Anadolu Günlük - Sayı 49

Page 1

Gündem Başyücelik

Paralel terör örgütünün sözde Başyüceler Şurası ortaya çıkarken Yazar Özgür Mumcu, Erdoğan ve Davutoğlu’nun da Başyücelik hayalleri olduğunu kaleme aldı. Türkiye’nin başkanlık sistemi üzerindeki çalışmalarına yeni bir boyut katacak olan Başyücelik Başkanlık Sistemi gündemde uzun süre tartışılacağa benziyor. BAŞYÜCELER ŞURASI

Gülen örgütünde kritik kararlar alınan ve örgütü yöneten 12 imamın bulunduğu şuraya Sabah’ın iddiasına göre verilen isim Başyüceler Şurası. Aslında Başyücelik, Necip Fazıl Kısakürek’in Büyük Doğu İdeolojisinde devlet-i aliyye, Yüceler Devleti manasında geçen bir çeşit başkanlık sistemi.

BAŞYÜCELİK YENİ TÜRKİYE’DİR

Öte yandan Cumhuriyet Yazarı Özgür Mumcu, kaleme aldığı köşe yazısında Necip Fazıl hayranı olan Erdoğan ve Davutoğlu’nun Yeni Türkiye hedefinde, Necip Fazıl’ın ideolojisinde yer edinen ve İslami bir başkanlık sistemi olan Başyücelik’in olduğunu iddia etti.

‘YARI OTORİTER BİR SİSTEM’

Gazetemiz yazarı Nevzat Şipleme, yazı dizisi olarak yazmaya başladığı Gündem Başyücelik yazısında, Başyücelik sistemi hakkında önemli bilgiler veriyor. Şipleme, Anadolu insanını uyanmakta olan bir deve benzeterek, demokrasinin Anadolu’daki zaaflarını da bir bir önümüze seriyor. 5’te

“... Necip Fazıl’ın dünyasına girip kolay kolay çıkamıyor. “Milli içkimiz ayrandır” sözü bile oradan. Necip Fazıl, işi ayranda bırakan biri değil. Başyücelik diye bir siyasi projesi var. İslami bir başkanlık sistemi. Samsun Müftüsü’nden Arınç’a, Erdoğan’dan Davutoğlu’na bütün bu olan biten günümüze uyarlanmış bir başyücelik hayalinin yol taşları. ...” Özgür Mumcu, ‘Dök Etekteki Taşları, Rahatla’, 5 Ekim 2014

49. Sayı

1 - 7 Kasım 2014

www.anadolugunluk.com

50 Kr

Hepimiz boğulduk!

Bir yeraltı kaynağının ocağa sızmasıyla oluşan maden faciasında, 12 bin ton suyun altında kalan 18 işçiden günler geçmesine rağmen haber alınamıyor. Suyun altında kalan bir işçinin ise bebeği dünyaya geldi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, “Umutlarımız tükeniyor” ifadelerini kullandı. Kemalistler’den ise olayla ilgili, “Allah bile İslamcıların yanında” yorumunu yapabilenler var. “UMUTLARIMIZ AZALIYOR” Ermenek’te maden ocağına yeraltı suyunun sızarak faciaya neden olduğu düşünülen vahim olayda 18 işçimiz henüz kurtarılamadı. İçeride mahsur kalan işçilerden birinin bebeği dünyaya gelirken, birinin annesi ise “Oğlum yüzme de bilmezdi, suyun içinde ne yaptı? Geceleri uyuyamıyorum” dedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Ermenek’te incelemeler yapan, “Bir ihmal varsa bunun hesabını devlet sorar” derken Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın yapıtığı açıklamada, “18 işçi kardeşimizle alakalı umutlarımızın azaldığını söylemem gerekir. Her metreyi aştıkça karşımıza yeni şeyler çıkıyor. Burada 24 saat kesintisiz çalışma yapılıyor. İleride de bu göçüklerle karşılabiliriz, biz bunu bilmiyoruz” dedi.

DENGESİZLER Devlet bütün imkanlarını seferber etmesine rağmen özellikle sol kesimden dengesiz eleştiriler gelmeye devam ediyor. Cumhuriyet yazarı Mine Kırıkkanat, twitter’da, “Paranoyak oldum. Karaman’daki maden faciasında, Cumhuriyet kutlamalarını iptal için gerekçe yaratan bir düzenekten kuşkulanıyorum” cümlesini kurabildi. CHP Milletvekili Mustafa Balbay ise, “19 Mayıs’ta Soma, 29 Ekim’de Ermenek faciası yaşadık ve Cumhuriyet şölenleri iptal edildi. Kim bilir belki de ilahi adalet, ‘Cumhuriyeti ne hale getirdiniz? Bütün değerlerini erozyona uğrattınız. Ülkeyi çağdaş uygarlık seviyesine değil, ortaçağa taşıdınız. Bütün bunlar üstüne bayram mı kutluyorsunuz?’ diyor” ifadelerini kullandı. Kemalist vatandaşların dengesiz yorumları ise 8’de

Görünmez kahraman! Türkiye’nin istikrarlı büyüyen lojistik firmalarından karGOkar’ın Konya’da Bölge Acenteliğini yürüten Bağcı Nakliyat Genel Müdürü Ömer Kaplan, Türkiye’nin 2023 vizyonuna ulaşması için en büyük yükü üstlenecek sektörlerden birinin lojistik olduğunu belirterek bu hedefte 50 milyar dolarlık satış hasılatının hedeflendiğini söyledi. 4’te

İnce Minare’de eğitim

Sular daha çabuk tahliye olsun diye boruların altındaki toprağı eşeleyen kadın...

Necmettin Erbakan Üniversitesi Uluslararası Rumi Medeniyetler Uygulama ve Araştırma Merkezi etkinlikleri kapsamında İnce Minareli Darulhadis Dersleri, Doç. Dr. Huriye Martı’nın Hanımlara Hadis Sohbeti İnce Minare Medresesi’nde devam etti. 2’de


2

İnce Minare’de medrese eğitimi Necmettin Erbakan Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Huriye Martı, İnce Minare Medresesi’nde hanımlara hadis dersi veriyor.

Ilgın’a Fen Lisesi Ilgın’da 2012 yılında imzalanan protokol ile yapılması beklenen Fen Lisesi’nin inşaatı başladı. Ilgın Belediye Başkanı H.İbrahim Oral yaptığı açıklamada, “İlçemiz için eğitim ve ekonomik gelişme adına çok önem verdiğimiz bir projemizdi. 2012 yılında Ilgın Ticaret Borsası ile imzalanan protokolle birlikte ilk adımı atmıştık. Şu ana kadar arsa sorunları sebebi ile hayata geçiremediğimiz bu projemiz artık başladı. Bu projede bizler belediye olarak üzerimize düşen tüm görevleri yerine getirdik ve getirmeye devam edeceğiz. Biz Ilgın Belediyesi olarak, binanın yapılacağı arsanın imar sorununu çözdük, ayrıca 300 bin TL’lik de bir katkımız oldu” dedi.

Akören’e hizmet Akören’in Devlet Hastanesinde Diş Polikliniği hizmete açıldı. Uzun yıllardır Akören Sağlık Ocağı olarak hizmet veren bina, Büyükşehir Yasasıyla birlikte Devlet Hastanesi olarak hizmet vermeye başladı. Vatandaşın sağlık sorunlarına en iyi şekilde çözüm sunabilmeyi amaçlayan hastanede diş ğolikliniği de hizmete açıldı. Akören İlçe Devlet Hastanesi Müdürü Yaşar Avcıoğlu,hastaneyi her alanda geliştireceklerini söyleyerek,”Doktor Büşra Çimen’in hastanemize atanmasıyla diş rahatsızlığı bulunan hastalarımız hafta içi her gün muayene olabilir” dedi.

