Bisikletle Kıbrıs-ZS3

Page 1



İÇİNDEKİLER

5 18 32 42 46

Girne-St Hilarion Kalesi St Hilarion Kalesi-Zafer Burnu Zafer Burnu-Gazimağusa-Lefkoşa-Girne Enler, Rota, Bilgiler Kıbrıs Bisiklet Turu Rotası



Bir hayalin peşinde, düştük yollara. Kıbrıs’a gidecek gemiye binmek için giderken otobüsün camından Toroslar Aylardan Ocak, Şubata girilmesi an meselesi iken Türkiye soğuk ve bir çok bölgesi kar yağışlı.(Karşı Sayfada) Girne Marina ve arkada beni bekleyen St Hilarion Kalesi(Solda).

Girne-St Hilarion Kalesi Bisikletle Kıbrıs'ı gezme planını aylar öncesinden yapmış değildim. Turdan üç beş gün önce aklıma yattı. Biraz araştırdım; nasıl gidilir, neresi gezilir diye. Düştüm yollara. Aylardan Ocak, Şubata girilmesi an meselesi iken Türkiye soğuk ve bir çok bölgesi kar yağışlı. Kıbrıs'ın nasıl olduğunu pek bilmiyorum ama yine de soğuk olur dediler. Gidince göreceğiz bakalım. Ben Kıbrıs'a ulaşmak için Silifke, Taşucu'ndan kalkan gemiyi kullandım. Yazın daha fazla sefer olmak üzere şu anda 2 firma haftada 3 gün Taşucu'ndan Girne'ye; yine 3 gün Girne'den Taşucu'na karşılıklı sefer düzenliyormuş. Seferlerin hava durumuna göre günü ve saati değişebiliyormuş. Bunun için gitmeden önce firmaları mutlaka telefonla aramakta fayda var. Bilet gidiş-dönüş 100 TL. Ayrıca limanda, liman hizmeti adı altında 12 TL verdim. Bir miktarda Kıbrıs'tan çıkarken verecekmişiz.


Girne Marina


Frederic ile Pasaportu olmayanlar KKTC'ye nüfus cüzdanı ile girebiliyor. Gümrükteki memur pasaport yerine geçen belgenin üzerine Kıbrıs'ta 30 gün kalabileceğimi yazmış olmasına rağmen, bana bu sürenin dörtte biri yeter. Taşucu'ndan gemi gece saat 12:00'de kalkacaktı ama; geminin demir alması 01:00'i buldu. Gemide fazla yolcu yoktu. Gemide biraz kitap okudum. Gemide yeterince koltuk var. Saat 02:00'den sonra herkes koltukların üzerine devrilip yattı. Ben de 3 koltuğun üzerine serdiğim uyku tulumunu kendime yorgan yaptım. Yolculuğumuz 7 saat sürdü. Koltuklar oldukça geniş ve rahat. Oturmaktan ziyade yatılması için tasarlanmış gibi; böyle olunca iyi bir uyku çektim tabi. Bugün öncelikle Girneyi gezeceğiz. Gezeceğiz diyorum. Yalnız turlamayı planladığım Kıbrıs'ta, ilk gününün ilk saatlerini Frederic ile birlikte geçireceğiz. Frederic 71 yaşında ama en fazla 50 gösteriyor. Asıl mesleği aşçılıkmış. 2011'in Ağustosunda Kopenhag'dan yola çıkmış. 2025'e kadar dünyayı dolaşacakmış. Bizler altmışımızdan sonra hep ölmekten bahsederiz. Bu adam hayatının bu aşamasında böyle bir işi planlamış ve yola koyulmuş.


Girne’de

Vallahi saygıyla önünde eğilirim. Tüm Avrupa'yı karış karış dolaşmış. Türkiye'de İstanbul, Bursa, kıyı boyu Ege ve Akdeniz Bölgelerinden geçmiş. 21 Aralıkta Şirince'de olmak için yoldayken İzmir'de bisikleti çalınmış. Polise başvurmuş, bisiklet bulunmuş ve tekrar yola koyulmuş. Bu haberle bir gazeteye çıkmış. Bana göstermişti, sanırım Posta Gazetesi. Olay, magazin haberi gibi kıyamet, korkmak ve hırsızlık üçgeninde bir kaç cümleyle verilmiş. Bakış açımız bu. Hırsızlık olayı, 71 yaşındaki bir adamın bisikletle dünya turuna çıkmasından daha çok ilgilendiriyor bizi. Frederic ile dün ilk defa Taşucu'ndaki camide akşam namazından sonra karşılaşmıştık. Frederick, nereli olduğunu sorduğumda; İspanyalıyım değil de Barcelonalıyım dedi. Ailen var mı diye sorduğumda; bir karım ve iki oğlum var dedi. Özlemiyor musun dedim. İnternetten görüşüyoruz dedi. Sormadım ama büyük ihtimal katalan. Hem de İspanyalıyım demeyecek kadar. Türkiye'deyken müslüman olmuş. Her yönüyle saygı duyulacak bir insan. Farklı gemiler ile Girne'ye geldik, limanda buluştuk. Önce Turizm Bilgi ofisine gidip birer harita alalım dedi. Marinadaki ofisten dörder tane harita aldık. Marina etrafında dolaştık. Bir simitçiye girip kahvaltımızı yaptık. Yanında not defteri var. Günlük ve anı defteri gibi. İçinde kendi tuttuğu günlükler ve yoldayken karşılaştığı insanların notları var.


