Gas&Power 212. sayı

Page 1

Enerji Piyasasının Gazetesi

Yıl: 11

Sayı: 212

@petroturkcom

www.petroturk.com

STRATEJİ

Serbestleşmede son düzlük Mustafa Karahan •• 32

•• 46

•• 6



Türkiye Enerji Zirvesi bünyesinde ilk kez bu yıl İstanbul’da düzenlenen Enerji Ticareti ve Tedariği Zirvesi ISTRADE 2016 gerçekleştirildi. Ana sponsorluğunu GAMA Enerji’nin üstlendiği Zirve tüm enerji paydaşlarını bir araya getirdi. Birçok önemli konunun tartışmaya açıldığı ISTRADE 2016’nın açılış konuşmaları TBMM Sanayi Ticaret Enerji Tabii Kaynaklar Bilim ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Ziya Altunyaldız, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Müsteşarı Fatih Dönmez, EPDK Başkanı Mustafa Yılmaz, Zirve Başkan Vekili Mustafa Karahan, Gama Holding Başkan Yardımcısı Arif Özozan ve Enerji Yayın Grubu Başkanı Sertaç Komsuoğlu tarafından yapıldı.


SERBEST PİYASA YÜRÜYÜŞÜMÜZDE BİR DEĞİŞİKLİK OLMAYACAK

ENERJİ TİCARETİNİN ARTIRILMASI İÇİN YAPILMASI GEREKENLER VAR

B

B

ugün enerji piyasalarında ana konu olarak ticareti konuştuğumuz bir organizasyonun yapılması Türkiye’de enerji sektörünün bir seviye atlamakta olduğunu gösteriyor. Daha gelişmiş bir piyasa yapısına doğru ilerlememize yardımcı olacaktır. Bu yolculukta piyasalardan beklenen; herkesin riskini ve fırsatlarını hesaplayarak en çok refah artışını sağlayacağı şekilde konumlanmasıdır. Bu bakış açısı kamu tarafında farklı, özel sektör tarafında da zaman zaman daha farklı arz etmektedir. Yaklaşık 4 aydır bu görevdeyim, sektörden birçok arkadaşımız ziyarete geldiler. Hemen hepsi her olaya kendi cephesinden bakıyor. Elektrik üreticileri, dağıtıcılar, işin ticaretini yapanlar başka boyutuyla ilgileniyor. Herkes biliyor ki; bu sistem son derece birbirine sıkı bir şekilde işliyor. Bir tarafı düzeltEyim derken, bir tarafı bozma ihtimalinizin yüksek olduğu bir sektörün içindeyiz. O açıdan son derece dikkatli davranmak zorundayız. Zaman zaman sektör piyasaya müdahale yapılmasın derken, zaman zaman da tersi yönünde taleplerle gelebiliyor. Biz bu 3-4 ayda Sayın Bakanımız başta olmak üzere olmak üzere konuyu çok ayrıntılı bir şekilde analiz ettik. Sistemi etkileyen unsurları değerlendirdik ve bunu EPDK ile de paylaştık. Şunu açık yüreklilikle ifade edeyim; serbest piyasa sürecindeki yürüyüşümüzde bir değişiklik olmayacak. Ama yakından izlenme ihtiyacı var. Zaman zaman bazı düzenlemelerle rayından çıkmasını engelleyecek bazı tedbirler alacağız. Bu konuda EPDK ile Bakanlığımız arasında bir amaç ve vizyon birliği var. Bu analizleri yaptıktan sonra bazı sonuçlar ortaya çıktı, onları da zaman içinde uygulamaya başladık. Biz hem TETAŞ’tan hem de EÜAŞ’tan rasyonel bir oyuncu piyasada nasıl davranırsa öyle davranmasını istedik. Ve yaklaşık 1 aydır TETAŞ’a kendi maliyetleri yüksek olduğunda piyasadan ya da başka kaynaklardan ucuza elektrik temin etme şansına sahipse oradan alabilirsiniz dedik. Burada benzer hareketleri biz özel sektörden de bekliyoruz. Günü birlik kazançları lütfen düşünmeyin. Özellikle gün öncesi piyasadaki hareketlere

baktığınızda, zaman zaman bazı karları elde edebilirsiniz. Fakat orta ve uzun vadede bunların sürdürülebilir olmadığını görüyoruz. O açıdan bizim tavsiyemiz; uzun dönemde ikili anlaşmalar yoluna gitmenizdir. Bir diğer husus YEKDEM’in piyasaya ve fiyatlara etkisi. Firmalar alım garantisinden istifade edebilmek için YEKDEM mekanizmasına yöneldiler. Fakat daha önce kurun yüksek olduğu dönemde, gün öncesi piyasasında oyuncu olarak bulunurken çok daha hassas ve sorumlu davranıyorlardı. Bugün bu oyuncuların birçoğunun üretim tahminlerini istendiği gibi yapmadıklarını gördük. Bu da piyasaları bozucu etkiye sahip. O açıdan biz hem TEİAŞ’tan hem EPDK’dan YEKDEM mekanizmasından yararlanan oyuncular için bir izleme yapmasını istedik. O firmaları yakından izleyeceğiz. Bir diğer tespitimiz görevli tedarik şirketleri ile ilgili. Görevli tedarik şirketlerinin ihtiyacı kadar elektriği almaya gayret etmelerini istiyoruz. Bu şirketlerin fazla elektrik alıp, sonra fiyattan bağımsız satış yaparak piyasaları bozmalarını istemiyoruz. TETAŞ’ı bir finansman aracı olarak kullanmalarına bundan sonra izin vermeyeceğiz. Hem Bakanlığımızdan hem de EPDK’dan bu düzensizlikleri sanki elimizde bir sihirli değnek varmışçasına hemen düzeltmemizi istiyorsunuz. Böyle bir istek içinde olmanızı istemem. Çalışıyoruz, gayret gösteriyoruz ancak atacağımız adımlar piyasayı da bozabilir. O açıdan lütfen herkes risklerini hesap ederek piyasada kalsınlar, yatırımlarını yaparken bunları dikkate alsınlar.

ir ülkeyi zengin, devletini güçlü, halkını müreffeh yapan unsurlar bellidir. Uzmanlaşmış ve yeniliklere açık insan kaynağı, sermaye biriktiren girişimcilik, işleyen piyasa, güvenilir ve güçlü adalet mekanizması… Bugün dünyada çok zengin doğal kaynaklara sahip olmasına rağmen güçlü ve zengin olmayan milletler olduğu gibi, doğal kaynak fakiri olmakla birlikte müreffeh ülkeler de bulunuyor. Ticaret alanında sergilenen başarı ise bunun en temel etkeni. Ülkemizin dünya mal ticaretindeki payı yüzde 1’in biraz üzerinde. Türkiye’nin daha zengin ve daha güçlü, halkımızın daha müreffeh olabilmesi, dünya ticaretinden daha fazla pay almamıza bağlı. Bunun için daha fazla üretim ve daha fazla katma değer, dolayısıyla daha fazla enerjiye ihtiyacımız var. Enerji piyasalarımızın liberalleştirilmesi sürecinde kat ettiğimiz mesafe ortadadır. Son üç yılda özel sektöre ait 16 bin 221 MW kurulu güce sahip 509 tesis işletmeye girdi. 2002 yılında yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı toplam kurulu gücümüz 12 bin 300 MW civarındaydı. Son 13 yılda bunu neredeyse üçe katladık ve 31 bin 600 MW’ı geçtik. Önümüzdeki 5 yıl içerisinde yenilenebilir kapasitemizin 40 bin MW’a çıkmasını bekliyoruz. Benzer bir başarıyı maalesef bugüne kadar yerli kömürümüzde sağlayamadık. Bu anlamda, daha yapacak çok işimizin olduğunun bilincindeyiz. Öncelikle enerji ticaretinin önündeki engellerin kaldırılması, enerji ticaretinin artırılması için yapılması gerekenler var. Kapsamlı doğal gaz ve yerli kömür stratejisinin oluşturulmasıyla birlikte ilgili düzenlemelerin de hayata geçeceğine inanıyorum. EPDK olarak güvenilirlik, öngörülebilirlik ve şeffaflığı daha da güçlendirmek için gayretimiz sürüyor. Bundan beş yıl önce Türkiye’de ikili anlaşma yapabilecek tezgahüstü bir platform yokken bugün birçok farklı platform bulunmaktadır. Hatta bu platformlar bir araya gelerek daha güçlü ve daha derin piyasalar oluşturmaktadır. 2012 yılında gün öncesi piyasasında ortalama saatlik enerji ticaret hacmi 5 bin 569 MWh iken 2015 yılında 2 kattan fazla artarak 11 bin 337 MWh’e ulaştı. 2012 yılında yıllık toplam

ticaret değeri yaklaşık 7 buçuk milyar TL iken 2015 yılına gelindiğinde 15 milyar TL’yi aştı. 2012 yılında üretilen elektrik enerjisi nihai tüketiciye ulaşana kadar organize toptan satış piyasalarında 1,2 kez ticarete konu edilmişken, bu rakam 2015 yılına gelindiğinde yüzde 50 mertebesinde artarak yaklaşık 1,8’e yükseldi. Elektrik piyasamız gelişmektedir ve daha da gelişeceğine inancım tamdır. Doğal gaz piyasamızda da doğru fiyat sinyallerinin verildiği, sağlıklı rekabet koşullarının var olduğu bir ortam inşa etmek amacıyla çalışmalarımız sürüyor. Hedefimiz, gazın gaz ile rekabet edebilmesini sağlamaktır. Önümüzdeki dönemde dengeleme gazı piyasası yanında organize toptan satış piyasası mantığında gün öncesi ve gün içi işlemler ile doğal gaz ticaretinin yapılabilmesine imkan tanıyan mevzuatın çalışmalarını tamamlamayacağız. Bugün ülkemizde 76 ilde ve 200’ün üzerinde ilçede boru hatlarıyla doğal gaz kullanımına imkan sağlandı. Kurul olarak geçtiğimiz günlerde aldığımız bir kararla; doğal gaz boru hatlarının ulaşmadığı bölgelerde bulunan yerleşim alanlarına CNG ve LNG yöntemiyle doğal gazın taşınmasına imkan sağladık. Eminim ki bu düzenlememiz yatırımların ve istihdamın artmasına katkı sağlayacağı gibi doğal gaz piyasamızın derinleşmesine de hizmet edecektir. Nasıl ki 20. yüzyılın en önemli projelerinden birisi olan Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattının gerçekleşmesi, her türlü engele rağmen başarıldıysa, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde de ülkemizin bir enerji ticareti merkezi olmasını başaracağımıza inanıyorum.


TİCARET ESAS İTİBARİ İLE BİR DENGE UNSURUDUR

TİCARET HACMİNDE SON 3 YILDA CİDDİ AŞAMALAR KAYDETTİK

D

60

üzenlediğimiz organizasyonun konusu ticaret. ISTRADE ticarete odaklanmış bir organizasyon. Ben öncelikle ticaretin geçmişine bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Ticaretin 150 bin yıllık çok uzun bir tarihi var. Dünyada ilk ticaret cam ticareti ile başlamış. Yaşanan gelişmelere bakıldığında medeniyetin yükselmesinin en önemli etkenlerinden birinin ticaret olduğunu görüyoruz. Artan ticaret hacmi bir taraftan bu döngüyü desteklemiş, diğer taraftan da yeni keşiflere, zenginliklere aynı zamanda mücadelelere, rekabet ve hatta savaşlara neden olmuş. Şunu unutmamak lazım ki; ticaret motivasyonu her zaman gelişmelere ve yeniliklere yol açmıştır.

TİCARET HACMİ VE REKABET KOŞULLARI İNSANLARI HEP DAHA İLERİ GÖTÜRDÜ İnsanlık tarihinin en hızlı gelişim süreci olarak tanımlayabildiğimiz Sanayi Devrimi ile başlayan son 250 yıl içinde yaşadığımız evrelere baktığımızda bu süreci 4 bölüme ayırıyoruz. 18. yüzyılda başlayan su ve su buharının mekanik üretim sürecinde kullanılması ile tamamladığımız Sanayi Devrimi, 20. yüzyılda elektriğin kullanıldığı seri üretim süreci, 70’lerde başlayan elektronik ve bilgi teknolojisi ile başlayan otomasyon süreci ve nihayet sanal ve fiziki sistemlerle birlikte üretimin robotlaşma süreci. Tüm bu süreç içinde artan ticaret hacmi ve rekabet koşulları insanları hep daha ileri götürdü. Eğer ticaret serbestliği ve dolayısıyla motivasyon ve rekabet olmasaydı bugün kullandığımız teknolojinin birçoğundan mahrum kalabilirdik. Ticaret serbestliği ve rekabet tüm üretim süreçlerinde olduğu gibi birincil ya da üretilmiş

emtia içinde ve tedarik zincirinde en önemli kavramdır. Bu nedenle enerji gibi son derece kritik bir emtia için ticaretin önemi diğer başlıklardan daha önceliklidir. Gelişen ticaret ve artan rekabet enerji üreticilerini daha verimli olma baskısı altına alırken, nihai tüketicilerin de daha iyi fiyattan daha iyi hizmet almalarını sağlamaktadır. Günümüzde artık enerjinin birincil kaynak olarak elde edilmesinden, tüketimine kadar olan tedarik zincirine baktığımızda gerek üretici gerekse tüketici lehine aynı anda çalışan tek fonksiyon ticarettir. Tacirler yani ticareti yapan kişiler fiyatların yüksekliğine ya da düşüklüğüne bakmadan hayatta kalmak zorundalar. Yani her ne olursa olsun ticari faaliyetlerine bir şeilde devam etmek durumundalar. Bu sebeple fiyatların yönlendirilmesi konusunda çok etkin bir baskı unsuru değillerdir. Ticaret esas itibari ile bir denge unsurudur. Türkiye enerji piyasasında da amaç budur. Bu dengeyi bozan unsurlar ortadan kaldırılmalı ve sadece serbestleşme ve tam rekabet ile elimizde bulunan üretimin de tüketime etkinliğinin artırılması gerekir. ISTARDE, ticaret parantezinde birçok sorunun ve çözüm önerilerinin tartışıldığı bir platform olacaktır.

yıllık geçmişi ile Gama Grubu olarak büyük bir coğrafyada hizmet vermeye devam ediyoruz. Gama Grubu bugüne kadar 30 ülkede 400’ü aşkın uluslararası projeye imza atmış bir Türk şirketidir. Bir nevi Atlantik’ten Pasifik’e uzanan kolu ile Gama Grubu’nun enerji çevresi çok eskiye dayanmaktadır. İlk enerji serüvenimiz 1968 yılında Mersin’deki termik santralin montajı ile başlamış olup daha sonra 80’lerin sonu 90’ların başında yap – işlet – devret projeleri ile devam etmiştir. Özellikle 2000’li yılların başında giderek serbestleşen, rekabetçi piyasa koşullarında gerek yenilenebilir, gerekse yüksek verimli doğal gaz çevrim ve diğer termik santraller yoluyla bu serüvenimiz devam etmektedir. Geçen yıllar boyunca Gama Grubu olarak pek çok önemli yabancı ortaklığa imza attık. Hayata geçirdiğimiz ortaklıklardan Gama Grubu olarak büyük memnuniyet ve gurur duyuyoruz. Bu ortaklıklar ve sağladığımız güven sonucunda tekrardan yatırımlara devam ediyoruz. Bu ortaklıklarla hedeflerimize koşmaya devam ediyoruz. Üretim-dağıtım ve ticaret gibi elektrik değer zincirinde özellikle üretimde yaşanan sorunların giderilmesi gerekmektedir.

EPİAŞ’IN YÜRÜTTÜĞÜ FAALİYETLER BİZLERE UMUT VERİYOR Ana hedef olan son tüketicinin korunması için Bakanlığımız, EPDK Başkanlığı ve ilgili bütün kurum ve kuruluşların gerek duyulan kanun, yönetmelik ve kararları çıkarması bütün paydaşların korunması ve ticaret hacminin artırılması için önem kazanmaktadır. 2004 yılında Türkiye’de yaklaşık 35 bin MW olan kurulu güç bugün itibari ile yaklaşık

iki katına çıkmıştır. Bu büyüme ile eş değer olmasa da enerji ticaret hacminde son 3 yılda ciddi aşamalar kaydettiğimizi görebiliriz. Enerji ticareti hacminin 2015 yılında bir önceki yıla göre; OTC piyasa üzerinde işlem miktarı yaklaşık 2 katı, vadeli işlemler opsiyon piyasasında ise yaklaşık 12 kat artarak ortalama enerji el değiştirme oranı 4’ün üzerine çıkmıştır. Piyasanın hedefi, gelişmiş enerji piyasalarında olduğu gibi bu rakamı çift basamaklı hale getirmektir. Bu kapsamda, şeffaflık, güven, likit piyasa, eşit muamele, yalınlık ve gelişim ilkeleri ile kurulan ve çalışan EPİAŞ’ın faaliyetlerini ve getirdiği yenilikleri enerji ticaretinin gelişmesi anlamında çok önemli adımlardan birisi olarak görüyoruz. Bu bize umut verirken, bu adımın elektrik ve doğal gaz piyasaları başta olmak üzere bütün enerji emtialarında devam etmesini beklemekteyiz. Fiziksel ve finansal hacmin artırılması ve başta komşu ülkeler olmak üzere gelişmiş piyasalarda ticaret yapılabilmesi için teknik altyapı, düzenleme ve finansal koşullardaki çalışmaların ve iyileştirmelerin devam ederek ticaretin geliştirilmesi önündeki engellerin de mümkün olduğunca ve en kısa sürede kaldırılması gerektiğine inanıyoruz.

