Anadolu Günlük - Sayı 37

Page 1

631 bin 866 Kurumlar vergisi mükellefi arasında vergi rekortmenleri listesinde 78’inci sırada yer alan ve Konya Merkezli tek şirket olan Konya Şeker, 2010 yılında listenin 86’ncı sırasında yer alırken, 2011 yılında 71’inci, 2012 Yılında 60’ıncı sırada yer almıştı. Son yıllarda yaptığı büyük yatırımlara rağmen vergi rekortmenleri listesinde ilk 100’e demir atan Konya Şeker’in iştirakleri de vergi listeleri ile Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşları sıralamalarında boy göstermeye başlamıştı. 4’te

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Türkiye’nin kalkınması ve ekonomik olarak büyümesinin temel unsurlarından birisinin sağlıklı ve devamlılık gösteren vergi geliri olduğunu belirterek, “oluşturdukları katma değer ile ekonomimizin itici gücü haline gelen kurumlarımız sayesinde ekonomimiz büyümeye devam etmektedir” dedi.

36. Sayı

Gül’den Sisi’ye! Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Mısır’da kanlı darbenin ardından girdiği seçimde halkı yıldırarak aldığı oylarla cumhurbaşkanı seçilen Sisi’ye kutlama mesajı gönderdi. Gül’ün mesajı türkiye’de şaşkınlıkla karşılandı.

12-18 Haziran 2014 50 Kr

www.anadolugunluk.com

Bu adam desteklenir Başbakan Erdoğan’ın “Başkanlık makamına” doğru devam eden yolculuğu sürecinde mühim olaylardan birisi de şüphesiz boşalacak olan başbakanlık koltuğuna kimin oturacağı meselesidir. Güneş doğarken; Kudüs’ü, Medine’yi ve İstanbul’u aynı anda görmek isteyen adam olarak tanıdığımız Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na bütün Anadolu’nun desteği tam...

G

ündemin an be an değiştiği ülkemizde bizler başbakanlık mevzuu etrafında yoğunlaşalım derken en son Musul hadiseleri patlak verdi, Türkiye’yi tarihi misyonuna davet eden hadiseler zincirinin parçası olarak görülmesi gerektiğini düşündüğümüz Musul’daki kargaşalara yönelik hükümet kanadından gelen en net açıklama yine Dışişleri

Bakanı Ahmet Davutoğlu’na ait. Musul’daki kargaşa içerisinde Diplomatik misyonumuzun işgal edilerek 49 çalışanının Başkonsolos ile beraber esir alındığı haberleri üzerine Davutoğlu “Bütün taraflar bilsinler ki vatandaşlarımıza herhangi bir şekilde halel gelirse bu karşılıksız kalmaz. Türkiye’nin gücünü ve kudretini kimse test etmeye kalkmasın. Onlara

Türkiye ATAK’ta Türk Silahlı Kuvvetleri için millî imkanlarla geliştirilen “Taaruz ve Taktik Keşif Helikopteri (ATAK)”, Kara Havacılık Komutanlığı’na teslim edildi. Kara Havacılık Komutanlığında düzenlenen törende katılımcılara seslenen Başbakan Erdoğan, ATAK’ın gelişiminde büyük emek verildiğini, 2002 yılında aldıkları kararın ne kadar doğru olduğunu gördüklerini söyledi. Cihaz ve ekipmanların Türk mühendisler tarafından hazırlandığını ifade eden Başbakan, “Bundan sonra Türkiye artık helikopter ihraç edecek konumda olacaktır. Savunma sanayine getirdiği özelliğiyle çok önem arz ediyor” dedi.

gelebilecek herhangi bir zarar en şiddetli şekilde mukabele görür” dedi. Gerekirse Musul’a girebiliriz şeklinde okuduğumuz bu mesajı desteklediğimizi bildirirken bu vesile ile Yazarımız Nevzat Şipleme’nin “BİZ BU ADAMI DESTEKLEMEYELİM DE NE YAPALIM” başlıklı makalesini okurlarımızın dikkatine sunmayı münasip bulduk. Sayfa 7’de

Mescid’e 20 puan MEB özel okulları dört gruba ayıracak ve 5 yıldızlı oteller gibi yıldız verecek. Mescidli okullar artı 20 puana sahip olacak.

Zanlı 16 yaşında! Diyarbakır Lice’de türk bayrağını indiren zanlın ın 16 yaşındaki bir çocuk olduğu tespit edildi.


2

Sıra dışı bir hikaye 28 Şubat’la ilgili sayısız yazı yazıldı, sayısız kitap basıldı. “Sıra dışı Bir 28 Şubat Hikâyesi” adlı ve “Trajikomik İşkence ve Zindan Hatıraları” alt başlıklı bu eser ise, söz konusu yazı ve kitapların hiçbirine benzemeyen, bu bakımdan türünün ilk örneği sayılabilecek, adı gibi sıra dışı bir çalışma. Şöyle ki, burada ne 28 Şubat’ın kuru tarihi anlatılıyor, ne zulüm edebiyatı yapılıyor, ne de bu dönemin ideolojik, hukukî, siyasî veya ilmî bir analizi yahut eleştirisi yer alıyor.

Mescide +20 puan

B

u yıl 10’uncusu düzenlenen Cahit Zarifoğlu Çocuk Şenliği, İlk Halk Kütüphanesi’nde coşkuyla kutlandı.

‘Anadolu’ olacaklar Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), İmam Hatip Liseleri gelecek eğitim öğretim yılından itibaren kademeli olarak sadece Anadolu İmam Hatip Lisesi programı uygulayacak. Bakanlığın 22 farklı meslek lisesinin statüsünün mesleki ve teknik Anadolu Lisesi ile Çok Programlı Anadolu Lisesi adı altında yeniden yapılandırmasını ardından 81 ilin valiliklerine imam hatip liselerine ilişkin de yazı gönderildi.

TYB Konya Şubesi’nin organize ettiği ve bu yıl 10’uncusu düzenlenen Cahit Zarifoğlu Çocuk Şenliği, Karaman Cahit Zarifoğlu İmam Hatip Ortaokulu öğrencileri, çocuklar ve büyüklerin yoğun katılımıyla gerçekleştirildi. Şenliğe Konya’nın yanı sıra çevre illerde eğitim gören öğrenciler de katılarak Cahit Zarifoğlu’ndan şiirler okudular, neşeli dakikalar geçirdiler. Şenliği başından sonuna kadar takip eden

İl Kültür Müdürü Mustafa Çıpan da, TYB Konya Şubesi’ni Cahit Zarifoğlu adına gerçekleştirilen bu anlamlı etkinliği devam ettirmesinden dolayı tebrik etti. Renkli görüntülere sahne olan programda, çocuklar iğneye ip geçirmece oyunu oynayarak yarıştı. Düzenlenen programın organizasyonunu üstlenen TYB Konya Şubesi Yönetim Kurulu Üyeleri Osman Bozdemir ve Vural Kaya, “İlkini 2004 yılında düzenlediğimiz bu organizasyon şimdi 10 yaşında. Amacımız Merhum Cahit Zarifoğlu’nun adını ve hatırası yeni ne-

sillere duyurmak, tanıtmak. Bu 10 yıllık zaman zarfı içinde organizasyonumuza katılan çocuklarımız Zarifoğlu’nun anısına masallar, şiirler okudular ve onu hatıra olarak kalplerinde yaşattılar. Organizasyonumuza destek olan Selçuklu Belediyesi’ne de teşekkür ediyoruz” şeklinde konuştular.