Girne’den St Hilarion Kalesi

Kalbi kadar temiz bir sayfasını da benim için ayırdı :) Simitçide bir şeyler karaladım. Bu beşinci defter dedi. Doldukça bunları eve gönderiyormuş. Öyle çok planlamadan geziyorum dedi. 15-20 gün adada kalacağım, Rum tarafına da geçeceğim dedi. Kahvaltıdan sonra simitçide oturup biraz yazmak istedi. Benim zamanım kısıtlı olduğu için kalktım. Bugün günlerden cuma. Cuma namazında marinadaki camide buluşmak üzere sözleştik. O yazmaya devam ederken ben sahildeki kaleyi ve marinayı dolaşmak üzere çıktım. Girne Kalesi oldukça iyi korunmuş. Kaleyi 3,5 TL'lik biletle gezebilirsiniz. Girne'ye gidenlerin görmesini tavsiye ederim. Kaleyi gezdikten sonra camiye yöneldim. Frederic'in bisikleti camii önünde, duvara dayalı idi. Benimkini de onun yanına dayadım. Namazdan sonra Frederic'le ayak üstü konuştuk. Onun bu gece Girne'de kalası var. Ben st Hilarion Kalesini de görmek istiyorum. Sanki birbirimizi yıllardır tanıyormuşuz gibi tekrar tekrar kucaklaşıp, birbirimize şans dileyip vedalaştık.





Girne Marina’da

Lefkoşa yolunu bulup Beşparmak Dağlarının tepelerine doğru tırmanmaya başladım. Tepenin geçit noktasına ulaştığımda sağa dönüp 4 kilometrelik, askeri bölge olduğu için durmanın yasak olduğu bir yolla saat 16.00 sularında kaleye ulaştım. Durmamam için askerler yolda uyardı ama bisikletle gidiyoruz ve öküz öldüren yokuşları çıkıyoruz kardeşim. Sen çıkabilir misin hiç durmadan? "Durma" demesi kolay. St Hilarion Kalesi'nin karşıdan görünüşü muhteşem. Bisikletimi girişe bırakıp basamakları birer birer çıkarak başladım kaleyi dolaşmaya. Bu kale Beşparmak Dağları üzerinde kurulan üç kaleden en batıda yer alanı imiş. Ada halkını olası Arap akınlarına karşı korumak ve muhtemel saldırılara karşı uyarmak amacıyla inşa edilmiş. Kale, bugünkü adını Kudüs'ün Araplar tarafından fethinden sonra Kıbrıs'a göç eden ve ömrünün son yıllarını burada ibadetle geçiren bir keşişten almış. Girne'den Kalenin görünüşü kadar, kaleden Girne'nin görünüşü de fevkalade. Hava açık ve Zafer Burnuna doğru uzun bir sahil şeridi ayaklarınızın altında. Ben kalenin en yüksek(740m) noktasından muhteşem manzara karşısında ağzım açık bir şekilde sağa sola bakınırken zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım. Saat 17:00 ye gelmekte. Ben yukarı doğru çıkarken aşağıya inen bir çift vardı. Zannediyorum şu anda kalede benden başka kimse yok. Artık aşağıya inip uygun bir yere hava kararmadan çadırımı kurmam lazım. Ben dışarı çıktığımda kapıdaki görevli de kaleyi kapatıp arbasına bindi gitti. Kalenin hemen dibindeki çam ağaçlarının arasına çadırımı kurdum. Gece yağmur yağma ihtimalini göz önünde bulundurarak tüm eşyalarımı çadırın içine tıktım. Yemek yedim, yarım saat kadar şu anda okumakta olduğunuz notlarımı tuttum. Şu anda üşümüyorum ama aylardan ocak olması dolayısıyla yanıma -25 extreme derecesine sahip bir tulum almıştım. Gece üşüyebileceğimi düşünerek tulumun fermuarlarını tamamen çekip, en az seviyede hava alabileceğim kadar iplerini büzdüm. Sonra sessizliğin ve ıssızlığın sesinde uyumuşum. Yarın tekrar Girne'ye inip oradan kıyı boyu güneşin doğduğu yöne doğru gidebildiğim kadar gitmeyi planlıyorum.



St Hilarion’a çıkan yolun bir bölümü askeri bölge olduğu için; durmamam için askerler yolda uyardı ama bisikletle gidiyoruz ve öküz öldüren yokuşları çıkıyoruz kardeşim. Sen çıkabilir misin hiç durmadan? "Durma" demesi kolay.


St Hilarion Kalesi(Üstte), St Hilarion’dan Girne(Sağda)



Bellapais Manastırı(Üstte), St Hilarion’dan Girne manzarası(Karşı Sayfada)

