MÜJDE BAYRAM
ABDÜLHAMİT HAN YENİ TÜRKİYE VE...
GÖKKUŞAĞI YAKIŞIR
DÜŞÜNCE MÜSABAKALARIM
GÖÇMEN POLİTİKALARI 45. Sayı
Askerî iş birlikleri 29 Ağustos - 5 Eylül 2014
www.anadolugunluk.com
Bir hilâfet daha! İslam Devleti olarak adını değiştiren IŞİD terör örgütünün ardından Boko Haram da hilâfet ilan etti. Boko Haram’ın, Nijerya’da bugüne kadar 10 binden fazla kişiyi öldürdüğü biliniyor. 2’de
Papa hedefteymiş Katolik aleminin ruhani lideri Papa Françesko’nun Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) yeni hedefi olduğu iddia edildi. İtalyan gizli servisi kaynakları IŞİD’in Papa’yı “Sahte gerçekleri yaymakla” suçlandığını belirtti 3’te
50 Kr
Valls, istifa etti Fransa’da Başbakan Manuel Valls, Cumhurbaşkanı François Hollande’a hükümetin istifasını sundu. İstifayı kabul eden Hollande’ın Valls’ten yeni hükümet kurmasını istediği bildirildi. Valls’ın istifa nedeni 2’de.
Artık mazeret yok! Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı “vizyon” birebir aynı. “Ancak bu kadar olur” dedirten Davutoğlu ile Erdoğan arasındaki uyum, “Artık mazeret yok!” değerlendirmesini getirdi. HALKIN YORUMU
Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki “vizyon” uyumu “Artık mazeret yok” şeklinde değerlendiriliyor. AK Parti’nin 2015 seçimlerinde Anayasa’yı değiştirecek sayıya ulaşması halinde ülkenin bir istikrar dönemine gireceğini varsayan halk, bütün temel sorunların 2019’a kadar çözüleceğine inanıyor ve ekliyor: “Artık mazeret dönemi kapandı!”
Türkiye, Gazze’ye 100 megavatlık yüzer bir elektirk santrali gönderiyor. Böylece Gazze’nin elektrik sıkıntısını giderecek. Türkiye ayrıca bundan sonra Filistin’in açtığı elektrik ihalelerine de katılacak. Şimdi ise Türkiye’den Filistinle askeri işbirlikleri bekleniyor. 3’de
İman yeri de nesi? Alkollü içki satan yerlerin ibadethanelere en az 100 metre uzaklıkta bulunmasını öngören yasa, AVM’leri etkilememesi için ‘iman yeri’ ayarıyla deliniyor! Hükümetin kendi koyduğu yasayı böyle bir bahaneyle delmesine halk tepki gösteriyor. 6’da
ORTAK HEDEFLER
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu’nun ortak hedefleri arasında; yeni anayasayı bir an önce yapmak. Çözüm sürecini nihayete erdirmek. Paralel yapıyla tavizsiz mücadele. Küresel süreçlere yön verecek şekilde izlenecek bir dış politika. 77 milyondan kimseyi ötekileştirmemek. Türkiye’yi dünyanın ilk 10 büyük ekonomisinden biri yapmak. Avrupa Birliği’ne tam üye olmak bulunuyor.
KABİNEDE YOKLAR
Yeni Türkiye’nin Bakanlar Kurulunu açıklayan Başbakan Ahmet Davutoğlu, 3 ismi kabineye almadı. Beşir Atalay, Emrullah İşler ve Hayati Yazıcı’nın dışarıda kaldığı yeni kabinede Davutoğlu’nun eski makamına Mevlüt Çavuşoğlu getirildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın vurguladığı “Güçlü Cumhurbaşkanı”, “Güçlü Başbakan”, “Güçlü Hükümet” denklemi ortak hedeflerle hayata geçirecek. YENİ KABİNE 4’te
Türkiye, Suriyeli kardeşine sahip çık! Son zamanlarda, özellikle Gaziantep’te Suriyeliler üzerinden hükümete yapılan kirli işler çığrındna çıktı! Savaş psikolojisiyle yurdundan kaçıp, kardeş gördüğü Türkiye’ye sığınan Suriyelilere atılan iftiralarla yapılan kirli oyunlar sadece hükümeti değil bütün Anadolu’yu ve Anadoluluğu yıpratıyor. Gazetemiz yazarı Müjde Bayram’ın bu haftaki köşesinde kaleme aldığı Göçmen Politikaları ve Kardeşlerimiz başlıklı yazı-
sında, AK Parti hükümetinin bir göçmen politikası hazırlaması gerektiğini söylüyor. Bayram, 2. Abdülhamit’in döneminde uyguladığı göçmen politikasının bugün AB üyesi ülkelerin hala uygulamaya devam ettiğini vurgulayarak, 2. Abdülhamit’in bu politikasından mülhem geliştirilecek göçmen politikasının bugün yapılan kirli oyunları engelleyebileceği gibi, Suriyeli vatandaşlarımızın da Türkiye’ye kazandırılabileceğini belirtiyor! Ayrıntılar 7’de
Şanların düğünü Tanınmış işadamlarından Veli Şan’ın oğulları Tarık ve İkbal’in düğünleri Hazbahçe Düğün Salonunda gerçekleşti. Programda Taşkentlilerin yanı sıra iş dünyasından isimler Tarık - Saliha ve İkbal - Havva çiftini yalnız bırakmadı. Biz de kendilerine mutluluklar diliyoruz. 6‘da
Ağaçta namaz kıldı Ahmet Davutoğlu’nun AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan olmasının ardından onunla ilgili anlatılan anektodlar bir hayli arttı. ABD’de bir ağacın üstünde namaz kılmak zorunda kalan Davutoğlu’nun hikayesi 4’te.
2
M
üftü açıklaması ile şaşırtmış...
Haberi böyle sunarak “Medyanın Dine, dini değerlere kafa tutuşunu” ve bunu yaparken vatandaşı da yakışını ve vatandaşı maşa yapışını görmüş oluyoruz. Müftü Allah’ın emrine göre konuşuyor. Uydudan yayın yapan bir kanalda seçme kişilere mikrofon uzattırarak. İnsanları şirke sürüklüyor. İşte burada medyanın din üzerindeki şirk etkisi ortaya çıkıyor... Müftü Yard. “kadınlı erkekli horon, oyun oynamak haram” demiş. Çok güzel demiş, Allah razı olsun. Ancak, kadınlı-erkekli oyun oynamak ve dans etmek üzerine; tv kanalının mikrofonuna konuşan vatandaş maalesef: “neden haram olsun, hangi kitapta yazıyormuş, müftü şuurlu konuşmuyor, bilerek konuşmuyor, ne sakıncası var” gibi şirke götürücü cümleler kuruyor. Bu ve bunun gibi medya mecraları vatandaşın dini yaşamlarına olumsuz yönlendirmeler yaparak, maksatlarını ortaya koymaktalar. Burada vatandaş okuduklarını, izlediklerini, dinlediklerini sorgulayarak, şikayet unsuru taşıyan haberleri de ilgili yerlere en azından şikayet ederek tepkisini koymalı. Artık bu halk eski halk değil. Halk hakkını arayan, yorum
yapabilen, eğriyi doğruyu seçebilen bir halk olmaya başladı. *** Bir zamanlar mecliste Merve Kavakçı Hanım meclise girdiğinde, “Haddini Bildirin Şu Kadına” denmişti. Bu deyiş, bu konuşma yaşadığım bu hayat boyunca hem benim unutamayacağım hem de kalbi insan olarak atanların unutamayacağı en acıklı, en kabalaşmış insan tepkisiydi... Bu ülkede herkesin ama herkesin her şekilde birbirlerine saygı çerçevesinde dinini yaşama hakkı var. İnsanlar dini gerekliliklerini yerine getirmek istediğinde önüne kanunlarla sınırlar koyma devri artık kapanmıştır. O kanunları savunmak adına, “Başörtüsü siyasi simgedir” deniliyordu. Aynı “ biz ıslah edicileriz, biz demokrasi getiricileriz” diyenlerin bir çeşidi olarak... Osmanlı Kilise yıkacakken ya da camiye çevirecekken, kilisenin olduğu bölgede hristiyan cemaatin olmadığını tespit eder öyle yaparmış yapacağını. Allah Resulü SAV üzülüyor
Taiflilere... Biz de O’nun (inşAllah) ümmeti olarak bir Kötülüğe ve kötülük yapana karşı, Resulün buyurduğu gibi: “Rabbim Onlar Bilmiyorlar” dediğimizde imanca büyüyeceğiz. Kurumuş gönülleri yeşertmek Rabbin CC izniyledir. *** “Hz. Peygamber SAV yemek yaptı, temizlik yaptı, çöpleri döktü” şeklinde bir söylemin peşinde giden zamanımızın Müslüman hanımlarının sayısı azımsanacak gibi değil. Böyle bir parola ile evlilik hayatlarında beylerinden beklentilerine dini söylemlerle ifade etmek acaba neyin mücadelesidir? Evet, “Evin Beyi, Evin Herifi”, Rabbimizin Kurandaki ifadesi ile “kavvam” sıfatıyla erkek koruyucu, kollayıcı, eşine yardımcı olandır… Ama bunun sınırları olmalıdır. Bu sınırlar aşıldığı zaman, Müslüman yuvalarda, Müslümana yakışmayan savaşlar çıkıyor ve aslında bu söylem zamanımızın kafasına göre şeriat ilan eden IŞİD’in evlerimizdeki hali oluyor… Ayrıca zamanımız Müslüman Hanımlarının, “biz hiz-
Bir hilâfet ilanı daha Hükümetin istifasını Hollande kabul etti İslam Devleti olarak adını değiştiren IŞİD terör örgütünün ardından Boko Haram da hilâfet ilan etti. Boko Haram, yayınladığı bir video mesajı ile Nijerya’nın Gwoza kentinde hilâfet ilan etti. Nijerya’nın Borno Eyaletine bağlı kenti bir kaç gün önce ele geçiren örgütün lideri Abubekir Şekau, Gwoza’nın hilâfet devletinin bir parçası olduğunu duyurdu. Nijerya’nın Müslüman nüfusun yoğun olduğu bölgesinde devlet güçleriyle çatışan Boko Haram, bugüne kadar 10 binden fazla kişiyi öldürdü.
