Anadolu Günlük - Sayı 50

Page 1

GÜNDEM BAŞYÜCELİK -2-

BİZDEN ADAM OLMAZ

İYİ GÜNDE KÖTÜ GÜNDE

BABAM VE ARKADAŞLARI

YÜREK KARASI

50. Sayı

21 - 27 Kasım 2014

www.anadolugunluk.com

“Yahudi severliği” Sirac-ül Aksa Derneği Yetkilisi Hüsnü Şimşek, Mescid-î Aksa’da terör estiren Siyonist İsrail’e tepki gösterdi. Şimşek, “Mescid-î Aksa saldırıya uğrarken paralelci kardaşlar(!) “Birleşen Gönüller” adlı filmle adeta Yahudi severliğini ispatlıyor” dedi. 8’de

İşverenler utansın Ermenek’teki maden ocağında hayatını kaybeden işçilerden 8’i son yolculuğuna uğurlandı. Bir madenci yakını Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e, “Sayın hocam utansınlar, bunlar bizim şehitlerimiz. Utansınlar. O işverenler utansın” diye bağırdı. 8’de

50 Kr

İLHAM sezonu açtı Türkiye İmam Hatipliler Vakfı (TİMAV) bünyesinde dört yıldır hizmet veren ve ala-nında uzman akademisyen ve eğitimcilerden oluşan İlim ve Hikmet Araştırma Merkezi (İLHAM) 2014-2015 eğitim-öğretim sezonunu açtı. 2’de

Büyük Doğu’nun habercisi Bir dizi konferans için Konya’ya gelen Dr. İhsan Şenocak, Konyalı gençlere, “Ümmetin en zor zamanlarında dahi düşmeyen kalesi Konya’nın muazzez evlatları! Bu kararlı duruşunuz Büyük Doğu Çağı’nın habercisidir” dedi. Dr. İhsan Şenocak, birçok program için Konya’ya geldi. İlk olarak Necmettin Erbakan Üniversitesi Akademik Kültür Topluluğu’nun düzenlediği konferansa katılan Şenocak daha sx onra, Mevlana Kültür Merkezi’nde düzenlenen programa katıldı. Ardından Selçuk Üniversitesi’nde de bir konuşma yapan Şenocak, Salih Ekinci Hocayı da medresesinde ziyaret etti. RUHUNUZ TESKİN OLSUN Dr. İhsan Şenocak, “Konya! Seni Abdülhamid Han’la düşen sancağı yetmişlerde yeniden kaldıran o devlet büyüğünün karargâhı olarak selamlıyorum” diyerek sözlerine başladı. Şenocak, Konyalı gençlere, “Gençler! Konya’da saat beşte valinin kapısı kapanır, rektörün kapısı kapanır. Siz gecenin yarısında yakarışınızı duyan Alemlerin Rabbine halinizi arz edin. Arz edin ki ruhunuz teskin olsun” ihtarında bulunarak heyecanlarını bir an olsun kaybetmemeleri gerektiğini vurguladı.

Rıza, hakka yürüdü Uzun zamandır sağlık sorunları yaşayan dünyaca ünlü Konyalı Hattat Abdullah Rıza 90 yaşında Cennet’ül Baki’de son yolculuğuna uğurlandı. Rıza, Mescid-i Nebevî’ye sülüs yazı ile Kelime-i Tevhit, Sahabe-i Kiram ve Tabiin-i izam’la birlikte, büyük imamlardan bazılarının isimlerini yazmıştı.3’te

Cemaat borazanı! BBP Eski Genel Başkan Yardımcısı Hasan Hüseyin Bozok’un da aralarında bulunduğu 77 BBP MKYK üyesi ‘değerleri gereği’ istifa ederek BBP’yi kendi ifadeleriyle “malum cemaatin borazanlarına” teslim etti! Öte yandan BBP’ye yakınlığıyla bilinen haber siteleri bunları yalanladı. 4’te

NE ZAMAN KALKACAĞIZ? “Türklüğümüz yahut Kürtlüğümüzle değil sadece Müslüman oluşumuzla iftihar ettiğimiz vakit Doğu Türkistanlı Zeynep kurtulacak” ifadelerini kullanan Şenocak “Marksist bir Türkün de Marksist bir Kürdün de davası benim davam değil kardeşim, olamaz” diyerek ihaneti sadakate çevirebildiğimiz zaman ümmetin düştüğü yerden kalkacağını belirtti. Şenocak ayrıca, “Paranın, makamın, zevk-û sefanın tatmin edemediği yüreğini Allah Rasûlü Aleyhisselam’a inen Kuran-ı Hâkim tatmin eder kardeşim” dedi.

HAYBER RUHU Kazananların Furkan Doğan’ın, Yasin Börü’nün ve onları yetiştiren Müslüman anaların olduğunu belirten Şenocak, “Allah Rasûlü Aleyhisselam’ın Hayber’e giden ordusunun ruhunu kuşandığımız zaman Tel Aviv’e yürüyüş başlayacak” dedi. Yavuz Sultan Selim ile Selahaddin Eyyubi’nin evlatlarının kardeşlik akdinin bozulmayacağını da ifade eden Dr. İhsan Şenocak, “Kardeşim! Âlem-i İslam İstanbul rüyaları görürken, mazlum ümmet ufukta Osmanlı ahfadının belireceği günü beklerken, sen ne ile meşgulsün?” diye seslendi.

BÜYÜK DOĞU’NUN HABERCİSİ Gençlerin yoğun katılım gösterdiği konferanslarında Üstad Necip Fazıl’a ve zamanın zorluklarına rağmen günümüze dahi ışık tutan Büyük Doğu’nun nasıl ve hangi zeminlerde oluştuğuna değinerek “Ümmetin en zor zamanlarında dahi düşmeyen kalesi Konya’nın muazzez evlatları! Bu kararlı duruşunuz Büyük Doğu Çağı’nın habercisi…” ifadelerini kullandı. Öte yandan gazetemiz yazarı Nevzat Şipleme, Büyük Doğu idelojisindeki Başyücelik Başkanlık sistemini anlatan “Gündem Başyücelik” yazı dizisinde bu hafta “Devlet” bahsini ele aldı. 7’de

Rahmetle anıyoruz “Allah - Vatan ve Millet Yolu”nun davacısı Osman Yüksel Serdengeçti’yi vefatının 31. yıldönümünde rahmetle ve minnetle anıyoruz. Osman Yüksel Serdengeç’yi Üstad Necip Fazıl ile birlikte verdiği mücadelede davasının en büyük savunucularından biridir. Bunu eserleri ve dergisi Serdengeçti’de görebiliriz. 6’da


2

İyi Günde Kötü Günde

İLHAM sezonu açtı Türkiye İmam Hatipliler Vakfı (TİMAV) bünyesinde dört yıldır hizmet veren İlim ve Hikmet Araştırma Merkezi (İLHAM) 20142015 eğitim-öğretim sezonunu açtı. İmam Hatip Lisesi, lisans ve lisansüstü öğrencileri için 8 farklı branşta açılan seminerler öğrencilerin yoğun ilgisiyle karşılaştı. Türkiye Okumaları, Hikmet ve Medeniyet Okumaları, İslami İlimler Okumaları, Din ve Eğitim Okumaları başlıkları altında düzenlenecek olan seminerlerde T.C. uyruklu öğrencilerin yanısıra yurtdışından gelen ve ülkemizde eğitim-öğretim gören uluslararası öğrenciler de eğitim alacak. Alanında uzman akademisyen ve eğitimcilerden oluşan geniş kadrosuyla İLHAM seminerleri Cumartesi ve Pazar günleri TİMAV Genel Merkezi’nde gerçekleştiriliyor.

NEÜ’yü seçti TÜBİTAK tarafından her yıl lise öğrenimine devam etmekte olan öğrencileri fen ve sosyal bilimlerde çalışmalar yapmaya özendirmek, araştırma yeteneklerini geliştirmek ve proje kültürünü yaygınlaştırmak amacıyla, Bilgisayar, Biyoloji, Fizik, Kimya, Matematik, Coğrafya, Psikoloji, Sosyoloji ve Tarih dallarında Ortaöğretim Öğrencileri Araştırma Projeleri Yarışmaları düzenlenmektedir. 2015 yılından itibaren düzenlenecek bu yarışmaların Bölge Koordinatörlüğü Necmettin Erbakan Üniversitesine verildi. Üniversite Araştırma proje yarışmaları düzenleyecek.

