MEHMET EMİN YUMUŞAK
PERİHAN AKÇAY
BÖYLE GELDİ BÖYLE GİTMEMELİ!
ERBAKAN’DAN ERDOĞAN’A...
ESMA ABAY e-abay@hotmail.com
UNUTULMUŞ BİR ŞEHRİN ARKA SOKAĞI
Dr. NEVZAT ŞİPLEME
Dr. ZÜLFİYE ACAR
DAVA PARTİSİ OLMAK
YALNIZLIĞIN KORKUSU
Demirel’in son vedası 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel 91. yaşında öldü. Başbakan Ahmet Davutoğlu, Süleyman Demirel’in ölümünden dolayı üç günlük ulusal yas ilan edildiğini açıkladı.
57. Sayı
18-23 Haziran 2015
www.anadolugunluk.com
50 Kr
Türkiye’yi imha planı
Mursi için tarihî çağrı
Bunların hepsi boş laf
Kobani ve Cizire arasında stratejik öneme sahip olan Tel Abyad, YPG’nin eline geçti. Yenişafak yazarı İbrahim Karagül, Tel Abyad’ın üzerinden çok tehlikeli iki plan yapıldığına dikkat çekerek Türkiye’nin derhal askeri müdahalede bulunması gerektiğini yazdı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mısır’ın seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi’ye verilen idam kararının geri alınması için uluslararası toplumu harekete geçmeye çağırdı. Muhammed Mursi’nin oğlu Usame de, idam kararının Mısır üzerinde oynanan bir kumar olduğunu ifade etti.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun “Hükümeti yüzde 60’lık blok kurmalı” sözlerine tepki gösterdi. “Bu bize göre boş laftır. Oranların toplamıyla hükümet kurulacaksa, ne ilkeye, ne ahlaka, ne haysiyete ihtiyaç var.”
Kendinden sonraki iki partinin toplamından daha büyük oranda halk desteği almasına rağmen seçimin mağlubu ilan edilen AK Parti’nin yeniden eski hüviyetine kavuşmasının ancak dava partisi çizgisine dönmesiyle mümkün olabileceği belirtiliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın davetini reddeden muhalefet partilerinin TÜSİAD ve Amerikan heyetiyle görüşmekten kaçınmamış olmaları, yapılması muhtemel üçlü koalisyonla TÜSİAD Hükümeti mi, Aydın Doğan Hükümeti mi yoksa Türkiye Hükümeti mi olacağı değerlendirmeleri yapılıyor. AK Parti MHP görüşmeleri yapılıyor dense de bu gücün en büyük handikapı Güneydoğu... Bu, Güneydoğunun Suriyeleşmesinin önünü açabilir.
Fotoğraf: GÜNLÜK
ABD’ye var, ona yok!
AK Parti Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu
OYLARINI ARTIRAMADILAR Büyük sürprizlere vesile olan bir seçim dönemini daha atlattık. Muhalefet partilerinden hiç biri hükümet kuracak çoğunluğa sahip değil. HDP’nin dışındaki partiler dişe dokunur oranda oylarını da artıramadı. BİRİNCİ DE OLSA KAYBETTI(!) Hiç bir demokratik ülkede görülmeyecek şekilde oy oranını yüzde 41’e çıkaran AK Parti tek başına hükümet kuramadığı için medya tarafından seçimi kaybetmiş sayılırken diğer partiler de galip ilan edildi. ‘GÜNLÜK’ DEĞERLENDİRDİ Şimdi hiç bir partiye tek başına hükümet kurma imkanı vermeyen seçim sonuçlarına yönelik, hükümetin halk nezdindeki desteğinin kısmi azalmışlığını sistem sorunu eşliğinde tahlil ettiğimiz değerlendirmeyi dikkatinize sunuyoruz. Dr. Nevzat Şipleme’nin yazısı 6’da
PYD, Esed’i aratmadı Suriye’den PKK-PYD ve Amerikan saldırılarından kaçarak Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin 50 bini aştığı öğrenildi. Resmi rakamlara göre Türkiye’ye sığınan Suriyeli sayısı 1.8 milyona yaklaştı.
Bahçeli’ye şok ceza! MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Dersim katliamıyla ilgili sarf ettiği sözler nedeniyle 4.9 kuruşluk tazminata mahkum edildi. Mahkeme, katliamda öldürülenleri, canilik, ihanet, isyancılık, barışa kurşun sıkma ve zalimlikle suçlayan Bahçeli’yi sözleri nedeniyle de kınadı.
Kürt Koridoru hazır Ankara ‘nın Suriye’nin kuzeyinde oluşturulmak istenen ‘Kürt koridoru’na karşı 7 maddelik çözüm paketi hazırladığı ortaya çıktı. Sınırda en kısa sürede ‘güvenli’ ve ‘uçuşa yasak’ bölge oluşturulmalı. Maddeler Sayfa 7’de
2
Süleyman Demirel öldü 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel 91 yaşında öldü. Kendisi de darbe mağduru olmasına rağmen 28 Şubat darbesinin mimarı olarak anılan Demirel’in kalp yetmezliği nedeniyle hayata veda ettiği bildirildi. “Dün dündür, bugün bugündür”, “Türkiye`de petrol vardı da biz mi içtik?” “Ege bir Yunan gölü değildir. Ege bir Türk gölü de değildir. Binaenaleyh, Ege bir göl de değildir.” gibi ilginç sözlerinin sahibi Demirel renkli kişiliğiyle adından söz ettiriyordu. Demirel’in sözlerinden bir demet: “Herkes benim gibi `Dün dündür bugün bugündür` deyip işin içinden çıkamaz!” “Bulut buluttur, bulutun akı da buluttur garası da, binaaneleyh, üzerine konuşmaya değmez.” (Sayın Demirel, Yıldırım Akbulut için ne düşünüyorsunuz? diye soran gazeteciye) “Binaenaleyh Türkiye`nin altı çürüktür. Türkiye`nin altı çürüktür diye bırakıp gidecek değiliz, bununla yaşamasını öğreneceğiz.” (17 Ağustos deprem sabahı)
e-abay@hotmail.com
UNUTULMUŞ BİR ŞEHRİN ARKA SOKAĞI
B
ir dünya anı yüklendim heybeme. Sıkış tepiş bir otobüsün bunaltıcı kalabalığında, sindim bir köşeye. Aktı gitti dünya penceremden. Gözlerim bugün neye şahid olacak, hangi hikâyenin kıyısından geçeceğim, kimler ağlayıp kimler gülecek? Hangi anı ölümsüzleştireceğim modern çağın icatlarıyla. Kafamda bin bir umut, indim bir şehrin en kalabalık meydanına. Hep baktığımı fakat yeni görmeye başladığımı anladım. İnsan.. Var
oluşa şükretmeyip, yokluğun soluk nefesinden korkan değil midir hep? Yaşlı bir sokak satıcısını, kırmızı ışıkta arabaların camlarını silmek için bekleyen küçük çocukları, elinde bir bebek, bir marketten ekmek isteyen çaresiz kadını yani hayatı acımasız kılan yanları görmemek için yürüdüm. Uzaklaşmak istediğim her şeyi geride bıraktığımı sandım, yürüdüm. Ben bakmazsam yaşanmaz sandım acılar, şahit olmazsam mesul olmam sandım.