Milli Eğitim Bakanlığı önümüzdeki günlerde özel okullarla ilgili önemli bir karara imza atıyor. Bakanlık, özel okulları A, B, C ve D olmak üzere gruplara ayırarak akredite edecek. Yani okullara 5 yıldızlı oteller gibi adeta yıldız verecek. Okullar, kriterleri e-okul üzerinden kendileri dolduracak, Bakanlık bunu valilik ve kaymakamlıklar aracılığıyla denetleyerek onaylayacak. Veliler, hangi okulun hangi kategoride olduğunu kurumun internet sayfasından görerek, karar verecek. Dershaneden dönüşerek okullaşanların kategorisi şimdiden belli: D sınıfı. HÜRRİYET

Köylere de asfalt...

Eğitimci Hasan Arslan da tüm katılımcıları düşündürürken eğlendiren oyunuyla büyük alkış aldı. Program, çocuklara ve kendilerini yalnız bırakmayan anne-babalarına sürpriz ikram olarak dağıtılan elma şekerlerinin ardından sona erdi.

Konya Büyükşehir Belediyesi, Haziran ayı toplantısında ilçelerdeki yatırımları gündemine aldı. Toplantıya başkanlık eden Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, bu yıl ilçe-

lerde 300 bin tonu köy yolları ve büyükşehir grup yolları olmak üzere toplam 500 bin ton asfalt hedefi koyduklarını dile getirdi. Ayrıca Tarımsal Hizmetler Daire Başkanlığı ile yaptıkları çalışma doğrultusunda devletten gelen kaynakları tarımsal hizmetlerde kullanacaklarını ifade etti.

Boğazına sinek ilacı sıktılar

İlk başörtülü vekil Kosova’da yapılan genel seçimlerde, PD Partisi’nin başörtülü milletvekili adayı Labinote Demi-Murtezi, en fazla oy alan kadın milletvekili adayı oldu. Merkez Seçim Komisyonu’nun gayri resmi bilgilere göre, Doğru Yol Partisi (PD) başörtülü milletvekili adayı Labinote Demi - Murtezi, Kosova Meclisi’nde başörtülü ilk kadın milletvekili olacak.

Elazığ’da boğazına kaçan sineği öldürmek için tarım ilacı içirilen 65 yaşındaki çoban Aydın Kıyak hastanelik oldu. Fırat Üniversitesi Hastanesi’nde midesi yıkanan ve panzehir verilen yaşlı adam, yoğun bakım ünitesinde solunum cihazına bağlandı. Kıyak’ın hayati tehlikesi devam ediyor.


3 ISLAM, MODA OLMASIN

T

arihteki en iyi kızlar partisi’ sıfatını kullanıp bu partiye muazzam paralar döken ama belki de hepsinden de öte kızlara özel partide dansöz oynatan kesimin başı örtülülerden çıkacağını söyleseler oturur gülerdim. Aklım almazdı bunu! Ama şimdi öyle bir tür peyda oldu ki bunlar başörtü ve modayı yan yana getirip tesettür algısını katlediyor! Kimse onlara hakikatli bir dur diyemedi de ondan mı bu kadar azdılar! Bunların içi nasıl rahat ediyor? Vicdana sahipler mi? Başını örtüyor (!) ama ahirete inanmıyor mu? Sor Allahım. En çok bunlara sor.. Tahammül edilesi değil! Senin âyetini inkâr etseler kâfir diyip kurtulacağız ama onlar hem kabul edip hem o âyeti yerin dibine sokuyorlar! Tesettür ve modayı aynı kefeye koydukları için, boyunları açık şal taktıkları için, dapdar kıyafetler giydikleri için, yatak odalarındaki gardıroplarını sınır tanımadan herkese açtıkları için, Kur’an’da lanetlenen giyinik çıplakları temsil ettikleri için, başörtülü olup erkeklerin ağzını sulandırdıkları için, “yiyiniz içiniz fakat israf etmeyiniz” âyetine muhatapken İslâm’a uymayan kapalılıklarına servet döktükleri için, İslâm ülkeleri idamlarla ölümlerle savaşlarla boğuşurken bugün ne giysem diye dert ettikleri için, kendilerini Müslüman diye yaftalayıp İslâm’a en büyük zararı verdikleri için ve tüm bunlardan haya duymak bir yana gurur duydukları için sor Allah’ım! Bizler kadınların objeleştirildiği hayasız reklamlarla mücadele ederken, o reklamlardaki kadınların üstlerini ahlâka dair sözlerle yamamaya çalışıyorduk. Şimdi ise maalesef kapalı(!) kızları onlardan farkı olmaksızın dergilerine taşıyan ve sonra dergilerine hâlâ İslâmî diyebilen insanlarla mücadele etmek ne tuhaf! “Cehennem ehlinden iki sınıf var ki, onları görmedim. (Onlardan biri) ineklerin kuyrukları gibi kamçılarla insanları dövenlerdir. Diğer ikincisi de, giyinik fakat çıplak olan, kibirlenerek yürüyen, meyleden erkekleri kendilerine meylettiren, öteki kadınları kendileri gibi olmaya zorlayan ve başları deve hörgücüne benzeyen kadınlardır. Onlar cennete girmeyecekler, onun kokusunu bile alamayacak-

lar. Hâlbuki onun kokusu şu kadar (500 sene) mesafeden hissedilir.” (Müslim) Etrafınıza bir bakın; âlâ kızı denen bir tür peydâ oldu. Şalını boynunu göstererek takmak, kafada örtü varken makyaj yapmak, dapdar giyinmek, fakir kol giyinmek, ara boy etek giyinmek falan ucubeliktir. Arada kalmaktır. Ne tam Müslüman ne tam kâfir… Bu tipleri görünce diyorum ki başörtü serbest olup her yere girince kötü mü oldu acaba? Belki de sadece onu zorluklarıyla kabul edenler örtmeliydi. Bu tipteki sonradan görme ucubeler zorluğundan korkup çıkarmalıydı. ‘’İçimizdeki akılsızlar yüzünden bizi helak eder misin Allah’ım!’’ (Ârâf Sûresi, 155) İslâm’a hizmet ettiklerini düşünüyor bu dergi, açıkça bunu söylüyor. İlmi dergi okumayan zamane kızlarına satır arası bilgi verdiklerini düşünüyor. Moda ve tesettürün bir arada zikredildiği bir dergi İslâm’a hizmet etmez aksine İslâm’a zarar verir, sanı-

