Kanıt s1 tefekkür

Page 1

MUHABBET

kardeşlik

İÇİNDEKİLER

DÜŞÜNCE

İÇİNDEKİLER

TEFEKKÜR EMEK DUA ÜMİT AŞK DERT BİLGİ SAMİMİYET

Ama yok benim gördüğüm farklı bir şeydi diyenler kendi sayfalarını burada oluşturabilirler. KONU BAŞLIĞI

SAYFA NO

..............................................................................

.....

..............................................................................

.....

..............................................................................

.....

..............................................................................

.....

..............................................................................

.....

..............................................................................

.....


Düşünce Kültür Sanat Hayat Memat f facebook.com/dergimiz

2

EYLÜL-EKIM

dergimiz Her bir şeyin yapımcı ve sorumlusu Ahmet Şamil Kaan Nasıl ulaşırım : facebook.com/ahmetsamilkaan ahmetsamilkaan@gmail.com Aradığınız numaraya şu anda ulaşılamıyor... twitter.com/ahmetsamilkaan facebook.com/tkitap - tyayin.com

2014

NE OLDU NE BITTI Bu üç günlük dünyada varlığımıza şahid tutabileceğimiz bir eser olsun diye niyet ettik. Ne yapabiliriz diye düşündük. En iyi yapabileceğimiz şey yazmaktı. Yazdık. En kolay nasıl insanlara ulaşabiliriz diye düşündük. Dergiyi seçtik. Nasıl güzel bir dergi oluştururuz diye düşündük, taşındık, çizdik. Grafikerlere, tasarımcılara, bilenlere, görenlere danıştık. Yaptıklarımızı gösterdik. Olmadı dediler. Bir daha tasarladık. Beş defa baştan aşağı konsept değiştirdi tasarım. Baktık ki milletin ağzı torba değil büzülmüyor, bu güzel oldu dedik daha da değiştirmedik. Kapak ve logo hazırlamak bir haftamızı aldı. Derginin tamamı 500 çalışma saatini aşan bir emekle ortaya çıktı. Hangi font, hangi görsel, nasıl kapak, nasıl mizanpaj alnımızın derisinin çatlamadığı kaldı. Olmamış demenin çok kolay, beğendirmenin çok zor olduğunu öğrendik. Olmuş mu diye sorduğumuzda; olmamış biraz daha çalışılması gerek, Yapar mısın dediğimizde; “tamam abi, bundan daha güzeli mi olacak” dediler. Herkesi memnun edebilmenin imkansız olduğunu, sen yaptığın işi beğendikten sonra beğenmeyenlerin pek de mantıklı sebepleri olmadığını öğrendik. Acaba tutar mı, satılır mı, beğenilir mi diye düşünerek geçecek zamanın üretime ayrılmasının daha mantıklı olduğunu düşündük. Bismillah dedik. Elhamdulillah diyeceğiz tutsa da tutmasa da. Mübarek ola.


Sıkça Sorulacak Sorular

Kim çıkartıyor dergiyi Tasarımını kim yaptı Kimsiniz siz Kim bu ahmet şamil kaan Kim okuyacak Okumazsak Satılmazsa Nereden çıktı Kaç lira Niye bu kadar ucuz Ne zaman çıkıyor Nasıl ulaşırım? e-posta Sosyal medya Cıvıltı Kredi ile ev alabilir miyim Mehdi geldi mi Ben de yazdıklarımı yollasam yayınlanır mı? Abi bir liran var mı Eve geç mi geleceksin Gelirken patates alabilir misin? Reklam verebiliyor muyuz

Biz Biz T-akım (Ahmet Şamil Kaan ve dostları) Okur yazar düşünür susar bir de tezini yazarsa değme keyfine Siz Canınız sağ olsun Canımız sağ olsun kiTab yayıncılık (T yayın kısaca) Tam 3 lira öğrenci 2 lira (paso geçmez) :D Niye bu kadar pahalı denmemesi için İki üç ayda bir. Nasip adresimizyok@gmail.com (cidden yok) facebook.com/dergimiz twitter.com/olması gerekmiyor değil mi Bir sormadığın ben kalmıştım... Geldi, sizi bekliyor içeride Telif parası alırım diye ümidin varsa hayır (...) Evet Her yer kapanmış hayatım Biri para mı dedi

Sıkça Sorduğumuz Sorular Dergi nasıl olmuş Çok güzel. Beş para etmez (aleni demedi ama anladık). Harika. ı-ıhh. Biraz daha çalışmanız lazım. Kendini aşmışsın. Klasik. Hımm, farklı. (Evet bunların hepsi söylenince biz de ne olduğumuzu Allah’a havale etmeye karar verdik.) Çoraplarımı gördün mü Odada/Salonda (başka yerde çıkmıyor ama yine de soruyoruz) Misafir getirebilir miyim eve Bugün çok yorgunum hayatım (Hiç şaşırmadık nedense) Dışarıda yemek yiyelim mi Hadi çıkalım hayatım (sen ne ara hazırlandın arkadaş) Nerelisin? Çankırı-Çorum-Yozgat şanslı günümüzdeysek Trabzon-Rize-Erzurum Otobüs Sıhhiye’den geçer mi Geçer abi/abla/kardeş Abi o iş ne oldu? Ben arayıp sana döneceğim (yattı elhamdulillah) Ne zaman gelirsin abi On dakikaya oradayım (yarım saate gelmeyecek) Ne zaman buluşalım Abi ne zaman istersen (şu köşeyi döndükten sonra bir daha yüzümü görür müsün acep ) Eve bir şey lazım mı? Çikolata, tatlı bi deeee...

3

DÜŞÜN


Niye kanıt olmuş derginin ismi. Biraz daha afilli bir şey bulsalardı ya.

4

Yazının en zor yeri giriş cümlesi olsa gerek. Ne yazsam, kim nasıl anlar, nasıl başlayayım ki dostlar üzülmesin, düşmanlar sevinmesin. Kafanın içinde binbir tilkinin çığlığı, binbir şeytanın fısfısı dolanır durur. Dilerseniz dergiyi ilk kez eline alacak bir kişinin zihnine üşüşen sorularla başlayalım.

Hem Arapça hem Türkçe anlamı varmış galiba baksana

Kanıt ne demek ve ne için derginin ismi oldu?

EYLÜL-EKIM

2014

“Kanıt” iki anlamı karşılayacak şekilde düşünüldü. Türkçe’deki ses değeriyle kanıt, bir şeyin geçerliliğini ortaya koyan “kesin delil” manasına gelmekte. Arapça anlam karşılığı ise Burhan.

arapça logomuz

‫قانت‬

‫قَانِت‬

Arapça’da ise Kânit ( ), bir işi en güzel yapan, tek başına bile olsa işini kamilen yerine getirmeye çalışan (Nahl 120) demek. Yeni doğan hükmündeki bu dergiye bu ismi seçmemizdeki sebep budur. Bir kişi bile kalsa derginin içinde işini iyi yapacak bir aşk ve şevke sahip olmak ve söylenilen her şeyi delilli söylemek. Varsa kitaptan, yoksa salim akıldan çıkan ifadeler kullanmak bu derginin temel ilkesi olacak. Kanat koymak da geçti içimizden de boşver dedik. Uçtulu kaçtılı işlere girdi derler. mazallah :)


Piyasada satılmayan, okunmayan dolu dergi var. Hangi aklın ürünü dergi çıkartmak?

“Every man dies, but not every man really lives” der büyük filozof (!) Mel Gibson Braveheart (cesuryürek) isimli eserinde. “Bütün insanlar ölür fakat bütün insanlar gerçekten yaşamaz” Türkçesi. Gerçekten yaşamak, yaşama bir şey katmak Mel Gibson’dan çok ahirete inanan müslümanların derdi olmalı diye düşünüyoruz. (O adamı da müslüman oldu diye yaygarayı kopardılar ya aslı çıkmadı) Hep Gerçekten yaşadım başkasının yazdıklarını okuyarak, diyebilmek için bir şeyler başkasının pişirdiklerini yiyerek, yapmak, yaşatmak başkasının ürettiklerini kullanarak herkesten önce ahirete sürdürülen bir hayatta kişi nasıl yaşadığını iddia edebilir? Üretmeinanan bir insanın yen insan, yaşamının lezzetini, önceliği olmalı. amacını nereden, nasıl bulabilir? Bu sorulardan yola çıkarak bir dergi çıkartmaya karar verdik. Yazacağız, üreteceğiz, paylaşacağız. Eleştireceğiz, eleştirileceğiz. Her iki halde de varlığımıza güzel şahitler kazanacağız. Şahitlerimiz ile hayata katıldığımız kesinlik kazanacak. Hayır ürettikçe, hayra şahitlerimiz çoğalacak diye ümit ve dua etmekteyiz.

