EMİN ÖZLEN
MEDYA VE İSTİHBARAT
TESLİMİYET
OSMANLI'YI ANLAMAK...
IŞİD - İŞİT
ÇUMRA’NIN ÖNÜ AÇIK
48. Sayı
14 - 20 Ekim 2014
www.anadolugunluk.com
Filistin oylaması İngiliz Parlamentosu, Filistin devletinin tanınmasına ilişkin hazırlanan önergeyi oyladı. Parlamentodan çıkan olumlu karar hükümeti bağlamayacaksa da hükümete Filistin’in tanınması yönünde baskı uygulayacak. 3’te
Aksa’ya saldırdı İsrail polisi yine Mescid-i Aksa’ya baskın yaptı. Caminin kapısına kadar gelen İsrail polisi, kutsal mekanın içindeki Filistinlilerin üzerine gaz bombaları attı. Öte yandan İsrail ordusu Filistin’in çeşitli bölgelerinden insanlar tutukluyor! 7’de
50 Kr
Bosna’da zafer! Bosna Hersek’teki devlet başkanlığı ve parlamento seçimlerinde, Demokratik Eylem Partisi (SDA) Genel Başkan Yardımcısı Bakir İzzetbegoviç, zaferini ilan etti. İzzetbegoviç, seçmenlere teşekkür ederek, “İyi bir iş yaptıklarını düşünüyorum” dedi. 7’de
Hepsi İsrail için!
Ortadoğu’da yaşanan vahşetin altından İsrail’in güvenliği çıktı. İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Abdullahiyan’ın, “Esed’e dokunursanız İsrail’in güvenliği kalmaz” sözleri, yüz binlerce insanın neden katledildiğinin de cevabı oldu!
Milyarlık vurgun! Konya merkezli 5 ayrı şehirde gerçekleştirilen suç örgütüne yönelik operasyonda 2 milyar 210 milyon liralık karşılıksız çek ve sahte fatura düzenleyen 23 kişi gözaltına alındı. Konya, Ankara, Antalya, Adana ve İstanbul’da bir suç örgütüne yönelik düzenlenen operasyonda 23 kişi gözaltına alındı. Jandarmanın Konya merkezli düzenlediği operasyonda gözaltına alınan şüphelilerin kurdukları hayali şirketle 2 milyar 210 milyon liralık sahte fatura, karşılıksız çek ve müstahsil makbuzu düzenledikleri iddia edildi.
Nepotizm hatırlatması AK Parti Kongresi’nin geçtiğimiz günlerde Konya’da başlamasının ardından, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “nepotizm olmayacak” uyarısı hatırlandı. Kongre sürecini başlatmak için AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu Konya’ya gelmişti. 2’de
İran: İsrail’in güvenliği Gazetemizin 20 Mayıs 2013 tarihli birinci sayısında manşetten duyurduğumuz, “Esed’in güvenliği İsrail’in güvenliğidir” haberi bugün dahi tastikleniyor. İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Hüseyin Abdullahiyan, Esed giderse, İsrail güvenli kalmayacağını belirtti. 3’te
İRAN’IN DERDİ NE? Anadolu Günlük’ün “Esed’in güvenliği, İsrail’in güvenliği” haberi, İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Hüseyin Abdullahiyan’ın açıklamalarıyla bir kez daha doğrulandı. Esed rejiminin İsrail’in güvenliği için gerekli olduğuna işaret eden Abdullahiyan, “Eğer koalisyon güçleri, Suriye’deki yönetimi ve rejimi, IŞİD eliyle değiştirmek isterlerse, bunun sonucunda İsrail’in dahi güvenliği kalmayacaktır” diye konuştu.
GÖZDAĞI VERDİ Esed’in gitmesi veya kalmasına Suriye halkının karar verebileceği konusunda Türkiye’yi uyardıklarını belirten Abdullahiyan, “Türkiye bölgede Yeni Osmanlıcılık peşinde. Biz müttefikimizi (Suriye) savunmak için her şeyi yapmaya hazırız. Bölgede öyle gruplar var ki, bizim, işin içerisine girmemize gerek kalmaz. Suriye’ye girmesi durumunda ciddi sorunlarla karşılaşacağı konusunda Türkiye’yi uyardık” ifadesini kullandı.
HER ŞEY İSRAİL İÇİN Esed zulmünden kaçarak Türkiye’ye sığınan Suriyeli hakim Ahmed Mübeyyiz, geçtiğimiz yıl Anadolu Günlük’e yaptığı açıklamada, Esed’in güvenliğinin İsrail’in güvenliği olduğuna dikkat çekmişti. Esed’in İsrail ile bir sorunu bulunmadığının altını çizen Mübeyyiz, darbeyle iktidara gelen Hafız Esed’in, Golan Tepelerini İsrail’e verdiğini ve böylece İsrail’in sınırlarının korunmuş olduğunu dile getirmişti. 3'te
En sağlıklı model bu! New york’ta, refah ve huzur için dünyadaki atıl potansiyeli harekete geçirmenin yolları aranan CGI Zirvesine dünyanın heryerinden 1.500 devlet ada-mı, siyasetçi, işadamı katıldı, Recep Konuk Konya Şeker modelini işaret etti. 4’te
2
Nepotizm hatırlatması AK Parti Kongresi’nin geçtiğimiz günlerde Konya’da başlamasının ardından, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “nepotizm olmayacak” uyarısı hatırlandı.
ÇUMRA’NIN ÖNÜ AÇIK
B
ilindiği gibi, 30 Mart 2014’ten itibaren Çumra Belediyesinin dümenine yeni bir ekip geldi. Yeni gelen ekip iktidar belediyesi olunca ister istemez beklentiler büyük. Halk ilk günden itibaren yeni ekibin farkını ve hizmet emarelerini görmek istiyor. Herkes kendi kapısının önünde belediye hizmetini hissetmek istiyor. Herkesin beklentisi farklı. Kimi doğalgazın hemen evine bağlanmasını, kimi yolu üzerine hız kesen set yapılmasını, kimi sokağının derhal kilitli taşla döşenmesini, kimi su fiyatlarının ucuzlamasını, kimi tatlı su çeşmelerinin bakıma alınmasını, kimi çocuğunun işe alınmasını bekliyor, istiyor. Çoğunluk ise çocuğuna veya kendisine iş, aş beklentisinde. Belediye başkanını ziyarete gelen insanların yüzde sekseninin arzusu, çocuğuna veya yakınına iş talep etmek. Evet, çocuk bile dokuz ayda yürümeyi öğrenir. Altı aylık belediye ekibinden Çumra’nın komple imarını beklemek, bütün hizmetlerin altı ay içinde bitmesini istemek hem akla aykırı, hem de vicdansızlık olur. Ak Partili belediyemiz ilk günden itibaren hızla hizmete başlamış, bir hizmet sırası ve planı yaparak işe koyulmuş, ilk altı ayda gösterdiği performansla dikkatleri çekmiştir. Sanayi sitesinin taş döşemesini bitirmiş, yıllardan beri ihmal edilen park ve bahçeleri yeniden yeşertmiş, Sırçalı mesire alanını daha cazip hale getirmiş, en önemlisi belediyedeki kayıp ve kaçakların önüne geçmiş, belediyenin parasına bereket gelmiştir. Yıllardan beri alınmayan veya istenmeyen alacaklar toplanmakta, borçlar bir plan dâhilinde ödenmektedir. Belediyeye iş yapan esnaf ve şirketler bugün daha çok güven içindedir.