ISTRADE’İN ENERJİ PİYASASINA CİDDİ KATKILAR SAĞLAMASINI DİLİYORUM

T

ürkiye Enerji Zirvesi, Petroleum Istanbul, Gas&Power Network ve bu yıl ilk kez düzenlediğimiz ISTRADE’ın çok önemli ortak bir özelliği var. Bu etkinlikler, enerji piyasasının, yani büyük ailemizin buluşma noktaları. Bu büyük ailenin kurallı, disiplinli ve rekabetçi oyuncuları her zaman ülkemize, topluma, bizlere ekonomik ve sosyal anlamda katkı ve katma değer sağladılar. Sağlamaya devam ediyorlar ve gelecekte de edecekler. Ankara’nın enerji piyasasına bakışı bugün burada çok net olarak

görülüyor. Piyasada faaliyette olan kişi ve kuruluşlar sektörün ortak çıkarlarını, ortak paydalarını kişisel ya da şirketsel çıkarlardan üstün tutmalıdır. Ama aynı şekilde Ankara’da piyasadaki tüm kurallı, disiplinli oyunculara sahip çıkmalı, onları anlamalıdır. Büyük ailemiz, enerji piyasası elele, içten, samimi ve gizli ajandasız davrandığı oranda yarınlara daha umutlu bakacaktır. Hepimizin gerçekçi olması gerekiyor. Dünya zor bir dönemden

geçiyor. Bulunduğumuz bölge çok ama çok hassas bir bölge. Dolayısıyla bizler de, sektörümüz de bu zor süreçten ciddi anlamda etkileniyoruz. Bu süreçte bizlerin birbirine sahip çıkması, birbirini anlaması daha önem kazanmaktadır. Bu piyasa, bu oyuncular birçok zorluğun üstesinden geldi, geliyor ve gelecekler. Yeter ki sizler enerji piyasasına inanın, yeter ki sizler enerji piyasasına desteğinizi sürdürmeye devam edin. ISTRADE’in enerji piyasasına ciddi katkılar sağlamasını diliyorum.


Türkiye Enerji Zirvesi kapsamında ilk kez gerçekleşen Enerji Ticareti ve Tedariği Zirvesi ISTRADE 2016’da açılış seremonisi ve protokol konuşmalarının ardından Zirve’nin ilk oturumu gerçekleşti. “Elektrikte Fiyat ve Etkileri” başlıklı oturumda Türkiye’deki elektrik üretimi ve elektrik fiyatları konuşuldu. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan Barış Sanlı’nın moderatörü olduğu oturumda, Limak CEO’su Birol Ergüven, AKSA Elektrik Genel Müdürü Murat Kirazlı, EPİAŞ Direktörü Fatih Yazıtaş ve ESKO Enerji CEO’su Cem Ali Atılgan Türkiye’deki “Elektrik fiyatı ve etkilerini” değerlendirdi.

2015’TE AÇILAN GÜN İÇİ PİYASASI REKOR DÜZEYE ULAŞTI

GELMİŞ GEÇMİŞ EN PİYASACI BÜROKRASİ OLUŞMUŞ DURUMDA

P

İ

iyasada gaz fiyatlarına baktığımızda 2015 yılında 138 TL olan fiyat ortalamamız 2016 yılında 120 TL oldu. Gün açısından baktığımızda 26 Ocak’ta maksimum değerleri gördük. En yüksek piyasa ortalamasını, işlem satış tutarı olarak da en yüksek işlem hacmini 26 Ocak’ta gördük. 21 Şubat’ta da en düşük satış tutarını gördük. İşlem hacmine bakıldığında 18 bin 530 MW ile maksimum eşleşmeyi, en düşük eşleşme miktarı olarak da 8 bin 936 MW’ı gördük. 2015 – 2016 fiyatını kıyasladığımızda doğal gaz kesintisinin olduğu Kasım, Aralık ve Ocak döneminde piyasada gaz fiyatının yükseldiğini gözlemledik. Fiyatın düşük geçmesinin nedenleri konusunda YEKDEM’den bahsetmek istiyorum. YEKDEM’in geldiği konumda en önemli etken dolar kuru. Rüzgar kurulu gücü gittikçe artmakta. Dolar kurundaki etki ile piyasa fiyatları daha yükseldi. Bildiğiniz üzere daha önce gün öncesi piyasada işlem yapmıyorlardı. Yerli katkıyla 8 dolar cent’e kadar satış yapılıyor. YEKDEM’in en önemli katkılarından biri de dengesizliğin yansıtılmaması oldu. Bu da YEKDEM santrallerini cazip hale getiren en önemli etkenlerden biri. Diğer taraftan baktığımızda oluşan maliyet tedarikçilere yansıtıldığı için fiyatlar 35 TL’ye kadar çıkıyor. Ciddi bir kurulu güç var. Dönem dönem gelen su gelirlerine bağlı olarak elektrik fiyatları ciddi anlamda etkileniyor. Baz yük santralleri için denge ve güç piyasasında

ticaret imkanı var. 4 bin MW civarı bir santralin YEKDEM’e girmesi ihtiyacın olmadığı saatlerde de elektrik üretimini gerektiriyor. 2015 yılında 2 bin 116 MW olan YEKDEM kapasitesi 2016’da yaklaşık 10 bin MW oldu ve bu 10 bin MW kurulu kapasitenin 4 bin 402 MW’ı bizim dengeleme birimizi olarak kullandığımız santrallerdi. Rüzgar santrallerinde de benzer bir durum söz konusu. 2015’deki YEKDEM kapasitesi 2 bin 732 MW iken, 2016 yılında yaklaşık 4 bin 300 MW oldu. Gün içi piyasası 2015 yılında açıldı ve bugün rekor düzeye ulaştı. Mart ayı itibariyle 58 bin MW’lık işlem hacmiyle açıldığı günden bu yana en büyük işlem hacmini yakalamış oldu. Önümüzdeki günlerde her gün saat 12.00’de tüm katılımcılar itiraz esaslı fiyatları şeffaflık platformundan rahatlıkla görebilecekler. Aynı zamanda vadeli işlemler borsasında işlem yapanlar için olumlu katkılar yapacağını düşünüyorum.

şe öncelikle doğru fiyatla başlamak gerektiğini düşünüyorum. Doğru fiyatları belirledikten sonra işimiz daha da kolaylaşır. Kendimize elektrik piyasasında fiyat neden önemli sorusunu sorabiliriz. Fiyatı iki amaçla kullanıyoruz. Birincisi varlıkların doğru bir şekilde değerlendirilmesi, yani verimli olarak kullanılması. İkincisi ise bir sinyal olması… Yatırım için de bir sinyal olabilir, diğer ikincil piyasalar için de olabilir. Bu açıdan baktığımızda da öngörülebilirlik karşımıza çıkıyor. Birinci konudaki sorunlarımızda, varlıkların doğru bir şekilde optimize edilip doğru fiyat çıkarılması konusunda karşımıza bugünlerin sıcak konusu YEKDEM çıkıyor. YEKDEM’i kaldırsak sorun çözülür mü? Çözülmez…

DÜŞÜK FİYATLAR YEKDEM’DEN KAYNAKLANMIYOR Söz konusu olan ve hepimizi yakından ilgilendiren bu fiyat dalgalanmaları veya çok düşük fiyatlar bildiğimiz üzere YEKDEM’den kaynaklanmıyor. Biz bunları, piyasa mekanizmaları içinde ele almalıyız ki piyasanın derinliği artsın ve piyasada çıkan fiyatlara daha çok daha fazla güvenelim. Sürekli olarak yerinde devam edecek, ihtiyaçları tam anlamıyla karşılayan bir mevzuat kapsamında bunları hayata geçirmeliyiz. Dünyada yenilenebilir enerji konusunda bizden çok daha ileri ülkeler var. Ancak bildiğiniz üzere onlar

da bizdekine benzer sorunlar yaşıyorlar. Türkiye’de kamu ve özel sektör santrallerinin piyasa mekanizmalarında değerlendirilmesi konusunda gelmiş geçmiş en piyasacı bürokrasi oluşmuş durumda. Şu anki uygulamalar, yapılan çalışmalar, konulan hedefler gördüklerimiz, hepimize çok umut veriyor. Santrali fiyat sıfırken çalıştırıyorsanız bu piyasada bozucu bir etkidir. Gerçek arz talebi ve ülkenin kaynaklarının doğru kullanılmasını engeller fakat bu sorunun kısa bir süre içinde çözüleceğini düşünüyorum. 2014 Temmuz’da brent petrol 110 dolar, kur ise 2.30 iken bundan daha ucuza gaz kullanıyorduk. Petrol fiyatı 30 dolarlara düştü, kurda artış sınırlı kaldı. Ancak gazı eskiye oranla daha pahalı kullanıyoruz. Uzun soluklu yatırımlar yaptığınızda 5 yıllık, 10 yıllık fiyat projeksiyonlarında bu fiyatların tutturulma şansı yok.


TÜRKİYE ŞARTLARINDA BENCE YARATILAN BİR MUCİZEDİR

ŞEFFAFLIK PİYASADA YAŞANAN TÜM PROBLEMLERİ ÇÖZER

S

Y

on 10 küsur senedir sektörün geldiği yer, büyük bir başarıdır. Bunun adını koymakta fayda var. İhtiyacın iki katına çıkılmış, özel sektör bu ihtiyacı karşılamış, hatta bunun üzerinde yatırım yapmış durumda. Hiçbir ülkede özel sektör durduk yere böyle bir yatırım yapmaz. Sonuçta o ülkedeki yatırım ortamı, kanunlar, teşvikler bunu sağlar. Bu açıdan baktığımızda, hem özel sektör hem de tüm kamu, düzenleyici kurumlar ve siyasi otorite bu anlamda bir takdiri hak ediyor. Dünyaya baktığımızda Türkiye’deki gibi bu kadar hızlı artan bir tüketimi bu şekilde karşılayabilen, bu sırada pek çok reform yapan, serbestleşme yapan, tüm bunları başaran çok fazla örnek olduğunu düşünmüyorum. Avrupa’ya bakıp kıyaslamak kolaycılık ama Türkiye şartlarına baktığımızda bence yaratılan bir mucizedir bunun adını böyle koymak lazım. Mutlaka yanlışlar da oldu. İş yapan herkes yanlış da yapar bu da çok doğaldır. İşin bir yönü var, tüm bu gelişmeler olurken içsel bir mücadele yaşıyoruz. 2002’den sonra bir karar aldık: Türkiye’deki elektrik piyasası hem liberalleşecek hem de olabildiğince özelleşecek. Bu karar verildi ama insan psikolojisi enteresan. Zaman zaman birbiriyle çatışabilecek inançları aynı anda tutabiliyoruz. İnsanlarda olan bu özellik bürokrasiye de yansıyor. Şirketlere de yanıyor. Biz eğer liberal piyasaya inanıyorsak bu piyasasının şartlarını uyguluyor olmamız lazım. Bir ileri bir geri adım atarsak asıl problemler orada ortaya çıkar. Bugün yaşadığımız problemin ana kaynağının bu olduğunu düşünüyorum. Eğer 2002-20032004 dönemlerinden sonra serbest piyasa kurallarına göre hareket edebilmeyi kendimize ilke edindiysek, bundan sonra kararlılıkla son noktayı koymamız gerekiyor. Serbest piyasa dediğimiz yapının içinde, piyasanın tüm unsurlarının aynı oyunun kurallarıyla hareket etmesi gerekir. Özel sektörde bir doğal gaz çevirim santrali nasıl çalışıyorsa, EÜAŞ’ın santrali de öyle çalışmalı. Yenilenebilir enerjiye de destek vereceksek bunun da yine liberal piyasa şartlarını bozmaması gerekir. Bazı önemli konularda teşvik olmalı, bu teşviklerin verilmesi normaldir. Avrupa’daki yenilenebilir enerjinin nereden nereye geldiğine bakarsak bunu görebiliriz. Artık bazı uygulamalar

orada bu santrallerin piyasayı bozucu etkilerini önleyecek şekilde yapılıyor. Bence sorun tek bir kişi ya da kurum değil. Asıl sorun piyasanın ele alınış şekliyle alakalı. Piyasanın sağlıklı bir şekilde yürümesini istiyorsak, özel sektörün ve bürokrasinin başının ağrımasını istemiyorsak her şeyin doğal akış içinde olmasını sağlamalıyız ki yatırım yapacak kişi bir takım hesaplar yapabilsin, geleceği rahatça görebilsin ve ona göre adımlarını emin bir şekilde atabilsin. Her başı sıkışan bürokrasiye koşmasın. Müdahaleler başladığı zaman doğal olarak her beklentinin adres noktası bürokrasi olma yoluna gidiyor. Halbuki büyümenin anahtarı; piyasa yapısının iyi algılanıp ona göre oyunun oynanması… Başlanması gereken yer nihai güçtedir, buradan başlamak gerekiyor. Bugün hala ulusal tarife gibi Türkiye’deki herkesi kapsayan bir tarife yapılıyorsa bu yanlıştır. Yapılan tarifenin baz alındığı maliyet ve o maliyeti esas teşkil eden bir üretim herkesin elektriğini karşılamaya yetmez. Kamu aslında orada biraz yanlış yapıyor. Her 3 ayda bir benim maliyetlerimle ve müşterimle alakası olmayan bir tarifeyi sevk ettiğiniz anda orası artık benim için değiştirilemez yer. Yenilenebilir enerjinin desteklenmesi konusu da oldukça önemli. Bu konu Türkiye’de yeniden ele alınması gereken konulardan biridir. Kamudan başlayarak, neredeydik nereye geldik, bizden daha ileri gitmiş Avrupa’daki benzer uygulamalar hangi noktada, ne tür problemler yaşanıyor ve nasıl çözülüyor bunlara bakmak lazım. Avrupa’da bir panel üreticisini gezdiğimde 20 MW civarında bir yatırım yapacağımızı söyledim, adam şaşırdı. Çünkü artık KW’lar satılıyor Avrupa’da. Yüzlerce MW’lar kalmamış.

EKDEM’in parasını kim ödüyor? Türkiye’nin en büyük holdinglerinin yaptığı yenilenebilir enerji yatırımlarını kim finanse ediyor? Bence burada fiyatlandırma mekanizmasında bir sıkıntı var. Önce bunu ortaya koymamız lazım. Bugün Türkiye’de son 15-20 gündür fiyatlarda dalgalanmalar yaşanıyor. Fiyatın yüksek olması veya düşük olması hiçbir anlam ifade etmiyor. Kömür santralleri için de bir anlam ifade etmiyor çünkü bu işin sürekliliği önemli. Bu fiyatlar nasıl ve neye göre belirlendi? Ilıman iklim koşullarında talebin düşük olduğu 1 Nisan’da fiyat 176, yazın 250 mi olacak? Ya da EÜAŞ vazgeçtim ben üretiyorum mu diyecek? Temel problem bu. Ancak ben Ankara’yı da eleştirmek istemem. Nihayetinde ülkemiz ekonomik anlamda da zor dönemlerden geçiyor. Ocak ayında ihracatımız düştü. Bunlarla moral bozmak istemem tabi. Sorulması gereken şu: Arz fazlası kimin sorunudur? Hala enerjide bir oyuncu olan kamunun sorunu mu? Ben bu yükü, eğer bir fazlalık varsa, kamu ve özel sektör tarafından uygun bir şekilde paylaşılmasını yadırgamam. Esasta kanaatimce bir problem yok ama usulü tartışmaya açmak isterim. TETAŞ’ın dağıtım şirketleriyle oturup toplantı yapması hakikaten kabul edilebilir değil. Bizim haberimizin olması gerekmiyor mu? Bu şeffaf bir şekilde piyasaya açıklanmalı. O dağıtım şirketi ürününü, malını bizden alıp bize satıyor. Sanmıyorum ki hükümetin, EÜAŞ’ın, TETAŞ’ın ya da herhangi bir kitlenin elektrik tedarikçilerine karşı böyle bir garezi olsun. Bence bu gözden kaçmış bir ayrıntı. Bizler ticaret yapıyoruz.

200’den alıp 205’ten satarız, 80’den alıp 85’ten satarız problem değil. Ama biz ne olduğunu herkesten sonra öğreneceksek. Bu oyunu oynayamayız. Sadece enformasyonun eşit ve şeffaf bir şekilde piyasaya ulaşması bütün bu problemleri tam anlamıyla ortadan kaldırabilir. Benim özellikle üzerinde durmak istediğim en önemli konulardan biri buydu. Hepimiz 2015 yılının Eylül-Ekim aylarından itibaren 2016 ile ilgili trade yapmaya başladık. Kimimiz satın alımlar, kimimiz de satışlar gerçekleştirdik. Bunu yapmamızın nedeni de 15 bin MW YEKDEM’e girince, bir YEKDEM maliyeti çıkacağını hepimizin hesaplamış olması. Toplam faydanın maksimize edilmesi lazım ki hem üreticiler yaşayabilir halde olsunlar hem de tüketiciler bu işten fayda sağlasınlar. Tarife artırıldı, fiyat arttı ama talep düşünce orada bir sıkıntı var. Sertaç beyin ifadesiyle büyük ailemizin reisi ödevini yapmamış çocuğun ödevini yaptı. Yüksek indirimlerle gidiyoruz ve sonra rekabet edemediğimizi üretim yapamadığımızı görüyoruz.


Enerji Ticareti ve Tedariği Zirvesi ISTRADE 2016’da EPİAŞ’ın sponsorluğunda ‘Enerji Borsaları’ adlı oturum gerçekleşti. ETKB Müsteşar Yardımcısı Abdullah Tancan’ın moderatörlüğünde gerçekleşen oturuma konuşmacı olarak, EPİAŞ Genel Müdürü Hasan Hüseyin Savaş, BİST Genel Müdür Yardımcısı Çetin Ali Dönmez, Deloitte ortaklarından Sibel Çetinkaya, Fina Genel Müdürü Onur Yazgan katıldı.

ENERJİ TİCARETİNDE MERKEZ ÜLKE OLMA POTANSİYELİNE SAHİBİZ

GÜNÜN MOTTOSU: TACİR FİYATTAN BAĞIMSIZ OLAN KİŞİDİR

K

22

ısa bir süre önce EPİAŞ’ın 1. Olağan Genel Kurulu neticesi sonrasında seçilen yeni yönetim kurulu başkan ve üyelerini tebrik ediyorum. Yeni dönemdeki çalışmalarında başarılar diliyorum. Bilindiği gibi EPİAŞ yaklaşık bir yıl kadar önce 18 Mart 2015’te tescil işlemlerini tamamlamıştır. Bunun ardından lisans alma ile ilgili gerekli çalışmaları yürüttü ve kısa bir sürede piyasa işletim lisansını alarak faaliyete başladı.

