PERİHAN AKÇAY MERAM’DA ESKİ BİR HIDIRELLEZ
HÜZÜN TRENİNDE BİR YOLCU...
ESMA ABAY HAYAT SANA HEP GÜLEN YÜZÜYLE...
AHMET AKA TATKÖY’ÜN DİLİNDEN KİM ANLAR? 56. Sayı
14-20 Mayıs 2015
www.anadolugunluk.com
50 Kr
Kart’ın acı günü Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Konya Milletvekili Atilla Kart’ın kız kardeşi Ecz. Aysel Kart hayatını kaybetti. Merhume Aysel Kart’ın cenazesi Cihanbeyli’nin Yeniceoba Kasabası’nda öğle namazına müteakip kılınan cenaze namazının ardından toprağa verildi. Kart’ın cenazesine CHP Genel Merkez yöneticilerinin yanı sıra Konya İl Yönetimi ve Milletvekili adayları katıldı.
Paralel kıyak mı?
AK PARTİ KARAMAN MİLLETVEKİLİ ADAYI RECEP KONUK, DÜNYANIN EN BEREKETLI TOPRAKLARINDA TERK EDILMIŞLIK HAVASININ BAHARA ÇEVRİLDIĞİNİ SÖYLEDİ. KONUK, TÜRK ÇIFTÇISININ DIŞA BAĞIMLILIKTAN AK PARTI ILE KURTULDUĞUNU DILE GETIRDI.
Selçuk Üniversitesindeki paralel örgütün yapılanması ve eylemlerine yönelik haberler sonrasında şikayetlerin sayısı gün geçtikçe artarken yeni ortaya atılan bir iddia olayın boyutlarının küçümsenemeyecek kadar korkunç olduğunu ortaya çıkardı. Sayfa 3’te
‘ÇAREYİ ÜRETEN DE BİZİZ’
Dolar cepte patladı Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin dolarla ilgili ‘’Balon var, 1 hafta 10 güne patlar’’ çıkışı gerçek oldu. Dolar bugün itibariyle 2,62 seviyelerine geriledi. Doların ardı ardına rekor kırması üzerine geçtğimiz hafta konuk olduğu bir programda kurda yaşanan anormal artışın perde arkasına değinen Ekonomi Bakanı Zeybekci çok iddialı bir çıkışta bulunmuştu.
AK Parti Karaman Milletvekili Adayı Recep Konuk Türk çiftçisini, tohumdaki ezilmişlikten ve dışa bağımlılıktan AK Parti kadrolarının kurtardığını kaydetti. Konuk, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü dolayısıyla yayınladığı kutlama mesajında, “Türk çiftçisini Tohumdaki ezilmişlikten, dışa bağımlılıktan AK Kadroların çıkarmıştır. Çiftçilerimiz, Tarım sektörünün söylenen ancak hep halı altına süpürülen arazi toplulaştırması, tarımsal AR-GE yatırımları ve tarım sanayi entegrasyonu gibi kronik meselelerine de AK Kadroların çare ürettiğinin farkındadır” dedi. Sayfa 4’te
Tarih gülümseyecek Ereğli ve Halkapınar’da vatandaşlarla buluşan Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, Ereğli’de Ulu Cami, Kervansaray ve hamamın bulunduğu bölgede tarihi dokunun ortaya çıkarılması için restorasyon projelerinin hazırlandığını söyledi. Sayfa 6’da
2
55. Sayıdan devam...
O
ğuz Kağan’a yol gösteren, Âşık Garip’i Tiflis’e ulaştıran boz atlı Hızır arasında işlev bakımından, yapılan iş bakımından, mantık dokusu açısından hiçbir fark yoktur. İkisini de bu dar anlarında Türk yok olmasın, diye, kurtarır. Dolayısıyla işlev aynıdır.
sütün, gümüş yüzük veya ziynet eşyası ile mayasız yoğurt tutacağına inanılmaktadır).
an önce evlenebilmek amacıyla dilek tutup, Hızır’dan medet umarlar.
- Evin ve ambarın pencere ve kapıları kapatılmaz. Hızır gelir de buralara elini bir dokunursa bütün bir yıl evde hiç kıtlık olmaz.
- Konya kırsalında hayvancılık yapanlar, sahip oldukları hayvanların da bereketlenmesi için bu günde Hıdırellez kuzusu kestirip fakirlerle birlikte yerler.
- Bu tarihe kadar havalar ne kadar ısınırsa ısınsın evlerde sobalar sökülmez, bahar temizliği yapılmaz. Dere (Kızlar Kayası), Havzan, Ateşbazı Türbesi çevresi, demiryolu kenarları gibi bağlık bahçelik ve kırlık alanlarda şenliklerle kutlanır. - Hıdırellez gecesi ibadetle geçirilir. Sabahında erken kalkmak uğurlu kabul edilir.
- Konyalı kadınlar, Hıdırellezden birkaç gün önce komşularıyla bir araya gelerek Hıdırellez günü birlikte yiyecekleri yemekleri ve kimlerin hangi yemekleri pişireceklerini kararlaştırırlar. - Konya’nın çoğu yöresinde Hıdırellez eğlentilerinde çocuk-
“Kul bunalmayınca Hızır yetişmez.”, “Hızır gibi yetişti.”, “Hızır mısın mübarek!”, “Hızır uğramış.”, “Hızır eli değmiş.” gibi atasözü ve deyimlerimiz de bu işlevin dilimizdeki yansımalarıdır. Konya’daki bazı Hıdırellez inanış ve uygulamaları - Hızır ve İlyas iki kardeştir. İkisi de hayat suyundan içerek ölümsüzleşmişlerdir. Hazreti Muhammed’e gelen ilk vahiy sırasında bunlar onun yanındaydılar. Hazret-i Muhammed onlara: “Ey Hızır, çölde (karada) ümmetimin imdadına sen koşacaksın. Ümmetime deryada yardım etmek de ey İlyas sana düşüyor” diyerek karada ve denizde Müslümanları korumakla onları görevlendirmiştir. İşte o zamandan bu yana Hızır ile İlyas, inanışa göre karada ve denizde başları sıkışan, darda kalan Müslümanların yardımına koşar, onlara sağlık, neşe ve bolluk getirirlermiş. Yılda bir kere (6 Mayıs günü) deniz kıyısında bir yerde buluşan Hızır ve İlyas, kendilerinin buluşmasını şenliklerle karşılayan halka sağlık, neşe ve bolluk dağıtırlarmış. Bir başka efsaneye göre ise; hayat suyundan içen İlyas ölümsüzleşmiş ve o gün bu gün Hızır İlyas adını alan İlyas peygamber elinde çiçeklerle bezenmiş gül dalından asası, sırtında yemyeşil cübbesi, başında yeşil sarığıyla bütün dünyayı dolaşır durur, her gezdiği, her bastığı yere yeşillik, bereket ve bolluk getirirmiş. İşte bu yüzden onun gelişi ve getirdikleri (6 Mayıs günü) Meram,
