14
6
2
11
5
15
İKLİME GÜLBAY | SÜMEYYE ARITÜRK | AHMET DAYAN
www.anadolugunluk.com
10-17 Haziran 2013 50 Kr.
Su problem olmayacak AK Parti Konya İl Başkanlığınca düzenlenen gezi kapsamında, Mavi Tünel İçme Suyu İsale Hattı (Konya-Çumra 3. Merhale Projesi), Apa-Hotamış İletim Kanalı İnşaatı, Bağbaşı Barajı, Bozkır Barajı İnşaatı, Afşar Hadimî Barajı İnşaatı ve Afşar Hadimî Tüneli inşaatlarında incelemeler yapıldı.
200 YILLIK BİR YOLCULUK AK Parti Konya İl Başkanı Ahmet Sorgun, Mavi Tünel Projesi’nin Konya’ya can suyu vereceğini söyledi. 200 yıllık bir yolculuk olarak değerlendirdiği Mavi Tünel Projesi kapsamında tamamlanmış ve yapımı devam eden projeleri yerinde incelemek üzere düzenlenen gezide konuşan Sorgun “Ferhat’ın Şirin’e olan aşkı için dağları deldi, biz de ülkemize olan sevdamız için dağları deldik. Konya’nın 50 yıllık içme suyu bu proje ile sorun olmaktan çıkıyor.” diye konuştu
CÖMERTLİK ESAS ALINDI Projelerin teknik bilgilerini anlatan DSİ 4. Bölge Müdürü Mustafa Uzun da, yaklaşık 4 bin işçinin çalıştığı projenin sadece sulamayla ilgili alanlarda değil, ekonomik anlamda da çok büyük önem arz ettiğini vurguladı. Yatırımda cömertliği esas aldıklarını kaydeden Uzun, millete daha fazla hizmet götürülmesi için bütçede bir sınırlama yapılmadığını ifade etti. Uzun, 2023 yılında bitirilmesi hedeflenen tüm projelerin bitiş tarihinin 2018 yılına çekildiğini de sözlerine ekledi. Haberi Sayfa 10’DA.
Mesele tazminat meselesi değil
Türkçe’ye büyük ilgi Bu yıl 11.’si düzenlenen Uluslararası Türkçe Olimpiyatlarının Konya ayağı büyük ilgi gördü. 40 ülkeden 200 öğrencinin katılımıyla gerçekleşen programa yağışlı havaya rağmen katılan vatandaşlar birbirinden güzel Türkçe şarkı, şiir ve halkoyunlarıyla duygulu anlar yaşadı. Gecede insanlığın en çok ihtiyaç duyduğu şeyin sevgi ve kardeşlik olduğuna vurgu yapıldı.
Karapınar’ı tanıttı Fotoğraf sanatçısı Celal Gezici 5. kişisel fotoğraf sergisi “Bir Bozkır Masalı: Karapınar”ı Konya Kent Plaza’da açtı. Karapınar Belediyesi’nin katkılarıyla daha önce Ankara’da da açılan sergi Karapınar’ın tanıtımını amaçlıyor. 4’TE
Kurşun yağdırdı Akşehir’de daha önce kendini bıçaklayan şahsı kurşun yağmuruna tutan zanlısı güvenlik kameralarınca görüntülendi. Zanlı Hasan B. her yerde aranmaya devam ederken, olayla ilgili 3 kişi polise teslim oldu.
Tütüneker ile devam Mevlana Uluslararası Öğrenci Derneği Başkanı Mücahit Uludağ da o geminin içindeydi. Mavi Marmara olaylarının üçüncü yılında Anadolu Günlük’e neler yaşadıklarını anlatan Uludağ: “Eğer mesele tazminatsa ve biz para için yola çıkmışsak, ambargoyu, özgürlüğü konuşmaya gerek yok” dedi. 8-9’DA
Bu sezon Spor Toto Süper Lig’de mücadele edecek olan Torku Konyaspor’da kulüp başkanı Ahmet Şan, sosyal medyada yer alan ‘Uğur Tütüneker İle Yollar Ayrılıyor mu?’ şeklindeki haberlerin hayal ürünü olduğunu söyledi.
5
toplum
C
umhuriyet tarihi boyunca irtica paranoyası ile yatıp kalkan “devrimbaz kodamanların” peydahladığı çapulcular sürüsünü ayrıca tanıtmaya gerek yok. Olmayan fikirleri ile meydana çıkıp bağırıp çağırıyorlar… Kılavuzları karga olsa burunlarını soktukları nesnenin farkına varacaklar, amma kılavuzları karga değil, kuş değil. Kendilerine yön verenler; yalan ile hedef belirlemeye çalışan provokatörler. Kimileri TKB’li, kimileri İP’çi, kimileri siyasetçi, bazıları da yağlama yıkamadan iyi anlayan sanatçı!.. Atatürkçülük maskesini de suratına geçirip, eline bir Türk bayrağı aldın mı işler tamamdır. Artık seni kimse tutamaz aslanım. Saldır, vur, kır, yak, yık, as, kes… Meydan senindir.
Bunların Suriye’de yaşanan vahşete gözleri kördür. Dünyanın başka yerlerinde meydana gelen zulümler umurlarında değildir. Milletin değerleri, onların gözünde bir hiç mesabesindedir. O yüzden ‘çağdaş’tırlar. Ulusalcı, solcu, sosyalist, devrimci ve hatta yeri ve zamanı geldiğinde Maocudurlar. Her an kimlik değiştirmekte, o şekilden bu şekle girmekte mahirdirler. “Ordu göreve” pankartları altında yürüyenler, “çağdaş yaşamı destekleme” jargonu ile iş görenler, sözcüleri ve gözcüleriyle her an mukad-
GELİN BERABER DÜŞÜNELİM SÜMEYYE ARITÜRK
B
irkaç dakikalığına düşünelim. Milyonlarca galaksiden birindeyiz. Muhteşem bir evrende devasa çapta dönen bir dünyada yaşıyoruz. Yüzlerce yıldız arasından güneş ile dünya arasında kusursuzca işleyen bir sistemde asırlarca süre gelen bir insan hayatı var. Ve aklımızın alamayacağı on sekiz bin âlemin varlığına inanıyoruz. Her insanın doğumu ile ölümü arasındaki tüm hayatını, aldığı nefes ile verdiği nefesin arasındaki, vücudundaki organizmayı düşünürsek insanı tek başına bir âlem olarak ele alabiliriz. Bu noktada hayran olunur ki; şu dünya hayatında hiçbir insan yoktur ki diğerine benzesin. Asırlardır milyonlarca insan trilyonlarca anı bıraktı. Bu anılara şahit gezegenimizi düşündüm, düşündük bir dakika. Gezegen şahit. Evet, ağaçlar, şu duvarlar, yollar şahit. Yeni anılara, yeni mutluluklara, yeni arkadaşlıklara… Onlar şahitliğe devam ederken dönen dünyayla, geçen zaman görevlerinden hiç taviz vermiyorlar. Büyüyen şehirler, değişen sokaklar, caddeler, her insanın yaşayıp unutamadığı, hayallerinden atamadığı o eski
muhabbetli dar mahallelerin yerini alan o çok katlı beton yığınları… Saysam sayamam, yazmaya kalksam mürekkep yetmez; şu gezegende her insan bir âlem, her âlem bir kitap olsa. Odamın penceresinden apartmanlar arasında kalmış toprak evin önündeki selvi ağacını seyrederim her gün batımında ve doğumunda. Yine buradayım. Seyirde. Sağ elimde kalemim. Sol elimde turuncu defterim. Ne yazsam diye düşünen bir beyne sahibim. Hiç biter miydi söylenecek söz? Yazıyı bulduğundan beri kalemi elinden düşürmemiş bir insan, insanlık tarihi şahitken tüm yazılanlara. Dünyada gelmiş geçmiş yazılmış tüm eserleri düşünmeye yetse bile gücüm. Oluşmuş bu kütüphanelerin, kitaplıkların raflarındaki her bir kitabın satırlarını hayal dahi edemezken, biliyorum ki bu kalem hiç durmamış ve durmayacak. “Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de mürekkep olsa, arkasından yedi deniz daha ona katılsa, Allah’ın sözleri (yazmakla) yine de tükenmez. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Lokman,27)
desata saldıranlar, millete “koyun” gözüyle bakanlar, “bidon kafalı” , “göbeğini kaşıyan adamlar” diyenler. Başörtüsü zulmü ile ikna odaları kuranlar hangi soydan zannediyorsunuz? Hazırladıkları darbe planları ile sağda solda tetikte bekleyen, gerçekleşeceği ana kadar mücadeleye devam kararlılığında olanlar, “asacağız - keseceğiz” teranelerini mahkeme salonlarında hakimlerin yüzüne söylemekten tereddüt etmeyenler… Milletvekili sıfatı ile sağda solda efelenen ve yalan ile küfrü harmanlayarak ortalığa
fütursuzca savuran sözde siyasetçiler… Yukarıda saydıklarımızın yanına dış ülkelerin iç işlerimize karışan ajanlarını da ilave edebilirsiniz. Neler oluyor? Sorusuna verilecek cevap, aslında dünya basınında yer alan haberlerde sergilenen ortak mantığın ve hedefin detaylarında gizlidir. Kimi organize güç/çete odaklarını sahaya sürenler, gizledikleri gerçek hedeflerine doğru ilerlemenin mücadelesini veriyorlar. Gerçek hedefleri, halkın seçtiği hükümeti ayak oyunlarıyla de-
virmek ve yönetime zorba yöntemlerle el koymaktır. Kendilerine uymayan halk, bunların gözünde penguenler sürüsüdür, koyundur. Onlar koyun olarak gördükleri halka çoban olmak istiyorlar. Meydanlarda gösteri yapan, iyi niyetli ve hatta gerçekten güzel şeyler için ayağa kalkan samimi insanlar sergilenen oyunların farkına vardıkları an hangi saflarda yer alacaklarını çok iyi bilirler. Halkın haklarını gasp etmek ve onları acılar içerisinde kıvranırken çaresiz bir duruma düşürmek ancak halk düşmanlarının işi olabilir. Hayatları boyunca emperyalistlerin kucağında oturup, onların Türkiye borazanlığını yapanların bundan sonra kuyrukçuluktan başka yapacakları bir şey yoktur.
haber
Ölüme birlikte gittiler Konya’da otomobilin devrilmesi sonucu, hamile polis memuru, bebeği ve babası hayatını kaybetti.
Konya - Afyonkarahisar karayolunda meydana gelen trafik kazasında 3 kişi hayatını kaybetti. Edinilen bilgiye göre kaza, sabah saatlerinde Konya-Afyonkarahisar karayolunun 40. kilometresinde meydana geldi. Ahmet Şahin’in (47) kullandığı 42 EB 142 plakalı hafif ticari araç, yoldan çıkarak devrildi. Sürücü olay yerinde hayatını kaybetti. Ağır yaralanan polis memuru kızı Güzide Yücetürk (25) ise ambulansla Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırıldı. Tedavi altına alınan ve 5 aylık hamile olduğu öğrenilen Yücetürk ve bebeği tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Güzide Yücetürk’ün Kütahya’da polis memuru olarak görev yaptığı öğrenildi. Kazayla ilgili soruşturma sürüyor.
Bıçaklanan adam kurşun yağdırdı! Akşehir’de bir kişi daha önce kendini bıçakladığı iddia edilen kişiyi kurşun yağmuruna tuttu. Onlarca kişinin gözleri önünde yaşanan olayı güvenlik kameraları da kaydetti. Akşehir ilçesinde, bir kişinin silahla vurularak öldürülmesi olayına karıştığı iddia edilen 3 kişi polise teslim oldu. Akşehir ilçesinde bir kahvehanede çıkan bıçaklı kavgada yaralanan Hasan B, tedavisinin ardından taburcu edilmiş, bir gün sonra kendisini yaraladığı iddia edilen Muammer Ünveren’i silahla ateş ederek ağır yaralamıştı. Ünveren, kaldırıldığı Akşehir Devlet Hastanesinde yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamamıştı. Kavga sırasında orada bulunan Atife B. isimli kadın, seken kurşunlardan birinin isabet etmesi sonucu hafif şekilde yaralanmıştı. Güvenlik kameralarına da
yansıyan olay sonrası Hasan B.’nin yanında olan Murat B. (48), Ferhat B. (44) ve Bülent D. (38) Ankara’da kendi istekleriyle polise teslim oldu. Olaydan sonra Ankara’ya kaçan dört şahıs Ankara’daki bir iş yerinde otururken cinayet zanlısı Hasan B. “Ben bankamatikten para çekip geleceğim” diyerek cinayet silahıyla birlikte diğer üç kişinin yanından ayrıldı. Bir müddet bekledikleri Hasan B.’nin gelmemesi üzerine 3 arkadaşı polise giderek teslim oldu. Akşehir’e getirilen Murat B., Ferhat B. ve Bülent D. polisteki ifadelerinin ardından savcılığa sevk edildi. Cinayet zanlı Hasan B.’yi arama çalışmaları devam ediyor.
Yağma suçundan adliyedeler
5
AKŞEHİR’de, yağma suçlamasıyla yakalanan 4 kişi adliyeye sevk edildi. İddiaya göre, Yeni Mahalle Stadyum yanında Aziz Y’nin (18) önüne geçen R.Ç. (46), H.Y. (33), O.K. (21) ve H.A. (20), Aziz Y’yi darp ettikten sonra bıçakla yaraladı. Aziz Y’nin üzerinde bulunan bir miktar para ile cep telefonunu da alan şüpheliler olay yerinden kaçtı. Akşehir İlçe Emniyet Müdürlüğü’nün çalışmaları sonucu yakalanan şüpheliler ifadeleri alındıktan sonra adliyeye sevk edildiler.
11
13
5 Kurusıkıyla kendini vurdu Çumra’nın Büyükaşlama köyünde ailesi ve amcası ile tartıştıktan sonra darp edilen şahıs, kendini kuru sıkı tabancayla vurarak yaralandı. İddiaya göre, ailesiyle tartışarak darp gören Y.A. (33), amcasıyla da tartışmasının ardından amcası tarafından tekrar darp edilince kuru sıkı tabancayla kendine ateş ederek boğazından yaralandı. Olay sonrası yaralanan şahsın ailesinin 112 Acil Servise haber vermesi üzerine yaralı Y.A, olay yerine gelen sağlık ekipleri tarafından yapılan ilk müdahale sonrası Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırılarak tedavi altına alındı. Yaralının hayati tehlikesinin olmadığı öğrenildi. Olayla ilgili soruşturma sürüyor. (iha)
Kaçak sigaralarla yakalandı
Çevre iş yerlerindeki güvenlik kameraları görüntülerine göre Hasan B. ve yanındaki diğer kişiler Muammer Ünveren’le tartışmaya başlayıp darp edince, Muammer Ünveren de üzerinde bulundurduğu bıçakla kendisine saldıran şahıslara karşılık verdi.