Yukarıda saydıklarım belediyenin rutin hizmetleridir. Belediye başkanımızın daha derinden yürüttüğü ve baş koyduğu bir hizmet daha vardır. O da, Organize Sanayi Alanın hizmete girmesi. Evet, Fethiye Köyü civarında ruhsatı alınan Organize Sanayi Bölgesinin borçları ödenmiş, izinleri alınmış, planları yapılmış ve altyapısı ihale aşamasına gelmiştir. Öğrendiğim kadarıyla otuz civarında şirket fabrika kurmak içi başvurusunu yapmış ve yerini satın almıştır. 2014 yılı sonunda ve 2015 yılında yapılaşma başlayacak, önümüzdeki seneden itibaren Çumra’da işçi açığı başlayacaktır. Evet, Başkanımız Dr. Mehmet Oğuz’un üzerinde durduğu en büyük hizmet Organize Sanayi Bölgesini canlandırmaktır. Organize sanayinin faaliyete geçip 30 fabrikanın kurulması demek Çumra’nın uçması demektir, Çumra’nın gençlerinin iş ve aş sahibi olması demektir, Çumra’daki evlerin, arsaların ve arazinin fiyatlanması ve Çumra’nın cazibe merkezi olması demektir. Çumra’da üretilen tarım ürünlerinin çeşitlenmesi, işlenmesi ve para etmesi demektir. Bugünün dünyasında gıda endüstrisi öne çıkmış, sağlıklı gıda aranır oluşmuştur. Artık gıda maddeleri paketleniyor, kıtadan kıtaya gönderiliyor, korunması ve saklanması için özel ambalajlar, özel hava depoları, özel işlemler gerektiriyor. Bunun için de tarıma dayalı sanayi giderek gelişiyor. İşte bundan böyle Çumra bölgesi tarıma dayalı sanayinin merkez üssü olacak. Türkiye ve dünya, Çumra’yı sadece tarım ürünleriyle değil, tarıma dayalı sanayi üretimiyle de tanıyacak. Hasılı Çumra’yı güzel günler bekliyor. Sadece biraz sabır diyorum.
AK Parti’nin Konya’da başlayan kongresiyle birlikte Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun geçtiğimiz haftalardaki bir toplantıda kullandığı “nepotizm” uyarısı dikkat çekti. “KÜÇÜK HESAPLAR İSTEMİYORUM” İl başkanları ve partililere seslenen Davutoğlu, “Sizden beklentimiz nasıl Ankara’da üst düzeyde yapılan değişim nasıl olgunluk içerisinde yapılmışsa, il ve ilçelerdeki yapılırsa, değişimlerde de aynı olgunluğu göstermenizi bekliyorum. Küçük hesapların yer almasını istemiyorum. Bu süreçte nepotizm (akraba ve yakın arkadaşları kayırma) olmayacak” dedi. Fransızca kökenli bir kelime olan nepotizm, bir iş ya da bir konuda, akraba ve yakın arkadaşları kayırma anlamına geliyor. Geçtiğimiz günlerde Kongre sürecini başlatmak için AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu Konya’ya gelmişti.
Güçlü: Lütfi İkiz, Masonları ikiye böldü! Mavera mekteptir Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi Kurucu Müdürü M. Lütfi İkiz, vefatının 7. yıldönümünde mezarı başında ve Konya Evi’nde anıldı. Dr. Güçlü, Türkiye’de masonları ikiye, Lütfi Bey’in 1964’de basına sızdırdığı Süleyman Demirel’in mason olduğuna dair belgenin ayırdığını söyledi. Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi Kurucu Müdürü M. Lütfi İkiz, Konya Aydınlar Ocağı ve İzzet Koyunoğlu Müzesi Müdürlüğü tarafından ortaklaşa düzenlenen bir organizasyonla vefatının 7’nci yıldönümünde anıldı. Geçtiğimiz hafta sonu Yaşayan Konya Evi’nin Asmaaltı’nda düzenlenen İkindi Sohbetleri’nde konuşan
Konya Aydınlar Ocağı Genel Başkanı Dr. Mustafa Güçlü, “Lütfi Bey’in Konya’daki hedefi ise Süleymaniye ayarında yazma eserler kütüphanesi ve restorasyon merkezi kurmaktır. Bunun için ne gerekiyorsa yapmıştır. 1988’de emekli olur. Kombassan’ın Afra AVM ile İttifak’ın Adese AVM isimleri önerisi ona aittir. Üstâd Lütfi İkiz, 24 Ağustos 2007’de Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Yüce Mevlâ’dan ruhunun şâd, mekânının cennet olmasını diliyoruz” Güçlü ayrıca, 1964’de Masonların ikiye bölünmesinde Demirel’in Mason olduğuna dair belgenin basına sızdırılmasında Lütfi İkiz’in emeği olduğunu sözlerine ekledi.
Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi’nde “Mavera Dergisinin Edebiyatımızdaki Yeri” konuşuldu. Yazar ve şair Halit Özdüzen’in konuşmacı olarak katıldığı programa bir çok değerli isim katıldı. Yazar Halit Özdüzen, Mavera Dergisi’nin bir mektep olduğunu ve bu dergiyi çıkaranların amaçlarının gençliğin yetişmesi, dostluğun pekişmesi, kültürümüzün gelişmesi olduğunu söyledi. Özdüzen ortaya konulan ilkelerin İrfan Fethi Gemuhluoğlu’nun fikirleri olduğunu belirtti. Özdüzen, “Mavera Dergisi ve ve çevresindeki insanları, İrfan Fethi Gemuhluoğlu’nun fikir tarlasında yetişmişlerdir. Fakat Gemuhluoğlu’nun yeterince tanınmaması çok üzücüdür” dedi.
3
“Esed’in güvenliği İsrail’in güvenliği”
VİCDAN OKULU
Gazetemizin 20 Mayıs 2013 tarihli birinci sayısında manşetten duyurduğu, “Esed’in güvenliği İsrail’in güvenliği” başlıklı haber, İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Hüseyin Abdullahiyan, “Esed giderse, İsrail güvenli kalmaz” sözleriyle birkez daha doğrulandı. İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Hüseyin Abdullahiyan, IŞİD eliyle Beşşar Esad rejiminin düşmesinin İsrail’in güvenliğini yok edeceğini savundu. İran merkezli Farda News Haber Ajansında yer alan habere göre, Abdullahiyan bölgedeki gelişmelerin ele alındığı oturumda Suriye ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. Abdullahiyan, “Eğer IŞİD karşıtı koalisyon güçleri, Suriye’deki yönetimi ve rejimi, IŞİD eliyle değiştirmek isterlerse, bunun sonucunda İsrail’in dahi güvenliği kalmayacaktır” dedi. “YENİ OSMANLICILIK” Türkiye’nin Suriye konusundaki rolüne değinen Abdullahiyan, “Her ne kadar dostumuz Türkiye ile aramızda Suriye’yle ilgili anlaşamadığımız konular var olsa da, onları ve Ameri-
Taliban’dan saldırı Afganistan’ın başkenti Kabil’de polise eğitim veren özel bir firmanın yabancı çalışanlarına, intihar saldırısı düzenlendi. Kabil Polis Yetkilisi Farid Afzali, olay yerinde basına yaptığı açıklamada, sabah saatlerinde başkentin Kabilbay bölgesinde özel bir firmanın yabancı çalışanlarına bomba yüklü araçla düzenlenen intihar saldırısında bir sivilin öldüğünü, üç yabancının yaralandığını söyledi. Görgü tanıkları ise, şiddetli patlamada yabancıların da öldüğünü ifade ederek çok sayıda Amerikan askerinin saldırıdan sonra olay yerine geldiğini, ölen ve yaralananları hızla hastaneye kaldırdığını belirtti. Saldırıyı üstlenen Taliban 10 NATO askerinin öldürüldüğünü iddia etti.