Fransa’da Başbakan Manuel Valls, Cumhurbaşkanı François Hollande’a hükümetin istifasını sundu. İstifayı kabul eden Hollande’ın Valls’ten yeni hükümet kurmasını istediği bildirildi. Fransa’da hükümet, ekonomi politikaları konusunda kabine içinde ortaya çıkan anlaşmazlıklar sonrası istifa etti. Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan yapılan açıklamada “Başbakan, hükümetin istifasını Cumhurbaşkanı’na sunmuştur. Cumhurbaşkanı ise Başbakan’dan ülke çıkarları doğrultusunda uyum içinde
çalışan yeni bir hükümetin kurulmasını istemiştir” denildi. Açıklamada ayrıca yeni kabinenin yarın açıklanacağı bildirildi. Nisan ayı başında kurulan Manuel Valls hükümeti 147 gün görev yaptı. Ekonomi politikalarında çıkan anlaşmazlıklar kabineyi istifa noktasına getirdi. Ekonomi Bakanı Arnaud Montebourg, büyümeyi engelleyen kemer sıkma politikalarının değişmesi gerektiğini savunmuş, Başbakan Valls ise Montebourg’un açıklamalarıyla “sarı çizgiyi” aştığını söylemişti.
metçi değiliz” gibi cümleleri ‘izm’ çağının dallarından Feminizmin izinden gitmek gibi oluyor... Ve İslam bütün ‘izm’ lerin karşısındadır... İzm leri yok eden, kabul etmeyen bir dinin mensupları olarak Rabbimiz bizlere yardım etsin. Tabi bu hususta, kadınları bu şekilde konuşmaya cesaretlendiren kul yapımı yasaları da tartışmak lazım. Birçok alanda başarılarını takdir ettiğimiz Ak Parti Hükümetinin, kadınlara yapılan pozitif ayrımcılıkmış gibi görünen ya da kadınları erkeklerden korumak adına çıkarılan yasalar, aslında İslami manadaki özlenen aile yapısına tuğla koymaktan ziyade; kurulu yuvaları, evleri yıkar hale geldi… Muhakkak insanı kalkındıracak her alanda yatırımlar önemlidir ve yapılmalıdır ama aile öncelikli olmalıdır. Bireylerin ahlaki, imani, islami gelişimleri devlet politikası haline getirilmelidir. Her ailenin bir aile hekimi olduğu gibi, Diyanet bünyesindeki “aile irşad büroları” daha detaylı hizmet olanakları ile geliştirilmeli ve sadece müftülük
bünyesinde değil her semte bir poliklinik gibi bunlar yaygınlaştırılmalıdır. Yani devlet halkının dini eğitiminden sorumlu olmalıdır. *** Algı, algı yönetimi kavramları artık hayatımızda oldukça yer tutuyor. Her bir yorumda, cümlede “acaba bunda da bir algı var mı” sorusunu sormak, paranoya durumlarına da sebep olabilir mi bilemem. Ancak cumhurbaşkanlığı seçim gecesinde atılan bir tivite rastladım. Neydi o tweet? “100 yıl önce bugün Osmanlıda seferberlik başladı. Adım adım 1. Cihan Harbine sürükleniyoruz.” (mustafa Armağan). Mustafa Armağan’ın bu tivitini cumartesi gecesi okuyunca insan düşünmeden edemiyor. Mustafa Armağan, Ak Parti Hükümetinin sunmuş olduğu rahat konuşabilme imkanlarından ve iklimden de faydalanarak uzun zamandır çıkarmakta olduğu Derin Tarih Dergisi ile Gazi Mustafa Kemal ve Yakın Tarihimizle ilgili konularda ilginç, bazen benimde hoşuma giden araştırmalar ortaya koymaktadır. Ancak bu rahat konuşabilmeler, böyle bir derginin varlığı da ve dergide paylaştığı konularda 10 yıl öncesinde imkansızken, ülkeye açıkça darbe girişiminde bulunan yapının gazetesinde neden hala köşe yazılarına devam ediyor?
Muhasebeci Aranıyor Ön muhasebe bilgisi olan, bayan muhasebe elemanı alınacaktır. Başvurular (CV’lerinizle birlikte) şahsen yapılacaktır. Adres: Furkan Dede Cad. No: 56/20 Meram - KONYA
3
Sırada askerî işbirlikleri var Türkiye, Gazze’ye 100 megavatlık yüzer bir elektrik santrali gönderiyor. Böylece Gazze’nin elektrik sıkıntısını giderecek. Şimdi ise Türkiye’den Filistinle askerî işbirlikleri bekleniyor.
Hamas, İsrail’le yapılan kalıcı ateşkes antlaşmasıyla büyük bir zafer kazandı.
Türkiye, İsrail’in açık hava hapishanesine çevirdiği Gazze’nin en önemli sorunu olan elektrik ihtiyacını gidermek için harekete geçti. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Yıldız, 100 megavatlık yüzer bir santralin Gazze’ye ulaştırılacağını ve bir balıkçı limanında demirleyerek enerji üretileceğini açıkladı. Türkiye ayrıca tarihi bir hamle yaparak bundan sonra Filistin Devleti’nin açtığı enerji ihalelerine girme kararı aldı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Filistin Enerji Bakanı Dr. Omer Kıttaneh ile Ankara’da görüştü. Yıldız, görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, konuk bakanla, Filistin ve Gazze’nin enerjiyle alakalı konularında bir kısım detayları görüştüklerini söyledi. Türkiye’nin, Mısır, Libya, Filistin, Irak, Suriye ve Lübnan’ın içinde bulunduğu 8 ülkenin enterkonneksiyonunu üstlendiğini anımsatan Yıldız, özellikle Gazze’de çok farklı bir durum oluştuğunu ifade etti.
İSRAİL ABLUKASINI YIKACAĞIZ Gazze’de enerji sisteminin tamamen çöktüğünü, santraller ve iletim hatlarının bombalandığını dile getiren Yıldız, Türkiye olarak enerji alanında Filistin ve Gazze için neler yapılabileceğini, görüştüklerini belirtti. Yıldız, “Kısa vadede gerekli izinlerin oluşmasıyla 100 megavatlık yüzer bir santralin, geminin oraya özel sektör aracılığıyla ulaştırılmasını amaçlıyoruz. En seri çözüm bu. Çünkü İsrail’den gelen 10 ayrı hat bombalandı ve oradakiler 120 megavatlık güçten oldu Gazze. Kendi içindeki santral vuruldu ve çalışamaz hale geldi. Dolayısıyla orada orta ve uzun vadede yapılacak santraller üretime geçene kadar 2-3 ay içerisinde bu geminin oraya yanaşması lazım. Bu, İsrail’in ablukasını, enerji sektörüyle alakalı ambargosunu askıya alması anlamına gelir. Türkiye’nin enerji politikaları, barışın gerekçesi olarak kullanılması yönündedir” dedi.