Konya’da, bir üniversite öğrencisinin aracında 15 bin paket kaçak sigara ele geçirildi. Asayiş Şube Müdürlüğü Asayiş Ekipler Amirliği’ne bağlı birimlerin kent girişinde yaptığı uygulamada, Hatay’dan Konya’ya geldiği öğrenilen üniversite öğrencisi Mete Ö. (22) idaresindeki kamyonet durduruldu. Kamyonette arama yapan polis, araçta 15 bin paket kaçak sigara ele geçirdi. Mete Ö’nün garsonluk yaptığı lokantadan “ailemin yanına gideceğim” diyerek işyerine ait kamyoneti aldığı öğrenildi.
sanat
Celal Gezici’den 5. kişisel fotoğraf sergisi
Bir Bozkır Masalı: Karapınar
F
otoğraf sanatçısı Celal Gezici’nin 5. kişisel sergisi “Bir Bozkır Masalı: Karapınar” Kent Plaza’da beğeniye sunuldu. İlgiden oldukça memnun olduğu gözlenen Gezici, “Sergimize ilgi büyüktü, tüm fotoğraf severlere ve bizleri yalnız bırakmayan vatandaşlarımıza çok teşekkür ederiz” dedi. Fotoğraf sanatçısı Celal Gezici’nin kendi emeğiyle birlikte Karapınar Belediyesi’nin de sponsorluğunda açılan sergi Konya halkının büyük beğenisini topladı. Kent Plaza’dan önce Ankara Ticaret Odası Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda “Dünya Kenti Konya Başken’te” isimli organizasyon kapsamında yer alan sergiye birçok önemli devlet adamı katılmıştı. Ankara’daki organizasyon hakkında konuşan Gezici, “Bakanlardan, danışmanlara kadar birçok önemli isim benden fotoğraf kitabımı imzalamamı istediler. Bunlar insanı mutlu ediyor. Aynı tepkileri Konya’daki yetkililerden de bekliyordum” diyerek sitemini de gizleyemedi. 30 Mayıs – 2 Haziran tarihlerinde Ankara’da, 7 – 9 Haziran tarihlerinde Kent Plaza’da sergilenen “bir bozkır masalı: Karapınar” adlı sergide ortalama yirmi beş fotoğraf sergilendi. Sergi ve fotoğraflar hakkında Anadolu Günlük’e bilgi veren Gezici şunları kaydetti: “23 yıllık fotoğraf geçmişimde bu beşinci fotoğraf sergim ve bir de fotoğraf kitabım var. Ulusal ve uluslararası fotoğraf yarışmalarında ödüllerim var. Fotoğraflarım uluslararası dergilerde
yayımlandı. Bu sergideki gördüğünüz bütün fotoğraflar benim geçmişimin meyveleridir. 13 yıllık bir projemin son ayağıdır. Ayrıca burada gördüğünüz fotoğrafların tamamı 1999-2012 yılları arasında sadece Karapınar ve çevresinde çektiğim fotoğraflardan oluşmaktadır” dedi.
Anadolu Günlük’e yayın hayatında başarılar dileyen Gezici Fotoğraf sanatına verdiği destekten dolayı yazıişleri müdürümüz Ömer salih Şipleme’ye teşekkür etti.
fikir
5 Akşehir’de düzenlenecek Uluslararası 54. Akşehir Nasrettin Hoca Anma ve Mizah Günleri’nde temsili Nasrettin Hoca görevini, Gezi Parkı eylemleri sonrasında “Biber gazını bu kadar çok kullanırsan, halk bağışıklık kazanır. 1 Haziran Bahar Bayramı kutlu olsun!” twitini atan, TRT’nin Seksenler dizisi oyuncusu Rasim Öztekin üstlenecek.
Başbakan’ın işi zor!
B
ir iktidar ne kadar başarılı olursa olsun on yıl sonra hâlâ rakipsiz ise, bu o iktidarın başarısından çok muhalefetin siyaseti bilmediği anlamına gelir. Öncelikle iktidar 28 Şubat süreci ile başlayan ve Cumhuriyet mitinglerine kadar devam eden süreci gün yüzüne çıkaramadı veya çıkarmadı. 28 Şubat ve devam eden süreçte sadece askerin rolü gündemde kaldı, fakat öylesi bir sürecin siyasi ve ekonomik ayakları neredeyse hiç irdelenmedi. Krizlerde kimler servetine servet kattı, kadrolu göstericilerin ceplerine kim harçlık koydu? Krizlerde vatandaşın cebinden çıkan milyar dolarlar kimlerin cebine girdi?..
Herkes kendi karakterine göre davranacaktır. Bizim kendimizle ilgili sorvunlarımızı konuşmamız lâzım. AK Parti teşkilatları başta olmak üzere iktidara oy veren herkesin üzerine düşeni yapıp yapmadığı konusunda kendisini hesaba çekmesi gerekir. Şahıslar olarak bu ülkeye ve millete karşı görevimizin oy vermekten ibaret olduğunu zannettik. Bu muhalefetsiz iktidarın eleştirmeni de problem gördüğü yerde uyaranı da AKP tabanı olmalıydı. 10 yıllık iktidar süresince AKP’ye (yöneticilerine) darılan, kırılan hatta küsen, ama buna rağmen oy vermeye devam eden insanların gönlü alınmalı, enerji tecrü-
28 Şubat sürecinin başlangıcında beşli çete olarak tanımlanan sözde STK’lar hiç anılmadı. 28 Şubatçıların siyaset ayağı da gündeme gelmedi. Oysa her partide uzantılarının olması muhtemeldi. Bugün yine aynı sözde STK’ların elemanlarından oluşturulmuş sözde platform, kendisini ülkenin yegane sahibi ve iktidar icraatlarının onay kontrol merkezi sanıyor. Bu insanlar icraat yetkisini halktan almış iktidarı yok etmek ve dindar kesimleri yeniden pranga altına almak için bir araya gelmiş, dış güçlerin çıkarları için çalışan menfaat gruplarıdır. Yok etmek istedikleri ilk şahıs Sayın Başbakandır. Zaten onlar için Erdoğan sonrası kolay olacaktır. Israrla kendisinden özür talep edilmesinin sebebi de budur. Başbakan özür dilememeli ve ne pahasına olursa olsun geri adım atmamalıdır. Olası bir geri adım AKP ve tabanı için sonun başlangıcı anlamına gelir. Bundan sonra hiçbir proje uygulanamaz. Hükümet icraatları bir bahaneyle engellenmeye çalışılır. Üç-beş ağacın yerinin değişmesini bahane ederek ülkeyi yakıp yıkan bu insanlar yarın kanal İstanbul projesini durdurmak için ülkeyi kan gölüne çevirmekte sakınca görmezler. Başbakan vekili Bülent Arınç’la görüşen platform üyelerinin kimliklerine ve ait oldukları yerlere bir bakın. Bu adamların bu ülkeye ne gibi hayırları dokunmuş. Hayatları halkın millî ve manevi değerleri ile savaşmaktan ibaret şahısların talepleri kimliklerinde gizlidir ve zaten taleplerini açıkladıkları zaman dış güçlerin maşası oldukları anlaşılmıştır.
be ve fikirlerinden yaralanılmalıdır. İktidar partisi sık sık nefis muhasebesi yapmalı ve yenilenmeyi kazanım olarak gören insanlar aktifleştirilmelidir. Hükümet çalışıyor, ama teşkilatlar yapılan icraatları halka anlatma gereği duymuyor. Eğer mahalle teşkilatları çalışsaydı, iyi niyetli insanlar taksime çıkmak yerine teşkilat kanalıyla başbakanına ulaşma yolunu seçerdi. Teşkilatlar yüzde 50’nin gururuna kapılarak halktan koptu ve hatta iktidar milletvekilleri muhafazakar siyaset geleneğinin gereği mütevazi ziyaretler yerine iktidar gururu ile protokollü ziyaretleri seçtiler. Sayın Başbakan gerekirse mahalle teşkilatlarına kadar partisini gözden geçirmeli ve partiye yeni bir soluk kazandırmalıdır. Başbakanlık danışmanları artık toplumu okuyamıyor. Psikolojileri de çoktan danışman olmanın ötesine geçmiş. Bir danışmanın “başbakanı yedirmeyiz” demesi bana normal gelmiyor ve bu cümle kendisini başbakan karşısında nerede gördüğünü anlatıyor. Bunun sehven dile gelmesi bile fikir-zikir anlayışını gündeme getirir. Başbakanın kendisine oy veren kesimleri de bir şekilde kırmış olduğunu da göz ardı edemeyiz. Bu kırgınlıklarda da danışmanların etkisini görmezden gelmek imkânsızdır. Gezi olayında da yine danışmanlar istihbarat bilgileri ile bu olayı ilişkilendirmekte gecikmiştir. Böyle devam ederse Başbakan’ın işi zor. Vakit kaybetmeden partinin halkla ilişkileri gözden geçirilmelidir.
11
Twitçi Rasim Nasreddin Hoca13 5
Akşehir Belediyesi ile Nasrettin Hoca ve Turizm Derneği tarafından Nasrettin Hoca’nın hatırasına düzenlenen ve bu yıl 54’ncüsü yapılacak olan Anma ve Mizah Günleri’nde bu görevi bugüne kadar; Erol Günaydın, Levent Kırca, Ferhan Şensoy, Kadir Çöpdemir, Halit Akçatepe, Emin Olcay, Cenk Koray, Deniz Oral gibi birçok isim üstlenmişti. Son olarak Deniz Oral’ın üstlendiği bu görev için, Akşehir Belediyesi ile Nasreddin Hoca ve Turizm Derneği tarafından ünlü sanatçı Rasim Öztekin’e teklif götürüldü. Konu ile ilgili olarak Akşehir Belediyesi’nde bir basın toplantısı düzenlendi. Akşehir Belediye Başkanı Abdülkadir Oğul ile Nasrettin Hoca ve Turizm Derneği Başkanı Ahmet Güvendik’in katıldığı toplantıda konuşan Başkan Abdülkadir Oğul, “Değerli sanatçımız Rasim Öztekin’e, bu yılki Nasrettin Hoca’lık görevini üstlendiği için teşekkür ediyoruz. 54. Uluslararası Akşehir Nasrettin Hoca Anma ve Mizah Günleri’nde kendisini de Akşehir’de görmekten büyük mutluluk duyacağız. Bu yılki Nasrettin Hoca Anma ve Mi-
zah Günleri ile ilgili program çalışmalarımız da yoğun bir şekilde sürüyor. Yine her yıl olduğu gibi bu yılki Anma ve Mizah Günleri’nde Nasrettin Hoca’mızın adına ve onun felsefesine yakışan dolu dolu etkinlikler yapacağız” dedi. NASRETTİN HOCA AKŞEHİRLİ Akşehir Belediyesi ile Nasrettin Hoca ve Turizm Derneği tarafından düzenlenen 54. Uluslararası Nasrettin Hoca Anma ve Mizah Günleri’nin afişi de yapılan basın toplantısında tanıtıldı. Akşehir Nasrettin Hoca ve Turizm Derneği Başkanı Ahmet Güvendik konu ile ilgili yaptığı açıklamada, “5-10 Temmuz 2013 tarihlerinde gerçekleştirilecek, ‘54. Uluslararası Nasrettin Hoca Anma ve Mizah Günleri’nin tanıtımında kullanılacak olan afişimizde Nasrettin Hoca’mızın Akşehirli olduğuna vurgu yapmak istedik. Bilindiği üzere Sivrihisar son günlerde Nasrettin Hocamızla ilgili asılsız iddialar ortaya atmıştı. Yapılan bu afişle Hocamızın Akşehirli olduğunu ve Akşehir’in hocamıza sahip çıkmaya devam edeceğinin altını çizdik” şeklinde konuştu.
düşünce E
Gezi Parkı Eyleminin Hatırlattıkları
nteresan günler yaşıyoruz. Geçtiğimiz hafta garip bir kalkışmaya şahit olduk hep beraber. Ülkedeki birtakım “muhalif” kesimlerin, mevzuunun ağaç -çiçek- böcek kısmına kapılıp gaza gelmiş “masum” kesim bir tarafa, sağdan soldan orta yoldan ne kadar “hak” düşmanı varsa tüm takım taklavatlarıyla bir araya geliverdiklerine ve bu kesimlerin kaç paralık ağırlıklarının kalmış olduğuna… Mevzunun ağaç-çiçek-böcek kısmı üzerinde pek durmadığımı fark etmişsinizdir, mühim değil zaten kalkışmanın öncüleri de işin o kısmıyla pek ilgili değillerdi… Eğer ilgili olsalardı tespitlerimiz keskin çizgiler üzerinden olmaz hükumetin “yanlışlarından” onlarınsa “doğrularından” filan bahsetmek ihtiyacı duyar yahut bizleri ilgilendiren bir husus değil der üzerinde durmak lüzumu hissetmezdik… Neticesini sonra alakalıları takip eder, ama “talepleri olanlar için” geride bir ton ders bırakarak bittiğini söylemeliyim... Bu bir yönü ile de hükümeti alakadar eder dersler olacaktır elbet... *** Bunlar, “gezi parkı” eylemcileri şeklinde tanımlanmış olan kesim genelde, hükumete onların İslamcılıkları temeli üzerinden karşı gelen, ama bu hakikatin direk ifade edilmesini hareketin halka mal olması aşamasında yanlış gören, bu yüzden de kullanacakları dile azami dikkat gösteren, öncülerini “birikimi olan fosillerin”, 28 Şubatçı hainlerin oluşturduğunu düşündüğüm, “anti- emperyalistliklerinden -çevreciliklerine kadar her türlü argümanları esas mevzuu- İslâm düşmanlıklarını- örten bir perde olarak kullanan, ne istediklerini temelde kendilerinin de, işin aslı, pek bilmediklerini düşündüğüm, artık insana ve insanın sorunlarının çözümüne dair söyleyecek sözü kalmamış, ama psikolojiler çerçevesinde varlıklarını devam ettiren, tedavülden kalkmak zorunda olan bir çevre… Faşist/İslâm ve Halk düşmanı/ tepeden bakmacı/halkta ortaya çıkan- çıkacak her türlü ahlaksızlığa çanak tutan methiyeler düzen, ama iş halkın İslam ve Müslümanlık taleplerine gelince onlardaki birtakım yanlışlar bahanesiyle -temelde aziz İslâm’ı aşağılamak kastına matuf- halkı aşağılayan bu yapının artık son demlerini yaşadığının ilanı olan bu son kalkışmanın hakkını vermeli bugün yerleşik düzene hükmeden cenah… Bu zihniyetin bu toplum içerisinde tamamen izole edilmesi ve ibretlik bir numune halinde müze şartlarında ve fanus içerisinde, misal olsun diye yaşatılmasına müsaade edilmelidir… Bunlar bittiler, bunlar bitmiş olanlar, bunlar zaten bitmiş olması gerekenler… Hepi topu yapabileceklerinin tamamı bu olan bu güruhu muhatap alırken işin bu yönü
