İşçininYolu 6/9/17

Page 1

6 EYLUL 2017

14

Ülkemizin birleşmesi en önde gelen hedefimizdir

SAHRA TALİMNAMESİ Çok eski çağlardan günümüze, savaş bir sanat ve bilim olarak da tanımlanmıştır. Orduların yapıları, savaşma usulleri, silah teknolojisi, taktik ve strateji, askeri istihbarat, asker eğitim vs. özel olarak kafa yorulan, yöntemler ve teoriler geliştirilen alanlar olmuştur. Bütün bu zamanlar boyunca savaş, devletler ve ordular arasında cereyan eden bir mücadele biçimi olarak ele alınmış, ünlü deyişte söylendiği gibi, ‘Politikanın başka araçlarla devamı’ kabul edilmiştir. Bu çerçevede sabotaj ve suikastlar genel savaşın bir parçası, yan unsurları olarak değerlendirilmiştir.Dünyanın dört bir yanında patlayan bombalar artık bu çerçeveyi geçersiz kılmaktadır. Devletler ve ordular arasındaki savaş şimdi, silahlı örgütlerin sivil halka karşı saldırıyı araç olarak kullandığı ‘kural ve teori dışı’ bir savaş halini almıştır. Klasik teorileri, taktik-strateji ‘sanatını’, silah teknolojisi ve ‘bilimini’ ezberlemiş kurmayları ‘işsiz’ bırakan yeni bir durumdur bu. Bunun bir gelişme aşaması olmadığı açıktır. En ilkel usullere, en geri savaşma zihniyetine dönmüş bir düşman söz konusudur çünkü. Orduların karşı karşıya olduğu savaş alanlarını yöneten generaller, metroları, caddeleri, sivil hava alanlarını ‘Görünmeyen bir düşmana karşı’ hangi yüksek strateji bilgisiyle savunacaklarını bilememektedir. Bir başka ‘yeni durum’, belirsizliğin bir silah olarak devreye sokulmuş olmasıdır. Savaşın planlanması, karşılıklı olarak belli bir ‘şablon’ üzerinden akıl yürüteceği varsayılan düşmana karşı yapılır. Burada ise, kalıplar, yerleşik usuller, kitabi strateji ve taktikler geçersizdir. Zamanı, mekanı, gelişme eğilimleri bilinmeyen bir savaşın yönetilebilmesi, eski usullerle mümkün değildir. Her şeyin önceden az çok bilindiği bir çatışmaya göre eğitilmiş kurmaylar, her şeyin belirsiz olduğu bir zeminde hareket etmeyi başaramazlar. Bu bir dönem ‘gayrinizami harp’ olarak adlandırılmış olan gerilla ve kontrgerilla arasındaki savaştan da farklıdır. Amerikalıların ‘50’li ‘60’lı yılların dünya koşullarına göre geliştirdikleri ‘sahra talimnamesi’ burada işlemez! Oysa ne gariptir ki, ortaya çıkan bütün bu karmaşanın ‘yönlendirici’ etkenlerinden birisi hiç kuşkusuz Sahra Talimnamesi’dir. Zira bu ‘çok gizli’ kitapçıktır. Çünkü Afganistan’dan başlayarak bu yol gösterici çalışmaya uygun olarak silahlı İslamcı gruplar oluşturulmuş, eğitilmiş ve dünya çapında yaygınlaştırılarak yedek güç olarak hazırlanmışlardır. Denetlenemez biçimde ortaya salınan bu grupların engellenemeyen eylemlerinin kaynağında, ‘İslamcı Cihat’ kavramını ‘komünizme karşı savaş’ içinde yücelten ve besleyen gayrinizami harp kurmaylarının bulunduğunu, en başta kendileri, herkes biliyor. Şimdi oturup saçınızı başınızı yolun, bu nasıl savaş diyerek!Ahlaksızlığı, vicdansızlığı, kuralsızlığı öğreten kitaplar yazarken düşünseydiniz! Bu ilkel ve vahşi zebani sürüsünü dünyanın başına bela edenler, hayatını kaybeden her sivilin kanından da sorumludur.