İHALELERE KATILACAĞIZ Gazze’de 24 saatin ancak 4 saatinde elektrik verilebildiğine dikkati çeken Yıldız, “Yaşlılar, hastalar var. Bunlar İslami konular değil, aynı zamanda insani konular. Hastanelerin, okulların elektrik ihtiyacını mutlaka karşılamamız lazım. İsrail yönetiminin elektrik teminiyle alakalı yaklaşımlarının bulundukları noktadan daha farklı olacağına inanıyorum. Bu insani bir durum” dedi. Gazze’nin münhasır ekonomik sahası bulunduğuna işaret eden Yıldız, “Orada tespit edilmiş doğalgaz rezervleri var. Kalıcı enerji yapısı doğalgaz rezervlerinin Gazze’ye aktarılmasıyla alakalıdır. Uluslararası firmalar orada çalışıyorlar. Bundan sonra Filistin’in herhangi bir ihale açması halinde ihalelere katılacağız. Doğalgaz ve petrol aramacılığıyla ilgili uluslararası firmaların yaptığı gibi bu konuda öncü olacağız” diye konuştu.
Sahte gerçekleri yaymaktan hedef gösterdi Hadis-i Şerif okudu İran’ın silah yardımı Katolik aleminin ruhani lideri Papa Françesko’nun Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) yeni hedefi olduğu iddia edildi. Roma’da yayınlanan İl Tempo gazetesi İtalyan gizli servisi kaynaklarına dayandırdığı haberinde IŞİD’in Papa’yı “Sahte gerçekleri yaymakla” suçlayarak tehdit ettiğini yazdı. Vatikan üst düzey yerel yönetimiyle ilgili haberleri yayınlamakla ünlü İl Tempo gazetesinin haberinde İtalyan gizli servisinin Vatikan Jandarmasını Papa’ya yönelik bir suikast tehdidine karşı uyardığı bilgisi yer alıyor. IŞİD’in tehdidi sonrası dünyanın çeşitli ülkelerinden gizli servis birimlerinin Papa Françesko’yu korumak için Vatikan’a geldikleri bilgisinin
de aktarıldığı haberde, “Kendini İslam Devletinin halifesi ilan eden El Bağdadi öncülüğündeki İslamcı kökten dinci grup, Avrupa ve İtalya’ya saldırarak şiddetinin dozunu artırma arayışında” ifadeleri kullanıldı. Gazetenin haberinde ayrıca son aylarda 50’den fazla İtalyan gencin İslam uğruna savaşmak için Suriye ve Irak’a giderek IŞİD’e katıldığı bilgisi de yer aldı. Papa Françesko birçok kez IŞİD’in saldırılarını kınayarak Ezidiler başta olmak üzere Irak’taki Hıristiyanların yaşadıkları drama dikkat çeken açıklamalarda bulunmuş ve Hristiyan mülteciler yararına kullanılmak üzere kişisel hesabından bir milyon dolarlık bağışta bulunmuştu.
Norveç’te IŞİD’in saldırıları, İslami kuruluşlar, kilise temsilcileri ve siyasi parti liderlerinin de katıldığı yürüyüş ve mitingle protesto edildi. Protesto gösterisine Norveç Başbakanı Erna Solberg de katıldı. Solberg, aşırılıklara karşı mücadele edileceğinin altını çizerek, kürsüden Hadis-i Şerif okudu. “Sizden biriniz bir kötülük gördüğünde bunu eliyle değiştirsin, şayet buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin, ona da gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin. Bu da imanın en zayıf noktasıdır” Hadis-i Şerifi’ni okuyan Solberg, bu gösteriye çok sayıda Müslüman’ın katılmasının, IŞİD’in İslam’ı temsil edemeyeceğinin bir kanıtı olduğunu kaydetti.
Irak’taki son gelişmeleri takip etmek üzere Erbil’e gelen İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, Irak Mesud Barzani ile görüşmesinin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, İran ‘ın Peşmerge’ye silah yardımı yaptığını açıkladı. İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevat Zarif’le Erbil’de bir basın toplantısı yapan Barzani, “Uluslararası kamuoyundan silah istedik ve İran bize silah gönderen ilk ülke oldu” dedi. İran’ın Kürt yönetimine verdiği destekten dolay Cevad Zarif’e teşekkür eden Barzani, iki tarafın ilişkileri daha da sağlamlaştığını vurguladı.
‘Çok yaşa’ çocuk ABD’nin Teeneese eyaletindeki bir okulda öğretmen skandalı yaşandı. Sınıfta arkadaşının hapşırması sonucu ‘Allah seni uzun yaşatsın (God Bless You)’ anlamına gelen ‘çok yaşa’ ibaresini kullanan Kendra Turner adlı 17 yaşındaki kız, öğretmeninin kendisini sınıftan atmasıyle şoke oldu. Öğrencisinin söylediği sözü duyan öğretmen, ‘Papaz’nın söylemlerine karşı özgür ol, ben sınıfımda ‘Allah’ kelimesine izin vermem, eğer öğretmen ve okulun koyduğu kuralları beğenmediysen eğitimini Papaz’la yapmaya devam edebilirsin’ dedi. Turner için sosyal medyada destek kampanyası başlatıldı.
Denize vurdu Libya’da Afrikalı kaçak göçmenleri taşıyan teknenin batması sonucu ölenlerin sayısının 200’ü geçti. Afrikalı göçmenleri taşıyan teknenin batmasıyla çok sayıda kişi yaşamını yitirirken, cesetler kıyıya vurdu. Deniz Kuvvetleri Sözcüsü Eyyub Kasım, yaptığı açıklamada, batan teknedeki göçmenlerin cesedine ulaşılması için denizde arama çalışmalarının sürdürüldüğünü belirtti. Kasım, “Karşılaştığımız bir problem, bu ve benzeri olaylarda uyrukları bilinemediği için cesetleri kimsenin teslim almaması. Ten renklerinden sadece Afrika kökenli olduklarını biliyoruz” dedi.
4
Yeni Türkiye’nin kabinesi Başbakan Ahmet Davutoğlu, 62. Bakanlar Kurulu üyelerinin isimlerini açıkladı
Ağaçta namaz kıldı Eski Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Recep Tayyip Erdoğan’ın AK Parti Genel Başkanlığı’ndan ve Başbakanlıktan istifasından sonra yerine aday gösterilip seçilmesinin ardından Davutoğlu’nun hayatı hakkında birçok anektodlar paylaşılmaya başlandı. Bunlardan biride Haber 7’de görevli Mehmet Acet’ten geldi. İşte Davutoğlu’nun o ilginç anısı: “Başdanışman iken Washington’a resmi bir ziyaret yapmıştık. Namaz vakti tehlikeye girince sağda solda uygun bir yer aramaya başladım. Ama bulamadım. Etrafa bakınırken, gövdesinde namaz kılmaya müsait olabilecek bir ağaç gördüm. Ağaca tırmandım ve namaz kılmaya başladım. Bu arada ne yaptığımı bilmeyen bir Amerikan polisinin paçalarımdan çekmeye başladığını fark ettim. Amerikalı polisin “burada ne yapıyorsun?” çekiştirmesi ile namazı bitirdim.”
Anlamsızlaştırmış MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AK Parti’nin 1.Olağanüstü Kongresi’ni eleştirdi. Bahçeli, “AKP’nin 1. Olağanüstü Kongresi dayatmayı, baskıyı, şantajı, dağınıklığı, ilkesizliği ve hedefsizliği billurlaştırmış, belirginleştirmiştir. Erdoğan, artık rutine bağlanmış anayasa suçunu bir kez daha işlemiştir. Dahası Cumhurbaşkanı makamının tarafsızlığını darbelemiş, TBMM’de yarın yapacağı yemini peşinen bozmuş ve anlamsızlaştırmıştır” dedi.
