Novologdia Destan覺
May覺s 2013
Önsöz “Kimi insanlar ölerek kahramanlaşır, kimileri ise ölmeden de zaten kahramandır…” İnsanlar ve iblisler arasında yaşanan acımasız savaşları anlatırken, kimi zaman insan ordusunda bir er, kimi zaman ise iblis saflarında bir ateş iblisi oldum. Onları anlatmanın yolunun, onları yaşamaktan geçtiği düşüncesiyle ana karakterle beraber oradan oraya savrulduk ve bu savaşların arasında ailelerin mücadelelerine de tanık olduk. Nopriencu ile beraber destanı yazarken onun gücü vasıtasıyla kendime destanda bir yer edindim. Yeri geldi yaralandık, yeri geldi büyülere esir olduk ama yaşamayı ve halk için mücadele etmeyi unutmadık. Nopriencu’nun dayanıklılığı olmasa destan, belki bu kadar ilerleyemeyecekti. Onun başarıya olan inancı ve gösterdiği gayret, bana, onunla birlikte yeni maceralara atılma şevkini verdi. Kimi yerde o yazdı kimi yerde ben, bazı zaman yazacak kalem bile bulamadık ama anılar, kendisinin kalemden ve kâğıttan daha güçlü olduğunu kanıtladı. Öyle veya böyle Novologdia’nın ilk kitabını yazmayı başardık ve siz değerli okuyuculara sunduk. Umarız hikâyemiz hoşunuza gider ve diğer kitaplarda da sizlerle yan yana olabiliriz. Başta destanın yazımında beni, destekleriyle ve konuya gösterdikleri ilgileriyle yalnız bırakmayan Arstan ve Viserion’a, destanın okuyucularla buluşmasına ortam hazırlayan Taht Oyunları Hayran Forumu yönetimi ve gizliden gösterdikleri ilgi için üyelerine teşekkürü borç bilirim. Maceramıza ortak olmanız dileğiyle.
2
Giriş Bölümü Gün aydınlandı, gecenin lanetini bugünlükte üzerimizden kalktı. Dayanak noktamız artık kalmadı, yurdumuz iblislerin elinde can çekişiyor. Yüce kralımız bu işe arar bir çare ama ne fayda. Güneş gitti mi günümüzden, iblisler alır devri bizden. Her gün yüzlerce ölü, binlerce yaralı. Kalpler kırık, bedenler yorgun. Ruhlar ise bedendeyken bile bizim değildir ki gece bizde olsun. Şehrimiz her gün yağmalanıyor, yakıp yıkılıyor. Bulamıyoruz çare çünkü onlara ulaşamıyoruz. Kendi yurdumuzda esiriz ve böylede kalacak gibiyiz. İşte başlıyor yeni bir savaş daha, Bu kez darbe daha da ağır olacak gibi. Askerler bitkin, cephanemiz yok, Ruhlarımız yoksun, kalplerimiz boş. Kral Mardres’in vefatından önce bir hadise meydana gelmişti. Haber çok hızlı yayıldı, ama cesaretimiz de bir o kadar zayıflamıştı. Kuzey şehrimizde-evet o alınamaz dediğimiz şehrimiz- artık düşmüştü. Ne yapacaktık? Biz ölümümü bekleyecektik yoksa ölüm mü bizi? Ey sevgili çocuklarım, bu cümleler size öğüt olmalı, Siz siz olun dostu düşmanı iyi ayırın, Ama şunu da unutmayın ki, düşman hiçbir zaman uyumaz, kılıçlarla yenilmez, Yenmek isteyen, bilek gücüyle değil akıl gücüyle yenmeyi denemeli. Yoksa sizlerde helak olursunuz!
