TIBB-I HAKÎM
AJANLAR, EYLEMLERİ VE...
GÜZEL ÜLKEM
TWITTER YAZILARIM
BOYKOTU ANLAMAK
MUHALİF OLMAK, İFFETSİZ OLMAYI...
42. Sayı
6 -13 Ağustos 2014
www.anadolugunluk.com
50 Kr
Dik dur John Kerry
Çikolata ile ölüm(!)
Çin’i de boykot edin
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin evi önünde İsrail’i protesto eden Codepink adlı sivil toplum örgütü, Kerry’i İsrail Başbakanı Netenyahu’ya karşı dik durmaya çağırdı. 5’te
İsrail, Türkiye’nin gönderdiği çikolata yapma makinasının Gazze’ye girişine izin vermedi. Bir İsrail gazetesi, “Çikolata ile ölüm” başlıklı haberinde makinanın bir tuzak olabileceğini yazdı.3’te
Doğu Türkistan’da 3 binden fazla Türk’ü katleden Çin, Elişku ve Handi köylerini yerle bir etti. Türkiye’nin İsrail mallarının yanı sıra Çin mallarını da boykot etmesi bekleniyor. 3’te
Osmanlı tokadı AK Parti’nin dillendirdiği ‘Yeni Türkiye’den ‘Osmanlı’yı anlayan anamuhalefet partisi CHP, korkusunu Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu’nun “Osmanlı tokadı değil, monşer şamarı geliyor” sözleriyle belli etti. UMUTLAR BİTERSE! Gezi’den başlayıp Aralık operasyonlarıyla devam eden, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle de bitecek gibi görünmeyen kavga, bir siyasî çekişme değil Arif Nihat Asya’nın ifadesiyle “Hilal ile Haç’ın kavgası!” Pakistan çökertildi, Irak ve Mısır düşürüldü, Suriye’de oyun devam ediyor. Türkiye de düşerse İslam dünyasının dirilme umutları bitecek. Onun için şimdi dik durma zamanı.
OYUNUN FARKINDA İhsanoğlu’nu İngiliz, İsrail ve Amerika Konseyinin CHP’ye dayattığı bir aday olarak değerlendiren CHP’li Savcı Sayan, Türkiye’nin ciddi bir operasyonla karşı karşıya olduğuna dikkat çekti. CHP tabanından önemli bir kesimin ‘oyun’un farkında olduğunu dile getiren Sayan, “Partimizden büyük bir kesim ya sandık başına gitmeyecek ya da ‘oy’unu Erdoğan’a verecek” ifadelerini kullandı.
5 yıldızlı konak Acil Hastalara Yardım Vakfı, zihinsel engelliler için 400 yataklı Şefkat Konağı yapıyor. Vakıf Başkanı Süleyman Doğan konağın beş yıldızlı otel konforunda olacağını belirterek, “İnşaat için para toplamıyoruz, hayırsever vatandaşlarımız eksikleri görerek tamamlıyor” dedi. 2’de
Millî aşı geliyor
MHP’DEN AYRILDI Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) tabanı da ‘oyun’un farkında. Ferizli Belediyesi Meclis Üyesi Nadide Dülger partisinden istifa ederek, önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde R. Tayyip Erdoğan’ı destekleyeceğini açıkladı. 30 Mart yerel seçimlerinde MHP’den İnlice Belde Belediye Başkanı seçilen Mehmet Yakan da Erdoğan’a destek vermek için partisinden istifa etmişti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın millî ilaç talebinin ardından harekete geçen TÜBİTAK, Hepatit B, Kızamık, Kabakulak Kuduz ve KırımKongo Kanamalı Ateşi gibi birçok hastalığa karşı aşı geliştirmeyi hedefliyor. 7’de
“FIRILDAK” TEPKİSİ Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde CHP’den de kaymalar oldu. Çeltikçi ilçesinin CHP’li Belediye Başkanı Recep Aydın AK Parti’ye geçtiğini açıkladı. Antalya Büyükşehir Belediye Meclisi’nin CHP’li üyesi Önder Önen de sürpriz şekilde CHP’den istifa ederek AK Parti’ye katıldı. Büyükşehir eski Belediye Başkanı Mustafa Akaydın transfere tepkisini “fırıldak” ifadesiyle dile getirdi.
Cemaat kararını verdi: İman-ı Ekmel! 4 İhsanoğlu: İslamcı politikacı değilim. 4
‘Tepkiniz İsrail’e mi?’ AK Parti Konya İl teşkilatınca hazırlanan afişte Başbakan Erdoğan ile birlikte Milli Görüş Lideri Merhum Necmettin Erbakan’ın fotoğrafına da yer verilmesi Saadet Partisi’ni (SP) aya-
ğa kaldırdı. SP’nin yayın organı Millî Gazete’nin “Bir Dakika!” manşetiyle yaptığı habere SP tabanı “Bu sözler İsrail’e mi! Çok yazık! diyerek tepki gösterdi. Haberi 4’te
Herkese görev! AK Parti Konya İl Başkanı Ahmet Sorgun, havaalanında gurbetçilerin oy kullandığı sandıkları ziyaret etti. Gurbetçilerin cumhurbaşkanlığı seçimine büyük ilgi gösterdiğini belirten Sorgun; “Bu ilgi bizleri mutlu etti. Yeni Türkiye için herkese büyük görev düşüyor” dedi. 3’te
2 İğdişleşen Erkekler, İğdişleşen Müslümanlar ve Müslümanlığımız…
Zihinsel engellilere Şefkat Konağı! Acil Hastalara Yardım Vakfı, Zihinsel Engelliler için 400 yataklı Şefkat Konağı yapıyor. Acil Hastalara Yardım Vakfı Zihinsel Engelliler için yapılan Şefkat Konağı’nın inşaatını hayırseverlerin de desteği ile önemli bir oranda tamamladıklarını ve en kısa zamanda tamamlamayı planladıklarını açıkladı. Çayırbağı Mahallesi’nde kurulacak olan Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon merkezinde artık sona yaklaştıklarını kaydeden Acil Hastalara Yardım Vakfı Başkanı Süleyman Doğan, “Hizmete geçtiğinde 400 kişiyi barındıracak olan Şefkat Konağı aynı zamanda 5 yıldızlı otel konforunda olacak. 2’şer kişilik suit odalardan, oda içinde bulunan banyo, telefona kadar gereken her şey yer alacak. Aynı zamanda içinde kalacak kişilerin yaşlı
ve yatalak olacağı göz önünde bulundurularak çelik konstrüksiyonla 9 büyüklüğünde depreme dayanıklı yapılacak. Odaların 24 saat boyunca kameralarla internetten izlenebilecek olması hizmetimizin şeffaflığının göstergesi olarak halkımıza sunulacak. Ayrıca 12 oda bulaşıcı hastalığı olanlar için ayrılacak. Zihinsel engelliler için de fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezi bulunacak” ifadelerini kullandı. Darülacezenin yaptırılması için para toplanmadığını kaydeden Doğan, yardımseverleri inşaat alanına götürerek gezdiriyoruz. Eksikliklerini gösteriyoruz. Daha sonra da bu eksikliği bir şekilde gidermesini istiyoruz. Böylece şeffaf bir yol izliyoruz” dedi.
Mutluluk dileriz Sigara sağolsun Konya Aydınlar Ocağı Genel Başkanı Dr. Mustafa Güçlü, oğlu Muhammed Gökhan Güçlü’yü de evlendirerek ikisi kız dört çocuğunun da mürivetini de gördü. H. Gökçen Özdemir ile M. Gökhan Güçlü çiftinin nikâhlarını Selçuklu Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay kıydı. Genç çiftin şahitliklerini eski Tarım ve Köyişleri Bakanı Prof. Dr. Sami Güçlü, Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı yaptı. Biz de genç çifte ömür boyu mutluluklar temenni ediyoruz.
Gümüşhane’de yaşayan 56 yaşındaki İbrahim Altay, 15 yıl önce bıraktığı sigaraya verdiği parayı biriktirerek aldığı otomobilin arkasına “Sigaram Sağolsun” yazdı. Küçük yaşlarda başladığı sigarayı 15 yıl önce bırakan Altay, bırakmadan önce günlük iki paket sigara içtiğini belirterek sigarayı bıraktıktan sonra her gün sigaraya verdiği parayı biriktirmeye başladığını söyledi. Sigaraya harcayacağı parayı biriktirip bir otomobil alan Altay, tiryakilere örnek olsun diye otomobilinin arkasına “Sigaram Sağolsun” yazdı.