Başbakan Davutoğlu, Çankaya Köşkü’nde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesinin ardından, Başbakanlık Merkez Bina’da düzenlediği basın toplantısında, 62. Bakanlar Kurulu listesini açıkladı. YENİ TÜRKİYE’NİN KABİNE ÜYELERİ Başbakan Yardımcıları: Bülent Arınç, Ali Babacan, Yalçın Akdoğan, Numan Kurtulmuş Adalet Bakanı: Bekir Bozdağ Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı: Ayşenur İslam AB Bakanı: Volkan Bozkır Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı: Fikri Işık Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı: Faruk Çelik Çevre ve Şehircilik Bakanı: İdris Güllüce Dışişleri Bakanı: Mevlüt Çavuşoğlu Ekonomi Bakanı: Nihat Zeybekçi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı: Taner Yıldız Gençlik ve Spor Bakanı: Akif Çağatay Kılıç Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı: Mehmet Mehdi Eker Gümrük ve Ticaret Bakanı: Nurettin Canikli İçişleri Bakanı: Efkan Ala
Kongre hukuksuz! CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç, Merkez Yönetim Kurulu’nda seçilmış Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı anayasayı ihlal etmekle suçlayarak, “Bir cumhurbaşkanın bir siyasi parti kongresinde, o partinin genel başkanıymış gibi konuşması, açması kongreyi, yönlendirmesi hukuka meydan okumaktır, hukuk tanımazlıktır. Onun için bugün yapılan AKP kongresi yasal dayanaktan yoksundur. Devlet, devlet eliyle maalesef hukuk devleti olmaktan çıkartılmıştır” dedi.
Kalkınma Bakanı: Cevdet Yılmaz Kültür Bakanı: Ömer Çelik Maliye Bakanı: Mehmet Şimşek Milli Eğitim Bakanı: Nabi Avcı Milli Savunma Bakanı: İsmet Yılmaz Orman ve Su İşleri Bakanı: Veysel Eroğlu Sağlık Bakanı: Mehmet Müezzinoğlu Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı: Lütfi Elvan Yeni kabinenin hayırlı olması temennisinde bulunan Davutoğlu, “Allah milletimize güzel hizmetler etmemizi nasip eylesin” dedi.
da paralel devlet şeklinde değerlendirilmesinin çok gerçekçi olmadığını düşünüyorum.”
HAYATİ YAZICI DEVRE DIŞI “Paralel yapı” ile arasını hiç bozmayan Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı kabine dışında kaldı. Yazıcı 17 Aralık’tan sonra yaptığı açıklamayla dikkat çekmişti: “Bu topraklarda tek devletin yanında hiçbir zaman paralel diye bir yapı söz konusu değil, ama devletin yönetim şeması içerisinde bazı kişilerin paralel uygulamalar içerisine girdiklerini söyleyenler var. Bunların
KABİNENİN DEĞİŞMEYEN TEK İSMİ Beş AK Parti hükümetlerinde bakan olarak görev yapan tek bir isim var, o da Ali Babacan. Ali Babacan ilk olarak Abdullah Gül hükümetinde Devlet Bakanı oldu. Ardından Erdoğan hükümetinde Dışişleri Bakanlığı ve Başmüzakereci olan Ali Babacan, daha sonra ise yine Devlet Bakanlığı’na kaydırıldı. Ardından da ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcılığı görevine getirildi.
CNN’in sıkıntısı var Uluslararası CNN Haber Kanalı, Türkiye’deki gelişmeleri “Trouble in Turkey” başlığıyla aktardı. AK Parti Kongresinden Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmasından görüntüler eşliğinde uzman, “Erdoğan’ın yarın itibariyle Başkanlık görevine başlayacağını” söyledi. Türkiye’de enflasyon ve işsizlik rakamlarının alarm verdiğini öne süren CNN bu yayın boyunca “Trouble in Turkey”, yani “Türkiye’de sıkıntı” başlığını kullandı. Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı CNN’i sıktı.
KURTULMUŞ’UN TEPKİSİ Başbakan Yardımcısı olarak görev yapacak olan Numan Kurtulmuş, yeni kabinede olduğunu televizyondan öğrendiğini açıkladı. Kurtulmuş, milletvekili olmadığı için kendisi için yapılan “dışarıdan isim” yorumlarını da eleştirerek, “Ben dışarıdan birisi değilim. AK Parti’nin Genel Başkan Yardımcısı idim. Hükümetimiz de bir koalisyon Hükümeti değil ki ben de dışarıdan bir isim olayım. Vatanda hizmet için var gücümüzle çalışacağız” dedi.
CÜBBELİ AHMET’TEN DUA Cübbeli Ahmet Hoca Başbakan Davutoğlu için dua etti. “Bana değil, ama dualarım başkaları için tutuyor” diyen Ahmet Hoca, “Ahmet abimiz için de Allah çok muvaffakiyet versin” dedi. İşte o dua: “Allah onu muvaffak kılsın. Allah yardım etmezse, elden tutmazsa kimseden bir fayda yok. Ne akıl yeter, ne güç yeter, ne profesörlük yeter! Hiç kimsenin Mevla’dan gayri sahibi yok. Çoğu bilmez onu! Ama Müslümanlar ehli sünnet olanlar bunu bilir.” GÜL’DEN ERBAKAN ZİYARETİ Görev süresi dolan ve İstanbul’a giden 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, sivil olarak başladığı ilk gün sürpriz bir ziyaretle eski Başbakanlardan ve “hocası” Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın kabrini ziyaret etti. Abdullah Gül, yaklaşık beş dakika kaldıktan sonra namaz için buradan ayrıldı. Siyasete Refah Partisi ile başlayan Gül, Necmettin Erbakan’ın Başbakanlığında kurulan 54. Hükümet’te Devlet Bakanı ve Hükümet sözcüsü olarak görev yapmıştı.
Bir tepki de ondan! Beraber göreceğiz Aslı Aydıntaşbaş, Meclis’te iç tüzük fırlatılmasından dolayı CHP’yi eleştirdi. Aydıntaşbaş, “Meclis tören için toplanmıştı. Söz istenmesi de provokatif bir davranıştı bana sorarsanız. CHP tabi ki Erdoğan’a karşı olabilir ama o töreni o şekilde özellikle de fiziki bir eylemle, iç tüzük atarak, protesto etmek CHP’nin eksi hanesine yazıldı. Bu kadar tartışmalı birini aday gösterip sonra oyları kaybedip, 5 milyon fire verip ondan sonra da tüzük fırlatmak olmuyor” dedi.
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, görevini halefi Recep Tayyip Erdoğan’a teslim ettikten sonra, Ankara Esenboğa Havalimanı’ndan Cumhurbaşkanlığı’na ait özel uçakla İstanbul’a hareket etti. İstanbul Atatürk Hava Limanına inen Gül’e, bir basın mensubunun ‘Siyasete devam edecek misiniz?’ şeklindeki sorusunu, Gül, “Yaşayıp hep beraber göreceğiz bundan sonra. Ankara’daki görevimizi tamamladık, İstanbul’a geldik” diye yanıtladı.
