Anadolu Günlük - Sayı 35

Page 1

DEĞİŞİMİN BEDELİNE DAİR

YÜZYILIN YANLIŞI

SOMA’NIN ARDINDAN

DÜŞMANIMIZ KİM?

ÇÖP KÜLTÜRÜMÜZ EKSİK

MUKADDES BAYRAK YARIŞI

35. Sayı

26 Mayıs -1 Haziran 2014 50 Kr

www.anadolugunluk.com

CHP’li İnce de izledi

Sarraf geride kaldı!

CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Yalova mitingini takip etti. Erdoğan’ı dikkatle dinleyen İnce’nin zaman zaman yerinden kalktığı görüldü.

Ebru Gündeş geçen yıl tam 898 bin 324 lira gelir vergisi ödeyerek ‘Cari açığın yüzde 15’ini kapattım’ diyen kocası Rıza Sarraf’ı geçmeyi başardı. Gündeş’e, konserler ve yarışmalardan 898 bin 324 lira vergi tahakkuk etti.

Mutluluk gözyaşı Başbakan Erdoğan, eşi Emine Erdoğan’la beraber kendilerini dinlemeye gelen çocukları sahneye aldı. Erdoğan’a ellerindeki çiçekleri uzatan çocuklar Başbakan’a sarılınca gözyaşlarını tutamayıp sahnede mutluluk gözyaşları döktü.

Pensilvanya talimatı! Başbakan Recep Tayyip Erdoğan kendisi için hazırlanan polis iddianamesindeki “Dönemin Başbakanı” ifadesine sert çıktı. 17 Aralık sonrası için hazırlanan iddianamelerle ilgili polis fezlekelerinin eline geçtiğini dile getiren Erdoğan, “Bakın bu fezlekelerde ne yazıyor biliyor musunuz, Menderes’i Yassıada’da başbakanken, daha henüz baş-

bakanlığı bitmemiş sanık ifadesi kullanmışlar. Bir defa hukukta ‘beraatı zimmet asıldır’ diye bir kaide vardır. Suç sabit olmadıkça bir kişiyle suçlu olarak bakamazsınız. Onu suçsuz olarak yargılayacaksın, benim içinde bu tutanaklara ne vardı ? Benim için ‘dönemin başbakanı’ geçen iddianameleri hazırlamış polis. Bu iddianame hazırlayan o

güvenlik mensuplarına, o polis mensuplarına sesleniyorum. Siz bunu 17 Aralık sürecinde önce hazırladınız. Aralık bitti, ocak, şubat, mart ve nisan, mayıs. Mayıs da bitiyor. Sen dönemin başbakanı dediğin Başbakan Erdoğan, bak hâlâ burada. Bu ne terbiyedir? Sen nasıl bir polissin. Nasıl böyle bir şey yapıyorsun. Çünkü Pensilvanya bunla-

ra böyle talimat verdi. Bunlar zannediyordu ki 17 Aralık darbesiyle, 25 Aralık darbesiyle başarılı olacağız, hukuk darbesiyle bunu tamamlayıp başbakanı indireceğiz. Başbakanı ve kabinesini indireceğiz. Ardından da hükümeti kuracağız. Buna inanıyorlardı. İşte şimdi 45.5 oy oranıyla millet bunlara ders verdi” diye konuştu.

İlk defa böyle... Konya’da Nisan ayında bin 975 konut satıldı. TÜİK verilerine göre bir önceki ay satılan konut sayısı 2 bin 177 olurken, geçen yıl Nisan ayında 2 bin 28 konut satılmıştı. İpotekli konut satış sayısı 372 olarak gerçekleşti. Konut satışlarında 894 konut ilk defa satılırken bin 81 konut el değiştirdi.

Camiye sığmadık Miraç Kandili münasebetiyle Mevlana Müzesi ziyaretçi akınına uğradı. Mübarek gecede, Sultan Selim Camii de dolup taştı. Camiye sığmayan vatandaşlar, cami avlusunda ve müze bahçesinde seccadelerini açarak namazlarını kıldı.

Anamas’ta dağlar şenlendi Beyşehir’in simgesi olan Anamas Dağı’nın eteklerindeki Melikler Yaylası’nda geleneksel dağcılık şenliği yapıldı. Eğirdir Turizm Tanıtma ve Doğa Sporları Derneği tarafından bu yıl 18’incisi gerçekleştirilen şenlikte, Türkiye’nin birçok il ve ilçelerinden gelen değişik dağcılık kulüpleri bünyesinde faaliyet gösteren dağcılar ve ferdi sporcular ile doğa yürüyüş grupları biraraya geldi. Etkinlikler 2 gün devam etti.

Anıt, engelleri kaldırdı Özel Anıt Rehabilitasyon Merkezi, engelli öğrencilerin hazırlamış olduğu unlu mamul ürünleri, takı, hediyelik eşya ve el örgüleri ziyaretçilere sunuldu. Etkinliğin 8’incisini düzenledik-

lerini vurgulayan Genel Koordinatör Kevser Doğan, elde edilen gelirden önümüzdeki günlerde yapmayı planladıkları piknik programının giderlerinin karşılanacağını kaydetti.


2

Soma da, Somali de

İyi niyet elçimiz Tüm dünyada çocuk hakları için mücadele eden UNICEF’in Türkiye’deki ‘İyi Niyet Elçisi’ Tuba Büyüküstün oldu. ‘İyi Niyet Elçisi’ anlaşmasını imzalayan Büyüküstün, “Anne olarak, her şeyden önce bir insan olarak UNICEF’in ‘İyi Niyet Elçisi’ olmak benim için büyük bir onur. Bugünden itibaren çocukların haklarının korunması ve iyileştirilmesi, olağanüstü hallerde çocukların haklarının korunması ile ilgili çalışmalar yapacağım” diye konuştu.

Maskenin maskesi Soma faciası sonrasında açıklama yapan bazı işçiler, gaz maskelerinin Çin malı olduğunu ve 21 yıldır değiştirilmeden kullanıldığını iddia etti. İşçiler, maskelerin nasıl kullanılacağını da bilmediklerinden yakındı. Maskelerin kafa yapılarına göre dizayn edilmediğini, yüzlerine tam oturmadığını belirten bir işçi, “Maskelerimiz 45 dakika dayanıyor. Yürüdüğümüz yol 2 kilometre ve dayanmıyor. Hâlâ bu maskeler dağıtılıyor. Sadece Soma’da değil, her yerde bu maskeler kullanılıyor. Başka maske yok. Faciadan kurtulanlar maskelerin 5-10 dakikada eridiğini söylüyor. Taktığınızda da nefes alamıyorsunuz. Ve maskelerin üretim tarihi bile 1993. Yazıları Çince, ve bu yüzden de bilemiyoruz.” diye konuştu.

