FETHİYE KEMAL-MUMCU ANADOLU LİSESİ 2014 YILI
VAKT-İ EDEBİYAT DERGİSİ
Söz edebiyattan bahsetmeye gelince her şey hoş fakat okumaya, öğrenmeye, incelemeye gelince söz, hepimiz öylece kalıyoruz ne yazık ki. Aslında bu yazımızın çok daha şatafatlı ve nasıl derler daha evet evet resmi olması gerekirdi fakat biz Türkler önsöz okumayı pek sevmeyiz hatta hiçte okumayız değil mi? Bu yüzden bizde düşündük ve içimizden geçenleri anlatalım hem dertleşelim hem de kısa bir önsöz verelim. Bu dergimizde edebiyatla ilgili bilindik şeyler olduğu gibi göz alıcı, ilginç bilgilere de yer verdik. Biz de bir öğrenci olarak sizleri anlamaya çalıştık ve kendimizi bir okuyucu olarak gördük. Gerek ünlü şairlerin şiirleri, gerek ilkler, gerek kitaplar… Hepsinden bir örnek bulabileceğiniz bir dergi hazırladık sizlere. “Bu bölüm tamda benim bölümüm.” diyebileceğiniz bölümleri bir araya getirdik. Ya da “Yok, bu bölümü sevmedim ben sair ruhluyum bir kere” dedirtecek bölümlerde hazırladık. Umut ediyoruz ki dergimizi beğenir ve okurken eğlenceli, zevk dolu vakit geçirirsiniz. Fethiye Kemal Mumcu Anadolu Lisesi Öğrencileri Betül Şüheda KAHVECİ Rüveyda Türkoğlu Alperen ATEŞ
İÇİNDEKİLER Edebiyat Nedir? Edebiyatta İlkler Baki Kimdir? Nabi Kimdir? Şeyh Galip Kimdir? En İyi Kitaplardan… Hoca Dehhani Kimdir? Mevlana Kimdir? Meşhur Kitap Özetleri Fuzuli Kimdir? Kayıkçı Kul Mustafa Kimdir?
Köroğlu Kimdir? Karacaoğlan Kimdir? Dertli Kimdir? Necip Fazıl Kısakürek Kimdir? Ahmet Hamdi Tanpınar Kimdir? Cahit Sıtkı Tarancı Kimdir? Nazım Hikmet Kimdir? Orhan Veli Kanık Kimdir? Atilla İlhan Kimdir? Behçet Necatigil Kimdir? Okunması Gereken Şiirler…
Etimoloji Edebiyat kelimesi Arapça adabiyyāt kelimesinden gelir. Kelime Adb kökünden gelen ve 1. görgü, terbiye, konuk ağırlama adabı, 2. yaşam tarzına ilişkin hikâye ve gözlemlerden oluşan anlamlarına gelen adab kelimesinin çoğul halidir. Edebiyat kelimesi Tanzimat Dönemi'nden sonra kullanılmaya başlanmıştır. Bu kelimeden önce ilim-i edeb, şiir ve inşa gibi terimler kullanılmaktaydı. Edebiyat kelimesi ilk defa Şinasi ve Namık Kemal'in yazılarında kullanılmıştır. Edebiyat kelimesi Fransızca littérature sözcüğünün Türkçesi olarak düşünülmüş ve kullanılmıştır. Fransızca kelime Latince harf anlamına gelen littera sözcüğünden türetilmiş litteratura kelimesine dayanır.
Tanımı Edebiyatın edebiyatçılar tarafından ortak bir kanıya varılmış bir tanımı bulunmamaktadır. Edebiyat tanımlanması Platon'un Devlet eserinden günümüze kadar sürmektedir. Platon, edebiyatın genel anlamı ile hayatı yansıması olarak tanımlamış ve bu betim günümüze kadar yaşarlığını korumuştur. Fransız roman yazarı Stendhal "Bir roman yol boyunca gezdirilen ayna demektir.", Georgi Plehanov ise "Edebiyat ve sanat, hayatın aynasıdır" demiştir. Bu tanımlamaları M. Parkhomenko ve A. Myasnikov "Sanat çoğu kez aynaya benzetilir. Bu benzetmenin yanlışlığı, on dokuzuncu yüzyıl klasiklerinin bile gözünden kaçmamıştır. Ayna, karşısında duran nesneleri donuk biçimde yansıtmaktan öte bir şey yapmaz, oysa sanat gerçeğin özüne doğru çok inebilmek için gerçeği seçer, çözümler ve yeniden biçimlendirir." şeklinde eleştirmişlerdir. Boris Suchkov ise iki fikrin sentezi "Sanat ve edebiyat yapıtlarının çizdiği dünya, gerçekliğin körü körüne bir kopyası değildir ama dünyanın rengini ve kokusunu kendinde muhafaza eder, şu basit nedenle ki, sanat her zaman için doğanın ve insan hayatının
en özlü yanlarını ele almıştır. Her hakiki sanat yapıtının bir bildirisi olması gerekir; bu bir sanat yapıtının var olabilmesinin temel koşulu ve hayatî öğesidir. Sanat, gerçekliğin büyük disiplinine ancak boyun eğebilir, ona yardım edemez..." tanımını oluşturmuştur. İngiliz edebiyat eleştirmeni Terry Eagleton "Sağlam ve değişmez değerleri olan ve birtakım ortak özellikleri paylaşan eserler anlamında bir edebiyat tanımı olamaz" demiştir.
