ŞÜKRET Üzüldüğün zaman sadece Allah sana üzüldüğünü anlayabilecek bir beyin verdiği için şükret; yorulduğun zaman sadece Allah sana yorulduğunu hissedecek ve sana hissettirecek bir vücut verdiği için şükret! Şükre sığın göreceksin kalbinin hemen altında kalacak dünya ve sen mutlu olacaksın insan!”
62. Sayı
5- 11 Kasım 2015
www.anadolugunluk.com
50 Kr
1 Kasım seçimlerinin heyecanlandıran sonuçları ardında yatan mesaj çok açık: Bu millet AK Parti’ye “Yeni nizam yetkisi” verdi. Anadolu Günlük Yazarı Dr. Nevzat Şipleme, milletin verdiği bu yetkiyi yeni hükümetin “İslâm ahlâkının meyvesini verecek şartları tanzim etmek” şeklinde kullanması gerektiğini dile getirdi. 7 HAZİRAN’DA NEDEN OLMAMIŞTI? 1 Kasım seçimlerinin ardından sürpriz bir farkla tekrar tek başına iktidar olan AK Parti’den Anadolu’nun beklentileri oldukça yüksek. Anadolu Günlük Yazarı Dr. Nevzat Şipleme, “Birilerinin dediği gibi o sıkıntıların kutuplaşmadan değil teşkilat ve aday sorunları yüzünden yaşadığını unutmamalısın. Birilerinin yeni Türkiye yolunda seni tedirgin etmeye kalkmalarını da dikkate alma. Slogan malum “dik dur eğilme, bu millet seninle” ifadelerini kullandı.
DİK DUR VE TEREDDÜT ETME Siyaset bilimcilerin 1 Kasım seçim sonuçlarından korktuğuna işaret eden Şipleme, bunların “millet başkanlığı ve İslâmlaşmayı istemiyor, aman geçmişin üzerine kapatalım” gibi söylemlerle tedirginliğini belli ettiğini vurguladı. Şipleme, “Öylesine ukalâca taklalar atıyor, öylesine kibirle yalama yapabiliyorlar ki.. Bunların karşısında “Dik durulduğunda” ne hale geldiklerini gösteren milletimiz bu kararlı dik duruşunu tereddütle zehirlemesin!” dedi.
BU SORUMLULUĞUN VEBALİ BÜYÜK AK Parti’den beklenenin “Temel İslâm ahlâkının nizamı” olduğunu belirten Şipleme, “Etrafına bir bak, temel İslâm ahlâkının nizamını bekleyen derin Anadolu’nun karşısına bir sefer daha mazeretlerle çıkma diye ne kadar Allah dostu varsa bir maslahata bir beklentiye yönelik olarak sana destek vermiştir. Anadolu’nun vermiş olduğu bu yetkiyle, İslâm ahlâkının meyvesini verecek şartları tanzim etmek sana düşer” değerlendirmesini yaptı. 8’de
AK Parti, tarihinin en yüksek oy oranına Davutoğlu döneminde ulaştı
Hainler ve terör kaybetti
Erdoğan Putin’le görüştü
Reis’ten ‘Kara Haber’ şiiri
Yeni Dünya Partisi Genel Başkanı Emanullah Gündüz 1 Kasım seçimlerinde kaybedenlerin hainler ve terör olduğunu kaydetti. Gündüz Anadolu Günlük’e yaptığı açıklamada, “Terör kaybetmiştir, hainler zalimler kaybetmiştir. Millet ve İslam âlemi kazanmıştır.” dedi. Sayfa 2’de
Cumhurbaşkanı Erdoğan Rusya Başbakanı Putin ile Suriye konusunda telefonda görüştü. Kremlin basın servisinden yapılan açıklamada, Putin ve Erdoğan’ın siyasi diyaloğa devam etmeye, ticari ve ekonomik işbirliğinin gelişmesine katkı sağlamaya hazır oldukları belirtildi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde muhtarlara konuştu. Terör örgütlerinin üzerine sonuna kadar gidileceğini söyleyen Erdoğan, Abdurrahim Karakoç’un Kara Haber şiirini okudu: “Ellerin yurdunda çiçek açarken / Bizim ile kar geliyor kardeşim”
MHP’de Akşener sürprizi MHP’de parti içi ve dışı muhalefetten bazı isimlerin Meral Akşener ile görüşerek adaylığa ikna etmeye çalıştığı belirtiliyor. Sayfa 2’de
Haketmedim! MHP Uşak eski Milletvekili Durmuş Yılmaz, 15 Ekim-15 Aralık dönemi için 3 aylık peşin ödenen milletvekili maaşını iade edeceğini söyledi. 3 aylık maaş alan vekillerin çoğu 1 Kasım’da seçilemedi.
Destici’ye ‘ISTIFA’ çağrısı BBP Eskişehir İl Binasına pankart asan Alperenler, partilerinin Destici döneminde tarihinin en düşük oyunu aldığını belirterek “Destici hemen istifa etmeli” dediler.
Zülal Betül Erbay
DAEŞ’e ağır darbe Terör örgütü DAEŞ’e yönelik mücadele hız kesmeden sürüyor. 2015 yılının ilk 9 ayında 285 örgüt üyesi tutuklanarak cezaevine gönderildi. İstihbarat birimleri terör örgütü DAEŞ’in Türkiye içindeki eylemlerde kullanmayı planladığı bomba yapımında kullanılan tonlarca malzemeyi ele geçirdi. Öte yandan Türk Silahlı Kuvvetleri, yıllardır devam eden Suriye krizi sebebiyle mevcut tedbirlere ek olarak sınır önlemleri artırdı. Bu kapsamda toplam 200 bin kişi yakalandı.
Otobüs çilesi 2015-2016 öğretim yılının başlaması Necmettin Erbakan Üniversitesi öğrencileri için otobüs çilesini de beraberinde getirdi. Her gün binbir güçlükle okullarına gitmeye çalışan öğrenciler otobüslerin kalabalık olmasından dolayı sağlık sorunları yaşıyor. Bu problemin sınav haftasına kadar sürmemesi için belediyeden çözüm bekliyorlar.
