7 Kasım 2018
14
İşyerinde Güvenlik ve Sağlık Konferansı gerçekleştirildi
KAPİTALİST KRİZLER VE BİZİM ROLÜMÜZ Tekelci kesimi başta olmak üzere sermayenin çıkarlarını savunan burjuva iktidarı, sermaye partileri ve onlarla birlikte emperyalist kapitalist sömürü sisteminin hizmetinde olan burjuva iktisatçılarıyla yazar ve politikacıları, emekçi halk yığınlarından, özellikle de işçilerden “fedakârlık” istemeye devam ediyorlar. “Fedakârlık” isteminin “gemi”ye benzettikleri ülkenin, varlığı kabul edilen ya da olası bir ağır kriz koşullarında “batmaması için” olduğu söyleniyor ve bu yönlü propagandaya hak gaspları, işten atma ve baskılar eşlik ediyor. Ama ola ki, çalışma ve yaşam koşullarının daha beter derecede kötüleşmesini reddederek daha fazla yoksullaşmaya, işsizliğe, açlığa ve yoksulluğa daha fazla itilmeye “HAYIR!” diyerek itiraz etmiş ya da ederlerse, sermaye düzenine, işbirlikçi tekelci gericiliğin diktatörlük yönetimine ihanet etmiş sayılırlar! Bu öylesine bir durum ve dayatmadır ki; iki yoldan biri seçilmek durumundadır: İşçi ve emekçiler ya kendilerine, kendi hak ve taleplerine, kendileri, aileleri ve nesillerinin yaşamlarına ihanet edecekler ya da kapitalist sömürücülerle onların devlet iktidarına! Arada durmak ve sessizliğe boğulma ise, emekçilere değil kapitalistlerle onların baskı aygıtına yarar sağlayacaktır. Kapitalist sömürünün hedefindeki işçilerle burjuva baskı aygıtının zor tehdidi altındaki emekçi kesimleri için “kurtarma”, ancak kendilerinin sömürü ve baskıdan kurtulmaları hedefiyle bağlandığında, kurtarıcı bir işlev görür. Ağır sömürü koşullarının yüklerini üstlenmeye değil onlardan tümüyle kurtulmaya ihtiyaç vardır. Gerekli olan budur. Ancak, hareketin böylesi bir aşamada olmadığı da bir gerçektir. İşçi ve emekçi kitleleri, sermaye ve iktidarının ekonomi politikaları karşısındaki dağınık, etki düzeyi düşük ve mevcut durumda güçsüz muhalefetleriyle giderek ağırlaşacağının tüm işaretleri görülen saldırıları püskürtemezler. Bir kriz durumunda işten atılmaların önlenip yasaklanması, enflasyon karşısında eriyen ücret ve maaşların temel tüm gereksinmelerin karşılanmasına yetecek düzeyde tutulması, işsizlik fonundaki paranın devlet tarafından gasp edilmemesi ve işsizlerin açlığa mahkum bırakılmamaları için kullanılması, eğitim ve sağlığa hazineden daha fazla kaynak ayrılması, militarizmin güçlendirilmesi için harcanan büyük miktarlı kaynakların, bu eylemlere ve politikaya son verilerek halk yararına kullanılması, dış borçların dondurulması ve hatta ödenmemesi gibi önlemler, ancak, büyük sermaye çevrelerini ve burjuva devlet iktidarını buna zorlayacak, buna zorunlu tutacak güçlü bir emekçi mücadelesiyle mümkün olabilir. Bu istemler oysa, ülkenin bir kriz durumunda büyük yıkımlar yaşamaması için yalnızca asgari gerekliliklerden ibarettirler. İşçi sınıfı ve emekçiler yararına bir ekonomi politikasının etkin biçimde uygulanabilmesi için ise, sermaye iktidarını ve saldırılarını püskürtecek daha kapsamlı mücadelelere ihtiyaç vardır. Ülke ekonomisinin kriz sürecine girmesinde hiçbir sorumluluğu olmayan işçi ve emekçilerin krizin yüklerini omuzlamaya; emek gücünün sömürülmesiyle yaratılan artı değeri pay edenlerin keyfi ve asalak yaşamlarını sürdürmeleri için fedakârlık yapmaya değil, bütün bu yüklerden kurtulmaya ihtiyaçları vardır. Burjuvazi ve devlet iktidarının yedeğinde değil, burjuva aldatmalarından kurtulmaya; tekelci gericilik, sermaye ve emek gücünün “ortak çıkarları” diye bir şeyin olmadığını bilerek kendi haklarımız için örgütlü mücadeleyi büyütmeye ihtiyaç vardır. Başka türlü ne kapitalist sömürüden ne kapitalist krizlerden ne de onların yüklerinden kurtulmak mümkün olmaz. Burjuvaziye ‘binek atı’ gereklidir.
