kanıt kader sayısı

Page 1

KANIT Düşünce Kültür Sanat

Tasarım: T sanat

Sayı 4 KADER

İMTİYAZ SAHİBİ& YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ

AHMET ŞAMİL KAAN ahmetsamilkaan@gmail.com kanitdergi@gmail.com tyayin.com/dergimiz facebook.com/dergimiz twitter.com/dergimiz @dergimiz #dergimiz @ahmetsamilkaan

#dergimiz hakkında

YAYIN İDARE MERKEZİ İrfan baştuğ cad. No: 188 03123476816 BASIM TARİHİ: 04/2016 BASIM YERİ: SEMİH OFSET Sebze Bahçeleri Caddesi (Büyük Sanayi Sitesi) No:103, Zübeyde Hanım Mh., Ankara 0312 341 4095 www.semihofset.com.tr

• #dergimiz basın ahlak ve etik ilkelerine, insan onuruna ve Allah’ın cc koyduğu kurallara saygı duyar. • Vicdani ve ahlaki değerleri öteleyen hiçbir unsur #dergimizde yer bulamaz. (gözümüzden kaçar başka) • Kadının güzelliğini, çocuğun masumiyetini istismar eden hiçbir reklama yer vermeyiz. Tek kişi kalsak da sözümüz bitene kadar susmamaya ahdettik, azmettik. • #dergimizin fiyatı içeriğinin ve emeğinin karşılığı değil, matbaa ve kağıdın bedelidir. Ecrimizi O’ndan beklemekteyiz. • Bu dergi Türk pediatri derneğinden, nöroşirurji derneğinden, woswos sevenler kulubünden onay istememiştir. • #dergimizde beğendiklerinizi aleni, beğenmediklerinizi özelden söylerseniz fena olmaz. :D • Her zaman ciddi olmak bünyeye zarar verebilir. Olmadık esprilere hazır olun.


İçindekiler

56

Dosyada neler var Kader nedir? Allah’ın bilgisi nedir? Allah benim ne yapacağımı biliyor mu? Biliyorsa neden yarattı? Bilmiyorsa öyle Allah mı olur. Kader, serbestlik midir, zorunluluk mu? Allah’tan şerr gelir mi? Fakirlik kader midir?

Mükemmel fiil failini unutturur

50

ŞİİR Sırça şiir Tekvir Şairin kimliği

61 60 65


39

Tek sayfada özet

72 66

öykü

HAYATA UZANAN KAVRAMLAR Rızk ve nimet

MEKTUP Kök

kardeşliği

Sevgili dost... Tuncer Namlı

62

43

54 55 feyz duvarı

80


BAŞLARKEN Editör Aziz okuyucu. Öncelikle aciz kaldığımızdan yüzde yüz emin olduğumuz bir konuda laf söyleme cüretkarlığı gösterdiğimiz için üzgünüz fakat artık Türkiye bu erdemi gösterenlerin çoğunlukta olduğu bir ülke olmaktan çoktan çıktı. Futbol yorumcularının bile din hakkında konuştuğu bir ülkede, dini hakkında bilgisi ve fikri olanların artık bildiklerini paylaşmasının zorunluluk arz ettiğine inanmaktayız. Kader bugüne kadar bizlere sorulan en ağır en yoğun sorulardan olmuştur. Buna hakkıyla cevap verebilecek denli kendini, hayatı, Kur’anı, sünnetullahı okuyan çok az insana rastladık. Onlar da işi sadece din boyutundan algılayıp açıklamaya çalıştıklarından yeni neslin insanı çileden çıkarırcasına sorgulayan yapısı karşısında aciz kaldığını gördük.

KANIT|KADER| 4

Malumumuz bu derginin var oluş nedeni bugüne kadar söylenilenleri bugün herkesin anlayacağı dilden söylemek. Suyun uykudan kaldırma kuvvetini, piknik ateşinin orman yangınına neden olabileceğini söyleyerek prim yapma gibi bir iddiamız da yok. Herkesin sorduğu sorular için herkesin anlayabileceği cevaplar yazmak istiyoruz. Kader bu soruların en derini ve en çetrefillisi. Burada bizim söyleyeceklerimiz asla tek doğruymuş gibi alınmamalı ve sunulmamalı. Diğer kardeşlerimizin temas edemediği bazı noktalara temas etmiş olabiliriz. Bu sayede bir insanın zihni aydınlanırsa bunu bahtiyarlık kabul ederiz. Konu çok ağır olduğu için usul ve üslubdaki hatalarımızı engin hoşgörünüze emanet ediyoruz. Geri dönüşler, ara açıklamalar mecburen diğer konulara göre çok çok fazla. Şimdiden hakkınızı helal edin.


Kader, hakkında konuşulması değil susulması emredilen kavramlardandır. Fakat ne yazık ki bu emre hiç kimse riayet etmediği için biz de kaderi düşünmekte, soruşturmaktayız. Bununla beraber her insan hayatının bir döneminde kader hakkında düşünmüş, neticesinde ya gerçeği görüp idrak etmiş ya da kandırılmış bir şekilde kadere inanarak hayatına devam etmiştir. Kader, o kadar önemlidir ki tarih boyunca İslam toplumları bu olguya verdikleri cevaplarla ayrışmışlar, birleşmişlerdir. Sadece kader hakkındaki farklı görüşlerden dolayı kelami mezhepler türemiştir. (örnek: kaderiyye= kader diye bir şey yoktur diyenler; cebriye: her şey Allah tarafından belirlenmiştir, biz sadece bize verilen rolü oynarız. vs. )

Peki zamanında hakkında bu kadar farklı görüşler üretilen bir olguya biz ne yapacağız ki insanlara bir faydamız olsun. Yapacağımız kısaca şu: Kader’in anlamını açıklamak. Kur’an’da kullanıldığı yerleri göstermek. Peygamber efendimiz ve sahabenin uygulamalarından bahsetmek. Kader hakkındaki görüşlere kısaca değinmek. (gerçekten çok kısa). Sonra kaderden ne anlamamız gerektiğine dair görüşlerimizi belirtmek. Bu sayede doğru ve tutarlı bir kader anlayışımız olacağını ümit etmekteyiz. Kaderi, kudret elinde bulunduran Allah cc olduğu müddetçe burada ya da başka yerde kader hakkında yazılanların herhangi bir kıymeti yoktur. Fakat iyi anlayıp, sorularımızın cevabını bulabilirsek, imanı-

mız kötü niyetlilerin algı ve zihin operasyonlarına maruz kalmaz. Bu da bizim bahtiyarlığımız olur.

KANIT|KADER| 5


KADER NE DEMEK? ‫قدر‬

Kader; Arapça k-d-r ( ) kökünden gelmektedir. Bir şeyi ölçülü yapmak, ölçü koymak demektir. Türkçeye çok fazla kelime veren bir köktür. Bu kadarı da fazla dediğimizde kadar kelimesi bu kökten gelir. Bu da mı kader dediğimizde kader bu kökten gelir. Kudret; güç, erk manasında bu kökten gelir. İktidar, seçimlerde sıkça kullanılan bu kavramda kader kökünden gelir. Gücü elinde bulundurma, yönetme manasındadır. Mukadder, olacağı muhakkak olan şey manasında kullanırız biz. Takdir, bir şeyin kadarını belirlemektir. Ne kadar olacak, hangi kader olacağına da takdir diyoruz.

Kader kavramı mukadder kadir

takdir

muktedir

iktidar

kader

kadar

Görüldüğü gibi çok fazla ilişkide olduğumuz, dilimizin her alanında kullandığımız bir kök kader. Bu şunu da haber veriyor bize. Kader ve türevleriyle hayatımızda çok fazla muhatabız. Kader, ölçü, kuvvet, kudret gibi manalara gelmekle birlikte, Kur’an-ı Kerimde, bir şeyi ölçülü yapma, hesabı olma, bir programa dahil olma anlamında kullanılmıştır. Biz her şeyi bir kader ile yarattık ayetini bunun için, yaratırken her şeyi en ince ayrıntısına kadar hesapladık, programladık şeklinde anlıyoruz. Mesela Dünya kendi etrafında 24 saatte dönecek (küsüratı var ama ne yapalım). İnsanın kanatları olmayacak, kuşların da beyni. KANIT|KADER| 6

Aslanlar ormanın kralı olacak; güneş gündüz, ay gece çıkacak… Bunların hepsi birer kaderdir. Bu manada Allah’ın ölçü ve ayarı olan kadere inanmamak küfürden ziyade körlüktür. Işığa gözünü kapatıp, körlükle gurur duymak akıl alır bir şey olmasa gerektir. Bizim esas meselemiz ise insanın kaderi denilen olgudur. Son derece yaygın bir şekilde halk nezdinde itibar bulan şu inanç. Allah insana bir kader yazmış ve insanlar o kaderde yazıldığı şekliyle yaşıyor.


DOSYA Ahmet Bayraktar Farklı ifade edilmekle birlikte kaderle ilgili sorunların kökeninde bu soru yatmaktadır. Herhangi bir babayiğidin tek kalemde verebileceği bir cevabı yok bu sorunun. Öncelikle bunu kabul etmemiz lazım. Fakat işin kolayına kaçıp “sus otur yerine” mantığını doğru bulmadığımızı da belirtelim. Neden? Çünkü insan tek boyutlu, sadece kendinden ibaret bir varlık değil. Nefsi, ruhu, iradesi, aklı, hafızası, hissiyatı, evveliyatı, tarihi, hukuku, dini olan bir varlık. Bu kadar girift bir yapıyı tek bir cümlede özetleme iddiası gerçeklikten uzaktır elbette. Ne yapacağız peki, öncelikle elimizdeki bilgileri bir gözden geçirelim. Allah her şeyi bilir. Evet. Allah’ın geleceği bilmemesi, geçmişi unutması vb. insana has yargı ve hükümlerin tamamından uzaktır. Allah zaman ve mekân ötesi bilir. Evet. Bugünü Allah bilir yarına kerim türünden bir ifade Allah’ı tanımamaya yorumlanır iyi niyetle. Yoksa bu türden bir söz kişiyi dinden çıkarmaya yeter. Allah’ın bilgisi zaman ve mekan gibi sınırlamalardan münezzehtir. Allah her şeyi, her yeri, her zamanı bilir. Çünkü yaratanı odur. Bilinmeyen bir şey yaratılabilir mi? İnsanın eylemleri zaman ve mekan ile etkileşimlidir. Onun dışında gerçekleşemez. Evet.

Allah insanın ne yapacağını belirlemiş midir yoksa insanın ne yapacağını belirleyen kendisi midir? KANIT|KADER| 7


Beyin kardeş, bak burada bir şeyi karıştırıyoruz. Bizim bilmemiz ile Allah’ın bilmesini anlayamayız, anlatamayız. Sen en iyisi biraz oku dergiyi. Soruna çok güzel, kapsamlı ve mantıklı cevap geliyor. Bu kadarcık bir balonda ben istesem de veremem zaten cevabını.

Kalp kardeş, ben merak ediyorum. Şimdi mesela Allah cc her şeyi biliyor, ne olacağını biliyor, kimin cennete cehenneme gideceğini biliyor madem, bizi niye yaratıyor ki? Herkesi bildiği yere götürseydi. Bu dünyada çile çekmemizin mantığı ne?

Bu üç sarsılmaz yargı ve bilgi karşısında insanın konumu ve durumu nedir? Biraz düşünelim şimdi.

Niyetim, kaderimin bir parçasıdır. Yaptığım işin neticesini belirleyebilir.

Kader dediğimiz olguyla burada tanışıyoruz. (bu cümlede kader, insanın güç ve iradesi dışındaki zorunlu ve belirli durum anlamındadır). Şimdi kaderimizle alakalı bazı kesin hususları belirleyip belirsizlere buradan yürüyelim.

Kimse hangi anne-babadan doğacağını bilmez, belirleyemez. Evet. Kimse, ırkını, cinsiyetini, doğacağı yeri bilmez, belirleyemez. Evet. Kişi, değiştirmeye ve oluşturmaya gücünün yetmediği hiçbir şeyden sorumlu değildir. Evet, doğru. Kimse ne yapacağını bilemez, belirleyemez. Evet mi hayır mı? Doğru mu yanlış mı?

Evet, belirleyemez. Ben yarın

ne yapacağımı belirlemek istiyorum fakat bazen şartlar öyle bir üstüme geliyor ki bütün planlarım alt üst oluyor.

KANIT|KADER| 8


Hayır, belirleyebilir. Ben şu an

dergi okumaya karar verdiysem bunu gerçekleştiriyorum. Biri beni çağırsa, kalk git, okuma dese, ben ona uymak zorunda değilim. Canımın istediğini yaparım. Kimse de bana şunu yap diyemez. Ben uymayı kabul etmedikten sonra hiçbir emrin benim üzerimde geçerliliği yoktur.

İkinci durum ise kişinin sorumluluk alanının başladığı noktadır. Şu anda ben bilgisayar tuşlarına basıyorsam, siz sonrasında bunu okuyorsanız, bu işi yaparken harcadığımız gücün ve taşıdığımız niyetin bize bir dönüşü olacaktır. Yazanın niyeti “belki bir kişinin doğru düşünmesine ve İslam’dan zevk, lezzet almasına vesile olurum” ise, bu niyetinin ve niyetin gerçekleştiği her insan için de sevabını (Allah tarafından verilecek karşılığı) alacaktır. Yazanın niyeti derginin daha çok beğenilmesi, satılması ve sahibinin daha çok para kazanması ise bu durumda dünya sevabı (karşılığı) olacak, ahirette bir karşılığı (sevabı) olmayacaktır..

O zaman ne oldu? Aynı duruma iki farklı cevap vermiş olduk. Birinci cevabımız zorlayıcı kader grubuna girmekte ve insanın bu türden bir

kader, takdir, zorlayıcı karar karşısında sorumluluğunun olmadığını bilmekteyiz. Allah adil-

dir, rahmandır. Kimseyi cehenneme götürecek ameller işlemeye mecbur bırakmaz.

Kaderin bir boyutu: yaptığım iş, taşıdığım niyet. Yani. Sorumluluk alanıma etkin olarak katılan en önemli unsurlardan bir tanesi benim niyetim. Herhangi bir işe karşı içimde taşıdığımız amaç, kasıt, niyet (ne derseniz) benim o işten alacağımız sevabı etkiliyor. Evet. Allah kimseye gücünün yetmediği bir şeyden dolayı sorumlu tutmaz. Bakara 286.

Bak, bu mantıklı. Gücümün yettiğinden sorumluyum. Değiştirmeye ya da oluşturmaya gücümün yetmediği hiçbir durumdan Allah cc beni mesul tutmayacak. Ayet var değil mi bu konuda.

KANIT|KADER| 9


Sorumluluk söz konusu olduğunda elimizde çok net bir bilgi var.

Bu nida tarih boyunca insanları en çok ayrıştıran, kavga ettiren, tekfir ettiren soru olmuştur. Şimdi bu sorunun cevabını daha önce hiç düşünülmemiş bir noktadan, bakılmamış bir pencereden açıklamaya çalışacağız.

mın renginden, ırkımdan, tenimden, annemden-babamdan sorumlu değilim. Allah cc bana sen niye doğru düzgün anneden, baban doğmadın diye bir soru sormayacaktır. Akıl-mantık var.

(Not: böyle ciddi ve soyut bir konuyu bir çırpıda iki sayfada özetleyemeyiz hak verirsiniz ki. Lütfen biraz sabır ve dikkat gösterelim)

Gücüm yetiyorsa, imkanım varsa sorumluyum. Yoksa ister kader ister başka bir şey olsun, sorumlu değilim. Saçı-

Şimdi aynı akıl mantığı kullanarak şu soruya da cevap bulmamız gerekiyor. Eğer gerçekten be-

nim hareketlerim önceden bilinip tayin ediliyorsa o zaman sorumluluk nerede kaldı ey ahali!!!

Öncelikle Allah’ın bilgisi ifadesini önümüze alalım. Onu da ince parçalara bölüp öncelikle bilginin ne olduğunu iyice zihnimize yerleştirelim. Bilmekten ne kastettiğimiz bellidir. 2 kere 2 dört eder bir bilgidir. Ali okula gitti de hakeza. Ali okula gidecek nedir peki? Ali okula gidecek dedikten sonra Ali bunu duyup okula gider ya da gitmezse hüküm değişir mi?

Vira bismillah. Başlıyoruz. Öncelikle bilginin ne olduğunu bilmek için bilenin kim olduğunu ve nasıl bildiğini bilmemiz gerekiyor.

Bak önemli Beyin! Bizim bilgimiz durağan (statik) bilgiymiş. Ben bir şeyi biliyorum diye, bildiğimde herhangi bir değişiklik olmuyor. Mesela 2+2=5 diye bilsem ben, bu 4 olduğu hakikatini değiştirmez. Ben iki elmanın yanına iki elma daha koyup burada beş elma desem de dört elma vardır dokuz elma var desem de. KANIT|KADER| 10

E tabi ki. Başka ne olacaktı ki.


