31 MAYIS 2017
İŞSİZLİK GENÇLİK ve GELECEK Hemen her toplumda gençliği geleceği belirleyecek kuşak olarak görmek neredeyse kalıplaşmış bir düşünce biçimidir. Bugünün toplumlarında bu yaklaşımın pratik karşılığı şudur, geleceği gençliğe emanet ettiğini söyle ama bugün gençliğe güvenme ve onu her türlü yolla egemen düzene uyacak bir kalıba dökmeyi ihmal etme! Böylece gelecek belirsizleşir, gençliğin hayalleri daha bugünden karartılır. Oysa gençlerin yaşadıkları toplumdan beklentileri oldukça yalın ve sadedir. İyi bir eğitim, aldıkları eğitime uygun bir iş, güvenli bir gelecek ve insana yaraşır onurlu bir yaşam. Ama gençlik için bu istekler genellikle ulaşılamaz hedefler olarak kalır. İşsizlik, her geçen gün daha da gericileştirilen, eleyici, ezberci bir eğitim, içeride ve dışarıda gençlerin kanının döküldüğü savaşlar, artık geleceğin sisler arasında bile görülmediği bir yaşam. Özellikle gençliğimize bütün bunlara oldukça tanıdıktır ve günlük yaşamının bir parçası olmuşlardır. Ama işsizlik sorunu ne sadece gençlerin sorunudur, ne de bizim ülkemize özgüdür. Dünyanın pek çok ülkesinde işsizlik oldukça yaygındır ve İspanya, Yunanistan, İtalya gibi ülkelerde oran oldukça yüksektir. Örneğin son günlerde gazetelerin ekonomi sayfalarına düşen şu haber bu durumun nedenleri hakkında oldukça aydınlatıcı bilgiler vermektedir. Habere göre otomobil tekeli Ford dünya genelinde 20 bin işçiyi işten çıkaracaktır. Yani bu 20 bin işçi hiç bir sorumluluklarının olmadığı sonuçlardan dolayı işten çıkarılacaklardır. Ford tekelinin yöneticileri öncelikli amaçlarının “Kârları artırmak, performansları altında çalışan temel iş alanlarını dönüştürmek, ortaya çıkan olanaklara yatırım yapmak” olarak açıklamaktadırlar. Açıklama “Maliyetleri düşürmenin iş dünyasının bir parçası olduğu” vurgulanarak devam edip gidiyor. Kapitalizmin ekonomipolitiğinde bunun anlamı daha az işçiyle daha çok üretim yapmak, artı değer sömürüsünü ve dolayısıyla kârları artırmak, iş gücünün daha ucuz olduğu ülkelerde, bölgelerde yeni fabrikalar kurmaktır. İnsan ve yaşamı, üretimdeki her hangi bir girdi gibi ancak “maliyet” hesapları içinde bir yere yerleştirilmektedir. Açıkçası işsizlik mevcut düzen tarafından üretilmekte, üretimin amacı insan gereksinmelerini karşılamak değil, kârlılığa göre üretmek olduğu için fabrikalar durmakta, işsizlik artmakta, yoksulluk yaygınlaşmakta, pazarlara sahip olmak için keskinleşen rekabet dünya çapında gerginlikleri artırmakta, tekellerin egemenliğini sağlamak üzere büyük emperyalist ülkeler kıyasıya bir mücadeleye girişmektedirler. Artık tehlikede olan sadece genç kuşaklar değil, bütün bir toplumdur. Bu gidişata öncelikle toplumun en dinamik ve duyarlı kesimi olan gençlerin tepki göstermesinden daha doğal ne olabilir ki? Mevcut hükümetlerin sermayenin programlarını uygulamaları, sağıyla ve “soluyla” düzen partilerinin bu nedenle iflas etmeleri -Fransa örneği gibi- açık bir göstergedir. İşsizlik de diğer sorunlar gibi kapitalizmin bir kamburudur ve bu kambur ancak mezarda düzelir. Gerçekler ve onların gelişme yönleri gençlik için güvenli bir gelecek kurmanın, bugünün toplumunu sömürüsüz bir dünyaya doğru dönüştürmekten geçtiğini açıkça ortaya koymaktadır. Tam da bu nedenle işçilerin tarihsel görevleri gençleri de, tüm toplumun ezici çoğunluğunu da sarıp sarmalayacak hedeflere sahiptir ve bu yol birlikte yürünecektir.
