1 Alİ ERUYAR
2
M Müslüman oldu Şanlıurfalı Cihan Toksöz ile 7 yıl önce evlenen Rus uyruklu Yulia Kukhareva, Müslüman oldu. Kukhareva’ya il müftülüğü tarafından Hülya ismi verildi. Şanlıurfa İl Müftülüğünde düzenlenen ihtida töreninde Müftü İhsan Açık, Yulia Kukhareva’yı Müslüman olmaya karar verdiği için kutlayarak Kelime-i Şehadet getirmesini istedi. Yulia Kukhareva Kelime-i Şahadet’i getirdikten sonra Müftü Açık tarafından kendisine Hülya ismi verildi. Açık, törenin ardından Hülya Toksöz’e Kur’an-ı Kerim ve ilmihal hediye etti.
Parka zamanı Kışa ve soğuklara herkesin kendini hazırladığı şu günlerde kıyafetler de soğuklara hazırlanıyor. Senelerdir kış mevsiminin değişmez kıyafetlerinden olan parkalar bu yıl da en çok kullanılan kış giyeceklerinden olacak. Sonbahar-kış sezonunun en havalı ceketi olan parka, yıllara meydan okudu. Her sezonda yeni bir yorum getirilen ve günümüze uyarlanan parkalar tüm günlük kıyafetlere uyum sağladığı için trendlere direnerek her yıl kullanılmaya devam etti. Soğuğu geçirmeyen kapüşonu ve kullanımı kolay bel bağcığıyla pratik kullanımlı tasarlanan parkaların şehirli bir duruşu yansıtması amaçlanmış.
ini mini birler ezberleyebildikleri dört satırdan oluşan şiirlerini kalabalıklar önünde okuyacak olmanın heyecanı ile büyüdüklerini hissederler. Zaman yaklaştıkça asıl anne ve babaların heyecanı büyür. Çocukları şiir okuyacaktır. Daha da güzeli ezbere okuyacaktır. Anne ya da baba bayrama günler kala çocuklarına prova yaptırırlar. Evde herkesin ezbere bildiği bir şiiri vardır. 23 Nisan çocukların bayramı olduğu için çiçek, böcek, eğlence, yarışma ve “ben bunları da mı yapmışım” dediğimiz ilginç etkinliklerle doluydu. Yoğurt
ci sınıfta papatya olmuştuk. Ben de arkadaşlarım gibi beyaz elbisemle ve sırtıma iliştirilen yaprak görünümlü kartonla papatyanın sarısının etrafında dönüp durmuştum. O gün bu gündür ne zaman papatya görsem bir şeyin etrafında dönmekten olmasa da papatyanın güzelliğinden başım döner. İlkokul 4. Sınıfın 23 Nisan’ı benim hayatımın en önemli bayramı idi. Daha önceki okulumdan öğrendiğimi halkoyunları figürlerini yeni okulumdaki arkadaşlarıma öğretmiştim. Uzun süren çalışmalardan sonra gösteri yapabilecek hale gelmiştik. Bindallı ve üç etek bulma
rende okuyamayacak olsa bile ezberlemeyi denemek istiyordu. Şiiri ezberlemek, okumak ve seçime katılmak şansı öğretmenin hakemliğinde benimle birlikte bir arkadaşıma daha verildi. Zafer, daha çabuk ezberleyenin ve anlamlı okuyanın olacaktı. Ben daha şiire ulaşamadan ve okuyamadan zaten tek olan nüsha kayıplara karıştı. Rekabetin acımasızlığını öğrenmiştim. Rakibim “ya ben ya da hiç” diyerek şiiri yırtıp atmıştı. Arkasından günlerce ağlamıştım. Eskiden bizi ağlatan konuların yıllar sonra bize ne kadar komik geldiğini anlıyorum o zamanları hatırlayınca.
yeme, yumurta taşıma, çuvalla koşma, ipi yürüyerek iğneye takmaya kadar izleyicileri güldüren ve bizi de komik duruma düşüren yarışmalara katılırdık. Herkes bize katıla katıla gülerken biz onların kahkaha seslerine karışan tezahüratları duymaya çalışarak yarışı bitirmek için var gücümüzle uğraşırdık. 29 Ekimler hep daha resmi ve daha ciddi olurdu. Marşlar, şiirler, konuşmalar ve bunlara hayat veren küçük kadınlar ve küçük adamlar. 23 Nisan’ın küçük çocukları 29 Ekim’de Cumhuriyet’in, O’nu sahiplenen, O’nu anlayan ve O’nu kocaman kalpleriyle seven kocaman insanları olurduk. Sıraya daha bir düzgün geçer, şiirlerimizi daha bir gür sesle okurduk. Okuduğumuz şiirlerde “Vatan sevgisini” ve vatanı nasıl sahiplendiğimizi sesimiz kısılana kadar bağırarak haykırırdık. “Bu vatan toprağın kara bağrında sıra dağlar gibi duranlarındır” cümlesiyle sıranın en başından en sonuna saygı duruşuna geçerdik. İlk ne zaman şiir okudum, nasıl ezberledim bilmiyorum. 23 Nisan ve 29 Ekim bayramlarıyla ilgili hatırladığım ilk etkinlik ilkokul birin-
telaşı ve çabamız tüm köyü sarmıştı. Teyzelerin kına gecelerinde giydikleri üçetekler ve bellerine taktıkları gümüş kemerler o güzellikleri ve heybetleriyle ve de o günlere dair bir sürü anıyla sandıktan çıkıp naftalin kokularıyla birlikte bize kadar ulaşmıştı. Yine aynı yıl 23 Nisan’da piyesimiz vardı, kahraman çobanın annesi olarak oğlumu küçük yaşta şehit vermenin acısıyla mezarı başında ağıt yakarken, salondaki misafirlerin de benimle birlikte ağladığını sonradan duymuştum. Komutanın bana acı haberi verme sahnesi hâlâ aklımdadır. Ne yazık ki uzun yıllar anneler bunun gibi gerçek haberleri, benim küçük komutanımın o yaşta duyduğu tedirginlik ve hüzünle veren büyük komutanlardan aldılar. 29 Ekim’de “Güzel yurdum ellere bir mal gibi satıldı, adamın gür kaşları birden bire çatıldı” diye başlayan şiir sınıf içinde kendimizi ispat etmenin bir yolu olmuştu. Şiir o kadar anlamlı ve kıymetliydi ki o şiiri okuyan herkes vatanın satılmasını engelleyip Ata’nın yüzünü güldürmek için uğraşıyor gibiydi. Şiir sadece bir kişide vardı ve herkes ona sahip olmak istiyordu. Herkes tö-
İstiklal Marşı’nı okumak da öğrenci için ayrı bir mutluluktu. O mutluluk öğrencilerin heyecandan ne yapacağını şaşırmasına neden olurdu. Öyle ki şiir olarak okuyan arkadaşlarımın abartılı el kol hareketleri ise aradan geçen onca yıla rağmen beni gülümsetebiliyor. Bunun dışında ise “jest ve mimikler” konusunu anlatırken verdiğim abartılı jestlere örnek olarak derslerimde tebessümle tekrar ediliyor. Bayramlar, bizim çocukluğumuzda kendimizi değerli hissetmenin, fark edilmenin, kalabalıklar önüne çıkıp iyi bir şeyler sergilemenin en güzel fırsatıydı. Günler öncesinden başlayan telaşımız bayram sabahı artarak son noktaya gelirdi. Mevsim ve hava şartlarına göre hazırlanan sahnelere çıkıp, kendimizi yıldız hissettiren alkışlar ve bizi destekleyen bakışlar arasında bize verilen görevi yerine getirirdik. Yerimize geçerken anne ve babamıza el sallar, onların gurur duyan bakışlarıyla kuş gibi hafiflerdik. Tören bitiminde velilerimizin getirdiği kutular dolusu gofret ve bisküvileri yerken bütün o büyük insan rollerimizden çıkıp çocuk olduğumuzu bilerek bir gofret ve bisküvi ile ağız dolusu gülümserdik….
Usta gazeteci ve televizyoncu Savaş Ay, 59 yaşında hayata gözlerini yumdu. Savaş Ay, bir süredir gırtlak kanseri nedeniyle Samatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi görüyordu. SAVAŞ AY KİMDİR ? 1954’te Gaziantep’te dünyaya gelen Savaş Ay, Marmara Ticari Bilimler Akademisi’ni bitirdi. Gazeteciliğe 1974’te Dünya Gazetesinde muhabir olarak başlayan Ay, Tercüman, Vatan, Milliyet, Sabah gazetelerinde de görev yaptı. ATV, TGRT, Kanal D, Kanal 6, Show TV, Flash TV, Star TV ve Kanal 1’de A Takımı adlı tartışma programını yapan usta televizyoncu, 2000 yılında senaryosunu da yazdığı Dansöz adlı filmin yönetmenliğine imza attı. İngilizce bilen Savaş Ay, iki çocuk babasıydı.
Kan bağışladılar Ereğli Polis Meslek Yüksekokulu tarafından kan bağışı kampanyası düzenlendi. Konya Kızılay Kan Merkezinden gelen görevliler yaklaşık 200 öğrencinin kan bağışını kabul etti. Türk Kızılayı adına Polis Okulu Müdürü Bilal Çavuşoğlu’na Takdir Belgesi sunan Kızılay Ereğli Şube Başkan Yardımcısı Ahmet Toros, Konya’da en çok kan bağışının Ereğli’de gerçekleştirdiği ve toplu katılımlarla verilen destek sayesinde kan bağışının yerleşeceğini kaydetti. Toros, önümüzdeki günlerde kent merkezinde kan bağışı kampanyasının devam edeceğini sözlerine ekledi.
3
Esed’e direnen halka gidiyordu Adana’da bir ihbar üzerine ele geçirilen ve Konya’da üretildiği öğrenilen bin 200 roket başlığının, halkına kan kusturan Beşar Esed’e karşı kullanılmak üzere Suriye’ye götürüldüğü iddia ediliyor.
Kurban eti hırsızı Konya’da polisin düzenlediği baskınlarda 10 hırsızlık şüphelisi yakalandı. Şüphelilerden birinin buzdolabındaki yaklaşık 8 kilo kurban etini çaldığı ortaya çıktı. Edinilen bilgiye göre, Konya İl Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü Hırsızlık Büro Amirliği ekipleri, kent merkezi ve çevresinde meydana gelen trafo, ev ve iş yerlerinden hırsızlık olayları ile ilgili çalışma yaptı. Yapılan çalışmalarda polis, Yeni Mahalle’de bir eve girip çıkan şüpheli Elbeyi K’yi yakaladı. Elbeyi K’nin buzdolabında kurbandan kalma etlleri çaldığı ortaya çıktı. Polis, bir iş yerindeki çelik kasadan 500 lira ve dizüstü bilgisayar çalan Burhan D. ile aynı bölgede 2 iş yerine giren 3 şüpheliyi de yakaladı. Hırsızlara fırsat vermeyen polis, Kaşınhanı ve Çarıklar mahallesinde 10 ayrı trafo hırsızlığıyla ilgili de kimliklerini belirlediği şüpheliler Enver K.,Yakup K., Muhammet B., Mehmet D. ve Muhammet Ali S’nin evine baskın yaptı. Baskında 5 şüpheli de yakalandı. Gözaltına alınan 10 şüpheli adliyeye sevk edildi.