es geçilmemesi gerekenler… Avutabilirsin ama fazla dikkate alırsan onlarda kendilerinde bir ciddiyet kesbedebilirler… Bunlar profesyonelliklerini de konuştururlarsa elbette uzun vadeli değil ama bir miktar kafa ağrıtabilirler… Ama o kadar… İyi ki yaptılar böylece ne istedikleri, kim oldukları cibilliyetleri soyları sopları ve nihayet çapları çıkmış oldu ortaya… Hükumet elbette bu “çapı” görecek ideal olana yönelik atmayı düşündükleri adımlarda kendilerini daha bir rahat hissedeceklerdir, etmelidirler, artık mazeretlerinin hemen hemen tamamen ortadan kalktığını gördük, onlar da görmelidirler… *** Hükumet eleştirilerimiz hep daha iyiyi gözleyen bir duruşla bâkî kalsın elbette, kokuşmalarına savrulmalarına müsaade edilmeyeceğinin, ideale doğru olması gereken yürüyüşün savsatılmasına izin verilmeyeceğinin, onlar olmasa da yola devam edilebilecek iradeye ve imkânlara sahip olunduğunun, anlaşılmasını temin edecek şekilde hep baki kalsın muhalifliğin… Üzüm yemek niyetin… Amenna lakin güya hükumet karşıtlığı bahanenle bunların yanında yer almış “bizden” olan birtakım zevatın da anlaması gerekenler var muhakkak… Güya bu kalkışmayı fırsat bilip bunların safında görüntü verenler oldu… İnanılmaz görüntüler… Adamların safında ne işin olur Allah aşkına, onlarla senin hükümet karşıtlığın taban tabana zıt, senin karşı geldiğin sebebin bizzat kendisi için karşı onlar, yani onlar hükumet İslâmcı diye karşı geliyorlar oysa sen düzgün İslâmcı değil diye karşı geliyorsun anlamıyor musun kasten mi yapıyorsun… Hak adına halkla ideale doğru yürümesi gerekenlerin halkı okumak gibi bir zaruretlerinin olduğunu kavramaları gerekmektedir… Buradan anlaşılması gereken hususlardan birsi şu dur ki; hak adına halkla ideale doğru derken, faşistleşmek, sollaşmak, komünistleşmek onlara benzeşmek senin hiç bir zaman, fikrinde izahını bulamayacağın gibi, fiilen de fayda devşirebileceğin bir duruş olarak görülemez… Bizler, 28 Şubat şartlarında her gün evlerimiz aranırken, ülkenin dört bir yanında her gün coplanırken, kafalarına estiğinde tutuklanır olmadık işkencelere tabii tutulurken, her gün aşağılanır, horlanır ve o şartlarda “dik durmaya” çalışırken bu tayfa neredeydi ki şimdi biz üzülelim… Bu adamların hakikat tasası yok ki… Bunlar neticede, bu gün tamamen bitmiş ideolojilerine nazaran, geçmişten gelen psikolojileri ile dinozorlarına kendilerini ispatlamak ve torunlarına anlatacak hikâye temini derdinde olan birkaç berduş… Beraber çay içmeye bile değmez, selam vermeye… Bunların karelerine girip fotoğraf çektirene de yuh olsun…
Ne işimiz olur bu tayfa ile biz, Ümmet-i Muhammed’in parça bölük peşine düştüğü ve idraki irfanı imkânı elverdiğince hakkını vermeye çalıştıkları hakikatlerin zaman şartlarında “topluluk hakikatini” fikirleştirmiş ve imanına nispetle ideal olanı aslından hiçbir taviz vermeden resmetmiş bir fikre” Büyük Doğu”, nispeti olanlarız… Dolayısı ile biz tek başına savrulmak ve liberal dünya içerisinde yolunu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olan o parça bölük çabaları aslına kavuşturabilecek olan, idealin faydasına sunabilmenin diyalektiğini kuşanmış olması gerekenleriz… *** Sen bütün Ümmet-i Muhammet ile ortak hareket edebilmenin Müslümanlık ahlak ve erdemini kuşanmış bir keyfiyetle o kitleyi o ahlak ve erdemin fiili tezahürü halinde ideale doğru “kendininaslının” zuhuru şeklinde harekete geçirebilmenin zoruna yatmazsan, aklınla ve güya mücadele eden çevrelerden gördüklerin -komünisti-faşisti-vs- den misaller kaparak varlık ispatına kalkışırsan “dal sarkar kartal kalkar…” Misali tekerlemelerden medeniyet kurmaya çalıştığını görme imkânını da kaybedersin… Bizde eşya ve hadiselere tavır koymak mevzuu ihmal edilemez bir zorunluluk halinde, vakti gelmiş bir gebeliğin doğumunun engellenemezliği tabiiliğinde olmak zarureti vardır… Tam yerine rast geldi manzara koydum misali akıl yönlendirmeleri ile yürümeyiz biz. Biz, kendinden zuhurun, İslâm ahlak ve irfanının vasatında engellenemez tezahürlerine “eylem” diyeniz… *** Bu “eylem”in dikkat çeken, ders alınması gereken yönlerinden birisi de tüm dağınıklıklarına rağmen bir “hedefte birlik” havası oluşturabilmiş olmalarıdır… Bu “Gezi Parkı eylemcilerinin” bir dayanışma platformu gibi şekillendiğini belli bir legal-illegal örgüt işi olmaktan çok “potansiyeli” olan kesimlerin temel ortak bir siyasi bilinç etrafında dayanışma tarzında, kendilerine yakın halk çevrelerinin de katılımını sağlayacak bir istismar alanı üzerinden mevzuu götürmeye çalıştıklarını tahlil edebiliyoruz… Şimdi bu tarz “itiraz”ların illegal-gayri kanuni- de olsalar yine de meşruiyete çalan bir tarafları var ve neredeyse didiklenmeyen tarafı kalmamış hayatımızda daha öte illegal yapılanmaların esprisinin kalmadığını düşünüyorum… Bunun yerine aktif katılımcı net tavır alabilecek “sivil” bir taban birçok konuda sonuç alıcı tutumlar sergileyebilir, o tabanı temin yoluna gitmek… Dinamik -militer bir taban ihtiyacın elbette tüm Müslümanlık tarihi boyunca takip edebileceğin bir “Ordu -Millet” duruşuna bakılarak
gözlenebilir… Bunun olması gereken bir ihtiyaç olduğu tespitinden hareketle fiili durumlara net tepki koyabilecek bir alt yapı oluşturma yoluna gidebilirsin ama bunu içselleştirilmiş, bünyeye sindirilmiş, hazmedilmiş bir siyasi bilinç etrafında yapabilirsin… Hey hât ki bu ihtiyacı, mevzuu kavramamış, halkı anlamak gibi bir derdi olmamış zıp çıktıların ham ruhların elinden yapmaya kalkarsan, kimlere benzeşeceğin hiç belli olmayabilir… Savrulur gider böylece ortaya çıkan patırtıyı da sözüm ona “mücadele” sayarsın… Bize gelince bizim elbette istediği yerde istediği eylemi koyabilecek sağlam bir tabanımız var… Bunu özellikle son yirmi yılda birçok kez gördük cümle âlem gördü… Bunun yanında mevzu bahis tepkilerin insiyaki olmaktan çok ideali olan bir ideolocya temeli üzerinden daha bir belirginleşmiş siyasi bilinç temelli olabilmesini temin edecek yapılanmaya doğru olması gerekir… Farkındalık seviyesini bu minvalde artırmak camianın parça bölük yapılarına bu ruhu üfleyebilmenin yoluna bakmak gerektiği açık olmuş oluyor böylece… Zira belli bir ideali olan ideolocya -ideal nizama doğruolmadığında daha çok günübirlik psikolojiler çerçevesinde gelişen tavırlar -hareketler hem fayda devşirmekten uzak hem de kalıcı sürdürülebilir olmaktan uzak oluyorlar… *** Öyle bir taban ki mevcut hükümetten yahut yerleşik sistemin herhangi bir biriminden bağımsız… Her konuda kendi öz gücüne dayanarak hareket edebilecek bir taban… Zira ister hükümetin olsun ister yerleşik sistemin olsun öncelikleri her an değişebilir ve neye uğradığını şaşırıverebilirsin… İşin bir bu yönü var tabii bir de hükümetin mevcut hali kanıksama ve ileriye doğru yürüme hevesi kırılabilir ve mevcut hali korumaktan başka maksat tanımaz duruma düşebilir ki o zaman o polisin copları senin de başına inmekten asla imtina etmeyecektir… Dolayısı ile sürdürülebilir bir dik duruşu temin edebilecek sivil bir güç ihtiyacının açık olduğunu da görebilmiş oluyoruz böylece. Bu süreçte “İllegal” yapıların pek bir esprisinin kalmadığını -olmadığını- düşünüyor olmamıza nazaran içselleştirilmiş bir dünya görüşünün idealize ettiği dünya ya doğru yürürken toplumda karşılığı olan bir dille ve parçası olduğumuz tabanla ortak hedefler tayini, mevzuu kotarabilmenin imkân yolunu açabilir kanaatindeyiz: Bunlar İslâm düşmanlıklarını “bir ağacın” ardına gizleyebilmenin, böylece tüm muhalefeti kendi potaları etrafında toplayabilmenin diyalektiğine ermiş olanlar… ***
Şimdi mesela Ayasofya için mesela “Medreselerimiz” için, nelerin nasıl yapılırsa netice alınabileceğine dair dersler bu derslerden bazıları olmuş oluyor... Nelerin nasıl yapılabileceğine dair dersler, hangi donanımlara ihtiyaç duyulduğuna ve nasıl bir “taban” gerektirdiğine dair de dersleri kapsıyor... Sayın Cumhurbaşkanı buyurmuşlar “Demokrasi sadece seçim değildir ...” Yahut mesela hükumet halktan gelecek taleplerin hangi şartlarda gelirse dikkate alınacağına dair bir standart yayınlayabilir, bu da hükümet cenahına düşen ders olsun da millet ihtiyacını nasıl karşılayacağını bilsin... Lüzumsuz “gürültüye” gerek kalmasın... Ve biz çıkınca “gezi parkına” çıkmayız zira “Mevla’ya çıkar yollarımız var” *** Hedefte birlik Müslümana düşen, nasıl mı bak ve gör nasıl da kucak kucağa geliveriyorlar güya ezeli düşmanlar; “ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Gezi Parkı protestolarına müdahale eden polislerin aşırı güç kullandığı yönündeki haberlerden dolayı ABD’nin kaygılı olduğunu belirterek Türkiye’deki tüm taraflara provokasyondan kaçınma çağrısı yaptı.” Ve bir iki gün sonra: Amerikan-Türk Konseyi yıllık konferansının kapanış yemeğine katılan ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ve Türkiye’den Ali Babacan birer konuşma yaptılar. Biden konuşmasının hemen başında Türkiye’deki protestolara değinirken, şunları söyledi: ‘’Bugünün Türkiye’si, seçimlerin galibini kuvvetlendiren ama muhalifleri de koruma altına alarak, demokrasi ile ekonomik gelişmenin arasında bir seçim yapılmasına gerek olmadığını gösterme şansına sahiptir. ’’ Açık değil mi, hükumeti emperyalist uşağı olmakla itham eden ve kendilerinin antiemperyalist olduklarını iddia edenlere okyanus ötesinden gelen desteğin vermiş olduğu mesaj. Ve bu mesajdan alınması gereken ders: Küfür tek millettir, fırsatını bulduklarında nasıl da tepene biniverebileceklerinin başka izahına ihtiyaç var mı? Ve “antiemperyalist” yavesinin altında İslâm düşmanlığı yapanların bu düşmanlık ortak paydasında emperyalistleriyle nasıl da anında kucak kucağa geliverebileceklerinin... Adımını buna göre atmalı elbet, sen istemesen bile “düşman” seni zorluyor “NET” olmaya taraf olmaya tavır almaya... Tarih seni zorluyor... Bu ikircikli tavır ne ahiretine fayda getirir sonra ne de dünyana... Murdar olup gitmek tehlikesi de cabası... Tarih seni çağırıyor… Bizi çağırıyor…
5
şehir
‘En temiz’ olamadık!
11
KONYA BÜYÜKŞEHİR belediyesi “EN TEMİZ ŞEHİR” YARIŞMASINDA İKİNCİ OLURKEN, SELÇUKLU BELEDİYESİ DE 7 KATEGORİDE YAPILAN “TEMİZ TÜRKİYEM” ÇEVRE YARIŞMASINDA İKİNCİLİK ÖDÜLÜ ALDI.
13
Konya Büyükşehir Belediyesi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı düzenlenen “Türkiye’nin En Temiz Şehri Yarışması’nda” Büyükşehirler arasında ikinci oldu. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Türkiye’nin çevreyi korumak için en fazla yatırım ve denetim yapan belediyeleri ile en temiz üretim yapan organize sanayi bölgelerini belirledi. Bu yıl ikincisi düzenlenen yarışmada, Konya Büyükşehir Belediyesi “En Temiz Şehir” kategorisinde ikinci oldu. Dünya Çevre Günü’nde Ankara’da düzenlenen Büyükşehir Belediyeleri “Atık yönetimi, atık su ve arıtma, hava kalitesi, iklim değişikliği ile mücadele çalışmaları, büyük endüstriyel kazaların önlenmesi ve acil müdahale, hafriyat toprağı, inşaat ve yıkıntı atıklarının kontrolü çalışmaları” başlıklarında değerlendirile-
Haftalık Bağımsız Siyasi Gazete Bölgesel Süreli Yayın
rek ödüle layık görüldü. Törende Konya Büyükşehir Belediyesi’nin ödülünü Genel Sekreter Yardımcısı Süleyman Şenol Aydın, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın elinden aldı. Konya adına alınan ödülleri değerlendiren Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, çağın en önemli konularından biri olan ve tüm canlıları birinci derecede ilgilendirilen çevreyi, gelecek nesiller için daha yaşanılabilir bir hale getirmenin herkesin görevi olduğunu söyledi. Konya’nın aldığı ödüllerin büyük önem taşıdığını kaydeden Başkan Akyürek, Konya’nın dokusunu korumaya, şehri daha da iyileştirmeye ve yaşanılabilir şehirler sıralamasında ilk sıralarda yer almasına hep birlikte gayret göstereceklerini de sözlerine ekledi.
Selçuklu’ya ikincilik ödülü
Yıl: 1 | Sayı: 4 10-17 Haziran 2013 SAHİBİ Çimke Basım Yayın Yapım Reklam ve Turizm Hiz. Ltd. Şti. adına Ahmet Aka SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Ömer Salih Şipleme HALKLA İLİŞKİLER SORUMLUSU Hakan Mutlu SANAT DANIŞMANI Nurettin Özel HUKUK DANIŞMANI Av. Abdurrahim Küçük KÜLTÜR-SANAT EDİTÖRÜ Yûnus Emre Çelik SAĞLIK EDİTÖRÜ Dr. Yenal Kullap Yönetim ve Baskı Adresi: Fevziçakmak Mah. 10453. Sk. No: 25 Karatay | Konya Telefon & Faks: 0332 342 52 82 Web: www.anadolugunluk.com e-posta haber@anadolugunluk.com reklam@anadolugunluk.com BASKI Çimke Baskı Tesisleri B.T. 10 Haziran 2013
Selçuklu Belediyesi, Türkiye genelinde 7 kategoride yapılan “Temiz Türkiyem” çevre yarışmasında ikinci oldu. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca, çevreyi korumak için en fazla yatırım ve denetim yapan belediyeler ile en temiz üretim yapan organize sanayi bölgeleri belirlendi. Bu yıl ikincisi düzenlenen yarışmada Selçuklu Belediyesi, Türkiye’nin En Temiz Şehri Yarışması’nda büyükşehir ilçe belediyeleri kategorisinde Türkiye ikincisi olarak çevre beratı aldı. Ankara Ticaret Odası Kongre Merkezi’nde yapılan ödül töreninde Selçuklu Belediyesi adına ödülü Başkan Vekili Ahmet Apalı aldı. “Temiz Türkiyem” sloganı ile başlatılan yarışmada Büyükşehir ilçe belediyeleri, atık ve atık su yönetimi, hava kalitesi, iklim değişikliği, eğitim ve bilinçlendirme başlıklarında değerlendirildi. Değerlendirmeler sonucu Konya’daki belediyeler arasından birinci olan Selçuklu Belediyesi, iller arasında Türkiye ikincisi oldu. Yer altı çöp konteynırı, ambalaj, karton kutu, kağıt, metal, cam, plastik ve pil gibi atıkların geri dönüşümü, atık sıvı yağların toplanması, bayat ekmek toplama gibi projeleri Konya’da hayata geçiren Selçuklu Belediyesi’nin çevreye olan duyarlılığı, aldığı bu ödülle tescillendi.
5
haber
Mesele ÖZGÜRLÜK meselesi Mevlana Uluslararası Öğrenci Derneği Başkanı Mücahit Uludağ da o geminin içindeydi. Mavi Marmara olaylarının üçüncü yılında Anadolu Günlük’e neler yaşadıklarını ve düşüncelerini anlatan Uludağ: “Eğer mesele tazminattaysa ve biz para için yola çıkmışsak, ambargoyu, özgürlüğü konuşmaya gerek yok” dedi.