Ahmet, iki kere ikinin dört ettiğini biliyor, cümlesinde bilen bilinen ve nasıl bildiği gayet açık ve net. (mi? bakalım). Eğer Ahmet bunu ezberlemediyse dört kere dördün kaç ettiğini de bilmesi lazım. Ahmet 2x2 ve 4x4 işlemlerini biliyorsa Ahmet “matematik biliyor” demektir. En azından bu işlemleri yapacak kadar. Öyleyse biz bilgiden, özellikle de bizim bilgimizden bahsederken olması bizce kesin ya da olmuş bir şeyin zihnimize kavratılmasından bahsediyoruz. İki kere iki ben bilsem de bilmesem de dörttür. Buna durağan bilgi de diyebiliriz. Bilenin bilmesiyle bilginin değişmediği bilgi. [dur kardeşim. Nefes al. Sakin ol. Açıklayacağız.] Herhangi birisinin gücü, dördün sayı doğrusundaki yerini değiştirmeye gücü yetmeyeceği için biz insanlar var oldukça 2x2 yi dört bileceğiz. Ve dört bundan hiçbir zaman gocunmayacak. Kainattaki çoğu bilgi için aynı şeyi söyleyebiliriz. Birisi öğrendi diye o şey hakikatini, mahiyetini, boyutunu değiştirmez. Kişi bilerek kendi zihin dünyasına katkıda bulunur. Bilinen şey [özellikle şey kelimesi kullanılıyor burada] hiçbir zaman bilene karşı konum ve durum değiştirmeyecektir. 2x2 her yerde her zaman dörttür. Bu bizim bilgimizin en kısa ve kestirme ifadesidir.

Bizim için bilgi, olması kesin ya da olmuş bir şeyin zihnimize kavratılmasıdır.

Burası anlaşıldığına göre geçelim Allah’ın bilgisine. Öncelikle şunu kavrayabiliyoruz. Bizim zihnimiz bilerek bir şeyi yaratamaz. Bir şeyin zihnimizde oluşması onu gerçek dünyada görülür hale getirmez. Onu gerçekleştirmemiz gerekir. Bilgisayardaki görüntünün çıktısı olmadan nasıl ki bir hükmü yoksa, bizim zihnimizdeki düşünce ve planlarında yazı, çizim, anlatım, vb. işlemlerle gerçekleştirilmediği takdirde herhangi bir reel değeri yoktur. Gerçekleştirmek için ayrıca işlem yapmamız gerekir. Eğer biz Allah’tan cc ve onun bilgisinden bahsedeceksek öncelikle şunu kabul edeceğiz. Bizim zihin dünyamıza ait herhangi bir kavram veya düşünce, O’na dair bir şeyi kesin ve net olarak yansıtmaktan acizdir. Dolayısıyla bilgi dediğimizde biz kendi bilgi şeklimizden, bildiklerimizden bahsederiz. Allah’ın bilgisi dediğimizde de mecburen kendi bilgimizle Allah’ı anlamaya çalıştığımız için daha baştan 3-0 yenik duruma düşeriz. Allah’ın bilgisinden bahsediyorsak eğer önce Allah’ı bilmemiz gerekiyor. Onun vasıfları anlatılırken bize şu öğretilmekte. O her şeyi bilen, her şeye gücü yetendir. Bir şey o ol dediği anda oluşur. Bir şeyin olmasını istediği anda ol der ve olur.

KANIT|KADER| 11


Doğru aslında. Bizim bilmemiz bir şeyi değiştirmiyor. Allah’ın bilgisi ise her şeyi değiştiriyor. Birbirinin tamamen zıttı yani.

Şimdi bir sonraki adıma geçiyoruz. Benim eylemlerim ve Allah’ın bilgisi arasındaki ilişki. (buradaki ben herhangi birisi anlamında) Sıkça dillendirilen bir örnektir. Öğretmen öğrencilerinin sınavdan kaç puan alacağını bilir fakat yine de sınav yapar. İşte Allah cc da kullarının ne yapacağını bildiği halde sınav yapar. (Ha şimdi ben de bunu yedim sustum yani öyle mi? Görünüşe bakılırsa hiç kimse yemiş susmuş gibi yapmıyor) Biz bu örneğe karşıyız. Öğretmenin öğrenci bilgisi ile Allah’ın kullarına olan bilgisi asla aynı değildir ve kıyas da edilmez. Neden? Öğretmen ve öğrenci sonradan karşılaşmışlardır fakat Allah kulunu kendi yaratmıştır. Öğretmenin öğrenciye dair bilgisinin onların üzerinde değiştirici ya da belirleyici etkisi yoktur fakat Allah’ın bilgisi eşya üzerinde kesin belirleyicidir. Öncelikle anlayabileceğimiz bir noktadan başlayalım buraya. Bizler, kontrol edildi-

KANIT|KADER| 12

Tam anlatabilir miyiz, anlayabilir miyiz, bilmiyorum Kalp kardeş. Ama söylediğin doğru. Iyi anlamışsın konuyu şu ana kadar. Tebrikler.


Şöyle Beyin kardeşim. Mesela sen güneşin hesaplanan vaktinden önce ya da sonra doğduğunu gördün mü? Yok. Çünkü o kaderine mecburdur. Her gün kendisi için belirlenen vakitte kainatın belirli noktalarına ışığını verecektir. Ama insan öyle değil. İnsana Allah emir verir fakat insanlardan bazısı uyar bazısı uymaz. Dolayısıyla her insan seçimlerine göre kendi kaderini oluşturur. Seçemediği durumlarda da mesuliyet kalkar. Mesela birisi ölecek kadar acıktı, susadı. Haram bir şey yiyip içerek yaşamaya devam etse günaha girmez. Yapacağı bir şey yok çünkü. Mecbur.

Ha! Tamam. Teşekkürler.

ğimizi bildiğimiz zamanlarda, serbest olduğumuz zamanlara nispetle daha temkinli davranırız. Örneğin başında müdürün olduğu bir devlet dairesinde memurların tutumu ile müdürün izinli olduğu bir gündeki davranışları aynı olmaz. Bizler de her şeyden önce Rabbimizin bilgisinden haberdar olmadığımız için tavırlarımızda takvaya ek herhangi bir tutukluk ya da temkinlilik söz konusu değildir. Allah’ın bizim hakkında ne bildiğini bilmediğimizden rahatça ve özgürce seçimlerimizi yapabiliyoruz. Elde var 1: Allah’ın bilgisini bilmediğimiz için özgürüz. Kendimizi özgür hissediyoruz. Şimdi daha çetrefilli ve zihin gücü isteyen bir soruya geliyoruz, lütfen iki fındıkla zihninizi ateşleyin. Allah’ın kaderi (eşyanın sünneti ve fıtratı) ve kaderimiz (yaşam rotamız) hakkındaki bilgisi nedir, nasıl anlamamız gerekiyor bunu?

KANIT|KADER| 13


Bu konuda verilebilecek en güzel örnek bilgisayar sistemleri ve programlarıdır. Şimdi bilgisayarlarımızı ve akıllı telefonlarımızı düşünelim. Üretici firma tek bir yazılım üretir. Buna rağmen her kullanıcı farklı ürün tecrübelerine sahiptir. Kimisi dikkatli kullanır, beş yıl gider; kimi hor kullanır altıncı ayında hata vermeye başlar. Herkes aynı ürünü kullansa bile herkesin tecrübesi zaman içerisinde farklılaşır. İşte Allah’ın kaderi dediğimizde de bir nevi yazılımları standart ürünlerden bahsetmiş oluyoruz. Eşya donanım olarak yaratılmış, onun nasıl hareket edeceğine dair kurallar da kader olarak programlanmıştır (Atılınca yere düşmeyen taş yoktur ). Dünyanın kaderi kendi etrafında, güneşin etrafında dönmektir. Bu mecburi kaderdir. İnsanın durumu ise daha karmaşıktır, onunkine de seçimli kader demeyi tercih ediyoruz. Seçimli kader ne demektir? Herhangi bir ihtimale karşı farklı programların oluşturulabildiği, interaktif olarak oluşan ve gerçekleşen kader. Bunu kısaca şöyle gösterelim.

O zaman açıklayalım. İşte bu denklemin bu kadar çözümü var. Kadar dedik değil mi. Kadar yerine kader koyun bir şey fark eder mi? Hayır. Allah’ın kaderi deyince işte biz bu çokluk içindeki tevhidi anlıyoruz. Tek bir sistem içinde kullanıcı iradesi oranında çözüm yolu çıkmasını. Hepimiz Allah’ın kaderi ve iradesinde hareket ettiğimiz halde amellerimizin farklı olmasını... Bir insanın kaderi nedir diye sorduğumuzda bu pencereden bakıp öyle cevap vermemiz gerekiyor. O Kişi, neyi seçerse onun kaderi odur. Dolayısıyla bir kişinin gerçekleşen bir kaderi vardır fakat bu bir sayısız ihtimaller arasından seçilmek suretiyle gerçekleştirilmiştir. İnsanın hayatı boyunca trilyon ihtimalli davranışı ve durumu vardır. Hepsi de o insanın kaderidir. Allah’ın kader yazmasından biz dolayısıyla şunu anlamayacağız. X falanca yerde doğacak. Annesi şu olacak. Babası bu. 3 yaşında kaza geçirip felç kalacak. Okula gidemeyecek. Üzülecek. Ya da. XX falanca yerde doğacak. En güzel okullarda okuyup en paralı işlere girecek. Dünyada hiçbir sıkıntı çekmeyecek.

1 22 333 4444 55555 666666 Böyle bir merdivende 6ya ulaşmanın kaç yolu var diye sorulsa bize kendimizi bir anda ygs’ye girmiş zannedip stressin tavanına topuk vururuz. Kısa yoldan söyleyelim 720 yolu var. İyi de bunun kaderle alakası ne diye mi soruyorsunuz içinizden. KANIT|KADER| 14

Beyin kardeşim. Alnımız değil bütün kainata kodlanmış bir düzen, kader, sistem var. Dere yatağında akan bir suyu düşün. Yataktan çıkamaz fakat o dere içinde her yere gidebilir. insanında sınırları var ve o sınırlar içinde özgür. Zorlama anlamında bir kader varsa bile insan bundan mesul değil demiştik hatırladın değil mi. Esas mesele de bu


Allah cc bize hiçbir yerde bu türden bir yazgıyı doğrulayacak bir kader anlayışı vermemiştir. Aksine kader ihtimaller kombinezonudur. Mesela X ankara’da 21 Temmuz’da doğarsa …. Olacak. 7 yaşında 13 mart’ta sokağa 20.00 da çıkarsa … y yi görecek. 21:00 da çıkarsa z’yi görecek.... Ve benzeri. Bizim kaderimiz bu şekilde yazılmıştır ve her bir ihtimal de Allah tarafından yaratılmıştır. Peki bu doğru bir kader algısı mıdır hayır. Yani kendi kendimizi mi yalanladık hayır. Evet ne peki? Şu. X ler olarak bizim kaderimizde herhangi bir zaman ve yerde kesin ve net olarak belirlenmiş “kesin olaylar” vardır ve çok nadirdir. Kader denklemlerimiz hep matematikteki gibi değer verme sistemiyle çözümlenir. Verilen bu değerlerin ne olacağına dair iradenin önemli kısmını Rabbimiz halife olarak bize bırakmıştır.

Alnımızda yazılı neyse o olmuyor mu şimdi Kalp?

KANIT|KADER| 15


Fakirlik ya da zenginlik kader midir Allah’ın belirlemesi anlamında hayır. Sünnetullah çerçevesinde bazı sebeplerin sonucu anlamındaysa evet. Yani kişi çalışırsa da zengin olabilir, çalışmadan da. Helal ya da haram bütün yollar kişinin önündedir. Kişinin düşünce yapısı da zengin ya da fakir olduğunu belirler [Nasıl yani?]

Allah cc bütün kainat için bir fıtrat belirlemiştir. Eşyanın fıtratını bilim olarak, bizim fıtratımızı da ahlak olarak kodlamıştır. Bilim olmadan kainatı anlamak ve onunla yaşamak nasıl mümkün değilse, ahlak olmadan insanla yaşamak da asla imkan dahilinde değildir. Konumuz sapmadan tekrar sadede gelelim. “Ne yani şimdi, bugüne kadar bize öğretilen kader anlayışı yanlış mıydı”? Şahsen bugüne kadar kader adına yazılan metinler arasında asla mantıklı bir çözümleme göremedim. Kimisi insana boyunu aşan bir rol verirken kimisi de onu unufak etmekten çekinmeyen bir dil benimsemekteydi. Kader adına konuşanların yazdıkları ile Allah’ın ve Resulünün söyledikleri arasında direkt bir bağ da kuramadım. Rabbimiz Kur’an’da, elçisi sahih hadislerde insanın sorumlu, özgür bir varlık olarak bize bildirirken emeviler sonrası İslam düşüncesi insanı ezmek suretiyle hiçleştiren, otoriteyi ilahlaştıran yeni bir mecraya kaymıştır. Tamam, açık yazalım biraz daha. Allah cc kullarına değer verdiğini, onlar için alemi yarattığını söylemekte iken hicri 200lü yıllardan itibaren insanın hiçliği ve acizliğinden (Allah karşısında değil ama toplum içinde) dem vuran bir akım türemiştir. Bunun doğal neticesi olarak da süper insanlar (diğer insanlar

KANIT|KADER| 16


Afrika’da sadece günlük yiyeceğini elde eden insanlar kendilerini fakir görmüyorlar. Bankada milyon dolarlarını seyredenler ise servetlerini kaybetme korkusuyla uykularını kaçırabiliyorlar. Neyim yok sorusuna cevap arayan kişi fakir olduğuna, neyim var sorusuna cevap arayan kişi ise zengin olduğuna ikna olacaktır.

Allah cc bütün kainat için bir fıtrat belirlemiştir. Eşyanın fıtratını bilim olarak, bizim fıtratımızı da ahlak olarak kodlamıştır. Bilim olmadan kainatı anlamak ve onunla yaşamak nasıl mümkün değilse, ahlak olmadan insanla yaşamak da asla imkan dahilinde değildir.

gibi aciz olmayan, menkıbeleri olan, damgalı evliya) insanların zihin dünyalarına sokulmuştur. Kader dedik nerelere mi girdik? Haklısınız, fakat ne yapalım ki gerçek bu. Kader sadece kader mevzusundan ibaret kalmadı İslam dünyasında hiçbir zaman. Zalim zulmünü kaderle örttü. Zengin, haramını kaderle temizledi. Fakir, tembelliğini kaderle perdeledi. Her derde deva, her salataya malzeme bir kader anlayışı ile karşı karşıya bırakıldık. Gerçek kader nedir mi peki? Kimse bilemez. Bizim yazdıklarımızda bizim kitabullah ve sünnetullahtan tefekkür ve tahlil ettiklerimizden ibaret. Biz nasıl mı anlıyoruz kaderi? Şöyle. Derin nefes, üç kulhu, bir elham. Allah kainatı bir kader üzerine yaratmıştır.

(‫)إِ َّن ُك َّل َش ْي ٍء َخلَ ْقنَاهُ بَِق َد ٍر‬ Kamer 49

Fizik, matematik, coğrafya, yer ve gök bilimlerinin tamamı bu kaderin tezahürlerini ve sistematiğini inceler. Eşyanın kaderi itaat üzerinedir. Hiçbir gezegen ya da yıldız yörüngesinden çıkmaz, çıktığı anda yok olur.

KANIT|KADER| 17


İnsan bedeniyle madde ruhuyla can olması hasebiyle tabi olduğu kader de herhangi bir şeyin (burada özellikle şey kelimesi kullanılmıştır) kaderinden farklı olacaktır. Bedenin kaderi tek başına uçamamaktır, öğrenmeden yüzememektir, doğduğu anda yürüyememektir vb. boyun kısalığı, uzunluğu; zeka katsayısı (erişebileceği en yüksek zeka puanı) gibi durumlar da itaate tabi kader kısmına girmektedir. Tercihe tabi kader için ise yukarıda verdiğimiz sayı kulesini aklımıza getirebiliriz hemen. Allah irade sahibi kullarına yarattığı imkan dairesi içerisinde ihtimaller yaratmıştır. Kişi bu ihtimallerden dilediğini seçerek hayatını oluşturmuş ve kaderini gerçekleştirmiş olur. Hz. Ömer’in de buyurduğu gibi “ bir kaderden diğerine geçmiş olur”. Bu tam mantıklı gelmedi mi yoksa. Halen tereddütleriniz var mı? O zaman zihninizi biraz daha yormak pahasına gelin biraz quantum çözelim. Son zamanlarda popüleştirilmeye çalışılan ağır fizik teoremlerinden bir tanesini quantum oluşturmaktadır. Quantum madde altı parçacıklarının oluşturduğu aleme verilen genel isim olmuştur. Bu alemin bizi ilgilendiren özelliği şudur. Bir atom altı taneciği aynı anda iki farklı yerde olabilir. Bir atom parçacığı hem tanecik hem de dalgalı yapı gösterebilir. (google’dan çifte yarık deneyi aratılırsa maksadımız anlaşılabilir) Newton’un tek düze âlem anlayışını yıkan bu anlayış şu anda bizim anlatmaya çalıştığımız kader sistematiği ile birebir örtüşmektedir.

KANIT|KADER| 18

Zihinden çözülecek ev ödevi Allah cc Kuran’ı Kerim’de şerr kavramını hep yaratılanların eylemine atfettiği halde neden bize “Şerr Allah’tan gelir” kaderin kaçınılmaz bir gereği diye amentü olarak ezberletildi” Zihniniz zorlandıysa aşağıda problemin çözümü var.

Allah kullarına zulmetmez.

Allah bütün hayırların sahibidir. Şerr irade sahibi kulların fitne ve saptırmalarıyla ortaya çıkar. Adil dağıtılması gereken rızkı gaspetme, hırsızlık, cinayet, tecavüz vb. Nasıl ki birine araba çarptığında arabayı değil kullananı cezalandırıyorsak, dünyadaki kötülüğün de sebebi ve suçlusu insandır.