5

DÜŞÜN


Ne dergisi olacak bu şimdi? Edebiyat mı sanat mı ne?

6

EYLÜL-EKIM

2014

Edebiyat dergisinden kastımız çoğu kez kimin niye yazdığı anlaşılmayan arz-ı endam ettiği, sahiplerinin “bizim yazdıklarımızı herkes anlayamaz” deyu kasım kasım kasıldığı çalışmalarsa bu bir edebiyat dergisi değil, olmayacak da. Sanattan kasıt, batının haz ve tüketim odaklı hayat tarzına sahte derunilikler üretmek için piyasaya sürülmüş söz, hal, hareket, resim ya da notalar ise hayır onlardan da uzağız biz. Edebiyat ve sanatı kendi epistemik cemaatine hasretmiş, hayatı fildişi kulesinden gördüğünden ibaret sayan insanların sözü olmayacak burada. Düşünce varsa, düşünmez misiniz denildiği için; sevgi varsa, vedud olduğu için; aşk varsa en güzel kıssasına aşkı konu ettiği için olacak. Dilimizin imkanları, dinimizin sınırları içerisinde olmaya gayret edeceğiz. Yazının başında ki ayetleri niye sildin? Yazının başında iki ayet vardı. İçimizden dedik ki bizim en dinden uzağımız bile üzerinde ayet yazıyor diye kağıdı başına tac eder. Sonra içine bir his doğar. Ben bu dergiyi taşıyamam arkadaş. Güzelim dergi iyi niyetimizin kurbanı olmasın ... Art niyetimiz yok yani. O ayetlerde şu yazıyordu. “Eğer samimi iseniz burhanınızı (kanıtınızı) getirin” “İbrahim tek başına da olsa Allah’a itaat eden (kânit) bir ümmetti.” (buradaki kanıt ve kânit kelimelerine dikkat çektik. Anlamayan çıkar mı çıkar) Derdimizi davamızı en başından belli etmek için koymuştuk. Tek başına da kalsak, en güzelini yapmaya gayret edeceğimizi ifade etmek için. Gayret bizden, tevfik O’ndandır. Sevdiğimiz, Efendimiz, Değerimiz O’dur. Ondan başka mutlak otorite tanımıyoruz.


Felsefe tarihi, düşünce tarihi, insanlığın tarihi ne ile başlar deyu kafamızı iki elimizin arasına aldığımızda (bi düşüneyim en son ne zaman böyle bir şey yaptım?) Elimizdeki en güvenilir kaynak bizi Adem’e götürür. Hepimiz Ademoğluyuz. (benim dedem şempanze gukiruydu diyenler size demiyorum). Babamız Adem’in hayatı bize hayat kitabında şöyle aktarılmaktadır. “Ey Adem sen ve eşin şu cennet’e yerleşin. Canınızın istediğinden yiyin için fakat şu ağaca yaklaşmayın yoksa her şeyi yerle bir edersiniz.”

NİYE DÜŞÜNCE İLE BAŞLADIK

Buradaki cennetin bahçe anlamında kullanıldığını bilmekteyiz. Acaba Adem ve Havva ahiret cennetine mi koyuldu yoksa dünyanın cennet köşelerinden bir yerine mi bunu tam olarak bilemiyoruz. Gidince soracağım ama kesin. Her şeyi yerle bir edersiniz şeklinde meal vermemizin sebebiyse zulm kavramının içeriğinden gelmekte. Adl, adalet zulmun zıddı olup her şeyi yerli yerine koymak, bu vesileyle de sistemin sürdürülebilirliğini sağlamak demek. Zulm ise her şeyi yerinden etmek ve bu yüzden işleyen sistemi alt üst etmek manalarına gelmekte. “Yoksa zalimlerden olursunuz” deyip öylesine anlaşılması yerine her şeyi alt üst edersiniz diyerek bir de böyle anlaşılmasını istedik. Buradan düşünmeye başlayalım isterseniz. Adem niye o ağaca yaklaştı? O gerçekten ağaç mıydı? Adem kıytırık bir ağaç için neden güzelim cenneti bıraktı? Adem’in boşboğazlığı yüzünden mi dünya denen bu acılar ve sıkıntılar diyarında ömür geçiriyoruz? Adem! Seni bir elimize geçirirsek boğazına mı çökeceğiz? Biraz bunları düşündüysek şimdi biraz daha düşünelim. Bu sefer de şu soruyu soralım kendimize. Adem’in yerinde ben olsaydım acaba yine yasak ağaca yaklaşır mıydım? “Herhalde yaklaşmazdım. Ben o kadar akılsız mıyım” diyenimiz varsa gelin bir daha bakalım şöyle kuş bakışı hayatımıza.

7

DÜŞÜN


Biz Adem gibi yapmazdık diye düşünen varsa o zaman onu kendi gerçekliğine davet edelim ve şöyle düşünelim. İçimizde ben kötülük yapmadım, günah işlemedim diyen var mı?

8

EYLÜL-EKIM

2014

Ben hiçbir şekilde bir kadına yan gözle bakmadım, arkadaşımın arkasından konuşmadım, demeyen var mı? Peki bu sayılan işlerin kötü olduğunu içimizde bilmeyen çıkar mı? O zaman kötü olduğunu bile bile bu işleri niye yapıyoruz acaba? “Canım insanız o kadar hatamız olacak” mı dediniz, pek iyi duyamadım da buradan! O zaman buyrun buradan yakalım. Bizim hatamız söz konusu olunca “hatasız kul olmaz” diyoruz da niye Adem’in hatası olunca şarkı değiştirip “batsın bu dünya” mırıldanıyoruz acaba? Yoksa bu da başka bir hatamız mı? Elimizdeki bütün bu veriler bize gösteriyor ki, ister Adem ya da Havva, ister onun oğul ve kızları olan bizler.En temel defomuz düşünmemek. Düşünmediğimiz zaman batıyoruz, batırıyoruz. Canımızın istediği gibi yaşama arzusu bizi mantıklı ve mümkün olandan uzaklaştırıyor. İçimizde o kadar çok arzu ve soru var ki hangi birisinin peşine düşeceğimizi şaşırıp etrafımızda dönüp durduğumuzun, iyilik ve güzellik yolunda bir adım atamadan günümüzün bittiğine ne kadar fazla şahit oluyoruz. Günümüz, haftamız, ayımız belki de senemiz bir dakika bile kendimiz ve akıbetimiz hakkında düşünmeden geçiyor. Onun için düşünmek şart. Her ne yaparsak yapalım. Yapmadan önce düşünmek... Düşünelim. Cennet dediğimiz yerin yeşilini ağacını bir kenara bırakırsak, esasında bizim zihnimizde “dertsiz, kirasız, kredisiz, borçsuz” bir hayatın yaşandığı yer değil midir? Evet, cennetten kastımız kişinin şöyle koltuğuna yaslanıp derin bir oh çektiği “götürülecek çöpün, asılacak perdenin, yıkanacak çamaşırın, ödenecek


borcun olmadığı, hiçbir alacaklının kapıya dayanmadığı, hiçbir borcun ödemesinin geçmediği, hacizin gelmediği, çocukların kaçırılmadığı, öldürülmediği” yerdir. Yaşadığımız dünya böyle bir yer olsaydı cennet olurdu. Buna itirazı olan yoktur herhalde. O zaman müsaadenizle ben itiraz ediyorum ve diyorum ki “Böyle bir dünyada yaşasaydık, her birimiz yine Ademlik yapıp elimizdekileri kaybetme korkusuyla mutluluğumuz için koyulan yasakları aşmanın yolunu araştıracaktık. Bunu düşmanımızla (şeytanla) ortaklaşa yapacaktık.” Hayır canım, olur mu öyle şey, kendi kendine hayal kuruyorsun diyenler için bir de şunu düşünelim. Bugünün insanları yani bizler, tam tamına Adem gibi yaşamaya niyet etsek, canımızın istediğini yiyip içsek, gelecek kaygısını unutup biriktirmeyi bir kenara bıraksak, israf etmesek, bu dünyanın nimetleri hepimizi cennetteki Adem gibi yaşatır mı yaşatmaz mı? Zahmet olmazsa israf yazıp google’da aratalım. Sonra bir de gayri safi milli hasıla, ilk 100 zengin türünden aramalar yapıp şu gerçekle tanışalım. Dünyanın en zengin 100 adamını kazandığı Afrika kıtasının bir senede kazandığından fazla. Yanisi şu. Onlar da bir Adem, Afrika’daki de. İngiltere’deki, Amerika’daki Ademler yiyebileceğinin milyon katını çalarak, çırparak, hile hurda ile bir şekilde kendi zimmetlerine geçirmişler. Afrika’nın Ademlerinin hakkını onları köleleştirerek çalmışlar ve neticede olan bu. Cehenneme çevrilen dünya. Bir kişinin tatmin olmayan arzularının peşinde koşması nedeniyle milyonlarca kişinin durduk yere düşman olması. Düşünmeyen insanın sorunu cennette bile olsa doymamak, hep daha ötesine bakmak, geleceğini, geçmişini, başına gelebilecekleri düşünmemek.