H
z. Ayse (R.A.) annemizde zamanın bineği olan deveye binmişti. Binekler insanı taşısın diye vardır. Gösteriş ve kibir için olursa o zaman vay halimize… Modern kent hayatında zengin kocalar karılarına “sus payı” olsun diye, plakalarına kadınlarının da isimlerini yazdırdıkları arabalar alıp, karılarını baştan savmakta. Kent kelimesini seçtim, çünkü şehir kafasında olanlarda, kentli insanın sorunları yoktur. Şehir insanı, kent (güya) modern insanı barındırır. Şehirdeki adamın, karısının adını ya da benzeri ilgili şeyleri plakaya arabaya yazdırma derdi yoktur. Karısını arabalarla başından savacak erkeklerden de Allah’a sığınmak lazım. O erkeğin, başından savdığı kadın haliyle savruk olur. İğdişleşen medeniyette, iğdişleşen erkeklerden dolayı piyasada adam kalmadı. Bir alay markalarıyla gezen ve hava atan erkekcik. Haliyle erkekten boş kalan yerleri kadınlar almaya başladı. Kadınlarda erkekleşti... Kadınların koca, erkeklerin hanım olduğu bu çağda, insan kendi fıtratını yine kendi bozdu. Dedem rahmetlinin dediği gibi “naylon herifler-naylon babalar”… Boynuzlanmış bir modern medeniyeti yaşıyoruz. Gelenekli görenekli, dinli-ahlaklı bir medeniyetin tacize ve tecavüzlere uğramış halinin adıdır modernizm… Binalara “Mülk Allah’ındır”, arabalarımıza da Allah lafzını yazarak değil, YAŞAMIMIZLA ‘ALLAH’ diyenlerden olmak önemli, amin. …. Çağımızın başı örtülü ama, beyni çok açık (!) kadınları, erkekler namaz kılarken yanlarında saf hizasında fotoğraf çekecek kadar neden rezilleşmekte...? Ramazanda, teravihte, Sultan Selim’de, aklı evvel o kadının flaşlarından namazın bütün huşusu mahvoldu. Tüm namaz boyunca ne çekti ki? Bir başka teyzemiz de yüzlerce erkeğin önünden kadınlar tarafına geçmek için, geçecek yer olmamasına ve görevlilerin uyarılarına rağmen “kadına mahsus o inadıyla” yürüdü gitti. Kadınlar, Allah ıslah etsin sizi de bizi de... Kadınlarla erkekleri yan yana namaz kılmasına belediyenin sebep olması başka bir rezalet. Kadın namazda geride saf tutar.
Kadınlarla erkekler arasında güya ayrıştırıcı malzemeler koymuşlar, ancak omuz hizasında beraber saf tutmak... Namaz ziyan oluyor. Akıl işte… Rabbim şuurumuzu artırsın. … Birileri çalışır, başarılı olur bu hayatta, karınca kararınca yaşar... Birileri de eşlerine, çocuklarına karne, diploma hediyesi diye araba alır... Ve bu birilerine, bu hayatta çok olmasa da rastlıyorum ve tebessüm ediyorum.. :) Araba, eşya alınır, Allah vermiştir. Ama anlatılmaz ki! Sosyal medyada resimleri çekilip paylaşılmaz ki! Komik insancıklar… Allah’ım, mallarıyla övünenlerden olmaktan bizleri koru. Etrafımızda yeri gelince soğanekmek yiyecek dostları halk eyle Rabbim. Ağzımız soğan koksun ama görüntümüz kibir kokmasın. Kibir kokmaktan, cahillikten, gök görmediklikten sana sığınırız Allah’ım. Ayrıca dini kavramları işyerlerimize kullanmayalım... Takva terzi, Ebu Eyyûp El Ensarî House… Kullandığımız eşyalarımıza da dini kavramları isim diye koymayalım. Değerlerimizi basite indirgiyoruz... Allah’ın isimlerini de çocuklara koyarken, Abdussamed, Abdulkadir şeklinde tercih edilmeli. Tabi bunlar hep söyleniyor, Allah, feraset ve basiret sahibi etsin hepimizi. İnsanlarda suizanna sebep olmamak için Müslüman hassas olmalı! Verdiği tüm görüntüleriyle hassas olmalı. Yanlış anlaşılmalara sebep olmamalı. Ebeveynler sadece kendilerinin değil çocuklarının da nefsinden sorumludur. İçki içmeyen birinin başka bir helal içecekle şerefe yapması... Bunu çocuğun görüp örnek alması... Mesele işte burada başlıyor. Şimdilerde öyle babalar/kocalar türedi ki Allah İslam ümmetine acısın. “Kızım, boşan ben varım” diyorsa bir baba diyecek bir şey kalmamıştır. (Güya) başı örtülü kızlar ya da kadınlar desek daha doğru olacak: Ezanda bile ayak ayak üstü oturmaya devam rezilliğinde. Böylelerinin babaları baba olsaydı, yani zamanında sümsüğü yemiş olsalardı öyle olmazdı. Kızını da oğlunu da dövmeyenler yüzünden ümmet olarak diz dövüyoruz. Twitter’ın Gonyalı yeni fenomenlerinden @SiyitS demiş ki:
Gız gısrak didiğin, accık şööle lep dimeden lepbeyki ağnayacak. Zabah kakınca ileğen bardak hazır olacak. Boynunda havlıyı hazır idecek. Ben de derim ki: böyle gızlar da yok, bunları yetiştirecek baba da yok siyitaga ;) *** VE BAYRAM Elveda Ey Şehr- i Ramazan dedik. Sezai Karakoç’un ifadesinde olduğu gibi: Orucun lambasını yakabildik mi? Oruca su sunduk mu? Yemek taşıdık mı? Acaba tuttuğumuz oruçlar, yanına gideceği eski oruçlara katacağı, söyleyeceği çok şeyleri olacak mı? Ramazandan bize kalan en önemli ders: Kuran-ı Kerimi düşünerek, aklederek okumak olsun. Eğer bunu yapamazsak, işte o zaman Kuran’a saygısızlık yapmış oluruz ve işte o zaman Kuran-ı Kerim’e ayak uzatmış oluruz. Gelen hiçbir misafir ev sahibine giderken bir hediye bırakmaz RAMAZAN DIŞINDA. Ramazan, “bayramı” bırakıyor. Tabii ki ev sahibiysek... Yok, misafir biz olmuşsak, Ramazan EV sahibi olmuşsa bize “Diş kirası” niyetine bayram bırakıyor... Peki bayram nedir? Hep kelimelerin, kavramların görünen yüzüne, manasına bakıyoruz. Bayram kavramı içinde aynı bakış geçerli. Şekerler, tatlılar, akraba, komşu ziyaretleri... Evet, bunlar bayramın görünen yüzü hatta aslında bunlar bayramın esas manasından haberdar olanlar ve bu haberi, mesajı doğru okuyup, anlayabilenlerin bir tür sevinci. Ancak bayram: Ramazanın bize getirdikleri, bizim de Ramazandan elde ettiklerimizdir. Ve bayram: Ramazan sayesindeki bitirişlerimiz ve başlangıçlarımız adıdır hatta ilanıdır. Bayram: “Ben Müslüman olduğumu hatırladım, tövbe ettim, yıpranmış-dökülmüş yanlarımı yeniden inşa ettim” demenin, diyebilmenin adıdır. Bayram: Allah rızası için kötü halleri unutmak, unutabilmek, iyiliklere göz açıp, uyanabilmektir. Bayram bir uyanıştır. Bayram, aslında ölüm sonrası dirilişin provasıdır. Aylardır, yıllardır ölü olan yanlarımızın dirilişidir. Bayram bir fetihtir. Ramazandan “Fatih” olarak çıkabilmektir.