Ç

ok zengin ve sosyetik bir ailenin okumuş oğlu Erdal, ilkokul yıllarından beri tanıdığı, fakir bir ailenin kızı olan, çocukluk aşkı Zeynep’le evlenmek istemektedir… Erdal’ın ailesi bu evliliğe karşıdır, Zeynep’le arasında kültür farkı, görgü farkı olduğunu söylerler ama aldırmaz Erdal, annesinin “o kız sakat” demesine bile inanmaz ve “sen masum bir kıza iftira ediyorsun” diyerek susturur annesini… Kendisine karşı koyan anne ve babasını, aşkının ve sevgisinin tüm masumiyetini kullanarak ikna eder Erdal ve sonunda Zeynep’i istetir. “Onların dünyası ile bizim dünyamız çok farklı kızım” diyen Zeynep’in babası sonunda kızının yalvarışına dayanamayıp Zeynep’i, Erdal’a verir… Erdal’ın babaannesi çok hastadır, “Benim günlerim sayılı torunumun mürüvvetini göreceğim” diye tutturur alelacele nişan yaparlar ve düğün için hazırlıklar başlar, gelinlik beğenilir nikâh için gün alınır ve davetiyeler basılır… İki genç Erdal’ın evinde davetiye üzerlerini yazarken Zeynep’in kalem tutuşundan rahatsız olan Erdal, neden öyle kalem tuttuğunu sorar, Zeynep gayet doğal olarak ve çocukken bir kaza geçirdiğini sağ kolunda hafif bir iz kaldığını falan anlatır… Erdal’ın kulaklarında annesinin o kız sakat demesi çınlar birden… Büyük bir gurur ve kibirle sinir küpüne dönen Erdal, neden bana daha önce sakat olduğunu söylemedin diye sert çıkar Zeynep’e… Ne olduğunu şaşıran Zeynep, önemsemediğini, ta çocukken olduğunu, sakat olduğunu bile unuttuğunu söylese de ikna olmaz Erdal, annem haklıymış daha benden sakladığın neler var kim bilir diyerek atar yüzüğü ve bitirir işi… Erdal’ın ben evlenmeyeceğim artık diye diretmesine rağmen, annesinin seçtiği varlıklı bir ailenin çok havalı kızı selinle kısa bir zamanda nişanlanır Erdal…

Erdal’ın yaşlı babaannesinin odasında gelin ve damadı el öperken görürüz… “Düğününüze gelemediğim için beni bağışlayın çocuklar” diye üzüntüsünü belirtir ve onlara iyi günde kötü günde hep birbirlerini sevmelerini öğütler babaanne… Hatta onlara koro halinde iyi günde kötü günde hep birbirimizin yanında olacağız ve birbirimizi hiç bırakmayacağız dedirtir ve sonra “Allah, sevgi ve muhabbetinizi daim etsin çocuklar” diye dua ederek gönderir onları… Sonrada aileyi gelin ve damadı balayına uğurlarlarken görürüz… Erdal ve Selin ellerini öperek vedalaşırlar yakınlarıyla, sonra Erdal’ın kullandığı araba uzaklaşır gider… Gün batmak üzeredir… Erdal’ın arabasını dağ yolunda giderken görürüz, araba gün batımına doğru akar gider… İki gün sonra bir sabah kahvaltısında telefon çalar Erdal’ın baba evinde, arayan gelinleri Selin’dir kaza geçirmişleredir ve Erdal hastanededir, telefon başındaki anne yere yıkılır kalır… Yıllar sonra Erdal’ı bir parkta sakat arabasıyla görürüz, tekerleklerini çevirerek parkın taş döşeli yaya yolunda ilerlerken, salıncakta küçük bir çocuğu sallayan Zeynep’i görür Erdal… Durur bakar kalır, onunla konuşup konuşmamakta kararsızdır ama tüm cesaretini toparlayarak Zeynep’e seslenir. Zeynep bakar ve çocuğu da alarak koşturup gelir Erdal’ın yanına… Erdal’ı o durumda görünce şok olur, sonra hemen kendini toparlar, “geçmiş olsun” der Erdal’a, Erdal onu duymamış gibi küçük kızın yanaklarını okşayarak “Allah bağışlasın, güzelliğini senden aldığı kesin” diye iltifat eder Zeynep’e. Zeynep çocuğun ablasının olduğunu, henüz evlenmediğini söyler ve aniden saatine bakar Zeynep, otobüs saatlerinin geldiğini hemen gitmeleri gerektiğini söyleyerek vedalaşır Erdal’la, sonra kız çocuğunu da alıp giderken geri döner Zeynep ve “eşinize selamlarımı iletin lütfen” der Erdal’a, eşinin iki yıl önce ken-

disini terk ettiğini söyler Erdal. “Özür dilerim bilmiyordum” der Zeynep sonra da yoluna devam eder uzaklaşır, park ağaçlarının arasında kaybolur gider… Erdal’sa baka kalır arkasından… Erdal odasında koltuk değnekleri ile yürüme çabasındadır birkaç adım atar ve yere yığılır… Sonra güç bela yatağına çıkar oturur… Telefonu çalar Zeynep’in, arayan Erdal’dır. “Seni görünce tekrar hayata tutunmak geldi içimden” der Erdal, hatta bir iki adım atabildiğini söyler ve “tekrar görüşebilir miyiz” diye sorar Zeynep’e, “Arkadaş olarak sadece” diye de ekler sonuna. “Tabi” der Zeynep, uzun uzun konuşurlar… Tekrar parkta bir masada görürüz onları, Erdal’ın sakat arabası yerine koltuk değnekleri vardır artık, bir sevgili gibi değildir ama iki iyi dost gibidir seslerinin tonları… “Doktorum birkaç aya kadar koltuk değneklerinden birini atabileceğimi söyledi” der Erdal, “Bu senin sayende oldu” diye de ekler sözünün sonuna... Yüzü kızarır Zeynep’in, devam eder Erdal, “Sen tekrar hayata bağladın beni, yeniden savaşma azmi verdin bana” derken gözlerinden yaşlar süzülür Erdal’ın… “Senden daha fazlasını isteme hakkım yok biliyorum, ama seni seviyorum Zeynep, gerçekten seviyorum, ama henüz tam olarak iyileşip iyileşmeyeceğim belli olmadığı için bunun bir anlamı yok…” “Benim için çok anlamı var” der Zeynep, bakışırlar, Zeynep’in de gözlerinden yaşlar süzülür, Erdal’ın kendisini terk ettiği, yüzüğünü attığı, sakatlığını başına kaktığı an gelir gözünün önüne… Erdal, Zeynep’in elini tutar, ağlayarak, “her şeye rağmen benimle evlenir misin?” diye sorar Zeynep’e, “İyi günde kötü günde hep yanımda olur musun?” diye ekler sonra… “Bunu o kadar çok istiyorum ki” diye cevap verir Zeynep ve iki sevgili yavaşça kalkarlar masadan Zeynep, Erdal’ın koluna girer… Genelde görürüz, parkta yürürler giderler, Erdal hafif topallamaktadır...

“Yanımızdasınız” Saraybosna Büyükşehir Belediye Başkanı İvo Komsiç, Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek’i ziyaret etti. Mevkidaşını Mevlana Kültür Merkezi’nde ağırlayan Akyürek, Konya ile Saraybosna’nın kardeş şehirler olduğunu belirterek, “Bosna-Hersek, Hırvatistan, Kosova, Sırbistan gibi ülkelerin hem tarihi hafızalarımızda izleri var, hem de bir yakınlığımız var. Saraybosna Belediye Başkanlarını hemşerimiz sayıyoruz” dedi. Saraybosna Büyükşehir Belediye Başkanı İvo Komsiç ise, kendinden önceki belediye başkanlarından devraldıkları kardeşlik ilişkilerini sürdüreceklerini kaydetti. Komsiç, “Sizlerin sadece Saraybosna için değil, Bosna-Hersek için yaptıklarınızı biliyor ve takdir ediyoruz. Sizin yardımlarınız savaş başladığı günden itibaren devam ediyor. En son da heyelan döneminde ciddi bir yıkım başladı. Orada da bizi yalnız bırakmadınız. Sizin bu kardeş, abi ilginizi hissediyoruz” diye konuştu.

Helikopter düşürdü Ermenistan-Azerbaycan sınırında düşürülen Ermenistan helikopterinin vurulma anının görüntüleri ortaya çıktı. Azerbaycan hava savunma güçleri, yaptığı saldırıyla Ermenistan ordusuna ait savaş helikopterini vurmuştu. Ermenistan-Azerbaycan cephe hattında Azerbaycan hava savunma güçleri tarafından düşürülen Ermenistan’a ait savaş helikopterinin vurulma ve düşme anı amatör kameralarca görüntülendi.


3

Abdullah Rıza Hakka yürüdü Dünyaca ünlü Konyalı Hattat Abdullah Rıza 90 yaşında vefat etti. ABDULLAH RIZA KİMDİR? 1924 yılında Konya’da doğdu. Kaşıkçı Ali Rıza Efendi’nin ortanca oğludur. On yaşlarında iken, babası ile birlikte Medine-i Münevvere’ye gitti, bugüne kadar hayatı orada geçti.Babasından kaşıkçılık, Saatçi Osman Efendi’den de saatçilik öğrendi. Onun musiki, şiir ve hat sanatına olan merakı küçük yaşlarda başladı. Genç yaşlarda Harem-i Şerifin kıble duvarındaki meşhur Hattat Abdullah Zühtü Efendi’nin yazılarını saatlerce hayranlıkla seyretti. Konyalı Hattat Ali Rıza Efendi’den yazı dersleri aldı. Mısırlı ünlü Hattat İbrahim Efendi’den istifade etti. Ayrıca büyük Hattat Hamid Bey’den de yazı dersleri alarak ondan da icazet almaya muvaffak oldu. 1370 Hicri yılında Mescid-i Nebevî’nin ilk genişletme çalışmalarında pencerelerin dış cephelerine sülüs yazı ile Kelime-i Tevhit, Mescid-i Nebevî’nin içindeki üstü açık ilk sahanın duvarlarına Sahabe-i Kiram ve Tabiin-i izam’la birlikte, büyük imamlardan bazılarının isimlerini yazdı.

