1171 tarihi vardır.
Yöredeki soyut insan formlu mezar taşı yapımı incelendiğinde, Osmanlı
Miladi takvimde 1757-58 yıllarına tekabül eden bu sayı, bediz geleneğinin yörede
döneminden günümüze dek sürdüğü görülür. Taşların yapıldığı yüzyıl yaklaştıkça,
XVIII. yüzyıla kadar sürdüğünü göstermiştir (Fotoğraf 75).
üzerinde kişisel bilgiler ve ölüm tarihleri yer alır. Ölüm tarihleri, bazı örneklerde 3
Arka yüzeydeki tarihin üstünde Saymalıtaş’tan itibaren Türk kaya
haneyle yazılıdır (Fotoğraf 77-83).
resimlerinde ve Türk Yazıtları’nda görülen, yörede birçok mezar taşında da
Taşların formlarında farklılıklar vardır. Bazılarında kulak, kol ve omuz
rastlanılan üç nokta vardır. Rastlanan bu noktalar, Orhun Alfabesi’ndeki “–nt”
çıkıntıları belirgindir. Bu tip mezar taşlarının bediz üslubundan izler taşıdığı
sesine karşılık gelen “and” harfiyle uyumludur137.
aşikardır (Fotoğraf 98-99-100-101). Bazı örneklerdeyse sade bir üslup olup yüzü
Bedizde üslup olarak basit bir tasvirleme uygulanmıştır. Yekpare haldeki
temsilen başın ortası kabartılmıştır (Fotoğraf 76). Ayrıca yüzün aşındırıldığı ve
taş, soyut insan formundaki mezar taşları gibidir. Taşın baş kısmında düğme
aşındırılan bu kısma ay yıldızın yapıldığı örnekler de vardır (Fotoğraf 79). Güneşli,
şeklinde yapılmış iki göz çukuru ve ağzı temsil eden yamuk bir çizgi vardır.. Bedizin
Üzümlü, Akbük köylerinde bu tarz örneklere rastlanmıştır. Üzümlü Köyü’nde rastlanılan bir örnekte de göz ve ağız benzeri çizime benzeyen bir durumla karşılaşılmıştır. Ancak, bunun doğal yolla mı insan eliyle mi olduğu
136 137
Кубарев, Старая турецкая Скульптура на юге Сибири, s.7. Tekin, Orhon Yazıtları, s.10; Ölmez, Moğolistan’daki Eski Türk Yazıtları, s.52.
256
anlaşılamamıştır (Fotoğraf 78).
257
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
çalışmayla meydana geldiğinin işaretçisidir gösterir. (Fotoğraf 73).
(Fotoğraf 81). Geleneksel bir diğer uygulamaysa İslamiyet öncesi döneme ait çizimlerde ve bedizlerde sıkça rastlanan baş kısmına üç dilimli Umay tacı çizme geleneğidir (Fotoğraf 82). Bu çizim ölenin bayan olduğunu göstermek için uygulanmıştır139. Yörede Umay taçlı mezar taşına rastlanmıştır (Fotoğraf 83).
Fotoğraf
76:
Sarıyer
Köyü’ndeki Fotoğraf 77: Güneşli’de yüzün belli edilmek için aşındırıldığı örnek138
kabartma yüzlü örnek
Fotoğraf
80:
Maltalu-Altaylarda Fotoğraf 81: Eşen Köyü’ndeki tepesi
bulunan tepesi topuzlu bediz140.
Fotoğraf 78: Üzümlü’de yüzün belli Fotoğraf 79: Akbük’teki yüz kısmı aşındırılmış, ay yıldızlı örnek
edilmek için aşındırıldığı örnek
Bir diğer soyut insan formlu mezar taşı çeşidi, tepesi çıkıntılılardır. Çıkıntının, bazı bediz örneklerinde görülen gelenekten geldiği düşünülmektedir 138
Mezar taşındaki ifadeye göre ölen kişinin ismi, İbrahim oğlu Mustafa Orhan’dır.
258
çıkıntılı örnek
139
Eski Türk dininde önemli ruhlardan birisi olan Umay, Türk Yazıtlarında ve Kaşgarlı’nın Divan-u Lugat’it Türk’te sıkça adı geçen bir ruhtur. Yazıtlarda kağanların eşleri olan hatunların kendisine benzetildiği Umay, Kök Tengri’nin yanında yer alan bir ruhtur. Kaşgarlı eserinde Umay için “Kadın doğurduktan sonra karnından çıkan hokkaya benzer nesne. Buna çocuğun ana karnında eşi denir. Birisi buna hizmet ederse çocuk doğar. Kadınlar, sonu uğur sayarlar” der. Bedizlerde Umay, üç adet üçgenden oluşan bir taçla simgelenir. Bkz. Kaşgarlı Mahmut, Divan’u Lugat’it Türk, C:I, s.123; Belli, Kırgızistan’da Taş Balbal ve İnsan Biçimli Heykeller, s.47; Fuzuli Bayat, Türk Mitolojik Sistemi 2, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2007, s.49-78; Onur Alp Kayabaşı, “Türk Mitolojisinin Kutsal Dişisi:Umay”, IJOESS Dergisi, Volume:7, Issue:22, Mart 2016, s.220-228. 140 Кубарев, Старая турецкая Скульптура на юге Сибири, s.14.
259
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Fotoğraf 82: Kemik üzerinde Umay taçlı Fotoğraf 83: Korubükü Köyü’ndeki bir kadın ve hizmetçisinin görüntüsü141
Fotoğraf 85: Seydiler Köyü’ndeki başı
Fotoğraf 84: Soyut insan formuna önderlik eden bediz formu
142
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
daire formlu örnek
1717-18’e ait Umay taçlı örnek
Beşkaza Yöresi’nde en sık karşılaşılan soyut insan formlu mezar taşı biçimiyse baş kısmı daire şeklinde yapılmışlardır. Bu mezar taşları, baş ve gövdeden oluşur. Taşlarda, soyut usulde insan tasviri bellidir (Fotoğraf 85-86-87). Öleni simgeleme mezar taşlarında eski dönemlerden beri uygulanan bir gelenektir. Nadiren görülen balballar üzerine çizilen yüzlü örneklerle bu durum bilinmektedir (Fotoğraf 88). Yörede soyut insan formu da bediz gibi gelenekselleşmiş ve Türkistan’daki örneklerde olduğu gibi boyuna dikdörtgen bir mezar taşında siyah boyayla bu formun çizilmiş örneği bulunmuştur (Fotoğraf 89).
Fotoğraf 86: Temel Köyü’ndeki örnek
Fotoğraf 87: Arsa Köyü’ndeki günümüze ait örnek
141
Semra Alyılmaz-Cengiz Alyılmaz, “Eski Türk Kadın Heykellerinin Düşündürdükleri”, Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, S:3/4, Erzurum 2014 s.9.
260
142
Кубарев, Старая турецкая Скульптура на юге Сибири, s.27.
261
Fotoğraf 91: Çaltılar Köyü’ndeki halkalı
Fotoğraf 89: Akbük Köyü’nde mezar
halkalı saç
saç örgülü mezar taşı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
çizilmiş bir bediz143
taşına boyayla soyut insan çizilmiş
örgülü mezar taşı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Fotoğraf 90: Karaçulha Köyü’ndeki
Fotoğraf 88: Altaylarda taş üzerine
örnek Soyut insan formunda karşılaşılan bir diğer tür, arka yüzeyi kabartmalı saç örgülülerdir. Çalışma esnasında bunların üç şekilde yapıldığı görülmüştür: Tepe kısmı halkalılar, kılıç biçimli örgülüler ve sade saç örgülüler. Tepe kısmı halkalı saç örgülü tipe, iki mezar taşında rastlanmıştır (Fotoğraf 90-91). Üst kısımda yer alan halkaların, gün-güneş damgası olduğu düşünülmektedir. Örgünün alt kısmı dikey ve yatay çizgiler vardır. Saç görüntüsü yapmayı amaçlayan bu çizim, aynı zamanda hayat ağacı motifiyle de benzeşmektedir. Sade saç örgülü mezar taşlarının bazılarında, ön yüzeyinde Kök Tengri damgası vardır (Fotoğraf 92-175). Kılıç biçimli saç örgülü mezar taşları, dikey ve yatay çekilmiş sık çizgilere sahiptir. Çizgiler boylamasına uzatılmıştır. Bu taşların
Fotoğraf 92: Ören Köyü’ndeki sade
Fotoğraf 93: İnlice Köyü’ndeki sade saç
saç örgülü örnek
örgülü örnek
birisinin ön yüzünde silik ve kötü yazılmış Osmanlıcayla “Mehmet” ismine rastlanmıştır (Fotoğraf 95). Böylece saç örgülü taşların erkekler için de yapıldığı anlaşılmıştır. 143
Кубарев, Старая турецкая Скульптура на юге Сибири, s.39.
262
263
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Fotoğraf
94:
Yayla
Karaçulha Fotoğraf 95: Atlıdere Köyü’ndeki kılıç
Köyü’ndeki kılıç saç örgülü örnek
biçimli saç örgülü örnek
Soyut insan formlu mezar taşlarında rastlanan bir diğer tür, omzu veya
Fotoğraf 96: Altaylarda kol tasvirlemesi Fotoğraf 97: Altaylarda kol tasvirlemesi yapılmamış bediz144
yapılmamış bir diğer bediz145
kolu çıkıntılı olanlardır. Bunlarda omuzlar ya da kollar nettir. Baş gövdeyle birleşiktir. Bu türün Altaylarda bulunan bedizler doğrultusunda, eski gelenekle ve insan tasviri yapma amacıyla hazırlandıkları düşünülmektedir.
Fotoğraf 98: Ovacık’taki omuzlu örnek
Fotoğraf 99: Güneşli’deki omuzlu örnek
144 145
264
Кубарев, Старая турецкая Скульптура на юге Сибири, s.30. Кубарев, Старая турецкая Скульптура на юге Сибири, s.33.
265
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Fotoğraf 100: Çökek Köyü’nde 1773-
Fotoğraf 101: Güneşli Köyü’ndeki 1964
74’e ait kol çıkıntılı mezar taşı
yılına ait kol çıkıntılı mezar taşı
Mezar taşlarında kişinin cinsiyetinin belli etme amacı güdülen bir diğer tür, kadın tasvirli mezar taşlarıdır. Yörede, XIX. ile XX. yüzyılda uygulandığı anlaşılan bu form, baş kısmı küt bir şekilde sona erecek şekilde uygulanmıştır. XX. yüzyılda ait bir örnekte, isim yazılıdır (Fotoğraf 104). Çalışma esnasında birisi kolyeli (Fotoğraf 105) olmak üzere dört adet örneğe rastlanmıştır.
Fotoğraf 104: Temel Köyü’ndeki kadın Fotoğraf 105: Gökçeovacık Köyü’nde kolyeli kadın tasvirli örnek
tasvirli örnek
Beşkaza Yöresi’ndeki soyut insan formu taşıyan taşlarının uzunlukları
genellikle 45 ila 77 cm, enleri 26 ila 42 cm arasındadır. Taşların yapımında genellikle kireç taşı kullanılmıştır. Mezar taşlarının hazırlanışında öleni tasvir etme amacı belirgindir. KAYNAKÇA 1-Yazılı Eserler ACUN, Hakkı, Türk Kültüründe Taşlar, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara 2014.
Fotoğraf
102:
Kırgızistan
Müzesi’ndeki kadın bedizi
Milli Fotoğraf 103: Seydiler Köyü’ndeki kadın
146
tasvirli örnek
AGACANOV, S. G., Oğuzlar, Çev. Ekber N. Necef-Ahmet, Annaberdiyev, Selenga Yayınları, İstanbul 2013. AĞAÇ, Saliha-Sakarya, MENEKŞE, “Hayat Ağacı Sembolizmi”, Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Aralık 2015, C:1, s.1-14.
146
Semra Alyılmaz-Cengiz Alyılmaz, “Eski Türk Kadın Heykellerinin Düşündürdükleri”, Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, S:3/4, Erzurum 2014 s.11.
266
267
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
BABAYAR, Gaybullah, Köktürk Kağanlığı Sikkeleri Kataloğu, Tika Yayınları,
AĞASIOĞLU, Firidun, Taşbaba Türkün Yaddaşı, Bilgeoğuz Yayınları,
Ankara 2007.
İstanbul 2014.
BAKIR, Abdullah, Yazıcızade Ali'nin Selçuk-Name İsimli Eserinin Edisyon
AHMETBEYOĞLU, Ali, Atilla’nın Sarayında Bir Romalı, Yeditepe Yayınevi,
Kritiği, Marmara Üniversitesi, Doktora Tezi, İstanbul 2008.
İstanbul 2014.
BARTHOLD, W., Türklerde ve Moğollarda Defin Meselesine Dair, Çev.
AK, Mehmet, Teke Yörükleri (1800-1900), Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Abdülkadir İnan, Belleten, C:11, S:43, Temmuz 1947, s.534-536.
Ankara 2015.
BAYAT, Fuzuli, “Türk Mitolojisinde Dağ Kültü”, Folklor/Edebiyat Dergisi,
AKÇORAKLI, Osman-OTAR, İsmail, Kırım'da Tatar Tamgaları, İlkiz Ofset
S:46, C:12, Ankara 2006, s.47-60.
Matbaacılık, Ankara 1996.
BAYAT, Fuzuli, Türk Mitolojik Sistemi 2, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2007. BAYKUZU, Tilla Deniz, “IV. ve V. Yüzyıllarda Çin’deki Birkaç Hun Hükümdar
Dergisi, S:129, Ankara 2012, s.16-20. AKSOY, Mustafa, Tarihin Sessiz Dili Damgalar, Yeni İnsan Yayınevi,
Kurganı ve Türbesi Hakkında”, Tarih İncelemeleri Dergisi, C:20, S:2, İzmir 2005, s.115.
İstanbul 2014. AKTEMUR, Ali Murat, Ardahan Çevresindeki Soyut İnsan Heykeli Formlu Mezar Taşları, Eser Ofset Matbaacılık, Erzurum 2012. ALYILMAZ, Cengiz, “Bugut Yazıtı ve Anıt Mezar Külliyesi Üzerine”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S:13, Konya 2003, s.11-21. ALYILMAZ, Semra; ALYILMAZ, Cengiz, “Eski Türk Kadın Heykellerinin Düşündürdükleri”, Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, S:3/4,
BELLİ, Oktay, Kırgızistan’da Taş Balbal ve İnsan Biçimli Heykeller, Arkeoloji Ve Sanat Yayınları, İstanbul 2003. BERKLİ, Yunus, “Ardahan-Çıldır Çevresinde Heykel Biçimli Mezar Taşlarının Türk Sanatındaki Yeri Ve Önemi”, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sanat Dergisi, S:9, Erzurum 2006, s.174-186. BOZKURT, Nebi, “Sanduka”, İslam Ansiklopedisi, C:36, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2013, s.102-104.