RESA
Son beş yıl içerisinde Kıbrıs’ta iş kazalarında 25 çalışan yaşamını yitirdi ve 8.727 çalışan da yaralandı. 2013-2017 döneminde iş kazalarında tüm temel alanlarda ciddi artış görüldü. Artışlar çeşitli sektörlerde %27 ile %75 arası bir oranda arttı. Aynı dönemde tüm temel sektörlerde kazaların olma sıklığı da %25-44 aralığında artı. Dünyada kazaların ve iş hastalıklarının toplam maliyeti toplam gayri safi hasılanın %4’üne denk olarak hesaplanıyor. Uluslararası Çalışma Örgütü verilerine göre dünya çapında her yıl 2,2 milyon insan yaşamını iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu kaybediyor. Bu rakam son yıllarda %10 oranında artmış durumda. Aynı zamanda 270 milyon çalışan ölümcül olmayan iş kazası geçirdi. 160 milyon çalışan da mesleki hastalığa maruz kaldı. Verilere göre her 16 saniyede bir çalışan yaşamını yitirirken günde 5.400 çalışan ölüyor. Bu rakamlardan ortaya çıkan sonuç, iş kazalarında ölenlerin sayısının savaşta ölenlerin sayısından çok olduğudur.
PEO’nun 24 Ekim’de “İş Güvenliği ve Sağlığı kardan önce gelir” başlığıyla düzenlediği seminer sırasında ortaya konan veriler durumun korkunçluğunu ortaya koyuyor. PEO’nun Lefkoşa’da düzenlediği seminerine Yerel Yönetim Komiteleri ile Güvenlik ve Sağlık Komisyonlarından 200’ün üzerinde delege katıldı. Seminerde sendikal örgütlerden, işveren örgütlerinden, Meclis Çalışma Komisyonundan ve Çalışma Bakanlığı Denetleme Dairesi’nden temsilciler de yer aldı. Semineri PEO Genel Sekreteri Pambis Kiritsis ve Çalışma Bakanı adına Bakanlık Genel Sekreteri
Hristos Malikkidis de selamladı. PEO Güvenlik ve Sağlık Dairesi Sorumlusu Nikos Andraeas da konuşma yaptı. Seminer Çalışma Bakanlığına sunulmak üzere bir metnin onaylanması ve iş kazalarında yaşamlarını yitirenlerin anısına bir dakikalık saygı duruşu ile sona erdi. İşverenler kârı insan yaşamının üstünde tutuyor PEO Güvenlik ve Sağlık Dairesi Sorumlusu Nikos Andraeas seminerde yaptığı konuşmada kârlarını en üst noktaya çıkarmaya çalışan işverenlerin karlılığa insan yaşamından daha fazla önem verdiklerini söyledi.