M
avi Marmara olaylarının üzerinden üç yıl geçmesine rağmen halk İsrail’e hala öfke duymakta ve Filistin ambargosunun kaldırılmasını ısrarla istemekte. Mavi Marmara Mücahidi Mücahit Uludağ’da o gün yaşadıklarını ve üç yıl boyunca olanları Anadolu Günlük’e değerlendirdi. Mavi Marmara gemisinin Filistin için çok büyük bir anlam ifade ettiğini vurgulayan Uludağ, “İsrail Gazze’yi sömürdükten sonra değişecek hiçbir şey yok. Meselemiz oradaki insanların hakkını ihlal etmesin, özgürlüğünü ve onların portakal bahçelerini geri versin” dedi. İşte Mücahit Uludağ’ın Anadolu Günlek’e anlattıklarından satır başları: NEDEN GAZZE? Dünyanın yüz elli civarında Müslümanların yaşadığı ülkeler var. Genel olarak konuşuyorum nüfusları çok veya az. Patani’sinden tutun Myanmar’ına kadar, Doğu Türkistan’da mücadele hala devam ederken Azerbaycan’da başörtüsü sorunu varken neden Filistin ve Gazze? Filistin’de neden bir Batı Şeria yahut Ramallah değil de Gazze? Bu soru bence önemli bir soru. Niye Haşimoğlularından çıkan bir peygamber? Soyuna baktığınız zaman peygamberin siluetinin berrak, berrak olduğunu. Yetimden peygamber olmaz dediklerinde onu azarladıklarında küçük gördüklerinde siluetine baktığınız zaman soyunun Hz. İbrahim’e dayandığını görürsün ki
oradan çıkar. Niye Gazze? 21. yy’de, yaşadığımız çağda Türkiye gibi Osmanlıda payitaht kalan ve birçok imkâna sahip olan ülkelerden bir tanesi Endonezya, Malezya, biraz daha nüfus olarak fazla Sivil toplum hareketlerinin, İslami bilinci olan ülkelerin değil de bu dersi dünyaya sunan bu fotoğrafı çektiren neden Gazze? Yolda mesela konuşurken Ramazan Kayan bazı örneklerinden bahsetmişti: “İlk emrimiz okudur. İslam coğrafyasında %95 üniversite eğitimini tamamlayan tek ülke vardır o da Filistin’dir. İlim dediğimiz, oku, ikra emrini uygulayan, hayatına indirgeyen o kadar savaşa, bombalara rağmen Kur’an-ı Kerim eğitimlerine, ilimlerine devam eden Gazze’dir. Biz gemiyle yolculuk yaptığımız dönemin son üç ayında hafızlığı bitirmiş genç öğrenci sayısı 6 bindi. Bir anne çocuğunu getirip Hamas’a teslim edebiliyor. Çocuğumu al senin İslami hareketinde, vakfında, derneğin görev yapsın diyebiliyor. Belki birkaç ay sonra çocuğunun cenazesi eline gelecek. Evet, orada böyle anneler var. Bu yüzden Gazze. İlim farzsa ve Filistin, Gazze halkı her şeye rağmen ilimle meşgul oluyorsa o yüzden Gazze. Eğer o anneler çocuklarının acılarını içlerine sindirebiliyorlarsa o yüzden Gazze. OLAY NASIL BAŞLADI? Olay gece saat 11 de başladı. Rota gönderdiler ve açık sularda müdahale yapılacağına yönelik bir rotaydı bu, yani açık sularda oldu-
ğumuz için aslında dikkate alınmaya bilirdi ancak gemi yine de yönünü mısıra doğru çevirdi. Bunun bir insani yardım olduğunu söylememize rağmen hava araçları ve uzakta ışıkları görülen deniz araçları tarafından tehdit ediliyorduk. Ama yine de böyle bir müdahale beklemiyorduk. Vakit ilerleyip olay ciddileştikçe biz bir toplantı yapıp bazı kararlar aldık gemiye bir müdahale olursa gemiye binenleri denize atacaktık. 02.00 sularında uzakta görünen ışıklar daha da belirgin oldu. Sabah saat 4.30’da havanın aydınlanmasıyla birlikte ilk müdahale başladı bu çok tuhaftır ki saat gece on birden sabah dörde kadar gemi Mısır’a doğru yöneliyordu. “İKİ METRE BOYUNDAKİ BEYAZ ELBİSELİLER KİMLER?” Tarihin içerisinde olan Kur’an-ı Kerim’de anlatılan, Peygamberimizin başından geçen ve nice peygamberler tarihinde geçen olaylar gibi Allah Nuh tufanında yardım etmiştir, Hz. Musa (as) korumuştur, Hz. Muhammed’e (sav) şu yardımları yapmıştır ve bu bitmiştir bugünkü Müslümanlarda kendi hallerinde ve kendi acizliklerindedir bundan sonra Allah’ın yardımı gelmeyecektir diye bir hikâye olamaz. Âdem (as) ile başlayan ve son insana kadar gidecek olan bugün adı gemi yarın farklı bir şeyle ama haktan yana durabilecek bir yürüyüşle ortaya bir şeyler konulduğunda Allah’ın yardımı tecelli ediyor. Ne kadar gerçektir bilmiyorum kendimde görmedim ama
İsrail askerlerinden bazılarını şunları sordukları cezaevinde konuşuldu: “Sizin geminize girdiğimiz zaman o iki metre boyundaki beyaz elbiseli varlıklar, inşalar kimlerdi?” Şuna getirmek istiyorum. Bu bir mucize, bir keramet bu sadece peygamberlere olur. Değil kardeşim! Sen samimi bir şekilde yola çıkarsan, bugün dünyanın neresine gidersen git Allah’ın dur dediği yerde duruyorsan Allah bir şekilde yardım eder. Allah sana yardım ediyorsa en büyük güç sendedir. Ama istediğin kadar yardım topla, gemilerle hareket et, Allah’ın yardımı yoksa sen bir hiçsin. “BÜYÜKELÇİLİKTE ÇALIŞAN 4 KİŞİ VAR” 40-45 ülkeden insan vardı orada ve her ülkenin konsolosluğundan gelenler kendi vatandaşlarına yapılanın hesabını sordular İsrail’e. Büyükelçilikten ancak iki gün sonra bizim için görevliler geldi ama oradaki diğer ülkelerin olaylardan 2 saat sonra elçilikleri gelmişti. Bizim yetkililer geç gelince herkes hesabını sordu. Siz neredesiniz? Bu kadar zaman dediler. Gelen bir bayan: “Bülent Yıldırım’la Hakan Albayrak’a başbakanın ve Ahmet Davutoğlu’nun mesajları var onları söyleyeceğim” dedi. Bülent Yıldırım: “Sen onları geç de siz iki gündür neredesiniz” dediğinde, işte yaralılar var ağır hastalar var onları götürdük şehitler falan var onlarla meşgulüz dedi. Yani çalışan personel 4 kişi, biri de izine ayrılmış herhâlde o dönemde.
“BİR AVUÇ İNSAN DÜNYANIN GÜNDEMİNİ DEĞİŞTİRDİ” Devletle de birçok noktada paralel gitti. Yani eğer devlet bu işin karşısında olsaydı birçok sorun yaşardık ama her hangi bir sorun yaşanmadı. Meseleye şu açıdan bakmak lazım yani geminin içinde bir ateistin olması bir Budist’in olması farklı farklı ülkelerden insanların gelmesi İslam’ın bütün coğrafyalarından Müslümanların gelmesi ortaya bir şeyi koyuyordu. Uzun zamandır yapılan bir organizasyon var bir niyet var ve sonuçta yola çıkılmış ve ortaya çıkan bir 10-15 tane sivil toplum örgütü dediğimiz gurupların dünyanın gidişine dur diyebilmesi çok büyük bir cesaret. Bazen devletlerin karşı karşıya gelmesi yahut iktidar mensuplarının kalkıp konuşmaları değil ortaya çıkan bir avuç insanın yaptıklarının sonucu çok büyük olabiliyor. Sonucu nereye çıkarsa çıksın hadiseye baktığımız zaman -sonucunu bazen eleştirenler de çıkmıştır. Daha farklı yöntemlerle gidilebilirdi muhabbetiyle…- yola çıkılıp gidilmiş, orada bazı olaylar yaşanmış ve sonuçta dünyanın neresinde sorarsan sor Müslümanların yapmış olduğu bir harekettir. “ALLAH ONLARIN ELİYLE BİZİMLE KONUŞUYOR” Bir gençlik hareketi oluşturulacağı zaman sizler gibi gençler gelip üye olacağı zaman Hamas onları hemen kabul etmiyor. Onların altı ay boyunca sabah namazlarına gidip gitmediğini takip ediyor. Yani
haber belli bir disiplin belli İslami kurallar var. Peygamber efendimiz (sav) sabah namazlarına geldiğinde isim vermeden şunu mealen sorardı: “Bazılarımızı aramızda göremiyorum. Hasta mıdır, bir sıkıntısı mı var? Birkaç gündür sabah namazlarına gelmiyorlar.” Bugün ki 21. Yüzyılın Gazze’sinde de bu var. Bunların hepsini oluşturduğu için Allah konuşur. Gazze’nin diliyle konuşur. Geminin diliyle konuşur ve topluma bir mesaj verir. Bütün Müslümanlara bir mesaj verir. Bugün o insanlar bunları hak ettikleri için Allah onların elleriyle bizimle konuşuyor. Eğer bu elbiseyi bizlerde giyersek bizim ellerimizde dünyaya o tokadı vuracak. Biz layık olmadığımız için o seviye de olmadığımız için o belli damar yerleri adam akıllı tutmadığımız için Allah o 1,5 milyon insanla 1,5 milyarlık İslam âlemine Kur’an’ın kendi içerisinden Peygamber’in hayatından çok güzel dersler çıkarmamıza vesile oluyor. “MESELE DURACAĞIMIZ TARAFI İYİ ANALİZ EDİP HAKTAN TARAFA OLMAK” İsrail’de Gazze’ye girecek güç yok mu? Bahsettiğim sınır Refah Sınır Kapısı, 4 km diğer bölümde 40 km. 4’e 40 kmlik bir alanda yaşayan 2 milyon Müslüman var. O kadar yıl istila eden İsrail giremiyor mu Gazze’ye? Çok isterse girer ama Allah’ın yardımı, bereketi, rahmeti oradaki Müslümanların samimiyeti, oradaki annelerin çocuklarını teslim etmeleri, Kur’an eğitimine hala devam edilmesi, üniversite eğitimine hala devam edilmesi tüm bunlara rağmen gösteriyor ki Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim girerse o kafilelerin üzerine onlar karlı çıkacaktır. Mesela hale o gemileri, o yolculukları, o konvoyları, o yardımları dünyanın neresinde kim varsa hala yola çıkarabilmelidir. Belki daha özelinde bazı noktalarda değerlendirebileceğimiz birçok nokta olabilir. Çünkü getirisine götürüsüne baktığımızda ben İslami bakış açısı olarak, feraset olarak yolculuğunda, yürüyüşünde çok şey kattığı kanaatindeyim. Kimse böyle olacağını beklemezdi, tahmin etmezdi. Cezaevi içerisinde yaşananlar, İsrail askerlerinin tepkileri, saldırıları, konuşmaları One Minute çıkışı, geminin içerisindeki yabancıların bize en çok Erbakan Hoca’yı sormaları, Türkiye’yi hala Osmanlı gözüyle görmeler vesairesi… Bir bakıldığında Türkiye olarak konuşuyorum, yükünün ne kadar ağır olduğunun farkına varıyorsun ama onun dışındakilerde de biz bu kadar sömürüye müsait toplumlar mıyız, bir geminin yaptıklarını bizler yapamaz mıyız, paramız mı yok diye sormuyorlar. Bu çağda bu imkânlarla gemi bir örnek olmuştur. Sonuçta Allah’ın çizmiş olduğu hak ile batıl ayrılmasındaki çizgiler ve istikamet devam ediyor yeter ki safımızı net olarak ortaya koyalım. Bazen de şöyle bir soruyu soruyorum kendime: Bedir Savaşında baba ile oğlu karşı karıya geldi, bir ana ile kız karşı karşıya geldi sonuçta orada bir çizgi vardı hakkı ve batılı ayıran ve Arafat’ta kalıp münafık alametleri gösterenler… O orada nasıl varsa burada da bu vardı. Yarın da mutlaka
ortaya bir şeylerle çıkacak ve aynı şekilde kendini gösterecek. Mesele duracağımız tarafı iyi analiz edip haktan tarafa olmak. “PEYGAMBER ÖLDÜREN BİR MİLLET ÖZÜR DİLER Mİ?” Mavi Marmara belki de doğru bir devlet siyaseti çerçevesinde ikinci bir kez yola çıkmadı. Hükümet İsrail’in bundan geri adım atacağından birazda emindiler. Suriye meselesinden dolayı geri adım attı. Suriye meselesi çok daha farklı belki dünyayı üçüncü dünya savaşına götürebilecek bir süreç. Sonuçta şu ayet üzerine konuşuruz: “Siz onların dinine geçmedikçe onlar sizden razı olmayacaktır.” İsrail mavi Marmara’dan özür dilemeyecektir. Dilemez tabi sonuçta senin onun dinine girmedin. Sadece kendi menfaati için özür beyan etti. Peygamber öldüren bir millet, zamanında çok cid-
Aslında Kıbrıs’a da uğrama durumu vardı bazı ülkelerden siyasi liderler gemiye Kıbrıs’tan bineceklerdi. O misafirler önce Rum tarafına bir gemiyle yanaşmaya çalıştılar ama aynı hücum botlarla falan orda da bunlar tehdit görmüş ve ardından yoğun baskılar nedeniyle gelen misafirlerinde avrupadan siyasiler olması nedeniyle Türk tarafı bunları kabul etti. Duyduğuma göre orada KKTC Hükümetine bu gemiyi kabul ettirmek için baskı yapanlar sosyalist partilermiş. İslamcı kesim çekinmiş işin açıkçası. Bu korkuyla alakala bir şey. Gemide İsrailli bayan Yahudi millet vekili vardı. Gemiye saldırdıklarında kendisi hem tercümanlık yaptı hem de bizlere yardım etti. O sorduk: “Hem Yahudi’sin hem milletvekilisin başından sonuna kadar geminin içerisindesin bu ne anlama geliyor?” diye anlattıkla-
sin! Sömürdükten sonra değişecek hiçbir şey yok. Meselemiz oradaki insanların hakkını ihlal etmesin ve onların portakal bahçelerini geri versin. İsrail bunu asla yapmayacak, o bahçeleri geri vermeyecek. Gazzelilere şu sınırlar içerisinde yaşama hakkını Allah değil ben veriyorum diyor. Ama Gazze, Allah’a teslimiyetiyle, samimiyetiyle, örnekliğiyle beraber bize öğrettiği ve yaşattığı bizim yaşamımızın yanlışlığını anlatmak oldu. Biz ne kadar Türkiye olarak rahat içerisinde yaşayıp da dünyanın farklı bir ülkesinde zulme maruz kalan insanların sıkıntılarını anlayamıyorsak; rahata kavuştuktan sonra taviz verebilir, makam hoş gelebilir, rehaf koşulları daha iyi olur, yaşam şartları iyi noktaya gelir, insanlara artık bakarsın ki “aa bizim yirmiyıl önceki yardım götürdüğümüz insanlar