Halkta Sahiplenme Duygusunu Taze Tutmak Adana’da bir TIR’da ele geçirilen füze başlıklarının Konya’da bir atölyede üretildiğinin ortaya çıkmasının ardından iş yerinde yapılan aramada kalıp ele geçirilirken, gözaltına alınan 7 kişiden 1’i Adana’ya gönderildi. Diğer 6 kişi ise ifadelerinin alınmasının ardından serbest bırakıldı. Edinilen bilgiye göre, Adana’da Konya plakalı bir TIR’da yapılan aramada bin 200 roket başlığı ele geçirilmişti. Adana İl Emniyet Müdürlüğü, roket başlıklarının Konya’nın merkez Karatay ilçesi Fevzi Çakmak Mahallesi’nde bulunan bir sanayi sitesindeki demir döküm atölyesinde üretildiğini belirledi. Bunun üzerine
Konya İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi ekipleri atölyeye baskın yaptı. Baskında iş yeri sahibi Yunus Emre H. (40) ile birlikte 7 kişi gözaltına alınırken, yapılan aramada roket başlıklarının yapımında kullanılan kalıp ele geçirildi. “Sondaj malzemesi olarak biliyorduk, ondan ürettik” diyen iş yeri sahibi Yunus Emre H., Adana’ya gönderildi. Bilgi amaçlı ifadesi alınan 6 işçi ise serbest bırakıldı. Füze başlıklarının üretildiği iddia edilen atölyede işçiler kepenkler kapalı şekilde çalışmaya devam etti. Çalışanlar, basın mensuplarına açıklama yapmaktan kaçındı.
Afgan katillere müebbet Konya’da 2009 yılında misafir olarak girdikleri evdeki adamı gasp edip boğarak öldüren zanlılar, 4 yıl süren yargılama sonrasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Olay, 3 Mart 2009’da merkez Meram ilçesinde bir evde meydana gelmiş, yalnız yaşayan Afganistan uyruklu 56 yaşındaki Mehmet Taşkın, kaşkol ile boğulup 10 yerinden bıçaklanarak öldürülmüş bir şekilde yatağının altında bulunmuştu. Konya Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliği dedektifleri yaşlı adamın gidip geldiği güzergahtan yola çıkarak cinayet şüphelisi Afganisatanlı Abdulalim Yalchn (33) ile Necmettin Yalchn’ı (21) tespit edip Nevşehir’de yakalamıştı. Yakalanan zanlıların yargılanması 4 yıldır devam ediyordu. Son sözleri sorulan sanıklar,”Pişmanız, takdir mahkemenin” dedi.Mahkeme heyeti her iki sanığın olayı planlayarak gerçekleştirmeleri nedeniyle Türk Ceza Kanunun 82/1 maddesi gereğince ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdiklerini ve indirim uygulamadıklarını açıkladı.
Kredi kartı dolandırıcıları yakalandı Konya’da sanal polis, internetten bir şahsa ait kredi kartı bilgilerini ele geçirip, kendi kartlarına para aktararak dolandırıcılık yapan 3 kişiyi yakaladı. Edinilen bilgiye göre, Konya Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü Sanal Polis ekipleri, internet üzerinden havale yöntemi ile dolandırıcılık yapan 3 kişilik bir şebekenin peşine
düştü. Polis, M.E’ye ait kredi kartından 12 bin liranın bir bayanın hesabına aktarıldığını belirledi. Bayana ulaşan polis, banka kartının resmi olarak ayrıldığı ancak birlikte yaşamaya devam ettiği eşi Murat S’de olduğunu öğrenerek harekete geçti. Paranın yatırılacağı hesabı ayarlayan Murat S. (41) ile parayı çektiği iddia edilen
İhsan Y. (28) ve Ali K’nin (34) birlikte hareket ettiğini ortaya çıkaran polis, operasyon düzenledi. Düzenlenen operasyonla yakalanan 3 şüpheli, Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde sağlık kontrolünden geçirilerek adliyeye sevk edildi. Mahkemeye çıkartılan 3 şüpheli, tutuklanarak cezaevine gönderildi.
B
azı çevreler finanse ettikleri gençleri geziye çıkarırken hayati öneme sahip konuları gözden kaçırdık. Yeniden yapılanan eğitim sistemi, 11 Eylül sonrası planlanan dünya düzeninde politika değişikliği, yaratılıştan var olan hakların bazı kesimlere verilmesinde yaşanan çekiceler, dünyanın dört bir yanında Müslüman halkların aralıksız yaşadığı zulümler.. ve daha birçok konuyu öteledik veya gündemden uzaklaştırdık. 28 Şubat sürecinde halk kesimleri arasında meydana gelen karşıdakini anlamaya çalışma fikride, gezi ile yaşanan süreçte bazı kesimleri yakınlaştırırken bazıları arasında uçurumular oluşmasına sebep oldu. Ülkemizde 2002 seçimlerinden daha önemli bir dönem yaşanıyor. 2002 ezilenlerin birlikte yola çıktığı bir süreçti, şimdi ise bu birlikteliğin ayrışmalara dönüşme tehlikesi olan bir dönemden geçiyoruz. Kabul edelim ki AK Parti teşkilatları iktidar rüzgarının etkisi ile Başbakanın tartışmasız liderliği etrafında oluşmuş bir yapıdır ve henüz başbakan olmadan bir seçime girmeye hazır değildir. Türkiye başkanlık veya yarı başkanlık sistemine geçemez ve AK Parti 3 dönem şartında ısrar ederse iktidar partisi Tayyip Erdoğan’sız seçime girecek demektir. İktidar şayet böyle bir senaryo hesabındaysa domino taşlarını iyi yerleştirmeli ve on yıllık kazanımın bir parti tüzüğüne feda edilmemesi gereğini de hesapları arasında tutmalıdır. Gezi ve benzeri olaylar aslında safi olumsuz şeyler değil kanaatimce. Bu tip problemler iktidarı ve oy veren kesimleri rehavetten koruyor. AK Parti teşkilatlarının halktan uzaklaşma sürecini yavaşlatıyor. Yaşanan kırgınlıkları öteleme işine yarıyor. On yıllık bir iktidarın bileşenleri arasında kırgınlık yaşanması insa-
nidir fakat bunların aşılması kolay değildir. Çünkü halk kesimleri karmaşık yapılardır ve ait olduğu gurubun çıkarlarını koruma adına alınan tavırlar, zaman zaman ideali unutturabilir. İktidarın gücünü kullanmış ve sonrasında bunu bilinç altına rakip olarak yerleştirdiği bir guruba kaptırmış kesimler Başbakan sonrası farklı tavırlar alabilirler. ‘..kazanımların dünyevi menfaatler uğruna heba edilmemesi’ bu yüzden hayatidir ve her tavrın dünya ve ukbada hesabının verileceği asla hatırdan çıkarılmamalıdır. Yapılacak ilk iş partiyi halka mal etmek, halkta sahiplenme duygusunu taze tutmaktır. Bunun yolu da özellikle taşra teşkilatlarının iktidar gücünü kullanırken hakkaniyetli olması ve her şeyi merkezi hükümetten beklememesidir. Teşkilatın AK Parti öncesi ve AK Parti İktidarı döneminin fotoğraflarını halka çok iyi anlatması ve daima taze kalmasını sağlaması olmazsa olmaz şarttır. 1990 ve sonrası doğumlu gençler bu ülkenin yaşadığı darbeleri dedelerinin, ninelerinin, babalarının, annelerinin yaşadıkları problemleri ya hiç bilmiyor ya da magazin türü şeylermiş gibi algılıyor. Oysa yaşanan toplumsal travmaları bu nesil sanki yaşamış gibi yakinen bilmesi gerekirdi. Bu hükümetin ülkeyi nereden nereye getirdiğini bu halk evlatlarına öğretmelidir. İktidar yerel seçimlerde aday belirleme sürecinden başlayarak halka daha yakın olmanın yollarını armalıdır. İlk iş gösterilecek adayların gönül alma cihetiyle de değerlendirilmesi, alt tabakalarında bu partide söz sahibi olabileceklerini halka gösterecek adaylara da yer verilmesi, bu süreçte halkın çok iyi dinlenmesi ve parti yönetimine haklı taleplerin mutlaka iletilmesi elzemdir. Kırgınlığı olanların -en azından sabırla dinlenerekgönlü alınmış olacaktır.
4
TORKU SÜT TUTTU
Konya Şeker, Torku Süt Tesisleri’nde ürettiği süt ve süt ürünlerini tüketiciyle buluşturdu.
‘Akıllı ol!’ uyarısı Akıllı cep telefonu ve bilgisayar aracılığı ile artan dolandırıcılığı önlemek için bankalar vatandaşı uyardı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ve diğer resmi merciler veya bankalar tarafından hiçbir şekilde müşterilere ait GSM numarası, akıllı telefon marka ve modeli gibi kişisel bilgileri hiç bir suretle istenmediği bildirildi. Vatandaşların cep telefonlarına veya bilgisayarına yüklemeleri için kişisel bilgileri talep eden zorunlu bir “Güvenlik Uygulaması” da bulunmamaktadığını açıklayan bankalar bu tür bir mesaj ile karşılaşılması durumunda işlem yapmaksızın bankalarıyla iletişime geçmenizi istendi. Vatkandaşların güvenliği için bilgisayarını lisanslı bir Güvenlik Paketi ile mutlaka koruma altına almaları önerildi.
Ülker şahlandı Ülker, 2013 yılının 9 ayında satış gelirlerini yüzde 16 artırarak 2 milyar liraya ulaştırdı. Şirket geçen yılın aynı döneminde 1,7 milyar lira satış geliri elde etmişti. 2012 yılının 9 ayında 165 milyon lira faaliyet karı elde eden şirketin bu yılın aynı dönemindeki faaliyet karı ise 208 milyon lira olarak gerçekleşti.Ülker CEO’su Mehmet Tütüncü, “2013’ün 9 aylık sonuçlarının beklentilerimiz doğrultusunda sonuçlanmasından tüm ekip olarak mutluluk duyuyoruz. Çok başarılı olarak gerçekleşen bir blok hisse satışının ardından bu çeyrekte açıkladığımız güçlü sonuçlar, sürdürülebilir ve karlı büyüme için mali ve operasyonel olarak sağlam bir zemin oluştuğunu gösteriyor” dedi.
Konya Şeker, süt ve süt ürünleri pazarındaki ürün çeşitliliğini artırmaya devam ediyor. Süt ve süt ürünlerinde UHT süt, pastörize süt, meyveli süt çeşitleri, yoğurt, meyveli yoğurt çeşitleri, tereyağ, beyaz peynir, kaşar peyniri, eritme peynir, labne ve diğer peynir çeşitlerini tüketiciyle buluşturan Konya Şeker, özellikle son olarak üretimini gerçekleştirdiği geri dönüşümlü ambalajı ve lezzetiyle pazardaki değer marka ve ürünlerden farklılaşan Torku Günlük Süt ile tüketicilerden tam puan aldı. Tazeliği ve doğallığının yanı sıra besin değerleriyle de tüketici
nezdinde beğeni toplayan Torku Süt, Konya’daki büyük alışveriş merkezlerinde ürün lansmanı gerçekleştirdi. AVM’lerde yapılan ürün lansmanı sırasında tüketiciler Torku Süt ve süt ürünlerine büyük ilgi gösterdi. Pek çok tüketici, Torku Süt sayesinde süt içmeye başladığını ifade ederken, pek çok kişi de çocuklarının daha önce farklı marka sütleri kullandığını ve bunun dışında süt içmediğini belirtirken, “Torku Süt piyasaya çıkınca kendi markamız, kendi şehrimizin tesisi diyerek denemek amacıyla çocuğumuza bu sütü içirdik. Çocuğumuz inanın büyük bir zevkle içti ve hiç
itiraz etmedi. Bundan sonra Torku Süt içmeye devam ediyoruz” dedi. İlk elden, aracısız ve doğrudan üreticiye ait olan ve üretimden tüketime en sağlam köprüyü kuran Konya Şeker, Torku Süt Üretim Tesisleri’nde üretimini gerçekleştirdiği süt ve süt ürünlerinde hijyenden, sağlıktan ve kaliteden asla taviz vermeden çocukluğumuzun ve gençliğimizin doğallığındaki tatları tüketiciyle buluşturdu. Tüketiciler, AVM’lerde lansmanı yapılan ürünlerin lezzetiyle farklı olduğunu ve en büyük tercih sebebinin ise kalitesi, hijyeni ve lezzetinden geldiğini ifade ettiler.