mantığına çok kez tükürdüm ben af buyurun. Suriye’deki çocuğun parası yok diye açlıktan ölmek zorunda mı? Bir çantaya iki yüz lira verirken nasıl vicdanı sızlamaz insanın da “ama o buna uyuyor” der ve alır. Dergi çıkarmak vebaldir hitap ettiğin insanlara bir şey vermeli. Hiçbir şey almamalı! Âlâ bu değil! Hem şu iptal olan partinin hiç ama hiç elle tutulur bir tarafı yok! -İptal edilmiş olması bunu düşünüp hazırlamış olmayı değiştirmiyor!- Kadın kadına eğlence anlayışını yitirmesin Müslüman hanımlar. Bizim farkımız olsun dedikçe ne çok benzedik kâfirlere. Dansöz oynatmak ne! Lüks gece eğlencesi ne! Yüzlerce hatta binlerce liralık bilet ne! “Kim bir kavme (topluluğa) benzemeye çalışırsa o, onlardandır.” buyuruyorken Efendimiz (s.a.v) biz kime benziyoruz diye sormalı kendimize. “Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakın-

rım bilmiyorlar! Vebaldir, Allah sorar... Ne diyecekler? “Ama o kızlar bunlara ilgi duyuyor diye biz bunu meşrulaştırdık” mı? Sanki o kızlar o satır aralarına bakıyormuş gibi! Dergiyi çıkaranlar başını örten kızların boy boy çekici resimlerini yayınlarken hakikaten vicdanları sızlamıyor mu? Allah bizi ziynet saymış örtmüş saklamış nasıl ben buradayım diye bağırıyorlar? Onları gören “bu ne biçim kapalı, bunlar hep böyle işte” dese diğer -hakiki- kapanan hanımların hakkını nasıl öderler! Vallahi vebal vallahi vebal! Müslümanın derdiyle dertlenirdik eskiden biz. Ama hadisi ve âyeti çiğneyen kızları görünce İslâm bunun neresinde diye soruyor insan kendine. Üstelik bunlara para saçılıyor. Parası olan alır

sınlar, ırzlarını korusunlar. Ziynet yerlerini açmasınlar. Bunlardan kendiliğinden görünen kısmı müstesnadır. Başörtülerini yakalarının üstüne koysunlar. Ziynet yerlerini kendi kocalarından, babalarından, kocalarının babalarından, oğullarından, kocalarının oğullarından, kendi erkek kardeşlerinden, kendi kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, kendi kadınlarından, kölelerinden, erkeklik duygusu kalmayan hizmetçilerden veya henüz kadınların gizli yerlerine muttali olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizleyecekleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz Allah’a tövbe edin. Böylece korktuğunuzdan emin, umduğunuza nâil olasınız” (Nûr sûresi, 31).

Ş

BENİM ŞEHİRLERİM

ehirler vardır kendimizi sokaklarında kaybetmek istediğimiz. Çıkmaz sokaklarından başka yerlere ulaşacağımızı düşündüğümüz, buz gibi sokaklarında dolaşıp kendimizi ararken farkında olmadan iliklerimize kadar üşüdüğümüz. Kendimizi bulamadığımız mekanlarda bir hayalin peşinden giderken kendisinden kaçtığımız gerçeklerle “şimdi kurtuldum” dediğim köşe başında yüzleştiğimiz. Şehirler vardır sokaklarında kaybolamayacak kadar iyi bildiğimiz. Her sokağın başında bizi neyin beklediğini bilerek kendimizden emin adımlarla yürüdüğümüz. Sokaklarının buluştuğu yerde tandık bildiklerle bir selamla, bir bakışla, bir gülümsemeyle buluştuğumuz. Yürürken kendimizi ait hissettiğimiz, sokaklarında kimsenin haberi olmadan kendimize ait mekanlar seçtiğimiz. Kimi zaman penceresi güzel olan bir ev bizim olur, kimi zaman dualarımızı ettiğimiz bir caminin seccadesi. Kimi zaman çatı katından tüm şehre tepeden bakmak istediğimiz binayı gözüme kestiririz ya da gözden uzak olmak istediğimizde şehrin en ücra köşesindeki yalnız yaşayan teyzenin dinginliğine kendimizi teslim ederiz. Şehirler vardır; dört mevsimin az geldiği bu yüzden kendimizce mevsimler eklediğimiz. Eklediğimiz mevsimlere yine kendimizce anlamlar ve duygular yüklediğimiz. Herkes kışı yaşarken bizim yaşama umuduyla baharı erken karşıladığımız, baharda açan çiçeklere inat şehre küsüp içimize kapandığımız. Gökkuşağının eksik olmadığı günlerde dileklerimizin gerçekleşmesi için yol alamadığımız ancak yolların o şehre çıkma umudunu hep yaşadığımız. Yaz yağmurunda yüzümüze çarpan damlalarla serinleyip, her damlada başka diyarlara düşmek için fırsat beklediğimiz, uzun süre uzak kalınca bir an önce kavuşmayı ümit ettiğimiz. Şehirler vardır; parklarındaki çocuk seslerini onların eksildiğinden haberleri olmadan çalıp kendi hayallerimize katık ettiğimiz. Çocukların oyunlarını izlerken kendi çocukluğumuza şöyle bakıp, kendi çocuğumuz olmadığı için ağladığımız. Çay bahçelerindeki sohbetleri farkında olmadan dinlerken, fark edilen gülümseyişimizin görülmesiyle mahçup olduğumuz. Hayatı oyun gibi görenlerin umarsızlığına kendimizi kap-

tırıp mırıldandığımız şarkılarla ritim tuttuğumuz, önümüze düşen topa nereye gideceğini bilmeden heyecanla vurduğumuz şehirler. Yalnızlığımızın yüzümüze vurulduğu kalabalık aile fotoğraflarında hiç yer alamayıp, fotoğraf makinelerin deklanşörüne basarken her detayını tek kareye sığdırmak isteyeceğimiz kadar sahip olmak istediğimiz şehirler. Tarihini illaki öğrenmek istediğimiz, öğrendikçe zenginliğinde, heybetinde küçük kaldığımız şehirler vardır. Tarihine baktıkça bu gününde ne hale geldiğini görüp üzüldüğümüz, keşke zaman o anda donup kalsaydı dedirten şehirler. Tarih kokan, tarihinin yanında terk edilmişlik, yalnızlık ve ilgisizlik kokan şehirler. İnsanları şehre geldiği tarihi hatırlatmayacak kadar içine alan, yoğunluğuyla saran, kucaklayıp bırakmayan şehirler vardır. Zamanın geçtiğini eski binaların yıkılıp yenilerinin yerini hızla alışına bakarak anlamaya çalıştığımız ama oraya hangi vakit gelip ne zaman alıştığımızı fark ettirmeyecek kadar çabuk değişen ve bize de kendini sevdiren şehirler. İnsanlarla kendisini özdeşleştiren, özelliklerini kendisiyle yaşayanlara farkında olmadan alıştıran ve benimseten şehirler. Onun gibi olmazsak, orada olamayacağımızı bildiğimiz, havasını suyunu hücrelerimizde hissettiğimiz, sabahına uyandığımızda şükrettiğimiz ve ondan ayrıldığımızda anlata anlata bitiremediğimiz şehirler vardır. Başka şehirlerde onda alıştığımız yüzleri aradığımız, kendimizce aşık olduğumuz şehirler. Bir de platonik aşkla bağlı olduklarımız vardır. Uzaktan sever, arada bir görmek isteriz. Çok vakit geçirince aslında o kadar da sevmediğimizi fark ederiz. Senede on beş gün vakit geçirip, ayrılırken ağlayıp uzun süre görmeyince olmasa da olur dediğimiz, ama kendisiyle ilgili anılar biriktirdiğimiz şehirler. Birde ömrümüzün sonuna kadar kalmak istediğimiz, yaşamaktan keyif aldığımız, kendimizi kendisine ait hissettiğimiz şehirler vardır. Vedalaşma zamanı geldiğinde ağladığımız belli olmasın diye arkamıza bakmadan gitmek isteyip ama tüm biriktirdiklerimizin bizi engellediği, göndermediği şehirler. “İnsanın doğduğu yer değil, doyduğu yerdir önemli olan” sözünün aksine insanın kendisini ait hissettiği, yaşadığı için şükrettiği ve gitmek istediğinde burnunun direğini sızlatan şehirdir insanın şehri.