- Sabahleyin dua edilmesi, dilek ve temennilerde bulunulması, toplu olarak ailece yemek yenilmesi, Kuran kıraati, sabah namazından sonra kabir ziyareti yapılması gereken âdetler olarak görülmektedir. - Kadınlar ellerine ve ayaklarına kına yakarak Hıdırellezi karşılarlar. - Hıdırellez günü evler ilaçlanmaz. Nasip süpürülür inancı ile evler süpürülmez. - Evde kalma tehlikesiyle karşı karşıya genç kızların başları üzerinde Hıdırellez günü kullanılmamış yeni kilit açılır. - Hıdırellez günü, açların doyurulması, dargınların barıştırılması, üzüntülü olanların sevindirilmesine çalışılır. - Hıdırellez’de içki içilmez, kumar oynanmaz. - Yoğurt çalınır. Ancak maya kullanılmaz. Yoğurdun tutması hâlinde eve Hızır’ın uğradığına inanılır (Konya-Sarıcalar köyünde Hıdırellez günü kaynatılan
lara kuru soğan kabuğu ve renkli grafon kâğıtlarına sarılarak haşlanan rengârenk yumurtalar verilir (Aynı âdet Hıristiyanlarda da Paskalya gününde mevcuttur). - Konya kırsalındaki çiftçiler, baharlık ekeceklerini ekmek için Hıdırellezi beklerler. Bu ekimler Hıdırellezden önce yapılırsa ürüne bir afet dokunurmuş. Mesela Hıdırellezden önce ekilen nohudu mutlaka ülker (yıldız) çalar, sonuçta ürün tane vermezmiş (Kadınhanı-Başkuyu). Konya yöresinde (Sarıcalar’da), Hıdırellez günü dam altında, kapalı yerlerde durmak, hatta bu günde uyumak, nasipsizliğe, hastalıklara bir davetiye çıkarmaktır. Hızır’ın bu ziyaret gününde mutlaka açık alanlarda kalınmalı ki bu zatla daha kolay karşılaşılsın. Şayet hastalık gibi sebeplerle zorunlu olarak evde kalınması gerekiyorsa uyunmamaya çalışılmalıdır. - Konya’da kocaya gitmesi geciken kızlar, Dere’deki Kızlar Kayası gibi yüksek alanlara çıkıp bir
- Çiftçiler de Hıdırellez günü tarlalarının başına giderek burada bol bol nafile ve kaza namazları kılarlar. - Hıdırellez, kuzuların da bayramı sayılır. Bu sebeple köylüler, evlerde bakılan kuzuları Hıdırellez günü köy dışındaki ağıllarda bulunan analarının yanına salıverirler. Bu günde koyunların sütü sağılmayarak hepsi kuzulara bırakılır. - “Var var yok yok”, Konya’nın Gökyurt (Gilisira) kasabasına has bir Hıdırellez âdetidir. Yöreli anneler, Hıdırellez günü sabah erkenden kalkıp ellerine aldıkları iki tasla yeşil ekin tarlalarına doğru yola çıkarlar. Tarlaya varan kadınlar, buğday yaprakları üzerindeki ibaları (çiyleri) bu taslara akıtırlar. Eve döndüklerinde içinde iba bulunan taslara sağdıkları sütle mayasız yoğurt çalarlar. Sonra da çaldıkları yoğurdun durumuna göre yılın bereket yılı mı, kıtlık yılı mı olacağına dair tahmin yürütürler. Şayet var var kabında yoğurt tutup, yok yok kabında tutmamışsa yılın bereketli, tersi durumda da yılın kıtlık yılı olacağını yorarlar. - Hıdırellez günü sabah erkenden kalkmayan kişinin işleri ters gider. Geç kalkmak kusur addedilir. - Hıdırellezde salıncakta sallanmayanın o yıl çeşitli rahatsızlıklarla karşılaşabileceğine inanılır. Salıncakta sallanma bir bakıma ateş üzerinden atlama şeklinde o yıl için sağlık ve sıhhat dileği geleneği ile aynıdır. Hastalıkların, dertlerin sallanma sırasında döküleceğine inanılır. - Hıdırellez günü çamaşır yıkanmaz. Yünlü giyecekler güneşe çıkarılır. - Hıdırellez günü akşama kadar un kabına veya hamur tahtasına el sürülmez (un elenmez, ekmek yapılmaz). - Yeşil ot, dal veya çimen koparılmaz, çiçek toplanmaz. - Bağ, bahçe ve tarlalarda ça-
lışılmaz, eve kuru çalı çırpı götürülmez. - Hıdırellez günü yağmurlu geçerse, buna “Hızır’ın el basması” denilir ve o yılın bereketli geçeceğine inanılır. - Hıdırellezin on beş gün öncesindeki ve Konya-Sarıcalar halkınca “baskala (Paskalya)”, Konya-Kadınhanı-Başkuyulularca “cavırın beddemi (gâvurun kötü günü)” gününde ev işi yapmak çok sakıncalıymış. Sarıcalarlılara göre bu günde yapılan ekmek özsüz olur, kabarmazmış. Bu ekmekle tirit dahi olmazmış. Ev temizliğine kalkışılsa, evi, koca koca kurtlar kaplarmış. Bu günde banyo yapan kişinin vücudu al olurmuş. Cumhuriyet Döneminde –ramazana denk geldiği yıllar hariç- seksenli yıllara kadar gelişi ve kutlamaları Konya basınında haber konusu olan Hıdırellez, günümüzde eski canlığını ve kitlesellik özelliğini kaybederek henüz bağını bahçesini koruyabilen bir kısım Konyalı kadınlarca yaşatılmaya çalışılmaktadır. BİBLİYOGRAFYA: ÇAKIR, Vedat (2005), “Konya’nın Geleneksel Eğlence Kültürü”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Konya, S. 17, s. 355-382. ESİRGEN, Bilge (2007), “Türk Destanlarında Bilge Adam Tipi Üzerine Bir İnceleme”, Kocaeli Üniversitesi SBE, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Kocaeli. IŞIK, Ali (2001), “Hıdırellez ve Konya’da Bazı Hıdırellez İnanç ve Gelenekleri”, 2. Folklor ve Halk Edebiyatı Kongresi (27-28 Ekim 2000), Konya, s. 133-138. İNAN, Abdülkadir (1976), Eski Türk Dini Tarihi, İstanbul, s. 175-177. KÂTİP ÇELEBİ (1972), Mîzanü’l-Hakk Fi İhtiyari’l-Ahakk, İstanbul, s. 14-17. KİŞMİR, Celalettin (1966), “Hıdırıllez”, Yeni Konya, (7 Mayıs), Konya, s. 2. KÖSE, Nerin-Alimcan İNAYET (1996), “Âşık Garib’in Türkmen ve Uygur Varyantları Üzerine”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, İzmir, S. I, s. 43-57. KURNAZ, Cemal (1998), “Hızır”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. XVII, s. 410-411. OCAK, Ahmet Yaşar (1998), “Hıdrellez”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. XVII, s. 313-315. PAKALIN, Mehmet Zeki (1983), Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul, c. I, s. 803. ULUDAĞ, Süleyman (1998), “Hızır”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. XVII, s. 405-410. Yeni Meram, 07.05.1958, 1-2; 06.05. 1959, 2; 07.05.1959, 1-2; Yeni Konya, 07.05.1962, 1; 07.05.73, 5. Kaynak Kişiler: Hatice Bezirci (Konya/Sarıcalar, 1323/1907-08), Emine Işık (Kadınhanı/Başkuyu, 1933), İsmail Detseli (Konya/Gilisira, 1945).