ŞEFFAF BİR PİYASA YAPISINI OLUŞTURMALIYIZ EPİAŞ enerji arz ve talep dinamiklerine göre hem sabit bazda fiyatın oluştuğu hem de söz konusu fiyatın borsa ve piyasalar için referans alındığı bir mecra. En önemli görevlerinden birisi de kendi bünyesinde oluşan referans fiyatın güvenilir ve şeffaf bir şekilde oluştuğunu tüm piyasa oyuncularına taahhüt etmek. Bu fiyatların sağlıklı oluşması orta ve uzun vadede yeni yatırımların önünün açılması için son derece önemli. Ülkemizde 2015 yılında yaklaşık 264 milyar kilovat saatlik bir elektrik tüketimi gerçekleşti. Bunun 99 milyar kilovat saatlik bir

kısmı 2015 yılı için EPİAŞ’ın gün öncesi piyasası içerisinde gerçekleşen hacim. Türkiye gerek sahip olduğu piyasa hacmi, gerek jeopolitik konum itibari ile enerji ticaretinde merkez ülke olma potansiyeline sahip bir ülke. Bu potansiyeli harekete geçirebilmemizin ilk şartı serbest rekabete dayalı ve şeffaf bir piyasa yapısını oluşturmak ve geliştirmektir. Bu bağlamda küresel ihtiyaçlara uygun ürün geliştirebilen, kendi ürettiği teknolojiyi yazılım, donanım ve piyasa ürünlerini bölgesel pazarlara sunabilen, diğer borsalar ile entegre olarak çalışabilen bir ticaret merkezi olmamız gerekir diye düşünüyorum.

Mart’ta gerçekleştirdiğimiz Genel Kurula piyasa katılımcıları muazzam bir katılım sağladılar. Bu katılım yaklaşık yüzde 99 oranında gerçekleşti. 2015 yılında yapmış olduğumuz faaliyetleri oy birliğiyle kabul ettiler. Yeni seçilen üyelerimizin de tamamını oy birliği ile seçmiş olmaları nedeniyle hissedarlarımıza teşekkür ediyorum. Açılış konuşmasında Mustafa Karahan ifadesi olan “Tacir fiyattan bağımsız olan kişidir” sözü bence günün mottosudur. EPİAŞ, piyasa katılımcılarının sonraki gün ya da gün içerisinde alıp satmayı düşündükleri miktar ya da fiyatı EPİAŞ’tan bağımsız olarak sisteme girdikleri ve EPİAŞ’ın bir sonraki günün her bir saatinde fiyatın nasıl oluştuğunun tespit edildiği yerdir. Yani EPİAŞ, fiyata müdahale etmeyen, sadece çok sayıda katılımcının teklif ettiği fiyatları bir optimizasyon programı ile eşleştirip bir sonraki günün fiyatını ilan eden kurumdur. Burada fiyata ilişkin ne bir müdahale ne bir düzeltme asla yapılmamaktadır. Şehir efsanesi dediğimiz ve piyasada konuşulan bazı unsurlar var. Biz bu Şeffaflık Platformu ile ilişkili olarak bu tür sorunları ve efsaneleri birer birer yıkmak için çaba içerisindeydik. O konuda belli bir başarı sağladığımızı düşünüyorum. Tabi daha ileriki aşamalarda daha nitelikli bir yapı oluşturma imkanları da bulacağız. Örneğin gün öncesi yazılımı servise alındığında optimizasyon çalışır çalışmaz oluşan fiyatı biz şeffaflık platformunda yayınlayacağız. 2015 yılı verilerine göre EPİAŞ’ta 854

katılımcı işlem görüyor. EPİAŞ’ta oluşan işlemlerin hacmi 45 milyar civarında. Bu büyüklük ve önemli bilgi birikimi Türkiye’nin enerji ticaret üssü terminali olma potansiyelini taşıdığını gösteriyor. 2015 yılı içerisinde EUROPEX ile yapılan görüşmeler sonucunda üyelik başvurusu yapıldı ve kabul edildi. EUROPEX’in bizim açımızdan şöyle bir önemi var. 4 tane çalıştayı var. Doğal gaz piyasası, şeffaflık, enerji ticareti gibi ve bu çalıştayların her birine uzman arkadaşlarımızı atadık. Bu konularda ciddi çalışmalar yapacaklar. EPİAŞ Gün İçi ve Gün Öncesi Piyasalarını işletiyor. Dengeleme Güç Piyasası ve Spot Piyasasının uzlaşılması da EPİAŞ tarafından yapılıyor. Burada konuşulan en önemli şey şeffaflıktır. Yapacağımız çalışmalar alacağımız aksiyonlar çok zaman alacaktır. Bir şeffaflık platformu oluşturmak istedik. Yerli Gün Öncesi Piyasası’nın yazılımı 18 Mart’ta tamamlandı. Gün Öncesi Piyasası ile ilgili talepleri sektör dernekleri bize iletiyorlar. Sektör Dernekleri ile temas halindeyiz.


PİYASA ADİL VE ŞEFFAF OLURSA PİYASAYA GÜVEN ARTAR

B

orsa İstanbul birçok piyasayı bünyesinde barındıran bir borsa biliyorsunuz. Hisse senetleri işlem görüyor borçlanma araçları işlem görüyor, repo işlemleri var. Milyarlarca dolarlık işlem var. 2011 yılında Türkiye’de elektrik vadeli işlemleri kurulduğunda bu bana kısmet oldu Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası Genel Müdürüyken. Elektrik vadeli işlem sözleşmelerini o zaman açtık. Açtığımız zaman aslında çok anlaşılmadı ve çok da destek görmedik. Ama yavaş yavaş oturdu. Piyasalaşma önemli çünkü etkin ve şeffaf fiyat oluşumu piyasa oyuncularına çok katkı sağlayan bir süreç. Özellikle son dönemde şeffaflık platformunun devreye girmesi son derece önemlidir. Piyasada şeffaflığın sağlanması ve fiyatı etkileyen her türlü bilginin bu platformda bütün katılımcılara aynı anda

sunulması üzerinde durulması gereken bir nokta. Yine Hasan Hüseyin bey bilgi asimetrisinden bahsetti. Herhangi bir bilgi piyasada bir kısım oyuncuya daha önce gitmemeli. Bu aslında bilerek yapılan bir şey de değil. Sağ olsunlar orada da EPİAŞ’ın çok destekleri var. Özellikle BİST’de saat 1’de fiyat sadece Spot Piyasa’da işlem yapanlara açıklanıyordu. Saat 2’de ise fiyatlar tüm piyasaya açıklanıyordu. Tabi bu süreç bilgi asimetrisi doğuruyor. Şimdi onu da halledeceğiz. Çünkü bunlar önemli şeyler ve piyasanın gelişimine katkı sağladılar. Borsa İstanbul’da 90 milyon sözleşme işlem görüyor ve endeks ve döviz vadeli işlemlerdeki artışlar dikkat çekici. Endeks vadeli’de dünyanın en likit 10 endeks sözleşmesi arasında. Döviz vadeli sözleşmesinde de çok iyi durumdayız. Elektrik vadeli sözleşme 2011 yılında

açıldı. 2013 yılından itibaren var çünkü 2011 yılında açıldıktan sonra Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası ile Borsa İstanbul birleşti. 2013 yılında devraldık. Hacim 2014 yılında son derece düşüktü. Böyle şeyler dünya piyasalarında da oluyor. İşlem Hacmi zaman zaman duraksar. Bazı sözleşmeler ilgiden düşer ve yeni sözleşmeler gelir. Ama 2015 yılındaki hacim artışı çok iyi. Oransal olarak iyi bir yükseliş var. Bu yükselişte bizim özellikle piyasa yapıcı olarak faaliyet gösteren şirketlerin büyük katkısı oldu. Dediğim gibi EPİAŞ’ın da çok büyük katkısı oldu. 2015 yılında 301 milyon liralık işlem hacmi oluşmuş fakat bu 2014 yılında 1 milyon lira bile değilmiş. Çok iyiye gidişin işareti bu dikkatli de olmamız lazım. Piyasada işlem yapanları küstürmememiz lazım. Burada EPİAŞ ile Borsa İstanbul’un gözetim konusunda

işbirliği içerisinde olmasının büyük önemi var. Çünkü piyasa ne kadar adil ve şeffaf olursa piyasada işlem yapanlar da piyasaya o kadar güvenir. Güvendikleri yerde de daha fazla işlem yaparlar.

EUROPEX ÜYELİĞİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER İÇİN ÇOK ÖNEMLİ BİR ADIM

GÖSTEREN FAKTÖR GÜVENDİR

E

E

nerji Borsaları Deloitte’in hayatında çok önemli bir yer tutuyor. Aynı zamanda 2004’te Dengeleme ve Uzlaştırma Yönetmeliği’nin başlangıcından itibaren Deloitte olarak destek olmaya çalıştık. Adım adım da gelişim sağlanmış oldu. EPİAŞ’ın kuruluşunda da görev aldık. EPİAŞ’ın bir sene içerisinde geldiği nokta etkileyici. Birçok adım atıldı ve bizlerden yardım istendiği zaman vermeye çalıştık. EPİAŞ tek başına bile çok ciddi adımlar atmış durumda. 1 senede yapılanları faaliyet raporunda çok rahatlıkla okuyabiliyorsunuz. Piyasa sisteminin taşınmasının ötesinde aslında kurumsallaşmayı destekleyen birçok çalışma yapıldı. ERP yazılımının alınması ve hayata geçmesi ki burada muhasebe ve insan kaynaklarından, e-fatura, e-defter gibi uygulamaların hayata geçmesi bu yüzden çok önemli. Doğal gaz piyasasına yönelik çalışmaların başladığını Hasan Hüseyin Bey ifade etti. Bütün bunların yanında aslında baktığımızda kurumsallaşma ve yönetişimle ilgili birçok adım atıldı. EPİAŞ’ın yeni yönetim kurulu göreve başladı. Yönetim Kurulu’nun altındaki komiteler hayata geçti. Aslında uluslararası ilişkilerde ve stratejilerde destek olacak adımlar da atılmaya başlandı. EUROPEX üyeliği bunun için çok önemli bir adım. EUROPEX Avrupa Piyasaları’nın üye olduğu yani 24’ten fazla üyesi olan ve bizim de katılımla aslında hem stratejik işbirlikleri adına iyi fırsatlar yakalayabileceğimiz hem de Avrupa Mevzuatı ile ilgili gelişimlerde sürekli aktif olabileceğimiz bir yapı. Çok fazla fırsat var önümüzde. Yurtdışı piyasaları sürekli gelişiyor.

Bu gelişmeler doğrultusunda uluslararası piyasalarda çok farklı gelişmeler var. Buradaki gelişmeler gerçekten çok etkileyici. Bu aşamada piyasa işletmecileri için aslında çok farklı fırsatlar ortaya çıkıyor. Gerek altyapı, gerek danışmanlık, gerek piyasa işletmeciliği anlamında özellikle EPEX Spot gibi piyasaların etkili olduğunu ve Bulgaristan, Hırvatistan gibi piyasalarda aslında birçok fırsatları yakaladıklarını görüyoruz.EPİAŞ ile bundan sonra ne yapılması gerekir diye baktığımızda yapılacakları çok farklı açılardan gruplayabiliriz. Operasyonel adımlar ne olabilir, Stratejik işbirliği yanında şeffaflık konuştuğumuz bir konuydu. Kurumsallaşma sürecinde, sürdürülebilir bir yapıdan ve verimli bir organizasyondan bahsediyoruz. TEİAŞ’ın içindeki bir organizasyondan özerk bir yapıya geçildi. Özerk yapının başarılı olması için atılması gereken adımların bir kısmı atıldı. Yönetim Kurullarının gözetleme ve denetleme özelliğinin önemli olduğunu düşünüyorum.

BORSANIN KUMARHANE OLMADIĞINI

PİAŞ, Borsa İstanbul dünyada tek borsa değil. 15 Ocak 2016’da Bulgaristan’da IBEX diye bir piyasa açıldı. Macaristan, Romanya ve Almanya’nın kendi enerji borsası ve İran’ın da hisse senedi borsası var. Yatırımcı olarak baktığımız zaman biz bir borsada işlem yapalım mı yapmayalım mı ya da kendi elimizdeki kapitali hangi borsaya yatıralım diye bakıyoruz. En önemli faktör bir borsanın borsa mı olduğu yoksa biraz da kumarhane mi olduğu ön plana çıkıyor. Eğer ki bir borsada temel faktörler fiyat oluşumunu etkiliyorsa ve uzun vadede işini iyi yapıp çok çalışan iyi vizyona sahip olan sürdürülebilir bir şekilde para kazanabiliyorsa biz buna borsa diyoruz. Eğer ki tamamen şansa dayalı veya öngörülemeyen faktörlerle bir fiyat oluşumunun gerçekleştiği ve sonucunda bir sene ya da üç ay sonra sıfıra çıkılıyorsa bu kumardır. Ne şahsen ne de firma olarak böyle bir kumar içerisinde bulunmayız. Bir borsanın kumarhane olmadığını gösteren temel faktör güvendir. Güveni gösteren de aslında işlem hacmidir. Gün Öncesi Piyasası, Dengeleme Güç Piyasası, Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasası ve Gün İçi Piyasası’nda şu anda bu dört tane piyasanın işlem hacimlerinde son altı ay içerisinde artan bir işlem var. Hacim bakımından daha fazla insan bu piyasanın içine giriyor ve işlem yapmak istiyor. İstatistiklere baktığımızda Türkiye’deki tüketimin yüzde 40’ı gün öncesi piyasasından geliyor. Dengeleme Güç Piyasası’na baktığımız zaman yaklaşık yüzde

8 ila 9 bandında sabit bir oran var. Gün İçi Piyasası zaten çok küçük ve büyümüyor. Burada insanların kendi tercihleri ile girdikleri borsa, Vadeli İşlemler ve Opsiyon Borsası’dır. Vadeli İşlemler ve Opsiyon Borsası’nda gerçekleşen işlem hacmi yatırımcıların ticaret faaliyetlerine oluşan inancı ve Türkiye’deki elektrik piyasasındaki GAP oluşumundaki güvenin birebir yansımasıdır. Piyasa yapıcılık mekanizmasının başlaması ile beraber hızlı oranda artan işlem hacmi görmeye başladık. Fiyatı etkileyecek bir bilginin bazı firmaların elinde olup da bazı firmalarda olmaması piyasaları olumsuz etkiler. Birkaç faktörün işlem hacimlerini net olarak etkileyeceğini düşünüyoruz. Bizim açımızdan Vadeli İşlemler ve Opsiyon Borsası’ndaki işlem hacmi Türkiye’de elektrik ticaretine olan güvenin bir aynasıdır. Rasyonel fiyat oluşumunu engelleyen faktörlerin ortadan kaldırılması gerekiyor. Fiyatı etkileyebilecek her faktörde şeffaflık ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz.


Elektrik piyasası oyuncuları

sektörü değerlendirdi

Enerji Ticareti ve Tedariği Zirvesi ISTRADE 2016’da, Montel Foreks’in sponsorluğunda, “Elektrik Piyasaları” oturumu gerçekleşti. Enerji Ticareti Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Servet Anduvap Akgün’ün moderatör olduğu oturumda, Enerjisa Grup Müdürü İsak Deeskinazis, Balkaner Enerji Genel Müdürü Kerem Balkaner, Finans Yatırım Enerji Piyasası Yöneticisi Emre Paksoy, EPDK Grup Başkanı İbrahim Etem Erten, Borsa İstanbul İş Geliştirme Müdürü Harun Özay ve AKSA Genel Müdürü Murat Kirazlı konuşmacı olarak yer aldı.

AMACIMIZ GÜN ÖNCESİ PİYASASININ

REFERANS FİYAT ÜRETEBİLMESİ

TİCARET YAPAN ÖZEL ŞİRKETLER OLARAK BİZE ÇOK GÖREV DÜŞÜYOR

E

G

PDK’nın rolü öncelikle konuşmamız gereken şeylerden biri. EPDK ile OTC’nin bir ilgisi yok yanılgısına kapılmamamız lazım. Gün öncesi piyasasının referans fiyat üretebilme yeteneği işin özündeki en önemli konu. Bizim, EPİAŞ’ı kurmaktaki amacımız ve bunun üzerine şeffaflık platformu gibi bir takım gelişmeler yapmaktaki amacımız, gün öncesi piyasasının referans fiyat üretebilme yeteneğini geliştirmek. Onun da iki temel bileşeni var. Birincisi; adil fiyat oluşumu. Adil fiyat oluşumunun içine algoritmayı ve şeffaflıkla ilgili birtakım etmenleri koyabilirsiniz. İkincisi de; hacim. Referans fiyat oluşturabilmek için hacim de önemli. Son dönemde yaşanan enerji fiyatlarındaki düşüşü biraz da hacme bağlıyorum. Birkaç yıl önce sorulmuş olsaydı, şu anki gün öncesi piyasamızdaki hacmi son derece yeterli bulurdum. Yüzde 35-40 seviyesi kulağa hoş geliyor. Enerji piyasaları genelinde, özellikle elektrik piyasaları çok değişken. Şu an 15 bin MW’lık gün öncesi portfolyo ile yüzde 40 piyasa hacmi belki de yeterince derin değil artık. Bizim belki 80’leri hedeflememiz lazım. Geçmişten gelen birtakım algılar ve bu algıları besleyen bazı söylemler var. Bugünse elimizde türev ürünleri var. Artık, gün öncesi komisyonlarının daha yüksek olmasını sağlayabiliriz. Bu sistemler birbirini destekliyor. Ama bir noktada hala endişeler

görülüyor. Dengeleme ve uzlaştırma yönetmeliğinde bazı değişiklikler yapıyoruz. Türkiye piyasasında mevzuattaki değişiklikler çok büyük oranda hep ilerlemeyi işaret ediyor. Kendi içimizde de bunu tartıştık, bir mevzuat geliştirme takvimi koymalı mıyız? diye. Piyasamızın belirli açılardan gelişmesi gereken bir piyasa olduğunu düşündüğümüz için esnekliği kaybetmek istemiyoruz açıkçası. Piyasa tarafını değerlendirmek gerekirse, yüzde 35-40’lık bir gün öncesi piyasası hacmi kötü bir hacim değil. Normal şartlarda teorideki dokümanları incelerseniz gayet güzel görünebilir. Ancak yapı değişiyor, yenilenebilir enerji işin içine dahil oluyor. Ben kişisel olarak yüzde 80’ler civarında bir oran görmek isterim. Ama bu benim tercihimle değil piyasa katılımcılarının tercihiyle oluşacaktır.

eçtiğimiz senelerde birçok gelişme yaşandı. Panellerde konuşuldu, sorunlardan ve neler yapılması gerektiğinden konuştuk. Önümüzde atacağımız adımlar da var ancak bugüne kadar geldiğimiz noktada da hep beraber yaptığımız çalışmaların katkısını görüyoruz. 3 sene önce OTC piyasası gelişmeyecek, orada ticaret yapamayacağız diyorduk, canlandırılmasının imkansız olduğunu düşünüyorduk. Ancak bugüne baktığımızda gerçekten büyük gelişme oldu. Ben biraz daha pozitif taraftan bakıyorum. Geçtiğimiz seneye baktığımızda, birçok ürünün ticareti yapılmaya başlandı. Haftalık, aylık, yarı yıllıklar, çeyreklikler, senelikler ticareti başladı.