TÜRK EDEBİYATI’NDA İLKLER… İlk yerli tiyatro eseri: Şinasi/Şair Evlenmesi/1859 İlk yerli roman :Şemsettin Sami/Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat Batılı tekniğe uygun ilk roman :Halit Ziya Uşaklıgil/Aşk-ı Memnu İlk çeviri roman :Yusuf Kamil Paşa/Fenelon’dan Telemak /1859 İlk köy romanı :Nabizade Nazım/Karabibik İlk psikolojik roman:Mehmet Rauf/Eylül İlk realist roman :Recaizade Mahmut Ekrem/Araba Sevdası İlk resmi Türkçe gazete :Takvim–i Vakayi İlk yarı resmi gazete :Ceride-i Havadis İlk edebî roman:Namık Kemal/İntibah İlk tarihi roman :Namık Kemal/Cezmi ,A. Mithat /Yeniçeri İlk özel gazete :Şinasi ile Agah Efendi/Tercüman-ı Ahval İlk pastoral şiir :A.Hamit Tarhan/Sahra İlk şiir çevirisini yapan, ilk makaleyi yazan:Şinasî
Noktalama işaretlerini ilk kez kullanan, ilk Türk gazeteci :Şinasi Aruzla ilk manzum tiyatro eseri yazan:A.Hamit Tarhan/Eşber Heceyle yazılan ilk manzum tiyatro eseri :A. Hamit Tarhan / Nesteren İlk bibliyografya: Katip Çelebi / Keşfü’zZünun İlk hatıra kitabı :Babürşah /Babürname İlk hamse yazarı : AliŞirNevai İlk tezkire: AliŞirNevai /MecalisünNefais İlk şiir antolojisi : Ziya Paşa /Harabat İlk atasözleri kitabı : Şinasi /Durub-i Emsal-ı Osmaniye İlk mizah dergisi:Diyojen /TeodorKasap İlk hikaye kitabı : A.Mithat Efendi / Letaif-i Rivayet İlk fıkra yazarı : Ahmet Rasim İlk Türkçe yazılan ilk kitap : Yusuf Has Hacip / Kutadgu Bilig İlk siyasetname : Yusuf Has Hacip/ Kutadgu Bilig Mesnevi tarzında yazılmış ilk eser : Y. H. Hacip /Kutadgu Bilig İlk didaktik şiir örneğimiz: Kutadgu Bilig Aruzla yazılan ilk eserimiz : Kutadgu Bilig
Şiirde ilk defa Türk kelimesini kullanan :MehmetEminYurdakul İlk makale :Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi İlk edebi bildiriyi yayımlayan topluluk : Fecr-i Ati (Servet-i Fünün) İlk seyahatname :Seydi Ali Reis / Miratül Memalik İlk Edebiyat tarihçimiz: Abdulhalim Memduh Efendi Batı anlayışındaki ilk edebiyat tarihçimiz : Fuat Köprülü İlk mensur şiir örneklerini veren : Halit Ziya Uşaklıgil Kafiyeyi şiire serperek klasik nazım şekilerinden farklı ilk örnekleri veren: Tevfik Fikret Türkçenin ilk dil bilgisi kitabı : Süleyman Paşa / Sarf-ı Türki İlk natüralist eserimizin yazarı : Nabizade Nazım / Zehra Divan Edebiyatında mahallileşme akımının temsilcisi: Nedim Şarkı nazım türünü ilk kullanan: Nedim İlk tarih ve coğrafya ansiklopedisi : Kamusul Alam İlk sözlüğümüz : Kaşgarlı Mahmut / Divan-ı Lügat-it Türk İlk Türkçe sözlük : Şemsettin Sami / Kamus-ı Türki İlk özdeyiş örneklerini veren : Ali Bey / Lehçet’ülHakayık Türk adının geçtiği ilk Türkçe metin:Orhun Abideleri (Göktürk Kitabeleri)
Sahnelenen ilk tiyatro : Namık Kemal /Vatan Yahut Silistre Edebiyatımızda objektif eleştirinin nasıl olacağını ilk açıklayan:Recaizade Mahmut Ekrem Konuşma diliyle yazılmış ilk hikayenin yazarı : Ömer Seyfettin Edebiyatımızda ilk kafiyesiz şiirini yazan :A Hamit Tarhan /Validem İlk köy şiiri : Muallim Naci / Köylü Kızların Şarkısı Tekke şiirinin kurucusu : AhmetYesevi İlk Türk destanı : Alp Er Tunga Destanı İlk alfabemiz : Göktürk Alfabesi İlk kadın romancımız : Fatma Aliye Hanım Süslü nesrin ilk temsilcisi : Sinan Paşa İlk divan şairi : HocaDehhani Edebiyat kelimesini bizde ilk kullanan : Şinasi İlk Müslüman Türk Destanı: Kırgızların Manas Destanı Bizde batılı anlamda ilk eleştiriyi yazan : Namık Kemal Bizde epik tiyatro türünün kurucusu : Haldun Taner İlk uyarlama tiyatro eserinin yazarı : AhmetVefik Paşa Hikayede gerçek anlamda ilk kez Anadolu’yuişleyen:Refik Halit Karay
BAKİ KİMDİR ? Şairlerin sultanı lakabıyla anılır(sultan’uş şuara) Kanuni’nin iltifatına çokça mazhar olmuştur. Genellikle din dışı konularda şiir yazmıştır. Ahenk ve kulak için kafiyeye çok düşkündür. 16.yyda yaşamış en büyük şairdir. Divan’ı ve Kanuni Mersiyesi meşhurdur.
NABİ KİMDİR ? Asıl adı Yusuf’tur. 17. yy da yetişmiştir. Didaktik – hikemi şiirin edebiyatımızdaki en iyi temsilcisi sayılır. Akıcı ve düzgün bir dili vardır. Oğlu için yazdığı “Hayriye”adlı kitabı meşhurdur. Farsça ve Türkçe Divanı, Hayrabat, Sürname adlı kitapları vardır.
ŞEYH GALİP KİMDİR ? Divan edebiyatının son büyük şairidir. Yenileşme hareketlerine uygun şiirler yazmıştır, halk söylemlerini eserlerinde kullanmıştır. Hece ölçüsüyle şiirler yazmıştır. Genel olarak dili süslü ve ağırdır. “Hüsn ü Aşk” adlı mesnevisi meşhurdur.
EN İYİ KİTAPLARDAN TAVSİYELER...
HOCA DEHHANİ KİMDİR ? Divan edebiyatının kurucusu kabul edilir. Yirmi bin beyitlik “Selçuk Şehnamesi” adlı kitabı vardır. Vatan hasreti ile ilgili şiirleri vardır.