St Hilarion Kalesi-Zafer Burnu Gece oldukça kaliteli bir uyku halim olmasına rağmen; orman havasının iyi gelmesinden olacak saat 09:00’a kadar yattım. Günler kısa olduğu için aslında daha erken kalkmam lazım. Şubatın başı olmasına rağmen Kıbrıs’ta çok da soğuk olmayan bir gece geçirdim. -25 extreme derecesine sahip olan tulum bu havada fazla geldi bana. Bir ara artık sıcaktan darlandığım için baş bölgesindeki ipi gevşeterek serinlemeye çalıştım; bu da yetmedi tulumun fermuarını açtım. Uyandıktan yaklaşık bir saat sonra dün kaleye çıktığım yolu ters yönde alarak Girne’ye geri döndüm. Girneden sağa dönüp Karpaz Yarımadası istikametine doğru yol almaya başladım. Öğle civarı sağa sapıp dik bir yokuşla Beşparmak Dağları’nın eteklerindeki Beylerbeyi Köyü’ne ulaştım. Burada bir manastır var; Bellapais. 3,5 Liraya bir bilet alıp manastırı gezmeye başladım. Bu manastırın ilk sakinleri, Selahaddin Eyyubi 1187 yıında Kudus’ü ele geçirdiği zaman Kıbıs’a göç eden Augustinian mezhebi rahipleri imiş. Manastır, Gotik sanatın bir şaheseri ve Yakın Doğu’daki en güzel örneği olarak kabul edilmekteymiş. Manastırda günümüzde çeşitli konserlerin düzenlendiği bir salon mevcut. Manastır Girne’ye ve denize hakim bir noktada. Kıbrıs’a gidecekler burayı listesine dahil etsin. Köye saptığım anayoldaki sapağa güzel ve hızlı bir inişle geri döndüm. Anayoldan denize paralel bir şekilde doğuya doğru sürmeye devam ederken, şubatın ikisi olmasına rağmen Kıbrıs’a baharın çoktan gelmiş olduğunu gördüm. Erik ağaçları çiçek açmış, ekinler diz boyu olmuş, etrafı sarı çiçekler bezemiş.





Panagia Permaminiotissa

Dün Girne merkezde "İyi ki kışın geldin. Yazın çok sıcak oluyor buralar; değil bisiklet sürmek, gölgelikten başınızı çıkaramazdınız." gibi söylemleri oldu insanların. Yazın müsait olsaydım yazın gelirdim. Atın ölümü arpadan olsun. Girne'den doğuya doğru giderken el değmemiş, ayak basılmamış harika plajlar var. Ara ara villa istilası olsa da Kıbrıs hala çok güzel, büyük bölümü hala çok bakir. Saat 17:00'ye yaklaşmaktayken Kaplıca Köyü yakınlarında bir kumsala çadırımı kurdum. Yemeğimi yedikten sonra ufak bir kumsal yürüyüşü yaptım. Yalnız olunca insan hülyalara dalıp gidiyor. Sonra çadıra girip zaman geçirmek için biraz not tuttum. Şimdilik saat 19:00 ama benim hala uykum yok. Tekrar bir sahil yürüyüşü yaptım. Bu sırada evi aradım. Yaren'im akşam olduğundan habersiz, "Akşama gelecek misin baba?" diyor. Her gün iş için evden çıkarken vedalaşma törenlerinde akşama geleceğim dediğim için geleceğim zamanı akşam olarak bellemiş. Ayrılalı birkaç gün olmasına rağmen çok özledim onu. İlk günlerde hep böyle olur bana. sonra tekrar çadıra girip uyumaya çalıştım. Yarın İstikamet doğu, hedef en doğu. Böylece en doğuya- Zafer Burnu'na kadar gitmeyi planlıyorum. Ertesi Gün:Kaplıca Köyü-Zafer Burnu(3 Şubat Pazar) Bugünki hedefim Karpaz Yarımadası'nın en uç noktası olan Zafer Burnu. Bu sabah dün olduğu gibi geç kalkmıyorum. Saat 06:15'te ayaktaydım. Çadırda ve mat üzerinde uyumama rağmen evde bu kadar kaliteli uyuduğumu sanmıyorum. Ortalık alacakaranlık iken çadırı topladım. Kumsalda hafif tempoda bir koşunun yanı sıra ısınma gerdirme hareketlerini yaptım.


Kaplıca Köyü yakınlarında çadır kurduğum kumsal(Üstte) Yeşilköy’ün misafirperver sakinleri(Altta)


Genelde yediğim içtiğim benim olur, gördüklerimi anlatırım ama kahvaltı menüsünden bahsetmeden geçemeyeceğim. Dün marketten çokça lavaş ekmeği almıştım. Yanımda yenilebilir (barbunya pilaki, kuru kayısı, salam, reçel, fındık... heralde bu kadardı) ne varsa lavaşın arasına koyup dürüm yaptım. Adını da seyyah dürümü koydum. Bunu evde de deneyeceğim. Beklemediğim kadar lezizdi. Bugünkü yolum Dipkarpaz'a kadar Yarımadanın kuzeyinden, Dipkarpaz'dan sonra ise yarımdanın güneyinden devam edecek. Yola yakın birkaç kilise var. Bunları gördüm. Bir de Karpaz Yarımadası'nda koruma altına alınmış yabani Karpaz eşekleri varmış. Eşekleri görebilirsem ne ala. Aslına bakarsanız memleketimde ne eşekler var ama bir de Karpaz'ın eşeklerini görelim bakalım, farkı nedir. Zafer Burnu'na doğru Altınkum Sahili ve Apostolos Andreas Manastırı bugün görülecek yerler arasında.


Karpaz Yolunda Karpaz Yarımadası'nda doğa inadına bakir. Kıyı boyu engin mavilikler, ayak basılmamış kumsallar var. Bu baş döndürücü kumsallar o kadar çok ki hangisine bakacağım, hangisini çekeceğim şaşırdım. Fotoğraf çekme işini artık sonlandırdım deyip makinemi çantama koysam da defalarca çıkarıp yine çektim. İyi ki çekmişim; bugün bunları size gösterebildiğim için gurur dolu yüreğim. Yeşilköy'de bir benzinlikte mola verdim. Çalışanların oldukça ilgisini çektim. Nereye gideceğim, nasıl gideceğim ayrıntılarıyla anlattılar. "Market var mı?" diye sordum. Sadece su var dediler. Büyük su aldım; tüm ısrarlarıma rağmen parasını almadılar. Yeşilköy'de köy kahvesinde çay var mı diye sordum. "Sadece sallama var." dediler. Kahve içen köylüleri görünce ben de bir yorgunluk kahvesi içtim. Parasını vermek isteyince, "O ödendi, yolun açık olsun." dedi kahveci.