RESA
14
Genel Sağlık Planı'nın yıkılmasını kabul etmeyeceğiz Genel Sağlık Planı'nın uygulanmasıyla ilgili olarak Meclis Sağlık Komisyonu'nda Maliye Bakanlığı temsilcisi belirsiz görüşler ifade etti. Maliye Bakanlığı yetkilisi devletin Genel Sağlık Planı'na ödeyeceği pirim oranının borçlara ekonomik etkisi olacağı gerekçesiyle yeniden değerlendirilmesi gerektiği görüşünü ortaya koydu. Bu talep toplantının diğer katılımcılarının şiddetli tepkisini çekti. Bakanlık yetkilisinin ortaya koyduğu tavrın Sendikal Örgütler, Kıbrıs Ticaret ve Sanayi Odası ve Sağlık Bakanlığı arasında varılan anlaşmaya tamamen ters olduğuna vurgu yapıldı. Bu toplantıda PEO'yu Genel Sekreter Vekili Sotirula Haralambus temsil ediyordu. Bu arada ortaya konan tepkiler sonrası Maliye Bakanlığı yetkilisi önerisini gerekçelendirdi ve Maliye Bakanlığının ekonomiye etki edecek durumları izleme ve katkılara da müdahalede bulunma sorumluluğu olduğunu belirtti. Hatırlanacağı üzere Kıbrıs İşverenler Federasyonu hariç sosyal ortaklar 15 Mayıs'ta yeni düzenlemeye göre ödenecek primler konusunda yapılacak ortak açıklama üzerinde
anlaşmaya varmıştı. Buna göre de çalışanlar Fona brüt maaşlarının %2,65'ni ödeyecekler. İşverenlerin katkı payı ise %2,9 olacak. Kamu çalışanlarının işvereni olması nedeniyle devlet de bu çalışanlar için %4,7 oranında katkı sağlayacak. Kendi işyerlerinde çalışanların katkı payı %4 olurken emekliler de %2,65 oranında Fona ödemede bulunacak. Toplantıda PEO ve diğer sendikal örgütler bu anlaşmaya varılması ve Genel Sağlık Planı'nın 2001 yasası temelinde hayata geçirilmesi amacıyla çalışanların katkı oranları konusunda kendi pozisyonlarını nasıl değiştirdiklerini dile getirdiler ve taleplerinin yasanın geçtiği şekliye
yani tek sigortalı olarak uygulanmaya konması olduğunu ifade ettiler. Sendikalar süreci yakından izleyeceklerini ve olası bir yoldan çıkış durumunda buna dinamik bir biçimde tepki ortaya koyacakları uyarısında da bulundular. PEO Genel Sekreter Vekili Sotirula Haralambus bu arada yeni yapılanmada iki farklı düzeyde çalışan yaratılacağı değerlendirmesinde bulundu ve buna bazı çekinceler ileri sürdü. Devlet Hastahanelerinin özerkleştirilmelerinin çalışanların statüsünde ve iş ilişkilerinde herhangi bir değişiklik yaratmaması gerektiği uyarısında da bulundu.