Daracık sokakların derin maviliklere çıkabileceğini, harap bir şehirde de laleler açabileceğini, yıkık dökük bir apartmanın köşesindeki çocukluğumu hatırlatan bakkalı, sebepsiz mutlu olabilen insanları, kahkahası evlerin duvarlarına çarpan, çarptıkça çoğalan büyüyen bir kız çocuğunun saflığını gördüm.. Şahid oldum. Hep nefes aldığımı fakat bugün yaşamaya başladığımı anladım. Hayatın bu varla yok arasındaki sokağından geçerken aslında ne
Test sürüşü başladı Görücüye çıkacaklar 6 ton atık pil topladı Dolu, tarımı vurdu Konya Büyükşehir Belediyesi, dünyadaki en ileri teknolojinin uygulandığı Alaaddin - Adliye Raylı Sistem Hattı’nın yapımını tamamladı. Gidiş - geliş 14 kilometrelik hattın Alaaddin ile Mevlana Kültür Merkezi arasında tarihi dokuya uygun olarak direk ve tel bulunmuyor. Şehre kazandırdığı 60 yeni tramvayın ardından bu hatta çalışmak üzere 12 yeni tramvay daha alan Büyükşehir Belediyesi test sürüşlerini başlattı.
TUSAŞ - Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ, Paris Havacılık Fuarı’na T129 ATAK ve ANKA platformlarıyla katılacak. Şirketten yapılan açıklamaya göre, TUSAŞTürk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ, 15-21 Haziran 2015’te Paris’te düzenlenecek 51. Uluslararası Paris Havacılık Fuarı’nda, T129 ATAK ve ANKA’yı görücüye çıkaracak. Ayrıca T129 ATAK helikopteri, dünyanın en etkin taarruz helikopteri olma unvanını da elinde tutuyor.
Konya Büyükşehir Belediyesi’nce gerçekleştirilen kampanyada 6 ton atık pil toplandı. Kampanyada dereceye giren ilk 5 okula çeşitli hediyeler verildi. Birinci olan İbrahim Hakkı Konyalı İ.O.’ya masa tenisi, ikinci olan Yunus Emre İ.O.’ya spor seti, üçüncü olan Muhammed Hamdi Yazır İmam Hatip Ortaokulu, dördüncü Zeliha Lütfi Kulluk İlkokulu ve beşinci Halil Bahçeci İlkokulu’na eğitim panosu ve satranç takımı verildi.
Konya’nın Altınekin İlçesi Yeniköy Mahallesi’nde etkili olan yağmur ve dolu yaklaşık 100 bin dekar ekili tarım arazisine zarar verdi. Yağmur ve dolu yağışının sele dönüşmesi ile tarladaki ekili olan pancar, buğday, ayçiçeği sebze ve meyve ağaçları sular altında kaldı. Bütün emeklerinin 3 günde yok olup gitmesine yakınan çiftçiler, kendilerine devlet tarafından gübre ve mazot yardımı yapılmasını bekliyorlar.
olduğumu ne için var olduğumu, var olmanın ne demek olduğunu bir kez daha hatırladım. Tamamlanmayan cümleleri, yarım kalan hayatları, vedalaşamayan insanları, hüznü bir mendil gibi her an yanında taşıyan anneleri, evine ekmek götürmenin ne demek olduğunu hatırlatan babaları, unutulmaya yüz tutmuş bu arka sokakları, her şeyi, herkesi kazıdım zihnimin bir köşesine, gördüm şahid oldum. Mesulüm..
Pide kaç liradan... Türkiye Fırıncılar Federasyonu Başkanı Halil İbrahim Balcı, iki yıldır aynı olan ramazan pidesi fiyatlarında değişikliğe gittiklerini belirterek, ramazan pidesinin kilogram fiyatının azami 6 lira olacağını bildirdi. Balcı, fırıncı esnafın gerekli fedakarlığı yaptığını düşündüğünü ifade ederek, önceki seneden bu yana maliyetlerin ciddi oranda arttığını ve bu sebeple zorunlu bir fiyat değişikliğine gittiklerini söyledi.
3 Yalnızlığın Korkusu
B
ana kendi ismimle seslenmedi hiçbir zaman. Adımı hep Rukiye zannetti. Bastonunun tık tık seslerinden geldiğini anlardık. Kapıyı açıp olanca gücüyle “Urkiya” diye bağırırdı. Çocukça bir nazla kalkardım yerimden. Annem bir bakışıyla kalkışımı hızlandırır ben koşarak Şerife ebemin yanına gider, boyaları dökülmüş, rengi duvarın dökülmüş cilasıyla aynı olan ahşap kapının eşiğinden geçmesine yardım ederdim. Şerife ebe babamın üvey annesiydi. Beli büküktü, elinden bastonu, dilinden duası eksik olmazdı. Amcamın oğlunun küçük bir duvarla bizden ayrılan avlusundaki kendisinin rahatlıkla sığabildiği küçük evinde yaşardı. Elinde plastikten minicik ibrikleriyle gelir, benim onları artezyen kuyusundan doldurup getirmemi isterdi. İnsanlar yaşlandıkça sadece giysileri değil, kullandığı eşyaları, attığı adımları ama en çok da dünyaları küçülürmüş. Şerife ebe bizim için bir masal kahramanı gibiydi. Değişik zamanlarda değişik masallara götürürdü bizi. Elinde plastik ibriklerle geldiğinde benim için masalın üvey annesi olurdu. 8 yaşındaydım ve her akşam koyun sürüsünün içinden, köpeklerden sakınarak o artezyene gitmek işkence gibi gelirdi. İbrikleri aldığım gibi ortadan kaybolur, bir artezyen mesafesi kadar zaman geçirir, bahçedeki tulumbadan suyu doldururu evine bırakırdım. Evi de küçücüktü. İçeri girince cila kokusuyla karışık Şerife ebe kokardı ev. Girişte hol ve mutfak niyetine çok ışığı olmayan bir bölüm vardı. Köşede kalmış kerpiç ocak aksesuar niyetine orada dururdu. Her şey onun boyuna göre yapılmıştı. Minyatür ev gibiydi. Çinko kapkacaklarını ben yıkar özenle yerlerine yerleştirirdim. O evde Kül kedisi rolüne bürünür, hayali kız
kardeşlerime öykünür, her yeri siler süpürürdüm. Dedim ya masal gibiydi. Evcilik oynamaktan farkı yoktu. Diğer odada bir yatak bir sandık ve ebenin kıyafetlerinin asılı olduğu perdeli bir pencere vardı. Köylerde bu perdeli tek kerpiç eksik bırakılmış girintiler elbise dolabı niyetine kullanılırdı. Kimisinin perdesi işlemeli olurdu kimisininki basmadan. Şerif ebenin odasında bir köşede duran ve anahtarını hep yanında taşıdığı, içindekileri herkesten gizlediği sandığında ne sakladığını merak ederdik ama merakımızı hep kendimize saklardık. Komşular ve akrabalar sırayla küçük kaplara koydukları yemekleri getirirlerdi. Hiçbir tabağı yıkamadan vermezdi. Evine gidip her iş yapışımda ödülüm cam şekerdi. Her defasında şekerlerin renkleri değişirdi, değişmeyen tek şey elime şekeri koyarken ettiği dualar ve benim heyecanımdı. Benim için oyun arkadaşı gibiydi. Onun evini istediğim gibi kullanırdım. Kulakları duymadığı için her defasında ona farklı roller verir, kendi kendime diyaloglar üretir, sanki bana cevap veriyormuş gibi konuşurdum. O zaman çok küçüktüm ve insanların yaşlandıkça çocuk gibi davrandıklarını anlamaz, bu yüzden yaptıklarına anlam veremezdim. İnsan yaşlandıkça başkalarına ne kadar da ihtiyaç duyuyormuş meğer. İşlerini kendisi yapmaya özen gösterir ama mutlaka işin ucundan tutacak birine ihtiyaç duyardı. İki tane kızı vardı onlar da yaşlıydı ve evleri bize uzaktı. Onların da hayatlarını devam ettirmek için başkalarına ihtiyacı vardı. Bizim de Şerife ebenin sevgisine ihtiyacımız vardı. Öz torunu olmadığımız halde bizi severdi, en küçük torun olduğum için sanırım ya da onunla en çok ben vakit geçirdiğim için beni daha
