Zaman Hollanda

Page 1

Eð iti m de

6

14

Biricik dostum, sevgili günlük

18

ye ni bi

ço yaz ni k ý de yet likl d yý k ka ðil. im e þu üþü ale m tký Bu ki nu ndü me ýþ sa ya m b m a ed eleþ ðlam zý e sey elir . Ö lýrke y t t ð i da ada irel ak itim in eyim nce n a ilk ka ve bir ma ka citm k ok oku ilk mu gen yaz cýyl lite ek i s ý o a ok ok ulla lu yu el o . M ya ine u la ulla r d var rle lla nd la ec zý n r l l r a a i d ý Ba a r g a . B yi, ilgi yla ta k H ste, ib dið u da kan i il rtý ol e e li lýð ko n E Ho r k n a düþ gili þýlan n üz zý ün s Ba tr fin ý tar ðiti lo n ye erim da cem n un þka ol anse afýn m dü e d n b i ok -þe bir edi v þ ü ir gi ula ker tab liyo e o ünü þen -s ir r. G bi b u il m kull yoizi ar ka eriy u o ver , he e, ýn i e l l r ý k i d s ul lg u a yo i lar ita dec r. Ý helv llar ði d izi a ve bii. e m yi h a a d n Bu g Ne alz elv yap a v ca rad üze ger em a ya ýp erili ek e y a l

u

Kabe, gönüller yakýyor aþk ehlinde

B

6 ARALIK 2008 ~ YIL: 4 ~ SAYI: 93 ~ HAFTALIK ~ FÝYATI 0,60 € www.zamanhollanda.nl

Kur tebrik e ban Bayramýn der, h ýzý olmasýn ayýrlara vesi le ý dileriz ...

Emniyet Amiri Mahmut Kaptan:

Türkiye’ye yapýlan geziler, önyargýlarý kýrýyor

Basri Doðan’ýn haberi 4. sayfada

Eðitimde yeni bir uygulamaya doðru

26

Aramýzda yarým kalan birþeyler var...


6 ARALIK 2008

Ne önemli bir kelime þu deðiþim. ayata bir anlamda hayat veren yaþama güç veren kelime deðiþim, ama nasýl bir hayat, nasýl yaþamalý insan? Belki de en çok sorulan sorulardan biridir nasýl yaþamalýdýr insan, en kolay okunup en çok yazýlan yazýlarda insanýn hayatýna dairdir. Evet soralým kendimize nasýl yaþamalý insan? Yaþarken attýðýmýz her adýmda deðer yargýlarýmýz kaygýlarýmýz korkularýmýz, doðrularýmýz ümitlerimiz, üzüntülerimiz kederlerimiz ve tüm bu duygular içerisinde gel-gitleri yaþayan bizlere pek tabii ki en güzel örnek en doðru nasihatler büyüklerimizden gelmektedir. “Sen öyle bir ömür sür öyle yaþa ki seni öldürmeye gelen sende dirilsin” diyen Hz. Ömer (r.a.) kendiside öldürmeye gittiði kardeþinin okuduðu Kur’an ikliminde dirilmemiþ idi? Tüm hayatýnda Kur’an ve adalet üzere deðil miydi? Öyle ise adaletli yaþamalý insan. Ve dolu dolu yaþamalý insan tabii bu doluluk kiþiden kiþiye, yeteneklere ve hayata bakýþ açýsýna göre deðiþse de ama eninde sonunda bomboþ bir ömür olmamalý. Sermayeden elimizde kalan karlý alýþ-veriþler yapýlmalý dünya pazarýnda. Ve dolu dolu yaþamalý hayatý her anlamda fakat hayatýn hakkýný verelim derken insanlarý hakkýna girmemeli tabii. Etrafýmýzdaki insanlarýnda haklarýna zarar vermeden yani ben iyi olacaðým diye baþkalarýný sýkýntýya

H

ZAMAN

2

HOLLANDA

ledin ya Resülullah dedirtiyor. Ýnsan geliþiminin azda olsa devamlý olmasý hedefe varmayý kolaylaþtýracaktýr. Aksi halde kitleler halinde bomboþ kalmýþ ruhumuzu yerleþmiþ virüslerle beraber psikologlarýn kapýsýnda buluruz kendimizi. Hayatta az bir ömre sýðdýrýlmasý gereken onca iþ varken ümidini yitiren, boþlukta gezen robot gibi yaþayan ve hayatýndan tat almayan insanlara üzülürüz. Kendimizi geliþtirmeye adarsak öyle bomboþ sýkýntýlarýmýzda olmayacaktýr. Yaptýðýmýz iþler rutinleþince kendimizi de deðiþtirmiyorsak takýntýlarda boðuluruz. Fanatizm boyutunu ulaþan takým taraftarlýðý gençlerin içinden çýkamadýðý idol takýntýlarý ileriki yaþlarda hayatla birlikte artan makam, hýrs, kýskançlýk ve rekabet takýntýlarý vs... Hadi býrakýn bunlarý kendimize yaptýðýmýz iþkencelerden vazgeçip takýntýlarýmýzý bir daha deðiþtirmemek üzere deðiþtirip artýk kendimizi yakalayýp kendimiz gibi yaþamalýyýz. O zaman sürekli karda olacaðýz. Ýki günümüzün eþit olmamasý, iki bayramýmýzýn da eþit olmamasý; bu bayramýmýzýn ve arifemizin maddi-manevi dünya üzerinde sýkýntý çeken insanlara daha da fazla dua ederek dolu-dolu geçmesi dileklerimizle bütün dünyada bayramlarýn gerçek bayram olmasý temennisiyle tüm okuyucularýmýzýn bayramý kutlu olsun efendim... Betül Þanlý Karatut, Utrecht

Deðiþim düþürmek mantýk sizinkoseniz@zamanhollanda.nl etrafýmýza hayýrlar dýþý olur. Neye ne yapmalýyýz. Hayýr kadar hakkýmýz var diye derken ille de zengin düþünüp hesaplý ve olmaya gerek yoktur, mantýklý yaþamalý kardeþimize tebesinsan. süm etmek bile Bu dönemde sadakadýr. Bir kime merhaba çocuðu sevindirmenasýlsýnýz deyip hal miz sadakadýr. En ufahatýr sorsak mutlaka bir cýk þeylerle bile mutlu olaþikayet cümlesi dudaklarda, bilir insan ve etrafýný mutlu kimi söz dinlemeyen oðlundan edebilir. Nitekim ‘yarým hurma kimi gelininden, kimi hayat paha- ile bile olsun kendinizi ateþten lýlýðýndan kimi elde edemedikle- koruyunuz’ hadis-i þerifi yapýlacak rinden vs. bir iyiliðin kolaylýðýný da bize anlaNefes aldýðýmýz dakikalarla týr. Sevap kazanmak niyetiniz ölüm arasý o kadar kýsa bir an ki olsun iyilik yapmanýn yollarý farkýnda olmadýðýmýz þikayet kolaydýr. etmek yerine elimizdeki bu dakiHer günümüz eþit olmadýðý kalarý elinde olanlara kanaat ede- gibi birde geri gidiyorsak inanç rek yaþamalý insan. Çünkü bazý sistemimizde yer alan bu hadis-i þeylerin kýymetini kaybedince þerif hayatýmýza aksetmiyorsa anlýyoruz. Kaybetmelerin sonra- nasýl demir durduðu yerde dura sýnda keþkeleri yaþamamak için dura paslanýr giderse insanda insan maddi-manevi sahip olduk- böyledir. Her gün geliþim sürecinlarýna kanaat ederek yaþamalýdýr. de olumlu adýmlar atmýyorsa Evet bugün bir öncekinden daha insanda önceden mevcut olan güzeldi diyebiliyorsak kardayýz maddi-manevi geliþim önce demektir. Nitekim efendiler efen- duraklamaya sonra gerilemeye disi de ‘iki günü birbirine eþit olan baþlar. Bizler maddi-manevi geliziyandadýr’ demiyor muydu? Her þimimizi bugünü dünden yarýný gün bir önceki günden daha da bugünden daha kaliteli olacak geliþtirmeli insan. Her alandan þekilde programlayamaz ve ýsrarla bunu yapabilmek içinde bilgi güç- uygulamaz tembellik edersek tür önce okumalý ama illa ki oku- sonuç olarak bizlerdeki bilgilerde malý. Okuyarak öðrenmek öðren- deðerlerde yavaþ yavaþ kaybolmadiðini yaþamaya niyet etmek ve ya baþlayacaktýr. O sebepten Allah öðretmek. Ýþte bunlarý yapabili- Resulü (sav) ibadetin hayýrlýsý yorsak kardayýz demektir. Daha azda olsa devamlý olan derken fazla ilim öðrenmeli daha fazla bizlere bir defa daha ne güzel söy-

Kö Siz þ in eniz

YORUM

INKOOP - VERKOOP - INRUIL REPARATIE

Hollanda - Wekelijks Nieuws- en Opinieblad Baský adedi ( Oplage): 10.000

Aralýk (December) 2008 - Nr.: 93

Sahibi ( Uitgever)

Time Media Group

Hang 4, 3011 GG Rotterdam

Tel.: +31(0) 626939198 Zuivelweg 2f 5809 EA Leunen Venray-Limburg

Tel.: 010-2013744

PB 21028, 3001 AA Rotterdam

Fax: 010-2013749

info@zamanhollanda.nl

www.zamanhollanda.nl

Müdür ( Directeur)

Alaattin Erdal

Genel Yayýn Müdürü ( Hoofdredacteur)

Yusuf Alan

Reklam Müdürü ( Advertenties)

Köksal Yazar

gsm: +31(0)6 41 362 995

yazar@zamanhollanda.nl

Haber merkezi ( Correspondenten) Basri Doðan-Amsterdam

MULDUR LOODGIETERSBEDRIJF

dogan@zamanhollanda.nl

Yasin Yaðcý-Rotterdam

yagci@zamanhollanda.nl Temsilciler ( Vertegenwoordigers)

Asým S. Mecidhan-Deventer

Her türlü kalorifer tessisatý, su tessisatý ve yeni kombi uygun fiyata yapýlýr.

mecidhan@zamanhollanda.nl

Fazlý Altýntaþ-Eindhoven

altintas@zamanhollanda.nl

Abdulmuttalip Demirci-Amsterdam

demirci@zamanhollanda.nl

Kemal Bolat-Noord-Holland

bolat@zamanhollanda.nl

Mustafa Balban-Zuid-Holland

Tel: 0641528503 0643029839 muldur@orange.nl

balban@zamanhollanda.nl

Ayhan Güleç-Brabant

gulec@zamanhollanda.nl

Daðýtým þikayetleriniz için (Klachten over bezorging): 010-2013747 ISSN: 1871-4722


%D\UDPGD YH \ÖOED ÖQGD LNL\H NDWODGÖN

2

'$.ú.$ .218û

*

1

'$.ú.$ ÖDE

10 gün boyunca Türkiye ile 1 kuru a görü ün.

.XUEDQ %D\UDPÖQÖ]Ö NXWODU KD\ÖUODUD YHVLOH ROPDVÖQÖ GLOHUL] .DPSDQ\D YH $UDOÕN WDULKOHUL DUDVÕQGD JHoHUOLGLU %X NDUWOD GL÷HU J QOHUGH $QNDUD øVWDQEXO YH <R]JDW¶D VDELW KDWODUD *60 GDNLND J|U úPH \DSÕOÕU

6ÕSDULú LoLQ WHO


GÜNDEM

ZAMAN

6 ARALIK 2008

4

HOLLANDA

Amsterdam Zaman Bürosunda Emniyet Amirleri Mahmut Kaptan ve Yvonne Haan

Türkiye’ye yapýlan geziler, önyargýlarý kýrýyor Mahmut Kaptan: “Hollanda’daki yabancýlara ilgili olumsuz imajý düzeltmek için Türkiye’ye sýk sýk geziler düzenliyor ve bunun çok faydasýný görüyoruz.” BASRÝ DOÐAN

AMSTERDAM

Hypotheken – Verzekeringen- Financieringen * Araba sigortasý Sigortanýzý internetsitemizden yapýn, %16’ya varan

* Ev sigortasý * Ýþyeri sigortasý

indirimden yararlanýn!!

* Ýpotek * Kredi ü ba amýnýz m rek olsun Bayr

DO

ÐR

U ve G ÜVENÝ LÝR

0031 (0)10 226 2023 0031 (0)614 602 221 Zaagmolenstraat 27 3036 HB Rotterdam

info@totaladvies.nl www.totaladvies.nl

Avrupa ülkelerine 1960’lý yýllarýn baþýnda iþçi olarak gelen Türkler, çok geçmeden, yani 1970’li yýllarýn baþýnda esnaflýða yönelmeye baþladýlar. 1980’li yýllarýn baþý, Türkler için “iþçilikten kurtulup patronluða soyunma” yýllarý oldu. 1990’lý yýllar, Türkleri esnaflýkta zirveye çýkardý. 2000’li yýllar ise, baþ döndürücü yýllar olmaya baþladý. Türklerin esnaflýða soyunduðu ilk meslek dallarý, kahvehane iþletmeciliði, lokantacýlýk, manavlýk ve kasaplýk idi. Artýk Hollanda’da kalýcý olduðunu anlayan Türkler, baþka alanlarda da aktif olmaya baþladýlar. Bunlardan biri de Hollanda Polis Teþkilatý oldu. Zaman Amsterdam bürosuna Emniyet Amiri meslektaþý Yvonne Haan ile gelen Emniyet Amiri

Mahmut Kaptan, kendisine gösterilen teveccühten oldukça memnun olduðunu söyledi. Kaptan, Hollanda Emniyet Teþkilatýnda Türklerin diðer etnik gruplara göre durumlarýn çok iyi olduðunu belirtti. Hollanda’ya Nevþehir’den aile birleþimi yoluyla geldiðini aktaran Kaptan, Hollanda’da azimle ilk, orta, lise ve üniversiteyi bitirdikten sonra Emniyet Amirliðinin yaný sýra üniversitede öðretim üyeliði, belediye meclis üyeliði, polis sendikasý baþkanlýðý ve Atatürk Kültür Cemiyeti baþkanlýðý görevini de yürüttüðünü söyledi. Kaptan, Hollanda’nýn Apeldoorn kentindeki Polis Akademisi'ni baþarý ile tamamlayarak, 1987 yýlýnda Rotterdam'da Hollanda'nýn ilk Türk polisi olarak göreve baþladýðýný ifade etti.


ZAMAN

5

Mahmut Kaptan ve Basri Doðan

Türkiye’yi tanýtmak için yýlda iki defa gezi düzenliyorum Hollanda’da yabancýlarla ilgili olumsuz imajý düzeltmek için Türkiye’ye sýk sýk geziler düzenlediðini belirten Hollanda'nýn ilk Türk polisi, Emniyet Amiri Mahmut Kaptan, ''Gece-

yarýsý Ekspresi'' filminin sebep olduðu olumsuz imajý düzeltmek için meslektaþlarýný memleketi Nevþehir’e davet ettiðini söyledi. Mahmut Kaptan Hollanda'da görev yapan 14 emniyet müdürü ve 2 savcý ile eþlerini, Kapadokya bölgesine davet etti-

GÜNDEM

HOLLANDA

ðini, misafirlerini Nevþehir'de doðup büyüdüðü Ortahisar Beldesine getirdiðini dile getirdi. Kaptan, konuklarýyla birlikte bað bozumu yaptýðýný da sözlerine ekledi. Hollanda'nýn Groningen kentinde görev yapan Kaptan, yýllar önce Tür-

6 ARALIK 2008

kiye'nin imajýnýn, uluslararasý arenada sarsýlmasýna yol açan Geceyarýsý Ekspresi filminin, Hollanda'da ve diðer Avrupa ülkelerinde Türkiye'nin hep yanlýþ tanýnmasýna yol açtýðýna þahit olduðunu anlattý. Kaptan, ''Ýlk kez 5 yýl önce 40 meslektaþýmý, eþleri ile birlikte davet ederek Kapadokya'yý gezdirmiþtim. Bu sayede onlara Türk insaný ile kaynaþmalarý, sohbet etmeleri, Türkiye'yi ve Türk insanýný ve kültürünü tanýmalarý imkaný saðlamýþtým. O günden beri her yýl iznimi geçirmek için geldiðim memleketime Hollanda'dan konuklar davet ediyorum. Bu yýl da Hollanda'nýn 6 büyük vilayetinden 14 emniyet müdürü ve 2 savcý ile eþlerine Ýstanbul, Ýzmir, Denizli, Antalya ve Kapadokya'yý gezdirdim. Son olarak misafirlerimi baba evime getirerek aðýrladým. Kaptan, Hollanda'dan Türkiye’ye giden Hollandalý emniyet mensuplarýnýn bu gezilerden oldukça memnun olduklarýný, hem Türkiye’yi hem de Hollandalý Türkleri bu vesile ile daha yakýndan tanýdýklarýný ifade etti. Kaptan, bu yapýlan çalýþmalarýn Baþbakan Balkenende’nin de katýldýðý bir toplantýda dile getirildiðini ve Balkenende’nin kendisine teþekkür ettiðini söyledi.