Sabahtan beri eveleyip gevelediğimiz, fakat bir türlü açık ve net söylemek istemezmiş gibi yaptığımız kader anlayışımız da neymiş sorusunun cevabı işte şimdi geliyor. Tabiki bu kadar acil ve bedava değil. Öncelikle söyleyeceğimiz şeylerin zihinde yerine tam oturduğundan emin olmalıyız. Bunun için de bu kadar sayfa okuduktan sonra her ihtimale karşı unuttuğumuz olabilir ihtimaline binaen kısaca özet geçmemiz gerekiyor. Anlaştığımız konular 1. Kader deyince bir tek şey anlayamıyoruz. Bir tane tabi olunan kaderimiz var ki bu eşyanın, güneşin ve bedenimizin kaderi diyebileceğimiz bizim ya da bir başkasının müdahalesi olamayan kanunlar olduğunu anladık. Dünya kendi etrafında bir gün döner. Ayın evreleri, dünyanın güneşe göre konumunun mevsimleri oluşturması hep bu kaderin varlığını ispat eder. 2. İnsanın kaderi dediğimizde yine bir tek şey anlamıyoruz. Birincisi tabi olduğumuz değiştiremediğimiz ve dolayısıyla da sorumlu olmadığımız kaderimiz. Irkımız, vatanımız bunun içinde değerlendiriliyor.

KURAN’DA Yarattıklarının şerri Karanlığın şerri Düğümlere üfleyenin şerri Hasedçinin şerri Sinsi ve vesvesecinin şerri

var

!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Allah’ın şerri ifadesi yok

KANIT|KADER| 19


İkincisi muhatabı olduğumuz fakat değiştirebildiğimiz kaderimiz. Özellikle koyu ve yatık yazdık, çünkü durmadan buraya dokunacağız ilerleyen sayfalarımızda. Bu kaderimiz için neyi örnek veriyoruz tabiki hayatımızı. Örnek verdikten sonra dokundurmaya başlıyoruz. Bu kaderimizle nasıl bir ilişkimiz var ve değiş(tir)mekten neyi kastediyoruz. Zihnimizde saklı ve saplı duran yargılarımıza dokunalım ve biraz acıtsınlar bizi müsaadenizle. Kader deyince önümüze israilin zulüm duvarı gibi çıkan o büyük sorumuz, sorunumuz neydi, hatırlayalım.

!

Kader nedir? Allah’ın bilgisinin mahiyeti nasıldır? Soruları üzerinde düşündük. Şimdi, Allah’ın kaderi ifadesinin anlam ve sınırları hakkında düşünmeye başladık.

Bizim Bilgimiz ben bilgi

ALLAH’IN CC BİLGİSİ O ve bilgisi

KANIT|KADER| 20


1. Allah’ın bilgisi ezeli ve ebedidir. O, her şeyi bilir. Benim hayatım da onun bilgisindedir. Bu durumda benim değişiyor dediğim kaderim gerçekten değişiyorsa Allah’ın bilgisi de değişiyor demektir. O zaman Allah’ın bilgisinin değiştiğini kabul edersem onun her şeyi ezelden bildiği nasıl savunulabilir? Ey hocalar, alimler! Ya bize Allah’ın her şeyi ezelden bildiğini söylemeyin ya da kaderin değiştiğini.

Deniliyor. Şimdi biz bunun böyle olmadığını sakince açıklayacağız. Reyting kaygısı gütmeden, izleniyor muyuz kavga edelim mi diye sorma ihtiyacı hissetmeden. Tarih boyunca insanlığın zihnini olmadık yerde çıkan çıban gibi kaşıtıp kanatan bu sorunun çözülememesinin ardındaki neden Allah’ın bilgisinin insanın bilgisi gibi anlaşılması ve anlatılma çabasından kaynaklanmıştır. Önceki sayfalarda biraz değindiğimiz bu kavramı burada açmaya ve açıklamaya devam edelim. Demiştik ki bizim bilgimiz durağan ve sonralı bir

bilgidir.

Ne demek yani? Biz olanı olduktan sonra biliriz. İki kere iki dört etmiştir zamanında sonrasında biri bize aktarmıştır biz de onu bilgi hanemize almışızdır.

Allah her şeyi bilir.. Allah’ın bilgisi değişmez. Allah bizim ne yapacağımızı bilir. Bizim ne yapacağımızı bizim irademiz belirler. Burası imtihan dünyası. Allah bizi imtihan için yarattı. Yaptıklarımızdan biz sorumluyuz.

Klasik kader öğretisi Bu ifadeleri aklı başında çözümleyen kişiye nobel vaciptir. KANIT|KADER| 21


Biz hep böyle bildiğimizden “Allah’ın bilgisi” denildiğinde de böyle anlamaya ve hep bu zeminde anlatmaya, tartışmaya alışmışız malesef. Bu yüzden de yüzyıllardır kader denilen şeyi algılamaktan çok uzaklara düşmüşüz. Peygamberimiz ve sahabenin kader telakkileri ise sonraki yüzyılların yazılı ve sözel baskısının altında ezilip gitmiş.

Allah’ın bilgisi durağan değil dinamik, tekil belirli değil çoğul olasılıklı bilgidir. Yani, Allah bir şeyi biliyor dediğimizde o şeyin herhangi bir zaman yahut zeminde bulunabileceği bütün haller onun bilgisindedir ve hepsi yaratılmıştır demek istiyoruz. Yaratılanlardan hangisinin gerçek olduğunu irade sahiplerinin seç Burası anlaşıldıysa gelelim çok önemli bir diğer

mevzumuza bilgiyle alakalı. 16. sayfadaki şemada anlatılmak İstenen şey şu. Bir insanın bilgisi onun kontrolü dışındaki bir şeydir. Mesela, 2+1 işleminin 3 olmasını isteseniz de istemeseniz de sonuç değişmez. Çünkü sonuç bizim kontrolümüzde olan bir şey değildir. Dolayısıyla bir şeyi bildiğimiz zaman öncelikle onun bizim dışımızda olan bir şey olduğunu kabul etmiş oluruz. Gücümüz değiştirmeye bazen yetebilir fakat bu yine onun kontrolümüz dışında bir gerçekliği olduğu hakikatini değiştirmez. Mesela Allah cc için bilginin ne olduğu anlaşıldı zannediyorum. (yine de izaha ihtiyaç duyanlar sayfanın adresinden yahut mail vasıtasıyla talepte bulunabilirler.) Şimdi bizim seçimimiz ve Allah’ın bilgisinin değişimi çıkmazına girelim.

Yukarıdaki karelerin renklerinin soldan sağa mavi, kırmızı, yeşil olduğunu herkes bilir değil mi? İşte bunun böyle olduğunu bilen hiç kimse bu gerçeği değiştiremez. Biri çıkıp hayır mavi dediğiniz sarı, kırmızı dediğiniz kahve, yeşil dediğiniz beyazdır dese, selam deyip geçeriz. Belli ki tahtaları oynak zavallının diye düşünürüz içimizden. Allah’ın cc bilgisini konuştuğumuzda ise böyle bir bilgiden bahsedemeyiz. O her oluşun yaratıcısı olduğu için, herhangi bir şey olmadan önce de onun bilgisindedir. Başka bir ifadeyle onun iradesine ve ilkelerine mugayir herhangi bir şey olamayacağından, bizdeki gibi bir ayrım söz konusu değildir. O bir şeyin olduğunu bilirse olmaması imkansızdır, olmadığını bilirse olması imkansızdır. KANIT|KADER| 22

Bizim bilgimizin eşya üzerinde hiçbir etkisi, değiştirici kapasitesi yoktur. Allah’ın bilgisi ise hem onun zatı hem de muhatap olduğu eşyanın tabiatıyla direkt ilişkilidir. O bir şeyi nasıl bilirse öyle olmuştur. Olduktan sonra bilmemiştir çünkü olmasının sebebi Allah’ın iradesidir.


İÇİNDE YAŞADIĞIMIZ DÜNYA KAİNAT BİR ÂLEM VE BUNDAN BAŞKA ÂLEMLER VAR. Hatırlayalım. Ben seçimlerimle kaderimi değiştirebiliyorsam, Allah’ın bilgisi de değişiyor demektir. Onun bilgisi zatından ayrı bir mahiyet taşımıyorsa bu durumda da benim seçim yapma iradem elimden alınıyor demektir. Diyordu insanlık zihni tarih boyunca. Bu çıkmaza neden girdiğimizi anlayalım evvela. 1. Allah’ın bilgisini bizimki gibi tekil ve durağan zannetmemiz. Öyle olmadığını gördük. 2. Olay ve değişim derken tek bir dünya, tek bir yaratış, varlığı kendi bulunduğumuz alemden ibaret zannetmemiz. Şimdi bu maddenin geçersizliğini ortaya koyalım. Fatiha suresinin nasıl başladığını hatırlayalım. Bütün övgüler alemlerin Rabbi olan Allah’a olsun.

Çoklu evren teorisi ile ayrıntılı bilgi isteyen kardeşlerimiz yandaki kodu akıllı telefonlarına okuttuğu takdirde Brian Green’in konu hakkındaki ted konuşmasına ulaşabilirler. interneti oyun ve haber amaçlı kullanan kardeşlerimiz bu sitede farklı bilimlerin farklı konularında pek çok faydalı konuşmaya erişebilirler.

KANIT|KADER| 23


Demek ki, bir tane alem yok. Bir tane dünya yok. Kaç tane var o zaman. Bilen yok. Bizim içinde yaşadığımız dünya kainat bir alem ve bundan başka alemler var. Bir kaç sayfa öncesinde quantumdan, maddenin değişken yapısından bahsetmiştik hatırlarsak. İşte o meselenin alimleri -ilgilenmek isteyenler için Brian Greene- bugün açıkça dillendiriyorlar. Big bang denilen uzay ve zamanın başlangıcı tek bir olaydan ibaret değildir. Zamandan bağımsız olarak her an

bizim bilmediğimiz bir yerde başka alemlerin oluşması mümkündür ve dolayısıyla şu anda sayısız zamanlar ve mekanlar olabilir.

Mademki Allah’ın bilgisi değişmez fakat benim kaderim değişebilir ve bunun da Allah’ın cc yaratışı ve bilgisi dahilinde olması kaçınılmaz; O zaman Allah’ın cc herhangi bir olaya dair birden fazla bilgisi ve yaratması da zorunludur. Ne demek istiyoruz açalım. Kendimizi deney hayvanlarıyla uğraşan saçı başı dağılmış, beyaz önlüklü, gözlüklü filmlerdeki bilim adamlarından biri sayalım. Bir fare pey-

nir deneyi yapacağız. Labirentimizi nasıl yaparız?

Kader, değişim, bilgi derken düğüm noktasına geldik. Burayı anladığımızda kader ile alakalı zihnimizde herhangi bir sorun kalmaz diye ümit ediyoruz.

Bir defa mecburen tek çıkışı ya da tek yolu olan bir labirent yapmayız ki fare bir seçim yapsın ve yaptığı seçimleri gözlemlerken çevre şartlarını vs. görelim ona göre bir rapor hazırlayalım. Eğer değerlendirme yapacaksak mutlaka ölçüm yapacağımız şey ne ise ona bir serbestiyet alanı tanımak zorundayız. Aksi takdirde yaptığımız şeyin adı bilimsel değil, keyfi tanımına maruz kalır ki bu hiç istemediğimiz bir şeydir.

Bu cümleyi biraz dikkatli okuyalım.

Şimdi bu örnekte farenin bilimsel ölçülerle davranışlarını

“2.maddeye geleceğimizi unutma aziz okuyucu. Dikkatin kaymasın” Peki bu bilginin bizim konumuzla alakası nedir? Evet oraya geldik şimdi.

KANIT|KADER| 24


değerlendirebilmek için mutlaka ona seçim yapabileceği bir labirent hazırlamalıyız ki deneyimiz işe yarasın. Gelelim bize. Rabbimiz de bizim için seçim yapabileceğimiz bir kader hazırlamış ve orada her şeyi yaratmıştır ve yaratmaya devam etmektedir. Düşünelim. Üniversite sınavına hazırlanıyoruz. Sınavı kazanmak dileğimiz, duamız. Kazanırsak çok farklı duygular içerisine gireceğiz, kazanamazsak büyük çöküntü yaşayacağımızı düşünüyoruz. Benim üniversite sınavını kazanmam bu manada kader midir, değil midir?

Bunun cevabı işte bütün bir sayı boyunca ağzımızda gevelediğimiz hakikati de ortaya koyacak. Bizim cevabımız şu. Allah cc ezelden itibaren bizim bütün sınavları kazandığımız ya da hiçbirini kazanmadığımız hayat simülasyonlarının hepsini yaratmıştır. Sadece sınav kazanmak için düşünmeyelim. Seçimimizle değiştiğini zannettiğimiz kaderimizin değişebilecek bütün ihtimalleri Allah tarafından yaratılmıştır.

Biz hangisini gerçeklik boyutuna irade ve eylemlerimizle çekersek onu gerçekleştirmiş oluyoruz. Ne demek istiyoruz. Bir kaç sene öncesine kadar insan klonlamadan bahsediliyordu dünyada. Bunun başarıldığını düşünelim. Bir klonumuz var. (Her şeyiyle bizim kopyamız) Saçı, başı, eli, ayağı tamamen aynı bizle. Yani bizden iki tane. Doğru mu? Yanlış. Eğer bizden kastımız el, ayak ise doğru fakat değil. Kişinin ben dediği o el ve ayağı kullanan bilincidir. Yani bizden yüzbin tane de klonlansa biz içinde bilincimiz olan bedeniz. Diğer bedenler yansa kül olsa, suda boğulsa biz sadece seyrederiz. Bize bir şey olmaz. Peki şimdi teknolojinin yapamadığı bir şeyi ekleyelim bu duruma. Bilincimizin beden seçtiğini düşünelim. Önümüzde dev bir ekran var. Biz hepsinin ne yaptığını izliyoruz. Canımız hangi bedenin hayatını yaşamak istiyorsa bilincimizi ona entegre ediyoruz. Hoş olmaz mıydı. Eğlenceli ve fantastik geliyor kulağa.

KANIT|KADER| 25


Allah’ın bilgisi ile kaderi arasında nasıl bir ilişki vardır? Örneklerimizi sunuyoruz.

Allah benim ne yiyeceğimi bilmiyor mu yani gibi bir soru gelebilir. Şöyle diyoruz biz ona. Allah benim yiyebileceğim ya da yiyemeyeceğim bütün ihtimalleri sofradan önce yaratmıştır.

KANIT|KADER| 26

Açık büfe sistemini bilirsiniz. Bilmiyorsanız da böyle bir şey. Herkes tabağını alır canının istediği yemekle tabağını doldurur.


Burada tabak bizim gücümüz oluyor. Tabağımızdaki yemek kaderimiz. Büfe bizim alemimiz Yemekhane gayb alemi Midemiz ise doğal sınırımız.

Hepimiz her an ölme ihtimalimizin gerçekleşmediği bir kaderi seçim yapma hakkı tanındığı için yaşıyoruz.

Ben ne yemeği seçersem seçeyim bu Allah için yeni bir bilgi olmayacaktır. Çünkü bütün mümkün ihtimaller yaratılmış ve önüme koyulmuştur. Değişen benim bilgimdir. Allah’ın bilgisi de yaratması da değişmez.

KANIT|KADER| 27


Kullar kendilerine verilen imkan ve iradeyi kullanarak hangi işin gerçekleşmesini isterse, kainat mağazasından o olayı iradesiyle satın alır ve kendi gerçeği haline getirir

İnsan Dinin düşündüklerinden tam zıddı bu değil, yapıp inanç sapması yapmadıklarından nedeniyle müslümanlar sorumlu tutulacaktır. İslam’ı temsil etme Müslümanlar ise düşünmeyi bahtiyarlığına erişememiş, küfür, amelsizliği imandan düşünmekten korkmayan, sayma gafletine düşmüş, fakat yapmaktan da bu yüzden dünyadayken utanmayan batı rezaleti tatmışlardır. tarafından tahakküm altına alınmaktan kurtulamamıştır.

KANIT|KADER| 28


Buraya bir virgül koyalım (yazıyı yatırallım) ve biraz önce bahsettiğimiz quantum alemine dokunalım. Ne demiştik hatırlarsak. Madde tanecik ve dalgacık yapısı gösterebilirdi. Peki bu ne demek? Tanecikli madde teorisi bir maddenin sabit zaman ve zeminde var oluşunu dillendirir ve delillendirir. Newton fiziği, klasik madde ve mekan anlayışı buna dayanır.. Dalgacıklı madde teorisinde ise maddenin belirli bir zamanı ve zemini yoktur. Eşya kendisini görmek isteyene, istenildiği gibi görünür.

Garip mi geldi. Evet, ilk başta herkese öyle gelir fakat fizikçiler bu fikre elli seneyi yakın bir müddettir alışkınlar. Çünkü çift yarık deneyi ile bu durum ispatlandı. Sonrasında yapılan diğer deneylerle (su kristalleri deneyi örn.) Eşyanın kişinin iradesi, niyeti ve sözlerine tepki verdiği ispatlandı. (Eşyanın cansız olmadığı, en kıpırdamayan taşın bile içinde hareketin olduğu zaten bilinen bir şeydi.) Bu dalgacık teorisinin en garip iddiası şudur. Her şey kişinin gördüğü gibidir. Ne kadar göz varsa dünyada o kadar dünya vardır. Ne kadar bilinç saldırıyorsa maddeye, madde o kadar tepki verir. Birisi için var olan diğeri için de var olacak diye bir kaide yoktur. Kainatta madde, zaman ve zemin üzerinde yüzmektedir. İsteyen bilinç onu herhangi bir zaman ve zeminde avlayarak gün yüzüne çıkarabilir. Daha net konuşalım hadi.