4

Konya Şeker yüz güldürdü

M

aliye Bakanlığı Kurumlar Vergisinde ilk 100’de yer alan mükellefleri açıkladı. Maliye Bakanı Şimşek’in açıklamasında ekonomimizin can damarı diye nitelediği kurumlar vergisi mükelleflerinin sayısı geçtiğimiz yıla göre 8.744 artarak 631.866 olurken, 2013 yılında toplam kurumlar vergisi tahakkuku bir önceki yıla göre % 8 azalarak 29 Milyar 453 Milyon 769 Bin TL olarak gerçekleşti. 631.866 kurumlar vergisi mükellefinden 351.418’i İstanbul, Ankara ve İzmir Vergi Daireleri ile Büyük Mükellefler Vergi Dairesine kayıtlı iken, 280.448’i diğer şehirlerdeki vergi dairelerinin mükellef listesinde yer aldı. 2013 yılında tahakkuk eden 29 Milyar 453 Milyon Liralık kurumlar vergisinin yaklaşık % 78’i İstanbul, Ankara ve İzmir’de kayıtlı mükellefler tarafından ödenirken, diğer 78 ilde kayıtlı 280.448 mükellefe tahakkuk eden her 200 Liralık verginin 1 lirası Konya Şeker tarafından vergi olarak ödendi. Maliye Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre 2013 vergilendirme döneminde 631.866 kurumlar vergisi mükellefi arasında tahakkuk eden 889 Milyon 835 Bin TL’lik vergi ile Merkez Bankası ilk sırada yer alırken, vergi rekortmenlerinin sıralandığı ilk 100 içinde 23 Banka ve

onların iştirakleri yer aldı. Enerji ve akaryakıt dağıtım şirketleri ile telekomünikasyon şirketlerinin öne çıktığı listede üç büyük il merkezine kayıtlı şirketler ağırlıklı olurken, listede İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli ve Bursa dışında Anadolu’dan Manisa, Muğla, Kastamonu, Rize, Zonguldak, Sakarya, Eskişehir, Karabük, Kayseri ve Konya’da faaliyet gösteren şirketler yer aldı. Vergi rekortmenleri listesinde faaliyet alanı gıda olan Konya Şeker ve Eti olmak üzere sadece 2 şirket yer alırken, Konya Şeker 78’inci sıradaki yeriyle ödediği 30 Milyon 883 Bin 243 Türk Lirası vergi ile 2 banka, 2 sigorta şirketi, 3 beyaz eşya üreticisi ve 1 otomotiv devini geride bıraktı. 631.866 Kurumlar vergisi mükellefi arasında vergi rekortmenleri listesinde 78’inci sırada yer alan ve Konya Merkezli tek şirket olan Konya Şeker, 2010 yılında listenin 86’ncı sırasında yer alırken, 2011 yılında 71’inci, 2012 Yılında 60’ıncı sırada yer almıştı. Son yıllarda yaptığı büyük yatırımlara rağmen vergi rekortmenleri listesinde ilk 100’e demir atan Konya Şeker’in iştirakleri de vergi listeleri ile Türkiye’nin en bü-

yük sanayi kuruluşları sıralamalarında boy göstermeye başlamıştı. 630 binin üzerinde mükellef arasında ilk 100’ün değişmezleri arasında yer almanın Konya Şeker açısından büyük bir onur olduğunu belirten Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, “geçtiğimiz ilk yüzde 5 gıda şirketi vardı. Bu sene gıda sektörü listede iki şirketle temsil ediliyor. Sektör paydaşlarımızın yaptığı yeni yatırımlar nedeniyle listede yer almadığını biliyoruz. Onlar da inşa ettikleri ya da inşasına başladıkları yeni üretim tesisleriyle ülkemize katkı verdiler, veriyorlar, verecekler” dedi. Konya Şeker’in ödediği vergi ile 631 bin 778 Kurumlar Vergisi Mükellefinden daha iyi bir kârlılık ve vergi performansı sergileyerek 78’inci sırada yer almasını değerlendiren Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, Konya Şeker’in hem üretici ortaklarına, hem ülkesine karşı yükümlülüklerini yerine getirdiğini belirterek şunları söyledi;Konya Şeker’in ülkemizde ödenen her 1.000 liralık kurumlar vergisi içinde payı 1 Liranın üzerindedir. Üç büyük şehir dışında ödenen her 200 liralık kurumlar ver-

gisinden 1 Lira’dan fazlasını Konya Şeker ödemiş. Üstelik de bunu yatırım yaparken ödemiş. Yani hem yatırımdan taviz vermemiş hem de ülkesine karşı yükümlülüğünü eksiksiz yerine getirmiş. Konya Şeker yatırım yapar, ödediği vergi ile yükümlülüğünü yerine getirirken üreticisini desteklemekten de geri adım atmamış. Yaptığımız yatırımlarla üretici ortaklarımızın tarımsal faaliyetlerinin sürekliliğini sağlamaktan, üretici ortaklarımızı üretimin her aşamasında gerek avans uygulamaları, gerekse yüksek ürün bedelleriyle desteklemekten, bunları yaparken ödediğimiz vergi ile de ülke ekonomisine katkı vermekten gurur duyuyoruz. Hem yatırım yapmak hem üreticiyi desteklemek hem de yüksek vergi ödeyebilmek için işletme performansının üst düzeyde olması gerekir. Ülkemize karşı vazifemizi yapmanın gururunu, değer üreterek, gelir oluşturarak ve vergimizi eksiksiz ödeyerek helalinden kazanmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Herkes bu tabloya iyi baksın. Bu tablo doğru yönetim ve tarım sektöründe vitesi yükseltince neleri başarabileceğimizin ispatıdır. Bu iftihar listesinde

