Mesai Dergisi

Page 1

. MESAI

ANADOLU ÇALIŞANLARI EĞİTİM KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ

ARALIK 2010

Uzaktaki Kardeş Ülke

GÜNEY KORE

Ahilik Geleneği Işığında Krizden Çıkış Yolları Duran Demibaş

Ahlat Mezar Taşları Kitabeleri Mesai

Bor Madeni İşletmesi ve Kullanım Alanları Hasan Kaymakçı

Rize, Çayeli, Büyükköy Belediyesi Mustafa Okur

Türkiye’d Kadın Ol e mak! Ca nan Ceyl an




KÜNYE İmtiyaz Sahibi Kerim Sargın Genel Yayın Yönetmeni Vedat Öztürk Gnl. Yyn. Yn. Yrd. Mustafa Ulutepe Nizamettin Dereci Görsel Yönetmen Ahmet Burak Bal, Yayın Koordinatörü Osman Ata Talha Dereci Sanat Editörü İbrahim Ertan Teknoloji Editörü Gökalp Doğan Reklam Koordinatörü Haşim Kılıç Web Yönetimi Gökhan Doğan

İçindekiler

Yayın Hayatına Başladı 01 Mesai Vedat Öztürk Geleneği Işığında Krizden Çıkış Yolları 02 Ahilik Duran Demibaş Mezar Taşları Kitabeleri 03 Ahlat Mesai Madeni İşletmesi ve Kullanım Alanları 05 Bor Hasan Kaymakçı Çayeli, Büyükköy Belediyesi 09 Rize, Mustafa Okur ve Az Uyumak 11 Kaliteli Emre Dedek Uğraşları ve Kalkınma Ajansları 19 Kalkınma Nizamettin Dereci Mali Yönetim Kontrol Sistemi 21 Kamu Hüseyin Topk Kadın Olmak 25 Türkiye’de Canan Ceylan Kardeş Ülke Güney Kore 29 Uzaktaki Eşref Şağlam Sevincimizin Engelleri 35 Yaşama Tekin Başer 2020’de Ay’a Üs Kuruyor 37 Japonlar Gökalp Doğan

. MESAI


Mesai Yayın Hayatına Başlıyor... Vedat Öztürk

S

Mesai Dergisi Editörü

izlerin, yeni bir dergiyi okumanın m e r a k ı n ı yaşadığınız bugünlerde, dergiyi çıkaranlar olarak bizler de, okuyucu ile buluşmanın heyecanıyla dopdoluyuz. Evrensel değerleri takip edip ilerlemeyi teşvik eden, yenilikçi yönetim anlayışının kökleşmesine ön ayak olup takım çalışmasını benimseyen bir anlayışla ülke insanına hizmet eden köklü bir derneğin, elbette bir dergisi olmalıydı ve biz bunun temellerini attık. Mesai Dergisi'nin hazırlıkları altı ay önce başladı. Hummalı bir ekip çalışması sonucunda tamamlamış olduğumuz aylık dergimizi takdirlerinize sunuyoruz. Türkiye’nin çalışanlara ait gündemine tesir edebilecek, nitelikli ve seviyeli bir dergi olmayı hedefleyen Mesai, gerek içerik gerekse estetik açıdan doyurucu olmaya çalışacak. Mesai, hiçbir konuda ön

yargılı olmayacak. Çünkü ön yargıların daralttığı bir dünyada "doğru", "iyi" ve "güzel"in yaşama şansı yoktur. Mesai, belli bir kitleye yönelen, o kitlenin değerleri adına yayın yapan bir dergi olmak da istemiyor. Mesai'nin hedef kitlesi bir bütün olarak Türkiye ve akabinde tüm Dünya olacak. Türkiye'de, gerilimin yükseltilmeye çalışıldığı, sosyal barışın tehdit edildiği şu günlerde Mesai olarak; uzlaşma zeminleri arayan, birleştirici ve bütünleştirici bir yol izleyen, çatıştırıcı değil, yatıştırıcı ve fikri, zihni ve bedeni çalışmaya matuf “tefekkür” ettirici bir yayın çizgisi izleyecektir. Etnik ve dini kimliklere takılmadan hepsine eşit mesafede ve seviyede saygı gösterecek. Mesai, insanlığın barışa, dostluğa ihtiyaç duyduğu bir ortamda en doğru hareket şeklini sağduyulu davranmayı ve toplum yararını gözetmeyi tercih edecek.

Mesai için insan hakları önemli, çokseslilik önemli, doğruluk önemli, inançlara saygı duymak önemli ve Mesai için "İnsan" her şeyden önemli. Mesai, sansasyonel habercilik yapan, ya da toplumun sadece kaymak tabakasına seslenen bir dergi olmayacak. Herkesin, " insan"la ilgili her şeyi; fakat gerçeği, sadece gerçeği bulacağı bir dergi olacak. Mesai, Doğulusundan Batılısına, inançlısından inançsızına, bakış açısını geniş tutmaya özen gösteren bir dergi olacaktır. Mesai yeni bir dergi, yeni bir çizgi. İnsanı ve tabiatı seviyor, toplumun sağduyusuna inanıyor, kendisine ve ait olduğu medeniyete güveniyor. Bu sevgiyi, bu inanç ve güveni bütün okuyucularıyla paylaşmak istiyor. Bu paylaşmaya siz de "evet" diyorsanız, her ay Mesai’de buluşalım.

01


Ahilik Geleneği Işığında Krizden Çık Duran Demirbaş

1

Ahi Kültürünü Araştırma ve Eğitim Vakfı Başkan Yardımcısı

3.YY da büyük Türk düşünürü ve iktisadi planlamacısı ve uygulayıcısı Ahi Evran-ı Veli (11711262) tarafından kurulan ahilik,12-18 Ekim tarihleri arasında seksen bir ilimizde coşkuyla kutlandı. Hafta boyunca yoğunluktan dile getirilemeyen, Ahiliğin; üretime, işçi ile işveren arasındaki ilişkilere, sanayicilerin kendi aralarındaki rekabete, sosyal yapıya ve aileye ait verdiği ipuçlarına tekrar tekrar bakmamıza ihtiyacımız olduğu kanaatindeyim. Atatürk diyor ki; Türk evladı ecdadını tanıdıkça, daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır. Ahilik, insanlığın her zaman ve zeminine hitap edecek ipuçlarını veren çağlar üstü bir değerler sistemidir. Maddi zenginlik ve maddi yoksulluk karşısında bunalan ikti-

02

sadi, sosyal siyasi krizler geçiren insanoğluna yol göstericisi olacaktır. Ahiliğin amacı insanların dünya ve ahrette kazançlı çıkmalarını sağlamaktır. Üretimi -tüketimi buna göre organize etmeyi amaç edinmiştir. Hammaddeyi alıp israf etmeden, çevreye zarar vermeden, yamak-çırakkalfa-usta (patronişveren) hiyerarşik yapı içerisinde kaliteli, bol, ucuz ve standartlara uygun, markalı mal (Her atölye ürettiği mala çentik atardı) üretmeyi amaç edinen Ahilik teşkilatı, bunu yapabilecek insanlardan oluşan bir toplumu meydana getirmeye çalışmıştır. Bunu yapacak insanların ahlaki yönden yetişmeleri, mesleki yönden gelişmeleri için disiplini elden bırakmadan maddi ve manevi eğitimi ve tedbirleri almışlardır. Ferdin eğitimine büyük önem vermişlerdir. Çünkü

bütün işleri yapacak insandır. Ahilerin başarı sırrı burada yatmaktadır. Ferdin mesleki ve ahlaki becerilerini artırırsanız, kendisiyle, ailesiyle milleti ve devletiyle, insanlıkla barışık üretici ve diğergam olur. Bunun için iş başında ve akşamları ahi zaviyelerindeki eğitimler aksamadan bir ömür boyu sürmüştür. Ayrıca Bacıyan-ı Rum(Anadolu Bacıları) teşkilatı ile de toplumu meydana getiren kadınlar ve kızlarımız da eğitilmiş, teşkilatlandırılmıştır. Eğitimi ve öğretimi birlikte sürdür müşlerdir. Kaliteli, Bol, Ucuz, Standartlara Uygun, Markalı Çevreye Saygılı Üretim... Günümüzde bizzat yaşadığımız ekonomik kriz onu takip edeceğinden korktuğumuz sosyal ve ailevi krizlerden nasıl çıkacağımızın ipuçlarını da ahilik geleneği içer-


kış Yolları isinde bulabiliriz; Ahi Evran-ı Veli’nin kurduğu sanayi üretim birlikleri modelini günümüz şartlarına göre revize edebilir ve bugünkü araç ve teknikleri kullanarak üretim yapabilirsek bu kriz herhalde ülkemiz de hafif atlatılabilir, Yine Atatürk’ün bir sözünü hatırlamada yarar var; çalışmadan üretmeden rahat yaşamayı alışkanlık haline getirmiş toplumlar önce haysiyetlerini sonra hürriyetlerini daha sonrada istiklallerini kaybederler. Ekonomik Krizden Çıkış Modeli: Sanayici-Esnaf Üretim Birlikleri Modeli Bugün yüz işçiye kadar çalıştıran işyerlerine esnaf diyoruz (KOBİ). Bu kobileri üretim birlikleri etrafında toplayabilir ve mevzuatlarımızda da bu yönde değişiklikler yapabilirsek, dünyada krizlere sürüklenen fabrika türü imalatlar karşısında

Ahilik, insanlığın her zaman ve zeminine hitap edecek ipuçlarını veren çağlar üstü bir değerler sistemidir. avantajlı duruma bile geçebiliriz. Bu sistem şöyle çalışacak; her işyeri, atölye kendi yerinde kalacak, bu üretim birliklerine üye olacak fakat üyelik aidatı olmayacak, üretim birlikleri hammaddeyi toplu tedarik zinciriyle temin edecek, ihtiyaç duyan atölyelere peşin veya vadeli dağıtacak bu birinci aşama… İkinci aşamada, birlik toplu siparişler alacak, bu siparişleri üretim birliğine bağlı atölyelere dağıtarak imalatı gerçekleştirecek ve malı müşteriye üretim birliği teslim edecek, parayı birlik tahsil ederek cüzi bir komisyon, varsa hammaddeden borcu onlar kesilip kalan para atölye sahibine ödenecek. Bu sistemde zorla birliğe kayıt olmayacak, sipariş alınmadıkça atölye sahibi bir aidat ödemeyecek, küçük atölyeler değil birlik müşteri bul-

mak için pazar araştırması yapacak, bunun için profesyonel pazarlamacılar çalıştıracak. Yeni modeller bulmak için modelistler, stilistler çalıştıracak, fuarlara katılarak yeni pazarlara ulaşabilecek. Teknolojiyi yakından takip ederek üyelerinin makine ekipmanlarını yeri geldikçe yenileyebilecek. Kobilerin küçük atölyelerin üzerindeki, pazar araştırması, fuarlara katılma, yeni model arayışları, makine ve teçhizat yenileme, kredi bulma,

Temsili bir Ahi Evran Çizimi


Devamı... hammaddenin temini, ağır stok maliyetleri azaltılabilecek. Bu sayede aynı Ahi üretim birliklerinde olduğu gibi kaliteli, bol, ucuz, standartlara uygun ve markalı çevreye saygılı üretim gerçekleştirilebilinecek. Haksız, yıkıcı rekabet ortadan kalkacaktır. Zaten Ahilerin rekabet anlayışı da bu yöndedir; HAK İLE SABIR DİLEYİP BİZE GELEN BİZDENDİR, AKIL İLE AHLAK İLE ÇALIŞIP BİZİ GEÇEN BİZDENDİR. Kısaca bahsettiğimiz üretim birliklerinin hayata geçebilmesi için, devletimizin ilgili kurumlarına, esnafımıza, sanayicimize, (atölye sahiplerine), tüccarımıza büyük görevler düşmektedir. Bu çalışmaları zamanında yapamazsak korkarım bugün iş güç sahibi esnafımızın, sanayicimizin (atölye sahibi), tüccarımızın çocuklarının işyeri sahibi olma planları gerçekleşemeyecektir. Türk milleti bunu yapabilecek tarihi tecrübelere sahiptir. İşte Ahilik teşkilatı bize bu şifreleri vermektedir. Ahilik Vakfı olarak esnafımıza, sanayicimize, tüccarımıza hayırlı, bol kazançlı, krizsiz günler dileriz.

03

Ahlat Mezar Taşları Kita

A

bdurrahim Şerif ‘in Ahlat Kitabeleri adlı çalışmasında, kümbetler ve kalede bulunan iki camiye ait kitabeleri tam kaydetmesine rağmen, mezar taşı kitabelerinden sadece ehemmiyet verdiği otuz dört mezar taşı kitabesine yer vermiştir. “Taşlar(ın) birer lisan, kitabeler(in) de o taşlarla hem-zeban” olduğu mezar taşları hayatla ölüm, ölüyle ziyaretçi arasında bir takım mesajlar taşıyan, geçmişten günümüze gelen önemli belgelerdir. Mezar şahideleri, üzerinde bulunan ayeti kerime, hadis-i şerif ve dualar, şehrin Müslüman geçmişine ve yaşayışına tanıklık etmesi bakımından, şahidelerin üslupları ise devrin resmî hayatı ve toplumun zihniyet tarihine ilişkin ilginç ipuçları vermesi açısından önemlidir. Beyhan Karamağaralı’nın Ahlat Mezar Taşları adlı çalışmasında tespit ettiğimiz ayet-i ker-

ime, hadis-i şerif, dua ve hikmetli sözler şunlardır: “Ayete’l Kürsi’nin tamamı; “De ki O Allah tek birdir.” “İhlas Suresi” nin ilk ayeti bazen tamamı “Yeryüzünde bulunan her şey fanidir.” “Yüce ve iyilik sahibi Rabbinin yüzü bakidir.” “Allah kendisinden başka tanrı olmadığına şahittir. Bütün melekler ve ilim uluları da adaleti yerine getirerek şahittirler. O’ndan başka tanrı yoktur; güçlüdür hikmet sahibidir O.” “Yoksa siz, Bizim sizi boş yere yarattığımızı ve Bize döndürülemeyeceğinizi mi sandınız ?” “Onların, Rableri kendisinden bir rahmet, bir hoşnutluk ve içlerinden kendilerine sürekli bir nimet bulunan cennetlerle müjdeler.” “Her nefis ölümü tadacaktır.” “İyi iş yapan kendi yararına,kötü yapan da kendi zararına yapmıştır. Yoksa Rabb’in,kullarına zulmeden değildir.”