B

Bundan bir müddet sonra da, Harem-i Şerifin bütün kapılarının adlarını sülüs yazı ile mermer üzerine yazma şerefine mazhar oldu. Yazı koleksiyonu, İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi tarafından bastırıldı. Üstadın bu kıymetli eserinde, Faysal bin Fahd bin Abdülaziz, Ekmeleddin İhsanoğlu, Ahmet Ziya (Hacı Veyiszade İbrahim Efendi’nin oğlu), Dr. Ali Kemal Belviranlı, M. Uğur Derman, Hattat Hasan Çelebi’nin

birer takriz yazısı bulunmakta, sanatı ile ilgili geniş bilgi verilmektedir. Takriz yazısının bir bölümünde: “Hattatımız, Allah tarafından kendisine bu müstesna kabiliyet verilmiş olan bir nadire-i fıtrattır” diyen Ahmet Ziya Bey, hiç de haksız değildir. Bir zamanlar yaz aylarını Konya’da geçiren Abdullah Rıza, 13 Kasım 2014 Perşembe günü Medine’de Cennet’ül Baki’de ebediyete uğurlandı.

Koşarak kaçarsınız Çamurlu başbakan Manyakça işler AK Parti’nin Burdur Öğretmenevi’nde düzenlenen Merkez İlçe 5. Olağan Kongresi’nde konuşan Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır, İsrail askerlerinin Mescid-i Aksa’ya girmesine sert tepki gösterdi. Bozkır, “Eğer Mescid-i Aksa’dan hemen çıkmazsanız postalınızı elinize veririz, koşa koşa arkanızdan bakarız. Ne Filistin’de ne dünyanın başka bir yerinde bizim kurduğumuz huzur düzenlerini bozmaya yeltenenlere Türkiye izin verir” dedi.

Bizden Adam Olmaz

Başbakan Ahmet Davutoğlu dün partisinin Bahçelievler İlçe kongresinde ilkokul hatırasını partililerle paylaştı. Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Öğretmenim benden ‘Türkiye’de demokrasi ve seçimler’le ilgili bir oyun yazmamı ve oyunda benim başbakan rolünü oynamamı istedi. Okula yürüyene kadar çizmelerim çamur içinde kalmıştı. Seçimi kazanmış başbakan olarak okulda çamurlu çizmelerimle konuşma yaptım. Bir müddet bana ‘çamurlu başbakan’ diye isim taktılar” dedi.

Avrupa Uzay Ajansı ESA tarafından bir kuyruklu yıldıza gönderilen Philae uzay aracının, 1 milyar euro’luk yolculuğu konuşulurken, Cübbeli Ahmet Hoca, “Hala birinci kat semanın aşağısında olan gezegenler ve yıldızlar hakkında; ‘Mars’ta su var mı?’ ‘Et var mı-but var mı’ manyak manyak işler.. Ben sana söyleyeyim, sen oraya çıkamadan dünya kopacak” dedi. Gereksiz masraf olduğunu söyleyen Cübbeli, ““Versinler bana 100 bin dolar her şeyi söyleyeyim” şeklinde konuştu.

irçok ortamda eleştiri yaparken kullandığımız bir sözdür “Bizden adam olmaz.” Akşama kadar siyasileri, sporcuları, falanları filanları tartışır dururuz ve en son evimize giderken cümleyi “bizden adam olmaz” ile bağlayıveririz. Hakikaten, bizden adam olmaz mı? *** Kendimizden olanları aşağılamak ve yabancıları/batılıları üstün görmek adeta genetiğimize işlemiş. Bizi kimin ve ne sebeple bu hale getirdiği bilinçli insanların malumudur. İçinde yaşadığımız Stockholm Sendromundan başka bir şey değildir. Bizi rızamız dışında alıkoyanlara gün geldi âşık olduk. Artık onlar istemese de biz onların yanından ayrılamıyoruz, onların her hali bize tatlı geliyor. Büyülenmişçesine bir meftunluk hali… *** Sahi nasıl böyle olduk? Dünya lideri olarak kabul edilen Sayın Erdoğan ile dalga geçmek acaba nasıl bir ruh halini gerektiriyor. Benim anladığım kadarıyla dalga geçenlerin kafasındaki şey Sayın Erdoğan’ın dünya lideri olup olmama meselesi değil. Onların kabullenemediği şey, bir Türkün veya bu topraklarda doğup büyüyen birisinin dünyaya lider olabileceğini akıllarının kabul etmemesidir. Bu düşüncedeki insanların üç kıtada at koşturan insanların torunları olduklarını kabullenmek insana çok zor geliyor.

Bu kadar mı çok korkmuş gözlerimiz, bu kadar mı kırılmış dizlerimiz ki; değil yürümek ayağa kalkmayı bile hayal edemez olmuşuz. *** Yurtdışında kazanılmış ufak bir sportif başarıda sokaklara dökülmek veya yabancı bir öğrenci tarafından şov amaçlı olarak yarım yamalak ezberlenmiş bir şarkının gözlerimizi yaşartıp duygularımızı kabartması içine düştüğümüz “kendini değersiz görme” halinin ne denli derin olduğunun bir göstergesi değil mi? Acaba İngiltere gibi olsak mesela bir ülkenin bütün kaymakamları gelip ülkemizde eğitim görse ve ülkelerine bizim kültürümüzden etkilenerek dönseler acaba duygu yoğunluğumuz nasıl olurdu? *** Emperyal vizyondan vazgeçip içimize kapandık ama bu kadar da kapanılmaz ki kardeşim. Acilen titreyip kendimize gelmemiz gerekir. Bize ağlamak ve acizlik yakışmaz. Biz Atilla gibi, Fatih gibi çağ açıp çağ kapayan liderler yetiştirmiş bir milletiz. Biz küçük dertleri büyütmek yerine dünya mazlumlarının büyük dertlerini küçültmekle memuruz. Âleme nizam ve adalet yayan bir milletin evlatları olarak tarihimiz ve kültürümüzle barışıp ayağa kalkma zamanı geldi de geçiyor. Ve son söz: Bizden adam olur hem de adamın kralı olur. Yeter ki dönüp bir mazimize bakalım…


4

İmamları ziyaret et! “Akıl edemedik” CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu Ankara’da 12 ilin yöneticileri ile buluştu. Geçen hafta genel merkezde açılan mescidin ardından, partililerin gittikleri yerlerde imamları ziyaret etmesini isteyen CHP lideri Kılıçdaroğlu, “Gittiğiniz her yerde imamları ziyaret edin. Düşman bellemeyin. İletişim kurun, evlerine gidin konuşun. İhtiyaçları var mı yok mu konuşun” dedi. Kılıçdaroğlu bayanları da topuklu giymemeleri yönünde uyararak kılık kıyafet ayarı verdi.

Tarhan’a parti CHP’den istifa eden Emine Ülker Tarhan, Anadolu Partisi’nin kuruluş dilekçesini vermek üzere beraberindeki heyetle birlikte İçişleri Bakanlığı’na gitti. Anadolu Partisi resmen kurulduktan sonra açıklama yapan Tarhan, “Anadolu, bir milletin doğuş ve varoluş hikayesi. Çünkü Anadolu, kültürlerin kaynaştığı, ebedi yurdumuz” dedi. Tarhan, partisinde Anadolu insanı vurgusu yaparken, heyetindeki yarı tesettürlü teyze de dikkat çekti. Partinin logosu olarak üzerinde Anadolu’dan doğan güneşi temsil eden Güneş ile Trakya’yı temsil eden ay çiçeği kullanıldı. Malibu içki markasının logosundan tek farkı ise palmiye ağacı yerine ayçiçeğinin bulunması. Ayrıca ayçiçeğinin sırtının güneşe dönük olması da alay konusu oldu.

IŞİD’i protesto etmek ve Kobani’ye destek olmak için ‘sokağa çıkma, harekete geçme’ çağrısında bulunan HDP’nin Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Biz çağrı yaptığımızda, HüdaPar binalarına saldırılacağına, Hüdaparlılarla gerilim yaşanacağına dair en küçük bir öngörümüz yoktu. Doğrusu çağrıyı yaparken böyle bir şey aklımıza da gelmedi. Hiçbir şey olmamış gibi davranamayız. Yaşamını kaybeden, malını kaybeden herkesin canı, malı, huzuru bizim sorumluluğumuzdadır” dedi.

TGB bir fare tuttu! Türkiye Gençlik Birliği (TGB) üyeleri, dört gündür İstanbul Sarayburnun’da bekleyen USS ROSS adlı ABD savaş gemisi askerlerinin başına çuval geçirdi ve çevredeki vatandaşlarda bu eyleme destek verdi. ABD Büyükelçiliği ABD’li askerlere yönelik TGB’nin yaptığı çuvallı protestoya ilişkin yaptığı açıklamada “Barışçıl protesto hakkında ve ifade özgürlüğüne saygı duymakla birlikte İstanbul’daki saldırıyı kınıyoruz” ifadelerini kullandı.

O zorların adamı! N. Hikmet Kültür Merkezi’nde konuşan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Diyorlar ki CHP gelirse ülkeyi iyi yönetemez. Bir şey söyleyeyim bunu doğru söylüyorum. Vallahi de billahi de bunlar gibi yönetemez. Peki biz nasıl yönetiriz? Dünyanın en kolay işi bir devleti yönetmektir. Devlette her şeyin kuralı hukuku vardır. Kamu ihale kurumuna müdahale edip şu ihaleyi objektif yapma bizim yandaş köşede bekliyor. İhaleyi buna ver dersen devleti iyi yönetemezsin” dedi.