SOMA’NIN ARDINDAN

S

ol yanımız ağrıdı, sol yanımıza ağır geldi çöken toprak. Toprak altında kalanların omuzlara ağır gelen sorumluluğundan kaçarken toprağın altında bırakıverdik o insan yanımıza ağır gelen vicdanımızı. Gözyaşlarımız karaya karıştı, karayı aklamaya yetmedi birbirinden habersiz aynı acıya dökülen gözyaşları. Gözyaşı acıyı besledi, büyüttü. Anneleri teselli etmeye, annelerin acısını dindirmeye yetmedi. Acıya alışmış coğrafyalarda kaderdir yolların birbirine çıkmasını sağlayan. Yolların sonu çıkmaz sokağa çıktığında kader olur tüm kederlerin adresi, yitip gitmek istediğimiz boşluklarda. Çocuklarını kaybeden annelerin hayatları hep eksik ve yarım kalır. Hiçbir teselli, hiçbir sevgi dolduramaz o boşluğu. Yıllarca özenerek, emek vererek büyüttüğü, hayallerini kurduğu çocuğunun apansız gidişi ağır gelir annelere. Kucağına ilk aldığında koca dünya küçücük bedene sığar, tüm dünya onun kalp atışıyla döner, güneş onunla doğar, gece onunla çöker. Sabaha kadar ağlayan çocuğuna çare bulmak isteyen anneye gün doğmaz çocuğunun iyileştiğinden emin olmadan. Bir elini alnına koyup ateşini ölçerken diğer eliyle “benim ömrümden al O’na ver” diye dua eder. Gün olur çocuğunu yaşamak için gerekli olan parayı kazanmak için gittiği toprağın metrelerce altında kaybeder ve yitip giden doyamadı-

ğı ömrün ardından eksik kalan duasını “beni tez zamanda çocuğuma kavuştur” diyerek tamamlar. Çocuğunun ilk adımlarının heyecanını kendi adımlarında hissederken, o adımlarla kendisine koşarak gelip sarıldığını hatırlar. Gazda zehirlenen çocuğunun adımlarının dışarıya çıkmasına yetemediğini düşündükçe, bir adım daha atsa bana gelir miydi derken kendi ayaklarında kalkıp hayata kaldığı yerden yürüyecek gücü bulamaz. Konuşmaya başladığında ilk ne diyecek diye sabırsızlıkla bekler, anne mi diyecek baba mı ya da alakasız ve kendilerini güldürecek bir kelime mi. Sonra en son ne dediğini düşünür toprak altında son nefesini vermeden önce. Sonra en son gördüğünde kendisine söylediği son cümleyi hatırlamaya çalışır. Bilseydi duyduğu cümlenin son olduğunu, dinler miydi başka sözleri. Kulaklarını ömrünün sonuna kadar kapatır öylece kalırdı. Sokağa oynamaya gönderdiği çocuğunun sesinin diğer çocukların seslerine karıştığı günleri düşünür, annelerin her bir evden, pencereden eve gelin diye bağırışı çalar kulağına. Toprak üstündeki umutsuzlukla diğer annelerin vedalara yetmeyen cümlelerini ve seslerini duyduğunda geri dönün diye seslenmek ister, ama ne kendi duyar sesini ne de sessizce yitip gidenler. Kendi sesine yabancılaşır, kendi sesine küser

oğluna bir daha seslenemeyeceği için ve onu ne kadar çok sevdiğini bir kez daha söyleyemeyeceği için. Çocukları kalem tutmaya başladığında ayrıdır annelerin heyecanı. Okusun adam olsun der eli kaleme yeni alışan elleri kargacık burgacık harfleri karalarken. Aynı eller adam olur kazma tutar, kürek tutar. Ama eli kalem tutup da insan yanı hiçbir yazıyla tamamlanmayacakların eline kalır yaşamları. Sonra başka eller kazma kürek alıp defnedilmeleri için mezar kazar. Anneler ellerini başına götürüp ağıt yakarken, yanan yüreklerine su serpsin diye bir kez daha çocuklarının yüzüne dokunmak isterler bir daha öpülmeyecek elleriyle. İlk kelimeleri dökerken kağıda birlikte hecelerler kelimeleri. Kalemi tutan eli aferin niyetine öper anne. Sonra toprağın altından çıkan bir elde kargacık burgacık bir yazı dağlar yürekleri. “Hakkını helal et oğlum” der baba kalan son nefesinde zamanı yettiğince.. Anneler “hakkım helal olsun sana” derken, gidenler kendi hikayelerinin kahramanları olarak giderler, kalanların hikayeleri acıdır, dinledikçe, konuşuldukça, yazıldıkça artar kalplerdeki ağrısı. Eksik kalan hayatlarda eksik kalan anılara herkes sahip çıkmak ister. Biz ise eksik kalan insan yanımızla kalakalırız bir gözyaşı damlasının toprağa düştüğü yerde vicdanımızla…

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, 30 Mart seçimlerinin ardından iptal edilen ve 1 Haziran’da yeniden yapılacak olan seçim çalışmaları kapsamında Ağrı’ya gitti. Bakan Davutoğlu burada yaptığı konuşmada, “Neden 2013 yılında Başbakanımıza, AK Parti kadrolarına ve Türkiye’ye karşı büyük tuzaklar kuruldu? Önce onun muhasebesini yapalım. Çünkü oylar sadece AK Parti’nin Ağrı’da belediye başkanlığını tekrar Hasan Arslan dostumuza emanet etme oyu değildir. Dediler ki ’Somali’yi bırakıp, Soma’ya bakın’. Biz hem Soma’ya bakar bağrımıza basarız hem de Somali’ye sahip çıkarız” ifadesini kullandı.

Hızlı tren sarkacak Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, Eskişehir-İstanbul hızlı tren hattına yönelik sabotajlar olduğunu, bu nedenle açılışın muhtemelen Haziran ayının ikinci yarısına sarkacağını söyledi. Bakan Elvan, Karaman’a yönelik çalışmalarla ilgili olarak da, “Biliyorsunuz Konya-Karaman hızlı tren projesinin yapımına başlamış idik. Çalışmalar yoğun bir şekilde devam ediyor. Haziran ayı içerisinde Karaman-Ulukışla hızlı tren projesinin de ihalesine çıkacağız. Proje çalışmalarımız tamamlandı. Şuanda ihale aşamasındayız. İhale hazırlıklarını Demiryolları Genel Müdürlüğü’ndeki arkadaşlarımız yürütüyorlar. Muhtemelen Haziran ayının ortalarına doğru ihaleye çıkmış olacağız.” şeklinde konuştu.


3

Yılın Şirketi Dünyanın sayılı şeker üreticilerinden olan Konya Şeker, tarıma dayalı entegre sanayide başarılarına başarı katıyor. İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından her yıl gerçekleştirilen Türkiye’nin En Büyük 500 Sanayi Kuruluşu Araştırmasına göre 44. sırada yer alan Konya Şeker, sanayi devleri arasında ilk 50’deki üç gıda şirketinden biri ve ilk yüzdeki tek kooperatif şirketi olma özelliğini taşıyor. Konya Şeker, ekonomi, iş ve siyaset dünyasının önde gelen yayın kuruluşları arasında bulunan Ekovitrin Yayın Grubu’nun geleneksel olarak her yıl düzenlediği “Yılın Starları” anketinde, “Sanayide Yılın Şirketi” seçildi. Bu yıl 13’üncüsü gerçekleştirilen Yılın Starları Anketi’nde 31 kategoride 93 aday yarıştı ve kazananlar 184 bin 232 kişinin oylarıyla belli oldu. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in de “Yılın Bakanı” seçildiği Yılın Starları ödül töreni, Haziran ayında İstanbul’da düzenlenecek. Konya Şeker’in “Sanayide Yılın Şirketi” seçilmesiyle ilgili olarak bir açıklama yapan Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, şunları söyledi; “Ekovitrin Yayın Grubu’na teşekkür ederim. Sadece Türkiye’den değil dünyanın dört bir yanından 180 binin üzerinde kişinin katıldığı bir anket çalışmasıyla Yılın Starları’nı belirlediler. Bu ödül, Konya Şeker nezdinde on binlerce çiftçinin aldığı bir ödüldür ve bu ödül on binlerce

Ü

stad Necip Fazıl Kısakürek’in Gençliğe Hitabesinde bahsettiği mevzu çok önemli. “Bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifiri karanlıkta ak sütün içindeki ak kılı görebilecek kadar gözü keskin bir gençlik” der.