2 BİR BURUK İFTAR Hainler kaybetti Yeni Dünya Partisi Genel Başkanı Emanullah Gündüz 1 Kasım seçimlerini değerlendirdi. Gündüz, “Terör kaybetmiştir, hainler zalimler kaybetmiştir. Millet kazanmış, İslam âlemi kazanmıştır.” dedi. Seçim sonucunu büyük coşku ve sevinçle karşıladıklarını kaydeden Gündüz, sonucun manidar olduğuna işaret ederek özellikle PKK ve siyasi kolu HDP’ye ağır eleştirilerde bulundu. Hükümete çok büyük sorumluluk düştüğünü ifade eden Gündüz bu ağır sorumluluğun harfiyen yerine getirmesi gerektiğinin altını çizerek sözlerini şöyle tamamladı: “İktidar gece gündüz çalışıp bu teveccühe layık olmalıdır. Milletimiz bir oyla bin oyunu bozmuştur. Türkiye büyük bir devlet, milletimiz büyük bir millettir. Bu doğru kararından dolayı aziz milletimin her ferdini tebrik ediyor ve gururla kucaklıyorum.”
Sevincimiz Yüreğimizden Büyük
Nerede
ise bir yıla yakın bir süredir ülkeyi esir alan seçim fırsatçılığı sezonu sonunda kapandı. Ergenlik tripleriyle “nasıl salladık ama” diyecek kadar ülkeye ve millete düşman seremoniler gördük. Terörden nemalanan, terörü şirin gösteren içi karanlık dışı aydın sözde vatan sevdalılarını tanımış olduk. Bu ülkenin cumhurbaşkanına arkasına ABD ve Almanya büyükelçilerini alıp posta koymaya kalkan bağımsız(!) medya patronlarımızı tanımış olduk. Dini bir cemaat olduğunu iddia edenlerin siyasal bir cemaat gibi üstelik bir batı taşeronu siyasal cemaat gibi her şeyi mubah gören bir saldırganlıkla ülkemize ve ülke imajımıza zarar verişine şahit olduk. Sazla, ekşi sözlükle algı yönetip sevimli tip olmaya çalışanların göz göre göre gençlerimizi nasıl kandırdığını gördük. Bitti mi? Bitmedi.
Bu saydıklarım içeride olanlar. Ya İslam coğrafyasına ve dış politikamıza verilen zararlar. Mısırdaki, Suriye’deki, Filistin’deki bütün mazlumların ahı biliniz ki, bu malum ittifakın boynunadır. *** Bu seçim sadece bir iç politika meselesi değildi elbet. Belki de neredeyse yüzde yüz dış politika meselesiydi. Cumhurbaşkanımızı devirme hırsıyla bu ittifakı örgütle-
yenleri milletimiz affetmediği gibi tarih de affetmeyecektir. Milletimiz yüzyıl öncesinin batı tiyatrosunu yüzyıl sonra tekrar sahneye koydurtmadı. Yani Abdülhamit ikinci kez devrilmedi. Halk hükümetinin yanında olduğunu gösterdi ve tekrar güvenoyu verdi. *** Ama bu seçimden çıkarılması gereken dersler de var. Millet hafızasını hafife alan milletvekili adaylarından vaz-
geçildiği gibi aynı genetiğe sahip bürokratlardan da vazgeçilmelidir. Değer yargılarımıza ters, değil muhafazakâr normal etik normlarından bile haberi olmayan bazı bürokratik yapılar tasfiye edilmelidir. Paralel yapı güdümündeki bürokratik kadro operasyon yapamaz hale getirilmelidir. Terör sempatizanı yapılar devlet içerisinden temizlenmelidir. Ve asıl önemlisi Türkiye yüzyıl sonra tekrar küresel vizyonuna geri dönüp mazlum milletlerin hâmisi olmalıdır. *** Savaşın zorluğu asıl savaşı kazanınca başlar. Sevincimiz yüreğimize sığmıyor. Sevincimiz büyük!
yüreğimizden
Eminim diğer ülkelerin mazlumları bizden daha çok seviniyordur. İktidardan tek isteğimiz var; sevinçlerimiz hüzne dönüşmesin...
Batı tedirgin 1 Kasım seçim sonuçları, Türkiye’de olduğu kadar uluslararası basında da bir numaralı gündem maddesi oldu. Dünyanın dört bir yanından tebrik mesajları yağarken, İngiliz ve Alman basını Türkiye karşıtı propagandaya son sürat devam ediyor. Seçim sonucundan memnun olmayan İngiliz basınında, “Türkler bu zaferin bedelini ağır ödeyecekler” şeklinde tehditvari ifadeler yer alırken, Alman dergisi Der Spiegel de ‘Kanlı seçim zaferi’ başlığıyla, demokratik seçimlere gölge düşürme peşinde.
MHP’de sürpriz Akşener... MHP’de parti içi ve dışı muhalefetten bazı isimlerin Meral Akşener ile görüşerek adaylığa ikna etmeye çalıştığı belirtiliyor. Seçim gecesi sonuçlar ortaya çıktıktan sonra “İstifa etti” söylentileri üzerine partinin yönetim kadrosunun görev başında olduğu ve hizmete devam edeceği açıklaması yapan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başkanlık Divanı’nı toplayıp du-
rumu değerlendirdi. 1 Kasım sonrasında “Hepimiz yerimizdeyiz, iş başındayız” mesajı veren Bahçeli’nin kurmayları, ufukta kongre görünmediğine işaret ediyor. Bahçeli’nin “güven tazelemek için de olsa” kongre toplamayı düşünmediğini, kongrenin 2017’de yani zamanında yapılacağını kaydeden kurmaylar, son kongrenin 7 Haziran öncesinde yapıldığını anımsattı.
Okula yürüyerek gidiyorlar Konya’nın Karapınar İlçesinde daha önce köy statüsündeki Bağdaylı Mahallesinde oturan ve Güzelkışla Mahallesi’ndeki ilkokulda okuyan yaklaşık 60 öğrenci, her gün yaklaşık 1.5 kilometrelik yolu yürüyor. Öğrenci velileri, iki mahalle arasında dağlık alandaki yolun ıssız ve rampa olduğunu, o nedenle öğrencilerin yıllardan bu yana zor
koşullarda okula gidebildiğini belirterek, çocuklarının taşımalı sistemle okullarına gitmesini istedi. Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri ise, ‘Taşıma Yoluyla Eğitime Erişim Yönetmeliği’nde, yerleşim yerinin taşıma merkezine uzaklığının en az 2 kilometre olması gerektiği için taşımalı eğitimin gerçekleşemediğini belirtti. Mahalle halkı bu duruma çare arıyor.
