Resim: http://eburn.nl/g/0a9fbc901a
Kuir Edebiyat Sığınaklarına Dönüş Meriç Aytekin Α Ω
Doğumuyla kucaklanmamış her tanrı ölmekte olan bir insan susuzluğuna
bırakır kendini/. Düşüncelerin bedenin oyuklarında yuvalandığı/ kendini kurdukça yıkan bir ateşin omuzlarımıza organsızlaştığı/. Penis-sizlik/Vajina-sızlık/Dudak-sızlık/Meme-sizlik/Anüs-süzlük/Kıl-sızlık/Tüy-süzlük/ Sakal-sızlık/Saç-sızlık/Deri-sizlik…
Penisli, Vajinalı, Dudaklı, Memeli, Anüslü, Kıllı, Tüylü, Sakallı, Saçlı, Derili… bir Tanrı Başlangıcı olmayan bir arzu döngüsünün kökünü bulup kazımak mümkün müdür?
6
Ucu ve bucağı olmayan bir tutkunun kaynağına dönüp okyanus kabarmalarında dinginleşmek mümkün müdür? Benler, bütün bedenler gibi kendi kendilerini yoğurmanın istencidirler, yoksa neden tıslayan bir kutup elması gibi parçalansınlar dışsallıklarına? Diş gıcırtısına muhtaç edilen ve dışkılanan her şey daha ihtişamlı bir suretle doğacaktır, örselendikleri yerlerinden/. Çayırlar sonsuz/. Şimdi bedenimin Floransa’da kızıl bir kaldırım taşı olmaktan çıkıp derinleşen bir kuytu olduğunu duyumsuyorum. Benim adımla uluslara hükmeden demir sopalı bir kuytu. Kadın ve Erkek olmanın izinde ve içinde ve ötesinde ve çeperinde ve kendinde… Bedenli Bedensiz Canlı Cansız bütün varlıklar
‘’neşe dolsun’’ diye/.
/.ve öyle de olmuştur.
7
Bir Zorunlu Göç Hikayesi ERYAMAN
“ÜZERİMİZE KEZZAP DÖKTÜLER, SAÇLARIMIZ YÜZÜMÜZ YANDI…”
Kırmızı Şemsiye Derneği’nin son çalışması Bir Zorunlu Göç Hikayesi Eryaman 2017 yılının sonlarında yayımlandı. Çalışmada 2006 yılında Ankara’nın Eryaman semtinde yaşayan ya da o sürece tanıklık eden trans kadın seks işçileri yapılan röportajlara yer veriliyor. Bu röportajlarda, trans kadın seks işçilerinin Eryaman’da nelere maruz kaldığı, nasıl bir hayat yaşadıkları, polis şiddeti, Eryaman’ın bir seks işçiliği alanı haline gelme süreci, akabinde trans seks işçileri arasında yaşanan sorunlar ve en önemlisi Eryaman’da transfobik, ve orospufobik bir siyaset ile evlerinden barklarından edilen, saldırıya uğrayıp yaralanan seks işçisi trans kadınların hikayelerini duyuyoruz. Ankara’nın Eryaman semti 1990’lardan
2006 yılına kadar trans kadın seks işçilerinin yerleşmeye başladığı, birçok trans kadın seks işçisi için “kurtuluş” anlamına gelebilecek bir semt idi. Bir süre sonra bölgedeki şehirleşmenin de etkisiyle Eryaman semti trans kadın seks işçileri için şiddet mekanı haline gelmeye başladı. Bu süreçte görülen polis baskıları, sürmeler ve saldırılar yaşanan olaylardan birkaçıdır. Çalışma, 2006 Eryaman dönemine tanıklık eden ve/veya orada seks işçisi olarak çalışmış, yaşamış 9 kişiyle görüşmelere yer veriyor. Bu çalışma kapsamında Eryaman’a tanıklık eden ve deneyimleyen Belgin Çelik, Av. Hakan Yıldırım, Zehra, Sezen, Ezgi, Seçkin, Yağmur, Esra, Eylem gibi isimlerin ifadeleri bulunuyor.
8
2016-2017 YILINDA TÜRKİYE’DEKİ ÜNİVERSİTELERDE LGBT+ ÖĞRENCİLERE YÖNELİK GERÇEKLEŞTİRİLEN AYRIMCILIKLAR Vaka Araştırması: Orta Doğu Teknik Üniversitesi
2018 yılının Şubat ayında Murat Korkmaz tarafından tamamlanan izleme ve raporlama çalışması. Bu rapor, Türkiye’de LGBT+ öğrencilerin eğitim hayatları süresince maruz kaldıkları ayrımcılıkların belgelenmesi amacını taşıyor. Örnek vaka olarak Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin belirlendiği çalışma için mülakat ile ve internet üzerinden anket şeklinde 78 katılımcıdan veriler toplanmış. Bu rapor ile 2016-2017 akademik yılı içerisinde ODTÜ’de bilinen 138 cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim temelli ayrımcılık vakasının kayda geçirildiği görülüyor. Şimdiye dek Türkiye’de eğitim hayatı süresince ve üniversiteler özelinde LGBT+ öğrencilerin maruz kaldığı ayrımcılıklara dair bir verinin bulunmayışı anla-
mında da bir ilk niteliği taşıyan, ve LGBT+ hareketi ve eğitimcilere bir dayanak oluşturabilecek bir çalışma özelliğinde. Kapsam alanı her ne kadar ODTÜ ile sınırlanmış olsa da ilerleyen zamanlarda yapılacak daha kapsamlı çalışmalara da bir dayanak oluşturacaktır. Ayrımcı tutum, davranış ve yapılanmaların öğrencilerin üzerindeki olumsuz ve yıkıcı etkilerinin vurgulandığı raporda, ayrıca cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim temelli ayrımcılıkların öğrencilerin kişisel gelişimlerini, psikolojik ve bedensel sağlıklarını, akademik başarılarını, derslere devam etme motivasyonlarını, mesleki gelişim ve kariyer planlamalarını da olumsuz yönde etkilediğine değinilmektedir. Çalışma henüz yayınlanmamış, proje başvuru aşamasındadır.
9
RÖPORTAJ Arda Aksoy
Stonewall Inn: O gece oradaydım!
Stonewall Inn, 1993 yılından beri her yıl, İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin farklı farklı şehirlerinde yapılmaya çalışılan Pride’ın, yani Onur Yürüyüşü’nün kıvılcımını ateşleyen bir New York barıdır. 28 Haziran 1969 günü bara yapılan polis baskını ve hemen ardından gelişen LGBTİ+ direnişinin tam bir yıl sonrasında; 1970 yılında ilk Pride gerçekleşmiştir. Bununla birlikte LGBTİ+ların cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerini açıklayarak görünürlüklerini her zamankinden daha da çok arttırdığı, doğrudan eylem de dahil olmak üzere birçok yaratıcı eylem gerçekleştirdiği “kurtuluş hareketi” dönemi belirginleşmiştir.
Şunu not etmek gerekir ki, Stonewall ile birlikte gerçekleşen bu “kırılma noktası” denilebilecek anlar, olayın öncesinde ortada hiçbir LGBTİ+ eylemliliği ve görünürlüğünün mevcut olmadığı
anlamına gelmediği gibi, günümüze dek edinilen hakların tek ve temel sebebi olarak da gösterilemez. Fakat mücadele adına o gece ve sonrasında olanların önemi elbette yadsınmamalıdır.
Stonewall’da ve sonrasında yaşananlar hakkında sayfalarca yazılar yazılmalıdır, fakat ben size, bu yazıya konu olan röportajın nasıl gerçekleştiğinden bahsetmek istiyorum. Bir üniversite değişim programı vasıtasıyla gittiğim Amerika Birleşik Devletleri’nden Stonewall Inn’e uğramadan dönmenin benim için hoş olmayacağını düşündüm. Hatta gitmişken Akışkan Sayfalar için orayla ilgili bir yazı yazabilirim dedim. Konu “Kök” olunca Stonewall zannediyorum ki oldukça güzel bir seçenek oldu. Aklımda bir bar çalışanı ile kısa bir görüşme yapmak ve dergi için bir yazı çıkarmak vardı.