MEVLANA CELALEDDİN-İ RUMİ KİMDİR ? Mevlevi tarikatının kurucusudur. Mesnevi adlı yüz bin beyitlik eseri vardır Divan-ı Kebir, Mektubat adlı eserleri de vardır. 13.yy. tasavvuf şairidir. Bütün eserlerini Farsça yazmıştır.
MEŞHUR KİTAPLARINÖZETLERİ
Bahadır Zengin, Hayatta Başarılar Tek başınıza ne dünyayı değiştirebilirsiniz, ne ülkenizi ne de yaşadığınız şehri… Hatta ailenizi bile değiştiremezsiniz! Oysa kendinizi geliştirebilir, değiştirebilir vedönüştürebilirsiniz. Dönüşüm yolunda mutlaka yardıma ihtiyacınız olacaktır. Bahadır Zengin’in kaleme aldığıHayatta Başarılar – Hedefe Giden Yolda Engelleri Aşın, rotanızı belirlemekte ve bu rotada seyir yapmakta size yardımcı olacak değerli bir rehber kitap. “Hayaller, gerçekleştirmek için vardır. Hatta ‘Hayal gücü bilgiden daha önemlidir’ der Einstein. Çıkacağınız en uzun yolculuk, atacağınız ilk adımla başlar. Çoğu insan, hayallerine ulaşmak yerine, ilk adımı atmamak ve başlamamak için bahaneler üretir. Bunları üretmek konusunda da çok yaratıcıyız. ‘Bunları yapabilmem için zamanım yok’, ‘Hayata geçirebilmek için koşullarım uygun değil’ en sık kullanılan mazeretlerdir. Bu insanlar, ‘Zamanım yok’ derken ‘kendime güvenim yok’; ‘Koşullarım uygun değil’ derken de ‘her şey önüme hazır gelsin, ben de bir güzel afiyetle yiyeyim’ dediklerinin farkında bile değildirler. Hayallerine ulaşmak için çaba sarf eden insanlar zaman ‘bulmaya’ çalışmıyor, zaman ‘ayırıyor’; koşullar karşısında ‘yenilmiyor’, çünkü koşulları kendi ‘hazırlıyor’.”
Hakan Bıçakçı, Karanlık Oda : Uzak, sanki hiç var olmamışçasına hatırlanmayacak uzak bir İstanbul semtinde başlıyor Karanlık Oda… Boş bir belediye otobüsü, pırpır eden floresanlar, ıssız ve alelacayip vitrinlerle giriyor söze… Suya daldırıldıkça ağırlığı artan paçavra gibi dibe giden, kendini ve unuttuklarını hatırlamaya çalışan bir fotoğrafçı çıkıyor karşımıza. Sezgileriyle yürüyen, rutinlerle yaşayan, ürkek ve takıntılı bir adam bu…
StanleyCavell, Mutluluğun Peşinde: Mutluluğun Peşinde, StanleyCavell'ın 1934-49 yapımı yedi Hollywood komedisine ilişkin deneyimlerine dayanıyor. "İyi yazarlardan, bir nesneyle ilgilenmenin o nesneyle ilgili deneyimimizle ilgilenmek anlamına geldiğini öğreniriz"; dolayısıyla Cavell'ın bu filmlere duyduğu ilgiyi incelemesi ve savunması da, hayatının onlarla geçen dönemindeki deneyimlerine ilgisini, yani diyaloğun doğal bir uzantısı olarak eleştiriyi incelemesi ve savunması anlamına geliyor.
Dr.
Jekyll ve Bay Hyde:
'Tuhaf Vaka: Dr. Jekyll ve Bay Hyde', Londra kitapçılarında ilk olarak 1886'da boy gösterdi. Yazarı Robert Louis Stevenson’ın yazmış olduğu diğer hiçbir şeye benzemiyordu, ne alışılmadık türden bir gezi eseriydi, ne de çocuk dergileri için yazılmış tarihi bir serüven hikâyesi. Bu kitap bambaşka bir pazara yönelikti. BramStoker'danStephenKing'e kadar herkes için türde "standart"ı oluşturacak "bir şilinlik dehşet öyküsü" denen kitap pazarına...“Sonuçta hepimizin sakladığı bir şeyler var, ama pek azımızın sırrı Dr. Jekyll’inki kadar korkunç…”
Şebnem İşigüzel, Kirpiklerimin Gölgesi: Kitapta, henüz on bir yaşında bir kız çocuğunun yaşadığı akıl almaz olayları anlatılıyor. Herkesin bildiği, ama kimsenin görmek istemediği bir trajedinin üzerindeki perdeyi kaldırıyor ve bir dil ustalığıyla, kolay kolay cesaret edilemeyecek bir yüreklilikle hepimizin tanıdığı bu kız çocuğuna ses veriyor.
İpek Çalışlar, Halide Edib: Halide Edib döneminde de sonrasında da tartışılan kadındı… Halide Edib, mandacı mıydı? Halide Edib, nasıl bir milliyetçiydi? Halide Edib, iyi bir eş, iyi bir anne miydi? Halide Edib, cephede ne yaptı? Halide Edib’in kadın mücadelesindeki rolü neydi? Halide Edib, Ermeni tehciri konusunda ne söyledi? Halide Edib, intikamcı ve şiddet yanlısı bir insan mıydı? Halide Edib, Mustafa Kemal ile ilgili ne düşünüyordu? İpek Çalışlar, Halide Edib’in edebiyat, siyaset ve dünyanın dört bir yanında sürdürdüğü mücadele ile geçen ömrünü anlatıyor.
Ahmet Ümit, İstanbul Hatırası:
Byzantion'dan İstanbul'a
uzanan heyecan yüklü, tarihsel bir serüven...Yedi hükümdar, yedi kadim mekân, yedi gizemli olay ve yalın bir gerçek! Tutucusundan modernine, eski İstanbullusundan yeni göç etmişine, milliyetçisinden gayrı Müslim'ine varana dek İstanbullu diye adlandırılabilecek herkes bu kitabın içinde kendi öyküleriyle birlikte İstanbul'un devasa çarklarının dişlilerini dile getiriyor. Binlerce yıllık tarihiyle İstanbul başrolü oluştururken romana girip çıkan her karakter de İstanbul'un nasıl İstanbul olduğunu aktarıyor.