Kur ban tebr bayra ik e mýn der ý iz zý

ÝÞ ARAYANLAR HULPMONTEUR en STEIGERBOUW SORUMLULUÐUNU BÝLEN CÝDDÝ MANADA DEVAMLI ÇALIÞMAK PESONELLERÝMÝZDEN BEKLENTÝLERÝMÝZ…

DOLGUN MAAÞ, ÝYÝ ÝMKANLAR MÜKEMMEL ÇALIÞMA ORTAMIDA BÝZÝM HÝZMETÝMÝZ…

VCA

zorunlu VCA alýmýnda yardýmcý olunur infokilicbv@gmail.com Tel.: 010 477 93 24 - Fax: 010 - 477 72 07 - GSM: 0614237813 Groenweegje 138 3111 PB Schiedam

MURADÝYE CAMÝSÝ KARÞISINDA


YORUM

6 ARALIK 2008

ZAMAN

6

HOLLANDA

Kabe, gönüller yakýyor aþk ehlinde

H

ollanda’daki son yazýmýzda hacca gideceðimizi ve sizlere dua edeceðimizi duyurmuþtuk. Allah’a hamdolsun Allah evi Kabe’deyiz. Namazlarda, tavaflarda ve fýrsat buldukça dost evi Kabe’nin kollarý arasýnda sayýlýrýz. Okuyucularýmýza ve þu an bu yazýyý okuyan dostlarýmýza dua edildi ve yazý bitince Kabe’ye gideceðim inþallah, okuyucularýmýza dua edeceðim. Sen okurken sana dualar edilmiþ olacak dostum. Kabe, kendisini ilk gören her faninin gönlünde bir aþk ateþi yakar. Þu ya da bu þiddette ama mutlaka yakar. Kabe aþk demektir. Aþk ise ateþtir. Yakar ve ateþiyle yeni bir vücudun varlýðýna vesile olur. Yanmaya gelen, piþmek ve olmak için gelen hacý namzedi yanmaya hazýr gönüllerde tutuþturur ateþini ve göz yaþlarýyla ateþi söndürme yerine alevlendirir... Artýk mahremindesiniz Kabe’nin... Kimsesiz hiç kimse yok, her kiþinin var kimsesi. Kimsesiz kaldým, yetiþ ey kimsesizler kimsesi!

baþka yok sýðýnacak yer!.. Tevhid ile yaþayan þehirler

Bu beyti, muzdarip bir anýnda dua niyetiyle gönülden bir yakarýþ olarak söyleyen Ruþeni tam Kabe’deki dua anýna tercüman olmuþ. Hac mevsimi, yine dolu Kabe’nin etrafý sevdalý gönüllerle. Bütün ruhuyla Kabe’ye sarýlýp aðlayarak, aþk ve heyecanla ana kucaðýnda dert döker gibi Rabbine dertlerini döken insanlarýn iniltilerini dinleyip göz yaþlarýný seyretmek insana ayrý bir ruh ufku açýp kendini nefis muhasebesine çekmeye çaðýrýyor. Ýþte tam yeri ve zamaný nefsin, aþkýn, gayretlerin, himmetlerin, milletimizin ve vatanýmýzýn azýlý düþmanlarýný þikayet edip þerlerinden kurtulmak için yardým istemenin. Kimsesizlerin, çaresizlerin, dertliler sahibi O yüce Rab’den

Müslümanlarýn iki sevgili þehri iman esaslarýyla birbirine kopmaz baðlar ile baðlanmýþlardýr, birbirlerinden kopmalarý mümkün deðildir. Kelime-i Tevhid’i Seyyid Hüseyin Nasr Ýslam’ýn þehirlerle insan – iman iliþkisini en güzel þekilde inþa eder. Nasr þöyle yorumlar: Kelime-i Tevhid’in ilk kýsmý olan ’’La ilahe Ýllallah’’ (Allah’tan baþka ilah yoktur.) Allah’ýn evi olan Kabe’ye ve ona ev sahipliði yapan þehir Mekke’yi söz ile temsil etmektedir. Kelime-i Tevhid’in ikinci kýsmý ‘’Muhammedün Rasulüllah’’ (Muhammed O’nun elçisidir) kýsmý ise Mescid-i Nebevi’nin ve Hz. Muhammed sav. in türbesinin bulunduðu Medine-i Münevvere’ ye karþýlýk gelmektedir. Kalbin yarýsý Medine’de yarýsý da Mekke’de sevdiklerinin hasretiyle yanmaktadýr. Bazý hacýlarýmýz da soruyorlar; Ravza’da, Mekke’de olsa yahut Kabe Medine’de olsa olmaz mýydý? Olmazdý tabii. Bir yerde iki sevgili birisine gitse diðeri

darýlýr, ona gitse öbürü darýlýr. Onun için ayrý ayrý yerlerde olmalarý hikmete ve sevgili ile olmaya tam uygun gelmektedir. Zaten Allah da böyle ayarlamýþ ki, O hep güzel eyler. Arif olan sadece seyreyler.. Kabe... karþýsýnda dilin tutulduðu mahremiyet dairesi... biraz bekle ve seyret konuþmadan... sadece seyret, hatta gözlerini kapatarak düþün, buraya nereden ve nasýl geldin? Kim gönderdi, kim seni aðýrlamakta misafir olarak... hayal bile edemediðin kardeþlerin etrafýnda dönüp durmaktalar... Konuþamýyorsun onlarla deðil mi? Ne acý! Utandýðýndan mý, hayýr! Hangi dilde konuþacaksýn ki, ne sen onun dilini biliyorsun, ne de o senin dilin Türkçeyi biliyor. Ortak diliniz, dininizin, kitabýnýzýn dili Arapçayý da bilmiyorsunuz... Bari birbirinize tebessüm edin de kalpleriniz bari kaynasýn muhabbetle... Hac ibadettir, okuldur ve meþakkattir Bizim gibi Avrupa’dan giden veya Türkiye’den gelen hacýlar için sürprizler çok yaþanýr Kabe’de. Zira


ZAMAN

dünyanýn her yerinden gelen insanlar bir o kadar da farklý medeniyetler ve yaþantý þekillerinde burada bulunmaktalar. Çok garip haller ve yaþantý, davranýþ þekilleri ile karþýlaþýlýr. Hayret etmeye gerek yok..Hele kritik yapýp tenkitlere girmeye hiç gerek yok, sadece günah kazanýlýr... Unutulmayacak tek þey var; Sevgilinin yanýnda bulunmak ve buram buram kokusundan istifade edip önünde dua dua yalvarmak ne hoþ, hem de ne hoþ... Sevgiliye can vermek... Feridüddin Attar Aþknâme'de anlatýyor: Sultanýn kýzýna bir gariban âþýk olmuþtu. Sultan bunu duyunca âþýký huzura getirtip, -Ya ülkemi terk eder gidersin, dedi, ya da kelleni vurdurtacaðým, kararýný hemen ver. Zavallý adam, düþündü, taþýndý ve gitmeye karar verdi. Sultan ise adamýn cevabýný duyunca cellatlarý çaðýrttý, kellesini vurdurdu. Vezir dedi ki: -Hünkarým, neden suçsuz birinin kellesini vurdurttunuz? -Çünkü gerçek bir âþýk deðildi o, sahtekardý. Eðer gerçekten âþýk olsaydý, baþýnýn kesilmesini seçerdi. Eðer baþýnýn kesilmesini seçseydi,

tahtýmdan kalkýp onu yerime oturtacaktým. Hayatýný sevgilisinden daha çok seven kiþi aþk davasýna kalkýþmamalý. Bir an durup düþünelim; Sevgilinin huzurundayýz, layýk olmadýðýmýz halde huzura kabul edilmiþiz. Sevgili'yi hayatýmýzdan daha çok sevebiliyor muyuz?!.. Burada bulunmanýn bedelini ve vazifesini Allah Kur’an’da anlatýyor: ’’Allah ile beraber baþka hiçbir ilaha yalvarma! Ondan baþka ilah yoktur. O’nun vechi (zatý) hariç, her þey yok olacaktýr. Hüküm O’nundur ve hepiniz O’nun huzuruna götürüleceksiniz.(Kasas: 88) Allahým, Ümit Kabesini Yýkma!.. Allahým; bu buluþmayý ayrýlýða döndürme, aþkýnla mest olanlarý aðlatma!.. Can bahçesini tazeleþtir, yemyeþil et; bu mest olanlara, bu baða bahçeye acý onlarý periþan etme!.. Gönül yapraklarýný, sonbahar gelmiþçesine dökme, gönül dallarýný kýrma; halký periþan ve yoksul etme!.. Üstünde, Sen'in aþk kuþunun yuvasýnýn bulunduðu aðacýn dallarýný kýrma kuþu uçurma!.. Kendi topluluðunu, kendi mumunu birbirine vurma, kýrma,

7

HOLLANDA

dökme; düþmanlarý kör et, onlarý güldürme, neþelendirme!.. Hýrsýzlar, parlak ve aydýnlýk gündüze düþmandýr! Ama sen, onlarýn gönüllerinin isteklerini yapma!.. Devlet ve ikbal Kabesi, ancak bu halkýndýr; onlarýn ümit Kabesini yýkma!.. Dünyada, ayrýlýktan daha acý bir þey yoktur; ne yaparsan yap, bizi ayrýlýkla karþýlaþtýrma!.. (Mevlana, Divan-ý Kebir.Gazel no: 1027) HACILAR’IN GÜLDÜREN ESPRÝLERÝ… Herkes baþka bir alemde yaþýyor burada. Bazen gülüp bazen aðlarsýnýz. Grubumuzdan iki hacýmýzýn esprisini yazayým: Umre tavafýna gideceðimiz akþam Karadenizli genç hacýmýz soruyor. Hocam tavafta yedi kere döneceðiz deðil mi? Evet. Peki diyor, þaþýrmamak için elime yedi tane fýndýk alsam her dönüþte birini yesem fýndýk bitince tavaf da bitmiþ olur, böyle olmaz mý? Hýra Maðarasýna çýktý hacýlarýmýz; yaþlý genç hepsi... tabii ben ve iki hasta hariç. Yine yaþlý bir teyze haným hacýmýz tam zirveye çýkýnca bir uyyy çektikten sonra ne der bakýn: “Uyy benim güzel Peygam-

YORUM

6 ARALIK 2008

berim, ha sen buralara nasýl çýktýn böyle!” Çok menfaatçi birininkini daha yazayým: Konyalý hacý efendi Kabe’nin etrafýnýn kalabalýk halini görüp tavafta bir hayli hýrpalandýktan sonra otel sohbetinde þöyle der: “Osmanlý buralara çok güzel hizmetler yapmýþ ama bir þeyi eksik yapmýþ.” “Ne o eksik hacý?” deyince Konyalý þöyle der, “Osmanlý buradan giderken þu Kabe’yi de alýp götürecek Konya ovasýna konduruverecekti, iþte o zaman millet þöyle rahat bir tavaf yapardý’’ der. Dinleyenlerden bir hacý da, “Hacým sen bir kýþ, Konya ovasýnda bir hac yaparsan görürdün hac yapmanýn tadýný.” der.. Burada çok mühendisler, þehir planlamacýlarý, metro kuranlar, teleferik çekenler oluyor, ama herkes boþ, kuru sýký ses çýkarýyor. Zira buralarda iþ yapmak için evvela zihniyetlerin deðiþmesi þart efendiler! Hepinize dualar ediyoruz, Mevlam isteyenlere tez zamanda Hacca gelmeyi nasip etsin. Ayrýca kitap okumayý sevip ve devam eden tanýdýðým kitap dostlarýma da ismen dua ettiðimi bilmiþ olsunlar. Kabe’den hepinize selam. Hoþ kalýn efendim...


GÜNDEM

6 ARALIK 2008

ZAMAN

8

HOLLANDA

El yazýnýz sizi ele veriyor Melih Arat, ‘El Yazýsýndaki Sýr’ adlý kitabýnda insanlarýn karakterlerini el yazýlarýndan analiz etmenin pratik yönlerini anlatýyor. El yazýsý analizi için özel olarak geliþtirdikleri kiþilik testi ile analizlerin saðlamasýný da yapan Arat ve ekibi, sonuçlarýn %80 civarýnda doðru çýktýðýný söylüyor.

YAVUZ ULUTÜRK

Y

azý yazmanýn zor zanaat olduðunu öðrendik hepimiz okul sýralarýnda. Önce çizgili kâðýda düzgün çubuklar çizerek baþladýk, sayfalarý onlarca dik çubukla doldurduk. Çubuklar saða sola eðik þekilleri ile çýktý karþýmýza. Onlar uðruna defterler bitirdik belki. Gün geldi fiþleri kestik, kelimeleri hecelere, heceleri harflere böldük... ve en sonunda okumayý söktük. Ne badireler atlattýk derken, güzel yazý dersinde el yazýsý diye bir tür çýktý karþýmýza... Harfleri tren vagonlarý gibi birbi-

rine eklemeyi de öðrendik en nihayetinde. Ama tüm bu aþamalardan geçerken kimsecikler bizi uyarmadý: “Bakýn arkadaþlar, gelin siz þu güzel yazý iþini sýký tutun. Gün gelecek, hiç tanýmadýðýnýz insanlar sizin el yazýlarýnýzdan karakterinizi ortaya koyacak.” Geçtiðimiz günlerde hayykitap’tan çýkan, ‘El Yazýsýndaki Sýr’ adýný taþýyan kitap Melih Arat’ýn öncülüðünde Esra Nur Erbil, Nurtaç Yelden ve Figen Peltek’ten oluþan bir ekip tarafýndan hazýrlanmýþ. El yazýsýndan karakter analizi ile ilgili temel bilgiler içeren kitap, herhangi birinin el yazýsýný gördüðünde kolayca birtakým þeyler söyleyebilmek isteyenler için hazýrlanmýþ. Melih Arat, grafoloji denilen bu iþle yaklaþýk yirmi yýldýr ilgilendiðini söylüyor. “El yazýsýný deðiþtirirseniz karakteriniz deðiþebilir.” diyen bir uzmanýn iddiasýný incelerken de ekip olarak bu iþin daha derin ve bilimsel bir yönü olduðunu keþfetmiþler. Daha sonra Türkiye’de bütün literatürü inceleyerek yaptýklarý araþtýrmalarla kendi bulgularýný kullandýklarý bir sistem geliþtirmiþler. 400’den fazla kiþinin el yazýsý örneklerini inceleyen Arat ve ekibi daha sonra el yazýnýn sahiplerine sonuçlarýn ne derece kiþiliklerini yansýttýðýný sormuþlar. Bu karþýlaþtýrmadan da %80 gibi bir saðlama almýþlar. Ayrýca sadece el yazýsý analizinden çýkan sonuçlarýn doðruluðunu ölçmek için 120 sorudan oluþan bir kiþilik testi hazýrlamýþlar. Sonuç yine %80’in üzerinde olmuþ. Kiþinin harflerinin eðimi, kelime aralýklarý, yazýnýn sayfaya oraný, satýrlarýn aþaðý yukarý eðimleri, kenar boþluklarý analiz için baþvurulan noktalar arasýnda. Fakat analiz yapýlýrken temel noktalar ön plana çýkýyor. Yazýnýn acele kaleme alýnmýþ olmasý, özenerek dikkat edilmiþ bir yazý ile çalakalem yazýlan bir yazý arasýndaki fark bu açýdan karakter analizini pek etkilemiyor. Kiþinin genel el yazýsýnda radikal bir fark olmayacaðýný söyleyen Arat, “Analiz yaparken genellikle ‘y, g’ gibi harflerin alt kuyruklarýnýn þekli, ‘v, n, m’ harfleri gibi harfler inceleniyor. Bunlar da siz yazýyý yavaþ da yazsanýz, hýzlý da yazsanýz çok deðiþmiyor. ” diyor. Bugüne dek birçok kurs düzenleyen Arat, el yazýsýndan karakter analizi yapabilmenin gözlerimizde röntgen ýþýný olmasý gibi bir þey olduðunu söylüyor. Yalan söyleyen birinin el yazýsýndan anlaþýlabileceðini söyleyen Arat, “Çevremdekilerin yazýsýný istem dýþý analiz ediyorum. Bu deðerlendirmeler sonunda da kaçýnmamý gerektiren bir durum varsa o kiþiden uzaklaþýyorum.” diyor. Ýnsanýn yazý þeklinin ruh halini etkilediðini söyleyen Arat: “Ben bazý yönlerimi düzeltme-


Foto: Celil Kýrnapcý

ZAMAN

9

HOLLANDA

GÜNDEM

6 ARALIK 2008

Melih Arat

Meraklýsýna kitaptan kýsa analizler

ye çalýþýyorum. Yazýmý düzeltirsem, kiþiliðimin de beðenmediðim yönlerini düzeltebilirim. El yazýsýný düzene sokabilen biri de, hayatýný düzene sokabilir.” Kitapta ünlülerin el yazýlarýndan örnekler ve analizleri de yer alýyor. Abdullah Gül, Recep Tayip Erdoðan, Hilmi Özkök,

nýz amý ek r y Ba übar m sun. ol

Neþet Ertaþ, Angela Merkel gibi isimlerin analizlerinin yanýnda Karýndeþen Jack, Zodiac Katili gibi ünlü katillerin yazýlarýndan da örnekler bulabileceksiniz. Ayrýca her baþlýðýn sonunda ‘Kendinizi Test Edin’ bölümündeki el yazýsý örnekleri de pratik yapma imkâný saðlýyor.

Satýrlarýnýz aþaðý doðru meyil alýyorsa, kötümser ve depresif olma eðilimleriniz söz konusu. Yok eðer yukarý ise düþünceleriniz olumlu, motivasyonunuz da yüksek demektir. Satýr aralarým dar diyorsanýz plan ve organizasyon konusunda zayýfsýnýz, bizden söylemesi. Geniþ olanlar merak etmesin onlarýn bu becerileri geliþmiþ. Kelimeler arasýnda boþluklarý dar býrakýyorsanýz diðer insanlarla aralarýndaki mesafeyi ayarlamakta zorluk çektiðiniz söylenebilir. Geniþ býrakanlar ise insanlara mesafeli, özgürlüðüne düþkün kiþiler oluyor. Harflerin sýkýþýk veya geniþ olma durumu ise kiþinin kendine güveni ile alakalý bir durum. Sýkýþýk olanlarda özgüven sorunu olduðu söylenebilir. ‘n’ ve ‘m’ harfleriniz ‘v’ þeklinde keskinse yapacaðýnýz iþleri birer proje olarak görüyorsunuz. Eðer bu harfler (n, m) ideal þekilleri gibi ise geleneksel deðerlere sahip olduðunuzun göstergesi. ‘v’ harfini ‘u’ gibi yapýyorsanýz da rahat ve arkadaþ canlýsý biri olduðunuz kanýsýna varýlabilir. “d, h, l, f, t” gibi harflerin üst kýsýmlarýný uzun ve ilmekli yapýyorsanýz güçlü bir hayal gücünüz var demektir. Harflerin orta bölgesini geniþ kullanýyorsanýz da yaþanýlan âna duyarlýsýnýz. Eðer bu harflerin alt kýsýmlarýný kýsa ve dar yapýyorsanýz da enerjinizi yeterince kullanmýyorsunuz, haberiniz ola...


GÜNDEM

ZAMAN

10

HOLLANDA Foto: Selman Eþtürkler

6 ARALIK 2008

YAÐMUR ADAMLAR TAKSÝM’DE OLACAK, YA SÝZ?

Dünya Engelliler Günü öncesi ziyaret ettiðimiz Mehmet Oyal Özel Eðitim okulu’nda tanýþtýðýmýz otistik Burak Bulut’un öyle bir hafýzasý var ki doðum tarihinizi söylediðinizde size doðduðunuz günü anýnda söyleyebiliyor. Bununla da sýnýrlý deðil güçlü hafýzasýnýn yetenekleri. Kurduðunuz cümleyi harflerle konuþabiliyor. Örneðin “Bugün nasýlsýn?’ cümlesini þöyle kuruyor Burak: ‘2,25,7,26,16 16,1,21,10,14,2110,16’

ÖNDER DELÝGÖZ

Kurban bayramýnýz kutlu olsun.

