LÜFER – BOGAZIN PRENSİ Kadim bir ses, başlıyor anlatmaya 1900’lerin basındaki İstanbul’u; baliğin bol olduğu zamanları, orkinosları, fokları, ıstakozları, orkinos pesinde gelen canavar balıklarını, uskumruyu, İstanbul sokaklarındaki balık mezadını, manzaraları, Haliç denizini tamamen kapatan balıkçı kayıklarını, el
Lüfer denizlerin canavarı, pirinasıdır! Kendi boyundan küçük hatta boyuna eşit her tur canlıya saldırır. Dişlerinin sivriliği ve yüzüş hızıyla Boğazın en acımasız avcısıdır. Lüferin palamut sürülerine saldırdığı, kendi turunu yiyen bir yamyam olduğu ve hatta yunuslara bile saldırdığı anlatılmaktadır. birliğiyle naralar eşliğinde kıyaya çekilen ağları ve LÜFERİ... her bir boyuna verilen adını (Defne Yaprağı, Çinakop, Lüfer, Kofana, Sırtıkara), balığın İstanbullu için anlamını, ve anlatıyor yine insanın ettiğine bu balığa, sanayileşme, milyonlarca insan, atıklar, denize karsı bu öfke, NEDEN!
Birçok canlıyı kaybettik; canavar balıkları, fok, orkinos, ıstakoz, uskumru, kılıç baliği LUFER balığı nesli tükenme yolunda sıradaki mi...? Hikayemiz lüferin Boğaza girişiyle başlıyor, sürünün sualtında Boğaz boyunca karşılaştıkları, avlanması, küçük balıklara yaptıkları ataklar, balık sürelerinin akıntıları kullanarak panik halinde geçişi ve insanlarla karşılaşması, sandallar, balıkçılar, büyük av tekneleri, ağlar, kuşlar, sürü içinden elenenler, kıyıya gelen balıklar, oltacılar, Lüferi yakalayanlar, onların hikayeleri, her gün sabah ağarmadan Boğazın deliren