KANIT|KADER| 29


Basketbol oynadığımızı düşünelim. Topa elimiz değiyor. Topu görüyoruz, hissediyoruz. Bu sayede topun burada ve bu zamanda olduğuna inanıyoruz. İşte bu inancımız uzay ve zamanda yüzen basket topunu bizim zamanımıza ve mekanımıza gelmesine vesile oluyor. Temel ve basit bir örnek. (internetten bu konuda bilgi edinilebilir. Google zaten elektriği yakıyor. Bir tane de sizin için yaksa bir şey olmaz.) Virgüle geri dönelim. Ne demiştik. Bizden çok fazla klon vardı ve biz irademizle bedenler ve hayatlar arasında dolaşıyoruz. Öyle midir? Bizim cevabımız. Evet. Öyledir. Bizim şimdiye kadar alışageldiğimiz bize anlatılan madde ve yaşam teorisi tek zamanlı ve tek mekanlıydı. Dolayısıyla böyle bir anlayışa kaderi oturtmak ciddi bir sorundu. (sorun değil bildiğin imkansızdı işte.) Hem Allah’ın bilgisini zatından ayrı tutulamaz, bilgisi değişmez diyeceksin hem de sadaka belayı defeder, ömrü uzatır diyeceksin. Hadi bunu esnafa yedirdin de üniversite okumuşlara, internetin altını vurup üstünden çıkan yeni nesile nasıl anlatmayı düşünüyorsun. Adam senin zayıf noktanı hemen görüp anlayacak. O anda seni dinlermiş gibi yapacak ama sen gidince senden de senin anlattığın dinden de şüphelenecek. Açık, bariz, net çelişki var bu anlatımda. Ya Allah her şeyi ezelden bilir demeyeceksin, ya da kader insanı özgür kılar türünden bir iddiayı dillendirmeyeceksin. Sen görmek istemediğin için görmeyebilirsin belki fakat elin oğlu anında bulur önüne koyar eksiğini gediğini.

Seçimimizle değiştiğini düşündüğümüz kaderimizin bütün ihtimalleri Allah tarafından bilinmektedir, dolayısıyla yaratılmıştır. Kader değişimi değil, mümkün kaderlerden birinin gerçekleşmesi söz konusudur. Bu sayede insan yaptığı işin sorumluluğunu üstlenir. Çünkü o iş o insanın iradesiyle gerçekleşmiştir. Allah öyle istediği için değil.

KANIT|KADER| 30


Bize dedelerimizin anlattığı hayat ve kader anlayışını ne yapıyormuşuz mecburen demek ki. Kabul etmiyormuşuz. Çünkü birbirine uymayan iki lego parçası var ortada. değişmeyen bilgi ve değişebilen kader. İkisinden birini umursamadığımızda bir taraf Allah kullarını zorla cehenneme götürüyor, diğeri Allah ne olacağını bilmiyor şansına bekliyor gibi bir neticeyi elimize veriyor ki ikisi de İslam akidesine, akla, mantığa, vakıaya ters. Peki bizim hayat ve kader teorimiz ne? Nasıl işliyor?

Ara google ara. Zülfünü yana tara

Şöyle. Allah cc kullarının yapabileceği işleri, onların gerçekleştirebileceği bütün eylemlerin, imkan ve ihtimallerinin hepsini ayrı boyutlarda yaratır ve kainatta işler hale getirir. Şöyle düşü-

nelim. Aynı anda uyuyorsunuz, ders çalışıyorsunuz, oyun oynuyorsunuz Allah’ın ilminde ve Allah için bütün bunların hepsi gerçek ve bilinir. Fakat biz bunların arasından birini seçerek bizim için gerçek haline getiriyoruz. Allah için çok belki de sınırsız, sonsuz olan biz, bizim dünyamızda tek ve sınırlı hale geliyor.

Bu işlemler de sünnetullah ve fıtratullah çerçevesinde yürür. Başka bir ifadeyle, bir ön-

ceki satın alma işlemiyle bir sonraki arasında bir bağ olmak zorundadır. Bu bağın adı sünnetullahtır. Bu kimi zaman sebep-sonuç bağı, kimi zaman önce-sonralık bağı olabilir.

Sünnetullah Adetullah Fıtratullah Halkullah İrade, Kesb, Eşari

Mağaza örneğiyle başladık madem onunla devam edelim isterseniz. Mağazaya girdik diyelim. İhtiyaçlarımız var. Ceket, pantolon (ne iğrenç bir kelime şu pantolon), ayakkabı, kemer, ayakkabı boyası, ayakkabı fırçası, ayakkabı bağı alacağız. Hepsini poşetimize doldurmaya başladık ama bir de ne görelim.

KANIT|KADER| 31


Reyondan sepetimize girmiyor. Sonra yardımcı görevli yanımıza geldi dedi ki: - Beyefendi/hanımefendi bir dakika. Girişteki yazıyı okumadınız galiba. Ayakkabı bağı alabilmeniz için önce ayakkabı almanız gerekir. Pantolon alacaksanız önce ceketi almanız gerekir. Lütfen çıktıktan sonra mağaza kılavuzumuzla tekrar giriş yapıp alışverişe başlayın. İyi günler diliyoruz. Olay, durum ve iş alışverişi yaptığımız kainat mağazasının da işte bu şekilde kuralları var. Su istiyorsak, önce kalkacağız, su olan bir yere doğru yürüyeceğiz. Parayla satılıyorsa parasını vereceğiz. Kabın içinde ve kapağı varsa kapağı açıp ağzımıza götüreceğiz. Ağzımıza gelen su kütlesini yutkunarak boğazımızdan geçirip midemize indireceğiz ki su içmiş olalım. Bütün bu işlemleri sırasıyla yapmadığımız takdirde su içemeyiz.

Bu öncelik-sonralık bağıdır. Keza başka bir bağ uyumluluk bağıdır. Mideniz suyu barındırmaya uyumlu değilse onu dışarı atacaktır. Kap su taşımaya uygun değilse suyu içinde tutamayacaktır. Biz yürüyemiyorsak su içmeye gidemeyiz.

Bu bağlardan bir tanesi irade ve usul bağıdır. Kainat mağazasında bazı ürünler sınırlı sayıda üretilir. Örneğin bir ülkenin cumhurbaşkanı bir tanedir. Birisi cumhurbaşkanı iken başkası ne kadar isterse istesin onun yerine geçemez. Usule aykırıdır. Bir tane üretilmiş elbiseyi iki ayrı kişi giymek istiyorsa en çok isteyen ve en zamanlı talepte bulunan alabilir.

Gaybın anahtarları onun yanındadır ve ondan başka hiç kimse onları bilemez. Karada ve denizde olanı da O bilir. Hiçbir yaprak düşmesin ki Allah cc tarafından bilinmesin. Yine karanlıklar içinde bir buğday tanesi(nden tutun da) kuru ve yaş ne varsa hepsi de (Allah için) apaçık bir kitaptadır. Enam 7/59

KANIT|KADER| 32


Örneğin çok güzel vasıfları olan bir kız var. Mahallede isteyeni çok fazla. Bu kızın kaderi kim? Bu kızla evlenmek isteyen ne kadar insan varsa hepsinin gerçekleştiği kader yaratılmıştır. Bu dünyada hangisi gerçekleşecektir peki? Cevap şudur. En çok isteyen değil, en çok usulüne göre davranan da değil. Bütün şartların uyum gösterdiği kader ihtimali ya da o zaman diliminde iradesiyle şartları en çok baskı altına alan kişinin isteği doğrultusunda kader cereyan edecektir. Yani tamamen bir matematik denklemi gibi. Kızı isteyenlere A B C diyelim.

Kızın beğeni puanı

: A 70 B 20 C 30

Babanın taliplere puanı

: A 50 B 30 C 70

Annenin kanaati

: A 50 B 10 C 60

Teilf hakları dolayısıyla karikatürü yayınlayamıyoruz. Emeğe saygı. Sosyal mesaj. Hepsi bir arada. Daha ne olsun.

KANIT|KADER| 33


Bu verilere göre kızın C ile evlenme ihtimali yüksektir. İhtimalden bahsediyoruz dikkat ederseniz. Neden? Kızı kimin alacağının hesabını yaparken öncelikle kimin iradesinin baskın çıkacağına dair bilgimiz olması lazım. Eğer baba dediğim dedik kız da babasının sözünü dinleyen yurdum güzellerindense A avucunu yalar. C galiba aile dostu ki kızın hiç gönlü olmadığı halde evlenecek. Allah mesut etsin demekten başkaca da elimizden gelmez. Malum, mağaza oldukça genişti. Ve biz oradan kendimize gelecek beğeniyorduk. Fakat beğendiğimiz geleceklerden üstümüze olacakları alabilmek için bazı kurallara (fıtratullah ve sünnetullah) uymamız gerekiyordu. Şimdi de sünnetullah ve fıtratullah kavramlarını açıklayalım kısaca. Sünnet, kelime olarak boş bir alanda insanların durmadan üzerlerinden geçmek suretiyle yol haline gelmiş iz demektir. Sünnetullah dediğimizde de Allah’ın cc) mağazaya ürün yerleştirme sistemini kastederiz. (örneğimiz gereği öyle söylediğimiz unutulmamalı) Bizim tabiat kuralları olarak bildiğimiz her şey Allah’ın kainatın işleyişi için koyduğu kanunlardır.

KANIT|KADER| 34

Sünnetin tam Türkçesi nedir sorusuna verilecek cevabımız üstteki resimdir. Üzerinden geçilerek bir zeminde oluşan yol. Patika yani.

Fıtratullah’a da hamurumuzun mayası diyebiliriz. Bizim yapmayı sevdiğimiz şey fıtratımıza uygundur. Örneğin, doğayı, güneşi, yeşili fıtratımıza uygun olduğu için severiz. Altın oran’a riayet edilerek, tasarım ilkeleri gözetilerek üretilmiş bir ürün gözümüze bu yüzden güzel gelir. Cep telefonu ve diğer süslü eşyalara karşı olan sevgimiz ise fıtratımıza zorla benimsetilmiştir. (ayrıntılar için dergimizin önceki sayılarına google playden erişilebilir.)


İşte Rabbimizin kainata ihtimalleri serpiştirme ilkesine biz sünnetullah diyoruz. Ben yağmuru buluttan değil de perdeden yağsın istedim diye göğün üzerine perde çekilip yağmur indirilmez. Hiçbir zaman hem de. Bu katı kurallar sadece mucizelerle bozulur ki o da Allah’ın iradesiyle oluşur. Kaderi klonumuzdan anlatıyorduk. Tekrar oraya döneceğiz. Şöyle düşünelim. Bizim yüz tane klonumuz var ve bizim de klonlar arasında gezinebilme kudretimiz var. Canımız hangi vücuda girmek istiyorsa ona gidebiliyoruz ve biz her zaman bilincimizin

Fıtrat için anakart örneğini verebiliriz. Anakarta eklenecek elemanların onunla uyumlu olması gerekir. İnsanın da eylem, alışkanlık ve davranışları fıtratıyla uyumlu olmadığı takdirde gerilim başlar bir müddet sonra ek unsur verimsizleşir yine ısrar edilirse fıtrat bozulur ve kart yanar.

yönettiği bedendeyiz. Uzaktan kontrol değil bizzat içine giriyoruz. Onunla ben oluyoruz. Şöyle düşünelim. Uyuyoruz ve uyanıyoruz. Uyurken ya da baygınken bedenimize ne olduğundan haberimiz olmuyor. Uyandığımızda alışageldiğimiz yüzümüz, elimizi görünce hayata devam ediyoruz. Gözümüz uyumaktan şişebilir ya da muzır kardeşimiz yüzümüzü boyamış olabilir. Fark ederiz, temizleriz ve hayata kaldığımız yerden devam ederiz. Peki, eğer uyandığımızda karşılaştığımız başkasının yüzü olsaydı nasıl bir tepkimiz olurdu acaba? Şimdiye kadar böyle bir şey olmadığı için bilemeyiz.Evet her gün kendi bedenimizde uyandığımızı zannediyoruz. Belki de değiliz yani olabilir mi, cennette evet. Allah cc bizim irademizin karışmadığı işlerden bizi sorumlu tutmuyor, bunu biliyoruz. Bu hayatın farklı boyutlarında bizim birisini öldürdüğ ü m ü z ihtimali yaratılmış olabilir. Biz irademizle onu bu boyuta taşımadığımız için sorumlu tutulmuyoruz. Kaderi bir sorun haline getiren esas sebep bizim onu anlamayışımız görüldüğü gibi. Bize hayatı hep tek boyutlu, tek ihtimalli, Rabbimizi de sadece bizim istediklerimizi yaratan bir varlık olarak algıladığımız için dinimizi de dünyamızı da sulandırdık malesef. KANIT|KADER| 35


Bizim yaptığımız ne o zaman? Kainatta farklı alemlerde yaratılmış hazır bekleyen ve sünnetullaha uygun olan eylemlerden bir tanesini kendi zaman ve mekanımıza taşımak.

Bugünün dünyasında özgürlük, köleleştirilmiş fıtratları susturmak için ruha üflenen ağrı kesicidir. Biz insanoğlunun hiçbir zaman özgürlük talebi olmadı, aksine biz yaratana bağımız ve bağlılığımızın kuvveti ölçeğinde mutlu olduk. Özgür olmak için değil, mutlu olmak için yaratıldık. Kendi kendine yetemeyen bir varlık için hiçbir zaman özgürlük söz konusu değildir. Ekmek için fırıncıya, ayakkabı için köseleciye, daha da ileri gidip her bir eşya için bir markaya muhtaç edilen bir insanın hangi özgürlüğünden söz edilebilir acaba.

KANIT|KADER| 36

Kişiye çalıştığından başkası yoktur ayetini, İnsan için nasibi vardır sözüyle değiştirdik. Allah’a kulağımızı kapattık, yanıbaşımızda boş boş oturup boş boş konuşan adamların dedesinden dinledikleri masallara kulak kabarttık. Sonra soru üstüne soru, sorun üstüne sorun. Aldatılan müslümanlar, kanı dökülen müslümanlar, e kader ne yapalım. Demekki bunların hiçbiri mecburi bir kader değilmiş. Anlatabildiğimizi umuyoruz. Dünyada kader mağazasından seçtiklerimizle kendi kaderimizi oluşturuyoruz. Allah’ın kaderlerinden üstümüze uygun olanı seçip giyiyoruz ve o bizim kaderimiz oluyor. Dünyadaki kaderimiz bu işte. Şimdi gelelim en son ihtimalimize. Cennette mi yoksa cehennemde mi olacağız. Bu sorunun cevabını da neredeyse verdik. Bizim dünyada seçtiğimiz kader anları, anılarımız aynı zamanda bizim nereye gideceğimizin de cevabı oluyor. Eğer biz dünyada seçtiğimiz hayat tarzıyla başkalarına zulmettiysek, onların dünyasını cehenneme


çevirdiysek hiç şüphemiz olmasın ki bunların aynısı bize tattırılacak ve hakkı yenen o insanların hakları iade edilecektir. Cennet ve cehennemde ebedi kalınacağı, bunun da bizim dünyadaki hayat tarzımıza göre belirleneceği Kur’an’ı Kerim’de belirtilmiştir. Üzerinde en çok durulan meselelerden bir tanesi ahirettir zaten kitabımızda. Orada da hayatını iyilik ağırlıklı yaşayanların (iyiliği ağır gelen, kitabı sağdan verilen) cennete gideceği bize müjdelenmiştir. Aynı şekilde bu dünyada eline güç verilerek imtihan edilmiş kişiler bu gücü insanları ezmek, haklarını yemek suretinde kullandıkları takdirde ahirette azaba çarptırılacağı da yine açık ve net bildirilmektedir. Bütün ihtimallerin Allah tarafından yaratıldığını söyledik. Cennet ve cehennemdeki ihtimallerimizin de yaratıldığını söylemek zor olmasa gerektir.

Bazı kardeşlerimiz haklı olarak “Allah cc Kuran-ı Kerim’de kadere iman edin diye bir şey demiyor. Kaderin imanın şartı olduğunu insanlar yakıştırıyor” şeklinde itirazlar yöneltiyor. Böyle düşünen kardeşlerimiz bir de böyle düşünebilirler. Rabbimiz Kuran’ı kuru kuru okunsun diye değil, insanlar hakkı ve hakikati, iyiyi ve kötüyü akıllarını kullanarak farkedebilsinler, yüreklerini kullanarak kendilerini değiştirmeye cesaret edebilsinler diye göndermiştir. Baskın anlamıyla hayatın ve evrenin bazı temel yasalar üzerinde kurulduğunu “Kamer 54/49” nolu ayette “Biz her şeyi bir kader (hesap, ölçü) üzere yarattık buyurmaktadır. Genellikle varlığı tartışılan Allah’ın dünyanın ve insanın kaderine müdahale edip etmeyeceği hususu hakkında net bir ayet yoktur. Bunun yerine Rabbimiz “sünnetullah”ı çiğneyen toplumların helak edilişini ve Yusuf as kıssası örneğinde Allah’ın bir insanı yükseltmeyi dilediğinde hiç kimsenin aklına gelmeyecek bir hayat çizgisi üzerine sokabileceğini bildirmektedir. Yusuf’un as rüyası 30 sene sonra gerçekleşmiştir. Bu sırada olup biteni kim kontrol etmiş, karar vermiştir.