2017 YILI ÜRÜNÜNÜN TİCARETİ KASIM AYINDA YAPILDI Geçen yıl, 2016 ürününün, benim hatırladığım kadarıyla Şubat ayında ticareti yapılırken, bu sene 2017 yılı ürününün Kasım ayında, yani yaklaşık bir buçuk sene önceden ticareti yapıldı. Çok likit mi? diye soracak olursak, aslında değil. Ama gerçekten ciddi bir ivme geliştirildi. Her sene iki katına kadar çıkan bir işlem hacimi var. Bunları da devam ettirmemiz lazım. Bu konuda şeffaflık da önemli. Bizlerin ve EPİAŞ’ın büyük adımlar atarak hayata geçirdiği gelişmeler var. İSTRADE’de sorunların

ne olduğunu, beklentileri, neler yapılması gerektiğini konuşuyoruz ve topu başkasına atıyoruz. Biraz da kendimize bakmamız lazım. Ticaret yapan özel şirketler olarak bize de çok görev düşüyor. 2013’ten sonra ivme kazanmamızda temel neden; birkaç öncü şirketin buna liderlik etmesi. Yatırım yaparken bunları hangi fiyattan satacağımızı bilmemiz lazım, bunun olması için piyasanın oluşması lazım, piyasanın oluşması için bir kitle lazım. Bunun için ilk önce sözleşmeleri standartlaştırdık. Bir çok ekran geldi. Şu anda yaklaşık 10-15 broker işlem yapmaya başladı. Yaklaşık 100 ticari şirket bu konuda bir işleme başladı. Özellikle üretim portföylerini gidip sadece spot riskine maruz bırakmak istemediler. Bunun yerine önceden 1 senelik satışlar yapmak istediler. İlerlemenin, ivme kazanmanın da en büyük tetikleyicilerinden biri bu oldu.



PİYASAMIZDA HALA SADECE AYLIK SÖZLEŞMELER İŞLEM GÖRÜYOR

REGÜLASYONLARDAN ÖNCE YAPISAL REFORMLAR ŞART

P

E

iyasanın gelişimi kötü bir zamana denk geldi. Teknoloji transferi çalışması için sözleşmeleri imzaladık. Bu dönüşümleri sürdürürken bir taraftan da elektrik piyasasına yönelik vadeli işlemler bize verildiğinde, bu işlerle ilgilenmek zorunda kaldık. Ama kaynaklarımız kısıtlı hala bizim piyasalarımızda sadece aylık sözleşmeler işlem görüyor. Henüz çeyreklik, 6 aylık, yıllık sözleşmelerimiz yok. Çünkü altyapı buna uygun değil. 6 ay sonra bu konuda adımlar atılacak. Piyasaya bir yabancı ilgisi de geldi. ETD ile ticaret ve tedarik şirketlerine piyasamızı anlattık, onlardan isteklerini dinledik. Buna göre; çalışmalarımıza devam ediyoruz. Piyasa hala yeterli değil ama yavaş yavaş vadeli işlem piyasaları öğrenildi. Önümüzde gidecek daha çok yol var. Şuna da inanıyorum; bunlar hep kısıtlı imkanlarla elde edilen başarılar. 6-9 ay sonra üçüncü sistemi devreye alacağız. Çok da fonksiyonlu olacak. Onlarla birlikte daha iyi yerlerde olacağız. Yeni sisteme geçişle beraber, 2016’nın son çeyreğinde, çeyreklik ve yıllık yeni ürünleri açıyoruz. 2 tane yıllık, 8 tane çeyreklik olmasını bekliyoruz. Piyasa katılımcılarıyla iletişimimiz var onlar nasıl istiyorsa o doğrultuda yapılacak. Teslimat dönemi içinde her gün, gün öncesi piyasada belirlenen fiyata göre ödemeler yapılacak. Piyasa katılımcılarıyla konuştuğumuzda bu tip bir sözleşmenin kendi ihtiyaçlarına daha uygun olduğu söylendi. Farklı talepler olursa onları da dikkate alırız. VİOP’ta işlem yapan oyuncuların genelde sektör temsilcileri olduğunu görüyoruz. Küçük yatırımcılar henüz bu piyasanın varlığından haberdar değiller, haberdar olanlar da işleyişine hakim değiller. Neden değiller, çünkü bir kaçı dışında aracı kurumların alanında

olmayan bir durum. Nedense gizli kalmış bir piyasa. Bizim 2011 yılında açılan elektrik kontratlarından haberdar olmamız, 2014 yılının Kasım ayına denk geldi. Bu da tesadüfen oldu. Enerji piyasalarına ilgili olmam sayesinde böyle bir trader piyasasının varlığından haberdar olduk ve son derece heyecanlandık. Potansiyeli çok yüksek ancak duyurulması ve daha fazla bilinir olması gerekiyor. Henüz o noktaya gelemedik. Fiyat hareketlilikleriyle ilgilenen gözetim birimimiz var. Daha sonra bir rapor hazırlanır, o rapor doğrudan SPK’ya da gönderilebilir. Sermaye Piyasası Kanunu’nda iki tane önemli suç var. Bunlardan biri bilgi suistimali. Yatırımcıların, karar alma mekanizmalarını veya fiyatları etkileyebilecek açıklanmamış bilgileri kullanmasını düzenler. Diğeri de piyasa dolandırıcılığı yanlış izlenim vererek alım satım yaptırmak yani talep varmış gibi göstermek. Bu da manipülasyona girer. SPK bu analizleri yaptıktan sonra böyle bir suçun olduğuna kanaat getirirse, Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunur. Şeffaflık konusunda ise SPK kanununa göre ayrıca kurumlara da ceza verilebilir.

AŞAĞI YÖNLÜ, UZUN DÖNEMLİ TRENDDEN GEÇİYORUZ

E

nerji ticaret hubı olarak tasarlamayı düşündüğümüz, serbestleşmede son noktaya gidebilmeyi amaçladığımız böyle bir panelde aslında piyasa müdahale senaryolarının simülasyonlarını konuştuk. Burada çok ilginç bir ironi ya da problem var. Bu, biraz da kanıksanan bir problem. Bunun gibi birkaç toplantı sonra elektrik piyasasına ilişkin bazı sorunları konuşuyor olmak bile bize fazla geliyor olacak. Fiyatların aşağı inmiş olmasıyla birlikte aşağı yönlü ve uzun dönemli bir trendden geçiyoruz. Geçmeye de devam edeceğiz. Temel değerler bunu gerektiriyor. Bunun karşısında durmak ya da durmaya çalışmak, çok gerekli bir çaba değil, çok fazla sonuç vermeyecektir. Çünkü sadece yara bandı yapıştırılabilir

lektrik piyasalarına kendi açımızdan baktığımızda daha iyiye gittiğini görmemiz lazım. Eskiye göre değerlendirdiğimizde epey bir yol kat ettiğimizi de düşünüyorum. İlk başladığımız dönemde sadece bir işlemi kapatmak için 1 aylık bir süre harcardık. Bir firmaya gittiğimiz zaman sözleşmelerin incelenmesi, kararların verilmesi zaman alırdı. Bu arada da fiyatlar 130’a 150’ye çıkardı, 140’a inerdi… Sürekli hareketlilik gösterirdi ve bu da bizim 1 ayımızı alırdı. Şimdi biz bunu saniyeler içerisinde gerçekleştirebileceğimiz bir döneme geldik. Ekranlar devreye girdi. Ekranları devreye aldığımız zaman da yapısal sorunları göz önünde bulundurmadık. Firma sahibi olarak bizim, kendi müşterilerimizi, tezgah üstü piyasada işlem yapan firmaları gözetmemiz gerekiyor. Burada kendimize düşen sorumluluklarımız oluyor, regülasyonlardan önce yapısal reformlar şart diye düşünüyorum.

VİOP İŞLEMLERİ TEZGAH ÜSTÜ PİYASAYI ETKİLİYOR OTC ve VİOP’ta sürekli işlem gören ürünler var. Fakat, ilk olarak bir bilgi eksikliği ve piyasada bu konuda yetişmiş eleman sıkıntısı olduğunu düşünüyorum. Buradaki firmalar, piyasadaki katılımcılar VİOP’ta işlemlerin nasıl olduğunu biliyor. Genel anlamda küçük yatırımcılar bu konuya pek hakim değiller. VİOP tanıtımında bir sıkıntı olduğunu düşünüyorum. VİOP işlemleri otomatikman tezgah üstü piyasayı etkiliyor.

PİYASAYA DAHA FARKLI ÜRÜNLER SUNABİLMELİYİZ Piyasada fiziksel olarak aldığımız ürün için VİOP’ta bir arbitraj fırsatı yakalayabiliyor. Diğer taraftan bizim de kendimizi geliştirmemiz gerekiyor.

Daha önceden sadece işlemleri yapıyorduk. Yeni ürünler piyasaya çıktı opsiyonları sunduk ama bunları yeterince piyasaya enjekte edemedik, daha farklı ürünler sunabilmemiz lazım. Bu anlamda biraz daha piyasaya katkı sunmamız lazım. Yatırımcı firmalar için ise şu anda büyük firmalar işlem yapıyor. Küçükleri henüz piyasaya sokamadık. 8 - 10 MW santrali olanlar bu konudan haberdar değiller, onların da bu konuda eğitim alması gerektiğini düşünüyorum. BIST ile ilgili, para piyasalarıyla ilgili belge hazırlanıyor, enerji piyasalarıyla ilgili de böyle bir adım atılması lazım. Eğer gerçekten bu piyasada aracı kurumlar işlem yapacaksa, bu tip bir düzenlemenin de yapılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu konuda uzmanlaştık, işimiz bu ama bizimle ilgili bir şey olmuyor. Biz de kendimizi geliştirip bunları almalıyız diye düşünüyorum. Şeffaflık konusu yeterli değil. Çünkü saat 14:00’te fiyat açıklanıyor. Normal bilgiye erişemeyen kişi 14.00’da öğreniyor, bilgiye erişebilen kişi saat 13.00’te öğreniyor. Arada bir saatlik bir marj var. Bu konu çok önemli çünkü burada büyük paralar kaybedilebilir. Yatırımcı gözüyle bakıldığında çok büyük bir risk olduğunu görebilirsiniz.

ELEKTRİK PİYASALARINA İLK GİREN FİNANS KURUMLARINDAN BİRİYİZ

T burada. Eğer biz piyasanın kendi kendine işleyip yolunu bulmasını seçeceksek, hep öyle yapmalıyız. Seçmeyeceksek, her garip olarak gördüğümüz durumda müdahale isteyeceğiz.

rader ortamının varlığından uzun süre önce haberdar olduğumuzda, enerji piyasalarıyla ilgili önemli analizler yapılması gerektiği görüşünü dile getirdik. Elektrik piyasalarına ilk giren finans kurumlardan biriyiz. Enerji piyasaları isminde bir birim de kurduk. Sırf bu enerji işlerine sektördeki oyuncuların ihtiyaçlarına çözüm üretmek için ve kendi içimizde finansal ürünler ile spot piyasanın işleyişini birleştirdik. Dolayısıyla, hacimler ve gelirler arttıkça ürün çeşitliliğimiz de mutlaka artacaktır.



1

B

986’dan beri doğal gaz kullanan bir ülkeyiz. Türkiye’de aşağı yukarı tüm sektörlerde doğal gazı kullanıyoruz. Bir süreden beri de oluşan özel sektör yapımız var. Ben ancak rekabetçi bir piyasa üzerinden arz güvenliği sağlayabileceğimizi düşünüyorum. Rekabetçi piyasa için de bence artık tüm şartlar oluştu. 2001 yılında ilk doğal gaz mevzuatı yapıldığında önümüzde bembeyaz bir sayfa vardı. Regülasyonları, piyasanın nasıl disipline edilmesi gerektiğiyla ilgili genel bir resim konuldu.

ŞU ANDA ÇOK DOĞRU BİR ZAMANDAYIZ Şu an Türkiye’de yeni bir vizyon yapmak için en doğru zaman ve bu vizyonu da özel sektör ve kamu hep birlikte yapmalı. Rekabetçi bir piyasa üzerinden yeni yatırımları çekerek arz güvenliğinin hep beraber sağlanabileceğini düşünüyorum. Liberal piyasa dersek arz güvenliğini garanti ederiz. Çünkü liberal piyasa dediğimizde bir piyasa fiyatından bahsediyoruz. Türkiye hala ciddi bir atraksiyon ve bence bunu değerlendirmek için doğru zaman. Eğer fiyat sinyalini alırsa bu ülkede yatırım yapmak isteyecek çok yatırımcı

OTAŞ, kanuna göre bir piyasa oyuncusu. Ancak arz güvenliği, sistem güvenliği, bir yatırım, bir maliyet demektir. Özellikle alt yapı yatırımları ve işletmeciliği çok kar getirmeyen bir işlem olduğu için geçtiğimiz 10 yıllık dönem içerisinde özellikle dağıtım şirketleri ayağında önemli yatırımlar yapıldı. Fakat görüldü ki bazı arz güvenliği ve kapasite artışına uygun yatırımları yapacak bir lokomotif olması lazım.

olacağına inanıyorum.

KENDİMİZİ DAHA FARKLI ŞEKİLDE KONUMLANDIRABİLİRİZ Bir süredir bize koridor diyorlar. Bir tarafta hidrokarbon rezervler, gelişmiş piyasalar var. Ama evinizi düşündüğünüzde koridor evinizin en güzel yeri değil. Bu yüzden biz daha farklı bir şekilde kendimizi konumlandırabiliriz. Bunu yaparken de iç piyasaya fayda sağlayacağını görmemiz lazım. Bu nedenle Türkiye olarak vizyonumuzu şimdiden belirlememiz gerektiğini düşünüyorum.

GELECEĞE UMUTLA BAKAN BİR SEKTÖRÜZ Eleştiriler olsa bile geleceğe umutla bakan bir sektörden bahsediyoruz. Botaş ise bu anlamda görevlendirilen bir kamu şirketi. Yeni tedarik açısından bakıldığında bizler Azerbaycan’la 2011 yılında ilave 6 milyar metreküp bir anlaşma yapmıştık. Bunun dışında Türkiye’nin mevcut alım anlaşması portföyüne baktığımızda aşağı yukarı yüzde 88’i boru gazı. Böyle liberal bir piyasada, özellikle arz güvenliğinden söz edilen bir ortamda daha esnek kaynakların oluşturulması lazım. Burada da en önemli alternatif LNG.

RUSYA BİZİM İÇİN ÖNEMLİ BİR TEDARİKÇİ Biz gerek İran gerekse Rusya ile olan tahkim sürecimizin öncesinde kontrata göre BOTAŞ olarak revizyon talep etme hakkımızın ve onun için gerekli şartların olduğunu tespit ettik ve öncelikle müzakereyi ön planda tuttuk. Ancak müzakerelerde bir sonuç elde edemiyorsanız kontrat, tahkime gidebilirsiniz diyor. Biz de bunun üzerine tahkime müracaat ettik. Rusya

bizim önemli bir tedarikçimiz. Yaklaşık 30 yıldır gerek Mavi Akım hattı ile gerekse Batı hattı ile yıllık doğal gaz ihtiyacımızın kontrat portföyünde yaklaşık yüzde 55’ini temin ettiğimiz bir kaynak ve stratejik öneme sahip, işbirliklerimizin de olduğu bir ülke. Aslında taraflar olarak bir indirim oranı üzerine anlaşma sağlanmıştı. Protokol yapma aşamasında imtina ettiler. Bunun sonucunda tahkim süreci başladı. Umuyoruz ki tahkim sonucunu beklemeden uzlaşma söz konusu olabilir ama şu an için bu süreç devam ediyor.

KONTRAT ŞARTLARI İNDİRİM İÇİN YETERLİ İran’a gelince İran’da hakem heyeti belli bir indirim aralığında BOTAŞ lehine fiyat indirimi yapılması kararını verdi. Şu an tahkim süreci devam ettiği için bilinmesi gereken husus, bizim tahkim noktasına kadar geçen süreçte kontrat şartlarımızın indirim için yeterli olduğunu ortaya koymuş olmamız ve tahkimin de bunu kabul etmesi. Umut ediyoruz ki indirim oranı da bizim beklentilerimizi karşılayacaktır.