Avrupa tanıyacak Avrupa Birliği’nin Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini beraberindeki heyetle Gazze’ye gitti. Mogherini, “Ağustostaki savaştan sonra olanları görmek içim buraya geldim. Bu durumun değişmesi gerekiyor ve Gazze’nin nefes alabilecek akciğere ihtiyacı var. Artık sadece oturup olanları izleyemeyiz. Dördüncü savaşa izin veremeyiz. Filistin’in devlet olarak tanınması gerekiyor. Bu bizim nihai hedefimiz. Bütün Avrupa Birliği’nin duruşu da bu yönde” dedi.

“BBP, cemaat borazanı!”

BBP Eski Genel Başkan Yardımcısı Hasan Hüseyin Bozok’un da aralarında bulunduğu 77 BBP MKYK üyesi ‘değerleri gereği’ istifa ederek BBP’yi kendi ifadeleriyle “malum cemaatin borazanlarına” teslim etti! Aralarında BBP eski Genel Başkan Yardımcısı Hasan Hüseyin Bozok ve bazı MKYK üyelerinin de bulunduğu 77 kişi istifa etti. Hasan Hüseyin Bozok, düzenlediği basın toplantısında, 21 yıl önce kurulan BBP’nin bir neferi olmaktan iftihar ettiklerini ve merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun ve BBP’nin milli ve manevi değerleri önceleyen, dürüst siyaset anlayışına bağlı kalarak bugüne kadar siyasi mücadeleyi sürdürdüklerini belirtti. BBP’yi bir gönül limanı olarak gördüklerini ifade eden Bozok, ancak partinin, bugün için kuruluş felsefesine bağlı temsil edilme vasfından tamamen uzaklaştığını savundu.

“CEMAATİN BORAZANLARI” Bozok, “Ne partinin 21 yıllık siyasi değerleri ne emeği geçen eski kadrolarının görüşleri ne de kamuoyundaki imaj düşünülmeden malum cemaatin borazanlığını yapan operasyonel kripto bir yapı ortaya çıktı. Tabanın söylemlerine kulak tıkayan ve istişareye dayalı karar alma esasını yok sayan bir anlayış, partinin baskın karakteri haline dönüşmüştür” diye konuştu. “MÜMKÜN OLMAYAN İLİŞKİLERLE HARCANDI” Bu dönüşümün, parti içi mücadeleyi de imkansız kıldığını ifade eden Bozok, “Değerlerimizin, ilkelerimizin, muteber siyasi geçmişimizin, hassasiyetlerimizin, hiçbir dünyevi menfaatle eş tu-

tulamayacak mücadelemizin bazı çıkar ve izahı mümkün olmayan ilişkiler etrafında harcanması partimizle yollarımızı ayırmayı artık elzem hale getirmiştir” ifadesini kullandı. ESKİDEN İSTİFA ETMİŞLERDİ İDDİASI BBP’ye yakınlığıyla bilinen siyasetcafe.com ise bu haberi “Bir süredir partisi ile sorun yaşayan ve bir fırsatını bulup AKP’ye geçmeye çalışan BBP’li encümen üyesi Hüseyin Bozok, Melih Gökçek’in girişimi ile BBP’de parti içi sorun varmış gibi açıklamalar yapmaya başlamıştı. İstifa ettiler dedikleri şahıslar ise kimisi BBP’li değil, kimisi de daha önce BBP tarafından ihraç edilen şahıslar çıktı. Yandaş

Basın bunu olayları çarpıtarak sanki hala BBP’de görevleri varmış gibi kamuoyuna sundu” şeklinde verdi. EN SEVİLEN LİDERLER SIRALAMASINDA İKİNCİ Aynı sitenin bir başka haberine göre ise BBP’nin karalanma nedeni, AK Parti’nin kaybettiği oyların BBP’ye kayması. Habere göre Muhafazakar seçmenin ilgisini çekmeye başlayan Mustafa Destici, en sevilen liderler sıralamasında da Davutoğlu’ndan sonra ikinci sıraya yükseldi. Destici’nin Mecliste grubu bulunan partilerin liderlerini geride bırakarak ikinci sıraya yükselmesi BBP’nin artık AKP için tehlikeli olmaya başlamasından kaynaklanıyor.


5

T

elevizyon kanallarından birinde, taş plaktan yükselen eski bir dostun tanıdık sesi... Büyük sanatkar Sebilci Hüseyin Efendi ilahi söylüyor. “Güzel aşık cevrimizi çekemezsin demedim mi? / Bu bir rıza lokmasıdır, yiyemezsin demedim mi?” Rahmetli gazelhanın yanık sesi, beni sevgili babacığımın bizlerle cömertçe paylaştığı, renkli gündelik hayatına götürüyor. Onun hayatını uzaklardan hasretle izler gibiyim şimdi. Sebilci Hüseyin bahçemizdeki devasa ıhlamur ağacının altında yere diz çökmüş, gözlerinden akan o tükenmez yaşları yanaklarına süzülürken devam ediyor... “Ne olayım, ne olayım? / Coşkun akan sel olayım. / Seyret beni yol alayım / İstediğim Hakk›tır benim!“ O günleri iyi hatırlıyorum. Genellikle bizim evimizdi babamın arkadaşlarıyla toplanma yeri. Değişik kültürlerin sahiplerinin evin büyük salonlarında bir araya gelip, bilhassa Ramazan gecelerine neş’e ve güzellik katmaları benim nezdimde olağanüstüydü. En çok fakir zengin herkesin bir araya geldiği ve annemin hazırlarken daha bir özen gösterdiği iftar sofralarına hayrandım. Sıra sıra masalara serilmiş, bembeyaz örtülerin üzerinde yemekler yenir, ardından

Çin’i dalgaya aldı Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Teşkilatı zirvesine katılmak için Çin’e giden Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama’nın hareketleri Çin’i kızdırdı. Ziyareti boyunca Çin yapımı araba kullanmayı reddeden ve Amerikan yapımı bir araba kullanmayı tercih eden Obama, bu hareketiyle Çin’i kızdırdı. Çin, zirveye bütün devlet başkanlarının Çin arabasıyla gelmesini isterken Obama Amerikan arabasıyla zirveye katıldı. Ayrıca Çinli bir yetkili tarafından saray girişinde karşılanan Obama’nın bu esnada sakız çiğnediği görüldü. Obama, sigarayı bırakmak için nikotin sakızı çiğnese de bu davranışı Çin’de çok tepki çekti.

toplu namazlar kılınır, misafirler kendi meşreplerince bir güzel hayat sunarlardı. Okunan Kur’an’lar eşliğinde, ilahilerle, şarkılarla, şiirlerle. Sebilci muhteremden başka bu salonlardan kimler geçmemişti ki.. Necip Fazıl‘lar, Ayhan Songar’lar, Nuri Baş’lar, M.Şevki Eygi’ler, Osman Yüksel Serdengeçti’ler, Mısırlıoğlu Kadir’ler… Dönemin akademisyenleri, yöneticileri, yazarları, bilim ve siyaset adamları. Nur içinde yatsınlar, bugün çoğu Ahire göç etti. Fakat içlerinde biri vardı ki, şüphesiz çocuk kalbimde en büyük yer bu beyefendiye aitti. Musiki ve edebiyatta tartışılmaz bir yetenek olan Arif Etik Bey. Babam küçük kardeşimin vefatının tesellisini Kur’an satırları arasında bulmaya çalışırken, onun manevi mimarlığını üstlenmiş onlarca kıymetli dostundan biriydi. Özellikle belirteyim, onsuz toplantılar sanki sönük geçerdi biz çocuklar için. Çünkü kimse onun kadar coşkulu musiki icra edemez gibi gelirdi bize.

Her daim tebessüm eden nezih yüzüne hayrandık. Bizlere büyük adam muamelesi eder, Farsça beyitlerin veya Fransızca şiirlerin (manalarını hiç anlamadığımız halde) onun dilindeki terennümüne bayılırdık. Babacığım ona olan muhabbetimizi bilir, bir köşede çocuklarının bu harika insanı dinlemelerine memnuniyetle izin verirdi. Bazen Arif Bey Meram’a has ılık gedavet rüzgarlarının rehavetini bizlere iyice hissettirmek istercesine, Yunus Emre’nin ilahisini değiştirir; “Meram’daki ağaçlarla, rüzgarlarla / Çağırayım Mevlam seni“ diye coşardı aniden. O esintili karanlıkta, petunya çiçeklerinin kokusunda, onun zarif nidalarıyla güzelliklere yolculuk yapmak ne hoştu Rabb’im!.. Ardından, yaşadığım şehir için İçimde sessizce ilgi çekici bir aşk oluşurdu. Sanıyorum Meram Bağları’nı tutku derecesinde ilk o gecelerde sevdim. * * * Onlar!.. Yani babam ve arkadaşları... Mal mülk edinme

merakından önce duygularını, fikirlerini hep farklı mecralara yönlendiren muhterem insanlardı. Ben ise nedendir bilinmez, o farklı seslerin bir araya geldiği hoşgörülü ortamda dünya veya ahire ait sırları arardım. Bazen evin bir köşesine büzülüp, uzaklardan soluksuz onları izlerken, yepyeni dünyaların kapısını aralıyormuşum hissine kapılırdım. Kendime göre keşfettiğimi sandığım o kapının ötesindeki sırların, sonraki hayatımı kesinlikle biçimlendireceğini nereden bilebilirdim? Genelde de bu böyle değil midir?. Küçükken başımızdan geçen pek çok olay, bize fark ettirmeden bazen ruhumuza sonsuz derinlik kazandırabilir. Hem de sonradan gördüğümüz hiçbir eğitimin başaramayacağı cinsten. O kazanç ki, gelecekte kendi özümüzü bize öğretir. Karakterimize, alışkanlıklarımıza yön veren kalbi hareketlerimizi, başlangıçta kendimiz dahi fark edemeyiz. Yıllar geçer, sanki bir ses, bir iz gözümüzün önündeki tül perdeyi kaldırıverir. Sonrasında yaşamımızın zorlu etkilerini düzeltmek için bir sığınak olan anılarımız, tüm canlılığıyla gözümüzün önünde canlanıverir. Öncelikle şuna gönülden inanıyorum ki, her çocuğun hayatına, illa ona yaşamı boyunca yön verecek bir bilge tavır gerekir.