3
Bölüm 1 27 Ekim MVÖ 12 - Pazar Hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı artık. Karanlığın gelişi bizim için acıların da geri gelmesi demekti. Surlardaki askerler, nöbet değişimi yapıyorlardı. Nöbeti devreden asker ne kadar mutlu olduysa, Nöbeti devralan asker de bir o kadar hüzünlüydü. Çünkü surlarda geceyi geçirmek zordur. Bu gece nöbette olacak olanlar arasında bende varım, Nasıl geçecek hiç ama hiç bilmiyorum. Tek düşündüğüm sabahı tekrardan görebilmek. Elimde bir meşale, surların kuzeyine doğru ilerliyorum. Etrafta delirtircesine bir sessizlik hâkim. Bu gece ay bile etrafta gözükmüyor. Şehir de bugün olabildiğince bir karanlık var, Gerçi bu son yıllarda hep böyle ya hadi neyse, İnsanlar ışığı kapatınca onlardan korunacaklarını düşünüyorlar, Ama nafile, onlar ışık ya da karanlık dinlemezler. Onlar uyumazlar ve de uyutmazlar. Şef Loan Niwerlod, bu gece yapılacakları anlatmak için, Bizim tarafa doğru geliyor fakat bana da ters ters bakmayı ihmal etmiyor. Ne diyeceğini az çok tahmin edebiliyorum, Yine elimdeki kâğıt ve kalemi buradan uzak tutmamı isteyecek. Ama bunun hiçbir zaman olamayacağını o da biliyor aslında. Onunki sadece bir parça umut işte. Meşalemdeki ateşi kuvvetlendirip, aşağı doğru inmeye koyuldum. Çünkü “Kara Orman”a gitme sırası artık bendeydi.
4
Bölüm 2 28 Ekim MVÖ 12 – Pazartesi Sisli bir havada dikkatli bir şekilde ilerliyorduk, Ağaçlar çok sıkı olduklarından bu ormanda hava rutubetliydi. Yanlışlıkla meşalemiz sönecek olsa yeniden yakmak çok zordu. Bunu bildiğimiz için dikkatli ve yavaş yürüyorduk. Karanlık bizi esir alırcasına etrafımızı sarıyordu. Meşalemiz vardı ama böylesine bir karanlıkta ne fayda, Küçük bir ateşböceği gibiydik. Çok ses çıkarmamaya çalışıyorduk ama tabiî ki, Bu da bir hayli zordu çünkü nereye adım atsak ağaçlara ve Uzantılarına çarpıyorduk. Önden Rogde sessizce bize bir şeyler söylemeye çalışıyordu. Yüzünden, onda bir gariplik olduğu açıkça belliydi. Tam yanına yaklaşmayı düşündüğüm sırada Notyuer, Kolumdan tutup geriye doğru çekti ve sonra sessizce, “Buradan çabuk uzaklaşın, Rodge artık iblislerin elinde.” Dedi. Hepimiz bir an tereddüt ettikten sonra hızlıca, Surlara doğru koşmaya başlamıştık. Rodge arkamızdan gelmiyordu, bir an duraksadım ve arkama baktım. Gözleri kıpkırmızı olmuştu ve adeta ters dönmüşlerdi. Elleri ve ayakları garip garip oynuyor, kendi kendine bir şeyler söylüyordu. Tekrardan kendime geldim ve koşmaya devam ettim. Ardımdan buz gibi bir soğuklukta bana doğru geliyordu sanki, Evet, evet geliyordu. Bunlar iblislerdi, eğer surlara yetişemezsem, Muhtemelen bende Rodge gibi olacaktım. Gerçi surlarda kesin çözüm değildi ama hiç değilse bu seferlik onlara, Ruhumu teslim etmezdim ve etmemeye de kararlıydım.
5