10
Resim: https://100porciento.wordpress.com/2015/06/
Havanın -18 derece olduğu bir gece, aklımda bu düşünceler ve çantamda hazırladığım sorularla soluğu bu barda aldım. Tanımadığım insanlarla muhabbet başlatmak konusundaki çekingenliğimden olsa gerek oldukça stresliydim. Fakat barda çalışan Tree adlı kişinin samimi davranışlarından aldığım güçle sohbet etmeye başladım. Şans biraz fazlasıyla yanımda olmuş olacak ki, bu kişi 1968 yılından beri o sokakta çalışan, o gece Stonewall’da olanlara canlı tanık olmuş, ve şuanda haftada sadece bir yarım gün Stonewall Inn’de çalışan biriydi. Ani bir sevinçle çantama atılıp içinde sorular olan defterimi
çıkardığımdan mıdır, yoksa daha önce birçok kişi bu amaçla zaten gelmiş olduğundan mıdır bilemiyorum fakat Tree “sor bakalım” dedi ve izniyle ses kaydı alarak, diğer müşterilerin siparişlerinin arasında kalan vakitlerde ona hazırladığım sorularımı sorma imkanı buldum. Sorularımın hepsini sormaya vakit olmamış olsa da, dahası, aldığım bazı cevaplar beni şaşırtmış ve belki biraz da hayal kırıklığına uğratmış olsa da gayet güzel bir deneyim oldu. Konuşmalar Türkçeye çevrilirken kimi cümleler anlam kaybına veya değişimine uğramış olabilir diyor ve uzatmadan kısa-röportaja geçiyorum.
11
ğu bilinen kişilere alkol servis etmek suçtu ve mafya New York City’deki neredeyse tüm gay barların sahibiydi.
Tree Arda Aksoy
Bahsettiğiniz lezbiyen kimdi kısaca bahsedebilir misiniz? Sonrasında durum nasıl ayaklanmaya dönüştü?
Tommy Dleyeva (?) 1993’de vefat etti. Ünlü bir İsminiz nedir ve ne kadar süredir burada ça- lezbiyendi. lışıyorsunuz? Normalde barımızı bastıklarında bir geceyi nezaİsmim Tree. T-r-e-e. Yaklaşık 46 yıldır bu mekan- rethanede geçirirdik, mafya bir avukatını yollar, “cezanın” parasını öder ve biz de geri bara dönerda, 50 yıldır da bu sokakta çalışıyorum. dik. Fakat bu büyük baskın gecesinde polis, mafya başlarının da peşindeydi. O yüzden kolay kurÖncelikle, buranın hala bir LGBT+ bar ola- tulamadık. rak işletildiğini görmek beni hem sevindirdi Camları kırdık, duvarları yıktık, çöp kutularını hem de şaşırttı. Bu mekanın müzeye dönüşkullanarak barı ateşe verdik. Bir mekanı içinde türülmek yerine hala bar olarak çalışması sizpolis varken yakmak tabii büyük bir suçtu. Bu ce niçin mühim? Burası LGBT+’ler için bir Mekke gibi. İnsanlar dünyanın dört bir yanından geliyorlar. Mücadelemiz taze tutuluyor. Ve şimdi Obama sayesinde ulusal koruma altında bir alan olarak ilan edildik. Heteroseksüel, gay, crossdresser, transgender… herkes Stonewall’a akın ediyor. Kısaca, o gece ile ilgili deneyimleriniz, düşünceleriniz ve anılarınızdan bahsedebilir misiniz? Resim: https://www.haikudeck.com
Polis baskınının olduğu gece, arkadaşlarım Frank ve Charlie ile dans ediyorduk, hatta dansın ismi The Lindy idi. Polis ansızın içeriye girdiğinde barın diğer ucundaki çığlıkları duyduk ve neler olup bittiğini o an anladık. Yere uyuşturucu fırlatıyor ve bize “kime aitse öne çıksın” diye bağırıyorlardı. “Erkek” diye seslendikleri bıyıkları olan lezbiyen bir kişiyi iteklediler ve bu kişi de karşılık olarak polisi dövdü. O polisi pataklarken birçok kişi gizli çıkışı kullanarak kaçtı. Bu arada New York City’de o zamanlar gay oldu-
12
yüzden Stonewall’un o geceden sonra tekrar açılmasına izin vermediler. Ayaklanma sonrası LGBT+ hakları açısından gözlemlediğiniz bir değişiklik oldu mu? Olduysa nasıl değişiklikler vardı bahsedebilir misiniz? Aslında pek bir şey değişmedi. İlk Pride yürüyüşü bu olaydan 1 yıl sonra gerçekleşti. Dürüst olmak gerekirse bu eylemle o günlerde dalga geçtik. Birkaç yüz kişi Central Park’ın oralarda yürüyordu. Pek bir sebebi yok gibiydi, sadece ellerinde “Fight Back, Hate the Police” gibi pankartlar vardı. 48 yıl sonra şuanda Pride, 9 buçuk saatlik bir yürüyüş. Kim bilebilirdi ki? Türkiye’deki LGBT+ hakları konusunda yaşanan birçok olaydan haberdar olduğunuzu belirttiniz. Sizin de bildiğiniz gibi Pride yürüyüşü geleneği İstanbul’da ve Türkiye’nin birçok yerinde de burada olduğu gibi sürdürülmeye çalışılıyor. Fakat özellikle son birkaç yıldır polis engeli ile karşı karşıya kalınıyor. O dönemdeki New York City ile günümüz Türkiye’sindeki koşulları biraz karşılaştırabilir misiniz? İlk Pride yürüyüşünde burada da benzerleri ile karşılaşmıştık. Sadece polis değil, yürüyüşü dışarıdan izleyenler de dahil herkes bize küfür ediyor ve “faggot“, “queer”, “lesbian”, “cocksucker” diyordu. Charles Cochrane, New York Polis Departmanı’nın ilk açık kimlikli eşcinsel polisi olarak Pride’da yürüdüğünde de durum farklı değildi, her önlerinden geçişinde diğer polis memurları protesto olarak ona arkasını dönüyordu. Ondan sonra farklı rütbelerden daha birçok polis cinsel yönelimini açıkladı. Bu noktada oldukça farklı şeyler yaşadık ve işte bugün zaten olduğumuz yerdeyiz. Fakat şunu da not etmek gerekir ki bizim durumumuz diğer ülkelerin şuanki durumuna
göre daha iyiydi. Para istediğimizde direkt çıkarıp veren, bize yardımcı olan birçok polis de vardı. Bize öyle direkt olarak saldırdıklarını söyleyemem. Mafya ve devlet gibi birçok faktör söz konusuydu. Stonewall Ayaklanması genelde eşcinsel erkeklerin başlattığı bir isyan olarak varsayılmakta fakat birçok kaynak bunun aslında böyle olmadığını gösteriyor. Sizce trans+’ların bu ayaklanmada ve mücadelede rolü nasıldı? Elbette ayaklanmada translar da vardı. Sonrasında diğer ülkelerde, daha gökkuşağı bayrağının bilinmediği yerlerde lgbt+ haklarının yayılmasına da fayda sağladılar. Şuanda biz de Stonewall Inn’de Trans Savunma Örgütleri, Trans Yasal Dayanışma Dernekleri için maddi kaynak topluyoruz. Fakat Trump başımıza bu konuda da bela oluyor. Trump demişken, sizce buranın ve LGBT+ hakları mücadelesinin önemi, Trump’ın ve günümüz politik koşulları altında nasıl şekilleniyor? “Trump is a piece of shit”. Neyse ki ondan öncesinde ulusal bir koruma parkı olarak ilan edildik, Beyaz Saray gibi korunuyoruz. Son olarak, Akışkan Dergi okuyucularına iletmek istedikleriniz nelerdir? Haklarınız için savaşın. Korunarak seks yapın. Ve lütfen sigara içmeyi bırakın. (Gülüyor)
13
Resim: https://www.haikudeck.com
Sapkınların Masalı Bize Ne Anlatabilir? Defne Gülce Sapçı
T
arih sayfalarının epey bir üvey çocuğu olan LGBT+ kimlik, kendini hepimizin bildiği gibi hemen hemen günümüzde var e(debil)tmiştir. 20.yy... kadın mücadelesi, feminizm, LGBT+ ve queer. Aslında yabancısı olmadığımız, belki de onlara tutunduğumuz mücadele alanları. Peki bu çizgisel ayrımlardan daha döngüsel alanlara, daha akışkan deneyimlere tarih içerisinde rastlamak mümkün mü? Oldu ki rastladık, çıkarım ne olmalı? Sapkınların masalı bize
ne anlatabilir? Akışkanlık bizdeki vasat bir alışkanlık mı yoksa kökümüzün ta kendisi mi? Gelin biraz geriye gidelim: Antik Yunanda (sonrasında Helen ve Roma ve Ortaçağ islamda) bir erkeğin oğlanının olması bir prestij meselesiyken, yüzyıllar sonra ayni coğrafyalarda bir hükümdar (ki kendisi 2.Abdulhamit'tir) zenneleri 'gerçek kadınlardan' ayıklamak adına ülkesindeki tüm kadınlara peçeyi yasaklayarak, seks isçiliği alanını cis kadınlar tabanı için tasfiye etmeye girişecekti.