çiftçinin girişimcilik konusundaki cesaret ve kararlılığına verilmiştir. Konya Şeker hiçbir zaman bizim bir fabrikamız daha olsun diyerek yatırım yapan bir şirket değildir. Konya Şeker’in kurduğu her tesis üreticinin ihtiyaçlarına cevap üretmek ve ülke ekonomisinin bir kara deliği kapatmak için kurulmuştur. Konya Şeker daha çok üreterek daha çok ürettirme misyonunu üstlenmiş bir şirkettir. Dünyanın herhangi bir ülkesinde herhangi bir ürün ucuz diyerek bir üretim kaleminden vazgeçmek günü kurtarabilir. Birkaç yıl o ürünü ucuz tüketebilirsiniz ancak kesin olan şudur, bir gün mutlaka pahalı tüketirsiniz. Yani günü kurtarmak

için milli üretimi feda etmek geleceğe veda etmektir. İthalat kolaycılığına sarılmak marifet değildir, marifet verimli üretmenin yolunu bulmaktır. ‘Her şeyi yapıyoruz rekabet edemiyoruz’ cevap değildir, sadece meselenin bir kere daha tespitinden ibarettir. Verilmesi gereken cevap ‘Daha ucuz üretmenin yolunu bulduk’ demektir. Çünkü birincisinin işe yarar bir yönü de, memlekete hayrı da yok, ama ikincisi hem işe yarar, hem de memleketi de milleti de ayağa kaldırır. Biz Konya Şeker olarak kolaycılığı defterimizden sildik, bu kurum ve bu kurumda çalışan herkes asıl verilmesi gereken cevabın yani çare üretmenin peşinde ve hep öyle olacak.”

Üç askerimiz yaralı Şişli’yi karıştırdılar Havadan operasyon Diyarbakır-Bingöl karayolunu trafiğe kapatan Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi (YDG-) üyeleri, yol güvenliği sağlayan askere el yapımı bomba, havai fişek, molotof ve taşlı saldırıda bulundu. Saldırıda 3 asker yaralandı. Vatandaşların yol güvenliği nin sağlanması için kararlı çalışmaların devam ettiği bildirildi.

DÜŞMEN NEREDE?

Şişli’de toplanan Alevi dernekleri, Okmeydanı’nda 2 kişinin ölümüyle sonuçlanan olayları protesto etti. Okmeydanı’nda geçtiğimiz perşembe günü çıkan olaylar sırasında cemevi önünde boynundan vurulan Uğur Kurt ile parça tesirli el yapımı bombanın patlaması sonucu Ayhan Yılmaz hayatını kaybetmişti.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Okmeydanı’nda daha önceden belirlenmiş adreslere operasyon düzenledi. Operasyona Polis Helikopteri de destek verirken baskında çok kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınan şahıslar çevik kuvvet otobüsüne bindirildi. Girilen bir adreste torbaya konulan deliller polis aracına kondu.

Düşmanlarımız zifiri bir karanlıkta ak sütün içindeki ak kıllardır. Yani kendisini o derece gizleyen… Adeta görünmez olmayı becerenlerdir. Düşmanlarımız her yerdedir ama gizlidirler ve onları görmek gerekmektedir. Onları her zaman ve her yerde bıraktıkları iz, konuştukları söz, yaptıkları iş ele vermektedir. Suriye ve diğer İslam coğrafyalarında meydana gelen olayların gerisinde hep bu düşman unsurların görünmeyen elleri vardır. İslam’ın hakikatini yaşamak adına dünyaya hükmeden anlayışın mensupları bu gün her bir yerde esir mevkiindedir ve adeta birbirini boğazlamakla meşguller. Sebepleri üzerinde birçok şey söylenebilir. Ama en önemlilerinden birisi şüphesiz dış düşman etkisidir ve biz bunu göz ardı edemeyiz. Müslümanları yeryüzünden kazıma ve özü itibarıyla İslam’ı imha siyaseti adım adım uygulanmakta ve bunu gerçekleştirecek planlar uygulanmaktadır. Tabi bu sinsi plan onların oyunlarına alet olanlar vasıtasıyla yine Müslümanlar kullanılarak işletilmektedir. Olayların arkasında döndürülen hile ve desiselerden habersiz avlanan gafil Müslümanlar bu oyunda rol almaktadır. Müslümanları cepheden saldırarak yıkamayacağını anlayanlar onları içten yıkmanın yollarını aramış ve bunu bulmuş ve hayata geçirmişlerdir. Kâfirler için Müslümanları İslam ile vurma silahından daha tesirli bir şey ne olabilir mi?

Elbette olamazdı. Cepheye sapık anlayışları İslam’da varmış gibi gösterecek alim kılığına büründürülmüş, kendilerine yürekten bağlı ajanlarını ve maşalarını sürdüler. Bunlar “Dini tamir davasındaki din tahripçileriydiler” Başını çekenler perde gerisinde bunları ustalıkla yönetenlerdi. Bir yanda Cemalleddin Afgani, öbür yanda Muhammed Abduh ve Tilmizleri… Hindistan’dan Suudi Arabistan’a uzanan bir çizgide her koldan bütün güçleriyle saldırdılar. Saldıranların suratlarına taktıkları maske muazzez ve mukaddes dinimizdi. O maskeyle her yere girip her şeyi talan edebilirlerdi. Öyle yaptılar ve devam ediyorlar… Mezhep düşmanları türetildi. Alimlere değer vermeyen soytarılar aşılandı. Tasavvuf ve tarikat ehline dil uzatmak, radikal islam söylemleriyle mayalandı. Kur’an bize yeter, o insanlık için kurtuluş reçetesi değil mi? O halde “Kur’an’dan başka kitap, yol, usul metot tanımayız!” anlayışı zihinlere zerk edildi. Özünde doğru gibi gösterilen bu teşebbüslerin arkasında yatan niyetler okunamadı. “Mealciler” dediğimiz bir zümre Müslümanlar ve İslam adına hüküm kesmeye başladı… Dahası modern Müslümanlık tezgahı ile ava çıkıldı. Alimlerin aşağılanmasının ötesine geçilerek “Peygamber sadece bir postacıydı, Allah’ın getirdiğini bize ulaştırdı ve vazifesi bitti” dediler…. Onun ashabını ve sahabe-i kiramı yok saydılar. El altından “kendi aklına göre takıl” fikrini aşılayıp ehl-i sünet anlayışına uygun yaşamak gerektiği düşüncesini baltalamaya çalıştılar… Ve hâlâ çalışıyorlar…


4

Torku Konyaspor’dan transfer açıklaması

Sevgi ve barış için Konya Ticaret Odası (KTO) Karatay Üniversitesi tarafından 4’üncüsü düzenlenen, Uluslararası Bilim, Kültür ve Sanat Günleri kapsamında Türk ve yabancı ressamların resimlerinin sergilendiği “Sevgi ve Barış” konulu resim sergisi açıldı. Sergiye 28 ülkeden 50 ressam katıldı. Üniversitenin atölye bölümünde eserlerini oluşturan Türk ve yabancı ressamlar yerel motifleri kullanarak kendi tarzlarıyla barışı ve sevgiyi resimlerine yansıttı. Öte yandan çalıştaya katılan ressamlar Soma’da yaşanan faciayı da unutmayarak, Soma’yı anlatan ortak bir tuval çalışması resmetti. Resimden elde edilecek gelirin hayatını kaybeden maden işçilerinin ailelerine gönderileceği açıklandı.