Erzurum 2014 s.1-33. ANNABERDİYEV, Ahmet-NECEF, Ekber N., Hazar Ötesi Türkmenleri, Kaknüs
CASTRO, Angelo Andrea Di, “The Mori Tim Stupa Complex in The Kashgar Oasis”, East And West Magazine,Vol.58, Roma 2008, s.257-281.
Yayınları, İstanbul 2003. ARSLAN, Muhammet-UYSAL, Nacide, “Adıyaman Besni İlçesi İncearaplar
COLİN, Hans J., “Fethiye-Antalya-Kaş-Finike (Güneybatı Anadolu)
Köyü’ndeki Mezar Taşları”, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi,
bölgesinde yapılan jeolojik etüdler.”, Maden Tetkik ve Arama Dergisi, Yıl: 1962, S:
S:25, Erzurum 2010, s.15-49.
59, s.19-59.
ASLANAPA, Oktay, Türk Sanatı, Remzi Kitapevi, İstanbul 2015. AYAN, Ergin, Plano Carpini’nin Moğolistan Seyahatnamesi, Gece Kitaplığı
ÇAY, M. Abdulhaluk, Anadolu’da Türk Damgası Koç Heykel-Mezar Taşları ve Türklerde Koç-Koyun Meselesi, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1983.
Yayınevi, Ankara 2014. AZAK, Gürbüz, 300 Türk Motifi, Azak Yayınları, İstanbul 1993.
268
269
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
AKSOY, Mustafa, “Tunceli’de Koç-Koyun Heykelleri ve Balballar”, 2023
ÇORUHLU, Yaşar, “Kurgan ve Çadır (Yurt)’dan Kümbet ve Türbeye Geçiş”,
ELİADE, Mircea, Dinler Tarihine Giriş, Kabalcı Yayınları, İstanbul 2003.
Geçmişten Günümüze Mezarlık Kültürü ve İnsan Hayatına Etkileri Sempozyumu, Mezarlıklar Vakfı Yayınları, İstanbul 1999, s.47-62. ÇORUHLU, Yaşar, Erken Devir Türk Sanatının Doğuşu, Kabalcı Yayınları, İstanbul 2011.
1999. ENVEROĞLU, İlham Çağdaş Azerbaycan Resim Sanatında Eski Türk Damgalarının Etkisi, Basılmamış Doktora Tezi, Konya 2005.
ÇORUHLU, Yaşar, Eski Türklerin Kutsal Mezarları Kurganlar, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2016,
ERBEK, Güran, Anadolu Motifleri Sergisi, İzmir Resim Ve Heykel Müzesi Sergi Kataloğu, İzmir 1986.
ÇORUHLU, Yaşar, Türk Mitolojisinin Ana Hatları, Kabalcı Yayınları, İstanbul 2010.
EREN, Naci, Hece Tahtaları, Arkeoloji Ve Sanat Yayınları, İstanbul 1984. ERGİN, Muharrem, Dede Korkut Hikayeleri, C:1, Türk Dil Kurumu Yayınları,
DEMİR, Alpaslan, XVIII. Yüzyılın İlk Çeyreğinde Anadolu'da Bozdoğan Yörükleri, Berikan Yayınevi, Ankara 2012. DEMİR, Necati, Oğuz Kağan Destanı, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2016. DİYARBEKİRLİ, Nejat, Hun Sanatı, Milli Eğitim Basımevi, Ankara 1972. DOĞANAY, Aziz, “Sultan II. Murad’ın Vasiyetnamesinin Mezar Mimarimize Tesiri”, Geçmişten Günümüze Mezarlık Kültürü ve İnsan Hayatına Etkileri Sempozyumu, Mezarlıklar Vakfı Yayınları, İstanbul 1999, s.99-113. DR. FRAYLİÇ-MÜHENDİS RAULİG, Türkmen Aşiretleri, Çev. Habil Adem, Haz: Hasan Babacan-Servet Avşar, Geçit Yayınları, İstanbul 2011. DURMUŞ, İlhami, “Arkeolojik Kalıntı, Buluntu Ve Yazılı Belgelere Göre Köl Tigin-Bilge Kağan Anıtlıkları ve Bu Anıtlıklardaki Türk Kültür Unsurları”, Gazi Türkiyat Türkoloji Araştırmaları Dergisi, C:1, S:1, Ankara 2007, s.35-77. DURMUŞ, İlhami, “İskitlerde Ölü Gömme Geleneği”, Milli Folklor Dergisi, S: 61, Ankara 2004, s. 21-29.
Ankara 2014. EROĞLU, Eren Fehmi, Türkistan'dan Uzak Diyara Beşkaza Fethiye ve Seydikemer Yörükleri, Serüven Kitabevi, Ankara 2015. ERÖZ, Mehmet, Yörükler, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1991. ERTUĞ, Zeynep Tarım, “Hünername”, İslam Ansiklopedisi, C:18, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2013, s.484-485. ESİN, Emel, Orta Asya'dan Osmanlı'ya Türk Sanatında İkonografik Motifler, Kabalcı Yayınları, İstanbul 2004. ESİN, Emel, Türk Kozmolojisine Giriş, Kabalcı Yayınları, İstanbul 2001 EVLİYA ÇELEBİ B. DERVİŞ MEHMED ZILLİ, Evliya Çelebi Seyahatnamesi Topkapı Sarayı Kütüphânesi Bağdat 306, Süleymaniye Kütüphanesi Pertev Paşa 462, Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Beşir Ağa 452 Numaralı Yazmaların Mukayeseli Transkripsiyonu-Dizin, C: IX, hzr. Yücel Dağlı-Seyit Ali Kahraman-
EBERHARD, W., Çin’in Şimal Komşuları, Çev. Nimet Uluğtuğ, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1996.
Robert Dankoff, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2005. FIĞLALI, Ethem Ruhi, Türkiye'de Alevilik Bektaşilik, İzmir İlahiyat Vakfı
EBU ABDULLAH MUHAMMED İBN BATTUTA TANCİ, İbn Battuta Seyahatnamesi, Çev. A. Sait Aykut, C:1, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2004. EBÜ’L GAZİ BAHADIR HAN, Türklerin Soy Kütüğü (Şecere-i Terakime), Haz. Muharrem Ergin, Kervan Kitapçılık, İstanbul 1979. 270
Yayınları, İzmir 2006. GANTULGA, J.; YERUUL-ERDENE J.; MAGAİL, Ch., Deer Stones Of Khoid Tamir, Ulaanbaatar 2016. GÖKALP, Ziya, Türk Uygarlığı Tarihi, İnkılap Kitapevi, İstanbul 1991. 271
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
ELİADE, Mircea, Şamanizm, Çev. İsmet Birkan, İmge Yayıncılık, Ankara
GÖKBİLGİN, M. Tayyib, Rumeli'de Yürükler, Tatarlar ve Evlad-ı Fatihan, İşaret Yayınları, İstanbul 2008.
GÜNER, İbrahim-Ertürk, Mustafa, “Fethiye'de Yaylalar ve Yaylacılık”, Doğu Coğrafya Dergisi, C:10, S:14, Erzurum 2005, s.141-178.
GÖKÇE, Mustafa, “Seyyahlara Göre 19. Asırda Hazar Ötesi Türkmenlerinin sosyal ve Ekonomik Yaşamı”, Osmanlıdan Cumhuriyete Yörükler ve Türkmenler,
GÜRKAN, Salime Leyla, “İslam’da Ölüm”, İslam Ansiklopedisi, C:34, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2013, s.32-34.
Editörler: BEŞERLİ, Hayati-ERDAL, İbrahim, Phoenix Yayınları, Ankara 2008, s.187199.
GÜVELİOĞLU, İshak Güven, Osmanlı Mezar Taşları, Türkiye Anıtlar Derneği Yayınları, İstanbul 2008.
GÖMEÇ, Saadettin, “Kök Türk ve Uygur Tamgaları Üzerine Bir Deneme”, Türk Kültürü Dergisi, S:442, Ankara 2000, s.65-70. Karşılaştırılması”, Türk Kültürü Dergisi, S:383, Ankara 1995, s.166-167. GÖMEÇ, Saadettin, Şamanizm ve Eski Türk Dini, Berikan Yayınevi, Ankara 2011.
Prof. Dr. Nejat Göyünç Armağanı, Konya Üniversitesi Yayınları, Konya 2013, s.393423. HALAÇOĞLU, Yusuf, Anadolu'da Aşiretler Cemaatler Oymaklar (14531650), C:1-6, Togan Yayıncılık, İstanbul 2011. HALAÇOĞLU, Yusuf, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun İskan
GÖMEÇ, Saadettin, Türk Destanlarına Giriş, Akçağ Yayınları, Ankara 2009. GÖRGÜNAY, Neriman, Oğuz Damgaları ve Göktürk Harflerinin El Sanatlarımızdaki İzleri, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2002. GRAÇ, D., “Eski Türk Dönemine Ait Dağ Keçisi Damgalarının Tarihlendirilmesi ve Anlamlandırılması Üzerine”, Çev. Kemal Alyılmaz-Sinan Dinç, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S:37, Erzurum 2008, s.209-230.
Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2014. HARMATA, Janos, Avarların Dili Sorununa Dair Doğu Avrupa’da Türk Oyma Yazılı Kitabeler, Çev. Hicran Akın, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara 1999. HERODOTOS, Herodot Tarihi, Çev. Müntekim Ökmen, Remzi Kitabevi, İstanbul 1991. HESEKİ, Metin, Plastik Açıdan Türk Mezar Taşları, İstanbul Devlet Güzel
GÜLENSOY, Tuncer, Orhun’dan Anadolu’ya Türk Damgaları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1989. GÜLLÜDAĞ, Nesrin, “Türklerde Damga Geleneği ve Nogay Türklerinin Damgaları Üzerine Bir İnceleme”, Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, C:3, S:6, Ocak 2015, s.132-150.
Sanatlar Akedemisi Yayınları, İstanbul 1977. HOPPAL, Mihaly, Şamanlar ve Semboller, Çev. Fatih Sel, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2016. İBN FADLAN, İbn Fadlan Seyahatnamesi, Çev. Ramazan Şeşen, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2016.
GÜLTEN, Sadullah, Atayurttan Anayurda Yörükler, Gece Kitaplığı Yayınları, Ankara 2016.
İNAN, Abdülkadir, “Altay’da Pazırık Kazısında Çıkarılan Atların Durumunu Türk Defin Törenleri Bakımından Açıklama”, Makaleler ve İncelemeler, C:2, Türk
GÜLTEN, Sadullah, XVI. Yüzyıl Anadolu'sunda Oğuzların Karkın Boyu, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2004. GÜNDÜZ, Tufan, Bozkırın Efendileri, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2012. 272
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1998, s.261-268. İNAN, Abdülkadir, “Oba Obo Sözleri Hakkında”, Makaleler ve İncelemeler, C:1, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1998, s.614-616. 273
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
GÖMEÇ, Saadettin, “Oguz Tamgalarının Bazı Kazak Türk Tamgalarıyla
HACIGÖKMEN, Mehmet Ali, “Türklerde Yas Adeti Temelleri ve Sonuçları”,
İNAN, Abdülkadir, “Ongon ve Tös Kelimeleri Hakkında”, Makaleler ve İncelemeler, C:1, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1998, s.268-273.
KARAMAN, Hayreddin, “Ölüm, Ölü, Defin ve Merasimler”, İslam Dünyasında Mezarlıklar ve Defin Gelenekleri, C:1, Ankara 1996, s.3-16. KARAMÜRSEL, Alim, “Türklerde Mezar Geleneği”, Türkler Ansiklopedisi,
İNAN, Abdülkadir, “Türklerde Demircilik Sanatı (Tarihte ve Folklorda)”, Makaleler ve İncelemeler, C:2, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1998, s.229-
C:3, Ankara 2002, s.76-79. KAŞGARLI MAHMUT, Divan’u Lugat’it Türk, Çev. Besim Atalay, C:1-4, Türk
231 İNAN, Abdülkadir, Eski Türk Dini Tarihi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul
Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2013. KAYA, Muharrem, “Divanü Lugat-it Türk’ün Halk Bilimi Açısından Önemi”,
1976. İNAN, Abdülkadir, Tarihte ve Bugün Şamanizm Materyaller ve
Folklor/Edebiyat, C:8, S:31, Ankara 2002, s.39-49. KAYABAŞI, Onur Alp, “Türk Mitolojisinin Kutsal Dişisi: Umay”, IJOESS
İZGİ, Özkan Wang Yen-Te’nin Seyahatnamesi, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Dergisi, Volume:7, Issue:22, Mart 2016, s.220-228.
Ankara 2000.
KEMAL PAŞAZADE, Tevarîh-i Âl-i Osman, X. Defter, Haz. Şefaettin
KAÇAR, Betül Zahide, Çepnilerde Din ve Sosyal-Kültürel Hayat (Giresun
Severcan, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1996.
Örneği), Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 2010, s.9-143. KAFESOĞLU, İbrahim, Eski Türk Dini, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1980.
KILAVUZ, Bülent Nuri, “Bozdoğan-Yazıkent Beldesi Mezarlığı Süslemeli Kadın Mezar Taşları”, Tarih Araştırmaları Dergisi, C:33, S:53, Ankara 2013, s.77110.
KAFESOĞLU, İbrahim, Türk Milli Kültürü, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2000. KANTARCı, Kemal; UYSAL, Muzaffer; MANGINI, Vincent, Tourism In The Central Asia, Apple Academic Press, Toronto 2015.
KIYAR, Neslihan, “Orta Asya’dan Anadolu’ya Değişen Coğrafyalarda Petroglifler”, Selçuk Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi Dergisi, S:26, Konya 2008, s.177-190.
KAPUSUZOĞLU, Gökçen, “Çin Kaynaklarına Göre Türk Kültür Çevresinde Evlenme ve Cenaze Gelenekleri”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, C: 34, S: 58, Ankara 2015, s.507-522.
KOLOĞLU, Orhon, Tamga Pençe Tuğra İmza, Tarihçi Kitapevi, İstanbul 2013. Кубарев В. Д., бывшая турецкая Скульптура на юге Сибири, Издательство СО РАН, Новосибирск, 2013.