3
ÖDLEK İSRAİL
İsrail, Türkiye’nin Gazze’ye gönderdiği çikolata yapma makinesinin parçası olan bilyelerden korkarak, makinenin Gazze’ye girmesine izin vermedi. İsrail, Gazze katliamındaki dik duruşundan bir hayli rahatsız olduğu Türkiye’ye karşı şeytanın aklına gelmeyecek bir önlem aldı. İsrail gümrüğü, Türkiye’nin Gazze’ye gönderdiği yardım malzemeleri içinde bulunan çikolata yapma makinesinin parçaları olan bilyeleri tehdit olarak algılayıp Gazze’ye girişine izin vermedi. Jerusalem Post Gazetesi’nin “Çikolata ile ölüm” başlıklı haberinde, Aşdot Limanı’ndan girişi engellenen makinenin bir tuzak olabileceği yazıldı. Çikolata makinesinden bile tehdit mesajı alıp korkan İsrail, Türkiye’nin insani yar-
dım amaçlı konvoyundaki bu makinenin Gazze’ye girmesini engelledi. Bunun çikolatanın arkasına saklanmış “sinsi bir plan” olabileceğini belirten yetkililer, makinenin Gazze’ye alınıp alınmayacağı konusunda henüz kararsız olduklarını, ancak bir karar verince bunu bildireceklerini kaydetti. Çikolata makinesini bile “terör tehdidi” olarak algılayan İsrail’e, “Gazze’deki ağır zayiatları İsrail’in psikolojisini olumsuz etkilemiş” yorumları yapılırken Siyonist zihniyetin nasıl buhran içinde olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
İsrail’e darbe Hamas askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, tek operasyonla 30 İsrail askerinin öldürüldüğünü açıkladı. Kassam Tugayları’ndan yapılan yazılı açıklamada, Şucaiyye Mahallesi’nde kara saldırılarının başladığı 17 Temmuz’dan sonra tek operasyonla 30 İsrail askerinin öldürüldüğü duyuruldu. İsrail askerlerinin, ön saflarda yürütülen mücadeleden dönen savaşçılar tarafından öldürüldüğü kaydedilen açıklamada ayrıca, Han Yunus’ta birkaç gün önce düzenlenen operasyonda, İsrail ordusuna ait 4 zırhlı aracın tahrip edildiği olayda, bir İsrail askerinin öldüğü çok sayıda askerinin de yaralandığı ifade edildi.
Ermenilere neler oluyor? Doğu Türkistan kanıyor! Azerbeycan – Ermeni çatışmaları devam ediyor. Orta Doğu’da yaşananların devam etmesiyle, Ermenilerin de bu çıkışı akıllarda soru işaretleri bırakıyor. Azerbaycan Savunma Hattı’ndan yapılan açıklamaya göre Ermenilerle yaşanılan çatışma sürüyor. 12 Azerbaycan askeri şehit oldu. Azerbaycan Savunma Bakanlığından yapılan açıklamada, Ermeni ordusunun sınır hattının farklı bölgelerinde 73 kez ateşkes ihlali yaptığı, Ağdam ve Ağdere bölgesinde Azerbaycan mevzilerine yaklaşmaya çalışan Ermeni askerleriyle çatışmaların yaşandığı bildirildi. Olaylar sürerken Azerbaycan savaş uçakları, cephe hattı üzerinde uçuşlar gerçekleştiriyor. Cephe hattında gerginliğin artma-
sı üzerine havalanan Azerbaycan uçak ve helikopterlerinin, Terter ve Ağdam bölgelerinde uçuş yaptıkları belirtildi. İyice gerilen sınır hattının etkileri dünyada da yankı buldu. Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Marie Harf, yaptığı açıklamada, ‘ABD, (Azeri-Ermeni) cephe hattı boyunca 31 Temmuz’da önemli kayıplara yol açan şiddetin tırmanmasından duyduğu kaygıyı ifade eder. Hayatını kaybedenler ve yaralananların ailelerine başsağlığı diliyor ve tarafları gerilimi düşürme yönünde adımlar atmaya ve ateşkese saygı göstermeye çağırıyoruz’ dedi. Yeniden şekillenen Orta Doğu’da Ermenilerin bu çıkışının altında yatan sebepler merak ediliyor.
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları sürerken, bir acı haber de Doğu Türkistan’dan geldi. Doğu Türkistan’da 3 bin Müslümanın şehit edildiği iddia gözleri yeniden bölgeye çevirdi. Doğu Türkistan Platformu Genel Sekreteri Abdulehed Er’in verdiği bilgilere göre, Çin, işgal altındaki Doğu Türkistan’ın Kaşgar iline bağlı Yeken ilçesinde katliam gerçekleştirdi. Çin, bölgeye h ava saldırısı yaparak, Yeken ilçenin Elişku ve Hangdi köylerini adeta dümdüz etti. Bölgede olağanüstü hal ilan edilirken, insanların sokağa çıkması yasaklandığı yerleşkede tutuklama ve katliam operasyonları devam ediyor. Olağanüstü halden dolayı ölü sayısı net olarak bi-
linmemekle birlikte, şu ana kadarki hava saldırısında hayatını kaybedenlerin 3 bin civarında olduğu iddia ediliyor. Doğu Türkistan Platformu gerçek sayıyı netleştirmeye çalışıyor. Çin yönetimi ise Doğu Türkistan başta olmak üzere ülkenin bazı yerlerinde patlama ve bıçaklı saldırı gibi olaylar, Pekin yönetimi tarafından doğrudan “radikal gruplarla” ilişkilendiriliyor ancak konuyla ilgili net bilgi verilmiyor. Çin, son dönemde bölgedeki önlemleri artırırken, “bölücü” olduğu iddia edilen kişilerin gözaltı ve yargılanma süreçlerine ilişkin bilgiler kamuoyu ile paylaşılmıyor, sadece verilen cezalar resmi medya aracılığıyla kamuoyuna duyuruluyor.
Sandığa ilgi AK Parti Konya İl Başkanı Ahmet Sorgun Konya Havaalanı’nda kurulan seçim sandıklarını ziyaret etti. Sandık görevlilerinden bilgi alan Sorgun, Konyalı gurbetçilerin seçime ilgisinin kendilerini mutlu ettiğini dile getirdi. Sorgun; “26 Temmuz’dan bu yana yurtdışında yaşayan Konyalı hemşehrilerimiz, havaalanımızda oylarını kullanabiliyorlar. Gurbetçilerimiz, buradaki sandıklarda 10 Ağustos’a kadar da kullanabilecekler. Görevlilerden aldığımız bilgilere göre ilgi de gayet iyi. Bu bizleri mutlu ediyor. Zira ister Fransa’da, ister İsveç’te veya dünyanın herhangi bir yerinde yaşasalar dahi milletimizin iradelerine ve oylarına sahip çıktığını görmek bizleri mutlu memnun ediyor.” diye konuştu.
4
ALMAN MUHALEFETİ
“Din ayrı olmalı” Cumhurbaşkanı adayı Ekmelettin İhsanoğlu, Atina’da yayımlanan Elefteros Tipos Gazetesi’ne yaptığı açıklamada, her insanın kendi inancına göre yaşamakta özgür olduğunu ve devletin vatandaşların yaşayacağı ortamı oluşturmakla yükümlü bulunduğunu ifade ederek, “Cumhurbaşkanı siyasi lider değil devletin lideridir” dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan farkının ne olduğuna ilişkin soruyu yanıtlayan İhsanoğlu, dindar bir aileden geldiğini ancak İslamcı bir politikacı olmadığını ve dinin politikadan ayrı tutulmasından yana olduğunu söyledi.
Hâlâ aynı kafada! Enver Aysever çatı aday Ekmeleddin İhsanoğlu’nun besmeleyle basın toplantısı açmasının suç olduğunu söyleyerek bir kez daha Yeni Türkiye’den ve Anadolu’dan bihaber olduğunu gösterdi. Enver Aysever, kimseye neden İhsanoğlu’na oy vereceğini soramayacağını, ama laik bir ülkede besmeleyle basın toplantısı açmasının hesabını İhsanoğlu’na sorabileceğini ifade eden Aysever, bunun bir suç olduğunu savundu. Devamında ülkenin gericiliğe mahkum edildiğinin altını çizen Enver Aysever, devletin başı olacak kişinin bunu kesinlikle yapamayacağını da sözlerine ekledi. CHP’nin dahi bu zihniyetten sıyrılmaya çalıştığı bu günlerde Aysever’in bu tepkisi herkesi şaşırttı.