Çünkü babamın yaşantısıyla, bizlerin hayatına verdiği yön, ileride çevremizdeki olumsuz olayların trajik etkilerini daha kolay atlatmamızı sağlamıştır çoğu kez. Yine tüm kalbimle tastikliyorum ki, insan zihninde ona maziden gelen sözcükleri, anıları canlandırırsa üzerinde yaşadığı toprak daha bir anlam kazanır. O toprak uğruna can verenlerin ebedi diriliği kalbinizi ferahlatır. Geçmişle bugünün buluştuğu yerde zaman huzur ve sükunla dost olur. Kan ve gözyaşının hakimiyetindeki şu yeryüzünde, böylesi bir sükuna ne çok ihtiyacımız var her birimizin.. Stefan Zweig; “Ancak hayatımızın unutulmayan anılarının, başkaları için de korunmaya bir değeri olabilir.” der. Yaşamımızın değerini bize en doğru ve yalın hatıralarımızın anlattığını düşündüğüm için, kalbimdeki anı bahçelerinden özenle topladığım bir buket çiçeği sunmak istedim bugün. Minnet ve şükranım sevgili, cömert babacığıma… Ve onun saygıdeğer, toprak gönüllü bütün dostlarına. Sebilci Hüseyin efendinin dilindeki duygulu ezgi ise esir almış bizi, hükmeder ruhumuza . “Yoluna terk edip canı / Akıtıp gözümün yaşı / Ah eyleyip dünü günü / İstediğim Haktır benim.”

ABD’nin arka yüzü Barzani: İstediğimiz silahları vermiyorlar İsrailli pilot YPG’de ABD’nin Kaliforniya eyaletinde bir şehir, evsizlere dışarıda uyumayı ve tuvalet ihtiyaçlarını gidermeyi yasakladı. Kaliforniya’da Manteca Belediye Meclisi 4 Aralık itibarıyla halkın bir kamu veya özel mülkiyete ait bir yerde uyuması veya kamp kurması yasakladı. Evsizlerin sıkça kullandığı alanlar olarak bilinen parklardaki tuvaletleri kapatan belediye meclisinin evsizlere yönelik diğer bir kararında da açık alanlarda tuvalet ihtiyacının giderilmesi yasaklanıyor. ABD’nin bazı şehirlerinde evsizlere yardım edilmesi dahi yasak. Fort Lauderdale kentinde, evsiz birine yemek veren 90 yaşındaki Arnold Abbott adlı bir Amerikalı gözaltına alınmıştı.

AĞIR SİLAH VERMİYORLAR France24 televizyon kanalının sorularını yanıtlayan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, şu ana kadar uluslararası koalisyondan talep ettikleri ağır silahları alamamaktan şikayetçi oldu. Barzani, açıklamalarında “Şu ana kadar aldığımız destek, ihtiyacımız karşılayacak olan seviyede değil. Biz kaliteli ve önemli miktarda ağır silah sistemlerine ihtiyaç duyuyoruz. Örneğin, zırhlı araç taşıyıcı ve helikoptere ihtiyacımız var. Bu tip silahları şu ana kadar alamadık” ifadelerini de kullanarak koalisyon güçlerine mesaj gönderdi.

IŞİD SADDAM’DAN DAHA GADDAR Kobani’deki çatışmalarla ilgili soru üzerine Barzani, IŞİD’in bu bölgede zayıfladığını ancak tamamen hareket kabiliyetini kaybetmediğini söyledi. IŞİD’i Saddam Hüseyin’den daha tehlikeli gördüklerini ifade eden Barzani, IŞİD’in kendi yandaşlarına bile gaddarlık yapabildiğini belirtti. Barzani, “Bu yeni bir savaş, yeni bir taktik, yeni bir ideolojik savaş. IŞİD, barbar ve gaddar bir terör örgütü, bunlar bizim savaştığımız Saddam rejiminden bile daha gaddar” dedi. Barzani’nin bu sözleri IŞİD’in onu çok etkilediğinin açık göstergesi.

Kanada doğumlu 31 yaşındaki İsrail vatandaşı Gillian Rosenberg, Kürt savaşçılarla birlikte mücadele vermek için Kobani’ye gitti. İsrail ordusunun arama-kurtarma biriminde sivil bir pilot olarak görev yapmış olan Rosenberg, bir radyoya verdiği söyleşide Irak’ta Kürt gerillalarla eğitim gördüğünü sonra da Suriye’ye geçeceğini öne sürdü. Genç kadın “Kürtler bizim kardeşimiz, iyi insanlar. Hayatı seviyorlar” dedi. Reuters’a konuşan Kürt bir kaynak ise Rosenberg’in YPG’ye katılan ilk yabancı kadın olduğunu ve dokuz yabancıyla birlikte Kobani’ye vardığını iddia etti.


6

Serdengeçti’yi rahmetle anıyoruz “Allah - Vatan ve Millet Yolu”nun davacısı Osman Yüksel Serdengeçti’yi vefatının 31. yıldönümünde rahmetle ve minnetle anıyoruz.

YÜREK KARASI

G

ünah, gözle görülecek kadar kaba değil ki yüzden anlayasın, Sevap, geçer akçe değil ki keseye bağlayasın. Dürüstlük, olduğun gibi görünme ya da göründüğün gibi olma o kadar zorlaştı ki hayatta, annemin hep şu hikmet dolu sözü geliyor bu günlerde aklıma; “Oğlum! Oku, kıl, kalbini yokla” yani dürüstte sensin, sahtekârda. Azapta sensin rahmette. Acıyacakta sensin acınacakta… Ne zaman birilerini aldatınca aldatılacağımızı anlayacağız bilemiyorum. Bunu anlamak için ümitler mi kısaldı yoksa ömürler mi?.. Hani bir söz vardır: “hırsız kadı (hâkim), kime şikâyet edeceksin?” İğne niyetiyle başkasına batırdınız elem verici nesnenin iğne olmadığını anlamak için daha ne kadar bekleyeceğiz… İnsanın Allah aşkına yok mu kimse! diye haykırası, isyan edesi geliyor… Hırsızlık, yasa kitaplarında geçtiği gibi “başkasına ait olan bir malı ondan izinsiz karşılığı verilmeden alınan mal” dan başka bir şey değil mi?.. Ya kalbi çalınanlar… Ömrü çalınanlar… Geçmişi geleceği çalınanlar… Onlara da meşhur fıkrada olduğu gibi; eşşeğini bağlamayana hapis cezası, eşşeği çalana berat mı demeliyiz… Merak etmeden duramıyor insan, Mevlana’nın “Ya olduğu gibi görün ya da göründüğün gibi ol” sözünü; insanları düşünme zahmetinden kurtarıp rahatlatmak için ‘fıkralardaki gibi ol’ deyimi versek?.. Dünya nimetlerinde yarışta, keseyi doldurmadaki azimde, haklı haksız olduğumuzu dahi düşünmeden arzuladığımız hedefe ulaşmada koşuşta, hiç kriterimiz olmayacak mı?.. Neden insanlar bir arada yaşar öyleyse? Ayrı yaşadıkları zaman diğer canlılarla aşık atışamayacaklarından mı yoksa?.. Kendilerine insan olma onuru ve toplu halde yaşama gururu verildiği için mi bu görevi yerine getirme gayreti içindeler?..