9

DÜŞÜN


Bu kadar düşünme kafayı bozar bence. Yap işini al maaşını. Etliye sütlüye karışma. Ne olur yani düşünmesen?

10

EYLÜL-EKIM

2014

Olacak olan şu. Benim yapmadığım bir iyilik nedeniyle, kötülük bir insana daha bulaşacak ve o insan bugün ya da yarın benim çocuğum, annem, babam, kardeşim olacak. Şu anda annesi, babası her sene umreye gidecek kadar zengin ve islami hassasiyetleri tavan yapmış kaç ailenin çocuğu uyuşturucu mübtelası biliyor muyuz? Benim çocuğum kullanmaz diyorsanız bilelim ki o aileler de kendilerinden o kadar emindi. Fakat unuttukları bir şey vardı. Kendi halinde iyi olmak diye bir kavram yoktur. Kötülük bulaşıcıdır. Ben kötülüğe mani olmazsam (nehy ani’l-münker) kötülük bana ya da benden birine bulaşacak. Çamura küfretmek, bataklığı kurutmaz. Bataklık kurumadığı müddetçe de her an ben de içine düşebilirim demektir. Bataklık, kendi suretinde görünmüyor çünkü. Üzeri sözde güzel çiçeklerle bezeli. Aşk çiçekleri, ama çiçekleri, bana bir şey olmaz, benim oğlum akıllıdır yapmaz ve daha nice çiçekler. Hepsini koklamışlar ve koparmışlar bataklığa düşenler. Sonuç hüsran. Dünyada hüsranlara düşen bir toplumun ahiretinin kurtuluşu ne olacaktır biz bilemeyiz. Bildiğimiz şey, yapabilecekken yapmamanın vebali olduğudur.

İşte derginin serencamı, derdi, davası, kaygısı budur.


11

DÜŞÜN

Bir şiir molası Sen suskunluğuna sürme çek Ben yalnızlığıma perde Ve çiçek olup açayım Senin dokunduğun yerde Sen virdini çek kirli gecelerin Ben bitmez günlerin kahrını Bulamazsam başka arkadaş Azrail’le denerim şansımı


12

EYLÜL-EKIM

GARIP AMA GERÇEK

2014

Allah’ın olmadığını ispatlamak için oturup kitap yazıyordu bir adam. Bir yayıncıyı aradı “Kitabımı yayınlar mısınız?” diye “Ne demek üstadım siz yazın yollayın yeter .İsterseniz avans bile ödeyebiliriz sizin gibi değerli bir yazarımıza” Sormak isteriz. Arkadaş, o kitabı yazarken kullandığın kaleme, bilgisayara para verdin; kalemi kullanan eline, kelimeleri anlayan, seçen belirleyen aklına bir ücret vermiş miydin? Düşün ki, sen birikiminle bir şeyler yazıp 30 lira fiyat koyuyorsun kitabına. Biri deseki “Ben bu kitabın yazarını tanımıyorum. Canımın istediği paragrafını kopyalar satarım. Ne yaparsın? Hemen mahkemeye telif davası açarsın değil mi. Peki elini, ayağını, ağzını, burnunu yaratan senden telif isterse ne hale düşersin. Düşündün mü?

1400 küsür sene önce inmiş bir kitapla bugünü yönetmeye çalışıyorsunuz, sizde akıl yok mu diyenlere sorasımız geliyor. İnsanlar bundan 20.000 küsür sene önce canının istediği gibi yaşamaya, her istediğini yapmaya, zengin olmak için bütün insanları soymaya başlamışlardı. Siz 20.000 sene öncesinin insanları gibi anlamsız bir inat peşindeyken her şey güzel de biz hükümleri daha bugünkü gibi taze bir kitabı rehber edindiğimizde neden garibinize gidiyor. Düşünün hele.

Bir arkadaş anlatıyor. (Bu bir arkadaş kimse herkeste vardır mutlaka bir tane) Bir gün karnım acıkmıştı. Acil yemek istedim. Eşim çıkıştı bana. “Daha dün yemedin mi? Ne diye benden yemek istiyorsun” - Allah, Allah! Bunca senelik eşim, böyle bir edayla, tavırla bana karşılık vermezdi ama ne oldu dur bakalım hele sonu nasıl gelecek dedim ve bekledim. Şaşkın bakışlarım “bana ne olduğunu anlatır mısın” diyordu. Sonra bana bakarak devam etti. “Ben seni namaza çağırdığımda benim kalbim temiz, namaza ihtiyacım yok diyorsun ya. Ben de onun için böyle yaptım” dedi. Nasıl yani? deyince, eşim şöyle cevap verdi. “Dişlerin de temizdi geçen günlerde fakat fırçalamayınca kirlendi. Dün karnın toktu fakat bugün acıktı doğal olarak. Kalbin de herkesin kalbi gibi temiz. Fakat dişler gibi kalpler de kirlenir. Harama bakmak, dünyaya dalmak kalbi dünya ile doldurur ve kirletir. Kalbi sadece Allah’ı hatırlamak temizler. Bunun yolu da namazdır. Allah kalbinin kirini merhametinden dolayı yüzüne ya da başka bir yerine yansıtmıyor, sana doğru yolu bulman için imkan ve zaman tanıyor diye kendini temiz zannetmen hiç mantıklı değil. Nasıl ki kirli dişlerinle kokan ağzınla seni yanıma yaklaştırmıyorum; Allah da bizi kokuşmuş bir kalple yanına, cennetine yaklaştırmayacaktır, dedi. Yutkundum bir an. Beklemediğim bir açıklamaydı. Düşündüm. Haklıydı.


Tefekkür ne demekmiş Kalp? Sen anladın mı bir şey. Efkar var ya Beyin, onunla alakalı işte. Derin düşünmek demekmiş. 13

TEFEKKÜR NIYE ÖNEMLI

TEFEKKÜR - FIKIR

Çünkü insanın öncelikli vasfı düşünmek, mantıklı hareket etmektir. Düşünmemek, direksiyon başında uyumak gibidir. yanlış düşünmek ise yolda rastgele şerit değiştirmektir. Uyuyanın hemen uyandırılması, trafiği tehlikeye sokan kişinin ise acilen uyarılması gerekmektedir. Hatırlayalım “Ey örtüsüne bürünen Muhammed. Kalk ve uyar” demişti Rabbimiz. Düşünmeyen bir toplum için yapılacak ilk iki şey yani. Uyanmanın yolu düşünmekten geçiyor. Düşünmeden para harcayıp zarar ettiğimizde hayıflanıyor, kendimize kızıyor, pişmanlık duyuyoruz. Peki ya düşünmeden harcadığımız hayat için nasıl bir pişmanlık duyabiliriz. Bunu Kur’an bize söylüyor. Amme diye bildiğimiz Nebe yani büyük haber suresinin sonunda. “O gün kişi kendi elleriyle yaptığı(nın sonucu)na bakar ve dünyada inkar eden ‘Keşke bu hallere düşeceğime toprak olsaydım’. der ”

İnsan bazen efkarlanır, winamptan orhan diye aratır, batsın bu dünya’nın üzerine tıklar. Zararlı mamulünün paketini birden bitirir ya! Hah, işte oradaki efkar işte buradaki fikirden geliyor.

DÜŞÜN

Efkar fikirler demek.

Yani düşünceler. Derin düşünceler. Kolay kolay içinden çıkılmayan düşünceler.