TESLİMİYET
H kalıları, Esad’ın gitmesi veya kalmasına Suriye halkının karar vermesi gerektiği konusunda uyarmıştık” ifadelerini kullandı. TEHDİT GİBİ MESAJ Abdullahiyan, “Türkiye bölgede ‘Yeni Osmanlıcılık’ peşinde. Biz, onları ve diğer ülkeleri, Suriye’ye girmeleri durumunda ciddi sorunlarla karşı karşıya kalacakları
konusunda uyardık” diye konuştu. Bölgedeki unsurlara dikkati çeken Dışişleri Bakan Yardımcısı, “Biz müttefikimizi savunmak için gerekli gördüğümüz her şeyi yapmaya hazırız. Bölgede öyle gruplar var ki, bizim, işin içerisine girmemize dahi gerek kalmaz” sözlerini kullandı.
İngiliz Parlamento’su Filistin’i resmen tanıdı İngiliz Parlamentosu, Filistin devletinin tanınmasına ilişkin hazırlanan önergeyi oyladı. Parlamentonun alt kanadı Avam Kamarası, “Hükümetin Filistin devletini tanımasına” ilişkin önergeyi görüşmek üzere bir araya geldi. Yaklaşık 6 saat süren görüşmelerde, Ortadoğu sorunu ve geleceği masaya yatırıldı. Muhalefetteki İşçi Partisi’nin Filistin’in Dostları Grubu Başkanı Grahame Morris tarafından hazırlanan, “Parlamento, hükümetin İsrail devletinin yanı sıra Filistin devletinin tanınması gerektiğine de inanıyor” başlıklı önergenin, aynı gün içerisinde oylanması bekleniyordu.
Birleşik Krallık’ta devletleri parlamento değil, hükümet tanıyor. Bu nedenle oylama sonucu bağlayıcı olmayacaksa da Filistin’in tanınması yönünde çıkan sonuç hükümeti Filistin’in tanınması için zorlayacak. İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nın İnanç ve Toplumlardan Sorumlu Bakanı Barones Warsi, hükümetin Gazze politikasından dolayı görevinden istifa etmişti. Warsi, The Observer gazetesine oylamayla ilişkin verdiği demeçte, milletvekillerini Filistin’in tanınması yönünde oy kullanmaya çağırarak duran Ortadoğu sorununun çözülümü için İngiliz Parlamentosu’ndan çıkacak tanınma kararının süreci yeniden başlatabileceğini belirtmişti.
I. B Ö L Ü M
er insan içinde bulunduğu toplumun düşünce yapısına kendi düşüncesi kadar katılır ve bu düşüncesi kadar toplumla ilişki kurabilir. Düşünceyi belirleyen bütün unsurlar tamamen zaman ve mekâna bağlıdır. İnsan ise sürekli olarak zamanı ve mekânı aşarak üstün bir değere ulaşmayı düşler. İnsan bu idealini gerçekleştirmek istiyorsa düşünce krizine girmeden, hiyerarşik bir arınma metodu ile sorumluluk bilincini kuşanmalıdır. Dünyanın temel taşı olan insanın hayatı, teori ve pratikten ibarettir. İnsanın hayat yolunu seçmesi evrensel planda insanın varlıkla ilgili anlayışına (varlıktaki evrensel teslimiyeti anlamaya) bağlıdır. İnsanın, hayatının ve sorumluluk bilincinin arz dairesine kurulan zihinsel radarın perde gerisindeki kavram teslimiyettir. Teslimiyet kuvvetli bir ışıldak gibidir. İnsanın şahsiyeti teslimiyetinin anatomisinde gizlidir. Çünkü insanın en iyi bildiği şey kendi iç yüzüdür. Örneğin, bir mikrop bir insanı ele geçirmek üzereyse o insan mikroba karşı bağışıklık kazanabilmek için aynı mikroptan kendine aşılamalıdır. Kendisine yaklaşan mikroba ancak bu şekilde karşı koyabilir. Bu anlamda insan vücudundaki mikroplardan biri zehir diğeri panzehirdir. Tıpkı bu örnekteki gibi insanın iç dünyasındaki teslimiyette, açık/hak teslimiyet ve kapalı/batıl teslimiyet diye ikiye ayıra-
biliriz. Vicdan kavramının gölge ve esintisiyle kişilik kattığı birisi, batıl teslimiyeti kuru bir sünger gibi emerek, gönlünü hak teslimiyetin karargâhı yapacaktır. İnsanın kalbini huzurla doldurabileceği en büyük eylemi teslim olmaktır. Teslimiyet, dinsel törenlerde giyinilen bir tören elbisesi değildir. Bu sebeple insan fıtratından getirdiği teslimiyet elbisesini çıkarıp atamaz ve bir an bile teslimiyetin dışına çıkamaz. Modern piramitlere dönüştürülen eğitim kurumlarında kravatlarından bağlananlar, kavram kargaşasından ve anlam buharlaşmasından medet uman entelektüel zevk düşkünleri, insanlığı teslimiyet enflasyonuna sürüklemekte ve orasını burasını süngüledikleri insan hayatının hak teslimiyete dönük fıtri yüzünü bozmaktadırlar. Teslimiyetin fıtri bir sorumluluk olduğundan ziyade kazanılmış bir hak olduğunu düşünenler “teslim olduk” demekle bu fıtri sorumluluktan sıyrılacaklarını zannetmekte, fıtri sorumluluğu kazanılmış bir hakka dayandıranlar ise “zamanı var” diye teslimiyeti ileri bir tarihe ertelemektedirler. Böylece teslimiyet tediyesi her zaman ertelenen sınırsız bir krediye dönüştürülmektedir. Teslimiyetin doğurup emzirdiği insana “Müslüman” denir. Oysa Müslüman dünya, çoğu zaman teslimiyeti kendi aleyhine bir takoz olarak kullanmaktadır.