Necmettin Erbakan Üniversitesi Uluslararası Rumi Medeniyetler Uygulama ve Araştırma Merkezi etkinlikleri kapsamında İnce Minareli Darulhadis Dersleri, Doç. Dr. Huriye Martı’nın Hanımlara Hadis Sohbeti ile devam etti. Kadınlar konusunu ele alan Doç. Dr. Huriye Martı; kadınlarla ilgili doğru hadisleri ve uydurma hadisleri anlatarak kadının İslam’daki yeri ve önemi konularını ele aldı. Doç. Dr. Huriye Martı dersinde: “Kadın konulu hadisleri nasıl anlayabilir nasıl çözümleyebiliriz? Bu sözler bize ne anlam ifade ediyor? Hz. Peygamberi (sav.) anlama konusunda karşımıza iki engel çıkıyor; birincisi zaman, ikincisi ise mekan farkıdır. Peygamberimiz (sav) ile aramızda 1.400 yıllık bir zaman farkı var. Zaman farkı ise insanların birbirini anlamalarını çok zorlaştırıyor. Örneğin bir babaanne ile 15 yaşındaki torununun birbirlerini anlamaları bile çok zorken, 1.400 yıllık bir zaman farkı da bizim Peygamberimizin (sav) sözlerini anlamamızı zorlaştırı-

Azerice Mesnevî Konya Büyükşehir Belediyesi, Hazreti Mevlana’nın dünyaca tanınan eseri Mesnevi’nin Azerice baskısını yayımlayarak 23 dünya diline ulaştı. 9 dilde çeviri çalışması devam eden Mesnevi’nin 50 dile çevirisinin yapılması hedefleniyor. Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, yüzyıllardır insanlığa barış, sevgi ve hoşgörü temelinde yol gösteren Hazreti Mevlana’nın Konya’da yaktığı çerağın bugün dünyanın her yerinde kalpleri aydınlattığını kaydetti. Akyürek, Mesnevi’yi dünya dillerine çevirerek daha fazla insan tarafından okunmasına katkı sağladıklarını dile getirdi.

yor. Farklı mekan, coğrafya ve kültürlerde yaşayan insanlar birbirlerini anlamakta zorlanırken biz de Peygamberimiz ile aramızdaki zaman, coğrafya ve kültür farkı nedeniyle onun sözlerini anlamakta zorlanıyoruz. En çok zorlandığımız konulardan birisi de kadınlarla ilgili Hadis-i Şeriflerdir. İslam düşmanlarının en çok saldırdıkları konu kadınlar konusudur. İslam’da kadının yeri ve önemini Kur’an ve sünnetten öğrenebiliriz” ifadelerini kullandı.

Günümüzde insanların, ‘Peygamberin söylediklerini aynen kabul etmeli miyim, yoksa bugün işime gelmeyenleri, anlayamadıklarımı bir kenara atmalı mıyım?’ şeklinde düşündüklerini söyleyen Martı, bir insan Peygamberin(sav) her sözünü anlayamayabileceğini, hayatında uygulayamayabileceğini ama her dediğine hürmet göstermek zorunda olduğunu vurguladı. Doç. Dr. Huriye Martı’nın İnce Minare Medresesi’ndeki diğer dersleri, 08 ve 22 Kasım’da.

Geleceği kurtar! Meram Atatürk İlkokulu 3-E ve 3-G sınıfı öğretmenleri Özer Özkan ve Şengül Özkan “Geri dönüşüm günü değil, geleceği kurtarır” sloganıyla yola çıkarak öğrencileriyle bir geri dönüşüm fabrikasına eğitim gezisi düzenlediler. Geri dönüşümün geleceğe yatırım olduğunu söyleyen sınıfı öğretmeni Şengül Özkan; “Üzerinde yaşadığımız dünyanın bize sağlamış olduğu doğal kaynakların verimli bir şekilde kullanılması, gelecek nesillerin de kaynak sıkıntısı çekmemesi için önem arz etmektedir. Geri dönüşüm sayesinde doğal kaynaklarımız korunur” dedi. Sınıf öğretmeni Özer Özkan ise; Bir ton atık kağıdın üretime katılması ile sekiz ağacın kesilmekten kurtulacağını, plastik atıklarının geri dönüşümü ile de petrolden tasarruf edileceğinin altını çizdi.

AK Parti Karatay’da 40. danışma meclisi Mehir’de git-gel! Ak Parti Karatay İlçe Başkanlığı yoğun bir katılım ile 40. Danışma Meclisi Toplantısını gerçekleştirdi. Açılış konuşmalarını yapan Ak Parti Karatay İlçe Başkanı Mehmet Genç konuşmasında, “2014 yılının teşkilatlar açısından yoğun ve tempolu bir yıl olduğunu, yapılan çalışmalar sayesinde Karatay olarak 30 Mart 2014 seçimlerinde % 76,6 oy oranını yakaladı ve bu oranı, milletin tarihinde ilk defa seçmiş olduğu Cumhurbaşkanı seçiminde % 87,02 gibi rakama yükselttik. Bizler Mevlana’nın diyarı ve Selçuklunun başkenti olan bu mukaddes beldeye,hizmet etmeyi ve burada yaşamayı onur bildik. Biz, bütün başarı-

ları liderine güvenen halkımız ile başardık” dedi. Söz alan Karatay Belediye Başkanı Mehmet Hançerli, “Yapılan hizmetlerden bahsederek Karatay’a yapılan çalışmaları ve projeleri bir kitapçık haline getirip halkımıza dağıttık. Karatay’ın vizyonu ve misyonu %87.02 almaya yeter,bizler teşkilat ile güzel bir uyum içinde çalışmaya devam edeceğiz ve bu çıtayı Allahın izniyle daha da yükseleceğiz” ifadelerini kullandı. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu’nun katılımı ile başlayan delege seçimlerine Karatay’da start verildi ve bu seçim süreci AK Parti 5. Olağan Kongresi ile tamamlanacak.

Mehir Vakfı Genel Başkanı Mustafa Özdemir’in, gündeme gelen yolsuzluk iddiaları sonrası istifa ettiği duyuruldu. Mehir Vakfı’nın resmi twitter hesabında önce, “Değerli gönüllümüz; Genel Başkanlık görevini 19 yıldır yürüten Mustafa Özdemir Başkanımız bu görevini bugün itibariyle bırakmıştır. Bilginize” açıklaması yapılırken daha sonra “Değerli Gönüllümüz; Mustafa Özdemir Bey Kurucular Kurulu Başkan’mız olarak mevcut görevine devam etmektedir. Bilginize...” açıklaması yapıldı. konyaninnabzi. com adlı internet sitesi ise, Özdemir’in vakfın parasını şahsi harcamalarından kullandığını iddia etmişti.


3

‘Paralel’ infaz emri

Ergenekon davasında yargılanan eski jandarma istihbarat personeli Okan İşgör, paralelci polislerin yazar ve mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’na “Kod 126” adıyla infaz emri verdiğini söyledi. Ergenekon davasında yargılanan eski jandarma istihbarat personeli Okan İşgör’den bomba ifade. İşgör, Dink suikastı ve Hizbullah’ın kayıp paraları raporunda ismi geçen paralelci polislerin yazar ve mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’na “Kod 126” adıyla infaz emri verdiğini söyledi. Ergenekon davasında yargılanan eski Jandarma İstihbarat personeli Okan İşgör’den şok ifadeler. Yeni Akit Gazetesi’nin haberine göre, “Mirzabeyoğlu’nu infaz emrini emniyetteki bir birimden aldım” açıklaması sonrası Ankara Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne ifade veren İşgör, Selam Tevhit Soruşturmasıyla İslami kesimi bitirmek isteyen paralel yapıya mensup polis şeflerinin, 28 Şubat döneminde de ortalığı karıştırmak istediğini, bu amaçla kendisine Salih Mirzabeyoğlu’nun öldürülme-

İngiltere pes etti! İngiltere’nin, Afganistan’da bulunan son askeri üssünü de Afgan güvenlik güçlerine devretmesiyle Afganistan’dan tamamen çekildi. İngiltere’nin, 2006 yılından bu yana Afganistan’ın Helmand vilayetinde konuşlanan üssünde yapılan bir törenle Birleşik Krallık bayrağı indirildi. 2001 yılından bu yana Afganistan’da 453 İngiliz askeri hayatını kaybetti. 13 yılda, 140 bin İngiliz askerinin görev yaptığı Afganistan’daki operasyon için Birleşik Krallık 19 milyar sterlin harcadı. İngiltere Savunma Bakanı Michael Fallon, “Taliban tam olarak mağlup edilmedi” diyerek kaybettiklerini belirtmiş oldu.

si teklifi ile geldiklerini belirtti. Dink suikastı ve Hizbullah’ın kayıp paraları raporunda ismi geçen paralelci polislerin Mirzabeyoğlu suikastına “Kod 126” dediğini kaydetti. METRİS’E SOKTULAR İşgör, “2008 yılına kadar Jandarma İstihbaratta çalıştım. 1998 yılında terör örgütlerinin ve mafya gruplarının bulunduğu Ambarlı Liman-

larında görevlendirildim. İBDA-C mensuplarına yönelik yapılan operasyonlarda görev aldım. 1999 yılı Ekim ayında görevli olarak Metris cezaevine girdim. Adil yargılama yapılmadığı gerekçesi ile mahkemelere çıkmayan İBDA mensuplarının çeşitli cezaevlerine dağıtılması sürecinde görev aldığım. 5 Aralık 1999 tarihinde de Metris Ceza-

evinde İBDA mensuplarına yönelik yapılan operasyonda arabuluculuk yaptım” diyen İşgör, operasyondan bir hafta sonra, 13 Aralık 1999 tarihinde Metris’ten çıkartıldığını söyledi. MAHKEMELERLE ORTAK ÇALIŞIYORUZ, KORKMA! İşgör’ün ifadesinde şu ifadelere yer aldı: “Vatan Caddesindeki Migros’un arkasında bulunan bir evde aynı kişilerle bir araya geldik. Burada A.Ç. Salih Mirzabeyoğlu’xnun örgüt lideri olduğunu, öldürülmesi halinde örgütün çökeceğini, dolayısıyla Salih Mirzabeyoğlu’nu öldürülmesini teklif etti. Emniyetçilerin Salih Mirzabeyoğlu’nu 126 kod olarak isimlendiriyordu. Bir örgüt liderini öldürdüğüm için kahraman olacağımı, bana her türlü imkanın sağlanacağını, mahkemelerle bağlantılı çalıştıklarını dolayısıyla çekinmemi gerektirecek bir durum olmadığını söylediler” dedi. (Yeni Akit)