N Ü Ş Ü D


14

EYLÜL-EKIM

NE DÜŞÜNELIM

2014

Şu a n d a d ü nya d a 1 0 0 00 küs ür d il kon u ş u l u yo r. B u d illere ait ka b a ca b i r h es a p l a 10 m ilyar fa r kl ı ke l i m e ol d u ğ u i fade e di leb i l i r. B u ka d a r fa r k l ı ke lim ey i ve s es i b i r i n s a n ol u şturabilir mi? B i r, i k i , ü ç d i ye 10 m ilyara ka d a r s aym aya ö m r ü müz yetmez d eğ i l m i ? H a d i ş u a n d a b i r d eneye lim . Kafa m ı zd a n s es l er uyduraca ğ ız . Ka ç ta n e s es i b i r a raya ge t ireb i l ec eğ i z . ü ç , b eş , yedi, y ü z o l s u n h a d i . B i n ol s un. Varsa bi n ya p a n gel s i n beni bul su n . :D

verstehen sie понимания людей speaking people comprendre les gens

‫فهم الناس‬ memahami orang

Bunlar allah’ın ayetleri

D ü nya h ayatı yağd ığın d a her ye ri ye şe rte n yağmu r gib i di r. ( Kişi düny alık bir menfaate ulaştığında hiçbir sıkıntısı kalmay acağını, bundan sonra hep mutlu olacağını zanneder ) To p rak ve ye şil b irb i ri ne kar ışır, gü mrah o lu r, ye ş eri r. ( O toprağın sahipleri y eşilliği kendinden bilir ) sevin irl er, övü n ü r le r. Bir ge c e d o n v urur h e psi sö n e r gid e r. Orada h iç b ir şey ye şe rme miş g i bi sarar ır kalır. (dünyanın zenginlikleri de de böy ledir. O an kişiy e bir güven duygusu verir fakat sonrasında o menfaat hiç uğramamış gibi kişi y ine hırslanır ) (10/24)


Ö lüme yata r g i b i u y ku ya yatmamız (u y ku d a b i l i n c i m i z i n a lınm as ı, 1 d a kika ya d a 1 g ü n d e uy us ak za m an ı fa r k ed e m eyi ş i m i z, farkında o ld u ğ u m u z za m a n ı n n o rm alde n ço k az ya d a fa z l a ol m a s ı) (39/42)

Bir böceğin karnından çıkan sıvıdan (bal) şifa bulmamız (16/69) Sizin tabiatınıza uygun eşler yaratıp onlarla huzur bulmamız aranızda sevgi ve muhabbet olması üzerinde ciddi düşünmemiz gereken ayetlerdir.

Ye r i yay ı p ge n i şl et m e si, iç e ris in d e d a ğ l a r, n e h i r le r ve h e r mey ve d e n ik i c i n s ya ratması. G e ce ve g ü n d ü z ü n b i r b i rin e kar ış ma s ı ( 13/ 3 ) B u n lar A l l a h ’ı n ayet l e r i nde ndir.

İnsanlar ve canlılar için zirai ürünleri, zeytini, hurmayı, üzümü bitirmesi (16/11)

DÜŞÜN

NE DÜŞÜNMELI

Biz koca koca adamlarız. Elimizden her iş gelir fakat şu minicik böceğin yaptığının ayarında bir şey bulamadık, yapamadık. Bu iş akılla olsaydı, biz bulurduk; cüsseyle olsaydı biz yapardık. Demekki bizim de onun da acze düştüğü işi, bizden üstün bir kuvvet yaptırıp önümüze koyuyor.

15


16

“Bir saat tefekkür, bazen bir sene ibadetten daha hayırlıdır.”(Suyutî, Camiu’s-Sağir, II/127; Aclûnî, I/310)

EYLÜL-EKIM

2014

İnsanın bir saat kafasını ellerinin arasına alıp, ben neredeyim, ne yapıyorum, nereye gidiyorum, nasıl yaşıyorum, nasıl öleceğim, ölünce ne olacak diyerek düşünmesi, bu sorulara akıllıca bir cevap bulması ve bu cevabına uygun davranması; şuursuzca yatıp kalkmasından, anlamadığı şeyleri 4444 defa söylemesinden elbetteki daha faydalı, daha güzel, daha mantıklıdır.


E ğ e r biz bu Kur’ân’ı(n taşım a sorumluluğunu sizin s a r s ı l maz za nnettiğiniz, h i ç b i r şey olmazmış gibi g ö r ü n en) herhangi bir d a ğ a indir seydik onun ( b e n böyle bir sorumlul u ğ u na sıl yüklenirim) e n d işesiyle p ar amp a r ça olacağını gör ürd ü n . (Da ğa Kur ’ân indirilmeyeceğini b i z d e biliyoruz fakat Kur ’ân’ın taşım a s orumluluğunu daha iyi anlarl a r d i ye) insanlar a bu şekilde ö r n e k lendiriyor uz. Belki b u s ayede ar tık bunun ü zerinde cid di cid di düşünür ler.

Haşr 59/21

17 DÜŞÜN


Sahte gündemler Herhangi bir görüş, inanç, din, ırk ayrımı yapmaksızın rastgele on haber sitesini açıp önemli diye konulan haberleri bir dosyaya yerleştirdiğimizi varsayalım. “Gerçekten önemliymiş bu haber. İyi ki okudum bak hayatımda çok önemli bir değişim kararı almam lazım bu haberden sonra” diyebileceğimiz bir tane haber var mıdır? Bila istisna yoktur. Birazcık islami hassasiyeti yoksa zaten falancanın görünen yerleri, görünmeyen uzuvları, frikikleri, ofsaytlarına bir kapılırsak asgari yarım saatimiz harama harcandı demektir.

18

ömürboyu lazımolmayacak haber.com senin haberin yokmu.com Girmekvargitmekyok.com

EYLÜL-EKIM

2014

NEDEN DÜŞÜNMÜYORUZ

Gereksiz kaygılar Kişinin gerçek ve doğru düşüncelere dalarak hakikati bulma yolculuğuna çıkarılan bir başka büyük engel de kaygılardır. Aşırısı depresyon tedavisi gerektirir. Şeytan kaynaklı sahte ve gereksiz endişelere dalan insan zamanla kendi oluşturduğu karamsar dünyaya hapsolur. Dışarıda bayram da olsa kaygı hastalığına tutulan on sene sonra almayı düşündüğü evin parkesini hangi ağaçtan yaptıracağıyla meşguldür. Acaba altın düşecek mi çıkacak mı? (olsun olsun 100 gr altınım olsun, hadi 250 en çıksa 2000 lira kazanır, en inse o kadar kaybederim. Fakat bunlarla meşgulken düşünmediğim, bu yüzdende pişman olacağım kimbilir hangi meseleler var.) Takımım kaçıncı, puanı kaç, yendi mi, yenildi mi? (Allah için konuşalım. Herhangi bir takım kazandığında destekçilerine bir kuruş faydası olur mu? Hayır. Bugüne kadar şampiyonluklardan dolayı oyunculardan başkası prim aldı mı? Hayır. E, o zaman ben niye para vereyim elin adamı senelik 100 milyon alacak diye?)


Dünyevilik ve borçlanma Ele geçirilip, yanlış kullanıldığında insanoğluna zarar açması bakımından en tehlikeli cihaz insan beynidir. Kendi kendine üretebildiği ve öğrenebildiği için insan beyni yabancı unsurlara karşı olabildiğince açıktır. Dışarıdan bir sistemle korunmadığında sahibini ateşin içine atabilir. Bunun farkında olan sistem kurucuları ve sosyal mühendisler, öncelikle reklam ve diğer enstrumanlarla toplumların düşüncelerine virüsler yollar. Onların istediği gibi düşünmeye başlayan kişi herkesin istediğini istemeye, yaptığını yapmaya başlar. Yapamadığında kendisini aşağılık ve zelil hisseder. Aktif ve pasif medya insanları bir şekilde ortak bir amaca odaklayarak hakikatle aralarına sahte duvarlar örebilir. Bütün amaçlarını dünyalıklardan seçen insanoğlu kendi vicdanında değersizleşir. Bu değersizlik duygusunu aşmak için daha pahalı eşyalar almaya meyleder. Bu çıkmazdan karlı çıkan ise elbetteki üretim ve parayı kontrol eden merkezlerdir. Biz borçlandıkça daha endişelenir, daha çok hata yapar, daha az aklımızı kullanırız. Onlar da akıllı insanı sevmezler zaten.