di münafıklıklar yapan, Peygamber Efendimizin (sav) yaşadığı birçok olaydan kaçında özür dileyip geri çekilmişlerdir? Menfaatleri olduğu için bunu bu şekilde bitirdiler. “İSRAİL HALKINDA DA SİYONZME TEPKİ VAR” İsrail halkı da bu olaylara tepkili çünkü içerisindeki siyaset, iktidar bunu hazmediyor ama onların toplumsal reflekslerinde de siyonizme karşı bir tepki var. Niye? Çünkü sen orda zulmediyorsun. Geminin içerisinde Yahudilerde vardı. Niye geldin diye sorduğumuz zaman mesele bir insanlık meselesidir diyor. Doğru söylüyor. Ben kendi yaşadığımız sınırların ihlal edilmesini de istemem ama biz orada haksızlık yaptık diyor. Mescid-i Aksa üç dine ait bir mekan. Her bir din için oranın bir kutsallığı varsa Osmanlı’daki gibi Selahattin Eyyubi’deki gibi her din kendi sınırlarına saygılı olacak. Bugünkü kurallarda 60 yaşından büyük olanlar Mescid-i Aksa’ya girebilir, adından Muhammet yahut Mustafa isimleri geçenler oraya giremez kuralını koyma hakkını onlara kim verdi? Orada Hristiyanlarında kendine göre ibadet hakkı varsa buyursun yapsın. Biz bu adaleti yıllarca sürdürdük. Aynı meseleyi İsrail halkından tepki koyanlarda var ama kendi gücü nisbetince. Bugünkü İsrail hükümeti Siyonizmin peşinden giden Amerika, İngiltere gibi ülkelerde Yahudi Lobilerinin yönettiği bir hükümet. “İSRAİL’İN TUTUMUNDAN DOLAYI BURADAYIM”
rından açıkça görülüyor ki biz nasıl bazı siyasi guruplara yahut faktörlere tepkiliysek Yahudi olanlardan da bazıları oradaki Yahudi inanışına dünyaya yapılan bu zulme tepkili. Ve o bakan açıkça söylüyordu ki: Ben İsrail’in bu tutumundan dolayı buradayım” “GAZZE SÖMÜRÜLDÜKTEN SONRA DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK” Bugün İsrail Suriye’ye füze atıyor. Golan Tepeleri’ni İsrail’e veren Esed’dir. Şahsi görüşümden bahsediyorum. Lübnan meselesinde de kendine göre İsrail Lübnan’la savaşmıştır. Bunu zamana yayıyor. Batı Şeria’da El Fetih’e gelen ciddi anlamda petrol var. Batı Şeria’daki insanlarda Gazze şöyle bir sıkıntı yaşadı. Seçim olacak deniliyor. Batı Şeria’ya seçimle El Fetih hâkim oluyor ve İsrail’in Batı Şeria’ya uyguladığı bir baskı yok. Ama burada 165 ile Hamas iktidara geliyor bütün petrol kuyularını elektriği her şeyi kapatıyor. Niye? Çünkü Hamas onlarla çalışmıyor. Hamas böyle olunca hiçbir memurun maaşını ödeyemiyor. Toplum aç kalınca da doğal olarak tepkisel bir hareket başlıyor. Daha sonra İsrail oraya gelip zulmettiği zaman halkın damarını kabartıyor ve kan akıtıyor. Bugün Amerika’da kan akmıyor ama şahsi görüşün Amerika’yı İsrail yönetiyor. Bugün Güney Sudan, Güney Sudan’ın değildir İsrail’indir. İsrail Güney Sudan’a girmedi. Ha Güney Sudan demişsin ha İsrail bir şey değişmez. Ama Gazze böyle değildir. Velev ki İsrail Gazze’ye girme-
bunlar mıydı” denilecek noktaya da gelebilirler bilmiyoruz bunu. Ama bugünkü şartlar çerçevesinde, yaşadığımız an itibariyle baktığımız zaman doğru yolda oldukları kanaatindeyim. Bugün böyle olmuş yarın ne olur bilmiyorum. “MESELE TAZMİNATSA Geminin yola çıkışının ana sebebi oradaki ambargonun kalkmasıydı. Hükümetin duruşunu bu konuda tebrik ediyorum ama baktığımız zaman ambargo yüzde kaç oranında kalktı? Kendim araştırmadım ama meraklıyım bakmakta istiyorum mesela Türkiye’den İsrail’in belediyeleriyle kardeş olan şehirlerimiz vardı. Şuan kaç tanesi hala devam ediyor? Yüzdelik oranlara baktığımız zaman bizim İsrail’le ticari hacmimiz neydi nereye geldi? Turizm ne âlemde? Ben kesinlikle şuna inanmıyorum: Medya bize bir şey söylüyorsa bu medyanın söylediğidir, bize pazarladığıdır. Eğer mesele tazminattıysa biz para için yola çıkmışsak, ambargoyu, özgürlüğü konuşmaya gerek yok. Ama ondan önce tazminattan ve hakların alınmasından önce konuşacaklarımız varsa bu ambargonun kalkması meselesidir. Oradaki insanların bizim gibi özgür olma meselesidir. Bunu sağlayabiliyorsak sorun yok. Ama duruşlarını takdir ediyorum söylediğim gibi söylenen bir kriter vardı taviz verilmedi ve İsrail kendi menfaati için özür diledi. Geçenlerde şehir aileleri basın toplantısı düzenledi “Hükümet doğru bir adım attı ve biz istediğimiz cevabı aldık teşekkür ediyoruz ama
sonuçta bunun biz devamını bekliyoruz ve takip edeceğiz bizler oraya şehit ya da gazi olmak için değil ambargonun kalkması için gittik” denildi. “GAZZELİ KARDEŞİMLE SABAH NAMAZI KILMAK İSTİYORUM” En son gemiden çıkanlardan biriydim. Gemiden malzemeler indikten sonra limandan giderken baktım çocuk eşyalarını gıdaları gemilere yüklüyor Gazze’ye götürecekler ama limanda kalan bir sürü malzeme vardı. Demirin girmesi yasak, çimentonun girmesi yasak, bazı ilaçların girmesi yasak… Ambargo hangi oranda kaldırıldı? Çimentodan silah yapıyorlarmış bahane bu. Yani ambargo hangi ölçüde kalktı? Demirleri bugün Gazze’ye gönderebiliyor musun? Bugün İhvan Mısır’da iktidara geldi. Refah Sınırı Kapısı günde kaç kere açılıyor? Geçtik Türkiye’yi ben Mısır’ı bile şuanda sorguluyorum. Söyleminle eylemin birbirini tutuyorsa Allah’ta sana yardımını gönderir ve hedefine ulaşmışsın demektir. Bunlar her yerde söylensin tamam yaptık hallettik denilsin sen orada 1 milyon dolar verdin, şehit ailelerine yardım ettin, İsrail’de özür diledi tamam ama diğer yandan Gazze’li kardeşim aynı sıkıntıyı çekiyor mu? Benim bundan haberdar olmam gerekiyor. Ben bugün Türkiye’den çıktığımda Gazze’li kardeşimle sabah namazı kılmak istiyorum. Bana bunu sağladıysan Allah yapan herkesten razı olsun. İktidarsa muktedir olmak gerekiyor. Sivil toplum hareketiysen, Filistin’in yanındaysan bu yürüyüşünü sonuna kadar devam ettirmek gerekiyor. O gün oldu, yarınlar gitti, çok güzel bir reklam yaptık, Mavi Marmara meselesi oldu, peki sonuç? Herkes tanısın, Mavi Marmara olaylarını bilsin, konuşan cengaver devlet başkanlarını bilsin ee? Mesela Katar lideri Ahmet Davutoğlu’yla birlikte Gazze’ye girdi. Ama ben biliyorum ki o güne kadar Filistin’in karşısında duran bir devlet. Ne oldu bunlara? Bunların her biri ayrı bir sorun. Ama Türkiye Hükümeti İsrail’e “sen benim oradaki kardeşlerime, benim vatandaşıma zulmettin, onları katlettin ben de senden bunun hesabını sorarım” muhabbetine getirdi ve öylede gidiyor ama zamanla ne olur geri adım mı atılır yoksa daha ileri bir noktaya mı gider bilmiyorum. Umarın daha iyi noktalara gelir. HÜKÜMET HALKIN GAZINI MI ALDI? Hükümet o açıklamalar halkın heyecanını bitirdiyse, evinde kocasının yahut çocuğunun haberini bekleyen insanlar hükümetin açıklamalarıyla bir sükûnete ermişler ardından çıkılan yolculuk hedefine ulaşmadıysa bu halkın gazını almak demektir. Ama Müslümanın şöyle bir şahsiyeti vardır: Müslüman sözünde durur ve sözünün eridir. O gün konuşulan bugünde aynı şekilde konuşuluyorsa ve ihlal edilmiş bir hakkımız elimize geçiyorsa en azından İsrail özür dilemese dahi amellerimizi yerine getirmeye çalışıyorsak bu çok ciddi bir dik duruştur. Bunları yaparsak sorun yok.
11
13
5
haber
200 yıllık su yolculuğunda sona doğru AK Parti Konya İl Başkanlığı tarafından düzenlenen gezi ile Mavi Tünel kapsamında tamamlanan ve yapımı devam eden projeler yerinde incelendi
A
K Parti Konya İl Başkanlığı tarafından Mavi Tünel Projesi kapsamında, tamamlanmış ve yapımı devam eden projeleri yerinde incelemek üzere gezi düzenlendi. Geziye AK Parti Konya İl Başkanı Ahmet Sorgun, teşkilat yöneticileri, Devlet Su İşleri (DSİ) 4. Bölge Müdürü Mustafa Uzun, baraj inşaatlarının yapımını üstlenen firma yetkilileri ve çok sayıda basın mensubu katıldı. Gezi kapsamında Mavi Tünel İçme Suyu İsale Hattı (Konya-Çumra 3. Merhale Projesi), Apa-Hotamış İletim (AHİ) Kanalı İnşaatı, Bağbaşı Barajı, Bozkır Barajı İnşaatı, Afşar Hadimî Barajı İnşaatı ve Afşar Hadimî Tüneli inşaatlarında incelemeler yapıldı. “200 YILLIK BİR YOLCULUK” AK Parti İl Başkanı Ahmet Sorgun, Mavi Tünel Projesi’nin 200 yıllık bir yolculuk olduğunu ifade ederek, “1819’da başlamıştı bu yolculuk ve Konya açısından hamdolsun ki 200 yıllık yolculuğun KOP Projeleri ayağında sonlara doğru geliyoruz. Şükürler olsun 1819’larda başlayan daha sonra 1850’lerde önemli adımlar atılan ama Kuru Kafa Mehmet Efendiden Avlonyalı Ferit Paşa’ya, Abdülhamit Han’a kadar onları unutmak doğrusu vefasızlık olur. Sonra 1960-1970’li yıllarda tekrar tekrar gündeme geldi. 1990’lı yıllarda bir ihale yapıldı ama neticelenmedi. 2002 yılının sonlarında hiçbir şey eksisi gibi olmayacak denmişti. İşte hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığının ifadesi de doğrusu buradadır” dedi. Ferhat’ın Şirin’e olan aşkı için dağları deldiğini dile getiren Sorgun, “Biz de ülkeye olan sevdamız için dağları deldik. Konya’nın 50 yıllık içme suyu bu proje kapsamında sorun olmaktan çıkıyor. Mevcut Akyokuş Arıtma Tesisleri’nin üç katı kapasiteye sahip olan bu proje gerek içme suyu, gerekse Konya tarımına çok büyük katkı sağlayacaktır” diye konuştu. Anadolu Günlük’ün arazi sahipleri ile anlaşmazlık iddialarını sorması üzerine Sorgun, “Her zaman konuştuğumuz bir şey var, meseleye buradaki insanlarımızın gözüyle bakmamız gerekiyor. Yoksa ovadaki dönüm arazilerin yanında buradaki küçük toprakların bir kıymeti olmayabilir. Ama bölge insanının gözünde o çok değerlidir. İstimlak çalışmaları kanunun öngördüğü en yüksek değerden yapıldı. Halkımız buna rağmen tatmin olmamışsa hukuka gidebiliyor. ” diye konuştu.
“YATIRIMLARDA CÖMERTİZ” DSİ 4. Bölge Müdürü Mustafa Uzun da, projelerin teknik bilgilerini basın mensuplarına anlattı. Proje kapsamında alanda çalışan işçi sayısını 3 ila 4 bin arasında olduğunu hatırlatan Uzun, “Proje sadece sulamayla ilgili alanlarda değil, ekonomik anlamda da çok büyük bir önem arz etmektedir. Yatırımda cömertlik esas alınarak, millete daha fazla hizmet götürülmesi adına bakanlığımız bütçe konusunda bir sınırlama yapmayarak hizmetlerimizin önünü açmıştır” dedi. Baraj yapımıyla birlikte yeni yollar yaptıklarını ifade eden Uzun, tüm projelerin ilk öngörülerinde 2023
yılında bitirilmesinin hedeflendiğini ancak, bakanlığın ısrarı ve bütçe konusunda sağlanan imkanlarla bitiş tarihinin 2018 yılına çekildiğini de sözlerine ekledi.
KONYA’YA İÇME SUYU HATTI Mavi Tünel Konya İçme Suyu İsale Hattı inşaatı, Konya il merkezi, Çumra ilçesi ve İçeri Çumra beldesinin 2045 yılına kadar içme, kullanma ve sanayi suyu ihtiyacını karşılayacak. 250 milyar TL’ye mal olacak projenin 23 Nisan 2015 tarihinde bitirilmesi hedefleniyor. Proje kapsamında Konya il merkezine de verilecek sular arıtma işlemlerinden sonra içme suyu olarak kullanılacak. Projenin ilk etabında 50 milyon metreküp su verilecek. Bugüne kadar 8 kilometrelik boru hattı döşendi. Mavi tünel içme suyu isale hattında 1 adet pompa istasyonu ve 1 adet de depo bulunuyor.
HOTAMIŞ DEPOLAMASI Mavi Regülatörü ile Hotamış Depolaması arasında yer alan Apa Hotamış İletim (AHİ) Kanalıyla Mavi Tünel Regülatörü ile düzenlenen suyun Hotamış Depolamasına ve güzergahtaki sulamalara iletilmesi amaçlanıyor. 124 kilometre uzunluğunda olacak hattı, Hotamış Depolaması dolduracak. 22 ayda bitirilmesi hedeflenenen proje kapsamında 77 bin hektar alan sulanabilecek. Bugüne kadar proje çalışmaları sırasında 8 kilometrelik tünel açılırken, yapılan işler bakımından da yüzde 30 oranında fiziki gerçekleştirme sağlandı. Projeyle birlikte yıllık çevrilen su miktarı 894 milyon 710 bin metreküp olacak. BSA kanalının 99+118 kilometresinde yer alan Mavi
BAĞBAŞI BARAJI Yukarı Göksu Havzası’nın Akdeniz’e akan sularının yıllık 414 milyon metreküpü Bağbaşı Barajı, Bozkır Barajı, Afşar Barajı ve 17 kilometrelik ve 4.2 metre çapında Mavi Tünel vasıtasıyla Konya Kapalı Havzası’na aktarılacak. Bağbaşı Barajı’nın gövde yüksekliği 115 metre, su depolama hacmi 204 milyon 900 bin metreküp. Barajda Türkiye’de ilk defa beton gövde uygulaması da yapılarak, sızmalar önlenecek. Afşar ve Bağbaşı Barajları arasında yer alan tünel ile birlikte Afşar Barajı suyu yanında Taşkent, Balcılar, Kongul, Korualan ve Hadim derelerinin suları da Bağbaşı Barajına aktarılacak.