3
Paralel’e arsa kıyağı mı? Selçuk Üniversitesindeki paralel örgütün yapılanması ve eylemlerine yönelik haberler sonrasında şikayetlerin sayısı gün geçtikçe artarken yeni ortaya atılan bir iddia olayın boyutlarının küçümsenemeyecek kadar korkunç olduğunu ortaya çıkardı. www.sagduyuhaber.com internet sitesinin haberinde yer alan iddiaya göre Selçuk Üniversitesi arazisi üzerinde yer alan ve inşa edilen bir alış veriş merkezinin üniversitedeki paralel örgüt mensuplarının baskısıyla paralel yapılanmanın kök saldığı ve paralel örgütün okulları gibi Üniversitesi olarak anılan Mevlana Üniversitesine verilmiş. Şimdilerde ise konu olan hadiselerden bir diğeri de Mevlana Üniversitesi kendi alanı dışına çıkarak kendisine tahsis edilmeyen Selçuk Üniversitesi arazisinin üzerine Selçuk Üniversitesi Rektörünün kendine yeni yaptırdığı konutunun bitişiğine ruhsatsız ve izinsiz yurt binası yaptırmış. Vakıf Üniversitesi statüsünde kurulan özel bir kurum olarak addedilen Mevlana Üniversitesi kendi arazisi içinde olmayan Selçuk Üniversitesi arazisi içinde yer alan araziye kaçak yurtkondu inşa ederek kamu arazisini gasp etmiş, buna ilişkin Mevlana Üniversitesi ile Selçuk Üniversitesi arasında her-
hangi bir protokol ve iznin bulunmadığı öğrenildi. Selçuk Üniversitesi Rektörünün gözü önünde, oturduğu yeni yaptırdığı konutunun yanıbaşında inşa edilen kaçak yurt kondudan haberdar olmaması mümkün mü? İddialya göre, Selçuk Üniversitesi akademik olarak da örgütün üssü haline getirilmiş. Bu duruma itiraz eden akademik ve idari kadro hakkında sudan sebeplerle soruşturma açılarak Üniversite ile ilişkileri kesilmeye çalışılıyormuş. Hatta Paralelci Fakülte Sekreterlerine ek maddi kazanç sağlamak için Tıp Fakültelerinde yapılan Döner Sermaye uygulaması olan Fakültelere atamaları yapılarak para kazanmaları sağlandığı gibi bunun için oralarda görev yapan tüm idarecilerin yerlerinin değiştirildiği belirtiliyor. Paralel Örgüt öğretim üyelerini Bölüm Başkanı atayabilmek için Üniversitenin geçmişten bugüne gelen tüm teamülleri çiğnenmiş, amaca
ulaşmak için tüm araçlar mubahtır diyerek karşıt buldukları öğretim üyeleri hakkında Konya’da yerel medyada isim vermeden aleyhte haberler yaptırılarak yıpratma, bıktırma itibarsızlaştırma operasyonu gözü kara bir şekilde devam ettiriliyormuş. Üniversitenin bu denli bir birine girmesine Üniversite yönetiminin sessiz kalması konuyla ilgili olarak YÖK’ün bu konuda herhangi bir eylemde bulunmaması da düşündürücü. Paralelcilerin güçlü olduğu bölümlerde yazılı görüş istenerek öğretim üyelerinin talep ve teklifleri dikkate alınırken İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünde paralel örgütün önde gelen oparasyonel isimlerinden Prof.Dr. M. A. Ç’yı bölüm başkanı yapma çabası içinde olan dekan Prof. Dr. A.Ö. akademik teamülleri çiğnemekle ve bölümde öğretim üyelerini hiçe sayan keyfi uygulamalarıyla ön plana çıkmaya başlamış.. Paralelci dekan Prof. Dr. A. Ö’nün Prof.Dr. M. A. Ç’y bö-
lüm başkanı yapmaktaki ısrarı, Prof.Dr. M. A. Ç’yın parelel örgütün kamu yönetiminin akademik kadroları ve disipliner faliyetlerini ele geçirme ve yönlerdirmeyle görevlendirilmiş isimlerinden biri olmasından kaynaklanıyormuş. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde paralelci öğrencilerin lisansüstü programlara alınabilmesi için yazılı kağıtlarının değiştirildiği gibi başka üniversitelerin yüksek lisans ve doktora sınavlarından kalan öğrencilerin yatay geçişle bölüme kabul edilerek sınavlardan başarılı olmalarının sağlandığı, bu işlerde AK Partili görünümlü Bölüm Başkanının ön planda olması bir başka skandaldır. Şimdi kendisini Ak Partili olarak lanse eden Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ö. Kutlu, Dekan A. Öğüt ve Bölüm Başkanı yapılması planlanan paralel örgüt mensubu M. A. Ç. ile birlikte olup sürek avıyla Bölümde başka kişilerin Bölüm Başkanı olmasının önünü kesmek amacını güdüyormuş.
Damat büyüsü! İstanbul’da kızına uygun bir eş, oğluna da iş bulmak isteyen 55 yaşındaki D.Y. adlı kadın, komşularının da tavsiyesiyle, çevresinde büyü bozmakla ünlenen 44 yaşındaki M.A. adlı kadının kapısını çaldı. “Bin liraya kısmet açılmaz sen 5 bin lira daha getir” diyen M.A.’ya inanan annen 3 ay sonra “kısmeti açılmayınca” soluğu savcılıkta aldı. Habertürk’ün haberine göre M.A. anneyi “bütün kötü güçlerimi üzerinize salarım” diye tehdit etti. M.A.’ya üç aydan az olmamak üzere hapis cezası istemiyle dava açıldı.
grafiker aranıyor Gazetemiz ve matbaamız bünyesinde çalışacak grafiker arkadaşlara ihtiyaç vardır. Müracaatlar şahsen yapılacaktır.
‘En itibarlı’ meslek CHP’nin aziz başkanı Yürek burkan haber Türkiye’nin itibarlı ve itibarsız mesleklerinin araşçtırıldığı anket sonuçlarına göre en fazla itibar gören meslek gruplarında, tıp doktorları, üniversitede görev yapan profesörler ve hakimler olarak sıralandı. İtibarı en zayıf meslekler; dansöz, falcı, astrolog, seyyar satıcı ve otopark görevlileri oldu. TÜBİTAK’ın desteğiyle İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nün geliştirdiği Mesleki İtibar Skalası ile Türkiye’de mesleklerin toplumdaki itibarı ile kazanç seviyeleri arasında yakından bir ilişki gözlemlenirken, bir işte aranan özelliklerin başında “iyi bir ücret” geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı CHP’li Aziz Kocaoğlu ile çekilen fotoğrafı ile Kocaoğlu’nun, “Sayın Cumhurbaşkanım hoş geldiniz, şeref verdiniz. Kentimize yaptığınız bu ilk ziyarette şahsım ve 4 milyon İzmirli adına, onur verdiniz diyorum. Sizleri saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum” ifadelerine İzmir’den tepki gösterenler oldu. Özellikle, CHP İzmir İl Başkan Yardımcısı Banu Özdemir, CHP eski PM üyesi Levent Eyipişiren, İl Yöneticisi Kemal Kaygül gibi isimler sosyal medyadan “O 4 milyonun içinde ben yokum” dedi.