Boğazını kesmişler Akşehir’de, bir kişi boğazı kesilerek öldürüldü. Olay, ilçe merkezinde Gülmece Parkı Kızılay Aşevi önündeki alanda meydana geldi. Eskişehir’den Akşehir’e bir yakının düğününe katılmak için geldiği öğrenilen Ulvi Cemil Güldoğan (61) ile bir yakını Gülmece Parkı civarında dolaşırken iddialara göre yeşillik alanda oturan 4 kişilik bir grup Güldoğan’ın arkasından yaklaşarak boğazını bıçakla kesip olay yerinden kaçtı. Çevredeki vatandaşların ihbarı üzerine gelen ambulansa alınan yaralı adam hastane yolunda hayatını kaybetti. Olaya karıştığı iddia edilen şahıslar polis tarafından aranıyor.

Torku Konyaspor Kulübü Menajeri Seyit İçgül, transferleri kulübün resmi internet sitesi aracılığı ile kamuoyuna duyuracaklarını bildirdi. 2013-2014 sezonunun tamamlanmasıyla birlikte izne çıkan Torku Konyaspor’da iç ve dış transfer görüşmelerinin başladığını açıklayan menajer Seyit İçgül, transfer konusunda bilgi kirliliğine yer verilme-

mesini istediklerini ve en güncel haberlerin kulübün resmi internet sitesi aracılığıyla paylaşılacağını söyledi. Sezonun bitmesiyle birlikte gözlerin transfere çevrildiğini ifade eden İçgül, “Transfer döneminde giden-gelen oyuncu konusunda söylentilere göre hareket edildiği ve herkes kendi görüşünü paylaştığı için ortaya tam bir bilgi

kirliliği çıkıyor. Bu da kulüplerde zaman zaman sıkıntılara sebep olabiliyor. Kulüp olarak sezonun tamamlanmasıyla birlikte yönetim kurulumuzla birlikte iç ve dış transfer çalışmalarına başladık. Takımımıza en yüksek katkıyı sağlayacak oyuncuları kadromuza katarken, bize faydalı olacağına inandığımız oyuncularımızla da yolumuza devam et-

mek istiyoruz. Bizim isteğimiz, transferler bitmeden sağlıksız haberlerin çıkmaması. Bu konuda da transfer konusunda en sağlıklı haberleri birinci kaynaktan kulübümüzün resmi internet sitesi aracılığıyla spor kamuoyu ve camiamızla paylaşacağız. Bu noktada herkesten gerekli hassasiyeti göstermelerini bekliyoruz” diye konuştu.


5 ÇÖP KÜLTÜRÜMÜZ EKSİK

B

MUKADDES BAYRAK YARIŞI

B

ir gençlik, bir gençlik, bir gençlik.../ ‘Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!’ şuurunda bir gençlik...” diye başlıyordu hitabesine üstad tahayyul ettiği gençliği anlatırken. Ve devamında beklediklerini sıralıyordu bir bir. Özetleyecek olursak mukaddes amaca hizmet eden ve çağa kafa tutan ‘dindar bir gençlik’ten bahsediyordu. Necip Fazıl’ın idealize ettiği bu gençlikle şimdiki gençlik arasında dağlar kadar tezatlık olduğunu görmek ne acı! Hasta batı adamının bulduğunu sandığımızı aslında bulmadığını söyleyip, oluş sırrını ve hakikati yalnızca İslâm’da bulmamızı ve bunu tüm insanlığa göstermemizi isterken üstad; şimdilerde bu davayı çoktan unutmuş bir nesil yetişti/yetiştirildi! Şimdi haberlerde liselilerin kız/ erkek meseleleri yüzünden kavga edip birbirini bıçakladığı/öldürdüğünü görüyoruz. Dava şuurunu kaybeden, ideolojisiz bir neslin düştüğü büyük boşlukta gençlerin en büyük davaları bunlar oluyor çünkü. Oldukça karamsar bu girişimin ardından söylenecek en rahatlatıcı şey

herhalde bütün bunların doğruluğunun bir yana genellenemeyecek bir konu olduğudur. Bunca davasızlaştırılmış insan arasından elbet sıyrılan, zincirleri kıran ve hakkı haykıran bir kesim, her zaman olacaktır. Verilecek en iyi örnekler arasından -siyasi kimliğini bir yana bırakıp- Erdoğan’a bakarsak demek istediğim bir nebze de olsa anlaşılacaktır. Erdoğan İslâm ülkeleri adına hakkı haykıran, dünyanın gözü önünde İsrail’e kafa tutan, İsrail’in katlettiği şehidimizin evine taziyeye gidip Kur’an okuyan, Avrupa’ya ve Amerika’ya meydan okuyan bir lider oldu. Batı ve esas otorite(!) korkusuyla boynuna ip geçirilmiş gibi her denilene he diyenlerden sonra dünya gündemine oturan Köln mitinginde bir kez daha gördük ki Erdoğan batıdan da kendini otorite addeden zalim devletlerden de korku duymuyor. Bir davanın bayrak taşıyıcısı olduğunu biliyor. Ardına bakmadan koşuyor. Ona tuzaklar hazırlıyorlar düşürmeye çalışıyorlar, o bayrağı düşürmek için her şeyi yapıyorlar! Üstelik bazen bizi içimizdekilerle aldatıyorlar. Onlar mesele Erdoğan sanıyorlar ve

o giderse kazanacağız diye aldanıyorlar. Fakat görmüyorlar! Meselenin Erdoğan değil taşıdığı bayrak olduğunu ve o bayrağı Allah’ın koruduğunu anlamıyorlar. Davayı kendine şiar edinmiş ve bu yolda ölümü dahi göze almış, yine üstadın ifadesiyle “can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nispette strateji ve taktik sahibi bir gençlik” zamanının tüm yasaklarına rağmen yetişmiş ve “ ‘kim var!’ diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert ‘ben varım!’” diyor şimdilerde belki de. Allah bizi de onlardan eylesin ve bayrak yarışı için ardına dahi bakmadan koşacak bir nesil yetiştirmek ile şereflendirsin. Âmin. Hitabesinden yola çıktığım ve alıntılar yaptığım yazım vesilesiyle üstadın vefatının 31. sene-i devriyesinde kendisini rahmetle anıyoruz. Mekanı cennet olsun... “Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes! Ey kahpe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!.. Allah’ın selâmı üzerine olsun!”