İşverenlerin borçları Merkezi Tatil Fonu'nu batırıyor Merkezi Tatil Fonunun ekonomik durumu nedeniyle PEO, SEK ve DEOK endişe ifade ettiler. Fon Yönetim Kurulu'nun son toplantısında sendikal örgüt temsilcileri bazı önerilerde bulundular ve Fon'un gelecekteki varlığı ve güvenirliliğin desteklenmesi için alınması gereken önlemler üzerinde durdular. PEO'yu temsilen yönetim kuruluna katılan İnşaat İşçileri Sendikası Genel Sekrteri Mihalis Papanikolau Fon'un sürdürülebilir olması için önerilerde bulundu. Toplantıda yapılan konuşmalarda Fon'un sürdürülebilir olmasını zedeleyen olgunun işverenlerin Fon'a olan borcu olduğuna dikkat çekildi. Önemli sayıda işverenin yasanın öngördüğü primleri Fon'a ödememesi yanı sıra ekonomik kriz, yüksek işsizlik ve maaşlardaki düşüş de Fon'u zora sokan diğer olgular olarak sıralandı. En son verilere göre Fon'un 27,6 milyon Êuro alacağı var. Daha başka verilere göre de bu borcun 18,5 milyonu
işverenlere ve 9 milyonu da kendi işyerinde çalışanlara ait. Bu arada Fon'un gelirleri de son yıllarda ekonomik krizin baskısı altında düşüş eğiliminde. Somut olarak 2014 yılında Fon'un gelirleri 63 milyona geriledi. Fon'un 2012 yılındaki geliri 86 milyondu. Sendikal örgütler son Yönetim Kurulu toplantısında -Söz konusu yasanın öngördüğünden daha iyi yıllık tatil paketi sunan işverenlerin Fon'a zorunlu katılımının istisnai olarak dışta bırakılması konusunun yeniden incelenmesini, - Fon'un primleri toplama yeteneğinin geliştirilmesini ve böylece büyük gecikmelerin önüne geçilmesini, - Tüzükte öngörülen %0,4 oranındaki gecikme faizinin yeniden incelenmesini, bunun piyasa düzeyine yükseltilmesini, - Fon'un özellikle yüksek olan işletme giderlerinin yeniden değerlendirilmesinitalep ettiler.
Çözüm zamanı şimdidir Ülkemizin siyasi liderliğinin ve aynı zamanda halkın vatanının şu anına ve geleceğine yönelik sorumluluğu bir kez daha sınavdan geçiyor. Bazılarının davranış biçimleri ve faaliyetleri tüm dünyanın kendisine ait olduğunu ve herkesin dikkat merkezinde kendisinin olduğunu sanan küçük çocuk davranışına benziyor. Kıbrıs'ta silahlı mücadele sonrası bağımsızlığımızı kazandığımız öngörülüyor. 1960 Anayasasında erk iki toplum arasında paylaştırılmıştır. Kıbrıslırum Cumhurbaşkanı ve önemli konularda veto hakkıyla Kıbrıslıtürk Cumhurbaşkanı Yardımcısı vardır. Bir avuç sözde yurtseverin "ENOSİS" akılsız darbesini Türk istila ve işgali izledi. 43 yıl aradan sonra tarihten hiçbir şey öğrenmemek olası değildir. Adada Kıbrıslıtürklerin de varlığı ve hakları unutulamaz. Kıbrıs sorunun çözümü için müzakereler büyük uğraşılar ve fedakarlıklar sonrası bir dönüm noktasına gelmiştir. Çok sayıda ve hem de önemli konuda anlaşma sağlanmış ve iki toplum arasındaki mesafe daralmıştır. Çözüm umutları büyümüş ve olgunlaşmıştır. Geçen yıllar, zamanın işgal ve ayrılığı güçlendirip kalıcılaştırdığını öğretmiştir. Tek seçenek onurlu bir uzlaşma ve anlaşmanın detaylandırılmasıdır. Zaman geçmişin oyalama taktikleri zamanı değildir. Siyasi irade, cesaret ve kararlılık ortaya koyma zamanıdır. Gelinen noktada Kıbrısrum tarafı karşı taraf için tartışmıyor. Kendisi için , Kıbrısrum tarafı için tartışıyor Geri dönüşler olmaksızın çözüm için mücadele verilmesi gerekmektedir. Yöntem konusunda kaybolmamalıyız. "Sona koz saklama" zamanı değildir. Sona gelinmiştir ve kağıtlar artık açılmalıdır. Karşı tarafın niyeti ancak bu şekilde öğrenilebilinir. Eğer ülkede bu kez de iktidar için küçük partisel hesaplar "sandalye" vatandan önce gelirse sonuç kötü olacak. Bu kez görüşmelerde yaşanacak çöküş diğerleri gibi olmayacaktır Kıbrıs halkı, uluslararası faktör bütününde herkes yorulmuştur. Dikenli tellerin her iki tarafından da var olan az sayıda kişinin birlikte yaşanamayacağı görüşü doğrulanmamalıdır. Bu umut yitirilmemelidir. Halkın arzusu barış bu adada hakim olmalıdır. Daha sonra korkmanın ve iktidarın geçici mutluluğunun ağır bedeli tekrardan ödenmemelidir.