KARACA, Behset, “1522-1532 Tarihlerinde Menteşe Bölgesi Yörükleri”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C:18, S:2, Elazığ 2008, s.403-440. KARACA, Behset, “XVI. Yüzyılda Meğri (Fethiye) Kazası Vakıfları”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, S:31, Nisan 2014, s.1-44. KARACA, Behset, “XVI. Yüzyılda Meğri (Fethiye) Kazası, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık 2013, S:30, s.13-54.
274
KÜÇÜK, Salim, “Eski Türk Kültüründe Renk Kavramı”, Bilig Dergisi, Kazakistan 2010, S:54, s.185-210. KÜTÜKOĞLU, Mübahat S., Menteşe Sancağı 1830 (Nüfus ve Toplum Yapısı), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2010. LİVANELİOĞLU, Mustafa Sabri, Bir Göz Yumup Açmış Gibi, Ekip Grafik Basımevi, İstanbul 2000.
275
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Araştırmalar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2015.
LUSCHAN, Felix Von, Die Tachtadschy Und Andere Überreste Der alten Bevölkerung Lykiens, Almanya 1890.
ÖZCAN, Ali Rıza, İstanbul'un 100 Mezar Taşı, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Yayınları, İstanbul 2013.
MUNKHBAYAR, B.Ch., “Study of Archaeological Monuments of Mongolian
ÖZDEN, Hilmi-ŞAYLIGİL, Ömür, “Türk Kültür Tarihinde ve Hastanelerimizde
Altai”, Теория И Практика Археологических Исследований, No:4, Altai 2016,
Zambak Motifi”, Dört Kıtada Folklorun izinde: Prof. Dr. Özkul Çobanoğlu
s.152-171.
Armağanı, Hakim Yayıncılık, Ankara, 2015, s.249-292.
NECEF, Ekber N., İnanc Yaddaşı, Yayınevi Bilgisi Yok, Bakü 2014. NECEF, Ekber N., Karahanlılar, Selenge Yayınları, İstanbul 2005.
ÖZER, Aybike-ÖZTÜRK, Halime, Fethiye Ticaret Odası 2015 Sosyoekonomik Raporu, Fethiye 2015.
ORHONLU, Cengiz, Osmanlı İmparatorluğunda Aşiretlerin İskanı, Eren
Gök Dini”, Belleten, C:27, S:105, Ocak 1963, s.1-23.
ORKUN, Hüseyin Namık, Eski Türk Yazıtları, C:1-4, Türk Dil Kurumu Yayınları Ankara 2011.
ÖZMEN, Şule Yüksel, “Türk Kültüründe Yaşlının Yeri ve Medyayla Yaşlılığın Değişen Konumu”, Milli Folklor Dergisi, S:100, Ankara 2013.
Orta Asya, Çev. Faruk M. Bingöl, Ufuk Ötesi Yayınları, İstanbul 2008. ÖGEL, Bahaeddin, “Türk Kılıcının Menşe ve Tekamülü Hakkında”, Ankara
PALAZ ERDEMİR, Hatice, VI. Yüzyıl Bizans Kaynaklarına Göre GöktürkBizans İlişkileri, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2003.
Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, C:6, S:5, Ankara 1948, s.431460.
POLO, Marco, Marco Polo Seyahatnamesi, C:1, Kervan Kitapçılık, İstanbul 1979.
ÖGEL, Bahaeddin, İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2014. ÖGEL, Bahaeddin, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, Türk Dünyası Araştırma Vakfı Yayınları, İstanbul 1998. ÖGEL, Bahaeddin, Türk Mitolojisi, C:2, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2002.
QURBANOV, Araz, Damğalar, Rəmzlər, Mənimsəmələr, Strateji Araşdırmalar Mərkəzi, Bakü 2013. RADLOFF, W., Sibirya’dan, Çev. Ahmet Temir, C:1-4, Milli Eğitim Basımevi, Ankara 1994. RAGHEB, Youssef, “Yalancı Ölümler ve Diri Diri Gömülenler”, İslam Dünyasında Mezarlıklar ve Defin Gelenekleri, C:2, Ankara 1996, s.59-72.
ÖGEL, Bahaeddin, Türklerde Devlet Anlayışı, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2016.
ROUX, Jean-Paul, Altay Türklerinde Ölüm, Kabalcı Yayınları, İstanbul 1999. ROUX, Jean-Paul, Orta Asya’da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar, Kabalcı
ÖĞRETEN, Ahmet, “Türk Kültüründe Yada Taşı ve XVIII. Yüzyıl Sonu Osmanlı-Rus Savaşlarında Kullanılması”, Belleten, C:64, S:241, Aralık 2000, s. 863900.
Yayınları, İstanbul 2000. ROUX, Jean-Paul, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, İşaret Yayınları, İstanbul 1994.
ÖLMEZ, Mehmet, Orhon Uygur Hanlığı Dönemi Moğolistan’daki Eski Türk Yazıtları, Bilge Su Yayıncılık, Ankara 2013.
276
RUBRUK, Wilhelm Von, Moğolların Büyük Hanına Seyahat, Çev. Ergin Ayan, Ayışığı Kitapları Yayınevi, İstanbul 2012.
277
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Yayıncılık, İstanbul 1987.
ÖZERDİM, Muhaddere Nabi, “Choular ve Bu Devirde Türklerden Gelen
SAKİN, Orhan, 16. YY. Osmanlı Arşiv Kayıtlarına Göre Anadolu'da Türkmenler ve Yörükler, Ekim Yayınları, İstanbul 2010. SARI, Serkan, XV-XVI. Yüzyıllarda Menteşe, Hamid ve Teke Sancağı
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2001. ŞEYBAN, Lütfi, Osmanlı Dönemi Taraklı Mezar Taşları ve Kitabeleri, Sakarya Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Sakarya 2008.
Yörükleri, Doktora Tezi, Isparta 2008. SAZAK, Gözde, Türk Motif ve Sembollerinin Sanata ve Hayata Yansıması, İlgi Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2014. SEVİM, Nidayi, Medeniyetimizin Sessiz Tanıkları, Kitap Dostu Yayınları,
ŞİHABEDDİN B. FAZLULLAH EL-ÖMERİ, Türkler Hakkında Gördüklerim ve Duyduklarım, Çev. D. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, İstanbul 2014. ŞÜKÜROV, Qiyas, “Geçmişten Günümüze Avşarlar”, Anadolu’da Yörükler Tarihi ve Sosyolojik İncelemeler, Editör: Hayati Beşerli-İbrahim Erdal, Phonix
İstanbul 2009. SEVİNÇ, Bayram, “Yiğit Ve Silahlı Adam Diyalektiğinde Kılıç İmgesi”, Turkish Studies Volume:8/6, Ankara 2013, s.619-639. SEYİDOV, M.A., “Eski Türk Kitabelerindeki Yer-Sub Meselesi”, Çev. Saadettin Gömeç, Tarih Araştırmaları Dergisi, C:18, S:29, Ankara 1996, s.259-265. SEYİRCİ, Musa, O Güzel İnsanlar O Güzel Atlar Yirminci Yüzyılda Fethiye Kırsalında Yaşam, Derin Yayınları, İstanbul 2007. SEYİRCİ, Musa; TOPBAŞ, Ahmet, Afyonkarahisar Yöresi Türkmen Mezar Taşları, Arkeoloji Ve Sanat Yayınları, İstanbul 1983. SOMUNCUOĞLU, Servet, Taştaki Türkler, Güngör Matbaacılık, İstanbul
Yayınevi, Ankara 2007, s.149-200. TABALDİEV, Kubatbek, “Kırgızistan'daki Geyik Tasvirli Taşlar”, Orta Asya'dan Anadolu'ya Türk Sanatı ve Kültürü Prof. Nejat Diyarbekirliye Armağan, Yeni Türkiye Yayınevi, Ankara 2006, s.99-102. TANYU, Hikmet, Türklerde Taşla İlgili İnançlar, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1968. TARCAN, Haluk, Kilim ve Halıların Konuşan Damgaları, Enki Yayınları, İstanbul 2016. TEKİN, Talat, “Tatarca ve Başkurtçada Labial (Dudak) Ünlü Değişiminin Tarihi Üzerine”, Türkbilig Dergisi, S:25, Ankara 2013, s.119-128.
2008, s.12-18. SÜMER, Faruk, “Arslan El-Besasiri”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, S:42, Ankara 1986, s.101-114.
TEKİN, Talat, Orhon Yazıtları, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2008. TOGAN, A. Zeki Velidi, Umumî Türk Tarihine Giriş, İstanbul Üniversitesi
SÜMER, Faruk, “Oğuzlar'a Ait Destani Mahiyetde Eserler”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, C:17, S:3.4, Ankara 1959, s.359-456.
Edebiyat Yayınları, İstanbul 1981. TOPRAK, Funda, “Defter-i Cengiz-Name'de Boy Nişanları Ve Damgalar”, Turkish Studies, C:6, S:1, Erzincan 2011, s.555-574.
SÜMER, Faruk, Çepniler, Türk Dünyası Araştırma Vakfı Yayınları, İstanbul 1992.
TOURNEFORT, Joseph de, Tournefort Seyahatnamesi, Çev. Ali Berktay, Kitap Yayınevi, İstanbul 2013
SÜMER, Faruk, Oğuzlar, Türk Dünyası Araştırma Vakfı Yayınları, İstanbul 1999.
TRYJARSKİ, Edward, Türkler ve Ölüm, Pinhan Yayıncılık, İstanbul 2012. TSAİ, Liu Mau, Çin Kaynaklarına Göre Doğu Türkleri, Selenge Yayınları,
SÜSLÜ, R. Özden, “Figürlü Bir Taş Üzerinde Düşünceler”, Sanat Tarihi
İstanbul 2007.
Dergisi, S:3, İstanbul 1984, s.169-180. 278
279
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
ŞEŞEN, Ramazan, İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri,
TÜMER, Günay, “Atalar Kültü”, İslam Ansiklopedisi, C:4, Türkiye Diyanet
Kültürü ve İnsan Hayatına Etkileri Sempozyumu Bildirileri, s.418-431.
Vakfı Yayınları, Ankara 2013, s.42-43. TÜRKER, Ali; ÖZALTIN TÜRKER, Gülay; ÇELİK, Altan, “Dış Mekân Turizm ve Rekreasyon Faaliyetleri Açısından Muğla İli İklim Konforu Analizi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C:17, S:4, İzmir 2015, s.555-577. TÜRKMEN, Nalan, Orta Asya Türkmen Halıları ile Tarihi Anadolu-Türk Halılarının Ortak Özellikleri, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara
YILMAZ, Anıl, “Baba mı, Balbal mı Yoksa Bediz mi?”, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, C:2, S:4, Ankara 2005, s. 206-214. YİĞİT, Ahmet; KARAYUMAK, Ömer, Menteşe Beyliği’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne Belgelerle Fethiye, Fethiye Belediyesi Yayınları, Fethiye 2012. YÖRÜKAN, Yusuf Ziya, Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri Şamanizm, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2014.
2001. USEEV, Nurdin, “Manas Destanı’nda “Bark” Kelimesi ve Eski Türk Mezar Geleneği”, Türk Dünyası Dergisi, S: 42, s.173-191. USLU, Fatih, Bozahmetli Yörük Aşireti, Çizgi Kitabevi, Konya 2015. UTLU, Eyup, YILDIRIM, Mustafa, “Saraybosna İsa Bey Camii ve Haziresindeki Bir Grup Mezar Taşı”, İstem Dergisi, S:28, Konya 2016, s.227-273. UZUN, Derya, “Heykel Sanatının Türk Kültürü İçindeki Yeri ve Yervant Oskan Efendi”, Batman University International participated Science and Culture Symposium, 18-20 Nisan 2012 Batman, s.279-291. UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1969. V. A. Livşits, “Eski Türk Runik Yazısının Ortaya Çıkışı Üzerine”, Çev. Saadettin Gömeç-Tamara Ölçekçi, Tarih Araştırmaları Dergisi, C: 20, S: 31, Ankara 2000, s.37-50.
YÖRÜKAN, Yusuf Ziya, Türklerin Müslüman Olmadan Evvel Benimsediği Dinler ve Şamanizmin Bu Dinler Üzerinde Görülen Tesirleri, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2016. “THE ETERNAL BLUE SKY”, Hoop Magazine, Issue:85, s.22-25. 2-İnternet Siteleri https://s-media-cacheak0.pinimg.com/236x/69/08/2d/69082d7d8dd2a88ec3b8f387a38413e4.jpg Erişim Tarihi: 13.01.2017 http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK. GTS.584db8b888fe21.38171454 Erişim Tarihi: 08.09.2016 https://s-media-cacheak0.pinimg.com/236x/f0/45/3b/f0453ba6394d5004e0f2cbac1614c574.jpg Erişim
WİTTEK, Paul, Menteşe Beyliği, Çev. Orhan Şaik Gökyay, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1999.
Tarihi: 24.11.2016 http://silkadv.com/en/content/begazy-necropolis
XINGLIANG, He; Hongzhen, Guo, Çinlilerin Gözünden Türklerin Tarihi, Kalkedon Yayınları, İstanbul 2015.
Erişim
Tarihi:
22.12.2016 https://s-media-cache-
YALGIN, Ali Rıza, Anadolu’da Türk Damgaları Uludağdan Toroslara, Bursa Yeni Basımevi, Bursa 1943.
ak0.pinimg.com/736x/2a/ba/1c/2aba1c13728904a1ce8b523592b0a807.jpg Erişim Tarihi: 03.10.2016
YALGIN, Ali Rıza, Cenupta Türkmen Oymakları, C:1-2, Kültür ve Turizm
https://www.google.com/maps/ Erişim Tarihi: 11.10.2016
Bakanlığı Yayınları, Ankara 1993. 280
281
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
YAZAR, Turgay, “Çadır-Bark-Türbe”, Geçmişten günümüze Mezarlık
http://www.bayanay.info/uploads/posts/1423697731_mogila-shamana-
KÜLTÜR ELÇİLERİ HORASAN ERENLERİ
baspay-yakutiya-hud-i-v-popov.jpg Erişim Tarihi: 08.02.2017
https://i0.wp.com/turkcetarih.com/wp-content/uploads/2015/05/YakutTürklerine-ait-bir-mezarlık.-1.jpg?fit=300%2C300&ssl=1 Erişim Tarihi: 08.02.2017 https://www.yakutskhistory.net/культура/шаманизм/
Erişim
Tarihi:
08.02.2017 http://turbelerimiz.blogspot.com.tr/p/videolar.html
Erişim
Tarihi:
25.01.2017
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Tarihi:
Erişim
Tarihi:
Erişim
Tarihi:
Erişim
Tarihi:
19.10.2016 http://bitig.org/show_big.php?fn=pictures/651.jpg 19.10.2016 http://bitig.org/show_big.php?fn=pictures/482.jpg 19.10.2016 http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK. GTS.582f5ea7c86e54.92288188 Erişim Tarihi: 18.09.2016 http://www.3worlds.co.uk/Pages/G08-Ongons.html
Erişim
Tarihi:
08.02.2017 http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&view=bts&kategori1= veritbn&kelimesec=83569 Erişim Tarihi: 11.12.2016
Kudret HARMANDA*
Anadolu’da neredeyse her köyde, kasabada ve hatta dağ başlarında
bulunan ve “eren” tabir edilen yatır veya evliya mezarları vardır. Bunların hepsinin de farklı farklı hikayeleri bulunur. Ancak hepsinin de ortak bir noktası vardır ki; Erenidir.