abeleri “Dünya bir saatlik bir müddettir, onu ibadetle geçir.” “Ölüm bir kapıdır, herkes oradan geçer.” “Dünya ahiret ehline, ahiret dünya ehline haramdır. “ “Dünya ahiretin tarlasıdır. “ “Bize kötü muamele yapma ya Rahim “ “Allah onun yalnızlığını gidersin” “Allah günahlarını affetsin “ “Ey Allah’ım ona acı ona rahmet et “ “Allah göçünü kolaylaştırsın, rahmetine daldırsın, garibine rahmet etsin,onu cennetinde oturtsun ve yaptığı iyiliklerini kabul,günahlarını affetsin.” “Ölüm bir kadehtir herkes ondan içer “ Her fikir sahibi bir insan için bir gerçektir ki, ömür kısa bir elbise gibidir.” Kitabe grubu içinde, sanatkârın adının bulunduğu imza kitabesi yanında, ölen kişinin şeceresi, lâkapları, dinî ilimler sahasında derinliği ve ilmiyle amel eden

kişiliği, görevine ilişkin mahareti yanında ayrıca ölüm tarihi ve maalesef bir kaçı okunabilmiş şiirler de yer almaktadır. Bu lirik ve güzel şiirler Büyük Selçuklulardan süregelen uygulamaya uygun olarak Farsça yazılmıştır. Kitabesinde “Said,ş ehid,delikanlı,gençli ğine doymamış,kısa ömürlü,çok okuyan, ilmine göre hareket eden,iki cemaatin müftisi,dinin ve milletin ulusu” tarzında sahip olduğu özelliklerin ve güzelliklerin sıralandığı Alâu’d- Din Osman’a ait mezar taşında yazılı bulunan şiirde ardından duyulan acı şöyle dile getirilmiştir: O yeni yetişmiş gül gitti Bahar dalı onun endamını kıskanırdı Yeni damat Alâu’dDin ne yazık ki toprağı kucaklamaktadır O servi boylu,o bûstan gülü nerede O güzel sesli,hoş nağmeli bülbül nerede Eğer cihanın bir ibret yeri olduğuna inanmıyorsan bari bak da söyle

Alâu’dDin Osman nerede Meydanlık kabristanında bulunan diğer bir mezar kitabesinde ise, ”Said, şehid, merhum, fütüvvet ehli, kadıların kadısı” Reşid’e ait mezar taşında mealen şu mısralar yer almaktadır: Göğün dönüşü kuşkusuz insanoğlunun içini bütün sene yakıyor Reşid delikanlılık bağında bir gül gibiydi Ölüm dolu bir rüzgâr esti Ve onu toprağa düşürdü . Şahideler üzerinde yazılı bu tür acıyı bal eyleyen şiirler edebi açıdan ayrı bir değer taşır. Ölen kişinin vasiyeti ya da geride kalanların isteği üzerine mezar taşlarına yazılan şiirler, hayata, kadere ölüm ve ahirete ilişkin düşünce ve inançları yansıtması yanında, bazen ölen kişinin hayat hikâyesinden, ölüm şekline, beklentilerinden nasihatlerine kadar “ibret-hikmet ” ayrı veya karışık detaylara da yer verdiklerinden, ayrıca ele alınıp incelenmelidir.

04


Bor Madeni İşletmeciliği ve Kullanı Hasan Kaymakçı

2

Jeoloji Yüksek Mühendisi / Müşavir

840 sayılı yasa ile Bor Madenlerinin işletilmesi, KİT olan Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütmektedir. 2004 yılı başından beri Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü Bor Madenleri faaliyetlerini; KırkaEskişehir, Emet-Kütahya, Bigadiç-Balıkesir, Kestelek-Bursa ve BandırmaBalıkesir’de kurulu bulunan işletmeleriyle yürütmektedir. Bor Madenleri ile ilgili olarak 70li yılların sonlarına doğru yalnızca konsantre ( kırma-eleme-yıkama) edilerek ihraç ediliyorken, 80’li yılların başlarında, katma değerinin ülkemizde kalması için rafine edilerek ihraç edilmeye başlanmış, özellikle 2000 yılından bu yana da kapasite sürekli artırılarak talepler doğrultusunda kaliteli üretimler yapılmaya devam edilmektedir. Bu yıl

05

itibariyle rafine bor üretim kapasitesi 831.000 ton/yıl olarak gerçekleşmiş olup, devam eden yatırımlarla bu rakam daha da yukarılara çekileceği kurum yetkililerince ifade edilmektedir. Eskişehir Seyitgazi Kırka’daki işletmede bor cevheri(Tinkal) çıkarılmakta. Çıkarılan bu cevher bir yandan Kırka’daki işletmede bulunan fabrikalarda rafine (Etbor-48) hale getirilirken, diğer yandan da bir kısım konsantre bor cevherleri demiryolu ile Bandırma’ya nakledilmektedir. Bandırma’daki fabrikalarda da rafine (Boraks Pentahidrat, sodyum perborat) edilerek torbalanıp, Bandırma ve İzmir Limanlarından dünyanın çok değişik ülkelerine ihraç edilmektedir. Kütahya Emet’teki işletmede hem bor cevheri (Kolemanit) çıkarılmakta,

hem de çıkarılan bu cevher, bir yandan Emet işletmesindeki fabrikalarda rafine (Borikasit) hale getirilirken, diğer yandan da demiryolu ile Bandır’maya nakledilerek, Bandırma’daki fabrikalarda rafine( Borikasit, Boroksit) edilerek torbalanıp, Bandırma ve İzmir Limanlarından ihraç edilmektedir. Balıkesir Bigadiç’teki işletmede de bor cevheri (Kolemanit, Üleksit) çıkarılmakta, çıkarılan bu cevherler önce konsantre edilmekte sonra da işletmedeki Öğütme tesislerinde öğütülerek torbalanıp, gerek Bandırma Limanından gerekse de İzmir Limanından ihraç edilmektedir. BursaMustafa Kemal Paşa- Kestelek’teki işletmede çıkarılan bor cevheri (Kolemanit) konsantre edilmek suretiyle zenginleştirilerek


ım Alanları Bandırma Limanından ihraç edilmektedir. Balıkesir-Bandırma’daki işletmede, yalnızca fabrikalar bulunmakta, diğer işletmelerden gelen konsantre bor cevherleri rafine edilerek ambalajlanmaktadır. Bandırma Limanından da hem diğer işletmelerden gelen ürünler hem de Bandırma’daki fabrikalarda üretilen ürünler Bandırma Limanından ihraç edilmektedir. Eti Maden’in üretmiş olduğu ürünlerin sadece % 5’i yurt içerisinde yerli firmalara satılıyorken, % 95’i ihraç edilmektedir. Küresel ölçekte bor madeni yataklarının oluşumu volkanik faaliyetlerle iklimsel durumun uygun kompozisyonuna bağlı olarak gerçekleşmiştir. Bor madeni yatakları dünyanın dört ayrı bölgesinde yer almaktadır. Bu bölgeler; Güney-Merkezi Asya’da Alpine Kuşağı (Türkiye’nin

Eti Maden’in üretmiş olduğu ürünlerin sadece % 5’i yurt içerisinde yerli firmalara satılıyorken, % 95’i ihraç edilmekyer aldığı), - Güney-Batı ABD’nin Mojave Çölü, Güney Amerika’nın Andean Kuşağı ve Doğu Rusya olsa da, en önemli bor madeni rezervine sahip ülkeler ise Türkiye, Rusya ve A.B.D.’dir. 2000 yılı öncesinde dünya bor rezervinin % 65’i ülkemizde iken, 2000-2005 yılları arasında Eti Maden ile M.T.A’nın ortaklaşa yapmış olduğu sondajlı aramalar neticesinde ilave olunan yeni rezervle % 72 seviyesine yükselmiştir. 1999 – 2000 yıllarında bazı madencilik firmalarınca yapılan atraksiyonlarla özelleştirme konusu ülkenin gündemine taşınmıştır. Konuyu gerçekte bilen bilmeyen kişi ve mihraklarca konu medyada çokça tartışılmış olduğundan bilgi kirliliği meydana gelmiştir. Tabiri caiz ise bir bardak suda fırtınalar kopartılmak istenmiştir. Türkiye’nin petrolü ben-

zetmeleri yapılarak bor madeni üzerinden memleketi ekonomik yönden kurtaracak efsaneleri türetilmiş, böylesi hayati önemdeki madenleri de çok cüzi bir fiyatla rezervi ile birlikte Amerika’ya peşkeş çekileceği söylentileri dolaştırılmıştır. Hiç işlenmeden ham olarak yurtdışına ihraç edildiği, aslında işlenerek satılsa memleketin ekonomik yönden kurtulacağı da yine söylenegelmiştir. Rafine bor madeninin üretilmesi çözelti tuz imalatı ile toz şeker imalatına benzerlikler arzetmektedir. Nasılki endüstride tuz ve toz şeker, katkı maddesi olarak kullanılıyorsa rafine bor madeni de sanayinin tuzu olarak kullanılmaktadır. Tabii ki bu kullanma ileri teknoloji gerektirmektedir. Çok değişik sektörlerde fiziksel, kimyasal ya da metalurjik özelliklerine bağlı olarak belli or-

06


anlarda katkı malzemesi olarak kullanılmaktadır. Başlıca bor mineralleri; Kolemanit (Ca2B6O11,5H2O), Tinkal (Na2B4O7,10H2O), Üleksit (NaCaB5O9.8H2O), Kernit (Na2B4O7.4H2O), Datolit (Ca2B2O5Si2O5. H2O) ve Hidroborasit (CaMgB6O11.6H2O) tir. Ülkemizde yaygın olarak bulunan bor mineralleri, tinkal, kolemanit ve üleksittir. Bor madeninin başlıca kullanım alanları şunlardır: İnşaat-çimento sektöründe, mukavemet artırıcı ve izolasyon amaçlı (daha sağlam, hafif ve depreme-ısıya dayanıklı binaların yapılmasında, yalıtımda) Cam elyafı, hafifliği, fiyatının düşüklüğü, gerilmeye olan direnci ve kimyasal etkilere dayanıklılığı nedeniyle plastiklerde, sinai elyaf v.b. de, lastik ve kâğıtta yer edinmiş olan cam elyaf, kullanıldığı malzemelere sertlik ve dayanıklılık kazandırmaktadır. Böylece sertleşmiş plas-

07

tikler otomotiv, uçak sanayilerinde çelik ve diğer metalleri ikame etmeye başlamıştır. Ayrıca spor malzemelerinde de (kayaklar, tenis raketleri v.b.) kullanılmaktadır. Ahşap koruma, Bakteri ve çürümeye karşı koruyucu ve alev geciktirici olarak kullanılmaktadır. Yanmayı önleyici ( geciktirici) maddeler, Borikasit ve boratlar selülozik maddelere, ateşe karşı dayanıklılık sağlarlar. Tutuşma sıcaklığına gelmeden selülozdaki su moleküllerini uzaklaştırırlar ve oluşan kömürün yüzeyini kaplayarak daha ileri bir yanmayı engellerler. Bor bileşikleri plastiklerde yanmayı önleyici olarak giderek artan oranlarda kullanılmaktadır. Bu amaç için kullanılan bor bileşiklerinin başında çinko borat, baryum metaborat amonyum fluoborat gelmektedir. Nükleer uygulamalar, Atom reaktörlerinde borlu çelikler, bor karbürler ve titanbor alaşımları kullanılır. Borlu paslanmaz

çelik, nötron absorbanı olarak tercih edilmektedir. Yaklaşık her bir bor atomu bir nötron absorbe etmektedir. Atom reaktörlerinin kontrol sistemleri ile soğutma havuzlarında ve reaktörün alarm ile kapatılmasında (B10) bor kullanılır. Ayrıca nükleer atıkların depolanması için kolemanit kullanılmaktadır. Metalurji, Boratlar yüksek sıcaklıklarda düzgün, yapışkan, koruyucu ve temiz, çapaksız bir sıvı oluşturma özelliği nedeniyle demir dışı metal sanayiinde koruyucu bir curuf oluşturucu ve ergitmeyi hızlandırıcı madde olarak kullanılmaktadır. Bor bileşikleri, elektrolit kaplama sanayinde, elektrolit elde edilmesinde sarf edilmektedir. Borikasit nikel kaplamada, fluobaratlar ve fluoborik asitler ise kalay, kurşun, bakır, nikel gibi demir dışı metaller için elektrolit olarak kullanılmaktadır. Alaşımlarda özellikle çeliğin sertliğini artırıcı olarak kullanılmaktadır.


2000 yılı öncesinde dünya bor rezervinin % 65’i ülkemizde iken, 2000-2005 yılları arasında Eti Maden ile M.T.A’nın ortaklaşa yapmış olduğu sondajlı aramalar neticesinde ilave olunan yeni rezervle % 72 seviyesine yükselmiştir. Bu konuda ferrobor oldukça önem kazanmıştır. Çelik üretiminde 50 ppm bor ilavesi çeliğin sertleştirilebilme niteliğini geliştirmektedir. Otomobil hava yastıkları, antifriz, bor,hava yastıklarının hemen şişmesini sağlamak amacıyla kullanılmaktadır.Çarpma anında elementel bor ile potasyum nitrat toz karışımı, elektronik sensör ile harekete geçirilir. Sistemin harekete geçirilmesi ve hava yastıklarının şişirilmesi için geçen toplam zaman 40 milisaniyedir. Ayrıca otomobillerde antifriz olarak ve hidrolik sistemlerde de kullanılmaktadır Sağlık, BNCT (Boron Neutron Capture Therapy) kanser tedavisinde kullanılmaktadır. Özellikle; beyin kanserlerinin tedavisinde hasta hücrelerin seçilerek imha edilmesine yaraması ve sağlıklı hücrelere zararının minimum düzeyde olması nedeniyle tercih nedeni olabilmektedir.

Füze/Uçuş yakıtları, bor kimyasalları özellikle füze yakıtı olarak kullanılmaktadır. Sodyum tetraborat, özel uygulamalarda yakıt katkı maddesi olarak kullanılmaktadır. Atık temizleme, sodyum borohidrat, atık sulardaki civa, kurşun, gümüş gibi ağır metallerin sulardan temizlenmesi amacıyla kullanılmaktadır. Borlu katı yakıtlar/hücre yakıtları/(fuel cells), son günlerde sodyum borohidritin’in kullanıldığı, sodyum borohidrattan enerji üreten hücre yakıtıyla ilgili çalışmalar hız kazanmıştır. Sodyum borohidratın kimyasal bağlarında hidrojen mevcut olup, katalist hidrojeni açığa çıkarmakta veya elektrik üretmektedir.Bu üretimde temel prensip, su ile boraksın reaksiyonudur. Bu reaksiyondan üretilen hidrojen, direk içten yanmalı motorlara beslenebilir veya hücre yakıtlarında kullanılabilirler. Enerji üretimi ve ısı de-

polama, Bor, demir ve nadir toprak elementleri kombinasyonu METGLAS) %70 enerji tasarrufu sağlamaktadır. Bu güçlü manyetik ürün, bilgisayar disk sürücüleri, otomobillerde doğru akımmotorları ve ev eşyaları ile portatif güç aletlerinde kullanılmaktadır. Son yıllarda, borların piller/ akülerde kullanılması ile maliyetleri düşürülmüş ve çevre dostu piller/aküler üretilmeye başlanmıştır. Bunlardan başka diğer alanlar olarak Fiber optik, kozmetik, kauçuk ve plastik sanayii,gübre sanayii, fotoğrafçılık, patlayıcı maddeler (havai fişek v.b.), antifrizler, hidrolik yağlar, petrol boyaları, yanmayan ve erimeyen boyalar, tekstil boyaları, zımpara ve aşındırıcılar, kompozit malzemeler, manyetik cihazlar, İleri teknoloji araştırmaları (moleküler biyoloji v.b.), mumyalama, deterjan ve temizlik ürünleri, elektronik çip ve Lcd televizyon ve diğer birçok alanda kullanılmaktadır.