Ö

zel sektör daha çok doğal gazın ticarete konu olduğu bir piyasa yapısı arz ediyor. Bu, dünyanın her tarafında böyle. Türkiye’de de böyle. Fakat nedense politik açıdan ve karar vericiler özellikle Avrupa’da arz güvenliğine kilitlenmiş durumda. Liberalleşme, ticaret, arz güvenliği diye üçgen kurduğumuzu düşünürsek, bu üçgen arasında nasıl bir denge olduğu konusunun konuşulması muhakkak gerekiyor. LNG dünya gaz piyasasını globalleştiren bir zincir olmaya başladı. Türkiye’deki oturumlarda genellikle ticaret hub’ı vs. diyoruz. Beni şaşırtan şey kimse Türkiye’deki üretimin artırılmasının ticaret hub’ı olma konusundaki önemine değinmiyor. Türkiye’de bu konuya hiç değinilmiyor. Herkesin kafasında şu var: Türkiye’de gaz yok, varsa da sayaçlar yok. Tüm dünya

LNG ile bu kadar ilgilenirken bence LNG konusunda Türkiye bir hayli geç kaldı. Bu konunun üzerine çalışmalar yapılıp, yatırımların önü açılmalı.

L

G

NG, güncel konumu ve gelecekteki gelişme beklentileri itibarıyla geleceğin doğal gaz formu. Bunu, şuna dayanarak söylüyorum; 2014 yılı nihayetindeki verilere göre dünyamız 3 bin 400 bcm doğal gaz tüketti. O da birincil enerji talebi içinde yüzde 24’ü temsil ediyor. Önümüzdeki 20 yıl beklentisine bakıldığında 2035 senesine geldiğimizde 4 bin 900 bcm’e ulaşacağını görüyoruz. 7 milyara ulaşmış, hala 1 buçuk 2 milyar civarında insanın elektrikle tanışmamış olduğu dünyada enerjideki gelişimin kaçınılmaz olduğunu hepimiz kabul ediyoruz. Hesaplamalara göre; 2015’ten 2035’e kadar enerji talebi yüzde 34 artıyor. 12 milyon 900 bin ton eş değer petrolken 17 milyon 300 bin ton eş değer petrole ulaşıyor.

2035’e geldiğimizde ise 4 bin 900 e ulaşan dünya doğal gaz talebinin içinde LNG’nin payı 2014’te yüzde 10 iken yüzde 15’e çıkacak. Yani, 750 bcm’e ulaşacak. Yüzde 100’den daha fazla bir artış gösterecek.

DOĞAL GAZ 2035’TE SIRALAMADA KÖMÜRÜN ÜSTÜNE ÇIKIYOR

EN BÜYÜK EKSİĞİMİZ KUVVETLİ YATIRIMLARIN YAPILAMAMASI

Doğal gaz 3 fosil yakıt arasında üçüncü sıradayken birinciliği zorluyor, ikinciliğe yerleşiyor. 2035’te kömürün üstüne çıkıyor. Doğal gazın birincil kaynaktaki temsili yeti yüzde 26’yı biraz geçiyor. Bu da gösteriyor ki önümüzdeki 20 yıl içinde doğal gazdaki talep artışı ve arz imkanının çoğaltılması dünya enerji talebindeki artıştan daha yüksek. Dünya enerji talebinin 20 yıl içinde yüzde 34 artacağı, doğal gazın ise yüzde 45 büyüyeceği öngörülüyor. 3 bin 400 bcm içinde LNG’nin yeri nedir diye baktığımızda ise 330 bcm görüyoruz. 3 bin 400 bcm’in 1000 bcm’i ticarete konu olmuş. LNG’nin bu bin bcm içindeki payı yüzde 33 oranında.

2035’te ticaretin yüzde 51’i LNG’den oluşacak. Türkiye’de LNG’nin ulusal talepteki portföy yeri yüzde 16-17. Günün koşullarından ve gelecekteki beklentilerden hareketle LNG’yi parlatıp, LNG’nin portföyümüzdeki rolünü yükseltmek lazım. Bunun için de yatırım yapmak lazım. Yatırım için ise yatırım iklimini geliştirmek gerekiyor. Bizim en ciddi eksiklerimizden biri büyük sermaye gerektiren, dönüşümü uzun yıllara yayılan kuvvetli yatırımların yapılamaması. Eğer bunları vaktinden bugüne yapıp gelebiliyor olabilseydik bugün çok daha kuvvetli olurduk. Ama yarın bugünden daha da kuvvetli oluruz.

ünümüzde enerji ticareti konusunda daha güçlü bir vurgu olduğunu görüyoruz. Aslında daha önce de nihai amaç olarak söylemeye çalışılan konuyu biz daha farklı konseptlerle ifade ediyormuşuz. Transit, köprü, kavşak gibi. Şimdi iş biraz daha teknik detaya çalışılınca ve Avrupa’daki gelişmeler son 10 yılda artmaya başlayınca, Türkiye’de de ciddi şekilde algılanmaya başladı. Biz bütün kamu kurumlarıyla, Bakanlıkla, genel müdürümüzle yaptığımız görüşmelerde baktığımız noktanın aynı olduğunu görüyoruz. Bu belki şöyle bir süreç başlattı: Türkiye arz güvenliği konusunu Rusya’da yaşanan gerilimden sonra daha detaylı, hem arz güvenliği hem de esneklik boyutuyla düşünmeye başladı. Piyasa mekanizmalarını daha etkin kılınması boyutuyla düşünülmeye başlandı. Bu süreç içerisinde aslında AB ile olan ilişkilerin biraz daha gelişme kaydettiğini gördük. Bu da konseptlerin, kavramların daha iyi anlaşılmasıyla gelişen bir süreç. Petform olarak da 4- 5 yıldır konuyla ilgili olarak yaptığımız çalışmalar var. Biz yaklaşık 3 yıl önce şöyle bir proje gerçekleştirdik: Türkiye’nin uzun vadeli olarak hem daha güçlü bir enerji diplomasisini geliştirebilmesi, hem kendi piyasasındaki arz güvenliğinde liberalleşme ile beraber bir proje geliştirdik. Bu projeyi Petform koordine etti. 3 yıl boyunca Avrupa’daki bütün mevzuatı inceledik. Şöyle bir sonuca vardık: Türkiye’nin de kendi piyasasını liberalleştirmesi, Avrupa örneklerini incelemesi ve Avrupa piyasalarıyla entegrasyon yoğunluğunu izleyerek daha etkin bir arz güvenliği test edebileceğini gördük.

İKİLİ KONTRATLARLA İLGİLİ PİYASA YAPISINA GİDİLİYOR Aslında ticari hub’ın oluşumu 3 tane süreçten geçiyor: Birincisi piyasanın daha rekabetçi bir hale gelmesi açısından daha dengeli bir ticari portföyün oluşma süreçleri var. İkincisi mevzuatsal açıdan düzenleyici kurumların aktif rol aldığı süreçleri görüyoruz. Son aşamada ise artık kanun koyucu ve düzenleyici kurumun kontrolündeki bir piyasadan rekabetin baz alındığı ikili kontratlarla ilgili bir piyasa yapısına doğru gidildiğini görüyoruz. Türkiye’deki doğal gaz piyasası aslında bu üç aşamanın da küçük emarelerinin olduğu, karışık bir yapı. Dolayısıyla bizim yapmamız gereken şey çok gelirli alt yapı yatırımlarının nasıl gerçekleştirileceğini düşünmek. Daha sonra dengeli bir rekabetin iç piyasada nasıl oluşacağını, liberal bir piyasanın ve arz kaynaklarının nasıl geleceğini düşünmemiz gerekiyor. Bunun içinde yaklaşık olarak 5-6 senemizin olduğunu düşünüyorum.


Enerji Ticareti ve Tedariği Zirvesi ISTRADE 2016’da elektrik piyasalarında talep tarafı katılımına ilişkin önemli değerlendirmelerin yapıldığı ve Energy Pool’un sponsor olduğu “Talep Tarafı Katılımı ve Kapasite Piyasası” oturumunda EPDK Grup Başkanı İbrahim Etem Erten moderatörlük yaptı. Energy Pool Genel Müdürü Alper Uğural ile TOBB Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Murat Alanyalı da panelde konuşmacı olarak yer aldı.

T

alep tarafına ilişkin Türkiye’deki beklenti, bizim mevzuat taslağımıza girdiği için, çok ortada. Yan hizmetler yönetmeliği değiştiği zaman yeni bir yan hizmet tanımı olarak talep tarafı tanımını ortaya koyacağız. Bu durum, “Türkiye piyasasında talep tarafı katılımına ilişkin bir mekanizma yoktu, yeni getiriyoruz” anlamına gelmiyor. Çünkü, Dengeleme ve Uzlaştırma Yönetmeliği’ne bakılırsa gerek gün öncesi piyasasında gerek dengeleme güç piyasasında talep tarafının katılım yapmasına imkan sağlayan hükümler var. Dengeleme ve güç piyasasına ilişkin kısımda belki biraz daha teknik gereklilikler nedeniyle gerçekleşmesi mümkün olmayan hükümler var ama gün öncesi piyasasında uzun süredir böyle bir fırsat devam ediyor.

TALEP TARAFI KATILIMINI ÇOK ÖNEMSİYORUZ Yeni ihtiyaçlara yönelmemiz gerektiği için yan hizmetler yönetmeliğine böyle bir hizmet tanımı yapmış bulunuyoruz. Talep tarafı katılımı, ekonomik çözüm üretme noktasında da bir avantaj sağlıyor. Bu nedenle talep tarafı katılımını hem EPDK hem TEİAŞ olarak gerçekten çok önemsiyoruz. Bu kapsamda yenilenebilir konusunu da çok fazla konuştuk. Sanırım, “Yenilenebilirlerin sisteme girmesinin, maliyetler üzerinde etkisi olduğu gibi şebekeler

T

üzerinde de etkisi var” gibi bir öngörüde bulunmak çok da yanlış olmayacak. Temelde iletim şebekesi operatörlerinin rezerv ihtiyaçlarını artırıyor.

EKONOMİK YÖNLERİN ÜZERİNE SİSTEM İŞLETME KATKILARI KONULABİLİR Özellikle yan hizmetler piyasası kapsamında dizayn ettiğimiz talep tarafı katılımı aslında bir rezervdir. Tüm ekonomik yönlerinin üzerine bir de sistem işletme katkılarını da koyabilirsiniz. Bu açıdan da çok önemsiyoruz. Talep tarafı katılımı bir çok yönüyle “enerji ticareti” gibi bir kavram. İçinde çok fazla dinamik var. Hatta yan hizmetler yönetmeliğinde özellikle ürün tanımı yapmadık. Çünkü sadece oradaki rezerv piyasasında bile onlarca farklı ürün tasarımı yapabilirsiniz.

alep tarafı katılımı aslında sistemin dengelenmesini, üretimin olduğu kadar tüketimin de sisteme katılmasını ifade ediyor. Bunun uygulamasını iki farklı çerçevede görüyoruz. Daha ilerlemiş piyasa sistemlerine baktığımızda bunlardan bir tanesinin piyasadaki değerlendirme olduğunu görüyoruz. Üretimin değerlendiği gibi tüketimin de üretimle aynı şartlarda değer kazandığı bir sistemden söz etmemiz mümkün. Bu değer kazanmanın karşılığı fiyatın makul seviyelere gelmesiyle mümkün olabilir. Bunun çerçevesi uzun zamandır var olan mevzuatta bulunuyordu fakat uygulanmıyordu. Bir diğer uygulama alanı da arz güvenliği dediğimiz yan hizmetler. Talep tarafı katılımını, bu kapsamda da arzın talebi karşılayamaması durumunda devreye girecek bir mekanizma olarak görebiliriz. Eğer arz talebi karşılayamıyorsa, fiziksel olarak elektriğin kesilmesi gerekir. Böyle bir teknik sıkıntıyı tüm tüketime eşit bir şekilde uygularsanız ortalama bir maliyetle karşılaşılır. Gazda bir sıkıntı olduğunda sistemi dengelemek için kamuda bir takım tüketicilerin tüketimlerinin azaltılması isteniyor. Bunun da bir maliyeti var. Bu maliyet kolay kolay tüketimin kısılmasını isteyen tarafın muhasebe kayıtlarına girmiyor. Örneğin, iki tüketici var. Bir tanesi bin TL’lik bir değer üretiyor, diğeri ise 9 bin TL’lik bir değer üretiyor. Bunlardan 1 MW/

saat kesilmesi gerekiyor sistemden. Bunlardan yarımşar MW kesilirse, sisteme ya da genel ekonomiye etkisi 5 bin TL olur. Yani her ikisinin ortalamasında bir fiyat ortaya çıkar. Talep tarafı katılımının yan hizmetler kapsamındaki temel motivasyonu bu. Bu da Türkiye’ye çok iyi uyuyor. Belki dünyadaki ülkeler arasında bu uygulamadan en fazla faydayı görebilecek olan ülke Türkiye’dir. Arz konusunda periyodik olarak, özellikle gazdan kaynaklı, sıkıntılar yaşıyoruz. Son dönemde bu yönde önemli gelişmeler oldu. EPDK’nın yan hizmetler yönetmeliğini revize etmesi, arkasından TEİAŞ’ın teknoloji transferleriyle çok büyük atılım yaptığını düşünüyorum. Kullanmak zorunda kalmamayı tercih ederiz ama geçmiş gelecek hakkında bir şey söylüyorsa, bu bize talep tarafı katılımının ülke ekonomisi açısından oldukça faydalı olacağını gösteriyor.


T

alep tarafı Türkiye piyasalarında regülasyonlarda tanımlanmış ama çok da efektif çalışmayan bir durumdu. Bunun üzerine tekrar yeni bir yapıya kavuşturuldu. Yeni bir yönetmelik oluşturuldu, görüşler alındı ve bunun en kısa sürede finalize olmasını bekliyoruz. Burada talep katılımına neden ihtiyaç var diye baktığımızda şu andaki piyasa şartlarında hepimizin bildiği gibi elektriğin çok büyük miktarda depolanamamasıyla birlikte elektrik üretimiyle tüketiminin sürekli dengede bulundurmamız gereken fiziksel bir durum var ortada. Şu anda piyasalar, TEİAŞ ve Milli Yük Tevzi olarak bunun sadece üretim tarafıyla oynayabilecek konumda. Bunu bir tahterevalli gibi

düşünürsek bunun tüketim tarafıyla da oynanması bir gereklilik gibi görünüyor. Gaz sıkıntısı olan durumlarda, talebin bizim karşılayabileceğimizden fazla olması durumunda veya 31 Mart’ta yaşanan gibi bir arıza olduğu durumlarda tüketim tarafına müdahale ederek sistem güvenliğini sağlayabileceğimiz bir mekanizma oluşturulması, talep tarafının da bu işe katılmasıyla doğrudan ilgilidir. Tabi, talep tarafının bu işe katılması normal bir üreticinin katılmasından daha zor. Çünkü üretimde, üretilen enerji miktarının gaz koluyla çok kolay regüle edebileceğiniz bir ortam var. Halbuki talep tarafında bu fiziksel bir mal üretimine bağlı olduğu için sizin bir çok tüketiciyi bir araya

koyup bir toplayıcı vasıtasıyla TEİAŞ’ın emrine amade hale getirebilmeniz gereken bir yapı söz konusu.

TALEP TARAFI KATILIMI BİR GÜVENLİK MEKANİZMASI OLARAK GÖRÜLEBİLİR 2013’ten beri EPDK ve TEİAŞ ile yaptığımız çalışmalarda hem regülasyon tarafına destek veriyoruz hem de aynı zamanda geçen senenin ortasında şirket kurarak, toplama kısmını fiziksel olarak yapmaya çalışıyoruz. Neden buna ihtiyaç var diye sorulacak olursa; talep tarafı katılımını elektriğin üretilemeyeceği veya olmadığı durumlarda devreye girebilecek bir güvenlik mekanizması olarak da görebiliriz. Yurt dışında bunun pek çok farklı kullanımları da var. Elektrik fiyatının oluşmasında her şeyi devreye aldıktan sonra talebi hala karşılayamıyorsanız, dizel makinaları çalıştırmaya gitmeniz gereken noktalarda, oralara gitmemek, fiyatın o kadar saçma yerlere gitmesini engellemek veya aynı zamanda şebekenin güvenliğini sağlayabilmek için devreye sokabileceğiniz bir talep düşünüyor. Talep katılımının maksadı bu.

Nasıl bir değeri vardır diye düşünecek olursak, diğer üretim santrallerinin değerini ölçmek kolay. Çünkü siz onların marjinal maliyetlerine bakarak nasıl bir değerde bulunduklarını öğrenebilirsiniz. Talep tarafının ise değerinin ne olduğunu bulabilmek için “olmayan elektriğin benim için nasıl bir zararı var. Bunun ekonomik değeri nedir” gibi bir konuya gelmeniz lazım. Talep tarafından bahsederken aslında olmayan bir elektriğin sisteme sokulması ve dolayısıyla gerçekleşmesi istenmeyen bir kesintinin ekonomik zararını engellemek için uygulanan bir güvenlik mekanizmasından söz ediyoruz.


Enerji Ticareti ve Tedariği Zirvesi ISTRADE 2016’da A Plus Enerji’nin sponsorluğunda ‘Risk Yönetimi’ konulu oturum gerçekleşti. Deloitte ortaklarından Uygar Yörük’ün moderatörlüğündeki oturuma, A Plus ortaklarından Ozan Korkmaz, PwC’den Tamer Emre ve Volt Enerji Bilişim Teknoloji Genel Müdürü Önder Akar katıldı.

HACMİN ARTMASI KONUSUNDA İYİ YÖNDE İŞARETLER GÖRÜYORUM

RİSKİ ÖLÇEBİLMEK DE ÖNEMLİ KONULAR ARASINDA YER ALIYOR

K

P

amu tarafında; Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun, Enerji Bakanlığı’nın, EPİAŞ’ın, TEİAŞ’ın piyasa risklerini takip ediyor olması, buna yönelik adımlar atıyor olması gerekiyor diye düşünüyorum. Geçmişle karşılaştırdığımız zaman artık ticaret sisteminin yönetilmesi için sistematik yaklaşımların kolaylıkla uygulanabileceği bir döneme giriyoruz gibi gözüküyor. Finans sektörü yeni imkanlarla kredi geliştirme yönünde çalışıyor. Türkiye’de risk yönetimi konusuna, yurtdışında yaşanan deneyimlerden dolayı biraz daha fazla ilgi olduğunu görebiliyoruz.