Ulu zirveleri, ıssız yol boylarını, ovaları ve ormanları kendilerine mekan
tutan bu kişiler Horasan Erenleri adlarını nereden alırlar, nereden gelmişlerdir?Sıkça adını duyduğumuz İran’dan Anadolu’ya, Balkanlara kadar Türklüğün ve İslam’ın bayraktarlığını yapan Horasan Erenleri kimlerdir? Kökleri kime ve neye dayanır? Nasıl ortaya çıkmışlar ve hangi amaçlarla hareket etmişlerdir? Bu erenlere adını veren Horasan neresidir? Türk ve İslam tarihindeki yeri ve önemi nedir?
Horasan Farsça güneşin yükseldiği yer anlamına gelmektedir. Günümüzde
İran devletinin üç eyaletinin adı olan Horasan, eskiden bugünkü İran, Afganistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan devletlerinin bazı bölgelerini içine alan geniş bir coğrafyanın adıydı. İslam coğrafyacılarının genellikle anlattıklarına göre doğudan Huttel, Gur ve kısmen Sicistan ( Sistan ); güneyden Deştilût ve Kirman ile Rey arasındaki Fars toprakları; batıdan Deştikevîr’in batı kısmı ve Taberistan ile Cürcan; kuzeyden de Türkmenistan’ın bir bölümü, Hârizm ve Mâverâünnehir tarafından çevrilmiştir. Bu bölgenin bizim için en önemli özelliği tarihin her döneminde yoğun bir Türk nüfusunun burada bulunmuş olmasından dolayıdır. Horasan bölgesi Halife * Göl-Der Göller Yöresi Yörük Türkmen Derneği Başkanı/ Gazeteci Yazar
282
283
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Erişim
19.10.2016 http://bitig.org/show_big.php?fn=pictures/662.jpg
kime sorarsanız sorun orada yatan bu yatırların yani erenlerin adları Horasan
https://onturk.org/2012/12/07/obo/ Erişim Tarihi: 27.01.2017 http://bitig.org/show_big.php?fn=pictures/671.jpg
Ömer zamanında İran’ın fethedilmesinin ardından Arap ordularının yeni hedefi
Türkistan’da ortaya çıkmıştır. İlk sufiler keşif sahibi insanlardı, mala mülke değer
olmuş, ancak bölgenin işgali ve Araplar tarafından ele geçirilmesi hiç de kolay
vermezler, bazen çıkınları bile olmadan gezer ve gittikleri yerlerde insanları dini
olmamıştır. Bir kısmı Halife Ömer zamanında ele geçirilen Horasan bölgesinin
yönden aydınlatırlardı. Horasan sufiliği dediğimiz akımın öncüsü daha doğrusu kurucusu Hace
İslam orduları tarafından fethi Halife Osman döneminde tamamlanmıştır. Türklerin İslamiyet ile tanışmaları Arap orduları vasıtasıyla olmuştur.
Ahmet Yesevi’dir. 1093 yılında Sayramşehrinde doğan ve 1166 yılında Yesi
Yaklaşık olarak 70 yıl boyunca Türkler ve Araplar arasında savaşlar yaşanmış, birlik
köyünde vefat eden Hace Ahmet Yesevi, babası İbrahim Şeyh ve Arslan Baba'dan
olamayan Türk boyları güçlü Arap orduları karşısında mağlup olmuşlardır. Türklere
tasavvuf eğitimi aldı ve hocasının ölümünden sonra Yusuf Hemedani'nin yanında
uygulanan baskılar neticesinde İslamiyet’i seçen Türk boyları bu baskıların
eğitimini tamamladı.2
kalkması veya azalması ile tekrar eski atalar dinine dönmüşler, hatta Hazar
İslam ile tanışmaları esnasında Türkler kendilerine dayatılan Arap kültürü
Türkleri sırf Araplara olan hınçlarından dolayı Yahudi dinine geçmişlerdir.1
ile adeta bunaltılmıştır. Özellikle Emevi halifeleri ve komutanları Türkleri zorla
Müslüman olmayan Türklere ağır vergiler konulması, Türk ailelerin Arap ailelerle
Araplaştırma çabasına girişmişler, İslam adı altında Arap yaşam tarzını Türklere
evlerini paylaşmaya zorlanması, Müslüman olmayan Türk kadınlarının ve kızlarının
dayatmışlardır. Arap ve Fars kültürlerinin Türk Milletine dayatılması Hace Ahmet
odalık, cariye adı altında köle pazarlarında satılması, Müslüman olmak istemeyen
Yesevi tarafından fark edilmiş talebelerini halkın içine salarak geleneksel Türk
erkeklerin köle yapılarak Irak, Suriye ve Arabistan gibi ülkelerde satılması ve yeni
kültürünün yaşaması için gayret göstermiştir. Özellikle kendisinin yazdığı ve daha
Müslüman olan Türklere [Mevali-Köle] denilmesi de Türklerin Araplara ve
sonra Divan-ı Hikmet adıyla kitaplaştırılacak olan şiirlerini halk meclislerinde
dolayısıyla İslam dinine mesafeli olmalarına neden olmuştur. Bu ve buna benzer
okutturmuştur. Hace Ahmet Yesevi’nin Hikmetleri yoğun bir kültür emperyalizmi
yoğun Arap baskıları Türk boyları arasında İslamiyet’in hızla yayılmasını
yaşayan Türkler arasında düşünce, dil ve inanç birliği konusunda adeta birleştirici
engellemiştir.
bir etki oluşturmuştur.3
Türkistan'da
Yukarıda anlattığımız nedenlerle uzun yıllar boyu Türk ve Arap ilişkileri çok
faaliyetlerini
sürdüren
AhmedYesevî'nin
yolu
sancılı bir süreçten geçmiştir. Ancak bazı nedenlerden dolayı bu sancılı ilişkiler gün
zamanla Yesevîlik adını aldı. "Horasan Okulu" olarak da adlandırılan tasavvuf
gelip ortak düşmanlara karşı işbirliğine dönmeye başlayınca bu defa da
akımının en önemli temsilcisi olan Hace Ahmed Yesevî'den adını alan Yesevîlik
Maveraünnehir ve Horasan bölgesindeki Türklerin hızla Müslümanlaştıklarını
yolu, Türklere İslâm'ı ve dervişliğin yollarını öğretmeyi amaçlamıştır. Bunun
görmekteyiz. Yeni din ile ortaya çıkan yeni akımlar da Türk boyların arasında
için İslâm inancını, Türk gelenek, inanç ve yaşam tarzı ile sentezleme yolu
yaygınlaşmaya başlamıştır.
seçilmiştir. Diğer bazı âlimlerin yaptığı gibi kendisini belli bir alana hapsetmeyip
Türk tasavvuf tarihine bakıldığı zaman Sufilik geleneği olarak adlandırılan
inandıklarını ve öğrendiklerini yerli halka ve göçebe köylülere onların kendi
akımın Türkistan Sufiliği, Horasan Sufiliği ve Rum yani Anadolu Sufiliği olarak üçe
anlayabilecekleri bir lisan ve alıştıkları yöntemlerle anlatmaya çalışmıştır. Mensup
ayrıldığını görmekteyiz. Türkistan Sufiliği dediğimiz akım ilk olarak Batı
olduğu Türkmen toplulukların duygu, düşünce ve eğilimlerini çok iyi bilen Hace 2
1
3
"Hazar Kağanlığı." Encyclopædia Britannica.
284
Uluslararası Ahmed Yesevî Sempozyumu Bülteni, Bağcılar Belediyesi 20-21 Şubat 2010 Ahmet Yaşar Ocak, Anadolu Sufiliğinde Ahmed-i Yesevi ve Yesevilik, Yesevilik Bilgisi, Ankara 1998
285
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Hünkar Hace Bektaşı Horasani’dir.4 Moğolların Anadolu ve İslam beldelerini
yaşatmakta ve İslam’la bütünleştirerek farklı şekiller altında sürdürülmesi için yeni
işgalleri esnasında en büyük direnişi gösterenler temeli Horasan Erenleri olan Rûm
yollar geliştirmekteydi. Sadece bulunduğu çağa ve coğrafyaya değil, çağlar ötesine
Abdalları olmuştur. Bu dervişler özellikle devlet otoritesinin bitme noktasına
ve sınırların dışına hitap eden Hazreti Piri Türkistan Hace Ahmet Yesevi Ata
geldiği işgal yıllarında halkı teşkilatlandırmışlar; kurdukları gizli gerilla teşkilatları
yetiştirdiği ve kaynaklarda 96 bin olarak yazılan talebesini özellikle Türklerin
ile Anadolu Türklüğünün bitmesinin önüne geçmişlerdir. Kendisi de bir Horasan
yoğun olarak yaşadığı yerlere göndermiş, onun ölümünden sonra da öğretisini
Ereni olan Ahi Evran yani Şeyh Nasırettin Mahmut el Hoyi’nin eşi Fatma Bacı’da
devam ettiren talebeleri Horasan Erenleri adını alarak Türk Milletinin içinde ayrı
kurduğu Bacıyanı Rum (Anadolu Bacı) teşkilatı ile Anadolu kadınlarını,
bir yere sahip olmuşlardır. Ahmed Yesevi'nin müridleri ve takipçileri ölümünden
gerektiğinde düşmanlara karşı vatan savunmasında eşlerinin yanında mücadele
önce ve ölümünün sonrasında, 12. yy ortalarından itibaren diğer bölgeler
etmesi ve gerektiğinde de kültürde, sanatta, edebiyatta, sosyal ve ekonomik
gibi Anadolu'ya da gelerek görüşlerini yaymaya devam ettiler. Anadolu'nun
alanlarda kalkınıp gelişmesini sağlamak için teşkilatlandırmıştır.5 Anadolu Kadınlar
Türkleşmesinde büyük emekleri geçmiş olan Horasan Okulu, yetiştirdiği birçok
Birliği, kadınlar arasındaki yardımseverliğin, konukseverliğin, doğruluk ve
alimi dağınık Türkmen aşiretlerine yollamış, bu alimler de devlet ve millet olma
merhametliliğin gelişmesine katkı sağladığı gibi Türk dilinin, Türk kültürünün ve
kavramlarının içini doldurmak için çalışmışlardır.
İslam anlayışının kadınlar arasında yayılmasını hızlandırılmıştı.
Horasan Okulundan çıkan Yesevilik çıktığı Türkistan’dan dalga dalga bütün
Anadolu Kadınlar Birliği, Ahilerin kadınlar kolu olarak yetim ve kimsesiz
Türk yurtlarına ulaşmış, Kıpçak yurtlarından Azerbaycan’a, Anadolu’ya, hatta
genç kızları himayesine almış, onların eğitimlerinden, ev-bark sahibi olmalarından
Hindistan’a kadar yayılmıştır. Bu inanç kültürünü bu kadar geniş bir coğrafyaya
sorumlu olmuşlardır. Bunun dışında kimsesiz ihtiyar kadınların bakımı, genç
ulaştıranlar ise Horasan Erenleri olmuştur. Anadolu Selçuklu Sultanlığı zamanında
kızların evlendirilmesi gibi birtakım sosyal hizmetlerde bulundular, maddi sıkıntı
Abdalan-ı Rûm olarak adlandırılan bu dervişler Osmanlının kuruluşunda da aktif
içinde olanlara yardım elini uzatmışlardır.
olarak rol oynamışlardır. Mesela pek çok efsaneye konu olan Sarı Saltuk (Sultan
Müslüman bir Türkü diğer Müslüman milletlerden ayıran en önemli
Sarı Saltık Muhammed Buhârî [ölümü 1298]) –ki kendisinin tahta kılıçla cihat ettiği
özelliği akıl, mantık, bilim ve felsefeyi bilmesi ve kullanmasıdır. Aklının ve
rivayet edilir.- daha Anadolu Selçuklu Devleti zamanında Balkanlara geçerek
mantığının kabul etmediği, yaşam felsefesine uymayan, bilimin sorguladığı hiç bir
adeta Osmanlının fütuhatına zemin hazırlamıştır.
şeyi Müslüman bir Türk'e kabul ettirmezsiniz! Çünkü bir Türk Allah’ı dahi aklı ile
Hace Ahmet Yesevi tarafından yetiştirilen ve halk arasında kendilerine
arar. İşte Hace Ahmet Yesevi'nin kurduğu Horasan Erenleri ekolü budur. Yani her
Horasan Erenleri denilen bu dervişlerin her türlü meslek kollarında çalıştıklarını
şeyden evvel körü körüne birilerine yani şeyhlere, mollalara inanmak değil, aklı ve
görmekteyiz. Değirmenci, demirci, aşçı, nalbant, debbağ, çoban ve benzeri meslek
mantığı ile dinin gereğini yapmaktır.
kollarında gördüğümüz Horasan Erenleri aynı zamanda Ahiyanı Rum, Anadolu
Yüzyıllar boyunca Türklüğün varlığı için mücadele vermiş olan Horasan
Ahiliğinin (Anadolu Esnaf Birliğinin)de kurucularıdır. Sulucakarahöyük’te tekkesini
Erenleri yada Anadolu’daki adıyla Abdalanı Rum, Bacıyanı Rum ve GazayanıRum
kuran Hace Bektaşı Veli’de bir Horasan Ereni olup, Hace Ahmet Yesevi’nin talebesi
ve halifesi Lokman Perende’nin halifesidir. Hace Bektaşı Veli’nin bir diğer adı
5
286
4
Ord.Prof.Dr.M.Fuat Köprülü Türk Edebiyatında ilk Mutasavvıflar 1966 Prof.Dr.Mikail Bayram Bacıyân-I Rum (Anadolu Bacıları) ve Fatma Bacı
287
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Ahmet Yesevi, eski Türk inanç sisteminin pek çok unsurunu yaşamakta,
teşkilatlarının bu günkü uzantıları ülkemizin dört bir yanına yayılmış olan Yörük
SÖZLÜ EDEBİYATIN DOĞUŞU VE ŞİİR
Türkmen Dernekleri ve onların gönül erleridir. İster Bektaşi, ister Sünni hangi mezhebe dahil olurlarsa olsunlar Yörük Türkmen Dernekleri Horasan Okulunun devamıdırlar. Çünkü bu dernekler bin yıl öncesinde olduğu gibi bu gün de Türklüğün varlığı, Türk devletinin ebedi müddet olmasını temel ilke edinmişlerdir.