RESA

PEO ve Kıbrıslıtürk sendikal örgütler DEV-İŞ, KTAMS, KTÖS, KTOEÖS, BES, KOOP-SEN, DAÜ-SEN her iki toplumdan ilerici partiler ve çok sayıda sivil toplum örgütü 1 Eylül Dünya barış Günü nedeniyle yayınlanan ortak açıklamaya imza koydular. Ortak açıklamalarında çalışanların Kıbrıs sorununun çözümü ve adanın yeniden birleşmesi mücadelesine bağlılıklarını dile getirdiler. Tüm sendikal örgütlere, siyasi partilere ve sivil toplum örgütlerine ülkenin yeniden birleşmesi için sonuç alıcı bir sürecin yeniden başlatılması mücadelesinde seslerini kendi sesleriyle birleştirmeye çağırdılar. Sendikaların, partilerin ve sivil toplum örgütlerinin destek verdikleri ortak açıklama şöyleydi. "Nazi Almanyasının 1939 yılında Polonya’ya saldırdığı ve emperyalistler arası yeni bir paylaşım savaşının başladığı tarih olan 1 Eylül, Dünyada ve Kıbrısta emek, demokrasi ve barış güçlerin açısından özel bir önem taşımaktadır. Dünya Sendikalar Federasyonu 1 Eylül Günü’nü Nazi vahşetinin katlettiği milyonlarca kurbanın anısına sendikaların “Küresel Barış için Eylem Günü” ilan etmiştir. Bu çağrıya kulak veren Kıbrıs sınıf sendikacılığı hareketi, ülkemizin yeniden bütünleşmesi, bölgemizdeki savaşların son bulması ve Neo Liberal kapitalist düzene karşı ortak sesimizi yükseltmek için bugün bir kez daha bir araya gelmiştir. Yaşadığımız bölgede yıllardır süren savaşlar, milyonlarca insanı yoksullaştırmış, yüz binlerce insana tarifsiz acılar yaşatmış, sayısız insan Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de, Libya’da katledilmiş, geriye evladını yitiren binlerce anne, baba ve öksüz kalan yüz binlerce çocuk bırakmıştır. Milyonlarca insan topraklarından göçe zorlanmış, yine milyonlarca insan kimliğinden, dilinden, milliyetinden, cinsel eğiliminden, cinsel kimliğinden ve düşüncelerinden

ΦΩΤΟ ΑΡΧΕΙΟ

dolayı baskı görmüştür. Savaşların yol açtığı bu yıkımların faturası her zaman her yerde işçilere, emekçilere, ezilenlere çıkmaktadır. Bundan dolayıdır ki tüm savaşlara karşı çıkıyor, dünyanın her yerindeki halklara, barış yanlısı, ilerici güçlere “Küresel Barış için Eylem Gününde” dayanışmamızı bir kez daha iletiyoruz. Uluslararası hukukun, insan haklarının, devletlerin bağımsızlığına ve saygıya dayalı bir barışın dünya çapında hakim olması için mücadelemizi yükseltmeliyiz. NeoLiberal kapitalist düzen ve onun destekçisi emperyalist güçler ülkemiz Kıbrıs’ta da etnik ve dini farkları körükleyerek toplumları çatıştırarak, ülkemizi bölerek, kardeşçe ve insanca bir arada yaşama umutlarımızı yok etmeye uğraşmaktadır. Ülkemizi bölünmüş bir durumda olmaya devam ettiği sürece, çalışanlarımızın ve halkımızın kazanımlarının kalıcı ve istikrarlı olmayacağını biliyoruz. Bu koşullarda Kıbrıs sorununun çözümü ile birlikte Federal Birleşik Kıbrıs’ın kurulması Kıbrıslı işçiler ve emekçiler için öncelikli ve acil bir talep olarak önümüzde durmaktadır. Çok uzun bir süreden beridir devam eden Birleşmiş Milletlerin iyi niyet misyonu ve taraflarca karşılıklı olarak kabul edilen ilkeler çerçevesinde, Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik

devam eden süreç İsviçre’de yapılan son zirvede kesintiye uğramıştır. Bugün birkez daha her iki lidere, karşılıklı suçlama oyunlarını politik avantaj elde etme çabalarını ve aynı zamanda dış baskılara boyun eğmeden, bütün Kıbrıslıların çıkarlarına hizmet edecek ilkeli bir çözüm için kararlılıkla ve daha fazla karşılıklı iyi niyetle çalışmaya çağırıyoruz. Aynı zamanda ırkçı, şövenist ve milliyetçilik adına iki toplumun yakınlaşma ve iletişim sürecini engellemeye çalışan hareketleri şiddetle kınıyoruz. Barış büyük bir erdemdir. Barışa ulaşmak için iki toplumun halklarına saygılı, karşılıklı kabul edilebilir, iki toplumlu, iki kesimli, tek egemenliği, tek vatandaşlığı ve tek uluslararası temsiliyeti olan federal çözüme bağlılığımızı bir kez daha vurgulamak isteriz. Kıbrıs sorununun çözümü ve Kıbrıs’ın yeniden birleşmesi için çalışanların ortak mücadelesi dünya halklarının küresel barış mücadelesinin bir parçasıdır. Bu metinle hemfikir olan tüm sendikal, siyasal ve sosyal örgütleri, çözüm ve ülkemizin yeniden birleşmesini sonuç alıcı görüşme sürecinin yeniden başlatılmasını güçlü bir şekilde duyurmak için seslerini bizimle birleştirmeye çağırıyoruz."

Halk acaba "satın alacak mı" Tatil sona erdi ve Cumhurbaşkanı, Şubat 2018 cumhurbaşkanlığı seçimlerine adaylığını resmileştirmek amacıyla zaman kaybetmeden harekete geçti. Cumhurbaşkanı ve Hükümet'in aslında geçen kasım ayından itibaren seçim havasına girdiklerini herkes biliyor. Adaylığını resmi olarak koyması ve özgür bir biçimde seçmen karşısında taahhütler üstlenmesi hakkı var. Ancak taahhütler üstlenmesi Cumhurbaşkanı'nın geçen seçimlerde üstlendiklerinin bir tekrarı olacak. Bu noktada ana konu halkın bu kez de Cumhurbaşkanı'nın taahhütlerini yeniden satın alıp almayacağı ve kendisinin de bundan hangi oranda kâr sağlayacağıdır. Halk bir kez daha Nikos Anastasiadis'in boş taahhütleri satın alacak mı? Halk, "Ekonomi büyüyor ve bunun sonucu olarak biz de iyi gidiyoruz" söylemini kabul edecek mi? yoksa "kimler iyi gidiyor?" sorusunu mu soracak. Çalışanlar ülkenin ekonomik büyümesinden pay aldılar mı? Bu sorunun cevabı çok net bir biçimde "hayırdır". Ekonomideki büyüme rakamları neden sosyal devlet, sosyal haklar ve çalışanların hakları ile kriz döneminde kaybedilen hakların geri verilmesine eşlik etmiyor? Kıbrıs ve Kıbrıslı çalışanlar Avrupa Birliği'ne üye ülkeler arasında en yüksek işsizlik ve yoksulluk oranlarıyla karşı karşıya. Kıbrıs devleti eğitime ve sağlığa en düşük bütçeyi, ayıran devlet konumunda. Gençleri en çok göç eden ülke de Kıbrıs. Bu koşullarda Hükümet dogmatik bir biçimde emekçilerin çıkarları aleyhine, büyük işverenlerden yana sıkı kemer sıkma politikalarını sürdürüyor. Cumhurbaşkanı seçim kampanyasını hızlandırırken belediyelere ve diğer yerleşim birimlerine sözler vermeye devam ediyor. o bunu yaparken halkın yaşam koşulları ve ekonomik açıdan zayıf toplum gruplarının talepleri karşılık bulmuyor. Hükümet edenler söz konusu taleplerin karşılanmayacağını çünkü izlenen politikalara ters olduğunu ifade ediyorlar. Sendikal hareketin toplu sözleşmelerden kaynaklanan haklarının yasal güvence altına alınması da karşılık bulmayan taleplerden biri. Hükümet sendikalarla işveren örgütleri anlaşsa dahi bu konuda adım atma niyetinde değil. İşte bu koşullarda halk vaatlere yeniden kanacak mı? Temel soru da bu.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.