Umay Tümay Arslan, Mazi Kabrinin Hortlakları: ''Bu kitapta toplumsal iktidarın duygular alanındaki hareketini Türk sinemasında takip etmeye çalışıyorum. Bizi biz yapan, kendimiz üzerine düşünmenin ve kurduğumuz hayallerin sınırlarını çizen, bizi ev ve ulus fikrinin eşiğine bırakarak mutlu sona kavuşturan hikâyelerin gücünün, toplumsal iktidarla duygular evreni arasındaki sıkı fıkı ilişkinin takibiyle kavranabileceğine inanıyorum. Hikâyeler uluslar için her zaman önemli oldu. Bu hikâyeler, ulusların kendilerini tanıma, kendilerinden bahsetme, kendilerine inanma biçimleriydi; kendilerine dair imgeleriydi. Ulus denilen topluluğun muhayyel bircemaat olmasıyla, ortak imge ve seslere bağlılık yoluyla biz olabilmemizle ya da ulus fikrinin, kolektif kahkahanın, kolektif gözyaşının "kitle" dediğimiz muhayyel bir topluluğu üretebildiği bir dönemde ortaya çıkmasıyla ilişkilidir bu. Aynı sebeple, uluslar kendi kendilerine anlattıklarıhikâyeleri kaybetmemek için sembolik ya dafiziksel şiddete başvurabildiler.''
FUZULİ Duygu, düşünüş ve edebiyat açısından Türk edebiyatının en büyük şairi sayılır. Lirik şiirleri oldukça meşhurdur. Platonik bir aşk anlayışı vardır. Azeri Türkçesini kullanmıştır. Uçsuz bir hayal dünyasına, derin bir bilgiye sahiptir. Kerbela da türbedarlık yaptığı söylenir. Ona göre şair bilgisiz olamaz, ilham olmadan şiir yazılmaz. Şiir bir Allah lütfudür. “Şikâyetname” adlı eseri devrin bozukluklarını anlatan “hiciv”dalında ilk mektuptur. Türkçe Divanı, Farsça Divanı, Arapça Divanı, Hadikat’üs Süeda, Beng ü Bade, Leyla ü Mecnun Mesnevisi, Hadisi Erbain, Şikâyetname adlı kitapları vardır.
TİYATRO SANATÇISI TURGAY YILDIZ İLE RÖPORTAJ
3 Mart 1965 yılında Ankara’da doğan Turgay Yıldız, ilk, orta, lise öğrenimini Ankara’da tamamlamış.1987’de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi tiyatro bölümünden mezun olmuş. Tiyatroya ne zaman ve nerede başladınız? 1982-1983’te öğrencilik yıllarımda sahneye çıktım. Oynadığınız ilk tiyatro oyunu hangisiydi? 1983’ te ilk olarak “Masal Bahçesi” adlı çocuk oyunu ile sahneye çıktım. Yazdığınız oyun var mı, varsa bunlar nelerdir? Evet, var. Yazdığım ilk oyun “Palyaço Prens”.Sevgi Ormanı, Annemi Özledim, Sen Seni Bil, Hansel ve Gratel, Faili Meçhul, Alaaddin’in Sihirli Lambası Yalancının Mumu, en son olarak Engelsiz Sevda oyununu yazdım. Televizyon kanalında oynadınız mı? Sonradan Görmeler Show TV, Baba Ocağı, Beter ile Şeker, Komşu Köyün Delisi TRT, Teber ile Muteber gibi oyunları da BRT’de oynadım. “O Şimdi Mahkum”adlı sinema filminde de rol aldım. Kurduğunuz bir tiyatro var mı? Ankara Komedi Sahnesi’nin 3 kurucusundan biriyim. 18 yıldır perde açıyoruz. Oyunculuğun yanı sıra başka neler yaptınız? TRT dizi yazarlığı, program sunuculuğu ve oyunculuk, Flash TV program yapımcılığı ve sunuculuğu, BRTdizi yazarlığı ve oyunculuğu, Ege TV program yapımcısı ve sunuculuğu, Show TV dizi oyunculuğu yaptım.
Oyunda zorlandığınız tipler var mıdır? Zordiye bir şey yoktur. Az ya da çok çalışmak vardır. Tiyatro hayatınız kaç yıldır devam ediyor? 32 yıldır devam ediyor. İlk başladığınız günle bugün arasında tiyatrodaki gelişmeler nelerdir? Eskiye göre birçok yenilikler olmasına rağmen bu gelişme yetersizdir. Başka uğraştığınız sanat dalı var mıdır? Oyunculuk, sunuculuk, yapımcılık, yazarlığın yanı sıra saz çalıyorum. Başka uğraştığınız sanat dalı var mıdır? Abim Cevdet Yıldız; Ankara Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’nda neyzen. Saz, ud, tambur gibi enstrümanları ustalıkla icra eder. En son oynadığınız oyun ve konusu hakkında bilgi verir misiniz? “Engelsiz Sevda” adlı oyun sahneledik. Konusu ise engelli bir delikanlının sevgisi ve mesajlar veren bir oyundu. Tiyarodaki kazanç yeterli midir? Tiyatrodan zengin olan yoktur. Ne dünyada ne de Türkiye’ de ama geçinmek diyorsanız geçiniyorsunuz. Hiç ödül aldınız mı? Yılın Hasan Tahsinleri ödülü, 2 kez televizyon oskarı sayılan Cengiz Polatkan ödülü, olmak üzere 30 ‘u aşkın ödül aldım Röportaj için teşekkür ederim. Muhammed Yusuf ER
KAYIKÇI KUL MUSTAFA 17. yüzyılın önemli yeniçeri şairlerindendir. Kahramanca şiirleriyle tanınmıştır. “Genç Osman” destanıyla tanınmıştır. Divan şiirinden etkilenmemiştir. KÖROĞLU Başkaldırının, isyanın şairidir. Din dışı konularda şiirler yazmıştır. Sultan Murat (II.) zamanında savaşlara katılmıştır. Köroğlu adlı halk kahramanıyla aynı adı ve özellikleri taşıdığı için ikisi aynı kişi olarak anılmıştır.
