21 MART 2018
AVRUPA NEREYE DOĞRU Eğer Avrupa’nın siyasi haritasını bir yapboza benzetirsek, son tamamlayıcı parça İtalya oldu. Böylece geçen yıl mart ayında Hollanda’da başlayan Fransa, Almanya ve Avusturya’da devam eden “seçim maratonu” tamamlanmış oldu. Bu beş ülke yüzyıllardır kıta Avrupası’nda ekonomik, siyasi, askeri, kültürel, felsefi... alana damgasını vuruyor. Dolayısıyla bu ülkelerdeki politik gelişmeler, sınıflar arasındaki çelişkiler ve arayışlar kıta hakkında yeterince fikir veriyor. Beş ülkede seçimlerin ortaya çıkardığı sonuçlardan hareketle olup bitenleri şu şekilde sıralamak mümkün: Birincisi: İkinci Dünya Savaşı sonrasında kapitalist sistemin temel direği olan muhafazakar ve sosyal demokrat partiler büyük bir çözülme sürecine girmiş ve bunun duracağına dair bir belirti yok. Tersine devam edeceği konusunda güçlü işaretler var. Bu çözülmeden sosyal demokratların çok daha fazla etkilendiği, seçimlerin yapıldığı ülkelerin ortak özelliği. “Ortanın sağı”ndan daha sağa kayan muhafazakar partiler buna rağmen oy kaybediyorlar. Sosyal demokratlar “ortanın solu”ndan sola değil sağa kaydıkları için daha fazla oy ve güven kaybına uğradılar. Bu nedenle sistemin iki ana partisinden kopuş hızı birbirinden farklı. İkincisi: Arayış içindeki geniş kesimlerin bir bölümünün ne sağ ne sol cephede duran, popüler ve içi boş bir söylemin peşine takıldıkları, İtalya’da 5 Yıldız Hareketinin bütün partileri geçerek birinci olmasında bir kez daha görüldü. Fransa’da Emmanuel Macron’un cumhurbaşkanı seçilmesi ve partisinin seçimleri kazanması da bu kategoride yer alıyor. Bunların yaptığı, geniş kitlelerin tepki duyduğu neoliberalizmin farklı bir ambalajla sunulmasından başka bir şey değil. Dolayısıyla yükselişleri, sorumluluk almalarıyla birlikte duracak, gerileme süreci başlayacaktır. Çünkü, sistemin iki ana partisinden çok farklı önerilerde bulunmuyorlar. Bu bakımdan “ideolojisiz” gibi görünen ve sistem partilerine protestonun üzerinden güç toplayan bu hareketlerin ömrü çok fazla uzun olmayacak gibi görünüyor. Üçüncüsü: Sistemin ana partilerinden kopan geniş kesimlerin önemli bir bölümünün günümüzde sağ-milliyetçi, ırkçı-faşist partilere yüzünü döndüğü yeni değil. Bir süredir yükseliş içinde olan bu hareketler sığınmacılar nedeniyle yükselişlerini hızlandırdılar. Bütün ülkelerde, bir zamanlar tabu kabul edilen ırkçı-milliyetçi söylemler normalleşmiş görünüyor. Örneğin Fransa’da ırkçı Marine Le Pen’in ikinci tura kalması, Almanya’da AfD’nin meclise girmesi, Avusturya’da FPÖ’nün koalisyon ortağı olması, İtalya’da faşist Liga’nın sağ partiler arasında birinci olması ve ülkeyi yönetmeye talip olması gayet normal bir durum gibi sunuluyor. Asıl olarak ekonomik-sosyal sorunlardan kaynaklanan ırkçı yükselişin kısa zamanda düşmeyeceği ortada. Bu nedenle ırkçı hareketlere karşı ortak mücadele hep gündemde olacak. Dördüncüsü: Kıta genelinde eskiden Sovyetler Birliği çizgisini savunan adı komünist, sosyalist ve devrimci olan partilerin, mevcut koşullarda ciddi bir güç toplamadığı görülüyor. Toplaması da zor. Sosyal demokrat partilerin bu denli güç kaybettiği kıta Avrupası’nda söz konusu akımların ortamdan yararlanıp, geniş emekçi kesimleri ikna etmemesinde bu parti ve akımların halka yeterince güven vermemesi ve yoksul emekçi sınıflara ulaşmak için yeterli çaba harcamadığı