08


Mustafa Okur

Büyükköy Belediye Başkanı

Rize, Çayeli, Büyükköy Be

D

oğu Karadeniz Bölgesi’nde, RİZE ili’ne bağlı ÇAYELİ ilçesinin bir beldesi olan Büyükköy Beldesi; güneyinde Güneysu ilçesine bağlı Bulutlu Köyü- Selamet Köyü ve Yeni Doğan Köyleri bulunur. Doğusunda ise Çayeli ilçesine bağlı Derecik Köyü, Yıldızeli Köyü ve Karaağaç Köyleri bulunur. Batısında ise Rize Merkez ilçeye bağlı Ketenli Köyü-Ak Pınar Köyü ve Gündoğdu Beldesi vardır, kuzeyinde ise Çayeli ilçesine doğru Armutlu Köyü, Yeşilköy Köyü, Gürgenli Köyleri ile çevrili şirin ve sakin gök mavi yeryüzünün her karışı yemyeşil olan bir beldedir. Belde topraklarının güney kısmı Altıntaş Mahallesi Dağları ile çevrilidir. Kuzeyi ise yine dağlık bir arazi olup dere boyu Çayeli ilçesine doğru giderken bazı alanlarda az miktarda düzlük alanlar bulunmaktadır. Büyükköy Dağlarının eteklerinde kurulmuş

09

olan beldede fazla yüksek dağlar olmayıp, beldemizin en yüksek noktası Derecik Köyü Dağları’dır. Ayrıca beldenin güneyinden Güneysu ilçesine geçişi sağlayan Tuğuli Boğazı ve beldeyi Gündoğdu beldesine bağlayan değişik alternatif yollar da mevcuttur. Beldede gereken yağış miktarı iklim şartları sayesinde meydana geldiğinden sulama ihtiyacı yoktur. Beldemizde bulunan dere veya ırmak dediğimiz akarsularımız başlıcaları Altıntaş Mahallesinden doğan Altıntaş Deresi, Demirciler Mahallesinden gelen Çukur Deresine katılıp az aşağıda Gümüştaş ırmağı ile birleşir. Büyükköy Merkez Mahallesi sınırları içinde Derecik Köyü’nden gelen dere ile birleşerek 3 Km aşağıdan Pehlivanlı Deresi ile birleşir ve 2 Km aşağıda da Karaağaç Köyünden gelen dere ile de birleşerek Çayeli’ne yakın bir kısımda da Kaptanpaşa Deresi ile birleşerek Büyük Dere

adını alarak Karadeniz’e dökülür. Beldemizin il merkezine olan uzaklığı 33 kilo metre, ilçeye olan uzaklığı ise 11 km dir. Beldenin adrese dayalı toplam nüfusu 2960’dır. Beldede Karadeniz iklimi hüküm sürmektedir. Her mevsim yağış almakla birlikte, ilkbahar ve sonbaharda daha fazla yağış almaktadır. Beldede kışın kar kalınlığı bir ila bir buçuk metreyi zaman zaman bulmaktadır. Kar toprakta uzun süreli kalmaz, iklim şartlarına göre bir günde yağan karın, bir haftada tamamen eriyip kalktığı görülmektedir. Belde ekonomisi çay tarımına ve az da olsa ev ihtiyacı olan hayvancılığa dayalıdır. Yetiştirilen başlıca tarımsal ürünler; çay, mısır ve taze fasulye olmak üzere armut, ceviz, kiraz ve çeşitli sebzedir. Hayvancılıkta büyük hayvan besiciliği yapılmaktadır. Özellikle ilçede yetiştirilen büyükbaş hayvanların eti, lezzeti ile


elediyesi

Yurttan Manzaralar ün kazanmıştır. Dağ köylerinde sepet, kaşık ve çeyiz sandığı gibi el sanatlarına yönelik uğraşlar olup, ev ekonomisine katkısı bulunmaktadır. Büyükköy beldesindeki yerleşimin ne zaman oluşmaya başladığına dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Büyük olasılıkla yakınında bulunan Çayeli ilçesi ile aynı tarihi paylaştığı sanılmaktadır. Büyükköy belediyesi kurulmadan önce köylerimiz Gündoğdu nahiyesine bağlı idi. Daha sonraları Çayeli ilçesine bağlanmıştır. Önceleri Derecik Köyü ile Altıntaş Mahallelerinin bulunduğu yerlerde küçük birer köy olarak kurulmuştur. Burada bulunan mezar taşlarını incelediğimiz zaman Büyükköy’de hayatın 1650 yıllarına kadar geri gittiği görülmektedir. Büyükköy halkı Osmanlı İmparatorluğu hükümdarlarından Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon’u fethinden sonra buraya yerleştirilen Saka Türklerinden olduğu bilinmektedir. Özellikle Büyükköy beldesi ve civar köylerde oturan

kavimlerin içinde örf ve adet bakımından hiçbir ayrılık ve lehçe farkı bile bulunmamaktadır. Büyükköy Belediyesi 01. 03. 1953 yılında sekiz mahalle olarak nahiye hüviyetine ve belediyeye kavuşmuştur. Belediyemiz Altıntaş, Arkadere, Çaycılar, Çavuşlu, Demirciler, Gümüştaş, Merkez ve Soğuksu mahallelerinden ve Derecik Köyü, Armutlu Köyü ve Yeşilköy Köyü’nden oluşmaktadır. Beldemizde günümüze gelebilen tarihi eserler yok denecek kadar azdır. Eski eserlerden olan sini ayakları, pekmez tavaları, ateş zincirleri, yayıklar, iskemleler, gazlı lambalar, bazı kişilerin dededen kalma silahları, el yazması eserler bunlardan bazılarıdır. Tarihi eser olarak Derecik Köyü’ndeki kemer köprü bunlardan bir tanesidir. Bazı mahallelerde eskiden bulunan ahşap camiler, zamana yenik düşerek, yerlerini taştan yapılmış modern camilere bırakmıştır. Yine bazı mahallelerdeki su ile çalışan un değirmeninden bazıları günümüze kadar kendilerini ayakta tutabilmiştir.

10


Kaliteli ve Az Uyumak Emre Dede

Sağlık Bakanlığı İç Denetçisi

I - GİRİŞ Uyku insanlar için değil hemen hemen tüm canlılar için gerekli olan bir fonksiyondur. Uykuda vücud birçok işlev yerine getirir, değişik hormonlar salgılar. Uyku hakkında birçok araştırma yapılmasına karşın çözülemeyen birçok konu da mevcuttur. Bu kapsamda, uyku hakkında farklı yorumlamalar, tespitlerde söz konusudur. Uykunun süresi üzerinde de birçok araştırmalar yapılmış olup, bu konuda da farklı bakış açıları vardır. Uyku bireye birçok fayda sağlamakta, aynı zamanda, bir kaçış, tatmin, sığınma, dertlerden geçici kurtulma yolunu da oluşturmaktadır. Diğer yandan, uykuyu bir zaman katili olarak niteleyenler de vardır. Bu cümleden olarak, uykunun ortalama sekiz saat ve belli bir süre içersinde gerçekleştirilmesi gibi genel kabul görmüş

11

kuralları artık eleştirilir olmuştur. İnsanın tabiatına uygun bir düzen ve zaman aralığında uyumadığını savunanlar vardır. İnsan doğaya hükmetme adına bir kısım kurallar koyarken bazen tabii olan sistemle oynar ve onun aksine işler yapar. Günü, gecenin 12 sinde bölerek ertesi günü başlatır. Oysa yeni gün sabahın ışımasıyla başlar. Yaşama günün başlangıcıyla birlikte başlamak için gün ışığı gerekir. Oysa bizler ertesi günü başlatırken uykuya dalıyoruz. Kuşlar ve diğer birçok canlı sabah ışıklarıyla güne başlıyor. Bu durum günün ne zaman başlaması gerektiğini bize daha iyi anlatıyor. Bu noktada çeşitli sorular akla gelmektedir; İnsanın özüne ne kadar süre ve nasıl bir uyku modeli uygun düşecektir. Mesela insan doğasında günde kaç öğün yemek vardır. Öğün var mıdır?

İnsan doğasına uygun uyku düzeni oluşturulmamıştır. Çünkü sürekli ona müdahale edilmiş, bebeklikten itibaren uyku düzeni çeşitli zorlamalarla oturtulmaya çalışılmıştır. Acaba insan bebeklikten itibaren tabii uyku düzeni içersinde bırakılsa idi, yani, müdahale edilmese idi nasıl bir uyku düzeni, yaşam düzeni olurdu. Örneğin kesintisiz sekiz saat uyur muydu? Uykunun en çok süresi üzerinde, yani ne kadar süreli uyku gerekir üzerinde yorumlar yapılmakta, çok uyumanın gereksiz ve zararlı olduğunu ve insanların hedefine ulaşmasında bir engel ve zaman kaybı oluşturduğu üzerinde durulmaktadır. Bu noktada insanın her ne iş yapıyor, her ne ile ilgileniyorsa, neye alakası varsa o konunun en iyisi olmaya çalışması, bunun içinde büyük düşünmesi,


Gününüzü planlayıp verimli çalışırsanız 12 saat yerine 6 saatte aynı işi yapmayı becerirseniz, uykunuzdan çalmanıza, gereğinden az uyku uyumanıza lüzum kalmaz. kazanabileceklerine odaklanarak onu elde etmek için çalışması halinde uykunun ikinci planda kalarak önemini yitireceği ve azaltılacağı düşünülmektedir. Uykunun azaltılması ve hayatın manası olması için ne olduğunuza inanmanız önemlidir. Çünkü yaptıklarınız inandıklarınıza benzer. Mozart olduğunuza inanırsanız onun gibi müzik yaparsınız. Özetle; en iyiyi, mükemmeli yakalamak istiyorsanız uykunuzdan fedakârlık edersiniz ve en mükemmele ulaştığınızda, yaptığınızın artık demode olmayacağına emin olabilirsiniz. Gününüzü planlayıp verimli çalışırsanız 12 saat yerine 6 saatte aynı işi yapmayı becerirseniz, uykunuzdan çalmanıza, gereğinden az uyku uyumanıza lüzum kalmaz. Bu kapsamda insan enerjisini verimli kullanarak

çalışmalıdır. Kişinin verimli ve kaliteli uyuyabilmesi için önce kendi uykusunu, yatma kalkma saatlerini yazarak uyku analizini yapmalıdır. II - UYKUNUN GENEL ÖZELLİKLERİ İnsanlar yaş, iş, stres, genetik yapı gibi unsurlara göre değişik saatte uykuya ihtiyaç duyarlar. Vücudun yeterli uykusu kişiden kişiye değişir. Genetik özellik ağır basar. Erişkinlerde 4-11 saat arası günlük uyku yetmektedir. Uykunun süresinden çok kalitesi önemlidir. İleri yaşlarda 6 saat uyku yeterli olabilir. Uyku ömür içinde süre olarak değir. Erişkinlerde 6-8 saat uyku yeterli olur. İdeal uykunun 7 saat olduğu ne az ne çok uyunmaması gerektiğini savunan bilim adamları mevcuttur. Yaşlılar gündüz sıklıkla uyukladıkları için gece az uyuyup, sabah erken uyanırlar. Uyku süreleri gibi

uyanma-uyuma süreleri de genetik özellik taşırlar. Uykuda tavuk-baykuş, akşamcı-sabahçı tiplemeleri vardır. Bu tipler hafta sonu uyku özellikleriyle belirginleşir. Akşam tipi geç yatar geç (öğlen ) kalkar. Özellikle hafta sonu öğlen kalkanlar akşam tipleridir. Bu tipler öğlen saatlerine doğru daha verimli olurlar. Geç yatıp geç kalkmak aynı zamanda baykuş tipidir. Tavuk tipi uykusu olanlar erken yatar ve erken kalkarlar. Ne kadar uyku yeterlidir sorusunun cevabı; ‘’Kişinin sabah kalktığında dinlenmiş, dinç hissettiği ve gün boyu konsantrasyon eksikliği ve yorgunluk hissetmeden işlevlerini yerine getirebildiği uyku miktarı onun için yeterlidir. ‘’ şeklindedir. Sadece uykuda salgılanan hormonlar vardır. Bu nedenle kaliteli ve yeterli uyku önem-

12


Ne kadar uyku yeterlidir sorusunun cevabı; ‘’Kişinin sabah kalktığında dinlenmiş, dinç hissettiği ve gün boyu konsantrasyon eksikliği ve yorgunluk hissetmeden işlevlerini yerine getirebildiği uyku miktarı onun için lidir. Uyku, Cinsel fonksiyonlardan, bağışıklık sistemine kadar birçok fonksiyon etkilenmektedir. Uykusuzluk öğrenme, hatırlama, problem çözme yeteneğini bozmakta, vücudun şeker dengesini olumsuz etkilemektedir. Eksik uyku ertesi gün kendisini hissettirir ve olumsuz etkiler yapar. Aşırı uykululuk (yorgun kalkma ve gün içi uyuklamalar ) birçok hastalığın göstergesidir. Düzenli ve yeterli uyku bağışıklık sistemini ve hafızayı kuvvetlendirir. Yeterli ve kaliteli uykunun birçok faydası vardır. Tersine yetersiz uyku, az uyku performansı düşürür. Beyne zarar verir. Geceleri olan uyku bölünmeleri ertesi gün kompanse edilir. Gündüz olan uyuklamalar gece uykusundan çalarlar. Gündüz uyuklamalarda 20 dakikalık şekerleme dinlenmişlik hissi verir. Dinlendirici uyku vücudun

13

sigortası temizleyicisi ve iyileştiricisidir. Uykuda biyolojik saati etkileyen önemli etken ışıktır. Bu nedenle yorgun da olunsa öğlen saatlerinde uyumaya dalınması zor olabilmektedir. Uykuyu getiren hormonlardan biri olan melatonin akşam saatlerinden sonra daha çok salgılanmaktadır. Uyku süreleri kadar uyuma şekilleri de geçmiş alışkanlıklara bağlıdır. İnsan çeşitli hallerde uyku moduna geçer ve bunu yaparken de öğrenilmişlikler, alışkanlıklar devreye girer. Yatay-dikey ve diğer pozisyonda uyunurken bu durum devreye girer. Bebeklikte sallanarak uyuruz. Otobüs ve benzeri taşıtlarda sallanma duygusu uykumuzu getirir. Kitap okuma ve diğer eylemleri yaparak uyuyorsa farklı ortam ve şekillerde bile bu eylemleri gerçekleştirirken uykumuz gelir. Zira bu deneyim ve

alışkanlılara göre vücut uyku hormonu salgılar. Vücut bir şekil veya moda uyumayı öğrenince arada kullanılan vasıta daha sonra uyku için yeterince tetikleyici olmaktadır. Uyku 5 evreden oluşur. Uykuya yatmakla 1020 dakika içinde sağlıklı insan uyur. Akabinde ilk evre olan çevreyle iletişimin azalması başlar. Sonrası hafif uyku denen ve gecenin % 50-60 ‘ ına tekabul eden ikinci evre gerçekleşir. Evre 3 ve 4 de derin uyku gerçekleşir. Bu evrede uyanmak zorlaşır. Evre 1 den 4 e kadar olan uykuya Non REM( No REM: Rapid Eye Movement) , (REM: Rüya zamanı devresi) uyku dönemi denir. Her 90 dakikada bir düzenli olarak uyku hafifler ağırlaşır. İlerledikçe bu devinim hafifleyerek devam eder. İlk uyku devresinde en derin uyku gerçekleşir. Kısa uyuyanlar daha yoğun ve derin Kısa süreli etkin uyurlar. REM döneminden oluşan uyku uyurlar, yani kaliteli uyurlar III- KALİTELİ UYKU İÇİN ÖNLEMLER; Verimli-kaliteli bir uyku için birçok önerilerde bulunmaktadır. Bu önerilerden bir kısmı aşağıda


sunulmuştur; -Uyku açısından biyolojik ritmi etkileyen vücut ısısı dikkate alınmalıdır. Vücut ısısı düşünce uykuya yatkınlık artar. Düşük ısı sabaha karşı ve gündüz 14 sularında olur. -Belli saatte yatmalı, uykuyla mücadele edilmemeli, yatınca uyku gelmemişse direnmeden yataktan kalkılmalıdır. -Uyku nerede geliyorsa orada uyunmalı, uyanış saatleride sabitlenmeli ve sabah uykusu uzatılmamalıdır. -Ana öğünler, çay, kafein gibi durumlarda dikkatle izlenmeli, kaydedilmelidir. -Uykuyu hissettiğimizde yatağa girmeliyiz. -Işık, ses, koku açılarından rahat bir ortam hazırlanmalıdır. -Uyarıcı madde etkisi olan, çerez, içecek, ilaç kullanılmamalıdır. -Az ya da hiç kafein tüketilmemelidir. Kahve az veya hiç içilmemeli, çay ise daima açık içilmelidir. -Gün ortası ya da öğlen sonrası düzenli ve hafif egzersiz yapmak uyku açısından faydalıdır. -Öğleden sonraları ve akşam üzerileri şekerleme yapılmamalıdır.