kalıcı olmak kendiliğinden olmuyor. İlk 100’e demir atmak için önce üreteceksiniz, önceki yıllarda ürettiğinizden daha çok üreteceksiniz, yani cironuzu arttıracaksınız, o artan ciroda da kârınızı arttıracaksınız. O kâr olacak ki vergi rekortmenlerinin değişmezi olabilesiniz. Biz bu iftihar listesinde yer aldığımız, yerimizi muhafaza edebildiğimiz için mutluyuz. Çünkü bu şu demek, Konya Şeker daha çok üretiyor, ürettiğinden de daha çok kâr elde ediyor. Ancak bu mutluluğun bir tarafı eksiktir, bir tarafında hüzün vardır, biz Anadolu’dan daha çok şirketin bu onur listesinde yer almasını arzuluyoruz. Tarım sektöründen daha çok kurumun ilk yüzün içinde olmasını istiyoruz. Bunlar gerçekleştiği zaman biz şunu bileceğiz, refah İstanbul’un dışına da yayılıyor, Anadolu’da daha çok yatırım yapılıyor, daha çok iş sahası açılıyor, tarımsal üretim değerleniyor ve oluşan katma değer sektörde kalıyor. Konya Şeker olarak biz, içinde yer aldığımız tarım sektörüne ve üretici ortaklarımıza karşı sorumluluklarımızı asla ihmal etmeden, yani tarımın geleceğine yatırım yaparak, tarımsal üretimde sürdürülebilirliği ve sürekliliği sağlayacak ekonomik realitelere uygun yatırımları gerçekleştirerek, kısaca üretici ortaklarımıza ve tarıma karşı sorumluluklarımızla ekonomik faaliyetlerimizi örtüştürerek faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Bunun sonucunda da hem üretici ortaklarımıza karşı sorumluluklarımızı yerine getirmekte zorlanmıyor, hem yeni yatırımlarla istihdam alanları açıyor, hem de oluşturduğumuz ticari faaliyet sonucunda yaptığımız vergi katkısıyla ülke ekonomisine hizmet etmekten gurur duyuyoruz. Konya Şeker olarak bizim verdiğimiz vergi, ortaklık yapımız düşünüldüğünde Türk çiftçisinin ödediği vergidir. Yani hiç kimse Türk çiftçisi vergi vermiyor diyemez. İleriki yıllardaki hedefimiz, üretici ortaklarımıza ve tarıma karşı sorumluluklarımızı yine eksiksiz yerine getirerek Türk çiftçisini bu gurur tablosunda daha üst sıralara taşımaktır.”


5 MESELE MUSUL, SURIYE, IŞİD DEĞIL!

K

imi devletlerin dikkatle oynadıkları bir oyunun sergilendiği sahnedir Ortadoğu. Her durumda bu coğrafyada yaşayan insanlar kurbandır. Bu yüzden Amerikan ordusu Saddam bahanesi ile Irak’a girdi. Türkiye dahil arkasına aldığı devletlerle istediği her şeyi yaptı. Yaktı, yıktı, astı, kesti ve kendisine göbekten bağlı uşaklarını bırakarak çıktı. Çıkmadı, ama, çıkmış gibi yaptı. İsimleri yerli kalp ve kafaları ile yabancı adamların kontrolüne giren Müslümanlar, şu yada bu şekilde direnmeye başladılar. Direnenleri kontrol altında tutarak imha etmenin yollarını arayıp bulmak bir yana biliyorlardı hemen uygulamaya başladılar. Yal şuydu; Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmak. Usul zaten belliydi. Önlerinde İran gibi bir ülke vardı. Irak’ı onlara payandalık eden Şii zihniyete sahip azınlık unsurlara teslim ettiler. Hemen yanı başında yer alan Suriye, zaten kendi adamları olan Hafız Esad boyunduruğu altındaydı. Yeryüzünde İslam’ın hâkimiyetini önlemenin yolu bölgede sapık Şia anlayışını tesis etmekten geçerdi. Onu yaptılar. Ara sıra İsrail’e kafa tutan İran imajını zihinlere yerleştirdiler. Böylece Ehl-i Sünnet anlayışına teslim olmuş Müslümanların böğrüne çöğür kazığını çaktılar. Arkasından direnme ihtimali gördükleri Müslüman halkın gerçek evlatlarını sinsi taktiklerle imha etmeye başladılar. Gel zaman git zaman her geçen gün kontrolden çıkma emareleri gösteren Türkiye’nin bölgedeki ağırlığı altında ezilmeye başladılar. Bir yandan PKK ile mücadele etmek zorunda kalan Türkiye’ye Kuzey Irak düşmanlığı aşılanmaya çalışıldı. Barzani ve orada yaşayan Kürtler asli düşmanlarımız gibi sunuldu. Komşularıyla bağları koparılmış bir Türkiye işlerine geliyordu. Bütün çabalarına rağmen bunu başaramadılar… Kendilerine bağlı bütün unsurları cepheye sürdüler. Arap baharı ile başlayan ayaklanmaları kontrol altına alsalar bile, dipten gelen dal-

ga büyüktü. İslam dünyası başıboş arayış safhasında da olsa kendi kurtuluş yolunu arıyordu. Bunu önlemenin çarelerini bulmalıydılar. Sonunda Türkiye’de defalarca deneyip başaramadıkları darbeyi Mısır’da gerçekleştirdiler. Mısır halledilmişti ama Türkiye faktörü başlarını ağrıtıyordu. Suriye diktatörü Beşar Esat, Mısır’da gerçekleşen darbeyi selamlıyor, SİSİ alçağını kardeş ilan ediyordu. Bu arada emperyalist domuzlar diktatoryası Sisi etrafında çoktan saf tutmuştu…

dirtecek eylemlere imza attı. Kafir diyerek damgaladıkları Müslümanlara hücuma geçtiler. Yöneticilerinin çoğunluğu Muhaberat subaylarından oluşan bu örgüte İsrail silah yardımı yapıyor, el altından destekliyordu. Diğer direniş örgütlerinin faaliyetleri baltalanırken bunların sırtı sıvazlanıyordu. İran, Suriye içlerine kadar gönderdiği ordu mensuplarıyla birlikte Lübnan’dan gelen Hizbullah katillerini besliyor, IŞID eylemleriyle emperyalistlerin ekmeğine yağ sürüyordu. Neticede olanlar oldu ve

Gezi olaylarının bir başka versiyonu bugün Suriye ve Irak’ta tezgâhlanıyor. Maksat belli. Katillere yataklık eden İsrail eliyle ve onların arka planda beslediği maşalar vasıtasıyla uluslararası güçler tarafından Türkiye’ye OPERASYON düzenleniyor. Beşar Esat, Mihraç Ural ve İran dâhil tüm sapık hariciler aveneleri ile birlikte süpürülmeli... Türkiye buna mecbur ve mahkûm... Bu hamle, Müslümanları kendi değerleri ile vurma ve imha etme peşinde koşanların hamlesidir.

İran 24 roket attı! İran, Pakistan’ın Panjur bölgesine 24 roket attı. Saldırı sonrası herhangi bir kaybın olmadığı kaydedildi. Roketli saldırıya ağır silahlarla misilleme yapan Pakistan ordusu, İran tarafını susturmayı başardı. İran’ın, Pakistan sınırında kendi askerlerinin kaçırılmasını sebep göstererek saldırıyı gerçekleştirdiği tahmin edilirken, bu mevzu iki ülke ilişkilerine son dönemlerde zarar veriyor.