HACMİN ARTMASI ÇOK ÖNEMLİ BİR KONU Önümüzdeki dönemde Türk şirketlerinde de artık risk yönetiminin gerçekten elzem bir şey olduğunun hissedildiği döneme doğru gidiyor olacağız. İlk serbest tüketici sürecinin başlangıcında da teminat mekanizmasının gerekli olduğu konusu herkes tarafından bilinen bir şey. Fakat norm bu değil. Karşı taraftaki rakip bunu yapmadığı zaman siz bunu yapamıyorsunuz. Büyümek isteseniz de dünyanın gerçeklerinden uzakta kalmış oluyorsunuz. Bu nedenle risk yönetiminin herkes tarafından berimsenmesi gerekiyor. Bütün bunların dışında hacmin

artması da çok önemli bir konu. Ben şu an bu anlamda iyi yönde işaretler görüyorum ama bir taraftan da fiyat belirleyen miktarın çok az olduğunu düşünüyorum. Bu da bizim derinliğimizi spot piyasada aslında geçen seneye nazaran düşürmüş oldu.

MUHATAP RİSKİNDE BANKALAR SÜRECİ İYİLEŞTİRME ÜZERİNE ÇALIŞIYORLAR Muhatap riskinde ise örnek alabileceğimiz en yakın şey bankaların bu anlamda kredi verme süreci. Onlar da bunu sürekli geliştiriyorlar. Sistemlerin getirdiği yeni imkanlarla artık analitik olarak daha iyi kredi değerlendirme yolunda ilerliyorlar ve bu süreci sürekli iyileştirme üzerine çalışıyorlar.

iyasa riski dediğimizde aslında konuştuğumuz şey fiyat riski. Son 1-2 gündür bunu görüyoruz. Bunun dışında bir de kredi riski var. Son günlerde bunu da görüyoruz. Bugün ticaret şirketlerinin yaptığı anlaşmaların karşı tarafındaki fiyat dalgalanması sonucunda, o firmaların kendi nakit akışlarını nasıl etkilediğini de şirketlerin izleyebilmesi lazım. Yani karşı tarafla yapılan anlaşma, fiyat dalgalanmasıyla birlikte, karşı tarafın bize olan borcunu nasıl etkilediğini de takip etmemiz gerekiyor. Arz fazlasıyla beraber şu anda şirketlerin, yatırımcıların ve onun üzerinde de bankaların, dolayısıyla kamunun bir riski oluşmuş durumda. Bir de iç riskten, şirket operasyonlarındaki riskten bahsetmek gerekiyor. Şu anda bu en geri plandaki konu gibi görünüyor. İlerleyen zamanlarda bu konuyu da konuşacağımızı düşünüyorum. Bu noktada riski tanımlamanın dışında riski ölçebilme, sonra da riski kontrol edebilme yaklaşımının da olması gerekiyor. Yani, risklerin neler olduğu, bu risklerin ölçülmesi ve sonra da nasıl yönetilmesi gibi konularda da hala arkada matematiksel yaklaşımdan çok sübjektif bir yaklaşımın olduğunu görüyorum. Bu da bu tarz ani hareketlerin yaşandığı piyasada karşı taraf olarak riskler yaratabiliyor. Sadece piyasa katılımcıları arasında değil EPİAŞ için de riskler yaratabiliyor. Enerji piyasasında biz bunu çok konuşuyoruz

ama diğer sektörlerde az konuşuyoruz. Finans sektörü bu konuda hepimizin izlemesi gereken ve biraz daha örnek alabileceğimiz bir sektör.

SÜRDÜRÜLEBİLİR İŞ MODELİ Riski yönetmek demek, şirketlerin karlılıklarını sürdürülebilir hale getirmek demektir. Şirketlerin karını, zararını minimize etmekten ziyade sürdürülebilir bir iş modeli kurmaktır. Risk yönetimi aslında sürdürülebilir olmayı, çok kar ettiğiniz zaman ilerde elde edebileceğiniz zararları satın almayı size öğretiyor. Tedarik şirketi açısından baktığımızda fiyat riskinin dışında YEKDEM riski, tarifenin azalıp azalmayacağı konusu, yani ayrı ayrı çok fazla risk söz konusu. Bunların bazıları birbiriyle bütünleşmiş halde. Dolayısıyla hesaplaşmayı zorlaştıracak şeylerin şirketlerin de minimize ediyor olması lazım.



TEHLİKEYİ İYİ TANIMLAYAMAZSAK RİSKİ ORTAYA KOYAMAYABİLİRİZ

RİSKLERİN KONTROLÜ İÇİN ŞİRKETLER BİLİNÇLENMELİ

R

R

iski yönetebilmek için riskin tanımını çok doğru yapmak ve algıyı doğru oluşturmak lazım. Risk bana göre bir tehlike tespitinin, oluşabilecek zararla çarpımı şeklinde bir matematiksel fonksiyon. Tehlikeyi çok iyi tanımlayamazsak, çok dar kapsamda kalırız ve riski de çok doğru ortaya koyamamış olabiliriz. Riskin parasal bir ifade taşıması gerekiyor. Parasal sonuçları olan bir şey de her zaman teknik kaynaklardan ileri geliyor. Aslında ben bu anlamda çok doğru şeylerin konuşulmadığını düşünüyorum. Çünkü bugün eğer fiyat oluşumuyla ilgili bir sıkıntıdan bahsediyorsak, bunun teknik bir bileşeni olduğunu da görmezden gelemeyiz. Sistem işletmemizde sorunlar var. Sistem işletmesinde olan sorunlar ise piyasaya para olarak dönüyor. Ayrıca alt yapılarımız da sistem işletmecisi nedeniyle yetersiz kalıyor.

BİLGİ VE TECRÜBE ANLAMINDA ÇOK EKSİK DEĞİLİZ Özetleyecek olursak risk, sistem işletmecisini sorgulamamak, yüzde 30’u hidroelektrik kaynaklara dayalı olan bir ülkede, hidroelektrik kaynakların optimizasyonuyla ilgili bir çalışma yapmamak, yol haritası belirlememek demektir. Alt yapımızın yeterli olup olmadığı konusunda ise, doğru tanımlayamadığımız bir şey için, biz bugün YEKDEM mekanizması, ticaret şirketlerinin para kaybetmesi gibi konuları tartışıyorsak bunların sorunun çok küçük bir bölümünün kestirilmeye çalışılmış hali olduğunu söyleyebiliriz. Bilgi ve tecrübe anlamında ise çok eksik olduğumuzu

düşünmüyorum. Elektrik piyasası oyuncularının, kamu ve özel tarafın konuyu bir adım geriye çekilerek, kaynağını inceleyerek ele alması ve bu yönde faaliyet göstermesi daha farklı sonuçlar getirecek. Çünkü biraz para odaklı olduk. Ne kadar zarar yaparız diye kısa dönem hesapları yapıyoruz. Bu nedenle farklı konulara kanalize olduk. Halbuki bu bize uzun dönemde çok ciddi sorunlar getirecek daha büyük problemlerin hiç çözülmemesine neden oldu. Dolayısıyla aslında genel olarak şunu söyleyebiliriz; alt yapılarımız tamamen yetersiz. Bilgi ve tecrübe seviyemiz var. Dünyada birçok güzel uygulama var. İzleyebileceğimiz uygulamalar mevcut. Daha güzel şeyler yapmaya başlıyoruz. Çünkü artık canlı bilgi var. Riski yönetmek adına canlı bilgiyi alacaksınız, kendi hesaplarınızı yapacaksınız ve anlık olarak kendinize bir yol haritası çıkaracaksınız. Bunu daha önce yapamıyorduk. Çünkü ortada veri yoktu. Bu dünya şekillenmeye başladıkça her şey zamanla güzel olacak ama odağımızın şu an yanlış yerde olduğunu düşünüyorum.

isklerin kontrol edilebilmesi için şirketlerin öncelikle böyle bir kültür geliştirmesi gerektiğini, bunun bilincine varması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü çok uzun zamandır devam eden bir piyasa mekanizmasıyla birlikte yoğun bir yatırım alanı var. Herksin kar marjının yüksek olduğu bir piyasada şu ana kadar riski çok fazla öngörme gibi ihtiyaç oluşmadı. Kimi şirketler idare ederken kimi şirketler ise beklenenden çok daha farklı bir sonuç elde etmeye başladılar. Bu da doğal olarak şirketlerde neden böyle bir durum yaşanıyor sorusunu akıllara getirdi. Avrupa piyasalarında insanlar böyle durumla karşılaştıklarında neler yapıyorlar, riski nasıl kontrol altına alıyorlar diye baktığımız zaman riski; yapılan operasyonu en kılcal hallerine kadar parçalarına ayırmak ve tamamen izlenebilir hale getirmek olarak tanımlayabiliriz. Bugün bir enerji şirketi dediğimiz zaman onun ne tür risklere sahip olduğunu anlayabilmemiz ve ne tür bir faaliyet yaptığına bakmamız gerekiyor.

RİSKLERİ YÖNETMEK İÇİN ÜÇ TEMEL ADIM UYGULANABİLİR Genel olarak üç faaliyetten bahsediyor olabiliriz: üretim faaliyeti, teknik ticaret faaliyeti ve son tüketici satış. Bunu da kendi içinde büyük müşteri ve küçük müşteri segmentleri diye ayırabiliriz. Örneğin son tüketici satışı yapan bir şirketin faaliyetlerini detaylı parçalarına ayırdıktan sonra son tüketici satışından kaynaklanan riskleri görebiliriz. Ayrıca müşterinin tüketiminin beklenenden daha farklı olması veya

bizim piyasamızdan kaynaklanan, YEKDEM’den kaynaklanan maliyetler de bu konuya verilecek örnekler arasında yer alıyor. Diğer önemli konu ise bütün bunları elektrik, doğal gaz şirketinde konuştuğumuz halde diğer sektörlerde bu kadar konuşmadığımız konusu. Bunun nedeni aslında enerji şirketlerinin tamamının belirsizlik yönetmek üzere uzmanlaşmış kişilerden oluşan bir ekibe sahip olması. Belirsizlikler çok var ama genelde riskleri yönetmek için üç temel adım uygulanabilir. Birincisi limitleme yapılması gerekir. Bir serbest tüketicinin satış işlemini yaptığınız zaman onun tahmin edilen tüketiminin ne kadarını serbest piyasanın alacağını belirlemek bir karardır ve bu anlamda vereceğiniz miktar şirketin aslında ne kadar fiyat riskine maruz kalacağını limitler. İkincisi bu riskleri limitleseniz de asla öngöremediğiniz ve öngöremeyeceğiniz bazı detaylar var. Fiyatlandırmayı risk primi adı verilen primlere ekleyerek yapmak gerekiyor. Üçüncüsü ise belirsizliği sayısal bir veriye çevirmemiz gerekiyor ve bu numerik değeri kararınıza yansıtmanız gerekiyor.



Enerji Ticareti ve Tedariği Zirvesi ISTRADE 2016’da GAMA Enerji A.Ş’nin sponsorluğunda ‘Enerji Yatırımları ve Finansmanı’ adlı oturum gerçekleşti. ETD Başkanı ve Sanko Genel Müdürü Cem Aşık Moderatörlüğünde gerçekleşen oturuma konuşmacı olarak, Garanti Bankası Ahmet Tohma, Crescent Capital Aygen Yayıkoğlu, Gama Enerji CEO’su Sıtkı Şerifeken, İsken Genel Müdürü Sırrı Uyanık, Zorlu Enerji Mali İşler Direktörü Elif Yener katıldı.

D

ünyada 21. yüzyılın sonuna doğru ciddi bir biçimde karbonsuz bir ekonomiye doğru geçiş öngörülüyor. Bu aşamalı bir geçiştir. Tabi birden bire teknolojik, fiziki, siyasi alt yapı çerçeveleri oluşturulmadan bir geçiş olması mümkün değil. Bir takım köprü projeler, bir takım teknik çözüm ve çerçevelerle ilerleniyor. Kısa ve orta vadede arz güvenliği de sağlanması lazım. Bu arz güvenliği çok önemli bir yer tutuyor. Türkiye açısından olaya baktığımız zaman kesinlikle enerji ve kaynak zengini bir ülke olmadığımız anlaşılıyor. Eskiden kaynak zengini bir ülke olduğumuz düşünülüyordu. Daha sonra kaynak zengini bir ülke olmadığımız çok net bir biçimde ortaya çıktı. ‘Kömür zenginiyiz’ deniyor ama dünyadaki toplam kömürlerin yüzde 1’i bizde bulunuyor. Ayrıca linyit zenginiyiz deniyor ama linyitin de yüzde 6’sı bizde. Diğer ülkelerin kendi kaynakları ile olan ilişkisi düşünüldüğünde bizim aslında çok da kaynak zengini bir ülke konumunda olduğumuz söylenemez. Bir rapora göre geçen yıl ilk defa yenilenebilir kaynaklara yapılan yatırımlar diğer konvansiyonel kaynaklara yapılan yatırımları geçti. Çünkü geçen yıla kadar kömüre yapılan yatırımlar nedeniyle fosil yakıt yatırımları öndeydi. Özellikle bu gelişmede Hindistan ve Çin’in de çok yoğun bir çabası var. Her ne kadar kömürü çok yoğun kullansalar bile yenilenebilir enerjiye yaptıkları yatırımlar önemli seviyelere ulaştı. Türkiye açısından baktığımız zaman bugün üzerinde yaşadığımız medeniyet iki önemli şey üzerine

2

kuruludur. Birincisi güven algısı ve anlayışı ikincisi ise öngörülebilirlik. Yatırım dediğimiz olay ise uzun vadeli varsayımlara dayanıyor. Yenilenebilir enerji alanında yatırımlar konusunda Türkiye çok büyük mesafeler aldı. Birtakım aksaklıklar yaşandı ama doğru politikalarla ciddi miktarda yatırımlar yapıldı. Bu yatırımlar çok büyük maliyetler olmadan yapıldı. Şu an geldiğimiz aşamada 2020 yılı sonrası belirsiz. Proje geliştirme süreçleri iki yıldan başlayıp altı ile yedi yıla kadar süren süreçler. Türkiye gibi bir ülkede 5 adet kömür santralinin devreye giriyor olması çok önemli bir konu. Yerli kömür santrallerinin 2025’te devreye girmesine yönelik bir çalışma var. Çevre ve karbon kaygılarını gidermeye yönelik teknolojik alt yapılar yeterli. Batı Avrupa örneklerine baktığımızda yeni iletim hatları yapmak imkansız hale geldi. Burada TEİAŞ’ın işi gerçekten çok zor. Onlar da birçok sorunla boğuşuyor.

002 yılından 2015 yılına kadar baktığımızda 41 GW’lık bir gücün devreye girdğini görüyoruz. Bu gücün 35 GWlık kısmını ise özel sektör gerçekleştirdi. 35 GW’lık üretim için ise 51 milyar dolar bir yatırım yapıldı. Yapılan bu yatırıma üretim özelleştirmelerini de eklersek yapılan yatırımlar 61 milyar dolara yükseliyor. Yatırımı devam eden projelerde ise 2015 yılı sonuna kadar bir kısmına yaklaşık 9 milyar dolarlık bir yatırım gerçekleşti. 12-13 yıllık dönemde bunların hepsini topladığımızda ise enerji sektörüne özel yatırımcılar tarafından 70 milyar dolarlık bir harcama yapıldığını görüyoruz. Bunun finansman tarafına baktığımız da ise bu yatırımların 20 milyar dolarlık kısmı yatırımcıların dış kaynaklarından 50 milyar dolarlık kısmı ise bankalar ile kredi finansmanı yolu ile finanse edildi. 50 milyar dolarlık finansmanın 47 milyar doları ise Türk bankaları tarafından karşılandı. Bununla birlikte genel bir bilgi olarak Türkiye’deki proje finansmanına harcanan kredilerin yarısından fazlasını enerji projeleri oluşturuyor. 70 milyar dolarlık yatırımın yaklaşık yarısı ise yenilenebilir enerji projelerine yapıldı. Buradaki pastada ise 10 bin MW ile HES projeleri öne çıktı. 35 milyar dolarlık yatırımın yaklaşık 24 milyar doları HES projelerine gitti. Yaklaşık 6-7 milyar dolarlık kısmı ise RES projelerine gitti. Doğalgaz santrallerine ise yaklaşık 15-16 milyar dolarlık bir yatırım yapıldı. Bunun da iki kolu var. Bunlar düşük verimli ve yüksek verimli doğalgaz santralleridir. Şu an itibari ile Türkiye’deki doğalgaz santrallerinin kurulu gücü bu yatırımlarla birlikte 25 bin MW’a geldi. Bu oranın 10 bin

MW’ını kamu elinde olan santraller, 15 bin MW’ını ise özel sektöre ait santraller oluşturuyor.

HERKESİN ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEM PLANINI YAPMASI LAZIM Türkiye’nin elektrik üretiminde, doğalgaz tüketiminin yüzde 50’lerden yüzde 30’lara kadar düşeceğini öngörüyoruz. Buradaki en önemli etken ise yapılan yenilenebilir enerji yatırımlarıdır. Doğalgaz santralleri olmadan da bu sistem dönmüyor, dönmeyecek. Demek ki mevcut piyasa koşulları kapsamında ya yeni fiyatlandırma modellerine gitmemiz lazım ya da sistem üzerinde çeşitlendirmeye gitmemiz lazım. Bu sene, kamu, bankalar ve yatırımcılar yani herkesin oturup önümüzdeki dönemin planını yapması lazım. Çünkü enerji sektörü 3-5 yıllık bir perspektifle yürütülecek bir sektör değil. Enerji sektörüne 15-20 yıllık bir perspektiften bakmak lazım. Türkiye’de arz fazlası var ancak emtia düşük. Kömür santralleri de bu durumdan olumsuz etkilendi.