izim kültürümüzün temeli temizliktir. Dünya milletleri temizliği bizden öğrendi. On sekizinci asra kadar Avrupalı evlerinde banyo ve tuvalet bilmezdi, saraylarda dahi helaları yoktu. Avrupalı hâlâ suyla taharetlenmeyi bilmez, tuvaletlerinde sadece tuvalet kâğıdı kullanır. Bugün bu güzelliklerimizin bazılarını kaybettik, çöplerimizi kutularına atmayı bile Avrupalıdan öğrenir olduk. Avrupa’ya giden kardeşlerimiz bilir, Avrupalı elindeki sigara izmaritini veya çikolata kağıdını yere atmaz, uzakta dahi olsa çöp kutsunu arar ve oraya atar. Biz ise elimizdeki çöpü veya sigara izmaritini ayak altına atar geçeriz. “Bu şehrin başka sahipleri de var, bu caddeleri başkaları da kullanır, çöp toplayanlara zahmet vermeyelim” diye düşünmeyiz. Evet, çöplerimizi kutularına atmayı bir öğrenebilsek, belediyelerin çöp toplama elemanı çalıştırması bile gerekmeyecek. Gel gör ki yüzlerce temizlik elemanı şehrin caddelerini, sokaklarını temiz tutmaya yetmiyor. Ayak altında sigara izmaritleri, kağıt ve naylon parçaları dolaşıyor. Hatta ev kadınlarımız bile çöplerini çöp kovalarının dışına döküveriyor, temizlik elemanlarını daha çok meşgul ediyor. Kutsal mekânlarımız camilerin avlularında bile sigara izmaritleri görülüyor. Cami tuvalet ve lavabolarımız istediğimiz temizlikte değil, abdestini bozan insanlar özen göstermiyor, pisliğini dışarıda bırakıp gidiyor. Tuvalet görevlilerimiz de günün her saatinde bunları göremiyor. Daha da vahimi, tuvaletlerimize yanlış niyetlerle girenler, orada otçöp içenler, kötü ilişkilerde bulunanlar da var. Bu tür yanlışlar ancak toplumun duyarlılığıyla önlenebilir. Tuvalet bekçilikleri, sokak temizlikleri sadece belediyelerimizin görevi değil. Halkımız da duyarlı ve bilinçli olmalı, gördüğü yanlışlara müdahale etmelidir. Anlıyoruz ki tarihteki görgümüzden, temizlik anlayışımızdan çok şey kaybetmişiz. Dinimizin temizlikle, taha-

retle, nezafetle ilgili o kadar çok emri ve tavsiyesi var ki, yazmak için bir gazete köşesi değil, kitaplar yetmez. “Temizlik imandandır”, “Temizlik imanın yarısıdır” hadisleri bile bize dinimizin ne derece temizliğe önem verdiğini anlatır. Şehrimizin her sokağında, her köşesinde çöp kutuları vardır, bunlar kullanılmak içindir. Kutuların olması yetmez, bunları gören, onları kullanan gözlere ve eğitimli, görgülü insanlara da ihtiyaç vardır. Elimizde en küçük çöp bile olsa, yere bırakmadan etrafımızda çöp kutusunu aramalıyız. Eminim ki elli adım gitmeden bir çöp kutusuna rastlayacağız. Bu kültürü öğretmenlerimiz okulda öğretmeli, anne- babalar bu eğitimi küçük yaşta evinde çocuklarına vermeli, kendileri uygulamalı ve örnek olmalıdır. Bir yanlışımız da yol işgalleridir. Engelli geçitlerine park edilen arabalar, kaldırımlara konulan dükkan malzemeleri kul hakkına tecavüzdür. Halkımız ve esnafımız bu konular da duyarlı olmalı, zabıta ve polislerimiz de uyarmalıdır. Çay bahçesi, çay parkı ve kahvehane işleten kardeşlerimize de sesleniyorum: Masalarınızı, sandalyelerinizi daha temiz tutun, günlük olarak sildirin veya yıkatın. Camiye gelen insanlar o sandalyelerden aldıkları kir ve tozları camilere de taşıyorlar ve camileri de kirletiyorlar. Bardaklarınızı ve tabaklarınızı daha iyi yıkayın, hijyen kurallarını uygulayın. Müşteriler içten içe buğuz eder, ama farkında olmazsınız. Bizim insanımız maalesef arkadan eleştirir ama yüze söylemeye cesaret edemez. Atalar, “aslan yattığı yerden belli olur” demişler. Bizler aslanı bayraklaştırmış bir milletiz. Temizliği artık Avrupalıdan öğrenmeyelim, tarihte olduğu gibi biz onlara öğretelim. Yemekten evvel ve sonra elleri yıkamak bizim kültürümüzdür. Günde beş defa abdest almak, en az haftada bir kez boy abdesti alarak yıkanmak bizim kültürümüzdür. Sandalyesi, masası, evi, sokağı, caddesi kirli bir millet olmak bize yakışmıyor.


6

KARMA EĞİTİM YÜZYILIN EN BÜYÜK PEDAGOJİK YANLIŞIDIR

K

arma eğitimin zararları ilmi bir gerçek. Araştırmalar bu doğrultuda. Her iki cinste karma okullarda cinsel baskı altında eğitim görüyor. Kızlar hemen hemen her gün cinsel saldırıya maruz kalıyor. Eğitim en aşağı seviyede eşitlenmiş durumda. Kız erkek eşit eğitim görsün diye uygulanan bu eğitim şekli iflas etti. Kızlar erkeklerin doğuştan sahip oldukları güç, atılganlık vb. özellikleri ile başedemiyor. Bu sebeble kızlar erkeklerin hakimiyetlerine itaat etmeyi öğreniyorlar karma eğitim veren okullarda. Siyasi, hukuki, idari tüm müeesseselere bakın tepe noktaların erkekler tarafından işkal edilmiş olduğunu görürsünüz. Karma eğitimin mucidi ve uygulayıcısı tüm batı ülkeleri yaptıkları yanlışı anladılar. Karma eğitimin “yüzyılın en büyük pedegojik yanlışı” olduğunu kabul ettiler ve hızla kız erkek ayrı okullar açmaya başladılar yıllar önce. İngiltere’deki dişi sinek bile giremez denilen Eton erkek koleji ve Amerika’daki Wellesley kız koleji; bakanlar, başbakanlar, şairler, sanatçılar yetiştiren iki okul olarak dünyaca ünlü.