4
En sağlıklı model
New york’ta, refah ve huzur için dünyadaki atıl potansiyeli harekete geçirmenin yolları aranan CGI Zirvesine dünyanın heryerinden 1.500 devlet adamı, siyasetçi, işadamı katıldı, Recep Konuk Konya Şeker modelini işaret etti. Geçtiğimiz hafta Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna ev sahipliği yapan New York’ta, BM Genel Kuruluyla eş zamanlı başlayan ve BM toplantısına sadece birkaç yüz metre mesafede büyük bir organizasyon daha gerçekleştirildi. ABD’nin 42’nci Başkanı Bill Clinton’un 2005 yılında başlattığı uluslararası girişimin yıllık toplantısı çok sayıda ülkeden aralarında devlet başkanları, siyasetçiler, iş adamları, sanatçılar, sporcular, STK yöneticilerinden oluşan yaklaşık 1.500 kişilik davetlinin katılımıyla 23-26 Eylül tarihleri arasında New York’ta yapıldı. Katılımcıların deneyim ve tecrübelerini birbirleriyle paylaşmasının yanı sıra, dünyanın ortak meselelerine karşı işbirliği ve ortak çözümler üretmeyi amaçlayan zirve, refahın yaygınlaşması için de somut adımlar atılması amacıyla ortak bir zemin oluşturuyor. Bu sene 10’uncusu gerçekleştirilen zirvenin açılış konuşmasını yapan Bill Clinton, CGI’nın 10 yılda 2.900 projeyi hayata geçirdiğini söylediği konuşmasında, bu projelerin dünyanın dört bir tarafında yaşayan 430 milyon insanın hayatına pozitif katkısının olduğunu belirtti. Eğitim, enerji, iklim değişikliği, sağlık, gıda ve yoksullukla mücadele gibi alanlarda dünyanın her tarafında somut projeleri hayata geçirmeyi amaçlayan zirvenin bu yılki ana teması dünyanın kullanılamayan potansiyel imkânlarının harekete geçirilerek refahın topyekun arttırılması olurken, zirveye ABD Başkanı Barack Obama’nın yanı sıra BM Toplantısı nedeniyle New York’ta bulunan çok sayıda devlet adamı ve siyasetçi de katıldı. Aralarında Ürdün Kralı Abdullah, Şili Cumhurbaşkanı Michelle Bachelet, Kosova Cumhurbaşkanı Atifete Jahjaga, Danimarka Başbakanı Helle Thorning-Schmidt, İngiltere Eski Başbakanı Tony Blair, Yunanistan Eski Başbakanı Papendreau, ABD Eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Nijerya Hazine Bakanı Ngozi Okonjo-Iweala, Dünya Bankası Başkanı Dr. Jim Yong Kim, IMF Başkanı Christine Lagarde, FAO Genel Başkanı José Graziano da Silva, Western Union Başkanı ve CEO’su Hikmet Ersek, Microsoft’un kurucusu Bill Gates, Goldman Sachs Grup Başkanı ve CEO’su Lloyd C. Blankfein, Cisco CEO’su John Chambers, IBM Başkanı Ginni Rometty, General Motor Campany CEO su Mary
Barra, AliBaba Grup Başkanı Jack Ma, Ford Motor un Başkanı Darren Walker, Dow Chemical Başkanı ve CEO’su Adrew Liveris’in yanı sıra çok sayıda ülkenin halen görevde olan veya eski devlet başkanları ile başbakanlarının da yer aldığı ve siyasetten, iş dünyasına, kanaat önderlerinden düşünürlere, sanatçılardan spor adamlarına kadar geniş bir kesimden gerçekleşen katılımla yapılan CGI zirvesine Türkiye’den Pankobirlik Yönetim Kurulu Başkanı Recep KONUK, Bill Clinton’un davetlisi olarak katıldı. KONUK ANLATTI DÜNYA TAKIP ETTI 23 Eylül’de ABD Eski Başkanı Bill Clinton’un açılış konuşmasıyla başlayan ve ABD Başkanı Barack Obama’nın da bir konuşma yaptığı zirvede, Western Union Başkanı ve CEO’su Hikmet Ersek’in moderatörlüğünde gerçekleştirilen “Sivil toplumun Üretici Birlikleri Modeli ile Özel Sektör Mentalitesi ve Finansın Sosyal Etkisi” oturumunda Pankobirlik Yönetim Kurulu Başkanı Recep Konuk katılımcılara Pankobirlik ve Konya Şeker Modelini anlattı. Konya Şeker’in bir üretici kuruluşu olarak, üreticiyi ekonomik süreçlerin tamamına dâhil ettiğini ve faaliyet alanını genişletmeye devam ettiğini belirten Konuk, Konya Şeker Modelinin bir yandan tarladaki üretim potansiyelini harekete geçirdiğini, üreticinin ekonomik değeri daha yüksek ürünler üretmesini sağladığını, öte yandan da tarladan rafa kadar kurulan sistem sayesinde tarımsal üretim üzerinden oluşan katma değerin üreticiye intikal etmesini sağlayarak tarım kesiminin artan refahtan daha çok pay almasını sağladığını belirtti. Konya Şeker Modelini ilgiyle takip eden katılımcılar Başkan Konuk’tan modelin detaylarını sordukları sorularla öğrendiler. Geliştirdikleri iş modelinin hem yoksullukla mücadelede hem de var olan ancak kullanılamayan atıl potansiyeli harekete geçirmekte başarısının tescilli olduğunu vurgulayan Konuk, hem tecrübe ve birikimlerini paylaşmaya hazır olduklarını hem de dünyanın neresinde olursa olsun bu modelin başarısını katlayacak her türlü yeniliği modele eklemeye açık olduklarını belirtti. Dört gün süren zirve boyunca aralarında Bill Clinton, ABD Başkanı Barack Obama, Ürdün Kralı Abdullah, Şili Cumhurbaşkanı
Michelle Bachelet gibi siyasetçilerin yanı sıra uluslararası ekonomi kuruluşlarının yöneticileriyle de görüşen Başkan Konuk, Konya Şeker’in faal olduğu sektörlerdeki birçok ülkeden çok sayıda şirketin tepe yöneticisiyle de hem sektörlerin durumunu hem de iş birliği imkânlarını konuştu. ABD Merkezli dünyanın en önemli iş geliştirme şirketlerinden biri olan Roberts Law Firm.P.A.’nın Başkanı Mike Roberts ile Amerika başta olmak
tim eğilimleri ne şekilde değişiyor, dünyanın dört bir yanı hangi ticari fırsatlara açık bunları konuşma ve dünya ekonomisinin etkin isimleri ile istişare etme imkânı bulduk. Mesela, benim de katıldığım yuvarlak masa toplantısında güvenilir gıdaya yönelik tehditleri ve insan sağlığını tehdit eden gıda ürünlerini ve bu ürünlere karşı gelecekte alınması planlanan önlemleri tartıştık. Toplantıya hem sağlık örgütünden, hem uluslararası kuruluş-
artık sınır dediğimiz duvarlar yok. Ben ürettim oldu da diyemiyorsunuz. Dünyada ticarette mesafe alacaksanız, dünya neyi nasıl istiyorsa öyle üretmeniz gerekiyor. Bu tür geniş katılımlı toplantılar bu açıdan son derece önemlidir. Bizim bir hedefimiz var biz bu topraklardan bir dünya markası çıkarmayı hedefledik. Bu hedefe de ancak dünyanın nabzını tutarsak tutabilirsek ulaşabileceğimizi biliyoruz. CGI Zirvesi de dünyanın nabzı bir
üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde Konya Şeker ürünlerinin satışı konusunda bir toplantı gerçekleştiren Konuk, ilk etapta Konya Şeker’in ürettiği çikolata ve donuk ürünlerin ABD pazarına girişi için doğru ve güçlü partnerlerin seçimi hususunda söz konusu şirketle ön anlaşmaya da imza attı. Yaptığı görüşmelerde bir yandan bölgesel ve küresel meseleler hakkında istişare fırsatı bulurken öte yandan siyasetçilerin, devlet adamlarının küresel ekonominin etkin yöneticilerinin gelecek beklentilerini öğrenme, fırsatları ve riskleri değerlendirme imkânı bulduklarını belirten Konuk özetle şunları söyledi; TRENDİ BİLMEK HAYATİ ÖNEME SAHİP “Dünyanın dört bir yanı neyi konuşuyor, dünyanın dört bir yanının gündeminde neler var, dünyanın dört bir yanında üretim ve tüke-