Konya şeker önde koşuyor Pancar Ekicileri Kooperatifleri Birliği (Pankobirlik) Yönetim Kurulu Başkanı Recep Konuk’un, Finlandiya’da yapılan Uluslararası Pancar Üreticileri Konfederasyonu (CIBE) toplantısına katıldığı bildirildi. Konuya ilişkin yapılan açıklamada, Pankobirlik’in tam üye olduğu CIBE’nin bu yıl ‘Teknik Komite Toplantısı’nın Finlandiya’nın Turku şehrinde 6-7 Kasım tarihlerinde yapıldığı, toplantıya Pankobirlik Yönetim Kurulu Başkanı Recep Konuk ve beraberindeki heyetin katıldığı kaydedildi. Toplantı’nın ikinci gününde katılımcıların Nordic Sugar’a ait Sakyla Şeker Fabrikasına inceleme gezisi yaptığı belirtilen açıklamada, Recep Konuk’un görüşlerine de yer verildi. Konuk, “Bu toplantıda Avrupa’da bizim sektörümüzün hem zirai üretim ayağında hem işletme ayağında hangi ülke hangi aşamada, hangi yenilikler ve hangi çalışmalar var hepsini birebir ve ilk ağızdan öğrenme, müzakere etme şansına sahip olduk. Kendimizi diğer ülkelerle hem zirai verim, hem sanayi verimliliği açısından kıyaslama şansına sahip olduk. Özellikle
AB ülkelerinin kısa, orta ve uzun vadede şeker pancarına yönelik uygulayacakları politikaları en yetkili ağızlardan öğrendik. Mesela toplantıya ev sahipliği yapan Finlandiya’nın Tarım ve Ormancılık Bakanı Sayın Jari Koskinen ile bire bir konuşma fırsatımız oldu. Özellikle Finlandiya’da uygulanan ikili münavebe sisteminde kanola ekimi avantajlarını ve dezavantajlarını inceledik. Pancarın vejatasyon süresi kısa olan Finlandiya’da yürütülen fide ekimi ile ilgili deneme çalışmalarının sonuçlarını konuştuk ve bizim de bir süredir üzerinde çalıştığımız bu konuda aktarabileceğimiz tecrübe veya olgunlaşmış çalışma var mı ona baktık. Hasat tekniklerinde bize göre yenilikler var mı onlara baktık, rekabet gücümüze katkı sağlayabilecek yenilikleri ve henüz olgunlaşmamış olsa da yürütülen çalışmalar hakkında bilgi edindik. Şeker sanayinde uluslararası arenada önde koştuğumuzu, tartıda ağır bastığımızı görmek bizi hem morallendirdi hem de daha iyilerini yapma konusunda cesaretlendirdi“ dedi.
Elkart da bitecek Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından ‘Konya Ulaşım Projesi’ kapsamında tüm bankaların temassız özelliği taşıyan kartları, toplu ulaşımda kullanılmaya başlandı. Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek Konya’da kullanılan projenin dünyada bir ilki oluşturduğunu belirterek, “Bizim toplu ulaşımımızda şu anda tamamında tramvaylarımızda, otobüslerimizde, bütün taşıtlarımızda bu temassız kart sistemi uygulanıyor. Şu anda günlük kullanım bin 800 kişi tarafından kullanılmaktadır. Aynı zamanda projeyle uyumlu cep telefonlarıyla da bu sistemde ödeme yapmak mümkün olmaktadır.” diye konuştu. Sistem 350 otobüs, 59 tramvay ve tramvay duraklarında uygulanacak.
Erken öde kurtul Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Tasarısı’nda öngörülen kredilerde erken ödeme tazminatından ’tüketicilere ilave yük getireceği’ gerekçesiyle vazgeçildi. Kredi borcunu erken ödeyene tazminat ödeme yükümlülüğü getirecek tasarıdan vazgeçildi. TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 1 ila 30’uncu maddelerini kapsayan 1. bölümü kabul edildi. AK Parti, CHP, MHP ve BDP’li miletvekilleri, tasarının “Erken ödeme” başlıklı 27’nci maddesi üzerinde ayrı ayrı önergeler verdi. Kabul edilen önergeyle, “Belirli süreli kredinin erken ödenmesi durumunda kredi veren, erken ödeme tazminatı talep edebilir” hükmü tasarıdan çıkarıldı.
5
Facebookluk! Sözlük armağanı Akşehir Ticaret ve Sanayi Odası eğitime destek sağlamak amacıyla öğretim kurumlarına Türkçe-İngilizce sözlük seti armağan etti. Akşehir Ticaret ve Sanayi Odası toplantı salonunda gerçekleştirilen programda, sözlük setleri okul müdürlüklerine teslim edildi. Toplantıya Akşehir Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Erdal Çiftci, İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü İsmail Sarıkaya, okul müdürleri katıldı.Yabancı dil bilmenin öneminden bahseden Başkan Erdal Çiftci, yurt dışı gezilerinde bu konuda sıkıntılar yaşadıklarını dile getirerek, “Bu gezilerde yabancı dil ya da İngilizce bilen müteşebbisimizin olmaması ile ilgili sıkıntılar yaşıyoruz. Artık Türkiye dünyaya çok hızlı açılıyor bu açılmayı yaparken de dünyaya entegre olabilecek eğitimli insanların yetişmesini istiyoruz.” diye konuştu.
Prof. Dr. Osman Özsoy, ‘Türkiye’deki 5 boşanma davasının 4’nün nedeninin Facebook’ dedi.
Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından düzenlenen “Medya ve Mahremiyetin Sınırları” Sempozyumu’na katılan Haliç Üniversitesi İşletme Fakültesi Halkla İlişkiler
ve Tanıtım Bölüm Başkanı Prof. Dr. Osman Özsoy, Türkiye’deki 5 boşanma davasının 4’nün nedeninin Facebook olduğunu ve Google’de aranan ilk beş kelimeden üçünün seks
ve porno olduğunu söyledi. Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından düzenlenen “Medya ve Mahremiyetin Sınırları” Sempozyumu’na konuşmacı olarak katılan Haliç Üniversitesi İşletme Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı Prof. Dr. Osman Özsoy, son zamanlarda çok kullanılan sosyal paylaşım sitelerinin son durumlarını ve zararlarını anlattı.Haliç Üniversitesi İşletme Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı Prof. Dr. Osman Özsoy, “7 sene önce Facebook kuruldu. 7 sene önce olmayan şey şu anda boşanma davalarının 5 boşanma davasının 4’ünün nedeni durumundadır. Amerika’da bu oran yüzde 82’dir. Nasıl bir dünyada yaşıyoruz. Sonrasında da yazmaya karar verdim. 2010 yılında internetin sosyal hayata etkisi kitabım çıktı. O günkü yaşadığım manzara bana ders oldu.
YUKARIDAN AŞAĞIYA
SOLDAN SAĞA Haftalık Bağımsız Siyasi Gazete Bölgesel Süreli Yayın Yıl: 1 | Sayı: 23 11-16 Kasım 2013 SAHİBİ Çimke Basım Yayın Yapım Reklam ve Turizm Hiz. Ltd. Şti adına AHMET AKA SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ ÖMER SALIH ŞIPLEME SANAT YÖNETMENİ NURETTIN ÖZEL HUKUK DANIŞMANI Av. ABDURRAHIM KÜÇÜK SAĞLIK EDİTÖRÜ Dr. NEVZAT ŞIPLEME REKLAM KOORDINATÖRÜ ADNAN TEKE Yönetim ve Baskı Adresi: Fevziçakmak Mh. 10453. Sk. No: 25 Karatay | KONYA Telefon & Faks: 0332 342 52 82 Web: www.anadolugunluk.com reklam@anadolugunluk.com haber@anadolugunluk.com BASKI Çimke Basım Yayın Yapım Ltd. Şti. Baskı Tesisleri B.T. 11 Kasım 2013
1. Genellikle denize girerken ten üzerine giyilen, vücudun gerekli kısımlarını sıkıca örten giysi... Gübrelemek (halk ağzı)... 2. Düzenlenmiş... At, eşek, öküz vb. yük hayvanlarının tırnaklarına çakılan, ayağın şekline uygun demir parçası... Anlatana veya söyleyene göre biraz uzakta olan yer, şu yer... 3. Çift, eş, ikiz (halk ağzı)... Fransiyum elementinin simgesi... Tersine olarak, tam tersine, tersine, aksine... 4. Dolaylı olarak anlatma, üstü kapalı olarak belirtme, işaretleme, anıştırma, ihsas... Havada pek az olarak 1 bulunan, asal gazlar sınıfından bir element 1 (simgesi Ne)... Yaratım... 5. Nar, erik, kızılcık 2 vb. yemişlerden yapılan pekmez (eski)... Elips 3 ile ilgili, elips biçiminde olan... 6. Emmek, içine 4 çekmek (eski)... Telefon konuşmasına başlarken kullanılan bir seslenme sözü... 7. Et veya balık 5 gibi asıl yemeğin yanına eklenen sebze, patates 6 vb. yiyecekler... Tanrı’ya şükretme... 8. Demir 7 elementinin simgesi... Ağır ceza mahkemesi 8 başkanı... Evropiyum elementinin simgesi... 9. 9 Gezgin derviş (eski)... Teyze olma durumu... 10. Olağandan daha hacimli, olağanı aşan 10 büyüklüğü olan, ince karşıtı... Başı sürekli 11 sallanan... 11. Değerinden çok aşağı bir fiyatla 12 alınan veya alınabilecek olan şey, okazyon... Efilemek işi... 12. İletme işi... Etken, etmen, 13 sebep, faktör... Dolaşma... 13. Yemek yeme, 14 karın doyurma işi... Sunumun birkaç satıcı 15 tarafından yapıldığı ve bu az sayıdaki satıcının birbirlerinin üretim kararlarından etkilendiği piyasa türü, oligopol... Yanına getirildiği kelimenin anlamına aşırılık katarak şaşma veya hayranlık anlatan bir söz... 14. Bağ çubuğu, ağaç veya sebze dikmek için açılan çukur (halk ağzı)... Birbiriyle iyi anlaşan iki yaşlının baş başa kalışını anlatan “.... ile Büdü, Şakire Dudu” deyiminde geçen bir söz (halk ağzı)... İğnesi olan... 15. Tek eşlilik... İveğen...
İnternetin mucidi olan kişi diyor ki özellikle genç kitlelere ve kullanıcılarına ‘Gençler, Facebook, My Space, gibi network sitelerinde bir şeyler yazarken dikkat edin. Farz edin ki klavye başında yazdığınız her şey yarın iş başvurusu yaptığınızda sizi değerlendirecek kişiler tarafından okunacak veya internete bütün yazdıklarınızı anne ve babanız, gelecekte çocuklarınız ve torunlarınız okuyacak diyor. Aman evlatlarım dikkat edin’ diyor. 2010 yılı Ocak ayında Beyaz Saray’a bir grup genç Obama’yı ziyaret etmek için gidiyorlar. 15 yaşındaki genç Obama’ya şunu soruyor. ‘Efendim gelecekte başkan olmamız için neyi tavsiye edersiniz’ diyor. Obama, gençlere diyor ki; Facebook, My Space ve Twitter gibi sosyal ağlara neler yazdığınıza dikkat edin bir gün çoğunuzun hayatı kararacak’ diyor.