Gezi Parkı eylemleri sırasında ilk kez Türkçe kapak hazırlayan ve provokatif başlıklarıyla Erdoğan’a saldırılarda bulunan Alman Der Spiegel dergisi yine çirkin bir oyun peşinde. Yeni sayısının kapağına Erdoğan’ı taşıyan Alman Der Spiegel Dergisi, cumhurbaşkanlığı seçim sürecini etkilemek için devreye girdi. Alman Der Spiegel Dergisi yeni sayısında Başbakan ve Cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan’ı kapağına taşıdı. Her fırsatta provokatör başlıklarıyla ön plana çıkmaya çalışan Der Spiegel Dergisi, bu kez de Türkçe ve Almanca olarak ‘Der Staat Erdoğan – Erdoğan Devleti’ başlığını kullandı. Gezi’deki eylemleri ve polisin müdahalesini olduğundan daha ağır ifadelerle haftalarca gündemde tutan, tarihinde ilk kez Türkçe kapakla çıkarak Gezi gençliğine “Boyun eğme” diye seslenen Der Spiegel, cumhurbaşkanlığı seçim sürecini de etkilemek
için kolları sıvadı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdahalede bulunmak için devreye giren dergi, ‘Türkiye özgür kalacak mı?’ sorusuyla 16 sayfalık dosya hazırladı. Dergi iç sayfalarında da habere Almancanın yanı sıra Türkçe olarak yer verdi. Der Spiegel, Başbakan Erdoğan’ın Köşk’e çıkma durumunda Türkiye’nin “Erdoğan devleti”ne dönüşeceğini savunarak gurbetçi Türklere propaganda yaptı. Der Spiegel haberinde şu ifadelere yer verdi: “Yeni padişah: Başbakan Erdoğan demokratik reformlarla çıktı yola, ancak eski dönemin seçkinleriyle ve Gezi Parkı direnişçileriyle mücadelesinde hükümdara dönüştü. Şimdi kendisini cumhurbaşkanı seçtirmek niyetinde. Despot mu olacak bu sefer de?”
Saadet, AK Parti’ye çok kızdı! AK Parti İl Teşkilatı’nın Başbakan Erdoğan için astığı pankarta Erbakan’ın fotoğrafının da olmasına Saadet Partisi’nden gelen itiraza vatandaş tepkili. AK Parti İl Teşkilatı’nın Başbakan Erdoğan için astığı pankarta Milli Görüşçülerden itiraz geldi. Cumhurbaşkanı adayı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için hazırlanan pankartta Necmeddin Erbakan’ın da olmasına tepki gösteren Saadet Partisi’nin yayın organı Milli Gazete, “AKP, Saadet Partisi ve partinin ebedi lideri Prof. Dr. Necmeddin Erbakan’ı günahlarına ortak edemeyecekler” dedi ve uyardı. Saadet Partisi Konya İl Teşkilatı, Kürecik’te İsrail’in korunması için AK Parti’nin Türkiye’ye füze konuşlandırdığını söyleyerek, Necmeddin Erbakan’ın resmini asmalarına müsaade etmeyeceklerini yinelediler.
Kamalak sessiz! Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde sessizliğe büründü. Kamalak, en son 8 Temmuzda köşk kararını 19 Temmuzda açıklayacaklarını duyurmuş, 15 Temmuzda kararları basına sızmıştı. İşte Saadet Partisi’nin o kararı: Saadet Partisi yönetimi geniş istişareler sonucunda Köşk seçimine ilişkin kararını verdi. Saadet, parti kararı almayarak, tabanı serbest bırakacak. Parti, tabanı herhangi bir adaya yönlendirmeyecek! Mustafa Kamalak sessizliğini koruyor!
5 Çünkü Muhalif Olmak İffetsiz Olmayı Gerektirdi
B
Dik dur Kerry!
Codepink adlı Amerikan sivil toplum örgütü, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin evi önünde gerçekleştirdiği protestoda Kerry’i İsrail Başbakanı Netenyahu’ya karşı dik durmaya çağırdı. ABD’nin başkenti Washington’da, Codepink adlı sivil toplum kuruluşu, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin evi önünde yaptığı protestoda, Kerry’nin İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya karşı dik durmasını istedi. Codepink üyesi yaklaşık 30 kişilik grup, akşam saatlerinde Dışişleri Bakanı Kerry’nin Georgetown’daki evi önünde toplandı. Grup, “Kerry, Netanyahu’ya karşı dik dur”,
“Savaşı durdurun” yazılı pankart açarken, “Ölümleri sonlandırın”, “Gazze’ye ablukayı kaldırın”, “Özgür Filistin” sloganları attı. Codepink yetkililer yaptıkları açıklama, “John Kerry, Gazze halkının daha fazla serbestliğe, özgürlüğe ihtiyacı olduğunu, başka bir ülkeye serbestçe gidebilmeleri gerektiğini söyledi. Biz, Kerry’nin bu söylediklerinin daha da ötesine git-
mesini istiyoruz. Gazze’nin havalimanına, limana, sınırlarının açık olmasına ihtiyacı var. Gazze’deki halk ticaret yapabilmeli, normal insanlar gibi yaşayabilmeli. Tünel saldırılarının, İsrail’e atılan roketlerin de sona ermesini istiyoruz. Bugün burada ‘İsrail Başbakanı Netanyahu’ya karşı dik dur, fikrinden vazgeçme ve ateşkes için baskını artır’ demek için buradayız” dedi.
Cemaat kararını verdi: İman-ı Ekmel CIA ile paylaştı CHP ve MHP’nin cemaat destekli Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’na Fethullah Gülen’den bizzat destek geldi. Gülen, Herkul.org’da yayınlanan yeni sohbetinde “Her halimizde iman-ı ekmel, ihsan-ı ekmel” demeliyiz dedi. İşte Gülen’in sohbetindeki o bölüm: “Her hâlimizde, her tavrımızda, her davranışımızda, iman-ı ekmel, ihsân-ı ekmel, ihlas-ı ekmel, rıza-yı ekmel, yakin-i ekmel demeli, hayatımızı bu atkılar arasında bir dantela gibi düzgün işlemeye
bakmalıyız. Bunda çok defa tam başarılı olamayabiliriz. Bazen falsolar cereyan edebilir. Fakat o hâl bizi o doğru duygu ve doğru düşünceyi vird-i zebân etmeden alıkoymamalı. Düşsek, sürçsek bile yine kalktığımız zaman “el ihsan ve’l ihlas” demeliyiz. Şeytan sürekli aleyhimizdeki bazı şeyleri önümüze sürer, “Haydi siz de bir şey söyleyin bunlara karşı, hep sükût mu edeceksiniz?” der. Belki bazen sûret-i haktan da görünerek bir şeyler dürtükler; biz de hiç farkına varmadan onun dürtüklediği şeyleri söyleriz”
AK Parti’nin Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, Sabah Gazetesine önemli açıklamalarda bulundu. Tayyar, paralel yapının elde ettiği dinleme bilgilerini Mossad ve CIA ile paylaştığını ileri sürdü. Şamil Tayyar ayrıca, paralel yapı tarafından hukuksuz olarak dinlenen Aydın Doğan’ın bu durumla ilgili suç duyurusunda bulunmamasını, bulaştığı karışık işlerin ortaya çıkmasını engellemek amacıyla olduğunu iddia etti. Tayyar bu iddiaları vatandaşı hiç şaşırtmadı.
aşbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “İffet çok önemli. Sadece bir isim değil, kadın için de bir süstür; iffet. Erkek için de bir süstür. İffetli olacak. Erkek de olacak. Zampara olmayacak. Eşine bağlı olacak. Kadın ise o da iffetli olacak. Mahremnamahrem bilecek. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak. Bütün hareketlerinde cazibedar olmayacak, iffetini koruyacaksın” şeklinde bir konuşma yaptı. Bu sözlerin ardından kürtajı ve zinayı hak olarak benimseyen kesim, görüp görebileceğimiz en saçma eyleme imza attı; kahkaha eylemi! Kadınlar özgürce kahkahalarını savurarak iffet için söylenen tüm sözleri alıp bir kenara ‘ben iffetsizim’ diye haykırdı adeta! Chp İzmir Milletvekili Hülya Güven yaptığı açıklamada: “Bunun IŞİD’den ne farkı var. IŞİD, işgal ettiği yerlerde kadınların sokağa çıkmasını yasakladı. Yoksa bizim ülkemizde, Akp zihniyetinin uygulayacağı ilk adımı olmasın. Önce ‘gülmeyin’ diyecekler, sonra ‘sokağa çıkmayın’ diyecekler, sonra da ne olacak bilmiyorum” diye konuştu. Bu sözlerde IŞİD ve Akp kıyaslamasına girmiyorum bile. Yalnızca altını çizmek istediğim bir nokta var; Arınç’ın bu sözleri bir emir niteliğinde değildi. Yani emir kipini gerçek bir emir şeklinde algılamaya çalışıp bunu medyaya ve halka bu şekilde lanse etmeye çalışan zihniyet konuşmanın başındaki ‘iffet’li kısmı kaçırmaya ne de çok özen göstermiş. Adam iffetten, ardan, hayadan bahsediyor. Yapmayacaksın diyorsa kendini iffetli addeden bayanlara hitaben, buradaki yapmayacaksını yapmamalısın anlamında kullanıyor -bunu bile ifade etmek zorunda kalmak karşı taraf için ne küçültücü bir durum!- Ar damarı çatlamışlar neden bu derece üstüne alınıp ‘ama ben iffetsizim’ diye haykırıyor? Siz “sevişirim evlenmem, hamile kalırım doğurmam” pankartlarınızla meydanlara döküldüğünüzde
biz bundan şüphe dahi duymamıştık zaten! Gel gelelim açıklamanın devamına. “Cinayete kurban giden kadınlar kahkaha attıkları için ya da iffetsiz oldukları için mi öldürüldüler? Yani öyle bir algı yaratılıyor ki sanki o kadınlar öldürülmeyi hak ediyor” diyen Güven çarpıttığı bu sözlerle bana bundan birkaç sene önce dekolte ve tecavüz konusunda “Sorunun odağında kim var? Kadın var. Kardeşim sen dekolte giyinirsen bu tür çirkinliklerle karşılaşman sürpriz olmayacaktır. Tahrik ettikten sonra sonucundan şikayet etmen makul değildir. Bu konuda suçu işleyenleri savunduğum anlaşılmasın. Elbette işlenen suç son derece iğrençtir. Lakin bu suçun işlenmesinde dekolte ve tahrik edici kıyafetler giyinen kadının da etkisi küçümsenmeyecek kadar büyüktür. Bu konuda tabii ki erkek suçludur, ama kadının da suçu göz ardı edilirse meseleyi çözümde yanlış adım atmış oluruz. Bu olayda her iki taraf da suçludur” sözlerinin çarpıtıla çarpıtıla “dekolte giyinene tecavüz ederler/edilebilir”, “dekolte giyinen tecavüzü hak etmiştir” hâline getirildiği Prof. Orhan Çeker’i anımsattı. Kendisinin ne söylediği belli olsa da yanlış bir algı oluşturulmaya çalışılmış ve bunun üzerinden yıpratma çalışmaları başlatılmıştı. Güven’in sözlerinde bahsettiği algı aslında tam da, Arınç’ın sözlerinden çok uzak anlamları ona aitmiş gibi yansıtmaya çalışmaları olmasın! Sözlerinde madenlerde verilen canlardan, Diyarbakır’da gülmeyi unutan annelerden dem vuran Güven, açıklamanın ardından partililerle toplu fotoğraf çektirip kahkaha attı ve dağıldılar. Çünkü ölenler vardı, çünkü anneler acılıydı, çünkü Türkiye’nin kahkaha seslerine ihtiyacı vardı(!) “Gezdim Şam ile Halep, eyledim ilmi talep; insanda yok ise haya ile edep, okusa da merkep okumasa da merkep” vesselâm...
6
Bir Adam Yaratmak (İçimizdeki İncir Dalı)
GÜZEL ÜLKE
T
arih boyunca ne kadar çok devlet kurduğumuzdan hareketle, devlet geleneği olan bir ülke olmakla övünürüz. Hâlbuki bu kadar çok devlet kurulması avantaj mıdır yoksa dezavantaj mıdır bilmiyorum. Çünkü buradan kurduğumuz devletlerin uzun ömürlü olmadığı sonucu da çıkar. Her neyse… Aslında değinmek istediğim, son kurduğumuz devletin bir türlü “muasır medeniyet” seviyesine ulaşamamasıdır. Tankla, topla, uçakla, silahla, daha çok demokrasiyle değil adaletle ve insan davranışlarının ideale yaklaşmasıyla medenileşeceğimizi düşünenlerdenim. Tank, top ve demokrasi muasırlığı ancak korumaya yardımcı olur, yoksa bizi muasır yapmaz. *** Neden muasır olamıyoruz, isterseniz biraz inceleyelim. İdeal bir ülkede vatandaşın menfaati için örgütlü mücadele varken bizim gibi binlerce yıllık devlet geleneği(!) olan ülkelerde örgütlü mücadele, olması gerekenin tam tersine vatandaşın kontrolü ve devletin menfaati içindir. İdeal ülkede “insanı yaşat ki devlet yaşasın” düsturu varken bizim gibi ülkelerde her şey devletin yaşaması içindir. Binlerce yıllık bir gelenek insanların gönlüne dokunmak için yollar araması gerekirken bizde bu durum yollar yapmak için insanların gönüllerini/evlerini yıkmak şeklindedir. Binlerce yıllık kardeşlik eşit paylaşım ve hakhukuku gerektirirken bizde
neredeyse insanları ülkelerinden kaçışı düşündürecek kadar “zalim devlet” kalıbına oturmuş durumda… *** Şimdi sesli düşünelim. Bu kocaman ülkede bir dikili ağacı, bir karış toprağı olmayanlar daha demokratik yaşayınca kendini bu ülkeye daha bağlı mı hissedecek? Ordunun topu tüfeğine milyarlar yatırınca insanlar daha mı mutlu olacak? Maaşla kölelik yaptırıp kendini özgür hissettirerek veya oy verdirip kendisini yönetenleri seçtiğini düşündürerek, insanlara nasıl bir tatmin yaşatmak hedeflenmektedir? Bu sorular uzar gider… *** Ben bu güzel ülkede insanların küçük mutluluklar peşinde ömür tüketmesine, enerjisini bu alana kanalize etmesine akıl sır erdiremiyorum. “Bahşetmek” yönetenlerin karakteri olmuş. İstediği zaman istediği kadar bahşediyorlar. Kocaman ömürler bir lokma bir hırka için çalışıp didinmekle geçiyor. Peki, böyle olmasa ne olur? Yani insanlar temel insani ihtiyaçlarına bu kadar çalışmadan ulaşsa… Bu ülke güzel ülke olur, öyle değil mi? Belki de dünyanın başka yerlerindeki başka sorunlarla ilgilenir, dünyamızı daha güzel yapmak için uğraşırız. Şeytanların oyunlarını bozar, mazlum coğrafyalara adalet götürürüz. En önemlisi zenginler daha da zenginleşirken fakirler daha da fakirleşmez…
İçimizdeki incir dalı, ruhumuzun derinliklerinden gelen bir müzik gibi kuşatıyor hayat dört bir tarafımızdan bizleri. Tam bu hallerde sanat ve sanatçıya dair neler yapmak gerektiğini düşünürken Anadolu Günlük olarak sizlerle Üstat Necip Fazıl Kısakürek’in dilinden bir adam yaratmak kitabının manasını, serüvenini paylaşmak istedik, iyi okumalar dileriz. Bu piyes, bir “Crise-Intelectuelle”, bir “fikir buhranını çerçevelemek gayretinde… Apaçık ve yapayalnız hiçbir tezi yok… Fakat iç içe bir çok tezleri ve başlı başına birkaç ana tezi var… Evvelâ sanatkâr nedir? Bütün imkânların erişilmez ucu, gayelerin gayesi, kemâllerin kemâli, maveraların maverası olan Allah’a doğru, sonsuz bir tekâmül yolunda giden insanoğluna mahsus “vücut veriş“ nevileri içinde en zengin ve en güzel hissenin üzerine oturmuş mahlûk… Sanatkâr bir mahlûktur, fakat yaratmak cehdinde bir mahlûk!.. Onun bir eseri, bir de kendisi vardır. İşte sanatkâr, çok defa, yaratmaya kalkıştığı tipin, yaratılmış olan ta kendisidir. Bu piyeste sanatkâr, bir yemişin gizlice olurken ve bir madenin toprak altında pişerken geçirdiği göze görünmez vücuda geliş safhaları gibi, mahrem hayatı ve iç planı içinde resmedilmek istenmiştir. Buna mukabil, o, her insan gibi sadece bir insandır. Bir hayat ve kadere sahiptir. Bu eserde sanatkâr, yaratmak istediği tipe öz eliyle çizdiği kaderin kuyusuna düşmüş, o tip tarafından istilâ edilmiş, eserine hayatiyle de iştirak etmiş gösteriliyor. Piyeste-