KARACAOĞLAN Şiirlerini sade bir dille yazmıştır. Hece ölçüsünü ustalıkla kullanmıştır. Saz şairliğinin piri sayılır. Din dışı konularda yazmıştır. Koşmaları oldukça sevilmiştir. Kuvvetli lirik egemenliği hâkimdir şiirlerine. Anadolu”yu at sırtında gezip şiir söylemiştir. DERTLİ 18. yüzyılın sonlarında yaşamıştır. Hem hece hem de aruz ölçüsünü kullanmıştır. Lirik koşmalarıyla tanınmıştır. Divan “ı taş baskıyla basılmıştır.
NECİP FAZIL KISAKÜREK Şairliği ile tanınmıştır.İlk şiirlerinde halk şiirlerinden yararlanan sanatçı sonra mistik bir anlayışa yönelmiştir. Şiirlerinde insanın evrendeki yerini araştırmış, madde-ruh ve metafizikten bahsetmiştir. Şiir tekniği çok sağlamdır. Oyunlarında yağdaş insan bunalımını irdeler. Örümcek ağı, kaldırımlar, ben ve ötesi, sonsuzluk kervanı gibi şiirlerini “ÇİLE” adını verdiği kitabında toplamıştır.
AHMET HAMDİ TANPINAR Sanat ve bilim adamıdır. Kendine özgü şiir dünyası vardır. Hece ölçüsünü en iyi şekilde kullanmıştır. Şiirlerinde bilinçaltı ön plana çıkar. Fransız sembolistleri ve Yahya Kemal’den etkilenmiştir.
CAHİT SITKI TARANCI Hece ölçüsüne yeni bir ses getirmiştir. Hemen hemen her şiirinde ölüm ile yaşam arasında bir çatışma yaşar. Hecenin durak yapısını değiştirmiştir. OTUZBEŞYAŞ şiiri ile ünlenmiştir. “Garipçiler” etkisiyle serbest şiir yazmıştır.
NAZIM HİKMET Şiirlerinde bireysellik, gençlik konularına yer vermiştir. Rusya’da devrimci şiir akımının etkisinde kalmıştır. Fütürizm etkisiyle şiire özgürlük havası getirmiştir. Şiirin bütünlüğüne önem vermiştir. Toplumcu bir şairdir.
ORHAN VELİ KANIK Birinci Yeni Hareketi’nin en önemli şairidir. Cumhuriyet dönemi şiirlerinde çığır açmıştır. Şiirde edebi snatlara, ölçüye, kafiyeye karşıdır. La Fontaine fabllarını, Nasrettin Hoca Masallarını nazıma çevirmiştir.
ATİLLA İLHAN Şair, romancı ve senaryo yazarıdır. Serüven tutkunu olan İlhan; aşk, intihar, sevişme, ölüm, kavga, kahramanlık gibi temaları sıkça işler. Yer yer divan edebiyatı şiirinin biçim ve özelliklerinden faydalanır.
BEHÇET NECATİGİL Şair, yazar, çevirmen ve eğitici olarak başarılı olmuştur. Rahat, gösterişe kaçmayan, sembollere dayalı bir anlayış benimsemiştir. Şiirlerinin yanında başarılı çevirmeleri ve radyo oyunları da vardır. Kendi evini, sonra öteki evleri, sokağı, dış çevreyi ve toplumu anlatmıştır.
BEN SANA MECBURUM ben sana mecburum bilemezsin adını mıh gibi aklımda tutuyorum büyüdükçe büyüyor gözlerin ben sana mecburum bilemezsin içimi seninle ısıtıyorum ağaçlar sonbahara hazırlanıyor bu şehir o eski İstanbul mudur karanlıkta bulutlar parçalanıyor sokak lambaları birden yanıyor kaldırımlarda yağmur kokusu ben sana mecburum sen yoksun sevmek kimi zaman rezilce korkuludur insan bir akşamüstü ansızın yorulur tutsak ustura ağzında yaşamaktan kimi zaman ellerini kırar tutkusu birkaç hayat çıkarır yaşamasından hangi kapıyı çalsa kimi zaman arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Fatih’te yoksul bir gramofon çalıyor eski zamanlardan bir cuma çalıyor durup köşe başında deliksiz dinlesem sana kullanılmamış bir gök getirsem haftalar ellerimde ufalanıyor ne yapsam ne tutsam nereye gitsem ben sana mecburum sen yoksun belki haziran ’da mavi benekli çocuksun ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor belki körsün kırılmışsın telâş içindesin kötü rüzgâr saçlarını götürüyor ne vakit bir yaşamak düşünsem bu kurtlar sofrasında belki zor ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden ne vakit bir yaşamak düşünsem sus deyip adınla başlıyorum içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin hayır başka türlü olmayacak ben sana mecburum bilemezsin Attila İLHAN
MERDİVEN Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden, Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak, Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak... Sular sarardı... Yüzün perde perde solmakta, Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta... Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller; Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller, Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer? Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta, Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta... AHMET HAŞİM
HİKÂYE Senin dudakların pembe Ellerin beyaz, Al tut ellerimi bebek Tut biraz! Benim doğduğum köylerde Ceviz ağaçları yoktu, Ben bu yüzden serinliğe hasretim Okşa biraz! Benim doğduğum köylerde Buğday tarlaları yoktu, Dağıt saçlarını bebek Savur biraz! Benim doğduğum köyleri Akşamları eşkıyalar basardı. Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem Konuş biraz!