Kadim zamanlarda şiirsel olanın tözü mitsel olandı. Klanın her bir üyesi kendini doğanın ve doğaüstü olanın bir parçası olarak görüyordu. Kamp ateşinin etrafında toplanan klan üyelerine evren ve evrenin kökleriyle özdeş saydıkları kendi soylarının geçmiş zamanlarını şiirsel bir dil ile anlatan kahin, aynı zamanda ozandı, tarihçiydi, biraz da terapisti. Anlatı aracılığıyla, geçici bir zaman dilimi içinde de olsa, kendi varlığını evrenin içinde eriten insan; şiirsel olana, oluşun gizini açıkladığı sürece ayinsel bir tutkuyla bağlıydı. Kadim zamanlarda şiir ile din, bilim ile büyü, şarkı ile dans aynı şeylerdi. Sanatların ayrışması, kümelerin oluşması, insan soyunun neolitik köyleri terk edip, tarım toplumlarının yerleşim biçimi olan kentleri oluşturmalarıyla birlikte başladı. bilgi de kendi içinde ayrıştı. Şair ile din adamı, bilimci ile büyücü, şarkıcı ile dansçı da birbirlerinden ayrı mesleklerin üstatları olarak ayrıştılar. Yazının icadıyla birlikte söz şiirsel etkisini yitirdi. Çünkü sözün büyüsel etkisi ortadan kalktı. Söz kendisi anlamın içinde eridi. Anlam da işlevsel bir bilgi türü olarak toplumsal olanla özdeş düşünülmeye başlandı. Sözün kaos ile uyum arasındaki gelgitlerin, bir üst sentezi olan şiir, sözcüklerin yapı-bozumları temelinde icra edilen bir episteme etkinliğine dönüştü. Şiirin öyküsü sadece şairinde kaldı. Şiir okuyucuya bir kaos olarak döndü. Şairin kozmosu okuyucu için artık kaostur. Kadim zamanlarda şairler evrenle konuşurlardı. Şairin dili evrenin diliydi. Modern zamanların şairi kentlerin kaldırımlarına, karanlık bulvarlarına, neon lambalarının aldatıcı renklerine sesleniyor. Bizim zamanlarımızın şairi için, gizil olan evrenin yapısında değil, insanın teknik olarak bilgisini edindiği ve kendisi tarafından yapılan nesnelerin ve varlıkların yalın gerçekliklerinden koparılarak insan bilincinde anlam bağlamında dönüştürüp mitleştirilmesinde aranmaktadır. Çağımızın insanı kendi yaptığı putlara övgüler düzerek, şiirsel olanı evrenden koparmıştır. Bu yapay bir evrendir ve kendine özgü bir dili yoktur. Çünkü ruhu yoktur. Dil ruhun içinden çıkıp gelir. Bugün şairlerin dili, konuşan *
288
Emekli Öğretim Görevlisi
289
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Musa AKAR*
Ahti Atik "başlangıçta söz vardı" der. İslam tasavvufçuları da "iptida kelam vardı" derler. Aslında başlangıçta var olan söz şiirdi. Kendi oluşunun ilkesi üzerine düşünen bir varlık olarak insan, kendi insanlık durumlarını anlamlandırmak için söze gereksinim duydu. Hiç bir estetik kaygı gütmeden evrenle kendisi arasındaki bakışımdan yola çıkan insan; evrendeki uyum, ritim ve ölçüden hareketle şiirsel olanı yakaladı. Sözün etkisi ve kalıcılığı da evrenin etkisi ve sonsuz kalıcılığı gibi sözün içindeki uyum, ritim ve ölçüde saklıydı. Dinin, büyünün ve hatta yasaların biricik aktarıcısı şiirdi. İnsanın, sözün büyüsel etkisine bağlılığı Mısırlılardan bu yana bilinen bir durumdur. Ölümü yücelten Mısırlı ozan sözün şiir olarak yarattığı büyüsel etkiye inanır. Sümerliler kozmonolojilerini ve oluşa dair ilgilerini bilgi olarak aktarmak için sözün şiirsel kullanımından yararlanırlar. Tüm mitolojik anlatılar şiirseldir. Tarihin en trajik savaşı olan Troya savaşını Homeros ve Homeros geleneğinin ozanlarından öğreniriz. Kutsal kitapların dili kullanımı da şiirseldir. Çünkü, yazıyla kayıt altına alınmadan önce kutsal kitaplar da söz olarak vardılar. Sözün etkisi taşıdığı anlamla ilintilidir; anlamı, insanların duygu dünyalarında ve bilinçlerinde paylaşmaya değer bir olgu haline getiren de, anlatanın anlatı yetisiyle ilintilidir. Anlatının etkili olması için, sözün iç uyumuyla, evrendeki sonsuz akışın ritim olarak bakışımlı olması zorunludur. Başka türlü anlatıda şiirsel olanı yakalamak olanaksızdı. Bu durum çağımızda retorik olarak düşünülüyor. Retorik şiir değildir. Şiirsel olanı kullanır ama kendisi şiire karşı işler. Retorik sahte bir şiirselliğin peşindedir. Sözcüklerle oynaması retorikçinin şiirsel yetisinin göstergesi değildir. Sözcükteki anlam koymaları, ironi ve metafor da retorikçide şiirsel olanı kullanma kaygısındandır. Çünkü retorikçi inandırmanın peşindedir. Şairin inandırma, öğretme ve açıklama yapmak gibi bir kaygısı yoktur. Platon şiirsel olanla retorik arasındaki bu ayrımı bilmiyordu. Grek şiirinin temelinde mimesis vardır. Mimesisi Platon, var olan nesneleri ve varlıkları taklit etme sanatı olarak düşünür. Mimesis, Platon'da doksanın alanıdır. Bir bakıma nesne ile sanat arasında varlığın kopyasının taklidi olarak düşünülür. Bu bağlamda 290
Platon'a göre, nesneler dünyası kendisi idealar dünyasındaki asıllarının kopyaları oldukları için, sanatsal etkinlik, kopyanın kopyasıdır. O halde doksa da değildir. Bundan dolayı Platon için, şair bir sofisttir ve sofıst de retorikçidir. İon adlı Diyalogunda, Efesli ozan İon'a bunu itiraf ettirir. "Ben anlattıkça onlar da benim gibi ağlar, yahut öfkeyle bakar veya titrerler. Ben sahnedeyken onların gösterdikleri tepkileri göz önünde tutmam yüzde yüz gereklidir. Çünkü, onları ağlatırsam kazancım yüksek olur, ben gülerim; yok gülmeye başlarlarsa bizim ücret hapı yuttuğu için bana ağlarnak düşer" (Platon, 1, 269, 335e). Şenliklerde Homeros ve Hesiodos'un destanlarını okuyan ozanlar, sözün büyüsüne önce kendileri inanıyorlar. Antik tiyatroların o büyüleyici atmosferlerinde izleyicileri kendinden geçirip bambaşka bir ruhsallığın içine çeken ozanların en etkili aracıdır mimesis. Grek şiirinde anlam, şiirin kendisine aşkındır. Aşkınlık, ozanın sözü kullanma yetisiyle birleştirdiği mimesis aracılığıyla dinleyiciyi de kendine çeker. Bu nedenle ozan mesleğini eylerken ussal olmaz ve olmamalıdır. Platon için ozanlık mesleğinin değersizliği de bundandır. Ama Platon öncesinin mitolojik anlatıcıları için mimesis doğaya öykünme, doğadaki uyum ve güzelliği söz aracılığıyla taklit etme sanatıydı. Bu sanatın yaşantılarda işlevsel bir değeri vardı. Çünkü, mimesis aracılığıyla ozan sözün etkileyici gücünü kullanarak, anlatmın her aşamasında doğadaki anlamın anlamını tekrar üretiyordu. Aklı, evrenin yapısında bir olanak olarak düşünen Sokrates öncesinin filozofları, insanla evren arasında kurdukları simetri aracılığıyla doğayla insanı barışık tutuyorlardı. İnsanın doğaya karşı bir savaşım' yoktu. İnsan doğayı anlamaya çalışırken, doğanın kendine çektirdiği acıları da yapıda var olan evrensel aklın (logos) kader olarak kendine oynadığı bir oyun olarak düşünüyordu. "Evren sürekli karıştırılması gereken bir çömlektir" diyen Herakleitos, doğayla insan arasındaki ilişkide olup bitenlerden hareket ederek, doğaya bir ereksellik yüklemenin yanlışlığına dikkat çekiyordu. Evrende olup biten her şey çocuğun kendisiyle oynadığı oyun gibidir. Çocuk kumdan tepecikler yapar, yaparken hiç bir erek gütmez, sonrada aynı şenlikli tutkuyla yaptığı tepecikleri yıkar, yıkarken de bir amaç gütmez. Doğa-insan ilişkisini de böyle düşünür Herakleitos. Doğa insana bahşederken ereksel değildir, insanlık için yıkım olanları yaparken de ereksel değildir. Bu evrenin yapısında var olan yasanın işleyişinin gereğidir. Yasa herkes için aynıdır. Yasa adalet ve adaletsizliğin üstündedir. Evrenin yapısında var olan yasanın işleyişi sonucu olup biten her şey, biz ini-anlarda insanlık durumları olarak
291
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
evrenin dili değildir, şair kendi yarattığı putlarla konuşmaktadır. "Yirminci yüzyılda mitsel konuşmacı ve gizemli sesler yitip gitti" der O. Paz ( 45). Çünkü yirminci yüzyılın şairi teknolojiye öykünür ve şiirini teknolojinin bilgisi ile yazar. Oysa şairler bir zamanlar doğanın kendisinde kendisi için var olduğunu düşündükleri yasaların ,gizi için şiir yazarlardı.
Bilim ve din, şiirsel olanın alanını daralttı. Bilim, insanın evrenle kurduğu simetriyi ortadan kaldırırken; din de, insanın evrenle olan barışıklığı durumuna son vererek, evrenin yasalarının insana karşı işlediği ve buna da insanın günahkar bir varlık olmasının yol açtığını inancını kökleştirdi. İnsan, evren karşısında sakatlanmış bir varlık konumunu indirgendi. Varlıkların anlamlarını tekeline alan bilim ve din, evrende var olan her şeyi tikelleştirdi. Şairin, varlıkların anlamları üzerinde dil aracılığıyla oynamasının olanaklarını ortadan kaldırdı. Çocuğun kendisiyle oynadığı erksellik dışı oyunu yasakladı, Sürekli akıp giden, canlı, kıpır kıpır bir evrenin yerini, kaskatı dondurulmuş ve oluşur neden ve nasılları matematiksel göstergeler ya da tanrısal açıklamalarla kesinlikler olarak belirlenmiş bir evrende, şiirsel olanın alanı kaçınılmaz olarak daralmıştır. İniş ve çıkışların, gelgitlerin, oluşunun ilkesi kendinden, kendisi için var olan o devasa akışın dondurulduğu bir evrende, sözün, söylem bağlamında var olan ritmik yapısının gelgitlerinin yerini, dondurulmuş kavramsal kesinlikler almıştır, Dondurulmuş kavramsal kesinlikler şiirsel olanın celladıdır. Bu yargıların, şiirin ussal olup olmaması durumuyla bir ilintisi yoktur. Şiir zaten doğası gereği mantıksal olarak ussal Ama, duygulara seslenmesi ve sözün gösterdiğinin ötesinde gizil olarak var olanı açığa çıkararak, insanlık durumlarının perdesini aralaması bağlamında, kolektif bir ussallığa da tümüyle yabancı değildir. Şair şeylerle ilgilenir, ama şairin ilgisi şeyleri olumlamak ya da olumsuz(la)manın ötesindedir. Bu nedenle şairi doğruluk ve yanlışlıkların dışındadır. Platon, her şeyi doğru yanlış, olumlu olumsuz karşıtlıkları içinde anlamaya çalıştığı için şairleri yalancı görür. Sözcüklerin iç yapılarında, dış dünyada gösterdikleri şeylerin ötesine taşan bir duygu alanı vardır. İnsanın, sözün kendisinde, şiirsel bir ritmin varlığını duyumsaması bu duygu alanına nüfuz edebilmesine bağlıdır. Eski çağların ozanları şiirlerini kendileriyle birlikte taşırlardı. Sözün şiirsel etkisi ozanın varlığına bağlıydı. Modern çağın ozanı (belki de yazının bulunmasıyla
292
birlikte bu böyledir) şiiri sadece yaratır, ama, onu bir kez yarattıktan sonra şiirsel metin artık şairinden ayrılır. Şiir toplumun ortak aklının ya da duygusunun eline geçmiştir. Şiir, şairini terk ettiği için, her okunuşunda şairi tarafından yeniden yaratılma olanağını da yitirmiştir. Çağlar kendilerinin ürettikleri nosyonlarıyla zamanda katagorize edilirler. Kuşaklar da ürettikleri özgün değerlerle tarihsel olanın içinde yerlerini alırlar. Şiir bütün çağlara damgasını vuran temel insanlık yaratısıdır. Her çağın kalıcı şiiri ve büyük şairleri vardır. Şiir insanlık durumlarını anlatan bir etkinlik biçimi olarak, geçmiş zamanların içinden akıp gelirken her çağın yaratı biçimi bu büyük ırmağı besleyen kollar olarak ona katılır. Bu bağlamda modern çağda büyük şairler ve kalıcı şiir yok dernek bir yanılsamadır. Bu yargı, geçmişin bütün zamanlarında, kopuş dönemlerinin kuşaklar için söylenmiştir. Her kuşak kendinden öncekileri izler, ama onu dönüştürmekten, yeniden yoğurup harmanlamaktan da vazgeçmez. Bu nostaljidir ve nostalji de insanın tarihselliği ile ilgili bir durumdur. Modem çağda şiirin içinde bulunduğu sıkıntı, şiirin ölüyor olması ya da şiirsel olanın insanlık durumlarını açıklamada yetersiz kalması gibi bir durum değildir. Şiirsel olan, evren içeri olan insanın kendisidir. Bu bağlamda şiir var olmaya devam edecektir. Sorun, yaşadığımız çağın değerlerinden kaynaklanmaktadır. Çağın değerleri insanın karşı karşıya kaldığı temel insanlık durumlarını sakatlayan düşünsel iklimi değiştirmekte yetersiz kalıyor. Bilim ve bilimin iktidarla olan flörtü, çağın düşünsel ikliminin baskın özelliğidir. Modern çağda iktidarlar tarafından kontrol edilen bilim, dokunduğu her şeyi altına çeviren Midas'ın yaşadığı trajediye benzer bir trajik konumun içine itmiştir insanlığı. Bilim de dokunduğu her şeyi metalaştırmaktadır. Midas, yaşadığı trajedinin ayrımındaydı ve yitirdiği insanlık durumunun acısını içinde duyuyordu. İktidar alanlarını sürekli kılmanın aracı olarak işlev gören bilimin, gösteriye dönüştürdüğü bütün değerler modern çağın insanını şenliksiz bıraktı. Şenliksiz kalan insanın şiirsel olana yatkınlıkları körelirken, gösterinin albenisi kapılarak, yaşadığı trajedinin acısını da duyumsamaz duruma geldi. Bu çağda da şiir var olmaya devam ediyor; ama, şiirin problemleri geçmiş zamanlarda yaşadığı problemlerden daha karmaşıktır. Kadim zamanlarda, şairin şiirinin içeriği ne olursa olsun anlatı nesnel olana dairdi. Şair kendisi şiirinin içinde yoktu. Homeros, İlyada ve Odysseia'da, olup bitenleri anlatır, ama anlatının içinde kendisi yoktur. Parmenides mitolojinin kavramlarını dönüştürerek şiirsel olanla felsefi problemleri açıklamaya çalışır;
293
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
görüngüye çıkar. Şiirsel olanın konusudur bu. Şairin bu dünyada kendisi için şiir olanı seçme özgürlüğü yoktur. Aslında o çağın şairinin böyle bir özgürlük anlayışı da yoktur. Bizim çağımızda şair, kendisi için şiir olanı seçme özgürlüğüne sahiptir. Günümüzde şairin bireyselliği zorunluluk gibi gösterilir. Modern çağın şairi şiirinde "benini" ortaya koyar, bu şairi uyumsuz kılar. Çağımızın şairi uyumsuz olduğu sürece yaratıcıdır. Çünkü çağımızın insanı, evrenle arasındaki simetriyi(bakışımı) ortadan kaldırmıştır. Çağımızda uyumsuz olan yalnız şair değildir, insan kendisi uyumsuzdur. Neden uyumsuzdur insan?