ki sanatkâr tipine sorarsanız Allah sonsuzluktur. O farkına varmadan sonsuzlukla yarışa kalkmış, hududunu zorlamış, kendisinin dışına çıkmak isterken, birdenbire kendisine, hem de o zamana kadar hiç tanımadığı kendisine rasgelmiştir. Onca insan kaderi, arşın tâ üstünde, bize, onu kendimiz idare ediyormuşuz gibi, uçsuz bir rahatlık ve serbestlik hissi verecek kadar ince bir sanatla idare ediliyor. İnsan, mesut körlük içinde hayatını doldurup gidiyor… Piyesteki sanatkar bu mesut körlüğü zedelemiş, yaratma cehdi içinde şaşkınlıkla yasak mıntıkaya girmiş, peçesine el sürülemez sırları ürkütmüş ve birdenbire Allah’ın hükümranlığı ve şu emriyle karşılaşmıştır: «Yazdığı eseri yaşasın, yaratmayı dilediği adam kendisi olsun!» Öz olarak: Bu sade yaratmak istediğimiz tipin yaratılmış olan kendisi değil, bazen aynı hayal ve kadere sürüklenen meczubuyuz da. Çok defa yazdığımızı yaşarız. Bu fikir merkezi etrafında halkalanmış ve birbirine geçmiş olan tezleri şöylece toplayalım ve gözlere, dikkat edilmesi icap eden noktaları karalayalım: Eser ve eseri karşısında insan… Allah ve Allah karşısında insan… Ölüm ve ölüm karşısında insan… Cemiyet karşısında insan… Kadın karşısında insan… Ve bâzı dost ve aile münasebetlerimizde, gözlerimizden sanki bir perde kaldıran bir buhran gözlüğünden seyrettiğimiz gizli dünya, cinnet dünyası ve bunun doğruluk derecesi… Ve cemiyette bazı faaliyet sahalarını temsil eden cüce tipler, rolleri, ruh hâletleri, kıskançlık ve öfkeleri, hareket noktaları ve tarzları… Özün özü olarak; sanatkâr, yani kemâle ermiş insa...
Bu eserimi, bugüne kadar vücuda getirdiğim eserler içinde en bağlı olduğum eser biliyor ve öylece bildirmek istiyorum… Ona olan zaafım, üstünde fazla konuşmamı yasak ediyor. Zaten hâdiselerin sırrını, kaba saba formüller içinde harcamaya, ulu orta dogmalar yapmaya düşmanım. İyi ve kötü, söyleyemediğimi, iyi veya kötü eserim söylesin! Necip Fazıl KISAKÜREK 1937
Haftalık Bağımsız Siyasi Gazete Bölgesel Süreli Yayın Yıl: 2 | Sayı: 42 6-13 Ağustos 2014 SAHİBİ Çimke Basım Yayın Yapım Reklam ve Turizm Hiz. Ltd. Şti adına AHMET AKA SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ ÖMER SALIH ŞIPLEME SANAT YÖNETMENİ NURETTIN ÖZEL HUKUK DANIŞMANI Av. ABDURRAHIM KÜ ÇÜK SAĞLIK EDİTÖRÜ Dr. NEVZAT ŞIPLEME YAYIN YÖNETMENI ADNAN TEKE Yönetim ve Baskı Adresi: Fevziçakmak Mh. 10453. Sk. No: 25 Karatay | KONYA Telefon & Faks: 0332 342 52 82 Web: www.anadolugunluk.com reklam@anadolugunluk.com haber@anadolugunluk.com BASKI Çimke Basım Yayın Yapım Ltd. Şti. Baskı Tesisleri B.T. 6 Ağustos 2014
7
V
arlığın hakikatine muttasıf -hakîmvurgusuyla “TIBB-I HAKÎM” şeklinde tanımladığımız bakış açısı, tıp ilminin güya felsefe ile bağlarının koptuğu tezine karşı durması bir yana bu felsefenin başıboş hakikat arayıcılığına -felsefe- olan tabii mahkûmiyetinden de kurtulmasının, gerekli şart vurgusu ekseninde, bir mümkün olduğunu da ilan etmiş oluyor aynı zamanda… Varlığın hakikatine muttasıf -hakîm- tabiri elbette varlığın hakikatinin taşıdığı gizemi de dikkate alarak bir yön tayini, bunun yanında bir mutlak fikir, yaratıcının bir hikmet üzere iş gördüğü hakikati üzerine dayalı bir bakış açısıdır. Varlığın hakikatini kavramaya yönelik çabaların genel manasıyla “felsefe” olarak nitelenmesinin yanında, varlığın hakikatini bir peşin fikre, bir mutlak fikre, bu mana çerçevesinde bir “bütün fikre” dolayısı ile bir imana ve imanın hakikatine giden tek yol olarak İslâm’a nispetle ele alınması -hikemiyat ilmine nispet- şartını işaret eder “TIBB-I HAKÎM” tabiri… Eşyayı ve insanı tanımlamaya dair sağlam bir bakış açın olmadığında tedaviye dair de doğru çok fazla şey söylenemeyeceğinin izahtan vareste olacağını söylemeye gerek olmayacağı bedahati çerçevesinde… Tıp ilmi bir “insan” ilmidir
temelde. İnsan ise merkezinde iç âlem olmak üzere dış âlemiyle de bir bütünlük arz eder, şuurun teşekkülünde çevre şartları ihmal edilemez hikmeti çerçevesinde bu hususun anlaşılır olması noktasında bir sorun yaşamayacağımızı kabul ediyoruz. İnsanı tanımada bedeni esas almanın bizleri -esasen- komik duruma düşürdüğünün görülebilmiş olması gerektiğini düşünürüz. Çok tabii bir ifadeyle en babayiğit maddeci hekimin bile bir arkadaşını tanımlarken onu karaciğer fonksiyonlarının labaratuar değerleri ile tanımladığına şahit olmamışızdır muhakkak, onu şahsiyeti ahlakı, karakteri, sadakati, iradesi, huyu suyuyla vesaire hasılı ruhu -ruha dair vasıfları ile- tanımlamış olması gerekir. Hatta kişi kaşı, gözü, saçı, boyu posu ile tanınmaya çalışılsa ve bu özellikleri ile onu ayırt ederiz denilecek olsa bile bu görünümlerinin esasen onun ruhi yönlerine dair bizde uyandırdığı kanaatleri açısından mânâlandırırız. Gözü şöyle, kaşı şöyle deriz ama esasen o gözün o kaşın bizdeki karşılığı bizzat o gözün eti kılı kemiği miktarı biçimi, fizyolojisi histolojisi
biyokimyası değil de o gözün o kaşın bizlerde o kişiye dair oluşturduğu, o kişi şöyle şöyle bir kişidir şeklindeki karakter huy asalet ahlak irfan yönlerine yönelik kanaatlerimiz yönü ile manalı olur. Hâsılı beden tek başına bir hiç iken, hücre durduk yere niye büyümeyi istesin mesela, onu büyümeye ideal sahibi olmaya çevreyi değiştirme cehdine iten saike dair hususları es geçtiğinde geriye ne kalmış olur ki… İnsan, davranışlarının toplamından ibarettir şeklindeki tanımlama her ne kadar eksikleri ve bir takım eleştirileri de bünyesinde barındırsa, bir gerçekliğinin olduğu varsaysak bile davranışlar öyle yahut böyle “ruhi” bir hamlenin neticeleri olarak kabul edilmelidir… Yani her hangi bir kas niye durduk yere hareket etsin ki, niye büyümek, iş yapmak, başarılı olmak, sevmek ,sevgisinin belirtisini gösterecek işler yapmak istesin ki?... Psikanalizin kuruculuğuna soyunup, ruhu yok saymak yahut ruhun ve âlemin bir yaratılmış olduğunu anlayamamak, çapsızlığı -açmazı- bir yana, bütün bu
olup bitenler şöyle oluyor, böyle oluyor, peki ama niçin oluyor sorusunu ihmal etmek yahut bunu en nihayetinde “yaşam enerjisi” şeklinde altı üstü belirsiz bir tabirle açıkladığını var sayıp sonraki süreçler hakkında “destanlar” kaleme almak, bir “gaflet” anındaki mızmızlanmaları her şey diye lanse etmek ve cümle âlemi bu “oyunun” etrafında toplamak bir başarı olarak kabul edilse de çıkar yol olarak kabul edilemeyeceği açıktır şüphesiz… İnsan iç alem merkezli olmak üzere dış alemle bir bütündür zira “şuurun teşekkülünde çevre şartları ihmal edilemez” anlayışı ile insanı ele alan “TIBB-I HAKÎM” anlayışı hastalıkları da bu bakış açısı çerçevesinde değerlendirmenin daha münasip daha doğru bir yaklaşım olduğunu söyler. İnsan zihninin -şuurununyapısı hakkında daha çok şeyler söylenir oldukça ve bunların birbiriyle çelişmez bir bütün fikir halinde söylenmesi zaruretinin sancısını üzerinde taşıdıkça, bu söylenen-söylenecek olanlar, mevzuları anlamak elbette daha kolay olacaktır… Bizim alakalarını kuramamış olmamız, has-
Kısır yapıyor! İlk ilaç sözlüğü Milli aşı geliyor Zorlaştırıyor!