lardan yetkililer hem de dünyanın büyük gıda şirketlerinin yöneticileri katıldı. O toplantıdan çıkan sonuç şu oldu, obezite ile mücadele gelişmiş ülkelerin öncelikli meselelerinden biri ve bu konuda sert tedbirler kısa süre sonra onların gündemine girecek. Somut önlemler o masada konuşuldu. Ürünlere gelecek asgari standartlar tartışıldı. Yani dünya gıda da yeni bir aşamaya evirilecek. Biz de o masada o değişime henüz başlamadan vakıf olduk. Bunlar bizim için son derece önemli. Trendi bilmek, trende göre pozisyon alma imkânına kavuşmak son derece hayati. Şimdi biz gelişmiş ülkelerin önümüzdeki dönemde gıdada hangi konular ve ürünlerde hassas davranacaklarını biliyoruz ve ihraç ürünlerimizi şekillenecek o pazara göre üretme imkânına sahibiz. Bu tür zirveler bu ve buna benzer birçok husus sebebiyle önemlidir. Çünkü dünyada
kez daha tuttuğumuz toplantılardan biri oldu.” Amerikan basınınca “BM’nin hantal yapısına alternatif” bir girişim olarak tarif edilen ve her yıl BM Genel Kurulu gündemi ile örtüşen konuları görüşen CGI (Clinton Global Initiative), devlet adamları ve diplomatların yer aldığı BM Genel Kurulundaki resmi havanın ötesinde gündeme gelen konulara pratik ve sivil inisiyatifin katkısıyla hızlı çözümler üreten bir girişim olarak nitelendiriliyor. Çevre problemlerinin yanı sıra açlık ve yoksullukla mücadele, dünyanın çeşitli yerlerinde yaşanan tabii afetlerde ihtiyaç sahiplerine uluslararası yardım toplanması ve ulaştırılması gibi konularda onlarca projeyi hayata geçiren CGI, kuraklık ve çölleşme ile mücadele amaçlı ağaçlandırma çalışmalarına, tarımsal üretimde verimliliği arttırmaya yönelik çabalara da proje bazlı destek oluyor.
Döneminin örgüt lideri G Hükümete darbe girişmlerinde bulunmasıyla deşifre olan Pensilvanya merkezli paralel örgüt, son kalesi HSYK’yı da kaybetti. Cemaat’in paralel ağları hükümete yönelik darbe girişiminin ardından devlet kurumlarından neredeyse tamamen silindi. Aylardır beklenen HSYK seçimleri yapıldı ve paralel örgütün son kalesi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) üye seçimleri için yakla şık 14 bin hakim ve savcı san dık başına gitti. HSYK seçimlerinden, Yargıda Birlik Platformu (YBP) büyük başarıyla çıktı. Toplam 22 üyeden oluşan HSYK’nın 10 üyesi dünkü seçimlerde belirlendi. Bu üyelerden 3’ü idari yargıdan, 7’si ise adli yargıdan seçildi. 3 HSYK üyesinin seçileceği idari yargıda bağımsızlar 2 üyelik kazanırken, YBP 1 üyelik aldı. Paralel yargıdan temizlenmek istenen HSYK’daki seçimlerde Cemaat YARSAV ve bağımsızlar üzerinden HSYK’ya girmeye çalıştı. Bağımsızlar,
Modern Lawrence Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Marmara Üniversitesi’nin akademik yılı açılış törenine katılarak gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan HSYK seçimlerinin sonucuna değinerek, “HSYK artık vicdanları rahatlatacak yapıda” ifadelerini kullandı. Erdoğan, Fethullah Gülen için ise, “Şimdi yeni ajanlar hain olarak kendi milletinden çıkıyor. Artık gönüllü Lawrence’lik yapanlar var. Modern Lavrence gibi Pensilvanya’da oturanlar var” dedi
yıllarca Cemaat’in dışında kalmaya özen gösterse de, kripto cemaatçi olarak bilinen, hatta aralarında kendisini Alevi olarak bile tanıtanların olduğu üyelerden oluştu. Yargıda Birlik Platformu ise Cemaat’in yargıdaki yapılanmasına karşı örgütlenen hakim ve savcılardan oluştu. Bu sonuçların ardından, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
HSYK’ya teşekkür Başbakan Ahmet Davutoğlu, Ankara’da katıldığı TOBB’un İstişare Kurulu Toplantısı’nda konuştu. Davutoğlu, konuşmasında yapılan HSYK seçimlerine de değindi. Davutoğlu, HSYK seçimleriyle ilgili, “Yargı mensupları kullandıkları hür iradeyle çok güzel mesaj vermiştir. HSYK’da yapılan bu demokratik seçim dolayısıyla kendilerine bir kez daha teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı. Davutoğlu ayrıca Türkiye’yi kaosa sokamayacakları mesajını da verdi.
Erdoğan için “dönemin başbakanı” tabiri akıllara gelerek paralel örgüt lideri Fethullah Gülen için “Dönemin paralel örgüt lideri” yorumları yapıldı. Cemaat’in savcısı Zekeriya Öz’ü şikayet eden bütün dilekçeler HSYK 3. Dairesi tarafından iptal edilerek Öz korunuyordu. Seçimlerden sonra Öz’ün bu koruması da kalkmış oldu.
“Çoğulcu bir yapı” Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, HSYK seçimlerinin sonuçlarına ilişkin, “Yargının içindeki bütün kesimlerin temsil edildiği çoğulcu bir yapı oluşmuştur. Hakim ve savcılarımız, yargımız, hukuk devleti, tarafsız ve bağımsız bir yargı anlayışı kazanmıştır. Hakim ve savcılarımız ideolojik bir anlayışa karşı çıkmışlardır. Seçim sonuçları itibarıyla bakınca çoğulcu bir yapı olmuştur. Milletimizin arzusu da bu yöndedir.” değerlendirmesinde bulundu.
5
Medya ve İstihbarat
ünümüz medyası haber alma özgürlüğünün bir ögesi olarak değil de sanki bir silah olarak kullanılıyor. Yerel, Ulusal ve Uluslararası çapta deprem yapma etkili bu silahlar her gün onlarca insanın canını yakmakta. “Can yakma”dan kastım “doğru haber”den kaynaklı bir durum değil. Tamamen “manipülasyon” amaçlı yapılan ve “algı operasyonu” nitelikli haberler. *** Gezi olayları sırasında veya şu anda bile Türkiye aleyhinde yapılan haberleri iyi analiz edin. Tamamen algı amaçlı. Zaten bu tür haberlerin doğru veya yanlış olması önemi değildir. Önemli olan insanların içine kurt düşürmesi ve insanları yönlendirmesidir. Bir de bu algıları pekiştirmek için gün boyu uzman adı altında ekranlara konuk ettikleri tipler var. Bunların büyük çoğunluğu zaten istihbarat bağlantılı insanlar. İstihbarat deyince aklınıza hemen MİT gelmesin. Yedi düvelin çıkarını savunmak için o ülkelerin istihbarat servisleriyle bağlantılı insanlar var medyamızda. Genellikle televizyonla ilk tanıştığımız tarihten beri ekranda olan bu yüzler sayesinde bazı şeyleri daha çabuk kabulleniyoruz. Söylediklerinin belki yüzde yirmisi bile doğru değil ama kendilerine inanan insanlar üzerindeki etkileri yüzde yüz... *** Algı operasyonlarına birkaç örnek verelim mi? Bonzai kullanımında patlama!