çok şımartırdı. O da beni arkadaşı gibi görüyordu. Bir keresinde evinin eşiğinden geçemeyip düşmüştü, en çok bana sitem etmişti yanına geç gittiğim için. Televizyonla ilk tanıştığındaki tepkilerini hala hatırlarım. O kadar insanı nereye sığdıracağımıza anlam verememiş, hepsini bastonunu televizyona tutup sallayarak kovmuştu. Gelinine iş çıkardığı için oğluna kızar, evimizden bir türlü gitmeyen insanlara ahlar ederdi. İnsan yaşı küçükken daha bencil oluyormuş, onun yaşlılığını, yalnızlığını anlayamazdım o zamanlar. Yıllarca küçücük evinde yaşayıp gitti. İspirto ocağı, gaz lambası, yatağı, yastığı arkadaşlık etti ona. Biz evimizde kavga gürültü yaşayıp giderken onun yalnızlığını dinleyemedik.. Sabah kahvaltıya çağırmak için koşarak evine gittiğimde karnını doyurmuş, ortalığı toplamış halde bulurdum onu. Elinde tespihi kendi kendine konuşurdu. Yanına gelenlere hal hatır sorar, kendisinden bahsederken sürekli şükrederdi. Aynı avlunun içinde olmak bile ona güven veriyordu. Sonra bir gün o eşikten yine düştü. Bir daha kalkamadı. Bir bayram günü babamların şehir dışından gelmesini bekledi. Başında dualar edildi ve sessizce ayrıldı aramızdan. Sonra evi yıkıldı. Uzun yıllar oradan her geçişimizde o kokuyu aldık. Naftaline karışık yalnızlık, gaz ocağı kokusuyla yaşlılık, cila kokusuyla saflık… Uzun bir zaman kapıyı açıp gelmesini bekledim, bana bağırmasını, bir şekerle gönlümü almasını, beli bükük olduğu için eğilip öptüğüm nur yüzünü özledim. Bu yaşıma geldim hala özlerim. Özledikçe dua eder ve o yalnızlığının kokusunu mis gibi içime çekerim.
Okçular Karadağ’a çıktı Geleneksel okçularımız Karaman karadağ’a çıktı. Karaman’ın Üçkuyu köyü Değle ören yerinde Müzeler günü nedeniyle gerçekleştirilen kutlama programına Vali Murat Koca, Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahim Alan, Vali Yardımcısı Mehmet Uğur Arslan, KMÜ Rektör Yardımcısı ve Mühendislik fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Yıldırım, Askerlik Şubesi Başkanı Personel Alb. Yurdakul Kazım Türkmen, Müze Müdürü Abdulbari Yıldız, Geleneksel Türk Okçuluğu Federasyonu Genel Sekreteri Ömer KOÇ ile daire müdürleri, vatandaşlar ve basın mensupları katıldı. Geleneksel Türk Okçuluğu Federasyonu Karaman Temsilcisi Osman Gözel, geleneksel okçuluğun tarihi, icra edilişi ve günümüzde
yaşanan gelişmeleri hakkında katılımcılara bilgi verdi. Daha sonra Bulcukspor ve Melikşah GTO Spor kulübü okçuları geleneksel ok atışları ile katılımcılara tarihi bir an yaşattı. Birçok ulusal ve uluslararası müsabakalarda madalyalı sporcuların yıllar sonra 2271 metre yüksekliğindeki Karadağ’da Geleneksel Türk Okçuluğunu icra etmeleri ilgiyle karşılandı. Karamanda da geleneksel okçuluk adına yoğun faaliyette bulunduklarını bildiren Federasyon Genel Sekreteri Ömer Koç, önümüzdeki dönemde Karaman’da uluslararası çok büyük bir organizasyon gerçekleştirmeyi ve bu sayede Karaman’ı dünya medyasına taşıyarak gerek sportif gerekse kültürel ve turistik açıdan tanıtımına destek olmak istediklerini belirtti.
Liseliler genetik okuluna Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi Genetik Mühendisliği Yaz Okulu, liseleri geleceğin teknolojileriyle tanışmaya çağırıyor. Lise öğrencilerinin katılabileceği Bilim Atölyesi programı, 20 Temmuz Pazartesi günü başlıyor. Program 20 Temmuz – 10 Eylül tarihleri arasında Pazartesi – Salı - Çarşamba ve Perşembe günleri uygulanacak. Liselileri geleceğin teknolojileriyle tanıştırmak amacıyla hazırlanan programda konu anlatımı ve konuyla ilgili uygulamalı deneyler yer alıyor.
Geleceğin teknolojisi yaz okulunda “Bilgiyi ürüne dönüştürme” fikriyle yola çıkan, akademik ve teknolojik altyapısını bu fikir üzerine kuran Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi, başlattığı Genetik Mühendisliği Yaz Okulu programı ile liseli gençlere eğitim yolculuklarında yeni ufuklar açmayı hedefliyor. Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi Genetik Mühendisliği Yaz Okulu’na katılmak isteyen lisesiler, http://www.gidatarim.edu.tr sitesini ziyaret edebilir, telefon ve e-posta aracılığıyla ayrıntılı bilgi alabilirler.
4
ABD, MHP’ye ne dedi?
PKK’lı canlı bomba Diyarbakır’da, PKK’lı 23 yaşındaki A.B. çantasında etkisi çok yüksek patlamaya hazır 3 boru tipi bomba ile yakalandı. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü haber merkezine gelen bir ihbarın değerlendirildiği ifade edilen açıklamada; “Yapılan incelemede, ele geçirilen bombaların muhtemel toplumsal olaylarda ve kamu kurum ve kuruluşlarına yönelik saldırılarda kullanılacağı değerlendirilmektedir. Güvenlik güçlerimizin dikkati sayesinde ciddi eylemlerin önlediği olaya ilişkin olarak gözaltına alınan A.B. isimli şüpheli, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne götürülerek hakkında gerekli tahkikata başlanılmıştır.” denildi.