Allah zaman ve mekanı aşkındır. Gelecek, geçmiş bizim ayrımımızdır. Yok bize mahsustur. Her şey Allah katında vardır. Bilinen her şey Allah’ın var etmesidir. Yok da bilgiyse demekki vardır. KANIT|KADER| 37


Evet. Şimdi bir de bunu düşünelim. Bizden bir dolu var ve hepsini görüyoruz ekrandan. Biri cennette canının istediğini yiyip içiyor, biri cehennemde alabildiğine azap çekiyor. Bilincimiz cennetteki bedene yerleştiğinde biz cennete girmiş oluyoruz. Cehennemdeki bedene verildiğinde de cehenneme girmiş oluyoruz. Aslında hesap gayet basit değil mi. Bu dünyada bilincimizi kullanarak yaratılmış ihtimallerden uygun olanını gerçekleştiriyoruz. Çünkü Allah bu dünyaya gerçeklik vasfını verdi. [ O yeri ve göğü hak ile (tam bir gerçeklikle) yaratandır. O bir şeye ol dediği an olur. O’nun sözü de gerçektir. Sur’a üfürüldüğünde mülk O’nundur. O görünen ve gizli kalan her şeyin bilenidir O her şeyi bir doğru bir hükümle yöneten ve olan biten her şeyden haberi olandır. Enam 7/73 ] Hangisi için çalıştıysak, çabaladıysak ve netice verdiysek o bizim işimiz oluyor. Çalıştık, çabaladık, her şey olması gerektiği gibiydi ama olmadı. hiç sorun değil. Çünkü bundan dolayı sorumluluğumuz yok. Nasılki bu dünyada bilincimizle oluşturduğumuz bir dünya yaratıyorsak yaratılmış dünyalar arasından, o bilincimiz yaptığı işlere uygun bir sonuç dünyasına bırakılıveriyor. Dünyayı biriktirerek, daha çok harcayarak, gasb ederek, çalarak cehenneme çevirenlerin bilinci cehennemdeki klonuna bırakılıyor ve artık onun azabını duyumsuyor.

KANIT|KADER| 38


O kadar okusam alim olurdum diyenler için özet geçiyoruz. Allah cc yazdı biz de yaşıyoruz bizim seçeneğimiz yok şeklinde anlatılan kader Allah ve Rasulünün değil, tarih içinde saptırılan kader anlayışıdır. İnsanlar yapıp ettikleri her türlü işten sorumludur. Çünkü irade ve güç insana bunun için verilmiştir. Allah cc her şeyi bilir, benim yapacaklarımı da bilir o zaman benim seçme hakkım yok, şeklinde bir savunma Allah’ı ve kendini bilmemekten kaynaklanır. Allah’ın bilgisinin nasıl anlaşılması gerektiğini sayfa 16’da yazdık.

Kader, deyince tek bir yol, seçenek anlamayacağız. Allah cc kullarının mutlu ve mutsuz olabilecekleri bütün ihtimalleri yaratmış ve onların önüne koymuştur. Kul, kaderlerden birini kendine seçer. Kader, insanın zindanı değil, özgürlük bahçesidir. Orada Rabbinin çizdiği sınırlar dahilinde keyfince hareket edebilir. Bu süreçte şeytanın fısıltılarına kulak verirse kaderini çirkinleştirir. Rabbinin ayetlerine kulak verirse kaderi güzelleşir.

Kişinin, düşünmediği, çalışmadığı, gayret göstermediği, o konudaki fıtratullah ve sünnetullahı araştırmadığı hiç bir iş için “ne yapalım kader” deyip suçu Allah’ın cc üstüne yıkma gibi bir özgürlüğü yoktur. Kul çalışıp çabalamadan asla kadercilik yapmaya kalkışmamalıdır. Bu şekilde bir kader anlayışının müslümanları getirdiği noktayı açıklayalım. Dünya hammadde kaynaklarında müslüman ülkelerin payı %70, dünya gelir sıralamasında aynı ülkelerin payı %3. Eğer Allah’ın kendini inkar edenlere torpil yaptığını düşünüyorsak oraya başka klinik bakıyor. Yok bizde bir terslik var diyorsak sebebi işte tembelliğin adını kader koymamız. KANIT|KADER| 39


KADERİ BİZE KİM, NASIL ANLATTI. Muhtemelen kader hakkındaki ilk bilgilerimizi bayramda, mevlidlerde gittiğimiz camimizin hocasından almışızdır. Sonra okuldaki din kültürü öğretmenimizden ne öğrendiysek aklımızda o kalmıştır.

bul gördü ki düşmanları, hak dostları bile bu kader algısını savunmaktan geri durmadılar. Eşari’nin kesb teorisi en çok kabul görenlerden oldu. Bugün biz itikadda maturidiyiz diyen (ne dediğini bilmeyen Camimizin hocalarının çoğu imam-hatip dolayısıyla) anadolu halkı da bu kader lisesi ya da iki senelik ön lisans mezunları. anlayışını benimsemiştir. (Doktora yapanlar da var. Ben mesela :D) Kul fiilinin yaratıcısı mıdır sorusuyla Onlar kader hakkındaki bilgilerini üniver- başlayan tartışmalar, bütün ümmetin site hocalarından alıyorlar. Üniversite ho- birliğini tehdit eder hale gelmiştir. Mutecaları da kader hakkında yazılmış kitapla- zile isimli bir grup, kullar kendi fiillerini rı okuyup anlatıyorlar. Sorun şurada. yaratırlar demiş, böyle dedikleri için de Muaviye ve torunları bu ümmetin göz- bir nevi aforoz edilmiştir. Allah fiilleri yabebekleri hz. Hasan ve Hüseyin’i iktidar ratır, kul onu alır, kazanır (kesb) düşünceiçin gözünü kırpmadan katletmiş ve bu- si İslam dünyasını etkisi altına almıştır. Bu arada Peygamber efendimizin, iradenunla da gururlanmıştır. sine sahip ve sorumluluk sahibi (muttaBu güruh iktidarda kalmak için dini de ki) yetiştirdiği sahabilerin görüşü nedentahrif etmekten geri durmamışlardır. se alınmamış ya da o günün hakim olan Peygamber efendimiz sahabilerini özgür- inancı doğrultusunda yorumlanmıştır. lük, ümit ve sorumluluk ekseninde bir kader algısı benimsettiği halde; emevi Bugün kader hakkında konuşan, yazan hanedanı zorunluluk ve sükut eksenli bir web sitelerine baktığımızda muhataplarını tam tamına bir aptal yerine koyan anlayış ortaya atmıştır. ifadeler okumamız işten bile değildir. “ Siz bize layık olduğunuz için Allah bizi size gönderdi. Allah’ın kaderine karşı çık- Kader konusunun bu kadar kısır bir mayın” diyerek pişkinlikte zirveye oyna- döngü içerisine sokulmasının en temel mışlardır. İslam toplumlarını en erken bö- nedenlerinden biri de konuya hep insalen düşüncelerden birisi de bu yüzden nın gücü açısından yaklaşılmasıdır. Kulun tini Allah mı yaratır kader olmuştur. Kader hakkındaki farklı kudreyoksa kul düşünmeler, toplumu mezheplere, ke n d i s i meşreplere, farklı siyasi ve dini gruplar mi? oluşturmaya sevk etmiştir. Emevilerin kader anlayışı o kadar ka-

KANIT|KADER| 40


Soru saçma olunca cevabını da saçmalardan seçmek zorunda kalıyor insan. Her şey yaratılmış ise yaratıcı da Allah’tan başkası değilse bu durumda Allah’ın yaratmasından ayrı bir ihtimal düşünülemeyeceğini akıllarına getirmiyorlar her nedense. Fakat esas sorunun kulun gücünden ziyade seçme iradesinin eşyaya yönelmesine Allah tarafından bir engel konulup konulmadığı olduğunu es geçiyorlar. Eğer ben bir şey seçerken

bana müdahale eden herhangi bir kuvvet yoksa demek ki ben özgürüm ve sorumluyum. Bu kadar basit değil mi? Evet. Eğer ben istediğimi seçemiyorsam bu durumda kimse beni seçmemden dolayı sorumlu tutamaz, değil mi? Evet. Sorumluluğun seçtiğim şey üzerinden değil, seçime yönelen iradem üzerinden gerçekleştiğini akledebiliyorum değil mi? Evet.

Bugün anadolu’da, ortadoğu’da, doğu müslüman ülkelerinde erkekler kendi erklerini sürdürebilme, istedikleri kadını alabilme, bu sırada toplumun tansiyonunu çıkartmamak için miras aldıkları kader teorisini söylemekten savunmaktan geri durmamaktadırlar.

Pekala, bu durumda kader üzerinde bu kadar uzun uzadıya tartışmanın lüzumu nedir? Lüzumu şudur. Hakikat güneş gibi ortada olduğu halde, kendisinde gerçek ışığın olduğunu iddia edenler onu kapatmak istemiştir tarih boyunca. Esas mesele kader değil, kader algısı üzerinden insanlara, çocuklara, kadınlara baskı kuranların iktidarlarını sürdürebilme mücadelesidir.

Allah cc kaderi kullarına açtığı hareket alanı olarak tanımlamakta, alan dışından herhangi bir soru gelmeyeceğini bize bildirmektedir. Allah adına konuşmak isteyenler ise kaderi Allah’ın insanların ne yapacaklarını bilmesi olarak sunmaktadır.

KANIT|KADER| 41


Bu insanlar daaha önce söylediğimiz Allah’ın bilgisinin statik olmadığına akıl erdiremedikleri için mecburen Allah’ın kullarının ne yapacağını belirleyen dolayısıyla da zorlayan ceberrut, zalim bir Allah tasavvur etmektedirler. Bunun böyle sonuçlanacağını düşündükleri zaman da insanlara aptal numarası yapmalarını söylemektedirler. “Allah insanlara şunu yapsın değil, şunu yapacak şeklinde yazmıştır” diyebilecek kadar

akıl, mantık, izan ve izahtan yoksun açıklamalar yapabilmişlerdir. Aziz okuyucu, bize bugüne kadar anlatılan kader Allah ve Rasulünün değil, Emeviler ve onun gibi zalimlerin kendilerini İslam dairesinde olduklarını insanlara kabul ettirebilmek için eğip büktükleri İslamla alakası olmayan bir kader anlayışıdır. Böyle bir kadere iman ile adil bir Allah’a aynı anda iman etmek imkansızdır.

Zorlayan bir Allah, adil olamaz. Cennete ya da cehenneme gideceği önceden belirli olan bir kader algısı yaratıp, sonradan da Allah adildir, hesap sorucudur gibi ifadeleri beyni çalışan insanlara izah etmek mümkün değildir. Tehlike buradan ötesindedir. Dün batı dünyası kiliseye kızıp dinden soğuduğu gibi, bugünün neslini de hakikatten kopuk emevi artığı teorileri din diye anlatıp ateizme kaydırma tehlikesi evin garajında durmaktadır. Bizim unuttuğumuz eşyalar, ev satıldığında kötü niyetli birinin eline geçtiği takdirde bizim başımıza bela olacaktır. İnsanın özgürlüğünü elinden alan bir kader teorisi Allah’ın indirdiği ve anlattığı değil, kullarının kötü niyetlilerinin bozduğu, tahrif ettiği bir söylemdir. Allah cc kendine menfaat devşirme kaygısı gütmediği için hiçbir zaman hakikati saptırmaz. Fakat kullar bunun tam tersidir. Menfaatini hakikate tercih ettiği andan itibaren değiştiremeyeceği, saptıramayacağı hakikat yoktur. Gündüzün ortasında insanları karanlıkta yaşadıklarına ikna edebilirler. Bizim sigortamız ise beyin ve kalbimizdir. Hakikat ile beslenen kalp ve tefekkürle derinleşen bir düşünceyi kandırabilecek bir söylem henüz icat edilmemiştir. Çünkü Kur’an bu ikisi ile insanları uyandırır. Kur’an kıyamete kadar baki kalacağına göre onun stilinin de onunla baki kalması zorunludur. KANIT|KADER| 42


KÖK KARDEŞLİĞİ Ahmet Bayraktar

Kaderin kök grubuna bir göz atalım isterseniz. Fazlaca kardeşimiz olacak görünüşe bakılırsa. Biz önemli bir kaç tanesini alalım. Çünkü iki yüzü aşkın kök çıkıyor. Okuyucuyu sıkmayalım.

‫بدر‬ ‫جدر‬ ‫كدر‬ ‫غدر‬ ‫در‬ ‫قمر‬ ‫قرت‬ ‫قدح‬ ‫قد‬ ‫قدم‬

Bedir. Ay demektir. Ay sayesinde insan karanlıkta görür ve nereye gideceğini belirler. Kader de karşımıza gelebilecek bütün ihtimalleri veren sistemin adıdır. Cidar ve cüdür. Duvar demektir. Duvar aşılamadığı gibi, insan da kendisine kaderle çizilen sınırları aşamaz. Keder. Üzüntü demektir. İnsanın kaderinde üzüntülü zamanlar da bulunabilir. ğadr. Terketme demektir. Mağdur bu kökten gelir. terkedilmiş demektir. Kader o kadar doğal ve yalın bir kurgudur ki, bazen insan kendini başıboş zannedip, bunalıma girebilir. Yapayalnız hissedebilir. İnci, süt ve çokluk manasına gelir. Kader kimi zaman inci gibi güzellikleri serer önüne insanın. Süt gibi berrak olduğu zamanlar vardır. Çokluk, zenginlik kader ihtimallerinden biridir.. Kamer. Ay demektir. Bedir ile alakalı bütün bağlar bu kök için de geçerli tabiatıyla. k-t-r. Yaşamı darlıkla geçti demektir. Darlık ve genişlik kaderin tezahürlerinden biridir. k-d-h. Ateş çakmak demektir. Kıvılcım çıkartmak. Kader programı da insanın zihnine kıvılcımlar çakarak farklı ihtimalleri gözüne getirebilir. k-d-d. Bir şeyi boylamasına yırtmak demektir. Kader sayesinde insan yol alır. Engelleri yırtarak ilerler. k-d-m. Gelmek demektir. Kademe, kadim, takdim, mukaddime gibi pek çok kelimenin köküdür. Kader ile insan bir yerlere gider, bir şeyler onun önüne gelir.

KANIT|KADER| 43


Ahmet Bayraktar

Özgürce seçmek

Ülkemizde ya da başka ülkelerde son zamanlarda İslam’a doğrudan saldıramayan insanların alternatif yollarla isteklerine ulaşmadaki gayretkeşliği gözümüzden kaçmıyor. Bu alternatif ve ürkütmeyen saldırılar kimi zaman modernlik ve çağdaşlık örtüsüne bürünüyor. [Ne yani bu zamanda böyle şey mi olurmuş? Seninki olunca çok zamane bizimki olunca banane. Oh ne güzel dünya] Bu yarım akıl kimi zaman ibadetleri saçmalık göstermek için akıl, mantık çizgisini kullanmaya çalışır. [ Yahu akıl var mantık var. Ne diye ben işimi yarıda bırakıp anlamsız hareketler yaparak kendimi tatmin etmeye çalışayım. Allah’ın benim ibadetime ihtiyacı mı var] Diğer ülkelerden çok önce, ülkemizde son zamanlarda revaç bulan bir saldırı metodu daha var ki biz bu sayıda bunun üzerinde düşünmeye çalışacağız. Bu problemi daha iyi kavramak için aktüellliğini hiç kaybetmeyen bir örnek üzerinden gidelim. Başörtüsü özgürlüğü. Bilindiği gibi Türkiye’de yıllardır atılamayan cesur bir adım atıldı ve eğitim ve öğretimin her kademesinde başörtüsüne serbestlik getirildi. Bu arada serbest ne demek bilmeyenler fazlaymış, onu da hemen tavında gösterelim.

serbest sıfat Farsça serbest 1. Hiçbir şarta bağlı olmayan, istediği gibi davranabilen, erkin 2. Tutuklu veya bağımlı olmayan, özgür, hür 3. Zamanını istediği gibi kullanabilen, yapacak bir işi olmayan “Öğleyin serbestim, gelebilirsin.” 4. Bazı kurallara bağlı olmayan “Serbest ticaret. Serbest nazım.” 5. Sıkılmadan, şaşırmadan konuşan ve davranan 6. Ağırbaşlı olmayan, hoppa (kadın) 7. Hareketi herhangi bir biçimde engellenmeyen “Serbest geçiş” 8. zarf Rahat, özgür, bağımsız bir biçimde “Ötekilere de pek serbest davranır isem de onlar benden utanırlar.” - M. Ş. Esendal KANIT|KADER| 44