5 YENİ TÜRKİYE, ABDÜLHAMİT HAN VE MEŞRU İKTİDAR
Y
ENİ TÜRKİYE… Sayın Davutoğlu’nun Konya’da ki bir toplantıda Üstâd Necip Fazıl’ın meşhur mısraına gönderme yapılarak kullandığı “doğsun Yeni Türkiye bizden doğarak” sloganı üzerine hatırımıza geldi birkaç kelam… Yeni Türkiye ümit dolu bir kavramdır, dahası bizce bu ideal sahibi olmak meselesinin üzerinde çok daha fazla konuşmalıyız! “Şahit ol ey kılıç kalem ve orak Doğsun büyük doğu benden doğarak” Yeni bir Türkiye’nin doğuyor olduğuna inanmak ve Anadolu’nun inanmasını sağlamak… Mevzu budur. Yeni Türkiye söylemi elbette Anadolu’da bir hareketliliğe yol açacaktır. Tabiî ki şarkıların güzel olması kadar nasıl söylendiği de mühimdir… *** Anadolu’yu bir inanç topu haline getirebilecek Yeni Türkiye hedefi ne olabilir? Bizce konuşulması ve Anadolu’nun ruh köklerini harekete geçirebilecek, hedef birliğini temin edecek, o yüksek ideal etrafında şenlenecek ruhlarla gemileri karadan yüzdürebilecek Türkiye hedefinin ne olduğunu konuşmalıyız. Yeni Türkiye nasıl bir Türkiye’dir? Anadolu’yu bedbin insanlar mekânı, yorgun ruhlar diyarı, ölü gönüller mezbahası olmaktan kurtaracak olan yeni Türkiye hayali? Ahiret inancı örselenmiş gibi şehitlik şuurundan uzaklaşmış gibi duran, yarın endişeleri içinde yalnızlık duygusu ile kaplanmış bu vesile ile de panik halinde güya başını kurtarmanın derdinde olarak makam mevki mal mülk derdinden kendini alamayan Anadolu insanını bir kutlu idealin kahramanları haline getirecek Yeni Türkiye hayali nasıl bir Türkiye’dir? *** Marifet Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin mesela İngiltere gibi, Amerika gibi “güçlü” bir devlet olması değildir… Neticede onlar olabildikleri yoldan
olabileceklerini oldular öyle olmanın sonucunun ne olduğunu da, öyle kalabilmenin zorunlu gereklerini de vesairesini de gördü dünya, gördük hepimiz... Mesele susuzluktan çatlamış insanlığa suyu getirebilmek, mesele büyük ve müreffeh bir İslâm beldesi olabilmek, mesele bunları mümkün kılabilecek mevcut tek alternatif pratik teklif halinde yüce insanların memleketi manasını da kapsayacak şekilde “YÜCELERİN” iktidarını tesis edebilmekte…
lamak her şeyi anlamak olacaktır” dediği dava: “Ulu Hakan Abdülhamit Han “İslâmcılığı”... İşte biz ona, onun fikirleşmiş haline “”Büyük Doğu” diyoruz…” “…çerçevelenen “Büyük Doğu” görüşümüz, “Büyük Doğu”dan kastın İslâm olduğunu gösteriyor…” (1) ABDÜLHAMİTÇİ HAYALLER… “Artık Konya’da siyaset Davutoğlu etrafında birleşmeli” diyenlere, Davutoğlu’nun “her kesimin başbakanı olarak desteklenmesi” gerektiğini söyleyenlere sözü-
“Davutoğlu şunu iddia ediyor: Ortadoğu’da da otoriter rejimler çökecek ve bunun yerine İhvan benzeri İslamcı grupların iktidarında yeni bir Ortadoğu kurulacak. Lideri de Türkiye olacak. Ama bu dünya tarif edilirken “demokrasi” kelimesine hemen hemen hiç rastlamıyoruz. Davutoğlu Osmanlı sonrası Ortadoğu’da kurulan bütün devletlerin yapay olduğunu düşünüyor. Ama Avrupa Birliği modeli post ulus-devleti idealize etmiyor. Tam tersi ulus-devletin gerisine gidiyor. Yani İslami düşünceye gidiyor. 200 yıl öncesine gidiyor. İslam birliği üzerinden yeni düzen istiyor.”
Aksi halde bize ne, garibanı ezerek ayakta tutmak zorunda kalacağınız, müstakbel zenginliğiniz ve “büyüklüğünüz “den... Bunun yanında Yeni Türkiye, hafazanallah, cami de yaptıran zengin “yeşil sosyete”nin devletleşmiş hali mi olacaktır? ABDÜLHAMİT İSLAMCILIĞI… Ahmet Davutoğlu hoca akademik yayınları ile değil ancak tarihi misyonu ile yaşartıyor Anadolu insanının gözlerini… O yüzden Davutoğlu’nu “Davutoğlu” yapan Davutoğlu değil Davutoğlu’nun vizyonu, üstlenmeye çalıştığı davasıdır; “Abdülhamit Han’ın beklenen ruhu...” Eski bir muhalif akademisyen öğrencisinin ifadesiyle: “Davutoğlu, Özal’ı Tanzimat paşalarına benzetir, Batıcı olmakla eleştirir. Abdülhamid dönemi İslamcılığını idealize eder” Büyük Doğu mimarı Üstâd Necip Fazıl’ın “Abdülhamit’i an-
müz; bu saatten sonra olması gereken Davutoğlu etrafında öbeklenmek değil, bu da gerekli olmakla beraber esas mesele, Davutoğlu’nun vizyonu etrafında birleşmek o vizyonun anlaşılmasını sağlamaya yönelik çalışmalar, yazmalar- etmeler olmalıdır. Ancak bu manadaki destekler Davutoğlu’na gerçek destek olacaktır; Abdülhamit’i ve dolayısı ile “Büyük Doğu”yu anlamak anlaşılmasını sağlamaya yönelik faaliyetlerde bulunmak, Yeni Türkiye’nin yarınlarını hep beraber inşaya yönelik katkılar… İçinizdeki ideal sahibi marifetlilerin en iyilerini emrine vermeniz ve emrine girmeniz, yetersiz olanlarında dava aşkına etrafını boşaltmaları… *** Ahmet Davutoğlu’nun 1990 ile 2000 yılları arasında yazdığı 300 makaleyi inceleyen Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Behlül Özkan:
MEŞRU İKTİDAR… Yeni Türkiye, Milletin Türkiye’si, Ümmetin Türkiye’si, Hâk’kın Türkiye’si olmak zorundadır... Millet olmanın, Ümmet olmanın insan olmanın başkaca yolu yoktur… İnsan olmanın başkaca yolu yoktur, zira: “Herkesin hakikatini bulacağı ve hürriyetini izleyebileceği, düşünce ve aksiyonunun değerini ve nisbetini bulacağı ölçüler manzumesi, Mutlak Fikrin gerekliliğidir ki, bu olması gereken, her ân kendini oluşturan insan şuuruyla kurulamaz.”(2) Her ân kendini oluşturan insan şuuruyla “olması gereken”in iktidarının da inşa edilemeyeceği değişime mahkûm olması yönü ile hep nakıs kalacağı, hep eksik olacağı, haliyle hep haksız ve adaletsiz olmaya mecbur olduğu da açıktır. Zira her ân gelişmek durumunda olan insan şuuruna göre bu gün doğru olan yarın yanlış olacaktır… Haliyle değişmeyen -Mutlak Doğruya nisbet- olma-
dığı müddetçe haksızlıklar ila nihayet devam edecektir. Ve iktidar için gerçek bir “olması gereken-ideal hali” söz konusu olamayacaktır. *** “Milletin emrinde olmanın, milletin başıboş temayül ve tercihlerini işletmek demek olmadığı gibi hususlar bir yana, selim aklın teslim ettiği şema, “hâkimiyet kimindir”? ve “iktidarın kullanılışına haklılık veren nedir?” gibi meseleleri izâh etmedikçe, sadece kuru bir kalıptır”(3) Milletin başıboş temayüllerinin iktidarı mı, yoksa milleti de hükümet edenleri de bağlayan ve selamete çıkaracak olan “Hâk”kın iktidarı mı? İnsan aklı her an gelişim halinde, tekamüle mevzu olduğuna ve “olması gereken” iyi, doğru ve güzeli tespit edemeyeceğine göre Yeni Türkiye meşruiyetini milletin başıboş temayüllerinden mi alacaktır yoksa Mutlak Fikre nispetinden mi? YENİ DİL… Ayrılıklar, düşmanlıklar üzerine değil; yüksek idealler üzerine bir dil... Doğruyu söylediğinde yanlışlar kendiliğinden ortaya çıkacak ve usulca sıvışacaktır hakikat meydanından... Elbette kuşatıcı ve cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki “48”in içini boşaltıcı bir üslup kuşanılmalıdır. AK Parti her ne kadar eski ise de Sayın Davutoğlu yeni bir yüzdür... Bundan sonra safların sıklaşarak ve dayanışmanın artarak devam etmesi için, bizce diyelim, kullanılacak politik dil, muhalifler üzerine değil de, idealler hedefler üzerine oturtulmalıdır... Böylece 13- 14 yıllık süre içerisinde oluşmuş bir takım kırılganlıkların ortadan kaldırılabilmesi ve Anadolu’nun kitle desteğinin de artırılabilmesi mümkün olabilecektir. Muhalefet üzerinden değil de idealler üzerinden bir dil oluşturulduğunda o 48 içerisinden bu ideallere baş koyacak yüksek bir yekûnun olduğu görülecektir. (1)Başyücelik Devleti kitabı/shf:203 Salih Mirzabeyoğlu (2)Başyücelik Devleti kitabı/shf:210 Salih Mirzabeyoğlu. (3)Başyücelik Devleti kitabı/shf:207 Salih Mirzabeyoğlu.