Ayios Thirsos


Apostolos Andreas Manastırı Eyvallah deyip yola koyuldum. Eşsiz maviliklerin yanından, yemyeşil ekin tarlalarının içinden geçtim. Gün batımından bir kaç saat evvel Altın Sahil'e ulaştım. Yüksek bir noktadan bir süre ağzım açık bir şekilde kumsalı seyrettim. Devamında Apostolos Andreas Manastırı'na ulaştım. Orada tezgahta bir şeyler satan çocuğa nereden su doldurabilirim diye sordum. Manastırın denize bakan tarafını göstererek bir çeşmenin olduğunu söyledi. İçilir mi diye sorunca içilir Abi, şifalı bu su dedi. Başkasına bilmem ama o hararetle içince vallahi bana şifa oldu. Ben bu manastırın Zafer Burnu'na daha yakın olduğunu sanıyordum ama en uca ulaşmak için 5 km kadar daha yol almamız gerekiyormuş. Gün batımına yakın yine düştük yollara. Uca doğru toprak bir yoldan giderken gözüm sürekli sağımda ve solumda, Karpaz Eşeği arıyorum. Henüz göremedim ama yol üzerinde önce ayak izine sonra kazuratına rastladım. Ne iz sürümü be. Sanki savana'da leopar arıyoruz. Bir ara ansızın sol tarafımdan hırrrt diye bir ses geldi. 50 metre kadar solumdan bir tanesi makiliklerin arasından kafasını çıkarmış, çek bir vesikalık panpa der gibi bakıyordu. Durdum ve çektim bu Karpaz Leoparı'nın(!) fotoğrafını. Hava kararmaya yüz tutmuşken Zafer Burnu'na ulaştım. Kıbrıs'ın en doğusunda, en kuzeyinde, Zafer Burnu'nda bisikletimle tek başımızayız. Biraz dinlendik, biraz sevindik, biraz hüzünlendik, sanırım yalnızlıktan biraz şairleştik. Çok değişik anlarda birkaç video ve fotoğrafla anı ölümsüzleştirdik. Sonra toprak yoldan bir kaç yüz metre geriye gelip geçerken gördüğüm bir çeşmenin yanıbaşına, dalgaların ve eşeklerin sesini duyabileceğim bir yere çadırımı kurdum. Çeşmenin yalağından bir eşek suyunu içiyordu. Beni farkedince oda ilk gördüğüm gibi önce bir hırrt sesi çıkardı sonra uzaklaştı.


Dipkarpaz Camii(Ăœstte ve Altta)


Zafer Burnu’nda kamp alanım

Çeşmenin bir yalağına sanırım eşeklerin içmesi için olacak su biriktirilmiş. Su biriktirilmeyen yalağı tarafında kıyafetlerimi yıkadım. Akşam yemeğini yerken hava artık iyice kararmıştı. Çadırda gün sonu notlarımı tutarken çeşmeye su içmeye gelen eşeklerin ayak seslerini duydum. Uyumadan önce biraz kitap okudum. Dalgaların kıyıya vururken çıkardığı sesle uyuklamaya başlayınca eşek anırmalarıyla irkilip uyandım. Neden bilmem sonra eşekler sustu. Ben de derin uykulara daldım.


Karpaz Yolunda sayısız kumsalla karşılaştım


Panagia KanakariaKilise ve Manastırı(Üstte) Adını bilmediğim bir kumsal daha(Altta)


Zafer Burnu-Gazimağusa-Lefkoşa-Girne Sabah erken kalkmak için telefonun alarmını 06:25’e kurmuştum; fakat kalk zili biraz daha erken çaldı; hem de önce aaaa”, sonra “iiii” diye. Siz de bunu kalk zili olarak dinlemek istiyorsanız Karpaz’a gelin. Vallahi uykumu almışım. 5-10 dk erken kalkmanın ziyanı yok. Çadırı toplayana kadar saat 07:30’u buldu. Bu sırada yanıma bir polis arabası geldi. Bir polis selam verip araçtan indi. Benim burada gecelediğimden haberleri varmış. Burnun diğer ucunda bir ışık varmış. “Haberin var mı?” dedi. Yarımada hakkında biraz bilgi verdi. Kıbrıs çok güvenlidir dedi. Ben de gezmek istiyorum nasıl oluyor bu işler, falan filan derken epey lafladık. Saat 08:00 civarı yola çıkmak üzere hazırdım. Haritama göre bulunduğum noktadan yarımadanın kuzey tarafına doğru giden oradan da Altınkum kumsalı’na giden bir toprak yol var. Dün geldiğim kısa yolu değil de bu yolu kullanarak Altınkum Sahili’ne ulaşmaya karar verdim. Yola çıktım; fakat orman içinde birbiriyle kesişen epey toprak yol var. 2-3 saat kadar bu yollarda bisiklet sürdüm.