19

DÜŞÜN

Şiddet ve şehvet

En çok 15-25 yaş grubunu meşgul etmek için bu araçlarda internet çoğunlukla kullanılır. Film indirme siteleri, youtube herhangi bir site dahi porno ya da ona yakın içerikleri ücretsiz servis edebilir. Zihni kadının yatak halleri, erkeği de dövüş sahneleri ile kodlanan savunmasız yeni yetme kişiler, kendilerini birer öldürme makinası, kadınları da şehvet aracı olarak algılamaya başlar. Netice ne mi olur? Üç yaşındaki kıza tecavüz edip öldüren canavar ruhlu insan görünümlü yaratıklar.


Çok düşünme sıyırırsın

20 EYLÜL-EKIM 2014

contayı

Conta sıyırmak, tahtaları kırmak gibi halk deyimleriyle ifade edilen durum zannedildiği gibi çok düşünmeden değil düşünmeyi bilmemekten kaynaklanmaktadır. İster bizim toplumumuzu istersek de bizden önceki toplumları düşünelim. Düşünerek deliren insan sayısı düşünmediği için aptallaşan, cinnet geçiren insan sayısının belki binde biri bile değildir. Kur’ân’ın muhatapları olan Arap bedevi kavimler cehaletin dibindeyken peygamber rehberliğinde düşünerek hakikati bulmuşlar bilginin, ilmin, irfanın kendi çağlarındaki öncüleri olmuşlardır. Düşünerek akıl yok olmaz, bozulmaz, aksine akıl bulunur, akıllanılır.

Boşver çok düşünme Boş vermenin her türlüsü insanı boşluğa götürür. Bir uçurumun kenarında yürüyen insanoğlu boşverdiği anda kendini yardan aşağı atar. Tek başımıza değiliz. İblis düşmanımız olmaya, bizi yardan atmaya, kendisiyle beraber cehenneme arkadaş yapmaya yemin etmiş ve bunun için Rabbinden izin almıştır. O işini yapmak için bizim boşluğumuzu beklemekte yakaladığı anda bizi günaha sürüklemektedir. Elimizdeki en büyük silah kendimizi ve hayatımızı doldurmaktır. Dolu dolu yaşamaktır. Bizim boş bıraktığımızı iblis doldurur.

DÜŞÜNMEYI KÖTÜLEYEN ÖN YARGILAR

Sen düşünme, sana denileni yap işine bak. “Biz senin adına düşünür, karar veririz. Sen sadece vereceğimiz emirleri hakkıyla yerine getir” demenin başka türlü ifadesidir. Düşünen insan kolay aldatılmaz, kullanılmaz. Bu nedenle kendisine bedava köle arayanlar bazen dini, bazen başka ortak değerleri kullanarak zahmetsiz cemaat oluşturmak isterler. Bunun en önemli ilkesi ise mensuplarının hiçbir şekilde düşünmemesi sorgulamamasıdır. Soran, sorgulayan, düşünen kişi zalim otoriteler için tehlikedir. Allah’a kulluğun önündeki en büyük engellerden biri de onlardır.


Tefekkür edenler cennete gider

Aklımızı çalıştırsaydık ya da dinleseydik ateşe girmezdik

Rabbimiz! Efendimiz deyip peşinden gittiklerimiz bizi saptırdı. Ahiretin en ibretlik hallerinden birisi de dünyada sıkı dost, sadık mürid, ayrılmaz ikili gibi sıfatlarla kendilerini kurtulmuş sananların o gün birbirleri için davacı olmalarıdır. Cehennem halkından bir kısım şöyle seslenir. “Rabbimiz bizi büyük ve efendi (dediklerimiz) kötü yola sevketti. Onlara iki kat azap ver ve onları en acı şekilde cezalandır. 33/68

Tebareke olarak bildiğimiz mülk suresinde ahiretin halleri bize aktarılırken şu sahne anlatılır. “Ateşe her grup geldiğinde cehennem bekçileri sorar: “Size hiç uyarıcı gelmedi mi?” Onlar şöyle cevap verir. “Evet, geldi. Fakat biz yalanladık. Eğer onları dinleseydik ya da kendimiz düşünseydik ateşe girmezdik.

Zihni bozulmamış, öz akıl sahipleri yerin ve göğün yaratılışı, gece ve gündüzün art arda gelişi üzerine tefekkür ederler ve “Rabbimiz sen bunları boşuna yaratmadın, sen en yücesin bizi ateş azabından koru ... derler. Rableri şu karşılığı verdi. “... Onların günahlarını örtüp altlarından ırmaklar akan cennete yerleştireceğim” 3/191-196 [kısaltmalarla ]

DÜŞÜNMEYI ÖVEN AYETLER

21 DÜŞÜN


Düşünelim Rum 21-24 Kendi canınıza yakın, kendisiyle sükun bulduğunuz eşler yaratması, aranızda deveran eden, azalıp çoğalan bir sevgi yaratması ve bundan dünyada faydalanacağınız (çocuk, servet, yakınlık, nüfuz vb.) nimetler elde etmeniz O’nun ayetlerindendir. Tefekkür edecek bir toplum için bunda pek çok ayet vardır.

22

EYLÜL-EKIM

2014

Yerin ve göğün yaratılışı, dillerinizin ve renklerinizin farklı farklı oluşu O’nun ayetlerindendir. Bunda alimleri için pek çok ayet vardır. Gece uyumanız, gündüz Allah’ın lütuflarından faydalanmak için gayretiniz O’nun ayetlerindendir. Sözü dinleyen toplum için pek çok ayetler vardır. Size şimşeklerle kimi zaman korku kimi zaman da umut göndermesi, peşinden yeryüzünü diriltecek yağmur gönderip toprağı ölümünden sonra yeşertmesi O’nun ayetlerindendir. Akıllı düşünen bir kavim için elbette bunda pek çok ayet vardır. Gelin şimdi hep beraber bir düşünce bayramı yapalım ve Kur’ân’ın düşünün dediği şeyleri düşünelim. (üç derin nefes, evet, üç kulhu bir elham ve başla) Çok insan görmüşüzdür tipi tip değil, ahlakı ahlak değil amma velakin evlendikten sonra bir haller olur. Değişir. Evlenmek gerçekten de insanları değiştirir. Sertleştirir, yumuşatır, kilo aldırır, verdirir, sıkıntıya sokar, mutluluğa boğar... Peki şimdi bir an için bizden önce kimsenin evlenmediğini, dünyada böyle bir kurum olmadığını, annenizin “oğlum, ne duruyorsun, bak hatice teyzenin torunu oldu” demediğini düşünün. Size bir kadını anlatıyorlar. Bakıyorsunuz ki aman Allahım. Bu benim tam zıddım. Ben sonuç odaklıyım o ayrıntı. Ben az ve net konuşurum o çok ve buğulu budaklı (öylesiniz hanımlar ne yani). Sonra size çocuk gösteriliyor. Bu kadınlarla evlenirseniz bunlardan oluyor sizde. Çocuğa bakıyorsunuz zır, zır susmak yok. Ağlıyor, niye bilmiyorsunuz. Yirmi otuz sene size yük. Bir dakika diyorsunuz bir anda. Şimdi ben bu kadın denen varlıkla bir arada mı yaşayacağım, bir ömür hem de. Pılınızı pırtınızı toplayıp var gücünüzle salondan çıkıyorsunuz. Biri size evlenmekten bahsedince adamı, kadını dövesiniz geliyor.