6
Hükümetten ‘İman Yeri’ ayarı ŞEHİRLERİN UFKUNA GÖKKUŞAĞI YAKIŞIR
B
azen tabiatı sevmek, aşk derecesine varabiliyor. İşte kadirşinas okuyucum Nadire Hanımefendi de bu aşkı, yüce gönlüne davet edenlerden biri. Dün sabah Meram Yaka Yolu’nda yürüyüşe çıkıyor. Eski şirin bahçeli evlerin yıkılıp, yerlerine kocaman hantal binaların yapıldığına hayretle tanıklık ediyor. Bu binalar yapılırken, yok edilmiş ağaçları, yeşillikleri gözleri boşu boşuna arıyor. Bulamayınca nefes nefese yolda yürürken, beni arıyor. “-Çoktandır bu yolda yürümüyordum Perihan Hanım. Geleceğimize yönelik bir tehdit gibi çoğalan yeni binalarla, şehir adeta talan ediliyor. Daha geçen yıl bu yolun üzerinde sıralı ağaçlar, baltalarla bıçkıların zulmüne boyun eğmekten öte bir şey yapamamışlar. Yok olmuşlar ortadan. İnanın şoka girmiş gibiyim şu an. Hayatta kalmayı bizden daha fazla hak eden o ağaçlar, bu katliamı hak ediyorlar mı?” Günümüzde pek çok insan, beşer özgürlüğünün de o testereler arasında kurban edildiğinin idrakinden yoksun. Sadece seyrediyor. Ya ben? Telefonun karşı hattında ağlamaklı bir sesle konuşan bu hanımefendiyi dinlerken ne çok utandım. Çünkü bahsettiği yörede yaşıyorum. Her gün önünden geçtiğim bu yol üzerinde, yeni inşaatlara yer açmak için kesilen ağaçları nedense fark etmemişim. “Eyvah!” diyorum, çoğumuz bunu fark edemez hale gelmişsek, sonun başlangıcıdır bu. Hadi yapılaştıralım her yeri. Ama hiç olmazsa, ağaçları söküp yerlerine beton dökmeyelim. Aç gözlülüğümüze yeşili kurban etmeyelim. *** Çevre bilinci çok önemli. Dünyanın öbür ucunda yaşanan bir örnek var ki, bu bilince katkısı çok değerli. 1989’larda Brezilya’nın kuzeyinde yaşayan bir Kızılderili kabilesinin yaşam bölgesi, ormanlarına gelen beyazların istilasına uğruyor. Devlet doğrudan ormana el atamayınca, baraj gibi hizmetler bahanesiyle oradaki madenlere ulaşmak istiyor. Onları iknaya bir mühendislik şirketinin yöneticisini gönderiyor. Kızılderililerin cevabı tarihe yazılacak cinsten. “Sen yalancısın beyaz adam! Bize yemeğimizi elektrik vermeyecek. Asıl ihtiyacımız nehirlerin özgür akması. Geleceğimiz buna bağlı. Bizim sizin barajınıza değil, avlanmak ve yiyecek bulmak için ormanlarımıza ihtiyacımız var!”
Yıl 2014... O Kızılderili kabilesi hala değişik protestolarla baraj alanını işgale devam ediyor. Ormanını yalnız bırakmıyor. Lafa gelince o Kızılderilileri ilkel, vahşi diye niteleriz. Kendimizi çağdaş. Ama biz bırakınız ormanlarımızı, şehirlerimizi bir nebze yeşil tutacak birkaç ağacımıza dahi sahip çıkamıyoruz. Toprağın çığlığına kulaklarımız kapalı. Ev satın aldığımız müteahhitlere, güzelim arazileri talan etmeden; “Onları yok edersen, bizi de yok edersin!” diyebiliyor muyuz? *** Çevre Ve Şehircilik Bakanı’na yardımcı sıfatıyla ortalıkta dolaşanlar, yarım asırdır halka mal olmuş marşlar üzerinde polemikler yaratacaklarına, biraz şehirlerin taştan ağlarla örülüp, iskelet haline gelişlerine kafa yorsalar ya…. Çünkü zamanımızın en haşin dayatması beton bence. İptidai binalar, gayri nizami yapılar mantar gibi her yerde. Aslında bütün alem, bütün varlıklar beşeriyetin mutluluğu ve izzeti için. Ama insan kendi saadetini, kendi eliyle engeller mi? Engelliyor işte. Gökkuşağı Nuh Peygamber’in boğulmaktan kurtuluş alameti. Şehirlerin üzerine rengarenk yakışır yağmur yağdığında. Ama yağmuru kim davet eder ağaçlar olmazsa? Onları söküyor, beton yamaları şehirlerin yeşil elbisesine ekliyorsak, suç kimde? Hakikaten benim ülkemde müteahhitlerin iştahı yerinde. Kentleri gayri nizami yapılarla betonlaştırmaya doymuyorlar bir türlü. Kendi şehrimi bir tepeden seyrettim. Eskiden Konya’nın üzerini zarifçe tüllendiren o yeşil doku, gri çöle dönmüş onların hırsı yüzünden. Bence belediye başkanları, inşaat gayesiyle ağaç kesenleri, kestikleri ağaçların üç, beş misliyle çam, çınar vs dikmeye mecbur etmeliler o inşaatların çevresinde. Ortamı yeşillendirmeyenler için cezai yaptırımlar uygulanmalı. Betonlara şehirleri teslimle, içindeki insanların yok oluş süreçleri de başlıyor çünkü. Her kıymet, emek ve çaba gerektirir. Benim nasıl yaşayacağıma, nasıl nefes alacağıma şekilsiz binalarla dört bir yanımı saran, iptidai fikirli beton vezirleri karar veremez. Vermemeli!.. Toprakla hemhal olmak arzusuyla, ülkesinin geçmişten günümüze damıtılmış tüm güzelliklerine içtenlikle sahip çıkan Nadire Hanım’lar söz sahibi olmalı en çok. Hatta bu düşüncede insanları, belediyeler gönüllü şehir denetimcisi saymalılar. Meğerki pırıl pırıl yaşamlar, insanlar arası ilişkiler bu plansız yapılaşmalar uğruna kurban edilmeye.
Alkollü içki satan yerlerin ibadethanelere en az 100 metre uzaklıkta bulunmasını öngören yasa, AVM’leri etkilememesi için ‘iman yeri’ ayarıyla deliniyor!
Alkollü içki satan yerlerin ibadethanelere en az 100 metre uzaklıkta bulunması öngören yasanın, AVM’leri etkilememesi için, ilginç bir çözüm bulundu. AVM’lerde ibadet yeri bulunması zorunlu olacak ancak buralara “İman Yeri” adı verilecek. Böylelikle, alkollü içkiler yasasında yer alan “perakende veya açık olarak satışının yapıldığı yerler ile ibadethaneler arasında kapıdan kapıya en az 100 metre
mesafe bulunması zorunludur” maddesi aşılacak. “iman yeri” tanımı, ibadethane olarak adlandırılan cami, mescit, havra, sinagog, kilise gibi yerler kapsamı dışında kalacak. (Eski) Gümrük Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, AVM’lerdeki ibadethanelerin alkollü içki satan yerlere yakın olmasının alkollü içki satışını düzenleyen yasa ile çelişmemesi için düzenleme yapıldığını kaydetti. Tasarı-
nın hazırlanış aşamasında ibadet yerinin zorunlu olması ve 100 metre yasağı nedeniyle, AVM’lere içki yasağı geleceği savunuluyordu. “İman yeri” ismi, yasanın çıkmasından sonra düzenlenecek AVM’lerdeki sosyal alanlara ilişkin yönetmelikte yer alacak. Hükümetin kendi koyduğu yasaya, AVM’ler etkilenmesin diye beklenmedik bir ayar verdi. Halkın bu duruma tepkisi büyüyor. (Gazeteport)
Haftalık Bağımsız Siyasi Gazete Bölgesel Süreli Yayın Yıl: 2 | Sayı: 45 29 Ağustos - 5 Eylül 2014 SAHİBİ Çimke Basım Yayın Yapım Reklam ve Turizm Hiz. Ltd. Şti adına AHMET AKA
Şanlardan şanlı çifte düğün Konya’nın tanınmış işadamlarından Veli Şan’ın oğulları Tarık ve İkbal’in düğünleri iş dünyasını Meram’da buluşturdu. Hazbahçe Düğün Salonunda gerçekleşen programda Taşkentlilerin yanı sıra iş dünyasından isimler Tarık - Saliha ve İkbal - Havva çiftini yalnız bırakmadı. Tekstilci Tarık Şan, Ramazan Bağcı’nın kızı Saliha ile, İkbal Şan da İşadamı Mehmet Erden’in kızı Havva ile dünya evine girerken, düğüne Havva’nın dedesi Hasan Hüseyin Erden’in okuduğu nasihat şiiri damgasını vurdu. HAYIRLI OLSUN DÜĞÜNÜNÜZ Gönül denen bu tabibe Hayırlı olsun düğününüz Bir ömür iki habibe Hayırlı olsun düğününüz
Bahçe kurun dutlu olsun Her zaman umutlu olsun Ömür boyu mutlu olsun Hayırlı olsun düğününüz Gerçek ettiniz emeli Sağlam kurun bu temeli Daha size ne demeli Hayırlı olsun düğününüz Belli ölçülerde durun Kuşlar gibi yuva kurun Zamanı gözünden vurun Hayırlı olsun düğününüz Kadir Mevlam güzel görsün Gönlünüze sevgi örsün İkiz ikiz çocuk versin Hayırlı olsun düğününüz Devre bir yel estirmeyin Gönül bağın kestirmeyin Kaynanayı küstürmeyin Hayırlı olsun düğününüz