5 Nato askeri öldü

Suriye olayları kontrolden çıkmış, Beşar Esat kendisine karşı direnen halka kan kusturuyordu. Orada başlayan direnişin hakim olması emperyalizmin mahkum olması manasına geliyordu. Halkı canından bezdirecek faaliyetlere hız verdiler. Sürdüler, süründürdüler, astılar kestiler, vurdular kırdılar, yaktılar yıktılar. Onlar vurdukça direniş güçleniyordu. Ne yapsalar olmuyordu. Çünkü Türkiye bütün eksikliklerine rağmen karşılarındaydı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve hükümet onların gelecek planlarını bozuyordu. Suriye direnişini baltalamak için IŞID adı verilen bir örgütü sahaya sürdüler. İslam davası uğruna savaştığını zanneden insanlardan oluşan bu örgüt, aklın vicdanın hele hele bir Müslümanın kabul edemeyeceği garip eylemlerle dikkat çekti. Beşar Esat desteği ile hakim olduğu bölgelerde halka illallah de-

IŞID Musul’da Türk diplomatlarını rehin aldı. Bir bakıma Türkiye’ye savaş ilan etti. Soru şu: Beşar Esat ve Şebbihaları, İran ve Hizbullah’la birlikte Mihraç Ural alçağı dahil bütün katiller sürüsüyle birlikte Müslüman Suriye halkına kan kustururken bunların Türkiye ile zoru nedir? Tam bu noktada, Sayın Salih Mirzabeyoğlu’nun zindanda şahsımıza söylediği: “Barzani ve Talabani ‘Türkiye’ye bağlanalım’ demekte. Bir imkân doğuyor. Ama, uydurma Büyük Doğu projesi de istemiyoruz” sözü gerçeği gün yüzüne çıkarıyor. Kendisini gizleyen ve kuyruğunu küçücük bir kurtçukmuş gibi hareket ettiren yılan, neticede hamle yapan avını kapar. Verdiğimiz misalden de anlaşılacağı gibi IŞID Türkiye’ye karşı hamle yapan düşmanlarımızın kuyruğundan başka bir şey değildir. Bu yüzden parlatılıp cilalanıyor. Türkiye oraya çekilerek hedef tahtasına oturtuluyor.

İslam için savaşırmış gibi davranarak kafirlerden çok Müslüman avına çıkan münafık soyları, hakim oldukları alanda halkı küfrün esaretine mahkum ediyor. IŞID, oltanın ucundaki yem. Türkiye’yi kurdukları tuzak ile terbiye etmek istiyorlar. Türkiye bu yapıyı hemen temizlemeli. Bunun için 1926 yılında yapılan Ankara Antlaşması ile Kerkük ve Musul’a girebilmesi için uluslararası hukukta meşru zemini bulunan haklarını kullanmalı. Bunu yaparken yöre halkına ve bu halkın temiz evlatlarına zarar vermemeli. Parlatılarak güçlü bir yapı imiş gibi sunulan IŞID, kendisini kullananların piyonu. Onları kullanan güçler devrede ve asıl hedef TÜRKİYE. Bu unutulmamalı. Türkiye tuzağa çekilirken bütün tuzakları bozmalı. Kendisine yönelmiş tehditleri bertaraf etmeli ve ESAD, HİZBULLAH, IŞID gibi fesat yuvalarını dağıtmalı. Hemen şimdi...

Afganistan’da görev yapan NATO bünyesindeki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (ISAF) mensubu 5 NATO askeri, Afganistan’ın güneyinde düzenlenen saldırıda hayatını kaybetti. Ölen askerlerin hangi milletten olduğuna dair bir açıklama yapılmazken, saldırının ABD askerlerinin yoğunlukla bulunduğu Afganistan’ın güneyinde gerçekleştiği belirtildi. Ülkede seçim gerginliği sürüyor.

Hangi dinin görevi? Suriye Diyanet İşleri Başkanı Ahmet El Hasun, halkın Esad’a oy vermesi gerektiğine işaret ederek, “Seçimlerde Esed’a oy vermek Hazreti Muhammed’in emrini yerine getirmektir” ifadesini kullandı. El Hasun, geçtiğimiz yıl verdiği fetvada ise İslam alemine çağrıda bulunmuş, Suriye’deki savaşta, Esed’e destek verip, yardım etmenin dini bir vecibe olduğunu söylemişti.


6 KIYAMET İLMİ ALLAHA AİTTİR

İ

nsanoğlu yasaklandığı şeylere karşı uçsuz bucaksız bir meraka sahiptir. Kıyamet de bunlardan birisidir. Kıyametle alakalı fikir yürütmek, zaman vermek, tahmin yapmak kesinlikle yasak olmasına rağmen yakalanan en ufak bir ipucunu sonuna kadar kullanır ve kıyamet hakkında yargılar ileri süreriz. Bu konuda remiller, fallar, yıldızlar ve çeşitli Hurufi yöntemlerden yardım alarak nice insan kıyamet hakkında zamanlaması bakımından fikir yürütmüşlerdir. Biz herkesi anlarız ama büyük İslam âlimlerinin bu konuda gevşeklik göstermesini anlayamıyoruz. Buradan anladığımız şudur; İslam âlimleri kıyametin çok yakın olduğunu hatta dolaylı tarihler vermelerini terhib ve terğib anlayışlarından kaynaklanmaktadır. Tarih boyu hep böyle olmuştur, madde mader sayılan küçük ve büyük alametler her zaman var olmuştur. Hatta birçok İslam âlimi kendisinin son veli (Hatemü’l-Evliya) olduğunu ileri sürmüştür. Zamanımızda bile bazı tasavvufi zincirler artık bizim silsilemiz burada bitti açıklaması yapmak durumunda kalmışlardır. Kıyametin yaklaşma meselesi doğrudur ve kıyamet zaten yakındır, yüce pey-

gamberimiz son peygamberdir ve kıyamete kadar başka peygamber gelmeyeceğine göre kıyamet yakındır. Hatta kutsal kitabımızın bir ayet-i kerimesinde “1. Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı” (Kamer/1-2) Buyrulmaktadır. Kıyamet, insanlığın gündemine Kur’ân ile girmiş ve zihnine Kur’ân ile nakşolmuş bir gelecek olayıdır. Kur’ân’da kıyamet bir sureye de ad olmanın yanında, birçok ayette bahsi geçen bir konudur. Kur’ân ise kıyametin geleceğini ana haber konusu yapmıştır. Kur’ân’da kıyamet saati için, vâkıa (kesin meydana gelecek olay), saat (kesin gelecek saat), Et-Tâmmetü’lKübrâ (en büyük felâket), hâkka (gerçek olacak olay), gâşiye (şiddetiyle korku veren ve sarsan), Kâria (kapıyı çalacak gerçek) gibi isimler de kullanılmıştır. Kıyametin büyük alametlerinden olan deccal ile tüm peygamberlerin ümmetlerini korkuttuğu bir gerçektir. Son peygamber Hz Muhammed (sav) de deccal ile ümmetini korkutmuştur. Ancak onun hakkında çeşitli işaretler de vermiştir hatta bu işaretler falan adamda var diyen sahabelerden bazıları Medine sokaklarında deccal aramaya başlamışlardır. Zamanımızda da dec-