2
3
1 2 3 4 5 6 7 8 9
4
12 13 14 15
4
7
1
2
5
6
7
B T A U K A S I Y A E L Ş A M İ H V E N A U N A R Z İ L İ S K U P A U K U K C A L A M U R D İ İ E L İ N
B A Y A T İ
A P A K
H A M U T
3
6
A Ç I K H E S A P
10 11
5
H E S P E R M
8
K A R A B Y E U T F M S A A L C A K T İ İ T
8
9
10
11
A L A R E Y G A M A K E L İ T Ş K İ Ş E İ B F Ç A U L N L I A P K F A İ N G
9
12
10
13
14
15
N M A S S A T K İ A R P A İ L S I A H E A C F E İ
A L A M E R İ K A N
K O L O N
G A N G
K A R A N O K T A
11
1. Herhangi bir enerji türünü başka bir enerjiye dönüştürmek, belli bir güçten yararlanarak bir işi yapmak veya etki oluşturmak için çarklar, dişliler ve çeşitli parçalardan oluşan düzenekler bütünü... Üstünlük (eski)... 2. Hoş kokulu... Gebrelemek işi... 3. Yaşarmak işi... Birinden bir şeyin yapılmasını istemek, rica etmek, arzu etmek... 4. O zamirinin yönelme durumu eki almış biçimi... Biraz dar, pek geniş olmayan... Döl eşi... 5. Nesne ile ilgili, nesneye ilişkin, öznel karşıtı... Dökme 12 13 14 15 demir... 6. Kefene sarılmamış... Genellikle işlemelerde kullanılan, gümüş görünüşünde ve parlaklığında olan iplik vb (eski)... Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü... 7. Bazuka... Değersiz, kötü, sıradan, hiçbir özelliği olmayan... 8. Manganez elementinin simgesi... Türe ile ilgili olan, hukuki... Görevden alma... 9. Tanrı... Emreylemek işi veya durumu... 10. Aracılığıyla, marifetiyle, tarafından... Görelilik... 11. Din işlerini devlet işlerine karıştırmayan, devlet işlerini dinden ayrı tutan... Kutsal günlerde karşılık beklemeden hayır için dağıtılan içme suyu... 12. Baş örtüsü... Ayın ilk günlerinde aldığı yay biçimi, ayça, yeni ay... Çocuğu olan kadın, anne... 13. Kesim... İşemesini sağlamak, işemesine yol açmak, çiş yaptırmak... 14. Eritme işi yapılmak... Mumu olan, mum konulmuş olan... 15. Karanfilgillerden, saz biçiminde ince sapları olan, güzel çiçekler açan, kasık yaralarına yararlı sayılan bir bitki... Şartlar, koşullar (eski)...
6
Kuran yasağı azmini kıramadı çocukluğunda okumak yasak olduğu için öğrenmeye cesaret edemeyen Aydınlı 83 yaşındaki adam gözleri 13 derece bozuk olmasına rağmen Kuran’ı Kerim’i okumayıöğrendi. Aydın’da bir gözünde 11, diğer gözünde ise 13 derece görme bozukluğu olan yaşlı adam, 83 yaşında Kur’an-i Kerim okumayı öğrendi. Harfleri öğrendikten sonra ümitsizliğe kapıldığını ve Kur’an-ı Kerim’i öğrenemeyeceği noktasında şüpheye düştüğünü belirten Hıfzı Çarpaz, Aydın Merkez Çeştepe Kavaklarmeydanı Camii imamlarının yardımıyla amacına ulaştığını anlattı. Çarpaz, “Bizim çocukluğumuzda Kur’an-ı Kerim okumak yasaktı ve böyle olduğu için biz de öğrenmeye cesaret edemedik. Jandarma Kur’an-ı Kerim okuyan evlere ve hocalara baskın yapıyordu. Yaşımız ilerledikten sonra ve dünya işleriyle meşgul olmaya başlayınca bu za-
man diliminde Kur’an-ı Kerim öğrenme fırsatı olmadı. Bugünkü Türkiye şartlarında Kur’an-ı Kerim öğrenmek çok kolaylaştı. İmam hatiplerde ve camilerde hocaların açtığı kurslar sayesinde birçok insan Kur’an-ı Kerim okumayı öğreniyor” şeklinde konuştu.
İMAMIN ROLÜ Aydın Çeştepe Beldesi Kavaklar Camii İmam Hatiplerinden Hasan Ali Yılmaz, göreve başladıkları andan itibaren halkla iç içe olduklarını ifade etti. Birlik ve beraberlik içerisinde belediye ile birlikte çok güzel organi-
zasyonlar yaptıklarını kaydeden Yımaz, “Cemevlerinin yapımında ve açılışlarında da bulunarak aşure günlerinde ve Kutlu Doğum Haftası’nda birlik ve beraberlik içinde hocalarımızla birlikte organizasyonlar yapıyoruz. Bu bağlamda Hıfzı Amca’nın yaşlı veya genç olması önemli değil çünkü Hıfzı Amca bizim için bir milattır. Hıfzı amca Kur’an-ı Kerim’i iki kere hatim etti. Kurslarımız her zaman devam ediyor ve kardeşlerimizi dört gözle bekliyoruz” dedi. EN KISA SÜREDE HACI DA OLACAK. Yılmaz, Hıfzı Çarpaz’ı en kısa sürede kutsal topraklara göndermeyi hedeflediklerini söyledi.
Ayasofya için kanun teklifi
Öcalan’ın mesajı Abdullah Öcalan’la görüşen BDP heyeti, İmralı adasından döndü. Görüşmeye ilişkin yazılı bir açıklama yapıldı. BDP Grup Başkan Vekilleri Pervin Buldan ve İdris Baluken ile HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Sırrı Süreyya Önder, İmralı’da terör örgütü lideri Öcalan ile görüştü. 12’nci görüşmenin ardından Öcalan’ın ağzından şı açıklama yapıldı: “Çözüm süreci çok ciddi bir aşamaya gelmiştir. Süreç halen devam etmekle beraber bir sırat köprüsü üzerindedir. Şimdiye kadar atılan adımlar ve yapılan fedakarlıkların çoğu tek yanlı olmuştur. Bütün bu olumsuzluklara rağmen tek yanlı da olsa barış iradesini sürdürme kararlılığımız vardır. Bu itibarla bütün demokrasi güçlerini bu doğrultuda katkı oluşturmaya davet etmek tarihi sorumluluğumuzdur.”
MHP Grup Başkanvekili Yusuf Halaçoğlu, Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması için TBMM’ye kanun teklifi verdi MHP Grup Başkanvekili Yusuf Halaçoğlu, Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması için TBMM’ye kanun teklifi verdi. İHA’ya özel açıklamalarda bulunan Halaçoğlu, Ayasofya’nın müze yapılması hususunda çıkarılan 7.11.1934 tarihli kararnamenin sahte olduğunu belirterek, “Atatürk unvanını almadan önce Atatürk unvanlı bir imza atılmış. Atatürk daha sonra bu unvanı alıyor. Dolayısıyla ondan önceki tarihlerdeki herhangi bir imzada Atatürk’ün Atatürk imzası söz konusu değil. Kararnamenin sahte olduğu kesin” dedi. Çarpıcı açıklamalarda bulunan Halaçoğlu, Ayasofya’nın müze haline getirilmesi kararnamesinin sahte olduğunu söyledi. Kararnamenin Resmi Gazete’de hiç yayımlanmadığını dile getiren Halaçoğlu, “Tarih ve sayı numaraları yok. Bu teyit etmek için de zaten Resmi Gazete ile yaptığımız soruşturmada Resmi Gazete’nin yayımlanmadığına dair resmi yazı verildi. Nitekim 1934 yılı Kasım ayında çıkan Resmi Gazeteler’de bu 24 Kasım 1934’tür, Resmi Gazeteler’in hiçbirinde bu kararnamenin yayımlanmadığı görüyor. Dolayısıyla öyle bir kararname yok aslında” dedi.
KESİNLİKLE SAHTE Atatürk’ün İmzasının sahte olduğu konusunda pek çok kişinin araştırma yaptığını vurgulayan Halaçoğlu, şöyle devam etti: “Nitekim gerçekten Atatürk unvanını almadan önce Atatürk unvanlı bir imza atılmış. Atatürk daha sonra Atatürk unvanını alıyor. Dolayısıyla ondan önceki tarihlerdeki herhangi bir imzada Atatürk’ün Atatürk imzası söz konusu değil. Kararnamenin sahte olduğu kesin. 1934 yılında özellikle ABD’de bulunan Bizans Eserleri Enstitüsü’nde görevli olan Thomas Whittemore, Ayasofya’nın harap durumunu
göz önüne alarak burada Bizans dönemine ait bir takım sembollerin ortaya çıkarılması konusunda başvuruda bulunmuş. Buna da izin verilmiş. Atatürk’te buna izin vermiş. Bu arada bir heyet kurularak uzun süre harap şekilde bulunan Ayasofya’nın çevresinde o görüntünün de temizlenmesi, sonradan yapılmış bir takım dükkanların bunlardan arındırılması, bahçesinin düzene sokulması ve tekrar Ayasofya’nın tamir edilerek hem ibadet hem de müze şeklinde kullanılması için bir karar alınmış ve bu sebeple 9 kişilik bir komisyon kurulmuş.”
İBADETE AÇILABİLİR Halaçoğlu, kararnamenin sayı numarasının bulunmadığını ve Resim Gazete’de yayımlanmadığını belirterek, “Şimdi Resmi Gazete’de yayımlanmayan hiçbir şey kanun hükmünde değildir, bugün de değildir. Dolayısıyla böyle bir kararnamede söz konusu değildir. Birileri Ayasofya’yı ibadethaneden çıkarıp müze haline kararı vermişler belli ki, bunu veren kişi de belli aslında. Biz bugün fethin sembolü olan, İstanbul’un Türkler tarafından alınışının sembolü olan Ayasofya Camii’nin ibadete açılması için kanun teklifi verdim. Bugüne kadar da pek çok kişi tarafından da benim söylediklerim teyit ediliyor. Yani kararnamenin sahte olduğu, imzanın sahte olduğu, böyle bir kararname olmadığı ve hep kafalarda Batı’nın baskısıyla mı acaba müze haline getirildiği gibi bir fikrin yer aldığı bir ortamı göz önüne alırsanız böyle bir şey söz konusu değil. Ayasofya ibadete açILabilir. Müze olarak kalmasından da bir sakınca yok, Sultan Ahmet ve Selimiye Camiilerini düşünün hem ibadet ediliyor hem de turistler rahatça gezebiliyor” ifadelerini kullandı.
Erdoğan’a eleştiri Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın öğrenci evleriyle ilgili çıkışı hakkında sert konuştu. Bahçeli, “Muhafazakar demokratlıkla övünen Başbakan siyasi ahlakını ve insafını devretmiş, hoşgörüsünü ve sağduyusunu yitirmiş, böylece gençlerden intikam almaya girişmiştir. Özel hayatları, konut dokunulmazlığını, kişisel hak ve hürriyetleri ihlal etmiş, herkesi belli bir kalıba sokmaya yeltenmiştir. Erdoğan ölçüyü kaçırmış, oto kontrolü kaybetmiştir” dedi. Bahçeli sözlerini şöyle sürdürdü: “Ahlak ve namus istismarı yaparken Avrupalı olmak adına zinayı suç olmaktan çıkaran başbakan ve hükümetidir”
7
Y
-1ola düşünce uzuvlarımızın da farkına varıyoruz aslında. Kalbimiz olduğunu hissediyoruz mesela. Kulaklarımızın olduğunu anlıyoruz yol boyunca. Bir anlama ve anlamlandırma çabası olarak karşımıza çıkıyor yola koyulmak anlayışı. İşitmeyi anlıyoruz mesela. Dinlemenin muhteşem çabasına doğru kürek çekiyoruz insanlık deryasında. Yola çıkarak kendimize varıyoruz. Kulağımıza dost oluyoruz. Kalbimize yabancı düşmüyoruz bu yol boyunca. Ulaştığımız menzil kendi uzuvlarımızla birlikte insani donanımımızın keyfiyeti hakkında düşünebilmeye doğru teşvik ediyor bizleri. Yola düşerek muhteşem dinleyiciler olabiliyoruz belki. Yola düşerek kalbimizin ritmini hayatın ritmi haline dönüştürebilmeyi becerebiliyoruz belki. Bedenin ritmi güneşin ritmine ayak uydurduğu zaman kalbin ritmi hayata galebe çalmaya başlar. Yola düşmeyenlerin karşı karşıya oldukları tehlike, sinelerindeki kalbin insan kalbi olmaktan çıkması, iyiye, merhamete, muhteşeme, mazluma, hakikate kör kılabilecek katmanlarla kaplanmasıdır. Kalbin hissiyatını, vicdanını, rikkatini kaybetmesi meselesidir bu. Yola çıkmayan arınamaz. Hakikatin sesini işitecek kulakların varlığından bile habersizdir. Gündelik seslerle kulak hassasiyetini yitirir. Hakikatin sesi anlam bulmaz kulaklarda. Yavanlaşır, etkisiz ve sıkıcı hale gelir hakikatin sesi. Bıçak körelmiş deriz. Yani görevini yerine getiremediğini ifade etmiş oluruz bu sözü söylemekle. Kalbin körelmesi insan varlığında sorumluluğunu yerine getirememesi ile alakalı bir şeydir. Seyahat etmeyen insanın bünyesindeki kalbin katmanları çoğalır. Tabaka tabaka çevreler bu katmanlar kalbin çevresini. Yalnız bu katmanlar dünyayı çevreleyen atmosfer tabakası gibi hayırlı bir işlev yüklenmez kalbe karşı. Kalbin kalp olmaktan çıkmasını sağlar kalbi çevreleyen bu tabakalar. Tabakalar arasında sıkışan geniş hareket alanı bulamayan kalp vicdani ritimlerden uzak düşer. Vicdanını kaybeden kalp artık başka bir şey olma yolunda hızla ilerler. Varacağı yer çıkmaz sokaktır. Merhamet yer bulamaz alanı çevrelenmiş bu kalp yüzeyinde. Merhamet suyuna kanamayan kalbden merhamet şelaleleri coşarak akamaz.