-Yatak sadece uyumak için kullanılmalı, kitap okuma, TV seyretme, gibi işler için yatak kullanılmamalıdır. -Uyku şeması analizi oluşturulmalıdır. -Uyku 1,5,- 3, -4,5- 6 saatlik dilimlerden birine göre planlanmalıdır. Çalar saat kullanılıyorsa bu peryod sonlarında uyanacak şekilde ayarlanmalıdır. -Uyku devresinin ortasında uyanmak yorgunluk, halsizlik hissi verir. -Uykuda kâbussuz rüya görmek çok faydalı olup, hayati fonksiyonlar sağlar. -Yatağa girince 4-5 defa vücudun tümünü gerip bırakmak stresi serbest bırakmaya yardımcı olur, uykuya dalmayı kolaylaştırır. -Uyku devresini ve ihtiyacının her insanın belirlemesi lazımdır. -Bol oksijenli, havalandırılmış, sessiz, karanlık odada uyumaya çalışılmalıdır. -Düzenli uyku saati ayarlanmalı uykulu oluncaya kadar yatağa girilmemelidir.

-Elektrikli battaniye vücudun biyo enerji ritmini bozduğundan en azından yatağa girmeden açıp kapatılmalı ve yatağa girince kullanılmamalıdır. -Uyku getirici yiyecekler uykuya dalmayı kolaylaştırsada uykunun daha az derin olmasını yani kalitesiz olmasını sağlarlar. -20 dakika içinde uykuya dalamıyorsanız kalkılmalı ve uyku geldiğinde yatağa girilmelidir. -Kafein yorulmuş bedenin ihtiyacı olan dinlenmeyi geciktirmek için enerji ve biyokimya seviyesinde değişimler yapar ve vücudun çok çalışmasını sağlar. Yorulunca kafein-çay almak içmek çok akılcı değildir. Yorulma ve tükenmelerde kısa bir öğle uykusuna çekilmelidir. -Elleri masa üstüne ya da koltuk kenarının üstüne koyup gözler kapatılır rahatlanır ve uyunur. Uyuklama ile stres atılınca, gevşeyince eller aşağı düşer ve uyanırsınız. Bu işlem iki defa yapıldığında

Gündüz uyuklamalarda 20 dakikalık şekerleme dinlenmişlik hissi verir. Dinlendirici uyku vücudun sigortası temizleyicisi ve iyileştiricisidir.

14


Gün ortası ya da öğlen sonrası düzenli ve hafif egzersiz yapmak uyku açısından faydalıdır. insan canlanır tazelenir. -Akşam saatlerinde aşırı yenilmemeli, uyarıcı ilaç içki yiyecek alınmamalıdır. - Uyumadan önce en az 2 saat öncesinden yemek yeme işlemleri bitirilmelidir. -Uyku saat ve süresini bilmek ve bunlara uymak sağlıklı uyku için gereklidir. -Bedeni kullanmak yani egzersiz doğa yürüyüşü uykuya iyi gelir. -Yatakların en iyisi alınmalıdır. Yatak odasında uyku harici diğer işler yapılmamalıdır. -Endişe ve stres oluşturan konuların gece konuşulmaması gerekir. -Yaz ve kış ayları beden saatine göre uyku ayarlanabilmelidir. -Yatak odaları yaz kış nispeten serin olmalıdır. -Uykuda yorgan kafaya çekilip, ya da oda kapalı tutulup oksijensiz kalınmamalıdır. Beyin oksijene rahat ulaşıp, yeterli ölçüde oksijen alıp rahat uyumalıdır. -Oda ısısında uyunmaya çalışılmalı, vücut ısısı değiştirilecek şekilde oda ısısı değiştirilmemelidir.

15

-Yatağa girince büzülerek uyunmamalıdır. -Yatmadan 2-2,5 saat önce yeme-içme kesilmelidir. Böylece vücut uyku öncesi mideyle ilgili işlemleri bitirir. Dolu mideyle uyumak yorgun uyanmayı getirir. -TV İzlemek, kitap okumak gibi durumlarda uyunduğu üzere gevşek bir pozisyonda –vücut ile uyunmalıdır. Müzik, TV izlemeyle ile uyunmamalı, uyurken bu tür aletler açık olmamalıdır. Kitap okuyarak uyumaya (yatak dışı) hazırlık yapılabilir. -Üzüntü, hüzün veren müzik, film gibi etkinliklerden uzak durulmalı, uyanıkken dikkat edilen bu hususlulara özellikle uyku önce uyulmalıdır. -Can sıkıntısı içinde, strese girmiş insan içgüdüsel olarak uyku moduna geçebilir. Bu durumda 15-25 dakika uyuyup stres ve sıkıntı atılmalı gece uygusuna ertelenmemelidir. Koku ve ışık gibi etkenler odada olmamalı oda yeterince ışılandırılmalıdır. -Güneşin konumunun uyku üzerinde etkisi vardır.

En uygun uyku zamanı güneş doğmadan önceki 5 saattir. Uyku hormonları en çok bu zamanda salgılanır. Güneşin doğuşuyla uyanmak faydalıdır. -Güneşin tam tepede olduğu zamanın yarım saat öncesi veya sonrasında 25 dakika kadar uyumak çok faydalıdır. Güneş batmadan önceki 2 saatte uyumak sakıncalıdır. Vücudun biyolojik saati bu durumda epeyce zorlanır. Güneş doğduğunda uyanıldığında daha sonra uyumak hafızaya zarar verebilir. -Öğlen 12-14 arası kısa süreli uyku uyumalı, bu dönemin yarım saatlik uykusu gece uykusunun 1.5 saatine denk gelmektedir. Bu tür öğlen uykuları gece geç saatlere kadar uyanıklık sağlayabilir. IV-AZ UYUMANIN GEREKLİLİĞİ Bebeklikten itibaren insan büyüdükçe uyku ihtiyacı azalmaktadır. Beklide sonsuz uykuya dalmak üzere yol alırken bu dünyada kalma zamanını daha anlamlı kılmak için bebeklikte 10 saat üzerinde uyunurken bu süre yıllar geçtikçe düşmekte ve bu husus doğal kabul


edilmektedir. Ne yazık ki bizde yaşlanınca uykusuzluk, daha doğrusu az uyku bir sorun haline geliyor. Acaba, yaşlanınca yapılabilecek anlamlı işler kalmamakta mıdır? Az uyku ile diğer insanlara fark atılır ya da diğer bir deyişe çok çalışma imkânı sağlanır. Ama Türk toplumu olarak küçük işler peşinde koşmak, küçük düşünmek ve çokça zaman öldürmek üzerine üstümüze yok. Bu durum ne sahip olunan İslam dinine ne de bu ülke gerçeklerine uygun düşmemektedir. Burada birey kadar devlet de sorumludur. Az uyumanın gerçekleştirilebilmesi ve bir anlamının olması insanın hayatına mana katacak hedefleri olmalıdır. İnsan hayatına nitelik ve anlam kazandırmak için güçlü büyük hedeflere sahip olunmalıdır. Hayatı anlamlı olan, hayatının bir anlamı olan insan daha az uyur ve uykusunu daha kaliteli hale getirmeye dikkat eder. Her ne olursa olsun bu geçici mekânda kalıcı olmak için büyük düşünüp, büyük hedeflere sahip olunmalıdır ki insan az uyumayı gerçekleştirip sürekli kılabilsin. Az uyuy-

up ot gibi yaşamaktansa hayatı hep uykuda geçirmek daha iyidir. Az uyumayı sağlayabilmek için yapılan her işin bir final olduğu düşünülmeli ve bu felsefeyle yaşanmalıdır. İşte o zaman 8 saat uyumak insana ızdırap verir. Keza, 8 saat uyunacağı veya bu kadar uyunması gerektiği konusu tartışmalı olup, marconi, da vinci ve benzeri birçok ünlü çok az uyumuşlardır. Gözden kaçırılmaması gereken her insanın farklı bir uyku süresine ihtiyaç duyduğu ve bu süreyi kaliteli uykuyla kısaltabileceğidir. İnsan risk altında olmadan, yani relax olarak çok uyku uyur. İnsanın en büyük riski sınırlı olan ömür kronometresinin hızla sona, geriye doğru işlemesidir. Ama insan bunun farkında değildir. Riski anlamak, yaşamak için büyük düşünmek, dünya, komşu, insanlık, kardeş dertleriyle dertlenerek risklerini kendine risk, dertlerini kendine dert edinmekle olur. Ölümüne bir saat kaldığı kesinleşen insan

bu zamanı 10 gün geriye atabilmek için neler vermez ki on gün daha çok yaşayarak birçok şey yapabileceğini düşünen insan çok uyuyarak neden ölüyor. Ömrünü 10-20 yıl daha fazla yaşamak varken, neden insan bunu dikkate almaz. V-UYKUYU AZALTMA YÖNTEMİ; İnsanlara, daha doğrusu insanlığa çeşitli standartlar getirilirken bunların insan doğasına uygunluğu çok sorgulanmayıp, genel düzenin, belki de sömürü düzeninin gerektiği şekilde uygulamalara yönelinmiş, insan odaklı uygulamalara fazlaca yer verilmemiştir. İnsan doğasına uygun olan yemek, içmek, çalışmak, giyinmek ve benzeri eylemler değerlendirildiğinde birçoğu günümüz uygulamalarıyla örtüşmemektedir. 6070 yıl yaşamak gibi, üç öğün yemek yemek, 8 saat çalışmak, 8 saat uyumak hep bize empoze edilmiş, bilimsel gerçekliği olmayan hususlardır. Sekiz saat uyuma standardı (

Uykuda kâbussuz rüya görmek çok faydalı olup, hayati fonksiyonlar sağlar.

16


Az uyumayı sağlayabilmek için yapılan her işin bir final olduğu düşünülmeli ve bu felsefeyle yaşanmalıdır. İşte o zaman 8 saat uyumak insana ızdırap verir

normal yetişkin insanlar için) acaba hangi gerçekleri yansıtmaktadır. Zamanımızda yapılan bazı deney ve araştırmalar beklide birkaç yüzyıldır uyku standartları uygulanmış insanlar üzerinden dikkate alınarak yapılıyor. Oysa insan doğasının özüne inilerek bu tür çalışmalar yapılmalıdır. Örneğin uykusuna müdahale dilmemiş çocuk ve bebekler nasıl uyumaktadır. Burada öğrenilmiş genel yanlışlık olduğu söylenebilir. Bu yanlışlık ortalama sekiz saat uyunması gerektiği konusundadır. Az uyuyarak sağlıklı kalmanın

17

ve yeterli uyku almanın mümkün olduğu bir gerçektir. Zihinsel engelli çocukların az uyuması fazla uyumaya yönelik eğitim ve dayatmaları öğrenememelerinden kaynaklanmakta olup, bunların fazla uyumaması bize aykırı gerçekleri anlatmaktadır. Diğer taraftan, daha az uyumakla yorgunluğun alakası olmadığı, kalitesiz uykuyla ilgisi olduğu üzerinde görüşler mevcuttur. Uykunun azaltılması için aşağıdaki direktif ve uygulamaların dikkate alınması gerekmektedir; -Uyku eylem planı yapıp, karar verip bu plan gerçekleştirmelidir. Çallar saat kullanılmalı, yatış saatine riayet edilmeli, geç uyunduğunda uyanma süresine bu süre eklenmeli, ancak, bu durumda üç günü geçmemeli ki alışkanlık oluşturmasın. Herkes uyku sindirme planını kendine göre ayarlamalı ve hedef uyku saatini kendine göre belirlemelidir. İstasyon değiştirme süreleri 15 dakikadır. Son istasyonda yani, karar kılınan uyku zamanında 10 gün kalınmalıdır ki uyku süresi otursun. -Uykuyu azaltma üzerine

bir şema ( uyku şeması) oluşturularak buna uyulmalıdır. -Uyku süresi hedeflenen uyku saatine ulaşmak üzere (4-6 saat ) her üç günde 15 ‘ er dakikalık periyotlarla uyku azaltılmalıdır. Her üç gün bir istasyondur. Uykuyu birden azaltmak zararlı olabileceğinden yavaş yavaş azaltma daha sağlıklıdır. -Uyku azaltmada bazen 30 dakikalık ve bir günlük uyku artışı uygulamalarıyla vücut anormalliklere hazırlanmalı, ancak, bu tür istasyonlarda bir günden fazla kalınmamalıdır. -Uyku azaltıldığında, yetmediğine inanılırsa, aynı yöntemle 15 ‘er dakikalık artırmaya gidilmelidir. Bu artırımlarla ideal uyku süresi bulunur. Burada da üç günlük istasyonlara uyulması önemlidir. -Hafta sonu 30-45 dakikalık fazla uyuma yapılabilir. Bu durum iki günü aşmamalıdır. -2 saati aşmamak üzere uzun zaman dilimi içinde uykuyu azaltmanın en uygunu olduğu düşünülmektedir. 6-7 saat uyuyanlar için uykunun 4 saate indirilebileceği ön görülmektedir.