Sanki mücevher işleyen iki fabrika görünümü veren bu iki okula mukabil, karma eğitim veren okulların görünümü konserve yiyecek üreten fabrika gibi. Durum böyle iken AK P’artinin çocuklarımıza zarar veren bu eğitim sistemini bilerek kaldırmadığını düşündürecek bir görüntü yok. Milli eğitim bakanlığının ayrı kız okulları için gayretleri hükümetin karma eğitime iyi gözle bakmadığının göstergesi. O halde iktidar 10 yıldır bu karma eğitimi niçin kaldırmadı. Tek bir cevabı var bunun, KALDIRAMIYOR. Sıradan, İslâm ahlakından uzak, sorgulamayan insanlar yetişmesi için karma eğitimi kanunlaştıran güçle, kaldırılmasına engel olan güç aynıdır. Eğitimci Ali Erkan Kavaklı, Almanya, Amerika, Kanada’nın karma ğitimden çoktan vazgeçtiğini, belirten Akit’teki yazısında, “1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu eğitim karmadır, diyor. 2000’li yıllara kadar geleneksel erkek ve kız liseleri vardı. İstanbul Erkek Lisesi, Çemberlitaş Kız Lisesi vb. 2001’de Bülent Ecevit’in Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu, bütün okullara, kurslara

karma eğitim mecburiyeti getirdi. Tam da ben Almanya, İngiltere, ABD ve Kanada’da karma eğitimin zararlarını ortaya koyan araştırmaları yayınladığım yıl” diyor. Yazarın “Tam da Almanya, İngiltere, ABD ve Kanada’da karma eğitimin zararlarını ortaya koyan araştırmalar” cümlesi işin püf noktası. Gelişmiş, medeni, bir dünya görüşü-ahlakı olan toplumlarda karma eğitimin zararları önlenmesi gerekirken, bizim devletimizde bu zararlar birilerinin işine geliyor olmalı. Türkiye’yi sömüren 3 bin aile, bu sömürünün tenkit dahi edilmesini istemiyorlar. Hukuğa, siyasete olan hakimiyetlerinin 1000 yıl devam etmesini istiyorlar. Yüzyılın en büyük pedegojik yanlışı olan karma eğitim, onlar için yüzyılın en iyi mankurt yetiştiren faydalı bir eğitimdir. AK Parti iktidarı karma eğitimi kaldırmak için ciddi bir adım attığında karşısında bu 3000 aile ile bu ailenin dış bağlantılı devletlerini bulacaktır. Karma eğitimin kaldırılması, Büyük Doğu’yu inşa sürecinin en önemli adımı-

dır. Anadolunun özgürlük savaşının en önemli adımlarından biridir. Gerçekten kefen giymek gereklidir bu adımı atmak için. Çeçenistan’ın kurtuluş savaşı verdiği yıllarda çeçenistan müftüleri konferans veriyorlar. Dudayev bu konuşmaları dinlemekta. Müftüler cihat ile ilgili ayet ve hadisleri arka arkaya sıralamakta ve cesaretten dem vurmaktalar. O sırada bir rus uçağından atılan bomba yakınlarda büyük bir gürültüyle patlar. Bütün müftiler korkudan yerlere kapaklanmış vaziyette. Ayakta duran sadece Çeçenistanın cesur lideri Dudayev. Kefen gerçek anlamda böyle giyilir. Özgürlüğe giden yol bu dik duruştadır. Hâlâ güçlü olan devlet içindeki derin çukur çeteler ve dahi merhemetsiz canlı insan etiyle beslenen zombi leşlere rağmen AK Parti karma eğitim konusunda sahici kararlar alıp yürürlüğe sokabilirmi? Dik bir duruş sergileyen Başbakan Tayyip Erdoğan, Ahmet Davudoğlu, Efkan Âla gibi, tüm parti teşkilatı dik bir duruş sergileyebilirlerse evet. Yoksa Birkaç düzenlemeden başka bir şey olmayacaktır.

Birinciler konya’da Konya’da, Kur’an-ı Kerim’i okumayı kolaylaştırmayı amaçlayan bir proje Hafızlar tarafından tanıtıldı. Selçuklu Mahmut Sami Ramazanoğlu İmam Hatip Ortaokulu, Dünya Kuran okuma birincileri Hafızlar Selman Okumuş ve Ahmet Sarıkaya’yı ağırladı. Kur’an okuma dalında dereceleri olan iki isim kutsal kitabı okumayı kolaylaştırmayı amaçlayan bir projeyi Konya’dan başlattı.Düzenlenen etkinlikte öğrencilere seslenen Hafız Selman Okumuş, Kur’an-ı Kerim’i okumanın önemine değindi.

Haftalık Bağımsız Siyasi Gazete Bölgesel Süreli Yayın Yıl: 2 | Sayı: 35 26 Mayıs 1 Haziran 2014 SAHİBİ Çimke Basım Yayın Yapım Reklam ve Turizm Hiz. Ltd. Şti adına AHMET AKA SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ ÖMER SALIH ŞIPLEME SANAT YÖNETMENİ NURETTIN ÖZEL HUKUK DANIŞMANI Av. ABDURRAHIM KÜÇÜK SAĞLIK EDİTÖRÜ Dr. NEVZAT ŞIPLEME YAYIN YÖNETMENI ADNAN TEKE

Kaza: 1 ölü 2 yaralı Jandarma kurtardı “Altın dokunuşlar” Yangın iki can aldı Cihanbeyli’de meydana gelen trafik kazasında 1 kişi öldü, 2 kişi yaralandı. Edinilen bilgiye göre, Mehmet K. (58) idaresindeki otomobil, sürücünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu şarampole devrildi. Kazada sürücü ile Nebahat K. yaralanırken, çocukları A.K. (13) olay yerinde hayatını kaybetti.

Beyşehir’deki Yenidoğan Göleti’nde yumurtlama döneminde yasak olmasına rağmen kaçak sazan balık avı yapıldığı yönünde gelen bir ihbarı değerlendiren İlçe Jandarma Komutanlığı asayiş ekipleri, göletin kıyılarında inceleme yaptı. Jandarma ekipleri ağlara takılı 300’den fazla sazan ı tekrar gölete saldı.

Konya Büyükşehir Belediyesi Meslek Edindirme Kursları’nın (KOMEK) yılsonu sergisi olan ve 104 branşta 2 bin 14 eserin yer aldığı, ‘Altın DokunuşlarSelçuklu’dan Günümüze’ sergisi açıldı. Mevlana Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen açılışa Konya Valisi Muammer Erol, milletvekilleri katıldı.

Konya’nın Hatunsaray mahallesinde Bekir (84) ve Hanım Narin (84) çifti evlerinde çıkan yangında hayatını kaybetti. Komşuların durumu fark ederek itfaiyeye haber vermesi üzerine olay yerine gelen ekipler yangına müdahale etti. Ancak odada mahsur kalan 65 yıllık Narin çiftinin hayatlarını kaybettikleri belirlendi.

Yönetim ve Baskı Adresi: Fevziçakmak Mh. 10453. Sk. No: 25 Karatay | KONYA Telefon & Faks: 0332 342 52 82 Web: www.anadolugunluk.com reklam@anadolugunluk.com haber@anadolugunluk.com BASKI Çimke Basım Yayın Yapım Ltd. Şti. Baskı Tesisleri B.T. 27 Mayıs 2014