Regülatörü ile BSA ve Mavi Tünelden gelen suların düzenlenerek, AHİ’ye verilmesi hedefleniyor. Bu projeyle de yıllık çevrilen akımın 824 milyon 840 bin metreküp olması ön görülüyor.
AFŞAR HADİMÎ BARAJI Afşar kasabasının civaarında yapımı devam eden baraij ile Afşar, Çetmi ve Balcılar beldesi suları tünel ile Bağbaşı Barajına taşınacak. 370 metreküp yağış alanı bulunan barajın, yıllık ortalama akımı 150 milyon metreküp. Barajın maksimum su seviyesi ise 12 bin 532 metre. Baraj 2015 tarihinde bitirilecek.
BOZKIR BARAJI Bozkır sınırları içerisinde ve Göksu nehri üzerinde bulunan projeyle, Göksu nehri suları Bağbaşı Barajına iletilecek. 370 kilometrekarelik yağış alanıyla yıllık ortalama akım 179 milyon metreküp olan projenin, 361 milyon metreküp normal depolama hacmi ve maksimum seviyesi 1353,58 metre. Bozkır Barajı sözleşmeye göre 10 Ekim 2015 tarihinde bitirilmesi öngörülüyor.
haber
11 13
İstisnalar ve Kurallar
İ
nsanı diğer yaratıklardan üstün kılan tek şey yarınını planlayabilmesi olsa gerek. Gerçi karınca da yazdan tedarikini yapıyor, ama her kuralın istisnaları vardır elbet. Hatta çoğu zaman istisnalar kurallardan daha fazladır. İnsana insan olma özelliğini veren, onu diğer canlılardan üstün kılan, inançların ona verdiği önemle ortaya çıkar. Bazı inanç mensupları inançlarından esinlenerek kendilerini yeryüzünün efendisi; diğeri, daha da öte giderek yaratıcının oğlunun kavmi, olduğunu ileri sürerken, öbürküde kendilerini yaratıcının yeryüzündeki temsilcisi olarak ilan etmişlerdir. Diğer canlılar arasında böyle bir gurbiyet bağı var mıdır bilmiyorum. Belki bu sırra kuşlarla konuşma erdemini elinde bulunduran Hz. Süleyman zamanı da yaşamış olsaydık açıklık getirme şansımız olurdu. İnsanın dışındaki canlılar âleminde kurallar ezelden ebede devam edeceğe benziyor. Adı üzerinde ‘doğa kanunu’ , ama ne hikmetse her ortamda kendisinin diğer canlılardan farklı olduğunu söyleyen insanlık bu güne dek yaşam rotasını çizememiştir. Tarlasına her sene farklı tohum attığı halde bir türlü istediği ürünü alamayan çiftçi gibi insanlık bir türlü tarla ve tohum arasındaki uyum çizgisini keşfedemedi. Oysa konunun uzmanına danışıp topraktan bir numune alarak inceletse bu meseleyi kökünden halledecek. İnsan kendi kendine sormadan edemiyor: acaba bile bile mi yapıyoruz bu yanlışlığı? Yoksa gerçekten bu üstün meziyetlerimize rağmen tarlanın istediği tohumu ya da tohumun istediği tarlayı tutturamıyoruz?!.. Nedir sırrın sırrı?!.. Önce kendimize bunu sormamız lazım. İşimize gelince diğer varlıklardan üstün meziyetlere sahip olduğumuzu söylüyoruz da
uygulamaya gelince unutuyor muyuz?.. Oysa kendileri üzerinde hâkimiyet kurduğumuz veya bize kurma meziyetleri veren Yaratıcının yaratış sırrına uygun davransak bu kargaşa temelden hallolacak. Bak beğenmediğimiz diğer canlılar insanlığın yıllardır süren kavgasından uzak hayatlarını idame ettiriyorlar. Ortada bir yanlış anlaşılma var ama nerede?!.. Sahi biz kendimizi mi kandırıyoruz?!.. Kaba tabirle düşman yerine hep ayağımıza mı sıkıyoruz kurşunu? Zaman zaman güzel şeyler yapacakmış gibi bir araya toplandıktan sonra neden ateş üzerinde kavrulmak için konan mısır taneleri gibi sağa sola patlıyoruz?!.. Oysa zor zamanlarda ve mutluluk anlarında aynı tepkileri veriyoruz. Her ne kadar bazımız ağlanacak yerde gülme gibi bir ikilem içinde bulunsa da bu insanın elinde olmayan yaratılış hikmetinin ve insan mizacının farklılığında öteye geçmemektedir. Normal koşullarda yüzde oranlamasına girersek, elim bir olay karşısında vermiş olduğumuz tepkilerle sevinç olaylarından sonra verdiğimiz tepkiler aynı. Her insan, karnı doyuncaya kadar yemek yer. Her insan uykusu gelince yatar ve belirli bir süre sonra uyanır. Her insan, aynı şekilde dünyaya gelir, büyür, gençlik ve orta yaşlılıktan sonra tekrar inişe geçerek içinde bulunduğu gezeğenden kaybolur. Canlılık halinde verdiğimiz tepkiyle bedenimizden ruhumuzun ayrıldığı anda verdiğimiz tepkisizlikte aynı. Nedir sorun?!.. Doymama korkusu mu?.. Yoksa diğer insanlardan daha fazla yaşayacağımızın tapusunu elimizde taşıdığımız için yarına diğer insanlardan daha fazla yatırım yapma hevesi veya şehveti mi?!..
Evet, hepimiz aynı oranda yiyecekle doymuyoruz. Hepimiz aynı şeylerden zevk alıp aynı oranda sevinmiyoruz. Tepkimizin, hüznümüzün ve doyumumuzun oranlarının farklı olması bunların olmadığı anlamını vermez. Bu konuda söylense söylense farklı insan olmanın ayrıcalığındaki hikmete hayran kalma ve ram olma duygularını tetikler içimizde. Ağlarız, güleriz, acıkırız, endişeleniriz vs.. çünkü insanız. Peki, sadece bunlar diğer varlıklardan üstün olduğumuz anlamına mı geliyor? Elbette hayır. Hepimiz biliriz ki, bir kedi, bir köpek ne bileyim bir kuşta ağlar. Aramızda ki farklar bunlardan kaynaklanmıyor elbet. Farklılığın kaynağı da biz değiliz. Farklılığımızın kaynağı yaratıcının vermiş olduğu vazife ve ödevlerdir. Külfet ve rahmetten. Zira ne kadar külfet varsa, bu külfete ne kadar katlanmışsa insan o derece rahmete ve insanlığa o derece yaklaşmıştır. Öyleyse insanlık bir hiçtir. Zira hayata kendinden kattığı bir şey yoktur. Nasıl ki yedi yaşında bir çocuk en sudan bahanelerle kavga ediyorsa akranlarıyla hatta gücücü yetmeyeceklere bile kafa tutuyorsa, yetmiş yaşındaki insanda zaman zaman aynı hareketleri sergileyebiliyor. Bizi biz yapan biz değiliz. Hz. Mevlana’nın dediği gibi “bir biz vardır bizde bizden içeru” işte o dur boynumuza üstün meziyet yaftasını takan. Odur, her nefes alışımızda şükretmemiz gerekirken kendisini yok sayar gibi isyanlarda oluşumuza aldırmadan insan olma payesini karşımızda tutan. Görürsek bilinçsiz yaşamamıza rağmen payenin kim tarafından verildiğini, tüm sorunlar kökünden çözülecek bir bir. Tartışmasız, kavgasız ve insanca yaşama etiketinin sahibinin yalnız biz olmadığımızı, çözdüğümüz an bitecek çocukça kavgalarımız.
5 Bir başka soru ise: kavgasız bir insan topluluğu ütopyası. Olabilir mi acaba? Ya da olmalı mı? Elbette olmamalıdır. Aslolan mızıkçı, kavgacıdan yanda değil safın öbür yanında yer alma mücadelesidir asil insanın hedefi. Mademki doğru, esas, anlamda birdir. Mademki insanlar kendi aralarında hayatın akışını sağlamak için bazı koordinatlar oluşturmuştur. İşte o koordinatları her yerde ve her ortamda aynı yapabilmektir tüm çabalar. Kavga hakta, haklıda olduğu zaman esas manasını bulur. Zayıfı korumak, yoksulu gözetmek, yetimin başını okşama uğruna yapıldığı zaman hedefinde isabetlidir. Hedef, pastadan büyük pay kapma yarışı olmamalıdır. O zaman yarış, farklı bir anlam yükler kendine. Kurallar kural tanımayanlara karşı bir kalkandır. Ama bu kalkan her kural tanımayanlara karşı olmalıdır. O kuralları koyanlar kendilerine gelince koymuş oldukları kuralları yok sayamazlar. İnsanlığın atası, tek başına gönderilirken gezeğenimize kurallarını da getirmiştir yanında. Kuralı çiğnemesiyle birlikte insan olma sınavını çetin bir şekilde tamamlamıştır. Kavgalar, sevinçler açlıklar vb. duygular onla gelmiş ve ardın gelen insanlıkla son bulacaktır. Tüm çaba safın iyi tarafında durabilme çabasıdır. Hakkın ve haklının yanında saf tutmaktır haksızlığa karşı. Hal böyle olunca, bazı ağlamalar ve gülmeler esas anlamını bulacaktır elbet. Değilse akan gözyaşları kimine göre mideye büyük lokmayı indirmenin devinimlerinden gelirken bir diğerine göre de gerçekten elem ve hüzünden kaynaklanacaktır. O zaman aklıselim her insanın aklına gelen tek sözcük: YAS’A BAK! YAŞA olmaktan öteye geçmeyecektir.
Polis okulunda heyecan Ereğli Polis Meslek Yüksekokulu (PMYO) 8’nci dönem mezunlarını verdi. Konya Valisi Aydın Nezih Doğan, İlçe Kaymakamı Hasan Bağcı, İl Emniyet Müdürü Hüseyin Namal, ilçe protokolü ve çok sayıda davetlinin katılımı ile gerçekleşen törende mezun öğrenciler adına konuşan dönem birincisi Ramazan Tuna, 2 yıllık eğitim süreçlerinde demokratik hak ve özgürlükler çerçevesinde ahlaklı, erdemli ve ülkesini seven polis memurları olarak yetiştirildiklerini söyledi. Tören dönem birincisinin yaş kütüğüne plaket çakması, çeşitli gösteriler, polis memuru adaylarının yemin töreni, dereceye giren öğrencilere ödüllerinin verilmesi ve mezun öğrencilerin kep atması ile son buldu.
Seyyid Harun Veli’yi andık Seydişehir’de, Seyyid Harun Veli Hazretleri’ni anma etkinlikleri sona erdi. Seyyid Harun Veli Hazretleri’ni anma programında ilk olarak Seyyid Harun Camisi’nde ikindi namazına müteakip mevlid-i şerif okundu. Mevlid-i şerife, Konya Milletvekili Harun Tüfekçi, Kaymakam Tuncay Sonel, Belediye Başkanı Abdulkadir Çat, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Ekrem Keleş, Prof. Dr. Ramazan Altuntaş, Konya Müftüsü Şükrü Özbuğday, Meram Müftüsü Ahmet Özkan ve Seydişehir Müftüsü Sıtkı Beydilli ile çok sayıda vatandaş katıldı. Bu yıl ilki gerçekleştirilen anma etkinlikleri iki gün sürdü.
SBS’de hatalı soru iddiası Sivas’ın Yıldızeli ilçesinde görev yapan bir matematik öğretmeni, Türkiye genelinde yapılan 2013 yılı Seviye Belirleme Sınavı’nda (SBS) matematik sorusunda hata olduğunu iddia etti. Sivas’ın Yıldızeli ilçesinde bir dershanede matematik öğretmenliği yapan Umut Polat, bugün yapılan sınavda A kitapçığındaki matematikle ilgili 16. soruda hata olduğunu iddia etti. Polat, “Bir üçgende büyük açının karşısındaki kenar daha uzun olmalıdır. 45 derecenin karşısındaki kenar 55 derecedir. Bu nedenle verilen soruda A-C uzunluğunu hesaba kattığımızda, A-B uzunluğundan kısa oluyor ve 45 derecelik kenar 55 derecelik kenardan daha uzun olamaz. O halde teorik olarak böyle bir üçgen çizilemeyeceğinden dolayı bu soru hatalıdır ve yetkililerin hakkında gerekli işlemi yapmasını istiyoruz” dedi.
kültür Konya vizyonuna iki yeni film Bu hafta Konya vizyonuna iki yeni film merhaba diyor. Geçen hafta gelen ve hararetle beklenen Hızlı ve Öfkeli 6’nın ardından gelen bu filmler geçtiğimiz Cuma günü Konya izleyicilerin beğenişe sunuldu. İşte yeni gelen iki film: BİLİNMEZE DOĞRU STAR TREK Bilim-kurgu aksiyon ve macera severleri sinema salonlarına çekmeyi hedefleyen “Bilinmeze Doğru Star Trek”in yönetmen koltuğunda J.J Abrams oturuyor. Benedict Cumberbatch, Alice Eve, Peter Weller, Bruce Greenwood, Nolan North’un rol aldığı filmin konusu şöyle: “Atılgan gemisi, mürettebatıyla dünyaya geri çağrılır. Ancak karşılaştıkları manzara, çok güçlü bir terörörgütünün donanmalarını ve ona bağlı olan her şeyi yerle bir ettiği bir faciadır. Kaptan Kirk’ün bitirmesi gereken şahsi bir kavgası vardır ve bu tek kişilik kitle imha silahını bulmak için aramaya koyulur.” ARKADAŞIM MAX Haftanın yerli yapımlarından biri olan “Arkadaşım Max”te, bir yarışma programında birinci olan sevimli köpek “Max” rol alıyor. Yönetmenliğini Murat Şeker’in yaptığı filmin senaryosunu Ethem Özışık yazdı. Filmde, konağında sadık köpeği Max ile yaşayan yaşlı kadının, miras nedeniyle yeğeni tarafından öldürülmek istenmesi anlatılıyor. Filmin başrollerini, Ani İpekkaya, İnci Türkay, Murat Akkoyunlu, Ataberk Mutlu, Hande Katipoğlu paylaşıyor. Bu hafta’da vizyonda olan diğer filmlerin isimleri ise şöyle: Bernie nin Suçu Ne?(Orijinal/ Altyazılı) Felekten Bir Gece 3 Hızlı ve Öfkeli (Orijinal/Altyazılı) Iron Man 3 (Türkçe) Karaoğlan (Türkçe) Son Ayin Bölüm (Zoraki İkili
Türkçe Olimpiyatlarına büyük ilgi Bu yıl 11.’si düzenlenen Uluslararası Türkçe Olimpiyatları kapsamında Konya’da Atatürk Stadyumunda gerçekleştirilen organizasyona kötü hava koşullarına rağmen binlerce vatandaş katıldı. Bu yıl Uluslararası Türkçe Olimpiyatları Dil ve Kültür Şöleni’n 11.’si düzenleniyor. Bu organizasyon kapsamında geçtiğimiz perşembe günü Atatürk Stadyumundaki programa binlerce vatandaş, yağmur ve soğuk havaya aldırış etmeden katıldı. 40 ülkeden 200 öğrencinin katılımıyla gerçekleşen gecede binlerce vatandaş, öğrencilerin seslendirdiği şarkı, şiir ve halkoyunlarını dinledi.