Bangladeş’te bir İslam liderine daha idam Biji serok Obama! Bangladeş’te bir mahkeme Cemaat-i İslami liderlerinden Motiur Rahman Nizami’yi 1971’deki bağımsızlık savaşı sırasında Pakistan ordusuyla işbirliği yapmak ve iç savaşta savaş suçu işlemek gerekçesiyle idam cezasına çarptırdı. Nizami’nin avukatı Tajul karara itiraz etmek için temyize gideceklerini kaydetti. Cemaat-i İslam Partisi, daha önce liderlerine mahkemeler tarafından verilen idam cezaları için grev çağrısında bulunmuştu. Şu ana kadar Nizami hakkında benzer bir çağrı yapılmasa da, böyle bir çağrı bekleniyor.

Cemaat-i İslami liderlerinden Abdülkadir Molla, geçen yıl insanlığa karşı suç işlediği gerekçesiyle idam edilmişti. Bir başka lider Ğulam Azzam da solunum yetersizliğinden tedavi gördüğü Bangabanhu Sheihk Mujib Rahman Tıp Üniversitesi Hastanesi’nde geçen hafta hayatını kaybetmişti. Azzam, 1971’deki bağımsızlık savaşında Pakistan ile işbirliği yaparak katliama karışmak iddiasıyla yargılanmış, geçen sene Bangladeş Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi tarafından 90 yıl hapse mahkum edilmişti. Bahsedilen savaşta 3 milyon insan ölmüş yüzbinlerce kadına tecavüz edilmişti.

Kobani’ye gitmek için yurdumuzdan geçen Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin peşmergeleri Urfa’da şov yaptı. Urfa’ya gelen peşmerge burada mola verdi. Kalabalık bir grup onları sevgi gösterisiyle karşılarken, peşmergenin de buna cevap vermesi olayı şova çevirdi. Konvoyu kent girişinde karşılayan kalabalık, sık sık “Yaşasın Başkan Obama” anlamına gelen Kürtçe “Biji Serok Obama”, sloganlarıyla havai fişek attı. Öte yandan Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) Kobani’ye çoktan ulaştı. ÖSO’nun yurda nerden girdiği hakkında bir bilgi de yok. Peşmergenin de kısa sürede Kobani’de olması öngörülüyor.

O kadına idam! 26 yaşındaki Rihane Cibari ahvazlı (Arabistanlı) sünni kadın kendisine tecavüze kalkışan İran devrim muhafızlarına bağlı bir subayı öldürmesi sonucu terör suçlamasıyla, şaibeli yargı süreci ve uluslararası çağrılara karşın idam edildi. Cebbari, annesine mesajında son dileğini de iletti. Genç kadın, “Toprağın altında çürümek istemiyorum” ifadesini kullanarak annesinden yetkililerle görüşüp organlarını bağışlamasını istedi. Cebbari şunları yazdı: “Lütfen mahkemeye başvur ve onlara dileğimi ilet. Ben asılır asılmaz kalbim, böbreklerim, gözlerim bağışlanabilecek tüm uzuv ve organlarımın bağışlanmasını istiyorum. Organlarımın nakledildiği kişilerden ne bir buket ne de dua bekliyorum”

IŞİD, neti kazandı ABD Temsilciler Meclisi İç Güvenlik Komitesi Başkanı Michael McCaul, ABC televizyonunda yayınlanan “This Week” programına katıldı. IŞİD kaynaklı tehdidi değerlendiren McCaul, Kanada’nın Quebec eyaletinde Martin Couture Rouleau’nun aracıyla bir askeri ezmesi ve başkent Ottowa’da Michael Zehaf Bibeau’nun bir askeri öldürüp parlamento binasına rastgele ateş açmasının yanı sıra ABD’de New York’ta Zale Thompson’ın baltayla iki polisi yaralamasını hatırlattı. McCaul, “Onlar, Batı’ya ve ABD’ye karşı savaş kampanyası başlattılar ve geçen haftanın bu üç örneği onların kazandıkları gösteriyor” dedi.


4

Lojistikte Konya’nın tercihi

Konya Bölge Acentesi Genel Müdürü Ömer Kaplan, “Konya’da ihracat yapan firmaların yüzde 90’ının ürün taşımacılığını yapmaktayız” dedi. Türkiye’nin istikrarlı büyüyen lojistik firmalarından karGOkar’ın Konya’da Bölge Acenteliğini yürüten Bağcı Nakliyat Genel Müdürü Ömer Kaplan ile lojistik sektörünü ve verdikleri hizmetleri konuştuk. “Hizmet kalitemizi her geçen yıl arttırıyoruz” diyerek sözlerine başlayan şirketin genel müdürü Ömer Kaplan, “1998 yılında Bağcı Nakliyat olarak hizmet vermeye başladığımız nakliye sektörüne 2006 yılında karGOkar Taşımacılık A.Ş’nin bölge bayiliğini alarak karGOkar Bölge Acentası olduk. karGOkar ailesi ile birlikte bugünlere geldik ve hizmetlerimiz başarılı bir şekilde artarak devam etmektedir. Firma olarak gümrük taşımacılığı sektöründe de faaliyet göstermekteyiz. Konya’da ihracat yapan firmalarımızın yüzde 90’ının ürün taşımacılığını biz yapmaktayız ve bu sayede Konyalı sanayicilerimiz ile gümrükler arasındaki bağlantıyı birebir kuruyoruz” dedi.

“ZAMANINDA TESLİM EDİYORUZ” Kaplan, üretici firmalardan satıcı firmalara gidecek ürünlerin zamanında ve eksiksiz olarak teslimatına özen gösterdiklerini belirterek, “Müşterilerimizin ürünlerini tek bir noktadan alıp tek bir noktaya 24 saat içerisinde teslim ediyoruz. Hızlı ve güvenli bir şekilde hizmet verdiğimiz için müşteri memnuniyeti noktasında da tercih edilmekteyiz” dedi. “KONYA’DAN 18 NOKTAYA HİZMET VERİYORUZ” Konya’dan İstanbul, Ankara, İzmir, Şanlıurfa, Gaziantep, Kahramanmaraş, Hatay, İskenderun, Adana, Gebze, Mersin, Tarsus, Kayseri, Manisa, Bursa, Osmaniye, Çorum, Çorlu, Ceyhan’a taşımacılık hizmeti sunduklarının altını çizen Kaplan, “Güçlü kadro ve araç filomuzla beraber müşterilerimize daha iyi hizmet vermenin haklı gururunu yaşıyoruz” diye konuştu. 2023’ÜN GÖRÜNMEZ KAHRAMANI LOJİSTİK Son dönemde Türkiye’de oluşturulan lojistik köyler, bölünmüş yol, hızlı tren ve önemli limanlarla birlikte birçok alanda önemli yatırımlara imza atıldığının altını çizen Ömer Kaplan, lojistik sektöründe de 2023 yılı hedeflerini gerçekleştirmek bağlamında yatırımların devam ettiğine dikkat çekti. Kaplan, Türkiye’nin 2023 vizyonuna ulaşmasında en büyük yükü üstelenecek olan lojistik sektörünün bu hedefe ulaşmak için 2023 yılında 50 milyar dolarlık satış hasılasına ulaşması ve yakla-

şık 1.5 milyon kişiye istihdam sağlanmasının planlandığını da hatırlattı. GELİŞEN BİR karGOkar karGOkar Taşımacılık A.Ş. şirketi hakkında da bilgiler veren Ömer Kaplan, “Merkezi Ankara’da olan karGOkar A.Ş. Ankaralı yatırımcı ve sanayicilerin 2006 yılında kurduğu bir taşımacılık şirketi. Her geçen yıl istikrarlı büyümesini devam ettiren firmamız Konya’da da faaliyetlerine devam etmektedir.