Altın Kumsal’ın cazibesine kapıldık. Bu güzelliği uzun süre seyrettik Dün ve bugün keklik seslerini de duyuyordum. Bu bölge korunduğu için olacak, önümden pırrrr diye bir sesle ansızın havalandılar çokça. Sonunda bir yol bulup Apostolos Andreas Manastırı yakınlarından ana yola çıktım. Dün uğradığım manastıra tekrar uğradım. Manastır dolaylarında dün sadece uzaktan vesikalığını çekebildiğim eşekleri daha yakından ve sürü halinde görme şerefine nail oldum. Bu eşekler dünyanın en şanslı eşekleridir sanırım. Ekmek elden su gölden, ne yük derdi, ne semer derdi; yaşayıp gidiyorlar. Sonra yine, yeniden, bir kez daha Altınkum. Dün gün batımına yakın, buradan geçerken durmuş, uzun süre seyretmiştim. Birde ışık arkadan vururken izledim. Her türlü harika, her türlü nefes kesici. Buradan Dipkarpaz'a kadar dün geldiğim yolu tersten aldım. Dipkarpaz'dan sonra Yarımadanın güney sahillerine paralel bir şekilde uzayıp giden Kaleburnu, Kuruova, Avtepe, Derince, Boltaşlı,Gelincik Köylerinden geçerek Ziyamet Köyü'ne ulaştım. Bu köylerde camilerin yanında çoğu artık kullanılmayan kiliseler mevcut. Boltaşlı Köyünde bir manastır var. Bu manstırı gezdim.


Altın Kumsal Ziyamet Köyünden sonra istikametime Gazimağusa'yı alıp bastım pedala. Ziyamet Köyü'nden sonra yol oldukça düzgün. Boğaztepe'den sonra otaban gibi zaten. Bugün Gazimağusa yakınlarındaki Selamis Harabeleri'ne ulaşmak istiyorum. Haritama göre Selamis Harabeleri'nin dibinde bir kamp alanı var. Benim için, bir çadır kurulabilecek kadar alanın olduğu her yer kamp alanıdır; fakat kampı buraya kurarsam sabahki ilk işim Selamis'i gezmek olacak. Ortalık iyice kararmış olmasına rağmen kullandığım yol ışıklandırılmış olduğu için durmadan bastım pedala. Saat 18.00 civarı Selamis tabelasını görüp sola sapıp anayoldan biraz içeride, deniz kıyısında Selamis'i ve haritaya kamp alanı olarak işaretlenmiş piknik alanını buldum. Bu yer piknik alanı olarak düzenlenmiş ve son 35 yıldır kimse uğramamış gibi, alandaki ot diz boyu olmuş, su ve tuvalet de yok. Haritalara koşulsuz güvenmemek lazım. Kendim geride çok daha müsait alanlar görmüştüm; ama bir hayli geç oldu. Buraya kuracağım çadırı artık. Burası epey rüzgar aldığı için çadır kazıkları çok sağlam çaktım. Çadırın sağındaki ve solundaki ipleri büyük taşlara bağlayıp gerdirdim. Yemeğimi yiyip, zaman geçirme amaçlı deniz kıyısında biraz yürüdüm; dalgaların sesini dinledim. Sonra çadıra dönüp gün sonu notlarımı yazdım. Şu anda şubatın başı olduğu için geceler uzun. Ne kadar yorgun olursam olayım, çok erken uyuyamıyorum. Uyumadan önce yaptığım işlerden biri de kitap okumak. Tek başına tura çıkıyorsam kitabı yanımdan eksik etmem bundan sonra. Yarın erken saatte önce Selamis Harabeleri'ni gezeceğim. Sonra 10 km ilerimde olan Gazimağusa şehir merkezi, ardından istikametim Lefkoşa. Yarın ola hayır ola. Ertesi Gün 5 Şubat Salı Bu sabah yine oldukça erken(06.20'de) uyandım. Yola çıkmam saat 08.00'ı buldu. Önce kamp kurduğum yerin yanındaki Selamis Harabeleri'ni gezdim. Arkasından Gazimağusa ile aramdaki 10 kilometrelik yolu kısa bir sürede aldım.


Zafer Burnu civarı Gazimağusa'ya varınca hemen kale içine girdim. Hemen hemen Kıbrıs'la ilgili bütün broşürlerde gördüğümüz Lala Mustafa Paşa Camii'ne uğradım. Bu camii( önceleri Saint Nicolas Katedrali ) Lüzinyanlar döneminde, 1298 - 1312 yılları arasında inşa edilmiş; tüm Akdeniz dünyasının en güzel gotik yapılarındanmış. 1571 yılında cami haline getirilmiş. Kıbrıs Fatihi olarak anılan Lala Mustafa Paşa'nın adını almış. Namık Kemal müzesine uğradım. "Vatan yahut Silistre" oyununun 5 Nisan 1873 tarihinde İstanbul Gedik Paşa tiyatrosunda oynanmasından sonra 9 Nisan 1873 tarihinde Namık Kemal Kıbrıs'a sürülmüş, bu binada tutuklu kalmış. Bir süre daha kale içinde dolaştıktan sonra tekrar Lala Mustafa Paşa Camii'ne geldim. Burada video çekimi için durup bir banka bisikletimi dayadım; fotoğraf makinemi de bankın üzerine koyup; kayıt düğmesine bastım. Bisikleti hareket ettirdiğim anda üzerine makineyi koyduğum bankın en öndeki tahtası fotoğraf makinesi ile birlikte yere düştü. Fotoğraf makinesi hala çalışıyor ama lensi takılı kaldı, fotoğraf çekmiyor. Çektiğim fotoğraflar da görünmüyor. Artık bu saatten sonra fotoğraf çekemeyeceğim. Hiç olmadı dört gündür çekmekte olduğum fotoğraflara bir şey olmasaydı. (Fotoğraf makinesi ile birlikte kartım da zarar görmüş. Eve varınca çektiğim fotoğrafların tamamına yakınını bir program vasıtasıyla çok şükür ki kurtarmayı başardım.) Gazimağusa'dan sonra düz bir yolla Lefkoşa'ya vardım. Burada kale içinde bir kaç cami ve Büyük Han'ı dolaştım. Lefkoşa'dan sonra Güzelyurt'a doğru sürdüm bisikletimi. Manzara Lefkoşa öncesi nasılsa sonrasında da aynı. Geniş, düzgün, düz bir yol, yolun sağı ve solu diz boyu olmuş ekin tarlaları, yol boyu sarı çiçekler, sağlı sollu köyler, köylerin içinde büyüklüğüyle dikkat çeken camii ve kiliseler, uzaklarda uzayıp giden Beşparmak Dağlarının güney yamaçları, bir de yamaçlara işlenmiş büyük KKTC bayrağı... Beşparmak Dağları'nın kuzey yamaçları inadına ormanlık olmasına rağmen güney yamaçları tam tersine ağaçsız ve çıplak.