3
Domuzlar Diktatoryasının Hezimeti
Millet
kendi iradesine ipotek koymak isteyen yerli - yabancı karanlık mahfillerin tamamına “DUR” dedi. Türkiye’nin son yıllarda uluslararası arenada kendi adına hareket etmesinden gocunan emperyalist domuzlar, ne pahasına olursa olsun bu iktidardan kurtulmak için düğmeye çoktan basmışlardı. AK Parti uluslararası arenada kendine biçilen rolden farklı bir rota izliyordu. Suriye halkının tamamına sahip çıkıyor, iki milyondan fazla mülteciyi kendi topraklarında barındırıyordu. Direnenlere gizli/açık destek veriyordu. Mit’e müdahale ettiler. Türkiye Filistin meselesine sahip çıkıyor, Mısır halkının kanını akıtan Sisi alçağını lanetliyordu. Kürtler üzerinde oynanan oyunları bozuyor kardeşliği yeniden tesis etmenin yollarını arıyordu. Kuzey Irak’ta Barzani ile ittifak kuruyor oyun bozuyordu. Kendi peydahladıkları IŞİD’i sahaya sürdüler. Kobani olaylarının fitilini ateşlediler. Kürtleri ayaklandırarak sonuç almayı denediler. Olmadı. Hükümetin üzerine yalandan uydurarak kurdukları tezgâhlarla “hırsız” damgasını vurmaya, hukuk yolu ile darbe yapmaya kalktılar başaramadılar. Yıllardır besledikleri Pensilvanya sakinini harekete geçirdiler. Öylesi adamları böylesi günler için besledikleri ortaya çıktı. Gel zaman git zaman ne yapsalar olmuyordu. Seçimler yaklaştı. Strateji ve taktik uzmanlarının devreye soktuğu planlar işlemeye başladı. Farklı ve birbirine düşmanmış gibi gösterdikleri kimi hareketleri perde arkasından aynı hizaya dizdiler. Millete kendisine yabancı adamları pazarlamaya
kalktılar. Sonuçta istediklerini gerçekleştiremediler. Algı operasyonları ile farklı cephelerden saldırıya geçtiler. Yerli yabancı basın yayın organları ile hücuma kalktılar. Aydın Doğan medyası, Zaman, Cumhuriyet, Sözcü... ne kadar tetikçi varsa hepsi ile birlikte, uluslararası basın ajanslarını da yanlarına alarak saldırdılar... Başaramadıkları noktada yeni planları devreye soktular. Ekonomiye gizli açık çe-
emrinde hareket eden unsurlarmış gibi gösterilmeye çalışıldı. Bizzat Karayılan, “Yeni paradigmamıza göre yaklaşıldığında ordu bizim öncelikli hedefimiz değildir. Ancak AKP kendi çıkarları için herkesi kullanıyor; orduyu da kullanmaktadır. Demokratik Ulus-Demokratik Özerklik perspektifiyle Türkiye’de demokratik bir dönüşümü hedefleyen hareketimizin esas olarak orduyu hedeflemek gibi bir sorunu
kuvvetlerini özerklik ilan ettikleri bölgelere çekerek direnecekler. Bu direnme esnasında masum halktan öldürülenlerin hükümet tarafından katledildiğini dünyaya yayarak uluslararası müdahale isteyeceklerdi. Fakat, güvenlik kuvvetleri adeta tere yağından kıl çeker gibi halk içine karışmış teröristleri bir bir ayıkladı. Sırtını teröristlere yaslayan HDP çökmüş, bütün Türkiye›de nedense bir HDPKK hayranlığı! Ufaktan ufağa basın yoluyla pompalanmaya başlanmıştı. AK Parti düşmanlığı ile bilenenler, ondan kurtulmak için HDP’den dolayısıyla PKK’den medet umar hale gelmişti. Oyların HDP›ye verilmesi gerektiğini haykıran sözde aydınlar asker polis ölümlerini nerdeyse zil takıp oynayarak kutlayacak hale geldiler. Onların ölümünden de hükümeti ve Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı sorumlu tuttular.
şitli yöntemlerle müdahale ettiler. Hülasa 7 Haziran seçimlerine kadar yapmadıklarını bırakmadılar. 7 Haziran seçimleri iyi bir siyasi mühendislik çalışmasıydı. Suruç katliamı ve beyaz Türkler’in katkıları ile, AK Parti surlarında bir gedik açmayı başardılar. Oradan hücum ederlerse yıkamadıkları kaleyi fethedeceklerini umdular. Hemen PKK’yı devreye soktular. Cinayet şebekesi haklarını savunduğunu iddia ettiği Kürtleri kendi kafesi içine hapsetmişti nasıl olsa. Silahlı isyan ile hükümeti dize getirebilirlerdi. Devlet ile değil, hükümet ile savaş kararı aldılar. İşledikleri her cinayet sonrası bu sarayın savaşı diyerek açıklamada bulundular. Devletin polisleri Tayyip Erdoğan’ın
yoktur. Fakat AKP orduyu önümüze sürüyor ve böylece çatışmalar başlamış bulunuyor.” dedi. Yeni paradigmalarına göre "hedef iktidar”dı. Zaten Salahaddin Demirtaş, “Seni başkan yaptırmayacağız” diyerek niyetlerini açık etmişti... MHP ve CHP’nin seçimlerden sonraki hali tuhaftı. Kılıçtaroğlu, millet iktidarı yüzde altmış çoğunluğa (MHP, HDP, CHP) vermiştir çıkışını yaptı. Bahçeli “HAYIR” diyerek, HDP’nin ekmeğine yağ sürdü. Bu arada ordu ile savaşmayacağız yemini ortaya atan PKK doğuda önceden hazırladıkları mayınlı tuzaklarla milletin evlatlarını katletmeye başladı. Bir yandan da hakim olduğunu zannettiği alanlarda “özerklik" ilan etti. Niyetleri açıktı. Güvenlik
1 Kasım seçimlerinin startı verildikten sonra yaşanan gelişmeler HALKA HESAP SORMAK İÇİN HAREKETE GEÇEN ÇETELERİN nasıl işbirliği içinde birbirleriyle uyumlu hareket ettiklerini göstermiştir. Kendi halkını aşağılayarak onları küçümseyenler bugün yenilmişlerdir. Yarın öbür gün yine saldıracaklar... Her koldan her vasıtayla... Bu seçimler ipleri başkalarının elinde olan kimi mahfillerin oynadıkları oyunu bozmuştur. Bu seçimlerde kazanan bütün dünyanın her tarafında Türkiye’yi gözleyen mazlumlar olmuştur. Dünyanın her tarafından yankılanacak sevinç çığlıklarını duymaya başlamışsak, domuzlar diktatoryasının nasıl bir hezimetle sarsıldığını görmüş olacağız..
Zaman Gülen’i sattı Fethullah Gülen’in seçim değerlendirmesi adı altındaki ağır hakaretleri Zaman’ın birinci sayfasında yer almadı. Zaman birinci sayfasında, Fethullah Gülen’in seçimden sonraki sohbetinden bazı bölümleri haberleştirirken, seçim değerlendirmelerine, dolayısıyla “Sünnetsizler, kitapsızlar” gibi cümlelerine yer vermedi. Seçim yorumları yerine “Belaya karşı nasıl bir duruş sergilenmesi gerektiği” şeklinde sohbet sözlerine yer verildi. Zaman gazetesinin bu tutumu ise İpek Holdinge atanan kayyumun kendi başına da gelme korkusundan kaynaklandığı düşünülüyor.