-Düzenli olarak 7 saat uyku uyunmasının en faydalı olduğu, bunu 20 şer dakika uykuya dalma –uyanma evresiyle birlikte 6 saatlik uyku şeklinde yorumlanın yerinde olacağı anlaşılmaktadır. Zira gündüz uyunabilecek (12-14 saatleri arası) yarım saatlik uykunun gece uyunacak altı veya dört saatlik uykuya destek olacağı açıktır. -Uyuma süresi yavaş yavaş uzun sürede azaltılmalıdır.. -Uberman’ a göre her 4 saatte 25-30 dakika uyumak gerekiyor. Böylece gün 6 ya bölünerek 28 saate çıkarılır. Bu uygulamaya zamanla alışanlar vardır. Allah göçünü kolaylaştırsın, rahmetine daldırsın, garibine rahmet etsin,onu cennetinde oturtsun ve yaptığı iyiliklerini kabul,günahlarını affetsin.” “Ölüm bir kadehtir herkes ondan içer “ Her fikir sahibi bir insan için bir gerçektir ki, ömür kısa bir elbise gibidir.” Kitabe grubu içinde, sanatkârın adının bulunduğu imza kitabesi yanında, ölen kişinin şeceresi, lâkapları, dinî ilimler sahasında derinliği

ve ilmiyle amel eden kişiliği, görevine ilişkin mahareti yanında ayrıca ölüm tarihi ve maalesef bir kaçı okunabilmiş şiirler de yer almaktadır. Bu lirik ve güzel şiirler Büyük Selçuklulardan süregelen uygulamaya uygun olarak Farsça yazılmıştır. Kitabesinde “Said,ş ehid,delikanlı,gençli ğine doymamış,kısa ömürlü,çok okuyan, ilmine göre hareket eden,iki cemaatin müftisi,dinin ve milletin ulusu” tarzında sahip olduğu özelliklerin ve güzelliklerin sıralandığı Alâu’d- Din Osman’a ait mezar taşında yazılı bulunan şiirde ardından duyulan acı şöyle dile getirilmiştir: O yeni yetişmiş gül gitti Bahar dalı onun endamını kıskanırdı Yeni damat Alâu’dDin ne yazık ki toprağı kucaklamaktadır O servi boylu,o bûstan gülü nerede O güzel sesli,hoş nağmeli bülbül nerede Eğer cihanın bir ibret yeri olduğuna inanmıyorsan

bari bak da söyle Alâu’dDin Osman nerede Meydanlık kabristanında bulunan diğer bir mezar kitabesinde ise, ”Said, şehid, merhum, fütüvvet ehli, kadıların kadısı” Reşid’e ait mezar taşında mealen şu mısralar yer almaktadır: Göğün dönüşü kuşkusuz insanoğlunun içini bütün sene yakıyor Reşid delikanlılık bağında bir gül gibiydi Ölüm dolu bir rüzgâr esti Ve onu toprağa düşürdü . Şahideler üzerinde yazılı bu tür acıyı bal eyleyen şiirler edebi açıdan ayrı bir değer taşır. Ölen kişinin vasiyeti ya da geride kalanların isteği üzerine mezar taşlarına yazılan şiirler, hayata, kadere ölüm ve ahirete ilişkin düşünce ve inançları yansıtması yanında, bazen ölen kişinin hayat hikâyesinden, ölüm şekline, beklentilerinden nasihatlerine kadar “ibret-hikmet ” ayrı veya karışık detaylara da yer verdiklerinden, ayrıca ele alınıp incelenmelidir.

Kısa uyku ile ömrü bire katlamanın, bir ömre bir ömür daha eklemenin yolu açılmaktadır.

18


Kalkınma Uğraşları ve Kalkınma Aja Nizamettin Dereci Maden Yüksek Mühendisi

H

er bölgenin kendine özgü olarak, sanayiden tarım ürünlerinin işlenmesine, yerüstü ve yeraltı doğal zenginliklerin kazanımından, turizm yatırımlarına kadar bir dizi kalkınmaya ve işsizliğe çare olabilecek yapı taşları mevcuttur. Bölgesel kalkınmanın gerçekleşebilmesi, istihdam sorunlarının çözümünün temel faktörü olan girişimciliğin desteklenmesi ve başarılı işletmelerin kurulmasına bağlıdır. Ferdi yatırımcıların desteklenmesi, bölgesel çapta küçük sermaye sahiplerinin çeşitli iş kollarında faaliyet gösteren küçük ölçekteki işletmelerin oluşumuna zemin hazırlarken; bunların zaman içerisindeki birlikteliklerinden ve oluşturacakları sinerjiden de hatırı sayılır büyük işletmeler doğacaktır.

19

Yeter ki altyapısı olan bir koordinasyon, sağlam bir yönetişim ve bölge halkı tarafından sahiplenme olgularında zafiyet görülmesin. Kalite yönetimine önem verilen, rekabet gücünü elde etmiş, bölgeye ve yatırımcılarına katma değeri yüksek olacak,“yerel bazda çok ortaklı” kurulan bir işletme, bölge menşeli tüm bireyler tarafından önemseneceğinden başarılı olmaması düşünülemez. • Tasarrufları katma değeri yüksek, ileri ve uygun teknolojileri kullanan yatırımlara yönlendirmek, • İstihdam yaratmak, • Bölgeler arası dengesizliklerin giderilmesini temin etmek, • Yatırım eğiliminin devamlılığını ve sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak, • Küçük ve orta ölçekli işletmelerin uluslar arası düzeyde rekabet edebilmelerini teminen

yatırım, üretim, kalite ve standartlarını artırmalarını ve istihdam yaratmalarını sağlamak, • Çevre korumaya yönelik yatırımlar, • İleri teknoloji gerektiren yatırımlar ile bu yatırımlara ilişkin araştırma ve geliştirme faaliyetlerini, 6 Ekim 2006 cuma günü resmi gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu kararına göre devletin de desteklediği gerçeği göz ardı etmemek gerekir. Yatırımda, karlılık esastır. Yerli müteşebbislerin bölgesel kalkınmaya yapacakları katkılara yerel yönetim ve bölgede oluşacak kalkınma ajansları vasıtasıyla yatırım danışmanlığının yapılması ve yatırım için arsa tahsisinden enerji ve alt yapıya kadar olası bütün desteklerin verilmesi, yatırımcının önünü açarken bölge halkının da kaderini değiştirecektir. Her ne kadar milli ge-


jansları lirden alınan payların eşitliğinden bahsedilse de, savunulanın aksine konusunda uzman bilim adamlarının hemen hemen ortak görüşü “kırsal alanlardaki kişi başına düşen gelirin, diğer bölgelere daha göre düşük” olduğu şeklindedir. Bu durum doğal olarak kırsal alanda işsizliği ve zorunlu olarak ta büyük şehirlere göçün altyapısını hazırlamaktadır. Durum böyle olunca şehirlerimizde nüfus artışı görülürken, tarımsal nüfusumuzu belirleyen kırsallarımızda, ciddi azalmaların önüne geçilememektedir. Kırsal alandaki eğitimli genç nüfusa istihdam sağlanamaması, onların buralarda yaşama hakkının ellerinden alınmasından farkı yoktur. Bunu için de, sanayi ve ticari yatırımlarla tarım dışı istihdamların arttırılması gerekir.

Bölgesel kalkınmanın gerçekleşebilmesi, istihdam sorunlarının çözümünün temel faktörü olan girişimciliğin desteklenmesi ve başarılı işletmelerin kurulmasına bağlıdır. Her bireyin yatkın olduğu bir meslek ve ruhunu okşayan uğraşısı olduğu gibi, her bölgenin fiziki ve coğrafik konumuna; toprağının verimliliği veya vatandaşlarının girişimci ruhlarına göre, belirlenebilecek bir kalkınma modeli vardır. Devlet marifetiyle oluşturulan ulusal projelerin bölgesel ayağı, atanmış bürokratlar maharetiyle yapılacak olması, bazen olası bir kalkınma projesinin, belli grupların kalkınmasına ve para israfına neden olurken, esasen bölge halkının katılımı, kendi öz kaynaklarıyla veya özüne zarar vermeyecek finansal desteklerle oluşabilecek yerel kalkınma projeleri, gerçek kalkınmaya temel teşkil edecektir. Gerçek kalkınma projesi, ilk ivmesini bizzat bölgesinden almış, bölgede yaşayan veya yetişen tüm bireyler tarafından kabul görmüş, bölgede

kalkınmaya öncülük edecek dinamikler tarafından sahiplenilmiş projelerdir. Uğrunda milyon dolarlar harcanıp kullanılmayan hava limanları ve bittiği günden itibaren kullanılmaz hale gelen “adamına göre ihalesi yapılan” çeşitli yapılar bunu tasdik etmiyor mu? Bölgesel sorunlara karşı alınacak tedbirlerde ve bölge halkının mutluluğu için geliştirilecek projelerde sürdürülebilirlik, ancak yapılan işlerin topluma mal edilmesindeki başarıyla mümkün olacaktır. Siyasi ihtiras ve getirim uğruna alınacak günübirlik tedbirler, belli bir kitleyi belli bir sürede mutlu edecek politik tedbirlerden öteye geçmeyecektir. Ekonomik ve kültürel yaşamın her alanında dünyada yaşanan büyük değişikliklerle ülkemizin etkilenip şekillenmemesi düşünülemez. Bu değişiklik ve etkilenme ile

20


yeni yönetim anlayışları ve örgütlenme modelleri ortaya çıkmaktadır. Kalkınma Ajansları bunların en belirgin örneğidir. Kalkınma ajansları, yıllardan beri ülkemizde uygulanmakta olan bölgesel teşvik sisteminin yerini alıp kendi yöntem ve deneyimleriyle kalkınmaya şekil vereceği beklenmektedir. Kalkınma ajansları, Avrupa Birliği’ne giriş sürecindeki Türkiye’nin bölgesel gelişmeyi gerçekleştirmesi ve AB’nin üye devletlere kullandırdığı teşvik fonlarından yararlanması için AB tarafından takdim edilen kalkınma aracıdır. Özet olarak bu ajanslar, bölgesel gelişmişlik farklılıklarının ortadan kaldırılması için bölge halkının kalkınmaya katılımını sağlamak, yatırımları artırarak bölgesel rekabete endeksli bir kalkınma modeli oluşturmak ve kaynakların yerinde kullanılarak yerel potansiyelleri harekete geçirme amacını gütmektedir. Proje desteği de verecek olan Kalkınma Ajansları, kendilerine gelen projeleri bağımsız uzman kurullara gönderecek ve onay alan projeler de, hibe

21

Kalite yönetimine önem verilen, rekabet gücünü elde etmiş, bölgeye ve yatırımcılarına katma değeri yüksek olacak,“yerel bazda çok ortaklı” kurulan bir işletme, bölge menşeli tüm bireyler tarafından

yardımlarıyla desteklenecektir. Yerel yönetimlerin planlamalarına ve kırsal kesimlerin kalkınmasına yönelik projelere teknik destek de verecek olan Kalkınma Ajansları, bölgedeki küçük ve orta ölçekli işletmeleri ve yeni girişimcileri kendisine tahsis edilen kaynaklarla destekleyecektir. Ajansların, Kamu İhale Kanunu ile Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu hükümlerine tabi olmayacak olmaları ve atanmış bir Valinin önderliğinde merkeziyetçi bir yapı sergilemeleri

Kamu Mali Y Hüseyin Top

D

Tarım ve Köyi

ünyadaki ülkeler, mali ve ekonomik yönden aynı dili konuşmak amacıyla Kamu Mali Yönetim sisteminde uluslar arası standartlara uygun köklü değişikliklere gitmiştir. 1927 yılında, 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu ile düzenlemiş olan Kamu Mali Yönetim (Mali Anayasa) sistemimiz bu gelişmeler karşısında yetersiz kalmıştır. Bizde de Avrupa Birliği normlarına uygun reform niteliğindeki Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Sisteminde önemli gelişmeler olmuştur. Gelişmelere paralel olarak 2003 yılında çıkarılan ve 2006 yılında uygulanmaya başlayan, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu, ülkemize yenilikçi bir mali yönetim sistemini getirmiştir. Kamu Mali Yönetim ve Kontrol sisteminin işleyiş prensipleri bazı kurumlarca henüz özümsenememiştir. Kamu temel yönetimiyle ilgili hukuki düzen-


Yönetim ve Kontrol Sistemi

işleri Bakanlığı Müşaviri

lemeler ve değişiklikler yapılmadığı sürece uyumsuzluklar ve uygulama eksiklikleri devam edecektir. Bu nedenle, sistemin tam anlamıyla yürütüldüğü söylenemez. Zaten, 2003 yılında yürürlüğe giren bu kanunun uygulama zorluğu nedeniyle pek çok maddesi değiştirilmiş 2006 yılında uygulanmaya başlanılabilmiştir. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunun amacı, ilk maddesinde ifade edilmektedir. “ Bu kanunun amacı, kalkınma planları ve programlarda yer alan politika ve hedefler doğrultusunda kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde elde edilmesi ve kullanılmasını, hesap verilebilirliği ve mali saydamlığı sağlamak üzere, kamu mali yönetiminin yapısını ve işleyişini, kamu bütçelerinin hazırlanmasını, uygulanmasını, tüm mali işlemlerin muhasebeleştirilmesini, raporlanmasını ve mali kontrolü düzenlemekte-

dir.” Hizmetlerin yürütülmesinde mali işlemler, belirlenmiş esas ve usuller içerisinde ve mali disiplinle sağlanması öngörülmektedir. Bu durumda, mali işlemler bir yönetim aracıdır. 1050 sayılı Genel Muhasebe Kanunundaki yönetim sistemi Merkezde Yönetim ve Yerinde Yönetim prensibiyle yürütülmekteydi. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu; Genel Yönetim kapsamındaki, kamu idarelerinin mali yönetim ve kontrolünü içermektedir. Kanunların kapsam farklılığı yanında, mali yönetim ve kontrolü de farlılık arz etmektedir. Bunlar birbirinden ayırmakta mümkün olmamaktadır. Mali Yönetim ve Kontrolü birlikte düşünmek gerekirken ayrı tanımları yapılmaktadır. Kamu Mali Yönetimi: Kamu kaynaklarının tanımlanmış standartlara uygun olarak et-

kili, ekonomik ve verimli kullanılmasını sağlayacak yasal ve yönetsel süreçleri, Mali Kontrol: Kamu kaynaklarının belirlenmiş amaçlar doğrultusunda, ilgili mevzuatla belirlenen kurallara uygun, etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde kullanılmasını sağlamak için oluşturulan kontrol sistemi ile kurumsal yapı, yöntem ve süreçleri, ifade ettiğini görmekteyiz. Kamu maliyesinin temel ilkesi “Kamu maliyesi, kamu görevlilerinin hesap verebilmelerini sağlayacak şekilde uygulanır” hükümlerini içermekle görev yetki ve sorumlulukların açık olarak tanımlanmasının zorunlu olduğunu belirtmektedir. Hesap verme sorumluluğu “Her türlü kamu kaynaklarının elde edilmesi ve kullanılmasında görevli ve yetkili olanlar, kaynaklarının etkili, ekonomik, verimli ve hukuka uygun olarak elde edilmesinden, kullanılmasından, m u h a s e b e leştirilmesinden,