Benim doğduğum köylerde İnsanlar gülmesini bilmezdi, Ben bu yüzden böyle naçar kalmışım Gül biraz! Benim doğduğum köylerde Kuzey rüzgârları eserdi, Hep bu yüzden dudaklarım çatlaktır Öp biraz! Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin! Benim doğduğum köyler de güzeldi Sen de anlat doğduğun yerleri, Anlat biraz! Cahit KÜLEBİ
OLMASA Güzelliğin on par’etmez Şu bendeki aşk olmasa Eğlenecek yer bulaman Gönlümdeki köşk olmasa Tabirin sığmaz kaleme Derdin dermandır yareme İsmin yayılmazd’aleme Âşıklarda meşk olmasa Kim okurdu kim yazardı Bu düğümü kim çözerdi Koyun kurt ile gezerdi Fikir başka başk’olmasa Güzel yüzün görülmezdi Bu aşk bende dirilmezdi Güle kıymet verilmezdi Âşık ve maşuk olmasa Senden aldım bu feryadı Bu imiş dünyanın tadı Anılmazdı Veysel adı O sana âşık olmasa Âşık Veysel
SESSİZ GEMİ Artık demir almak günü gelmişse zamandan, Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol. Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli, Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli. Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu! Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu! Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler; Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler. Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden, Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden. Yahya Kemal BEYATLI
‘OKULUMUZDAN’ HABERLER Hikayeler Şiirler Etkinlikler
İŞTE O ZAMAN... Ağaç yeşiliyle, Gökyüzü maviliğiyle, Yelken açar yüreklerimize... Gönül denen bir yer var içimizde, Güneş, samimiyeti ondan öğrenmiş, Kuşlar şarkı söylemeyi, kanat çırpmayı sonsuza... Kır çiçekleri kokusunu onlan almış, Huzur vermeyi usul usul savruldukça... Ve Mecnun evini buraya kurmuş, Leylasını ağırlayabilmek umuduyla... Burada yakılmış yanık türküler, Burada bestelenmiş en güzel sözler... Ferhat’ın feryadı burada yankı bulmuş, Ve yakmış Şirin’i sessizce...
Sevda, yüreklerdedir, çünkü, Sızmıştır en derinlere... Bir güzel uğrunaysa yüreklerdeki gam, Doyum olmaz yudum yudum içmeye... Sakın küf tutmasın gönül, Öfkeyle, nefretle, kinle, Yaprak dökerse ağaçlar, Kuşlar susarsa sebepsiz yere, Ve gökyüzü mavisini griye çevirirse ansızın, İşte o zaman Anlamını yitirir yaşamak, Ve küller kalır geriye...
ALPER KARA 9/F
Nereye? Gecenin karanlığını delercesine bir ses yükseldi: Nereye? Kamyonun sürücüsü biraz çekingen ama tok bir sesle anlatıyordu. Kendine inandırmayı başardığında içi rahatlamıştı. Sadece onun değil; kamyonda saatlerdir hatta günlerdir adeta yaşam mücadelesi veren Hacı Ahmet’in, küçücük çocuklarıyla savaş belasından kaçıp bir başka belaya yakalanan Iraklı ailenin, Şevki’nin, İsmail’in, Afganistanlı adamın ve daha nicelerinin yüreğine su serpilmişti. Şimdi tekrar yola çıkma vaktiydi. Yolun, o kamyondakiler için farklı anlamları vardı: Bazısı için kaçıştı, bazısı için o büyülü hayallere bir adım, bazıları için de sadece yaşamaktı yol. Onları bir arada tutan gidecekleri yerlerdi. Şevki ve İsmail yeni atılmıştı bu maceraya belki ondandı bu kadar mızmızlanmaları. Sürekli şikâyet ediyorlardı. Onlar da biliyordu hâlbuki bu yolun kolay olmayacağını; ama başka şansları da yoktu. Hayat bazen bazı insanları kayırır, onlara bazılarının hayallerinde bile ulaşamayacakları huzuru verirdi Şevki’ye göre. İnsanların düşündüklerini, yaşadıkları olaylar şekillendirirmiş. Şevki de bunu düşünmek için yeterince şey yaşamıştı. Bir patronken borç batağına girmiş, ailesi alt üst olmuştu.İsmail de onun yanında çalışan bir ütücüydü.Ama ne hayalleri vardı:Dünyanın en önemli markası onun olacaktı,altında çeşit çeşit arabalar,etrafında kızlar… Onlar bu hayaller, düşünceler içinde yol alırken acı bir çığlık duyuldu. Bu bir annenin yürekler yakan feryadıydı. Iraktaki savaştan daha üç aylık çocuğuyla, yaşamak için kaçan; bu küçücük kamyonun içinde yaşam mücadelesi veren ailenin ilk çocukları,ilk göz ağrıları nefes alamıyordu artık.Aynı dili anlamazlardı,konuşmazlardı belki ama acı her dilde,her kültürde acı değil miydi?O acı çığlık bir daha unutulmamak üzere hafızalara kazınmıştı,yine de yol devam ediyordu.