İsmi cismi bilinmezken, daha hiçbir yerde resmi görülmezken ahkâm kesenler, mangalda kül bırakmayanlar, ellerinde yetki olunca ne çabuk unutuyorlar dünlerini. Güle sevmek için dikene, dik duranı sevmek için çökene bakmak gerekmez mi?.. Vefa, insanlık, insani değerler, sadece etkisiz ve etkisiz insanlar ararsın da mı anlam ve değer kazanır?.. Rüya görmeyen insan, geçmişten özlemi, gelecekten ümidi olmayan insandır. Gelecekten hiç bir beklentisi olmayan insan, geçmişte hiçbir yatarım yapmamış insandır. Yani kabaca; öyle gelmiş öyle gidecektir… Ben kendimce bu insanların niçin yaşadıklarını hep merak etmişimdir. Oysa onların elinde değil ki yaşamak ya da yaşamdan silinmek… Yaradan, yaşayan her canlıyı kendine has bilgisi ve hikmeti içinde yaratmış, verilen süre dolunca da alıp götürecektir emanetini… Bu teslimiyet insanın kendisine verilen akıl ve kudret çerçevesinde yapılması gerekeni yaptığı, varılması gereken menzile vardığı ölçüde ehemmiyet kesbeder. Zira bunun dışındaki körü körüne teslimiyet, yaradılış sırrına mugayirdir. Madem yaratılışımızda bir katkımız yok, öyleyse yok oluşumuzda da bir katkımız olmayacaktır. Yalnız, yaşam süreci içinde biz, ruh ve beden emanetini kullanma özgürlüğünü kötüye kullanmamız halinde sorumluktan kurtulamayacağızdır. İnsani sorumluluk, insan olmayla başlar ve Yaradan’ın emir ve buyrukları kuşatılır. Şüphesiz Yaradan’ın, onun emir ve buyruklarının uygulayıcılarının sorumluluğu, emir ve komuta zinciri doğrultusundadır. Hiç kimse 1940’lı yıllardan başlayarak 2014 yılı son ayları itibari ile 3000’den fazla canın telef olmasından, binlerce insanın yaralı, yüzbinlerce insanın mağdur olmasından kendini sorumsuz tutamaz… Elbet kapanmasa da nasır tutacak bir gün mazlumların yarası… Bilmem çıkar mı zamanla sorumluların içlerinden yürek karası…

Osman Yüksel Serdengeçti’nin asıl adı Osman Zeki Yüksel’dir. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi öğrenciliği sırasında 1944 mayısında meydana gelen olaylara karıştığı için Hüseyin Nihal Atsız ve Alparslan Türkeş’le birlikte bir süre hapis yatmış, hapisten çıktıktan sonra öğrenim için aynı fakülteye başvurmuşsa da bu isteği reddedilince dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’e hitaben yazdığı ve ‘Yüksek makamın alçak vekiline’ diye başlayan yazı yüzünden yeniden hapsedilmiştir. Hapisten çıkarak toplam 33 sayı yayınlanacak olan ve birçok sayısı siyasi irade tara-

fından toplattırılacak olan Serdengeçti dergisini çıkartmış, dergideki yazılarından dolayı okuyucuları onu Serdengeçti olarak tanımlamışlar ve bu sebepten kendisi de sonradan Serdengeçti soyadını almıştır. Osman Yüksel Serdengeçti, 1965-1969 yılları arasında Adalet Partisi listesinden Antalya milletvekilliği de yapmıştır. Partisine yönelttiği eleştiriler yüzünden bir süre sonra Adalet Partisi’nden ihraç edilmiştir. Milletvekilliği sırasında kravat takmadığı için uyarı almış, uyarıları dikkate alınmayınca genel kurula girişi yasaklanmıştır. Bu kez beline bağladığı kravatla içeri girmiş, yakasına takma-

sı gerektiğini söyleyenlere ise, “Kanunda nereye takılacağı belli değil. İstediğim gibi takarım” demiştir. Üstad Necip Fazıl’la dava arkadaşlığı bilinen Osman Yüksel Serdengeçti, üstadla birlikte Üzülmez davası nedeniyle cezaevinde yatmıştır. Osman Yüksel Serdengeçti 10 Kasım 1983’de vefat etmiştir. Serdengeçti’nin eserleri: Mabetsiz Şehir, Bir Nesli Nasıl Mahvettiler, Bu Millet Neden Ağlar, Gülünç Hakikatlar, Ayasofya Davası, Türklüğün Perişan Hali, Mevlana ve Mehmet Akif, Kara Kitap, Radyo Konuşmaları, Müslüman Çocuğun Şiir Kitabı.

Haftalık Bağımsız Siyasi Gazete Bölgesel Süreli Yayın Yıl: 2 | Sayı: 50 21 - 27 Kasım 2014

Siyah beyaz saçlı Suriye’de bir kadın, saçları siyah ve beyaz olan bir erkek bebek dünyaya getirdi. Suriye’nin Halep kentinde bir hastanede dünyaya gelen bebeğin başının ön kısmındaki saç rengi beyaz, arka tarafında kalan saçının rengi ise siyah. Başında siyah ve beyaz saç bulunan bebeği görenler hayrete düşerken, sağlık yetkilileri bunun ender rastlanan bir olay olduğu ve endişe duyulmaması gerektiği belirtildi. Ayrıca ismi açıklanmayan anne ile bebeğin sağlık durumlarının iyi olduğu bildirildi. Ayrıca bu olayın yıllardır iç savaş süren ve dünyanın da müdahalede bulunduğu Suriye’de olması vatandaşları ayrıca düşündürdü.

Boşa enerji kaybı Facebook’un sahibi ve CEO’sı Mark Zuckerberg, geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği Q&A with Mark etkinliğinde, kişisel konularla ilgili bazı sorulara da cevaplar verdi. Gelen sorulardan bir tanesi, Mark Zuckerberg’ün neden hep aynı gri renkli t-shirt’ü giydiği yönündeydi. Zuckerberg, ne giyeceğini seçmek, kahvaltıda ne yiyeceğini düşünmek gibi küçük kararların bile enerji tüketen şeyler olduğunu ve insanı yorduğunu açıklayarak, Facebook gibi büyük bir topluluğun yönetimi ve Facebook’un dünyayı birbirine bağlamak amacıyla çözülmesi gereken çok daha büyük problemler olduğunu belirtti.

SAHİBİ Çimke Basım Yayın Yapım Reklam ve Turizm Hiz. Ltd. Şti adına AHMET AKA SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ ÖMER SALIH ŞIPLEME SANAT YÖNETMENİ NURETTIN ÖZEL HUKUK DANIŞMANI Av. ABDURRAHIM KÜÇÜK SAĞLIK EDİTÖRÜ Dr. NEVZAT ŞIPLEME YAYIN YÖNETMENI ADNAN TEKE Yönetim ve Baskı Adresi: Fevziçakmak Mh. 10453. Sk. No: 25 Karatay | KONYA Telefon & Faks: 0332 342 52 82 Web: www.anadolugunluk.com reklam@anadolugunluk.com haber@anadolugunluk.com BASKI Çimke Basım Yayın Yapım Ltd. Şti. Baskı Tesisleri B.T. 21 Kasım 2014


7 D

evlet, herkes için aynı gerekçeyle önemli olmayabilir. Kimileri için üzerine çöreklendiklerinde, kurulu mekanizma üzerinden güç, imkân makam mevki devşirecekleri hazırlanmış bir aygıt, kimileri için yalnızca olmak istedikleri kişi olabilmelerini sağlayacak, uğruna bedel ödedikleri toplum çapındaki evleridir. Bir doktor açısından devletin önemi onun “insan” ile olan alakası yönü iledir. Bizim ilgi sebebimiz bu cihetledir yazılarımızın da ana teması mevzuun bu -insan- yönü olacaktır. Biz doktoruz, sağlığı “antibiyotik tabletleri”n de aramayacaksak eğer insan ve insanlık adına iyi güzel ve doğruyu aramak ve peşine gitmek zorundayız. *** Devleti halka karşı örgütlenmesini tamamlamış siyasal bir çete olmaktan ayıracak vasıflar vardır. Öyle içerden yahut dışardan bir takım güç odakları ile yapılmış anlaşmalarla, ayak oyunları ile oluşturduğun güce yaslanarak siyasal iktidarı ele geçirdin diye devlet olunmaz. Birçok devlet tanımları olduğu muhakkak olmakla beraber öne çıkan hususlardan hareket edecek olursak, “saf insan amacının yüce aracı olarak”, “belli bir ahlak ve hukuk” etrafında, “birlikte yaşamayı mümkün kılacak şekilde” belirli bir “egemenlik anlayışı” etrafında, “toplum sözleşmesinin sonucu olarak” ortaya çıkan “toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır” şeklinde bir tanımla karşılaşırız. Parametrelere dikkat edecek olursak; saf -ideal- insan amacı güdecek, kendine has bir ahlak ve hukuku olacak, toplumun tamamını kapsayan birlikte yaşamayı mümkün kılacak bir sözleşme olacak ve belirli bir egemenlik anlayışına sahip olacak vesaire… ESKİ TÜRKİYE Her devletin dolayısı ile her anayasanın belirli bir hayat tarzını hedefleyen o hayat tarzının insanını yetiştirmeye oluşturmaya yönelik bir siyasal egemenlik alanı olduğunu söyleyebiliriz. Doğru bir hayat tarzını telkin ve teklif edip etmediği ayrı mesele ama böyle bir telkin ve teklif üzerinde olması asgari şarttır. Türkiye’nin ne olduğu ile alakalı gazeteci mevta uğur Mumcu’ya atfedilen şu ifade ise hadi eski Türkiye’nin diyelim ne olduğunu yahut ne olmadığını gösteren en mühim tespitlerden birisi olsa gerektir: “Türk vatandaşı; İsviçre Medeni Kanununa göre evlenen, İtalyan Ceza Yasasına göre cezalandırılan, Alman Ceza Mahkemeleri Usulü Yasasına göre yargılanan, Fransız İdare Hukukuna göre idare edilen ve İslam Hukukuna göre gömülen kişidir.” Bir ironi gibi duran bu ifade, neden bir “şey” olamadığımızı ve mevcut kafa karışıklıklarımızın nedenini göstermenin yanında muhatabı olduğumuz rezaletin en beliğ ifadesi olsa gerektir. “Türkiye de milli bir muhalefet yok” diyebilme cesaretini kuşanabilmiş o feraseti yakalayabilmiş CHP’li