K

artondan balýk maketlerini üzerlerine geçirmiþ çocuklar, þarký söylüyor: “Kýrmýzý balýk gölde, kývrýla kývrýla yüzüyor.” El ele tutuþmuþ, halka olmuþlar. Ortalarýnda tekerlekli sandalyesiyle, elinde balýk maketiyle gülümseyen arkadaþlarýna sesleniyorlar “Balýkçý Hasan geliyor, kaç kaç!” diye. Çocukça bir oyun onlarýnki. Biraz farklý aslýnda. Þarkýlarýnýn sözlerini tam anlamýyla telaffuz edemiyorlar, oluþturduklarý halka saðlam adýmlarla hoplaya zýplaya dönmüyor. Yine de yüzleri gülüyor elbette. 3 Aralýk Dünya Engelliler Günü’nde Ýstanbul Taksim Meydaný’nda yapacaklarý

gösterinin provasýný yapýyorlar, tüm engellere raðmen hayata ne kadar baðlý olduklarýný bir kez daha göstermek için. Onlarý sosyal hayata daha bir baðlayan bu heyecanlý hallerini görmek için okullarýna konuk olduk. Mehmet Oyal Özel Eðitim Okulu’nda önce sýnýflarý dolaþýyoruz. Down sendromlu, otistik ya da fiziksel engelli çocuklarýn sosyal hayata kazandýrýlmasý adýna nasýl bir eðitim aldýklarýný yakýndan görme imkâný buluyoruz az çok. Sýnýflarý gezerken bizi uzunca süre þaþkýnlýða sevk eden bir çocukla tanýþýyoruz. Bir anda Dustin Hoffman ve Tom Cruise’un ünlü filmi Yaðmur Adam’ýn içine dalýveriyoruz. Hani þu otistik ve inanýlmasý güç derecede güçlü bir hafýzaya sahip otistik kardeþini babasýnýn mirasýna


ZAMAN konmak için rehin alan üçkaðýtçý bir gencin hayatýný anlatan film. Ýþte o filmin Raymond adlý karakteri, zehir gibi hafýzaya sahip Yaðmur Adam’ý karþýmýzda sanki. 11 yaþýndaki Burak Bulut’un öyle bir hafýzasý var ki doðum tarihinizi söylediðinizde size gününü anýnda söyleyebiliyor. Hemen bir deneyelim istiyoruz. Arkadaþýmýz hemen atýlýyor denemek için. “Doðum tarihim 10.07.1981. Hangi gün doðmuþum?” diye soruyor. Burak’ýn hiç düþünmeden verdiði cevap ‘cuma’ oluyor. Hemen cep telefonuna sarýlýyor arkadaþýmýz. Burak’ýn hýzlý cevabý karþýsýnda elleri ayaðý birbirine dolaþýyor. Burak cevap verirken geçen süreyle ayný zamanda teknolojiyi kullanamýyor bile. Neyse ki sonunda menüden takvime ulaþýp doðum tarihine gidebiliyor. Ýþte o an

11

sadece hep beraber duraklýyoruz þaþkýnlýktan. Burak’ýn yeteneði bununla da sýnýrlý deðil. Hocasý Ali Tuncay, “O, bizim Yaðmur Adam’ýmýz.” diyor ve ekliyor: “Sadece benim bildiðim dokuz kitabý ezbere biliyor. Sayfasýný söyleyin size cümle cümle anlatsýn.” Burak’ýn bir de kelime ve cümleleri harflerle konuþma gibi ilginç bir yeteneði var. Örneðin o ‘Bugün nasýlsýn?’ cümlesini þöyle kuruyor: ‘2,25,7,26,16 16,1,21,10,14,2110,16’ Bunu yaparken de öyle uzun zaman geçmiyor aradan. Okulun beden eðitimi öðretmeni Süleyman Bolat, çok da þaþýrmamamýz gerektiðini söylüyor. Otistik çocuklarýn hafýzalarýnýn çok yüksek olabileceðini belirtiyor. Onlarýn daha çok soyut kavramlarý anlamada sýkýntý yaþadýðýný söylüyor. Özellikle grup çalýþmalarýyla bu

HOLLANDA

sýkýntýyý aþmaya çalýþtýklarýný ifade eden Süleyman Bolat, þöyle konuþuyor: “Bu çocuklarýmýz eðitime baþladýklarýnda sýnýfta oturma, tuvalete gitme gibi temel alýþkanlýklarý öðreniyorlar. Ardýndan kendi aralarýnda sosyalleþtikçe soyut kav-

GÜNDEM

6 ARALIK 2008

ramlarý da algýlamaya baþlýyorlar. Örneðin Burak, geçtiðimiz Öðretmenler Günü’nde bütün öðretmenlerini tek tek gezip günlerini kutladý.” Her türden engelli çocuðu eðittiklerini sözlerine ekleyen Bolat, sýnýf derslerinin yaný sýra grup çalýþmalarýna, toplu etkinliklere büyük önem verdiklerini söylüyor. Böylece engelli çocuklarýn sosyal uyum adýna daha bir geliþme saðladýðýný ifade ederek sözlerini þöyle sürdürüyor: “Engelli çocuklarda davranýþ problemleri, geniþ ölçüde iletiþim sorunlarýndan kaynaklanýyor. Sosyalleþme dilin kullanýmýyla doðrudan ilgili. Bu nedenle çocuðun dilini kullanacaðý, iletiþim becerilerini geliþtireceði etkinlikler düzenlemeye, oyunlar oynatmaya gayret gösteriyoruz. Taksim’deki gösterilerimiz de bunlardan biri olacak.”


GÜNDEM

ZAMAN

12

HOLLANDA Foto: Turgut Engin

6 ARALIK 2008

Türkiye artýk genç deðil! Bilgilerimizi ve ezberlerimizi gözden geçirelim. Artýk genç bir nüfusumuz var, bu bizim en büyük avantajýmýz diyemeyeceðiz. Çünkü; 0-19 yaþ sabitlenmiþ durumda. Yani hiç artmýyor. Önümüzdeki 15 yýl içinde ise genç nüfus azalmaya baþlayacak, yaþlý nüfusu ise hýzlý bir artýþla katlanacak.

EMÝNE DOLMACI

T

ürkiye’nin Avrupa Birliði serüveni, hem çoðumuzun ömründen çok uzundur hem de zorlu bir mücadeleyi içerir. Bu süreçte avantajlarýmýzý sýralarken de, yaþlanan ve yaþlanmaya devam eden Avrupa’ya karþý ‘genç nüfus’ avantajýmýz ortaya koyulur. Ekonomi, demokratikleþme ve standartlar

konusunda bizim birtakým eksikliklerimiz vardýr ama nüfusumuz gençtir, arkasýndan da gürül gürül gelmektedir. Bu yanlýþ, eksik ve bundan da önemlisi eskimiþ bir bilgi. Bu yanlýþ bilgiyi düzelten Orta Doðu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Öðretim Üyesi Doç. Dr. Hakan Ercan, “Türkiye 10-15 yýl daha genç sayýlýr, ama ondan sonra sürekli yaþlanýyor.” diyor. Ona göre, AB ülkelerinin sorunu yaþlý nüfus


ZAMAN

13

HOLLANDA

bizim de artýk sorunumuz olacak. de hep genç nüfusunu bir avantaj AB’ye üye olduðumuzda da genç olarak sunuyor. Ancak, yeni verilere deðil orta yaþlý bir ülke olacaðýz. Bu göre hem genç nüfus azalýyor hem durumda ne genç nüfusumuz avan- de AB’de yüzde 18’lerde genç iþsizlik taj olacak ne de kolayca istihdam var. Bunun hâlâ bir avantaj olarak saðlayacaðýz. Ercan, genç iþsiz oraný- sunulmasýný, daha çok yabancý sernýn yüzde 18’lerde bulunduðu AB’ye maye giriþine baðlayan Hakan Ercan, üyelik öncesinde zorunlu eðitimin 12 “Açýðýmýzý bu þekilde kapatýrsak yüksek faizle borçyýla çýkarýlmasýný lanma gereði çözüm olarak gösolmuyor ve bu kayteriyor. naklarý kendimiz Türkiye’deki genç nüfus üzerine için kullanýyoruz. deðerlendirmeleri AB bu güveni ve 2050 yýlý nüfus proistikrarý saðlýyor.” jeksiyonlarý üzerindiye konuþuyor. AB den yapan iktisatçý üyesi ülkelerde Hakan Ercan, þu doðurganlýk oraný anda Türkiye’de 0düþüyor, ortalama 19 yaþ grubunun ömür uzuyor. Yaþlý, sayýsýnýn sabit olduzengin ve azalan ðunu hatýrlatýyor. bir nüfus seyri var. Giderek 25 yaþ, 30 Bu coðrafyayý ise yaþ ve diðer yaþlarýn yoksul, genç ve da sabitleneceðini, artan bir nüfus çevher yaþ grubunda reliyor. AB ne Hakan Ercan aþaðý yukarý 7 milyapacak? Hakan yon insan olacaðýný Ercan’a göre bu söylüyor. Bu sadece genç nüfusun sorunun cevabýný aramamýn bir sabitlenmesinde kendini göstermi- sonucu yok, çünkü cevabý kimse yor. Yine istatistikler ve resmi veremiyor. En iyi ihtimal dýþardan rakamlara göre, Türkiye’nin 65 yaþ iþçi getirecekler. Ýktisatçý Ercan’a üzerindeki nüfusu da hýzla artýyor. göre, onlarýn karþýlaþtýklarý sorunlarý Þu anda yani 2008’de yüzde 5,5 olan, biz de 10-15 yýl sonra yaþayacaðýz. 2012’de yüzde 7’ye yükselecek yaþlý Þu anda sosyal güvenlik sistemimiznüfus, 2039’da yüzde 14 olacak. Bu deki açýklar, yakýn gelecekte içinden noktada, Baþbakan Recep Tayyip çýkýlmaz bir hal alacak. Genç iþsizliErdoðan’ýn, sýk aralýklarla tekrarladý- ðinden sonra kapýda sosyal güvenlik ðý 3 çocuk sahibi olma önerisi dikka- sorunu, bütün kazanýmlarý yok edeti çekiyor. Nüfus hareketlerinin dün- cek bir kara delik olarak bekliyor. yada devlet müdahaleleriyle ya da Nüfus, gençlik ve istihdam konutemennilerle deðiþmediðini söyleyen larý bir araya gelince ekonomik kriz Ercan, bunun tek ama aksi örneðinin de önemli bir soru iþareti olarak karÇin olduðunu hatýrlatýyor. AB ülke- þýmýza çýkýyor. Hakan Ercan’a göre, lerinin pek çok teþvik yapmasýna ekonomik kriz önümüzdeki 2-3 yýlýn raðmen bunu saðlayamadýðýný belir- sorunu olacak. Ancak kriz bahaneten Ercan, “3 çocuk argümaný bir siyle istihdama iliþkin tedbirler alýtemennidir, hoþtur, ama gerçekçi nýrsa, aciliyet hissi iyi ve hayýrlý deðildir. Çünkü kadýnlarýn doðursonuçlar yaratabilir. Gençlere yöneganlýklarýný belirleyen kentleþme ve lik bir istihdam paketi ortaya koymak eðitim düzeyleridir. Eðitim düzeyi için bir vesile bile olabilir. Ancak, arttýkça evlenme yaþý gecikiyor ve gençler için kriz her zaman kötü doðuracaðý çocuk azalýyor. Bu etkileyici bir unsur. Çünkü krizlerde durumda aile baþýna ortalama 2 iþ tecrübesi olmayan veya eðitimsiz çocuk görünüyor.” diyor. Bunun özel bir çabayla deðiþtirilebileceðine kesim her zaman dezavantaj yaþýyor. inanmýyor, ancak Türkiye gençliðini Birçok firma, rekabet gücü olmadýðý yetiþtirerek, katma deðer yaratarak için kapanacak. Bir silkelenme fýrsatý tanýyacaðý için tamamen de olumsuz iyi bir yere gelebilir. okunmayan bu tabloda, kapanan Psikolojik avantaj iþyerleri nedeniyle yaþanacak artý olarak kullanýyoruz istihdam sorunu da iþsizlik sigortaTürkiye, AB ile yaptýðý müzakereler- sýyla dengelenmeli.

GÜNDEM

6 ARALIK 2008

Ýstihdamda bu kez sözü gençler aldý Genç istihdamý konusunda ilk kez ulusal bir kongre gerçekleþtirildi. Ýki hafta önce Çorum’da 25 kamu kuruluþu, sendika ve gençlik sivil toplum örgütünün katýlýmýyla, ÝLO; UNDP ve Dünya Bankasý’nýn desteðiyle yapýlan kongrede, kýsa, orta ve uzun vadeli stratejiler üzerinde duruldu. Her kurumdan temsilci ve gençlerin katýldýðý atölye çalýþmalarýnda, gençler ellerine mikrofonu alarak yol haritasý önerdiler. Bu öneriler arasýnda en önemlisi Ýþ Kur ve gençlerin birlikte projeler üretmesi önerisiydi. TOG ve Habitat Ýçin Gençlik Derneði, istihdam alanýndaki iyi örnek oluþturabilecek projelerini sundular. AB sürecinde gençlere yeni imkânlar duyuruldu. Fonlar hakkýnda bilgi verildi.

Herkes için politika geliþtirmeliyiz UNDP Ýletiþim Koordinatörü Aygen Aytaç: Gençlerin ekonominin motoru, ülkenin geleceði, AB’ye iþgücü olarak görülmesindense, kendisinin, ideallerinin, sorunlarýnýn dinlenilmesi için iyi bir platform bu. Ýnsani geliþim açýsýndan bakýldýðýnda önemli olan; gençlerin seçeneklerini artýrmaktýr. 2008 Ulusal Ýnsani Geliþme Raporu’nun çok temel bir bulgusu var. Türkiye’de 15-24 yaþ arasýnda 12 milyon genç var. Bu gençlerin orta halli, eðitimli, saðlýklý gençlerden oluþmadýðýný unutmamak lazým. Yüzde 30’u öðrenci, yüzde 30’u çalýþýyor. Yüzde 40’ý atýl. Bu oran 5 milyona tekabül ediyor. Bunlarýn 1 milyonu iþ arýyor. 300 bini iþ aramaktan ümidini kesmiþ, 650 bini engelli, 2,2 milyon genç kadýn ise ne iþ arýyor ne de okuyor. Gençlik politikalarýnda stratejiler geliþtirilirken bunun sadece bir eðitim ve istihdam politikasý olduðunu düþünmemeliyiz. Bu gençlerin tümünü kapsamasý lazým.

Türkiye’de her dört gençten biri iþsiz TÜÝK verilerine göre, Türkiye’deki genç iþsizliði oraný 2007 yýlý ortalamasýnda yüzde 19,6 olarak ortaya çýkýyor. Bu oran, yüzde 3,2’lik eksik istihdam oraný ile birlikte 22,8 oranýnda atýl iþgücü olarak karþýmýza çýkýyor. Kentlerde genç iþsizliði oraný yüzde 21,8’e yükseliyor. Eksik istihdamla birlikte ise atýl iþgücü oraný olarak yüzde 24,5 rakamý ortaya çýkýyor. Bu rakama göre de, Türkiye’de her dört gençten biri iþsiz. Bunun yanýnda, eðitime devam etmeyen ama ayný zamanda çalýþmayan gençlerin oraný da önemli bir veri. OECD’nin bu durumu belirtmek amacýyla kullandýðý atalet kavramýnda Türkiye yüzde 35 rakamý ile üye ülkeler arasýnda ilk sýrada geliyor. Bu oran OECD genelinde yüzde 9, AB genelinde ise yüzde 7 seviyesinde seyrediyor.


KÜLTÜR

ZAMAN

6 ARALIK 2008

14

HOLLANDA

Biricik dostum, sevgili günlük “Merhaba çocuk, iye böyle baþladým bilmiyorum, ama bu giriþ, Peter Pan’ý okuduðum an bu yana beni hep uðumd çocukl etkilemiþtir. Peter Pan da bu sözlerle baþlar ve sonra kuþlar ve periler arasýnda kalabilmek için büyümek istemeyen bu çocuðun inanýlmaz maceralarýna sürükler okuyucuyu.” Bu satýrlar, Nasuh günlüðünden. Mahruki’nin baþladý yazhaliyle Hangi ruh maya, bilinmez ama görülen o ki onun da hayatýna, yaþadýklarýna bir tanýk, günlüðü. Çocukluðumuzda ve gençliðimizde adýna “arkadaþ” dediðimiz bir deftere sarýlýrýz. Küçük, büyük, beyaz, siyah, kýrmýzý fark etmez. En güzel anlarýmýzda da onu isteriz yaný baþýmýzda, en kötü zamanlarda da. Hayat boyu, köþe bucak saklamaya gerek duyduðumuz tek þey olur belki de. Peki, neden ille de yazmaya ihtiyaç duyarýz? Hemen hepimizi ilgilendiren bu konuyu Doç. Dr.

N

FÝKRÝYE SENA ÇELÝK

Kemal Sayar’a soruyoruz. Sayar konuya psikoterapi yönüyle bakýyor. Ona göre; insaný terapiye götüren þey, bir rahatsýzlýðý tedavi etmek kadar bir sýkýntýyý paylaþarak onun yükünden kurtulmak arzusu. “Ýþte bu noktada” diyor Sayar: “Yazmak, kimi zaman sýkýntýlarýmýzý anlattýðýmýz öteki olur, bizi sessizce dinler, yargýlamaz. Çoðu insanýn da aradýðý zaten, onlarý suçlamayan bir dinleyicidir.” Günlüðü düzenli olarak gençler tutuyor ama bir ömür günlük tutanlara rastlamak da mümkün. Günlükte nasýl bir sýr vardýr ki belli bir yaþýn üstüne geldikten sonra bile, çoluk çocuk sahibi insanlar hâlâ yazýp çizmeye devam ediyor? Sayar, Kimileri, günlüðü kadim bir dost olarak gördüðünü söylüyor. Anýlarýndan vazgeçmek

istemeyen, geçmiþini yaþatmak için yazan kimselerin varlýðýndan söz ediyor ve “Onlar için günlük, hafýzayý diri tutmanýn bir yolu.” diyor. Ýskender Pala ise, “Günlük, insan ruhunun masumiyetle, durulukla kendi iç muhasebesi ve belki biraz da itirafý sayýlabilir.” diyor. Pala’ya göre; dürüst davranarak tutulmuþ günlükler, hem günlük tutan kiþinin sanatsal ve edebi kimliðine açýlým hem de dönemin sosyal þartlarýna yakýndan bir bakýþý veriyor. Doðu toplumlarý, itiraf etmeyi pek sevmedikleri için günlük tutma alýþkanlýðýnýn, Doðu’da yaygýnlaþmadýðýný belirtiyor Pala ve ekliyor: “Ýyi bir günlük yazarýnýn kelimelerle ve edebiyatla dostluðu yadsýnamaz.” Ona göre; çocuklarýtutmaya günlük mýzý alýþtýrmalýyýz ki ileride mekanik insanlar olmaktan öte, hayatý anlayan, yaþayan, tasvir edebilen ve kelimelerle dostluk kurabilen bireyler yetiþtirebile-


ZAMAN

lim. Pala, “Günlük alýþkanlýðýnýz var mý?” sorusunu “Günlük tutmanýn deðerini anladýðýmda yazmaya baþladým.” þeklinde cevaplýyor. Yayýmlanan günlükleri edebî deðer biçerek deðil, yaþananlarý anlamak için okuduðunu söyleyen Pala, “Edebi deðerin üsluba, kimliðe, yeteneðe baðlý.” diyor ve kimi günlüklerin dizi film olduðunu, sadece okunduðunu, kimisinin ise dönemin belgesi olduðunu belirtiyor. Edebiyat tarihinde kendine yer edinmiþ günlükleri önemli günlükler de var. Lev Nikolayeviç Tolstoy’un “Günlükler”i onu yazarlýðýnýn yanýnda öz kimliðiyle tanýma fýrsatý da sunuyor okura. Dillendirmediði duygularýný, düþündüklerini tüm açýklýðýyla ortaya koyar Tolstoy’un “Günlükler”i. Samimiyetiyle karþýsýna geçer Tolstoy okurun ve hem karmakarýþýk ruh halini hem en hüzünlü anlarýný sergiler. Boris Yeltsin’in imzasýný taþýyan “Geceyarýsý Günlükleri” de bu yöntemle, gizli gizli, herkes köþesine çekildikten sonra kaleme alýnmýþ, Rusya ve dünya politikasýyla ilgili notlardýr. Hükümetteki karýþýklýklar, mali çöküþ, yeni bir lider arayýþý, acýmasýz seçim kampanyasý ve Vladimir Putin’in yükseliþi gibi çok önemli gerçekleri dürüst bir þekilde açýklar bu notlar. “Geceyarýsý Günlükleri”, Baþkan Yeltsin’in Rus siyasetindeki son on yýlýný anlatmakla kalmaz; bir baþkanýn en mahremini, ailesini, hayata dair acý-tatlý yaþanmýþlýklarý büyük bir cesaretle özetler. “Geceyarýsý Günlükleri”, Rusya’daki siyasal reformlarýn tarihi olduðu kadar, Rusya’nýn demokratik yollarla seçilen ilk baþkaný Yeltsin’in de kiþisel tarihidir. ‘Liderler Hapishanesi 12 Eylül Günlükleri’ de bilinen siyasi günlüklerden. Oral Çalýþlar, cezaevi günlüklerinde, 12 Eylül öncesi liderlerinin darbe iç hatalarýný, öncesindeki hesaplaþmalarýný ve piþmanlýklarýný yazar. ‘Liderler Hapishanesi’ günlüðü, bu boyutlarýyla günümüz siyasilerine de önem-

15

HOLLANDA

Kemal Sayar

Ýskender Pala

ki Nasuh Mahru

li bir ders niteliðindedir. Ve, “Bir Daðcýnýn Güncesi”... Kaleme alan, Nasuh Mahruki. Sovyet Asya’nýn en yüksek beþ daðýna týrmanarak “Kar Leoparý” unvanýný alan ve Everest’e çýkan ilk Türk daðcýsýnýn, Tien-Shan daðlarýndaki iç yolculuðunun öyküsü, bu günlük. “Çocukken tuttuðum naif günlükleri saymazsak ilk ciddi günlük deneyimim, 24 yaþýndayken, Kazakistan ve Kýrgýzistan’a, 7010 metrelik Khan Tengri daðýnýn ilk Türk týrmanýþý için gittiðim 1992 yýlýnda oldu.” diyor Mahruki ve niçin günlük tuttuðunu, bu günlükleri neden kitaba dönüþtürdüðünü þu sözlerle açýklýyor: “Bu günlüðü tutmamdaki amaç, o güne dek hayatýmýn en büyük, bilinmezlikle dolu yolculuðuna, bütün riskleri baþtan göze alarak çýkarken, baþýndan sonuna her þeyi kayýt ederek, hem süreci sürekli olarak kontrol edebilmek hem benden sonra bu daða gidecek daðcýlara yol göstermekti.”