Seyehat et
Kalp (ta’gılûn için)
Kulak (yesmeûn için)
Göz körelmez
Ama sinelerdeki kalpler körelir. Aklı başında olmayanın haline düşer kalp. Gözünü kaybeder. Hakikatin aynası olma özelliğini yitirir. Bu yitik, yeri başka bir şeyle dolmayacak bir yitiktir. Hakikatin aydınlığı çekilince geriye, karanlığın dalgaları çarpar durur kalbin sahillerine. Kalpten kulağa, kulak-
tan kalbe doğru yol alan hakikat köprüsü temellerinden yıkılınca insanın ruh ağacına tırmanması da engellenmiş olur. Ruh ağacının meyvelerine ulaşamayan insan günün sığlığını ömrün hiçliğini yaşamaya başlar. Zaman canlı, besili bir kurt gibi kemirir durur insanlık hasletlerini. Seyahat kalbin canlılığını korur kulağın işitici vasıflarında ilerleme kaydetmesine yol aralar. Durağanlığın getirdiği monotonluk, hareketsizliğin getirdiği hayat coşkusundan uzaklaşma gerçekleşir insan ruhunda. Kalp canlılığını, neşesini, heyecanını yitirir. Kulak kalbi besleyemez olur bu durağanlık zamanlarında. Dinlemeyi unutan insan ruhunu ihmal eder. İşitme imani bir haslet olarak karşımızda durur onurlu bir şekilde. Dinlemesi olmayanın imanı, işitmesi olmayanın imanı dumura uğrar bir müddet sonra. Çünkü iman kalp ile çünkü iman işitme ile alakalı bir şeydir aynı zamanda. Bütün seyahatler bizi kendi yalın gerçeğimize ulaştırır. Bu seyahatler sonucu ulaşırız kalbimize. Bu seyahatler sonunda ulaşırız işitme limanlarına. Bu seyahatler sonucu varırız ruhumuzun şehrine. Bizi bize ulaştırmayan seyahatler, uzun yorgunluklar çabalamasının ötesine geçemez aslında. Seyahat kişinin kişiliğini olgunlaştırma, arınma, ruhun şehrine ulaşma becerisidir bir başka deyişle. Işık bu seyahatler sonucunda ulaşır kalbe. Işık bu seyahatler sonrasında ulaşır ve temizler kulağı. Hakikatin sesine aşina olur bu seyahatler sonucunda kulak. Neye kulak kabartacağını kulağını nelere tıkayacağını keşfeder kulak bu zorlu yolculuklar şafağında. İnsan olmaya doğru bir adım daha atmış oluruz bu yol boyunca. Yola düşen elbette yolda kalmaz. Ulaşır ruhun zirvelerine doğru… 2Beytül Atik’tir Kâbe’nin bir başka adı. Özgürlük evi. Özgürlük bahşeden, özgürlük hisleriyle donatan, özgürlüğü hatırlatan, kölelikten azade kılan anlayışların zihnimize, fikrimize, ruhumuza, bedenimize, bakışlarımıza sinmesine yardım eden ev olarak Kâbe Beytül Atik’tir. Kâbe insanı nasıl özgür kılar, özgürlüğü nasıl hatırlatır, köleliği nasıl izah eder, kölelik zincirlerimizden nasıl kurtulma-
mız gerektiğini bizlere nasıl öğretir diye bir soru soracak olursak eğer yazımızın konusuna girmiş oluruz. Kâbe her şeyden önce insana kendi yüzünü gösterir. Aynadır Kâbe. Boyumuzu posumuzu, yüzümüzü, kaşımızı, gözümüzü, niyetimizi, tarihimizi, iyiliğimizi, bencilliğimizi, kibrimizi, sefil gururumuzu gösterir bizlere. Bize bizi gösterir. Gözlerimizin rengini orada keşfederiz. Gözler baktıkları yerlerin rengine bürünür. Baktığımız, hayallerini kurduğumuz (tabi hayallerimiz diye bir şeylerimiz varsa) şeyler kendi renkleriyle boyarlar gözbebeklerimizi. Kâbe’ye bakana Kâbe, kendi varlığını gösterir, kişiye kendini sunar altın tepsinin içinde. Kâbe’nin bir ayna olarak kişiye kendini göstermesiyle başlar özgürlük hissiyatı. Kendini unutan insan, kendisiyle karşı karşıya gelince irkilir önce. Tutsaklıkları, müptezel alışkanlıkları, vasıfsız sevgileri, idealsiz zamanın değersizliği bir yumruk olur sarsar insanı. Kişi onca yolu kendisiyle karşılaşmak için teper. Özgür düşüncenin mahcubiyetini tadan kişilere, özgürlük hissiyatını alabildiğine sunarken, şehirlerinde hayatları bireysel ve toplumsal kölelik zihniyetini bilerek ya da bilmeyerek bünyelerinde taşıyan insanlara zincirleri olduğunu, zincirlerinden, boyun bağlarından kurtulmak için gerekli olan cesareti aşılar Kâbe. Kâbe’de yaşadıkların bireysel tarihinin yoğunlaşarak gözünün önünde canlanmasından başka bir şey değildir. Kâbe’yle buluşuncaya kadar neyin peşinden koşmuş, neyi arzulamış, yüzünü nereye çevirmişsen, kimleri dost bilmiş, düşmanlarında hangi vasıfları aramışsan geceyle gündüzle nasıl bir ülfet, nasıl bir muhabbet geliştirmişsen, Kâbe’nin yanı başında tüm bunları ne eksik ne de fazla tüm ömrünün özeti, yoğun olaylar, enteresan tesadüfler zinciri olarak sırlı aynada tezahür eder. Kâbe ömrünün gidişatını sunar sana. İç yüzün gerçek niyetlerin aşikâr olur Kâbe ile birlikteliğinde. Kâbe bir ev sahibi olarak, misafirine en çok kendi gerçek yüzünü hatırlamasını sağlayarak ikramda bulunur. Bu ikram kişiye bahşedilen en lütufkâr ikramdır.
Beytül Atik’tir Kabe’nin bir başka adı. Özgürlük evi. Kişiye esirliğini, tutsaklığını hatırlatan, hatırlatmakla kalmayıp esaretten hürriyete yol kat ettiren, aşılamaz gibi gözüken engellerini, altında ezilip kaldığını bildiği, kesin bir bilgiyle bildiği ezilmişliğini, hayatın gerçekliği altında yontulan şahsiyetini, yalama haline gelen güzelliklerini, dertlerini, yüreğini kanatan facialarını, yüreğinin çıbanını, sürekli kanayan yarasını, kalbinin kırıklığını, ruhunun ışığının sönmesini, çaresizliğin onulmaz kıskacını, ayağının prangasını tüm bunları ve daha fazlasını aşarak, adımlar atarak, yürüyerek, dağ gibi engellerini eriterek içlerindeki kararlılığı artırarak nasıl özgür olabileceklerini de öğretir insana Kâbe. Kararlılık Kabe’nin insana sunduğu bir lutuf anlayıştır. Kâbe kararlılık suyunu bahşeder şehir çölünün bitkin insanına. Sağlam temeller üzerine inşa olunan Kâbe kararlı oluşun da sembolüdür aslında. Vakur bir duruş sergiler. Ne ezen ne ezilen yapısıyla yüceltir gözbebeklerini kendine doğru çeviren insanı. Kâbe özgürleşme süreci içinde her şeyden önce insana bakmayı ve yürümeyi öğretir kesin bir idrak seviyesinde. Bakmayı öğrenerek aşar insan esaret tepesini. Baktığımız yer bizleri esir de eder tutsak da, özgür de kılar hür de. Yürüyüşlerimizi baktığımız yer belirler, bakışlarımız yürüdüğümüz yöne doğru kayar. Bakarak yürür, yürüyerek bakarız. Tavaf bunun için vardır. İnsana yürüyüşün samimiyetini, yürüyüşün hasbiliğini, yürüyüşün ilkelerini öğretmek için vardır tavaf. Kâbe’ye bakarken gözümüzün algıladığı ruh donanımıyla daireler çizerek yürürüz hayat denilen sırlı yürüyüşü. Tavaf aynı zamanda şehirdeki yürüyüşümüzün temellerini oluşturur. Şehirdeki koşuşturmalarımızın provasını Kâbe’nin etrafındaki yürüyüşümüzle gerçekleştiririz. Kâbe emekleme devresini henüz geçen bir masum çocuğun yürümeyi denemesine destek olmak için uzanan merhametli bir baba eli gibi uzatır ellerini bize ve hayat yürüyüşünü öğretir, öğretmenin içli tevazusunu hissederek. Kendine has bir yürüyüş tarzı oluşturan insanlar ancak özgür olabilirler. Kâbe bu özgün yürüyüşü elde etmemize imkân tanır. Kendimizce bir yürüyüş sitiline ka-
vuşuruz tavaf esnasında. Bu yürüyüş şahsiyetimizi besler, şahsiyetimiz yürüyüş olarak tezahür eder ve yürüyüş sergileriz yaşadığımız şehirlerde. Ruhumuzun merkezine özgürlüğü alarak yürürüz şehrin kölelik bariyerlerini aşarak. Ruhumuz özgürlüğün ışığı olur aydınlatır şehrin insanı yoran karanlığını. Şehrin aydınlığı yetimin gözbebeklerine dokunur merhametli bakışlarıyla. 3‘Çocuklarımız küçük yaşlardan itibaren Kâbe’yi, Mescidi Nebevi’yi görmek için seyahat etmenin insana kazandırdığı güzelliği tatmalılar Ali’ diyorum sohbetin çay demi kıvamına geldiği bir anda. Kapu Camiinin batı kapısına bakan çay ocağında közde demlenen çaylarımızı yudumluyoruz. Hangi deryanın damlası olduklarını, hangi dağın yamacı olduklarını, hangi toprağın tozu olduklarını kavrayacaklarsa eğer bu seyahat esnasında kavrayabilirler. Hendeğin ne tarafında bulunduklarını, kimlerle beraber hayat yürüyüşünü yürüyeceklerini bir bilinç seviyesinde en çok Kâbe’nin sırlı atmosferinde anlayabilirler. Bu seyahat erken bir bilinç dalgasıyla kuşatır masumiyet zırhı delinmemiş çocuklarımızı. Masumiyet zırhını merhamet nakışlarıyla işlemeye koyulur çocuk ruhu bu ortamlar zamanında. Bu seyahatle birlikte çocuk ruhu ümmetin ruhuna, ümmetin yaralı ruhu çocuk ruhuna doğru akar. Bu seyahatle birlikte fark etmeyi hisseder, algı dikkati ömrünün zirve çağında olan çocuk. Ümmeti fark eder her şeyden önce. Kıtalar arası, coğrafyalar ötesi, tarih ötesi bir ümmetin ferdi olduğunu hissederek adım atar gençlik bağına. Zihnindeki ırk kavramı boyut değiştirir. Siyahından sarışınına kadar Afrikalısından uzak doğu ülkelerine kadar zihnindeki insan coğrafyası haritası büyür büyür ve ümmet nehrinin bir damlası olma şerefiyle algılar hayat imtihanını. Artık Patani’de ölen kendisidir. Gazze’deki sevince ortak olur niyazıyla. Ve aynı nehrin dip sularıdır çocuk bakışları. Bu bakışlar hareketlendirir toplum ırmağını… Bu bakışlar belirler toplum ırmağının akış yönünü… Bir seyahat şahsiyet oluşturacaksa bu şahsiyet en çok bu yolculuk esnasında kudretli elini dokundurur çocuk şahsiyetine. Yetişkinlerin şahsiyetini onardığı gibi çocuklara da bağlanmayı öğretir bu seyahat en çok. Kâbe ile birlikte, bağlanacağı bağın aşkın bir bağ olduğunu hisseder çocuk yüreği. Evinde ağırlandığı ev sahibine karşı güçlü bağlarla döner yaşadığı şehre çocuk. Mescidi nebevi ile birlikte bağını artıracağı, düşünce oluşumunda, hayatı yorumlamada kendisine rehber olarak alacağı peygamberinin şehrinde koşması, mescidinde yuvarlanıp secdeye durması çocuk yüreğindeki muhabbetin coşku halini almasına ön ayak olacak ve hayat yürüyüşünde kutlu nebiyi dost bilip dostluğa layık bir ömür sürme gayreti içinde adımlayacaktır ömür denilen çile yolculuğunu.