22


Kamu maliyesi, kamu görevlilerinin hesap verebilmelerini sağlayacak şekilde uygulanır raporlanmasından ve kötüye kullanılmaması için gerekli önlemlerin alınmasından sorumludur ve yetkili kılınmış mercilere hesap vermek zorundadır.” şeklinde tanımlanmıştır. Yasa değişmeden önceki kamu mali yönetiminde 1. ve 2. derece ita amiri, gelir, gider tahakkuk memuru, sayman, sayman mutemedi ve ita amiri mutemedi yer almaktaydı. Şimdi ise bakan, üst yönetici, harcama yetkilisi, gerçekleştirme görevlileri, mali hizmetler uzmanı, mutemet, muhasebe yetkilisi mutemedi bulunmaktadır. Mali hizmetler birimi ve iç denetimde bu süreçte yer almaktadır. Kamu Mali Yönetim ve Kontrol sisteminde; Kamu kaynaklarının etkin, ekonomik ve verimli kullanılası genel bir prensip olmasına rağmen, görev, yetki ve sorumluluk çerçevesinde, hesap verilebilirlik prensipleri göz ardı edilemez. U y g u l a y ı c ı l a r

23

arasında yeni mali yönetim anlayışı henüz yaygınlaşamamıştır. Yetki ve sorumluluk dengesi kurulmaya çalışılsa bile, eski alışkanlıklara devam edilmektedir. Hâlbuki 5018 sayılı Kanununla verilen yetki ve görevler tek tek sayılmıştır. Bakanların sorumluluğu Başbakan ve Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı olduğu hükmedilmiştir. Daha önce Bakanların birinci derece ita amiri olarak TBMM’ne karşı sorumlulukları vardı. Şimdi ise TBMM’ne karşı sorumluluk usul ve esasları Başbakanca belirlenmesi gerektiği anlaşılan siyasi sorumluluk vardır. Milli Savunma Bakanına, ayrıca üst yönetici görevi verilmiştir. Maliye Bakanına ise, merkezi idare bütçesinin hazırlanması, uygulanması, mali disiplinin sağlanması, kamu mali yönetim sisteminin etkin ve verimli şekilde yürütülmesi amacıyla eşgüdümlü, genel mali yönetim görevleri de

verilmiştir. Üst yöneticiler bakana karşı sorumludurlar. Mali yönetim ve kontrol sisteminin işleyişinin gözetilmesi, izlenmesi ve bu kanunda belirtilen görevlerle sorumludurlar. Bu sorumluluklarını merkezde harcama yetkilileri, mali hizmetler birimi ve iç denetçiler aracılığıyla yerine getirirler. Burada mali sorumluluk olması gerekirken, sadece idari sorumluluk olduğu görülmektedir. Bütçeyle ödenek tahsis edilen her bir harcama biriminin en üst yöneticisinin harcama yetkilisi olduğu hükmedilmiştir. İdari ve mali sorumluluğu olan harcama yetkililerinin bu yetkisi bütçe ile verilmiştir. Eski ita amiri ve tahakkuk memuru görev ve yetkileri harcama yetkilisinde toplanmış olup, mali sorumluluk yüklenmiştir. Muhasebe hizmetlerinin usulüne uygun yapılması, saydam ve erişilebilir kayıtların tutulması, Muhasebe Yetkilisinin görevidir. Görevleri gereği incelemeleri gereken belgeler ve kontrole ilişkin sınırlı sorumluluğu vardır. Daha önce tahakkuk me-


muruyla birlikte Sayıştay’a karşı mali yönden kusursuz sorumlu iken bu yükten kurtarılmıştır. Ancak, ciddi bir eğitim sürecinden geçirilip, titizlikle seçilen, liyakatli ve deneyim sahibi yetişmiş Sayman (Sertifikalı Muhasebe Yetkilisi) kadronun mali yönetim ve denetim sürecinde sistem dışı bırakıldığı veya hak etmedikleri fonksiyon yüklenildiği görülmektedir. Mevzuata uygunluk denetimi bu süreçte vazgeçilmez bir ihtiyaç iken, ciddi bir donanıma sahip olan muhasebe yetkililerinin değerlendirilmemesi anlaşılır gibi değil. G i d e r i n gerçekleştirilmesi, harcama yetkililerince belirlenen görevli tarafından yerine getirilir. Düzenlenen ödeme emri belgesini imzalaması ve tutarın hak sahibine ödenmesiyle gerçekleşir. Gerçekleştirme görevlisi, kendisine harcama talimatının verilmesi üzerine, işin yaptırılması, mal ve hizmetin alınması, teslim alma işlemleri, belgelendirme ve ödenmesi için düzenlenecek belgelere ilişkin işlemleri yürütür. Bu süreçte görev

alanlar iş ve işlemlerinden sorumlu olurlar. u nedenle, kapsamlı bir yönetim anlayışı ile uygun çalışma ortamına ve organizasyonuna ihtiyaç duyulmaktadır. İdarelerin her seviyede ve tüm birimlerinde, tespitler yapılmalı, hatalar düzeltip, risklerin önlenmesi yanında politikalar ve yöntemler bütünü olarak kontrol sistemi oluşturulmalıdır. Yönetim anlayışı, bu unsurlarla uyumlu olmalı ve üst yöneticilerin bu sisteme bakış açıları da olumlu olmalıdır. Bu da herkesin kendi yetki ve sorumluluklarını bilmesi, etik davranış kurallarına uyulmasıyla sağlanır. Ayrıca, iyi uygulama örneklerinin yaygınlaştırılması, yönetim sitemlerinin ve süreçlerinin geliştirilmesi sağlanmalıdır. Yönetimin ayrılmaz bir parçası olan iç kontrolden etkin şekilde faydalanılmalıdır. Ancak, kontrol sisteminin genel çerçevesi ise henüz oluşmamıştır. Kontrol faaliyetleri; kurumsal hedeflerin gerçekleştirilmesinde, idarenin bütün birimler-

inde ve her seviyedeki uygulamaları olup, risklerin önlenmesi, tespit edilmesi ve yönetimidir. Kontrol sisteminin üst yöneticiler tarafından izlenmesi, aksaklıkların tespit edilmesi, önlemlerin alınması ve gözden geçirilip değerlendirilmesi ile anlam ifade edecektir. İdarelerin amaç ve politikalarına bakıldığında; Mali yönetimdeki bilgisizlik ve kontrolsüzlük, israf, kötüye kullanım, kayıplara neden olabilecek seviyededir. İdari faaliyetler kendi esaslarına uygun yürütül-

Kamu Mali Yönetim ve Kontrol sisteminde; Kamu kaynaklarının etkin, ekonomik ve verimli kullanılası genel bir prensip olmasına rağmen, görev, yetki ve sorumluluk çerçevesinde, hesap verilebilirlik prensipleri göz ardı edilemez.

24


meye çalışılırken, mali bilgi ve yönetim bilgisiyle pek uyumlu gözükmemektedir. Yönetim bilgisi ve mali bilginin zamanında ve güvenilir olarak sağlanması, katılımcı yönetimlerle, uyum ve organizeyi zorunlu kılmaktadır. Yıllarca eğitim sürecinden geçirilip, titizlikle seçilen, liyakatli ve deneyim sahibi yetişmiş Sayman (Sertifikalı Muhasebe Yetkilisi) kadronun mali yönetim ve kontrolde yetki, görev ve sorumluluk dengesi sağlanmalı. Mevzuata uygunluk denetiminde ihtiyaç iken, ciddi bir donanıma sahip olan muhasebe yetkilileri değerlendirilmeli. Uygun iletişim ağının olması yanında, her kademedeki çalışanın ihtiyaçlarını giderecek bilgi sistemi oluşturulmalıdır. Belirli zamanlarda veya istenildiği anda, yapılan işlemlerin, bütçe ve muhasebe kayıtlarıyla, raporlarının kontrol edilebilmesi sağlanmalıdır. Mali ve idari kontroller ile performans ölçümleri kolay ve sağlıklı yapılabileceğinden karşılaşılacak risklerin tahmini ve en aza indirilmesi veya analiz edilmesi imkânları da doğacaktır.

25

Bu durumda, idari faaliyetlerde saydamlık sağlanabilecek ve hesap verilebilirlik olacaktır. Üst yöneticiden, en altta çalışan ve katkısı olan herkesin bulunduğu süreçte görev ayrılığı ilkesi esas olduğundan, karar veren, uygulayan ve kontrol edenler ayrı kişiler olmalıdır. Hangi işin nasıl yapılacağı personele bildirilip, görev yetki ve sorumluluklar açık şekilde belirlenmelidir. Personele sürekli eğitim verilmelidir, nitelikli personel ile etkili çalışma süreci sağlanmalıdır. Harcama birimleri iç ve dış denetime hazırlıklı olmalı ve denetim faaliyetlerinden etkin ölçüde faydalanılmalıdır. İdareye ait varlık ve değerlerin korunup, kontrolleri yapılabilmelidir. Ön mali kontrolde risk esaslarına dikkat edilmelidir. Kamu idareleri, stratejik plan ve bütçelerini, kalkınma planlarında ve yıllık programlarda yer alan politika ve hedefler doğrultusunda hazırlayacaklardır. Performans denetimlerinin de belirlenen bu göstergeler çerçevesinde gerçekleştirilmesi gerekir.

Türkiye’de K Canan Ceylan

T

Yazar

ü r k i y e ' d e kadınların eğitim alanındaki oranı Batı ülkeleriyle karşılaştırıldığında düşük olmasına karşın, üniversite öğretim üyeleri sayısı oldukça yüksek diyebiliriz. Yapılan bir araştırmaya göre, Türkiye’de akademik personelin % 32’si kadın, % 20 kadın Profesör, % 23 kadın Doçent, % 27 kadın Yrd. Doçent. Bu sonuç, kadın açısından Türkiye’nin olumlu yanı… Olumsuz yanına baktığımızda durumun pek de iç açıcı sayıldığı söylenemez. Aslında Türkiye’de, ders kitaplarında dahi işlenen cinsiyet ayrımcılığının giderek arttığı söylenebilir. Bana göre kadın, hiçbir zaman özgür düşünebilen bir birey olamadı bu sistemde. Yasaların kendisini dar bir alana sıkıştırdığı kadın, ne kadar özgür olabilir ki! Toplumu oluşturan yapı taşları arasında kadın, en önemli yeri oluşturduğu içindir ki, zaten olmayan demokrasimiz


Kadın Olmak

gelişemiyor bir türlü. Bir kere bu ülkede kadınların, boşanma sonrasında gayrimenkullerden pay almaları, Yargıtay tarafından geleneklerimize (sanki her şeyde geleneğe bakılıyormuş gibi) ve hukuk anlayışımıza ters bulunmuştur. Hangi geleneğe hangi hukuk anlayışımıza ise… Medeni Kanun’un kadınların aleyhine hükümlerinin

değiştirilmesine yönelik çalışmalar yıllardır sürüncemede. Halen yürürlükte olan Medeni Kanun’da, yeni Meclis’in düzelttiği bazı bölümler hariç, kadın erkek eşitliğini zedeleyen pek çok maddeler bulunuyor. Kadınlara mahsus yasalar, yakın zamanlara kadar kadın aleyhine maddeler içeriyordu. Bugün çok az bir iyileşme kaydedilmiş olmakla beraber kanun-

lar hâlâ kadın aleyhine; ataerkil normlarla dolu. Hangi kadın eşitliği? Bu konuda söylenecek o kadar çok şey var ki, bu satırları okurken içinizden ne çok faktör geçtiğini duyar gibiyim. Fakat ben burada bazı sorunların sadece altını çizebilirim. Şimdi kadın ve erkek eşittir, diyoruz değil mi? Evet böyledir ve böyle de olmalıdır. Ama bunu söylemek bile bana göre

26


Medeni Kanun’da, yeni Meclis’in düzelttiği bazı bölümler hariç, kadın erkek eşitliğini zedeleyen pek çok maddeler bulunuyor. Kadınlara mahsus yasalar, yakın zamanlara kadar kadın aleyhine maddeler içeriyordu. bir ayrımcılıktır. Erkeklerin kadınlar adına düşündüğü bir ayrıcalıktır ve bir tuzak yani. Kadınların bazıları da nedense bu aldatmacaya alet olmakta. Oysa eşitlikte ayrıcalık yoktur... Olmamalıdır... Türkiye’de her türlü tarım ürünlerinin üretiminde çalışanların çoğu kadın. Endüstriyel tarım ürünleri, serada meyve-sebze yetiştiriciliği, hububat üreticiliği, hasat ve ambalajlamada çalışanların % 53,5’ini kadınlar oluşturuyor... Araştırmalara göre, Türkiye’de kadınlar erkeklerden beş kat daha fazla çalışıyor ve Türkiye’yi kadınlarımız besliyor.

27

Çalışma hayatının hemen her dalında; üst kademelerde erkek hâkimiyeti görülürken; tarım sektörü gibi pek çok ayak işlerinde çalışanların büyük çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor. Kadının çalışması, ülke ekonomisine katkıda bulunması açısından güzel bir olgu. Ancak itiraz edilmesi ve üzerinde düşünülmesi gereken şey, bu kadınların gelip bir de evlerinde çalışıyor olmaları. ABD’li bilim adamı Shere Hite, yaptığı araştırmalar ve yazdığı raporlarla yıllardır tartışmalara yol açan tezler ileri sürüyor. Hite, “Erkeklerin kadınları sadece eş durumunda değil, politikada da aldattığını ve hayal kırıklığına uğrattıklarını öne sürüyordu. (Posta, 8 Ekim 1996). Hite haksız da sayılmaz hani. Bugün iki binli yıllardayız, dünyada durum değişmedi, tüm dünyada aynı... Bakınız Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne, yüzlerce erkek vekile karşılık bir avuç kadın vekil... Erdoğanlar bu duruma üzülüyorlar... “Bu seçimde kadın belediye başkan adaylarının azlığı bizi çok üzdü.” diyor-

du kendisine uzatılan mikrofonlara Emine Erdoğan. Acaba durum gerçekten böyle mi; yoksa erkek adaylarından onlara (kadınlara) sıra mı gelmedi? Ayrımcılık devam ediyor ve özellikle de politikada, kadınların yükselmesini engelleyen faktörler ön planda. Birleşmiş Milletlerin sık sık hazırladığı gelişme programına göre, Türkiye için hazırlanan insanca gelişme raporunda, erkekler ve kadınlar için hesaplanan endeksler arasında ciddi farklar bulunuyor. Türkiye’nin en gelişmiş bölgeleriyle, az gelişmiş bölgeleri karşılaştırıldığında, erkekler için endeks kadının üç katı... Özellikle az gelişmiş bölgelerde kadınların konumu çok gerilerde. Türkiye’nin sosyal gelişimini geriye çeken kuşkusuz, öncelikle kadının düşük eğitimi... Bu acı çelişkiyi sistemde araması gerekenler, ataerkil ideolojiye, geleneksel görüşlere dayanarak kabahati İslam’da bulmaları da ayrıca bir çelişki. Metalaştırılan kadınlar... Günümüzde kadın adeta metalaştırıldı. Öyle ki