Van’ın Çaldıran İlçesi’nin İran sınırında 33 kaçaktan 6’sı çocuk 1’i kadın 7 kişi donarak hayatını kaybetti. Olay, ilçenin Hangedik Mahallesi kırsalında meydana geldi. Jandarma ekipleri bölgede devriye faaliyeti yaptıkları sıra yurda yasa dışı yolla giriş yaptığı tespit edilen 33 şahısla karşılaştı. Soğuktan etkilenen 17 sığınmacı için bölgeye ambulans talebinde bulunuldu. Kısa sürede gelen ambulans, jandarma ile birlikte şahısları Çaldıran Devlet Hastanesi’ne kaldırdı. Sağlık durumu ağır olan 7 kişi hayatını kaybederken, 10 kişi tedavi altına alındı.
Arnavutçası yok mu bunun? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Arnavutluk’ta yapılacak olan ve Balkanların en büyük camisi olacak Namazgah Camii’nin töreninde konuştu. Erdoğan, konuşması sırasında müsterih kelimesini kullandı. Çevirmenin bu
kelimeyi çevirememesinden dolayı üç kez müsterih olunuz diyen Erdoğan yine karşılık bulamayınca çevirmene takılarak, “Müsterihin Arnavutçası yok mu” dedi. Çevirmen “Var” cevabını verdi ancak bu diyalog alanda gülüşmelere neden oldu.
4
DIŞA BAĞIMLILIKTAN Ak kadrolar kurtardı
14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü nedeniyle mesaj yayınlayan AK Parti Karaman Milletvekili Adayı Recep Konuk, Türk çiftçisini, tohumdaki ezilmişlikten ve dışa bağımlılıktan AK kadroların çıkardığını kaydetti.
1
4 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü nedeniyle kutlama mesajı yayınlayan AK Parti Karaman Milletvekili Adayı Recep Konuk, Dünya Çiftçiler Günü’nün bugün toprakla tohumu buluşturup bereket üreten o ellerin sahiplerine adanmış özel bir gün olduğunu belirterek, “Türk çiftçisini Tohumdaki ezilmişlikten, dışa bağımlılıktan AK Kadroların çıkarmıştır. Çiftçilerimiz, Tarım sektörünün söylenen ancak hep halı altına süpürülen arazi toplulaştırması, tarımsal AR-GE yatırımları ve tarım sanayi entegrasyonu gibi kronik meselelerine de AK Kadroların çare ürettiğinin farkındadır” dedi. “Bu özel gün vesilesiyle biz AK Parti ve AK Kadrolar olarak çiftçimizi ve tarım sektörünü bugün ve sadece bir günlüğüne hatırlayanlara hatırlatmak isteriz ki, sektör ve çiftçi ezber cümleler ve beylik laflarla çok zaman kaybetti. Bugün beylik cümlelerin, edebi metinlerin günü değil 13 yıldır ayağa kalkan sektörün o coşkun akışını hızlandırmak için katkı verme katkı sunma el ve gönül birliği yapma günüdür” diyen AK Parti Karaman Milletvekili Adayı Konuk, mesajında şunlara yer verdi; “Hz. Mevlana “Buğdayı değirmende öğütmezsen, onunla soframız bezenir mi hiç?” diye soruyor. O sonucu meydana getiren emeği ve süreci hatırlatmak için soruyor. Buğdayın değirmene, değirmenden çıkan unun sofraya yolculuğunu başlatansa tohumu tarla ile buluşturan ellerdir. O ellerin sahipleri toprağa tohum attığı için sofralar nimetle bezenir, pazarda tezgâhlar, markette raflar, mağazalarda vitrinler ve daha niceleri boş kalmaz. Bugün, toprakla tohumu buluşturup bereket üreten o ellerin sahiplerine adanmış özel bir gün; Dünya Çiftçiler Günü. Umut ediyoruz ki, bugün vesilesiyle tarladaki emeğiyle, ürettiği ürünle ayakta kalan
çiftçilerimiz hatırlanacak, ülkemizin gündem ve düşünce ortaklığı çiftçi ve tarım sektörü üzerinden tesis edilecek. Beklentimiz ve olması gereken odur ki, herkes ve her kurum tarım sektörümüzün gelecek umutlarını yeşertecek, tarım sektörümüzü ülkemizin geleceğinde daha etkin ve büyük kılacak, ülkemiz çiftçisinin refahtan daha çok pay almasını sağlayacak çözüm ve çare önerilerini hem tarım sektörümüz hem de çiftçimizle paylaşacak. Daha düne kadar tarım sektörümüzün verimsizliğinden dem vuranların, ülke çiftçisini pahalı üretmekle itham edip
Tarımsal altyapıya yönelik proje mezarlığı olan Türkiye’de KOP’tan GAP’a bütün projelerin terk edildikleri bitkisel hayattan AK Kadrolar eliyle tekrar çıkarıldığının ve tarlaya tapana bereket akıtmaya başladığının ülkemiz çiftçisi farkındadır. Tarım sektörünün söylenen ancak hep halı altına süpürülen arazi toplulaştırması, tarımsal AR-GE yatırımları, tarım sanayi entegrasyonu gibi kronik meselelerine AK Kadroların çare ürettiğinin de farkındadır. Tohumdaki ezilmişlikten, dışa bağımlılıktan Türk çiftçisini AK Kadroların çıkardığının da üretici farkındadır.”
ran sıçramaya imza atarak ülke çiftçisini refaha ortak etti. Şimdi hedef daha büyük 150 Milyar Dolarlık ve dünyada ilk beşte bir sektör. Mayıs ayı, tarlada işlerin ertelenemeyeceği günlere denk geliyor bizim coğrafyamızda. Başka özel günler gibi Taksim’de, Kızılay’da ya da şenlik alanlarında kutlanmayacak Çiftçiler Günü. Çoğunlukla adlarına kutlama yapılan benim de dahil olduğum ve her vasfımdan önce ve öncelikli olarak taşıdığım, asli mesleği itibarıyla o büyük ailenin bir ferdi olduğum biz çiftçiler kutlama mekânlarının içinde yer alamayacağız bugün. Başka
çiftçinin sırtından ithal ikamesi sopası tehdidini eksik etmeyenlerin bugün vesilesiyle bir günlüğüne fahri çiftçi ve tarım dostu postuna bürünmelerinin çiftçi nezdinde manası yoktur. Sektör ve çiftçi siyasi partilerden başlayarak her kesimi, her kurum ve kuruluşu iş başında gördü ve samimiyet testinden geçirdi. Ülkenin dört bir tarafında ekmeğini topraktan kazanan herkes yakın tarihimizin canlı şahididir. Verimsiz diyerek, kendisini kıyıya köşeye iten ve hizmet etmek yerine hizmet ediyormuş gibi görünenler bugün de çiftçi karşısında samimiyet testindedirler.