Son derece sıradan bir insan “başörtüsü serbest oldu” cümlesinden “yani benim kızıma da zorla başörtüsü mü taktırılacak” sonucunun çıkmayacağını bilir; fakat art niyet ve ön yargı aklın önüne demir perde çekiyor. Bu yüzden sizlerle burada bir ön yargının kırılması için karşılıklı konuşacağız. “ Henüz ter-u taze on yaşına bile gelmemiş bir kız çocuğu istediği için başörtüsü takabilir mi! Ailelerinden baskı gördükleri için onu takıyorlar. müslüman geçinen sizler de bunu özgürlük diye bize yutturmaya çalışıyorsunuz. “ Her sohbetimizde olması gerektiği gibi öncelikle kimsenin kimse üstünde otorite olmadığını kabul edeceğiz. Şöyle bir cümle yok yani. “Ben dediğim için doğru.” Herkes bir diğerine bir şey diyebilir fakat söylediğini ispat ile yükümlüdür. Ben dediğim için doğru olmayan bir başkası için de olmaz. Her iddia sahibi ispatını yapmalı ki adil bir sohbet olsun. Şimdi şunu kabul edelim. Ergenliğini bitirmemiş hiçbir insan kendi iradesini kullanarak bir şey yaptığını iddia edemez. Evet, ilk ve ortaokula giden kızlarımızın çoğu kendi istedikleri için değil ailesi öyle istediği için başörtüsü takıyorlardır çoğunlukla. Şimdi gelin bu durumu konuşalım. Acaba kendini özgür ve “İslam’ın dışında” tanımlayan ailelerin çocukları bu yaşlarda tercihlerini kendileri mi yapmaktadır? Hayır. Ailesi ile

iletişim halindeki bir çocuk, anne-babasının hoşuna gidecek şeyleri yapmayı tercih eder. [ Bu sayede onların övgü ve takdirini alarak mutlu olur] Ben çocuğuma karışmıyorum o kendi istediği gibi davranıyor diyen aileler şunun farkında değiller. O çocuk siz karışmayınca dışarıdan ya da tv’den gördüğü diğer örnekleri taklit ediyor ve onlar gibi olarak kendini mutlu hissediyor. Belli bir yaşa ve akli olgunluğa erişmemiş her çocuk başkasını taklit eder. Aile sahibi olarak bizler onların bizi örnek almalarını isteriz. Herkes gibi biz de kendi tercihlerimizin doğruluğuna inanır ve çocuklarımızın da bu doğrultuda yetişmelerini isteriz. Dolayısıyla bizim çocuğumuzun tercihlerimize uyumlu davranmasından daha normal bir şey yoktur olamaz da. Bu onların baskı altında olduklarını değil, ailemizin değer ve tercihlerine bağlı olduklarını, bizim aile olarak görevimizi tam anlamıyla yaptığımızı çocuklarımızı dış dünyanın olumsuz örneklerinden koruyabildiğimizi gösterir. çizgifilm kahramanları gibi davranan, oradaki adam gibi yakıp yıkan, oradaki kız gibi açılıp saçılan çocuklar özgür değil, bilinçsizce izletilen görüntülerin tutsağı durumundadırlar. Çocukların acilen ailenin kontrolüne alınıp doğru yanlışın benimsetilmesi gerekmektedir. “ Peki siz diyorsunuz ki dinde zorlama yoktur. Bu çocuklar kendini mecbur hissettikleri için o başörtüyü takıyorlar. Her fırsatta siz diyorsunuz ki İslam kişinin özgür seçimlerinin bir büKANIT|KADER| 45


tünüdür. Bu çocuklar özgür bir seçim yapmadıktan sonra onların böyle bir dini davranışı gerçekleştirmesinin ne anlamı var? Bırakın yaşı gelince kendi özgür iradesiyle örtünüyorsa örtünür, açılıyorsa açılır. İradesizce yapılan işin bir değeri yok diye anlattınız hep. Şimdi siz kendinizle çelişiyorsunuz” Dinde zorlama yoktur bizim değil Rabbimizin sözü. Dini seçmek konusunda kimse kimseyi zorlayamaz bu manada. Fakat başka sözlerinde aynı Rabbimiz bize dinimizi yaşayarak ve anlatarak tebliğ etmemiz gerektiğini [], kendimizi, ailemizi ve çocuklarımızı günahlardan korumamızı [], iyilikle hayatımızı doldurup kötüyü engellememizi de istiyor. Çocuklarımız bizzat bizim kontrolümüzde olması gerektiği dönemde en başta bizden iyi ve kötüyü öğrenmeliler ve onu yaşamalılar. Şimdi ikinci soruya gelelim, İslam’ın emirlerine alıştırmak için çocuklarımız bilinçlenene kadar beklememiz gerekiyor mu? Bu soru da cevabını içinde saklayanlardan. Şimdi düşünelim. Eğer çocuklarımıza herhangi bir işi yaptırmak için onların bilinçlenmesini mi bekledik yoksa bütün önceliğimiz yapsın da nasıl yaparsa yapsın mı oldu? Birinciden yana tercih kullanamayacağımız kesin. Neden mi? Düşünelim. Acaba hangi anne-baba çocuğunu doğru-dürüst bilinçli cümleler kurana kadar susması için güç kullandı. Saçma mı dediniz? Evet, çok saçma. Bütün çocuk sahipleri çocuğu aguladığı zaman harvard’da konferansa çıkışını izliyor gibi sevinir. “ Çocuğum, sus. Sen ne konuştuğunu bilmiyorsun. Adam gibi anlamlı ve mantıklı cümle kurana kadar konuşmayacaksın. Bu benim ilkeli ve dürüst bir adam olmamın gereği” diyen bir anne babaya rastlayanımız olmamıştır eminim. Eğitim açısından baktığımızda da durum böyledir. Çin’de çocuklar eğitilmek için 4 yaşında jimnastik salonlarına alınırlar. O yaştaki bir çocuk bırakın sporu, yemeği bile ne için yediğinin bilincinde değildir. Fakat otoriteler vücudun alışabilmesi için olabildiğince erken eğitime alınmalarını tavsiye etmektedirler ve Çin’in olimpiyatlarda topladığı madalya sayısı da bu teoriyi doğrulamaktadır.

KANIT|KADER| 46


Çocuklarımızı bir kenara bırakalım, büyüklerimizde bile bilinç sahibi olanlar azınlıktadır. Herkes mecbur olduğu bir hayatın üstesinden gelme savaşını vermektedir. Çoğu kişi niye yaşadığını sorgulayacak zamanı bulamamakta, bilinçlenebilmek için gereken eğitimi alamamaktadır. Demek ki bilinç bir işin en son safhasıymış. Bu hakikat bilindiğinden dolayı eğitim programlarında öncelik bilince değil, yapılan işin en güzel şekilde icra edilmesine verilir. Arabaya hakimiyeti kuramayan bir kişinin bilinçli sürücü olmasının anlam ve imkanı yoktur. Bilinçli sürücü olması için birisinin öncelikle iyi bir sürücü olması gerekir ki bilinç kendini davranış olarak gösterebilsin. Davranışı yerleştirilmemiş bilinçlendirme çalışmaları sönmeye mahkumdur. Namaz kılmayan birisinin namaz kılma bilincine erişmesi imkansızdır. Zekat vermeyenin de zekat bilincine erişmesi mümkün değildir. Bir şeyi bilinçli yapmak için öncelikle yapmak zorunludur. Dolayısıyla o ilk eylem bilinçsizcedir. Eğer bilinçsizce yapılması yanlış diye insanoğlu kendini eylemden geri bıraksaydı bu durumda hiçbir yerde hiçbir iş yapılamayacaktı. Davranış, eylem ve hareket doğuştan gelen, engellenemeyen kabiliyetlerdir. İnsan yürümeye gücü yettiği andan itibaren yürür. Konuşabildiği anda konuşmaya başlar. Herhangi bir olumsuz pekiştireç [konuşmaya çalıştığında cezalandırma gibi] ya da fiziki, zihni engel olmadığı takdirde herkes konuşur. Kabiliyetler müsait zemin bulduğu anda dışarı çıkar. Davranış, konuşma gibi eylemlerin bilinçlendirilmesi ise ancak eğitim ve zamanla gerçekleşir. İnsanoğlunun diğer canlılar gibi doğada tek başına doğmaması, bir aile ve insan topluluğu içinde asgari, on on beş sene geçirdikten sonra ancak kendi başına hayatını devam ettirebilecek kabiliyetlere ulaşması bir ibrettir. Bir insan yavrusu beş yaşına geldiğinde kendi başına bir çok ihtiyacını giderebildiği halde gerçek anlamda toplumda kendini koruyabilmesi on beş seneyi bulmaktadır. Fiziksel gelişim belli bir yaşta dursa bile zihnin ve beynin gelişimi sürmekte; doksan yüz yaşına gelmiş bir insan o anda bile yeni bir bilgi edinmenin gayretini verebilmektedir.

KANIT|KADER| 47


Bütün bu bilgiler ve tespitler bize şu hakikati bildirmektedir. İstenilen herhangi bir davranışın çocuk tarafından yerine getirilmesi için beklemek erdem değil; o çocuğu dış dünyanın olumsuz etkilerine karşı korumasız bırakmaktır. Namaz kılmasını istediğimiz bir çocuğa o bilinci aşılamak ehlinin işidir fakat her anne baba çocuğuyla camiye gidip çocuğu namaza alıştırabilir. Bilinçsizce namaza alışan bir çocuğa bilinç aşılamak kolaydır. Fakat bilinçlenecek diye namaza alıştırılmamış bir delikanlıyı namaza götürmek çok zordur [Sadece imkansız değildir alın derisi çatlama ihtimali vardır.] Bu söylenilenler sadece din kapsamında algılanmamalıdır. Doğa yürüyüşü [tracking] hakkında konuşuyor olsaydık da aynı şeyleri söyleyecektik. Çocukluğunda doğada kalmış; ağacın, kuşun, suyun, toprağın tadına bakmış bir çocuk büyüdüğünde doğa sevgisi ve bilinci kendiliğinden oluşacak, yaptığı şeylere duyduğu merak

KANIT|KADER| 48

onu bu konularda bilgi edinmeye sevk edecektir. Çocukluğunu bilgisayar, telefon, tablet üçgeninde geçiren bir çocuğu oynadığı oyundan çekip doğaya götürmek ise yine zorluk derecesi üst düzeyde bir iştir. Akraba ziyareti için düşünelim. Eğer anne-baba çocuğunu belli zamanlarda dost-akraba ziyaretine götürmezse büyüdüğünde bu işin bir angarya olduğunu düşünecek, önünde bitmesini beklediği oyunları varken yoktan yere yerinden kıpırdamayı reddedecektir. [Şu anda gençlerin en büyük sorunlarından bir tanesi asosyallik. Toplum içine girmeyi reddetme, arkadaşlarla vakit geçirmek istememe, telefonu bırakıp dışarıda faaliyet yapmak istememe vb.] Yirmisini aşmış bir gencin insanlarla ilişkiye geçmeyi reddetmesi hiç şüphesiz kendi kararıdır fakat hastalıklı bir tavırdır. Zamanında bilinçsizce tv, telefon ile geçirdiği zaman onda bozuk bir bilincin yerleşmesine sebep olmuştur.


Hadi Allah versin (?) Dilenmeyi adet edinmiş birisi ya da gerçekten çok zorda kalmış, isteyince yüzü şekilden şekile giren onurlu bir fakir. Farketmez kim olduğu bizden istedi ve biz de vermeyeceğiz. Ne dersek sıyrılırız bu istemediğimiz durumdan. Allah versin. Ne kadar zararsız ve art niyetsiz görünüyor gibi değil mi bu cümle. Eğer müslüman olmak bir cümle ile başlamasaydı hiçbir müslüman diğerine ne dediğine dikkat et demeyecekti. İlk emir “Anla” olmasaydı, hayatın, suyun, taşın, çimenin, kelimenin ve cümlenin anlamına kafamızı takmayacaktık. Ne dersek diyecektik. Ama gelip görelim ki durum tam tersi. Yaptıklarımız gibi söylediklerimiz de bizim hesap çetelemizde olacak. O yüzden konuştuğumuzun anlamını, kast etmesek bile anlamının nereye gidebileceğini bilmek durumundayız. Allah versin ne demek mesela. • Ben şu an sana yardım edecek durumda değilim ey İsteyen, onun için ısrarcı olma. mı? • Allah rızası için bir sadaka diyorsun ya ey muhatabım, O Allah burada yok, ben göremiyorum, sen görebiliyorsan git ondan iste. mi? • Arkadaş, kabak tadı verdiniz ha! Git Allah versin. mi? Eğer birincisi Değilse ikinci ve üçüncü cümleler tehlike çanı çaldıracak cinsten. Niye mi? Rabbimiz söylesin biz dinleyelim. Allah’ı inkar edenlere “Allah’ın size

verdiklerinizden siz de harcayın” denildiğinde onlar inananlara şöyle cevap verir. “ Allah’ın istediği takdirde doyuracağı adamları biz mi doyuracağız” [onlara şöyle cevap ver] “siz gerçekten apaçık bir sapıklıktasınız” Allah versin kardeşim’in Arap tarzı söylenişi gibi duruyor değil mi? Peki buraya neden kader konusunda değinmiş olabiliriz? Çünkü Allah’ın bize biçtiği roller arasında en üstünü halifelik. Halife, birisinin yerine makamda oturan demektir. Allah adına iş yapmak bizim kaderimizde var. Yeryüzünde adaleti biz sağlarız. İnsanlara yardımla görevli varlık yine insandır. Sapkınlığı önlemesi gereken insandır. Hayrı yayması gereken insandır. Dinin hükümleri için yeryüzünde gerekirse savaşma görevi insanındır. Türkçesi şu, Allah vermez, biz veririz. Biz vermeyiz, Allah verir. Allah bizim elimizle verir. Kim bu dünyada Allah’ın eli, dili, gözü olursa; insanlara yardım eder, hakikate sahip çıkar, hakkı eğip bükmeden gösterirse işte mümin odur. Allah’ın bizden istediği “müslümanım elhamdulillah” deyip keyif kahvesini tv karşısında höpürdetmek değil, Allah’a teslim olduysan onun dediklerini yapmalıyım dinidir. Allah versin demek işte bu yüzden tehlikeli ve sakıncalıdır. İnkarcılarla aynı dili kullanırsak maazallah aynı yere gitme ihtimalimiz de söz konusu olabilir.

KANIT|KADER| 49


Mükemmel Fiil Failini Unutturur

Ahmet Bayraktar Her şeyden çok internetle haşır neşir olan bir nesil olarak dünyanın nereye doğru gittiğini daha net gören bir konumdayız. En çok paylaşılan içerik görseller malumumuz. Dolayısıyla en güzel videoyu, en güzel resmi, boyamayı, üç boyutlu karakteri yapanların; en çok takip edilenler, para kazananlar olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Bundan çok değil on sene önce yapılan animasyonlar ile bugün yapılanlar kıyaslanamayacak kadar kaliteli ve gerçekçi. Merak edenler buz devri animasyon filminin gelişiminden, ilk serisi 2002 son filmi ise 2012’de yayına giren iki farklı filme göz atabilirler. Sincap benzeri mahluk scrat’in kürkünün görünümü ilk filmdekinden tamamen farklı ve olağanüstü gerçekçidir. Görsel materyallere olan rağbet bu işlerle meşgul olan kişileri ve eserlerini de gündeme taşıKANIT|KADER| 50

dı. Artık yaptığı çizimlerin ne kadar gerçekçi olduğu bize gösterilen onlarca ressam, çizer, cgi operatorleri [üç boyutlu çizim olarak anlayın] var. Dikkat edilirse bu tür çizim ya da bilgisayar ortamında oluşturulmuş görsellerin kalitesi için belirleyici bir tek ölçüt vardır. Gerçekçilik. Bir görsel ne kadar gerçekçi ise o kadar kalitelidir, iyidir ve para eder. Aynı ölçüde bir görsel ne kadar gerçeğe yakınsa biz o kadar onun elle yapılmış olduğundan çok fotoğrafının çekildiğine inanırız. Bir ressam arkadaşımızla aramızda böyle bir konuşmanın geçtiğini düşünelim. Görüldüğü gibi onun yaptığı resim o kadar gerçekçiydi ki biz onun resim olduğuna inanmak istemedik

taki onun yaptığını gösteren videoyu izleyene kadar. Bu durumu garipseyecek yoktur eminim. Garipsenmeyecek başka bir durum da işte bu yüzden ateistlerin varlığıdır. Dünyanın kendi kendine var olduğuna, onu bir yaratıcının yaratmadığını savunmanın normal şartlar altında akıl ve mantıkla izah edilebilir bir yanı yoktur. Fakat Rabbimiz o kadar muhteşem bir sanat icra etmiş, o kadar kusursuz bir sistem ortaya koymuştur ki bu sanattan gözü kamaşan bazı insanlar sanatçıyı inkar cihetine gidebilmektedir. “ Hayır, bunu sen yapmış olamazsın” bir önceki sayfada nasıl ki bir sanatçının olmadığına değil, sanatın ihtişam ve kalitesine delalet ediyor idiyse bugün bizim dünyamızda “ Allah dediğiniz varlık zihninizin size oynadığı bir oyundur.


Korktuğunuz için inanıyorsunuz. Kendinize güvenip ruhunuzu özgür bıraksanız inanç ihtiyacınız da ortadan kalkacak” diyen ateist insanları biz böyle anlamak durumundayız. Onlar sanatın ihtişamını görmüş fakat sanatçının bu kadar maharetli olabileceğini idrak edememiş, bilen birileri tarafından yardıma muhtaç kimselerdir. Rabbimizin kainata koymuş olduğu sistemin kanunları fizikçiler, toplumlara koyduğu kanunlar sosyologlar, eşya ve soyut aleme koyulan kurallar matematikçiler, doğaya koyduğu kanunlar biyologlar... tarafından bulunmuş ve adı konuşmuştur. Evet, lütfen dikkat edelim. Bugün hangi fizikçi yerçekimi kanununu icat etmiştir, hiçbirisi. quantum fiziği kimin icadıdır hiç kimsenin. İzafiyet teorisi einstein tarafından bulunmuş mudur yoksa icad mı edilmiştir, bulunmuştur.