Karpaz eşekleri özgürce dolaşıyor.

Bunun nedeni sanıyorum kuzey yamaçlarının çok yağış alması. Güzelyurt'a doğru giderken Çamlıbel yol ayrımına gelmeden önce Filo Denizcilik'in Girne şubesini aradım. Taşucu'ndan gidiş-dönüş biletimi alırken hava durumuna göre seferlerin günü ve saati değişebilir; dönmeyi düşündüğünüzde arayın, sefer durumu hakkında bilgi isteyin demişlerdi. Olumsuz hava koşulları nedeniyle salı 13:00'daki seferin Perşembe gecesi 24:00'a alındığını, Perşembe gün seferin olmayacağını belirttiler. Bu durumda yarın Girne'de olmam lazım. Çamlıbel yol ayrımında gidonumu sağa kırdım. Haritama göre Çamlıbel'de bir kamp alanı var; geceyi burada geçirmeyi planlıyorum. Güneş batmadan yarım saat kadar önce Çamlıbel'e ulaştım ama kamp alanını göremedim. O anda soracağım kimseyi de göremeyince bastım pedala. Çamlıbel'de Kaçakçının Köşkü olarak da bilinen Mavi Köşk tabelasını gördüm. Hava kararmaya yüz tutmuşken kalacak bir yer bulmam gerektiği için dönmedim. Çamlıbel'den sonra 5-6 km'lik güzel bir inişle Güzelyalı sahili'ne vardım. Sahilde çadır kurmaya müsait bir alanı gözüme kestirdim. Yalnız müthiş bir rüzgar esiyor denizden karaya doğru. O anda daha az rüzgar alan bir bulmalıyım diye etrafıma bakındım ama bulamadım. Sahilde her taraf kum. Çadır kurmayı düşündüğüm alanda otlar var; yani zemin toprak; kum üzerine çadır kurmam söz konusu bile olamaz; ancak kazıkları sağlam bir şekilde otların bulunduğu toprak zemine çakarsam rüzgara karşı koyabilirim. O rüzgarda güç bela çadırımı kurdum. İplerini büyük taşlara bağlayıp gerdirdim. Daha önce böylesine bir rüzgarla karşı karşıya kalmamıştı çadır. Şiddetli yağmurda testten geçmişti; bakalım bu rüzgarda nasıl bir sonuçla karşılaşacağız. Çadırı kurduktan sonra uçmaya karşı tedbir amaçlı, çadır içinde ağırlık yapması için bisikletin selesi dahil bütün eşyalarımı çadırın içine soktum.


Bugün diğer günlere nazaran daha fazla kilometre yaptım. Karnımı doyurduktan sonra girdim tulumun içine uyumaya çalıştım. Uyumaya çalışırken yan taraftan rüzgar alan çadır şekilden şekile giriyordu. Pol kırılması, çadırın yırtılması gibi olumsuzluklar karşısında neler yapacağımı düşünürken rüzgara rağmen uyumuşum. Şu anda Girne'ye 20 km'lik bir mesafedeyim. Yarın öncelikle Girne'ye ulaşmak ve gece kalkacak geminin kalkış saatine kadar Girne'de vakit geçirmeyi planlıyorum. 6 Şubat Çarşamba Girne'ye az bir yolum kaldığı için bugün uyuyabildiğim kadar uyumayı düşünüyordum; ancak 09:00'a kadar zaman geçirebildim. Dün buraya geldiğimde esen rüzgar şiddetini biraz düşürerek esmeye devam ediyor. Gece rüzgardan dolayı ara ara uyandım, çadırı kontrol ettim. Çadır ezildi, büzüldü ama pol kırılması, yırtılma vs. hiç bir şey olmadı. Çadır rüzgar testinden de başarıyla geçti. Toparlanma ve kahvaltının ardından yola koyuldum. Hava kapalı; her an yağmur yağabilir. Girne'ye doğru giderken yolun solunda Karaoğlanoğlu yakınlarında Barış Harekatında ilk çıkarmanın yapıldığı sahilin hemen üstünde bir şehitlik var. Şehitliğin yanında çıkarmada Kıbrıs'a ilk çıkan alayın komutanı Albay İbrahim Karaoğlanoğlu'nun da içinde veya önünde şehit olduğu bina var. Bu bina bugün Barış harekatı müzesine dönüştürülmüş. Müzede harekatla ilgili anılar, bilgiler, harekatta kullanılan silahlar, harekatta şehit olan askerlerin ve mücahitlerin fotoğrafları var. Tek tek fotoğraflardaki gözlere baktım. Bu anlarda biraz duygulandım mı ne? Müze binasında harekatta kullanılan askeri araçlar var. Şehitlikte Fatiha'mı okuyup yola koyuldum. Saat 13:00 civarı Girne'ye giriş yaptım. Beni güneşli ve açık bir havayla uğurlayan Girne, günler sonra kapalı, sisli ve yağmurlu bir havayla karşıladı.