Bide Hacı Ahmet vardı.Kan davasından kaçıyordu o da.Kız kardeşinin başına gelen bir olay töre cinayetini gerektirmişti.Dokuz erkek çocuk arasından Hacı Ahmet’e düşmüştü bu zorlu görev.Cesaret gerektirirdi;vicdanını,insanlığını yok saymayı gerektirirdi tetiğe basmak.Zordu,kız kardeşini kendi elleriyle öldürmek,zordu o gözlere bakmak. Zaten Hacı Ahmet’in de yüreği el vermemişti,kaçmışlardı birlikte.Dağ,taş demeden kaçmışlardı öylece.Sonra bir yer bulmuş,orada kız kardeşini emin ellere teslim etmişti.O da kendi hayatını kurmak için gelmişti kamyona. Yolda geçirdikleri zaman içinde o külüstür kamyona ne hayat hikayeleri sığdırdılar,ne sözler verdiler birbirlerine… Ve yolculuk bitmişti.Masmavi gökyüzünü bir daha görebilmişti o kamyondakiler.Uzun zaman geçmeden herkes hayatını kurmuştu.Iraklı aile bir kitapçı açmıştı mesela. Kitaplar,dergiler arasında huzuru bulmuşlardı.İsmail bir dünya markası olamamıştı ama pavyonda iş bulmuştu.Memnundu da halinden yani kızlarlaydı yine.Şevki…Şevki yolun yarısında ayrılmıştı.Dayanamamıştı,yapamamıştı.Evine döndüğünde ise işler hiç yolunda değildi.Çocukları,eşi evden gitmiş;yapayalnız kalmıştı bu dünyada.Hali nasıldı,nasıl yaşıyor,nasıl nefes alıyordu bir Allah bilir. Hacı Ahmet de Almanya’daydı.İstediği,dilediği gibi yaşıyordu.Iraklı aileyi ziyarete gitmişti ki havalimanında vurulmuştu.İnsanların kıyafetleri,saçı,sakalı,konuştuğu dil bazen ölme nedenidir. Bu kamyondakiler kendi hayatlarını düzene sokmak için uğraşmışlardı.Şevki diyordu ya ”Hayat bazen bazı insanları kayırır.”.İşte bu kamyondakiler hayatın kayırmadığı diğer insanlardı.Ne kadar uğraşsalar da değişmiyordu bazı şeyler.Mesela talihleri…
Şeyda Sena KAN 9-A
Barış MANÇO – Kol Düğmeleri Hatırlarım Bugün Gibi Sessiz Geçen Son Geceyi Başın Öne Eğik Bir Suçlu Gibi Bana Verdiğin Hediyeyi İki Küçük Kol Düğmesi Bütün Bir Aşk Hikâyesi İki Düğme iki Ayrı Kolda Bizim Gibi Ayrı Yolda Akşam Olunca Sustururum Herkesi Her şeyi Gelir Kol Düğmelerimin Birleşme Saati Usul Usul Çıkarır Koyarım Kutuya Yan yana Bitsin Bu işkence kalsınlar Bir Arada Heyhat Sabah Gün ışıldar Yalnız Gece Buluşanlar Yaşlı Gözlerle Ayrılırlar Düğmeler Gibi Bizim Gibi
Siyah Kutu ve Kahverengi Kol Düğmeleri Kol düğmelerim… Onlara her baktığımda o utangaç kahverengi gözleri hatırlarım. Hayatımın belki de en güzel 2 yılını birlikte geçirdiğim sıcak kahverengi gözleri… Sanırım, bir bahar günüydü. Erken açan kiraz çiçekleri ve beyaz bankların ardındaki yemyeşil çimenler, bulutların kısmen engellediği güneşin altında parlıyordu. O, koyu kırmızı uzun hırkasını ve dizlerine kadar ulaşan çizmelerini giymiş, eline de beyaz fiyonklu, koyu gri renkli küçük bir kutu almış
yolun sonundaki kulübenin yanında bekliyordu. Genellikle sakin ve biraz da utangaç bakan gözleri, şimdi üzgün gibiydi. Önceki gün yağan yağmurun ıslattığı açık renkli taşların üzerine basarak ona doğru koştum. Her zamanki gibi başını hafifçe kaldırıp bana baktı ve elindeki küçük, güzel kutuyu bana doğru uzattı. Kutuyu açmadan cebime koydum, çünkü, kutunun içindekinden çok, üzüntüsün nedenini merak ediyordum. Ben sormadan o anlatmaya başlamıştı. Konuşması bittiğinde, aklım hafif bulanıklaşmıştı. O kiraz ağaçlarının altında, beyaz banklarda oturup saatlerce konuştuğumuz günler gelmişti aklıma. O andan itibaren onu göremeyeceğimi anlamıştım. Yine de birkaç gün daha görüştük, o tamamen gidip ortadan kayboluncaya kadar. Bugünlerde sahip olduğum tek uğraş ise, bana o gün verdiği kutuya ve gözlerini andıran kahverengi kol düğmelerine bakmak. Kol düğmelerine bakıp, artık iki farklı kola mahkûm edilmiş bizleri görmek…
Emine TANRIKUT - 10/A
ÖDE FİRUZE Gelecekte nerde olduğumuz, nasıl olduğumuz… Bu soruların hiçbirinin cevabını bilmiyoruz, bilemiyoruz. Hayattan beklentilerimiz büyük bu beklentilerimiz bizim umudumuz bir başka deyişle hayallerimiz oluyor… Ağaçlarda açan çiçek ilkbaharın habercisiydi. Camdan görünen bu manzara ondan ne kadar da uzaktaydı. O da doğa gibi yeni bir başlangıç yapıyordu fakat onun çiçekleri sonbahara açıyordu. Onun kurduğu hayallerle, başkalarının onun için kurduğu hayallerden ne kadar farklıydı. Her zaman başkalarının istekleri üzerine yaşayan ben tek başıma karşı gelebilir miydim onlara… Şimdiye kadar yaşadıklarının ne kadar sahte olduğunu o gün, o bahar günü fark ettim. Kimse geleceğinin ne olacağını bilemezdi fakat o baktığı pencerenin sonsuzluğunda kendi sonbaharının başlangıcı görebiliyordu. Sonbahar onun için hüzündü, bekleyişlerinin sonuydu. Penceresinden görünen içinde yaşadığı ilkbahar onun için uzak ve bir o kadar da güzeldi… Bu etkileyici güzellik ona hiç uğramayacaktı. Gözlerinden akan damlalar sonbahara yağmur olacaktı… Bugün kesin karar alınmıştı. Bu karar onu hayata bağlayan şeyi yani hayallerini almış götürmüştü. Aynada gördüğü yüz ne kadar genç, Ne kadar güzeldi. Yeni başlangıç için hazırdı. Yüzündeki güzelliğe inat yaşlı gözleri ne kadar da hüzünlü bakıyordu. Sanki o gülen gözler gitmiş yılların yorgunluğunu taşıyan bir kadının gözleri gelmişti. Yıllardır yaşadığı bu ev, annesi, babası hiç olmadığı kadar uzaktı onun için. Geriye dönüp baktığında yaptığı yanlış neydi, suçlu kimdi bilmiyordu. Şimdi geldiği noktaya zaman mı sürüklemişti onu?