4 PKK’lı öldürüldü Genelkurmay Başkanlığı PKK’ya yönelik sınır ötesi operasyon düzenlendiğini açıkladı. Konuyla ilgili yapılan açıklamada “Hakkari ile Irak Kuzeyi Metina, Zap, Avaşin-Basyan, Hakurk, Gara ve Kandil bölgelerinde Bölücü Terör Örgütü mensubu teröristlerce kullanıldığı tespit edilen barınak, toprak altı sığınak ve silah mevziileri düzenlenen hava harekatı ile imha edilmiştir. Yüksekova’da devam eden operasyonda, 4 bölücü terör örgütü mensubu ölü olarak ele geçirilmiş, bölgede yapılan aramada bir Biksi Makineli Tüfeği ve 250 adet Biksi Makineli Tüfeği fişeği, üç Kaleşnikof Piyade Tüfeği, iki el bombası, bir telsiz ve bir adet uyku tulumu bulunmuştur.” denildi.
4 İran: Kardeş Türkiye İran, 1 Kasım genel seçimi sonrası Türkiye’yi tebrik etti. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, yeni kurulacak hükümetle iki ülke ilişkilerinin her alanda daha da geliştirilmesini umut ettiklerini belirtti. İran’ın resmi ajansı İRNA’nın haberine göre Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Merziye Afham, “Kardeş Türkiye halkının yüksek katılımıyla başarılı bir şekilde gerçekleştirilen milletvekili seçimleri dolayısıyla Türkiye hükümeti ve milletini tebrik ediyoruz” dedi.
Kelkit ‘AK Parti’ dedi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Hilton otelinin arkasına rezidans yapmaya çalıştığı iddiaları karşısında “Ben doğma büyüme Kelkitli’yim. Anadolu yiğit delikanlılarının yetiştiği Kelkit’ten geliyorum” diyen Aydın Doğan’ın memleketi Kelkit’ten AK Parti’ye yüzde 75.9 oranında oy çıktı. Erdoğan, seçimlerden önce ‘Kelkitliyim’ diyen Doğan’a dediği “Kelkit seninle yürümüyor, bizimle yürüyor” sözü doğrulanmış oldu.
PKK sayesinde geçti PKK’nın üst düzey yöneticilerinden Bese Hozat, 1 Kasım seçimlerini değerlendirdi. Hozat, “Miting yapmama kararı yerinde bir karar olmasa da katliam riski bu kararı almasına neden oldu. HDP, AKP’nin korku siyasetini boşa çıkaran bir siyaset üretmede yetersiz kaldı. Bütün bunlar bir araya getirildiğinde HDP’nin ulaştığı sonuç yeterli değildir. Bu mücadele ve direniş olmasaydı HDP’nin barajı aşması sözkonusu dahi olamazdı.” dedi.
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE KONYA MECZUPLARI POŞETLI DEDE 1980’li yıllardan itibaren Konya caddelerinde görülmeye başladı. Ufak tefek yapılıydı. Başına, ayağına geçirdiği ya da vücuduna doladığı poşetlerle değişik bir tipti. Elinde de içi dolu poşetleri eksik olmazdı. Zaman zaman sağda solda uyuklar, zaman zaman da canlanır, insanlardan para, sigara gibi şeyler ister; vermeyen olursa küfürleri sıralar, bir güzel de tükürürdü. Sorulduğunda atomun yapısını, bombasını sular seller gibi anlatması, onun Ortadoğu terk bir süper zekâ olduğuna dair bir şehir efsanesinin doğmasına vesile olmuştu. Kendi hâlindeki kadınlara boş bulundukları anlarında tacizde bulunduğuna da tanıklığım olmuştur. Bundan dolayı yolda belde karşılaştığımda yakınından geçmemeye dikkat ederdim. 2014 yılı Eylülünde, Otogarda, 75 yaşında iken bir otobüsün arka tekerleri altında acı bir şekilde hayata veda etmesiyle biyografisine dair sis bulutları dağılıverdi. Meğerse o akıllı meczuplardanmış ve Konyalının meczuplara müşfik bakışını suiistimal eden bir dilenci imiş. Vefatı sonrası iki devlet bankasındaki toplam birikimi de epey dudak uçuklattı. Asıl adı Mehmet Keleş’miş, Çorumlu ve ilkokul mezunuymuş. Askerlik sonrası psikolojisi bozulmuş. İki evliliği de boşanmayla sonuçlanmış. Hele ikinci eşi dilencilik yapmasından dolayı evini terk ederek başka bir erkekle yaşamaya başlamış. Bu terk ediliş sonrası Keleş, memleketinden kopmuş. Bir müddet Ankara, İstanbul ve İzmir sokaklarında yaşadıktan sonra 1980 yılında Konya’ya gelip yerleşmiş (Anonim 2014a’dan…). SILLELI İSMAIL (Pirali) Silleli İsmail ya da nam-ı diğer Pirali, çocukluk ve gençlik yıllarımda yolumun en çok kesiştiği güllerdendi. Ona dair bilgiler hemşerisi ve emekli eğitimcilerden Yaşar Barışık’a aittir. 1341 (1925) yılında Sille’de doğdu. Babasının adı Mehmet, anasının adı Kezban’dır. Bazı büyükler bunun doğuştan meczup olduğu konusunda hemfikirdirler. 1995 yılında Zafer Meydanı’nda, Camlı Köşk
adı ile bilinen çay bahçesinin önündeki alanda hakkın rahmetine kavuşmuştur. Allah’ın veli kullarından olduğuna inanılır, pek çok kerameti anlatılırdı. Konyalı olup da onunla bir anısı olmayan yok gibidir. Kesinlikle bir vesile ile onunla tanışmıştır kişiler. Mücellitlerden tuzcu Derviş İldiz çok kez onu hacda görmüştür. Yaşadıklarını “Bende kalsın” diye aktarmadı. Yine Konya’nın tanınmış eğitimcilerinden ve Tekvando hocası Kayhan Aytar da görüşmemizde gözleri dolu dolu olarak bana: “O anlatılmaz,
Rahmetli her gün o yıllar açık olan şimdiki Beşyol’dan girişte bulunan Mehmet Emin abinin kahvesine sabah erken saatlerde gelir ve ilk gelen kim ise ona çay söylettirirdi. Yine bir gün zaman zaman çayını içtiği bir hemşehrimiz gelir kahveye erken saatte. Sıkıntılıdır o gün… (Bu kişi bunu anlattığında n’olur ismimi söyleme dediği için ismini belirtmeyeceğim) Her gün İsmail Ağa’ya çay söyleyen bu zat düşünceli şekilde kahveye girince İsmail Ağa hemen kahveciye: “Bugün çaylar benden” der.