Haberlerin veriliş şekline ve tekrarına baktığınızda bunun “Paralel polisler tasviye edildi, bundan dolayı uyuşturucu kullanımı arttı” demek olduğunu anlarsınız. Bu haberle insanların kafasında “paralel yapı aslında iyiymiş” algısı yaratılmaya çalışılmıştır. *** Veya IŞID haberlerinde New York Times’ın Sayın Erdoğan’ın resmini kullanması. ABD çıkarlarına uygun olmayan devlet politikalarının düzeltilmesi için Türkiye’ye yapılmış büyük bir komplo. Artık Türkiye ABD’nin hangi ayağındaki nasıra bastıysa, “ayağını çek, seni teröre destek veren devlet ilan ederiz” şantajı yapılmıştır. Bu örneklerden sizlere onlarca tane sayabilirim. *** Şimdi bunların ışığında düşünürseniz medya sizce nedir? Benim görüşüm istihbarat örgütlerinin bir numaralı faaliyet alanı olduğudur. Topla, tüfekle veya binlerce askerle yapamadığını masa başı düzmecelerle yapmak daha basit ve hızlı değil mi? Üstelik üs açma derdi, uçak masrafı, gemi masrafı, cephane masrafına gerek kalmadan İstanbul’da bir medya kuruluşu satın alırsınız ve istediğinizi yaparsınız. Güzel değil mi? *** Son söz: Bundan sonra haberleri okurken bir kez daha düşünün. Oyun kurmak isteyenlerin oyunlarını bozmak, haberleri bilinçli ve farklı gözlerle okumaktan geçiyor.
6 EMİN ÖZLEN
OSMANLI’YI YENIDEN ANLAMAYA ÇALIŞMALIYIZ (III) (Devam ediyor)
O
smanlı kurduğu sosyal müesseseleri başta insan olmak üzere, hayvan ve bitkileri yaşatmaya çalıştı. Bu canlıların her türlü ihtiyacını karşılayacak vakıf müesseselerini kurdu. Eğitim başta olmak üzere sağlık alanında hiçbir özveriden kaçınmadı. Estetik ve mimari anlayışı bir bütünlük arz ediyordu. Bugün Safranbolu vb. gibi bazı şehirlerimiz hala Osmanlı’nın bugünlerine verilecek canlı örneklerdir. Kurduğu çarşı-pazar denetim mekanizması bilinir, bugünle kıyaslanırsa aradaki görülür. Osmanlı sanatı ve insanı ayrı düşürmemiş bunları bir bütünün parçaları gibi görmüştür. Açtığı imarethaneler, kervansaraylar bugün modern dünyanın gıpta ile araştırdığı kurumlardır. Devlet içinde yaşayan azınlıklara, onların farklı olduklarını hissettirecek bir davranış içinde olmamıştır. Onları da çoğulcu düşüncenin bir elemanı olarak görmüş ve öyle algılamıştır. Son dönemler hariç AZAMÎ BESATET içinde AZAMÎ LETAFET ilkesini benimsemiştir. Dünyanın kendilerine verilmiş bir emanet olduğunu düşünerek çevreyi korumayı borç bilmişler. Var olan güzelliklere yenilerini eklemeyi ihmal etmemişlerdir. Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si incelendiğinde görülecektir ki Osmanlı bir vakıf medeniyeti olmanın yanında bir ağaç medeniyetidir. Batı insanının yaptığı gibi kendi evinin doğramalarını Afrika ormanlarından sağlamamıştır. Hiçbir zaman en iyi Kızılderili, ölü Kızılderili mantığını benimsememiştir. Osmanlı belki dünya tarihinin en büyük sosyal laboratuvarı içerisinde en önde gelenlerindendir. Osmanlıyı iyice kavrayamamış dünya, tarihi de iyi kavrayamamıştır. Son yüzyıllarımızda denizlere de hâkim olamadık. Barbaros Hayrettin Paşa, ‘Denizlere hakim olan dünyaya hakim olur’ der. XIX. Yüzyılda Avrupa, dünyada sömürgeleştirilen alanlarda sınırları çizerken etnik gurupları birbirine düşürücü bir strateji izlediler.
XX. yüzyıla girildiğinde Avrupa, Osmanlıyı parçalamaya kesin kararlıydı. Bunu da kendi açısında başardı. Bizim aydın(!) takımı da Mehmet Akif’in dediği gibi ‘Şarka bakmıyor Garbı da bilmiyordu’. Ayrıca Akif; Fransız’ın nesi var? Fuhşu, bir de ilhadi; Kapıştı bunları “yirminci asrın evladı!” Ya Alman’ın nesi var zevki okşayan? Birası; Unuttu ayranı, ma’tuda döndü kahrolası! Der. İçeceklerin dahi medeniyetlerde belirleyici unsur olduğunun şuurundadır. 1898’de ABD başkanı şöyle der: “Dünyada en çok ezmek istediğim iki güç 1- İspanya 2Osmanlı devleti”. ABD başkanı neden böyle konuşuyor? Çünkü İspanyollar Amerika kıtasını ilk sömürenler arasında. Osmanlı da Avrupa’yı egemenlikleri altına almak isteyince Avrupa yeni yol arayışına girdi ve Amerika kıtası, Avrupa’nın gayri memnunlarının istilasına uğradı. Yerli medeniyetler olan Aztek, İnka, Maya ve Kızılderili medeniyeti katledildi. Bunun müsebbibi olarak Osmanlı görülüyor. Dünya XIX. yüzyılda işçi haklarını gündeme alırken Osmanlı, çalışanlarının alnı kurumadan hakkını vermeye çalışıyordu. Dünyada toplu sözleşmenin anlam ve önemi bilinmezken Osmanlı, Batıdan birkaç asır evvel toplu sözleşme uygulamasını gerçekleştirmiştir. XVIII. yüzyılda Batı karşısında geri çekilmeye başladığımız biliniyor, fakat aynı yüzyılın III. çeyreğinde Osmanlı Sultanı’nın gönderdiği mektup Leh Kralı tarafından üç kere öpülüp başının üstüne konuyordu. Gene aynı dönemde Osmanlı tüccarı ile alışveriş yapan Hollandalı tüccarlar belli zamanlarda daha muteber insan olarak kabul edilmişlerdi. Bugün Avrupa’nın Asya’nın ve Afrika’nın tarihlerini yazmak isteyenler, dünyanın en düzenli arşivi olan Osmanlı arşivinden faydalanmadan bunu başaramazlar.