8
E
ğitim başlı başına bir sanattır. Öğrenmek yaratıcının insana verdiği en kutsal yetenek… Hele o yeti yaratılış çizgisiyle paralellik arzederse asıl maksadına ve amacına ulaşmış olur. Nitekim ‘hikmetinden sual olunmaz’ anti parantezinden sonra yaratıcı ilk insanı bilge, önder ve kendisinin temsilcisi olarak göndermesine rağmen onunla ilk isyanı, ondan gelen nesille de ilk insanlığın kavgasını başlatmış, beşeriyetin hayatı bu mihval üzerinde sürüp geldiği gibi ilelebet de devam edecektir. Kendi diyarlarından başka yerlere gidip gelenlerin memleketlerine döndükleri zaman anlatacakları çok şeyleri olur. Zaten gittikleri yerlerde de karşılaştıkları kimselere kendi diyarlarından çok şeylerden bahsetmişlerdir. Mesela, herkesin köyünde buz gibi akan bir soğuk su, bir şelale, kışın sıcak yazın soğuk akan ırmaklar vardır. O kişi köyündeki bu doğa harikalarından bahsederken aynısının veya onlardan daha üstün doğal zenginliklerin bir başkasının köyünde olabileceğini düşünmediği gibi yaratıcının sadece kendilerine ve kendi köyüne lütfettiği bir üstünlük zannına kapıldığının farkında bile değildir. Askerden gelenlerin askerlik hikâyeleri, avcıların av palavraları bitmek tükenmek bilmeyen akşam sohbetlerimizdi eskiden, uzun kış gecelerinde… Henüz teknoloji denen çağın vebası örtmemişti insanlık duygularımızın üstünü. Mesela bir kandıralı vardı. Askerde komutan “bölük dur” dedikten sonra Kandıralıya da özel komut vermeden durmayacaktı. Mutlaka “bölük dur” dedikten sonra “Kandıralı sende dur” demek zorundaydı. Bu Kandıralı bilmecesi uydurulurken niye şirin Anadolu illerimizden Kocaeli’nin tarım ve hayvancılığa bağlı Kandıra ilçesinin ismine izafeten böyle bir yakıştırma yapıldığı kimsenin aklının ucuna bile gelmezdi. Yine ‘hikmetinden sual olunmaz’ anti parantezini koymadan yapamayacağım. Ne zaman ki bir yaratılmışı incelemeye kalkışsak akıl dediğimiz o muazzam yaratılmışın bile ne kadar aciz olduğunu anlamaktan kendimizi alamıyoruz. Çok yaşadı, Allah uzun ömür versin diyen yakınlarımın, arkadaşlarımın konuşmalarını hatırlıyorum. Bin sene, beş yüz sene, üç yüz sene yaşayıp da hiçbir şey yapma-
di dillerinde hidayete davet etmeyi, ölüden diri çıkarmayı, kuşlarla konuşmayı öğretmiştir... dan dünya yaşamlarına son verdiklerini söyleyenlerinin yanında, seksen yılın, yüz yılın lafını etmek aklıselim bir insanın tavrına ve bilgeliğine yakışır mı?… Hele bir konuda profesör olduğunu böbürlene böbürlene söyleyen, ilim adamları, filozoflar, yetmiş iki dilde konuşan, her kavmi kendi lisanlarıyla hidayete davet eden Hz. İdris’in karşısında ne diyeceklerdir?.. O ki, astroloji, matematik, tıp vb. ilimlerin beşiği, hikmet ve izzetin sahibi, kardeşini öldürmekle insanlık tarihinin adam öldürme tarihini başlatan azmış Kâbil çocuklarının hidayete davetçisi olarak gönderilmiştir. İlk yazıyı yazan, şehir kurma ve idareciliği belleten insana elbise giymeyi ve dikiş dikmeyi öğreten bir ulu çınarın yanında ilim ve irfan sahibi olduğunu ileri sürmek ne derece yerinde olur? Aklıselim her insanın kavrayabileceği su götürmez gerçeklerdendir. Kendinden asırlar sonra yaşayan Hz. Yunus bu bilgenin sadece bir yönünü şu dizeleriyle tarihe altın harflerle yazmıştır: Kimi yiyip, kimi içer, Hep melekler rahmet saçar İdris Nebi hülle biçer Diker Allah de’yu de’yu İdris Nebi, tüm bilgeliklerinin yanında içinde bulunduğu durum ve şeraitin dışında da kendinden sonrası içinde kavmini aydınlatmıştır. Duymak bilmeyenler için bu hususta “anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az” demekten başka bir şey kalmamıştır. Zira o Nebi insanlığın başına gelecek olan Nuh tufanı, beşeriyetin yüzü suyu hürmetine yaratıldığı son peygamber hakkında da bilgi vermiştir ama nafile… Küçük bir motorun koca tırlar çektiği, sinekli bir eşeğin bir katar deveye rehberlik ettiği gerçeği göz ardı edilerek cüssenin beyne üstünlüğü vehmine kapılmak insanlığın felaketinin başlangıcı olmuştur. Saltanatı elinde tutan, kudret sahibi hükümdar, kudretin asıl menşeini unutmuşlar, kerameti kendinden menkul serüvenler anlatma dalaletine düşmüşlerdir. Gücün akla galebe geleceği yanılgısı dün olduğu gibi bugün de, yarın da insanlığın karanlığa gebe kalacağını ve günsüz dünyaya getirdiği çocuğunu küvezlerde yaşat-
mak için ne kadar çaba sarf edeceğinin bilincine erişmediğinin göstergesidir. Ondandır ki büyükler: “mal sahibi, mülk sahibi, hani bunu ilk sahibi, mal da yalan mülk de yalan gel az da sen oyalan” vecizesini koyuvermişlerdir düşünmek isteyenlerin önüne. Onun içindir ki ayrılık sahneleri ve üzerine yakılan türkülerin bıraktığı nağmeler hep kanata gelmiştir gönlümüzün bir yerlerini. Ayrılık, gurbet, hasret hep bana mı diyenlere de şu darbimesel söylenegelmiştir: Ayrılığı, cennetten kovulan Hz. Âdem’e sor, Tufanda oğlunu dağların tepesine bırakan Hz Nuh’a, Yusuf’tan ayrılan Yakup’a, Öz evladını bağrından kopararak başka diyarlara gönderen Mekke şehrine… Kim Allah’ın Nebi’sinden ayrılmak isterdi? Kim onun sohbetinden, cenneti hatırlatan kokusundan uzaklaşmak, yakınken uzak kalmak isterdi? Hangi şehir, hangi yaratık, hangi canlı, hangi cansız... Öfken gücünle eşit olmalı diyorlardı büyükler. Zira aradaki eşitliği sağlayamazsan zarardasın. Kendinden daha güçlüye kafa tutarsan faturası sana kesilir, sen zararlı çıkarsın. Bu düstur insanın toplumda nasıl davranması gerektiğinin labirentlerini koyarken, bu öfkenin kendi ilkelerin ve inançların doğrultusunda bulunan insanlara karşı yapman gerekenin ne olduğunun da ölçülerini ortaya koymaktadır. Bu anlatımdan senin dünya ve hayat anlayışına karşı olanların ve senin yaşam tarzına müdahale hakkını elinde bulundurduklarına inananların güçlerine göre kendini göster anlamı çıkarmamalıdır. Zira bahsedilen güç eşit ölçülerde ortaya konan maddi güçtür. Bu ilke, yoktan var eden yaratıcının gücüyle onun kendisine sıradan insanların yapamayacağı meziyetleri verdiği seçkin insanlara bahşettiği gücün sınırları dışındadır. Bu olağanüstü, metafizik güç, yoktan var edenin bazı seçkin kullarına verdiği, diğer insanlara yaratıcının temsilcisi olduğunu gösterebilmek için lütfettiği meziyetlerdendir. O meziyetler ki, seçkin kullara; okuma yazmayı bilmeden okumayı, yetmiş iki dilde insanları ken-
Yine o ayrıcalıkla bir gece ansızın Mekke’den Kudüs’e ve oradan da kendi katına son peygamberi almış ve tekrar geriye göndermiştir. Bu üstün meziyetler onlara yoktan var eden tarafından lütfedilmiştir. Yine yerlere ve göklere sularını fışkırtmasını, denize de ortadan yol açması emredilmiş ve bu emirler yerine getirilmiştir. Tüm bu gerçekler İslâm inancına inananların, yaratıcısı tarafından kıyamete kadar değiştirilmesine müsaade etmeyeceği garantörlüğü altındaki kitabı Kuran’da zikredilmektedir. Öfken kudretini, cürmünü aşmamalı. Üç günlük saltanata sahip olunca kendini kurtarıcı zannedip acizliğini ortaya koymamalısın. Ömrünü uzun, saltanatını sonsuz zannetmemelisin. Tüm yaşamın saltanatın, malın, kudretin içinde geçse dahi sana biçilen ömür sandığın kadar uzun değildir. Zaten sen de bu gerçeği son nefesinde anlayacaksın ama iş işten geçmiş olacak. Tıpkı Osmanlı padişahlarından Yavuz Sultan Selim Han’ın bu gerçeği anladıktan sonra dilinden dökülen şu dizeler gibi: Padişah-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş, Bir veliye bende olmak cümleden al’a imiş. İnsan emanet sahibi olduğunu kendisin yaratıcılığının yeryüzünde bir temsilcisi olduğunu, yapmış olduğu veya yapmaktan geri kaldıklarından sual olunacağını aklından çıkarmamalıdır. O elçi ki ağaçların yapraklarını bilecek kadar bilge günümüzün ortalama beş insanın ömrü kadar ömür sürmesi, beşeriyetin bugün teknoloji diye ayyuka çıkardığı ilimlerin bulucusu ve kurucusu olmasına rağmen çıkıp gitmiştir Allah’ın katına. İlim, bilgi, yaratılış doğrultusunda niçin, niye geldiğimizi kavramak ve kulluk bilincini anlamak için elzem ve zaruridir. Değilse bu uğurda yıllarca diyar diyar gezip ömrünün yarıdan fazlasını geçirdikten sonra yıllarını baba ocağından ana kucağından ayrı geçiren yarım aydının beyin zerreciklerinden sızarak yıllar sonra yaptırdığı babasının mezar taşına yazdırdığı bir veciz sözden başka bir şey bırakmayacaktır insanlık belleğinde: Her şey fânî, odur bânî…
11. kattan düştü Konya’da bir inşaatın 11. katından düşen işçi hayatını kaybetti. Edinilen bilgiye göre, Gökhan Oruç (17), babası, amcası ve dedesiyle birlikte 11 katlı bir inşaatın balkon bölümünde çalışırken dengesini kaybederek metrelerce yüksekten toprak zemine düştü. Oruç, olay yerinde hayatını kaybetti. Gökhan Oruç’un düştüğünü gören diğer işçiler, durumu polise haber verdi. Olay yerine gelen polis ekipleri, Gökhan Oruç’un aynı inşaatta çalışan babası ve amcasını olay yerinden uzaklaştırdı. Oruç’un cesedi, otopsi yapılmak üzere morga kaldırıldı. Genç işçinin cesedi kaldırılırken dedesi Fazıl Oruç gözyaşlarını tutamadı.