İman, inkarın yatağında doğmuş; inkar da imanın kucağında büyümüştür. Demek oluyor ki hiçbir bilim adamı kendiliğinden bir kanun icat etmemiştir, buna gücü de yetmez. Eğer gücümüz yetseydi tıpçılarımıza sağlıklı yaşamın ve ölümsüzlüğün ilacını buldururduk. Ekonomistlere tükenmeyen kaynaklar icat ettirirdik. Psikologlar da mutluluğun tükenmeyen yöntem ve kaynaklarını bize sunardı ve bizim hiçbir şeyi düşünmemize ihtiyaç kalmazdı. Fakat durum hiç de öyle değil. Yeryüzünün din adamları din icat etmiyor, işi icat olan mühendisler de olmayan bir şeyi

var edemiyorlar. Hepsi yaratılmış maddeleri kullanarak bir şeyler yapabiliyorlar. Petrol var edemiyorlar, yaratılmış petrolü rafine edebiliyorlar ancak. Hal böyleyken nasıl oluyor da insan her şeyin tüketicisiyken, üreteni görmezden gelebiliyor. Şöyle. Allah insanı özgür ve seçebilir bir varlık olarak yaratmış. Seçimin en temel vasfı iki zıt arasında gerçekleşmesidir. Kişi inkarı seçmesi için imanı reddetmek zorundadır. Aynı şekilde iman edebilmek için de inkar etmemeyi tercih etmelidir. İman, inkarın yatağında doğmuştur. İnkar da imanın kucağında büyümüştür. İman ve inkara zemin oluşturacak, kişiyi Allah’ın cc varlığına ikna etmek için kurgulanmış tabiat ise mükemmel donanımla yaratılmıştır. Uzağa gitmemize gerek yok. Eğer boğazımız hiç ağrımamış, hiç üşütmemiş, hastalanmamış olsaydık, ölümün bizim için mümkün ve muhtemel bir kader olabileceğine aklımız erebilir

KANIT|KADER| 51


miydi? Hayır. İşte tabiat, doğa, evren bizden çok daha sistematik yaratılmış ve fıtratlarına aykırı herhangi bir davranışa meyyal olmadıkları için, seçme iradeleri olmadığı için milyarlarca yıl kendilerine biçilen rolü hakkıyla yerine getirmektedirler. Bu kusursuz işleyiş işte bazılarının gözünü malesefki körleştirebilmiştir. Ömründe hiç hastalanmayan bir insan ölebildiği gibi, şu ana kadar aksamadan yürüyen evren de günün birinde bir ol emriyle bütün işleyişini durdurabilir. Nitekim fizikçiler bugün antimaddenin evrenin her yerine sızdığını, bütün varlıkların milisaniyeler içerisinde yok olmasını engelleyen anlam veremedikleri [onlar veremiyorsa kendileri bilir] bir gücün bu yok oluşa mani olduğunu belirtmektedir. [canı delil isteyen zahmet etsin google’a

KANIT|KADER| 52

antimadde olarak aratsın.]Ateist, kafir, müşrik her ne olursa olsun yeryüzünün başlangıcından itibaren Allah’ın apaçık varlığına gözünü kapayan körler olmuştur, olmaya da devam edecektir. Bundan daha tehlikelisi gözü görmeyen, aklı çalışmayan müslümanlardır. malesef bazı müslümanlar henüz İslam’ın ne anlama geldiğini bilmemekte, ben onu seviyorum dediği bir adam, kadın tarafından elinden tutup cennete götürüleceğine inanmaktadır. Dilbilgisi kuralı olarak her fiil, bir faile muhtaçtır. Aynı şekilde her varlık bir var edene muhtaçtır. Varlığın mükemmelliğini keşfedip var edeni aramayan kişi ne kadar uyandırılmaya muhtaç ise, etrafındaki varlığa bakmadan körü körüne iman eden müslüman namlı kişi de o kadar aydınlanmaya muhtaçtır. Müslümanlar elbirliği etmiş, sosyal medyada ateistleri iman


- Biliyor musun bu resmi ben yaptım. - Hadi canım. Fotoğraf bu. Şu çizgilerin, renklerin orjinalliğine baksana. Ne resmi besbelli fotoğraf işte. Beni mi kandıracaksın bu yaşta. - Ne alakası var kardeş. Bak burada filmi de var, yaparken kendimi filme çektim. - Hani bakayım - Hakkaten yaa! Ama bak halen bakınca inanamıyorum senin yaptığına. Harikasın . - Teşekkür ederim. İnandığına sevindim. ettirmeye azmetmiş, kuru gürültücü mücahid rolüne bürünmeye son derece müsait bir hale gelmişler her ne hikmetse. Fakat şu kargaşa ve anlamsızlığın hüküm sürdüğü yeryüzünde ateistlerden daha çok iman etmesi gerekenler varsa onlar da müslümanlardır. Müslümanlar faili fiilini görmeden iman etmeye çalıştıkları için, efsane, hayal ve kurgularla dinini ayakta tutmaya çalışmaktadır. Fiil ve fail ilişkisinde herhangi birine göz yummak imanın zeminini boşaltır. Fiilleri görüp faili görmeyenin hali küfr olduğuna göre, faili görüp fiili görmeyenin hali de imanında tat bulmama, durmadan imanından şüphe etme şeklinde tezahür edebilmektedir.

KANIT|KADER| 53


Ahmet Şamil Kaan

HAYATA UZANAN KAVRAMLAR

RIZIK-NİMET

Kamet Takva Cemaat Mezhep İslam İman İhsan İdrak Nefs Sıdk Vehm Vesvese Ye’s Tövbe Günah Sevap Sabır Sükür Sirk İsar İstiğfar Rabb Rasul Rıza Fıkıh Zikir Akıl

Kavramlar da insanlar gibidir. Tek başına yaşayamazlar. Bizim sosyal yaşantımız gibi onların da çağrışım alanları vardır. Birinden bahsediyorsanız diğerinden de mecburen bahsetmek zorunda kalırsınız. Rızık ve nimet işte bu türdendir. Rızık ve nimeti şu basit örnekle açıklayabiliriz. Sofradayız ve tabaklar önümüze yemek dolu olarak gelmiş. Besmele çekip yiyeceğiz. İşte önümüzdeki tabaklar bizim rızkımızdır. Bir güzel yedik doyduk. tabağımızda biraz kaldı oda çöpe atıldı. Yediğimiz nimetimiz oldu. Yemediğimiz de israf oldu. Toplumumuzda rızık denildiğinde genelde yemek anlaşılır. Yanlış değildir. Şu şekilde de anlatılabilir. Mutfağımıza, evimize girmiş; emek, para verip elde ettiğimiz her şey bizim rızkımızdır. Onlardan faydalandığımız anda ise nimet vasfı kazanırlar. Bilgi, rızık olabilir mi? Elbette. Bir kişinin okumak için evine aldığı kitaplar onun rızkıdır. Onları okuyarak edindiği bilgi ise nimettir. Sevgi, rızık olur mu? Elbette, niçin olmasın! Bir insanın sevilecek akrabası, dostu, evladı olması onun için tayin edilmiş bir rızıktır. Kişinin etrafındaki insanları sevmesi, onlarla sevgisini paylaşması onun için bir nimettir. Gökten bize indirilen yağmur, kar, güneş bize sunulan rızıklardır. Biz onları kullanabilmek için aklımızı çalıştırırsak onlardan daha fazla nimetleniriz. Tembel tembel seyredersek rızkımıza küfretmiş oluruz.

Vahiyden nimetlenmek onu yaşamak, hükümlerinin bizimle yaşaması için sağlığımızı, canımızı korumamızdır. Bizden sonra vahyin hükümlerinin yaşaması için neslimizi korumamızdır. Vahyi doğru anlayabilmek için aklımızı korumamızdır. Anlayışımızın gelişmesi için aklımızı büyütmemiz, geliştirmemizdir. Anlayışımızı beslemek için kevni ayetlerin peşine düşmemizdir.

KANIT|KADER| 54


Rızık, kişinin önüne gelmesi; Nimet tadını almasıdır.

Küfür, nimeti görmemek ve görülmesin diye gayret etmektir, şükür “ben yedim güzel; al sende ye” deyip paylaşmaktır.

Fatiha suresinin ummu’l-Kuran [Kuran’ın anası] olarak isimlendirilmesindeki hikmet de burada açıktır. Biz her gün Kuran’la nimetlenmek için dua ediyoruz Rabbimize. “ Ya Rab! Bu nimetten bizi mahrum etme” diye yalvarıyoruz. Fakat ne büyük ironidir ki, yine aynı biz, “Biz Kuran’ı anlayamayız. Büyüklerimiz anlar onların anlattıklarını okursak ancak bir nebze anlayabiliriz” safsatasının kurbanları olmuşuz. Rabbimiz bu tehlikeye en baştan dikkat çekerek bizleri, vahyin sesini ve şeklini kutsayıp hayattan çıkaran yahudiler ya da vahyi dikkate almayan, canının istediği gibi işkembesinden hükümler uyduran hristiyanlar gibi olmamamız gerektiğini bize emretmiştir. Nimete karşı insanın takınacağı iki tavır da bizim akidemizin temel kavramlarından olmuştur. Küfür, Allah’ı inkar değil, onun indirdiği hükümleri görmezden gelip üstünü örtmeye çalışmaktır. Allah’ı inkar etmek, onun varlığını değil emir ve hükümlerini yok saymaktır. Tarih boyunca hiçbir millet Allah yoktur deme aptallığını göstermemiştir [20 ve 21. Yüzyıl aptallıkta rakipsiz]. Küfre küfür denmesinin nedeni, Allah’ın cc vahiy sofrası apaçık dururken kişinin ona gözünü kapatıp insanların da görmemesi için çabalamasından dolayıdır. Küfür, nimeti görmemektir. Şükür ise küfrün zıddı olup “Gel vatandaş gel! Derya kuzusu bunlar” dercesine insanları vahyin, bilginin, yemeğin sofrasına buyur etmektir. “Bak bu nimet bana Allah’tan geldi sen de al” demektir lisanı haliyle. Küfür “Ben Allah’ı inkar ediyorum” demek olmadığı gibi şükür de “Çok şükür demek” değildir. Şükür elde olanı başka ellere teslim edebilmektir. İman etmek bu nedenle vahye şükrüdür. Vahye karşı gözlerini kapamak da ona küfürdür.

Rızık Kavramını Nerede Kullanıyoruz

Bir günlük ömür üç günlük rızık ister. Rızkıma mani olma! Rızık Allah’ın üstüne

İki nimet vardır ki insanların çoğu bunlar(ın kıymetini bilme, elindeyken doğru değerlendirme, onları korumak ve istifade için dert ve endişe çekme, sistem ve yöntem üretme) konusunda aldanmıştır.

Sağlık & Zaman

KANIT|KADER| 55


VAR OLMAK KADER Mİ?

Tayfun Kaplan Eğitimci

[köşeli parantezler editöryal]

Var olmak da bir kader mi? Neden böyle bir başlık seçildi onu açıklayalım evvela. Dergiyi beraber çıkardığımız kardeşim bir gün sosyal medya hesabından şöyle bir soru sordu. Yanınıza biri geldi ve dedi ki “Ben var olmayı tercih etmedim ki. Neden bana sormadan beni yarattı Allah!” Ne cevap verirdiniz. İşte bu soruya kapsamlı bir cevap olması amacıyla kaleme alındı bu yazı. Şimdi bu soruyu biraz açalım. Evet, gerçekten de yaratılırken fikrimiz alınmadı (Kâlû belâ bahsine hiç girmiyorum o yaratıldıktan sonra gerçekleştiği düşünülen bir hadise). [Olay zannedilen o durumun gerçekten öyle mi yoksa mecazi bir anlatım mı olduğu meselesi burada izaha kavuşturulmasın sonraya bırakalım] Engel ya da müdahil olamadığımız birçok özellikle birlikte gönderildik dünyaya (ırk, cinsiyet, aile, fizik, coğrafya v.s). Çeşit çeşit imtihanlara (hayatımızda yolunda gitmeyen her şey) tâbi tutulmaktayız. Sonuçta öleceğiz. Üstüne bir de tekrar diriltilip sonsuza dek azap çekme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Bir de günümüzde psikoloji ilmi çocuklukta yaşananların tüm hayatımız üzerindeki etkisini ballandıra ballandıra anlatmıyor mu? Sınırlı bir hayat karşısında sınırsız bir azap riski? Ve daha ilginci daha biz yaratılmadan tüm bunları, yani nihai sonucu, bilen ve her şeye gücü yeten bir yaratıcıya inanmak. İnsan sormadan edemiyor kendine; “hiç var olmasa mıydık acaba???”. Adam haklı mı yoksa? Öncelikle şunu belirtmeliyim ki yok olmak ya da hiç var olmamış olmayı istemek, (biraz iddialı olacak belki ama) kesinlikle insan fıtratına aykırıdır. Var olmak/yaratılmış olmak

KANIT|KADER| 56


başlı başına bir değerdir. Yani şunu peşinen kabul edelim Allah’ın insanı yaratmış olması başka hiçbir etkeni düşünmesek bile ona verdiği değerin bir kanıtıdır ve insan tabiatında kabul etsin ya da etmesin ölümsüzlük arzusu mevcuttur. Tarih boyunca anlatıla gelen masallarda aranan ölümsüzlük suyunun (âbı hayat) alt yapısı da bu arzudur. Hatta rivayetlerde belirtildiği üzere ilk insan (Hz. Âdem) ve eşinin (Hz. Havva) şeytan tarafından aldatılmasında da bulundukları yerde ebedî kalma arzusunun etkili olduğu söylenebilir. Yani insan ruhu asla yok olmayı arzulamaz, kalıcı olmak sonsuz olmak ister. Peki, o zaman bunun tersini dile getirenler sahtekârlık ya da din düşmanlığı mı yapmayı mı hedeflemektedir. Yani dile getirdikleri bu arzunun samimi hiçbir tarafı yok mudur? Ben böyle olduğunu düşünmemekteyim, yok olmayı istediğini dile getiren insanlar bunu samimi olarak dile getiriyor, düşünüyor hatta hissediyor olabilirler pek tabi. Ancak buradaki sorun tam olarak ne istendiğinin dile getirilip getirilemediğidir. Şimdi bu isteği dile getiren insanlar adına konuşmaya çalışalım. Bir insan neden yok olmak, yaratılmamış olmak ister. Ya da asıl istediği nedir? Bu isteği dile getiren insanın maddi manevi sorunları olması gerekir. Yani hayatında yolunda gitmeyen bir şeyler olmalıdır ya da en azından baskın bir gelecek (ölüm ve sonrası) kaygısı bulunmalıdır. O halde bu kişinin sorularıyla biraz oynayalım: - Madem Allah beni yarattı neden dünyada mutlu olamıyorum? -

Ailemi neden seçemedim?

-

İş hayatım niye kötü?

KANIT|KADER| 57


-

Sevdiğim kız /erkek niye karşılık vermiyor?

-

Başıma niye bu bela geldi?

-

Bu hastalıktan neden kurtulamıyorum?

-

Sevdiklerimi niye kaybediyorum?

-

İbadet çalışma v.s neden benim sorumluluğum?

-

Cehennem niye var, ya oraya gidersem?

Ve son olarak; -

Her şey niye istediğim gibi olmuyor?

Sanırım bu soruların cevabını alabilen biri bu isteğinden (yok olma arzusu) vaz geçecektir. Şimdi bu kişiye şöyle bir teklif sunalım: - İstediğin aileyi, ırkını ve nerede yaşayacağını seçebilirsin -

İstediğin işe ve kariyere sahip olabilirsin

- Sevdiğin kişi sana en az on katı bir sevgi ve ilgiyle karşılık verecek - Başına gelen tüm sıkıntı, dert ve hastalıklar şu andan itibaren yok hükmündedir - Hiçbir sevdiğini kaybetmeyecek ya da onlardan asla ayrılmayacaksın -

İstemediğin insanları hayatından çıkarabilirsin

- İbadet kaldırılmıştır -

yükümlülüğün

şu

andan

itibaren

Sonsuza kadar her şey istediğin gibi olacak…

(Yok artık daha neler ya da yok devenin nalı -editör bu kısma sansür uygulayabilir-) [Editörün işine karışmayalım]

KANIT|KADER| 58


Sizce bu teklif karşısında cevabı ne olacaktır. Muhtemelen “nerdeeeeeee o yoğurdun bolluğu” diyerek sizi ciddiye almayacaktır. Ama içinden “keşkeeeee” de diyecektir herhalde. Bu tekliflere dikkatle baktığınızda size tanıdık geldiğinin farkındayım. Birçoğunuz içinizden e işte “cennet” i anlatıyor demişsinizdir. Evet, bizim yok olma arzusundan vaz geçirmek istediğimiz kişiye sunduğumuz teklifleri kat ve kat fazlasıyla yaratan (Allah c.c.) kullarına sunmaktadır. Yani bizi en iyi tanıyanın nasıl mutlu olacağımızı da en iyi bilen olması çok doğaldır. Ancak bunun için tek bir şart ileri sürmektedir. O da tüm bu güzellikleri “hak etmek.” İşte buna adalet diyoruz.1 Çünkü kısacık (ahirete göre, bazen bana da uzun geldiği olmuştur) dünya hayatında dahi bir emek sonucu elde edilen nimetlerin hazzı hazır bulduklarımızdan çok daha fazladır. Yani insan bir gaye için yaşadığını anladığında acılarını dahi hazza dönüştürebilir. Ne demiş Victor Hugo; “beklenen gün gelecekse çekilen çile kutsaldır”(Niye bizimkilerden kimse kalmadı mı da ‘Hugo’ diyenler, ekleyiversin)

Bir cümlede özetlesen nasıl olur Sefasını sürerken kimsenin ben niye yaratıldım diye bir sorunu yok. İş sıkıya geldi mi vay ben mi istemiştim bana mı sordun da yarattın!

Kestiğimiz tüm bu ahkâmların sonucunda şunu söylemek yerinde olacaktır: Yukarıda da belirttiğimiz gibi var olmak / yaratılmış olmak başlı başına bir değerdir. Yok olma arzusunun asıl sebebi maddi ve manevi sıkıntılar, hayatta düşülen boşluklardır. Yani yok olmak istiyorum/neden yaratıldım ki? Diyen biri aslında “daha iyi bir hayat istiyorum” demek istemektedir (başkasının adına ne konuşuyorsun diyenlere: bu bizim fikrimiz katılmıyorsanız kendi görüşlerinizi gönderin yayınlayalım). Ve bu hayat ölümden sonrası için bize vaat edilmiş bulunmaktadır. Cennette ya da onu temsil eden bir yerde 15 dk. kalan biri (dünya saatiyle) asla yok olmak istemeyecektir mesela. Tek yapmamız gereken hayatı dünya ve ahiret olarak ikiye ayırmadan bir bütün olarak düşünmek ve anlamlandırmaktır. Bunu başarabildiğimizde kader, şans, adalet gibi kavramlarla ilgili sorularımızın/sorunlarımızın bir kısmına da cevap bulmuş oluruz. 1

Kur’an; 17/13, 53/39 KANIT|KADER| 59


tekvİr

Güneş mi dürülüyor sanki İçimde patlayan nedir Madem yıktılar başımıza Şu gök neden mavidir Saçlarım kanla kınalı ise Dağlar neden sapasağlam yerinde Anne neden yanmıyor şu kalem Parmaklarım değil mi Kalbime tutunca tutuşan Ben niye ateş soluyorum Hani güzeldim masallardaki gibi Neden beyaz atlı prensim gelmedi

Tekvir: dürülmek, güneşin sönerek dürülüp kıyametin kopması Kusulmak: cenin vaziyetinde birisinin kucağına sığınmak

ahmet Şamİl kaan KANIT|KADER| 60

Anne söz ağlamam ben Kucağına kusulayım yeter ki Anne duyuyor musun beni Kapıyı vuruyor birileri Durun amcalar annem derin uyuyor Anne denizler ne zaman kaynar Bana kahvaltı verir mi Allah İnsanları rahatsız etmeyelim Cennette ikimize de yer var

Denilirki bir bomba varmış düşmüş bir çocuğun evine. Annesiyle beraber denize açılmış çocuk güvenerek insanların merhametine. Bindikleri bot batarken anne ellerini açmış göğe. Ya Rab kurtar yavrumu diye. Cennet itiraz etmiş ama. Çocuk cennete zalim cehenneme gitmiş. O annenin ahı bir rüzgara takılmış. O rüzgar bir şairin saçlarına dolanmış. Başına meshederken eline ıslaklık dokunmuş. Şair durmuş, düşünmüş, duramamış yazmış.