yaşanır” dedi... “Siz onu gece yarısından sonra hiç gördünüz mü?.. Gece yarısı onun kokusunun güzelliğine dayanamazsınız; o benim manevi babam oldu” dedi. İsmail Ağa 1987 yılında bir trafik kazası geçirmişti. Evinde iki ayağı kırık şekilde yatarken biz de bir arkadaşım ile ziyarete gittik onu. Evi küçük ama yüreği kocaman olan bu zat hemen orada o yıllar 67 ilden insanlar vardı ziyarete gelen. Hemen iki kişiye sen, sen, diye hitap ederek onları oturdukları yerden kaldırdı ve bizi oturttu oraya. “Sizin zamanınız doldu, hadi gidin” dedi. İsmail Ağa eğer bir kişinin sıkıntısını hissederse, ona -işte ne kadar dediyse- şu parayı ver; yoksa şöyle şöyle olacak derdi. Vermeyenlerin vay hâline!
Çaycı çayları doldururken bu kişinin cebine bir miktar para koyar ve derki sessizce: “Git arabana mazotunu al. Çalış, senedini öde” dedikten sonra: “Yarın paramı isterim haaaa!” diye de takılır. O zat o gün akşama kadar çalışır ve mazot parasıyla senet borcunun daha fazlasını kazanır. Ertesi gün gelir ve parayı İsmail Ağa’ya verdiğinde rahmetli sadece verdiği parayı alır ve gider… Mustafa Ertan Seğmenoğlu anlatıyor: “1974 yılıydı. Pirali İsmail, Tahir Paşa Camii köşesinde oturuyordu. Geçerken beni çağırdı. Ne var, diye biraz alaylı şekilde yanına yaklaştım. 2,5 lira ver, dedi. Para varken yok, dedim. Hani o zaman iyi para. Bana üç dersten kalacağımı söyledi. O sene üç dersten kalmıştım.
Bir ara Sarayönü’ne gitmiştim. Ana caddeden bir sokak batıdaki ikinci caddede dikkatimi çeken bir şey oldu. Pirali İsmail inşaatta çalışıyordu. Gözlerime inanamadım. Devinemeyen, zorla yerinden kaldırılan İsmail Ağa ip doma ile harç çekiyor. Bana baktı kafasını çevirdi, devam... Beş dakika kadar takip ettim çalışmasını. Sonra yoluma devam ettim. Bu olaydan sonra İsmail’e takılanları hep uyardım.” Ladikli Ahmet Ağa’nın kızından torunu İsmet Eser abimiz Ladik’i bir ziyaretim esnasında anlatmıştı. “Gece yarısı saat üç, üç buçuk suları idi. Kapı zili ve kapı öyle çalınıyordu ki; korkup hemen kapıya gittim. Baktım ki karşımda gecenin bu karanlığında Pirali İsmail Ağa… Şaşırdım. Bana bir baktı, o an o bakışından çok korktum. ‘Ulan bu saatte yatılır mı kalllkk!’ dedi. ‘Senden dua bekler sense yatıyorsun’ deyince azıcık kendime gelir gibi oldum. Sonra kaşla göz arsı kayboldu rahmetli. Vardır bunda bir hayır dedim… Tabii tekrar uyumak mümkün mü? Hemen abdest alıp dedeme bir Kur’an okudum. Bu esnada sabah olmuş, ezanlar okunuyor. Herkes kalkar. Namazdan sonra kahvaltı sofrasında İsmet Eser’in o yıllarda Sarayönü İmam Hatip Lisesine giden kızı baba, der. ‘Bu gece bir rüya gördüm. Okulda öğretmenimiz kompozisyondan imtihan yaptı ve benim kâğıdım birinci oldu.’ der. İnşallah kızım, der İsmet Bey de. Kızı: ‘Ama baba konusunu sormadın ki!’ deyince, ‘Tamam söyle neymiş konusu?’ deyince kızı: ‘Pirali İsmail’di’ der. Bunun üzerine İsmet Eser’i bir düşünce alır. Akşam olmuş… Ve bir haber Konya’dan… İsmail Türe ölmüştür. Giderayak Pirali İsmail Ağa bana bazı görevlerimi hatırlattı.” Rahmetlinin ölümü de çok ilgi çekicidir. Camlı Köşk’ün önünde otururken bir polis otosu oradan geçmektedir. İçlerinden birisini çağırır ve oğlum işte beni yarım saat sonra burada bir kontrol et der. Polis, ne hayır, deyince sen yarım saat sonra gel, der tekrar. Tam yarım saat geçtikten sonra polisler tekrar geldiğinde İsmail Ağa rahmet-i Rahman’a kavuşmuştur (Barışık ts.). Devam edecek
5 PERİHAN AKÇAY
Şimdi Devlet Düşmanlarıyla Dostluk Zamanı Değil; Türkiye Cumhuriyeti'ne Destek Verme Zamanıdır!..