Bu kadar şeyi yaşarken aklından çıkaramadığı bir şey vardı. Bu kişi hayatına çok değil iki ay önce girmişti ama bu yabancı kişi onun ne kadar da tanıdıktı. Hiç yaşamadığı baharın etkisiydi. O düşüncelerinin yansımayla oluşmuştu sanki. Bulamayacağına inanıp aramaktan vazgeçtiği kişiydi o.İnce bir çizgideydi yaşadıkları, zaten hayatta böyle değil miydi kaybetmek- kazanmak, ağlamak- gülmek, ölüm ve yaşam birbirlerine bir o kadar zıt bir o kadar yakın şeylerdi… O günleri hatırlarken hüznün içinde kaybolmuş mutluluk belirdi içinde, bu an için bile yaşadıklarından vazgeçmezdi. Umutlarının ardına saklanmış hüzünler ondan en önemli parçasını almışçasına bir mutluluk yaşıyordu. O boğuluyordu. Bu acımasız dünyanın ona oynadığı bu oyundan sıkılmışa benziyordu. Zaman geçiyordu geçmesine ama içinde tıkılı kalmış bu kızı hiç düşünmüyor geçiyordu… Onun için sonbahar gelmişe benziyordu. Birinin sonu diğerinin başlangıcı olabilir miydi? Bu hüzünlü sonbahara güneş açabilir miydi? Bunları düşünürken hazırlanmaya başladı giydiği bu gelinlik onun için bir kefendi… Babası içeri girdiğinde yerde yatan cansız bedenle karşılaştı. FİRUZENİN CANSIZ BEDENİ… ACILI BİR BAKIŞ YERLEŞİRSE EĞER, KİRPİĞİNİN UCUNDAN GÖZ BEBEĞİNE, HER ŞEYİN BEDELİ VAR, GÜZELLİĞİNİN DE BİR GÜN GELİR ÖDENİR, ÖDE FİRUZE
ZEYNEP BETÜL ÖZDEMİR 9/B
TOBB ETÜ GEZİMİZ
ODTÜ GEZİMİZ
BİLGİ YARIŞMAMIZ…
KURŞUNİ RENKLER – SEZEN AKSU Bir sabah saçlarımı okşayıp da rüzgar İzlerini sürüp de gidecek beyaz beyaz Ve güneş aynaya baktığımda çizgilerden Yeni bir yüz gösterecek üzülerek biraz
Yok olmaz erken daha, biraz geç kalın ne olur Hiç hazır değilim henüz Ne olur baharlarımı bırakın bir süre daha Tanıdık değil bana güz
Yok olamaz dur, dur gidemezsin Gözlerimin rengi dur, bulutlara dönemezsin Yok alamazsın beni deli zaman, dur Ömrüme o kurşuni renkleri süremezsin
Yok olmaz erken daha biraz geç kalın ne olur Hiç hazır değilim henüz Ne olur baharlarımı bırakın bir süre daha Tanıdık değil bana güz
O gün başka renkte ağaracak biliyorum Ve zorla değil ya o rengi hiç sevmiyorum Ne olur sanki biraz daha zaman verseniz Yıllar öfkenizi hiç mi hiç anlamıyorum
KAPIDA BEKLEYEN VAR İnsan, en büyük savaşını kendi içinde veren ve bu savaşta yine kendi yolunu belirleyen varlık. Zorlukların yıkamadığı ama yavaş yavaş erittiği şu hayatımızda hangimiz savrulmadan yerini bulabilecek? İmkânsızlıkları deli gibi isteyecek değiliz. Tekdüzeliğe ise asla evet demek olmaz. Yapmamız gereken bir an önce her zorluktan kurtulmak için ölümü beklemek mi olmalı? Korkarız ölümden. Şu yalanlarla dolu dünya bize tatlı gelir. İsteriz ölümü. İşimize gelmeyen ufak bir sebepten canımız yanar, kaçış bekleriz. En iyisi de belki bu ya. Tek garantide olan zamanımız bugün. Şimdi sırası değil dememek ne de güzel olurdu. İstediklerimiz anında gerçekleşseydi, keşke dediğimiz hiçbir şey olmasaydı, ileriye dönük vaatler yerine anlık yaşayabilseydik… ve daha bir çoğu. Ben tüm istediklerim bugün olsun istedim. Yarını, bir yıl sonrasını ya da 10 yıl sonrasını beklemeden de mutlu olabilme arzusu, doyumsuzluk. Peki ya geçmiş ne âlemde? Orada neler bıraktık? Acıların mı ağır geldi küçücük şeylerle duyabildiğin mutluluklar mı? Keşke mi dedin iyi ki mi? İlkbaharın getirdiği neşe gibi ol. Öyle ol ki anın kıymeti bilinsin. Ne arkanda bıraktığın ayaz soğuk seni ürpertsin ne de önünde dikilmiş kavurucu sıcak gözünü korkutsun. Sen o ilkbaharda ince giyinebilmenin tadına bak. Aldatan güneş de bir gün yüzünü gösterecek nasıl olsa. Ve yine sen. Kaptırma kendini ilk gelen bahara. Sonbaharın yağmurunda da sen ıslanacaksın. Doyumsuz olma, önündekine doyurdu çok şükür de. Her şeyi ayrı ayrı sevmeye bak. Dört mevsim var, her birinin üç ayı. Tek bir ömrün var ve de tek bir kalbin. Karşılaşacaklarımız, elimizde olmayan şekilde biçimlenecek. Belki de o an olamaz demenin faydası gerçekten olmayacak. Kim ister böyle yaşamayı? Hangimiz bir tutsak gibi istediğimiz yöne sürüklenmeyi arzular? Ne ben ne sen ne de bir başkası. Arkanda pişmanlıklarla bakacağın zamanlar olmasın. Kalk ve şuan ne diliyorsan onun için çabala. Mutluluk da seninle olsun başarı da… R. SENA YILMAZ 9/B 3207
TEŞEKKÜRLER… Kültür Edebiyat Kulübü Rehber Öğretmenleri Derya DEMİRGÜNEŞ Gülşen ŞİMŞEK VE HAZIRLAYAN ÖĞRENCİLER
Betül Şüheda KAHVECİ Alperen ATEŞ Rüveyda TÜRKOĞLU Özkan EKİNCİ