12 YILDA TARIMSAL HASILAYI 61 MİLYAR DOLARA ÇIKARDIKDünyanın en bereketli topraklarında esen terk edilmişlik havasını bahara AK Kadrolar çevirdiğini vurgulayan AK Parti Karaman Milletvekili Adayı Recep Konuk mesajını şöyle tamamladı; “Tarım sektörünü 33 Milyar Dolardan alıp 23 Milyar Dolarlık üretim yapacak hale getirenlere inat, elinden nasır ve alnından ter eksik olmayanlarla kucaklaşmayı siyasetin manası olarak gören AK Kadrolar sadece 12 yılda tarımsal hasılayı 23 Milyar Dolardan 61 Milyar Dolara çıka-
meslek mensupları gibi biz üreticiler alanlarda olmayacağız, biz çiftçilere kimse bugünün hatırasına ufak hediyeler de takdim etmeyecek. Adımıza kutlanan bugünü bizlerin ekseriyeti tarlalarımızda geçireceğiz. Çoğumuz da adımıza kutlama yapıldığından bile habersiz traktör üstünde, çapada veya toprak, ürün ve su ile uğraşarak bugünü idrak edeceğiz. Çiftçi, “geçimini toprağı ekerek sağlayan kimse, rençper” diye tanımlanıyor sözlükte. Rençper ise, “tarla, bağ, bahçe ve toprak işlerinde ağır işleri gören gündelikçi, ırgat” olarak tarif ediliyor. Bu tanımda toprak
yani, tarla var. Başka geçim yani, ekonomik faaliyet var. Zikredilmese de geçim için ürün ve üretim var. Bir de geçimi için yüksek efor gerektiren işlerde beden gücünü sonuna kadar kullanma var. Ancak eksik olanlar da vardı ülkemizde, meselâ çiftçinin yaşadığı köylerin durumu yoktu, takatten düştüğünde ne ile ve nasıl geçinebildiği de yoktu AK PARTİ iktidarına kadar. 13 yılda AK PARTİ bir yandan çiftçinin daha iyi şartlarda üretmesi için tarımsal üretim altyapısına yatırım yaparken, ülke çiftçisinin köydeki şartlarını da iyileştirmekten imtina etmedi. Etkin sağlık hizmeti, iyi eğitim, insanca yaşam, yüksek hayat standardı eli nasırlı alnı terlilerin de hakkıdır diyerek kalkınmanın nimetlerini köye ve oraların sakinlerine ulaştırdı. İçindeyiz ve biliyoruz bu toprakların Türkiye’yi dünyanın en gelişmiş ekonomik güçlerinden biri yapacak potansiyeli var. Ve bu topraklar kendisini sevgiyle işleyenlere bereketini sunmakta, cömert ve şefkatli davranmakta gani gönüllü. Ve bu toprakların bereket ve cömertliğini zenginliğe dönüştürme kabiliyeti ve tecrübesi de Türk çiftçisinde var. Türk çiftçisi, Hazreti Mevlana’nın “her an iyilik tohumu ekedur; ekmedikçe hiçbir şey biçemezsin” öğüdünü kendisine rehber edinmiştir. Bu topraklara bereket tohumları ekmeye devam etmesi, toprağın bereketinin, üretime, üretimin zenginliğe dönüşmesi, çiftçimizin ekerken de biçerken de, çapada da, hasatta da, tarlada da köyünde de yüzünün daha çok güleceği bir ortamı tesis etme iddia ve kararlılığında olan siyasi heyetin bir üyesi olarak bu iddia ve duruşumuzdan ödün vermedik. Çiftçinin yanında ve onun refah ve zenginlikten daha çok pay alması için verdiğimiz mücadeleden de asla taviz vermeyeceğimizi belirtir, bolluk ve bereket dileğiyle 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nüzü kutlarım.”
5 Hüzün treninde bir yolcunun kaleminden
O
nu ilk gördüğüm an, yüzündeki derin çizgiler sebebiyle hayli yaşlı ve yorgun biri izlenimine kapılmıştım. Eserlerinin adını kitaplığımızda göre göre ezberlediğim insan, evimizin salonunda bir sandalyeye oturmuş, namaz hazırlıkları yapıyordu. Babam; “Şiirlerini severek ezberlediğin Necip Fazıl Kısakürek Usta bu bey işte!” dedi. Üzerinde gür sakalıyla uyumlu, bembeyaz ayakkabıları olduğunu hatırlıyorum.
Konya’ya gelirken, yanında ona eşlik eden dostları yandaki salonda Üstad’ın kaleminin kuvvetinden bahsediyor, sohbet aralarında da şiirlerinden okuyorlardı. O sıralar liseye yeni başlamıştım. Kızların bebek oynadığı yaşlarda dahi elimden kalem, kağıt hiç düşmediği için rahmetli büyük babamın beni ‘yazar hanım’ diye çağırmasına alışmışım. Hasılı kendimi o evde şairlerin sultanı kabul edilen bir gönül sahibine, en yakın kişi addediyorum. Ama bir yandan da kalem nasıl kuvvetli olabilir? Bu hakikatin sırrını çözmek için beynimi zorluyorum. Sonrasında Üstad’a, konferans yapacağı sinema salonuna kadar eşlik etmek maksadıyla, evimizin önündeki Meram Caddesi’ne onlarca hayranı birikince, bu kalabalığın kesinlikle kalem kuvvetiyle bir bağlantısı olduğuna hükmetmiştim. Secde borcunu ifa eden Necip Fazıl, sevenlerinin gürültülü tezahüratları arasında bahçemizde kısa bir konuşma yaptı. O yorgun zannettiğim ihtiyar, hitap ederken birden dirilmiş, gençleşmiş gibiydi. Yaşından beklenmeyen çevik adımlarla arabaya bindi. İşte o anda hala yıllardır unutamadığım bir hadiseye şahit oldu orada bulunan herkes. Üstad’ımın içinde bulunduğu kırmızı arabamızın gençlerin elleri üzerinde havaya kaldırıldığını görmek inanılmazdı.