İnsan
-ların bizlere çok sorduğu sor var. Diyorlar ki: “Oniki sene önce Gülen›cilerle hükümet dosttu. Şimdi bu düşmanlık, bu kavga niye?” Bizler dosttuk, haklısınız. Sadece devlet değil, nice insanlarımız hep birlikte dünyanın her yerinde okullar açmış, oralarda Türk kültür ve inancına hizmet ettiğine inandı(rıldı)ğımız, bir çalışkan dini cemaat olarak bildiğimiz Gülen cenahına hayrandık. Çevremde MHP’li veya CHP’li kişiler ise kesinlikle bunların hain olduklarını söylüyorlardı. Hatta rahmetli Ecevit bu illegal örgütün liderine sahip çıkmaya çalıştığında, fikirdaşlarının şiddetli itirazına maruz kalmıştı. Hatta DSP’liler dahi bunu hazmedemediler. Sonra eski çamlar bardak oldu. Bizleri Allah ile aldatanların foyası meydana çıkınca, ne hikmetse karşı duranlar dost oldu. Görüyorsunuz can ciğer haldeler artık. Hasılı, gerçek şu;. Bizler dine, inanca sahip çıktıklarını sandığımız zamanlarda onlarla dosttuk. Hainlikleri tescillendikten sonra uzaklaştık. Bunların dindar zannedildiği devirde onlara düşman olanlar ise, bugün hainlikleri tescillenince dost oldular. Böylesi bir basit gerçeği kavrayamamak ne acı. ****** Bu illegal örgütle devletin oniki sene önce başlayan dostluğundan söz ediyorlar. Şimdi olaylara ters taraftan bakalım. Bir Doğu Perincek’i düşününüz. Bir Kılıçtaroğlu›nu... Veya Bahçeli’yi. Bunlar iktidara gelseler, hepsi önce kendi
zihniyetlerindeki aşırı sol, devrimci, aşırı milliyetçi veya çapulcuyum diye övünenlerle işbirliği yapmazlar mı? Eskiyi hatırlayın. Asker anneleri dahi başörtülü oldukları zaman devlet ricallerine alınmıyorlardı. Dindarlar ordudan, devlet kademelerinden uzak tutuluyorlardı. Hatta iyi hatırlarım. Başörtülü bir hanımı aday yapıp da onu milletvekili yapan Bahçeli›ye sevinçle destek oyu vermiştim. Türk İslam ülküsünü savunan parti lideri, yemin töreninde kendi vekilinin başını açtırdı. Bu halkın aldatılması anlamındaydı. Peki şimdi halkın inancına saygılı, dini referansları olan bir parti iktidara geldiğinde, kiminle işbirliği yapacak? Elbette kendi inancına hizmet ettiğine inandığı insanlarla. Bunda eleştirilecek ne var? Bundan daha tabii bir hal ne ola? Bu gerçeği de göremeyen gözlere şaşıyor insan. ***** Günümüzde meclisimizdeki üç partinin de paralel yapıyla kol kola olması, aklıma geçmişten bir kötü hatırayı getirdi. Yıllar önce bir yardım derneğine üye olarak davet edilmiştim. Yönetim kurulundaki hanımlar içinde bir bayan, yazarlık yaptığımı öğrenince, yazdığım gazeteleri sordu. Zaman gazetesinde öykülerimin yayınlandığını söyleyince çok sinirlendi. “Ben CHP’li biri olarak, yobaz hainlerin yayın organında çalışan bu kadının bizim aydın derneğimizde çalışmasına izin veremem.” türünden hakaretvari konuştu. O günden sonra nezaketimi bozmamak için bu derneğe maddi desteğimi esirgemesem
de, bir daha yönetim kurulllarına katılmadım. Çünkü o gün beni davet eden hanımlar dahil, o saygısız kadına haddini bildirmeleri şöyle dursun, içlerinde tek uyarıcı söz eden olmamıştı. Ertesi gün şikayetimi de duymazdan geldiler. Sessiz kaldılar. Aynı hanımla yine karşılaşsak, ben ona; “Hanımefendi o gün beni çok kırmış, üzmüştünüz ama. Haklıymışsınız, bu zihniyet mensupları devletime paralel güç oluşturmaya çalışan hainlerin önde gidenleriymiş meğer.” Desem, şimdi o kişi ne diyecek bana? “Hayır, onlar hain değil. CHP’li Haluk Koç’un buyurdukları gibi; “CHP’nin cemaate (!) borcu var, onların da bize ihtiyacı var.(!)” diyecek? Ya da Dumanlı Ekrem ve avanesinin; “Cemaate (!) destek veren CHP ve HDP’lilerin hocaefendimizin şefaat ve dualarına nail olacaklar.” Sözleriyle mi kendini avutacak? Yoksa beni yine mi azarlayacak? Ne komedi ama.:(( *****
ÖNEMLİ BİR ÖZELEŞTİRİ.. Saygıdeğer okuyuculardan Hayrettin Akgöl, Avustralya’da yaşıyor. Onun lütfedip gönderdiği kısa mektup, benim sizlere dile getirmediğim hakikatleri de ihtiva ediyor. Sizlere sunuyorum. “Perihan hanım samimi açıklamalarınızda çok haklısınız. Gülen cemaatinin faaliyetleri İslam çizgisini takip ettiği yıllar tüm mütedeyyin insanların desteğini aldı. Böyle bir cemaatin hain olabileceğini asla düşünemedik.
1998 veya 1999 yılında ben Melbourne’de inşa ettiğimiz camiinin başkanı idim. Fetullah o yıllarda Avustralya’da da faaliyetlerini sürdürmek için Melbourne’yi ziyareti esnasında benden izin isteyerek bir cuma namazı öncesi vaaz etmek istedi. Ben de Diyanet İsleri Dış İlişkiler sorumlusunu telefonla bilgilendirdim. Müspet cevaplarından sonra izin verdim ve Cuma namazı öncesi verdiği vaizle cemaatimizi mest etti. Onun bir hain olabileceği asla aklımıza gelmezdi. Hâlâ o zamanlarda bu sinsi fikirlere sahip mi idi diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Onların ordumuz içine sızmaları emniyet teşkilatına sızmalarını bildiğimiz halde sessiz kaldık. Zira başımıza musallat olan hükûmetler tam İslam düşmanı hükûmetler idi. Başörtüsü, imam hatip okullarının üniversiteye girmelerinin zorlaştırılması gibi eylemleri mütedeyyin zümreyi yer ile yeksan ediyordu, İşte tam da bu yüzden sustuk orduya imanlı insanların girmesine göz yumduk. Sözün özü biz Allah’a(cc) inanan onun kitabi Kur`an’ın hükümlerine tabi olan bir zümre olarak Vatan topraklarında İslam’ın yeniden yeşermesi için her şeyi yapmaya hazır insanlarız. Bu keyfiyetin dün Fetullah’la gerçekleşeceği zihniyetine kapılmıştık. Fakat bugün gün gibi aşikar ki, bizi bu yola eriştirecek lider Sayın Recep Tayyib Erdoğan’dır Onun için ona destek veriyoruz. Daha iyi bir lider çıkana kadar da desteğimizi ve dualarımızı sürdüreceğiz. Şu anda ufukta öyle bir lider görünmüyor ve an
itibari ile ona destek vermek; Türkiye’ye, İslam’a ve yeniden var oluşa destek vermektir. Zamanında Fetullah’a destek vermekle suçlanıyorsak bu bizim İslam’a olan sevgimizin tezahürüdür. Bu böyle biline!..” Ta kıtalar ötesinden gelen bu cümlelerin yorumunu size bırakıyorum. ***** Son olarak belirtmeliyim ki; Sayın Erdoğan eğer iddia edildiği gibi çok büyük güçler, zenginlikler peşinde olsaydı, küresel güçlerin desteğindeki bir yapılanmayla dostluğunu hala sürdürmesi gerekmez miydi? Neden bugün tüm dünyayı karşısına alarak büyük bir mücadele veriyor, devleti ikili baştan korumak için? Allah aşkına, bu daha zor değil midir, güç peşinde olan biri için? Ve hiç milletini uyarmayıp, muhabbeti eskisi gibi devam ettirseydi hangi vatandaşın haberi olacaktı bu terörist yapıdan? Devletin MİT kuruluşu var. O zamanlar bu kuruluşun içinden insanlar bizleri uyarmaya çalıştılar. Başlarına neler geldi? Zaten Sayın Cumhurbaşkanı hakikati halkına ifşa edişinden önce tehlikenin farkına varmış olsa bile, büyük hizmetleriyle milletinin güvenini kazanmadan, bu paralel yapıyla savaşa girmesi ne boş bir çırpınış olurdu. Devlet Başkanımızın bugün yaptığı, aslında asırlarca geçmişi tarih yazmış bir büyük devletin genel stratejisidir. Yeterince güçlü olmadan kendi içindeki devletin derinliklerine sızmış hain yapılanlarla mücadele etmek, zayıflık göstergesinden başka bir şey değildir.