14
oğlancılar, beyler, zinakarlar? Erkeğe isyanın tarihi aslında olamaz. Evrenseldir, dinamiği yoktur, kitabi yazılır ama kutsalı konamaz. 18.yy'a kadar penisi içe geçmiş bozuklar olarak bilinenler, bir anda kadınlar olunca, aslında otoriter dinamikler epey bir değişti. Peki simdi ne oluyor?
Dünün bir başka, erkeklikten yoksun bozukları (muhannesler, ibneler, hunsalar, karı kılıklılar, lutiler, ablacılar) artık kendilerini tanımlıyor, haklarını arıyorlar.
Kökümüzdeki temsiller midir yoksa yasaklar mı? Zenneye giden fesli bey ile oğlanları olan bir imparator da acaba bizim kadar lubunlar mıydı? Batı Roma’nın yegane imparatoriçesi Elagabala (MS. 3.yy), sarayda boyalı yüzüyle erkeklerle cilveleşirken, Roma’nın mor giyenleri bu görüntülerden hoşlanmayacaklar, yine yüzyıllar sonra organize ahlakın temsilcileri (kilise rahipleri) imparatoriçeyi yazdıkları altın süslemeli kitaplarında lanetleyeceklerdi. Oğlanlar, hadımlar, zenneler, hünsalar. Evet tarihin, LGBT+ adına sunduğu kelimeler bize.
Halbuki hafızamıza daha ziyade dönme/ibne kelimeleri yerleşmişken, kimdi bu hadımlar,
Hikayesi olanların kökleri vardır. Destanları olanların. Masallaşamayan hiçbir şey tarihin vicdanına emanet edilemez. İşte bu yüzden bugünün akışkanlarının, bozuklarının, sapıklarının aslında dün ne durumda olduklarını berrakça bilememekteyiz fakat orada olduklarının pek tabii farkındayız. Kimliğin, yönelimin ve pratiğin akışkanlığı sadece günümüz, geçmiş ve geleceğe ait değil, onları algılayış seklimize de nüfuz etmiş durumda çünkü. Bu akışkanlıkla barışamayan birey tatminsiz olur, rahat edemez, yapay bir ahlak sistemi geliştirir, nefret eder, suç işler. İstesek de istemesek de aslında bazen bazı anlarda hepimizde bir gariplik, oynaklık, akışkanlık, şekilsizlik, dönmelik, ibnelik var. Var olacak. Koyduğumuz her tanım, her niteleme bizi bazen bir ip cambazına cevirse de akışkanlığın her daim kendini muhafaza edebildiğinin farkındayız. Bunu içgüdüsel olarak biliyoruz.
15
Resim: http://dunyalilar.org/
Hem de tarihin her döneminde. Her varlığın kendi zaman gerçekliği içerisinde.
dece bir itki olduğunu kabullenmiyor oluşumuzdan ibarettir.
Dünün külhanbeyleriyle bugünün sapına kadar erkeklerinin kesiştiği ifade, tesadüf bir ifade değil ancak bu ifadenin bir yerde, olmaması gerekene (örneğin oğlanlara) meyletmesi, 'sapıtması' da bir tesadüf olmamalı.
Evet bazen dünyanın en ucuz komedileridir gerçekliklerimiz. Sahnelerde makyaj yapan sakallılar dünyanın en güzel kadınlarıdır ve bıyık bırakan göğüslülerdir dünyanın en yakışıklı erkekleri.
Erkeği ve erkekliği kuran erkek, kadını kurmakta zorlanmadı. İbneyi ve dönmeyi kurarken parmak oynatacaktır o erkek, o masal, o tarih.
Akışkan bir ifadedir kökümüzdeki. Budur bizim sitemimiz, kurgumuz, nefretimiz. Kendimizedir. Cinsiyetin akışkan bir ifadeden ibaret olmasına, cinsiyetin ta kendisine duyduğumuz güvensizliktir kökümüzde olan.
Kurguya gerçekle cevap verilir. Cinsiyet kurgusuna cinsiyetin gerçeğiyle karşılık verilmeli. Kadın erkek veya sayısız cinsiyetten ziyade aslında belki de bu tanımların ta kendilerini oluşturma ihtiyacımızdır tarihin bize sunduğu ve inebildiğimiz en derin kök, bizi sınıflandırmaya yönelten itkinin aslında sa-
Kaygılardan arınalım derim ben. Daha mutlu bir hayat herkesin hakki çünkü! Sefil bir kindense, kabullenme hepimizin tek ilacı artık. Günümüz, cinsiyete dayalı her türden kalıba ve bunlara dayanan ayrımcılığa hayır deme günü! Öyleyse sonuna dek hayır!
16
Victoria’s Secret, Heatherette, M.A.C., Swatch, Smart Car, Perrier, Pop Water and Sergio K gibi birçok önemli markanın reklam yüzü olmuş ve birçok isimle çalışmalar yapmıştır Fotoğrafçı David LaChapelle bu isimlerden biridir. LaChapelle Amanda’yı gördüğü ilk andan itibaren ona hayranlık duymuştur. Bir ropörtajında Amanda’nın ilkokulda defterlerine çizdiği kadınlara benzediğini ve onunla çalışmayı çok arzuladığını dile getirKüçük yaşlardan başlayarak geçirdiği birçok este- miştir. Ki, daha sonrasında LaChapelle Amantik operasyon ile de sıkça gündemde yer almış ve da’nın fotoğraflarını çekme fırsatı bulmuştur. kendisini bir noktada bu şekilde var etmiştir. Öyle ki, bu özelliği ile markaların, partilerin aranan Amanda’nın “kız olmaya” hiç ilgisinin olmadığını yüzü olmuştur. Amanda için sıkça yapılan ben- söyleyen David Lachapelle bir ropörtajında zetmelerden biri de barbie bebek/doll olduğu Amanda Lepore ile aralarında geçen ilginç ve ikoyönündedir. Kocaman kırmızı dudakları, beyaz nik bir diyalogtan bahsediyor. “Silikonun tehlikeli teni, kara gözleri, sapsarı saçları eşsiz güzelliği ve olduğunu ona söylediğimde "Tabutta güzel göduruşu ile adım attığı her mekanda dikkatleri ründüğüm sürece umurumda değil" dedi. Amanda arzuladığı güzelliği kendisi için yaratıyor ve bu üzerinde topladığı söylenmektedir. uğurda her türlü fedakarlığın sorumluluğunu da Amanda Lepore’un vücudunu ve geçirdiği ope- üstleniyor.” rasyonları bir pazarlama tekniği olarak kullandığı da sıkça vurgulanan özelliklerinden birisi. İnter- Müzik video çalışmaları, albümleri bulunan net sitesine girdiğinizde “Yeryüzündeki en pahalı Amanda Lepore ayrıca Transseksüel ve Eşcinsel vücut” yazısıyla karşılaşıyorsunuz. Telefonunu Hakları Derneği ile ortak çalışmalar yapıp para aradığınızda ise telesekreteri "Merhaba Amanda toplayarak cinsiyet/beden temelli ameliyat olmak Lepore’a ulaştınız, dünyanın en fonksiyonel vaji- isteyenlere ameliyatlar için gerekli parayı toplamanasına sahip transseksüeline. Lütfen bip sesinden ya dair projeler yürüten bir isim. sonra mesaj bırakın" cümlesiyle karşılıyor sizi. Dünya’nın en ünlü transseksüeli olan Amanda Lepore The Club Kid ile aşina olmaya başladığımız bir isim. 80’ler sonu The Club Kid’inden günümüze uzanan müzik, moda, ve cinsiyet alanında sınırları ortadan kaldıran ve trendleri belirleyen ikonik bir star. Parti parti dolaşan ve “It Girl” olarak anılmaya başlanan New York gecelerinin vazgeçilmez bir ismi.