Savcı Sayan’a “Türkiye’nin üzerinde mutabakata vardığı bir “Millî” tanımı var mı ki?” diye sormak gerekse de işimiz o değil, Türkiye’nin, hadi Eski Türkiye’nin diyelim bir “Millî”lik derdi olmuş mu ki bu güne dek… Bir takım çevreler tarafından İslam’dan ayrı olmak üzere bir takım Millilik tanımları yapılmaya çalışılmış ise de bu güne kadar azılı bir saçmalığın, İslâm’dan başka bir şey olabilmeyi sağlama çabalarının dışına çıkan lakırdılar olmaktan öte bir şeyler söylenememiştir. Bırakın devlet politikası olmayı… Eski Türkiye’nin bir ideal insan tanımı var mıdır, bir ahlak sistemi, kendine has diyelim, bir hukuk sistem var mıdır? Halk tarafından kabul görmüş bir “milli” tanımının yapılamamış olmasının sebepleri neler olabilir? Bunların hepsi birbirleri ile bağlantılı hususlardır. İdeal insan tanımı olmadan bir ahlak sistemi bir ahlak sistemi olmadan da bir hukuk sistemi zaten olamaz. Hukuk sisteminin olmadığı yer de zaten devletten değil siyasal bir çeteden bahsedilebilir. İslam’dan başka bir şey olmak istemiş, İslâm olmasında ne olursa olsun demiş ama ne olacağını bilememiş eski Türkiye’nin sonu ve yeni ve gerçek bir şey olmayı murad edinmiş Yeni Türkye’nin eşiğindeyiz. YENİ TÜRKİYE Yeni Türkiye gerçekten, eski Türkiye olmayacağım demenin dışında ne olacağına karar vermiş bir Türkiye olmak zorundadır. “İslâm olmayacağım” demekle “Eski Türkiye” olmayacağım demek arasındaki fark bizce ihmal edilebilir bir farktır. Ve bu mesele temel de politikacıların sorunu olmaktan öte bizzat Anadolu halkının sorunudur. Anadolu halkı kendi evinin sıcaklığını hissedeceği bir sistem inşası çabasını hayat memat meselesi olarak görmelidir. Aksi halde Kemalist Batıcılık ile Liberal Demokrat Batıcılık arasında, kendi varlığı içerisinde Müslümanlara da -güya yer açmış- hayat hakkı, varlık imkânı tanımış olmanın dışında bir fark yoktur. Bu durum ise bizi Batı’nın bir parçası olmaktan öte bir noktaya taşımayacaktır. Yaşam tarzı olarak Batı’nın bir parçası olmak iflas etmiş bir felsefenin ortağı olmak manasına gelecektir. Kendin olmak imkanını oluşturamadığın yerde bir büyük kütleye angaje olmak, köylü kurnazlığı içinde bir şey yaptım imajı oluşturabilecek bir cingözlük olsa da, Batı nasıl ki bugün Kemalistlere dirsek göstermişse yarında Batıcı değer yargıları içerisine gark olmuş Yeni Türkiye’ye de kullanamayacağını düşündüğü an diğerlerine yapmış olduğu gibi kullanılıp atılan sümük mendili muamelesi yapmakta tereddüt etmeyecektir. Eski Türkiye savunucuları bir an önce ahmak ve yobazlar üzerinden oluşturdukları batıcı kafa konforlarının verdiği rehavetten kurtulmak, Eski Türkiye’nin “İslâm olmayaca-

ğım” saplantılı politikalarının fetret devri kabul ettiğimiz yüz yıllık süreden bu yana zihinlerinde oluşturduğu korkularla bir an önce yüzleşmek, ezberlerinden kurtulmak ve mevzuların özüne hakikatine vakıf olmak yoluna gitmelidirler… Kokuşmuş çağa yeni bir medeniyet teklif etmek isteyen bir Türkiye’nin ise kendine has bir bütünlüğe kavuşmak zarureti vardır. Kendine has bütünlüğü olan bir medeniyet teklifi ise kendine has bir ideal insan tanımı onun ahlakı ve o ahlakın hukuku içerisinde kendine has bir egemenlik anlayışına haiz olmakla mümkündür. İnsandan devlete giden yolda kendine has bütünlük arzeden bir anlayışa sahip olmak… İşte biz buna kabaca “Dünya Görüşü” diyoruz. Gerçek bir Büyük Doğu, ancak “Büyük Doğu” ideolojisi ile inşa edilebilir şeklindeki ifademizin bel kemiği olan husus… Çocuklarının nasıl bir ahlaka, erdeme sahip olmasını istediğini düşün ve şu anda çocuklarının, çevrenin, eşinin dostunun nereye doğru akmakta olduklarına, ne olmaya doğru yöneldiklerine bak olan ve olması gereken arasındaki gün geçtikçe açılan uçurumu gör meselenin ciddiyetini kavraman kolaylaşır. Yüz küsur yıldır zihninde oluşturulmaya çalışılan islamofobinin çitlerini kırmak zorundasın. Yeşilçam merkezli oluşturulmaya çalışılan Müslüman tipi sana yol gösteremez. Esasen sen yüz küsur yıllık İslâm karşıtı çevre içerisinde yetişmiş Müslümanlık iddiacılarının hali pürmelaline bakarak ta hüsrana ve ümitsizliğe düşmemelisin. Zira onlarda bir İslâm vasatında yetişmiş değiller ki, her birimiz sistemin arka sokaklarında yetişmiş mağdurlarız… Yahu böyle adam mı olur, böyle Müslümanlık mı olur şeklindeki tabiidoğal eleştiri ve beklentileri dikkate al. İdeal olanı yetiştirebilecek şartların oluşmasına ne kadar da muhtacız. Bu açıdan bakıldığında Kemalistlerde, Liberal-Demokrat çevrede yaşanmış olanlardan ders almak ve Kendi olabilmelerinin imkân yolunu aramak ve bu manada her şeyi ile yerli ve özgün bir teklif olan Başyücelik Başkanlık sistemini gündemlerine almak zorundadırlar… BÜYÜK DOĞU İDEOLOJİSİ “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” şeklindeki bakış açısı, insan kimdir sorusunun cevabının eşliğinde insanı yaşatmak ne yapmakla yahut ne olmakla mümkün olabilir ki sorusunu da beraberinde getirir. İnsanı derinliğine incelediğinde fert hakikatiyle, genişliğine incelediğinde toplum hakikatiyle karşılaşacağımız hakikati çerçevesinden devlet mevzusuna yönelmek, insan aile toplum ve toplumunda diğer toplumlarla olacak ilişkilerini böyle bir anlayış etrafında, ideal insan anlayışı etrafında tezatsız bir bütün halinde örgütlemek, düzenlemek… Başyücelik Başkanlık sisteminin ideolojisi olan Büyük Doğu Fikriyatı, insanı, derinliğine ele alındığında fert hakikatiyle, ge-

nişliğine yani insan ilişkilerinin toplum çapındaki sarmalı halinde ele alındığında toplum hakikatiyle karşı karşıya kalacağımız şeklinde ele almakta Başyücelik Başkanlık sistemini bu gerçeğe binaen teklif etmektedir. Bu açıdan bakıldığında ideal insan tanımını eşya ve hadiselerin şahitliği ve gerçekliği zemininde yapmış olan Büyük Doğu ideolojisi gerçek bir devlet inşa edebilmenin biricik manivelası, imkân zemini, ideal insana giden yolun inşacısı, o şartların koruyucusudur… Devlet bu şartların hepsini “olması gerektiği” gibi tanzim etmeli, edebilmelidir. O şartların, ideal insanın var olabilmesini mümkün kılacak şartların cemiyet çapında teşekkülü ve devamı açısından bakıldığında yaşanmaya değer bir hayat için sürdürülebilir bir sistem olarak “devlet” bir zarurettir… Başyücelik Başkanlık sistemi o zarurete verilmiş cevaptır. Temelde insana güvenen ve insanı var oluşan şekilde ele almak gerektiğini söyleyen Büyük Doğu dünya görüşünün Başyücelik Başkanlık sistemi bu yönü ile kendi disiplin şartları içerisinde gerçek insan hürriyetinin teminatı olduğu gibi, gerçek insanın var olabilmesi ve sürdürülebilir bir hayat yaşayabilmesinin de tek imkân yolu olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanın da ailenin de toplumun da… Devletin ideal insan tanımı olmalı mı olmamalı mıdır? Bu sorunun cevabı hem “evet olmalı” hem de “hayır olmamalıdır” şeklinde verilebilir. Niye? İnsan aklı tecrübeyle birçok şey öğrenebilir ama olması gerekeni bulabilir mi? Bulduğunun olması gereken olup olmadığını neye göre bilecek, birilerinin “tecrübe” ile bulduklarını söyledikleri “doğrularını” takip edecekler ve ne zaman nereye toslarlarsa o toslamalardan sonra başka doğrular peşinde koşacaklar al sana yeni bir serüven daha? Ve böylece akıp gidecek hayat, ıskalanmış hayatlar… Bugün uğruna hayatlarımızı verdiğimiz değerlerin yarınlarda gözlerimizin önünde anlamsızlaşıp durduğu birer hakikat iken… Kabaca baktığımızda Peygamberlerden başka kimin böyle bir tanım yapmaya hakkı olabilir? Büyük Doğu ideolojisi, insandan kasıt hazreti peygamber olmak üzere, insan merkezli bir dünya görüşü, Başyücelik ise bu dünya görüşünün, dolayısı ile murad ettiği ideal insanın, hazreti peygambere layık insanın, hayat bulmasını sağlamak üzere tasarlanmış bir sistemdir… Yeni Türkiye hayaline can verecek “Remz Şahsiyet”, “Sembol Model” kim olacaktır? Mesele budur. Zira sistemi o merkezine alacağı kişiyi doğuracak şekilde, o merkez kişinin oluşması için gerekli şartları dikkate alarak, o merkez kişini ihtiyaçlarını dikkate alarak inşa edecektir. Yeni Türkiye’nin bu yol ayrımı şartlarında karar vermesi gereken temel hususların başında fevri dönmüş Batı insanını doğurmuş liberal demokrasiyi mi, merkezine “hazreti peygamberi” almış Başyücelik idealini mi tercih edeceği meselesi gelmektedir. Devletinin yuva, yuvasının devlet olmasını isteyen Anadolu çocuğu için “kökü mazide olan ati” biberal demokrasi mi yoksa Başyücelik Başkanlık sistemi midir? Devam edecek…