6
... Hal böyleyken içinde yaşamaktan, bayrağının altında huzur bulmaktan başka hevesi olmayan bu aziz milleti, çocukça sözlerle kandırma da neyin nesi? Bu ülkenin halkı ulu bir imparatorluğun kalıntısından yeniden hayat bulmaya çalıştığı ilk günden bu yana, bir türlü rahat ve huzura erememiş, bulanık suların arasında hayatta kalma çabasıyla boğuşup durmaktadır. Elimizdeki medeniyeti ve kalkınmayı tamamen bırakarak başkalarının çöplüğünde ekmek arama gafletini üzerimizden atmadıkça, ayakta durma çabalarımız beklenen sonucu vermeyecektir. Biz önce kendi değerlerimizi bilip tanıma, onlarla insanımıza hizmet etme, eğer bilmediklerimiz varsa onları bilen milletlerden çekinmeden yitiğimizmiş gibi alma, kültürümüze ve yaşantımıza uygun bir duruma getirdikten sonra onunla amel etme erdemine erme zorunluluğundayız… Yoksa ceket değiştirir gibi, ar perdelerimiz hiçe sayarak çırılçıplak soyunduktan sonra üryan bedenimize yabancı kumaşı uydurmasa sapkınlığına maruz kalırız. Bu ülkenin insanını koyun sürüsü sananlar, kâğıttan gemileriyle dünya turuna çıkarıyorlar. Mideye yönelik vaatlerle taraf devşirmeye çalışanların yalanlarının, ellerin de kalacağından dahi haberdar olmamaları hangi kelimeyle ifade edilebilir?!.. Gaflet, dalalet, aymazlık… Onlar ki hala bizim ilkokul birinci sınıfındaki çocuklarımızın; Daha dün annemizin kollarında yaşarken, Çiçekli bahçemizin yollarında koşarken, Şarkısına takılıp kalmışlardır. Milletin dişinden tırnağından artırarak verdiği vergilerden karşılanan, 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan genel seçimlerin yapıldığı tarihten yaklaşık olarak 5 ay gibi kısa bir süre sonra ortaya çıkan tablo karşısında; ülkeyi en
azından ikinci genel seçim yılına kadar götürecek bir yönetime el atmayan, kahraman parti liderleri ve onun avaneleri hangi yüzle ‘sineyi millete’ dönerek tekrar yetki istiyor… Bu milleti: kör, sağır - topal sananlar, aynaya bakma alışkanlığını ne zaman kazanacak? 80 milyona yakın nüfusu, bin yıllık bir tarihi devlet geleneği olan bu toprağın insanlarının hafızasıyla alay etmek kimin haddine… Çekemeyeceksen, taşıyamayacaksan bu asil milletin şanlı geçmişini, çekip gideceksin çürük gövdeni ve küflü sineni uydu milletlere… “Hafıza-i beşer Nisyanla ile malul’dur” sözünün en geçerli olduğu yer; bu milletin önüne liderlik sevdasıyla geçen bazı kendini bilmezlerdir. Bu milleti başkalarına uşak yapma sevdasında olan uşak torunları, unutmasınlar ki, çok ava gidenler avlandılar bu uğurda. Oy almak ve bu milletin geleceği üzerinde söz sahibi olmak için, insanların açlık ve tahammülsüzlük merkezleriyle oynayarak, onlara yapamayacakları vaatlerde bulunan düzenbazlar, unutmasınlar ki onların bir hesabı varsa; doğruyla, hakla olanında bir hesabı vardır. Yine unutmasınlar ki, dün olduğu gibi bugün de yarın da hak batıla üstün gelecektir. Güneş, dünyanın son gününe kadar doğudan doğacaktır… Ülkemizde bir seçimin üzerinden, daha 5 ay gibi kısa bir süre geçmeden, yeni seçim için start verilince yollara düşenler; dünkü vaatlerinin üzerine hiçbir şey yapmadan tekrar milletin karşısına çıkarak, yeniden yerlerinde kalma sevdasıyla fütursuzca vaatlerini sıralamaya devam ediyorlar. Dağ bayır demeden dolanarak yeni vaatlerde bulunanlar, bilmelidirler ki artık bu asil milletesin zekâsı, onların zekâ seviyesinin çok üstündedir. Öyle babasının servetini yanındaki şakşakçılara dağıtarak üç günlük şan devşirme peşinde olanlar; servetleri bitince yine ham demir-
leri ortaya çıkacak ve etrafında öbekleşen şakşakçılardan hiç birini bulamayacaklardır. Köylüye aş, emekliye maaş, öğrenciye bağış veririm sözlerinin ancak Kemal Sunal filmlerinde olduğu gibi, birer gülmece konusu olduğunu anlamak için Aristo’nun aklına ihtiyaç yoktur. Kuru dala can, beden veren yüce yaratıcının fermanı, tüm ferman ve hesapların üstündedir. Başkasını kandırabileceğini sananlar, zaman zamanda kandıranlar, bilmelidirler ki sonun da kanan, kendileri olacaktır. Bülbülün güzel sesi neyse Yaradanın katında, kendine ibadet de karganın sesi de birdir hilkatinde. Çünkü her ikisine de, o ibadet ve yaratılmışlık ruhunu eken ‘üretici’, ürününün ne olduğunu ve dönüşümünün ne olacağını bilerek yaratmıştır bu gezegeni. Sahipsiz sanılan bu gezegenin, diğer gezegenlerde de olduğu gibi bir sahibi vardır, senden içeru… Siyah taşın üstünde yaratılış serüvenine rıza göstererek dolaşan siyah karıncanın, et ve kemik yığınından başka bir mana ve ehemmiyet kesbetmeyen eşrefi mahlûkattan daha üstün bir mertebeye ulaşamayacağını kim söyleyebilir yarın. Altı da bir üstü de bir yerin fetvasını veren allemei dünya, gitmiş midir ki yerin altına aradaki farkı kıyaslayarak ahkâm kesiyor. Berzah âleminden asıl âleme geçişte, cücelerin dev yaratıkları seçişte, ortaya çıkacak suçlu ve suçsuz arenasında hangi safta yer alacağını kim bilebilir ki. Kendini arzın kucağına ‘asil’ bir gaye için gönderen sonsuz adalet sahibinden, yanma sevdasına duçar olmuş şaşkın beşeri bu şaşkınlıktan sonsuz kudret sahibinden başka kim çıkarabilir… İçinde bulunduğumuz günlere atıfla siyahı, beyazı, esmeri sarışın’ıyla iyi hazırlanmış bir aşure çorbasından başka nedir insan dediğin. Büyük Nuh tufanından sonra Cudi dağına oturan ve içinde inan bir avuç insana karşı yiyecek olarak hazırlanan, elde olan son yiyeceklerle yapılan bir tatlı çeşidi olan aşure, aynı zamanda insan-