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ ÖMER SALIH ŞIPLEME SANAT YÖNETMENİ NURETTIN ÖZEL HUKUK DANIŞMANI Av. ABDURRAHIM KÜÇÜK SAĞLIK EDİTÖRÜ Dr. NEVZAT ŞIPLEME YAYIN YÖNETMENI ADNAN TEKE Yönetim ve Baskı Adresi: Fevziçakmak Mh. 10453. Sk. No: 25 Karatay | KONYA Telefon & Faks: 0332 342 52 82 Web: www.anadolugunluk.com reklam@anadolugunluk.com haber@anadolugunluk.com BASKI Çimke Basım Yayın Yapım Ltd. Şti. Baskı Tesisleri B.T. 30 Ağustos 2014
7
2
011 yılından bu yana Türkiye’ye sığınan kimilerine göre mülteci, kimilerine göre sığınmacı, kimilerine göre muhacir, kimilerine göre ise katil, eşkıya, hırsız, vatan haini olan Suriye vatandaşlarının Türkiye’ye entegrasyon sağlayamamaların en büyük nedeni statülerinin belirlenmemiş olmasındandır. 1951 yılında Cenevre sözleşmesine tabi olan Türkiye, Avrupa dışından gelip iltica talep edenlere “mülteci” statüsü tanımamakta; Avrupa dışından gelenlere “geçici sığınma” koruması sağlamaktadır. AB’nin Kosova savaşında çıkardığı “geçici koruma’’ya tabi olan gayri resmi rakamlara göre sayıları 1 milyonu bulan Suriye uyruklu vatandaşların statü olarak mülteci konumda olmalarına rağmen “geçici korumaya” tabi tutulmaları, -göçmen- statüsü ile muamelelere tabi tutulmamaları birçok sorunu beraberinde getirmiştir. Suriyeli mültecilerin -göçmen statüsünde- muameleye tabi tutulmamaları AB’nin -göçmen- kabul etmemesi ve göçmenlere yönelik hukuki -giriştedbirleri almasından ileri gelmektedir. Uluslararası hukuka tabi olan Türkiye’nin AB’nce alınan kanunlara göre dizayn ettiği iç kanunlar Türkiye’deki -Mülteciler- sorununu gündeme taşımıştır. Bu konuyla alakalı “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu” adı altında, AB’den bağımsız yapılacak bir düzenleme ile Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle henüz daha da beter hale gelmeyen Suriyeli mültecilerin entegrasyon sorununda toplumsal uzlaşmayı sağlamakla beraber -Suriyeli mültecilerin- Batı tarafından Türkiye’ye yönelik bir siyasi baskı aracı olarak kullanılmasının da önüne geçecektir. 2012 yılında ABD Washington’da yapılan Türkiye’nin Dışişleri bünyesinde temsil edildiği -Ortadoğu ve Suriye- konulu bir toplantıda Türkiye, ABD’yi Suriye uyruklu mülteciler konusunda verdiği sözleri yerine getirmemekle suçlayıp, bu hususta yaşanan dar ekonomik boğazın tehlikeli sonuçlarına dikkat çekip ağır bir külfetin altına girildiği konusunda uyarmıştı. ABD bu sözler üzerine Türkiye’nin, Kuzey Irak’la yapmış olduğu petrol ticaretine dikkat çekmiş bu ticaretin bir an önce durdurulmasını istemişti. Türkiye, verilen sözlerin yerine getirilmemesi üzerine siyasi bir hamle yaparak yüzünü AB birliğinden Şangay 5’lisine çevirdi. O dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e AB yerine ŞİÖ’ye katılabileceklerini söylemişti. AB’nin Suriyeli mülteciler konusunda dayattığı siyasi düzenlemelere yönelik verilen bu tepkinin Dış Politika’da meydana getirdiği değişiklik o dönemlerde yanlış algılanmış, Suriye üzerinden Ortadoğu’da çıkarlara göre şekillenen politik
MÜJDE BAYRAM
hamlelerin taraflar arasındaki kıyasıya mücadele sebebi olduğu anlaşılmamıştı. AB ülkesi olan İtalya’da yaşanan mülteci sorunlarında da görüleceği üzere kendini bir “Medeniyet Projesi” olarak dayatan birliğin, göçmenler hususunda henüz var olan yönetmeliklerle çözüm üretemediği, benzer yöneltmeliklerle Türkiye’yi de bu sorunlarla boğuşur halde bırakmayı amaçladığı anlaşılmaktadır. Romanya’nın AB’liği üyeliği sonrasında İtalya’ya giden Çingeneler ve mevsimlik işçi olarak İtalya’ya gelen Afrikalılar 2009 yılında Ocak ayı başlarında Rosarno Bölgesi’nde tıpkı Gaziantep’te olduğu gibi şiddet olayları yaşanmasına sebep olmuştu. 2 Afrikalı göçmenin Rosarno halkı tarafından saldırıya uğramasının ardından İtalya’da yaşanan protesto gösterileri sonucunda 31 göçmen, 19 polis, 17 İtalyan vatandaşı yaralanmıştı. Bütün bunların sebebi ise İtalya’nın göçmenlerle ilgili doğru bir politika üretememiş olmasıydı. Ortadoğu gibi Suriye üzerinden değişim yaşayacak olan bütün yapay devletlerin yer aldığı -siyasi cadı kazanında- Suriye Mültecileri konusu, başka ülkelerin çıkarlarına hizmet eden ve Türkiye’nin değişimi içinde görev biçilerek, dışarıdan dayatılan politik bir zorunluluk hamlesi olarak Batı eliyle şekillendirilmekten, 2.Abdülhamit’in Kafkasya ve Rumeli’den getirilen göçmenlere tabi tuttuğu doğru politika ile çıkarılabilinir. Bu aynı zamanda legal veya illegal yollarla gelen göçmenlerin entegrasyon sorunlarını çözmek ve alınacak önlemlerle göçmenlerin insani haklarına saygı gösterilmesi bakımından en doğru çözüm şekli olacaktır. Bu çözüm, Türkiye’nin Suriyeli Mülteciler konusunda BM nezdinde herhangi bir dayatma ile AB tarafından politik olarak zorlamaya tabi tutamayacağı siyasi gelişmelerin önünü açacaktır. Böylelikle mültecilerle ilgili yapılacak düzenleme ile Batı’nın Suriye üzerinden değiştirmeye çalıştığı Ortadoğu coğrafyasında Türkiye daha güçlü siyasi hamlelerde bulunabilecek, Ortadoğu’da yer alan Mezopotamya zeminini de Anadolu gibi başkanlık sistemine hazır hale getirecektir. Entegrasyonda, kültürlerin kaynaşması için doğru politik çözüm “Doğu halklarının” sahip olduğu medeniyetin gösterilmesine de bir imkân sağlamış olacaktır. Bugün Avrupa Birliği üyeleri bile göçmenlerle ilgili ortak bir politika belirleyemediği için kendi düşüncelerine ve ulusal yapılarına göre ülke bazında kendince çalışmalarla so-
runu çözmek yolunu seçmişlerdir. Farklı bir kültür ve millet yapısı olan Türkiye’nin batı dayatması ile mültecilere statü belirlemesi de şu durumda kabul edilemez. Avrupa’nın bu konuyla ilgili yanlış politikalarının sonucunu en son Hamburg olaylarında hepimiz gözlemlemiştik. Türkiye’nin bu tür -mülteci- sorunları ile baş edebilmesi ve bu durumu menfaat yönünde tersinden imkâna dönüştürebilmesi için fert-toplum ilişkisi etrafında, fertler demetinden müteşekkil toplumuna “şahsiyet”leri kazandırıcı tesir ve hamleleri kapsayacak, insanı derinliğine ve genişliğine ele alacak politik hamleler geliştirmelidir. Böylelikle -mülteci- de olsa fert-toplum münasebetini mayalandırabilir ve sosyal tezahürlerin yönünü tayin edebiliriz. Sosyal şuur krizi yaşayan mültecilerin, sosyal münasebetlerinde devlet ve milletle “ahlaki birlikteliğe” doğru kıvrılması toplumsal ritim içinde kendi ile birlikte başkası ile kaim olma yolunu açacaktır. Böylelikle cemiyetçilik prensibi gereği bu minvalde uygulanacak politika, Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in dediği gibi “İnsan kalabalıklarının maddi ve manevi yekun kıymeti ve toplum iradesi”ni gösterecek. Bunun görünmesi ise devleti oluşturacaktır. Bu yeni bir devlet demek olduğu gibi yeni bir anlayışla birlikte “ahlaki” değerlerin ön plana çıkarıldığı yeni bir “kültür” demektir. *** 2.Abdülhamit’in “Göçmen Politikasını” belirleyen en önemli etkenlerden biri, Avrupa Devletleri’nin Osmanlı içinde yaşayan Hristiyanlara müdahaleleri ve Rusya’nın izlediği Panslavist politika nedeniyle, “Panislamist” ya da “İttihad-ı İslam” fikrini hayata geçirmesi çalışmalarıydı. 2. Abdülhamid bu ideolojiye uygun olarak, Kafkas göçmenlerinin Trabzon yoluyla Erzurum, Van ve Hakkâri’ye sevk edilmelerini istemiştir. 2. Abdülhamid’in bu hususta söylediklerine dikkat etmek gerekir. “O savaşın sürüklediği felaketler altında ezilenlerin yardımına yetiştim. O göçmen dindaşları kondurmak ve yaşatmak için mümkün olan her şeyi yaptım. İstanbul’dan Sivas’a, Halep’e kadar bir uçtan bir uca göçmen köyleri kurdum. Bunların birçoğundaki camilerin masraflarını, Allah’ın bana emanet buyurduğu kullarına âcizane bir yadigâr olmak üzere kendi kesemden verdim” demektedir.