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Eski çağın insanının döngüsel zaman bilinci, aynı olanların periyodik olarak tekrarlandığı bu evrende, oluş ve yok oluşun gelgitlerinin sesiz sesini sezgisel olarak duyumsayabileceğine olan inancı da pekiştirdi. Çünkü, bilgiden anladıkları, olgu üzerine akıl yürütmenin yol ve yöntemlerini edinmek değildi; bilgi onlar için, evrenin yapısında sakladığı gizilliğin perdesini aralamaktı. Bu bağlamda da, bilginin değil bilgeliğin peşindeydiler. Döngünün sonsuz tekrarı içinde başlangıç ve son aynı şeydi. Bu bağlamda oluş ve yok oluş, yaşam ve ölüm, iyi ve kötü, güzel ve çirkin aynı şeydi. Evrenin yapısında sakladığı gizilliğin perdesini aralayan bilge, tanrısal yetilerle donatılmış sayılırdı. Çünkü bu gizilliği tanrılar biliyorlardı. Erki aralarında paylaşan insanbiçimli (antropomorfik) tanrılar hem insani-toplumsal alanda, hem de doğadaki oluşa yol veren yasaların gizlerinin bilgisini kendi aralarında paylaşmışlardı. Yunan mitolojisinde, tanrıların yapıp ettikleri aslında insanın yapabileceklerinin sınırıdır. Prometheus bir tanrıdır, çektiği acılar insani acılardır; ama, insan soyundan olan hiç bir varlık Promethous'un çektiği acıya katlanamaz. İnsan soyundan olan hiç bir aşık Eros kadar tutkuyla sevemez. Hiç kimse Zeus kadar iyi ve kötü olamaz. Tanrılar aleminin tüm paradoksları, insani294
toplumsal alandaki paradoksların izdüşümleridir. Zeus'a başkaldıran Prometheus'un kaderi aslında şairin kaderidir. Prometheus, insanın insan olma kavgasının bedelini öder. Şair, bütün çağların Prometheus'u dur. İnsanlık durumlarının anlatıcısı olan şairin, bağışladığı ateş, sözdür. Söz de ateş gibi yakıcıdır, aydınlatıcıdır, baştan çıkarıcıdır. Şenlikli bir çağ olan mitolojik dönemde, insan, yaşamı bir şölene dönüştürüp şiirsel olanı şölen içinde tüketirken, aslında yeniden üretiyordu. Çünkü, yaşamın bir şölen olduğunu, onlar, tanrılardan öğreniyorlardı. Olympos'un tanrıları şölenler düzenleyip şiirsel olanla esriyorlarsa bu yaşamın gereğiydi. Tanrılar için yaşamaya değer olan bu evren, neden insan için de aynı olmasın. Şiir, mitolojik bir anlatı türü olarak bu insanlık durumlarını yüceltiyordu. Oluş ve yok oluş arasındaki kısacık an(da), insanın elinden kaderini yaşamaktan öte bir şey gelmez. İnsan kaderine egemen değildir. Ama, kaderin kendisine sunduğunu da lanetlemez. Hiristiyanlık insani köken olarak günahla özdeş tuttuğu için, yazgısını da tanrının hükümlerine bağladı. Insanın sonlu dünyasında olup bitenler, kader olmadığı gibi; insan sorumluydu da. Yaşam, kökenindeki günahın bedelini ödetmek için, tanrının insana yüklediği bir dizi sorumluluklar toplamıydı. Dante'nin cehenneme yolculuğu, günahkar insanın, yaşamı karşısında yetirdiği şenlik duygusunun trajik bir anlatısıdır. Şenlik duygusuyla, yaşamı bir esrime, kendinden geçme ve coşku olarak algılayıp yaşayan mitolojik çağın insanının yerini; hiristiyanlıkla birlikte, kaygıların, endişelerin ve korkuların girdabında bunalarak, dünya-içeriliğini ilk günaha kurban eden ve bu günahının bedelini ödetmek için, yaşamın, kendisine, tanrının bir kayrası olarak verildiğine inanan insan aldı. Ama ne olursa olsun, şenlik duygusunu yitirmiş de olsa, Orta Çağın insanı için sonluluk karşısında sığınacak bir adacık vardı. Sonluluğun ötesini insan bildiğine inanıyordu. Modern çağın insanının, yaşam karşısındaki konumu çok daha trajik bir durum arz ediyor. Modern çağın bilimleri, evrenin sonsuzluğuna olan inancı da, dünya merkezli bir evren inancını da silip süpürdü. Çağımızda, uzayın sonsuzluğunda sonsuz sayıda evrenlerin var olabileceğine duyulan inanç, hem Antik Çağın, Hem de Orta Çağın mitlerini ortadan kaldırdı. Ne Dante'nin cennet ve cehenneminin gizemi kaldı, ne de Homerosun bilinmeyen mekanlarının bilinmeyen masal kahramanlarının. İmgenin alanı daraldı. Ritmik olanın yerini geometrik olan, Sözün yerini de matematiksel göstergeler aldı. Yasa, evrenin yapısında saklı bir giz olmaktan çıktı. Evrendeki oluşun yasaları, laboratuvarların ve bilim araştırma merkezlerinin yapay olarak oluşturulmuş benzer ortamlarında
295
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
ama, kendisini anlatmaz. Pekiyi o çağın şiirinin öznesi yok(mu)dur? Öznesiz şiir olmayacağına göre elbette vardı. Özne şairin kendisi değildi, ötekiydi. Ötekine ait insanlık durumlarıydı şiirin anlatısı. Hiristiyanlık şiirin özünü değiştirdi. Hiristiyan şiirinde, şairin kendisi şiirinin öznesi oldu. Şiir insanlık durumlarını anlatmaya devam etti. Artık ötekinin sesi olarak değil, şairin kendi sesi olarak bize insanlık durumlarını anlatıyordu. Hiristiyan düşüncesiyle birlikte, şiirin içinden seslenen artık kutlu insanlık değildi, günahkar insandı. İlahi Komediya da cehenneme yolculuk yapan günahkar Dante'nin kendisidir. Gılgamışta bilinmeyen evrenlere yolculuklar yapan bir şairdir. Bu yolculuklarında ölüler dünyasında insanların çektiği acıları anlatır. Ölümsüzlüğü arar. Ama kendisi için değildir uğraşısı. İnsanlık içindir. Çünkü Gılgamış bir kahramandır. Oysa Dante lanetlenmiş bir günahkardır. Şairi, şiirin öznesi yapan Hiristiyan düşüncesi, eski çağın yücelttiği insanlık durumlarını lanetlemiştir. Eski çağlarda şiirin öznesini öteki olarak kuran şair, hiristiyan değerlerine bağlı olan Dante aracılığıyla, şiirde Ben(i) ortaya çıkarmıştır. Sümerli bir şair için aşk erotizmle aynı şeydi. Gerçek aşk erotizmin içinde eriyip gitmekti. Bu sadece insanlık için böyle değildi, evrenin köklerinde de erotizm vardı; evrendeki akışın sürekliğine yol veren yasa da, erotizmin yasasıydı. Doğada zamanın döngüsel işleyişi, ne Sümerliler, ne de Sokrates öncesinin Yunanlıları için fizik yasaları olarak düşünülmedi. Fiziksel zamanın mevsimsel döngüleri içinde, doğada gerçekleşen oluş ve yok oluş süreci ile, insanın mikroevreninde gerçekleşen oluş ve yok oluş durumları benzer yasaları içermekteydi.
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Çağımızda, estetik duyarlılıklar ve sanatsal deha, iktidar-piyasa ilişkisinin sarmalı içinde boğulmaktadır. Piyasa, estetik dehayı ve şiirsel duyarlılığı metanın mitleştirilmesinin bir yöntemi olarak kullanmaktadır. Piyasa, metaların fiyatları hakkında şaşmaz bir kesinliğe sahiptir. Ama, değerler hakkında hiç bir bilgiye sahip değildir. Sanatın, salt estetik değeri onu ilgilendirmez. Yapıt, piyasayı, meta olması bağlamında ilgilendirir. Alanı ne kadar daraltılırsa daraltılsın, bu piyasa-iktidar sarmalının dışında, kendine özerk bir alan yaratabilen gene de yalnızca şiirdir. Çünkü, şiir özü gereği meta olmaya uygun değildir. Gerçek şiir, yani insanlık durumlarıyla uygunluk taşıyan bir anlatı türü olarak şiir, kendini bu kirlenmeden koruyabilmektedir. İdeologlar ve demagoglar, şiirsellik bağlamında, sözü retoriklerinin aracı olarak kullanmak isteseler de; gerçek şiir, kendisini bunlara karşı koruyabilir. Şairin, şiir için elindeki biricik malzeme sözdür. Söz, durağan, statik ve ölçülebilir bir şey değildir. Söz akıp giden ırmaktır, gökyüzünde gezinen buluttur, söz şairin her dokunuşunda bir başka renk alır ve bir başka ışık olur. Şiirsel anlatı, metalaşmaya doğası gereği uygun değildir. Plastik sanatlar yada öteki yazın türleri nesneleşir, dondurulur ve geometrik uzamlar içine hapsedilebilir. Ama şiir, doğası gereği buna uygun değildir. Şiir, akıp giden su gibidir, kendi yatağını kendisi bulur. Dondurulamaz, saklanamaz ve spekülatif amaçlar için biriktirilemez. Şiir ortalığa saçılır ve kendisini yalnız kendisi ortadan kaldırır.
296
Gerçek şiir, belki bir şeydir, ama hiç bir getiri(si) olmayan bir şeydir. Şiir saf değerdir. Değer ise fiyatla ilgili bir kavram değildir. Değer, insanın insan olarak kendi varoluşunu anlamlı kılan erdemler toplamıdır. Şiirsel olan insanın erdemli yönüdür. İnsan, şiirsel olan aracılığıyla, kendini günahkar bir varlık olarak anlatırken de, kahramanlık çağının yarı tanrı insanlarının soyluluğunu öyküleştirirken de insanlık durumlarını anlatır. Şiir, yalın insanın ne olduğunu anlattığı için her durumda erdemli olandır. Çünkü, insanlık durumu dediğimiz yetiler, iyinin ve kötünün ötesinde, insanın, salt insan olma yetileriyle ilgili durumlarıdır. Şiir, çağların içinden kesintisiz olarak akıp gelebiliyorsa bu yüzdendir. Şiirin görevi: "Yeni düşünceler sağlamak değil ama yüzyıllardır müzmin olarak unutulanları duyurmaktır. Şiir bellektir imge olur ve imge ses olur. Öteki ses mezarın ötesinden gelen ses değildir: Insanlığın kalplerinin kalbinde derin uykuda olan insandır. Bin yaşındadır ve sizin ve benim kadar yaşlıdır ve henüz doğmamıştır. O büyükbabamızdır, kardeşimizdir, torunlarımızdır" (Paz. 0,145). KAYNAKÇA 1.PAZ. Octavio; Öteki Ses; inkılap yay, 1997, İst. 2. PLATON; Dryaloğlar, Remzi yay, 1993, İst.