17
18
19
RUH SAĞLIĞINA BAKIŞINIZI DEĞİŞTİRİN
Resim: http://www.gramunion.com/
Behçet Münir
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre ruh sağlığı, kişilerin kendilerini veya yeteneklerini gerçekledikleri, hayatın normal stresleriyle başa çıkabildikleri, verimli ve sonuçları yararlı olacak şekilde çalıştıkları ve toplumlarıyla katkılı bir birliktelik içinde olabildikleri durumdur. (1) LGBTİ+ ruh sağlığı daha sesli konuşmamız gereken bir konu. LGBTİ+’lar, majör depresyon ya da yaygın anksiyete bozukluğu gibi ruh sağlığına yönelik problemlere toplumun diğer kesimlerinden neredeyse üç kat daha fazla maruz kalıyor. (2) Ancak ruhsal hastalıklar ve intihar riskinin bu kadar yüksek olması cinsel yönelimler ya da cinsiyet kimliklerinin kendisinden kaynaklanmaktan ziyade LGBTİ+ ruh sağlığının anahtar belirleyicileri olan ayrımcılık, ön yargı ve dışlanmadan köken alıyor. Genellikle “minority stress” olarak da
10 şehirde 2 bini aşkın kişinin katıldığı 2014 tarihli Türkiye’de LGBT Bireylerin Sosyal ve Ekonomik Sorunları Araştırması’nın sonuçları, LGBTİ+’ların sağlık alanında çeşitli ayrımcı uygulamalara maruz kaldığını ve hekime başvurmaktan çekindiğini ortaya koyuyor.(6) * Ankete katılanların yüzde 7,6’sı ayrımcılığa uğrayacağı korkusu ile tedavi olmuyor ya da tedavisini geciktiriyor. * Yüzde 7,2’si sağlık personeli tarafından eşcinsel ve/veya trans kimliğinin tedavi edilmeye çalışıldığını belirtiyor. * Yüzde 50,3’ü cinsel sağlık hizmetlerine nereden ve nasıl ulaşabileceğini bilmiyor.
* Yüzde 43,2’si hayatında en az bir kez intiharı düşünmüş.
20
bilinen bu dezavantajlar depresyon, travma sonrası stres bozukluğu, anksiyete, madde bağımlılığı ya da intihar düşüncelerine yol açabiliyor.(3) LGBTİ+’lar varoluşlarına yönelik ayrımcılıkla baş etmeye çalışmalarının yanında ruh sağlığına yönelik yardıma ulaşmak istediklerinde toplumun ruh sağlığına yönelik damgalayıcı ve ayrımcı tavrıyla da yüz yüze geliyorlar.
• LGBTİ+’ların toplumun diğer kesimlerine kıyasla ruh sağlığına yönelik sıkıntılarla karşılaşma ihtimali 3 kat daha fazla. [4] • LGBTİ+ gençlerin diğer gençlere oranla intihar girişiminde bulunma, intihar düşüncelerine sahip olma ve kendine zarar verme olasılığı 4 kat daha yüksek. • Transların % 38-65'inde intihar düşüncesi mevcut. [4] • LGBTİ+’ların yaklaşık % 20-30'u, genel nüfusun yaklaşık % 9'una kıyasla madde bağımlılığına sahip. LGBTİ+’ların % 25'i genel popülasyonun % 5-10'u ile karşılaştırıldığında alkol bağımlılığına sahip. [4] • Depresyon, anksiyete ve madde bağımlılığına eğilim 2,5 kat daha yüksek. [5]
Bazı kişiler cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerini ayrımcılığa uğramamak için ruh sağlığı çalışanlarıyla paylaşmadıklarını belirtirken bazı LGBTİ+’lar ise ruhsal hastalıklarını LGBTİ+ arkadaşlarından sakladıklarını belirtiyor. Ruh sağlığı hizmetlerine ulaşılmak istendiğinde karşılaşılan bu çifte stigma LGBTİ+’ların ruhsal iyilik hallerini zarara sokuyor.
PEKİ NELER YAPMALIYIZ? Ruh sağlığına yönelik damgalamaların ortadan kalkması için çabalamalıyız. Ruh sağlığı çalışanlarının LGBTİ+ sağlığı konusunda bilinçlenmesini sağlamalıyız. Ruh sağlığı çalışanı isek, LGBTİ+ ruh sağlığına yönelik spesifik konulara ait güncel literatürü takip etmeliyiz. Ruh sağlığı çalışma alanlarında LGBTİ+’lar için güvenli alanlar oluşturmalıyız. LGBTİ+’lar arasında ruh sağlığının daha fazla konuşulmasını sağlamalıyız. Ruh sağlığınıza yönelik problemler yaşadığınızı düşünüyorsanız yalnız olmadığınızı bilin, yardım aramaktan çekinmeyin.
21
KAYNAKÇA Herma H, Shekhar Saxena S, Moodie R Promoting Mental Health Concepts ,Emerging Evi dence, Practice A Report of the World Health Organization, Department of Mental Health and Substance Abuse in collaboration with the Victorian Health Promotion Foundation and The University of Melbourne WHO 2005
Kates, J., Ranji, U., Beamesderfer, A., Salganicoff, A., & Dawson, L. (2016). Health and access to care and coverage for lesbian, gay, bisexual, and transgender individuals in the U.S. Retrieved from http://kff.org/report-section/ health-and-access-to-care-and-coverage-forlesbian-gay-bisexual-and-transgender-healthchallenges/
https://www.nami.org/Find-Support/ LGBTQ
http://bianet.org/bianet/saglik/183675-lgbtisagligi-sitesi-yayinda
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/ http://bianet.org/bianet/lgbti/165595-turkiyede-lgbti-haklari-arastirmasi-yayinlandi PMC4887282/figure/F1/ National Alliance on Mental Illness. (2016). LGBTQ. Retrieved from https:// www.nami.org/Find-Support/LGBTQ
http:// psikiyatri.org.truploadFiles/842017213359depresyonbilgilendirme.pdf
22
Transgender+ Modeller Transgenderların yoğunluklu olarak icra ettiği meslek kategorileri düşünüldüğünde genellikle görsel/performatif işler yaptıkları/bu alanlardan seçimler yapmak durumunda bırakıldıkları görülmektedir. Türkiye özelinde düşündüğümüzde de birçok transın eğitim hayatının zorluklar içerisinde geçtiği, eğitim hayatlarını yarıda bırakmak zorunda kaldıkları bilinmektedir. Bu yapı son zamanlarda transların kendilerini daha güçlü hissetmeleri, kişisel ve kitlesel mücadelenin artması gibi sebeplere bağlı olarak biraz daha kırılmış olsa da, yine de istenilen düzeyde değildir. Birçok trans bu nedenlerle seks işçiliği ve/veya sahne/drag queenlik gibi çok sınırlı meslek alanları arasında seçim yapmak durumunda kalmaktadır. Her ne kadar sistematik ayrımcılıklar, çevresel ve bireysel farklılıklardan kaynaklanan faktörler işleri zorlaştırsa da bu sayfalarda ilk sayıda da olduğu gibi diğer meslek alanlarından ilham kaynağı olabilecek transgenderları sizlerle paylaşmanın faydalı olabileceği düşüncesindeyiz. Keyifli, bol ilhamlı incelemeler!