Kadının çalışması, ülke ekonomisine katkıda bulunması açısından güzel bir olgu. Ancak itiraz edilmesi ve üzerinde düşünülmesi gereken şey, bu kadınların gelip bir de evlerinde çalışıyor olmaları.

sinema dünyası bu tür sayısız örneklerle dolu... Bir yazar bakın neler diyordu: “Kadın ünlü bir film yıldızı, erkek ise neredeyse her filminde ödül almış bir yönetmen. Yalnız değiller, yanlarında sinema dünyasının, hepsi birbirinden değerli oyuncuları, yönetmenleri, eleştirmenleri var. Akşam yemeği için bir-

likteler. İçkiler içiliyor, kadehler boşaltılıyor. Bir ara ünlü yönetmen ünlü yıldızın yanına gidiyor, kadehini onun onuruna kaldırıyor. Yönetmen iltifatlarını sürdürüyor... Giderek iltifatlar sarkıntılığa dönüşüyor. Ünlü yıldız tedirgin... Yönetmeni kırmamaya özen gösteriyor. Kadın rahatsızlığını belli ediyor; ancak adamın aldırdığı yok. Sık sık kadını öpmek için girişimlerde bulunuyor. Kadın iyice tedirgin… Masadakilerden bir kısmı durumu fark ediyor, adamı kadının yanından uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Taciz olayı o an için bertaraf ediliyor. O an yapılacak tek şey tepki göstermek. ‘Rica ederim, ne yaptığınızı sanıyorsunuz, beni rahat bırakın!’ dediğini düşünün kadının. İşler bu noktaya gelmesin diye kadınlar yıllardır susuyor... Düpedüz, alenî yapılan sarkıntılıkları anlamazlıktan geliyor. Karşılarındaki adam adına utanıp susuyorlar. Susmadıkları zaman, “Ne var ki olayı büyütecek” tepkileriyle karşılaşıyorlar. Sonunda suçlanan gene kadın oluyor.” (Seda Kaya Güler, Sabah-Melo-

di, 20 Mart 1997) Kadını böyle görmek ve ondan böyle yararlanmak... Bazılarının da zoru bu… Böyle bir yönetmenin yaptığı filmlerin topluma ne kazandırdığını artık siz hesap edin. Bir de evde işlerini yürütmekte olan hizmetçileri pardon eşleri var bunların. Hem eve kapattıkları kadınlarının hem de sosyal hayatta karşılaştıkları kadınların haklarını gözetmezler. Bu kimselere laik denilebilir mi?!.. Deniyor işte. Bence, aslında bu kişiler, sistemin ürettiği çelişkilerdir. Sonra da kalkıp, Müslüman kadının örtünme durumunu yargılamazlar mı, insan çileden çıkıyor! Türkiye’de kadın olmanın bedeli bazı kesimlerde yazık ki bu düzeyde… Bu komedi lâikliklerini, bir de tekellerinden kimseye bırakmazlar mı, insanın gülesi geliyor. “Lâiklikleri elden gidiyormuş! Lâiklik niye salt senin tekelinde olsun? Suçlanan kesim de, “Lâiklik niye senin tekelinde olsun ki?” diyemiyor bunlara! Bunlar da bağırdıkça bağırıyor... Örtülü kadın kimliği de bu zihniyetin sansüründe...

28


G

Rainbow Uluslararası Okulu Kurucusu

üney Kore, Asya kıtasının kuzey doğu kısmında yer alıp politik olarak ikiye bölünmüş, Kore yarımadasının güneyinde bulunan bir Doğu Asya ülkesidir. Türkiye’nin sekizde biri kadar yüzölçümüne sahip Marmara bölgesi kadar bir alanda 48 milyonun yaşadığı modern bir ülkedir. Bu alanın %75'i dağlarla kaplı olduğundan tarıma elverişli arazisi çok azdır. Yer altı ve yer üstü doğal kaynakları neredeyse hiç yoktur. Petrolde de Türkiye gibi dışarıya tam bağımlıdır. Kore halkının kullandığı Korece, Türkçe gibi Altay dil grubundan olup benzer gramer yapısına sahiptir.

29

Tarihinde sürekli savaş gören Kore, 35 yıl süren Japon işgalinden 1945’te Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılmasıyla kurtuldu. Japon işgalinin 5 yıl ardından, 1950 yılında Sovyetler Birliği’nin desteğini alan Kuzey Kore Güney’e saldırdı. Dönemin diğer bir süper gücü olan ABD bu işgale sessiz kalmadı ve Güney’i geri almak maksadıyla savaşa taraf oldu. Amerika’nın bu tavrına karşılık vermede kararsız kalan Sovyetler Birliği’nin sessizliğini Komünist Çin bozdu ve Güneyi işgal eden Kuzey Kore’nin yanında savaşa katıldı. Amerika bütün Dünya ülkelerini G. Kore’nin yanında yer almaya dav-

Ü ş e rd

a t k k i a K z a U

Eşref Sağlam


Kapak

Ülke:

ney Kore Gü

et ettiğinde, Amerika’nın bu çağrısına cevap veren 16 ülkeden biri olan Türkiye’nin ilk askeri kafilesi 1950 yılının 17 Ekiminde Busan limanına ulaştı. Kafilede 5 bin Türk askeri vardı ve savaşın sürdüğü 3 yıl süresince Türkiye asker göndermeye devam edecekti. Türk askerinin Kore’de kalışı savaşla sınırlanmadı. 1953 yılından 1966 yılına kadar Türk askeri savaş sonunda barışı korumak için G. Kore’de kaldı. Toplamda 54.288 Mehmetçik Kore’ye geldi ve Mehmetçiklerimizden 1005’ i şehit, 166’ sı kayıp ve 3068’ i gazi oldu. Savaş 1953 yılında yapılan ateşkesle sona erip Kore ikiye bölünecek ve aynı kara parçasını paylaşan

iki devlet kurulacaktı. 3 yıl süren savaşın faturası çok ağır olmuştu. Toplam bir milyon G. Koreli hayatını kaybetmişti. EKONOMIK GELIŞIMI VE ARKA PLANI Geçmişte yaşanan bunca zor günler zamanın akıcılığı içerisinde tarih sayfalarında yerini aladursun, Kore kendini yenilemeyi ve büyümeyi başarmış ender ülkelerden biridir. Kişi başına düşen 27.939$’lık (World Bank 2008) Gayri safi Milli Hâsılası ile Dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasında yer almaktadır. Liseyi bitiren öğrencilerin yaklaşık yüzde 75 inin üniversiteye girdiği ülkede 202 si dört yıllık olmak üzere toplam 375 üniversite ve binlerce araştırma

30


Halkın teknolojiyi kullanımı oldukça yaygındır. İnternet oldukça hızlı, yaygın ve sıradan olup, saatteki hızı 350 kilometreyi bulan hızlı trende bile kablosuz internetten

m e r k e z l e r i bulunmaktadır. Halkın teknolojiyi kullanımı oldukça yaygındır. İnternet oldukça hızlı, yaygın ve sıradan olup, saatteki hızı 350 kilometreyi bulan hızlı trende bile kablosuz internetten yararlanılabilmektedir. Sadece 11,5 milyonluk günlük gazete tirajı bile G. Kore’nin eğitim seviyesi için bir fikir verebilmekte-

31

dir. G. Kore Samsung, Hyundai, Kia, Daewoo, LG, SK, GS gibi Dünya genelinde marka yapmış şirketlere sahip olup, geçen yıl 363 milyar dolarlık ihracatı ile Dünyanın 8. büyük ihracatçısı olmuştur. Kore, IT sektörü, elektronik, otomobil, çelik sanayi, gemi yapımı ve tekstil alanlarında dünyada söz sahibi bir ülke konumundadır. Savaşın hemen ardından başlattıkları “Kore Modeli Kalkınma Projesi” kapsamında kurdukları üniversiteler ile sanayi arasındaki işbirliğini çok iyi başarmış olmaları, ülke menfaati söz konusu olduğunda tek yumruk olabilmeleri ve milliyetçiliği olumlu yönde algılayıp yerli ürünleri kullanmaları, Korelilerin hızlı büyümelerinin başlıca sebepleri olarak sayılmaktadır. GEÇMIŞTEN GELECEĞE TAŞINAN TÜRK-KORE KARDEŞLIĞI Kore savaşı da her savaş gibi kanlı geçmişti. Savaş Kuzey ve Güneyi net çizgilerle birbirinden ayırırken kaderin bir cilvesi olarak, G. Kore’nin bağımsızlığı için kendi topraklarında savaşıyormuş gibi

savaşan Türkler, o günkü mücadeleleriyle hiç bitmeyecek bir kardeşliğin ilk satırlarını tarih sayfalarına altın harflerle kazıyordu.Türk askerinin kahramanlığının yanında çevresindeki insanlara merhametini de gösteriyordu. Savaşın zor şartlarında insanlar evinden yurdundan olmuş, annesiz babasız kalmış çocuklar sığınacak bir yer,

başlarını okşayacak merhametli eller arıyorlardı. Türk askeri Korelilerle sadece yemeğini paylaşarak karınlarını doyurmakla kalmıyor, akıl ve kalplerini de sevgi ve bilgi ile dolduruyordu. Askerimiz nereye gitse arkalarından onları


takip eden yetim ve kimsesiz çocuklar eksik olmuyordu. Kore savaşında kahramanca canını vermekten çekinmeyen, hiç bilmediği bir ülkenin masumları için vücudunu siper eden Mehmetçik, savaş bittikten sonrada bu toprakların insanları için askeri imkânlarla bir okul ve yurt binası inşa etti. Bugünkü Suwon şehrinde yapılan bu okul

savaşın geride bıraktığı acıların üzerine örtülen ve geleceğe umut taşıyan Ankara Okulu idi. Yaklaşık 200 kimsesiz çocuğa hem anne-baba hem de öğretmenlik yaptı Mehmetçiğimiz. O zamanlar Ankara Okulun-

da eğitim görenler şimdi torunlarına Türk askerlerinin kahramanlık hikâyelerini ve onların savaş anında bile ne kadar merhametli olduğundan bahsediyorlar. Türk-Kore kardeşliğini pekiştiren olaylardan biri 1999 yılında Türkiye’de meydana gelen Marmara depreminde görülmüştü. İlk etapta Kore hükümeti tarafından gerçekleştirilen 70 bin dolarlık yardımı yetersiz gören Kore halkı, Türkiye’nin Seul büyük elçiliği, Kore-Türk Dostluk Derneği ve İstanbul Kültür Merkezi tarafından ülke çapında başlatılan kampanyalarıyla Türkiye’ye 2 milyon doları aşan miktarda yardım göndermişti. Türk-Kore kardeşliğini pekiştiren olaylardan bir diğeri de; 2002 yılında, bizim de son anda katıldığımız o dünya kupasında, kader ev sahibi Kore ile 3-4. lük maçında bizi tekrar buluşturuyor ve tarih müthiş bir mücadeleye daha sahne oluyordu. Daegu Dünya Kupası stadında 68 bin taraftarın önünde, 150 ülke televizyon kanalının naklen yayınladığı ve dünyada milyarlarca insanın izlediği

Kuruluşundan bu güne kadar yaklaşık 3500 Koreliye Türkçe dersleri ve bayanlara yönelik geleneksel Türk yemeği kurslarının Koreliler tarafından ilgi ile takip edilmiştir.

bu müthiş mücadelede dostluk ve kardeşlik örnekleri sergileniyordu. Maçtan önceki ve sonraki olaylar tüm dünyayı şok edecek boyutta idi. Koreliler kendi sahsında maçı kaybediyor ama üzülmüyorlardı. Çünkü Türkiye’yi kazandılar tekrar… Türkiye’yi hatırladılar tekrar… Türk halkının kalbini kazandılar,

32


Güney Kore’nin başkenti Seul’de 2007 yılında Seul Milli Eğitim Müdürlüğünden resmi iznini alınarak eylül ayında eğitime başlayan Rainbow Uluslararasi Okulu, şimdilerde iki ayrı bina, 200 öğrenci, 18 öğretmen ve 40 kişilik personeliyle Güney Kore ve Türkiye’nin dostluğuna katkıda bulunmaktadır. dostluk ve kardeşlik kazandı. Centilmenliklerini maçtan önce ve sonra Türkiye Türkiye diye bağırarak, 600 metrekarelik Türk Bayrağını İstiklal marşımızla dalgalandırarak tüm dünyaya göstermiş oldular. Seul’de Faaliyet Gösteren İstanbul Kültür Merkezi ve Rainbow Uluslararası Okulu Koreliler için Türkiye çok özel bir anlam taşıyor ve

33

kardeş ülke dendiğinde Korelilerin aklına hemen Türkiye geliyor. Bu anlam bugün 1998 yılında kurulan İstanbul Kültür Merkezinin organizasyonları ile ayrı bir boyut kazanmıştır. Kuruluşundan bu güne kadar yaklaşık 3500 Koreliye Türkçe dersleri ve bayanlara yönelik geleneksel Türk yemeği kurslarının Koreliler tarafından ilgi ile takip edilmiştir. Özellikle tatillerde anaokullarından başlamak üzere önceden rezervasyon yapan gruplara Türk kültür dersleri ücretsiz olarak yapılmaktadır. Sadece 2009 kış tatili süresince Kültür Merkezinde Kültür derslerine katılan öğrenci sayısı 800 civarındaydı. Kültür dersleri aynı zamanda davet gelen okullarda da yapılmaktadır. Buna ilaveten, İstanbul Kültür Merkezi, UNESCO ve Kore Milli Eğitim Bakanlığı işbirliği ile gerçekleştirilen yabancıların kendi ülkelerini tanıtma programları çerçevesinde okullar ziyaret edilerek ülkemizin değerleri de tanıtılmaktadır. Tanıtım filmleri, CD ve slâyt gösterileri ile yapılan ülke tanıtım derslerine

anaokulundan liseye kadar her yaştan değişik yaş gruplarındaki Koreli öğrencilere tanıtım yapan merkez, ülkesini en iyi tanıtan kurum olarak birçok ödül almıştır. İstanbul Kültür Merkezi Türkiye’nin tanıtımı adına belediyeler, üniversiteler ve özel sergi salonlarında: Seramik, Geleneksel Türk Giysileri, El İşi, Geleneksel Türk Sanatları (ebru, minyatür, papirüs ve hat ) ve Türkiye Fotoğrafları Sergileri düzenlemektedir. Ayrıca Türk kültür ve sanatını yerinde görmek isteyen gençler için, Kore Kültür ve Turizm Bakanlığı, Gençlik Merkezleri ile Türkiye’deki Belediyeler arasında koordinasyonu sağlayarak, Sanat Kampları düzenlemektedir. Türkiye gezileri Kore’de her seviyede büyük bir ilgi görüyor, iki ülke arasında karşılıklı dostluğu ve kardeşliği güçlendirmek için üst düzey yetkililerin katıldığı Türkiye programları sayesinde Türk insanının sıcak kanlılığı, misafirperverliği, tarihi ve turistik merkezleri büyük beğeni ile karşılanıyor. Koreli bakan, milletvekili


Bünyesinde Amerikalı, Kanadalı, Koreli ve Türk öğretmenlerin çalıştığı okulda Kore, Amerika, Japonya, Çin, Hindistan ve Türkiye başta olma üzere 21 farklı ülkeden öğrenci eğitim görmektedir. Eğitim dili İngilizce olmakla birlikte bütün öğrencilere Korece ve Türkçe dersleri de verilmektedir. ve üst düzey bürokratların da zaman zaman iştirak ettikleri bu programlardan sonuncusu 2010 yılı şubat ayında “Kore Harbinin 60.yılı ve G-20 zirvesi münasebetiyle Türkiye ziyareti” adıyla İstanbul Kültür merkezi Asya Gazeteciler Derneği, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı ve Hür Sanayiciler ve İş Adamları Derneklerinin işbirliği ile Kore’den Üst düzey 19 kişinin

katılımıyla Türkiye ziyareti gerçekleştirilmiştir. Güney Kore’nin başkenti Seul’de 2007 yılında Seul Milli Eğitim Müdürlüğünden resmi iznini alınarak eylül ayında eğitime başlayan Rainbow Uluslararasi Okulu, şimdilerde iki ayrı bina, 200 öğrenci, 18 öğretmen ve 40 kişilik personeliyle Güney Kore ve Türkiye’nin dostluğuna katkıda bulunmaktadır. Kore’nin başkenti Seul’un en merkezi ve en zengin belediyesi olan Seocho belediyesinin Yangje semtinde bulunan Rainbow Uluslararası Okulu’nun 5 katlı İlköğretim binasında 1.sınıftan 8.sınıfa kadar eğitim vermektedir. Yoksam semtinde bulunan 6 katlı Anaokulu binasında da 3-6 yaş arası çocuklara okul öncesi eğitimi verilmektedir. Bünyesinde Amerikalı, Kanadalı, Koreli ve Türk öğretmenlerin çalıştığı okulda Kore, Amerika, Japonya, Çin, Hindistan ve Türkiye başta olma üzere 21 farklı ülkeden öğrenci eğitim görmektedir. Eğitim dili İngilizce olmakla birlikte bütün öğrencilere Korece ve Türkçe dersleri de verilmektedir.