“Günlük tutmayý, her þeyin en açýk ifadesi olarak mý görüyorsunuz?” sorusunu “Çok özel bir coðrafyada, çok özel bir deneyimi, ilk kez bir Türk daðcýsý olarak yaþayacaðýmý zaten baþýndan beri biliyordum.” sözleriyle cevaplýyor Mahruki. “Ýþin içine tehlikeler girince, insan kendine karþý daha açýk, dürüst ve içten davranýyor ve her þeyi en doðal haliyle dile getiriyor. Gerçek bir hayatta kalma mücadelesinde hiçbir maske kalamaz insanýn üzerinde, ne iseniz o olursunuz.” diyor. Yazmanýn kendisi için en iyi öðrenme metotlardan biri olduðunu da söylüyor Mahruki. “Ýçimden geldiði gibi yazýyorum, yayýmlanmasý beni ancak mutlu eder.” diyor. “Günlük tutma sebebim yaþadýklarýmý paylaþma tutkusundandýr. Çok az insana nasip olan coðrafyalara ulaþma þansým oldu bu yaþamda.” diyerek de yazmanýn, hayatýnda hem geliþim hem psikolojik anlamda çok önemli bir yer tuttuðunu belirtiyor.

KÜLTÜR

6 ARALIK 2008


GÜNDEM

ZAMAN

6 ARALIK 2008

16

HOLLANDA

Müþteri velinimetimizdir ama gerçekten! Gündemimizde kriz var. Herkes daha kara günlerin geleceðini düþünüp kendince gardýný alýyor. Eskisi gibi her istediðimizi almak yerine daha dikkatli davranýyoruz. Hal böyle olunca birçok maðazada müþteri özlemi baþlýyor. Maðazanýn kapýsýný aralayan her müþteri tam anlamýyla velinimet olarak görülüyor. Artýk herkes müþteriye karþý daha bir kibar davranýyor.

RAHÝME SEZGÝN

B

ir zamanlar müþteri velinimetti. Alýþveriþ etiketler ile yazarkasaya mahkum deðildi. Dükkan ve maðaza sahipleri müþterisini tanýr, onun alýþkanlýklarýný, neyi nasýl istediðini bilir, parasýný alýrken gönlünü de kazanýrdý. O mütevazý dükkanlar yerini büyük alýþveriþ merkezlerine býraktýkça bu iliþki zayýfladý. Müþteri de velinimet olmaktan çýktý. Bugünlerde, dünyayý iyiden iyiye saran ekonomik kriz ve bunun ülkemizde yol açtýðý durgunluk müþteriyi yeniden kýymete bindirmiþe benziyor. Çünkü insanlar þimdi parasýný daha temkinli harcýyor. Herkes ayaðýný yorganýna göre uzatmaya çalýþýyor. Hal böyle olunca, çarkýný döndürmek iste-

yen maðazalar, ayaðýna gelen müþteriyi eli boþ göndermek istemiyor. Onun gönlünü kazanmak için her yolu deniyor. Hatýrý sayýlýr indirim oranlarýna, güleryüz, ilgi ve kibarlýk da eþlik ediyor. Maðazalar neyse de, taksi þoförlerinin tutumu insaný hayrete düþürüyor. Eskiden kýsa mesafe yolcusunu arabadan indiren taksiciler, þimdilerde iki adýmlýk yol için bile müþteri almaya razý gibi. Anlayacaðýnýz piyasadaki durgunluk herkesi biraz kibarlaþtýrmýþ. Krizin tek iyi yaný da bu olsa gerek. Artýk eskisi gibi her aklýmýza geldiðinde maðazadan içeri süzülüp alýþveriþ yapma devri sona erdi. Dünyaya tezden bir haber salýndý. Global kriz var ve buna yakalanmamak mümkün deðil. Henüz kazancýmýzý, yaþamýmýzý etkilemiyor ama psikolojimizi çoktan etkiledi. Öyle rahat rahat davranma devrini geride býrakmak gerektiðine ikna olduk bir kere. Ama yine de insan alýþkanlýklarýndan hemen vazgeçemiyor. Her gün olmasa da haftada bir alýþveriþ merkezine uðrayýp en azýndan bir iki parça bir þeyler karýþtýrmadan olmuyor. Alýþkanlýk her zamanki alýþkanlýk ama karþýlaþýlan muamele daha bir baþka. Maðazadan içeri adým atar atmaz üç-dört tezgâhtar etrafýmýzda toplanýyor. Her biri bizi memnun etmek için azami gayret içerisinde. Bir an insan kendini önemli bir þahsiyet gibi hissediyor. Maðazadaki

herkes neredeyse memnuniyet derecemizi en yüksek noktaya çekmek için birbiri ile yarýþýyor. Tamam, biliyoruz ki bu tür maðazalarda müþteriye belirli bir standartta davranýlýr. Fakat bu kadar da deðil. Tam da “Acaba deðiþen ne?” diye düþünmeye baþlarken maðazadaki tek ya da birkaç müþteriden birisi olduðumuzu anlamamýz çok da uzun sürmüyor. Kriz eski müþterilerin çoðunu evlerine kovalayýnca maðazaya adým atanlar adeta velinimet olarak görülüyor. Kriz kibarlýðý da burada kendini had safhada gösteriyor. Madem kriz tezgâhtarlarý daha sabýrlý ve ilgili hale getirdi, þýmarýklýk yapýp bunun derecesini ölçmemek olmaz. Ýlgiye teþekkürler ama kriz var! Ýlk hedef bir alýþveriþ merkezindeki ayakkabý maðazasý. Ýtiraf etmek lazým, kriz öncesi de defalarca uðradýðýmýz bu maðazada her zaman belli bir nezaket ile karþýlanýrdýk. Fakat kalabalýðýn arasýnda “Af edersiniz bunun 38 numarasý var mý?” sorusunu tezgâhtara duyurmak için giriþtiðimiz cambazlýðý artýk yapmak zorunda deðiliz. Hatta birkaç modeli beðenip kararsýz kaldýktan sonra “Acaba þunu da denesem bana gýcýk olacaklar mý?” diye içimizden geçirme gereði bile duymuyoruz. Kriz öyle bir atmosfer oluþturmuþ ki neredeyse bütün maðazayý denesem kimsenin sesi çýkma-

yacak, suratý asýlmayacak. Bütün gün sinek avlamaktan sýkýlan tezgâhtarlar gelen müþteriye özel muamelenin en hasýný sunuyor. Denedikçe deniyoruz. Sýkýlmadan, bozulmadan her istediðimiz model anýnda bize sunuluyor. Bu kadar ilgi, bu kadar nezaket insaný mutlu etmesine ediyor. Fakat bu kadar nezaketten sonra bir þey almadan maðazayý terk etmek de insana zor geliyor. Ýþte burada da kibarlýðýn insanýn üzerine kurduðu hâkimiyet ortaya çýkýyor. Oysa bazen aþýrý ilginin, nezaketin getirdiði mecburiyete mahkûm kalmamak için belirli maðazalardan içeri girmemek gibi kararlar alýr insan. Ama madem kriz kibarlýðýný test ediyoruz o zaman “ilgi þahane ama kriz bahane” diyerek bir þey almadan çýkýyoruz. “Teþekkür ederim çok beðendim ama indirime raðmen bu kriz ortamýnda pahalý geldi.” gibi cümle ile durumu toparlayýp kendimizi maðazanýn dýþýna atmaya bakýyoruz. Üzüntü ile birlikte “yine bekleriz” nidalarý ile uðurlanýyoruz. Uðraþtýrýp almamamýza raðmen kýzmýyor tezgâhtar kýsmý. Anlamakla beraber durumu yine de “keþke alsaydýnýz” der gibi bakýyorlar. Yýllardýr geçimini tezgâhtarlýk yaparak saðlayan Ayþe Kadý iþlerin durgunluðundan bahsediyor. “Siz de haklýsýnýz tabii, insan bir þey almaya güvenemiyor. Böyle iþler, aramýzda iþten çýkarýlanlar olacak.”


17

Foto: Zaman

kontrol etmek. Giyim-kuþam maðazalarý kadar olmasa da burada da müþteri yoðunluðu azalmýþ. Masamýza oturur oturmaz yanýmýzda bitiveren garsona sipariþleri veriyoruz. Yoðunluk az olunca kýsa sürede yemeðimiz geliyor. Maksat kibarlýðý ölçmek madem, hemen bir çýkýntýlýk yapýp masadan memnun olmadýðýmýza karar verip baþka bir yere geçmek istediðimizi söylüyoruz. Hiçbir itiraz ile karþýlaþmadýðýmýz gibi kimse surat da asmýyor. Gayet nazik bir þekilde masamýz istediðimiz þekilde deðiþtiriliyor. Fakat aksilik bu ya bu defa da yan masada oturan ailenin çocuðunun çýkardýðý

Krizin yaydýðý olumsuz atmosfer adeta insanlarda aþýrý bir nezaketi de beraberinde getirdiðini keþfedince insan ‘Taksi þoförlerinde durum ne?’ diye sormadan edemiyor. Hemen hemen herkesin taksiciler ile yaþadýðý olumsuz bir anýsý vardýr. Daha taksinin kapýsýný açmadan “Nereye gideceksiniz, orasý yolumun tersi...” demeler, daha taksiye biner binmez “Oh sonunda yerleþtim.” diye içimizden geçirirken, “Fatih lütfen” dediðiniz an “O tarafa gitmiyorum.” deyip yakýn mesafe olduðu için kapý dýþarý edilmeler aþina olduðumuz davranýþlar. Taksiciler üzerindeki denememize Þirinevler’den baþlýyoruz. Taksi çevirip havalý bir giriþ yaptýktan sonra “Lütfen Yenibosna.” diyoruz. Tabii iþiteceðimiz bir araba dolusu lafa hazýrlýklý olarak. Fakat hayret, kimsenin sesi soluðu çýkmýyor. Beþ dakika geçmeden Yenibosna’ya varýyoruz. Þoförde hiçbir sinirlenmiþ ibaresi göremiyoruz. Ýstisnadýr diyoruz ama þaþýrtýcý ikinci bir vaka ile daha karþýlaþýyoruz. Ömür’de yarým saat, gelmeyen bir sarý minibüsü bekledikten sonra,

6 ARALIK 2008

LIKL ARI R!Z KÝBAR TÝMDEN K MEMLEKE

gürültü bizi rahatsýz ediyor. Tekrar bir masa deðiþikliði þart oluyor. Bu defa garsonlarýn surat asarak bize yardýmcý olduðunu sanýyorsanýz yanýlýyorsunuz. Gayet nazik bir biçimde yine masamýz deðiþtiriliyor. Mekândan ayrýlýrken garson ordusu tarafýndan adeta selamlanarak uðurlanýyoruz. Hani kendimizi baþbakan gibi hissettik desek yalan olmaz. Bu kadarý da insana pes dedirtecek cinsten. Þaþýrtan taksici manzaralarý

diyor. Bir maðazadan çýkýp ötekine dalýyoruz. Her þeyi gönlümüzün istediði gibi deniyoruz. Çoðu zaman bir tezgâhtar ordusu ile bu süreci gerçekleþtiriyoruz. “Nasýl, oldu mu?”, “Baþka renkleri var, denemek ister misin?” sorularý hiç eksilmiyor. Ýnsanýn bir an “Fazla ilgiden sýkýldým...” diye baðýrasý geliyor. Fakat nezakete nezaketle karþýlýk verip yola devam etmek lazým. Bu defa lezzetinden her daim emin olduðumuz ama müþteri yoðunluðundan yeterli ilgiyi görmediðimizden þikâyet ettiðimiz bir mekâna rotayý kýrýyoruz. Maksat kriz kibarlýðýnýn oraya uðrayýp uðramadýðýný

GÜNDEM

HOLLANDA

Foto: Kürþat Bayhan

ZAMAN

Cevizlibað’a kadar taksi ile geçip, oradan otobüs ile Unkapaný’na varmayý planlýyoruz. Malum ne kadar ucuza getirirsek o kadar iyi. Taksiye biner binmez ‘Cevizlibað’ diyoruz. Telefon konuþmamýzdan Cevizlibað’dan otobüse bineceðimizi anlayan taksi þoförü 15 liraya bizi Unkapaný’na götürmeyi teklif ediyor. O fiyat da yüksek gelince taksimetreyi tamamen kapatýyor ve “Tamam 10 lira olsun, sizi Unkapaný’na götürürüm ama cadde üzerinde býrakýrým, sokaða girmem.” diyor. Bundan iyisi can saðlýðý. Hem biz cüzi bir ücretle varacaðýmýz yere paþa paþa gidiyoruz hem de taksici boþ boþ beklemek yerine az kârla da olsa günü kurtarmýþ, kazanmýþ oluyor. Þu kriz ortamýnda bir kibarlýktýr almýþ baþýný gidiyor. Neredeyse bir çay ikram etmedikleri kusur kalýyor dersek yeridir. Müþteri hakikaten bu devirde velinimet olarak hizmetin en âlâsýný görüyor. Yani insan krizin olduðunu bir an unutayým dese kendini Niþantaþý’ndaki Gucci maðazasýna girmiþ, bu maðazaya girme cesaretini gösterdiðine göre zengin olduðundan þüphe duyulmayan özel müþteri statüsünde hissediyor.


YORUM

6 ARALIK 2008

ZAMAN

18

HOLLANDA

Eðitimde yeni bir uygulamaya doðru ilkokulu var. Bu okullar da diðer okullar gibi Hollanda Eðitim Bakanlýðý tarafýndan finanse ve kontrol ediliyor. Baþka bir tabir ile, un-þeker-su, her okula verildiði gibi bu okullara da veriliyor. Geriye helva yapýp yemek kalýyor. Ýyi helva yapmak için sadece malzeme yeterli deðil tabii. Ne gerekiyor? Ýyi bir aþçý ve güzel bir helva tarifesi. Buradan yola çýkarak þu sonuca varmak çok zor deðil. Okulla ilgili iyi aþçýlar orada çalýþan hemen herkes. En baþta iyi yöneticiler, müdür, öðretmenler ve diðer hizmetliler. Bu insanlar helva yapmayý bilmeliler ki, insanlara baþka bir tatlý çeþidi yedirmesinler. Ýnsanlar bu okullara çocuklarýný ayný zamanda dini bilgi alsýnlar, maneviyatlarý da geliþsin diye gönderiyorlar. Helva tarifesi ise okullarda uygulanan müfredat. Helva hikayesi yazýnýn buraya kadar olan bölümüyle ilgiliydi. Bundan sonrasý ise acý gerçekler. Geçenlerde Ýslam ilkokullarýyla ilgili, Eðitim Müfettiþliði tarafýnda yapýlan bir araþtýrma tabir caiz ise medyaya bomba gibi düþtü. Gazete manþetlerinde Ýslam ilkokullarýnda devlet parasýnýn kötüye kullanýldýðý boy gösteriyordu. Bu oran gerçekten ürkütücü; yüze 86. Ýnsanýn buna inanasý bile gelmiyor. Müfettiþlik karþýlaþtýrmak amacýyla diðer 46 okulda da ayný araþtýrmayý yapmýþ. Sonuç maalesef içler acýsý. Mesela bu 46 okulda devlet parasýný kötüye kullanma oraný çok düþük. Sadece bir okulda buna rastlanmýþ. Kötü durum sadece bununla sýnýrlý deðil. Rapora göre Ýslam ilkokullarýnýn hemen yarýsý ‘zayýf’ veya ‘çok zayýf’ okullar olarak tespit edilmiþ. Buna karþý diðer okullarda bu oran sadece onda bir oranýnda. Gazeteler zaten Ýslam’la, Müslümanlarla ilgili menfi haberlerle dolu. Bir de geçmiþi hiç de azýmsanmayacak kadar uzun olan Ýslam ilkokullarýnýn hem eðitimdeki

baþarýsýzlýðý, hem de devlet parasýný kötüye kullanmasýný okuyunca insanýn tüyleri diken diken oluyor. Ýster istemez insan þu soruyu soruyor kendine: Böyle mi olmalýydý? Öncelikle bu iþte direkt sorumluluðu olan insanlarýn þapkalarýný önlerine koyup iyice bir düþünmeleri gerekiyor. Nerede hata yaptýk? Helvayý neden yapamadýk? Bir iç muhasebe yani. Samimi bir özeleþtiri. Sonrasýnda hepimizin düþünmesi gerekir. Benim bu baþarýsýzlýktaki payým nedir diye. Esas itibariyle þunu da belirtmekte yarar var. Bu okullarýn diðer yarýsý baþarýlý. Baþarýlý olan Ýslam ilkokullarý da var yani. Tabi kurunun yanýnda yaþ da yanýyor. Baþarýlý olanlar gündeme bile gelmiyor. Son aylarda bu okullarýn özellikle yönetici kesiminde müspet diyebileceðimiz deðiþiklikler yaþandý. Bu okullarýn baðlý olduðu üst kurumun çiçeði burnundaki yeni müdürü, Ýslam ilkokullarýnýn yöneticilerinin büyük çoðunluðu-

nun yetersiz olduðunu dile getirip yeni okullar açmak yerine öncelikle mevcut okullara çeki düzen vereceklerini belirtti. Bu açýlýmlar, Ýslam ilkokullarýnýn ve burada okuyan çocuklarýn geleceði adýna ümit verici geliþmeler. Peki Hollanda’da baþarýsýz olan Hýristiyan veya belediyeye baðlý ilkokullar yok mu? Elbette var. Bu okullarýn da kendilerine çeki düzen vermesi gerekiyor. Bundan dolayý eðitimden sorumlu bakan yardýmcýsý Dijksma’nýn bir an önce çalýþmasýný bitirip yeni uygulamayý hayata geçirmesini bekliyoruz. Bunun yanýnda velilere de çok iþ düþüyor. Resmi yerlerden, çocuðunun okuluyla ilgili bilgi gelmeden önce harekete geçmeliler. Okul kalitesiz mi? Yolsuzluklar mý var? Bunu öncelikle deðiþtirmeyi denesinler. Mücadele etsinler. Olmuyor mu? Hemen daha iyi bir okul arasýnlar. Gerekiyorsa baþka bir semte, hatta baþka bir þehre bile götürmeli. Çocuklarýmýz bizim geleceðimiz, okullar da esasen hepimizin. Ýkisine de sahip çýkmak hepimizin boynunun borcu.