2006 yılından beri her geçen yıl büyüyen pazarımızı genişleten teknolojinin ve insan kaynaklarının bütün gereklerini kullanarak kalitemizden ödün vermeden, personel eğitimlerine önem vererek, araç filomuza yeni araçlar katarak, yeni iş ortakları ve hizmet noktaları oluşturarak bütün sanayi şehirlerinde hizmet vermekteyiz. Misyonumuz, müşteri memnuniyeti odaklı hizmet veren şirketimiz, koşulsuz müşteri

memnuniyeti sağlamak amacıyla hatasız, sistemli, zamanında, kalite anlayışı ile hizmet vermek ve bu doğrultuda ulusal, uluslararası alanda sürekli gelişen bir karGOkar yaratmaktır. Türkiye genelinde 8 bölge müdürlüğümüz, 8 transfer merkezimiz 59 acente ve şubemiz ile toplam 350 araç filomuz 800 çalışanımız ile ‘Güvenilir Ortağınız’ sloganımız ile Türkiye’ye hizmet üretmeye devam edeceğiz” diyerek sözlerini tamamladı.


5

O

rtalık toz duman… Ve bu “Toz –Duman” kabul etmek gerekir ki Türkiye’yi ya artık bir şey olmak yahut yüz yıla yakın süredir derme çatma desteklerle devam ettirdiği varlığının sonuna gelmek noktasına doğru götürüyor… Kemalizm, PKK, Paraleller, IŞİD vesaire Hainler, Kuyrukçuları ve Yobazlar ve reformistler varoluşumuzun önündeki farklı yüzden mânialar olarak karşımızda duruyorlar bugün… Türkiye’nin yeniden varoluşunu gerçekleştirebilmesinin önündeki farklı yapılar… Hepsinin ayrı ayrı izahının yeri değil bu sayfalar… Ne güzel ifade etti Sayın Başbakan Davutoğlu, “Esed Arap Baas’ı, CHP Türk Baası, HDP de Kürt Baas’ı...” Halkların selameti açısından hepsinin tasfiyesi şart… Ve bu tasfiye mevcut koşullar içerisinde gerçekleştirilemez… İçerde oturup milleti sömürerek saltanat sürmeye alışmış olanlar ve bu “evde oturmayı” marifet sayanlar, “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” mavalı uydurmuşlar ve bu ifadeyi milletin ensesinde boza pişir dışardan kim ne derse yap keyfine bak, şeklinde değerlendirmişlerdir. O yüzden olsa gerek, hükümet yeni bir şeyler peşinde koşarken oluşan her aksaklıkta, aksaklık ihtimalinde başlıyorlar, bak gördün mü ben demiştim yanlış yapıyorsunuz diye… Onlara göre sınıfta kalmayacaksan okula gitmeyeceksin. Bu süreçte gerçekten tedirgin olanlarla Türkiye’nin batı sömürgesi olarak kalması gerektiğini savunanlar aynı Solistin vokalistleri olmaktan öteye geçmiyor… Solist? *** Birileri yani yerli ve yabancı birileri büyük Kürdistan hayali kurarken, birilerinin bu hayalini başka birileri “satın almaya” hevesli iken bu hayalin kendi politikaları açısından anlam taşıdığına inanan güçlü devletler hayal sahiplerinin hayallerini hormonlama derdinde iken… Bu Kürdistan hayali Türkiye’nin belli bir kısmını koparıp almak hesabını içeriyorken, sen istemesen yerinde dursan evinde uyusan da dışında o politika bütün canlılığı ile hayat bulmaya devam ediyorken… Birileri “hilafet” peşinde iken o hilafet adı altında elbette sırasıyla seni de tebaası haline getirmek hayalleri kuruyorken… Sen bütün bu olanları güya hükümetin dış politika zaafları diye nitelemeye devam edebilirsin yahut sanki tüm bunların hükümetin kontrolünde geliştiği şeklinde bir değerlendirme ile hükümete sövme bahanesi olarak kullanabilirsin… Yahut tüm bunların İsrail Amerika İngiltere vesaire oyunu olduğunu söyler ve bahsi geçen devletlere sövmeyi ibadet haline getirebilirsin… Tabii ama atlamaman gereken bir husus var ki o Kürt hareketleri yahut o “Halifelik” ilan edenler her ne kadar istismar ediliyor başkaları tarafından kendi politikalarına meze yapılmaya çalışılıyorsa da, sen böyle düşünmeye hazır isen de birer “vakıa”dırlar…

Sen etrafında kaybedecek bir şeyleri olmayan insanların savaştıkları bir ortamda hiçbir şey yokmuş gibi davranamazsın… Şartlar değişti mi işler değişir… Dünya konjonktürü değiştikçe eski çamlar bardak olmaya mahkûmdur... Amerika’nın PKK’yi terör listesinden çıkarması da bu türden olsa gerek... Müslümanların iktidar olmasındansa PKK’nin iktidar olmasına bile razı olacağı izlenimi veren Muhalefet başkanının PYD terörist bir hareket değildir demesini ise hiç saymıyoruz elbette… Hasılı uzun lafın kısası amiyane tabirle ifade edecek olursak: YA KÜRDİSTAN SANA GİRECEK YA SEN KÜRDİSTANA GİRECEKSİN, YA IŞİD SANA GİRECEK YA SEN IŞİD’E GİRECEKSİN… FETHE AÇ ANADOLU Anadolu’nun büyük bir değişim yaşadığını herkeslerin görmesi gerekir. Anadolu elbette eski Anadolu değildir. Anadolu çocuğu eskisi gibi ensesine vur ekmeğini al türünden ezik, zavallı ve güçsüz değildir. Anadolu çocukları artık ilmiyle imkânlarıyla ferasetleriyle çoktan kendisin toparlamış ve yeni ufukları hayal eder olmuştur. Kemalizm ile başı ezilmiş olan Anadolu çocuğu çoktan kendisini toparlamıştır. Hükümet de bu süreçte kendisine verilen yüzde ellilik desteği, bizce doğru politikalar ve doğru politik dil ile yüzde yetmişleri bulması gereken desteğin ruhunu iyi okumalıdır… O özgüven devrimini ve o özgüvenin taleplerini iyi okumalıdır… İçinde bir yerlerde sürekli bir “Osmanlı” özlemi duyan Anadolu çocuğu elbette ki özünden uzaklaştıkça batıya yaklaşmış batıya yaklaştıkça da özünden uzaklaştığının yanında rezillerin en rezili hallere düşmüş “Osmanlı”yı istiyor değildir. O tecrübeden ders almış olarak, gücünü Hâktan alan, adil, güçlü, irfanın hâkimiyetini temsil eden, ilmin marifetin, hâkimiyetini temsil eden “aydınlar aristokrasisi”ni hâl lisanı ile talep eder durumdadır… Artık kendisini vasıfsız adam silolarının değil, ehil ahlaklı marifet sahibi insanların yönetmesi gerektiğini… Şuura çıkma emareleri gösteren fıtrat budur… Yenile yenile öğrendiği şeylerin onu ne kadar da kararlı şuurlu bir irade sahibi yaptığına bütün dünya ve iflah olmaz düşmanları şahit olacaktır… Yalnızca sistemin o kararlı irade sahibi şuura uygun hale gelmesi gerekiyor…

İdealini bulduğunda önünde hiçbir gücün duramayacağı o devin homurdanırken çıkan gürültülerinden başka bir şey değildir bizce Ortadoğu’nun karışması, mevcut karmaşası. Türkiye’nin karıştırılmaya çalışılması… Zira dünya karışacak, alt üst olacak ve asla rücu başlayacak böylece, ordunun dereleri aşağı akmaya başlayacak, tarih normal seyrine olması gereken seyrine yönelecek. DEMOKRASI ZAAFI Orta doğuyu “IŞİD belasının” yakıp kavurduğu, Türkiye’yi paralel kumpasların eşliğinde Kemalistlerin her karış toprağı “gezi parklarına” çevirmenin imkânlarını aradıkları, “gezi parkı kardeşliği”nin orta doğu şartlarında ve “dünya ölçeğinde” yeniden hortlatıldığı bu kötü şartlarda, Türkiye’nin bir şey yokmuş gibi davranması elbette muhaldir. Demokrasi her halükarda, temelde diyelim, “organize olmuş kötünün özgürlüğünü” teminat altına alan bir yapıdır. Demokrasi yıllardır, Türkiye’nin, eski Türkiye’nin, vasıfsız adam silolarının hegemonyası altında kalmış olmasının sorumlusudur. Kötülüğün beslendiği çamur ve iradesiz vasatın garantörü olarak… Öyle yahut böyle ciddi kararlar almak noktasına gelindiğinde toplumsal iradeyi belli bir ideal etrafında kilitleyebilecek otoriter bir güce olan ihtiyaç barizdir… Evi talan edilme tehlikesi ile karşı karşıya kalmış bir baba ihtiyaç duyduğu iradeyi ancak sahip olduğu otorite ile ortaya koyabilecektir… Bilge bir babanın etrafında kilitlenmek ancak o evin talan edilmesine mani olabilir. İrade varsa çare vardır. Başkanlık sistemi “irade” açısından önemli olabilir. Ama o iradenin hakkın emrinde olmasının garantisi? “Hâk” irade sahibinin keyfi olursa, anlayışı kapasitesi, zaaflarla malül şahsi hakikati olursa? Baskı grupları adı altında, sivil irade adı altında oluşmuş hükümet dışındaki toplumu etkileme kabiliyet ve potansiyeline sahip her türlü yapı demokrasinin en önemli argümanlarını oluşturuyor olmalarının yanında çelik bir irade ortaya konulabilmesinin önündeki en büyük maniayı oluşturmaktadırlar. Türkiye de sistemi tayin etmek ve toplum şuurunu -reflekslerinidizayn etmek potansiyeline sahip hangi sivil iradenin “sivil” ve “yerli” olduğunu açık yüreklilikle söyleyebiliriz… Her ne kadar kökü dışarda olan yahut dışardan beslenen bu yapılar varlıklarını fikir özgürlüğü türünden albenisi olan cilaların altına gizlemeye çalışıyorlarsa da…