G

AMA Enerji’nin Türkiye’de faaliyetlerini artırdığı 2007 yılından bu yana her an değişen koşullar nedeniyle zorluklar yaşıyoruz. İş geliştirme ve yatırımlarla ilgili her an değişen zorluklarla karşılaşıyoruz. Karşılaştığımız zorluklarda yabancı ortaklarımızın ya da yabancı firmanın Türkiye’yi dışardan nasıl gördüğü bizim gibi yatırımcı olan firmalarda önemli. Biz yatırım yapabilmek için uzun süreli istikrarlı ve dinamik politikalara ihtiyaç duyuyoruz. Öngörülebilirlik burada en önemli kriter olarak yerini alıyor. YEKDEM iş geliştirme sırasında başlayan ve oyunun kurallarının oyun sırasında hatta oyundan sonra geliştirilmesi maalesef mümkün olmayan bir sistem. Bizim şu anda yaklaşık 250 MW civarında yenilenebilir gücümüz var. Biliyorsunuz ki yenilenebilir yatırımlarda finansman çok önemlidir. Bir yatırımcı risk alabilir ama sizin de eninde sonunda bunu kendi öz kaynaklarınızla yapamayacağınızı bilmeniz gerekiyor. Hal böyle olunca yatırımı finanse edebilmeniz gerekiyor. Burada sizin finansmanınızı sağlayacak en

B

ildiğiniz gibi enerji yatırımlarının özellikle son 10 yılda çok başarılı bir geçmişi var. Son 10 yılda 30 GW’ın üzerinde bir yatırım yapıldı ve bunların tamamına yakını özel sektör eliyle gerçekleşti. Yenilenebilir kaynaklar dışında bu yatırımların hiçbirine alım garantisi verilmedi.

önemli faktör bankalardır. Onları ikna edebildiğinizde bu proje yapılabiliyor ya da onların sizlerden istediği garantileri vermek zorundasınız. Burada bir kısır döngü içerisindeyiz. Bankaların finansman sağlayacaklarını düşünürsek özellikle Türk bankaları ile diyalog kurulmalı. Belirsizliğin uzun vadede ortadan kalkması gerekiyor. Tabi yatırımcılar yine risk alacaklardır ama aldıkları riskin öngörülebilir bir risk olması gerekiyor. Bu konuların netleşmesi ve çözüme kavuşması gerektiğini düşünüyorum.

Baktığımızda arz talep dengesinde arz yönünde fazlalık olduğu izlenimi var. Birçok kişi bunu konuşuyor. Ve baktığımızda 2015-2016 senesinde 5 bin MW, 2016’da 5 bin 500 MW kapasite devreye giriyor gibi görünüyor. Böyle baktığımız zaman fazlalık var gibi konuşurken, diğer taraftan kaynak bağımlılığı ve arz güvenliği gibi konularımız var. Bunlardan ayrı olarak dışa bağımlılık konusu var. Dolayısıyla karışık hisler içerisindeyiz. Bir taraftan artık

ihtiyacımız yok gibi düşünürken bir taraftan bazı durumlarda çok zorda kalabileceğimizi düşünerek çeşitli alt yapılarımızı farklı kaynaklara göre değiştirme durumlarımız var. Bu konular üzerinde durmamız gereken en önemli konular.

Z

orlu Enerji olarak yurt içinde olduğu kadar yurt dışında da yatırımlarımız var. Yatırımları planlarken kendi öz kaynaklarımızın yanında kredi kullanmaya çalışıyoruz. Yurtdışında ve yurt içinde yaşadığımız örneklere bakacak olursak maalesef bir takım sorunlarla karşılaşıyoruz. Yenilenebilir tarafta rüzgar, jeotermal ve fotovoltaik olmak üzere yatırımlarımız bulunuyor. YEKDEM süresine baktığımızda 10 sene gibi bir teşvik var. Dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan biri de budur. Önceki finansman koşullarına bakarsanız o zamanki koşullar ile şu an ki finansman koşulları arasında çok büyük bir ilerleme olduğunu göreceksiniz. Fakat Almanya ya da yurtdışı ile kıyasladığımızda geri dönüşlerde proje finansmanı bakımından yurt dışına yaklaşmış durumda değiliz.

E

nerji sektörü aslında en yoğun sektörlerden bir tanesidir. Türkiye’nin son 15 yılda yaptığı şeyler muazzam bir başarı hikayesidir. Enerji sektöründe Türk modeli diye bir şey var ve bunun dünyada örneği yok. Dünyada referans kaynağı petrol olmayan gelişen hiçbir ülkede bu dönem içerisinde, bu kadar özel sektör yatırımı yapılmamıştır. Ağırlığı tamamı ile yatırımcılar ve bankalar tarafından karşılanmış muazzam bir başarı hikayesi var. Bakıldığında uzun vadeli elektrik ve gaz anlaşması yok fakat siz milyarlarca dolarlık yatırımlar yapıyorsunuz. Ayrıca dünyadaki örneklerine göre bugün çok daha düşük tarifelerle, tamamı özel sektör vasıtası ile yapılan 10 bin megavata yakın yenilenebilir yatırımı var.

TERMİK LİSANSLAMADA SIKI BİR ELEME YAPILMALI Ciddi bir YEKDEM tartışması var. YEKDEM ilk kez oynaması gereken rolü oynadı. Bu tartışmalar bana göre çok büyük kafa karışıklıklarının olduğu yüzeysel tartışmalar. Bu tartışmaların çok acil bir şekilde önlenmesi gerekiyor çünkü uzun vadede sisteme negatif etkisi olur. YEKDEM Türkiye açısından bir başarı hikayesidir. Çünkü dünyadaki örneklerine kıyasla çok düşük fiyatlarla enflasyon artışı olmadan yapılmış bir

sistemdir. En başarısız olduğumuz taraflardan bir tanesi lisanslama konusu. Diğer birçok ülkede aynı şekilde uzun ve meşakkatli bir süreç yaşandı ama Türkiye’de ekstra zorluklardan geçildi. Türkiye’de bu kadar termik yatırımı yapıldı bu başarı hikayesi diyoruz. Ama bu yatırımları yapanların hepsi uzun vadeli elektrik fiyat riski alarak yaptılar. Burada çok ciddi bir şekilde girişimciliğin başarısı var ama bir yandan da lisanslama sürecinde bir planlama olmadığı görülüyor. Bazı termik yatırımların fırsat bazında uzun vadeli doğru analiz yapılmadan sisteme girdiğini görüyoruz. Bu da ileriki dönemlerde sorun yaratabilir. Belki de termik lisanslama konusunda çok daha sıkı bir eleme yapılması gerekiyor.

TARİFE YAPISI DEĞİŞİKLİĞİ BİZİ ETKİLEDİ Bildiğiniz gibi tarife yapısı bu sene başında değişti. Tarife yapısının değişmesi ile beraber bizim de satışlarımız etkilendi.

Biz proje finansmanı yaparken net satışlar üzerinden bir kredi yapılandırmasında bulunuyoruz. Eğer ki tarife bazında regülasyon değişiklikleri olursa bu bizim satışlarımızı da etkiliyor. Bunu bizim bankalara açıklamamız gerekiyor. YEKDEM sayesinde daha önce temsilciliği olmayan bankalar Türkiye’ye geldi. Ancak gün sonunda bu tarz regülasyonda yapılan değişikliklerle biz de çok zor durumda kalıyoruz. Özellikle regülasyon riski konusunda Avrupa’daki gibi önlemler alınacağını düşünüyorum.


‘İşleyen ticari bir piyasada

şebeke çok önemli’

Aksa Enerji’nin sponsorluğunda ‘Enerji Mevzuatı ve Mahkeme Kararları Işığında Enerji Ticareti’ adlı oturum gerçekleşti. Boden Hukuk ortaklarından Avukat Değer Boden’in moderatörlüğünde gerçekleşen oturuma konuşmacı olarak, Karatay Üniversitesi Enerji Yönetimi Bölümü’nden Yard. Doç. Dr. Mustafa Yavuz, Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Yrd. Doç. Dr. Ertuğrul Akçaoğlu ve Enerji ve Alt Yapı Projeleri Yatırım Danışmanı Cengiz Güneş katıldı.

TRT PAYININ HUKUKİ NİTELİĞİNİN NE OLDUĞUNU BİLMELİYİZ

B

ildiğiniz üzere TRT Kanunu’nda, nihai tüketiciye, elektrik enerjisi satışı yapan tüzel kişilere, tüm dağıtım ve perakende satış hizmetlerine ilişkin bedeller hariç olmak üzere elektrik enerjisi satış bedelinin yüzde ikisi tutarında payı faturalarına yansıtma ve gösterme yükümlülüğü getirilmişti. 1 Ocak 2011’den itibaren de Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarife bileşenlerinde değişiklik yapıp kayıp kaçak oranının TRT payı hesaplanmasında dikkate alınmayacağı açıklamasında bulundu. TRT de verilen bu karar üzerine iptal davası açtı. Arada iptal kararı, yürütme, durdurma gibi kararlar da çıktı. En son 5 Ocak’ta Danıştay bu durum ile ilgili bozma kararı verdi ve iptal etti. En son geçtiğimiz ay 23 Mart’ta da EPDK bir duyuruyla ‘bozma kararı neticesinde kayıp kaçak bedeli üzerinden TRT payı tahakkuku yapılması gerekmektedir’ şeklinde bir duyuru yaptı.

HUKUKİ NİTELİĞİN NE OLDUĞUNU BİLMEMİZ GEREKİYOR TRT payının hukuki niteliğinin ne olduğunu çok iyi bir şekilde bilmemiz gerekiyor ki bu durumun yükümlüsünün kim olduğunu anlayabilelim. Enerji şirketleri bozma kararına uygun hareket edeceklerse TRT doğrudan gelebilir mi? yükümlü o mu? gibi sorular da akla geliyor. TRT Kanunu’nun 4C ve 5C maddesi

TRT PAYI BİR BENZERİ MALİ YÜKÜMLÜLÜKTÜR

T

mevcut. 5C’de tahakkuk üzerine TRT’ye ödeme var. 4C’de maddesinde yer alana intikal kelimesi tartışılabilir. Çünkü intikal ettirir dediği için sanki kendisi yükümlü değil de ona böyle bir şey geldiğinde onu da nihai tüketici intikal ettirecek anlamı ortaya çıkıyor. İdari hukuku konseptleri tam olarak uygulanabilir bir alan olsa tedarik şirketi arada kalmayabilir. Başka bir konu ise özelleştirmeler sonucu özel hukuk ve idari hukuk birbirine girdi ve bana göre bütün karmaşalar da buradan ortaya çıkıyor. Öncelikle bu sorunun çözüme ulaştırılması gerekiyor. Bir tarafta bambaşka şeyler söyleyen Yargıtay kararları bir tarafta Danıştay Kararları var. Durum böyle olunca kafalar bir hayli karışıyor. Kişiler de hangi karara, hangi söylenene göre haraket etmesini gerektiğini tam olarak kestiremiyor. Dolayısıyla genel olarak baktığımızda karışık bir sistem oluştuğunu söyleyebiliriz.

RT payının ne olduğuna verdiğimiz cevap bunun borçlusunun kim olduğu sorusunun cevabını verecek. Fakat bunun yanı sıra TRT payına ilişkin düzenlemeleri kim yapabilir sorusu da bunu bize gösterecek. Ayrıca TRT payı vergi midir? diye sormak gerekiyor. Biz vergi sözcüğünü iki anlamda kullanırız. Teknik anlamda vergi hepimizin bildiğidir. Bir de bu sözcüğü geniş anlamda kullanırız. Önemli olan konu ise bunların bazı ortak özellikleri vardır. Bu ortak özellikleri nedeniyle çok katı kurallara tabi tutulmuşlardır. TRT Gelirleri Kanunu’nda, TRT gelirleri arasında enerji satış bedelinin de yer aldığı belirtiliyor. Nihai tüketiciye yapılan enerji satış bedelini TRT payı olarak öngörüyor ve şirketlere, ‘siz bunu faturalarınızda ayrıca göstermek, daha sonra da TRT’ye ödemek zorundasınız’ diyor. TRT payı bir benzeri mali yükümlülüktür. Benzeri mali yükümlülük olduğu için de hiç tereddütte yer bırakmayacak şekilde anayasanın 73. maddesine tabidir. Bu da şu demek: TRT payına ilişkin bütün asli unsurların kanun tarafından öngörülmesi gerekir. Eğer öngörülmezse anayasaya aykırı olur, iptal edilmesi gerekir. TRT gelirleri kanunu enerji satışı işlemini konu alıp enerji satış fiyatını fiyat olarak belirlemiş ve yükümlüsünü de nihai tüketiciye satış yapan lisanslı satış tüzel kişileri olarak belirlemiştir. Söylenen her şeyin üzerinde durulması gereken noktalar var ama

düzenleme başından beri aslında kazanılan tüketiciyi, belki hukuken satış firmalarını vergilendirmeye başlıyor. Dolayısıyla 2008 öncesinde veya sonrasındaki yükümlü konusunda ayrım yapamayacağız. Enerji firmaları bunu neredeyse her zaman tüketiciye yansıtacaklar, sözleşmelerine koyacaklar ama yansıtamasalar dahi, TRT bunu kanun hükmü uyarınca tahakkuk ettiği anda kendinden talep edebilir. Biz kamu hizmeti kavramını, kamu hizmetinden çıkarıp özel mahalline getirdiğimizde kim hangi fonksiyonu yerine getirecek sorusuyla karşılaşıyoruz. Biz bu sorunların yaşaya yaşaya üstesinden geleceğiz. Bu sorunları, bir bütün halinde tek seferde çözmeye çalıştığımız için hata yapıyoruz. Çünkü sorunların idari hukuk ve özel hukuk boyutları da var. Bu nedenle sorunu parçalara ayırıp her bir sorunu kendi içinde çözmeye çalışmalıyız.



KAYIP KAÇAK BEDELİ SİSTEM MALİYETİ

OLARAK DEĞERLENDİRİLMEMELİ

ŞEBEKEYE ERİŞİM VE ŞEBEKENİN NASIL İŞLETİLDİĞİ ÇOK ÖNEMLİ

K

T

amu gelirleri finansmanının iki yolu var. Birincisi vergiler yoluyla. İkincisi ise kamu gelirlerinin finansman yönetimi konusuyla birlikte. Bu da piyasa aksaklığı nedeniyle birtakım tekel hizmetlerin belli kamu kuruluşları tarafından yapılması ve bu hizmet karşılığında bedelin ödenmesi anlamına geliyor. 1993 yılındaki anayasa değişikliğinden sonra bu belki söylenebilir. Çünkü radyo televizyon hizmetleri devlet tekelindeydi. Ancak 1993 yılından sonra bu anlayışın geçerliliğini devam ettirdiğini söyleyemeyiz. Çünkü TRT ekonomileri, TRT payını ödeyen yükümlüler arasında bir hizmet, bir yetki yok. TRT gelirleri kanununa baktığımız zaman tahsili, icra iflas kanunu hükümlerine tabi olduğunu görüyoruz. Aslında şöyle bir durumla karşı karşıyayız: niteliği tespit edemiyoruz. Konumuz esasında Danıştay’ın bozma kararı ama TRT payıyla ilgili yaşanan sıkıntılar sadece bunlar değil, 2008 öncesinde birçok sıkıntı yaşandı. 2008 sonrasında ise bu durum değişti. 2008’den önce matrahın neye göre tespit edileceği, TRT’nin o zaman ne yaptığı, EPDK’nın tesis ettiği işlemlerle ilgili sorunlar da vardı. Nitelikle ilgili söylediklerimi toparlayacak olursak Anayasa kararları çerçevesinde bu tür mali yükümlülükler vergi değil, benzeri mali yükümlülük olarak niteleniyor. Çünkü bunu bir sınıfa koyamıyoruz. Ama sonuçta kanunla konulmuş ve kamu gücü var. Dolayısıyla TRT payı kapsamına giren kişiler de buna uygun davranmak zorunda. Nihai tüketiciye enerji satan lisans sahipleri, bunun kapsamına giren elektrik tedariki söz konusu olması halinde hasılattan oluşan, buna göre hesaplanan tutarın yüzde ikisini TRT kurumuna intikal ettirmeleri

gerekiyor. Tarihsel gelişime baktığımız zaman kurumlar tesis ettiği işlemler bakımından ilginç gelgitler yaşandı. EPDK’nın ilk kurulduğu zamanlarda, 2003 yılında ‘fiyat yapısı içerisinde piyasa faaliyetiyle ilgi olmayan hiçbir unsur yer alamaz’ hükmünden yola çıkarak hazırlık döneminin sonuna kadar olan düzenlemeler yer alıyordu. EPDK, ‘Bakanlar Kurulunun yetkisi o zamana kadar yürürlüğünü devam ettirir, 1 Nisan 2003’ten sonra TRT payı kalkmıştır’ şeklinde bir anlayışa sahipti. O zaman şöyle bir sorun vardı: TEDAŞ dışında nihai tüketiciye elektrik satan yoktu, bunun dışında bir de görevli şirketler vardı. Bu şirketler, iletim ve üretim, dağıtım ve ticaret yapmak üzere yetkilendirilen kuruluşlardı. Bunlar dışında tüketiciye elektrik satan yoktu. Kayıp kaçak bedeli düzenlenmedi. 2010 öncesi kayıp kaçak bedeli parekande satış fiyatı üzerindeydi. TRT burada gelir kaybına uğradı. Kayıp kaçak bedelinin tümünün sistem maliyeti olarak değerlendirilmesi bence yanlış bir durum. Kayıp kaçak bedelinin içine baktığımız zaman teknik kayıp var. Bu da aslında nitelik olarak satış konusuyla ilgili bir durum.

RT payı konusundan ziyade 2001 senesinden bugüne kadar gelinen durumda piyasada neredeyiz, bu süreç içinde değişiklikler ve ticaretin önünde ne gibi bariyerler var, gelecekte ticaret sektörü nasıl gözüküyor diye bakmak gerekir. Bununla birlikte yapılan düzenlemelerle ilgili konulara da değinmek gerekiyor. Aslında TRT payının tartışılması da buna benzer bir konu. Çünkü bu tartışma ilk çıktığında enerji bedelinin üzerinde payda konulacak hiçbir şey olmayacak dendi ama kanun böyle demesine rağmen farklı bir kanundaki düzenleme nedeniyle bu uygulanamadı. Çünkü TRT’nin bir gelir ihtiyacı var. Bunu almazsa genel bütçeden alması ve bir şekilde bunu idare etmesi gerekiyor.