Gazimağusa Girne'ye varınca önce yemek yedim. Bir kahvede çay içtim, vakit geçirmek için bütün gazeteleri okudum. Gece 24:00'da kalkacak gemi için erken bir saatte limana gittim. Limandaki kafede bir masaya oturup çay eşliğinde notlarımı tuttum. Ara ara televizyondaki milli maça gözüm kaydı.(Çek Cumhuriyeti ile hazırlık maçı, 2-0 kaybettik.). Maçın devre arasında Muhteşem Yüzyıl açıldı. Muhteşem Yüzyıl sınırları aşmış arkadaş. Siz hala yayından kalksın mı, kalkmasın mı tartışmasını yapıyorsunuz. Saat 23:15 civarı gemiye geçişler başladı. Daha erken geçilseydi geçerdim ama memurlar ancak geminin kalkış saatinden bir saat önce geliyormuş. Saat 23:30 civarı Filo Denizcilik'in limandaki ofis'ine uğrayıp çıkış harçlarını(34 TL) yatırdım. Geçişteki kuyruk eriyince geçiş yapmak üzere o tarafa doğru yöneldim. Görevli polis, bisiklet üzerindeki tüm malzemeleri bagaj görüntüleme cihazından geçirmek üzere çıkarmam gerektiğini söyledi. Taşucu'nda herhangi bir aramaya ve görüntülemeye gerek duymamışlardı ama buradaki uygulama böyleyse saygı duyarım. Gemiye vardığımda araçlar için ayrılan 2. katta bisikletime yer buldum. Bisiklete yer çok, görevli istediğin yere koy, yalnız düşmemesi için bağlarsan iyi olur dedi. Gemi yine 1 saat geç kalktı. Gelirken yaptığım gibi giderken de koltuklar üzerine uzanıp uyku tulumu mu kendime yorgan yaptım. Bir ara pencereden Girne'nin ışıklarını gördüm. Sallana sallana Anavatan'a doğru giderken Yavru Vatan'a elveda demeye varmadı dilim. Belki tekrar gelirim, çok da isterim. Planladığım rotada beklentilerimin üzerinde güzel bir tur oldu ve bu tur burada biter. Girne-Taşucu arası deniz yolculuğu 7 saat sürecek. Yarın Silifke'den otobüs'e atlayıp Bursa'ya döneceğim.


Selamis Harabelerinde(Üstte) Gazimağusa’da(Altta)


Zafer Burnu yakınlarında ıssız bir kumsal

Enler, Rota, Bilgiler Enler En uzun günlük etap; SelamisGüzelyalı(115 km) En açık ağız;Altınkum'u görünce En rüzgarlı gece;Güzelyalı Sahili'nde En yüksek nokta:St Hillarion Kalesi(740 m) En Doğu; Zafer Burnu En batı;Çamlıbel En Kuzey; Zafer Burnu En Güney; Gazimağusa En güzel çıkış:Girne-St Hillarion Kalesi En güzel göz; Karpaz eşeklerinde En Şanssızlık:Fotoğraf makinem ve sd kartım bozuldu. Kıbrısa Ulaşım Kıbrıs'a ulaşım hava ve deniz yolu ile sağlanmaktadır. Hava yolu daha fazla tercih edilse de ben Mersin Silifke Taşucu'ndan kalkan arabalı feribotu kullandım. Taşucu-Girne deniz yolculuğu yaklaşık 7 saat sürüyor. Yazın Alanya'dan kalkan Deniz otobüsleri de oluyormuş. Denizin ve hava şartlarının durumuna göre sefer günleri ve saatleri değişebiliyormuş. Bunun için yolculuktan önce deniz yolu şirketini aramak gerekir.


Kıbrıs Bisiklet Turu Rotası(Ayrıntılı harita 46. sayfadadır)