“EN ÇOK İHTAYIMIZ KARDEŞLİKTİR” Programın açılış konuşmasını yapan Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek “Yapılan bu hizmetlerin, fedakarlığın, vefanın ve bu feragatın bir nedeni olmalıdır. Bu çilenin bir nedeni olmalıdır. Sanıyorum bunun cevabı sevgidir, aşktır ve inançtır. Bugün yeryüzünde en çok ihtiyacımız olan sevgi, barış ve kardeşliktir. İşte burada bunun temsilcilerini görüyor
Soldan sağa 1. Amonyağın hidrojeni yerine bir asit kökünün geçmesiyle oluşan birleşiklerin sınıf adı... Yaşanılan çevre ve zamanda karşılaşılan olayların tümü... 2. Samanla karışık tahıl (halk ağzı)... Közlenmiş patlıcan, sarımsaklı yoğurt ve kıyma ile yapılan bir çeşit yemek... 3. Kobalt elementinin simgesi... Bala olma durumu... Kalın değnek... 4. Acil olma durumu... Ses, ahenk, nağme (eski)... O gösterme sıfatı (eski)... 5. Bir tür büyüteç... Yer yuvarlağının içindeki ısı... Ulamak işi... 6. Bir işi yapma, yerine getirme (eski)... Başarma işi... 7. Titreşim sayısı az olan ses... Kurçatovyum elementinin simgesi... Kuyruk sokumu kemiği, pöç (halk ağzı)... 8. Geçirimli kayaç ve katmanlardan sızarak yer çekiminin de etkisiyle yer altına inen ve orada akarak veya birikerek yeni bir düzen kuran sular... 9. Yapıları dış etkilerden korumak amacıyla üzerlerine yapılan çoğu kiremit kaplı bölüm... Lityum elementinin simgesi... Ateşkes... 10. Takım... Bal arılarının bitki ve çiçeklerden topladıkları bal özünden yapıp kovanlarındaki petek gözlerine doldurdukları, rengi
ve hepinizi bu duygularla bu hizmetlere katkı yapan bütün dostlarımızı sevginin temsilcisi olarak selamlıyorum” dedi. Akyürek konuşmasında dünyanın birçok ülkesinden bu program için gelen öğrencilere teşekkür etti. Gecenin sonunda Türkçe Olimpiyatları’na destek veren işadamlarına plaket verildi. Gece, öğrencilerin ‘Yeni Bir Dünya’ şarkısını sahnede hep birlikte seslendirmesiyle son buldu.
beyazdan esmere kadar değişen tatlı, koyu, sıvı madde... 11. Genellikle kumaş üzerine renkli iplikler veya sırma ve sim kullanarak elle, makineyle yapılan işleme, el işi... İki elemanlı mermer yapıştırıcısı... Birden sonra gelen sayının ad... 12. İplik... Yıldız... Pembeye çalan beyaz tüylü, kanatları gri renkli, alt gagasında deriden bir kesesi olan iri kuş, kaşıkçı kuşu... 13. Ağaç, kumaş vb.nden yapılmış bir kanal içinde hareket ederek açılıp kapanan perde... İkilem (eski)... Hassiyum elementinin simgesi... 14. Namlusu genellikle yivli, kısa ve hafif bir tüfek... Bedevilik tarikatından olan derviş... 15. Alakalanmak işi... Edirne iline bağlı ilçelerden biri... YUKARIDAN AŞAĞIYA 1. Amca olma durumu... Âlâ... 2. Maoculuğu benimsemiş veya Maoculuk yanlısı olan... Elin parmak dipleriyle bilek arasındaki iç bölümü, avuç içi... Zekâsı pek gelişmemiş, zekâ yoksunu, alık, ahmak... 3. Ülkenin vali yönetimindeki bölümü, vilayet... Az ışıkla yanmak (halk ağzı)... O yer... 4. Davul (eski)... Fırıl fırıl... Dişi at... 5. Ekonomik ve mali konuları çözümleyen
uzman... Baryum elementinin simgesi... 6. Gelgit olayının belirgin olduğu yerlerde, bu olaydan doğan akıntıların etki yaptığı kıyılarda akarsu ağızlarının huni biçiminde genişlemiş durumu... Ödeme belgesi... Adaletle iş gören, adaletten, doğruluktan ayrılmayan, hakkı yerine getiren, adaletli... 7. Bir iş veya durumun sonu, sonuç... Yat limanı... 8. Köpek ve sığırlara yedirilmek için un ve kepekle hazırlanan yiyecek (halk ağzı)... Kokuşmak, tefessüh etmek (halk ağzı)... Ulan... 9. Alınma işi veya durumu... Kılıksız ve uyuşuk, sümsük (kimse)... 10. Et, ekmek, peynir vb.nde parça, lokma, dilim (halk ağzı)... İveğen... Kaynak, pınar... 11. Dokuzdan sonra gelen sayının adı... Vurulabilmek işi... 12. Kasası olan... İki şeyi birbirinden ayıran uzaklık, açıklık, aralık, boşluk, mesafe... Alınmış bir şeyi geri verme... 13. Yunan rakısı... Aşure dağıtmaya yarayan kap... Bir yüzeyde boy sayılan iki kenar arasındaki uzaklık, genişlik... 14. Yağ uru... “Yok, olmaz” anlamında kullanılan bir söz (halk ağzı)... Kök boyasıgillerden, sıcak iklimlerde yetişen bir ağaç... 15. Ukala bir biçimde... Ekini olmayan...
11
spor
13
Tütüneker ile yola devam 5
TORKU KONYASPOR KULÜP BAŞKANI AHMET ŞAN, TEKNİK DİREKTÖR UĞUR TÜTÜNEKER İLE YOLLARINA DEVAM EDECEKLERİNİ AÇIKLADI Bu sezon Spor Toto Süper Lig’de mücadele edecek olan Torku Konyaspor’da kulüp başkanı Ahmet Şan, sosyal medyada yer alan ‘Uğur Tütüneker İle Yollar Ayrılıyor mu?’ şeklindeki haberlerin tamamen hayal ürünü ve gerçek dışı olduğunu açıkladı. Sosyal medyada yer alan ve sonrasında haberleştirilerek yayınlanan ‘Uğur Tütüneker ile Yollar Ayrılıyor mu?’ şeklindeki haberlerin maksatlı olarak çıkartıldığını ifade eden Torku Konyaspor Kulüp Başkanı Ahmet Şan, “İki sezon aradan sonra başarılı olarak Spor Toto Süper Lig’e çıktık. Bu başarıda emeği geçen teknik direktörümüz Uğur Tütüneker ile şampiyonluğun hemen sonrasında anlaşarak yeni sezonda da yolumuza devam edeceğimizi açıkladık. Ancak bu durumdan rahatsız olan bazı kesimler yine boş durmadılar ve harekete geçtiler. Bugün hocamızla yollarımızın ayrılacağı şeklinde haberler yayınlanmaya başladı. Biz tam ‘huzur’ bulduk derken bu huzuru bozmak için düğmeye basıldığını görmek bizleri gerçekten çok üzüyor. Bu haber tamamen hayal ürünü ve gerçek dışı. Hocamız görevinin başında. Bizim yönetim kurulu olarak tek gündemimiz süper ligde mücadele edecek kalıcı bir takım oluşturmak. Birileri ve bazı kesimler istedi diye biz ne olağanüstü genel kurula gideceğiz ne de hocamızla yollarımızı ayıracağız. Bu tür haberlerle kaos ortamı oluşturmak isteyenlere fırsat vermeyeceğimizi bir kez daha hatırlatmakta fayda var.” dedi.
YOLUMUZ FİNAL OLSUN
Şan: Yönetim Kurulu olarak transfer konusunda çalışmalarımız devam ediyor. Bize transfer konusunda maddi anlamda destek verecek herkesin katkılarını bekliyoruz
Konyaspor 7 oyuncu ile yollarını ayırdı T
orku Konyaspor’un resmi internet sitesinden yapılan açıklamada, sözleşmesi devam eden ve yeni sezon kadrosunda düşünülmeyen Semih Aydilek, Murat Kalkan, Atilla Yıldırım ve kaleci Deniz Öksüz ile birlikte, sözleşmesi sona
eren Neca Fernandes, Sjoerd Adrianus Theodorus Ars ve Erkan Sekman ile yolların ayrıldığı duyuruldu. Oyunculara takıma verdikleri hizmetlerden dolayı teşekkür edilerek, bundan sonraki yaşantılarında başarılar dilendi.
Spor Toto Süper Ligde sezonu kapatalı haftalar oldu. Ancak Türk halkı yeşil sahalara kavuşmak o heyecanı tekrar yaşamak için çok beklemeyecek. FİFA’nın en büyük ikinci organizasyonu olan FİFA U- 20 Dünya Kupası bu yaz ülkemizde gerçekleşecek. Yani geleceğin C. Ronaldoları, Messileri, İniestaları 21 Haziran -13 Temmuz tarihleri arasında ülkemizde boy gösterecek. Bu turnuva ülkemiz açısından çok önemlidir. İstanbul 2020 Olimpiyat adaylığının yüksek sesle dile getirildiği şu günlerde bu turnuvadan alnımızın akıyla çıkmak çok önemli. Bu turnuva ile Türkiye’nin büyük turnuvaları kaldırabilecek güçte olduğunu söylemek yanlış olmaz. Maçlara gerekli ilgiyi göstermeliyiz. Stadları doldurmalıyız. Bu turnuvayı bir festival havasıyla yaşamalıyız. Türkiye U-20 Milli Takımı da bu turnuvada C grubunda Elsalvador, Kolombiya ve Avustralya ile oynayacak. Türkiye’nin maçları Trabzon Avni Aker, Rize Yenişehir statlarında oynanacak. Millilerimizi desteklemeyi bir görev bilmeli ve sonuna kadar sonuç ne olursa olsun onların yanında olmalıyız. İnşallah millilerimiz final oynayıp bizi gururlandıracak ve o kupa geldiği yerde kalacak. Bu turnuvada Avrupa’daki gururumuz FİFA kokartlı hakemimiz Cüneyt Çakır da görev alacak. Eminim ki o da neden elit hakemler kategorisinde olduğunu bir kez daha kanıtlayacaktır.
Beyşehir’in gururu Türkiye Okullar Arası Gençler Tekvando Şampiyonası’nda kilolarında ikinci ve üçüncü olan Beyşehirli tekvandocular Denizli’den döndü. Beyşehir Belediyespor Kulübü tekvando antrenörü Nafiz Çakır, toplam 7 sporcu ile katıldıkları Türkiye şampiyonasında Beyşehirli iki sporcusundan birinin Türkiye ikincisi, diğerinin ise üçüncü olmasının kendilerini mutlu edip gururlandırdığını söyledi. 78 kiloda mücadele eden aynı zamanda milli formayı giyen isimlerden olan Mustafa Güler’in rakibine 8-7 yenilerek altın madalya şansını kıl payı kaçırdığını belirten Çakır, diğer sporcusunun da rakibine 7-6 yenilerek final oynamayı son anda kaybettiğini söyledi. Buna rağmen sporcularının elde ettiği başarılardan memnun olduğunu dile getiren Çakır, “Bundan önceki yıldızlar tekvando şampiyonasını da dahil ettiğimizde 5 derecemiz birden oldu. Bu sayı 8-9 olabilirdi, çünkü diğer sporcularımız da madalya maçlarında kaybederek derece şansını yitirdi” dedi.