calın kim olduğu hakkında tayinlerde bulunulmuştur. Kıyametin artık kopmak üzere olduğu vaaz edilmiş neredeyse tarihler verilmeye çalışılmıştır. Deccal’i öldüreceği işaret buyrulan Hz İsa nerede? Dendiğinde ise “o şahs-ı manevidir” gibi bir kaçamak yola sapılmaktadır. Bu tür şeyler nasların kendi maksadına uydurulması için eğilip bükülmesi manasına gelir ki çok tehlikelidir. En iyisi “Allahü A’lem” demektir. Gaybe ait bilgilere ulaşmaya çalışmak daima tehlikeli ve yasaktır. Bu tür zor soruların ardından gitmek ayetlerle menedilmiştir: “Ey iman edenler! Açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın. Eğer Kur’an indirilirken onları sorarsanız size açıklanır. (Açıklanmadığına göre) Allah onları affetmiştir. (Siz sorup da başınıza iş çıkarmayın). Allah çok bağışlayıcıdır, aceleci değildir.” (Maide/100) Bu gaybi olaylara merak saran cin tayfasına neler yapıldığı ve cezaları cin suresinde açıkça anlatılmaktadır. İşte o ayetlerden bazıları: Cin Suresi: 8. “Doğrusu biz (cinler), göğü yokladık, fakat onu sert bekçilerle, alev huzmeleriyle doldurulmuş bulduk. 9. Halbuki, (daha önce) biz onun bazı kısımlarında (haber) dinlemek için

oturacak yerler (bulup) oturuyorduk; fakat şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir alev huzmesi buluyor. 10. Bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?” Bu alevlerden ve uzay toplarından bize de düşmeyeceğine garantimiz mi var ki kıyametin ardına düşüp uç laflar ediyoruz? Kıyametin kopmasını mı istiyoruz acaba? Neden tarihi üzerinde o kadar duruyoruz? Neden bazı âlimler kendisini “Hatemü’l-evliya” (Son Veli) ilan etmelerinin üzerinden yüz yıllar geçmesine rağmen kıyamet kopmadı. Neden … Kısacası kıyamet saati bir müteşabih konudur, oralarda fazla dolaşmak herkesin harcı değildir. Bu bakımdan aşağıda verilen ayet mealinde de açıkça geçtiği gibi kıyamet hakkındaki bilgi sadece Allaha aittir: “O saatin (kıyâmetin) ilmi O’na aittir O’nun ilmi olmadan, hiçbir meyve tomurcuğundan çıkmaz. Hiçbir kadın hamile kalmaz ve doğum yapamaz. Onlara “Benim ortaklarım nerede?” diye seslenileceği gün “Sana arz ettik, bizden bir şahit yoktur.” derler” (fussilet/47)

Ateş altında kaldılar Irak’ta Musul’a 60, Telafer’e 20, Sincar’a 15 Km. mesafede bulunduğu belirtilen fabrikada çalışan 120 Türk işçi fabrikada mahsur kaldı. Fabrikada çalışan işçilerden Bayram Maden, “Burada 1500 Iraklı çalışan vardı, hepsi fabrikayı terk etti. Şu anda sadece 120 Türk işçi kaldık. Fabrikanın içindeki kamptayız. Türkiye’ye dönmek istiyoruz, ama dönüş yollarımız ateş altında. Devletimizden yardım bekliyoruz” diye konuştu.

Haftalık Bağımsız Siyasi Gazete Bölgesel Süreli Yayın Yıl: 2 | Sayı: 36 12-18 Haziran 2014 SAHİBİ Çimke Basım Yayın Yapım Reklam ve Turizm Hiz. Ltd. Şti adına AHMET AKA SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ ÖMER SALIH ŞIPLEME SANAT YÖNETMENİ NURETTIN ÖZEL HUKUK DANIŞMANI Av. ABDURRAHIM KÜÇÜK SAĞLIK EDİTÖRÜ Dr. NEVZAT ŞIPLEME

Türkiye çok şaşkın IŞİD bunu da yaptı! Bayrağı indiren bu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ankara’daki Mısır Büyükelçiliği’ne çektiği “Sisi’ye hitaben kutlama” telgrafında iki ülke arasındaki güçlü ilişkilerin her zaman devam etmesi temennisinde bulundu. Abdullah Gül’ün mesajında “Dost ve kardeş Mısır halkı için barış istikrar temenni edilirken iki ülke halkları arasında yüzyıllardır süren barış ve kardeşliğin devam etmesi” dileklerine yer verildi.

IŞİD tarafından rehin alınan Musul Konsolusu ve Özel Harekat ekiplerinin sağlık durumunun iyi olduğu bildirildi. Musul’un tamamını ele geçiren Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), kentteki Türk toprağına saldırdı. Militanlar, Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğu’nu ele geçirdi. Başkonsolos Öztürk Yılmaz’la birlikte 48 kişi rehin alındı. Rehinelerin sağlık durumunun iyi olduğu bildirildi.

Lice‘de 2 kişinin ölümünü protesto gerekçesiyle Diyarbakır’da yürüyüş yapan kalabalık arasından sızarak Türk bayrağını indiren provokatörlere ulaşıldı. Eylemci çocukların bilinçli olarak kışlaya gönderildiği, ölüm olaylarının yaşanmasından sonra hem çözüm süreci hem de kalekol yapımının sekteye uğrayacağı ve buna bağlı uyuşturucu baronlarının istedikleri sonucu alacağı tespiti yapıldı.

Sıkıyorsa gel indir Lice’de yaşanan olayı protesto eden Ülkü Ocakları, Türk Bayrağı’nın üstüne öyle bir not düştü ki okuyan bir daha okuyor. Ülkü Ocakları Kırıkkale Şubesi Başkanı Serkan Tunçbilek yaptığı açıklamada, “Bayrağımız, bağımsızlığımızın simgesi olmasının yanı sıra bizim şerefimiz ve namusumuzdur. Sıkıyorsa gelsinler bayrağı buradan indirsinler. Bayrağa uzanan eller kırılır” dedi.