Çocuk sahibi olamayan çiftlerin yüzde 40’ında, problemin erkekten kaynaklandığı ortaya çıktı. Bunun sebebi ise her gün kullanılan bazı ürünlerin spermlere zarar vermesi. İşte kısırlığa neden olabilen ürünler: Vücut, cilt bakım ürünleri, plastik kap ve şişeler, konserve yiyecekler, cep telefonu radyasyonu, böcek ilaçları, evdeki tozlar sperm kalitesini düşürüyor ve kısırlığa yol açıyor.
Türk Dil Kurumunca (TDK) oluşturulan çalışma grubu, eczacılık terimlerine yeni Türkçe karşılıklar bularak, ilk Türkçe İlaç ve Eczacılık Terimleri Sözlüğünü hazırladı. Sözlükte, eczacılık terimlerine bulunan ilginç karşılıkların yanı sıra halk diline yerleşen sözcüklere de yer verildi. “Deterjan-kirgiderir”, “otopsi-ölü açımı”, “mazoşist-özezer”,, “grip-paçavra hastalığı” sözlükteki ilginç bazı yeni terimler arasında.
Başbakan Erdoğan’ın ‘milli ilaç’ talebinin ardından TÜBİTAK harekete geçti. Proje çerçevesinde, Hepatit B, Kızamık, Kabakulak, Kuduz ve Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi gibi viral hastalıklara karşı ‘milli aşı’nın üretilmesi hedefleniyor. TÜBİTAK, ünviersitelere “Öncelikli Alanlar Araştırma Teknoloji Geliştirme ve Yenilik Projeleri Destekleme Programı” çerçevesinde, üretilmesi planlanan aşı için çağrıyı yaptı.
Günümüzde yükümlülükler insanları az uyumak zorunda bırakıyor. Türk Uyku Tıbbı Derneği (TUTD) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Aksu, “Uykudan feragat ederek ders çalışmak, öğrenmenin artırmanın aksine, gecikmesine neden oluyor. Şehir hayatı, sanayi, trafikte geçirilen sürenin uzaması, eve döndükten sonra da televizyon seyretmek veya başka yapılacak işlerin çoğalması, uyku süremizin kısalmasına neden oluyor” dedi.
talıkların, kök itibariyle, şuura bakan, ruha bakan bir yönünün, şuura-ruha bakan bir temelinin olmadığını göstermez… “Eşya ruha tabiidir” hikmetine bağlı olarak çevre şartlarının hem içe hem dışa bakan yönlerine dair sayfalar doldurmaya da şimdilik gerek görmüyoruz… Bütün bu söylenenleri de “sağlık fıkhın mevzuudur hastalık tıbbın” şeklinde orta koyduğumuz formülün, bir yönüne dair kısa bir açılımı kabul etmek gerekir… Fıkhın temelde nispeti olan bir anlayış oluşunun yanında, her anlamda çevreye dair de söyleyecekleri olacağı açıktır… Atmasyoncu yahut mesela hiççiliğe giden bir ruhçuluktan yahut nispetsiz bir çevrecilikten bahsetmediğimizi belirtmeye gerek olmadığı düşüncesiyle bu kısa özeti şu ifadelerle sonlandırmayı münasip görüyoruz: “TIBB-I HAKÎM” şeklinde nitelediğimiz ve İslâmî bir dünya görüşü olan Büyük Doğu –İBDA fikriyatına nispet kaygısı güden yeni bir tıbbi bakış açısının adı olarak “RUHÇU ve CEMİYETÇİ” özellikleri de temel unsurlarından olarak ifade etmiş olur. Maksat bir yönü ile sağlığa giden yolun keşfi iken bir yönü ile de keşif sürecinde gerekli kavramların, argüman-donelerin tespiti olduğuna göre? Görelim Mevla neyler…
Bonzai yasası
Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. İhsan Karaman yaptığı yazılı açıklamada, isteklerinin arz ve talep azaltımının topyekun değerlendirildiği, madde bağımlılığının her yönden ele alındığı bütüncül bir “Uyuşturucuyla Mücadele Yasası”nın çıkarılması olduğunu belirtti. Karaman, gençler arasında kullanımı hızla artan bonzainin ölümlere neden olduğuna dikkati çekerek, bonzainin kalp ve böbrek yetmezliğine sebebiyet verdiğini aktardı.
BOYKOTU ANLAMAK YÛNUS EMRE ÇELİK
G
ünümüz kapital sistemleri, devamlılıklarına halel gelmemesi için sürekli bir üretim-tüketim döngüsünü sağlayabilmek amacıyla insanları kendine çekmeye muhtaçlar. Dört yanımızı saran reklam panoları, televizyon reklamları, ışıklı tabelalar ile renk cümbüşüne dönen dünyada sonu gelmeyecek bir tüketim, büyük şirketlerin ve hükümet sistemlerinin ayakta kalabilmesinin yegane yolu olarak görünüyor. Tabi böyle bir sistemde halkın da elinde bir süper güç olarak, ülkemizde de yavaş yavaş yerine oturan boykot yer alıyor. İsrail’in Gazze üzerinde uyguladığı terörizm, şiddetini artırdığı, yüzlerce ölüm haberi geldiği vakitlerde ancak dünya gündeminde bir yer bulabiliyor. Bu gibi zamanlarda hemen ilk akla gelen tepki yöntemi olan boykotsa kimi ülkelerce kararlılıkla uygulanırken zulme karşı gerçek bir tepki olarak kendini göstermesine rağmen bu anlayış, ülkemizde henüz önemi anlaşılamamış bir uygulama olarak kaldı. Ancak
son saldırılardan sonra uyanmaya başlayan ciddiyetli bir boykot anlayışı ilk defa belediyelerce dahi uygulamaya konularak geniş ses getirdi. Özellikle Coca Cola üzerinden yürüyen bu hareket, Coca Cola firmasını ilk kez bir açıklama yapmak zorunda bıraktı. Meydana gelen gelişmeler her ne kadar bu duruşun halka inmesi ve yayılmasının faydalı olacağı ya da olmayacağı, önceliğin hükümet ya da büyük firmalar üzerinde olduğu görüşlerini doğursa da anlamamız gereken ekonomik sistemlerin arztalep aritmetiği üzerinden yürüdüğüdür. Hayatımızın büyük kısmını kaplayan reklamlar, zihnimizde arzın meydana gelmesi için sürekli mesaj yollarken biz karşılık olarak ettiğimiz taleple asıl güç konumunda bulunuruz. Bu yüzden belediyelerin ve kimi esnaf ve kurumların boykota öncülük etmesi işleri bir nebze kolaylaştıracak olsa da asıl gücün arzın temel hedefi olan halkta olduğunu görmezden gelmemek gerekiyor.