Casil McArthur
Uzun yıllar boyunca gender dysphoria yaşayan McArthur küçük yaşlarda modelliğe başladı. 19 yaşında transgender bir model olarak moda dünyasının en dikkat çeken isimlerinden biri oldu. Şuana dek Calvin Klein, SaintLaurent, Marc Jacobs, W Magazine gibi ünlü markalara modellik yaptı.
Andreja Pejić 26 yaşında, transgender model. Küçük yaşlardayken Avusturalya’ya sığınmacı olarak yerleşti. Androjen vücut özelliklerinin keşfedilmesinde büyük rol oynadığından ve havuzda iken keşfedildiğinden ropörtajlarında sıkça bahsediyor. Dünyanın ilk androjen süpermodeli olarak da biliniyor. Bugüne dek Jean-Paul Gaultier, Marc Jacobs, H&M gibi tasarımcı ve markaların defilelerinde yürüdü. Ayrıca, Mert Alas & Marcus Piggott, Craig McDean ve Steven Klein gibi fotoğrafçılarla çalışmalar yaptı.
*Gender Dysphoria: Cinsiyet Hoşnutsuzluğu
Isis King 32 yaşında transgender model, oyuncu ve moda tasarımcı. Isis çokça bilinen uzun soluklu moda yarışmalarından biri olan America’s Next Top Model’da yarışan ilk trans kadın modeldir. Uzun süre televizyonda görünür olan açık kimlikli transgender olması ise onu önemli kılan faktörlerden biri. Trans modellerin Kate Moss’u olarak da anılan Isis, Michael Costello ile de çalışmıştır.
23
Resim: https://www.flickr.com/photos/jlcernadas/4979778062
Kök Söktürmez! Beyza Bilal
Y
aşamımın belli aşamalarında birçoğumuz gibi farklı yerlerde “kök” kelimesiyle karşılaştım. “Kök” kelimesinin kullanımı, diğer tüm kullanımların yanında, aşağıda bahsedeceğim bağlamda dikkatimi çekmiş olsa gerek ki aklıma takıldı.. Bir süredir göç alanında çalışıyorum ve göç alanında çalışırken deneyimlediğim kadarıyla sıklıkla duyduğum cümlelerden biri “köklerimden koparıldım”. “Göç” ve Kök” kelimelerinin birbirleriyle bir bağı var herhalde diye beni sık sık düşündürüyor. Bu nedenle bu metinde “kök” kelimesine göç mefhumuyla birlikte bakmayı denemek istedim. Öncelikle biraz
kendi tarihime dönüyorum. Hatırlıyorum; Sulukule’ye gidip geldiğim, mahallenin dağıtılmaya yeni başladığı dönemde, o süreçte hala mahallede yaşayan birçok kişiden “bizleri köklerimizden ayırıyorlar” cümlesini sık sık duymuştum. Bugünlerde, göç alanında çalışırken yine sık sık kök kelimesiyle karşılaşıyorum. Zorla (sürgünler, yerinden edilmeler), zorunlu (bir yeri terk ederken, ayrılırken, bir yerden kaçarken, başka bir yere sığınırken, ) ya da isteyerek (yeni bir yerde yaşamayı seçerken, bir yere veda ederken/etmek durumundayken)… Göçün sebebi her ne olursa olsun, çoğu kişi acı ve yaslarının bir kısmını da kök-
24
Resim: https://highvoltagehealth.com
ten ayrılma ve/veya koparılma ile tanımlıyor. Tanımın alt metni sanki bir yanıyla benim orada (oraya bıraktığım), hala beni güvende hissettiren/güvendiğim bir yerim var derken, bir yandan da benden kök kadar temel bir şeyi aldılar diyor. Ve göç deneyiminin bir yanında varsayılan bir kökün yası tutuluyor. Bu ve benzeri cümleler, kök kelimesini yeniden hatırlamaya ve keşfetmeye çalışırken kişilerden bana gelen, hatırımda kalan aktarımlar…
Ve Türkçe dilbilgisinde “kök” bir kelimenin eklerini çıkardığınızda kalan anlamlı bölümüne deniyor. Bazı kişiler için yası anlamlı kılan şeylerden biri de bu olsa gerek. Kişilerden bana aktarılanların yanında kök kelimesi üzerine bende nasıl bir ifadesi var diye düşünürken, kelime bir yandan bana çok muhafazakâr çağrışımlar yaparken aynı kelimenin bir yandan da bende oldukça akışkan, oldukça değişken hisler yarattığını fark ettim. Elbette burada da diğer kişilerin katkısı var. Biraz bana muhafazakâr gelen yanına baktım önce;
Aidiyet-Kök,
Bağımlılık-Kök, Köken-Kök, Toplumsal normlar-Kök Aile-Kök Heteroseksizm-Kök … gibi kavramlarla yan yana anılan sadakat içerikli kök çeşitlemelerinin, bazı “kök” inançlarımızı da oluşturan kısmını muhafazakar bulduğumu gördüm. Kök inanç, psikoloji biliminde zihinsel yapılarımızın temel şemaları olarak verilen ta nım. Kök kavramı ile ilgili toplumsal otoritelerin yukarıda bahsettiğim kavramlarla kök inançları besleme arzusu yüksek de olabilir tabi. Sonra bu kelimeye yeniden bakmak istedim. Bu ağır kavramlardan, tanımlanmış bu sabitlikten biraz özgürleşebilirmiş gibi geldi. Yazı yazma çabamın bir nedeni de bu sanırım. Göç yolundan bakınca, orada bir yerlerde bıraktığımız, terk etmek zorunda bırakıldığımız, koparıldığımız, ayrıldığımız, kayıp ya da bağ iken yanımıza da aldığımız, bizimle de olan, bizim de var ettiğimiz “kök”, belki de “ben”in ya da “kendiliğin” başka bir karşılığı. Bir yanıyla neresinden tutup anlam atfedersek sanki o kalıba bürünecek şekilde akışkan, farklı çerçevelerde anlamını yenileyecek şekilde değişken olduğunu da gördüm. Göç yolunda biraz bu akışan ve değişken kısmına odaklanıyorum, ama bu yası tutulan kökü terk etmek demek değil. Kökün geride bırakılan kısmından ben de kalan kısmına geçiş yapmak istiyorum- aidiyetten akışkanlığa… Kimya biliminde iki veya ikiden fazla iyonun bir araya gelmesiyle oluşan atom grubuna kök deniyor ve bu kökler çok atomlu
25
olmalarına rağmen tek elementten oluşuyormuş gibi davranıp, birçok tepkimeden de niteliğini değiştirmeden geçiyorlar. Belki de “kendiliğe” denk düşen kısmı tam da burasıdır. Göç alanında çalışırken kişilerin bazen diplerine, köklerine gidiyorum; göç ve kök hikâyelerine tanık oluyorum. Var olana durumların ve tüm bu olanların kökenlerine birlikte bakıyoruz, hatta bazen bakakalıyoruz. Bu kök ve kökenleri birlikte araştırırken aslında birçok kişinin köklerinden nasıl güçlendiklerine aslında zaten hâlihazırda köklerinde ne kadar güçlü olduklarına şahit oluyorum. Orada bir kökün yaşam dürtüsü, bazen yeni yeni kökler var etme çabası, bulunduğu zamana ve mekâna kökler salma dirayeti, geride bir yerde kalan kayıp köklere karşın öfke ve de metaneti… Biyoloji bilimi bazı hücrelerin bedendeki özelleşmiş hücre türlerine dönüşebilenlerine kök hücre adını veriyor. Göç yollarından da bedenler geçiyor. Coğrafyalardaki savaş ile şiddet beden coğrafyasına
bedenleri istiyor ve bedenlere de bedeller ödetiyor. Bıraktıkları köklerden sonra, yanlarına aldıkları köklerle göç yolunda bedenler şiddetle karşı karşıya, şiddetin içinde… bedenler saklıyor, bedenler özgürleşiyor, bedenler dönüşüyor. Atanan-dayatılan sınırlara, atanan-dayatılan cinsiyet kimliklerine, atanan yaşama ve dayatılan savaşa karşın bedenler, bazen günlerce yürüyerek yollarda, kökleri ileride geride beride ve yanlarında, kendilerinde göç ediyor. Yollarda yaralananlar hayatta kalma şansları olursa iyileşiyorlar, biliyorum. Bu durum akışkan ve değişken kök hissimi besliyor. Keşif yaparken ve düşünürken karşıma çıkan en eğlenceli tanımlardan bir tanesine Türk Dil Kurumu Sözlüğünde rastladım. Kök: Üstüne sap çıkaran. Belki de bundandır bu bedenlerin bu denli güçlü, köklerinin aslında bir bakıma da kendileri olması; var olan, var etme yetisi olan, bizimle ve yanımızda. Türkçede kök söktürmek deyimi zorluk çıkarmak, uğraştırmak anlamında kullanılıyorsa herhalde birey içerisindeki o çok güçlü ve akışkan kökü herhangi bir “şeyin” gelip alması oldukça zor olsa gerek. 2018 yılında hücre hala yaşayan en küçük canlılık özelliklerini taşıyan yapı olarak kayıtlı. Kök hücremizi unutmadan… 2018 yılında zorla/zorunlu göç olmaması dileğiyle… Köküm ya da köksüzlüğüm aslında ben ne dersem o, ve benimle! Görüşmek üzere *Kök kelime keşfinde bilinç akışı yazılmış bu yazıda kaç tane kök kelimesini kullandığımı sayamadım; kelimeleri bilimlerden çekip bu yazının işine geldiği gibi kullandım, sürç-ü lisan ettiysem affedin.