‘Agresif’çe cevap! Rusya Devlet Başkanı Putin, ABD’nin Doğu Avrupa’ya yaptığı askeri sevkiyatın ardından ordu envanterine katılacak füzeleri duyurarak NATO ve ABD’ye mesaj verdi. Geçtiğimiz günlerde ABD, bazı Doğu Avrupa ülkelerine silah sevkiyatı yapmaya başlamış, bu karara Rusya, “Soğuk Savaş’tan beri atılan en agresif adım” sözleriyle tepki göstermişti. Ukrayna krizinin ve Rusya’nın bölgeye müdahalesinin artması başta Polonya olmak üzere bölgedeki ülkeleri harekete geçirmiş, bu ülkeler NATO ve ABD’den bölgedeki askeri varlığını güçlendirmesini istemişti.
MEHMET EMİN YUMUŞAK
Böyle Geldi, Böyle Gitmemeli!
Y
oğun tempolu bir seçim daha nihayete erdi. Çıkan tablo iktidar tabanı tarafından karanlık günlerin habercisi olarak görülse de öteki semtin çocukları farklı düşünüyor. Seçimden aylar önce tartışılan koalisyon hükümetinin lehte bir başarı sağlayacağı ve halkın temsil gücünü artıracağı konuşulurken bugün yavrusundan anasına muhalefet partilerinin hiçbiri sorumluluk almaya yanaşmıyor. Veyahut hepsinin pazarlık payını artırmak gibi düşünceleri var. İster koalisyon, ister azınlık hükümeti ya da erken seçim olsun. Toplum nezdinde beklentiler bambaşka. Ekonomik, sosyal, etnik ve dini meseleler çözülmedikçe tablo değişmeyecek. Verilen sözlerin tutulmaması halkta güven sorunu oluştururken, yansıması elbette acımasız olabiliyor. Adaleti sağlayamadığınız an bir şefkat tokadı geliyor. Öyle bir tokat ki tüm hücrelerinizde acısını hissediyorsunuz. Ama asıl konumuz bu değil tabi. Ben bunlara çok takılmıyorum. Zaten fazlasıyla konuşulup tartışılıyor. Yıllardır anlam veremediğim bir konuyu açmak istiyorum. Malum genel seçimler yapıldı. Bir şekilde milletvekilleri mazbatalarını alacaklar ve o meşhur yeminlerini edecekler. Yani rejimin, kendi halkına ve onu temsil eden vekillerine karşı septist tavrını ispat eden o metni okumak zorunda kalacaklar. Devlet ve millet arasındaki güven sorunu bu kadar aşikârken kimse riyakârlık etmesin. HDP’nin ezidi milletvekili Feleknas Uca’nın Türk-
çe bilmediği için yemini Kürtçe okuma talebi infiale neden oldu. Özellikle de milliyetçi-mukaddesatçı kesim, yeminin Türkçe yapılması yönünde uyarılar yapmaya devam ediyor. Birçok milletvekilinin – daha önceden vekillik yapmış olanlar da dahilbu metni ezbere okuyamadığını hepimiz biliyoruz. Çünkü tüm vekiller, kendilerine dayatılan bu yeminin hafızalarında gereksiz bir yer işgal ettiğini düşünerek ezberleme gereği bile duymuyorlar. Bilmeyenler için, “Devletin varlığı ve bağımsızlığını…” diyerek başlayan “… Demokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma…” ifadeleriyle devam eden ve “… Büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim” şeklinde sonlanan bu metinden söz ediyorum. Bir cinayet düşünün. Katil ateşli bir silahla adam öldürüyor. Cinayeti tetkik eden hakim ise cinayetin gerekçesini sorgulamak yerine silahta kullanılan merminin cinsine takılıp kalıyor. Aynı bu şizoid/paranoid yemini sorgulamak yerine hangi dilde okunması gerektiğine takılanlar gibi. İnsanları ikiyüzlülüğe zorlayan bir yapı var. Ve maalesef kırılamıyor. Ama en kötüsü de insanların buna alıştırılması. Psikolojiyle az çok ilgilenenler bilirler. Toplumsal Negatif Öğrenme Kuramı’nda bahsi geçen 5 maymun vardır. Bu maymunları bir kafese koyarlar. Ortaya da bir merdiven ve tepeye de iple muz asarlar. Her bir maymun merdivenleri çıkarak muza ulaşmak istediğinde dışarıdan üzerine soğuk su sıkarlar.
Maymun aynı denemeye giriştiğinde buz gibi soğuk suyla ıslatılmış olur. Bütün maymunlar bu denemeler sonunda sırılsıklam ıslanmıştır. Bir süre sonra muzlara hareketlenen maymunlar, diğerleri tarafından engellenmeye başlanır. Suyu kapatıp maymunlardan biri dışarı alınarak yerine yeni bir maymun konur. Ve bu yeni maymunun ilk yaptığı iş, merdivene tırmanmak olur. Fakat diğer dört maymun buna izin vermez ve yeni maymunu döver. Daha sonra ıslanmış maymunlardan biri daha yeni bir maymunla değiştirilir. Ve yerine gelen, merdivene ilk yaptığı atakta dayak yer. Bu ikinci yeni maymunu en şiddetli ve istekli döven, ilk yeni maymundur. Islak maymunlardan üçüncüsü de değiştirilir. En yeni gelen maymun da ilk atağında cezalandırılır. Diğer dört maymundan yeni gelen ilk ikisinin, yeni gelen maymunu niye dövdükleri konusunda herhangi bir fikirleri yoktur. Son olarak en baştaki ıslanan maymunların dördüncüsü ve beşincisi de yenileriyle değiştirilir. Tepelerinde bir salkım muz asılı olduğu halde artık hiçbiri merdivene yaklaşmamaktadır. İşte hal-i pürmelal budur. Toplumu özne değil de bir nesne olarak gören resmi ideoloji, hem halkına yaslanıyor, hem de güven problemi yaşıyor. Hem semavi diyor, hem put dikiyor. Üstelik bunu halkını politize ederek, birbirine düşürerek yapıyor. Bu, çelişik yapının uzun sürmeyeceği ortada. Geleceğe dair asla umutsuzluk penceresinden bakmayan ben yine aynı şeyi söylüyorum. Bu böyle geldi ama böyle gitmemeli…
Sandıkta hiçbir partinin tek başına hükümet kurma yetkisini elde edememesi, koalisyon senaryolarına dış faktörleri de dahil etti. ABD heyetinin MHP’li Zühal Topçu ile görüşmesinin ayrıntıları ortaya çıkmaya başladı. Amerikalıların görüşmede, “Türkiye’de tek başına iktidar görmüyoruz. Kendinizi koalisyona hazır hissediyor musunuz? Çok sert söylemleriniz var. Türkiye’nin yumuşak bir zemine iniş yapması gerekiyor” şeklinde değerlendirmelerde bulunduğu kaydedildi. Bu arada ABD’lilerle biraraya gelen MHP’yi yeni ziyaretler bekliyor.