Batı, Doğu toplumlarına, İslâm toplumlarına demokrasi teklif ederken onların “iyiliğini” çok istediğinden mi bunları yapıyor… Demokrasinin vazgeçilmez argümanları neden hep Allahsız Batıcıların elinde oluyor, Allahsız Batıcılar ellerindeki demokrasinin vazgeçilmez olan o argümanlarını kendi alın terleri ile mi temin etmişlerdir? Demokrasi ile bi «şey» olunamayacağını görüyoruz ama ezberlerimizden dolayı dillendirmeye cesaret edemiyoruz... Demokrasinin yol açtığı “çamurun” ve iradesizliğin farkındayız ama, ama… Şartlar zorluyor... Türkiye yeni dönemi “demokrasi” şartlarında götüremez bu saatten sonra, vaktiyle Bediüzzaman’ın dediği gibi “Eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlâl” Türkiye için yeni hal- yeni nizam demektir... *** BÜYÜK DOĞU’YA HAZIRLIKLI OLMAK: Sistemlerin belirlenmesinde, toplumsal taleplerle beraber toplumsal şartların ve dünya dengelerinin belirleyici oldukları gerçeğini de göz önünde bulundurmak gerektiği tespitinin yanında… Bu süreçten sonra Türkiye’nin sürecin dışında kalmak şansı -bizce diyelim- kalmamıştır. Savaş içe doğru yayılma emaresi gösterdiğinde ve Müslümanlar ve Müslümanlık karşıtları şeklinde kutupları oluştuğunda ki bu kutuplaşma bizce eksiktir. Hükümete desteğin yüzde yetmişlere çıkabilmesinin sırrı da bu kutuplaşmanın “Anadolucular ve Batıcı piyonlar” şekline döndürülmesinden geçmektedir. Stratejik derinlik sahibi olan sayın başbakanın ve yakın ve uzak çevresinin, orta doğuyu bilen, bilmesi gereken çevrenin, bu gerçeğin farkında olduğunu düşünüyoruz… Yukarda bir kısmına değindiğimiz açık sebeplere binaen Türkiye’nin sınırlarını genişletmek yahut daraltmak şartları ile karşı karşıya kalacağını, sürüklenmek ve tercih etmek arasındaki farka binaen daraltmaktansa genişletmeyi tercih edeceğini düşünüyoruz… Bizim görebildiğimiz Türkiye açısından bütün yolların büyük doğuya çıktığı şeklindedir hazırlık ona göre yapılmalıdır. Şartların Türkiye’ye Büyük Doğu’yu tek çıkış yolu olarak dayattığını düşünüyoruz… Büyük Doğu’ya doğru sürüklenmek yahut Büyük Doğu’yu tercih etmek arasında elbette fark vardır… İçi boş bir Bü-

yük Doğu Projesi sürecin içine iteklenmek ile ortaya çıkacak durum olarak da değerlendirilebilir. Büyük Doğu, bu toprakların kültürünün, irfanının tabii tekâmülü içerisinde varacağı kemal noktasıdır… Anadoluculuğun dünya görüşü-ideolojisi ise Büyük Doğu’dur. Gerçek bir Büyük Doğu ancak Büyük Doğu ideolojisi ile kurulabilir… BAŞYÜCELIK BAŞKANLIK SISTEMI Biz “Türkiye bir savaşa girsin” demiyoruz, biz Türkiye’nin, değişen dünya şartlarına, halkın yeni taleplerine yeni vizyonuna hazır olması gerektiğini söylüyoruz. Düşmanları tarafından dayatılmış demokrasinin, bu topraklar açısından ayaklarda bir pranga olmaktan öte bir hakikati yoktur. Ortadoğu’da ve esasen Türkiye’de toplumsal karakter dikkate alındığında DEMOKRASİ, savaşlarla getirilmeye çalışılan demokrasi, bu topraklar için toplayıcı değil dağıtıcı, oldurucu değil öldürücü bir etki yapacaktır, yapmıştır. Mevcut halin izahını da bu noktada aramak gerekir. Bu dünya çapındaki kargaşanın ülkeye sıçratılmaya çalışıldığı vasatta karamsarlığın yol açacağı tehlikeleri göz önüne aldığımızda gücünü “HÂK”tan alan güçlü bir iktidar ihtiyacını görmek için bir siyaset bilimci olmaya gerek olmadığını düşünüyoruz. Dolayısı ile Başkanlık Sistemi’nin temin edeceği gücün kendisini dayattığı bu şartlarda bir nevi başkanlık sistemi modeli olan Başyücelik sisteminin konuşulmasının vaktinin geldiğini düşünüyoruz. Derli toplu bir güce ihtiyaç duyulduğunun bariz olduğu mevcut dünya siyaseti şartlarında konuşulması gereken, bizce diyelim, NECİP FAZIL’IN YILLLAR ÖNCE SİSTEMLEŞTİRİP ANADOLU’YA TEK VAROLUŞ YOLU OLARAK GÖSTERDİĞİ BAŞYÜCELİK İDEAL SİSTEMİ ve o sistemin gücünü “HÂK”tan alan yarı otoriter “Başkanlık” sistemini… Gerçek bir Büyük Doğunun gerçekleştirilebilmesini mümkün kılacak sistem demokrasi değil Başyücelik başkanlık sistemidir. Ve artık anlaşılmalıdır ki bu topraklar için birilerinin dediği gibi Ortadoğu ile ilgilenmek macera değildir. Macera bu topraklar ve halkımız için “Başyücelik”ten başka hedefler peşinde sürüklenmektir… Halkı gitmek istediği, gitmesi gereken yere gitmekten alıkoymaktır… Yanlış yapanın ve tereddüt edenin tarih olacağı bir süreç yaşıyoruz… “İdeale ve Anadolu’ya güvenin ve Hak isteyene hakkını verin, başkaldıranın başını kesin!” Sultan II.Abdülhamid Han Devam edecek…


6

Hangi cennete? Paralel örgüt lideri Fethullah Gülen, yayınladığı son sohbetinde kendisine paralel diyenler için “Cennete gidemezler” dedi.

Online suça 2 yıl Sosyal medyada yorum adı altında atılan hakaret tweetleri İngiltere’de de gündem oldu. İngiltere, Twitter’da hakarete cezayı arttırma kararı aldı, sanal taciz ve tehditlere karşı verilen fiili cezalar 4 katına çıkarıldı. Böylece Birleşik Krallık’ta online tehdit veya tacize 2 yıl hapis cezası verilebilecek. Konuyla ilgili Adalet Bakanı Chris Grayling geçtiğimiz günlerde “Sosyal medya haydutları etrafa zehir saçan korkaklardır ve yaptıklarının bedelini ödeyeceklerdir. Sanal ortamdaki ağır hakaretlerin, cinsel aşağılamaların, küfürlerin, tehditlerin bundan böyle hiçbiri cezasız kalmayacak. İki sene parmaklıkların gerisinde yaşamak onları akıllandırır” açıklaması yapmıştı.