da kodlanıyor, bedenin hafızasına da. Savaş
26
Diren Coşkun Trans vegan anarşist tutsak Diren Coşkun 2017 yılının Ağustos ayında tutuklanarak Tekirdağ 2 No’lu Cezaevi’ne götürülmüştü. Cezaevinde kaldığı süre boyunca hapishanedeki hak ihlallerine, ameliyat ve tedavi hakkının engellenmesine karşı 25 Ocak’ta ölüm orucuna başlamıştı. Türkiye gündeminin yoğunluğu (Afrin) ve ölüm orucuna başlayan kişinin transgender olması gibi faktörler düşünüldüğünde Diren’in sesini duyurabilmesi için ciddi bir örgütlenme gerekliydi. Bu zor sürecin son bulması ve Diren’in sesinin duyulması için İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği yönetim kurulu üyesi Kıvılcım Arat Diren’le görüşmeleri sonucunda 6 Şubat tarihinde ölüm orucuna başladığını duyurdu. Diren’le cezaevinde görüşmeler yapan ve Diren’in taleplerini kamuoyuna duyuran Kıvılcım Arat 8 Mart kapsamında ODTÜ Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Topluluğu’nun “Başka Feminizmler ve Hapishanelerde Cinsiyet Ayrımcılığı” konulu söyleşine konuşmacı olarak katılmıştı. Diren ile görüşmelerinde Diren’e Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu, ölüm orucu eyleminin bu gündemlerin gölgesinde kalmasından korktuğunu ve kendi sağlığına zarar verebileceğine dair kaygılarını paylaştığını fakat Diren’in “Sen benim burada ne yaşadığımı biliyor musun!” şeklinde yaşadıklarının zorluğunu açıkladığını söylemişti. Kıvılcım Arat’ın ölüm orucuna başlaması da Diren’in bu kararlı tavrı sonucunda oluşmuştu. Diren, Kıvılcım Arat aracılığı ile kamuoyuna başladığı ölüm orucu hakkında bu bilgilendirmeyi yapmıştı: “Burada insan onuruna aykırı birçok uygulamaya maruz kalıyorum. Üzerimizdeki ağır tecridin kaldırılması, gasp edilen ameliyat ve tedavi hakkımın iadesi için bedenimi ölüme yatırıyorum. 25 Ocak’tan beri ölüm orucu eylemine başladığımı demokratik kamuoyunun bilgisine sunuyorum.” Kıvılcım Arat’ın ise bu konuya dair açıklamaları şu şekilde: “Bu talepler çok büyük ve iktidara zarar verecek talepler değil. Onların geri adım atmasına neden olacak talepler değil. Vegan kendisi ve bu beslenme ihtiyacı bile karşılanmıyor. Aylarca domates ve haşlanmış patates ile besleniyor. Diren çok temel ve insani bir talepte bulunuyor. İnsanların sadece empati kurmasını istiyorum. Siz hiçbir hastaneye gidebilmek adına 15 gün aç kaldınız mı? Herkes bunu düşünsün.” Kıvılcım Arat başta olmak üzere bu sürecin takipçisi olanlar ve Diren’in kararlığı sonucunda ölüm orucunun 27. gününde cezaevi yönetimi ile vegan beslenme ve ayrımcılık konusundaki taleplere ve bu sürecin ortaklaşa yürütülmesine dair uzlaşma sağlandığı haberini almıştık. Bu gelişmeler sonucunda Diren Coşkun ölüm orucunu bir süreliğine durduğunu açıkladı.
27
çocukluğumdan tanrılara Murat Korkmaz bize efendisinin buyruklarını yerine getirmekle yükümlü olan bir köleyi işaret eder. Ve gereklilikleri yerine getiren bir köle, başkaldıran bir köledense daha tercih edilesi ve kutsanasıdır. Arada sırada ödüllendirilen, belirli bir noktaya kadar isyan etme hakkı bulunan bu kölenin bileklerine geçirilen zincir kimi zaman örtülüdür. Ceza ise sınırların aşılması durumunda kaçınılmazdır.
Kılık değiştiren, devasa güzellikleriyle büyüleyen, akışkan cinsiyetli, toprağı besleyen, yeşerten, yağdıran ilahlar! Mitolojideki cinsiyet çeşitliliği üzerine araştırma yapmaya başlarken pek ümitli değildim açıkçası. Bu karamsarlığımın nedenleri arasında mitolojinin şimdiye kadar çok fazla ilgilendiğim bir alan olmayışı önemli bir etken. Tabi ikinci olarak ise yaşadığımız dünyanın her alanına nüfuz etmiş cisnormativitenin kendisini bu alanda da göstereceğini düşünüyor oluşumdu. Fakat öyle görünüyor ki, cinsiyetsizlik & akışkan cinsiyetlilik tanrılara atfedildiğinde kutsal bir anlam ifade etmeye başlıyor. Bir güç göstergesi ve her şeye “yetebilirlik” olarak kodlanıyor. İnsan ve tanrının cinsiyetsizliği konusundaki bu iki ayrı uç beni biraz düşündürüyor. Neden bir tanrının cinsiyetsizliği kutsanırken insan bu nedenden ötürü lanetlenir? Bir kaosun ve buna bağlı olarak gücün/güç kazanımının sembolü olabilir mi akışkan cinsiyetli veya cinsiyetsizler? Bu noktada sınırı aşma eyleminin, had bilmenin ve köleliğe gereksinimin kritik olduğunu sanıyorum.
——————İtaate ihanetten gelen. Bir kadın veya bir erkek olarak yapılması ve sınırları bağlamında yapılmaması gerekene itaat eden kişi
Peki bir tanrı böyle midir? Sınırlarını biri belirler mi? Yoksa sınırı aşan veya aşmayan her bir hareketi için onu meşru kılacak kılıfı hazır mıdır? Tanrı! sonsuz kudret, güç, var eden. Yaklaşık 8 sene önce..
Antep’te yaşıyordum ikinci sınıfa yeni başlayacak bir lise öğrencisiydim. Arkadaşlarımdan birine, Gizem, gey olarak açılıverdim. (O zamanlar geydim ahaha). Kısa aralıklarla diğerine, sonra öbürüne şeklinde bayağı bir açılıp saçıldım, açılmamın verdiği rahatlama ve güvenle. 15 yaşında falandım sanırım. Açılmak için doğru kişileri seçmiştim anlaşılan. İç Ses: Buradan bizim için önemli bir mitosa gideceğiz.