Bölüm 3 17 Kasım MVÖ 12 - Cumartesi Malum günden sonra, Birliğimiz bir daha surların ötesine geçmedi. Şef Loan Niwerlod, bizi bir süreliğine, Karargâh nöbetçisi olarak görevlendirdi. Aslına bakılırsa ben karargâh yerine, Surları aşıp iblislerle karşılaşmayı yeğlerdim. Kişiliksiz ve aşağılık insanlar, sıkça uğrardı karargâha. Hep önemli bilgiler getirdiklerini söylerlerdi ama, Bunun öyle olmadığı kısa süre sonra anlaşılırdı. İçeride kahkahalar patlardı ardı ardına, Şaraplar içilir ve savaş naraları atılırdı. İblislerin, artık bozguna uğratılacağı tekrarlanır dururdu. İşte bugünüm de yaşanılan diğer günlerden, Hiç farklı geçmedi. Güneş, yavaş yavaş ilk ışıklarını yeryüzüne, Yansıtmaya başlamıştı. Bu, nöbet tesliminin habercisiydi. Apar topar ön odaya doğru yöneldim. Ieas'a** karşı olan günlük görevlerimi yerine getirmeliydim. Bu gecenin izlenimlerini, ona anlatmaya başladım. Aslına bakılırsa farklı bir şey anlatmıyordum, Her zamanki sıradan bilgilerdi, Fakat sanki ilk defa duyar gibi kayıt ediyordu Ieas. Bu da beni haliyle güldürüyordu. Hatta birkaç defa gülmem yüzünden, Ieas ile atışmıştım bile, Ama bugün kendimi tutmayı zor da olsa başarmıştım. Ieas ile işim bittikten sonra, birkaç kadeh, Şarap içmek için meyhanenin yolunu tutuyordum. Kafamı dağıtmalıydım, dağıtacaktım da. **Ieas: Kayıt görevlisi, defter kâtibi
6
Bölüm 4 3 Ocak MVÖ 11 - Perşembe Karargâh nöbetim nihayet bitmişti. Şef Loan Niwerlod beni tekrardan, Keşif birliğine dahil etti. Gerçi birlik dağıtılmış, Yeni yeni askerler katılmıştı. Notyuer ve Librock'a ne olduğunu, Merak etmiyor da değildim. Şefe bunu sormayı düşündüm ama, Daha sonra bu fikirden vazgeçtim. Şeften bugün yapılacakları öğrenmek için, Yanına doğru gittim. Etrafındaki çaylak askerlere hararetli bir şekilde, Bir şeyler anlatıyordu. Beni görünce bir an duraksadı ve, Beni de konuşmasına dahil etti. "Bakın!" dedi, "Karşınızda gördüğünüz bu askerde, O zalim savaşta bizimle savaşmıştı." diye sözlerini sürdürdü. İlk etapta hangi savaştan bahsettiğini anlamamıştım ama, Kuzey sıradağları deyince bunun, Kargagözü Savaşı olduğunu çıkardım. Bu savaş benim, Greje kapısını görebildiğim tek savaştı. O gün hem taktik hatası hemde yanlış yönlendirmeyle, Savaşı kaybetmiştik. Gerçi iblislere karşı kaç defa savaş kazanabilmiştik ki, Bunu kaybetmiş olalım. Çaylaklar, şefi can kulağı ile dinliyorlardı. Sanki savaşı yaşıyorlardı, Ama onlar o günkü manzarayı görmemişlerdi. Her yer kan gölüydü. O gün hemen ölebilmek herkesin istediği tek şeydi. Çünkü iblisler, genelde kolay öldürmezler. İlk olarak büyü iblisleri ruhumuzu kontrol altına alır ve, Bize türlü eziyetler çektirir. Daha sonra ateş iblisleri eziyet çeken bedenimizi ve ruhumuzu, 7
Ateşleriyle yakarlar. Finali ise çok korkunç olur, kollarımızı ve bacaklarımızı, Bedenimizden ayırırlar ve, Novologdia'ya geri gönderirler. Evet, işte iblisler bunlar. Bu sebeple mağlubiyet sonrasında, Hemen ölebilmek tek isteğimiz olur.
8
Bölüm 5 16 Ocak MVÖ 11 - Çarşamba Görev zamanım artık gelmişti, "Kara Orman"a gidecektik. İblislerin içinden geçip, Ormanın derinliklerine doğru yol alacaktık. Novologdia büyücülerinin yaptığı, Büyülü tozu toprağa dökecektik. Bu görev için altı asker seçilmişti. Büyülü toz, Görünmez bir kalkan oluşturuyormuş. Bu sayede iblisler, kolay geçemeyecekledi, Kara ormanı eskisi kadar. Erzaklarımızla birlikte zûm muskasını da, Yanımıza aldık. Bu muskanın bizi, büyü iblislerinden koruyacağını, Ümit ediyoruz. Hazırlıklar sonucunda ormana doğru hareketlendik, Ve artık iblislere doğru gidiyorduk.