En büyük kerpiç cami Batı Afrika ülkesi Mali’nin sembolü olan Djenne Ulu Cami, dünyanın en büyük kerpiç camisi olarak Dünya mirasları arasında. Mali’nin ücra köşelerinden Djenne bölgesinde bulunan cami, eski Mali Krallığı’nın bölgeye kazandırdığı en önemli eser olarak Kara Kıta’daki tüm Müslümanlar için önem taşıyor. Cami yaklaşık bin yıllık tarihiyle UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyor. Djenne, Mali’nin başkenti Bamako’nun kuzeyindeki ayrılıkçı Tuareglere sınır olan Mopti bölgesinde yer alıyor. Bani nehrinin taşkın havzasında kurulan Djenne, yağmur sezonunda üç tarafı sularla
çevrili yarımada haline dönüşüyor. Timbuktu’ya giden ticaret rotası üzerinde yer alan bölgede İslam’ın ilk izleri 13. yüzyılda görülmeye başladı. Böylece bölgeye has malzemeyle inşa edilen cami aynı zamanda Mağrib mimarisinin özelliklerini taşıyor. Batı Afrika’daki eski hac yolu üzerinde bulunan cami, Djenneliler için olduğu kadar, Batı Afrikalılar için de önemli bir merkez. UNESCO tarafından 1988 yılında Dünya Kültür Mirası listesine alınan 13. yüzyıldan kalma kerpiç yapı, 18. yüzyılda
Fransa’nın, yüzde 80’i Müslüman olan Mali’yi işgalinden sonra 1907 yılında tekrar inşa edilmeye başladı. Djenne Ulu Cami, silindirik kerpiçlerle kareye yakın planlı dört köşe kerpiç sütunların üzerine oturtulmuş, konik biçimli ve sarmal minarelere sahip. Hiçbir dekoratif özellik ve süsleme içermeyen bu sade yapıların havalandırması içinse ‘Ladis’ denilen 114 adet topraktan pişirilmiş bacalar kullanılıyor. Havalandırma bacası sayısı da yine Kur’an-ı Kerim’in her bir suresini temsil ediyor.
Haftalık Bağımsız Siyasi Gazete Bölgesel Süreli Yayın Yıl: 2 | Sayı: 48 14 - 20 Ekim 2014
Bu da Rizeli’nin işi O da Barış Ödüllü Rize’de yeni yapılan SGK Hizmet binasının önündeki Atatürk büstünün yüzünün ters konularak binaya bakması vatandaşı güldürdü. Rize Camiönü Mahallesi’nde inşaatı tamamlanan ve çevre düzenlemesi bitirilen SGK Hizmet binası önünde konulan Atatürk büstü şaşırttı. “ATATÜRK PENCEREYE BAKIYOR” Hizmet binası girişinde konulan büstün yüzünün caddeye değil de binaya çevrili olarak yerleştirlemesi dikkat çekti. Rizeli vatandaşlar “Hizmet binaları önünde konulan Atatürk büstü bizim bildiğimiz çıkış yönüne bakar, burada bir terslik var. Atatürk hizmet binasının penceresine bakıyor. Ne amaçla büst ters konuldu anlamadık” dedi.
2009’da Nobel Barış Ödülü’ne layık görülen Başkan Barack Obama yönetimi altındaki ABD, altı yılda yedinci bombardımanını yaptı. ABD’nin Irak ve Suriye’deki Irak Şam İslam Devleti hedeflerini vurmasının ardından, akıllara ABD Başkanı Barack Obama’nın 2009’da aldığı Nobel Barış Ödülü geldi. ALTI YILDA YEDİ ÜLKE 1942’den bu yana resmî olarak savaş ilan etmese de, ABD, Obama yönetimi altında altı yıl içinde yedi farklı ülkeye bombardıman düzenledi. Obama yönetiminin altı yıl içinde askerî müdahalede bulunduğu veya daha önce başlatılan müdahaleleri devam ettirdiği ülkeler şöyle: Afganistan, Pakistan, Irak, Somali, Suriye, Libya, Yemen.
SAHİBİ Çimke Basım Yayın Yapım Reklam ve Turizm Hiz. Ltd. Şti adına AHMET AKA SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ ÖMER SALIH ŞIPLEME SANAT YÖNETMENİ NURETTIN ÖZEL HUKUK DANIŞMANI Av. ABDURRAHIM KÜÇÜK SAĞLIK EDİTÖRÜ Dr. NEVZAT ŞIPLEME YAYIN YÖNETMENI ADNAN TEKE Yönetim ve Baskı Adresi: Fevziçakmak Mh. 10453. Sk. No: 25 Karatay | KONYA Telefon & Faks: 0332 342 52 82 Web: www.anadolugunluk.com reklam@anadolugunluk.com haber@anadolugunluk.com BASKI Çimke Basım Yayın Yapım Ltd. Şti. Baskı Tesisleri B.T. 15 Ekim 2014
7
K
endilerini IŞİD (IrakŞam İslam Devleti) kurucuları olarak lanse ederek taşı taş üstünde bırakmamacasına yaşlı, çocuk, kadın, demeden ulaşabildikleri her ben-i Âdem’in hayatına son vermeye çalışan yeni kanlı terör örgütünün dayanağı asla İslam olamaz. Bunlar olsa olsa batının ya da içimizdeki batı, batıl yandaşlarının yeni alaverelerinden biridir. Her ne kadar dünyanın tek süper gücü olma sarhoşluğuyla her boş bulduğu alanda at koşturma sevdasına düşen Amerika, bu kanlı terör örgütüne karşı savaşıyor gözükse de, bu hareketinin altında başka bir şeytanlığın yattığından asla şüphe etmemek gerekir. Zira maksat teröre karşı savaşsa yıllardır Suriye’de öz vatandaşına karşı dünyanın en son silahlarıyla saldıran Suriye yönetimine karşı neden Amerika’dan ve onun kukla kardeşleri olan yandaşlarından şimdiye kadar gür bir ses çıkmadı? Bunlar, yani bulanık havayı seven çakal sürüleri, emperyalistlerin sahneledikleri yeni oyundan rol çalan dublörleridir. Tek gayeleri tadını bir türlü unutmak istemedikleri efendilerine iyi hizmet ederek karınlarını doyurabilmektir. Oysa gerçeği bir anlasalar o sahte efendiler kendilerine köle olacaklar ama heyhat…
Bunlar İslam’ın 3. Halifesi Hz. Osman’ı Şehit ettikten sonra evlerini başkalarına peşkeş çeken zavallı hariciyecilerin yeni versiyonudur. Hz. Osman’ı şehit eden isyancıların asi kanı Hz. Ali’nin de hayatına son verilmesiyle biraz duraksamışsa da, dün olduğu gibi bu günde bu isyan bayrağı aynı nesilden gelenler tarafından elden ele dolaştırılmaya devam edilmektedir. İsyankârlar, Şam Valisi Muaviye bin Ebusufyan’ın daha önce şehit olan Hz. Osman’ın yakını olmasını fırsat bilerek önce İslam’ın Halifesi Ali’ye karşı isyana sürüklediler, sonra Hz. Ali’yi aralarında kurulacak hakem heyetine razı olmaya ikna ettiler. Daha sonrada İslami iki topluluk arasında tecavüz olursa, tecavüz edenin bastırılması hakkının olduğu İslami ilkeye dayanarak Hz. İslam’dan çıkmakla itham ettiler. Dediler ki Ey Ali, yanlış karar verdin, isyanı Muaviye başlattığına göre senin ona hücum etmen İslami ölçüler içinde idi. Ona üstün gelmen gerekirken hakem heyetini kabul etmekle İslami ölçüler dairesinden çıktın tövbe et ve İslam’a dön. Kendilerini
Bosna’da İzzetbegoviç’in zafer ilanı Bosna Hersek’teki devlet başkanlığı ve parlamento seçimlerinde, Demokratik Eylem Partisi (SDA) Genel Başkan Yardımcısı Bakir İzzetbegoviç, zaferini ilan etti. İzzetbegoviç, SDA Genel Merkezi’nde yaptığı açıklamada, oyların yüzde 75’in sayımının tamamlandığını belirterek, yaklaşık 225 bin oyla Üçlü Devlet Başkanlığı Konseyi’nin Boşnak üyeliği yarışında önde olduğunu açıkladı.Seçimlerin adil ve demokratik bir atmosferde yapıldığını ifade eden İzzetbegoviç, “Üçlü Devlet Başkanlığı Konseyinin Boşnak üyeliği konusunda zaferimi ilan edebilirim. Benzer seçim sonuçları SDA için de geçerli” diye konuştu. İzzetbegoviç, seçmenlere teşekkür ederek, “İyi bir iş yaptıklarını düşünüyorum” dedi.