Sırça şİİr

Bir kaç bin güneşten orman Batar gözlerinde Salınır çamlar Bir kaç bin geyik Bir kaç bin çiçekle Bir kaç bin kuş Bir kaç bin gök Bir kaç bine bölünmüş aynalar Biraz yakut kızıllığında İhanetlerden bahsederken sesi Kuytu bahçelerdeki sırça çiçekler Biraz bilgili ama tecrübesiz gibi Deniz diplerinde gezinen mavi boncuklar Tiril tiril deniz anaları Bedeli hatadan önce ödenmiş cezalar Belli belirsiz bir bağ Derinlikte çekilirmiş aradan Daha derinde Çekilmiş yarasalar gökten Siyah uyandırılmış Beyaz saçlı çocuğun Saçlarıyla oynamasıyla Medusalara değmiş Biraz titrek elleri

mustafa kul KANIT|KADER| 61


KANIT|KADER| 62


KANIT|KADER| 63


KANIT|KADER| 64


KANIT|KADER| 65


KANIT|KADER| 66


Konuşturan Ahmet Şamil Kaan

KANIT|KADER| 67


KANIT|KADER| 68


KANIT|KADER| 69


KANIT|KADER| 70


KANIT|KADER| 71


Ahmet Åžamil Kaan

KANIT|KADER| 72


Bir varmış bir yokmuş o zaman insanlar. Doğup ölüyormuş. Savaş çıkıyormuş yoktan yere. Ne zaman derseniz 1800ün sonu 1900ün başı. İtalyan yazar Carlo Collodi 1883te Pinokyo’yu yazdığı zamanlar yani. Hatırladınız değil mi Pinokyo’yu ama kim yazdı ne zaman yazıldı merak edip bakmamışsınızdır muhtemelen. Ya oldu mu şimdi. neyse sorun yok. Ben baktım. Adamcağız 1890’da dar-ı bekaya irtihal eyledikten sonra kimse Pinokyo’ya ne olmuş, geppetto ne yaptı ne etti kimse sormamış. İnsanda biraz vefa duygusu olmalı değil mi ama! Neyse o işi de ben hallettim Allah benden razı olsun. [AAAmiiinn] Geppetto meşhur olunca kendine deniz kıyısında bir arsa kapatmış. İki tavuk, inek, öküz derken çiftliği büyütmüş. Pinokyo da büyümüş karaoğlan maşallah. Babasının da parası var ya okutmuş adam etmiş. Pinokyo şehre yerleşmiş ticarete atılmış. Gelene gidene hikayesini anlatarak bayağı bir çevre yapmış. O sırada kızın birine abayı yakmış. Babası zengin ne de olsa istedim vermedi olayları hiç vuku bile bulmamış. Evlenmişler. Çocukları olmuş. İlk ikisi kan uyuşmazlığından ölmüş. Bu ne iştir diye araştırıp soruşturduklarında Pinokyo’nun gbt’si ortaya çıkmış. Eşi çılgına dönmüş. “Sen evvelinde tahta kuklaydın da niye bana söylemezsin şımarık zübbe dıııttt dııtttt” deyu saçıp savurmuş. Sen misin böyle konuşan deyip Pinokyo da buna osmanlıyı aşk etmiş. Kadın yerde. Gık yok. Vay! Oldu mu şimdi sana ömür boyu hapis.

Ne edeyim nerelere gideyim derken bir de sana Geppetto usta öldü haberi gelmesin mi. O gece Pinokyo akşama kadar yalnızlığı, hayatı, ölümü düşünmüş durmuş. Peri abla bana bunları anlatmadı, bana böyle bir şey söylenmedi, söylenseydi gerçek insan olmazdım, kukla kalırdım ben dese de “geçti borun pazarı” atasözü kendini iyiden iyiye hissettirmiş. Pinokyo derin depresyonlarda kendini ve hayatı sorgularken hapiste sersefil bir adam görmüş, uzun sakallı, yeşil cüppeli. Sen kimsin demiş adama lakin adam İtalyanca bilmediği için bir şey anlamamış, Ertesi gün zaten terhis olacakmış adam. Çok da günahımaydı deyip atmaya devam etmiş voltasını. Adam gittikten sonra Pinokyo etrafta benzer adamlar olduğunu fark etmiş. Kimi cübbeli, sakalsız; kimi sakallı, cübbesiz... Ama hepsinin elinde bir kitap varmış. Bir gün birisinden kitabı istemiş. Arapça olduğu için bir şey anlamamış tabiki. Yahu bu kitabın italyancası yok mu diye aranırken bir de ne görsün. Hapishanenin kitaplığında o kitabın aynısı bir de italyancası da yazıyor. Okumuş, okumuş, okumuş. Bir gün seher vakti horozlar ötmeye, sığırcıklar cıvıldamaya başladığı zamanlar güneşin doğuşuna bakıp şehadet getirip müslüman olmuş. E öyle olup kurtulmak yok. Hemen düşünmüş. Ben bu dünyaya nasıl faydalı olurum? Buldum demiş. Bir insan yetiştir, tüm dünyayı değiştir.

KANIT|KADER| 73


KANIT|KADER| 74


Pinokyo malum girişken anasının gözü. Hapse girdi diye hayattan küser mi. Küsmemiş zaten üstüne üstlük bire iki sarılmış. Yetimhaneden bir çocuk almış, büyütmüş. Çocuğa ne öğretmemiş ki. Arapça, Latince, İtalyanca, Türkçe, şuca, buca. En sonunda da hayatının son demlerinde 1970 gibi der demez kendisi mezara çocuğunu da mekatronik mühendisliği için Japonya’ya göndermiş. Pinokyo müslüman olduğu için çocuğunun ismini Davut koymuş. Demire biçim veriyor diye. “ Evlat, sen de babam geppetto’nun yapamadığını yapacaksın. Perisiz canlanan kukla. Peri sihir yapmadan kukla nasıl canlanacak iyi de. Tabi Pinokyo’ya hayat kolay. O ununu elemiş eleğini asmış. Davut ne yapacak şimdi. Kukla, canlı, sihir yok. Neyse şu japonya’ya gideyim bi hele. O kadar parayı nereden bulacak diye endişe etmeyin. Pinokyo az kirli çıkı değil. e dedesi geppetto da milyon milyon bıraktı. Ama hakkını yemeyelim Davut şımarmaya meyletmedi. japonya’ya gidince bir de ne görsün. Japonlar milletin iki yüzyıl önünde gidiyor. Trenleri hızlı, merdivenleri yürüyor, kuklaları da tahta değil demir hepsi de canlı. Allahım cennet mi burası demiş ve hemen evvelden öğrendiği Japoncasıyla bu de-

mir kuklaları kimin yaptığını sora sora öğrenmiş. [Bazısının ağzı kuru kuru açılmıyordu onu da malum şekilde halletti.] En sonunda Tetsuro Mori’yi buldu. Ondan robot yapmanın inceliklerini öğrendi. İcazetini aldıktan sonra da memleketinin yolunu tuttu. O kadar param olsa ben de sahile gidip keyif çatarım sanki. Ama Davut öyle yapmamış. Gidince hemen kendine bir atolye kurmuş. Başlamış takatu tukata robot yapmaya. O kadar dil biliyor ya adam. Hemen bir yapay zeka dili kurgulamış yüklemiş robotunun ana kartına. Kameradan göz, kulak, havuçtan burun (şaka) yapayım derken sana adam gibi bir robot çıkarmış. Elbette konuşuyormuş boşuna mı uğraştı o kadar adam! Derken sabah uyanınca bir de ne görsün pinosuro (hocası Tetsuro ile babası Pinokyo’nun birleşmesi) yani yaptığı robot kendine kahvaltı hazırlamış. KANIT|KADER| 75


Korksun mu ağlasın mı bilememiş. Başlamışlar sohbete. Ne yaptın ne ettin derken robot mevzuya gelmiş. “Baba ben evlenmek istiyorum”. Davut ağzındaki çayı ta karşı duvara püskürtmüş. Lan oğlum ne evlenmesi manyak mısın! Robotsun sen be robot, demeye kalmamış robotum madem güle güle bana demiş kalkmış. Oğlum nereye! Demiş ama robot hiç mi hiç oralı olmamış. Ben oğlun değilim robotum, babam olsaydın beni evlendirirdin demiş. “Tövbe, Çattık belaya” demiş içinden, dışından da “Tamam oğlum, sana bir dişi robot yapacağım” demiş. Yapmış da zaten. Nasıl yapmış derseniz, aynısını yapmış. Ses devrelerini tekrar gözden geçirmiş. Susma ayarlarını off konumuna getirmiş. Kamera kayıt ayarlarını maksimum yapmış. “Al oğlum sana dişi bir robot” demiş. Yeni bir robot yapmak isterseniz bir üretim bandına ihtiyaç duyacaksınız. Onu da senin yapay zekan halleder. Pinosuro acayip sevinmiş. Benim de çocuklarım olacak, Ben de baba olacağım diye ayağını tavana vuracakmış neredeyse. Ertesi seneye kalmadan üretim bandından ilk robotlarını almışlar. Pinosuro çok sevinçliymiş. Biz bundan bir tane daha yapalım demiş ama bandı hızlandıralım demiş hanımına. Ertesi sene 2, sonra 2, sonra 16 derken on sene sonra bi de bakmışlar ki nüfus

KANIT|KADER| 76

çoğalıyor. Robot yapmak bir şey değil de bunun bakımı, masrafı, şusu busu çekilecek dert değil. Yahu siz insanlar nasıl katlanıyorsunuz eşe çocuğa demiş babasına. Babası da “oğlum sana kim dedi düzine düzine çocuk yap diye. Al işte başına kaldı hepsi.” “Ben gidiyorum baba. Hoşçakal. Seni de fazla meşgul etmeyim bu saatten sonra kendi sorunlarımla. Hadi Allaha emanet” dedi ve peşinde düzinelerce çocukla şehri terk etti. Nereye gitti tabiki çöplüğe. Çöplükte ne yaptı bu pinosuro. Evet güzel soru. Cevabını dört ay sonraki sayıya bıraksam iyi olurdu aslında heyecanlanın deyu. Ama iyi tarafıma denk geldiniz yapmayacağım öyle bir kurnazlık. Çöplüğe gidince bütün robotların beyin merkezlerine wi-fi üzerinden kapanma komutu göndermiş ve oracık da hepsi birden


kapanıvermişler. Dünyada tek başına yaşamak istemeyen pinosuro ise aynı yazılımı kendi beynine indirir indirmez şehadet getirip oracıkta son elektriğini sarfetmiş. Burada hikayenin bittiğini düşünüyor musunuz? Hayır. Asıl hikaye

şimdi başlıyor.

KANIT|KADER| 77


Günlerden bir gün bütün robotlar ashab-ı kehf gibi çöplükte şarjı bitmiş dünyadan bihaber yatarken, dünyada bütün elektronik cihazlara bulaşan bir virüs salgını baş göstermiş. Öyleki bütün dünyadaki elektronik aletler kapanmış. İnsanlar su içemez, lunaparka gidemez hatta internete giremez olmuşlar. Hükümetler acilen toplanıp ne yapar ne ederiz de bu beladan kurtuluruz derken; işinin ehli bir mühendis dahiyane bir fikir ortaya atmış. Padişahım [adamın ismi öyle napsın] müsaade ederseniz ben cankızı devin elinden kapıp geleyim demiş. - Sen benimle dalga mı

©machinarium

KANIT|KADER| 78

geçiyorsun lan şeref... Deyip kafasını kestirmiş. Eee. Dahiyane fikire ne olacak şimdi demiş padişah. - Onu kafasını kesmeden önce düşünseydin ya diyecek olmuş ama sıkmış biraz diyememiş. Ne olacak işte olan adama olmuş. Hükümet reisiyle dalga geçersen olacağı o. Neyseki ülkede başka mühendisler de varmış. Reis-i hükümetin karşısına çıkmış bir tanesi demiş ki - Ben bu oyunu bozarım! - Nasıl peki? - Bir uydu yapacağız


evvela. Yazılımını ben yapacağım en baştan. Yörüngeye yerleşince de sinyal göndererek bütün sistemlerin içerisine benim yazılımı gömeceğiz. Bu sayede hem milli yazılımımız olacak hem de virüslerden kurtulacağız. “ Bu adama bir ada verin” demiş reis. Hangi ada iyi de diye sorulunca da “Şu hani krizde yunanlılardan almıştık ya. Onlardan bir tanesini verin işte. İşe yarasın en azından” demiş. İşte uydu yörüngeye oturup da yeni yazılım bütün cihazlara yüklenince çöplükte melum mahsun atıl durumdaki robotların da gözleri ışımış bir anda. Burası neresi, biz neredeyiz, bu çürük devre kokusu nereden geliyor demişler. Nereden gelecek tabiki çöplükten. Bütün robotlar uyanınca karınlarının açlığını hissetmişler aynı anda. Kimse yemek yapmaya niyetlenmiyormuş kurt gibi aç olduklarından. Robotun yemeği neymiş diyeceksiniz. Deyin bakalım duyar mıyım sizi. Duydum ve söylüyorum. İçimden tabiki. Yemek nerede pişecek ocakta. Ocak nerede? Scanning area... One result founded. Hani nerede bulundu. İşte bak. Şu yığının tepesinde bir şarj cihazı. Hamen yanında da bir jeneratör. Allaaah dermiş gibi sevindiler. Birinin aklına takıldı “ya böyle bir şeye ihtiyacımız olduğunu acaba biri bilip mi oraya koydu yoksa öylesine mi oradaydı o aletler”. kimseye söylemedi ama, içinde kaldı. Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz değil mi. Öyle hemen bulunmaz ama soruların cevabı uğraşmak, didinmek gerek. Bataryasında en çok şarjı kalan robot kendini önce şarj etti. Sonra bütün robotların şarj olması için jeneratorü diğerlerinin yanına götürdü. Bu fedakarlığından dolayı bütün robotlar ona minnetter kaldılar ve sen bizim liderimiz ol senin sayende yaşıyoruz bugün dediler. Adını alfa koydular. Bir kadın robot lazımdı ona. Buldular ve onun adını da elif koydular.

Devamı gelecek sayıya...

KANIT|KADER| 79


Kardeşlik ölürse önce şehitler ölür sonra da vatan bölünür. Kardeşliğine sahip çık. Müslümanlar hadisleri bırakıp kendi imanlarının sağlamlığını kontrol etmedikçe; daha çok gevezeler türer. Çok insanlar fitneye düşer. Çok kafirler türetilir durduk yerde

Özgürlüğün en büyük düşmanı hayatından memnun kölelerdir.

feyz duvarı

Gözlerine bakıp, sesine kulak veren derdini sen demeden anlayacak Koca yürekli dostların yoksa, Büyük hayaller kurma.

Cennet bizim kazandığımız bir yer değil, bu dünyada Allah’a bağlı kalmamız karşılığında Allah’ın verdiği ödül. Cehennem ise bize dünyada verilen beş yüz milyon küsür nefes ve iki milyar küsür kalp atışı krediyi boşa harcayıp cennete girememenin cezasından başka bir şey değildir.

İlim maldan hayırlıdır; ilim seni korur, sense malı korursun. Mal, vermekle azalır, ilim öğretmekle çoğalır. HZ. ALİ

Eleştirilemeyen kutsallaştırılır. Kutsallaştırılan putlaştırılır. İnsanı insan olarak kabul etmenin hafifliğini yaşa. Ruhuna bahar geldiğini hissedeceksin.



KardeşLİk kader savaş fİtnedİr BÜTÜN SAVAŞLARI zengİnler KAZANIR HALKLAR KAYBEDER KANIT DÜŞÜNCE KÜLTÜR SANAT DERGİSİ

SAYI 4

KADER


KANIT Düşünce Kültür Sanat

Yeni Nesil Yeni Hayat Eskimeyen Hakikat

SAYI 4 KADER

ISSN 2149-2522

@ - #dergimiz

tyayin.com/dergimiz | f /dergimiz | t /dergimiz

Bomba röportaj Kaldığı yerden

Sayfa 52

Bilmediğimiz kuklalar Hayatı sorguladılar

KUKLAND Sayfa 58

Dosttan dosta Mektubumuz var.

DÜŞÜNMEMEK A PTA L L I K ÇALIŞMAMAK TEMBELLİK YAPAMAMAK KADERDİR 36 sayfa dosya

Sayfa 48

5 TL



Hayatın içinde

T var. tyayin.com kuranla.net

Dijital hayatımızda

@dergimiz

/dergimiz /tkitap /aklet

Kültür hayatımızda

Yazın hayatımızda


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.