Keneş kodese!.. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesiyle yargılanan gazeteci Bülent Keneş’e, 1 yıl 9 ay hapis cezası verildi. Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesinin gerekçeli kararında, “internet yoluyla kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret” suçundan Keneş hakkında dava açıldığı kaydedildi. Sanık ve taraf avukatlarının beyanına yer verilen kararda, Keneş’in suçlamaları kabul etmediği, sanık avukatının da müvekkilinin mesajında hakaret suçu unsurunun bulunmadığını, beyanlarının basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini söylediği belirtildi.
5
Erbakan’dan Erdoğan’a...
R
ahmetli Erbakan babamın arkadaşıydı. İlk partisini Konya’da kurdukları zaman, karargah olarak da bizim ev seçilmişti. Önceleri onlara destek çıkanlar yüz kişiyi geçmiyordu. Toplantılara da evin salonları yetiyordu. Çocukluğumun, gençliğimin güzel mekanı, gazetelerde “yobazların, takünyelilerin bir araya toplandığı yer” olarak halka taktim ediliyordu. Hatta yetmişli yılların Günaydın Gazetesinde çıkan bir haberi iyi hatırlarım. Tam sayfa, evin salonunda bir toplantı anının resmi konulmuş, altında da “irtica yuvası” diye manşet atmışlardı. O vakitler Erbakan Rahmetli bizlerle sık görüştüğü için, her sözünü, her cümlesini genç hafızalarımız kaydediyordu. “Kendi uçağını, tankını, trenini, otomobilini kendin yapacaksın!” diyordu Hoca. Yabancıların ülkemize dayattığı tarım ve sanayi politikalarına, ekonomimize dışarıdan yapılan müdahalelere son vermemiz gerektiğini bilinçaltımıza işliyordu. Geceler, gündüzler boyu hiç bıkmadan, yorgunluk bilmeden yaptığı konuşmalarla. Onun idealleri bizim nazarımızda ulaşılamayacak kadar yüksekti. Bu nedenle coşkuyla dinlediğimiz halde, pek gerçekleşebileceğine de ihtimal vermiyorduk. Aklımızın tek erdiği bize sunduğu milli heyecandı. Milli ruhtu. Bugün iktidarda olan pek çok siyaset adamı, aynı milli ruhtan beslenmiş, adeta Erbakan okulunda yetişmiş o zamanın gençleridir. Necmettin Beyefendinin de müthiş bir deha olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Bu millet onun
haksız ithamlarla elinden alınan meşru iktidarını, 28 Şubat’ın karanlıklarında alınan kirli kararların, kendisine dayatılmasını asla unutmadı. **** Bugüne dönelim. Müslüman ülkelerin hazin durumları ortada. Batımızdaki A.B. üyesi komşu da zorda. Ekonomisi iflasta. Duyduk ki, Atina İMF’ye olan borcunun üstüne yatmış. Hayır hayır, yatmamış. Yok saymış. “Para yok hazinede. Nerden bulup vereyim?” diye dayatmadaymış. Başbakanları Aleksis Çipras dahi Litvanya’nın Riga şehrine giderken küçük bir kargo uçağında yolculuk yapmak zorunda kalmış. Türkiye’ye karşı Hellen torunlarının güçlü durması için çaba göstermekten hiç bıkmayan Avrupa, onu yine kesin kurtarmaya çalışacaktır. Yunanistan’ın şımarıklıkları bu güvenle hiç bitmiyor. Onların devlet adamları binecek uçak bulamazken, benim ülkemde halkın emrinde dahi THY uçakları. Gel de Ömer Seyfettin Üstadın “Pembe İncili Kaftan”ını hatırlama!.. Daha iki gün önce adı şimdiye dek terörizmle anılan Hakkari ilimiz bile havaalanı kazandı, memleketin her tarafına uçuşlar başladı. Bu vatandaş için ne onur verici bir olaydır. Bayburt kökenli şair/yazar Tarık Torun Beyefendinin, havaalanının açılışında duygulanıp da yazdığı mısraların güzelliğinde sevindik hepimiz. Kim derdi ki dağlara çelik kanat inecek Akan kan ve gözyaşı, kardeşlikte dinecek Selahattin Eyyubi… Bu ne güzel bir isim Türkiye’m çağ atlıyor, uyumasın bir kesim
Hakkari Dağları’ndan uçarak geçeceğiz Şemdinli ballarıyla, Zap Suyu içeceğiz Doğu Batı birleşip, el ele uçacağız Gönül gönüle verip, kardeşlik açacağız İstikbal artık senin ey bu yurdun insanı! Gökler kanat altında, geldi uçmak zamanı…” İşte böyle mutluyuz hepimiz. Bir zamanlar hayal etmekte bile zorlandığımız günler yaşıyoruz. Kendi uçağımızı, nice tarım araçlarımızı, otomobil, tren, denizaltı gemileri vs vs vs artık kendimiz yapıyoruz. Ama ne yazık ki, bazılarının kafası ayakkabı kutularından öteye işlemiyor. Yapılan tüm hizmetlere karşı nankör oldukları gibi, şu seçim arefesi günlerimizde hükümetini destekleyenleri ötekileştirmeleri zirvede. Aslında kendi Cumhurbaşkanına sahip çıkmaktan başka kusurları olmayan insanlarımızı bu küçümseme, aşağılama gayretleri sosyolog tahliline muhtaç bir hastalıklı hal… Zıd fikirlilerin, kendi seksen yıllık alışkanlıklarını karşılarındakilere yüksekten bakarak zorla kabul ettirmeye çalışmaları ne acı. Bir bilge sözü aklıma geliyor. “Kazananlar daima kaybedenlerin yapmak istemediklerini yapanlardan çıkarmış. Cesurlardan, riske girmekten korkmayanlardan.” *** Yazıya Sayın Necmettin Erbakan merhumla başladık. Sözümü yine geçmişimden ona ait bir hatırayla bitireyim. Bir gün kahvaltıdayız. Biz gençler sofraya hizmet ederken, babam parti olarak ilerde kuvvetlenirlerse yapılabilecek işleri
sıralamaya başladı. Erbakan Hoca gülümsedi. “Kafanızı yormayın canım kardeşim. Yıllar içinde bu parti kuvvetlenir de, iktidar olmaya muktedir olursa siz ve sizin gibi muhteremler yanımda olmayacaksınız ki.” deyiverdi. Herkeste şaşkınlık. O bildik rahat üslubuyla cümlelerini açıkladı. “Partiler yüce gönüllü, yüksek idealli kişilerce kurulur. Ama hasbelkader büyümeye başlarlarsa, çevreleri menfaat düşkünü insanlarca kuşatılırlar. Kısacası, yıllar sonra mecliste sandalye sayımızı çoğaltmaya muaffak olabilirsek, yanımda sizler değil, iktidar ve kazanç hırsıyla yanıp tutuşan insanlar bulunacaktır. Mutlaka… Ve onlardan iktidarı temizlemek, dünyanın en zor işi olacak.” Bizleri idare edenler kusursuz olabilir mi? Nihayetinde hepimiz insanız. Her birimizin apayrı pek çok beşeri zaafları var. Şimdiki iktidarın da çevresinde çöreklenmiş hainler, açgözlüler, menfaatperestler mevcuttur elbette. Fakat bugün artık başımızda, bizi hayallerimizin ötesinde yürüten şerefli bir Devlet Başkanımız var. Recep Tayyip Erdoğan. Geçmişten beri kendisinin hiç değişmeyen imanî çizgisine yakın tanıklık edebilirim. Rahmetli Erbakan’ın ilk eğittiği kişilerdendir çünkü. Lütfen!.. Hep beraber dua edelim. İmanı kalpte tutmanın, kor ateşi elde tutmak gibi zor olduğu bu devirde, meşakkatli hayat macerasını sınav kabul ederek, kendine biçilmiş ömrü yaşamaya çalışan insanlar kazansın seçim günü. Allah Türkiye Cumhuriyetini korusun.