de Hz. Ali’yi yanlış yönlendirdikten sonra tövbe edip İslamiyet’e tekrara döndüklerini söylediler. Hz. Ali, destekçilerinin çok olduğunu hesap ederek hilafetin merkezini Medine’den Küfeye taşıdı ve topladığı orduyla Şam’ı işgal etti. İki ordu Fırat boylarındaki SIFFIN bölgesinde karşı karşıya geldiler. Hakem Hey‘eti Muaviye’ye samın bir bölgesinde hilafetini ilan etmesinin önündeki engelleri aralarken daha sonra Hz. Ali’ye de ortadan kaldırarak Emevi Hanedanlığının ilk halifesi olarak Muaviye bin Ebu Süfyan’ın önünü açmış oldular. Haricilerin daha sonraki tabiileri selefililerdir. Selefiler İslami Mezheplerin kuruluş tarihi olan VIII ve IX. asırdan önce yaşayan sahabî ve tabiin’i Selefi Salih’in olarak adlandırılmasına izafeten bu ismi almışlardır. Alt yapısını oluşturan HARRAN’lı İbn-i Teymiye’dir. Daha sonra bu ekol yeni temsilcisi Muhammet ABDULVAB’a atfen VAHHABİLİK olarak isimlendirilmeye başlanmıştır. Abdulvahhab, Riyad şehrinin kuzeyinde bulunan
UVEYNE şehrinde Hicri 1115, M. 1703’de dünyaya geldi. İlk tahsilini Uveyne kadısı olan babasından sonra da Mekke ve Medine’de yaptı. Mekke -Medine tahsili esnasında İbni Teymiye’ninin fikirlerinden etkilendi. Daha sonra bu fikirlerini babasının ölümünden sonra Necd bölgesinde yayamaya başladı ki bu bölge halkı onun fikirlerine çok önem verdi. Vahhabilik Abdulvahhab’ın evlilik yoluyla suudlulara akraba olmasıyla siyasi ve askeri güç kazanmıştı. Dedesi, günümüzdeki Suud Kraliyet ailesinin aile babası kabul edilmektedir. Kendinden önceki hariciler ve selefiler ’in yolundan giderek Osmanlıya karşı İngilizlerle işbirliği yapmış suud krallığının kurulmasında etkin rol oynamıştır. Krallık göstermelik olarak ezilmiş suud halkının bağımsızlığı gibi gözükse de asıl maksat peygamber toprağına fitne tohumları ekmektir. NECD toprakları ki Müslümanların kanın sürekli aktığı isyanların, başkaldıranların harmanlandığı topraklardı. Zira bu topraklar HZ. Aliye isyan eden Haricilerin bozguna uğratıldığı yerdir. Yine Müseylime-i Kezzap (yalancı peygamber)’in Halit bin Velid’in kılıcıyla bozguna uğrattığı topraklardır. Bu ekole göre iman etmiş olmak için kelime-i şahadet getirmek yeterli değildir. İnsanlar imanlarını amelleriy-
le ispatla mükelleftir. İspat edemezlerse malları ve canları helaldir. Yine bu ekole göre İslam dininin dört ana kaynağından Kıyas ve İcmayı kabul edilmez. Abdulvahhab, Mezar ve türbe ziyaretleri, tarikatlara girme işler yüzünden tevhidin bozulduğunu, bu yüzden insanların küfre düşmüş müşrikler olduğunu savunarak “kanlarının ve mallarının iman etmiş muvahhitlere helal” olduğunu ilan etti. İnsanlık tarihi devam ettiği sürece iyi ve kötü, doğru ve yanlış, birbirleriyle savaşmaya devam edeceklerdir. İsyan ve sapkınlık bazen üstün gözükse de bu bir göz yanılmasından bir aldanıştan öte bir şey değildir. Çünkü doğru ve hak her şeyi yoktan var eden tek yaratının uhdesindedir. Onu o koruyacak, doğrunun peşinde gidenler onun teminatı altında er ve geç başarıya ulaşacaklardır. Onlar dün kazandıkları gibi bu günde yarında kazanacaklardır. Şüphesiz yaratıcı yaratılış serüvenini tamamlayacaktır. İslam’ı kendi sapkın emellerine göre yorumlayarak, İslam şemsiyesi altında onun özüyle ve insanlıkla bağdaşmayan, yaratıcının en kutsal varlığı olan insana verilen her canı, kendileri gibi olmadıkları gerekçesiyle almakta beis görmeyen bu yeni azgınların ismi şimdi de “Işid-İşit”tir.
Avrupalılar tepkili İsrail, Mescid-i Aksa’ya yine saldırdı Ticareti serbestleştirecek en geniş kapsamlı serbest ticaret anlaşması olarak görülen ve halen AB ile ABD arasında müzakereleri devam eden Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması’na (TTYO) Avrupa ülkelerinin vatandaşları mesafeli yaklaşıyor. TTYO karşı Avrupa Vatandaşlık Girişimi çağrısıyla Avrupa genelinde protestolar gerçekleştirildi. Bu kapsamda Almanya, Fransa, İtalya ve İspanya’nın kentleri başta olmak üzere birçok Avrupa şehrinde anlaşma karşıtı eylemler gerçekleştirildi. Protestocular, “Bu anlaşmaya baktığımızda ‘kâr, kâr, kâr’ diye bağırıyor. Demokrasiye aykırı bir şeklide sadece büyük firmalara fayda sağlayacak bir anlaşma bu” ifadelerini kullanıyor.
İsrail polisi yine Mescid-i Aksa’ya baskın yaptı. Caminin kapısına kadar gelen İsrail polisleri, kutsal mekanın içindeki Filistinlilerin üzerine gaz bombaları attı. Öte yandan İsrail ordusundan yapılan yazılı açıklamada, Batı Şeria’nın Ramallah, Cenin, Beytüllahim ve Eriha gibi farklı kentlerinde aralarında Hamas üyelerinin de bulunduğu 17 kişinin “İsrail hedeflerine düzenlenen saldırılara katıldıkları” gerekçesiyle gözaltına alındığı belirtildi. İsrail ordusu, Batı Şeria’nın çeşitli kentlerinde sık sık baskınlar düzenleyerek, çeşitli bahanelerle Filistinlileri gözaltına almaya devam ediyor. Henüz Filistin’in meşru hükümeti Hamas tarafından konuyla ilgili bir açıklama yapılmadı.