YEKDEM’DEN FAYDALANAN YATIRIMLAR ARTIYOR Elektrik sektörü açısından ticari sektörün önünde çeşitli gelişmeler gözüküyor. Bunlardan ilki, mevcut durumda zaten alım garantili sözleşmelerin olması, nükleerde alım garantisinin olması. Bunun dışında TETAŞ’ın kanundaki düzenleme nedeniyle aydınlatma bedellerinin, kayıp kaçak bedellerinin ve son kaynak tarifesinin belli bir oranla TETAŞ’ın satıyor olması. Özellikle de YEKDEM’den faydalanan yatırımların gün geçtikçe artarak devam etmesi sebebiyle piyasada ticaret yapacak alan giderek daralıyor. İki anlamda daralıyor. Birincisi miktar olarak daralıyor. İkincisi de fiyat olarak baskı söz konusu. O da YEKDEM’deki aşırı artış, hatta aşırı artışın ötesinde yenilenebilir enerji tanımına girmeyen rezervuarlı barajların, iklim değişikliğine sebep olan barajların bile yenilenebilir olarak tanımlanması. Aslında bu durum

genel çerçeveye uygun değil. Zaten bizdeki durum bu genel bir çerçeve dışındaki müdahaleler ya da yapılan düzenlemelerin diğer kanunlarla veya ikinci mevzuatla olan bağlantılarının etkilerinin analiz edilmemesi, asıl önemlisi düzenleme yapılmadan önce bir etki analizinin yapılmaması, ya da kurul kararı alınmadan önce bir etki analizinin yapılmaması sebebiyle ortaya çıkan sorunlar ve bu sorunların aşılmaması sebebiyle de kısa dönemde alınan kararlar nedeniyle iş giderek büyüyor. Bana göre şu an sistem sürdürülebilir bir boyutta değil. Üzerinde durmak istediğim bir diğer konu ise işleyen bir ticari piyasada şebeke çok önemli olması. Şebekeye erişim ve şebekenin nasıl işletildiği konusu çok önemli. Bir diğer konu görevli tedarik şirketlerinin diğer tedarik şirketlerine bariyer uygulamaları. Fiili olarak tedarikçisini değiştirmek isteyen tüketicilerin tedarikçilerini değiştirmelerinin çeşitli yollarla engellenmesi söz konusu. Bunun dışında piyasanın neresine geliyoruz, ticaretin önündeki bariyerler karşısında ne yapıyoruz konuları konuşulurken geldiğimiz noktada sektörde bir yoğunlaşma söz konusu.







32

Serbestleşmede son düzlük E

nerji ticaretinin bölgedeki en önemli hatta belki tek organizasyonu olacağını belli eden ISTRADE 2016’nın ardından net olarak görüldü ki, gerek kamu gerekse özel sektör olarak artık serbestleşmede son düzlüğe gelmiş durumdayız. Sorunlar yok mu? Elbette var ve hem büyük hem de yapısal olduğundan çözümleri çok kolay değil. Ancak piyasa analizi perspektifinden bakarsak, bugün sorun diye sıralayacağımız konuların belki de yüzde 80’i bu serbestleşme süreci içerisindeki dengelerden dolayı meydana gelmiş diyebiliriz. Kalanı da eskiden gelen fiziki ve bazı mental altyapı sorunları olarak kategorize edilebilir.

Piyasanın öngörüsü sürecin serbestleşme ile birebir örtüştüğü yönünde.Yani serbestleşmeyi sağlayarak piyasaların sağlıklı bir şekilde işletilmesini sağlayabiliriz. Elektrik piyasasının serbestleşme sürecine bakıldığında ise bu sürecin herkesin lehine işleyen bir sonuç doğurduğu net olarak görülecektir.

ELEKTRİK TARAFINDAKİ GELİŞMELER ÖNEMLİ VİZYON GÖSTERGESİ Gelinen nokta itibarı ile öncelikle elektrik tarafındaki gelişmeler önemli bir vizyon göstergesi olarak önümüzde duruyor. Üstelik elektrikte başarılan bu dönüşüm süreci yavaş yavaş doğal gaz tarafına da belli ölçüde bir baskı unsuru oluşturuyor diyebiliriz. Zira her iki ürünün fiziki koşullarının ve ticaret şartlarının benzeştiğini net olarak söylemek mümkün. Zaten bölgesel olarak Türkiye’nin öne çıkma şansının olduğu iki enerji ürünü elektrik ve doğal gazdır. Taşınması nispeten kolay ve maliyetsiz olan petrol veya kömür gibi diğer enerji kaynakları için bir piyasa oluşturmak kolay bir seçenek değildir. Bu piyasaların oluşması için ön koşul finansal destektir yani

bu piyasaların finansal derinliğinin sağlanması ön koşulu vardır; fiziki olarak ne kadar üretim ya da tüketim yapıldığı ile doğrudan bir bağlantı yoktur. Bu da Londra ve New York piyasalarının bu emtia tipinde neden referans olduğunu açıklayabilir. Diğer bir konu ise piyasa merkezi durumunda olan pazar yapılarında temel ürün fiziki ürünlere bağlı olan türev ürünler ticaretidir. Bu sebeple Ortadoğu’da üretim desteğine rağmen işlevsel büyük bir petrol piyasası kurulamamıştır.

ELEKTRİK VE DOĞAL GAZIN FİYATINI BELİRLEME ÖNÜNDE ENGELLER KALDIRILMALI Ancak elektrik ve doğal gazda durum daha farklıdır. Bu ürünlerin taşınmasındaki fiziki zorluklar bunların bölgesel emtia olarak yapılanmasına yol açarlar ve haliyle büyük üreticiler veya tüketicilerin fiyatı belirleyen pazarları oluşturma şansları vardır. Türkiye’nin yakaladığı şans buradadır. Bu sebeple, bize elektriğin ve doğal gazın fiyatını belirleme önünde engel olan ne varsa ortadan kaldırılmalıdır.

SERBESTLEŞMEYİ SAĞLAYARAK PİYASALARIN SAĞLIKLI İŞLETİLMESİNİ SAĞLAYABİLİRİZ Piyasanın temel öngörüsü, bu sürecin serbestleşme ile birebir örtüştüğü yönündedir. Yani serbestleşmeyi sağlayarak biz bu piyasaları kurup, sağlıklı bir şekilde işlemesini sağlayabiliriz. Üstelik bu gerçekten de çok az maliyetli bir çözüm. Elektrik piyasasının

Elektrik tarafındaki gelişmeler önemli bir vizyon göstergesi olarak önümüzde duruyor. Elektrikte başarılan bu dönüşüm süreci doğal gaz tarafına da baskı unsuru oluşturuyor.

serbestleşme sürecine bir bakılırsa, bu sürecin herkesin lehine işleyen bir sonuç doğurduğu net olarak görülecektir. Elektrikte son düzlükte iken doğal gazda işin başında olmamız nedeniyle ortaya çıkan asimetri aslında yakında elektrik sektörünü de bozmaya başlayacaktır. Bu sebeple gerek üretim gerekse tüketim ve ticareti de içine alan bir şekilde elektrik piyasasındaki engeller ele alınırken, eşanlı olarak doğal gaz piyasası da kurulmalıdır. Diğer taraftan, yazının başında bahsedilen yüzde 20’lik eskiden kalma yapısal ve mental sorunlara gelince, işte burada hızlı ve katı olmak gerekiyor. Burada hem iletim altyapısındaki fiziki sorunlar, hem yasal ve benzer diğer engeller ve kamunun bu konulara genel yaklaşım mantalitesinden bahsedilmektedir.

TÜRKİYE SON 10 YILDA BÜYÜK BİR YATIRIM HAMLESİNE ŞAHİT OLDU Son dönemde net bir şekilde gerek Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, gerekse EPDK’nın bu konulara yaklaşımlarının tam olarak serbest piyasa mantığında olduğunu gözledik. Bu üst iradeye rağmen doğal bir bürokratik direncin de olmayacağını beklemek doğru olmaz ama tüm piyasa oyuncuları bunun aşılacağına inanmak istiyor. Bu inanç sayesinde Türkiye son 10 yılda büyük bir yatırım hamlesine şahit oldu. Bu inanç devam ederse bu ivme de kuşkusuz devam edecektir. Bu inancı öldürmemek, canlı tutmak hepimizin öncelikli görevi olmalıdır. Yarışı son düzlükte kaybetmek moral olarak da yıkıcı olur.



‘Elektrikte Fiyat Simülasyonu’nda

iki farklı senaryo

ARZ FAZLASININ

ETKİSİNİ

FİYATLARDA GÖREBİLİYORUZ

D

A

Plus ortaklarından Ozan Korkmaz, Enerji Ticareti ve Tedariği Zirvesi ISTRADE 2016’nın açılış konuşmaları kapsamında, ‘Elektrikte Fiyat Simülasyonu’ adlı özel sunum gerçekleştirdi.

“ŞU ANDA ARZ FAZLASININ SİSTEMATİK RİSKİNİ YAŞIYORUZ” Serbestleşmede son aşamada olduklarını, piyasanın paydaşları olarak geçtiğimiz 10 yıla baktığımızda gelinen noktanın çok iyi olduğu konusunda herkesin hemfikir olduğunu söyleyen Ozan Korkmaz, “Tekelden yönetime dayanan Türk Elektrik Kurumu yıllarından dinamik ve nerdeyse tamamen serbest değer zincirine gelmemiz büyük bir başarı. Bir diğer konu ise doğal gaz. Doğal gaza ve ithal kaynaklara bağımlıyız. Çünkü ülkemizin doğal kaynak yetersizliği bulunuyor. Bu bağımlılığı azaltabilir ve kış aylarında riskimizi daha etkin yönetebilir hale gelebiliriz. Diğer tarafta arz fazlamız var. Geçmişte yapılan tüketim tahminleriyle birlikte yüksek talep artışı öngörüldü. Bu yüksek talep artışı öngörüsüyle ve Türkiye’deki olumlu yatırım havasının etkisiyle santral yatırımları hızlandı. Bu santraller devreye girdi ancak talep öngörülen şekilde artmadı. Şu anda da bu arz fazlasının sistematik riskini yaşıyoruz” dedi.

“MEVCUT TASLAK YÖNETMELİKLE SİSTEM DAHA İYİ OLACAK” Ozan Korkmaz sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Yenilenebilir tarafta da kurulu güç artışı olarak başarılı bir dönem geçirdik. Hedefimiz buydu ve şu an bu noktaya geldik. Bunun şu anda mevcut mevzuatın piyasayı rasyonel bir şekilde etkilemediği hepimiz tarafından belirtiliyor. Bu da bu mevzuatın yeniden gözden geçirilmesi anlamına geliyor. İletim tarafındaki sorunumuz iletim kısıtları. Mevcut taslak yönetmelikle birlikte sistemin daha iyi olacağını düşünüyoruz. Başka bir konu ise tarifede kayıp kaçak ve aydınlatmanın tedariki noktasında. Bu da piyasa koşullarına uygun olursa, kamu santralleri piyasa koşullarına uygun davranırsa uygun olacaktır.”

“ŞEFFAFLIK FİYAT ÖNGÖRÜLEBİLİRLİĞİNİ SAĞLAR” Korkmaz, şeffaflığın adil piyasa düzeni sağladığını, eşitlik için önemli olduğunu ve fiyat öngörülebilirliğini sağladığını belirterek şöyle devam etti: “Bu durum da, bazen duyduğumuz manipülasyon söylemlerini dedikodu safhasında bırakır. Bu da bizim serbest piyasamız için vazgeçilmez bir durum. Ticaret tarafında

bir diğer konu ise risk yönetimi. Şirketlerin piyasa riskini, kendi iç risklerini ölçmek için veya bunları yönetmek için bir doğru karar destek sistemlerine ihtiyaç olmadıklarını düşünüyoruz. Şu anda küçük bir ticaret şirketinin bile maruz kaldığı riskleri yanlış hesaplıyor olması sonucunda batması ile beraber sektörde nasıl bir etki yaratabileceğini öngöremiyoruz. Tedarik tarafına geldiğimizde ise yine birkaç tane problemimiz var. Bunları 3 başlıkta toplayabiliriz. Bir tanesi tarife. Son kullanıcı tarifesine serbest tüketici limiti üstündeki tüm müşteriler için gerek olmadığını düşünüyoruz. Buradaki konu tarifeye ihtiyaç olup olmadığı konusu. Bir diğer konu YEKDEM. Tedarikçiler açısından şu anda çok büyük bir risk. Korkmaz sözlerine şöyle devam etti: “Bütün bu sorunların dayandığı nokta elektrik fiyatları. Bu kapsamda kamu santralleriyle ilgili, kamu santrallerinin piyasa koşullarında çalışması, elektrik fiyatını etkilemesi konusu ve bunu matematiksel olarak ortaya koymamız beklendi. Yalnız bu noktada çalışmayı 2017 için yaptık. Çünkü şu anda da şöyle bir durumla karşı karşıyayız: 2015 ve 2016’yı trade eden şirketler EÜAŞ ve TETAŞ’ın işletme stratejisinde ortaya çıkan değişikliği öngörmüyorlardı ve buna göre pozisyonlarını aldılar. Fiyat Şubat’ta öngörülenden de düşük gerçekleşti. Böyle

oğal gaz tüketimi azaldığını, kısıt bölgesinde olmayan santrallerin verimli olduğunu ama piyasadaki özel sektörün gaz santrallerinin daha verimli olduğunu söyleyen Korkmaz, “Gaz santralleri verim farkı sebebiyle daha verimli santraller çalıştığında gaz tüketimi azalıyor. Ayrıca düşen fiyatlarda şu an çalışmayan linyitler var. Aynı zamanda dönemsel olarak ithal kömürler o fiyatlarda kapanabilirler. Dolayısıyla bu fiyat yükseldiğinde linyit ve ithal kömür tüketiminde de bir artış oluyor. Aynı zamanda gaz verimliliği sayesinde gaz tüketiminde bir azalma oluyor. Toplama baktığımızda elektrik üretiminde kullanılan gaz tüketiminde yüzde 10 mertebesinde bir azalma oluyor. Bu durumu gaz sektörü dinamikleriyle birlikte ele almak gerekir. Arz fazlasıyla ilgili önemli konu, böyle bir şey yaptığımızda arz fazlasının etkisini fiyatlarda görebiliyoruz. Şu anda arz fazlasının direk etkisinin fiyatlarda göründüğünü düşünmüyorum” diye konuştu.

olunca TETAŞ ve EÜAŞ işletme stratejisinde değişikliğe gitti. Zira bu değişikliklerin olabileceğini 2015 yılında öngörmek çok mümkün değildi. Biz de simülasyon yaparken bu çalışmayı 2017 için yaptık.” Ozan Korkmaz açıklamalarına şu şekilde sürdürdü: “Yaptığımız çalışmaya gelecek olursak, biz bu anlamda matematiksel bir fiyatlandırma çalışması yaptık. Bir simülasyon modelimiz var, onu kullandık. Kısaca belirtmek gerekirse gaz fiyatı değişimi etkisinden ortaya çıkan fiyatları arındırmak adına gaz fiyatını sabit aldık. Bu arada gazda da bir indirim beklediğimi söyleyebilirim. Elektrik talebiyle ilgili 2 yılda toplam yüzde 8’lik bir atış gördük. Kurulu güçte ise 2 yılda


toplam 6 GW’lık bir artış öngördük. Kurulu güç ve taleple ilgili kabuller aslında fiyat açısından optimist. Yani talep düşük gerçekleşebilir. Kurulu güç özellikle yenilenebilir alanda artabilir. Biz bu varsayımlar dahilinde 2 tane senaryo çalıştık. Birinci senaryomuz kamu santrallerinin fiyattan bağımsız şekilde emre amade oldukları sürece çalıştıkları senaryo. Biz buna 2015 yılı senaryosu dedik. İkinci senaryo ise bu santrallerden kısıt bölgelerinde olmayan, yani Trakya’da olmayan santrallerin serbest piyasa koşullarında çalıştıklarını yani fiyat bağımlı teklif verdiklerini simule ettik. Buna da strateji değişikliği senaryosu dedik. Sonuç olarak 2017 yılında iki senaryo arasında 21 TL’lik bir fark olduğunu görüyoruz. 117’den 138TL’ye çıkan fiyat var. Bu senaryoları çalıştık. İlk bahsedilen engellere nasıl etkileri oldu diye baktık. Bütün bunların fiyata bağımlı olan konuların çoğunda olumlu etkileri olduğunu söyleyebilirim.”

“SON TÜKETİCİ LİMİTİNİN KALDIRILMASI YÖNÜNDE TEKNİK ENGELLER OLABİLİR” Ozan Korkmaz sunumun sonunda şu ifadelere yer verdi: “Risk yönetimi öngörülebilir bir piyasada çok daha iyi yapılacaktır. YEK(Yenilenebilir Enerji Kaynakları) mevzuatına geldiğimizde burada da mevcut durum, piyasada oluşan dengesizlik, maliyetinden üretici tarafın sorumlu olmaması, bunun tüketiciye aktarılması, ancak fiyat riskinin de tedarikçinin üzerinde olduğu mevcut durum piyasada şu anda rasyonel değil. Şu anki kurulu güç büyük bir başarı ama piyasaya olumsuz etkilerini yaşamaya başladık. Eğer önlem almazsak bu durum artacak. Çünkü kurulu güç de artacak, kur da artacak. Dolayısıyla eğer bir şey yapmazsak YEKDEM maliyetinin sıkıntılı noktalarını hissetmeye başlayacağız. Bu nedenle kanun değişikliği söz konusu olabilir. Biz buna yeni YEKDEM ya da YEKDEM2 diyoruz. Piyasa oyuncuları da eğer reddedemeyecekleri bir teklifse buna hayır diyemeyeceklerdir. YEK ile ilgili diğer bir konu da tarifeye yansıtılma konusu. Son olarak da rekabet tarafına baktığımızda son tüketici limitinin kaldırılması yönünde teknik engeller olabilir. Ancak buradaki geçiş koşullarının daha optimum hale getirilmesi de rekabetle ilgili sorununun çoğunu kapatacaktır.”
















Fotoğraflarla ISTRADE 2016





TURKIYE

ENERJI ZIRVESI








Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.