Salim kafayla düşününce böyle geliyor insana ama gel gelelim gerçekler (realite neymiş güzelim gerçek dururken) dünyasında hiç de öyle bir şeyler yok. Erkekler kadınlarla evlenmek için birbirini öldürüyor, liselerde çıkan kavgaların yüzde doksanı o kız seninle mi çıkacak benimle mi (şimdilerde bu kavgaları yapan kızlar türedi hayır getirsin Rabbim). Çocuklarını evlendirmek için tarla, arsa satan aileler var. Peki içimizde bu işte bir iş var diyen yok mu acaba? Var. Bu işte bir iş var. Birisi bu işe el atmış besbelli. Biri içimizdeki erkeklere şehvet denilen o hissi, kadınlara da annelik denen o şefkat ve merhamet damarını koymuş. Kızlar anne olmanın hatırına, erkekler de çok istedikleri kadına kavuşmanın hatırına aklın bütün ilke ve kurallarını çiğneyip (!) evleniyorlar. Akıllıca düşünüldüğünde bir erkek ile bir kadını yanyana koyabilmenin imkan ve ihtimali yoktur fakat Allah öyle bir oyun kurgulamış ki her şey kendiliğinden gelişiyor erkek de kadın da bir ömür (dua niyetine olsun yoksa çeyreği de doldurmuyor çoğu) birbirlerinin başını bekliyorlar. Şimdi herkes dürüst konuşsun. Bundan daha büyük mucize mi var? Belki de Allahın varlığına dair bütün delilleri ortaya koysak bu hepsinden ağır basar bana sorarsanız. Şimdi gelelim diğer meselemize. Renklerimiz ve dillerimiz farklı. Ama biz birbirimizi anlayabiliyoruz. “Canım bunda şaşılacak ne var” mı diyorsunuz? Peki o zaman bir hayal daha kuralım. Birbirlerinin dilini bilmeyen insanlar bir adada toplanmış olsun. Uçakta bir araya gelen ingiliz, fransız ve Temel gibi. Kimse birbirini tanımıyor. Dediğini de anlamıyor. Bu insanlar birbirlerini anlayamadıklarını nasıl anlatacaklar diğerine. Anlamadığımı söylemem için birisine önce onun dilini en az o seviye de anlamam lazım. (Dur hemen bırakma okumayı biraz dişini sık ) Anlamak somut bir şey değil. İstediğim ekmek, su olsa bulurum bir yerden, gösterir sonra da onun ismini söylerim. Anlaşılacağımı umarım. Peki bütün diğer her şeyi anlatabilmem için gerekli kavramı ben nasıl diğerlerinden alacağım ya da bana onu bir başkası nasıl verebilecek? Verebilecekler mi ? Cevabın hayır olduğunu herkes biliyor değil mi. Şimdi cevaplanması gereken soru şu. Eğer bu anlaşmayı sağlayacak bir üst makam yoksa, bir diğer ifadeyle iki dili de bilen birisi olmazsa farklı dilleri konuşan iki insanın birbirlerini anlama imkanı var mıdır? Yoktur.

Devamı gelecek sayfada :D

23

DÜŞÜN


24

EYLÜL-EKIM

2014

Anlaşırlar canım olur mu öyle şey diyenlere gelsin sıradaki cümlemiz. İşte o anlaşabilirler cümlesini imkansız halden mümkün hale getiren Allah’tır. Anlama ve anlatma kabiliyetini (beyan) Allah cc koymasaydı içimize, insanlar birbirini anlayamazdı. İnsanda anlama gücünü yaratan, beyin denen varlığı buna merkez yapan üstün bir varlık olmasaydı, anlamanın ne demek olduğunu hiç kimse kavrayamayacaktı ve aktaramayacaktı. Biraz daha açık yazayım tamam. Düşünelim ki elimizde bir kap süt, bir de onu mayalamaya yetecek kadar yoğurt var ve yoğurt yapmak için tek bir yol biliyoruz. Süte yoğurt katıp mayalamak. Yoğurt da, kaza bu ya, döküldü, ziyan oldu. Süt nasıl yoğurt olacak. Cevap: Olmayacak. İkinci örnek. Dünyadaki son karpuz çekirdeği bir müzede saklanıyor. Mevsimi gelince onu toprağa ekeceğiz ve yeniden karpuzlarımız ve çekirdekleri olacak. Ani bir depremde müze yerle bir oldu müzeden karpuz çekirdeği kurtarılamadı. Karpuza güle güle demekten başka çaremiz var mı? Yok. İşte bizim de şu ana kadar bahsettiğimiz şey bu. Bir şeyi anlayacağımız ya da anlatacağımız zaman zihnimizdeki o ilk anlam çekirdeği ya da mayasına başvuruyoruz. O bize anlama yeteneği ve kapasitesini veriyor sonra biz başka bir şeyi anlıyoruz ya da yoğurdumuz az geliyor (edebiyatçılar savulun) anlayamıyoruz. Can alıcı sorumuz burada işte. O çekirdek olmadan biz anlayabilir miyiz? Hayır. O anlam çekirdeğini biz oluşturamayız. Öyle bir kapasitemiz olsaydı karpuz çekirdeği yapardık müze yıkılınca. Öyleyse o ilk anlam çekirdeğini bizim zihnimize atan bir el olmak zorunda. Hadi bir de, gündüz dolaşan gece uyuyan varlıklar olmamızı düşünelim. Belgesel izlemişizdir mutlaka. Yırtıcılar genellikle gece ava çıkarlar. Görüşleri keskin görünmeleri zordur çünkü. Doğanın kanunu gecenin bir avantaj olduğunu söylüyor. Şimdi aynı kuralın bize uygulandığını düşünelim. Bizler gündüz değil de çoğu canlı gibi gece uyanık olsaydık ne olurdu. Görüşümüz daha iyi olabilirdi belki fakat hiçbir şeyi olduğu gibi göremezdik. Hiçbir çiçek gece, gündüz göründüğü kadar güzel görünmez.


Güzellik algımız körelecekti. Medeniyet üretemeyecektik. Güneşi düşman bilecek, yağmurdan korkacaktık. Kovuklarımız olacak, oradan çıkamayacaktık. Korkan ya da korkulan olacaktık. En zenginin bile çok fazla imkanı olmayacaktı. Gündüz uyanık kaldığımız için, elektriğe ihtiyacımız oldu ve bulduk. Karanlığı sevmediğimiz için ateşi kullandık. Aydınlığı sevdiğimiz için renklere yatırım yaptık. Göğün, kadının, koşulu atların, altının, gümüşün güzelliğini gördük. Buğdayın güneşin altında kavruk kavruk sallanışı, boncuk boncuk terimiz hepsi bizim kıymetimiz. Gündüz uyanabildiğimiz için kavuştuk bütün bunlara. Şimdi oturup biraz hakkaniyetli düşünelim. Birisi ortaya ziyafet kursa ve yemek isteyen herkesi çağırsa, “Yahu arkadaş, ben senden bu nimetleri

25

DÜŞÜN

istedim mi? Niye önüme koydun?” der miyiz? Demeyiz, ya ne yaparız? Bakmışız ki herkes yiyor, biz de oturup nimetleniriz. Etrafı kolaçan ederiz kim ne yapıyor yemekten sonra görürüz ki millet toplanmış ziyafet sahibine teşekkür ediyor. Biz de sıraya girip “Abicim, Allah kesene bereket versin, Allah razı olsun” der hayata kaldığımız yerden devam ederiz. Elin adamına teşekkür etmeyi gayet güzel gururuna yediren bir insanın kendi yaratıcısı ve alemlerin Rabbi söz konusu olduğunda “ Aman canım banane. Yaratırken bana mı sordu” demeye kalkışması ve böylece çaktırmadan sorumluluğunu inkar etmeye teşebbüs etmesi mantıklı mıdır? Adamlığa, insanlığa yakışır mı? Düşünelim hele... Düşün...


HAYAT BENIM KIME NE? Son zamanlarda hayat benim kimse karışamaz furyası aldı başını gitti. Ailelerimizin içine dahi girebilen bu düşünce akımı fark etmesek de imanımızı da zedelemeye başladı. Gelin bu slogana karşı düşünelim.

26

DERIN DÜŞÜNÜNCE

EYLÜL-EKIM 2014

Her düşünce bir anlama ihtiyaç duyar. Farklı anlayışlar farklı düşüncelere kapı aralar. O yüzden öncelikle bu cümleyi bir anlayalım. Ne demek istiyor söz sahibi burada? Elimdeki anahtarlık, kapımdaki araba, tapulu evim nasılki benim, canımın istediği gibi alıyorum, satıyorum, kullanıyorum; doğduğumdan beri yaşadığım hayat da işte bunun gibi benim. Evime, arabama kimse karışamıyorsa, hayatımı nasıl yaşadığıma, yaşayacağıma da kimse karışamaz. Bakalım gerçekten öyle mi? Önce “benim” ifadesiyle başlayalım. Acaba biz her benim dediğimizde aynı şeyi mi kastediyoruz? Hayır. Nereden mi biliyoruz? Hep beraber bakalım. 1. Benim annem : Öteden beri annem olan kişi. (İradesiz beraberlik) 2. Benim arabam : Parasını verip aldığım araç. (Mülkiyet) 3. Benim işim : Yapmakla görevli olduğum (Sorumluluk) 4. Benim çocuğum : Bakmakla yükümlü olduğum (Sevgi,beraberlik, sorumluluk) 5. Benim eşim : Anlaşarak yuva kurduğum kişi (İradeli beraberlik) 6. Benim gözüm : Bende olan, görmeme yarayan (Kullanım hakkı) Şimdi benim hayatım ifadesini acaba hayatla hangi ilişkimizden dolayı kullanıyoruz düşünelim. Hayatla olan ilişkimizde herhangi bir irademiz yok. Durum 1. Hayatımız için para vermedik. Aksine yaşamamız için bize verilmiş ve bizim hayatımızı bizden başkası yaşayamıyor. Durum 3. Hayatım ben var olduğumdan beri benimle fakat onu istediğim gibi yönetme hakkım yok. Onunla yaşıyorum. Durum 6. Şimdi bu altı durumdan üçü hakkında düşünelim. Şöyle bir cümle sarf edebiliyor muyuz? Benim annem, ne istersem yaparım, döverim, böbreğini satarım, benim değil mi. Benim gözüm, istersem kör ederim karışamazsın. Benim işim bu patron,sen karışamazsın. Amire ya da patrona “benim işime karışma” demek ne kadar da anlamsız geliyor değil mi? İşi yapmamız için bize güvenen kişiye iş sahibine “sen karışma” dediğimizi düşünelim. Düşünemeyeceğimiz kadar absürd mü geldi yoksa. Evet.