İsrail’e yardım fonu ABD’de yaşayan İsrailli iş adamları tarafından her yıl geleneksel olarak Beavers Hills kentinde düzenlenen İsrail Ordusu’nun Dostları isimli yardım organizasyonunda İsrail ordusuna para toplanıyor. Bu seneki organizasyonda İsrail ordusuna rekor bağış toplandı. Bunun sebebi ise davetliler arasında iki Hollywood yıldızı Arnold Schwarzenegger ve Sylvester Stallone’un da olmasıydı. Daha önce de İsrail’i desteklediklerini açıklayan ünlüler, rekor rakamın oluşmasında büyük pay sahibi oldu. İsrail Ordusu’nun Dostları gecesine, bu ikilinin dışında Ricky Martin, David Foster ve Pamela Anderson da katıldı. Gecenin onur konukları İsrail askerleri olurken, organizasyonda Gazze’de binlerce sivili katleden İsrail için tam 33 milyon dolar toplandı.

Aidin Salih vefat etti Yaklaşık 35 yıldır İslam tıbbı üzerinde çalışmalar yürüten ve 20 yıldır ailesiyle Türkiye’de yaşayan 71 yaşındaki Özbekistanlı hekim Aidin Salih, öğle saatlerinde İstanbul’daki evinde hayata gözlerini yumdu. 2011’de Salih’in öğrencileri tarafından kurulan İstanbul Doğal Sağlık Enstitüsünün başkanı Faruk Günindi, İslam tıbbının esaslarını günümüz diliyle anlatan Salih’in hem Türkiye’de hem de dünyanın çeşitli ülkelerinden çok sayıda öğrenci ve hastası olduğunu, sağlık, doğal yaşam ve sade hayat konularında 10 binden fazla danışanı bulunduğunu belirtti. Eski Özbek lider Muhammed Salih’in eşi olan Aidin Salih, 2007’de basılan “Gerçek Tıp” adındaki kitabında günümüz yaşam tarzı, sade hayatın önemi ve sağlığı bozan alışkanlıklardan bahsederek bunlara çözüm önerileri getirdi.


İsrail’le birleşen gönüller Sirac-ül Aksa Derneği Yetkilisi Hüsnü Şimşek, Filistin ve Mescid-î Aksa’da terör estiren Siyonist İsrail’e tepki gösterdi. Şimşek yaptığı basın açıklamasında, “Mescid-î Aksa saldırıya uğrarken Paralelci Kardaşlar! “Birleşen Gönüller” adlı filmle adeta Yahudi severliğini ispatlıyor. Şu iyi bilinmelidir ki, “Kişi sevdiği ile beraberdir” hükmü kıyamete kadar bakidir” dedi.

Tarihten bihaber Sözcü Gazetesi yazarı Bekir Coşkun insanın dünyaya geldiği andan itibaren “Beslenme, güvenlik ve cinsellik”le ilgili kaygılar taşıdığına ve yaşamını bu kaygılar üzerine kurduğuna yönelik bir yazı kaleme aldı. Bu yazıda Osmanlı üzerinden verdiği örnek ise büyük tepkilere neden oldu. Coşkun yazısında, “(Osmanlılar) hep batıya yöneldiler, çünkü güzel sarışın kızlar batıdaydı.. Seferlerin genelde batıya yapılması, bütün padişahların annesinin Sırp, yunanlı, Macar, Polonyalı, İtalyan, Bulgar, Rum vs. olması rastlantı değil bence..” ifadelerini kullandı.

CAMİYE ATEŞ Konya’da faaliyet gösteren Sirac-ül Aksa Derneği yetkilisi Hüsnü Şimşek son günlerde Filistin ve Mescid-î Aksa’da meydana gelen olaylarla ilgili yaptığı basın açıklamasında İsrail ve işbirlikçilerine tepki gösterdi. Yahudi yerleşimcilerin Muğir köyü camiini ateşe vermelerinin kabul edilemez olduğunu vurgulayan Şimşek şunları kaydetti:

İşverenler utansın Petrol dibe vurdu Petrol fiyatları Temmuz ayında 110 dolar civarında iken, o tarihten bu yana yüzde 30 civarında geriledi ve varil fiyatı petrolün türüne göre 75 ila 79 dolara kadar indi. Bu durum ise petrol ihracatı yapan Rusya ve İran’ı ekonomik açıdan endişelendiriyor. Öte yandan Uluslararası finans piyasalarında emtia gurusu bilinen ABD’li yatırımcı Jim Rogers, petrol fiyatlarının enerji gelirlerine ihtiyaç duyan Rusya ve İran’ı cezalandırmak için kasıtlı olarak düşürüldüğünü ileri sürdü.

Ermenek’teki maden ocağında hayatını kaybeden işçilerden 8’i son yolculuğuna uğurlandı. Bir madenci yakını Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e seslenerek, “Sayın hocam utansınlar, bunlar bizim şehitlerimiz. Utansınlar. O işverenler utansın” diye bağırdı.

İŞBİRLİKÇİLER “Mescid-î Aksa saldırıya uğrarken paralelci kardaşlar! “Birleşen Gönüller” adlı filmle adeta Yahudi severliğini ispatlıyor. Şu iyi bilinmelidir ki: “Kişi sevdiği ile beraberdir” hükmü kıyamete kadar bakidir. İsrail, ABD, Batı ve ülkemizdeki işbirlikçiler sayesinde zulmü arttırmaktadır. Buralarda Müslüman kanı akmasına hiç sesleri çıkmamaktadır.

İKİZ KARDEŞLER Şunu kesinlikle biliyoruz ki; Suriye’de camileri yıkan Beşşer Esed ile Mescid-î Aksa’yı pis postalları ile kirleten zalimler ikiz kardeştirler. Her ikisinin de eceli yakındır inşallah. Zira atalarımız: “eceli gelen köpek cami duvarına İ…miş” der. Şunu da önemle vurgulamak istiyorum ki; “Şaron’un kasapları görülmeli hesapları” diyorum. BİRBİRİNE SARILMIŞLAR Ermenek’de su baskını sonucu 18 işçinin mahsur kaldığı maden faciasında 6 işçinin daha cansız bedenine ulaşıldı. 3 işçiyi birbirine sarılmış şekilde bulan kurtarma ekipleri ise gözyaşlarına boğuldu. Bi­rer met­re ara­lık­lar­la iş­çi­le­ri çı­kar­tan ekip­ler, üç iş­çi­yi bir­bi­ri­ne sa­rıl­mış şe­kil­de bul­du. İki iş­çi­yi ise yüz­le­ri bir­bi­ri­ne dö­nük şe­kil­de bu­lan ekip­ ler, fa­ci­a sı­ra­sın­da iş­çi­le­rin be­ra­ber ha­re­ket et­tik­le­ri­ni tes­pit et­ti.

5 GÜNLÜK GEZİ Bu kutsal mekanları ziyaret ederek zulmü yerinde görmek için 3 Şubat 2015’te “Kudüs Ziyareti” düzenleyeceklerini de anlatan Hüsnü Şimşek 5 gün sürecek program kapsamında, Yafa ve El-Halil’deki önemli mekanların ziyaret edileceğini açıkladı. Şimşek, sivillerin 550 euro, öğrencilerin ise 450 euro ücretle katılacağı programda kâr amacı güdülmediğini sözlerine ekledi. “UTANSINLAR HOCAM” Hayatını kaybeden işçilerden 8’inin cenaze namazı kılınarak son yolculuğuna uğurlandı. Cenaze namazı sonrası konuşan Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e bir madenci yakını, “Şehitlerimize bak hocam yürek dayanmıyor hocam. Sayın hocam utansınlar, bunlar bizim şehitlerimiz. Utansınlar. O işverenler utansın” diye feryat etti. Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan madenci yakınına sarılarak sakinleştirmeye çalıştı.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.