7 DEĞIŞIMIN BEDELINE DAIR

H

ükümetin yerel ve uluslararası çaptaki birçok çıkışları, yerel ve uluslararası güç odaklarına dün tam bir iş birlikçi görüntüsü verdiği için bu yerel ve uluslararası güç odaklarının hoşuna gidiyorken bu gün işin renginin gittikçe değişmekte olduğu izlenimi vermeye başladı… Uluslararası bir dergi Sayın Erdoğan için “kendini değil sistemi değiştiriyor” diye manşet atabiliyor… Demek onlar Sayın Erdoğan’ın değiştiğine inandıkları için desteklemişler bu güne dek… Gün geçtikçe içerde ve dışarda daha çok insan Erdoğan hükümetlerinin bu topraklar adına, özellikle son “İsrail dölü” refleksinin şahitliğinde bir “asla rücu” sevdası yaşadığına inanır oldu… Ve bu durum barizleştikçe hükümet ve bu topraklar adına savaş çok kızışacaktır muhakkak… Kanla irfanla kurduklarını söyledikleri bu Cumhuriyeti iç ve dış hain-düşman odakların altın tepside sunmalarını beklemek elbette ki saf dillik olacaktır… Hükümet yetkililerinin tüm bu değişim adına insanımıza vehmettirdikleri hususlarda ciddi iseler bu gerçeklerden uzak olmaları düşünülemez… Muhakkak düşmanlarını tanıyor olmaları gerekir ve dostlarını da… Ve hazırlıklı olmalılar yeniden varoluşun azim savaşına… Umarız bu son dönemde artan “duruş” lar “söylem”ler bir sürüklenme değil, bir tribüne oynayış değil bilinçli bir duruş, gidiş, söyleyiştir... Umarız içi boş plansız hesapsız bir rajon kesiş değildir… Bu duruşun, söyleyişin, gidişin” şakasının bile” getirebileceklerinin ve götürebileceklerinin yol açacağı neticelerin farkında olunarak takınılmış bir tavır girilmiş bir yolsa gerek bu süreç… Zaten bu milletin mazideki asaletten gelen istikbale dair beklentilerin oluşturduğu azim açlık bu işin şakada kalmasına müsaade etmeyecektir… Şaka dedik de bir öğretmen arkadaş anlatmıştı: dersi kaynatmak isteyen öğrenciler şakadan kavgaya bürünmüşler ama bir tanesinin yumruğu kazara diğerinin ters bir tarafına gelip de hesapta olmayan bir acıya yol açınca iş ciddi bir kavgaya dönüvermişmiş, sonra ayıkla pirincin taşını… *** İç muhalefet ile mutabakat Bu topraklarda baskıcı bir rejim elinden yeni bir toplum dizayn etmeye yönelik uygulamaların ürünü olan birçok çarpıklık insanımızın “rejimle” kavgalı olmasının başlıca sebebidir. Bu “rejim”le kavgalılık hali elbette pratiğe “devlet” ile kavgalılık şeklinde yansımaktadır. Dolayısı ile “devletle” kavgalı birçok toplum kesiminin varlığı “devletin” iç ve dış hainler elinde kolayca maniple edilebilmesini sağlayan en mühim etkenler arasında gelmektedir. Devlete bir takım politikaları uygulatmak, istedikleri gibi bir seyir takip etmesini sağlamak derdinde olan iç ve dış hainlerin istediklerinde kullanabilecekleri etkin birer koz olarak gördükleri bu kadim sorunla-

rın muhatabı kitleler sahip oldukları muhalefet potansiyeli itibariyle de bu topraklara bu “devlete” sahip çıkmak isteyen bağımsız bir güç olma hevesindeki “normal” bir iktidarın öncelikli meselelerinin başında gelmesi gerekir. Hükümetin bu babdan olarak bir takım çabalar içerisinde olduğu hepimizin bildiği hususlardan. Bu çerçevede ideal “insan”, “toplum”, “devlet” bahisleri, elbette ihmale gelmez ve bütün bir meselenin tamda özünü oluşturmasına rağmen pratik süreçte mütefekkir Mirzabeyoğlu’nun “her kesimin samimisi bir adım öne çıksın” şeklinde özetlediği çözüm perspektifi tarihi kıymette bir strateji olarak dikkate alınması, takip edilmesi gereken bir çizgidir… Bu minvalde her fırsatta bir yenisi eklenen“gezi parkı kalkışması” gibi istismar merkezli vaveylaların peşlerinde sürükleyebilecekleri çevrelerin samimileri ile yakın temas ve onların ihtiyaçlarını dikkate alan yapılanma ve düzenlemeler, elbette bu toprakların ruhuna istikbalin özüne aykırı olmayacak şekilde, gelecek günlerde yeniden tezgâha sürülebilecek provakasyonlara karşı yapılabilecek en doğru yaklaşım olarak görülmeli. Bu meyanda “Ok Meydanı”nın gittikçe renk değiştirdiği umarız gözlerden kaçmıyordur ve umarız yeterince ciddiyetle üzerine gidiliyor tedbirler alınıyor politikalar ona göre elden geçiriliyordur… Bütün vatan sathını “Ok Meydan”ları haline getirebilme hazırlıkları, hain ve düşman çevrelerin bu hazırlıklarda ciddi mesafeler katettikleri gerçekleri… Dolayısı ile toplumun devlet ile barışmasını sağlamak, iç ve dış hain odakların istismar alanlarını ortadan kaldırmak manası taşıyacaktır. Ama bu tavır bir lütuf gibi değil, gerçek ihtiyaç-hassasiyetlere gerçek cevaplar vererek, gerçek uygulamaları hayata geçirerek söz konusu olabilir… Muhalif odaklarda yer alabilecek kesimler lif lif edilmeli içlerindeki konuşulabilir olanlarla kabul edilebilir bir istikbal tasası çekenleri ile mutabakat zemini oluşturulmalıdır… *** Mirzabeyoğlu’nun cezaevinden çıkması ve onunla gelişmelerin istişare edilmesi bu hamlelerden birisi, bizce başlıcası olmak zorunda… Ve açıkçası biz, eğer aklımız bir şeye basıyorsa, içinde Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun ve fikirlerinin olmadığı hiçbir gerçek çözüme inanmıyoruz… SEN MİRZABEYOĞLU’NU cezaevinde tutarak içinden geldiğin mazinin istikbalini kuramazsın… Bunu anlamamışsan, Mirzabeyoğlu’nu anlamamışsan, günlük politika itiş kakışları dışında, gerçek bir istikbal hayalinden nasıl bahsedilebilir… Mütefekkir Mirzabeyoğlu bizim “babamızın oğlu” değildir ve Mirza-