23 bin kişi daha... Suriye’nin kuzeyindeki çatışmalardan kaçarak Türkiye’ye sığınanların sayısı 23 bini aştı. Diğer ülkelerin kabul ettiği mülteci sayıları ise durumun ciddiyetini gözler önüne seriyor. Türkiye’deki mülteci sayısı milyonları bulmuşken Avrupa’nın en büyük ülkelerinden Fransa bugüne kadar sadece 4 bin 500 Suriyeliyi ülkesine kabul etti. En fazla mülteci kabul eden batılı ülke olan Almanya’da bile rakam 100 binde kaldı. Şanlıurfa Valisi İzzettin Küçük son olaylarda ülkemize sığınan Suriyelilerin sayısının 23 bin 500 olduğunu açıkladı.
Haftalık Bağımsız Siyasi Gazete Bölgesel Süreli Yayın Yıl: 3 | Sayı: 57 18-23 Haziran 2015 SAHİBİ Çimke Basım Yayın Yapım Reklam ve Turizm Hiz. Ltd. Şti adına AHMET AKA SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ ÖMER SALIH ŞIPLEME SANAT YÖNETMENİ NURETTIN ÖZEL HUKUK DANIŞMANI Av. ABDURRAHIM KÜÇÜK SAĞLIK EDİTÖRÜ Dr. NEVZAT ŞIPLEME YÖNETIM VE BASKI ADRESI: Fevziçakmak Mh. 10453. Sk. No: 25 Karatay | KONYA Telefon & Faks: 0332 342 52 82 Web: www.anadolugunluk.com reklam@anadolugunluk.com haber@anadolugunluk.com BASKI Çimke Basım Yayın Yapım Ltd. Şti. Baskı Tesisleri B.T. 18 Haziran 2015
6 Yeni Nizam Yeni İnsan Yolunda “Dava Partisi” Olmak
Bu ne kinmiş be! Mısır’ın İsrail kuklası Sisi, halk oyu ile Cumhurbaşkanı seçilen Mursi’ye önce müebbet, sonra da idam cezası verdirdi. Karar bütün İslam aleminde tepkiyle karşılandı. İsrail güdümündeki Mısır mahkemesi, Temmuz 2013’teki askeri darbeyle görevinden uzaklaştırılan seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi “casusluk” davasında müebbet hapis cezasına çarptırdı. Mursi’nin “hapishaneler baskını” davasında aldığı idam cezası ise mahkeme tarafından onandı. Kararlara temyiz yolunun açık olduğu belirtildi.
Ş
artların tabiatı iti ��������� kopuğu, hırsızı, canisi, katili, bana oy vermesin!” diyen bir parti gördünüz mü? Göremezsiniz… Bir tane kim olduğu belirsiz adamın gönlünü yaparsan iktidar olabilirsin... Kimisi “Özge Can›ın Katilerine ölüm” naraları atar kimi “Kısas” gerek naraları… Ama seçim zamanı “Özge Can›ın katilinden oy isteyen adama “hoop ne oluyor yahu” demez kimse, demek aklına gelmez, diyemez… Kanıksamıştır çünkü “oyunun kuralını”… Nasıl desin “onlar bana oy vermesin” diye, “altı oyla” iktidar olabiliyor, hatta bir oyla.
Esma’nın babası Mısır’da cunta mahkemesi şehit Esma Biltaci’nin babası İhvan liderlerinden Muhammed Biltaci hakkında da idam cezası verdi. Gıyabında yargılanan 13 kişi de idam cezasına çarptırıldı.
Bir kişi -kim olduğu önemli olmaksızın- bir milletvekilinin seçimine o bir milletvekili de bir partinin hükümet olup olmamasına etki edebiliyor. Düşünsenize bir katilin caninin toplumun tamamının hakkında hem fikir olacağı bir “kötü”nün bir sembol kişinin oyu ile kurulmuş bir hükümet tarafından yönetildiğinizi ondan sonra “ama hırsızlar”, “ama soysuzlar” şikâyetlerinde kim haklılık iddiasında bulunabilir? “Demokrasi” niçin var? “Guardian’ın Türkiye başyazısının kilit cümlesi şuydu: Tam Batılılaşmamış, yoksul Müslümanların kendi ülkelerini yönetmelerine izin verilemez.”
Bangladeş de aynı Bangladeş’te 1971’deki bağımsızlık savaşı ile ilgili olarak kurulan savaş suçları mahkemesi, Cemaat-i İslami liderlerinden Ali İhsan Muhammed Mücahid’e idam cezası verildi. Pakistan’a destek oldukları iddiası ile ve vatan hainliği suçlamasıyla yargılıyor.
Demek ki “demokrasi” Müslüman ülkelerde “tam Batılılaşmış” insan tipinin oluşmasını sağlamak için gerekli bir araçtan öte kıymeti olan bir şey değilmiş. Kendi olmaya yöneliverince bir araya gelivermiş olan aykırı uçların bir araya gelivermiş olmalarını iyi okumakta hala zorlanıyor muyuz? Demokrasi, bu bir araya geliveren, güya birbirinin muhalifi ihanet çetesinin Anadolu Çocuğunu güdülen koyun
olarak tutabilmek için sarıldıkları bir araç olmaktan öte bir şey değildir. *** “Oyunu kuralına göre oynayacağız diye Ayasofya’yı açma altı yüz fidanın cezaevinde yatmasını görmezden gel, Medreselerin önünü açma (vs) hükümeti kurarlarsa oyunun kuralı nasılmış gösterirler. 28 Şubat’ta gördük, umarız bir daha görmeyiz.” Tek Parti dönemlerinin, 28 Şubat’ın memlekete ve hassaten de “Ümmete” reva gördükleri demokrasilerini onlara “reva görmezsin” öyle mi? Anla ki “Demokrasi” hiçbir zaman senin için olmadı yalnızca “Batılılaşmış insan tipi”nin doğması için var oldu. Onun için silah zoruyla götürülüyor birçok yere. *** Muhasebe “Sayın Davutoğlu’nun dikkat etmesi gereken, kanaatimizce diyelim, ahbap çavuş ilişkisiyle hatır gönül ilişkisiyle, amca dayı ilişkisiyle dava teşkilatı kurulamaz olduğu gerçeğidir...” “Hayır. Hiç kimse ‘ama Guardian, ama New York Times, ama paralel’ falan diye söze başlayıp mazeret aramaya kalkmasın. Geçtiğimiz seçimlerin tamamına yakınında bunlara benzer bir dünya zorluk vardı ve millet, iradesini net şekilde ortaya koymuş; tehlikelerin tamamını bertaraf edecek desteği vermişti. Şimdi aynı millet, geçtiğimiz genel seçime nazaran %9 daha düşük oy verdi AK Parti’ye. Eldeki sonuç budur. “ *** Gerçek bir “Hâk ve Halk nizamı” talebi olan bütün çevrelerle beraber “bizim” cenahtan diyelim, ağzı laf yapan, eli kalem tutan az çok mürekkep yalamış seni “davan” hatırına destekleyen ve seven insanlarla bir araya gelmek gerekir.