Bugün Avrupa’nın da göçmen politikasını oluştururken Osmanlının 100 yıllık “Göçmen Politikasını” baz aldığını söylersek abartmış olmayız. Osmanlının 100 yıllık Göçmen Politikası bazı kriterlere dayanıyordu. AB’nin -göçmen politikasını- belirleyen en önemli unsur ekonomiktir. AB’nin, pazar politikasındaki en önemli ayak, insanların -malların- sermayenin serbest dolaşımı oluşturmaktadır. AB’ye göre göçmenlerin ülkelerini terk etmelerinin en büyük sebebi ekonomik küreselleşme ve ülkeler arasındaki ekonomik dengesizliktir. Bu sebeple iş gücü olarak gördüğü göçmenler için çıkarılan birçok yasa ile entegrasyonu sağlamaya çalışmıştır. İsveç’te 2 dil ve 2 kültür adı altında göçmenlerin kendi dilleri ile eğitim almalarını sağlamışlardır. Hollanda da uyum kursları açılarak topluma adaptasyon sağlanmaya çalışılmıştır. Devlet tarafından belli bir süre kampta tutulan göçmenlerin -vatandaşlık- alana kadar kampta iskan edilmesi, dil kursu ile birlikte tayin edilen alanda 10 yıl gibi çalışma mecburiyetinin getirilmesi, vatandaşlık hakkının verilmesi ile devlet tarafından ev tayini maaş bağlanması gibi yöntemlerle -göçmenlerin- Avrupa kültürü ile entegre edilmesi amacı güdülmüştür. Bugün bu yöntemlerle Avrupa’da iskân edilen göçmenlerin çocukları kendilerini Avrupa kültürüne nispet ederek potansiyel bir tehlike olmaktan çıkartılmışlardır. Osmanlı da göçmenlerin göç etmek için haiz olmaları gereken şartlar devletin çıkarına olduğu gibi göçmenlerinde kendi çıkarlarını korumaya yönelik dizayn edilmiştir. Bugün BM’nin sürekli mültecileri bahane ederek yaptırım yoluyla siyasi müdahalelerde bulunması böylesi bir -göçmen politikasının- noksanlığındandır. Bu şartlar, göç etmek isteyen göçmenlerin başvuru yapma şartı, başvuru yaptıktan sonra bu göçmenlerin istihdamına yönelik iskan alanlarının belirlenmesinden sonra göçlerine müsaade edilmesi, Kafkasya da özellikle Ermenilerle iç içe yaşayan bölgelerden göç edecek olanların belirlenecek bir komisyonla yerlerinde tespit edilerek alınması ve böylelikle kılık değiştirerek Ermenilerin Anadolu’ya sızma girişimlerinin önüne geçilmesi şartı, Osmanlıya geçen göçmenlerin peşinen Osmanlı tabiyesini kabul etmeleri ve Rus pasaportlarını imha ederek Rus tabiyesinden çıkmaları, göçmenlerin Osmanlının belirlediği alanlarda iskan edilmeyi kabul etmesi şartı, göç edeceklerin Müslüman olma
şartı, Müslüman olmayanların ise durumlarının özel kararlara bağlanmasıdır. Belirtmiş olduğumuz bu kriterler Çerkez, Dağıstan ve Kafkaslardan gelen göçmenlere yöneliktir. Buradaki şevkatsel -göçmen politikası- göçümün bizzat sebebi de olmuştur. Tıpkı Avrupa’da tahsis edilen rahat yaşam koşulunun çekici olması sebebiyle Avrupa’ya göçün yoğun olması gibi. Gayri resmi rakama göre sayıları 1 milyona ulaşan Suriye Mültecilerinin yakın zamanda diasporya olma yolunda ilerleyeceğini, Ürdün’deki en büyük mülteci kampı olan Zaatari kampının ülkenin dördüncü büyük şehrine dönüşmüş olması, Suriye uyruklu vatandaşlarımızın -geçici koruma - adı altında 2 yıllık veya 3 yıllık korumalara yönelik yönetmenliklerle veya AFAD gibi kurumlarla sorunlarının çözülemeyeceğini, yaşanan bir çok toplumsal soruna yönelik İçişleri Bakanlığı bünyesinde oluşturulacak bir komisyonun veya Mülteci-İrticaGöçmen Bakanlığı adı altında açılacak ki böyle bir bakanlık Ortadoğu’da ki gelişmeler göz önünde bulunulduğunda bir zorunluluk haline gelmiştir, yapılacak kanuni çalışmalarla bu vatandaşlarımıza acilen kimlik verilmesi, yerel yönetimlerle beraber hareket edip iskan ve iş bulma konusunda yer gösterilmesi gerekmektedir. Savaş psikolojisi yüzünden evini barkını bırakıp gelmek zorunda olan veya yakınlarını kaybedenlerin yaşamış olduğu travma sebebiyle bütün Suriye uyruklu göçmenlerin rehabilite edilerek topluma kazandırılması, dil kursları ile birlikte Müslüman Anadolu halkının adet ve örflerine yönelik bilgilendirmenin yanı sıra hukuki durumlar konusunda eğitilmelilerdir. Bu aşamalardan geçmeyen hiçbir göçmenin büyük şehirlere göç etmesine izin verilmemeli böylelikle karşılaşacak sorunlar ve zarar görmeleri engellenmelidir. 2.Abdulhamit’in -göçmen politikası-nda da görüleceği üzere Türkiye’de beklide 76 milyondan yarısından fazlası mülteci konumda, Türkiye’ye yerleştirilmiş olup, bugün 76 milyonla hep beraber yürümektedir. Dün Suriye’den gelen 1 milyonun 76 milyonla beraber yürümesi ile birlikte koskoca Ortadoğu halklarının da 76 milyonla aynı hedefe doğru yürümeyeceğini doğru politika ile hareket edilmesi haline kim inkâr edebilir? Yukarda da ifade ettiğimiz gibi “şahsiyet” sahiplerinin toplum içinde bireyler üzerinde kaim olması “ahlaki topluluğu” ortaya çıkardığı gibi yeni DEVLET ve yepyeni bir “kültür” demektir. Ve cemiyetçilik davamız çerçevesinde genişliğine ve derinliğine doğru “insan keyfiyeti”nin temsilcisi fertler üzerinden doğru politik hareketlerle “organik şuur” ve “sosyal şuur” doğru toplumsal ritimleri ortaya koyacaktır.