297
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
ölçülüp biçilerek ortaya çıkarılmış kesinlikler olarak formüle edildi. Bilim, sonsuzluk sonrasında insanı boşlukta bıraktı. Çünkü, şiirsel olanın alanını daralttı. Bilimin, sebep sonuç ilişkileri içinde bir birine bağlı bir nesneler düzeneği haline getirdiği evrenin canlı özü, modern çağın insanı için bir anlam taşımıyor. Evrendeki kıpırtıyı ve varlıkların ritmik hareketlerini sezinleme yetisi körelen insan, evrenin diline de yabancılaştı. Bir zamanlar, şiirsel olan kaynağını evrenin dilinden alıyordu. Söz ile evrenin dili arasındaki bakışım, insanlık durumlarının anlatısı olarak geri dönüyordu. Hüzün ve mutluluktu bu, evrenin sonsuzluğu içinde kendini arayan insanın melankolisiydi;. aşk ve nefretti, ölümdü ve ölümü hiçleyen kahramanların kadere teslim oluş biçimiydi. Bilgeliğe duyulan aşkın ve nefretin sesiydi. Erotizmin sesiydi. Kısacası yaşadığımız andı ve anın geçmişten sökün edip gelen biçimiydi. Gelecek idelerinin an da yeşermesiydi. Şair de bu insanlık durumlarının anlatıcısıydı. Paz, bunu şu çarpıcı cümleyle dile getirir. "Şairler tutkuların ne olduğunu bilmemize ve böylece kendimizi bilmemize yardımcı olurlar" (age, 97)
YÖRÜKLERDE CUMHURİYET VE DEMOKRASİ Mustafa DURNA*
Ben de Muratpaşa Belediyesi Meclis Üyesi olarak kendimi ev sahibi gördüğüm için bu önemli ve anlamlı Çalıştaya katkı koyan tüm üniversitelerimizden katılan akademisyenlerimize çok çok teşekkür ediyorum. Uzaktan yakından çalıştayımıza katılan kültür akrabalarımıza ve ilgi gösteren tüm dostlarımıza hoş geldiniz diyorum. Bana ayrılan süre içinde “Yörüklerde Cumhuriyet ve Demokrasi Algısı” hakkında düşüncelerimi ve duygularımı paylaşacağım. Konuyu çok uygun ve geniş anlatmak gerekir ama, kısa sürede özet olarak paylaşmak zorunda olduğun için almış olduğum notlardan okumak suretiyle sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Çok eskilere gitmeden sadece 100 yıl öncesinden başlayalım.
Yıl 1918 “Birinci Dünya Savaşı” sona ermiştir; Osmanlı Devleti ve Almanya yenilmiş, galip devletler yani İngiltere, İtalya, Fransa, İtalya ile Mondros Mütarekesi imzalamak zorunda bırakılmış. Bu Mütareke ile Osmanlı Devleti’nin Ordularına silah bıraktırarak, Ülkemizin şehirleri ve limanları birer birer işgal edilmeye başlanmıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ordusu Filistin, Lübnan ve Suriye’den çok büyük kayıplar vererek Anayurda, Anadolu’ya çekilmek zorunda kalmıştır.
Adana’da, Antep’te, Urfa’da Maraş’ta ve öteki yerlerdeki direnişlerde bu silahların ve yapılan planların önemi büyük olmuştur. “Toroslarda bir Yörük çadırının dumanı tütüyorsa kurtuluş için ümit vardır” sözleriyle Mustafa Kemal Paşa, Yörüklere olan güvenini ortaya koymuştur. Gerçekten de Toroslardaki ve Anadolu’daki ve Anadolu’nun her yerindeki Yörük Türkmen obaları, Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Milli Mücadeleye tereddütsüz katılarak büyük kahramanlık örnekleri vermişlerdir. Anadolu’da yakılan çoban ateşlerinin büyüyerek sonunda düşmanı yakması boşuna değildir. Kendisi de Yörük Türkmen kökenli olan Mustafa Kemal Paşa’nın Yörükleri çok iyi tanıması ve güvenmesi doğaldır. Mustafa Kemal Paşa’nın vatanseverliğine, kahramanlığına ve ileri görüşüne çok güvenen Yörüklerin, onunla Milli Mücadeleye katılmaları, kurduğu Cumhuriyete sonuna kadar sahip çıkmaları da doğaldır. Yani Yörükler için söz konusu vatansa, söz konusu Atatürk se ve söz konusu Cumhuriyetse gerisi teferruattır. Ülkemizin işgal yıllarında, o kara günlerinde düşmana karşı ilk direniş ateşini yakanların başında Yörüklerin olması boşuna değildir. Osmanlı hükümetinden ve padişahtan ümidini kesen halk, vatan için, namus için ayrı ayrı çareler aramaya başlamıştır. İşgalcilere boyun eğen, hatta düşmanla işbirliği yapan saraydaki padişah ve Osmanlı Hükümeti milletin direnmesini engellemeye çalışmıştır. Bu direnişleri Milis Güçler halinde “Kuvayı Milliye” adıyla vatansever efeler başlatmıştır.
Askerlerimizden kalanı yorgun, yaralı ve hastadır. Getirebildikleri silahlara sahip çıkmaya çalışırken Osmanlı Ordusu dağıtılmaya silahlarına el konulmaya başlanmıştır. Filistin Suriye cephesinde Adana’ya gelen Mustafa Kemal Paşa Osmanlı Hükümeti’nin düşmana karşı direnilmesini, hatta İngilizlere Fransızlara
Bizler Demirci Mehmet Efe, Yörük Ali Efe gibi bir çok efenin kahramanlık öyküleriyle büyüdük. Bu kuvvacı Efeler Yörüktür, Türkmendir. Efelerin kızanları da büyük ölçüde Yörük obalarındandır. Milli Mücadeleye katılan vatanseverler her türlü iaşeyi gene büyük ölçüde Yörük Obaları sağlamıştır. Hatta bazı araştırmacılar ilk yıllarda TBMM’nin peynirinin bile bizim Toros Yörükleri’nden Anamas Yaylası’ndan gittiğini yazıyorlar.
298
299
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Öncelikle Yörük Türkmen kültürünün köklerine inerek araştırmayı, modern hayat ile harmanlayıp gelecek kuşaklara aktarmayı amaçlayan 2. YÖRÜK TÜRKMEN ÇALIŞTAY’ını gerçekleştiren Muratpaşa Belediye Başkanımız Sayın Ümit UYSAL’ a , Akdeniz Üniversitesi YÖRKAM Müdürü Sayın Fatih USLU’ ya ve Antalya Yörükler Derneği Başkanı Sayın Abdullah DUMAN’a şükranlarımı sunuyorum.
kolaylık gösterilmesini isteyen genelgelerince karşı çıkmıştır. Adana’dan İstanbul’a hareket etmeden önce; sağlam kalan zabitleri (subayları) karakol komutanlıklarına, Nahiye Müdürlüklerine, Onbaşı ve Çavuşları köy bekçisi olarak görevlendirilmesini istemiştir. Eldeki silahları düşman eline geçmeden Adana, Antep, Urfa ve Maraş bölgesinde köylülerin ve Yörüklerin hayvanlarını eşkıyadan korumaları gerekçesiyle teslim edilmesini, kalan silahların da Toroslarda emin yerlerde saklanmasını sağlamıştır. Bu silahların ileride lazım olacağını söyleyerek Kurtuluş Savaşının işaretini vermiştir.
Sevgili Arkadaşlar;
Erol Akça’nın “Milli Mücadelede Demirci Mehmet Efe” kitabında Mustafa Yıldırım’ın “Ulus Dağına Düşen Ateş” kitabında, Hasan Basri BİLGİN’in “Bu Topraklarda Güller Kırmızı Açar Paşam” kitabında ve Antalyalı Mazlum ADISON’ un “Antalya’nın Kara Günleri” kitabında ve diğer araştırmacıların kitaplarında; Aydın, Denizli, Muğla bölgesinde ve bizim yöremiz olan Antalya, Isparta, Burdur, Konya bölgesinde yaşanan kahramanlık öyküleri anlatılır. Bu öykülerin içinde ve en başında gene Yörükler vardır. Utanç verici ihanetler de yaşanmıştır. Yine guruplar halinde başlayan direniş ve mücadele, sonra Milletin çok güvendiği Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Anadolu – Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine destek vermişler, Erzurum, Sivas Kongrelerine delege ve TBMM’ne temsilciler göndermişlerdir. Mustafa Kemal Paşa’nın ve TBMM’nin düzenli orduya geçerek düşmanı yurttan atma kararına büyük bir özveriyle destek vermişlerdir.
bilgi ve beceriyle eğitip donatarak irfan ordusu olarak Anadolu’nun her yerinde görevlendirilmiştir. Sevgili dostlar; Yolu olmayan, ışığı olmayan hatta okulu bile olmayan çok uzak köylerden bu okullar sayesinde okuma olanağı bulan birisi de benim. Antalya’nın Isparta-Konya sınırında bir orman köyü olan Değirmenözü Köyü’nden öksüz ve çaresiz bir çocuk olan beni Cumhuriyet kucağına aldı. Devletimizin sıcak bir eğitim ocağı olan Aksu Öğretmen Okulu eğitti, meslek sahibi yaptı. Bunları bilen ve yaşayan bir insan devletine milletine minnettar olmaz mı? Onun için geldiğimiz yeri unutmadan sürekli kendimizi geliştirerek yararlı olmaya çalışmışızdır. Benim gibi bu Cumhuriyet Okulları sayesinde okuyabilmiş çok sayıda Yörük Türkmen arkadaşım olduğunu övünerek söyleyebilirim.
Değerli Arkadaşlar; Mustafa Kemal Paşa önderliğinde vatanın kuruluşu sağlandıktan sonra Cumhuriyetin kuruluşuna büyük bir sevinçle katılarak Atatürk’ün yaptığı inkılapları (devrimleri) tereddüt etmeden kabul ederek desteklemişlerdir.
Hani “Cumhuriyet Kimsesizlerin Kimsesidir” deriz ya bu söz burada gerçek anlamını bulmuştur. Cumhuriyetin bu özgün eğitim hamlesinin geniş halk kesimlerine ve demokrasimize çok önemli katkısı olduğunu tekrar vurgulayarak bir başka noktaya geçelim.
Değerli dostlar;
Şimdi bir başka noktaya işaret edelim;
Yörüklerin aile yapısında ve Yörük obalarında dayanışma, üretim ve paylaşım vardır. Bu bağlamda demokrasinin özünü teşkil eden ortaklaşa hareket ve ortak akıl vardır. Yörük Türkmenlerde özellikle kadının yeri önemlidir. Yörük anaları üreticidir. Sözü dinlenir, aileyi çekip çevirir, toparlar. Yörüklerde çocuklar dâhil iş bölümü ile herkes üzerine düşen görevi yapar, hayatın içinde yetişir pişer. (Dün Ümit Başkanımda, Abdullah Başkanımda söylediler) Yörük özgür ve barışık yaşamayı sever. Ama başkalarının özgürlüklerine saygı duyar, kısıtlamaz. Başka insanların doğal hayatın içinde bulunan tüm canlıların her varlığın özgürlüğüne saygı duyar ve korur. Tasada ve kıvançta beraber olur.
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan hemen sonra eğitime büyük önem vermiştir. Hatta en büyük önemi eğitime vermiştir diyebiliriz. Cumhuriyetin yükselmesi, demokrasinin güçlenmesi için zorluklar içindeki genç Cumhuriyet büyük bir eğitim hamlesi başlatmıştır. Şehirlerden uzak köylerin, konar-göçer Yörük Türkmen çocuklarının okuması için okullar açılmıştır. Şehir merkezlerine gidip okuma olanağı olmayan çocukların okuması için Devlet Parasız Yatılı Okulları sistemi devreye sokulmuştur. Türk eğitim sisteminin özgün bir buluşu olan Köy Enstitüleri ve Öğretmen Okullarının Cumhuriyet aydınlanmasına büyük katkısı olmuştur. Dünyaya örnek gösterilen Köy Enstitüleri ve Öğretmen Okulları ayrı bir panel konusudur. Ancak şu kadarını söylemeden geçmeyelim Köy Enstitüleri ve Öğretmen Okulları ile kısa sürede binlerce köy çocuğu ile Yörük Türkmen çocuğunun okuması sağlanmıştır. Bu yatılı okullara sadece köy ve kırsal kesimden çocuklar alınmış, okuma hevesi ile dopdolu bu yoksul çocuklara devlet; sıcak yuva vermiş, çorba vermiş,
300
Sevgili Arkadaşlar;
Sevgili Arkadaşlar;
Yörükler ve Mustafa Kemal Atatürk karşılıklı olarak kendilerini birbirlerinden sayarlar. Bilimsel olarak da Atatürk Oğuz Türküdür, Yörük’tür. Yörük Türkmen kültürünün araştırılması, geliştirilmesi M. Kemal Atatürk’ ün özel ilgi alanı içindedir. Türkiye’yi modernleştirme çalışmalarını yaparken öz kültürünüzü göz ardı etmez, ihmal etmez.
301
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Cumhuriyetin Kuruluş harcında Yörüklerin çok önemli katkıları ve emekleri vardır. Mustafa Kemal Atatürk’e çok büyük destekleri vardır. Bir bakıma Yörük Türkmenler kendi elleriyle Cumhuriyetin teminatıdır, gönüllü koruyucularıdır, bekçileridir.
“Ana gibi yar, Vatan gibi diyar olmaz” diyen Yörükler anasına Atasına sahip çıkar. Ve Atasının emaneti Cumhuriyet rejimini korur.
“Unutursak dünümüzü, göremezsek önümüzü, şaşırırsak yönümüzü” diyerek konuşmamızın sonuna gelirken; Sizlere çok kısa bir görüntü sunmak istiyorum. Sayın Yusuf Yavuz’un bölgemizde yaşayan Yörük-Türkmenlerinin kültürünü ve yaşamını anlatan “Islak Çarıklar” belgeselinden aldığımız bu görüntüyü sunuyoruz şimdi…
Sevgili Arkadaşlar;
Atatürk kendi yazdığı nutuk kitabında kurtuluş ve kuruluş yıllarımıza ilişkin tüm gerçekleri yazmış ve Gençliğe Hitabesinde hepinizin bildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin başına gelebilecek tehlikelere işaret ederek milletimizi uyarmıştır. Değerli Dostlar;
Ne yazık ki son yıllarda O’nun kurduğu Cumhuriyetin kimyasını bozarak dönüştürme girişimleri hız kazanmıştır. Milletin egemenliğine dayanan Cumhuriyet rejimimiz, bu topraklarda, bu vatanda bölünmeden parçalanmadan, barış ve huzur içinde tam bağımsız biçimde yaşamamız için en uygun rejimdir ve bize Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasıdır. Son günlerde bazı kendini bilmez aymazlar ortaya çıkıp; “Keşke Atatürk olmasaydı” demeye cüret edebiliyor. “Keşke Savaşı Yunanlılar kazansaydı” diyebilen tarihçi bozuntusu nankörler çıkabiliyor. Evet bütün bunlar kendini bilmezliktir, şaşkınlıktır, aymazlıktır. Atatürk’e yapılan hakaret hepimize yapılmış hakarettir. Böylesi kışkırtmalar, böylesi damara basmalar kimseye fayda sağlamaz. Türkiye’ye yapılabilecek en büyük kötülük toplumun kutuplaştırılmasıdır. “Aymazdım aydım, ben yanlıştan caydım” demeleri beklenirken, Atamıza dolayısıyla hepimize hakareti kimden cesaret alarak yapıyorlar? Bu insanlara ne söylense az gelir, ama biz gene de sadece “Allah akıl fikir versin” diyelim. Bizi ayrıştırmak isteyenlere uyup darılmak yerine birbirimize sarılmak zamanıdır. Ayrışmaya değil barışmaya ihtiyacımız var.