Tabi kişisel açılmalar, sohbetler bana yetmemeye başladı. Örgütlenmek, kendim gibi olanlarla bir arada olup yaşadığım ortamı, dünyayı dönüştürmek fikri ağır basmaya başlamıştı. Hem motivasyonum çok yüksekti hem de umutluydum. Fakat aynı zamanda yalnızdım da. Derken bir gün Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin bir metnini okudum LGBT+ alanında çalışmalar yaptıklarına dair bir metindi bu ve hemen Antep’te ofisleri var mı diye internet üzerinden araştırmaya başladım. Facebook gruplarını buldum. Ardından iletişime geçtik, LGBT alanında Antep ve Türkiye LGBT+ mücadelesi için çok önemli etkinlikler
28
Resim: http://arkeofili.com/tag/gaziantep/
düzenledik orada.
vakti çoktan gelmiştir!
Daha sonra herhangi bir siyasi partinin çatısı altında olmak istemeyen LGBT+lar olarak Antep’te ayrı bir LGBT Topluluğu kurma kararı aldık.
Zeugma Antik Kenti’ndeki kazı çalışmaları ve toplumsal cinsiyet atamasının bir kurbanı olması sonucunda hayatımıza giren Çingene Kızı’nın bizim için önemli bir mitolojik karakter olduğunu düşünüyorum. Çingene Kızı’na ek olarak mitolojide akışkan cinsiyetli, iki cinsiyetli, crossdresser, trans veya cinsiyetsiz tanrılara dair bazı söylenceler de okudum. Yazımın devamında o tanrılar hakkındaki mitoslardan bahsedeceğim.
ZeugMadi Zeugma Antik Kenti’nin sembolü olarak
“Çingene Kızı” Zeugma Antik Kenti’nde kurtarma kazıları esnasında ortaya çıkarılan bir eser. Çingene Kızı olarak anılan bu mozaik eserin yer tanrısı Gaia’yı ve Makedonya imparatoru büyük İskender’i simgelediğine dair rivayetler de bulunuyor. Aynı zamanda her ne kadar Çingene Kızı olarak anılsa da aslında cinsiyetine dair herhangi bir bilginin bulunmadığı arşivlerde yer alan önemli bilgilerden bir tanesi. Antep’te 2013 yılında kurulan ZeugMadi LGBT Topluluğu adını bu cinsiyetini bilmediğimiz, uzun saçlı olduğu için “kız” lığın atandığı ve harabelerin arasından çıkarılan bu eserden, kentten, topraktan alıyor. Belki de rivayetleri queerleştirmenin bu alanda yer edinmiş bilgileri cis-temden arındırmanın
Özellikle İskandinav, Yunan, Hint, Mısır mitolojilerinde birçok trans, crossdresser, akışkan cinsiyetli tanrıların varlığına dair rivayetler bulunuyor. Fakat birçoğunu incelediğimizde “savaş” nedeniyle ya da “güç” kazanabilmek adına tanrıların bu geçişleri deneyimlediği/ yaşadığı görülüyor. Bu ise açıkçası aradığım şeyi vermiyor bana. Biraz daha duygusal yaklaşıyor olabilirim bu konuya. Fakat bu nedenlerden ötürü tanrılara transgender ya da akışkan cinsiyetli deme noktasında tereddütler yaşıyorum. Bu geçişler bir görev, bir zorunluluktan kaynaklandıkları hissi uyandırıyor bende. Bu nedenle aslında bir -cinsiyet– geçişi evet perfor-
29
matif anlamda söz konusu olabilir fakat kişisel duygulanım, deneyim ve hisler anlamında sanmıyorum. Bahsi geçen tanrıları örneklendirecek olursam; İskandinav mitolojisinde Thor ve Loki; Yunan mitolojisinde Teiresias; Mısır mitolojisinden Shai/Renenutet; Hint mitolojisinde Shikhandi gibi tanrılar bulunmakta.
olarak menilerini yeryüzüne akıtır. Gebe kalan dağ Agdistis adında bir bebek dünyaya getirir.
Agdistis hem erkek organına hem de kadın organına ve arzularına sahip, vahşi ve azgın bir yaratık olarak tasvir edilmektedir. Agdistis’in sahip olduğu özellikler ve hükmedilmesi zor bir varlık olması tanrıları korkutmakta, sinirlendirmektedir. Bu koBen ilgimi en çok çeken ve okurken beni ferahla- nuda Dionysos’u görevlendirirler. Dionysos Agtan iki tanrıdan özellikle bahsetmek istiyorum. distis’in suyuna şarap katarak onun sızmasını sağlar ve erkeklik organını bir çam ağacına bağlar. AgPan distis uyandığında korku ve telaşla yerinden sıçrar. Yunan mitolojisinin önemli Böylece kendi kendini hadım etmiştir. Akan kankarakterlerinden biri Pan. lardan bir badem ağacı oluşur. Sangarios’un kızı Kırların, çobanların ve müziNana bu ağaçtan bir badem kopararak göğsüne ğin tanrısı olarak biliniyor. yerleştirir. Hamile kalan Nana, Attis isminde çok Aynı zamanda arzuyu ve şehgüzel bir çocuk doğurur. veti de simgeliyor. Kybele ve Agdistis’in Attis ile ilişkisi de burada Bunun yanı sıra, yarı insan başlamaktadır. İki tanrının da Attis’e aşık olduğu yarı keçi görünümünde bir söylenmektedir. Agdistis başkasıyla evlendirilmek tanrı olarak bedensel anlamda da çok fazla sunul- üzere olan Attis’i düğün gecesi azdırır ve onun ermayan bir hikayeyi paylaşıyor bizimle. Öyle ki, bu keklik organını keserek Attis’i öldürür. Onu öldürnedenle diğer tanrılar tarafından küçük görüldüğü, dükten sonra Attis’in bedeninin bozulmaması adıaşağılandığı da rivayetler arasında. Bir “öteki” olu- na tanrılara yalvarır. Zeus onun bu isteğini kabul şu ve bedensel normları kırışı beni çeken önemli eder. özelliklerinden. Arzunun tanrısı olan ve fiziksel özellikleri açısından norm dışı olan Pan cinsel Söylencelere göre bu yaşananlardan sonra Kybele dürtüleri ve yönelimi açısından da akışkan bir ya- ve Agdistis birbirlerine karışırlar. pıya sahip. Heykellerde çoğunlukla hem erkekleri Bu konuda araştırma yaparken rastladığım hem de kadınları erekte olmuş penisi ile etkilemeye www.gnoxis.com’da Gwaine rumuzlu hesabın payçalışıyor oluşu tasvir edilmektedir. laştığı bir şiir bulunmaktadır. Agdistis’den bahsetmişken Attis’in doğumu üzerine olan bu şiir de Agdistis hoşunuza gidecektir diye düşünüyorum. Agdistis Yunan mitolojisinin “Kibele’nin sevgilisi, tarlaların kralı, hem kadın hem erkek beden özelKibele, Sangarius ve Nana seni besleyecek, liklerine ve arzularına sahip Ve bir kez daha yeryüzüne getirecek. olan hermafrodit tanrısıdır. Ama bu sefer çam olarak geleceksin, Kybele ve Attis kültü ile yaHiç ölmeyen, kışın solmayan çam olarak. kından ilişkilidir. Söylenceye Ölümsüzlüğünü saçacaksın çevrene, göre Kybele Frigya’da buluBereket getireceksin evime. nan Agdos Dağı’nın yamacınBir ağaç olarak yüksel, da uyuyorken Zeus onunla Ve hayatı getir yükselirken. birlikte olmak ister fakat Kybele istemez. Attis, Attis, Attis Amacına ulaşamayan Zeus rüyasında erekte Agdistis, Kibele, Kibele.”