HOROZ ÝNÞAAT Kapý Pencere Güneþlik Kepenk Mutfak Banyo

Kalite fiyat deðildir

B

u yazýyý kaleme alýrken çok düþündüm. Öncelikle þunu belirteyim ki niyetim kimseyi incitmek deðil. Bu yazý eðitim kalitesine katký saðlamak amacýyla yazýlmýþ eleþtirel bir yazý. Mecliste, medyada ve genel olarak Hollanda kamuoyunda tartýþýlan Ýslam ilkokullarýyla ilgili son geliþmelerle ilgili düþüncemi ifade etmeyi, en azýndan bir eðitimci olarak üzerime düþen bir mesuliyet diye düþünüyorum. Sonuçta bu okullarýn baþarýlý olmasý hepimizi ilgilendiriyor. Zira bu okullarda okuyan çocuklar hepimizin geleceði. Eðitimden sorumlu bakan yardýmcýsý Dijksma, geçen hafta yaptýðý bir açýklamada, þayet çocuklarýnýn gittiði okul çok zayýf ise anne babalarý bu konuda doðrudan doðruya uyarmak gerektiðini açýkladý ve kendisinin de bunu yapmanýn imkanlarýný araþtýrdýðýný ekledi. Bence çok geç kalýnmýþ bir uygulama. Keþke daha önceden böyle bir uygulamaya gidilseydi. O zaman kalitesi düþen okullar kendilerine bir an önce çeki düzen verirlerdi. Çeki düzen vermeyenler de çürük elma misali piyasadan ayýklanýrdý. Çok hýzlý geliþen dünyamýzda bugün hemen hiç kimse okulun, eðitimin önemini inkâr etmiyor. Büyük çoðunluk, çocuðunu ilköðretime gönderirken onun iyi bir üniversiteyi bitirmesini ve güzel bir meslek sahibi olmasýný istiyor. Bunun yanýnda tahmin ediyorum çocuklarýný dini (Ýslam, Hýristiyan) ilkokullara gönderen veliler, onlarýn az da olsa dinini öðrenmesini hedefliyor. Genel itibariyle bunu yapan velilerin çýkýþ noktasý, okumamanýn kötü neticelerini bilmesi. Bazý veliler bunu bizzat kendi yaþamýþtýr bile. Yani kaba tabiriyle, diplomasý olmayan insana ne iþ var ne de aþ günümüzde. Hollanda’da ilk Ýslam ilkokulu 1988-1989 eðitim¬ öðretim yýlýnda Rotterdam þehrinde açýlýyor. Aradan neredeyse tam 20 yýl geçmiþ. Þu an itibariyle baktýðýmýzda Hollanda genelinde 40’ýn üzerinde Ýslam

Restorant Bar Kahvehane ve Cafeler de...

Bayra müb mýnýz ar olsunek

A dan Z’ye tüm inþaat yapýmý ÜCRETSÝZ FÝYAT SUNUMU

SÝGARA ÝÇME SALONLARI ÖDEMELERDE KOLAYLIK SAÐLANIR

Telefon: +31(0)6 81 77 41 93 - BENELUX


ZAMAN

19

Cömert Hâtem’in atýyla cennete doðru Üç basamak adýmlarýný bekliyor; cömertlik budur. Ýlki “Sehâ” Elindekinin küçük bir kýsmýný verebilme yetisi. Zira vermek zor. Ýkinci basamak “Cûd”, bu basamaða çýkanlar “az”ý kendilerine ayýrýp “çok”u veriyor gözlerini kýrpmadan. Hatýrlarýna gelir gelmez koþuyorlar deðiþtirmemek için fikirlerini. Üçüncü basamaða gelince, adý “Îsar”. En zoru.

A. ALÝ URAL

A

ðaçlar, renk renk keseler býrakýyor avuçlara. Irmaklar, her diyara hazineler taþýyor camdan develeriyle. Yaþlý hamallar gibi eðiliyor daðlar, dökmek için sýrtlarýndaki yükü. Güneþ milyonlarca taç daðýtýyor krallýðýný bölüþtürürken her sabah. Çiçeklerde tatlý bir telaþ, veballeri deðil kokularý taþýyorlar boyunlara. Bulutlar ne zaman bir araya gelseler can damlalarý düþüyor topraða. Toprak mý? Çoðaltýyor neye dokunsa nefesi. Hangi tohumu misafir etse, uðurlarken kervanlar baðýþlýyor. Yapraklar, yalnýz hýþýrdamýyor ateþi yükseldikçe yerin, gölgeler örüyor týðlarýyla. Rüzgârlar, kerem ulaklarý evrenin, kâh nefes taþýyorlar terkilerinde kâh bulut. Kâh çil çil tohumlar uçuruyorlar çiçekten çiçeðe, kâh çilli çocuklarýn uçurtmalarýný tepeden yýldýzlara. Ah yýldýzlar gümüþ paralarý göðün yýrtýlan kesesinden saçýlmýþ! Her gece bir lûtuf þöleni, her gece bir þehrayin! Bu ceylanlar mý kýþý ýsýtýyor gözleriyle? Bu kuþlar mý nota defterlerini saklamýyor güzden? Bu koyunlar mý süt nehirleri akýtýyor baharda? Bu atlar mý kan ter içinde her harman, her yaz doludizgin? Bu atlar evet. Hâtem-i Tâî’nin atlarý bunlar. Cömertliðin atlarý. Hele içlerinde biri var ki, mücevheri sahranýn. Daha mahfazasýnýn kapaðý aralanýrken sýzýyor ýþýðý. Göz açýp kapayýncaya kadar kat ediyor çölü. Toynaklarýnýn deðdiði yerden çiçekler fýþkýrýyor. Saf kan bir Arap atý, saf kan mutluluk Tay kabilesi için. Fakat Rum hükümdarý, sýnamak istiyor keremini Hâtem’in. “Madem cömertmiþ, isteyin gözünün nurunu!” Bir kýþ günü iniyor Rum misafirler çadýra. Hâtem, sevinçle sofrayý kurduruyor. “Þeref verdiniz!” Öyle güzel kokuyor ki et, kurtlar kuþlar çadýrýn etrafýna doluþuyor. Konuklar neþeyle doyuruyorlar karýnlarýný. Tatlýlar, meyveler alýyor sýrayý, sonra altýn keseleri, hediyeler. Uykularý gelince yataklar seriliyor atlastan, kuþ tüyünden yastýklar konuyor baþlarýna. Sabah olduðunda heyet gitmek için izin istiyor. Fakat ricalarý var. O meþhur atý, hediye edebilir mi kendilerine Hâtem. Gözünün nurunu baðýþlar mý misafirlerine? “Ah neden daha önceden söylemediniz!” diye iç geçiriyor Hâtem-i Tâî. “Fýrtýna vardý geldiðinizde. Ondan baþka hayvan yoktu çadýrýmýzda. Ben o ýþýktan atý sizlere kestim. Sofradaki kebap oydu!”

KÝTAP

HOLLANDA

6 ARALIK 2008

Kitap Kitap Kitap Kitap Kiþisel gerileyiþ kitabý Kiþisel geliþim kitaplarýnýn zararlý olduðunu ve bu kitaplarýn þeytana, kapitalizme hizmet ettiðini iddia eden yazar, kitaplarda geçen ifadeleri ayet ayet Kur’an-ý Kerim ile karþýlaþtýrarak ispatlýyor. Neo-tasavvuf olma özelliðiyle de bir ilk olan kitap, kiþisel geliþimin insanýn nefsini kýþkýrtýp hepimizi bir tüketim nesnesi haline getirdiði gerçeðine odaklanýyor. Ýnsaný ürün haline getiren kiþisel geliþim kitaplarýna karþý Kur’an’ý rehber gösteren kitap taþlarý yerinden oynatmaya aday. Bülent Akyürek Ýçinizdeki Öküze Oha Deyin! 320 sayfa Kent Kitap

Düþüncenin arkeolojisi

Meþin kaplý sözlükteki kelimeyse, “Cömert”di bu kez. Fars ilinden “cuvan-merd” olarak yola çýkmýþ, Türk iline geldiðinde “cömert” olmuþtu. Âlicenaplýk ve mertliðin kesiþtiði her noktada bir yýldýz doðuyordu. Bir kutup yýldýzý yolda kalmýþlara elini uzatan. Bir kader yýldýzý Ýmam Þafiî’den þiirler okuyan: “Cömert olmazsanýz baþýnýzdan ne iþler geçer/ Zira elleriniz/ Açýlýp kapanmaya muktedirler…”, “Bir dilenci gördüðünde saklanýrken insanlar/ Rabbimden isteyenle, rabbimin arasýnda/Ne bir engel, ne de perde var...”, “Verdiðini alýrsýn her hâlükârda/ Cömertlik,/ Kusur etmez sana ihsanda.” Yalancý þairlerden deðildi o söylediðiyle çeliþen. Ýþte Sanâ’dan Mekke’ye gelirken yanýnda on bin dinarý vardý. “Mülk edinmek istersen yardýmcý olalým!” dedi dostlarý Mekke’ye adým atmadan daha. Ýmamsa bir çadýr kurdurdu þehrin ucunda. Paralarý yýðarak bir örtünün üzerine, avuç avuç daðýttý tükenene kadar dað. Çok mu zengindi? Evet. “Ýyilik ve imandan yap sen hazineni” sözü ona aitti. Vefatý yaklaþtýðýnda “Falanca zata söyleyin, ben öldükten sonra o yýkasýn beni!” demiþ, çok geçmeden ayrýlmýþtý dünyadan. O zat ulaþtýðýnda eve borç defterini sordu Ýmam’ýn. Yetmiþ bin dirhem borcu vardý Þafiî’nin. Hepsini ödedi de tek tek, sýrlý vasiyetin sahibi, þaþkýn bakýþlar arasýnda iç geçirdi: “O’nu yýkamam budur!” Üç basamak adýmlarýný bekliyor; cömertlik budur. Ýlki “Sehâ” Elindekinin küçük bir kýsmýný verebilme yetisi. Yeti, evet. Zira vermek zor. Ýkinci basamak “Cûd”, bu basamaða çýkanlar “az”ý kendilerine ayýrýp “çok”u veriyor gözlerini kýrpmadan. Hatýrlarýna gelir gelmez koþuyorlar deðiþtirmemek için fikirlerini. Üçüncü basamaða gelince, adý “Îsar”. En zoru. Baþkasýný kendine tercih etmek, “vermek” için “mahrumiyet.” Ah! Kays b. Sa’d hastalandý da arkadaþlarý gecikti ziyarette. “Sana borçlarý vardýr, utançlarýndan gelemiyorlar,” denilince, doðrulup yataðýndan “Dostlarýn ziyaretine mani olan malý ne yapayým ben!” diye inledi. Bir tellal çýkardý þehre sonra. “Kimin Kays’a borcu varsa helaldir!” diye çýnlattý sokaklarý. Akþam üstü hareketlendi evinin önü. Öyle çok ziyaretçi geldi ki, kapýsýnýn eþiði kýrýldý. Esirler arasýnda Hâtem-i Tâî’nin kýzý da vardý. Kendini tanýtýnca, “Hürsün!” dedi Hz. Peygamber. Cömertlik özgürlüktü çünkü. Nefsin vermesin diye ellere taktýðý kelepçeyi parçalamak. Hâtem-i Taî’nin atý dirildi yeniden. Her cömerdi cennete taþýmak istiyor.

Muhsin Öztürk’ün son dönem Aksiyon röportajlarýný kapsayan kitabý, bugüne odaklanmak için düne bakmak gerektiði gerçeðine iþaret eden bir eser. Prof. Dr. Kemal Karpat, Prof. Dr. Nilüfer Göle, Emre Aköz, Tarhan Erdem,Mehmet Barlas gibi isimlerle yapýlmýþ söyleþiler düþünceye yapýlan bir sondaj çalýþmasý niteliðinde... Muhsin Öztürk Siyasi Röportajlar 253 sayfa Zaman Kitap

Sadakatin sýnavý Macera ve aksiyondan hoþlananlara seslenen kitap, kurgu ve kahramanlarýyla okuru kitaba çekiyor. Yeminler ediliyor... Sadakatler sýnanýyor... Güçler çarpýþýyor... Yanan Ovalar’da, Kral Galbatorix’in askerleriyle giriþilen büyük savaþta Eragon ve ejderhasý Saphira, ölümden kýlpayý kurtuluyor. Christopher Paolini Brisingr Ateþ Kýlýcý 704 sayfa Altýn Kitaplar

Genç okurlara... Alman Gençlik Edebiyatý Ödülü’nü kazanan kitap, dili kurgusu ile gençlere sesleniyor. Sözcüklerin de elbiseler gibi dünyayý giydirdiði, küçük Boy’un dedesinden öðrendiði sýrlardan biri. Kitap, dede ve torunu Boy’un balýkçý kulübesinde çam tahtalarýn üstüne þiirler yazmasýný konu ediniyor. James Krüss Büyük Dedem ve Ben 294 sayfa T. Ýþ Bankasý Yayýnlarý

Yaþamýn kuralý var mý? Mutlu bir hayata yönelmiþ, güçlüklerden daha kolay sýyrýlan, daha sakin ve tatmin olmuþ bir insan olmak için izlenmesi gereken ilkeleri ele alan bir kitap bu. Daha iyi, mutlu ve baþarýlý bir hayat sürme yolunda kiþisel bir harita çýkarmanýza yardýmcý olacak bu kurallar kendine has mizah anlayýþý içinde sunuluyor. Richard Templar Yaþamýn Kurallarý 236 sayfa Optimist Yayýnlarý


GÜNDEM

ZAMAN

6 ARALIK 2008

20 HOLLANDA

‘Destere’mizi çalýp uzun film yapmýþlar! Hollywood filmi Testere’yi ti’ye alan yerli Destere bugünlerde vizyonda. ‘Oyun üüle oynanmaz büüle oynanýr.’ diyen Ayrettinlerin, Ayatilerin hayatýna gerilim salan Trakya þiveli katilin bol küfürlü macerasý anlatýlýyor filmde. Alýn size ilginç bir haber: 2005 yýlýnda çekilmiþ bir Destere daha var.

ÖNDER DELÝGÖZ

Z

ekice kurgusuyla katil tahmin uzmaný izleyici modelini ters köþeye yatýrma konusunda baþarýyý yakalayan filmlerden biri Testere (Saw). Tabii yakýn zamanda beþincisi vizyona giren film, mantýk hatalarý ya da ucuz yapým üzerinden eleþtirilmiyor da deðil. Yine de tek baþýna izlenmemesi gereken filmler arasýnda yerini her daim koruyacak gibi. Tüm bunlar bir yana, bu

Hollywood yapýmýnýn Türkiye versiyonu sinemalarda bugünlerde. Peker Açýkalýn ve Önder Açýkbaþ’ýn baþrol oynadýðý filmden, Destere’den bahsediyoruz. Ýzleyenler bilir, on cümleden yedisini küfür üzerine kurarak güldürmeye çalýþan yapým desek daha bir tanýmlayýcý olur. Bir de izleyenleri sinemadan þaka gibi bir sahneyle uðurlamasýnýn þaþkýnlýðýndan bahsetmek gerek. Fakat þimdi okuyacaklarýnýz daha bir þaþýrtýcý. Hollywood yapýmý Testere’yi ti’ye alan yerli versiyonunun çok da yeni olmadýðýný söyleyerek baþlayalým söze. Yanlýþ anlaþýlmasýn. Sinemalarda gösterimde olan Destere deðil bahis mevzuu. 2005 yýlýnda Sakarya Üniversitesi’nden sekiz gencin çektiði bir kýsa film anlatmaya çalýþtýðýmýz. Onun adý da Destere. Onun tarzý da komedi. Þimdi o üniversiteliler fikirlerinin çalýndýðýný düþünüyor. Bu düþüncelerini de ti’ye alarak. Biz de bu gençleri toplayýp Beyoðlu’nda bir sinemaya daldýk Destere’yi izlemek üzere. Film arasýnda yaþadýðýmýz ‘Çýkalým mý?’ tartýþmasýný ‘Girdik, bitirelim bari.’ diyerek sonu-

ca baðladýk. Aðzý açýkta býrakan bitiþ sahnesinin ardýndan ‘E söyleyin bakalým, ne düþünüyorsunuz Destere hakkýnda?’ diye sorduðumuz gençlerin yorumu þu: “Destere’mizi çalmýþlar, uzun film yapmýþlar. Ama olmamýþ.” ‘Oyun üüle oyanmaz büüle oynanýr!’ diyor Ayrettin’le Ayati, adý H ile baþlayan ama H’siz okunan insanlarýn köyüne gerilim salan katile. Trakya þivesiyle konuþan, bol bol da küfür eden Destere’ye oyunla ölüm arasýnda gidip gelirken, zor zamanda iki arkadaþýn birbirini nasýl sattýðý-

nýn bariz örneðini sergilerken yine ayný üslupla karþýlýk veriyorlar. Hollywood filmi Testere’nin (Saw) yerli versiyonunda, tabiri caizse çakmasýnda yaþanýyor tüm bunlar. Beþincisi çekilen orijinalini ti’ye almak tüm derdi. Konusu, kurgusu, oyuncu niteliði yönüyle ‘Bu konuda ne kadar baþarýlý?’ sorgulamasý bir yana çok deðil beþ altý gün önce vizyona giren Destere’nin ta 2005’te çekilmiþ bir örneði var. O örnek, Sakarya Üniversitesi’nde okuyan sekiz mühendislik öðrencisi tarafýndan çekilen bir kýsa film. Onlar, çok sevdikleri Testere serisinden etkilenerek kýsa film yapmýþlar. Set olarak da, kaldýklarý öðrenci evini kullanmýþlar. Alt kattaki komþularýný rahatsýz etme ve ‘Aðabey’den fýrça yeme pahasýna çekmiþler filmlerini. Eðlenerek, doðaçlama yöntemle çektikleri filmi okullarýnda, yurtlarda göstermiþler. Hatta Halil Sabri Kývrak, Serkan Gündoðdu, Erdoðan Demir, Burak Çýnar, Emre Hoþkeser, Þükrü Saka, Enes Erbaþ ve Erkan Kutlu, filmlerine gala bile yapmýþlar. Tabii YouTube gibi video sitelerine de yüklemeyi unutma-


mýþlar. Fakat bir gün Peker Açýkalýn, Önder Açýkbaþ, Erol Günaydýn gibi isimlerin oynadýðý Destere’nin çekildiðini duyar duymaz þaþýrmýþlar. Hele film vizyona girince etraftan “Sizin filmi taklit etmiþler.” türünden telefonlar, MSN iletileri almýþlar bolca. Fikirlerinin birkaç yýl sonra uzun metrajlý film olarak karþýlarýna çýkmasý onlarý hem onore etmiþ hem de biraz kýzdýrmýþ. Hatta “Kesinlikle bizim fikrimizi çalmýþlar.” diyorlar gülerek. Týpký kýsa filmlerinde olduðu gibi bu halleriyle de dalga geçiyorlar. 2005 yapýmý Destere’nin yapým-yönetiminde emeði geçen ve filmde bizzat oynayan gençlerle buluþtuk. Derdimiz hem hikâyelerini dinlemek hem de sinemaya gidip 2008 yapýmý Destere’yi izleyip yorumlarýný almaktý. Erkan Kutlu, Burak Çýnar ve Þükrü Saka ile Taksim’de buluþup önümüze çýkan ilk sinemada Destere’nin 20.00 seansýna giriyoruz. Trakya þivesi ve küfür üzerinden güldürmeyi amaçlayan filmi çok da beðenmediðimizden film arasýnda ‘Çýkalým mý?’ diye birbirimize soruyoruz. Nihayetinde sonunu getirme kararýnda hemfikir oluyoruz. Öyle garip bitiyor ki film, aðzýmýz açýk bir þekilde kendimizi sinemadan dýþarý atýyoruz. Misafirlerimizin ýsrarla tavsiye ettiði dürümcüde oturup bir taraftan karnýmýzý doyururken bir taraftan da hem kendi filmleri hem de Destere ile ilgili konuþmaya baþlýyoruz. Filmin oyuncularýndan Erkan Kutlu, baþlýyor kýsa filmlerinin hikâyesini anlatmaya. Öncelikle “Ot mühendis olmak istemiyorduk.” diyerek söze baþlýyor. Fotoðraf ve video çekimine karþý tüm arkadaþ grubunun ta okulun ilk zamanlarýndan beri ilgisinin olduðunu belirterek þöyle devam ediyor: “Yine bir gün kantinde otururken arkadaþ elinde kamerayla geldi. Kendi aramýzda esprisine röportajlar yapardýk. Orada ‘bir film çekelim’ fikri çýktý. Nerede çekeceðiz, ne çekeceðiz diye düþündük. O dönem Testere filmi revaçtaydý. Hepimiz de beðeniyorduk Testere’yi. Hadi bizim evde Testere’yi ti’ye alan bir film çekelim dedik.” Genç mühendisler, evlerinin banyosunda ayaðýndan klozete baðlý bitkin birinin görüntüsüyle baþlayan, salondaki cinayetlerle, komik kaðýt oyunlarýyla, balkondan atlayan þizofren