Değerli Dostlar, Sevgili Arkadaşlar;
Sevgili Dostlar;
80 yaşlarını aşmış bir Yörük anası Ümmüşan Nine ile Bekir Dede’nin vatan sevgisini Atatürk sevgisini ve Cumhuriyete bağlılıklarını kendi ağızlarından dinleyelim de bizim anlattıklarımızın üstüne koymak olsun. Çok kısa bir bölümünü gösterdiğimiz bu belgeseldeki Yörük anası Ümmüşan Nine’nin çocukken hafızasına yerleştirip candan yürekten okuduğu vatan ve Atatürk sevgisini anlatan bu anlamlı şiirinin üstüne izleyicilerden uzun uzun alkış geldi…
Sözü fazla uzatmadan birkaç cümle daha söyleyip bitirelim konuşmamızı.
Değerli Dostlar;
Yurdumuzun dağlarında, ovalarında türlü çiçeklerin rengi kokusu YörükTürkmenlerin bedenlerine ve ruhlarına sinmiştir. Keklik öten Toros Dağlarındaki kekik kokusu, sahillerimizdeki portakal limon çiçeği kokusu kısacası Anadolu toprağının kokusu Yörük-Türkmenlerin özüne işlemiştir. Hani her zaman dillerde olan güzel bir marşımız vardır, ordularımızın düşmanları İzmir’e doğru kovalamamızı anlatan “İzmir’in dağlarında çiçekler açar” diye başlayan “Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar” diye devam eden “Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa, adın yazılacak mücevher taşa” diye nakaratı olan İzmir marşımız var ya; Ben de Ümmüşan Nine’yi dinledikten sonra, Diyorum ki “Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa Adın yazılmıştır yüreğe başa”
Bağımsız Cumhuriyetimizi, devletimizi, parlamenter sistemimizi, yani gerçek demokrasiyi boş verip başka arayışlara girilmesi, başka yollara sapılması bizi iyi yere götürmez.
Bu vatanın bir evladı olarak ve bir Yörük çocuğu olarak, hepinize en içten sevgilerimi saygılarımı sunarım.
302
303
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2.ULUSAL YÖRÜK TÜRKMEN ÇALIŞTAYI SONUÇ BİLDİRİSİ
kurulmasını sağlayan Rektör Prof.Dr.Mustafa Ünal ve YÖRKAM müdürü Yrd. Doç.
Dr. Fatih Uslu’ya, Türkiye’den katılan bütün derneklerimize, Azerbaycan’dan
24 Şubat Cuma günü saat 14.00’da Türkiye, Azerbaycan ve Kuzey Kıbrıs
katılan Samira Necefova Sarı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden katılan
Türk Cumhuriyeti’nden 300’ün üzerinde Yörük Türkmen dernek başkanları ve yönetimlerinden temsilcilerin ve akademisyenlerin katılımıyla gerçekleşen çalıştay, Yörükler Derneği Başkanı Abdullah Duman’ın açılış konuşması ile
Gelecek çalıştayımızın, bilimsel bir sempozyumu da içerecek uluslararası katılımla olmasını planlıyoruz.
başlayıp, Muratpaşa Belediye Başkanı Av. Ümit Uysal, Akdeniz Üniversitesi
Birlik ve beraberliğimiz daim, bizi biz yapan milli ruhumuz kaim olsun.
Rektörü Prof. Dr. Mustafa Ünal, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes
Türel ve Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak beyin konuşmaları devam etti. Ana program ilk gün Yörük Türkmen fotoğrafları sergisi ile başladı,
2. Yörük/Türkmen Çalıştayı paydaşları ve katılımcı dernekler adına Yörükler Derneği Başkanı Abdullah DUMAN
ardından ‘’dil ve folklör’’ konulu oturumla devam etti. Cumartesi günü sabah oturumunda ‘’ Yörük Türkmenlerde demokrasi algısı ve konargöçerlerin yaşam tarzları’’ konusu ele alındı. Öğlen oturumunda ise ‘’ Yörük Türkmenlerin tarihi süreci’’ konulu tarih oturumu gerçekleştirildi. Akşam oturumunda ‘’ Yörük Türkmen müziği ‘’ eşliğinde kültürel bir etkinlik yapıldı. Kapanış günü gerek yut içinden gerekse Azerbaycan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden gelen dernek temsilcilerinin serbest kürsü konuşmaları ile yerel müzik ve kültürel etkinlik sunumlarıyla devam etti. Yörük Türkmenler, sadece Türkiye’de değil Türkistan, Ortadoğu ve Balkan coğrafyasına Türk-İslam mayasını çalan,etnik kökenleri,dilleri ve kültürleri ne olursa olsun onların asli niteliklerinide asimile etmeden Türk Milleti potasında birleştiren ana unsurlardır.Yörük Türkmenler bin yılı aşkın bir zamandır olduğu gibi bugün de ülkemizde birlik ve beraberliğin korunması ve sürdürülmesini sağlayacak ana damar olmaya devam etmektedirler.Yörük, yüreği ile acısını kendisine sevgi ve merhametini herkese yaymış,vatanı,milleti,bayrağı ve ezanı için canını ve canından çok sevdiklerini feda etmekten asla geri durmamıştır. Bu çalıştayın paydaşları olan Muratpaşa Belediye Başkanı Sayın Av. Ümit Uysal ve Akdeniz Üniversitesi Yörük Kültürü Uygulama ve Araştırma Merkezinin
304
305
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
bürokratlara, tüm çalıştay komitesi adına teşekkür ederim.
307
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
YÖRÜK TÜRKMEN DERNEKLERİ VE KATILIMCILAR LİSTESİ
Adana Avşarlar Derneği Adana Ceyhan Yörükler Derneği Adana Çukurova Yörükler Derneği Adana Dadaloğlu Avşarlar Derneği Adana İmamoğlu Yörükler Derneği Adana Karakoyunlular Derneği
Adana Kurttepe Yörükler Derneği Adana Oğuzboyları Federasyonu Adana Sarıçam Yörükler Derneği Adana Toros Yörükleri Adana Yörükler Derneği Adana Yumurtalık Yörükler Derneği Adıyaman Kahta Yörükler Derneği Adıyaman Kahta Yörükler Derneği Adıyaman Rişvanlılar Derneği Afyon Eğtuğrul Gazi Yörükler Derneği Afyon Yörükler Derneği Ankara Alevi Kültür Federasyonu Ankara Kırıkkale Karakeçeliler derneği Ankara Polatlı Yağcıoğlu Yörükler Derneği
309
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Adana Karataş Ovası Yörükler Derneği
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Bursa Osmangazi Yörük Türkmen Derneği
Ankara Yörükler Derneği
Çorum Dedesliovası Yörükler Derneği
Avrasya Sanat Kültür Derneği
Çorum Dedesliovası Yörükler Derneği
Aydın Germencik Yörükler Derneği
Demre Yörükler Derneği
Aydın Efeleri Yörükleri Türkmenleri Derneği
Denizli Buldan Yörükler Derneği
Aydın Kadın Efeleri Derneği
Denizli Yörük Türkmen Derneği
Aydın Şehit Cafer Efe Derneği
Diyarbakır Alevi Türkmen Derneği
Aydın Tarih Eğitim Araştırma Derneği
Dünya Türkmenler Birliği Ankara temsilcisi
Aydın Yenipazar ve Karaçakal Yörükler Derneği
Elmalı Batı Toroslar Yörükler Derneği
Balıkesir Karesi Yörükler Derneği
Eskişehir Avlamış Yörükler Derneği
Balıkesir Kepsut Yörükler Derneği
Eskişehir Beşsaraylılar Derneği
Balıkesir Sındırgı Yörükler Derneği
Eskişehir Ertuğrulgazi Derneği
Balıkesir Yörük Kültürel Derneği
Eskişehir Ertuğrulgazi Federasyonu
Bilecik Söğüt Belediye Başkanı Halil Aydoğdu
Eskişehir GemiçKöylüleri Yörükleri Derneği
Burdur Bucak Oğuzhan Yörükler Derneği
Eskişehir Genç Osman Eğitim Kültür Derneği
Burdur Yörükler Derneği
Eskişehir Göcenoluk Yörükler Derneği
Bursa Basın
Eskişehir Haymeana Kadın Derneği
Bursa Basın
Eskişehir Kayıboyu Derneği
Bursa Basın Nimet Uygar
Eskişehir Kültür Sanat Derneği
Bursa Ertuğrulgazi Osmangazi Yörükler Derneği
Eskişehir Kültürel Değerleri Koruma Derneği
Bursa Keles Köyleri Yörükler Derneği
Eskişehir Mal Hatun Derneği
310
311
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Ankara Uluslararası Avrasya Derneği
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Isparta Toroslar Yörük Türkmen Federasyonu
Eskişehir Türk Dünyası Eğitim Kültür Derneği
Isparta Yalvaçlılar Derneği
Eskişehir Yaka Boyu Derneği
İlk Yörük Beyi Mahmut Koçak
Eskişehir Yörük Beyi Derneği
İnegöl ErtuğrulGazi Derneği
Eskişehir Yörük Türkmen Derneği
İskenderun Yörükler Derneği
Eskişehir Yunus Emre Federasyonu
İstanbul Dünya Karapapak Türkleri Derneği
Fotoğraf Sanatçısı Bayram Kabadayı
İstanbul Terekeme Karapapak Türkleri
Fotoğraf Sanatçısı Latif Çağır
İzmir Azerbaycan Kültür Derneği
Fotoğraf Sanatçısı Mustafa Gümüş
İzmir Bergama Yörükler Derneği
Fotoğraf Sanatçısı Zeki Oğuz
İzmir Dedekorkut Federasyonu
Gaziantep Elbeyliler Federasyonu
İzmir Demirciminnetler Yörük Derneği
Gaziantep Turani Boyları Derneği
İzmir Deveciler ve Deveseverler Derneği
Gaziantep Yörük İş Adamları
İzmir Ege Bölgesi Aydınlı Efeleri Derneği
Göknebi Yörükler Derneği
İzmir Karakeçeliler Derneği
Hatay Akkoyunlu Derneği
İzmir Kemalpaşa Yörükler Derneği
Hatay Dulkadiroğullları Derneği
İzmir Kızıldağ Yörükler Derneği
Hatay Ulaşlı Derneği
İzmir Menderesliler Yörükler Derneği
Hatay Yörük Avşarlar Türkmenler Derneği
İzmir Selendi Yörükler Derneği
Hayat Abacalılar Derneği
İzmir Suriye Türkmenleri Derneği
HAYTÜRK Hatay Yörük Türkmen Çalışma Platformu
İzmir Tire Kültür Derneği
Isparta Akkeçeli Yörükler Derneği
İzmir Torbalı Ahmetli Köyü Yörükler Derneği
312
313
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Eskişehir Oğuzboyları Federasyonu
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Konya Saçıkara Yörükler Derneği
İzmir Yörük Türkmen Kadınları Derneği
Konya Yörükler Derneği
İzmir yörükler Derneği
Kuyucaklılar Derneği
Kanal 42 Program yapımcısı Mevlüt Öncel
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet Din İşleri Başkanı Prof.Dr.Talip Atalay
Kaş Yörükler Derneği
Kütahya Ertuğrul Gazi Federasyonu
Kayseri Avşarları Derneği
Kütahya Yörükler Derneği
Kayseri Yör.Türk vakfı
Malatya Oğuz Bayındır Akkoyunlu Derneği
Kıbrıs Gazi Magosa Kaymakamı Dürdane Acı
Malatya Yazıhan Dağ Köyleri Türkmen Derneği
Kıbrıs Yörükler Derneği
Manavgat Yörükler Derneği
Kırıkkale Karakeçeliler Derneği
Manisa Soma Ertuğrul Gazi Yörükler Derneği
Kırıkkale Oğuzboyları Federasyonu
Manisa Turgutlu Yörükler Derneği
Kırşehir Karaca Kurt Türkmenleri
Manisa Yörük Türkmenler Derneği
Kirazlı Yörükler Derneği
Manisa Yörükler Derneği
Kocaeli Oğuzboyları Konfederasyonu
Mersin Azerbaycan Kültür Derneği
Kocaeli Yörükler Derneği
Mersin Balkan Türkleri
Konya Ak-Yör-Der
Mersin Oğuzboyları Derneği
Konya Çabankaya Yörükler Derneği
Mersin Yörükler Derneği
Konya Çumra ve Havalisi Yörükleri Derneği
Muğla Fethiye Yörükler Derneği
Konya Dığrak Yörük Derneği
Muş Türkmen Derneği
Konya Kun Der.
OBATURK Gaziantep Bayındır Akkoyunlu Dernekleri Birliği
Konya Kunsev
OBATURK İstanbul Avrupa Bayındır Akkoyunlu Dernekleri Birliği
314
315
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
İzmir Yörük Efeleri Derneği
OBATURK Oğuz Bayındır Akkoyunlu Dernekleri Birliği Osmaniye Toprakkale Yörükler Derneği Osmaniye Yörük Türkmen Derneği Ozan Orhan Karabacak Rişvanlılar Federasyonu Afyon Şubesi Rişvanlılar Federasyonu Eskişehir Şubesi Rişvanlılar Federasyonu Genel Başkanı
2. Ulusal Yörük Türkmen Çalıştayı
Rişvanlılar Federasyonu Kilis Şubesi Samsun Yörükler Derneği Sanatçı Emel Örgün Şanlıurfa Karakeçili Aşireti Şanlıurfa Türkmenleri Derneği Tüm Anadolu Şehitleri Derneği Türk Boyları Konfederasyonu Uşak Yörükler Derneği Van Küresunniler Derneği Yarın Toplumsal Gelişim Derneği
316