beyoğlu laf olsun diye, kendi nefsi, nefsi menfaatleri yüzünden de halen cezaevinde değildir… Daha sonra bu toprakların sahibi olan Anadolu halkı bu değişim dönüşüm sürecinin hem tetikleyicisi hem sürdürücüsü olarak motive edilmeli, gurur duyduğu bir maziden sonra bir fetret dönemi olarak değerlendirilmesi gereken son yüzyıllık tarihden sonra şanlı bir istikbale yönelik olması gereken bu süreci hem denetleme, hem bu süreçte son yüzyıllık süreçte kaybettiklerini kazanma ve süreci destekleyip götürme vazifesini üstlenebilmenin çabasında olmalıdır… PARÇA BÖLÜK YAPILAR KENETLENMELİ VE İÇLERİNDEN ÇIKACAK ÇATLAK SESLERİ BÜNYEDEN UZAKLAŞTIRMALI istikbale yönelik yürüyüşünün savrulmasına sulandırılmasına müsaade etmemelidir… mevzuyu tek başına hükümete yahut kadrolarına ısmarlamak yoluna gitmemeli bizzat oyunun ana gövdesi olduğunu, olması gerektiğini unutmamalıdır… Anadolu’nun taleplerinin hükümete yön verdiğini unutmamalıdır… Ve hiç kimse küçümsemeye kalkmasın PKK ile olan görüşmelerinde bir an önce sağlıklı bir neticeye ulaştırılması zarureti açık... İç politikada özellikle muhalif tarafta rol alabilecek ve etkili, ciddiye alınması gereken camialar ile barış ve onların taleplerinin bir an önce karşılanacağı açılımlar şartının yanında o bu zor zamanlarda o çevrelerle ortak hareket etmenin imkân yollarının çoktan açılmış olması gerekirdi diye düşünüyoruz. *** Hükumet Mısır yahut Suriye olmak ihtimaline ne kadar hazırlıklı Çıkışlar ve söylemler güzel ama hazırlık adına ne yapılıyor... Genelkurmay Başkanının “namaz kılıyor” olmasına bakarak yapılıyorsa bu “çıkışlar ve söylemler” sıkıntıya da hazır olmak gerekir, “Ergenekon operasyonlarına ve mahkeme sonuçlarına bakarak biz hazırlığımızı yaptık!” deniliyorsa, hele de onların cezaevinden bırakılmaları toplumsal barış olarak niteleniyorsa çok aldatıcı olabilir... “Darbeye geniş bir destek yok. Eski rejimin destekçileri ve bizzat bu sistemden beslenenler elbette var.” Mısır’da olanları anlatan bir gazetecinin ifadesi böyle. Yani darbe için geniş bir desteğe ihtiyaç yokmuş demek ki, eski rejimin destekçileri ve sistemden beslenen birilerinin olması yetiyormuş. Türkiye de bu kadar bir kesimin olmadığı söylenebilir mi? Bunun ötesinde hükümetin desteği, Mursi’nin aldığı halk oyundan daha mı fazla? Ötesi Hükümetin sahip olduğu halk desteğinin bilinçlilik durumu İhvanın tabanından daha mı fazla? Bunu

yanında Hükümeti destekleyen kitlenin özelde ihvan genelde ise Mursi’ye destek veren sair Mısır halkından daha mı fazla bedel ödemiş bir halk kitlesi? Dahası Türkiye’de kaç tane cemaat, parti derneğin Mısır’daki tabanın yüzde biri kadar bedel ödemiş bir geçmişi var? Daha doğrusu Türkiye de, afedersiniz ama güya “sivil” yapılanmaların, hareketlerin, cemaatlerin, partilerin derneklerin ödediği en büyük bedellerin türü cinsi boyutu nedir? Yani bir şeyleri göze alırken neye güvenerek bunları yaptığınızı gerçekten biliyor muyuz emin değiliz ***. Türkiye’de tarihi değişimi öngören bir takım kesimlerinde gerçekten bu değişimi gerçekleştirebilecek mekanizmalara sahip olduğundan emin değiliz… “Fikir” elimizdeki biricik sermaye olmasına rağmen, fikir sahibi için değil de güya fikrin muhataplarının afedersiniz ama sanki o fikrin hakkını vermiş edalarında koca koca laflar eşliğinde etrafa akıllar veriyorken Türkiye’de tarihi değişimi gerçekleştirmek adına hangi mekanizmaları hayata geçirdiklerini merak ediyoruz… Kitleyle nasıl bir irtibat mekanizmaları var bilemiyoruz işin gerçeği… Fikre muhatab olanlar için söyleyecek olursak toparlanmanın ve içerdeki dağınıklığı toparlayıp ideale sevk etmenin pratiği üzerinde olduğumuzu, olmamız gereken üzere olduğumuzu söyleyemeyeceğiz… *** Sayın Erdoğanın paralel yapıya karşı seçim öncesi verdiği mücadele de neredeyse tek başına kalmış veren görüntüsünü bu süreçte yeniden değerlendirmesi gerektiği kanaatindeyiz biz… Allah muhafaza tabii ama yasa dışı bir takım odakların silahlandırılıp sokağa dökülme ihtimali, yahut her hangi bir darbe ihtimaline karşı, yani Mısır yahut Suriye haline getirilme ihtimallerine karşı, toplumun ve toplum ile beraber teşkilatının kadrosunun hazırlanması ihtiyacı çok açıktır… Paralel yapıyla mücadele yumuşak şartlarda bile yalnız kalmışsa eğer daha ciddi şartlarda neler olabileceğini CİDDEN hesaplamalıdır… Ölümüne onu ve idealini takip edebilecek kadroları derleyip toparlamalıdır… *** Ne harabi(yim) ne harabatiyim; Kökü mazide olan (bir) atiyim... “Rahminde cemiyetin ben doğum sancısıyım” diyen Üstad Necip Fazıl Kısakürek fikir dölünü akıttığı bu topraklarda idealleriyle doğacak öyle yahut böyle bağımsız güçlü ve özgün bir istikbal arayan Anadolu ruhu BAŞYÜCELİK İDEAL NİZAMINA doğru kıvrılacaktır… Kendi istemese de yaşanılan süreç Anadolu’yu bu neticeye doğru çekecektir… Zira o ideal son beş yüz yıllık çilemizi tek başına sırtlanmış bir fikir ve dava adamının elinden çıkmış bu toprakların, olan ve olması gereken halinin reçetesidir…

İslam coğrafyasında neler oluyor? Akşehir’de, İHH İnsani Yardım Vakfı ve AYDER gönüllülerince organize edilen programda yazar Demet Tezcan, “İslam Coğrafyasında Neler oluyor” konulu bir konferans verdi. Akşehir’de gerçekleşen konferansa İlçe Belediye Başkanı Salih Akkaya, AK Parti İlçe Başkanı Abdullah Bahadır Örs, İHH AYDER Akşehir Gönüllülerinden Ahmet İbişdayı ve çok sayıda davetli katıldı. Program Akşehir Sağlık Meslek Lisesi öğrencisi Somalili Hani Muhammed Hüseyin’in Kur’an-ı Kerim okumasıyla başladı. İHH İnsani Yardım Vakfı ve AYDER Akşehir Gönüllülerince tarafından yapılan çalışmaların tanıtılmasının ardından kürsüye gelen yazar Demet Tezcan, Bosna, Lübnan ve diğer ülkelerde Müslümanların çektiği eziyet ve zulümlerden bahsederek, “Yaptığımız her bir çalışma çok kıymetli, sevap kazanmanın ve yardım etmenin birçok yolu var. Her birimiz elimizden ne geliyorsa onu yapmaktan mükellefiz. Emin olun dünyanın en ücra ve unutulmuş bölgesindeki Müslümanlar içinde ziyadesiyle ayağa kalkan, harekete geçen bir şeyler yapmak için emek ve gayret sarf eden, belki de en duyarlı ülkelerden birisiyiz. Yardımlarda bulunuyoruz, bağışlarda bulunuyoruz, kuyular açtırıyoruz, göz ameliyatlarıyla yetimlere sahip çıkıyoruz. Aynı zamanda fakiri yoksulu gözetmeye çalışıyoruz. Bunun içinde ülkemiz tüm İslam coğrafyasında çok kıymetli. Nereye gidersek gidelim gözlerinin içi parlayarak şu cümleyi kuruyorlar, ‘Osmanlı gelmiş.’ Türkiye’nin onurlu duruşu Türkiye’nin başı dik siyaseti Türkiye’nin attığı kararlı adımlar onlar için çok büyük umutlar ifade ediyor” diye konuştu. Yazar Demet Tezcan, Mavi Marmara’nın yıl dönümü olması sebebiyle bu gemideki yolculukta yaşadıklarını da dinleyicilerle paylaştı.



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.