9
Bölüm 6 20 Ocak MVÖ 11 - Pazar Kara Orman her zamanki gibi kasvetliydi. Ağır adımlarla ilerliyorduk, Tozları dökeceğimiz bölgeye çok yaklaştık. Etraf olağan dışı şekilde sessizdi, Aslına bakılırsa sesli olmasını sessizliğe, Tercih ederim. Çünkü iblislerin ne yaptığını fark ederdik. Tek güvencemiz muskamızdı. 25 büyücünün 7 gün boyunca, Harsehn ritüelinde kutsadıkları, Yegane muska. Ama büyü iblislerinden bazıları, Bu muskanın büyüsünü, Kırabiliyorlardı. Dileğimiz onlarla karşılaşmamaktı. Meşe ağaçlarının dibinde, Kuytu bir köşeye gelmiştik. Büyücü Ohsehr'in bahsettiği bölge, Burası olmalıydı. Hem kuytu hem de meşe dibiydi. Greje kapısı ile Leas nehrinin, Kesişiminde olan bu bölge, Aynı zamanda iblislerin ticaret güzergahı idi. Sincaplı orman iblisleri ile aralarındaki, Bu ticaret kimi zaman bize yarıyordu. Çünkü dikkatlerini dağıtıyor, zaman kazanmamızı, Sağlıyordu. Bu iblislerin her zaman özgürlük aşığı, Olmaları sebebiyle Newuense'ye gitmeyi, Reddettikleri rivayet edilir. Ne kadar doğru bilinmez ama, Newuense iblisleri kadar acımasız olmadıkları aşikar. Tozları bu bölgeden itibaren, Batıya doğru ara ara dökmeliydik. 10
Bu sayede bu tozların arasında, Büyülü bir bağlantı oluşacak ve, İblislerin geçişi önlenecekti. Bwolf, tozu dikkatlice döktü, Ve torbanın ağzını kapattı. "Takip edin beni!" dercesine el işareti yaptı. Batıya doğru sürecek olan yolculuğa, Başlamış bulunuyorduk.
11
Bölüm 7 24 Ocak MVÖ 11 - Perşembe Yolculuğumuz devam ediyordu, Ormanın derinliklerinde tozu dökerek, İlerliyorduk. Hava iyice bunaltıcı olmuştu. Rutubetin yanında sıkı ağaçlar ve, Vahşi birkaç hayvanla uğraşmak bizi, Hem yavaşlatıyor, Hem de iblislerle karşılaşma riskimizi, Artırıyordu. Bwolf önde, altıncı torbayı da bitirmiş, Yeni bir torbanın ağzını açıyordu. "Beyler, aradaki mesafeyi koruyun, Sakın arkada kalmayın. Bu bizim sonumuz olur." Herkes Bwolf'un bu dediklerinin zaten, Farkındaydı. Uzaktan, Greje kapısı dolaylarından çığlıklar, Yükseliyordu. Anlaşılan bizden sonra yola çıkan keşif grubu, İblislere yakalanmıştı. Evet yakalanmış olmalılar, çünkü çığlıklarındaki acı, Benliğimize kadar işliyordu. Kardeşlerimizden birazını daha yitiriyorduk. Bu daha ne kadar sürecekti? Yetmez miydi artık bu çile, acı ve nefret? İblisler ve insanlar arasındaki bu savaş, Yüzlerce yıldır neden var? Neden bu kıyım? Doğacak çocuklarımız neden savaşın göbeğinde, Kanlı bir kıyımda doğacak? Çocuklukları kanlarla, cesetlerle geçmek zorunda mı? Vatanımızda esir gibiydik. Özgürlüğümüz yoktu ve böyle devam ederse de eğer, Hiç olmayacaktı da.
12
Bölüm 8 1 Şubat MVÖ 11 - Cuma Kapana kısılmıştık. Her yerden sesler geliyor, İblisler bizi kendilerine çağırıyordu. Etrafımız sarılmıştı, İlerleyemiyorduk. Muskamız yanımızdaydı ama, Yinede güvende değildik. Bir şeyler yapmalıydık, Ama ne yapacaktık. Topu topu altı askerdik, Savaşsak yenemezdik. Bizi bulmuşlardı, Ölümümüz iblislerin elinden mi olacaktı? Bwolf'ta fark etmişti yüzlerimizden okunan, Bu zalim umutsuzluğu. Grup liderimiz o olduğu için, Kendini sorumluluk altında hissediyordu. "Kendinizi iblislere teslim etmeyeceksiniz, Anladınız mı?" diye seslendi hepimize. Cevap veremiyorduk. "Büyü iblisleri garipten bir ses ile, Zihninizi kontrol altına alabilirler. Kulaklarınızı tıkayın." diye tekrardan, Seslendi. Sanki afallamış gibiydik, Etrafta ne olup ne bitiyor, Anlamıyorduk. "Kahretsin! Kaybetmemeliyim sizi!" diye, Söylendi Bwolf. Sanırım ruhumuz, Onlara geçiyordu. Evet, büyüye kapılıyorduk. Ruhumuz iblisleşiyordu. Muska hiçbir işe yaramamışa benziyordu. 13
Etrafım artık bulanıktı. Hiçbir şeyi net göremiyor, Her yer sallanıyordu. Evet, biz iblis oluyorduk!