Onlarla mutad ve geniş yelpazeli toplantılar düzenle sonra yine başkaları ile oturup konuşabilirsin ama temelini bu insanlarla oluştur ve gereğini yap yoksa yok olmayı göze al… Bu ümmet başka AK Partiler çıkarabilmenin yoluna bakacaktır. “Davası davan, davan davaları olan gerçek dostlarını, özellikle de şöhret olmayanlarını dinle. Onların seslerini duymana mani olan etrafında etten duvar örenlerin duvarlarını yık.” Uçak, helikopter, oto yol yetmiyor görmüyor musun? Bunlar iyi hoş elbette ama insan için mutlak ihtiyaç değil bunu anla… Davanın olmadığı, “Mutlak Hakikat”in ideal bilinmediği yerde, oto yol uçak helikopter olsaydı insanların beklentisi gider “İngiliz vatandaşı” olur işi bitirirlerdi… *** “İcraat AK Parti’den, Oylar HDP’ye!.. Şahsen ben, bu “tenakuz”un sebebini hâlâ çözebilmiş değilim!..” Hasan Karakaya böyle yazmış köşesinde. HDP’ye oy vermiş Medreselerle konuşmaya daha iyisi onları dinlemeye cesaretin var mı? İnsan için mutlak ihtiyaç demek ki yol hava alanı değilmiş? Sen “Kemalizm”den vazgeçme cesaretini gösteremedin, top çevirmekle kaldın, onların “Apoizm”den vazgeçmesini bekliyor olabilir misin? Neticede AK Parti’nin hükümet kuramayacak seviyeye inmiş olmasının kutlamasını “Kamal”ın askerleriyle “Apo”nun askerleri beraberce kutladı. Bunun görüntüleri düştü medyaya… Sen “Kamalizm”in de “Apoizm”in de dışında olan hangi seçeneksin? Tamam,
bir fark var; bir şeyler var ama tam olarak neyi teklif ediyorsun?.. Bu iki “izm”den başka bir dünya talebi olan insanların ümidi misin? Bugüne kadar “baskı düzeniyle” mücadele ettin doğru, ama sonra?.. Demokrasi dediğin ikisinin de ucu köreltilmiş, sivri tarafları atılmış halinin içine “sivri tarafları” budanmış Müslüman tipini de eklemiş olmaktan başka nedir? Oysa Ümmetin talebi elbette bundan fazlasıdır. Olanı böyle okuyabilmek!.. Artık Sana Selahattin Eyyubi Olmaktan Aşağısı Az Gelir “İtalyan gazetesi La Repubblica: Erdoğan`ın bir mitinginde Kudüs`e İslam bayrağı dikip, büyük komutan Selahaddin Eyyübi`ye yaptığı gönderme hatırlatıldı. Adriano Sofri imzasıyla yayınlanan yorumda “Yeni bin yılın Selahaddin Eyyübi`si son metroda durduruldu” başlığı kullanıldı. Dostun düşmanın beklediği o dur “Selahattin’i Eyyubi” olmak! Fransız gazete Liberation, AK Parti’nin oy kaybı üzerine Erdoğan fotoğrafıyla “Osmanlı’nın düşüşü” manşetini attı. Düşmanın ne olmanı istemediğine bak. Hani bu Ulu Hakan Abdülhamit’in taktiğiydi ya… *** Temelde Sayın Erdoğan’ın ve Sayın Davutoğlu’nun karşısına çıkan yeni bir Selahattin Eyyubi, yeni bir Abdülhamit görmek istemeyenlerin organize etmiş olduğu ve veya maniplasyonuna gelmişlerin oluşturduğu İttihatçı ittifaktır. Onların karşısına ancak Abdülhamit olarak çıkılabilir, Selahattin Eyyubi olarak… Muhafazakâr demokrat bilmem ne ile değil… İttihatçı ittifak bunu bile-
7 cesaretine sahip olmak... Vatan görev bekliyor pişkinliğine tenezzül etmemek ve Yeni bir seçime yep yeni olarak hazırlanmak... Davana sahip çıkmak, inanmak ve böylece başkalarının da inanmasının önünü açmak... Yahut kaybetme korkusu içerisine girip kaybolup gitmek…” Millete sorumluluktan kaçtı mesajı veremez lakin iddialarından vazgeçti durumuna da düşemezsin… Dolayısı ile koalisyona kapını tamamen kapatamaz ama terbiye olmayı da kabul edemezsin? Bu şartlarda koalisyona “Yeni Türkiye” şartıyla mı evet denilecek yoksa ne yapalım şartlar ve milletin oyu bunu gerektirdi denilip iddialardan vazgeçilip maslahatçılık mı yapılacak? Emperyal güçlerin mesajı kabul mü edilecek? En az yüzde kırk Başkanlık Sistemini istemiştir, diğerleri istemediklerinden değil senin “yanlışlarından” dolayı uzaklaşmıştır… Millet BAŞKANLIĞI onaylamıştır. rek taammüden yaptı, ama “Mehmet Akif Ersoy” tipliler, “Elmalılı Hamdi Yazır” tipliler bunu anlayamadı? Onlar anlayamadı, ama sen de çok net değildin. Bir de şöyle düşün belki de mevcut durumun temelinde bugüne kadar yüklenmiş olduğun misyonun bugün itibariyle vakti dolmuş olduğu ilan edilmiştir millet tarafından. Artık “yeni şeyler söylemek vakti” gelmiştir. Ve bu kaybetmeyi göze almadan, teşkilatı budamadan, fazlalıklarını atmadan olmaz, yeniden gürleşsin diye ağacın budandığı gibi… *** İkinci Yarı Söyleminin Altı Doldurulamadı Büyük işler başarmış olan AK Parti elbette adını tarihe büyük harflerle yazdırmıştır. Bunu kimse inkâr edemez, ama Anadolu için süreç tamamlanmamıştır. Sayın Davutoğlu’nun “ikinci yarı” söylemi çok hoştur ancak ne yazık ki bugüne kadar slogan olarak kalmış; teşkilata, programa yansımamış ancak geçmişin devamı olarak kalmıştır. Lafı evirip çevirmeye gerek yok, sen lafı evirir çevirirsin amma millet anlamaz sanma, millet senin mazeretini de ihmalini, istismarını da gözünün içine bakarak okur. Yeni Türkiye talebin net olmamış-