Nasıl bir rota izledim. Kıbrıs turunda yukarıdaki haritadaki rotayı kullandım. Girne’den St Hilarion Kalesi’ne giderken ciddi bir tırmanış var. Onun dışında hatırı sayılır bir yokuşla karşılaşmadım. Haritaya kamp kurduğum noktalarla birlikte belli başlı noktaları işaretledim. 3. günün rotasında aşağıdaki haritada gözükmeyen düzgün, yeni yapılmış bir yol mevcut. Kaplıca Köyü’nden sonra kıyıya paralel bir şekilde giden bu yol zannediyorum yeni yol olduğundan dolayı henüz google’ın haritalarına girememiş. Balalan Köyü’ne ulaşmak için Yedikonuk, Büyükkonuk ve Mehmetçik Köylerinden değil de sahilden giden yolu kullandım. Nerelerde Kamp Kurdum? 1.Gece:St Hilarion Kalesi; Kalenin dışında tuvalet var. Su ve tuvalet ihtiyacınızı buradan karşılayabilirsiniz. 2.Gece:Kaplıca Köyü Kumsalı. 3.Gece:Zafer Burnu;Zafer Burnunun 1 kilometre kadar berisinden sola sapan bir yol var. Bu yoldan 140 metre kadar içeri girince bir çeşme göreceksiniz-Yukarıdaki haritada işaretli.-. Çeşmenin yanında bir de tuvalet var. Buraya kamp kurabilirsiniz. Tuvalet sizin; ancak çeşmeyi Karpaz eşekleriyle ortak kullanacaksınız. Gece vakti su içmeye gelen eşekler vardı. Sesten rahatsız olmamak ve rahat bir uyku için çadırı çeşmeye çok yakın kurmamakta fayda var. Yine, Zafer Burnu'ndan 4,5 km berideki Apostolos Andreas Manastırı civarına kamp kurulabilir. 4.Gece: Selamis Harabeleri yanı, Piknik Alanı: Haritamda burası kamp alanı olarak işaretliydi. Buradan önce kamp kurmaya daha müsait alanlar gördüysem de buraya ulaşmak için geç saatlere kadar pedal çevirdim; ama burası Kıbrıs Turu'mdaki tek hoşlanmadığım kamp alanı oldu. Zamanında piknik alanı olarak kullanıldığı piknik masalarından belli; ancak çok bakımsız. Bilmeyen buranın, Selamisliler'den beri kullanılmadığını sanacak. Su ve tuvalet yok. 5.Gece: Güzelyalı Sahili; Sahil güzel. Yalnız o gece çok rüzgar aldı. Turizm sezonunda gidenler burada en azından gündüz vakti açık olacak bir büfe ve şezlonglu bir kumsal bulacaktır.


Nasıl iletişim kurdum? Tura tek başıma gidiyordum. Her gün evi, en azından iki defa aramam koşuluyla hatundan zar zor izin koparabildim. Kıbrıs'ta evea çekmiyor dediler. Pek kullanmadığımız bir Turksel faturasız hattım vardı. Türkiye'de iken 19 TL ödeyerek Türksel'den bir ay boyunca arama ve aranma için kullanabileceğim 30 dakikalık, kampanyalı bir paket aldım. Kampanyalı olduğu için değil, daha uygununu bulamadığım için. 30 dakikalık süre bitseydi hem arama hem de aranma için dakika başına 1,29TL ödeyerek konuşmaya devam edecektim. Ben 25 dakikasını falan kullandım. Yalnız Türksel çok anasının gözü. Ben kampanya olaylarına hayatta tamah etmem. Hatta tüketiciyi yanıltan, aldatan böyle şeylere gıcık olurum. Ben bu paketi alırken kampanyalı(!) bu paketin süresi bitmek üzereydi. Şimdi baktım yine kampanyanın süresi bitmek üzere. Hemen alın, bu fırsat kaçar hesabı. Anlaşılan bu kampanya bitmeyecek, süresi uzayacak da uzayacak...


Su mevzusunu çığırdan çıkardığımın resmidir. Su Durumu Kıbrıs'a gitmeden önce askerliğini Kıbrıs'ta yapmış bir kaç dostum bana, Kıbrıs'ta su bulamayacağımı söylemişti. Ben de kendimi Gobi Çölü'nü geçecekmişim gibi hazırlamışım. Üçüncü gün bir ara baktım; yanımda 7 litre su vardı. Baktım su sıkıntısı yok; o an 4 litresini boşalttım. Kıbrıs'ta köyler arasındaki yollarda çeşme yok; ancak köyler birbirine çok yakın. Her köyden kolaylıkla su bulabilirsiniz. Soldan Akan Trafik Girne'de limana çıktığımda pasaport kontrolü yapan polis: -"Burada trafik soldan aktığı için Türkiye'den gelenler çok kaza yapıyor, onun için kaskını çıkarmazsan iyi olur." demişti. Soldan akan trafik en başta bana alışkın olmadığımdan garip gelse de hiç sorun yaratmadı. Hatta trafiğin sağdan akması ile soldan akması arasında hiç bir fark yokmuş. Türkiye'de bisiklet sürerken, nasıl sürekli yolun en sağını kullanıyorsam; Kıbrıs'ta da yolun en solunu kullandım. En sağ, en sol; tek fark bu. Trafik akışının soldan olmasının sebebi Adanın zamanında İngiliz sömürgesinde yaşamış olmasıdır. İngiliz sömürgesinde yaşamış yerlerin çoğunda bu böyledir. Kıbrıs'ta Nereler Görülmeli? Bu göreceli bir konu olsa da benim kesinlikle görmenizi tavsiye edeceğim yer Karpaz Yarımadası'nın harika kumsalları ve el değmemiş doğasıdır. Karpaz tarafına giderseniz ünlü eşekleri mutlaka karşınıza çıkacaktır. Bunun dışında St Hillarion Kalesi'nden mutlaka Girne'yi seyredin. Diğer görülecek yerler Girne şehir merkezi, Girne Kalesi, Bellapais Manastırı, Apostolos Andreas Manastırı, Selamis Harabeleri, Gazimağusa şehir merkezi Lala Mustafa Paşa Camii, Lefkoşa, Karaoğlanoğlu Şehitliği ve Çıkarma Müzesi.



Kıbrıs Bisiklet Turu Rotası Yazı ve Fotoğraflar:Ali BABİ İletişim: alibabi@yandex.com



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.