14
Bölüm 9 – I.Kitabın Sonu Haziran MVÖ 11 Gözlerimi zar zor açabildim. Etraf pek seçilmiyordu ama, En azından nefes alıyordum. Koşuşturan bir sürü insan, Biri sağa öteki sola gidiyor. Nedir bu karmaşanın sırrı? Doğrulacak kadar bile dermanım yoktu. Daha önce görmediğim biri, Başucumda bekliyordu. Elinde bir şey vardı ve, Onu sürekli bana yaklaştırıp uzaklaştırıyordu. Konuşamıyordum, konuşmaya çalışıyordum ama, Olmuyordu. Ben neden konuşamıyordum? Sebebi neydi? Kelimeler ağzımda yuvarlanıyor ama, Tek bir tanesi bile dışarı çıkamıyordu. Ağlamalar ve sızlamalar duyuyordum, Çığlıklar dört bir yandan yankılanıyordu. Başucumda bekleyen kişi, Elini alnıma koydu ve birkaç cümle fısıldamaya başladı. “Ae niegres dû oekraje, min spiale duéve âûgersale, Dum vôlemean, ea dim keâlîmer.”(Aey niyegres diu yokraj, min sipeyl düyev oeygerseyl, Dum völemen, ea dim keyalimer.){Okunuşu} Dediklerinden bir şey anlamıyordum. Kullandığı, Novologdia lisanı değildi. Nereliydi bu kişi? Buraya nasıl geldi? Aklımda türlü sorular vardı ama, Cevapları yoktu. Sağdaki büyükçe kapıdan birileri içeri giriyor ve, Teker teker yataklarda yatan herkese bakıyorlardı. Kapıdan Bwolf’ta girmişti, evet bu kesinlikle oydu. Ona seslenmeye, buradayım demeye çalışıyordum. Ama o beni duyamazdı. 15
Belki kontrol esnasında o beni görebilirdi. Evet, tek umudum buydu. Bana neler olduğunu, neden burada olduğumu, Anlatabilirdi. Bwolf önce şöyle bir etrafı süzdü, Sonra elindeki notları teker teker kontrol etti. Bir şey aradığı belliydi. İlk başta biraz tedirginleşti ama sonradan yüzünde, Bir gülümseme belirdi. Sol tarafındaki askere dönerek, bir şeyler fısıldadı. Asker kafasını çevirdi ve etrafı taramaya başladı. Askerle göz göze gelmiştik. Bwolf’a döndü ve beni işaret etti. Bwolf, beni görünce gülümsedi ve, Yanıma doğru yöneldi. Önce ayaklarıma dikkatlice baktı, Yüzü biraz asıldı ama kısa sürede toparlandı. Sebebini merak etmiştim aslında, Bu arada sabahtan beri bir şeylerin ters gittiğini, Hissediyordum. Her yerim sargılıydı ve bacaklarımla pek iletişim kuramıyordum. Birkaç kıpırdatmayı denedim ama olmadı. Sol kolumda da aynı şeyi yaşıyordum. O da kıpırdamıyordu. Sadece sağ kolum benimleydi, ona hükmedebiliyordum. Bwolf, yavaşça yüzüme doğru eğildi ve fısıldadı. “Merak etme sevgili dostum, her şey bir gün düzelecek. O zamana kadar burada dinlenecek ve iyileşeceksin.” Bwolf’a ayaklarıma ne olduğunu sormak istiyordum ama, Konuşamıyordum. Göz hareketleriyle bu sorumu anlatmaya çalıştım. Başta anlamadı fakat daha sonra ayaklarıma baktı ve, Huzursuz bir şekilde tekrar eğildi. Hüzünlü bir fısıldama ile, “Ayaklarını dert etme. Yakında iyileşecekler.” Söylediklerine pek inanmıyordu aslında, Sesinden belliydi. Zor konuşuyordu. 16
Benden bir şey saklıyordu ama, Daha fazla yanımda kalamadı. Ayağa kalktı, elimi sıkıca tuttu. “İntikamınız alınacak dostum, bunu unutma!” dedi. Sözlerini bitirince yanımdan hızlıca ayrıldı. Bwolf ne intikamından bahsediyordu pek anlamamıştım ama, Bildiğim tek şey hiç iyi bir durumda olmadığımdı.
17