tır. Kadrona programına ve yansımamış ve yalnızca senin dilindeki bir slogan olarak kalmıştır. Ayrıca bir ihtimal Sayın Davutoğlu’nun, teşkilata ve programa yansımamış, dilinde kalmış gibi görünen “Yeniden Büyük Türkiye” kavramı ile Ümmetin kafasındaki “Yeniden Büyük Türkiye” kavramı örtüşmemiş olabilir mi? Açıkçası ümmetin talebi Yeniden Büyük Türkiye’nin bütün insanlığa kol kanat gerebilen “Ümmetin” devleti olmasıdır… Sayın Davutoğlu dilindekini büyük ihtimalle kalbindekini teşkilata ve programa yansıtamamış olabilir mi? Teşkilat Sayın Davutoğlu’nun ve Sayın Erdoğan’ın gerisinde kalmış olabilir mi? *** Şu anda Ak Parti kendisini hizaya çekmek için muhalefeti organize eden üst akıl ile aslında belki de Sayın Erdoğan’ın “Dünya beşten büyük” ifadesine emperyal güçlerin verdikleri “cevap” ile karşı karşıya… Terbiye olmayı kabul edip yoluna devam mı edecek yoksa “Yeni Türkiye” ideal ve iddiasının arkasında duracak mı? “Muhalefette
kalabilmek
“Başkanlık” ve “Yeni Türkiye Anayasası”ndan vazgeçmek Emperyal güçlerin mesajını kabul etmiş olmak “terbiye olmuş olmak” manasına gelecektir ki “ANAP” olma yoluna girdin demektir… Göreceğiz... Bu süreçte yaslanılması gereken kendilerine konjonktürel destek verenler, hareket etmiş trene sonradan bin bir sebeple binmiş olanlar, dağdan gelip bağcıyı hor görmüşler değil onun “Yeni Türkiye” ideal ve iddiasına gönülden destek veren “Anadolu Halkı”dır, olmalıdır... Su gider kum kalır... Seni birinci parti yapan irade senden “Yeni Türkiye” idealinin davasını gütmeni beklemektedir. Sen ondan vazgeçersen o da senden vazgeçmek hakkına sahiptir. O yüzde kırkı koruyamamakta var? Konjonktürel olarak destek verenlerde elbette önemli olmakla beraber kendisinin ideal ve iddiasına gönül verenlerle arasında oluşmuş “mesafe”yi kapatabilirse “Dava” hareketi olmayı seçer ve gereğini yaparsa bu şarkı burada bitmez... Sayın Erdoğan vaktiyle Sayın Davutoğlu’nu seçerek “Dava” hareketi olmayı seçmiştir. Sayın Davutoğlu bunun gereğini yapabilmelidir…
Olan bitenin özü “Tek Parti” dönemi ve 28 Şubat dönemi mağduru olan çevrelerin “bizde bu hayatta var olalım” talebi onay almış, kabul edilmese de tolere edilebilinir bulunmuş ama “hayatı biz de tanzim edelim” talebi Emperyal güçlerin topyekûn bir karşı koyması ve saldırısı ile engellenmiştir. Karşı cevap ne olacaktır, mesele budur. “DEVRİM” TALEBİYLE GERİ DÖNMEK Zor bir sürece girildiği doğrudur Seçim diye diretmenin de koalisyonu tercih etmeninde riskleri vardır elbette ama bu dönemi bir yandan en az zararla atlatmanın yollarına bakılırken bizce en mühim husus bu süreçte alttan ve temel bir “yeni oluşum” haline gelmenin yoluna bakılmasıdır. “Oluş zorluklarını sıçrama tahtası bilmek” şiarına yapışır ve daha büyük bir “devrim” talebiyle gelinirse gün o gün olacaktır. Çıkış noktasını daha büyük hamlelerde görmek… Büyük liderlere yakışan böyle bir duruş olacaktır.
HDP bölünüyor mu? Yeni Şafak Gazetesi yazarı Abdülkadir Selvi, kulislerde HDP’nin ikiye bölüneceğinin konuşulduğunu yazdı. Buna göre HDP’nin ‘Türkiyelileşme’ amacına zarar vereceği düşünülen isimler Meclis’te yeni bir grup kurmaya başladı. Bazı milletvekillerinin sadece Kürtçe yemin etmek istedikleri, bazı milletvekillerinin ise yemin metnindeki, “Büyük Türk milleti” ibaresi nedeniyle yemin metnini okumak istemedikleri söyleniyor.
Nihayete kadar daimi şiar, Mütefekkir Mirzabeyoğlu’nun 1999’daki ifadesi olan “Dik durun karşınızda leşler var” ifadesi olmalı ve bu hakikat asla unutulmamalıdır. Eski Türk tipi politikacı refleksine sarılacak olunursa bitişin başlangıcı niyetine sayabilirler olup biteni... *** Görülmelidir ki, Müslümanlar için diyelim, davası “Başyücelik” değil de “Demokrasi” olanın gidebileceği fazla bir yol kalmamıştır. Demokrasi ile varılacak yere varılmış, dünyaya silah zoruyla demokrasi götürenlerle hesapların ayrıştığı noktaya gelinmiştir. Ötesi uzatmalardır... AK Parti uzatmaları oynamaya başladığı anda gelmiştir milletin “kulak çekmesi”, bunun “tokat” halinde gelmemiş olmasını da iyi okumak gerekir. Dava arkadaşlarım diye hitap tabirleri kullanıyor olmak meseleyi çözmüşlüük manasına gelmez böyle diyerek “dava partisi” olunmaz… Kötülerin ve kötülüğün bu “helvadan put”larını yıkıp atmak ve yerine “Hak’kı Esas Alan” gerçek “Halk Nizamı” talebi, programı ve teşkilatı ile geri dönülmelidir... “Zafer inananlarındır”
7 maddelik çözüm! Ankara ‘nın Suriye’nin kuzeyinde oluşturulmak istenen ‘Kürt koridoru’na karşı 7 maddelik çözüm paketi hazırladığı ortaya çıktı. Sınırda en kısa sürede ‘güvenli’ ve ‘uçuşa yasak’ bölge oluşturulmalı İşte ‘Kürt koridoru’na karşı Ankara’nın 7 maddelik çözüm paketi... - DAEŞ’in çekildiği yerlere ÖSO yerleşmeli. - Arap ve Türkmenlere yönelik ‘etnik temizlik’ engellenmeli. - Suriye’nin toprak bütünlüğü korunmalı. - Mültecilerin topraklarına geri dönüşü. - Uluslararası toplum daha fazla sorumluluk almalı. - Suriye için bir geçiş hükümeti kurulmalı.
www. cimkebasimyayin.com