Fethullah Gülen, “Dinin Afeti Üç Zümre” başlıklı yeni sohbetini herkul.org sitesinden yayınladı. Gülen’in sohbetinde, paralel vurgusu dikkat çekti. Fethullah Gülen, kendisine ve Cemaat’ine “Paralel” diye hitap edilmesinden rahatsızlığı dile getiren, şu ifadeleri kullandı; “Mesela, Hareket için tahminlere göre, bütün dünyada 15-20 milyon kadar sempatizanı var. Bunların bütününe birden paralel dediğiniz zaman, sülük dediğiniz zaman, bu küfre denk bir günahtır. Onca insandan “Hakkını helal et” deyip rûberû haklarını helal ettirmedikçe, o insanın Cennet’e gitmesi mümkün değildir; elli tane İstanbul fethetse dahi mümkün değildir. Zaten Allah o kadar şey onlara lütfetmez de. Şimdi imam-ı âdil gibi zirve yapmış bir insan olmak varken,

En sevilen şiirler

böylesine hadîde (çukura) yuvarlanmış, esfel-i sâfilîn mahluku imam-ı câir olmak, bir insan için ne kadar acı bir şey!..” Paralel örgütün 20 milyon sempatizanı olduğunu iddia eden örgüt lideri Gülen, “Cemaati’ne dünyada 20 milyona yakın sempatizanı olduğunu iddia eden Gülen, “Koskocaman, 10-15 milyon bir cemaati hedef alarak, onlar için nâsezâ nâbecâ -kafirin bile demediği- şeyleri dememiş. Eğer demişse, imam-ı câir; dememişse, imam-ı âdil.” ifadelerini kullandı. 20 milyon sempatizanı olduğu iddia edilen örgüt, 30 Mart ve 1 Ağustos seçimlerini kaybetmişti. Aynı şekilde HSYK seçimlerinde hezeyana uğrayan Gülen örgütünün lideri Fethullah Gülen “bize adam lazım” çağrısında da bulunmuştu.

Türkiye Yazarlar Birliği ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen Şiir Günleri etkinliği kapsamında, Cumhuriyet döneminin en sevilen 12 şiiri belirlendi. Cumhuriyet döneminin en sevilen 12 şiiri, 16 bin katılımcının oylarıyla belirlendi. Cumhuriyet döneminin en sevilen 12 şiiri şöyle: Sezai Karakoç-Mona Roza, Attila İlhan-Ben Sana Mecburum, Ahmed Arif-Hasretinden Prangalar Eskittim, Necip Fazıl Kısakürek-Kaldırımlar, İsmet Özel-Amentü, Turgut Uyar-Göğe Bakma Durağı, Abdurrahim Karakoç-Mihriban, Mehmet Akif Ersoy-Çanakkale Şehitlerine, Sezai Karakoç-Sürgün Ülke, Yahya Kemal Beyatlı-Sessiz Gemi, Necip Fazıl KısakürekSakarya Türküsü, Erdem Beyazıt - Sana, Bana, Vatanıma, Ülkemin İnsanlarına Dair

Haftalık Bağımsız Siyasi Gazete Bölgesel Süreli Yayın Yıl: 2 | Sayı: 49 1 - 7 Kasım 2014 SAHİBİ Çimke Basım Yayın Yapım Reklam ve Turizm Hiz. Ltd. Şti adına AHMET AKA SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ ÖMER SALIH ŞIPLEME

“Evlad-ı Fatihan” Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in, 26 Ekim’de Ankara’da dünya evine giren kızı Müberra Görmez ile damat Nedim Emin için, damadın memleketi Makedonya’da düğün yapıldı. Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “Bu muhabbet bizi aynı zamanda akraba yaptı. Çok değer verdiğim, çok sevdiğim yavrumu, Müberra’mı, evlad-ı fatihan diyebileceğimiz Nedim evladımızla evlendirmiş olmaktan, onlarla birlikte bir aile olmaktan büyük bir bahtiyarlık duyduğumu ifade etmek istiyorum” dedi. Bizlerde kendilerine bir ömür mutluluklar diliyoruz.

III. Selim’in korusuna cami istemiyorlar İdam nedenine bak Validebağ’da günlerdir devam eden eylem, koruya cami yapılacağı iddiası üzerine başladı. Ağaçların kesileceğini ileri süren mahalleli, çalışmaların önüne geçmek için koruda nöbet tutmaya başladı. Ancak koruya cami yapılacağı yönündeki iddiaların, adı finansör olarak geçen İstanbul Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Çağlar’ın açıklaması gerçeği ortaya çıkardı. Çağlar, finansör olmadığını söylerken, koruya cami değil, Çamlıca konaklarının otoparkına mescit yapılmak istendiğini söyledi. Radikal’e konuşan Çağlar, caminin finansmanı ile

ilgili kendisi hakkındaki iddialardan haberdar olmadığını belirtti ve ekledi; “Validebağ Korusu’nun yakınında bulunan Çamlıca Konakları sitesinde oturuyorum. Çamlıca Konakları’nda 280 hane var. Bir mescit ihtiyacı olduğu için site yönetimi bir mescit yapma kararı aldı. Mescidin yapılması için bir dernek kurulması lazımdı. Bana ‘sen de üye olur musun?’ dediler ben de kurulan derneğe üye oldum. Zaten bu karar bütün sitenin ortak aldığı bir karar. Şu anda Validebağ’da yapılmak istenen cami için herhangi bir bağış yapmadım. Oraya cami yaptıracak kişi ben değilim.”

Güney Kore istihbaratının parlamentolarına sunduğu raporda, Kuzey Kore’de, aralarında 10 üst düzey yetkilinin de bulunduğu toplam 50 kişinin, Güney Kore dizilerini izledikleri gerekçesiyle Kuzey Kore lideri Kim Jong-un tarafından idam edildikleri belirtildi. Öte yandan, idam edilenler arasında, Kuzey Kore lideri Kim Jong-un’un geçen sene köpeklere yedirdiği eniştesi Chang Son-taek’e yakınlıklarıyla bilinen 10 üst düzey yetkilinin de bulunması dikkat çekti. Kuzey Koreliler böyle durumlara alışmış durumda.

SANAT YÖNETMENİ NURETTIN ÖZEL HUKUK DANIŞMANI Av. ABDURRAHIM KÜÇÜK SAĞLIK EDİTÖRÜ Dr. NEVZAT ŞIPLEME YAYIN YÖNETMENI ADNAN TEKE Yönetim ve Baskı Adresi: Fevziçakmak Mh. 10453. Sk. No: 25 Karatay | KONYA Telefon & Faks: 0332 342 52 82 Web: www.anadolugunluk.com reklam@anadolugunluk.com haber@anadolugunluk.com BASKI Çimke Basım Yayın Yapım Ltd. Şti. Baskı Tesisleri B.T. 1 Kasım 2014


7

O

smanlı Devletinde sigara ile mücadele deyince akla hemen 4.Murat (1623-1640) gelir. Anarşist ve zorbaları ortadan kaldırmasıyla Osmanlı İmparatorluğunun kaderinde çok önemli bir rol oynayan ve “Bağdat Fatihi” namıyla tarihe geçen Osmanlı padişahıdır. 1612 yılında doğdu. Babası I. Ahmet’tir. 11 yaşında tahta çıktı. 21 yaşında iken, anarşi ve zorbalığın hüküm sürdüğü bir dönemde imparatorluğun idaresini eline aldı. Çok şiddetli önlemlerle devletin düzenini sağladı. Revan seferi ile Tebriz’i aldı. İkinci büyük seferinde ise Bağdat’ı fethetti. IV. Murat 1640 yılında 28 yaşında iken öldü. Osmanlı tahtının on yedinci padişahı olan IV. Murat, 16 yıl 4 ay 8 gün saltanat sürmüştü. Bu müddetin büyük bir kısmı anası Mahpeyker Kösem Sultan’ın idaresi altında geçmiş bulunduğundan hakikî saltanat süresi 7 yıl, 9 ay 21 günden ibarettir. Ve bu kısa süre ise Osmanlı tarihinin en renkli olayları ile doludur. Zorbaların tahakkümü altında geçen annesinin tahta niyabeti yıllarından sonra yeniçerilerin Sadrazam Hâfız Ahmet Paşa’yı gözleri önünde parçalamaları ve ihtilâlin baş teşvikçisi Damat Topal Recep Paşa’yı sadarete getirmeleri IV. Murat’ın sabrını taşıran son damla olmuştu. Ablasının kocası olan Topal Recep Paşa, sırtını zorba yeniçerilere dayadıktan sonra koskoca imparatorluğu çiftlik gibi idare etmeye başlamıştı. O kadar ki, IV. Murat’a “Padişâhım abdest alıp öyle dışarı çıkın” diye tehditlerde bulunacak kadar işi ileri götürmüştü. IV. Murat, eniştesinin sadaretinin üçüncü ayı dolmadan ilk çıkışını yapmak zorunda kaldı. Mağrur Sadrazama: “Gel beri Topal zorba başı” diye hitap ettiği anda Recep Paşa onun bakışlarında bir fevkalâdelik olduğunu anlamış ve “Hâşâ padişahım” diye inkâra kalkışacak olmuştu. IV. Murat “Bre kâfir abdest al!” diye kükrediği anda ise sonunun geldiğini anlamıştı. Nitekim padişah arkasındaki zülüflü baltacılara dönüp “Tez başın vurun şu hainin” dediği anda ilmik, Topal Recep Paşanın boğazına geçirilmiş ve oracıkta boğuluvermişti. Bu çıkışı ile idareyi fiilen eline alan IV. Murat, büyük bir zorba avına girişti. Bazı tarihlere göre, memleketteki düzeni sağlamak için 50 bin kelle vurdurdu, fakat sonuçta asayişi sağlamayı başardı.