anlaşılıyor Bu açıdan, solda eskinin her bakımdan yenilenmesi, ileriye doğru bir atılım yapması zorunlu. Beşincisi: Bir yıl içinde yapılan seçimlerin ortaya çıkardığı siyasi harita, Avrupa’nın bir yol ayrımında olduğunu net olarak gösteriyor. Bu yol ayrımında tarihin ileriye mi yoksa geriye mi gideceği, asıl olarak sınıflar arası mücadele ve bu mücadelede yer alan siyasi akımların nasıl bir rol üstleneceğiyle yakından ilgili. İnsanlığın, işçi sınıfının bütün kazanımlarını ileriye taşımak için başta sendikalar olmak üzere bütün emek örgütlerine, ilerici akım ve hareketlere büyük bir sorumluluk düşüyor. Tarihsel dönemeçlerde sorumluluğun gerektiği gibi hareket edilmediği takdirde bunun bedelinin çok ağır olduğunu Avrupa tarihinden biliyor. Bu nedenle solun yapabileceği çok şey var.
RESA
14
Irkçılığa, Faşizme Karşı Yürüyüş 17 Mart Cumartesi günü AKEL, PEO, DAÜ-SEN, DEV-İŞ, KTAMS, KTÖS, KTÖES, BES. KKOP-SEN, EDON, POGO, EKA, Prodevtiki, Kıbrıs Barış Örgütü PSE, KISA, Sol Kanat, GRANAZİ, İşçi demokrasisi, Yeni Uluslararası Sol ve Faşizm Tehdidine Karşı Girişim Hareketi, ırkçığa ve faşizme karşı ortak bir yürüyüş düzenlediler. Kıbrısrum tarafından yürüyüş OHİ Meydanından başladı ve Lidra Caddesine uzandı. Daha sonra da Faneromeni Meydanında bir sanat etkinliği düzenlendi. Etkinlikte AKEL Genel Sekreteri Andros Kipriyanu, DEV-İŞ Başkanı Hasan Felek ve Kıbrıs’ta göçmenlerin bir temsilcisi birer konuşma yaptılar. Örgütler 21 Mart Irkçılıkla Mücadele Günü vesilesiyle bir de deklarasyon yayınladılar. Deklarasyonlarında tüm Avrupa ve dünyadan binlerce insanın ırkçılığa karşı tepkilerini ortaya koymak için sokaklarda olacağına vurgu yaptılar. Kıbrıs sendikal örgütlerini de ırkçılığa, milliyetçiliğe ve faşizme karşı seslerini birleştirdiklerini ifade ettiler. Trump Hükümeti’nin göçmen karşıtı ırkçı ve aşırı sağ ve Avrupa Birliği’nin neoliberal politikalarının halklara ve göç-
menlere karşı olduğu ifade edildi. Suriye ve diğer savaş altındaki ülkelerden binlerce göçmenin başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere sağlıksız koşullarda mahsur durumda oldukları belirtildi. Kıbrıs’ta göçmenlerin kabul alanı Köfünye kampında da durumun farklı olmadığı ifade edildi. Örgütler, Hükümetlerin uyguladıklar politikalarla aşırı sağ, Neonazi ve faşist güçleri ve partileri güçlendirip artırdığına vurgu yaptılar. Hükümetlerin milliyetçilik, yabancı düşmanlığı ve ırkçılıkla toplumu aşındırdıklarını ve bazı kurumların boyun eğip daha da gerici politikalar izlediklerine vurgu yaptılar. Sonunda da işsizliğin, yoksulluğun ve Avrupa’nın karşı karşıya olduğu tüm ekonomik sorunların
sorumluluğunu göçmenlere ve özellikle de Müslümanlara yüklemeye çalıştıklarını belirttiler. Örgütler ortak açıklamalarında Kıbrıs’ta da aşırı sağ faşist güçlerin, her iki toplumda da sağ partilerin ve diğer güçlerin gösterdikleri sabra ve verdikleri desteğe dayanarak baş kaldırmakta olduklarını ifade ettiler. Kıbrıs sorununun çözüm sürecinde olumsuz gelişmelerin bu güçler için uygun koşullar yarattığına vurgu yaptılar. Aşırı sağ neonazist ELAM’ın güçlenmesini, faşist unsurların Afrika gazetesine saldırıların, aşırı sağ unsurların her iki toplumda da tehlikeli bir durumla karşı karşıya olunduğunu belirttiler. Kıbrıs’ta ve Avrupa’da bu tür hareketlere karşı çıkıp göçmenlere dayanışma belirttiler.