Hem de yüksek sesli slagonlar eşliğinde. Heyecandan yüreğim duracak sanmıştım. Artık Fazıl Rahmetlinin yaşlı yüzündeki onurlu ifade mi, yoksa ona Konya’lı gençlerin gösterdiği muhteşem ilgi mi beni kalemle daha fazla yoldaş etmeye teşvik etti? Bu yaşıma geldim. Hala anlayabilmiş değilim. ***** O Necip Fazıl ki, Tek Hakikat Sahibi’ne çilelerle yoğrulmuş ömrünü hediye edendi. Güneşin doğup battığı yerlere sahip olmaya asla çaba harcamadı. Ama bir nesil, imani kurtuluşunu o insana borçlu. Onun; ‘Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!’ haykırışına. ‘Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya!’ diye yalvaran çığlığına. Önceleri; “Zindan iki hece, Mehmet’im lafta/ Baba katiliyle baban aynı safta.” diyerek, oğlu Mehmet’in şahsında, milletine içini dökerken; sonraları gördüğü zulümlerden memnun Rabb’ine seslenir. ”Yarab!.. Sadece senin dininden, hak olan yolundan, tek olan kapından nefret ettikleri için nefret edilmek, bana ne muazzam payedir.” Yaşanmadan söylenmiş her söz, cansız bir edebiyattan öteye gidemez. Bu nedenle, aslında daha rahatını yaşamaya imkanı varken, çilekeş bir hayata talip olmuş bir insanın kaleminden çıkan ‘Çile’ kadar ne etkili olabilir? Geriye dönüp, bizim zamanımızın gençliğine bakıyorum da… Çölde susuzluktan perişan haldeyken, Necip Fazıl rahmetlinin şiir vahasında ruhlarımız soluk almış da, o yaşlarda farkına varamamışız gibi geliyor. Bu büyük şairimizi daha iyi anlayabilmemiz için, onun gibi çilekeş bir ömür tüketiminin sonlarına doğru yürümemiz gerekmiş meğer… Hangimiz; “Yarın elbet bizim, elbet bizimdir./ Gün
doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir.” ümidinden nasibimizi almadık ki? Ya da; “Taş merdivenler gibi aşınmış ayaklardan/ Secde yerine çarpa çarpa alnım aşınsa/ Göklerin kamçısıyla yediğim dayaklardan/ Erisem de tabutum, boşmuş gibi taşınsa.’ mısralarından bir nebze ışık kapmadık ki? Şu satırlar onun; “Doğrusunu söylemek gerekirse, ölüm karşısında hususi bir tavrı olmayan sanatkarın, büyük bir mimara nispetle adi bir badanacıdan farkı yoktur. Bütün dünya nimetlerinin boşluğu, aldatıcılığı, faniliği ve boş olmayan, aldatmayanı, ebedi olanı ihtar edişi. İşte cins kafaların biricik akidesi. Ve işte topyekün fikir ve edebiyatın gerçek zemini… Bu zemine çıkmamış insanlara inanmıyoruz.” Hazretin gözünde bu dünya sefildi. Bu düşünceyle insanlara, nefis edebi tarzıyla ölümün unutulmuş güzelliğini yeniden hatırlatmıştır. “Ticaretin tüm ziyan diye bir ses rüyada/ Mezarına birlikte gidecek şeyi kazan/ Seni gözleyen eşya, bit pazarı dünyada/ Patiska kefen, çürük teneşir, isli kazan.” “Ne görsem ötesinde hasret çektiğim diyar/ Kavuşmak nasıl olmaz, madem ki ayrılık var?” Ancak hayatı mezar kapısına kadar görmeyen bir mükemmel edebiyat ustası, surda açtığı mukaddes gedikten geçmeye çalışan binlerce insanı ardında gördüğü halde, gönlü yine de sadece ebediliğin özlemi içindedir. Mısralarındaki Hakk’a teslimiyete bakınız. “Ölüm! O geldi mi ne var korkacak, korkular biter./ Fikir açmaz beyinde kuyu, burgular biter.” “Gözlerim müebbette/ Günü gelir elbette/ Gelir melek nöbette/ Safa geldi, hoş geldi.”
“Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber/ Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber?” Merhumun kalemi ölüme değil, ardından olabileceklere endişeli. “Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam/ Alıp götürsün beni tam dört inanmış adam!” Ve Ahirinin seherinde, kendisini seven dostlarına son hediyesi; “Cenazeme bando ve çiçek gönderecek makam ve şahıslara uzaklığımız sebebiyle, kimsenin böyle bir zahmete girişmeyeceği malum. Fakat bu hususta bir muziplik zuhur edecek olursa, ne yapılması gerektiği de beni sevenlerce malum. Ç,çekler çamura, bando yüz geri koğuşuna. Cenazemde namazımı kılmayacaklardan hiç kimseyi istemiyorum. Ne de kim olursa olsun kadın ve bilhassa ölü simsarı cinsinden imam. Ve bid’at edici hiçbir şey. Başucumda ne nutuk, ne şamata, ne metin, ne şu, ne bu! Sadece Fatiha ve Kur’an!” Tam Fazıl’ca bir üslup… Tam ona has bir ayrılış, bir veda… Bir Allah divanesini tanımak için, başka sözlerini duymaya ne hacet? ***** Kuytuda saklanmış bir zaman dilimi. Aklımda sadece ak sakallı, beyaz iskarpinli, yaşına göre oldukça şık giyinmiş bir adam. Bir küçük kıza, hayatının bir döneminde onunla görüşmeyi nasip etmiş kader. Cahil cesaretiyle yanına gidip, ellerini öptükten sonra, diyor ki üstadların üstadına; ”Bana büyükbabam dahi yazar diye sesleniyor. Galiba bir gün ben de sizin gibi yazar olacağım.” Derin sessizlik… Sonra gülüşmeler. Yaşlı adam ise kızın acemiliğini, edepde eksikliğini umursamayacak kadar ciddi ve nezih. Sesi salonda basamak basamak yükselirken gülümsüyor. “Desene, demek ki bir gün aynı trenin yolcusuyuz!”
Evren’e hakkını helal etmedi! Kenan Evren devlet töreniyle toprağa verildi. İmamın “hakkınızı helal ediyor musunuz?” soruna uzaklardan “haram ediyoruz” diye bağıran iki kadın tören alanından çıkarılırken küçük bir panik yaşandı. “Haram ediyoruz” diye bağıran kadınların doğunun başbuğu olarak bilinen Yılma Durak’ın kızı ve eşi olduğu ortaya çıktı. Yılma Durak 12 Eylül döneminde idam edilmişti. Öte yandan Bülent Ersoy da Show Ana Haber Bülteni’nde darbe sonrası dönemde büyük zorluklar çektiğini, bu yüzden Kenan Evren’e hakkını helal etmediğini söyledi.
Haftalık Bağımsız Siyasi Gazete Bölgesel Süreli Yayın Yıl: 2 | Sayı: 56 14- 20 Mayıs 2015 SAHİBİ Çimke Basım Yayın Yapım Reklam ve Turizm Hiz. Ltd. Şti adına AHMET AKA SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ ÖMER SALIH ŞIPLEME SANAT YÖNETMENİ NURETTIN ÖZEL HUKUK DANIŞMANI Av. ABDURRAHIM KÜÇÜK SAĞLIK EDİTÖRÜ Dr. NEVZAT ŞIPLEME YAYIN YÖNETMENI ADNAN TEKE Yönetim ve Baskı Adresi: Fevziçakmak Mh. 10453. Sk. No: 25 Karatay | KONYA Telefon & Faks: 0332 342 52 82 Web: www.anadolugunluk.com reklam@anadolugunluk.com haber@anadolugunluk.com BASKI Çimke Basım Yayın Yapım Ltd. Şti. Baskı Tesisleri B.T. 14 Mayıs 2015
6
Tarihî doku çıkıyor Ereğli ve Halkapınar’da vatandaşlarla buluşan Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, Ereğli’de Ulu Cami, Kervansaray ve hamamın bulunduğu bölgede tarihi dokunun ortaya çıkarılması için restorasyon projelerinin hazırlandığını söyledi.