Benzersiz derecede kuvvetli bir bünyeye sahip olan ve memlekette nifak tohumlarının kahvehane gibi umumî yerlerde atıldığına kanaat getiren IV. Murat, şehirdeki bütün kahvehaneleri kapattığı gibi toplantıları da yasaklamıştı. Bunun sebebi ilginçtir. 1633 yılına gelindiğinde İstanbul’un birçok yerinde kahvehane ve sokaklarda fazlaca sigara tüketilir ve gayr-i meşru pis işler yapılır olmuştu. 1633 te İstanbul’da tütün kullanımından çıkan büyük bir yangın sonucu binlerce ev yanmıştı. 4.Murat derhal olayın soruşturulmasını em-

ŞİMDİ GELELİM BU TARİHİ FERMANIN ASLINA BAKMAYA “DUHANIN MEN’İNE VARİD OLAN EMR-İ ŞERİFDİR (TÜTÜNÜ YASAKLAYAN EMİR) Düstur-ı mükerrem müşir-i müfaham nizamü’l-alem müdebbiru ümuri’l-cumhuri bil fikri’s-sakibi mütemmimü mehammi’l-enami bi’l-re’yi’ssaibi mühemmidü bünyâni’ddevleti ve’l-ikbali müşeyyidü erkâni’l-izzeti ve’l-iclali elmuhtassûne bi-sunufi avatifi’lmeliki’l-a’la Batum eyaletine mutasarrıf olan vezirim Ömer Paşa edamallahü Teâlâ iclalehü ve mefahiru’l-kuzati ve’l-hukkam meadinü’l-fazli vel kelam Trab-

Vusul buldukda bu babda mukaddemen ve halen sadır olan ferman-ı celilü’l-kadrim mucibince amel idüb dahi husus-ı mezburda her birinizin gereği gibi liva-i mezburda vaki kasabat ve kurada ve mecma-i nas olan mahallerde muhkem tembih ve nida ettüresiz ki bir ferd dühan yaprağı ziraat ve haraset ve bey ve şira ve isti’mal etmeyeler ve ettürmeyüp dühanın vücudu nâ bud nâ peydâ olmağa sa’y ikdam eyleyesiz memalik-i mahrusemde eğer asakir taifesi ve eğer gayride bir ferdi duhan istimal eylediklerine kat’â rıza-yı şerifim yoktur “Etiulllahe ve etiu’r-rasule ve üli’l-emri minküm” fahva-yı şerifi amme-i nasa varid ve şamildir. Bundan sonra itaat-ı emr-i şerif etmeyenlerin şer’ ve kanun üzere cezalarını virüp emr-i şerifim icrasında dikkat ve ihtimam eyleyesiz ba’de’t-tembih bir ferdin tarlasında ve bağ ve bağçesin-

retmiştir. Soruşturma sonunda yangının sigaradan çıktığı anlaşılmıştır. Bunun üzerine 4. Murat sigara içilmesini yasaklamış ve bu yasağın uygulanmasını sert tedbirler alarak sağlamıştır. Yaklaşık yirmi bin evin yanmasına sebep olan Yangının tütün yüzünden çıktığı söylendi. Yangında yeniçeri, sipahi ve halkın dikkatsizlik ve ilgisizliğini gören sultan Murat Han, hepsini top yekûn terbiye etmek maksadıyla, yangın sebebiyle halkın dedikodu merkezi hâline gelen, daha çok zorbalar tarafından açılıp işletilen, bir de halktan çok zorba taifesinin tütün içip dedikodu yaparak vakit geçirdikleri kahvehaneleri kapattı. Zamanın âlimleri, bu yasak üzerine; Padişah’ın yasakladığı bir şeyi yapmanın caiz olmayacağına dair fetva vererek halkı uyardılar. Tütün yasağını ve büyük İstanbul yangınını bahane eden sultan Murat Han, zorbaları tamamen ortadan kaldırıp kötülüklerini yok etti. Zorbaların meyhanelerini yıktırdı. İçkiyi yasakladı ve yasağın tatbikini bizzat kendisi takip etti.

zon kadısı ve eyalet-i mezburede vaki olan kadılar zide fazlühüm tevki-i refi-i hümayunum vasıl olıcak malum ola ki bundan akdem defaatla evamir-i şerifem gönderilüp birkaç seneden beru zuhur eden dühan nası kar ve kesbinden ta’til idüp nice ihrak ve enva-ı fesadâta müeddi olup def’i ve izalesi mehamm-i umurumuzdan olmağla muhkem tembih ve tekid olunup min ba’d bir ferd dühan yaprağı ziraat ve haraset ve bey ve şira ve isti’mal etmeyeler deyu fermanım olmuş iken kazanızın adem-i tekayyüdü mübaşirinin ihmal ve tama’ları sebebiyle geru liva-i mezburede vaki kasabât ve kurada dühan yaprağı ziraat ve bey ve şira ve istimal olunduğu mesmu-ı hümayunum olmağın bu babda ziyade … olmuş … imdi bu babda mukaddemen gönderilen evamir-i şerifem ala ma kâne mukarrerdür bir yerde dühan yaprağı ekilmeyüb dikilmeyüb ve içilmeyüp ve bey ve şira olunduğuna kat’a rıza-yı hümayunum yoktur bu defa memalik-i mahrusemden dühan isti’mali bilkülliyye men ve ref olunmak babında ferman-ı âlişanım sadır olmuştur buyurdum ki

de ve gayri yerlerinde dühan ziraat olunmuş bulunursa ol makule dühan ekilmiş bulunan yerleri mîrî içün girifte eylemeyüp füruht oluna ve bu babda bir ferd himaye ve siyane olunmayup sadır olan emr-i şerifimin icrasına bezl-i makdur ve sa’y-i nâ mahsur eyleyesiz ve sen ki bu emr-i şerifimle varan mübâriş şöyle ki emr-i şerifimi icra ettirmeyüp … ve celb-i sa’yi ile ihmâl ve müsamaha idüp bundan sonra yine liva-yı mezburda duhan ziraat ve istimal olunduğu i’lâm oluna işbu siyâset ile saire mucib-i ibret içün muhkem … bilmiş ola amma bu bahaneyle duhan ekilmeyen yerlere dahl ve tecavüzden ziyade ihtiraz eyleyesiz şöyle ki …taht-ı hükümetinizde duhan yaprağı ziraat ve bey’ ve şira olunmaya ve sen ki müşarunileyh vezirimsiz … ve siz ki kadılarsız her biriniz azlile ve nefyile ıkabınız mukarrerdür ana göre ibret ve intibah üzere olub sair emr-i şerifime kıyas eylemeyesiz şöyle bilesiz alamet-i şerife itimat kılasız tahriran fi gurreti… Sene erbain ve elf”