Barış Dayanışma ve Ortak Mücadele SİDİKEK-PEO ve Kıbrıslıtürk BES 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle ara bölgede ortak etkinlik düzenlediler. Etkinlik sırasında PEO Genel Sekreter Vekili Sotirulla Haralambus ve Kıbrıslıtürk şair, oyun yazarı ve tiyatro yönetmesi Aliye Ummanel barış, dayanışma ve ortak mücadeleler için ortak mesajlar veren birer konuşma yaptılar. Etkinlikte SİDİKEK Genel Sekreteri Antonis Neofitu ile BES Başkanı Mustafa Yalınkaya da birer konuşma yaptılar ve böyle ortak etkinliklerin düzenlenmesinin Kıbrıs’ın yeniden birleşmesi mücadelesinin, soysal adaletin ve eşitliğin sağlanmasına olumlu etkileri olduğu mesajı verdiler. Sotirulla Haralambus 8 Mart 1857’de dokuma emekçilerinin başlattığı isyanın sağlanan tüm ilerlemelere rağmen tüm dünyada kadınların siyasal, sosyal ve çalışma yaşamına ilişkin hakları için verdikleri mücadelelerle sürdüğünü söyledi. “Kadınlar iş yaşamında eşit olmayan muamelelere maruz kalmaya, kötü muameleye ve cinsel sömürü kurbanları olmaya, ataerkil ve otoriter anlayışlara karşı karşıya gelmeye devam ediyorlar” diyen Haralambus bu durumun da ayrımcılığa karşı mücadelenin günümüzde de sürmesinin gerekliliğini ortaya koyduğunu belirtti. Sotirulla Haralambus Dünya Kadınlar Günü’nün Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk sendikalar tarafından ortak kutlanılmasının PEO’nun Kıbrıslıtürk sendikal örgütlerle işbirliği ve ortak faaliyetlerinin aldığı sağlam temeli teyit ettiğine vurgu yaptı. Sotirulla Haralambus konuşmasında Kıbrıs sorununa da değindi. “Kıbrıslırum, Kıbrıslıtürk, Ermeni, Maronit ve Latin, Kıbrıs’ın bütün kadınları çözüm, yeniden birleşme ve eşitlik mücadelesinde birleşmeliyiz diyen Haralmbus “Kran Montana’da görüşmelerin çöküşü ve kesintiye uğraması hepimize üzüntü verdi, hayal kırıklığına yol açtı. İki liderin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından koyulan çerçeveyi temel alarak iki bölgeli, iki toplumlu federasyon çözümüne götürme hedefiyle görüşmelerin yeniden başlaması gereksiniminde ısrar ediyoruz ve edeceğiz. İki taraf arasında gerilimler, tıpkı Yunanistan ve Türkiye arasındaki gerilimler gibi kesinlikli Kıbrısrumların ve Kıbrıslıtürklerin çıkarına değildir. Biz Kıbrıslılar yurdumuzun yeniden birleşmesini, ortak evimizde barış içinde birlikte yaşamayı istiyoruz. Bölünme, düşmanlık ve fanatizmden yana seslere karşı mücadele etmeye ve birlik içerisinde yaşamayı isteyen ve yaşayabilecek Kıbrıs’ın sesini yükseltmeye devam edeceğiz” diye devam etti. Aliye Ummanel ise konuşmasında kadının başlıca sorumluluğunun kendi olmak olduğu üzerinde durdu.