TATKÖY'ÜN DİLİNDEN KİM ANLAR?
B Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, Yeni Büyükşehir Yasası kapsamında yatırımları başlatarak incelemelerde bulunduğu İlçe Meclisi toplantılarını Ereğli ve Halkapınar’da tamamladı. Yeni Büyükşehir Yasası kapsamındaki yatırımları anlatan Başkan Akyürek, Halkapınar’da mahalle yolları yapımını başlatarak yeni düzenlenmekte olan mesire alanında incelemelerde bulundu.
Halkapınar’ın ardından Ereğli’de Şehir Konağı’nın temel atma törenine katılan Akyürek, yıl sonuna kadar Ereğli’ye 70 milyon liralık yatırım yapacaklarını ifade etti. AK Parti Konya Milletvekili Mustafa Baloğlu da, 7 Haziran seçimlerinin Konya için çok önemli olduğunu belirterek, Konya’nın Başbakan Davutoğlu’nun arkasında dimdik durması gerektiğini dile getirdi.
ONARIM BAŞLIYOR Daha sonra Ereğli Meclisi programında davetlilerle buluşarak yatırımları değerlendiren Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, geçmişi Selçuklular dönemine uzanan Ulu Cami, Kervansaray ve hamamın bulunduğu bölgede tarihi dokunun ortaya çıkarılması için çalışma yapacaklarını söyledi. Restorasyon projelerinin hazırlandığını belirten Başkan Akyürek, bölgenin Ereğli
Yüzde 20 inanç vaadi Bahçeli’nin kredi vaadi ‘Şerefi bana aittir’ Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim vaatlerinin seçmen üzerindeki etkisini ölçmek için partisinin yaptırdığı anketin sonuçlarını, Sözcü gazetesi yazarı Saygı Öztürk köşesinden yayınladı. CHP’nin yaptırdığı ankete göre; Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim vaatlerine her 100 kişiden 75’i inanmıyor. Rapora göre, asgari ücretin 1.500 lira olması ve vergiden muaf tutulmasının etkileyici olma oranı yüzde 47’ye yaklaşırken, CHP iktidarında bunun gerçekleştirileceğine ise 100 kişiden 25’i inanıyor. Mazotun 1,5 liraya indirileceğine inanç da yüzde 25 civarında.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Çorum’da yaptığı konuşmasında evlenen gençlere 10 bin liraya kadar faizsiz kredi vaadinde bulunarak, “Yuva kuracak gençlerimize 10 bin lira tutarında, iki yıl vadeli, faizsiz kredi imkânı sağlayacağız” dedi. Konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve Başbakan Davutoğlu’nu da eleştiren Bahçeli, “Kendisine kaçak saray yaptıran Erdoğan, Çorum’a sırt dönmüştür. Saray’a bekçi duran Davutoğlu ise Çorum ile yollarını hepten ayırmıştır. Hepinizin dikkatini çekiyorum, işsiz kardeşlerime söylüyor ve takdiri kendilerine bırakıyorum” ifadelerini kullandı.
Başbakan Ahmet Davutoğlu AK Parti’nin Budur mitinginde muhalefete yüklendi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bin TL’nin altında 8 milyon emekli var iddiasıyla ilgili olarak “ispatlasın bu koltuğu bırakım” diyerek, “Kemal Kılıçdaroğlu Önce oy vereceğin sandığı bul, ondan sonra milletin huzuruna çık. Kendi aday olduğu seçimde oy kullanamayan, oy pusulasına dahi sahip çıkamayana millet emanet edilir mi?” ifadelerini kullandı. Bahçeli’ye de seslenen Davutoğlu, “Türkiye Başbakanı olarak bu ülkedeki herkesin şerefi bana aittir, bana” şeklinde konuştu.
ilin bakalım, Türkiye’nin bilip de Konya’nın bilmediği mahallemiz neresi? Bilmece gibi geldi değil mi? Tüm Türkiye’yi ekranlara kilitleyen bir televizyon dizisinin çekildiği yerden söz ediyorum sizlere. Ama konumuz film değil… Merkez ilçemiz Selçuklu’nun öksüz, hatta tat bir mahallesi yazımın konusu… İçimizi burkan görüntüler, üzerini örten kar nedeniyle sizlere biraz nostaljik gelmiş olabilir. İlk sağanak yağmurla birlikte yüzünü gösterecek içler acısı manzarayı gerektiği zaman paylaşacağım sizlerle. Tarihi, belki Konya’dan daha eski olan Sille’nin kültürel dokusundaki değişiklik fotoğraf arşivime yansıyıncaya kadar bölgede bir gezinti yapma gereği duymamıştım hiç. Konya’nın tarihî vitrini olarak gösterilen Sille’nin birkaç kilometre ötesinde, evleriyle sokaklarıyla ‘işte bizim mahallemiz’ diyebileceğimiz bir yer daha varmış oysa. Tatköy! Daha birkaç yıl öncesine kadar adıyla müsemma bir köymüş burası, artık bir mahalle. Ama ne mahalle… Cana yakın, misafirperver insanlarının yüzünü geren görüntüleri paylaşmaktan ar ettiğim için ‘iyi ki yağmur değil kar yağmış’ diyorum kendi kendime. Çünkü kanalizasyon sistemi olmayan ve sokaklarına vidanjör giremeyen mahallede yağmurla birlikte tüm fosseptik çukurlarının vanası açıldığı için mahalleye girilmez oluyormuş. Bir anda ortaya çıkan lağım seli de doğru Sille
Barajı’na… Allah’tan sadece sulama suyu olarak kullanılıyor bu sular… “Tatköy’ün dilinden kimse anlamıyor” diyen halk, seçimden seçime uğramamasını istiyor belediye başkanının mahallelerine. Mahzun halk, yeni seçilecek belediye başkanına bağlamış tüm umutlarını. Tatköy sokaklarını dolaşırken Selçuklular’dan kaldığını öğrendiğimiz bir cami çıkıyor karşımıza. Etrafı harabe evlerle çevrili bu tarihî cami de birkaç yıla kalmaz harabeye döner. Emlak vergilerinin yüzde 10’nunu tarihî eserleri restore etmeye ayıran belediyenin burayı görmemesine şaşıyorum. Anlaşılan Konya’nın birçok ilçesinden bile büyük olan mahalleden alınacak oylar bile önemsenmiyor. Tatköy’ün girişi, film setini görmek isteyenlerle doluydu hafta sonunda. Konya’dan, Konya dışından buraya gelen onlarca insan, Doğu bölgelerimizde bile benzeri olmayan bir altyapı sorunuyla boğuşan mahalleden nasıl bir intiba ile dönerler hayal edemiyorum. “Tat kızın dilinden anası anlar” ya Tatköy’ün dilinden… “Şehircilikte Örnek” gösterilen Selçuklu’nun bu mahallesini 30 Mart’ta daha yaşanabilir görmeyi umut ediyorum… Evet bu yazıyı kaleme alalı yıllar oldu tahmin ettiğiniz gibi. Ama maalesef kaç tane seçim atlattık ve bir seçim daha geliyor .. ve Tatköy hâlâ meramını anlatabilecek, dilinden anlayabilecek bir yönetici bulamadı. Sahi Tatköy’ün dilinden kim anlar?...