30
Fotoğraf: Hakan Akbulut Model: Çağlar Almendi
31
MÜZİK, MODA, SİNEMA LAUREN BOUSFIELD Lauren Bousfield, Los Angeles kökenli transgender müzisyen ve besteci. Bir dönem Nero’s Day at Disneyland ismiyle müzik çalışmalarını paylaşan Lauren Bousfield video oyunları ve filmler için müzikler yapan bir isim. İlk solo albümü Avalon Vales ismini taşıyor. Deneysel breakcore olarak adlandırılabilecek bir müzik türüne sahip. Yaptığı müzikal çalışmalar içinde birçok türden melodiler barındırıyor. 2017 yılında “Firesongs” isminde 19 dakikalık sekiz track içeren bir albüm yayınladı. Fire Songs’un dikkat çeken özelliklerinden biri içerisinde hiçbir vokal barındırmıyor oluşuyla birlikte beat, piyano tonları, keman ve synth sesler içeriyor oluşu. Verdiği bir röportajında Firesongs a dair bir travma sonrasında ortaya çıktığını ve albümde yangından nasıl kurtulduğundan bahsettiğini söylüyor.
ANOHNI Antony Hegarty olarak da bilinen Anohni, şarkıcı ve söz yazarı. Antony and the Johnsons’daki solistliği ile de uluslararası düzeyde iyi bir kariyer elde etmişti. Kesintisiz zayıf imgeci sözcüklerle dinleyicisi üzerinde güçlü bir etki bırakan sanatçı, birkaç yıl önce müziğinin soundunu ve müziğinde verdiği mesajları değiştirme kararı aldı ve Anohni olarak dinleyicisine yeni bir hikaye sunmaya başladı. Feminizmin öznelerinden olan Anohni’nin röportajlarını incelediğimizde çocukluk döneminden itibaren kendisini transgender olarak tanımlamasına rağmen korku, çekingenlik, utanç gibi nedenlerden ötürü insanlara kendisine “she” olarak hitap etmeleri gerektiği konusunda açık olamadığı bilgisini ediniyoruz.
Not: Eski ismin kullanılıp kullanılmaması konusundaki kararından emin olamadığımız için, bu konuda tereddüt yaşamıştık. Eğer kullanmıyor ve kullanılmasını istemiyordu ise, bu noktada kendimizi suçlu hissedeceğimizin bilinmesi gerekir.
32
KIM PETRAS Almanya doğumlu, Los Angeles kökenli şarkıcı ve söz yazarı olan Kim; dinleyici karşısına çıktığı ilk çalışması olan Last Forever’ı 2009 yılında yayımladı. Her ne kadar çoğunlukla electro -house, bubblegum pop & dance-pop türünde çalışmalar yapsa da en son yayınlanan singleı Heart to Break kendi sınırılarını da zorlayan hüzünlü ve derin bir şarkı. Kendi şarkılarının yanı sıra youtube kanalında Alicia Keys, Cyndi Lauper, Kanye West gibi isimlerin şarkılarını coverladığı çalışmalarına da yer veriyor. 2 yaşından itibaren kendisini kadın olarak tanımlayan ve ailesinden bu konuda destek alan Kim; 16 yaşında cinsiyet geçiş ameliyatını tamamlamıştı.
DILARATOPIA SS 18 İlkbahar koleksiyonunu geçtiğimiz günlerde sunan Dilara, tasarımlarının duyurusunu bir hafta öncesinden gotik feminist bir manifesto ile yapmıştı. Birçok moda bloggerı, stylist ve ünlü isimler tarafından moda dünyasının geleceğini oluşturduğu yönünde övgüler alıyor. Dilaratopia ismini verdiği benim aşık olduğum bu koleksiyonu ile de tüm o övgüleri hak ettiğini görebildiğimizi sanıyorum. Tasarımlarının yaratıcılığı, günümüze dokunuşu ve gotik dönem esintileriyle ikinci kez izleyicileri büyülemeyi başardığını söyleyebiliriz.
33
OSCAR 2018: “Daniela Vega ve Yance Ford” A FANTASTIC WOMAN 2018’in tarihe not düşüleceği kesin olan en önemli sinema olaylarından biri A Fantastic Woman filminin “Foreign Language Film” kategorisinde 2018 Oscar adayı gösterilmesi ve bu kategorinin kazananı olmasıydı. Filmde başrolü Marina karakteri ile Şilili transgender aktrist Daniela Vega canlandırıyor. Uzun yıllar boyunca transgender karakterlerin cisgender oyuncularca canlandırılması ve bu rollerle birlikte cisgender oyuncuların “kolaylıkla” Oscar adaylığı kazanımları düşünüldüğünde trans kadın karakterini yine transgender bir oyuncunun oynuyor olması ve bu filmin Oscar’ı kazanmış olması trans oyuncuların sinemadaki yeri anlamında çok ciddi bir öneme sahip. Trans stigmatizasyonu ve translar için mesleki anlamda daraltılmış alanları düşündüğümüzde A Fantastic Woman filmi ile Daniela Vega’nın sinema dünyasındaki bu yolu açan kişilerden biri olması trans+ komünitemiz için elde edilmiş önemli bir kazanımdır.
STRONG ISLAND A Fantastic Woman’ın Oscar adayı gösterilmesinin yanı sıra; transgender yönetmen Yance Ford da yönettiği belgesel “Strong Island” ile “Documentary” kategorisi altında Oscar 2018 adayı gösterildi. Öncesinde çektiği birçok belgesele ek olarak Strong Island Ford’un ilk uzun metrajlı filmi olma özelliği taşıyor. Filmde çok kişisel ve duygu yoğunluğunun görüldüğü bir hikaye konu alınıyor. Ford bu filmiyle erkek kardeşinin öldürülmesini güçlü ve derin duygularla anlatıyor. Ayrıca Oscar adayı gösterilen ilk transgender yönetmen olması nedeniyle de cinsiyet tarihi anlamında da çok önemli bir yere sahip. Yance Ford’un daha önceki çalışmalarından bazıları: The Ballad of Esequiel Hernández, P.O.V.
34
FOTOĞRAF ÇEKİMİ: KÖK
İkinci sayı ile birlikte Akışkan Sayfalar’ın kapak fotoğrafının dergiye özel olması düşüncesi önemsediğimiz konulardan biri idi. Şubat ayında İstanbul’da bu alanda çalışmak isteyen kişiler bir araya gelerek fikir alışverişinde bulunmaya başladılar ve Akışkan Sayfalar’ın Kök sayısı için nasıl bir konsept oluşturabilirizi konuştular. Yunus Emre Türk ve Hakan Akbulut bu çalışmaların merkezinde bulunan iki isim. Çekimlerden kapak fotoğrafı için en uygun olduğunu düşündüğümüz fotoğrafı çekip alsak da Akışkan Sayfalar için özel olan diğer çekimleri de siz okuyucularımızla buluşturmak istedik. Fotoğraf çekimlerini Yunus Emre Türk’ün yaptığı, modelde Hakan Akbulut’un bulunduğu çalışmada makyaj Katerina Jabanashvili’ne ait.
35
3. Sayı: (a)seks, (a)romans & performans Akışkan Sayfalar’ın üçüncü sayısı için akışkan bir alan olan cinsellik, romans, ve performans tema olarak belirlendi.
A(seks), (a)romans ve performatif üzerine olan deneyimleriniz, düşünceleriniz, tartışmalarınız… Bu düzlemdeki ilişkilenme/(me) ve fantezileriniz ile Akışkan Sayfalar’ın 3. sayısı için çalışmalarınızı (yazı, çizim, vs.) heyecanla bekliyoruz! Kendinizi tanıtan kısa bir açıklama metni ile çalışmalarınızı aşağıdaki adreslerden bize ulaştırabilirsiniz. Çalışmalarınızı anonim bir şekilde ya da isminiz/ dergide kullanılmasını istediğiniz isim ile gönderebilirsiniz. Not: Akışkan Sayfalar dergisi cisgender erkek ve cisgender kadınlar dışındaki herkesin çalışmalarına açıktır.
İletişim: akiskan.sayfalar@gmail.com www.facebook.com/akiskan.sayfalar #Hashtag# #fantezi
#gangbang #arzu
#fetiş
#müşteri
#kinky
#double
#aşk
#köle
#bdsm
#ensest
#ace #lateks #scally
#bağlanma #college #roleplaying #platonik
#aseksüel
#ayak
#haz
#sugardaddy
#crossdress
#transfeminizm
#dirty
#aromantik
#romantizm
#sekshikayeleri #
36
37
38