Çocuğumuzun matematik dersi zayıf. Öğretmen özel ilgilenmemizi istedi. Biz de konu ile ilgili bir kaç örnek defterine yazıp bunları yapmasını istedik. Ne kadar sıradan bir örnek değil mi? Peki, çocuğumuzun yanlış yaptığını görüp “dur yavrucuğum öyle yapma” dediğimizde, çocuğumuz bize “Baba, sanane! Benim ödevim değil mi canım nasıl isterse öyle yaparım. Sen karışma” dese! Nasıl bir şaşkınlık yaşayabileceğimizi hayal edebiliyor muyuz? Peki, bu hayatı yaşamak için bize emanet eden, yapmamız için bize ödevler tayin eden Rabbimize “Hayat benim, sen karışma” demek neden mantıklı gibi sunuluyor zihinlerimize. Evet, hayat bizim fakat arabamız, evimiz gibi değil. Biz hayatı mülk edinmedik, para vermedik. Hayat bizim fakat ağacımız, tarlamız gibi değil. Gitsin canım, ekerim yenisi biter diyebileceğimiz bir özelliği yok. Hayat bizim, fakat paramız gibi değil. Canımın istediği yere harcarım kimse karışamaz diyemiyoruz. Paramız bile o kadar bizim değil esasen. Benim param uyuşturucu alırım diyemez hiç kimse. Benim evim yakarım diyemez kimse. Araba benim, içine istediğimi koyarım diyemez. O açıdan bakıldığında bizim olan hiçbir şey yoktur. Her şeyimizi kaybedebiliriz. Hiçbir şeyimiz çalınmasa bile zamanımız akıp gidiyor. Ömrümüz tükeniyor. Benim nefesim istersem alırım vermem diyemedik. Hep tükettik. Hep tükendi. Hayatımız da öyle. Bizim fakat, mülkümüz değil, sorumluluğumuz, görevimiz, emanetimiz olduğundan. Bizim hayatımıza kimse karışmasın safsatasının kaynağı kim diye araştırdığımızda da karşımıza çıkan ilk ve tek düşmanımız olduğunu görüyoruz. O biliyor ki hayatımıza müdahale edildiğinde mutlaka bir kötülükten men ediliyoruzdur. Harama bakarken “bakma” denilirse “sanane” dememiz bundan. Kıyafetimiz şeytanın hoşuna giden, nefsi kabartan bir tarzda ise “bu ne kıyafet” diyene “sanane, istediğim gibi giyinirim” dememiz bu yüzden. Bu cümlelerin şeytandan oluşunu şuradan da anlamamız mümkün. İnsanların özgürlüğünü (!) savunanlar, iş kendi menfaatlerinin ve karlarının düşüşüne meylettiğinde hemen cebinden bir demokrasi çıkarıp insanları öldürerek özgürleştirebiliyorlar. Kıyafetini, arabasını değil, bizzat hayatını elinden alabiliyorlar insanların. Üstelik ne uğruna. Petrol, para, güç. Hayat bizim değil dostlar, hayatı biz var etmedik, paramızla almadık fakat hesabını biz vereceğiz. Lokantada bir kardeşim benim hesabımı ödeyeceği zaman “Hayır, benim hesabım! ödeyemezsin” demem. Sevinirim aksine. Çünkü benim faydama. Benim olanın, faydama olması lazım o zaman. Hayatım benim zararıma işliyorsa birinin ona müdahale etmesi lazım. Hesabımı kolaylaştırana nasıl ki tebessüm ediyorsam, hayatıma hayır karıştırana da o şekilde tavır almam ve tebessümle karşılık vermem gerek. Mantıklısı da bu görünüyor derin düşününce.

27 DÜŞÜN


DERGIMIZ HAKKINDA Dergimizde sıkça görülecek bu karakterimizin adı Beyin. Arkadaşı Kalb’e soru soracak ve aldığı cevaplarlu ufku açılacak.

28

Bu da soruları cevaplayacak arkadaşımız. Çok akıllıdır abileri, ablaları. Beyin kardeşimizin sorularına cevap vererek düşünmemize vesile olacak inşallah.

EYLÜL-EKIM

2014

Yanımızda duran yakışıklı dergimizin logosu olur. Sayfaların sağ ve sol kenarlarında sayfa numaraları ve diğer bazı içeriklerin eşleştirildiği bu harf bozması resim benzeri görsel dergimizin kapak harflerinin bir araya getirilerek stilize edilmiş halidir. Bir şeye benzemiş mi?

Sayfa alt ve üstündeki çubukların bir manası var fakat söylememekte ısrarlıyız. Bilene bütün sayıları ücretsiz vereceğimizi ilan ediyoruz. Tahminlerinizi sosyal medya sayfamızdan mesajla iletebilirsiniz.

1. facebook.com/dergimiz bağlantısına tıklayarak online içeriklerimize ulaşabilir, bu adres vasıtasıyla etkileşim ve iletişime geçebilirsiniz. [nooolur sayfamızı beğenin türünden bir talebimiz olmayacaktır ama beğenimiz çok olursa da fazlasının göz çıkardığı görülmemiştir şu ana kadar :) ]

Hayat yaşam, memat da ölüm demek. Mevt kökünün mimli mastarı oluyor. (Ha bak şimdi anladık). Kurtlar vadisinin Mematisi de ölümlü, ölümle haşır neşir,işi gücü ölüm olan anlamına geliyor. (Yalan da değil hani, öldürmediği bi canlı kul kalmamıştı dizide. Ben bırakalı altı yedi sene oluyor da izleyeni halen varki demek)

Hayatı anladık da memat ne oluyor ?


TEŞEKKÜR EDIYORUZ

Serkan abimize

Görselleri onun sayesinde indirdik. Derginin basımına kadar yardımlarını esirgemedi, nazımızı çok çekti.

Buğra kardeşimize

Onun sayesinde derginin tasarımını defalarca baştan aşağı değiştirmek zorunda kaldık. (bir şeyi de beğen arkadaş)

Selocan’a

Okudu, düzeltti. Oturduğu yerden ahkam kesti.

Facebook sayfamızı beğenenlere

29

Sizlerin sayesinde face bizi adam yerine koyup isim verdi.

Destek verenlere

“Abi çok güzel olmuş” sözü bile yetiyor bazen. Ufak ya da büyük bir tebessüm dahi olsa güzelliği esirgemeyenlere. Gökhan, Mehmet, Mustafa gibi..

Zalimlere

Bir çocuğun yanağı ıslanmasın diye gökten su indiren Rabbin gazabı elbet üzerinize gelecektir bir gün. “Sen Rabbini zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma. Onları gözlerin şahid olacağı bir güne erteliyor” ayeti kulaklarımızda yankılanıyor. Allah mühlet veriyorsa bu dünyanın anlamsız ve değersizliğindendir. Gerçek mükafat ve gerçek ecirlerin verileceği o günde bu dünyanın bütün gücünün anlamsızlaşacağını en iyi o biliyor. Yazıklar olsun. Veyl ki veyl.

TEESSÜF EDIYORUZ

Bağımlılıklarından rahatsız olmayanlara

Her şeyi anlayabiliriz. İnsandır, hata yapar, hatasını benimser. Fakat aleni olarak biliniyorsa bir mala verdiğin para bir zalime kurşun, bir müslümana yara, eziyet ve işkence olarak dönüyor; onu ölesiye sahiplenmenin mantığı ne arkadaş. Ayıp ki yüz kere ayıp. Yazık.