YAYIN YÖNETMENI ADNAN TEKE Yönetim ve Baskı Adresi: Fevziçakmak Mh. 10453. Sk. No: 25 Karatay | KONYA Telefon & Faks: 0332 342 52 82 Web: www.anadolugunluk.com reklam@anadolugunluk.com haber@anadolugunluk.com BASKI Çimke Basım Yayın Yapım Ltd. Şti. Baskı Tesisleri B.T. 13 Haziran 2014


7 BİZ BU ADAMI DESTEKLEMEYELİM DE NE YAPALIM!..

S

ayın Başbakan’ın hayırlısıyla “başkanlık makamına” doğru devam eden yolculuğu içerisinde mühim olaylardan birisi de şüphesiz boşalacak olan başbakanlık koltuğuna kimin oturacağı meselesidir. Bu konuda herkesler, kendi zaviyelerinden bir şeyler söylüyor kendilerince. Aday isimler zikrediyorlar, tabii ki bu meseleyi muhalifi de taraftarı da boş geçemez herkeslerin kendi zaviyelerinden bir beklenti içerisine girmeleri anlaşılabilir bir durumdur… Bu manada manipülasyonların haddi hesabı yok, başbakanlık için adı geçiyor şeklinde sıralanan isimler, aslında o isimleri ananların beklentileri olmaktan öte bir kıymet taşımıyorlar… Nice zamandır Sayın Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hoca ile alakalı bir şeyler yazalım diye düşünürken Sayın Ahmet Davutoğlu’na ait basına yansımış bazı ifadeler dikkatimizi çekti ve bu ifadelerle tarihe not düşmek ve bunları okuyucularımızla da paylaşalım istedik. Aynı zamanda Sayın Davutoğlu’nun hayallerini ve taahhütlerini de ortaya koyar nitelikte olan ve bizlerin niçin Ahmet Davutoğlu’nun başbakan olması gerektiğini söylüyor olduğumuzu açıklaması halindeki sözlerden bazıları. *** Güneş doğarken; Kudüs’ü, Medine’yi ve İstanbul’u aynı anda görmek isteyen adam… Bu slogan ile anılmak istediği anlaşılan Sayın Ahmet Davutoğlu’na ait basına yansımış bazı ifadelerden seçtiklerimiz şöyle: “Türkiye’nin Stratejik Ufku ve Büyük Doğu” konulu konferans veren Sayın Ahmet Davutoğlu: “Bizim dış politikamızın stratejik Ufku ile Büyük Doğu’nun stratejk ufku aynıdır” *** Tehlike olarak görülen Müslüman Kardeşler değil Müslümanların Kardeşliğidir!

ÇUMRA’DA ENGELSİZ KENT PROJESİ

E

*** Bütün Avrupa’yı birleştirenler Yeni Roma’cı olmuyor da, Ortadoğu’yu birleştirenler Yeni Osmanlıcı oluyor. *** İsrail’e üstün bir millet olmadığını öğretecek tek milletiz. *** Nasıl bir cihan devletinin küçülme süreci 12 yıl sürmüşse güçlü bir cihan devleti olma ideali önümüzdeki 12 yıl içerisinde gerçekleşecektir.. *** Vefatının 31. Sene-i Devriyesinde Büyük Üstadımız Fikir ve Dava Adamı Necip Fazıl Kısakürek’i Mübarek Miraç Kandilinde Rahmetle Anıyoruz *** Bu coğrafyada kurulacak düzeni Türkiye belirleyecektir! *** Biz cihan devletinin mirasçılarıyız. Biz değilsek bile bizden sonraki nesiller, ci-

han devletinin vatandaşları olacaklar. *** Zalime merhamet, mazluma en büyük zulümdür. *** Mirzabeyoğlu Davası ile Yakından İlgileniyoruz. *** Kudüs Müslümanlarındır! Müslümanların Mescid-i Aksa’da Namaz kılmaları engellenemez! *** Kim ne söylerse söylesin, hangi basın organında ne yazılırsa yazılsın, bu bizi etkilemez! Türkiye kendi vatandaşlarının hukukunu koruyacak kudrete sahip bir devlettir. *** Yanlış olmaktansa yalnız olmak iyidir. *** Yeni Türkiye Osmanlı’dan daha güçlü olacaktır. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın. *** Her ne kadar başbakan-

lık bahsi etrafında Numan Kurtulmuş, Ali Babacan, Binali Yıldırım, Bülent Arınç, Abdullah Gül gibi isimler zikrediliyorsa da ve o isimler elbette “kötü” kişiler değillerse de bu geçiş dönemlerinde ileri atılanların kolunu çekenler fetih dönemlerinde gereken vasıfta öncü kumandan olabilirlikten uzak kişiliklerdir… Neticede bu günler ileri atılanların kolunu çekeceklere değil, ileri atılanlara yardımcı olacak onun etrafını kollayacak ve daha ileri adımlar için vesile oluşturacaklara ihtiyaç olan günlerdir. Büyük Doğu’nun doğum sancısını çekmekte olan bu topraklar, söyleyecek sözü ve yapacak işi olduğunu her vesile ile hal dili ile de ifade eden Ahmet Davutoğlu’nun aşkı, şevki, heyecanı, bilgeliği ve stratejik ufkundan daha azına tahammül edemez… BİZ BU ADAMI DESTEKLEMEYELİM DE NE YAPALIM?

ngelsiz kent projesi çerçevesinde Çumra’da kaldırımlardaki engelli geçitlerine konulan demirleri halk memnuniyetle karşıladı. Engelli araçları ve bebek arabaları için yapılan engelli geçitlerine arabalar park ediliyordu. Akülü araçlarıyla gezen engelliler ve bebek arabalarıyla yürüyen anneler geçemiyorlar, kaldırımları kullanamıyorlar, rahat hareket edemiyorlardı. Araba sahipleri de çok zaman bilinçsizce park ediyorlar, geçişlere engel oluyorlardı. Bu yanlışı ve ihtiyacı gören belediyemiz önlem olarak ve uyarı mahiyetinde engelli geçitlerine demirler çaktırdı, engelli araçlarına ve bebek arabalarına yol verdi. Çumra engelliler derneğine üye bir grup engelli açıklama yaparak; belediyemizin bu hizmetinden memnun olduklarını dile getirdiler. Açıklamada; bilinçsiz park edilen arabalar yüzünden çok zaman kaldırımları kullanamıyorduk, bazı kurum ve kuruluşlara, kapalı çarşı ve dükkânlara giremiyorduk. Belediyemizin kaldırım geçişlerine ve engelli geçitlerine çaktığı renkli demiler çok isabetli oldu ve kolaylık sağladı. Artık arabalar park edilmiyor. Bu demirlerin daha çok yere dikilmesini ve kaldırımlara çıkışlarımızı zorlayan su oluklarına da saç levhalar vidalanmasını istiyoruz. Çiçeği burnunda Belediye Başkanımız ilk icraatında bizleri düşünmüştür. Bu duyarlılığından ötürü Belediye Başkanımız Dr. Mehmet Oğuz’a ve diğer emeği geçenlere çok teşekkür ederiz dediler. Belediyemiz görevini yapmıştır. Burada eksik olan halkın duyarlılığıdır. Halkımız bilinçli ve duyarlı olmalı, engelliler için yapılan geçitlere araba park etmemelidir. Araba sahiplerini daha duyarlı olmaya davet ediyoruz, bazı köşelere uyarıcı levhalar ve yazılar konulmasını da istiyoruz. Düğün salonumuza, belediye binamıza ve diğer devlet dairelerine yapılacak asansörlerle engelsiz kent projesi tamamlanacak, Çumra’mız engelliler açısından örnek bir kent olacaktır.



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.