Karşıya geçemedi Konya’da minibüsün çarptığı bisikletli kişi hayatını kaybetti. Kaza, İçeri Çumra beldesinde meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, bisikletiyle seyir halinde olan Seyit Ali Küçükyıldız’a (79), Konya - Karaman Karayolundan karşıya geçmek istediği sırada Derviş D. idaresindeki 42 CRD x plakalı minibüs çarptı. Minibüsün altında kalan Seyit Ali Küçükyıldız olay yerinde hayatını kaybetti. Kazanın ardından yaşlı adamın cenazesi otopsi yapılmak üzere Çumra Devlet Hastanesine kaldırıldı. Kazayla ilgili soruşturma başladı.
9
Bağımsız Denetime Tabi Şirketler
K
Dikilitaş’ı andık Gazeteci Yalçın Dikilitaş vefatının 9. yılında mezarı başında anıldı Merhum Gazeteci Yalçın Dikilitaş vefatının 9. yılında Cumartesi günü mezarı başında anıldı. Gazeteci - Yazar İhsan Kayseri’nin düzenlediği programda Dikilitaş’ın hayatı anlatıldı. Dostlarının anılarını anlatmasının ardından okunan Yasin-i Şerif ile program sona erdi. Program ile ilgili açıklama yapan Gazeteci – Yazar İhsan Kayseri ve Merhum Yalçın Dikilitaş’ın oğlu Osman Vasfi Dikilitaş programa katılanlara teşekkür etti.
DİKİLİTAŞ KİMDİR? 3 Nisan 1944’te Konya’da dünyaya geldi. Babası Osman Dikilitaş, annesi Vasfiye
Dikilitaş’tır. Baba tarafından soyu, Hoca Hacı Seyit Mehmet Efendi, Ahmet Efendi ve Abdurrahman Efendi isimlerinde üç müftü çıkaran ve Kapu Camii mütevelliliği görevini üstlenen bir sülaleye dayanmaktadır. Annesi, Konyalı ünlü din âlimlerinden Ağrıslı Mustafa Efendi ile Yörük Hacı Şükrü Efendi’nin torunu, Ağrıslızâde Mehmed Tevfik Efendi’nin kızıdır. İlkokulu, önce babasının memuriyeti dolayısıyla bulundukları Malatya’da Fırat İlkokulu’nda, sonra Konya’da okudu. Konya Karma Ortaokulu ve Konya Lisesi’nde tahsiline devam etti...
İlkokul yıllarında dünya çocuk klasikleri okumaya başladı. Konya’daki ilkokul öğretmeni Mükerrem İzhak, ortaokuldaki Türkçe öğretmeni Oğuz Tansel ve lisedeki Edebiyat öğretmeni Ali Çiçekli, kitap sevgisinde önemli rol oynadı. Küçük yaşta, şiir yazmaya başladı. İlk şiiri, edebiyat öğretmeni Kemal Or’un hazırladığı “Okullar Şiir Antolojisi-1969” isimli kitapta yayınlandı. Konya hakimiyet gazetesinde uzun yıllar yayın yönetmenliği yaptı. Dikitaş 19 Ekim 2004’te Genel Yayın Müdürlüğünü yaptığı FLAŞ Dergisi’nde geçirdiği kalp krizi sonucu aramızdan ayrıldı.
amu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tarafından 26.12.2012 tarihli Resmi gazetede Bağımsız Denetim yönetmeliği yayınlandı. 23.01.2013 tarihli Resmi Gazetede ise, Bağımsız Denetime tabi şirketlerin kapsamının belirlendiği 2012/4213 sayılı Bakanlar kurulu kararı yayınlandı. 25.01.2013 tarihinde ise Bağımsız Denetim Resmi sicil, Sınav, Uygulamalı Mesleki Eğitim ve Yetkilendirme tebliği olmak üzere 4 adet tebliğ yayınlandı. Bağımsız Denetime Tabi Şirketler Şirketlerin denetime tabi olup olmadığının belirlenmesinde başlıca kriterler tek başına veya bağlı ortaklıkları ve iştirakleriyle birlikte aktif toplamına, yıllık net satış hâsılatına ve çalışan sayısına ilişkin genel ölçütler aşağıdaki gibi belirlenmiştir: Aktif toplamı : 150 milyon TL ve üzeri Yıllık net satış hasılatı : 200 milyon TL ve üzeri Çalışan sayısı : 500 çalışan ve üzeri olarak belirlenmiştir. Ekli (II) sayılı liste kapsamında yer alan şirketler, tek başına veya bağlı ortaklıkları ve iştirakleriyle birlikte listede belirtilen sınırlamalar dikkate alınarak, bağımsız denetime tabidir. Ekli (I) sayılı liste dışında kalan Özelleştirmeye tabi kuruluşlar Ekli (II) sayılı listenin yedinci sırasındaki kuruluşlar Genel olarak şirketler bağımsız denetime 01.01.2013 tarihinden itibaren tabidirler. Ancak, Ekli (II) sayılı listenin yedinci sırası ile sadece kamu iktisadi teşebbüsleri bakımından olmak üzere aynı listenin dördüncü sırasında yer alan hükümler 1/1/2015 tarihinden itibaren uygulanır. Bağımsız denetime tabi olmayanlar Bağımsız denetime tabi olan I ve II sayılı liste dışında kalan kuruluşlardan, sermayesinin en az % 50 ve daha fazlası Devlete, il özel idarelerine, kanunla kurulmuş vakıflara ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ait olan şirketler bu Kararın kapsamı dışındadır. Uygulamaya ilişkin esaslar Şirketler, bu Kararda belirtilen üç ölçütten en az ikisinin
sınırlarını art arda iki hesap döneminde aşmaları durumunda müteakip hesap döneminden itibaren bağımsız denetime tabi olur. Bağımsız denetime tabi şirketler, söz konusu ölçütlerden en az ikisine ait sınırların art arda iki hesap döneminde altında kalmaları Ya da bir hesap döneminde söz konusu ölçütlerden en az ikisinin sınırlarının yüzde yirmi veya daha fazla altında kalmaları durumunda, müteakip hesap döneminden itibaren bağımsız denetim kapsamından çıkarılır. Bu Kararda belirtilen üç ölçütten ikisinin sınırlarının aşılıp aşılmadığının belirlenmesinde; şirketin aktif toplamı ve yıllık net satış hasılatı bakımından yürürlükteki mevzuat uyarınca hazırladıkları önceki yıllara ait (son iki yıldaki) finansal tablolar, çalışan sayısı bakımından ise şirkette önceki yıllardaki (son iki yıldaki) ortalama çalışan sayısı esas alınır. Bağlı ortaklıkları ve iştirakleri bulunan şirketler açısından bu Kararda belirtilen üç ölçütten ikisinin sınırlarının aşılıp aşılmadığının belirlenmesinde; aktif toplamı ve yıllık net satış hasılatı bakımından ana ortaklık ve bağlı ortaklığa ait finansal tablolarda yer alan kalemlerin toplamı (varsa grup içi işlemler yok edilerek bulunur), çalışan sayısı bakımından ise ana ortaklıkta ve bağlı ortaklıkta önceki yıllardaki (son iki yıldaki) ortalama çalışan sayılarının toplamı dikkate alınır. İştirakler açısından, söz konusu ölçütler iştirakteki hisseleri oranında dikkate alınır. Bağımsız denetime tabi şirketlerin ara dönem sınırlı bağımsız denetim yükümlülükleri, mevzuatta hüküm bulunmaması halinde Kurum tarafından belirlenir. Kararda düzenlenmeyen hususlarda (Türkiye Muhasebe Standartlarında)TMS’de yer alan hükümlere göre uygulama yapılacaktır. Bağımsız denetime ait Kararın uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye ve ortaya çıkabilecek tereddütleri gidermeye Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu yetkilidir.
10
Kurtarılamadı
Kursta yangın
Konya’da okula giderken otomobilin çarptığı lise öğrencisi, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Kaza, Selçuklu Yazır Mahallesi Sanat Sokak’ta meydana gelmişti. Bisikletiyle okula giden lise 1. sınıf öğrencisi Oğuzhan Bay’a (15), Salih T. (41) yönetimindeki otomobil çarpmıştı. Kazada ağır yaralanan lise öğrencisi, ambulansla Beyhekim Devlet Hastanesi’ne kaldırılarak tedavi altına alınmıştı. 2 gündür tedavisi devam eden Oğuzhan Bay, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
Konya’da Konuşma Bozukluklarıyla ilgili eğitim merkezinde yangın çıktı. Olay yerine gelen İtfaiye ekiplerinin çalışmaları sonucu yangın kısa sürede kontrol altına alınarak söndürüldü. Yangını fark ederek İşhanı’ndan dışarıya çıkan Eğitmen İsmail Selçuk, “ Uyurken bir baktım içeriden dumanlar yükseliyor. Bende odalara girmeye çalıştım giremeyince dairenin elektriklerini kestim ve dışarıyla olan bağlantısını kopardım. Sonra dışarıya çıkarak polisi aradım. Yangın benim yattığım yerde değil salon bölümünde çıktı” diyerek olay anını anlattı.