21

HOLLANDA

GÜNDEM

6 ARALIK 2008

Foto: M. Ali Poyraz

ZAMAN

karakterle sonlanan filmlerinin çekimlerini doðaçlama yapmýþlar. Genç mühendisler, filmlerini çekerken birçok imkânsýzlýkla mücadele ederken bir taraftan da komþularýný rahatsýz etmeden iþlerini bitirmeye çalýþmýþlar. Fakat bu konuda pek de baþarýlý olamamýþlar. Bu nedenle Sakarya’daki Aykent Sitesi sakinlerinden þimdi bile özür diliyorlar. Özellikle ‘aðabey’ dedikleri alt kattaki amcadan. Çokça eðlenceli, biraz da maceralý çekimler bitince filmlerini okulun yurdunda izletmiþler. Ýnternet üzerinden izlenmesi için video sitelerine yüklemeyi ihmal etmemiþler. Aslýnda biraz da meþhur olmuþlar. Burak Çýnar, bir örnek veriyor hemen:

“Filmde oynayan Serkan arkadaþýmýz Adapazarý’nda bir berbere gitmiþ. Berberde çalýþan çocuk gülmüþ yüzüne karþý. “Abi sen Destere’de oynayan kiþi deðil misin?” diye sormuþ.” Bu arada söze Þükrü Saka giriyor. Okula giderken bindiði minibüste keçi sakallý birinin sürekli ona bakýp güldüðünü, nedenini sorduðunda da “Destere’de oynayan sen deðil misin?” cevabýný aldýðýný söylüyor. Burak Çýnar, tamamen eðlenmek için çektikleri filmin üniversite hayatlarýna büyük renk kattýðýný ekliyor. Bizim fikrimizi çalmýþlar! Filmin aktörlerinden Emre Hoþkeser, Destere adýnda bir film yapýldý-

ðýný duyunca çok þaþýrdýðýný söylüyor. Hatta arkadaþlarýyla aralarýnda ‘Hadi kalkýn mahkemeye verelim bunlarý, filmimizi çalmýþlar’ diye espriler yapmýþlar. Emre’nin Destere filmiyle ilgili yorumu ise þöyle: “Acizane fikrimdir, pek bir þey beklemiyorum bu filmden.” Geçen yýl mezun olduktan sonra Ýstanbul Bayrampaþa’daki bir otomotiv firmasýnda servis mühendisi olarak çalýþmaya baþlayan Erkan Kutlu da fikirlerinin çalýndýðýný düþünenlerden. Destere yorumu ise þöyle: “Filmi çok baþarýsýz buldum. Þive ve küfür üzerine güldürme amacý var filmin. Bir sahnesinde gülebildim sadece. Hele bitiþ sahnesi anlatýlamayacak kadar kötüydü yani. Zaten bir art niyetim var aslýnda. (Gülüyor)” Serhat Cinal da iki yýl önce çektikleri filmle ayný adý taþýyan bir yapýmýn vizyona girdiðini öðrenince çok þaþýrmýþ: “Bayaðý garibimize gitti, üzerinde bayaðý geyikler döndü, bizim projemizi çaldýlar, yazýk oldu emeklerimize falan diye.” Destere filmine dair yorumu ise þöyle: “Açýkçasý benim için bir hüsran oldu. Yani bilmiyorum bir filmi eleþtirmek bana düþmez belki ama gerçekten hayal kýrýklýðýydý. Saw’da bir ilginçlik vardý. Asla sonunu tahmin edemiyordunuz. Ama Destere’nin bir sonu bile yok. Film devam edecek diye çok bekledim hani belki þaka falan yapmýþlardýr diye ama nafile.”



ZAMAN

23 HOLLANDA

AÝLE

6 ARALIK 2008

Mutfak ödülleri Sayýn Kamil Toygar da çok deðerli bir mutfak araþtýrmacýsýdýr. 1980 yýlýnda Kültür Bakanlýðý’nýn Türk Mutfaðý Sempozyumu’nu hazýrlamýþtýr. Daha sonra rahmetli A.Edip Uysal ile birlikte kurduðu vakýfta güzel çalýþmalara imza atmýþ ve her yýl deðiþik uzmanlardan derlediði makaleleri kitap halinde yayýmlamýþtýr.

NEVÝN HALICI

Ý

nsanýn çalýþmasýnýn deðerinin bilinmesi, buna baðlý olarak ödüllendirilmesi güzel bir þey. Yurdumuzda çalýþmalarýn ödüllendirilmesi çok azdýr, insanlarýmýzýn deðerini ancak öldükleri zaman bilir ve anma yolunu tercih ederiz. 21 Kasým akþamý, güzel bir gecede, güzel bir yemekte bunun aksini yaþadýk. Türkiye’de ilk defa, mutfak kültürüne ve tanýtýmýna hizmet eden kiþilere, Mutfak Dostlarý Derneði tarafýndan ödüller verildi. Bu kiþiler Feyzi Halýcý, Günay Kut, Turgut Kut ve Kamil Toygar’dý. Feyzi Halýcý’yý yazýlarýmý okuyan kiþiler yakýndan tanýrlar, zaman zaman yemekle ilgili çalýþmalarýndan söz ettiðim ve þiirlerini verdiðim kiþidir, aðabeyimdir. Geçenlerde yazdýðým “Bir Türk Mutfaðý Dostu: Claudia Roden” adlý yazýmda, Türk Mutfaðý’na yaptýðý hizmetleri anlatmýþtým. Okumayanlar için anlatalým. Halýcý, 1970’li yýllarýn baþýndan bu yana, yurtiçi yemek yarýþmalarýyla baþlattýðý mutfak çalýþmalarýný, sempozyumlara dönüþtürmüþ; ayrýca bu konuda çeþitli yayýnlara öncülük etmiþtir. Daha sonra 1986 yýlýnda baþlattýðý ve yurtdýþýndan da büyük övgüler alan beþ uluslararasý kongrenin de organizasyonlarýný baþarýyla gerçekleþtirmiþtir. Yayýnlarý arasýnda, beþ kongre bildirilerinin toplandýðý kitaplar baþta olmak üzere, 1986’da Türk yemek yazýnýna kazandýrdýðý Friedrich Unger’in, Þarkýn Tatlýlarý ve Ali

Eþref Dede’nin Yemek Risalesi (1992) adlý eserler büyük önem taþýmaktadýr. Türk Mutfaðý’nýn kültürel bir deðer olarak ortaya çýkmasýnda, yurtiçi ve dýþý tanýtým faaliyetlerinde gerçekten deðerli hizmetlerde bulunmuþtur. Öyle ki, yurtdýþýndaki yemek dünyasýnýn en tepe isimleri, Türk mutfak kültürü ile ilgili çalýþmalarý ve Türk mutfaðýný kendilerine tanýtmasýndan ötürü, þükranlarýnýn ifadesi olarak 75’inci yaþ gününde, Londra’da, çok özel bir program hazýrlamýþlardýr. Sayýn Turgut Kut mutfak konusunda yine çok deðerli bir isimdir. Konya Turizm Derneði’ne baðlý olarak, Anadolu’daki yöresel yemekleri derleme çalýþmalarýmý yürütürken, mutfakla ilgili kaynak yetersizliðini acýyla hissetmiþtim. Birden Kültür Bakanlýðý tarafýndan yayýmlanan “Açýklamalý Yemek Kitaplarý Bibliyografyasý” (1985) elime geçti. Nasýl bir sevince kapýldým... Turizm Derneði dýþýnda da mutfaða gönül veren kiþilerin olmasý inanýlmazdý. Tanýþtýðýmýzda kendisine ilk söylediðim sözler þunlardý: “Turgut Bey, bu kitabý hazýrladýnýz, dünyada baþka hiçbir þey yapmasanýz da kâfi”... Ama Turgut Bey mutfakla ilgili deðerli çalýþmalarýna devam etti

ve ediyor. Benim için en önemli çalýþmalarýndan biri de, Musa Daðdeviren tarafýndan yayýn hayatýna kazandýrýlan ve Türkiye’nin en kaliteli yemek dergisi olan “Yemek ve Kültür” dergisine, baþladýðýndan bu yana olan katkýlarýdýr. Sayýn Prof. Dr. Günay Kut eþiyle birlikte eski kitaplarý araþtýrma ve gün ýþýðýna çýkarma çalýþmalarýnda mutfak konusuna eðilen ve mutfak yazýnýna deðerli eserler kazandýran bir hocadýr. Boðaziçi Üniversitesi’de uzun yýllar çalýþmýþtýr. Et-Terkibat Fi Tab’hil Hulviyyat adlý eser ve mutfak konusundaki diðer makale ve tebliðleri gerçekten önemlidir. Yurtdýþýna çýktýðýmda, yemek dünyasýnýn bütün uzmanlarýnýn bana sorduðu ilk soru þu olurdu: “Turabi Efendi kimdir?” Turabi Efendi’nin yurtdýþýnda 1864’te basýlan “Turkish Cookery” kitabýný biliyordum ama kimliði hakkýnda bilgim yoktu. Sevgili Günay Kut bunu da çözmüþtü, Turabi Efendi’nin

Ýrmik helvasý MALZEME:

4 kiþiden fazla Piþme süresi: 3 saat 1 sb sadeyað (eritilmiþ, tuzu alýnmýþ) 2 yk helva fýstýðý 2 sb irmik 2 sb þeker 3 sb süt

Yapýlýþý: Dibi yuvarlak tencerede yaðý erit. Fýstýðý, irmiði ilave et. Çok hafif ateþte irmik ve fýstýklar sararýncaya kadar yaklaþýk 1 saat tahta kaþýkla karýþtýrarak kavur. (Ýyi helva kýsýk ateþte en az 1 saat kavrulmalýdýr). Ayrý bir tencerede þekerle sütü ateþe koy. Þeker eriyinceye kadar karýþtýr. Kaynayýnca kývamý gelmiþ olan irmiðe dök, kapak ört, hafif ateþe al. Suyunu çekip göz göz olunca tahta kaþýkla bir iki karýþtýr. Tencereye önce temiz bir kâðýt, sonra kapak örtüp çok hafif ateþte (gerekirse ateþ önleyici kullan) iki saat dinlendir. Tahta kaþýkla karýþtýrarak tanelendir, tabaða düzenle, sýcak olarak sofraya çýkar.

Mýsýr’dan Ýngiltere’ye giden bir kiþi olduðu ve Melceü’t Tabbahin’i orada Ýngilizce yayýmladýðý bilgilerini vermiþti. Kut çifti, bizim yemek kongrelerimizin hemen hemen hepsine katýlmýþ ve deðerli katkýlarý olmuþtur. Günay Kut da eþi gibi “Yemek ve Kültür” dergisi yayýn kurulunda, deðerli çalýþmalarýna devam etmektedir. Sayýn Kamil Toygar da çok deðerli bir mutfak araþtýrmacýsýdýr. 1980 yýlýnda Kültür Bakanlýðý’nýn Türk Mutfaðý Sempozyumu’nu hazýrlamýþtýr. Daha sonra rahmetli A.Edip Uysal ile birlikte kurduðu vakýfta güzel çalýþmalara imza atmýþ ve her yýl deðiþik uzmanlardan derlediði makaleleri kitap halinde yayýmlamýþtýr. Ayrýca, eþi Sayýn Nimet Berkok’la birlikte Türk cumhuriyetlerinin mutfaklarý üzerine bir kitap ve Ankara Mutfaðý kitaplarýný yayýnlamýþtýr. Sayýn Toygar da bizim kongrelerimizin hepsine katýlmýþ ve deðerli katkýlarda bulunmuþtur. Sayýn Ahmet Örs tarafýndan takdim edilen ödüllerden sonra yemeðe geçildi. Patates yýlý olmasý nedeniyle baþtan sona patatesle hazýrlanan bu yemeði gelecek haftalara býrakýyorum. Bu arada geçen yýl Oxford Sempozyumu’nda sunduðu haþhaþla ilgili bildirisiyle Sophe Coe ödülünü kazanan sevgili Aylin Öney Tan’ý da bütün kalbimle kutluyor, yurtiçi-yurtdýþý ödül kazanan bütün mutfak insanlarýna saðlýk, mutluluk, baþarýlar diliyorum. Bu hafta ödüllerden, güzel þeylerden söz ettik. Gelin, bugün, bunu bir tatlý ile baðlayalým. Bir irmik helvasý yapalým ve Konya Köþk Lokantasý’nýn web sitesi için hazýrladýðým irmik helvasý fotoðrafý ile sunalým.


SÝNEMA

ZAMAN

6 ARALIK 2008

24 HOLLANDA

BEYAZ PERDE

KARA TAHTA Sinemada her daim geçer akçe olan konular ve temalar vardýr. Bu konulardan biri “Öðretmenim... Caným benim, caným benim!” temalý filmlerdir. Bu hafta gösterime giren Fransýz filmi “Sýnýf”ýn üzerinden sizleri sinema salonlarýnda kara tahtaya kaldýrýyoruz.

BURÇÝN S. YALÇIN

H

ani yeni bir öðretmen yeni bir okula atanýr, açtýðý bembeyaz sayfayla, taptaze duygularla yeni talebelerinin karþýsýna geçer. Baþta iliþkileri çetrefillidir; dikenli, zýtlaþmalý, inatlaþmalý... Ancak dakikalar aktýkça yelkenler karþýlýklý suya indirilir, dikenler törpülenir, köprüler kurulur. Bu tip filmler hep izleyiciden belli bir ilgi görür. Belki de hepimiz bir zamanlar öðrenci olduðumuzdan bu filmlerden nostaljik bir tat alýr, kimi zaman kapýmýzý týklatan gözyaþlarýmýza dahi mani olamayýz. Hiç þöyle düþündünüz mü? Perdede ‘havada uçan karada kaçan’ süper kahramanlar vardýr ya! Onlardan biri böyle belalý bir sýnýfýn baþýna atansa, bu zorlu ‘görev’le nasýl baþa çýkardý, diye... Sonuç olarak, insan iliþkisi bambaþka bir þeydir, gücünüz deðil süper, hiper olsun, karþýnýzdaki bireylere (hele ki çocuklara ve gençlere) ulaþmak bambaþka bir iletiþim yeteneði ister. Gözünüzden çýkan X ýþýnlarý veya elinizden fýrlattýðýnýz aðlarla kuramazsýnýz gönül köprüsünü. Belki de, bunu iyi bellediðimizden olsa gerek, öðretmenler sadece bizim kültürümüzde deðil, tüm dünyada en saygý

duyulan meslek erbabýdýr. Bu hafta gösterime giren filmlerden biri geçtiðimiz mayýsta Cannes Film Festivali’nde Altýn Palmiye’yle taçlandýrýlan Fransýz filmi “Sýnýf”. Paris varoþlarýndaki bir ortaöðretim okuluna atanan Fransýzca öðretmeni François Marin, adeta ülkenin mikrokozmosu olan bir sýnýfla baþa çýkmakta zorlanmaktadýr. François’nýn tek istediði öðrencileriyle birlikte saygý dolu bir atmosferde ders yapmaktýr. Ama ne göçmen ne de ‘safkan Fransýz’ öðrenciler ona yardýmcý olmaya niyetlidir. Konuya baþtan sona Hollywood’ýn mendil ýslattýran tarzýndan uzak bir þekilde yaklaþan yönetmen Cantet, doðrusu okyanusun öbür yanýndaki meslektaþlarý kadar da iyimser deðil. Zaten ‘üç otuz paraya’ yaptýklarý bu iþ (evet, bizdeki kadar olmasa da, demek ki orada da öðretmenlerin þikâyetlerinden biri geçim derdi), bir de öðrencilerin ‘canavarlaþmasý’yla iyiden iyiye çekilmez bir hal alýyor. Yönetmen Cantet, kamerasýný okuldan dýþarýya neredeyse hiç çýkarmýyor ve izleyicisini de o ‘eðitim’in bir parçasý haline getiriyor.