7
Deniz Fenerine beraat Deniz Feneri E. V davasının karar duruşmasında tüm isimler beraat etti Almanya’daki “Deniz Feneri E.V” ile bağlantılı olarak İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava karara bağlandı. Mahkeme, 20 sanıktan hiçbirine ceza vermedi.. Bazı sanıklar için “Beraat” bazı sanıklar için de “Davanın düşürülmesi” kararları verildi. Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman, Yönetim Kurulu üyesi Mustafa Çelik, Genel Müdür Yardımcısı İsmail Karahan ve Kanal 7 Genel Yayın Yönetmeni Zahid Akman’ın da aralarında bulunduğu tüm isimlere beraat kararı verildi. Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin “yetkisizlik” kararını yerinde gören İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi davanın kendi mahkemelerinde görülmesini karara bağlamışt
ESMA ABAY
HAYAT SANA HEP GÜLEN YÜZÜYLE BAKSIN ÇOCUK
O
n sekizime bastığım yıldı. Üniversite sınavlarına hazırlanıyordum. Her şeye çok çabuk sinirleniyor, içimdeki bu dinmeyen öfkeye çare bulamıyordum. Ki o yıl annemi en çok üzdüğüm yıldı şüphesiz.
Davutoğlu NATO’da uyardı Başbakan Davutoğlu Antalya’daki NATO Dışişleri Bakanları açılış toplantısında ülkelerin teröre karşı birlikte hareket etmesinin öneminden bahsetti. İşte Davutoğlu’nun konuşmasının satır başları: “Afganistan’ın güvenliği için 60 milyon dolar harcadık. Ukrayna’daki durumda Kırım’ın ilhakı hiçbir şekilde kabul edilemez. Suriye’deki çatışma 5. yılına girdi. Türkiye’de 2 milyondan fazla Suriyeli var. Şu ana kadar 5.5 milyar dolar harcandı. Biz kriz konusunda eşsiz bir politika yürütmek zorundayız. Terörün dini yoktur. DAİŞ tehdidine birlikte karşı koymalıyız. Bütün Avrupa Birliği buna dahil. Şeffaf bir şekilde çalışmalıyız. Ancak bu şekilde kurumlarımız arasında eşitlik olur.”
Sadece karnelerin alınacağı gün mutlu uyandığımı hatırlıyorum. Erkenden kalktığım ve bunun için sinirlenmediğim tek gündü. Hep olduğu gibi babamla kahvaltımı yapıp çıktım. Mahallemizin çocukları da en az ben kadar mutluydular o sabah, gerçi çocuklar hep mutluydular.. Ama bir tanesi vardı ki kaldırıma oturmuş diğer çocukları izliyordu. Biliyordum ki o çocuk da okula gidiyordu ama o sabah üzerinde önlüğü yoktu. ‘Hayırdır Ali, karne kötü galiba’ dedim şakayla karışık. ‘Yok Ayşe abla ayıp ettin hepsi pekiyi’ dedi biraz da böbürlenerek. ‘O zaman niye hazırlanmadın bak arkadaşların gidiyor’ dedim. Yüzü düştü birden, yanlış bir şey mi söyledim acaba diye düşündüm. Omuz silkti, belli ki bir derdi vardı. ‘Arkadaşların seni beklemedi mi yoksa, onun için mi üzüldün? İstersen birlikte gidelim.’
Coni yine can aldı
Ölüm uykusu!
Amerikan polisinin vukuatlarına bir yenisi daha eklendi. Ohio eyaletinin Vernon Dağı kentinde David Levi Dehmann adlı 33 yaşındaki otistik adam, karakolda didik didik aranırken, bir memura laf atıp hamle yapınca polis tarafından sert bir biçimde yere indirildi. Bu sırada kafasını zemine çarpan şahıs, kendinden geçti. Hemen hastaneye kaldırılsa da, tüm müdahalelere rağmen kurtarılmadı.
Kuzey Kore’de baskıcı politikalarıyla bilinen lider Kim Jong, resmi bir tören sırasında uyuyakalan Savunma Bakanı Hyon Yong Chol’u idam ettirdi. Yakınlarını “vatan hainliği” ile suçlayarak idam ettiren Kim’in, bakanı uçaksavarlar kullanarak kurşuna dizdirdiği belirtiliyor.
Oktar’a bak sen! Yazar Emine Şenlikoğlu’nun Adnan Oktar’ın şikâyeti üzerine ifadesine başvurulmak üzere gözaltına alındı. Emine Şenlikoğlu, Twitter’dan yaptığı açıklamada havalimanı nezaretinde gözaltında tutulduğunu belirtirken, “Allah’tan havalimanı modern hücresi karanlık değil. Üzüldüm, çünkü gideceğim yerde çok önemli işim vardı” şeklinde ifadelerde bulundu.
‘Yok abla gitmek istemiyorum’ dedi. Ona doğru yürüdüm, yanına gittiğimde farkettim ki ayakkabısının uç kısmı yırtılmıştı. Diğer ayağıyla onu kapatmaya çalıştı görmeyeyim diye. ‘Gitmezsen karneni alamazsın ama Ali, annen sevinemez o zaman’ dedim. ‘Gitsem de alamam karnemi zaten abla’ dedi.
‘O niyeymiş’ diye sordum. ‘Okul aidatını vermeyenlere karne verilmeyecekmiş abla, müdür öyle söyledi. Boşuna okula gelmeyin dedi. Anneme söylemedim bile para istiyorlar diye, çünkü onda da yok biliyorum. Sende söyleme olur mu, hastayım okula gitmicem dedim.’ O an yer yarılsın da içine gireyim, bu güneş beni eritsin, yok olayım istedim. Dokuz yaşındaydı Ali, derslerinde de çok başarılıydı. Kim bilir ne kadar utanmış, arkadaşlarının arasında küçük düşmüştü. O annesi üzülmesin diye bu kadar uğraşırken üstelik küçük yaşına rağmen, kendimden de utanmıştım. Müdürü şikayet etmeyi aklıma koymuştum ama bu daha sonraki işti. Ona ne söylemem gerektiğini kestiremedim. Küçücük bedenine sığdırdığı kocaman kalbi bir kez daha kırılmasın diye kelimelerimi tek tek seçtim. ‘Olur mu öyle saçma şey, hadi gel birlikte gidelim de karneni alalım, hiçbir şey olmaz merak etme’ dedim. Ama ne kadar ısrar etsem de gelmek istemediğini söyledi. Haklıydı utanmıştı, ben vereyim desem daha da utanacaktı. Daha fazla bir şey söyleyip onu incitmek istemedim. Okul çantamı evin önüne koydum, bende gitmemeye karar verdim. Bakkaldan iki dondurma aldım, akşama kadar birlikte parkta oynadık.. Ayrılırken ‘hayat hep gülen yüzüyle baksın sana’ dedim. Güldü. El salladı.. O gün Ali’ye yardım edemememin sızısını yüreğimde hala taşırım. Aklımda fikrimde tek bir şey var. Öğretmen olmak, karnelerin köşesine kurdele kondurup hepsinin sevincini paylaşmak..