YAVUZ SULTAN SELİM TUGAYI
S Kaza: 14 yaralı onya’da meydana gelen trafik kazasında 14 kişi yaralandı. Kaza, Konya-Ankara Karayolu Altınekin Kavşağı’nda meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, Hüseyin T. idaresindeki 42 GM 326 plakalı otomobil ile Cengiz K. yönetimindeki 42 AFH 50 plakalı minibüs çarpıştı. Kazada özel eğitim merkezi öğrenci ve ailelerini taşıyan minibüs çarpışmanın etkisiyle yan yatarken, otomobilde bulunan 3 kişi ile minibüste bulunan aralarında öğrencilerin de bulunduğu 11 kişi yaralandı. Yaralılar, olay yerine sevk edilen ambulanslarla Konya’daki çeşitli hastanelere kaldırılarak tedavi altına alındı. Kazayla ilgili soruşturma başlatıldı.
uriye’deki meseleyi “Müslüman Müslüman’ı kırıyor!” diye yorumlayıp, oradaki cihadı küçümseyerek insanları özelde Müslümanları kandırmaya çalışan hainlerin oyunlarını bozmaya çalışacağım bu haftaki yazımda. Hatırlarsanız Anadolu Günlük Gazetemizin ilk manşeti “Esed’in güvenliği İsrail’in güvenliği” başlığıyla çıkmıştı. Orada yapılan röportajda İsrail, Esed’in elinden çıkıp muhaliflerin eline geçmek üzere olan silah depolarını vurduğu da açıklanmıştı. Batı’nın son kimyasal katliamdan sonra Esed’i kutladığına, muhaliflere güvenmediklerini itiraf ettiklerine şahit olduk ve Esed cesaretlenerek kimyasal dışındaki katliamlarını arttırdı. Ama içimizdeki hainler hâlâ Esedcilik yapmaya devam ediyor. Yavuz Sultan Selim Han, Mısır Seferi’nden dönerken Cebel-i Türkmen ya da Türkmen Dağı denilen bölgede bir gurup askerini bırakıyor. İşte şu anda Esed güçlerine karşı kahramanca savaşan Yavuz Sultan Selim Tugay’ı bu askerlerin neslinden geli-
yor. Onlara ulaşmak isteyen çok rahat ulaşabilir. Bir kere uzaklıkları sınırımıza 20 kilometre. Sık sık Türkiye’yi ziyaret ediyorlar. Türkiye telefonları orada rahat çekiyor. PKK’nın Antakya’ya sızmasını da önledikleri için Esed’in hışmına uğramışlardı. Bunu niye yazdım… Hâlâ “Müslüman Müslümanla savaşıyor” şeklindeki kirli propagandaya maruz olanlar varsa okuyucularımızdan bu Osmanlı Mirası, Osmanlı Torunu kardeşlerimize bir şekilde ulaşsınlar. Cihatlarına melekler ordusunun nasıl destek verdiğini onlardan Türkçe olarak dinlesinler. Gözleri kara olan bu mücahit kardeşlerimiz ellerine azıcık bir yardım geçse Kürt, Arap, Türkmen, Çeçen ayırt etmeden bütün mücahitlere dağıtıyorlar. Ayrıca Türkler’in savaş taktiklerini de uyguluyorlar. Geçen 5 ay kadar önce “Erkekseniz Türkmen Dağı’na gelin” diyerek Esed tarafını kışkırtmış, Esed güçleri de saldırmış diğer mücahit birlikleriyle beraber bu zombileşmiş Esed güçlerine 780 ölü ve daha fazla yaralı verdirerek püskürtmüşlerdi. Bir
kısmı da PKK’yla ve Esed güçleriyle savaşa destek için Rasulayn’a ve Haleb’e (mesafe farkına rağmen) gitmişlerdi. Savaşmadan duramıyorlar. Bu Yavuz Sultan Selim Tugayı’nın bir özelliği de zaferden sonra nasıl bir yönetim kuracaklarının araştırmasını şimdiden yapmakta olmaları. Çünkü dışarıdan gelen ve devlet tecrübeleri olmayan mücahit guruplarıyla beraber zaferi kazanacaklar inşallah. Bosna Hersek’te olduğu gibi o misafirlerini kovup seküler bir yapıya dönmek istemiyorlar. Şimdiden her mücahit gurubun kabul edebileceği Şer’i mahkemelerini kurmaya hazırlanıyorlar. Vasat bir yol takip ediyorlar. Bütün bu yazdıklarım sebebiyle destek Yavuz Sultan Selim Tugayı’nda teksif edilmeli. Hormonsuz ve Türkiye dahil dış müdahalesiz kurulan bu tugay yine hormonsuz ve istikrarlı büyümesine devam etmeli, devrimden sonra Yeni Suriye’yi kuracak ana çatı hüviyetine bürünmeli. İsminin de verdiği tedaiyle İslam Birliği’nin öncüsü olmalı …
Beşiği de çaldılar Konya’da doğmamış bebeğin beşiğinden elektronik malzemeye kadar birçok eşyayı çalan hırsızlar yakalandı. Hırsızlıkla ilgili çalışma başlatan Asayiş Şube Müdürlüğü Hırsızlık Büro Amirliği ekipleri, şüphelilerin çok sayıda hırsızlıktan kaydı bulunan M.V. ve İ.G. olduğunu belirledi. Akşam saatlerinde merkez Karatay ilçesi Yeni Mahalle’de devriye gezen polis ekipleri, şüpheli M.V. ve İ.G.’yi malzemeleri satıp uyuşturucu madde alacakları sırada yakaladı. Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde sağlık kontrolünden geçirilen şüpheliler, ifadeleri alınmak üzere Asayiş Şube Müdürlüğü’ne götürüldü. Ele geçirilen henüz doğmamış olan bebeğin beşiği ve elektronik malzemeler, polis tarafından Mesut D.’ye teslim edildi.
11
Didi teyze ile konuştuk
Guzuumla hafızalarımıza kazıdığımız, şimdiyse didi didi diyerek dilimize doladığımız kelimelerin şen yüzü Naciye Teyze. O bir anne. Mevlüt’ün annesi, Türkiye’nin annesi. Herkesin evinde bir köşede kendine sıcak bir yer bulacak bir yurdum insanı. Şimdi kapılarınızı açın, Naciye Teyze’yle sizin için gerçekleştirdiğimiz muhabbeti okumak size büyük keyif verecek.
İhracatta lider Otomotiv endüstrisi sektörel bazda son 7 yılın ihracat şampiyonluğu madalyasını boynuna takarken, 8. şampiyonluk için de gün saymaya başladı. Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği’nin (OİB) hazırladığı ihracat verilerine göre, otomotiv endüstrisi ekim ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 7 oranında artışla bir milyar 751 milyon dolar ihracat yaptı. Yılın 10 aylık döneminde ise yüzde 12 yükselişle 17.5 milyar dolarlık dış satış yapan otomotiv endüstrisi, ihracatta liderliğini bir kez daha tescilledi.
Twitter borsada Sosyal paylaşım sitesi Twitter’in hisseleri New York Borsası’nda işlem görmeye başladı. Twitter, hisselerinin New York Borsası’nda işlem görmeye başlamasıyla Facebook’un ardından halka arz edilen en büyük internet şirketi olacak. Halka arz belgelerine göre Twitter’ın 230 milyon kullanıcısı var. Günde yarım milyar Tweet atılıyor fakat bu kullanıcı ve Tweet sayısına rağmen şirket henüz kâra geçemedi. Twitter, 2013’ün ilk üç çeyreğinde 64,6 milyon dolar zarar etti. Daha önce hisselerin 23-25 dolar aralığında olacağı duyurulan hisselerin halka arzının 26 dolardan olacağı açıklandı. Yeni hisse fiyatı Twitter’ın değerini 18 milyar dolara çıkarması bekleniyor.
Röportaj: Hilal Yaşar, Hasan Yaşar Naciye Teyze, yarışmaya oğlunuz Mevlüt’ün yanında giderken, tüm Türkiye’nin sizi bu kadar çok seveceğini tahmin eder miydiniz? Aman ben nerden biliyim guzum. Ben, oğlan İstanbullarda yalnızdı önce eşimi gönderdim, sonra da ben geldim. O ara Acun keşfetti beni. Valla ne biliyim, hepsinden ALLAH razı olsun. Ben de herkesi severim, onun yansımanı herhalde. Oğlunuz 10 lira ile yarışmadan ayrılınca neler hissettiniz, ne gibi tepkiler aldınız? Hiç beklemiyordum hay guzum, bide aççık sıkıntı olunca rahatlarız belki didiydim amma olmadı. İyi ki de olmamış, böylesi hepimiz için hayırlı oldu şükürler olsun. Para kazansaydık belki de bu kadar popüler olmazdık. Oğlunuz Mevlüt’le birbirinize olan bağlılığınızı herkes biliyor. Peki başka çocuğunuz var mı? Benim 5 dene evladım var: 3 kız 2 erkek. Heppisini pek severim, hepsi gözümün nuru. Bizim evin heppisi deli dolu tabiri caizse. (Gülüşmeler) Evde pek normal insan yok, ama şükürler olsun yaşama sevincimiz hep yüksek. Bunu da pozitif olmaya borçluyuz. Diğer çocuklarınızla ilişkiniz nasıl, onlar da Mevlüt gibi renkli kişiliklere mi sahip? Valla biz gelinken kayın validemiz çocukları bize vermezdi. Ben evlat büyüttüm desem yalan olur, kayın validem büyüttü hepsini. Biz evin işlerinden vakit bulamazdık, bulsak da zaten dediğim gibi bize vermezlerdi pek çocukları. Ama ilişkimiz ve bağlarımız oldukça güçlü şükürler olsun. Bunun için ne kadar şükretsek az. En büyük sermayemiz ve mutluluğumuz bu. Yarışmadan sonra birçok teklif aldığınız söylendi. Ne gibi teklifler aldınız? Guzum program sunmamı istediler ama menejerim oglum Mevlüt (gülüşmeler) Her şey onda, o bize uygun olup olmayacağına karar ve-
rir, ona göre programa çıkarız yada çıkmayım derim. Yani kontrol Mevlüt’te. Çok teklif geldi amma o kabul etmedi. Oğlunuz açtığı butik otele sizin adınızı verdi, bu size nasıl hissettirdi? Ben aslında ismimi pek sevmem, amma verdiler işte. Amaan bu saatten sonra ne olacak zaten yaş olmuş 60 guzum. Uzun bir aradan sonra Didi reklamıyla yeniden herkesin hafızasında yerinizi aldınız. Bize Didi maceranızdan bahseder misiniz? Yine Mevlüt . Anne bize uygun bir reklam teklifi var, oynar mısın dedi; ben de sen bilin guzum bana uyar dedim. Bir anda kendimi reklamları çekerken buldum, pek iyi oldu. Çaykur zaten devletimizin, milletimizin malı. Produksüyon ekibimizde çok iyi. Hulusi’yle Mustafa pek iyi yapıyorlar işlerini sağ olsunlar. Saygıda da hiç kusur etmezler. Projede olan herkes mutlu, çok da verimli ve iyi gidiyor şükürler olsun. İçene, destekleyene teşekkürler. Bir reklam yüzü olmak nasıl
bir duygu? Didi deyince akla gelen ilk isim siz oluyorsunuz, bu sizin için bir anlam ifade ediyor mu? Guzum benim için aynı komşuya sıraya gider gibi, arkadaşlarla oturur gibi. Ama bana bunu hissettiren değerli halkımız tabi. Hepsine sevgim sonsuz, iyi ki varlar heppisi sağ olsunlar. Didi reklamında Mevlüt’le oynamanız gibi bir durum söz konusu mu, bu yönde bir teklif aldınız mı? Şu an böyle bir teklif yok amma, her an her şey olabilir. Naciye Teyze, meşhur bir kimlik olmasına rağmen memleketi Konya’da bir hayat sürüyor. Bize günlük hayatınızda neler yaptığınızdan bahseder misiniz? Guzum hayat aynı. Sabah kalk erkenden kahvaltıyı hazırla, eşim ve en küçük kız çocuğumla birlikteyim. Okula gider biri, biri de işe gider. Evin işleri biter mi akşama kadar galgı dur. Arada fırsat bulursam sıralara giderim, onlar olmadan olmaz. Konyalı vatandaşların sizi
görünce tepkileri nasıl oluyor? Ana gız şu giden Naciye Teyze değil mi diyip soluğu benim yanımda alıyorlar. Fotoğraf çektirmeden burakmıyorlar, alıştım artık bu duruma. Meşhur olduktan sonra akrabalarınızla ilişkileriniz, etraftaki insanlarla olan iletişiminizde değişiklikler oldu mu? Neysek o olduğumuz için, her zamanki güçlü bağlarla çevrili olan ilişkilerimiz devam ediyor ALLAH’a şükürler olsun. Bundan sonra dizi, film teklifleri alırsanız bunları nasıl değerlendirirsiniz? Sizi bir filmde başrolde görmemiz mümkün mü? Diziden ziyade reklamlar daha kısa, az yorucu ve keyifli oluyor guzum. Reklam olsun bizim olsun. İlerisi için yapmayı düşündüğünüz bir şeyler var mı? Hayalleriniz neler? Valla guzum bizden geçti gari hayal kurmak. Allah’ın rızasına nail olacak bir hayat yaşamaya çalışıyoruz, öyle de devam eder artık. Biiznillah haydi kalın sağlıcakla.
12