Konya’yı ele alacak olursak, bugün merkez belediyeler, Büyükşehir, Selçuklu, Meram ve Karatay ile Akşehir belediyesi, sosyal tesislerinde kolalı ürünlerini tamamen kaldırarak destek verdiler. Bu harekete katılan bazı esnaflar da bulunmasına rağmen diğer belediyelerden ses gelmemesi, özellikle muhafazakâr duruş sergileyen Makromarket, Sincap, Adese gibi marketlerin sessizliği, sermaye içindeki İslami kesimin zafiyetini gözler önüne serdi. Bu duruma dur demenin tek yolu olarak yine arzı keserek bilumum alışveriş kurumlarının Müslüman dünyasında büyük acılara sebebiyet veren ülkelere sermaye taşıyan ürünlere halkın bizzat başlatacağı bir boykot olduğu anlaşılıyor. Netice itibariyle genel resmi görmeye çalışırken gözden kaçan detayların ehemmiyeti anlaşılıyor. Dünyaya hâkim olduğu iddia edilen ve hatta hükümetleri bile elinde tuttuğuna inanılan firmaların gücü yine halk elinden geldiği için değişimi başlatacak müessir, yine fert fert büyüyecek olan kararlılık ve azimden başkası değildir.
YHT tasarrufu Reytingde cemaat patlaması Ankara-İstanbul arasında tek seferde 410 yolcu taşıyan hızlı tren akaryakıt yerine elektrik kullanılarak, ulaşım 10 kat daha ucuza geliyor. Elektrikli trenler Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri olan enerji ithalatını dolayısıyla cari açığı da etkiliyor. Enerji Bakanlığı yetkililerinin hesaplamalarına göre, bir seferde 410 yolcu taşıyan trenler 1.000 TL elektrik harcıyor. Yani kişi başına harcanan elektriğin maliyeti 2.5 TL’yi buluyor. 454 kilometrelik mesafeyi yakıt masrafı düşük bir otomobille 4 kişi gittiğinizde harcayacağınız benzin 150 TL’yi buluyor. Bu da kişi başına 37.5 TL benzin harcadığınız anlamına geliyor. Türkiye’nin cari açığında da en büyük etken enerji ithalatı olarak gösteriliyor.
Yargı, emniyet gibi ülkenin en önemli noktalarına sızan paralel yapının, televizyon kanallarında reyting ölçüm işlerine de el atarak kendi şirketini devreye soktuğu ortaya çıktı.
Takvim’de yer alan habere göre geçmişte reyting ölçümlerini yaparak hangi programların daha çok izlendiğini sunan AGB isimli araştırma şirketini gözüne kestiren paralel yapı bu şirketin alternatifini olan SBT Analiz isimli şirketi Osman Hilmi Özdil’in
öncülüğünde kurarak faaliyete geçti Daha sonra ise emniyet müdürü Ramazan Akyürek, AGB şirketine operasyon yaptı. Manipülasyon iddiası ile bir çok kişi göz altına alındı. Şirket reyting ölçüm işini kaybederken ilerleyen süreçte bu analizler SBT’nin eline geçti. İddiaya göre SBT, cemaate yardım (himmet, burs, okul binası) karşılığında istediği programların reytingini yükseltti. Paralel yapı ölçüm yapılan deneklerden 4 bin 500’ünü Gülen cemaati mensupları arasından seçti ve istediği gibi yönlendirdi. Bu dönemde cemaatin kanalı olan Samanyolu TV ve Fox TV’nin birçok programı ilk 100’e girdi. Cemaat ise bu sayede kendisine yılda yaklaşık 1,5 milyar dolar gelir elde etti. İddialar üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından SBT hakkında soruşturma başlatıldı.
AJANLAR, EYLEMLERI VE “HIZMET”ÇILERI
M
eşhur eylemleri bilirsiniz. Bazen de şahit olduğunuz ve fakat konjonktürel yapı ve zamanlama faktörlerinden dolayı anlamlandıramadığınız eylemler vardır. Aslında puzleleri tam ve doğru olarak yerleştirdiğinizde karşınıza çıkacak olan tablo, tanıdıktır. “Mavi Marmara Baskını”nı kim yaptı, niye yaptı vs... Peki Adana’daki tır baskını kim yaptı? Türk polisi(!), Türk savcısı(!),Türk askeri vs (mi). Ve zaman Today, olayı dünyaya: “Türkiye’den El-kaideye (silah) yardım tırları” diye servis etti. Yine aynı polisler, aynı savcılar, bu kez İHH bürolarına baskın ve yine aynı gazeteden dünyaya aynı servis: “İHH’dan teröristlere yardım malzemesi.” Bu İHH ki “Mavi Marmara”yı yardım malzemeleri ile doldurup, GAZZE’ye yollamıştı. (Sen misin yollayan diye bu polisler(!) ve savcılar(!) tarafından, intikamı alınıyordu herhalde) Ve yine Suriye’ye karşı, “en üst düzey bir güvenlik” toplantısının (Süleyman Şah Türbesi) planları, yine bu “hizmet”çiler tarafından dinlendi ve yine aynı gazete tarafından bir kaç saat içinde, dünya’ya servis edildi. Ve tapeler, kasetler, şantajlar, dinlemeler vs. şimdi bütün bunları yabancı isimli birileri (Wikileas gibi) veya yabancı gazeteler yapsaydı kimsenin umurunda değildi. “Casusluk faaliyeti” denilip geçilirdi. Ama yapanlar, Türk(!) olunca mangalda kül kalmıyor. En başarılı istihbarat servisleri, kendi ülkeleri dışında yapılanmış olan istihbaratlardır. Bunlar Türkiye’de de bu şekilde yapılanmışlar. Tavandaki LAVRENS aslen Yahudi; tabandaki “hizmet”çiler ise; onu savunan, (Mücahid) Müslü-
manlar(!) İkisi arasında ise birbirlerinin sınırlarını ihlal etmeyen “efendi-zade”ler. (Efendi, zade, ..giller, gibi kelimelerin, nereden gelip lisanımıza yerleştiğini araştırmanızı tavsiye ediyorum) “Hoca efendi” tanımlaması öylesine tesadüfi bir tanımlama değildir. Türkiye’nin “hoca efendi”si, Mısır’ın Sisi’si kadar başarılı olamadı. (Biliyorsunuzdur, Mursi de Gazze sınır kapılarını açıp Filistin’e insani yardımda bulununca; “teröristlere yardım ediyor” diye suçlanmıştı İsrail tarafından). Biraz kafanız karışsın diye soruyorum şimdi: 1- Tuncay Güney, şimdi Kanada’da haham. Türkiye’de “hizmet”çiydi. Bu hareket onunla başlamıştı. Cemaat, onun için: “din değiştirdi” diyor. Yahudilikte din değiştirmekle Yahudi olunmuyor, hele hele haham hiç olunmaz. Bir insanın, Yahudi olabilmesi için; annesinin Yahudi olması gerekiyor. 2- Hareketin başlarında yine “T….” diye bir gazete çıktı. Hangi sermaye ile? Çetin Altan’ın çocuklarına en gizli belgeleri hangi “kuşlar” getiriyordu. Şimdi niye yoklar. Aldıkları ödüller kimlerdendi? 3- Eşref Bitlis’ten Muhsin Yazıcıoğlu’na kadar birçok enteresan uçak kazaları, bürokrat ve subay derecindeki intiharlar, şantaj video kasetleri ile CHP ve MHP’yi çökerterek, ajanların egemen olduğu, BOP’çu bir patinin iktidarı! 4- “Üstün Cesaret Ödülü” 5- “One minute” falan derken; ve nihayet “UZUN ADAM BİZE İHANET ETTİ”, “ÖDÜLÜ GERİ VERSİN” diyen Yahudi CEMAATİ Şey... bütün bunlar tesadüfse(!) bizi mi buluyor dersiniz?