İşveren Örgütleri düzensiz iş koşulları istiyor PEO bir açıklama yaparak Meclis’in Birleşik Denetleme Dairesi oluşturulmasını öngören yasa tasarısının oylanmasının bir kez daha ertelenmesinden endişe duyduğunu belirtti. PEO söz konusu yasa tasarısının Meclis Çalışma Komisyonunun gündemine gelmesi sonrası DİSİ, DİKO ve EDEK’in Çalışma Bakanlığı düzeyinde yeniden diyaloga açılması talebinde bulunmalarının endişe verici olduğuna vurgu yaptı. PEO söz konusu yasa tasarısıyla ilgili diyaloğun önceden hem Bakanlıkta hem de Meclis’te gerçekleştiğine dikkat çekerek yeniden diyalogun neye hizmet edeceğini sordu ve “Acaba Daire’nin yetkilerinin aşağı çekilmesini sağlayarak sonuç alıcı olmasını önleyecek değişikliklere mi yönelecekler?” sorusunu gündeme getirdi. PEO söz konusu yasa tasarısıyla ilgili olarak bu tavrı ortaya koyan partilerin işveren örgütlerinin desteğini de sağladıklarını ve ortaya koydukları tavırla düzensiz
çalışma koşullarının ve kayıtsız işçi çalıştırılmasının kalıcılaştırılmasını cesaretlendirdiklerine dile getirdi. PEO tüm bunlara rağmen davet alması durumunda sadece Birleşik Denetleme Dairesi’nin konumunun ve rolünün aşağı çekilmesi yönünde kullanılmasını engellemek amacıyla söz konusu diyaloga katılacağını da duyurdu. Diğer yandan Meclis Çalışma Komisyonu Başkanı AKEL milletvekili Andreas Fakontis, Birleşik Denetleme Dairesi oluşumunu öngören yasa tasarısının önemine vurgu yaptı ve kayıtsız çalışma fenomeninin göğüslenmesine ve çalışanların haklarının korunmasına katkı açısından büyük önem taşıdığını söyledi. “Ancak DİSİ, DİKO ve EDEK’in yasa tasarısının oylanmasının ertelenmesi talebi sonucu bu konu bir yıldır tartışılıyor” diyerek partisi AKEL’in bu yaşanan ciddi gecikme nedeniyle var olan endişelerini dile getirdi.
Kıbrıs sorununun çözümü acildir Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk çalışanlar, toplumun Kıbrıs sorununun çözümü ve vatanlarının yeniden birleşmesi için müzakere sürecinin derhal başlaması ve olumlu bir sonuca ulaşması yönünde toplumun taleplerini yığınsal bir eylemle yeniden gündeme getirdiler. 25 Ekim tarihinde yani Cumhurbaşkanı Anastasiadis’in Kıbrıslıtürk lider Mustafa Akıncı ile görüşmesi arifesinde PEO ve Kıbrıslıtürk sendikal örgütler DEV-İŞ, KTÖS, KTÖEOS, KTAMS, BES, DAÜ-SEN ve KOOP-SEN iki toplumlu bir etkinlik düzenlediler. Etkinliğe siyasi partiler, iki toplumlu Barış ve Yeniden Birleşme Girişimi ve daha başka sivil toplum örgütleri de katıldı. Etkinlik sırasında önce Cumhurbaşkanlığı Sarayı önünde toplanıldı daha sonra da Lidra Palas barikatından geçilerek Kıbrıslıtürk lider Mustafa Akıncı’nın bürosuna gidildi. Katılımcılar hem Anastasiadis’e hem de Akıncı’ya çok sayıda örgütün imzaladığı ortak deklarasyonlarını sundular. Etkinliğin amacı, çalışanların, iki lidere koşullara ve sorumluluklarına uygun davranmaları, Kıbrıslırum, Kıbrıslıtürk, Ermeni, Latin, Mronit Kıbrıslıların tümünün beklentilerini ve taleplerini yansıtacak olumlu sonuçlar için demokratik ve yapıcı bir tavır alınması isteklerini iletmekti. İki toplum liderine daha 20 Ekim Cumartesi günü ölü bölgede Chateau Status’da gerçekleştirilen “Barış ve Yeniden Birleşme Buluşması’nda” üzerinde anlaşılan ve imzalanan ortak deklarasyon sunuldu.