(Sultan 4 Murad (1631) TRABZON ŞER’İYYE SİCİLLERİ) BU FERMANDA NELER VAR? 1- Bundan önce de tütün yasağını havi fermanlar yayınlanmıştır ancak bu ferman başta uygulayıcılar olmak üzere her kesime daha şiddetli yaptırımlar içermektedir. 2- bu ferman Batum eyaleti ve Trabzon sancağında bulunan tüm yetkililere hitaben yazılmıştır. 3- birkaç seneden beri çıktığı anlatılan tütünün herkesi işinden gücünden ettiği, tembelleştirdiği ve görülmemiş azgınlık ve bozgunculuklara sebep olduğu vurgulanmaktadır. 4- 1631 tarihi itibariyle tüm köy ve kasabalarda tütün ekmek, dikmek, almak, satmak, içmek, kullanmak, bulundurmak ve bunları yapanlara göz yummak kesinlikle yasaklanmıştır. 5- Tüm Osmanlı ülkelerinde ve eyaletlerinde askeri erkân ve eratın ve başka her fert vatandaşın tütünü ekmek, dikmek, almak, satmak, içmek, kullanmak, bulundurmak ve bunları yapanlara göz yummak gibi fiilleri yapmalarına asla razı olmayacağı ve en ağır cezalara çarptırılacakları teyit edilmektedir. 6- Bu konuda yetkililerin kimseye kesinlikle özel muamele yapmamasını tembihlemekte ve tütün ekmeyen reayayı ve ekilmeyen tarlaları gereksiz rahatsız etmemeleri konusunda uyarmaktadır. 7- Padişah 4. Murat bu tavizsiz ve tehditlerle dolu fermanında gayet ahlaki bir noktayı da açıklığa kavuşturuyor ve diyor ki: tarlalarda topladığınız tütün yapraklarını yaktırmayınız devlet hazinesine gelir getirecek bir tarzda değerlendiriniz. Bu değerlendirmenin Venedikli tüccarlara satılarak ihraç şeklinde olduğu bilinmektedir. 8- Padişah fermanının son kısmında Müslümanların Allah cc ve peygamberden (s. a. v) sonra 3. İtaat mercileri olan ülü’l-emre de itaati emreden ayet-i kerimeyi anmaktadır: “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere)de itaat edin. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.” (Nisa/59) İslam’ın insanlığa getirdiği en güzel şeylerden birisi de emir sahiplerine itaattir aksi halde yeryüzünün altı hayat bakımından üstünden daha iyi hale gelirdi. Bugün tütün ürünleri üzerine konulan yasaklar ve kısıtlamalar o gün Sultan Muradın ne kadar haklı olduğunu da ortaya koymaktadır.


Yok artık! ÖMER SALİH ŞİPLEME

Cumhuriyet yazarı Mine Kırıkkanat, Ermenek’teki maden faciasının, Cumhuriyet kutlamalarını engellemek için kurulan bir düzenek olduğundan kuşkulandığını iddia etti. CHP Milletvekili Mustafa Balbay ise bu faciayı “Cumhuriyeti bu halde düşürdüğünüz için, ilahi adalet” olarak niteledi.

İstasyon Mahalle Muhtarlığı

Ü

stad Necip Fazıl Kısakürek’in Reis Bey’indeki “Etmeyin Reis Bey. Siz ağlayamazsınız. Ağlayabilseydiniz, anlayabilirdiniz” sözlerini son sayısında kapağa taşıyan İstasyon Edebiyat ve Fikriyat Dergisi, “acıyan, ağlayan ve içtikleri çaya gözyaşı katan” gençlerin çıkardığı ve onların ifadesiyle de “dünyanın en fakir dergisi”. Şehirlerin “kentleşmesiyle”, sitelerin betondan çitlerle kendini mahalleden ayırıp üstüne bir garibanı da başına bekçi olarak koyduğu ve kendi burjuva mahallesini -daha doğrusu klanını- oluşturduğu, hatta bunun burjuvadan sıyrılıp ülkemin her insanına bir virüs gibi bulaştığı bu dönemde, İstasyon Dergisi’nin bu sayısındaki çıkışı yerli yerinde: İstasyon Mahalle Muhtarlığı. İstasyon Dergisi’nin emektar fertlerinin müsaadesi ile son sayılarındaki “Racon”larını sizlerle paylaşmak istiyorum. Buyrun: RACON -İstasyon; Kredi kartları ile kabarıklaşmış cüzdanların üzerine araba anahtarı koymanın adet edinildiği mekanlara karşıdır. Yenicuma ve Yalı Camii’inde çay içip simit yemeyi tercih eder. -İstasyon; anlayabilmek için ağlayana kardeştir. -İstasyon; harabat ehlini hor görmez. Haddini bilir. Defineye mâlik viranelerin olduğunu gözardı etmez.

-İstasyon; kalbiyle yaşayanlar zümresindendir. -İstasyon; çayı meşrubat-ı umumi içerisinde bir iksir-i azam olarak görür. Başka içeceklere hacet duymaz. -İstasyon; zamanın elle tutulamayacak kadar akıcı ve kaygan olduğunun bilincindedir. O sebepten vakti kuşanır. -İstasyon; sinirlendiği zaman yârinin gönlünü kırmaz. Kendi çay bardağını kırar. -İstasyon; sinek kaydı tıraş olmaya karşıdır. -İstasyon; şiir yazmak için mum ışığı ile fon müziğine ihtiyaç duymaz. Derdi zaten yüreğinde saklıdır. -İstasyon; harfin kelimeye doğduğunu bilir. Söz israfından kaçınır. -İstasyon; harflerin ağır yaralanmalarını iyi bilir. Can kırıklarına şifadır. -İstasyon; kabından taşan her türlü davranıştan hoşlanmaz. Ancak yüzünde hak bir iddia taşıma gayretindedir. -İstasyon; manayı kelimenin kalbine indiren Allah’a hamdetmeyi vazife bilir. Nihayetinde İstasyon; En güzel masalı iyi anlatmaya taliptir. Kamuoyuna duyurulur... “İstasyon Mahalle Muhtarlığı” Bu muhtarlığın bir ferdi olmak isterseniz, “istasyondergi1@gmail.com, facebook.com/istasyondergisi, twitter.com/istasyon dergisi” adreslerinden İstasyon Mahallesi’ne ulaşabilirsiniz.

BÜTÜN İMKANLAR SEFERBER Ermenek’te özel bir şirkete ait maden ocağında su baskını nedeniyle 18 işçi mahsur kaldı. Ulaştırma ve Denizcilik Bakanı Lütfi Elvan’ın memleketinde olan kazaya, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız da maden ocağında hazır bulunuyor. 379 kişilik ekibin yanında 2 uçak, 2 helikopter, 62 araç ve çok sayıda malzeme ile çalışılmasına rağmen 10 bin tonluk su çekilmeye, madencilere ulaşılmaya çalışılıyor.

Üçüncü su baskını Ermenek’teki maden faciasından kurtulan bir işçi, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’a, “Bu üçüncü su baskını. Önlem alınsaydı böyle olmazdı. Ayrıca Torba Yasa’da çıkan kanununun ardından işçiler öğle yemeklerini madende yiyorlar. Öğle yemeğini madende yemeselerdi bu yaşanmazdı. Ayrıca hemen müfettişler denetim yapsın” diyerek tepki gösterdi. Bakan Yıldız da, “Ben günlerdir buradayım. Şu an tek çabamız su seviyesini azaltmak” dedi.

DÜZENEK KURDULAR Cumhuriyet yazarı Mine Kırıkkanat, twitter’da, “Paranoyak oldum. Karaman’daki maden faciasında, yarınki Cumhuriyet kutlamalarını iptal için gerekçe yaratan bir düzenekten kuşkulanıyorum” cümlelerini paylaştı. Öte yandan CHP milletvekili Mustafa Balbay, “Kim bilir belki de ilahi adalet, ‘Cumhuriyeti ne hale getirdiniz? Ülkeyi ortaçağa taşıdınız. Bütün bunlar üstüne bayram mı kutluyorsunuz?’ diyor” ifadesini kullandı.

Yaşam odası yok! Ermenek’teki maden faciasında maden sahibi, Saffet Uyar, “Ocak küçük olduğu için yaşam odası yok, sadece ilk yardım odası var. Fakat oraya girseler de su gelirse kurtulamazlar, su dinlemez. Ancak aşağıdan yukarıya sürme bacaları var, oraya çıktılarsa kurtulma şansları var. Oldukları yerde kaldılarsa kurtulma şansı görmüyorum” diyerek facianın yer altına sularından kaynaklanmış olabileceğini iddia etti. Uyar daha önce hiç ölümlü kaza yaşamadıklarını da belirtti. (Radikal)

“ALLAH BİLE...” Bunun yanında Kemalist vatandaşların dengesiz twitleri akıllara durgunluk getirdi. İşte o twitler: “Ermenek katliamındaki ‘yas’ ayağına cumhuriyet kutlamaları iptal edilmiş. Allah bile İslamcının yanında valla”, “Sırf Cumhuriyet kutlamaları iptal edilsin diye su basın emri verilmiş olabilir”, “300’den fazla işçi öldüğünde sesiniz çıkmadı. Ne Ramazan Bayramını iptal ettiniz, ne de başka bişeyi”.

Kaçın dediler! Ermenek’teki maden faciasından kurtulan işçi Kerim Pınar, HaberTürk’te canlı yayına bağlanarak “Biz arkadaşlarla aynı hizada çalışıyorduk. Bir anda fırtına çıkar gibi oldu. Arkadaşlar ‘kaçın’ dediler. Diğer arkadaşlar peşimizden gelmediler. Biz geriye döndük ama ‘bize kaçın’ dediler. Su arkamızdan geldi. Maskelerimiz yanımızdaydı ama maskelerimizi takma fırsatımız olmadı. Panikledik, nefesimizin kesileceğini düşündük. Kendi imkanlarımızla bir arkadaşımızı çıkardık” dedi.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.