DÜŞÜN


DILIMIZE KATKIMIZ OLSUN

30 EYLÜL-EKIM

2014

çin mek i n ü ş ü iz d r bu eynim izde yoktu lur. B . r i d o ğil im lgu de ir şey zihn meye sebep hoş o r i b ı b düşün fa ayırmay ğımsız ediğimiz ş a ı l b n n a lm de ey say ini bi ce dil isim d dil için iki Düşün htaçtır. İsm eyen her p ı u fa yaz nm e dile m . Doğru bili çin otuz say ında n ğ i . ı e l z d i e l n ı y c e k e n ned düşü ilk ba oğru, fakat tmekt a e l e y t ı y i s e ı l m D m Dolay nüz diye ü Bu cü ya gelmiş. . ü s tti r tı e ü n , gör hiyeti teşrif ilerle topla a e l m y n ti anı dak hiye ır. İns n ma akan yanın ft ı a s k a a v b n Baş aşb belirte yor. B ı l u ı n ş u a e l ğ . an mim v yanlış in ne oldu ) ş i n e l söy ir şey idir. ça’da. et. ( b p y a ; y r i t a e A y elir en se m Mahi sı ve ölmes lime i nlamına g gözümüzd e a k m n a ğu yaş gele ” a raber r fark oldu mına e a l b n “ a i b ki kelime erinde büyük Berab luşturduğu arasında o et u aynın mahiy elen. e l olduğ i e t m n e e y n t i y uh şey Mai ıştır m et=Bir m y a i h m a ç M ka r e l i k nde raberi e B = et Maiyy

‫معية‬

.

lerdik

i bek lmesin

f etti.

Dol

ri ni rle teş yle de e l ö i ş k a e l etind ayısıy iyy

a kan m a b ş a B


KELIME KUTUSU Türkçemiz konuşulduğu toprakların insanına benzer şekilde hoşgörülü ve misafirperver bir dildir. Farklı dillerden pek çok kelimeyi hanesine buyur etmiş, onları besleyip büyütmüş, hanesinde yer ayırmıştır. En çok haşır neşir olduğu dil de şüphesiz Arapçadır. Arapça bilmeyen bir insan Türkçe’yi de bilemez desek yanlış olmaz. Bu nedenle her sayımızda arapça kökten türemiş ve dilimize misafir olmuş kelimeleri burada yayınlamak istedik. Kabul buyurun. İLIM ALIM ALIME TALIM İLAM MALUM MUALLIM ALLÂME ALÎM

: bilgi : bilen kişi : bilen kişi (kadın) : öğretme, bilgilendirme : bildirme, bildiri (mahkemelerde sıkça kullanılır) : bilinen şey : öğretmen, talim işini yapan kişi : çok fazla bilgisi olan : Allah’ın sıfatlarından, her şeyi her haliyle bilen

KÖK KARDEŞLIĞI Arapça’nın bir başka özelliği de kök harfleri ile diğer kelimeler arasında bağlantı kurabilmesidir. Örneğin a-l-m bildi, a-m-l yaptı anlamına geliyorsa bilmek ve yapmak arasında bir bağ olduğu varsayılır ki doğrudur. Biliyorsan yap, yaparsan öğrenirsin demektir bu. Yapılacak şey, aynı harflerden en az ikisini barındıran köklere dikkat kesilmektir. Bir nevi zeka bulmacası gibi düşünelim ve seyredelim. Neler oluyor o diyarlarda. Dilerseniz önceliği düşünce sayısı olması hasebiyle fikre verelim.

‫فكر‬ ‫فقر‬

f-k-r : f-q-r :

‫كفر‬

k-f-r :

‫رفق‬

r-f-k :

‫فرق‬

f-r-k :

Düşünmek İhtiyacı olmak (İnsanın düşünmeye ihtiyacı vardır. Çok düşünüp bir şey yapmamak kişiyi muhtaç hale getirir. ) Üstünü örtmek. (Kişi düşünerek üstü örtülmeye çalışan şeylerin farkına varabilir.) Dost olmak. (Kişi birlikte olduğu şeyi düşünür. Yanındaki, kendisini bir şekilde ilgilendiren şeyi kafasına takar. ) Ayırmak. (kişi düşünerek olayların ve durumların arasındaki benzerlik ve farkları bulabilir. Fark edebilmek için düşünmek lazım.

31

DÜŞÜN


DERGI BITTI BAŞIMIZ GÖĞE ERDI

32

EYLÜL-EKIM

2014

Siz sormadan biz söyleyelim dedik. Evet başımız göğe ermedi fakat baştan sona yazılanları okuyup biraz olsun televizyondan, internetten, haramdan, riyadan, yalandan uzaklaşabildiysek helal olsun, size de bize de. “Peki şimdi ne yapacağım” diyen arkadaş sözüm sana. Besmele çekeceksin. Aylardır yüzüne bakmadığın, rafta tuttuğun kitabın vardı hani senin. Okumaya başlayabilirsin mesela. Evin internetini, televizyonu, bilgisayarı kapatıp içinden gelen sesi dinleyebilirsin. Şimdiye kadar geçen ömrünün muhasebesini yapabilirsin. Bir öğrenciyi başarısından dolayı ödüllendirebilir, kızını yanağından öpüp bağrına basabilirsin. Oğlunla top kızınla evcilik oynayabilirsin. (Böylece tableti bıraktırmış olursun) Ailen, çocuğun, akraban, büyüğün kim varsa bugüne kadar görmediğin gidip görebilirsin. Dergiyi beğenmediysen ahmetsamilkaan@gmail.com’a fikirlerini iletebilirsin. Derginin facebook sayfasını beğenebilir, bu sayede online içeriğe erişebilirsin. Bugün bir saat daha az haber dinleyip bir ayet ezberleyebilirsin.

Bir sonraki sayımız

Kuran anlam

Bir hadis paylaşabilirsin sevdiklerinle. Gündüz vakti boş boş dolaşayım deme şehrin sokaklarında. Boş yere gözlerini harama bulaştırma. (Ankara’daysan) bir kitapçıya girebilir, orada Rasim Özdenören’i görebilirsin. Arada Kurtuba’ya bazen de Birleşik kitabevine uğrar. İki yerde de görmüşlüğüm vardır. Çok niyet edip de yazamadığın şiirin var ya işte onu bugün yazabilirsin. Kimsenin okumasına görmesine gerek yok kardeşim boşver. Senin yüreğinin kıymetini senden daha iyi bilen yok. Yazmaktan korkma yaz. Ben mi ne yapacağım. Öncelikle bilgisayarı kapatacağım. Dergi bitti nasıl olsa. Sırada diğer sayılar var hazırlanması gereken. Kaç yüreğe dokunabiliriz böyle bilmiyoruz. Dua aldığımız yürek bizimdir diğerleriyle henüz buluşamadık. Elbet bir gün buluşacağız. Bu böyle yarım kalmayacak. :) ...



KÜLTÜR SANAT HAYAT MEMAT

S a yı 1 EYLÜL-EKİM 2014

Y en i Nesil Y en i Hay at

Eskimeyen Hakikat

?

?

DÜŞÜNSEK Mİ


Kırmızı görünce aklınıza gelen bir şey var mı Bizim aklımıza Gazze’de akan kanlar Filistinde dökülen göz yaşları Arakan’da diri diri yakılanlar Geliyor. Hava sıcak Soğuk bir şeyler içmesek mi


Rabbimiz! Kusurlardan beri olan sensin, bizim her işimiz kusurdur. Senin öğrettiğinden başka da bizim ilmimiz, bilgimiz yoktur. Her şeyin doğrusunu, bilen sensin. Hükmün en güzelini ve doğrusunu da sen verirsin


Akıllı telefonunuza okutun Helal yaşamaya başlayın www.gimdes.org

Aldığımız ürünlerin ambalajında yer alan içindekiler kısmında

“sodyum benzoat, potasyum sorbat”

görüyorsak bilelim ki bu maddeler

kanserojen koruyuculardır.

Çocuklarımızı bunlardan uzak tutalım.

Not: baktığınızda “bunca üründe koruyucu mu varmış” diyeceksiniz.

Bu logoyu arayalım

Girene dikkat et. Evine giren hırsız emeğini Zihnine giren şüphe imanını Vücuduna giren lokma sıhhatini Heba edebilir.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.