ZAMAN

25

SÝNEMA

HOLLANDA

6 ARALIK 2008

School of Rock

Dead Poets Society

Sýnýf

“Sýnýf”ý izlerken insan ister istemez sinema tarihinde benzer filmlerde gezintiye çýkýyor. Hülya Koçyiðit’li “Sevgili Öðretmenim” örneðin bunlardan biri. 1965 yapýmý bu siyah-beyaz film, hoca üstüne hoca yiyen züppe haytalarla dolu bir sýnýfa gelen Hülya Öðretmen’in öyküsüdür. Filmin güzel yaný, bu genç öðretmenin öðrencilerinin Ediz Hun (Metin) ve Süleyman Turan (Turan) gibi isimler olmasýdýr. Daha dün annemizin kollarýnda yaþarken… TRT döneminden iyi hatýrlayacaðýnýz 1967 yapýmý bir Sidney Poitier filmi olan “To Sir, with Love” da, bu konuda bir kilometre taþý. Mühendis Mark Thackeray, Londra’nýn East End Lisesi’nde, tamamen þirazesinden çýkmýþ bir grup ‘beyaz’ lise öðrencisinin baþýna getirilir. Ancak Thackeray’in de kendine özgü bir

disiplini vardýr ve talebelerinin gönlünü kimi zaman onlardan biri olarak kazanmayý becerecektir. Gördüðünüz gibi, bu tip filmlerde formül pek deðiþmiyor. “Ölü Ozanlar Derneði”ndeki Ýngilizce öðretmeni John Keating’in (Robin Williams) de yolu öðrencilerine kafalarýndaki tabularý yýktýrmaktan geçiyordu. Düþlerinin üzerine gitmelerini salýk veriyor, otoritenin köreltici baskýsýndan uzak durmalarýný öðütlüyordu. Karþýlýðýnda ise kendisini omuzlarda buluyordu. Bundan birkaç yýl sonraya, 1994’e geldiðimizde ise eli vicdanýnda olan bir baþka öðretmeni de Danny De Vito’nun canlandýrdýðýný görüyoruz. “Renaissance Man / Sam Amca’nýn Erleri” isimli filmde, iþsiz kalýnca, çaresiz, ordudaki bir grup ebleh askere ‘okuma yazma’ öðretmeye soyunan Bill Rango’nun hikâyesiydi ele alýnan. Askerî tale-

beler koca sezonu Hamlet’i özümseyerek geçiriyor ve baþta soðuk baktýklarý bu ‘kurs’un sonradan baðýmlýsý oluyorlardý. Tabii ortaya komedi ile dramýn lezzetli bir karýþýmý çýkýyordu. Haytalara karþý perdedeki kadýn öðretmenlerin en diþlisi ise 1995’te “Dangerous Minds / Sakýncalý Düþünceler” filminde etnik açýdan yine ‘ortaya karýþýk’ durumdaki bir liseye atanan bekar Louanne Johnson’ý canlandýran Michelle Pfeiffer’di. Ýþin aslý, bugüne kadar perdeye ondan daha ‘harbi’, daha ‘delikanlý’ bir öðretmen gelmemiþti ve gelmeyecekti. Afrikalý Amerikalýlar, Latinler ve diðer varoþ kökenli öðrencilerin cirit attýðý bu okulda öðretmen Louanne, geleneksel eðitim biçimlerini elinin tersiyle itecek, tam bir baþ belasý olan sýnýfý da anlayacaklarý dille adeta muma çevirecekti.

To Sir, with Love

Son 10 yýlda beyazperdede üç çarpýcý müzik öðretmeni de gördük. Hepsi birbirinden farklýydýlar... Bunlarýn ilki 1999 tarihli “Music of the Heart / 50 Cesur Kemancý”da Harlem’in fakir ilkokul öðrencilerine keman çalmayý öðreten Meryl Streep. Bir diðeri 2004’te Fransa adýna En Ýyi Yabancý Film dalýnda Oscar adayý olan “Koro” isimli filmde Fransa taþrasýndaki bir grup sabiye ‘nota öðreten’ Clément Mathieu (Gérard Jugnot) idi. Ve son olarak en eðlencelisi olan “The School of Rock / Hababam Rock”ta hepi topu 10-12 yaþlarýndaki öðrencilerden ‘küçük çapta’ bir Led Zeppelin ortaya çýkarma peþindeki salaþ ve salak Jack Black, filmdeki ismiyle Dewey Finn... Kendisini kýsaca þöyle özetleyelim: Daha önce buna benzer bir sözleþmeli öðretmenle ne gerçek hayatta ne de sinema perdelerinde tanýþtýnýz!


GÜNDEM

ZAMAN

6 ARALIK 2008

26 HOLLANDA

Aramýzda yarým kalan birþeyler var... Baþbakan Tayyip Erdoðan, seçimlerde partim ikinci olursa genel baþkanlýðý býrakýrým dedi. Onun için böyle bir tehlike yok. Ancak bugüne kadar, ne söz veren liderler ne de partilerini üst üste baþarýsýzlýða mahkûm edenler baþkanlýktan çekildi. Biz de dönüp geçmiþe baktýk...

EMÝNE DOLMACI

Ý

ki arkadaþ konuþurlar. Ýki apartmaným olsa birini sana verirdim. Sahi verir miydin?

Tabii ki verirdim dostum. Ýki dairem olsa birini sana verirdim. Gerçekten verir miydin? Lafý mý olur arkadaþým, elbette veririm. Ýki arabam olursa da biri senin olsun. Peki iki horozun olsa birini bana verir miydin? Vermezdim. Çünkü iki horozum var! Baþbakan Recep Tayyip Erdoðan, seçimlerde partisinin ikinci olmasý durumunda genel baþkanlýktan çekileceðini açýkladý. Birinciliði neredeyse kesin olan bir seçim için bu sözü vermiþti. Türk siyasetinde, tutmak zorunda kalýnacak sözler pek verilmez. Biz de bugüne kadar gördük ki, ne söz verenler, ne de vermeyenler koltuðu býrakýp gitti. Birkaç kez üst üste seçim kaybeden de, partisini aðýr aksak ayný oy oranlarý ile seçimden seçime

taþýyan da gönül rahatlýðý ile koltuðunda oturdu. Baþbakan Erdoðan ‘Seçimlerde ikinci olursak genel baþkanlýðý býrakýrým.’ sözünü biraz da diðer liderleri eleþtirmek amacýyla söylemiþti. Bu cümlenin muhataplarýndan Deniz Baykal, 10,7 oy oranýyla katýldýðý ilk seçimlerden sonra, barajý aþamayarak partisini Meclis dýþýnda býraktý. Ýstifa eden Baykal, bir yýl dayandý ve 2000 yýlýnda yeniden baþa geldi. 1992’den bugüne kadar yapýlan kongrelerde tam 10 kez genel baþkanlýk koltuðuna oturdu. 2007 yýlýnda istifa etmesi istenen Baykal’a destek, Süleyman Demirel’den geldi: “Seçim kaybeden partinin genel baþkanýnýn görevi býrakmasý gibi bir þey olduðu düþüncesinde

deðilim.” dedi. “Seçimi kaybedersem Rodos’a kadar yüzerim.” sözü de Baykal için hayýrlý olmadý. Seçimlerden sonra ‘Deniz bitti, Rodos göründü.’ diye manþet atan bir gazete Baykal’a yolu da gösterdi: “Baykal’ýn en yakýn nokta Bozburun’dan Rodos’a en az 5 saat kulaç atmasý gerekecek.” Bu bir söz deðil, sadece bir espri olarak kaldý. Bu espriye DP Genel Baþkaný Mehmet Aðar eþlik etti: “Ben de Edirne’den Hakkari’ye kadar yürürüm.” Asker gücü delege gücünden baskýn ‘6 kez gitti, 7 kez geldi’ denilen Süleyman Demirel 1964 yýlýnda oturduðu genel baþkanlýk koltuðunda iken ikinci seçimlerde par-


ZAMAN

27

HOLLANDA

GÜNDEM

6 ARALIK 2008

Kalanlar ve gidenler... Seçimler öncesinde verilen sözler kâr etmez eðer bir lider gitmek istemiyorsa. Ýlkeli davranýp gitmeyi tercih etmiþse de mutlaka gider. Gitmeyen örneklerin yanýnda koltuðu býrakmayý bilen siyasetçiler de var. 1983’te SODEP, 1985’te SHP genel baþkaný olan Erdal Ýnönü, Demirel’le koalisyon hükümeti kurdu ve baþbakan yardýmcýlýðý görevi yaptý. Daha sonra da 1995’te SHP’nin CHP ile birleþmesinin ardýndan da genel baþkanlýk görevini býraktý. Tüm çaðrýlara, taleplere raðmen geri dönmedi, SHP’nin onursal genel baþkaný olarak kaldý. Siyasette bir ‘kafasý bozuk’ adam portresi çizen Besim Tibuk da, 2002 seçimlerinden sonra “Demek ki ben bu iþi yapamýyorum.” diyerek görevini býraktý. 1994 yýlýnda Liberal Parti’yi kurarak baþkanlýk koltuðuna oturan Besim Tibuk, istifasýnýn ardýndan iþ dünyasýna döndü.

Dünya liderleri koltuða yapýþýk deðil

tisinin oyunu düþürdü. O yýllarda baþlayan düþüþ süreci, Demirel, defalarca gidip gelse de deðiþmedi. Ancak onun koltuðu býrakmasý Köþk’e çýkmasýyla oldu. Eskiler, asker gücü delege gücüne baskýn çýktýðý için koltuðu darbelerle býrakýyorlardý. Necmettin Erbakan’ýn hikâyesi de Demirel’e benziyor. Ancak Erbakan’ýn kurduðu partiler Anayasa Mahkemesi tarafýndan kapatýldýðý için genel baþkanlýk koltuðunu býraktý. RP kapatýldýktan sonra parti içinden genç bir liderin çýkmasýna izin vermeyen Erbakan, önce Abdullah Gül ve arkadaþlarýna yol verdi. Siyasi yasaðý sona erdikten sonra kurduðu Saadet Partisi’nin baþýna geçti. Ancak kayýp trilyon davasý nedeniyle bu dönem kýsa sürdü. Koltuðunu bir önceki dönemdeki gibi Recai Kutan’a teslim eden Erbakan, ancak yakýn zamanda Numan Kurtulmuþ ismine razý

oldu. 1972’de CHP genel baþkaný olarak göreve gelen Bülent Ecevit, önceleri partisinin oylarýný artýrdý. Fakat, 1999’da baþlayan baþbakanlýk ve koalisyon hükümeti süreci Ecevit’e yaramadý, DSP oylarý bir seçimde 22,1’den 1,2’ye düþtü. Rahatsýzlýðýna raðmen hayata veda ettiði 2006 yýlýna kadar partinin baþýndan ayrýlmadý. Turgut Özal’dan sonra ANAP’ýn baþýna gelen Mesut Yýlmaz hiçbir zaman baþarý yakalayamadý. Katýldýðý üç genel seçimde de partisinin oyunu düþürdü. 1991’de yüzde 24 oyla aldýðý ANAP’ý, 1995 seçimlerinde yüzde 19,65’e geriletti. 1999 seçimlerinde de yüzde 13,23’e, 2002 seçimlerinde de 5,1’e düþürdü. Partisi Meclis’e giremeyince de istifa etti. DYP Genel Baþkaný Tansu Çiller de kendi döneminde partisini hep aþaðý çekti. 1995

genel seçimlerinde partisi yüzde 19,18 oy oranýnda kalýrken, 1999 seçimlerinde de 12,3’e düþtü. Çiller üçüncü ve Meclis dýþýnda kaldýðý genel seçimlerde istifa etti. Bu isimlerden daha sonra politikaya giren MHP Genel Baþkaný Devlet Bahçeli, ikinci seçiminde parti oylarýný 8,3’e düþürdü. Bu süreçte ayrýlmayý düþünse de, taban baskýsý iddiasýyla geri döndü. Tansu Çiller’in 2002 yýlýnda gitmesinden sonra genel baþkanlýk koltuðuna oturan Aðar, partisinin oy oranýný 9,5’ten 5,4’e düþürdü. Seçim günü sandýklar açýlmaya baþlayýnca ayrýlacaðýný açýkladý. Ancak daha sonra ýsrarlar üzerine kurultaya kadar kaldý. 2005 yýlýnda Anavatan’a gelen Erkan Mumcu, partiyi eski þaþaalý günlerine götüremedi. Partisi 2007’de seçime giremedi o da istifa etti.

Türkiye’de seçimlerde oy kaybedenler, yýllardýr genel baþkan olduklarý halde partilerini iktidara getiremeyenler, yerinde sayanlar genel baþkanlýk koltuðunda istenmiyor. Ancak delegenin ve seçmenin talebi genelde muhatabýnda yanký bulmuyor. Batýlý demokrasilerde ise süreç daha farklý iþliyor. Ýþkence yapan polislerin açýða çýkmasý durumunda istifa eden Ýçiþleri Bakaný gibi, seçim kazanamayan, oylarýný düþüren parti lideri de gidiyor. Yakýn dönemde, eski Almanya baþbakanlarý Helmut Kohl ve Gerhard Schröder, eski Ýngiltere Baþbakaný Tony Blair, Ýngiliz Muhafazakar Parti Genel Baþkaný William Hague, eski Hollanda Ýþçi Partisi Genel Baþkaný Ad Melkert bu sebeple istifa ettiler. Ýngiltere’de 2005 yýlýnda yapýlan seçimlerde baþýnda bulunduðu Muhafazakar Parti oy oranýný yüzde 0,6 artýrmasýna raðmen parlamentoda çoðunluðu saðlayamayan Michael Howard, “Liderliðe devam edemem.” sözleriyle görevi býrakmýþtý. Bu da uzun bir zaman önce gerçekleþmedi, henüz üzerinden üç yýl geçti.


YORUM

6 ARALIK 2008

ZAMAN

28 HOLLANDA

Atatürk yalnýz dinin deðil, ordunun da siyasetten ayrýlmasýný istemiþti

C

umhuriyet’i kuran kadronun özel hayatlarý maalesef yazýlmamýþtýr. Yanlýþ anlaþýlmasýn, ‘Mustafa’ filmindeki gibi içki ve kadýndan ibaret basit bir özel hayattan bahsetmiyorum. Kastým þu: Köklü ve keskin kýrýlmalarýn yaþandýðý bir dönemde Cumhuriyet’in kurucularýnýn karakterleri, inançlarý, alýþkanlýklarý, hobileri vs. bu deðiþimlere ne dereceye kadar eþlik edebilmiþti? Buyurun size þaþýrtýcý bir kesit: “Atatürk pijama kullanmaz, beyaz keten entari ile yatardý.” Sadi Borak’ýn “Bilinmiyen Yönleriyle Atatürk” (Ýstanbul 1966) adlý kitabýnýn 119. sayfasýnda geçen bu cümleye rastladýðým andan itibaren bir soru iþaretinin hayaletini kovamadým zihnimden: Acaba söylemleri ile eylemlerini ayrý ayrý mý deðerlendirmek gerekirdi Atatürk’ün? Fransýz gazeteci Maurice Pernot’ya “Medeniyete girmek arzu edip de Garb’a teveccüh etmemiþ millet hangisidir?” diye çýkýþan da, týpký Osmanlý padiþahlarý gibi entarisiyle yataða giren de ayný insan. “Özyurt” operasýný besteleten de kendisidir, 1932’de Ayasofya Camii’ndeki mevlidi radyodan naklen yayýnlatan da. Demek ki, onun da özel hayatý, resmiyete göre daha aðýr bir tempoda deðiþiyordu. Nitekim Atatürk’ün, erkeklerin giyim kuþamýna yasal yollarla müdahale ederken, kadýnlarýn kýlýk kýyafetine iliþkin bir düzenlemeye gitmemesinin altýnda özel hayatýn bu dirençli tarafýný iyi tanýmasý yatmaktadýr. Ancak Atatürk’ün büyük bir talihsizliði, Hikmet Bayur ve Afet Ýnan gibi bir iki istisna dýþýnda kendisini ciddiye alan aydýnlardan mahrum bulunmasýdýr. Onu öve öve göklere çýkaranlar, hatta tanrýlaþtýranlar bile çýkmýþtýr. Gelin görün ki, “Nutuk” gibi temel nitelikteki bir konuþmasý bile banda veya filme alýnmýþ deðildir. Bütün yazý ve konuþmalarý adam gibi derlenmemiþtir. Nedendir bu ihmal ve ilgisizlik? Ýlgisizlik bunca Ýnkýlap Tarihi kürsüsüne ve ölümünün üzerinden 70 yýl geçmiþ olmasýna raðmen aþýlabilmiþ deðil. Hâlâ “Nutuk”un orijinal el yazýlý nüshasý ortaya çýkarýlamadý. Býrakýn onu, Osmanlýca “Nutuk” bile hatasýz bir þekilde yeni harflere aktarýlamadý. Açýyorsunuz, her “Nutuk” yayýnýnda bir yýðýn hata. Atatürk, CHP’den gecekondu-

Atatürk, CHP’den gecekonducuya kadar herkesin kýlýç veya kalkan olarak kullandýðý bir ‘marka’dýr. Ne acýdýr ki, sahipsizdir. Türkiye’de bir þiir kitabýnýn bile telif hakký vardýr da, Atatürk’ün yazý ve konuþmalarýnýn yoktur. Denetimi de yapýlmaz. Dileyen istediði þekilde ve istediði dile çevirerek basabilir Atatürk’ün sözlerini.

Atatürk 1930’larýn sonunda bir çarþaflý kadýnýn derdini dinlerken.

cuya kadar herkesin kýlýç veya kalkan olarak kullandýðý bir ‘marka’dýr. Ne acýdýr ki, sahipsizdir. Türkiye’de bir þiir kitabýnýn bile telif hakký vardýr da, Atatürk’ün yazý ve konuþmalarýnýn yoktur. Denetimi de yapýlmaz. Dileyen istediði þekilde ve istediði dile çevirerek basabilir Atatürk’ün sözlerini. Tabii kendi görüþleri doðrultusunda çarpýttýðýný da tahmin edersiniz. Yýðýnla örnekten birini vereyim yalnýzca. 13 Aðustos 1923 günkü 2. TBMM’yi açýþ konuþmasý, Atatürk’ün kamusal alanda dinî söylemi vurgulu bir þekilde kullandýðý son nutku olarak dikkat çeker. Cumhuriyetin kurulmasýna 2,5 ay vardýr ve henüz cumhurbaþkaný olmamýþ bir Mustafa Kemal Paþa konuþmaktadýr kürsüde: “Maruzatýma hitam vermeden evvel cümlenizi büyük bir vazifenin ifasýna davet etmek istiyorum. Geçirdiðimiz buhranlý günlerin þerefli kahramanlarýný hep beraber takdis edelim. Onlardan câm-ý þehâdeti nûþ etmiþ [þehitlik þerbetini içmiþ] olanlarýn ruhlarýna Fatihalar ithaf edelim.”