düşünce Fakirin Sermayesi ve Taksim Gezi Parkı
F
akirin sermayesi, sevgisi ve duasıdır. Tek söz sahibi olduğu yer de sandıktır. Dört beş yılda bir söyler bu sözünü. Onu da çoğu zaman hırsına, öfkesine ve de inadına yenik düşerek yanlış söyler ve kendinden sandığı ağzı iyi laf yapan, iyi fakir edebiyatı parçalayanlara verir oyunu. Ama bilmez ki oy verdiği insanlar kendisinden değildir. Bunu fark etmesi de çok zordur. Bir sürü gazete, televizyon hep onların iyiliğinden ve ne kadar halk adamı olduklarından bahseder çünkü. Oysa onlar garibimin giyiminden kuşamından, başörtüsünden, inancından, hatta ter kokusundan bile rahatsızdır. Zaten seçimden seçime görürler onların yüzlerini, bir daha görmezler... Onu yakinen ilk defa İstanbul’da İstiklal Caddesinde bir ikindi vakti Ağa Camiinin bahçe giriş kapısı önünde gördüm. Habitat II toplantılarının yapılmasına on on beş gün gibi bir zaman kalmış, Taksim’in ve İstiklal Caddesinin delik deşik olduğu, kaldırımların kırmızı tuğlalarla döşendiği ve tüm çalışanların Habitat toplantısına katılacak yabancı konukların temiz ve güzel bir İstanbul görmesi için gece gündüz çalıştığı bir andı. Ve o İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak, çalışmaları denetlemek için İstiklal Caddesinde dolaşırken ikindi namazı vaktinin bitmesine çok az bir süre kala yanında eli telsizli bir adamla Ağa Camiine namaz kılmaya gidiyordu. Ağa Camiinin girişinde ilkokul dörtte ya da beşte bir çocuk, önünde küçük kantarı ile gelip geçenleri tartarak okul harçlığını çıkarmaya çalışırken, o tam caminin bahçesine adımını atarken çocuğu gördü ve geri adım atarak çocuğun önüne gitti çöktü ve çocukla konuşmaya başladı... Hani peşinde gazeteciler falan olsa bu durumu anlarım. Belediye başkanı halktan biri, bizden biri diye manşetlere taşıma hevesi derdim, ama gazeteciler olmadığı gibi, daha yeni seçildiği için kimsenin pek göz aşinası yoktu... Çocuğa adını ve kaçıncı sınıfta okuduğunu, ne kadar para kazandığını kaç kardeş olduklarını falan sordu. Konuşmanın sonunda ‘Sen şu anda yaşıtların gibi oyunda oynaşta olman gerekirken, buraya oturmuş ekmek parası kazanmaya çalışıyorsun, bizler senin çocukluğunu yaşamanı sağlayamadığımız için çok üzgünüm, hakkını helal et!’ diyerek çocuktan helallik diledi ve sonra çocuğun başını okşayıp camiye girdi... O an Hz. Ömer’in sırtına un çuvalını sırtlayıp fukara bir kadın sahabenin evine götürüşü geldi aklıma. “Bu sefer tamam inşallah!” gibi bir slo-
ganla başlayan İstanbul belediye seçimlerinin gerçekten bu sefer tamam olduğuna yürekten inandım... Çünkü bir belediye başkanı benim anlayışıma göre, şehrül emin olarak, bırak belediye sınırları içindeki sadece aç insanlardan değil, şehrin çöplüklerindeki aç itlerden bile sorumludur ve Tayyip bey bu sorumluluğunun farkındaydı... Onu ikinci defa gördüğümde bir Ramazan günüydü. Rahmetli Erbakan başbakandı ve İstanbul’a birçok açılış yapmak için gelmişti. Malum arkasında bir sürü kalabalık… Çeşitli açılışlar yaptıktan sonra iftar vakti yaklaşmıştı ve iftarı Taksim’de çadırda birlikte açtık. Çadırda programlar yapıldı ve yatsı namazı vakti geldi. Erbakan hoca “teraviyi çadırda kılalım” dedi ve Tayyip Erdoğan’a “Sen imam ol!” diyerek öne sürdü ve hepimiz arkasında saf tuttuk. Allah kabul etsin, sanki kırk imammış gibi teraviyi kıldırdı. Sonra da bütün güruh Erbakan hoca ile birlikte oradan ayrıldı. Ama benim peşlerinden gidecek takatim yoktu, çünkü dinî mesaj veren filmler yaptığımızdan dolayı, hatta Konyalı olduğumuzdan dolayı horlandığımız, dışlandığımız bir dönemde, İstanbul’da hem de Taksim’in göbeğinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının arkasında namaz kılmıştım. Bu benim için çok büyük bir lütuftu ve Taksim’de oturup bana bugünleri gösteren Allah’ıma gözyaşlarımla şükür ve hamd ettim... Sonra her insan gibi o da kendi kader çizgisinde yürüdü, önce Yusuf gibi zindana düştü, sonra yine Yusuf gibi zindandan çıkıp sultan oldu, başbakan oldu ve on buçuk yıldır da bu görevi hatasıyla sevabıyla sürdürüyor... Vebali çok, yükü ağır, hak katında mükâfatı büyük bir hizmet yürütüyor... Hz. Ömer’in oğlu için “senden sonra halife oğlun olsun” denildiği zaman, bir evden bir kurban yeter diyerek, o makamın vebalinin büyüklüğünü, o makama oturmanın ateşten bir gömlek giymek olduğunu insanlara anlatmaya çalıştığını herkesin bildiğini sanıyorum... İnanan bir insan için bu kıssadan çıkarılacak çok büyük dersler olduğunu sanıyorum. Meseleye bu pencereden bakıldığı zaman onun için üzülmemek elde değil. “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olanınızdır” düsturundan yola çıkarak, tek gayesi Allahın rızasını kazanmak olan bir insanın üzerine, oğlunun gemi dedikodusu gölgesi düşmesi çok üzdü beni, doğru yanlış ben işin orasında değilim, ama ne zaman biriyle politika konuşsam hep öne sürülen bu gölge... Hepimiz insanız ve hepimizin de
zaafları var… Bu sıradan insanlar için kabul edilebilir bir şey, lider makamında toplumu peşinde sürükleyen birisi için asla kabul edilecek bir zaaf olmasa gerek... Asgarî ücretten emekli olan bir işçi emeklisinin bile kıt kanaat geçindiği bu ülkede, liderlik makamında olan birinin rızık endişesi duyması kabul edilebilir bir şey değil... Üniversite yıllarında sosyalist arkadaşlarla tartışırken, İslam’ın insan ve işçi hatta kadın hakları konusundaki hükümlerini aynen kabul ettiklerini gördüm ve sanki onlara meseleyi tam olarak anlatmış olmanın edasıyla, “e o zaman ne?” dediğim zaman söyledikleri tek şey vardı. Müeyyidesi yok, yani bu dünyada bir cezası yok deyip ipi kırıp tekrar başa dönüyorduk... Şimdilerde birçok Müslüman’ın hali de bu durumdan farklı değil, çünkü Allahın vaad ettiği altından ırmaklar akan cennet, huriler, köşkler öbür dünyada, haşa bu veresiye mal satmak gibi bir şey geliyor bizlere ve biz Müslümanlar peşin olanı tercih ediyoruz, önce bu dünyadaki cenneti istiyoruz, bu dünyadaki köşkleri, villaları, bu dünyadaki hurileri, sonra biraz zekat, sadaka ve nafile namaz takviyesi ile öbür dünyadakileri... Bir de “Müslüman en iyisine layıktır” düşüncesiyle evin, arabanın, elbisenin en iyisine talip olup, bu isteğimize kavuşunca da yan gelip yatışımız çıldırtıyor beni. Yahu kardeşim evet Müslüman her şeyin en iyisine layıktır, eyvallah… ama bu layık olduğu şeyi kazanınca Allah yolunda harcamaya kıyamıyorsa senin ötekilerden ne farkın kalıyor... Bugün dünyanın en kapitalist zenginleri bile senin yaptığını yapmıyor mu, bütün servetlerini keyifleri için harcamıyorlar mı? Böyle bir toplumu idare ediyorsunuz Sayın Başbakanım, arzusu, isteği çok, zaafı çok bir toplum ve bu davaya yüreğinden bağlı olanları tenzih ederek söylemek isterim ki, birçokları size midesinden bağlı ve bu mide bağı koptuğu an onları etrafınızda göremeyeceğinizden hiç şüpheniz olmasın... Bu durumu rahmetli Menderes’te de gördü millet, rahmetli Özal’da da… Korkut Özal’ın bir televizyon programında dinlemiştim, koca Cumhurbaşkanının Çankaya’da tek başına iftar açtığını ve bu yalnızlığın onu çok üzdüğünü. Size akıl vermek haddim değil, zaten size akıl verebilecek ve siyasi politikanızı yönlendirecek bir sürü danışmanlarınız var... Ama bu danışmanlarınızın son dönem gelişmeler-
deki tavrını ve duruşunu hiç de sevemedim. Hepsi elit ve akıllı insanlardır şüphesiz ama şu Taksim Gezi Parkındaki projenin size neye mal olacağını, son dönemde hükümetinizin yumuşak karnını arayan muhaliflerin eline vereceği ipi göremediler, bu konuda sizi uyaramadılar sanıyorum... Birçok kez gazetelerde dergilerde yazdım, belediye başkanlarınızın hiç değilse birer sanat danışmanı olsun diye, çünkü onlar sizin duymak istediklerinizi değil yüreğinden geçenleri ve gönül gözü ile gördüklerini aktarırlardı size. Makamı, mevkiyi umursamadan, işinden olma, kovulma pahasına yaparlardı bunu... Hani şu Çırağan Sarayı’nda yemek verdiğiniz, istişare ettiğiniz sanatçılar arasına davet etme gereğini görmediğiniz sanatçılardan bahsediyorum, onlardan kiminin filmi yarım kaldı. Ölürken siz de tabutuna omuz verdiniz, kimi ise dişiyle tırnağıyla yapacakları filmlerle, tiyatrolarla yazdığı kitaplarla hâlâ bu toplumu uyarmaya ve gelecek için yön vermeye çalışıyorlar... Onlar asla size kırgın değiller ve sen bizdensin nasıl olsa, simidiyle daha yıllarca idare ederler merak etmeyin, ama şurası bir gerçek ki, ekonomide, siyasette, hükümette ne kadar başarılı olursanız olun, eğer sanatta yoksanız oturduğunuz koltuğun bir ayağı yok demektir, bu da böyle biline. Sakın yanlış anlaşılmasın söylediklerim. Size muhalif falan değilim, hatta bir dönem partinizden milletvekili aday adayı bile oldum, ama Taksim gezi parkındaki ağaçları bahane ederek karşınıza dikilen, iktidarınız boyunca ilk defa geniş kitleler karşısında, dünya kamuoyunda sizi kötü duruma düşürmeye çalışmaları size gönül verenleri çok üzdüğü için yazdım bunları... Sizin de içinizi sızlattığından eminim, geçmişte bu millete hizmet etmiş, birçok devlet adamını vatan haini olarak kazıdılar beyinlerimize. Onların hain olmadıklarını öğrenmek yıllarımızı aldı ve o zaman ise iş işten geçmişti.... Herkes neyin niçin yapıldığını çok iyi bilse de, Taksim Parkını korumak gibi masum bir bahanenin, bir anda bütün dünyaya kamuoyuna mal edilerek ve sokaklara sıçratılarak buradan gol atmaya çalışmaları, maç kaybeden takım taraftarları gibi Anadolu insanının yüreğini burktu ve üzdü... Tek sermayesi sevgisi ve duası dedik ya, Anadolu insanının. Sevgisi ve duası hâlâ sizinle, bunu biliyorum, inşallah bu olaylar büyümeden yatıştırılır da sevgilerini önlerine gelecek seçim sandığında tekrar gösterirler...
13
haber
5
Beliniz ağrımasın
B
el ağrısı tolumda sık rastlanan bir sağlık problemidir ve çok basit bir takım tedbirlerle önlenebilen bir rahatsızlıktır. Öncelikle bel ağrısının en sık rastlanan sebeplerinden korunmak için bazı tedbirleri sıralayalım: 1) Fazla ayakta kalmayın, çok uzun süre hareketsiz oturmayın, otururken ve ayaktayken dik durmaya çalışın, bu esnada kasları fazla germeden en rahat pozisyonu seçin. 2) Fazla kilo almayın. 3) Doğru yatağı seçin. (sert veya orta sertlikte, ortopedik ) 4) Yan yatarak uyuyun,
uyurken bacaklarınızın arasına ve karnınıza destek yumuşak yastıklar kullanın. 5) Yataktan kalkarken yan dönüp dirseğinizden destek alarak yavaşça doğrulun. 6) Otururken belinize destek olarak tercihen ortopedik yastık kullanın. 7) Baş seviyesi üzerinde bir yere uzanırken sırt ve belinizi zorlamayın. 8) Çok yüksek ve çok düz ayakkabı giymeyin. Kısa topuklu ortopedik ayakkabıları tercih edin. 9) Ağır kaldırmayın. Yerden bir şey almanız gerekirse alçak bir sandalyeye oturun veya dizlerinizi kırarak eğilin.
10) Egzersizlerinizi düzenli yapın. Bel ağrıları için en iyi egzersiz tercihen her gün, en az haftada üç gün 20 ila 30 dakika rahat bir elbise ve ortopedik spor yürüyüş ayakkabısı ile yapılan yürüyüştür. Bu esnada fazla zorlanmayın, aşırı terleme ve çarpıntıdan, aşırı nefes sıklığından kaçının, bol sıvı alın. Bütün bu tedbirlere rağmen bel ağrısı başlamışsa aile hekiminize başvurun. Daha tehlikeli ve çok nadir rastlanan bel ağrısı sebeplerinin(kitle, kemik veremi vs. gibi) siz de olmadığına emin olun. Daha sonra doktorunuzun vereceği egzersizleri her gün en az 10
dakika muhakkak yapın. Geçen yazımızda bahsettiğimiz hacamat diğer adıyla kupa terapisinden ehil kişilerden olmak üzere ve hijyenik şartlarda ciddi fayda görebilirsiniz. Bu yöntemi henüz bilmeyen hekimlerimiz olabilir. Aile hekiminizden bunu sizin için araştırmasını rica edebilirsiniz. Bel ağrısıyla ilgili asla yapmamanız gereken kontrolsüz ağrı kesici kullanıp bağımlısı olmaktır. Unutmayın ağrı bir alarmdır onu ağrı kesiciyle kesip diğer gerekenleri yapmamak hırsıza eve gir zili kapattım istediğini çal demektir. Ayrıca ağrı kesicilerin birçok yan etkilerine maruz kalmaktır. Sağlıcakla kalın.
Buğday taban fiyatları enflasyonun üstünde
K
onya Ticaret Borsası (KTB) Başkanı Muhammed Uğur Kaleli, Türkiye’nin buğday rekoltesinin yaklaşık 22 milyon ton civarında olacağını, kalitedeki sıkıntının da TMO’nun kaliteye dayalı alım sistemine geçmesiyle her geçen sene azaldığını belirtti. Bunun yanında dünya buğday üretiminde de geçen yıla göre yaklaşık yüzde 5 civarında artış beklediklerini belirten Kaleli, buna bağlı olarak dünyada buğday fiyatlarının düşmekte olduğunu ifade etti. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker tarafından açıklanan buğday taban fiyatının yıllık enflasyon oranının üstünde olduğunu hatırlatan Kaleli, “Ekmeklik buğday fiyatı 665 TL’den 720 TL’ye, makarnalık buğday fiyatı ise 705 TL’den 765 TL’ye yükseltildi. Bunun yanında üreticilerimize devletimizin verdiği destek ton başına yaklaşık 123 TL kadardır. Toplamda üreticimiz buğdayını ton başına 850 ile 885 TL’ye kadar çıkmış olacaktır. Bunun yanında kalite baremi yüksek buğdaylarda bu gelir daha da artmaktadır” diyerek, üreticilerin gelirlerini işletmelerini geliştirmek ve kaliteyi artırmak için harcamalarının daha çok kazandıracağını ifade etti. REKOLTE, KALİTE İYİ Türkiye genelinde 6 Haziran
2013 tarihi itibariyle arpanın yüzde 7’sinin, ekmeklik buğdayın yüzde 8’inin ve makarnalık buğdayın ise yüzde 2’sinin hasat edildiğini ettiğini ifade eden Kaleli, hasat edilen yerlerde kalitenin ve verimin iyi olduğunu söyledi. Kaleli, “Hububat ambarı olan Konya’da geçen yılın kurak geçmesiyle düşen verimin bu sezon iyi olacağını tahmin ediyoruz. Tahminlerimiz ve gözlemle-
rimiz rekoltenin geçen yıla göre yüzde 30 fazla olacağı yönünde. Kalitenin de iyi olacağını tahmin etmekteyiz. Yaklaşan hasat mevsiminde üreticilerimiz süneyle mücadeleye, zamanında hasada ve biçerdöver dane kayıplarına karşı hassas olmaları kendi hem ülke geliri açısından son derece önemlidir” dedi. Türkiye’nin tarımsal dış ticaretinde tarım ve tarıma dayalı
sanayi ürünlerinin yaklaşık 4 milyar dolar fazla verdiğini belirten Kaleli, “İhracatımızın en önemli kalemlerinden birisi, dünya ihracatında da birinci olduğumuz un ihracatıdır. Bu ihracatın daha da artırılması için pazar geliştirme çalışmalarının yanı sıra kaliteli hammaddenin yurt içinden karşılanmasını arzu etmekteyiz. Türk un sanayisi ve tüccarı hammadde ithal ederek başka ülkelerin çiftçisini değil, hammaddeyi ülke içinden alarak kendi üreticisini desteklemek istemektedir. Bu açıdan kaliteli üretim çok önemlidir” şeklinde konuştu. ÇİFTÇİNİN TERCİHİ BORSA Geçtiğimiz sezon çiftçinin ürününü borsada değerlendirdiğini ve hizmete açtıkları KTB Elektronik Satış Salonu sayesinde çiftçinin emeğinin tüccarlarımızın tarafından gerçekçi fiyatlarla değerlendirildiğini ifade eden KTB Başkanı Muhammed Uğur Kaleli, “Tüccarımız ve üreticimiz tarafından Konya Ticaret Borsası’na gösterilen ilgi bizleri çok memnun etmiştir. Her geçen yıl borsamıza ürün gelişi artmakta olup, civar illerden dahi üreticiler borsamıza gelmektedir. TMO da borsamızda alım yapmaktadır. Geçen sezon borsamıza gelen malların yaklaşık yüzde 99’unu tüccarımız, yüzde 1’ini de TMO almıştır” diye konuştu.
Engelliler için 70 bin kapak Akşehir ilçesinde eğitim veren Nihat Dayanık İlkokulu, engelliler için okulda topladığı 70 bin kapağı Akşehir Zihinsel ve Bedensel Engelliler Derneği’ne (AKŞENDER) teslim etti. Nihat Dayanık İlkokulu öğrencileri tarafından yürütülen “Engelsiz Yaşam” projesi kapsamında daha önce bir kamyonet dolusu pet şişe, 100 bin adet kapak toplanmıştı. Projenin devamında okulda yapılan törende 70 bin kapak daha Akşehir’de faaliyet gösteren AKŞENDER’e teslim edildi.
Berberlik de tehlikeli meslekmiş Kayseri Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği (KESOB) Başkanı Mustafa Alan, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nu değerlendirdi. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda kuru temizleme mesleğinin çok tehlikeli esnaf arasında yer alması dikkat çekti. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’na yönelik değerlendirmede bulunan KESOB Başkanı Mustafa Alan, “Mobilya, demircilik ve berberlik mesleği tehlikeli esnaf grubu arasında yer almaktadır” dedi.Alan, “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda esnaf ve sanatkarlarımız, imalatçılarımız, büyük fabrikalar için çok ve az tehlikeli işler arasında yer almaktadır. Mobilya ve demircilik gibi meslek dalları da tehlikeli olarak değerlendirilmiş. Buna ek olarak da erkek ve bayan kuaförü ile güzellik salonları tehlikeli sınıfa alınmıştır. Büro hizmetleri de az tehlikeli işler arasındadır” diye konuştu.