34


Yaşama Sevincimizin Engelleri Tekin Başer

Ü

Türkiye Özürlüler Eğitim ve Dayanışma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı

retmek, hayatta ki en keyifli sanattır. Resim sanatı gibi… Her ressamın paletinde kullandığı renkler farklıdır, kimi pembelerden çıkarır hayat resimlerini, kimi güneş sarılarından. Biten rengin yerine başka renklerin karışımı takviye edilir. Ama sonuç ta palette kaç renk, hangi ton kullanılırsa kullanılsın, bir resim çıkar ortaya, hayata dair… Toplum onların ne yapamadığını değil neyi başardığını görüyor. Engelli çocuklarımızın başarılarını meslek eğitimi ile sürdürerek, gelir getirici bir işte çalışıp üretime katkı sağlamaları, işgücü piyasaları ve üretim sektörü cephesinden olduğu kadar, bireylerin sosyal yaşama aktif katılımları açısından da önemlidir. Engellilerin toplumsal yaşama katılımları açısından gelir getirici bir işte çalışarak üret-

35

ken olmaları insani bir değerdir. Engellilerin iş gücü niteliklerini artıracak önlemlerin alınması, istihdam düzeylerinin artırılması ve çalışma yaşamında karşılaştıkları güçlüklerin ortadan kaldırılması konularında yapılan çalışmalar henüz yeterli değildir. İlgili kurumlar ve yerel yönetimler tarafından engellilerin vasıflarını geliştirmek amacıyla uygulanan iş gücü programlarının (mesleki rehberlik, mesleki eğitim, beceri kazandırma, meslek edindirme, korumalı istihdam vs) yürütülmesinde bölgesel ihtiyaç ve olanaklar göz önünde bulundurulmalı,

il istihdam kurulları iş gücü programlarını buna göre planlamalıdır. Esasen bu hususlar 03.12.2004 tarihli resmi gazetede yayınlanan 2005 yılı özürlülerin istihdam yılı genelgesinde belirtilmiştir. Çalışma hakkı Anayasaya göre herkesin yararlanması gereken bir haktır. 5378 sayılı Özürlüler Kanunu 12. ve 13. maddeleri engellilerin istihdam alanında desteklenmesi ile ilgili kurallar içermektedir. Gerçek ve tüzel kişiler tarafından açılacak Özel Rehberlik Merkezleri, Yetenek Geliştirme Merkezleri ve korumalı iş yerlerinde engellilerin bireysel gelişim ve yeteneklerine uygun iş

Kaynaştırıcı ve bütünleştirici bir yaşam kalitesi toplumun önemli bir bölümü demek olan engellilere ulaşmadıkça milletin mutluluğundan ve refahından söz edemeyiz.


Engellilerin iş gücü niteliklerini artıracak önlemlerin alınması, istihdam düzeylerinin artırılması ve çalışma yaşamında karşılaştıkları güçlüklerin ortadan kaldırılması konularında yapılan çalışmalar henüz yeterli değildir. ve beceri geliştirici tedbirler alınır. Bu hizmetler ihtiyaca göre iş ve meslek analizi yapılarak hizmet satın alınması suretiyle temin edilebilir. 12. madde kamu kurumları 13. madde özel kurumlar ve Belediyelerin iş analizi doğrultusunda mesleki rehberlik programı geliştirme ve uygulamalarını düzenlemektedir. Aynı kanunun 14. maddesinde engellilerin istihdamında ayrımcı uygulamalarda bulunulamayacağı belirtilmektedir. Ayrıca engelli çalıştıran işyerlerinde engelin özelliğinin gerektirdiği her türlü önlemin alınması ve gerekirse korumalı iş yeri uygulaması öngörülmüştür. İş yasasının engelli çalıştırma zorunluluğuna dair hükümleri bu çerçevede değerlendirilmelidir. İş Kur Genel Müdürlüğü iş yerleri denetiminde iş analizi ile engelli is-

tihdam açığı bildirimi yapılıp yapılmadığını ve iş yeri koşullarının engele uygunluğunu birlikte denetlemeli buna göre gereğini yapmalıdır. Devlet bu hükümleri tam olarak uygulayan işverenleri teşvik etmeli, uygulamayanlara yasanın öngördüğü karşılıkları işleme koymalıdır. Şu anda işverenlerin iş analizi bildirimleri doğrultusunda, meslek eğitimi uygulaması yaygın değildir. Bazı özel uygulamalar dışında bu sistemle yani işe bağlantılı sistemle mesleki rehabilitasyon çalışması yoktur. Gerek iş yerleri bünyesindeki, gerek kamu veya özel mesleki rehabilitasyon merkezlerindeki meslek eğitim çalışmaları, katılanlara beceri kazandırsa da iş imkanı sağlanamadığı takdirde, bir anlamda zaman, mekan ve maddi israf vardır. İşe ve iş yerine entegre meslek eğitimi aynı zamanda iş verenin

istediği nitelikli eleman demektir. Kaynaştırıcı ve bütünleştirici bir yaşam kalitesi toplumun önemli bir bölümü demek olan engellilere ulaşmadıkça milletin mutluluğundan ve refahından söz edemeyiz. Bu nedenle engelliler de, yaşamın her alanında temel haklardan paylarını almalı, toplumun mutlu bir bireyi olduklarını, bu topluma ait olduklarını hissedebilmelidir. Sosyal sorunların toplumla paylaşılması, çözümler için ortak arayış ve yöntemlerin geliştirilmesi, dolayısıyla toplumun fayda sağlayacak ortak bir zeminde buluşması çözümü sağlayan asıl etkendir. Birikim ve bilgilerimizi bu zeminlerde işe yarar hale getirmeli ve yönetime dahil olmalıyız. Aidiyet duygusunu yaşamanın en etkili ve gözle görülür elle tutulur yolu budur…

36


Gökalp Doğan

Elektronik Mühendisi

Japonlar Ay’a Üs Kuruyor... Deri üzerinden Geniş Bant Sinyali İletildi: İnsan derisi data iletişiminde enerji tasarrufu açısından çok uygun bir yol olarak görünüyor. Güney Kore’nin başkenti Seul’de yapılan bir deneyde araştırmacılar geliştirdikleri silicon-polimer kaplı, 90 dereceye kadar bükülebilen ve sadece 3 saç teli büyüklüğündeki minik elektrotlar la kol derisi üzerinden 10 megabit hızında veri iletişimini sağladılar. Güney Koreli araştırmacılar deney kapsamında insan kolu üzerinde 30 santimetre aralıkla yerleştirdikleri elktrodlar ile alçak frekanslı elektromanyetik dalgaların dışarıdaki herhangi bir etmenden etkilenmeden kolayca iletilebildiğini gördüler. Pille çalışan kablosuz izleme cihazlarına nazaran %90 enerji tasarrufu sağlaması öngörülen bu yeni sistemin kan şekeri veya kalpteki elektriksel aktiviteleri izleyebilmek için yeni nesil medikal cihazların geliştirmesinde bir çığır açması bekleniyor. Robot Astronotlar Artık Hayal Değil: NASA ve General Motors mühendisleri, uzay çalışmalarında astronotlara

37

yardımcı olacak insansı bir robot-astronot geliştirdi. Robonaut2 - veya kısaca R2 adı verilen bu marifetli robot bu yılsonunda Uluslar arası uzay istasyonunda yerini alacak. Robonot projesinde bugüne kadar pek çok problemle karşılaşılmış olmasına rağmen NASA projeye hız vererek bu yılsonuna kadar projeyi hayata geçirmeyi planlıyor. Robonot’un geliştirilmesinde NASA ve General Motor ortak çalışıyor. Yaklaşık 136 kg ağırlığında bir baş, bir gövde, 2 kol ve 2 elden oluşan Robonot . Discovery uzay mekiği ile Eylül ayında Uluslar arası Uzay İstasyonuna gönderilecek. Uluslar arası Uzay İstasyonunda Robonot’un havasız, düşük yer çekimi ve yüksek radyasyon ortamında davranışları izlenecek ve insan robot takım çalışmasının bilime, yapım ve bakım çalışmalarına olası katkıları gözlenecek. R2’nin, Uzay İstasyonu’nda insanlar tarafından kullanılan her türlü cihazı idare edebileceğini vurgulayan NASA yetkilileri, bu robotların gelecekte astronotlar için en tehlikeli görev sayılan uzay yürüyüşlerinde de kullanılacağını söyledi. General Motors, laboratuarlarında titreşim, vakum ve radyasyon testlerinden geçirdiği R2 teknolojisini,

gelecek nesil otomobillerde, araç güvenlik sistemlerinde kullanmayı da planlıyor Kahve Gücü ile Çalışan Araba: Kimimiz bir fincan kahve içmeden güne başlayamayız, kimimiz de kahve içtiğimizde kendimizi çok daha iyi hissederiz. Kahvenin içenler üzerindeki fayda ve zararları üzerine yapılan araştırmalar devam ede dursun, İngiltere’den gelen bir haber kahvenin sadece insanlar üzerine değil aynı zamanda arabalar üzerine de etkilerinin olduğunu gösterdi. BBC’de yayınlanan “Bang Goes The Theory” adlı programda ele alınan konuya göre; Carpuccino adı verilen ve kahve ile çalışan bu araba için Geleceğe dönüş filmindeki DeLorean arabaya benzerliğinden dolayı 1988 model bir Volkswagen Scirocco seçildi. Manchester-Londra arasındaki 340 km lik mesafede kullanılacak olan bu aracın bir kilo çekilmiş kahveyle yaklaşık 5 km gideceği ve km başına 35 fincan ekspreso kahve tüketeceği tahmin ediliyor. Toplam yolculuk boyunca 11.760 ekspreso kahve tüketecek ve maksimum 100 km/ saat hıza ulaşacak bu aracın aynı zamanda her 50 ila 70 km de bir deposunun doldurulması ve 96 km de birde kahve fil-


Teknoloji&Bilim trelerinin temizlenmesi gerekecek. Her ne kadar ilginç bir projede olsa, bu sistemin normal benzinden 25 ila 50 kat daha masraflı olması nedeniyle yaygın kullanımı pek mümkün görünmüyor. Dans Eden Yeni Nesil p Telefonları: Sadece basit bir cep telefonu değil, aynı zamanda yerinde duramayan bir robot. İşte ağlayan, dans eden, gülümseyen ve insan mimiklerini taklit edebilen robot cep telefonları Callo ve Cally. Kanadalı araştırmacılar tarafından Nokia N82 cep telefonu parçaları kullanılarak yapılan bu cep telefonları OpenCV yazılım kullanarak insan yüzünü tespit edebiliyor. Hatta Cally insan yüzündeki duygusal ifade değişimlerini konuşma süresince takip edebiliyor. Cally yaklaşık 17 cm uzunluğunda, yürüyebiliyor, dans ediyor ve insan davranışlarını taklit edebiliyor. Callo ise 22 cm boyunda ve duygu ifadeli bir mesaj alındığında insan yüzünün gösterdiği değişimleri taklit edebiliyor. Örneğin, mutluluk ifadeli bir mesaj aldığınızda Callo ayağa kalkıyor, ellerini sallıyor ve gülümsüyor. Eğer kaşları çatılmış veya ona benzer bir duygu ikonu içeren bir mesaj aldıysanız bulunduğu yere çöküyor ve ağlamaya başlıyor. Son olarak eğer acil bir mesaj aldıysanız kollarını çılgınca sallıyor. Aynı konseptin diğer yardımcı robotlarla olan iletişimin sağlanmasında kullanılması ve

uzun soluklu olarak da daha samimi robotların yapılmasına katkıda bulunması öngörülüyor. Japonlar 2020’ye Kadar Ay’a Üs Kuracak: Çok uzun zamandır insanoğlunun hayallerini süsleyen Ay Üssü projesinde artık yeni bir aşamaya gelindi. Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA’nın Mars programlarına öncelik vermesi ve maddi sıkıntılar sebebiyle ay üssü projelerini çok uzun bir zamana yaymasına rağmen Japonların Ulusal Uzay Ajansı JAXA, resmi olarak Ay’a üs kurmayı planladıklarını açıkladı. Proje için ilk aşamada 2.2 Milyar Dolar bütçe ayıran JAXA yetkilileri, 2015 yılına kadar Ay’ın güney kutbu yakınlarına humanoid, yani insansı görünüme sahip araştırma robotlarını yollamayı ve 2020’de de komple bir üs kurmuş olmayı planlıyorlar. İŞÇI HUMANOID Yaklaşık 300 kg ağırlığında olan ve 100 km çaplı bir alanda çalışma yapabilecek bu humanoid’ler, tamamen insanların kontrolünde olacak ve tıpkı bir simülasyon içerisindeymiş gibi, Dünya’daki insanların Ay yüzeyinde iş yapabilmesini sağlayacak. Kendi kendilerini tamir edebilecek, çoklu işlem yapabilecek ve bilimsel çalışmalarda kullanılmak üzere Ay yüzeyine Güneş panellerini, sismografları ve yüksek çözünürlüklü kameraları yerleştirmeye başlayacak. Ayrıca insansı kollara sahip olan bu humanoid’ler, Ay yüzeyinden kaya örnekleri alacak ve bunların incelenmesini sağlayacak.

38


. MESAI


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.