Baþkanýn bir hocaefendi edasýyla yaptýðý davet üzerine milletvekilleri ayaða kalkarak þehitlerin ruhlarýna Fatiha gönderirler. Cumhuriyetin ilan edildiði 29 Ekim 1923’e geldiðimizde ayný dinî söylemin sürdüðünü görürüz. Þöyle der çiçeði burnunda Cumhurbaþkaný: “Allah’ýn inayetiyle þahsýma buyurduðunuz ve buyuracaðýnýz vezâifi hüsn ü ifaya muvaffak olabileceðimi ümid ederim.” Nihayet geliyoruz o kýrýlma noktasýna. Tarih: 1 Mart 1924, yer TBMM kürsüsü. Ýki gün sonra hilafetin kaldýrýlacaðýný göz önüne alarak okuyun lütfen þu satýrlarý: “Memleketin hayat-ý umumiyesinde orduyu siyasetten tecrid etmek [ayýrmak] umdesi, Cumhuriyetin daima nasb-ý nazar ettiði bir nokât-i esasiyedir. (...) Bunun gibi intisap ile mutmain ve mesut bulunduðumuz diyanet-i Ýslâmiyeyi, asýrlardan beri müteamil olduðu vechile bir vasýta-i siyaset mevkiinden tenzih ve îlâ etmek elzem olduðu hakikatini müþahede ediyoruz. Mukaddes ve lâhuti olan itikadat ve vicdaniyatýmýzý muðlak ve mütelevvin [deðiþken] olan ve her türlü menfaat ve ihtirasata sahne-i tecel-

liyat olan siyasiyattan ve siyasetin bütün AZVÝYATINDAN bir an evvel ve katiyen tahlis etmek milletin dünyevî ve uhrevî saadetinin emrettiði bir zarurettir. Ancak bu suretle diyanet-i Ýslâmiyenin maâliyatý tecelli eder.” Bu Mustafa Kemal Paþa’nýn TBMM’de yaptýðý son ‘dinsel içerikli’ konuþmadýr. 1 Kasým 1924 tarihli nutkunda dinî söylemi terk etmiþtir. Ertesi yýlki konuþmasýnda ise Þeyh Said isyanýnda þehit düþen askerleri “en içten duygularla yad” etmekle yetinecektir. Özet olarak M.Kemal iki ilke üzerinde duruyor. Ona göre ordu ile dini, eskiden beri yapýlageldiði gibi siyasete karýþtýrmak, her ikisinin de yüceliðini ve temizliðini lekeler. Bunun için “orduyu siyasetten tecrit etmek” ile Ýslam’ýn kutsal inancýný çýkar oyunlarý ve ihtiraslara açýk olan siyasetin ‘iftiralarýndan’ kurtarmak bu milletin dünya ve ahiretteki mutluluðunun þartýdýr. Burada Atatürk’ün sadece dini siyasetten ayýrmakla yetinmediðini, orduyu da siyasetten ayýrmayý temel ilke olarak vurguladýðýný görüyoruz. Dinin siyasete alet edildiðini Atatürk’e baðlayarak savunanlar acaba ordunun siyasete alet edildiði durumlara göz yummakla Atatürk ilkelerine aykýrý davranmýþ olmuyorlar mý? Býrakýn göz yummayý, ordunun darbe yapmasýný Atatürk adýna meþrulaþtýrmak için alkýþladýklarýna, askeri göreve davet ettiklerine az mý þahit olduk? Dün 27 Mayýs’tý adý, bugün Ergenekon... Dikkatinizi çekti mi bilmem, yukarýda büyük harflerle doðrusunu verdiðim isnadlar, iftiralar anlamýndaki “azviyat” kelimesi, bütün yayýnlarda hep “uzviyat” olarak yanlýþ yazýlmýþtýr. Tabiatýyla ‘yeni dile’ çeviriler de yanlýþý katmerlendirmiþ, “Atatürk’ün Bütün Eserleri”nin 16. cildinde “uzuvlar”, Türk Dil Kurumu tarafýndan basýlan “Söylev ve Demeçler”de ise “kýpýrdanýþlar” olmuþtur. Komik, gerçekten komik. Yýllar yýlý Atatürk’ün parasýný yiyip anlaþýlmaz ‘tilcik’ler icat ederek bu milletin diliyle fütursuzca oynayan gafillere sormamýz gerekmez mi: Siz hangi hakla Atatürk’ün dini siyasetin “iftiralar”ýndan kurtarmak gerekir dediði bir cümleyi, “uzuvlar” veya “kýpýrdanýþlar” diyerek anlaþýlmaz bir kýlýða sokarsýnýz? Artýk yeter. Oyun bitti. Ya da asýl oyun þimdi baþlýyor.


ZAMAN

29 HOLLANDA

YORUM

6 ARALIK 2008

Burada “Elhamdülillah” dersin, orada “Elhamdülillah” yersin… “cenneti aletle yapmadýlar, niyetten ubudiyetten yaptýlar.” -Mevlânâ

Ö

nce “iþ makineleri” göründü uzaktan. Yaklaþtýlar. Hayretle seyretmeye koyuldu onlarýn o fýsýltýlý geliþlerini. Nefeslerden yapýlmýþ þeffaf tekerlekleri üzerinde hýþýrtýyla ilerliyorlardý. Kepçelerinin keskin diþleri, iri parlak býçaklarý katý sessizliði parçalamaya baþladý. Çatýr çatýr söküp attýlar vurdumduymazlýðýn boz bulanýk çamurlarýný. Temiz seslerin, tatlý nefeslerin eðesinde bilenmiþ býçaklarý gafletin kayalarýna dokunur dokunmaz, hayretten kývýlcýmlar çýkardýlar. Cansýzlýðýn taþlarý, nankörlüðün saðýr kayalarý yarýldý; baðýrlarýndan bengisular fýþkýrmaya baþladý. Sonra, “makineler” tonlarca þükür ve sabrý karmaya baþladýlar. Sessizliðin daðýldýðý, gafletin sökülüp atýldýðý, nankörlüðün parça parça edildiði o cývýltýlý alana döküldü þükür-sabýr çimentosu. Rahmet yaðmurlarýyla yýkandý temel... Temiz niyetler üzerine kuruldu bina... Duvarlar yükselmeye baþladý hýzla... Takvadan tuðlalar dizildi üst üste... Hüsraný dýþarýda býraktý, rahmeti içeride býraktý duvarlar. Darlýklar dýþarýda kaldý, geniþliklere odalar açýldý takva takva üstüne kondukça.. Var edilen her þey, hayýrla yâd edilen her dilber, hayranlýkla tanýþýlan her güzel, þükürle tadýlan her nimet içeride kaldý.. Dýþarýda þer.. Dýþarýda hiçlik.. Dýþarýda lüzumsuzluk. Dýþarýda yalan. Dýþarýda boþ söz.. Dýþarýda kaldý hüzün ve korkular… Hayranlýk bahçeleri doluþtu içeri.. Rahmet yaðmurlarý indirildi tavandan içeri… Çiçeklerin hepsi içeride açtý. Rayihalarýn hepsi damlaya damlaya gül oldu. Dýþarýda kaldý tüm çirkinlikler... Kapýlarýný tekbirden çattýlar odalarýn... “Allahüekber”in manasý tel tel açýldýkça, içeri koþuþtu izzetler, yücelikler, yakýnlýklar. Zilletlerin üzerine kapandý kapýlar. Alçaklýklar eþikten yüz geri etti. Aþaðýlarýn aþaðýlarýný uzakta býraktý kapýlar... Gýybetlerin iðrenç kokularý eriþemedi içeri. Riyalarýn çirkin yüzleri silindi uzaklarda. Oda oda geniþledi bina. Odalar odalara açýldý. Geniþlediler... Sonsuza doðru geniþlediler... Sevdalarýn

Mahzun kalpleri yakýp kavurmuþ tövbelerden pencereler açýldý Cemâlullah denizlerine. Kardeþlik hazzýndan, muhabbet tadýndan dokunmuþ halýlar serildi zemine. hepsini çevreledi duvarlar. Vedalara veda etti duvarlar. Fenanýn soðuðu giremedi içeri. Hiçliðin berisinde, varlýðýn ortasýnda kuruldu çatýsý binanýn. Arttýkça artan mümin hayreti kadar yükseldi tavan. Göðe doðru yayýldý. Minnettarlýðýn sonsuz mavisinde kurulan gökler tavan oldu odaya. “Sübhanallah”tan avizeler indirildi odalarýn ortasýna... Pýrýl pýrýl tenzih kristalleri uç uca dizildi avize diye. “Vechullah”ýn tanýdýk yüzü nur indi deðdi her köþeye. Ünsiyet saçýldý zeminin her noktasýna. Sonsuz yakýnlýktan, ebedî mutluluktan ýþýltýlar süzüldü. Gölgeler ve ýþýklar oynaþmaya baþladý hoþ sohbetten çatýlmýþ sedirler üzerinde. Sýcacýk dudaklara aþkla deðmiþ salâvatlardan güller açýldý odanýn baþköþesinde. Bülbül þakýmalarýndan, seher vakti zikirlerinden aynalar dikildi duvarlara. Kýbleye döndükçe yeniden inþa edilen yüzünün nurunu seyre dalsýn diye namaz ehli. Mahcup yüzlere serince deðmiþ gözyaþlarýndan havuzlar açýldý odanýn göbeðine. Dünyaya uzak, ahirete yakýn aðlayýþlarýyla dinlensin diye kutlu misafir. Mahzun kalpleri yakýp kavurmuþ tövbelerden pencereler açýldý Cemâlullah denizlerine. Kardeþlik hazzýndan, muhabbet tadýndan dokunmuþ halýlar serildi zemine. Ayaklarýna sýmsýcak vuslatlar deðsin diye.. Sevinçli secdelerin billur sularýndan çeþmeler kuruldu gül bahçelerinin baþýna. Nehirlerin çaðýltýsý duyuldu sonra. Hak adýna sus-

muþluðun, gerçek hatýrýna küsmüþlüðün kuytularýndan kaynayan nehirler... Sabredenin ayaklarý altýnda akýþmaya baþladýlar. Yetim baþlarý okþamýþ elleri menekþe kokularýyla mayalandý. Kimselerin görmediði fukaralarý gören mümin gözlerine vuslattan sürmeler çekildi. Uykusunu teheccüdlerle bozmuþ âþýklarýn kir-

pik uçlarýna ebedî sevinçler asýldý. Meyveler geldi sonra.. En sonunda.. Rengârenk tebessüm çiçekleri arasýndan, cömertlikten eðilmiþ dal uçlarýndan tazecik meyveler uzandý ellerine. Tanýdýktý meyveler. Öyle ki, hatýrladýðý þükür anlarýnýn hepsi dilim dilim olmuþtu meyvelerde. Hasretle aradýðý eþsiz mutluluk anlarýnýn çekirdeklerine sarýlýydý meyveler. Tekrar tekrar yaþamak için can attýðý doymuþluklarýnýn bitmesin diye titizlendiði ilk lokma hazzýnýn kabuklarý içindeydiler. Oruçlu aðzýnýn hoþ kokularýyla bezenmiþti nimetler. “Elhamdülillah”larý tadýndaydý hepsi... Sonsuz bir þimdinin tabaðýnda, saf çocuk sevinçlerinin sepetleri içinde .. Meyveler, meyveler... “Elhamdülillah”larýný yemeye baþladý mümin. Utangaç bir sevinçle. En Sevgili’nin elinden...


SPOR

ZAMAN

6 ARALIK 2008

30 HOLLANDA

Tenisin sessizliðini Davis bozuyor Sakin seyircisiyle bilinen tenis sporunun en gürültülü kupasý Davis’i, Ýspanya kaldýrdý. Finalde Arjantin’le mücadele eden Ýspanyollar, otoritelerin favorisini devirerek kupayý üst üste 3. kez kazandý.

ERAY SEPETÇÝ

Tenis sporunu anlatmak için birkaç kelam edecek olduðumuzda fileden, raketten ve toptan sonra sýra tenisin dünyadaki en popüler “bireysel” spor olmasýna ve arkasýndan da tenisin kendine has adabýmuaþeretine gelir. Þöyle bir taným, bu sporun gerçeklerini kýsa yoldan anlatmada son derece baþarýlý sayýlabilir; “Kendileriyle ilgili en büyüðünden en küçüðüne her þeyin kontrolüne sahip olmayý isteyenlerin yaptýðý, güzel puaný, hangi oyuncunun aldýðýna bakmadan alkýþlayanlarýn, fanatizme yenik düþmeyenlerin de izlediði spordur tenis”. Ne var ki, Davis Kupasý iþin içine girdiðinde, tenisle ilgili bildiðimiz her þeyi unutmamýz gerekiyor. Çünkü bu sporun en büyük organizasyonlarýndan olan Davis Kupasý öyle bir þey ki, tenisin, üzerinden kendini açýkladýðý kavramlarý ihtiva etmek bir yana, onun varlýðý adeta bu kavramlara efelenmekle anlam kazanýyor. Takým ruhunun benmerkezciliðe üstün geldiði, iyi veya kötü oynamanýn deðil sadece kazanmanýn, hatta çoðu zaman kazanmak için her yolu mübah saymanýn öne çýktýðý bir kupa... Davis Kupasý, en basit ifadeyle, erkeklerde milli takýmlar kupasý. Tarihi 1899 yýlýna kadar uzanan kupanýn isim babasý, Dwight Davis. Daha sonralarý Amerikan Savaþ Bakanlýðý Müsteþarlýðý ve Filipinler Valiliði görevlerinde de bulunacak olan Davis, Harvard Üniversitesi’nde kendisi gibi tenis oynayan üç arkadaþý, Malcolm Whitman, Holcombe Ward ve Robert Wrenn ile birlikte Büyük Britanyalý tenisçiler ile

Amerikalýlarý karþý karþýya getirecek bir turnuvanýn hayalini kurar. Ülke federasyonlarýndan gerekli izinler çýktýktan sonra kupanýn formatýný belirler ve ücretini cebinden ödemek üzere, Amerika’nýn en eski kuyumcularýndan olan Bostonlu Shrew, Crump&Low’a gümüþ bir kupa sipariþ eder. Ýlk Davis Kupasý randevusu, 1900 yýlýnda Massachussets’teki Longwood Kriket Kulübü’nde gerçekleþir ve kupayý Britanya’yý 3-0 yenen, Davis’in de yer aldýðý Birleþik Devletler ekibi kazanýr. 1905 yýlýnda Belçika, Avusturya, Fransa ve Avustralya-Yeni Zelanda karmasýnýn katýlýmýyla geniþleyen Davis Kupasý, zamanla bugünkü halini alýr. Dünyanýn en önemli uluslararasý spor olaylarýndan biri haline gelir. Davis Kupasý her geçen yýl daha da prestijli hale geldiði kesin. Ancak bu büyümeye paralel olarak kupa giderek tenisten uzaklaþýyor. Bir Davis Kupasý eþleþmesinde, hele ki final ya da yarý finalden bahsediyorsak, ev sahibi ülkenin taraftarlarý rakip oyuncularýn konsantrasyonunu bozmak için elinden ne geliyorsa yapýyor. Tenis geleneðinde asla yeri olmayan çift hatalarýn alkýþlanmasýndan tutun da oyunculara galiz küfürlerle saldýrmak, onlara bozuk para atmak hatta tribünlerde meþale yakmaya kadar giden bu hareketlerin artýk en gergin futbol maçlarýnda bile görülmediðini düþündüðümüzde olayýn vardýðý nokta gerçekten endiþe verici. Bu yýlki D a v i s Kupasý finali ise Ýspanya v e Arjantin eþleþmesi gerçekleþince tam anlamýyla bir gerilim filmi olup çýktý. Ýlk turda Büyük Britanya, çeyrek finalde Ýsveç ve


31

HOLLANDA

SPOR

6 ARALIK 2008

Foto: Reuters

ZAMAN

yarý finalde de Rusya’yý elemeyi baþaran Arjantin, tarihinde üçüncü kez Davis Kupasý finali oynamaya hak kazandý. Bütün maçlarý kendi evlerinde oynayan takým, statü gereði finali de kendi evinde oynayacaktý. Ýspanya ise sýrasýyla Peru, Almanya ve 2007 þampiyonu ABD’yi devirerek finale adýný yazdýrdý. Yarý finaller Arjantin-Ýspanya finali konuþulmaya baþlandý. Bu sene muhteþem bir çýkýþ yaparak arka arkaya tam dört turnuva kazanýp dünya klasmanýnda 8. sýraya kadar týrmanan genç Arjantinli Juan Martin Del Potro’nun, Rusya galibiyeti sonrasý Ýspanya’nýn büyük kozu, Rafael Nadal’ýn maçlar esnasýnda kapri pantolonunu çekiþtirme tikine atfen söylediði “Þimdi sýra Nadal ve arkadaþlarýna geldi, Nadal’ýn pantolonunu indireceðiz!” cümlesi fitili ateþledi. Formatý ilginç kýlan en önemli hususlardan birisi de kupa kurallarýna göre ev sahibi ülke, maçlarýn hangi zeminde oynanacaðýný tayin etme hakkýna sahip. Nadal’ýn top-

rak kortlardaki malum hegemonyasýna karþý, tarihinde evindeki Davis Kupasý maçlarýný topraktan baþka bir zeminde oynanamamýþ Arjantin “el âlem ne der”i bir kenara býrakýp finalin salonda, sert kortlarda, oynanmasýný tercih etti. Toprak kortun en önemli iki ekolü olan Ýspanya ve Arjantin arasýnda yýllardýr süregelen “Kim en iyi?” tartýþmasýnýn da böylelikle sona erdiði yorumlarý yapýldý. Fakat ‘Gümüþ Ülkesi’ni ilgilendiren tek þey gümüþ, pýrýl pýrýl, sahici kupaydý, tozlu toprak kortlar varsýn Ýspanya’nýn olsundu. Derken bütün dengeleri ‘Güneþ’in Çocuklarý’nýn lehine bozan bir geliþme yaþandý. Rafael Nadal, ATP Tur’un son turnuvalarýndan Paris-Bercy Masters’ta sakatlanmýþtý ve Davis Kupasý’nda yer alabilmek için çok önemli ATP

Tenis Masters Kupasý’na da katýlmadý. Gelgelelim, finale yaklaþýk on gün kala Nadal, Davis Kupasý’nda da oynayamayacaðýný açýkladý. Bu andan sonra Arjantinliler kupayý çantada keklik olarak görmeye baþladý. Ama Ýspanyollar son kozlarýný oynamamýþlardý. 1516’da geldikleri, 1580’de otoriteyi ele geçirdikleri 1816’da baðýmsýzlýðýn ilanýyla terk etmek zorunda kaldýklarý Arjantin’e bu kez psikolojik silahla hücum etti. Ýspanyol medyasý, Arjantin’de stadyumlarýnda cinayetlerin iþlendiðini sayfalarýna taþýdý. Rafael Nadal, “Eðer seyirci maçý oynanamaz hale getirirse tek yapýlacak þey kortu terk etmektir.” diyordu. Ýspanya Davis Kupasý kaptaný Emilio Sanchez, “Favori %100 Arjantin’dir.” açýklamasýný neredeyse her gün tekrar ediyordu. Del Potro’nun stresten

uykusuz geceler geçirdiði gibi pek çok þey yazýlýp çizildi. 21 Kasým, gelip çattýðýnda Arjantin, üzerindeki tonlarca baskýdan un ufak olmuþtu. Her zamankinden sessiz bir seyirci kitlesi vardý tribünlerde. Yine de David Nalbandian klasýný konuþturup ilk maçta David Ferrer’i yendi, ancak daha sonra, Ýspanya’nýn “üzerine oynadýðý” Del Potro, dünya klasmanýnda 31. sýrada yer alan Feliciano Lopez’e yenildi. Ardýndan da sakatlýðýný öne sürerek müsabakadan çekildiðini açýkladý. Ýspanya, beklendiði gibi çiftler maçýný kazandý ve arkasýndan Fernando Verdasco da Del Potro’nun yerine devam etmek zorunda kalan dünya 48 numarasý Jose Acasuso’yu yenerek Ýspanya’nýn 2000 ve 2004’ten sonra 2008’de de þampiyon olduðunu ilan etti. Davis Kupasý, Ýspanyollarýn ellerinde yükselirken belki de içten içe “Benim için aðlama Arjantin” þarkýsýný mýrýldanýyordu. Ama Arjantinliler, galiba duyacak halde deðiller...


7h0 'h1<$ ú/( 621 '(5(&( 'hûh. )ú<$7/$5$ 7(/()21 *g5hû0(6ú <$3,1 +2//$1'$ údú 7(/()21 *g5hû0(/(5ú

7h5.ú<( údú1 7(/()21 *g5hû0(/(5ú DAKİKASI

0,18

Ą

DAKİKASI

NL 0,20

*

Ą

İTİBAREN

İTİBAREN

<857 údú 9( <857 ',û, 606 *g1'(50( h&5(7ú DAİMA

Ą

0,15

*

9,95 +$=,5.$57 6$'(&(

6$1ú<( %$=,1'$ *g5hû0( = 6$1ú<( %$=,1'$ g'(0(

Ą

€ 7,50 KONTÜR DAHİL

** FİYATA CEP TELEFONU DAHİL DEĞİLDİR

www.ortelmobile.nl

**

*


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.