ların bir birleriyle kaynaşıp anlaşmasını sembol etmekten öte ne manaya gelebilir? Kavgaların kaynağında yaratılış serüveni varsa önüne geçemeyeceğime göre, yaşanmaz bir dünya oluşumuna karşı çıkmaktan başka ne düşebilir bize. Biz iyinin yanında yer almak için çaba sarfetmek, haklının ardında durmak, mazluma kol kanat germekten başka neyle mükellefiz!? Tüm bu gerçek değerleri taşıma hasleti konulmuşken çamuruna, taçlandırılmışken eşrefi mahlûkat olarak, esfeli mahlûkat olmak için onca emek onca caba da neyin nesi? Doğru yol dururken dikenli yolları önümüze getiren ve bizi ayağımızı kanata kanata hiçbir şey yokmuş gibi içimizin yarasına kulak astırmadan yürüten, azmışların nefesi… Yeri-göğü, görüntü, görkem ve çığlığıyla aydınlatarak, geliş sebebimize uygun olarak yaşamaya davet eden sese kulak vererek, çıktığımız bu kutsal yürüyüşümüzden, uzaklaştırma çabaları artık sonuç vermeyecektir. Bir insanlık abidesi oluşturan bu kutlu milletin nesli silkinip ölü toprağından kurtularak kendine gelecek ve dünya milletleri arasında o ihtişamlı günlerine yeniden dönecektir. İşte tüm bu çabalar, o ihtişamlı günlere dönüş sancılarına karşı çıkartılan uğultulardan başka bir şey değildir. O kutsal günlere dönüşten kaçan yarasalardır ortalık yerde dolaşanlar. Onlar ancak karanlık havada iyi hissederler kendilerini… Yaradılışları kötülüğe endeksli olanlara karşı söylenecek sözümüz yoktur. Çabamız yitiklerimizi tekrar geriye getirmek, yuvasına döndürmektir. Sırtına insanlığı kurtarma sorumluluğu yüklenen bu milletin misyonu bilmeyerek başka milletlere benzetme çabasında olanlar, fikir bazında bir şeyler serdederek bizlere benzemeye çalışsalar da görünüşte, onlar içinden GÖYNÜK… (Yazının tamamı internet sitemizde)
İşte yerli zırh Ülkemizde dünya rezervinin yaklaşık %70’i bulunan bor madeni, artık terör örgütlerine karşı mücadele eden asker ve polislerimizin güvenliği için de kullanılıyor. Sadece kurşun geçirmez yeleklerde değil, helikopter, tank gibi Türkiye’nin ürettiği tüm yerli askeri araçlar da borlu zırhla kaplanıyor. Bunun dışında bor madeni, devlet büyükleri için yapılan kıyafet görünümündeki zırhlarda da kullanılıyor.
Haftalık Bağımsız Siyasi Gazete Bölgesel Süreli Yayın Yıl: 3 | Sayı: 62 5 -11 Kasım 2015 SAHİBİ Çimke Basım Yayın Yapım Reklam ve Turizm Hiz. Ltd. Şti adına AHMET AKA SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ ÖMER SALIH ŞIPLEME YAYIN YÖNETMENI ADNAN TEKE SAĞLIK EDİTÖRÜ Dr. NEVZAT ŞIPLEME SANAT YÖNETMENİ NURETTIN ÖZEL HUKUK DANIŞMANI Av. ABDURRAHIM KÜÇÜK MALI DANIŞMAN MUSTAFA ÇALIŞKAN YÖNETIM VE BASKI ADRESI: Fevziçakmak Mh. 10453. Sk. No: 25 Karatay | KONYA Telefon & Faks: 0332 342 52 82 Web: www.anadolugunluk.com reklam@anadolugunluk.com haber@anadolugunluk.com BASKI Çimke Basım Yayın Yapım Ltd. Şti. Anadolu Günlük Baskı Tesisleri B.T. 5 Kasım 2015
7
1 Kasım
seçim sonuçlarında AK Parti % 49,4.oy oranı ile birinci parti olarak iktidara geldiğini görmekteyiz. Gerçekleri kabul edilmese de onlar (hizmete amade olanlar) bulundukları yerde sapasağlam dururlar. 7 Haziran seçimlerinden sonra AK Parti’nin oylarının düşeceği ve parçalanacağı beklenirken tam aksine bir bütünleşme ve öz eleştiri ile yeniden 2001 seçimlerindeki başarısını yakaladı. Bazı kesimlerin onu ya da onları görmek istememeleri onları yok etmez. Tam aksine görmezden gelenler için fetret döneminden sonra büyük coşkuyla yeniden iktidara gelirler. Seçim sonuçları; toplumdaki gerginliklere ve kaos ortamının analiz edilerek ülke gerçeklerinin farkına varılmasının, çözüme gitme yollarının ilk adımıdır. Türk siyaset sahnesi bir AK Parti olgusuyla karşı karşıya... Esasen AK Parti değil de ülkemizde istikrardan bahsediyoruz. Bu sonuçla sistem ve devletle didişen bir görüntü-gerginlik yerine her alanda devlet vatandaş uzlaşması istenilmektedir. Geniş kesimleri kucaklamak yerine halkın sisteme öfkesini körükleyen tek yönlü bir yapılanmaya gidilmesinden duyulan rahatsızlık, seçim sonucuyla halkımız tarafından dile getirilmiştir. Ülkemizde gerginliklere yelken açılmasından duyulan rahatsızlıklara set çekilmiştir. Seçim sonuçlarına bakarken gerçekçi bir durum tespiti yapmak akılcılığın gereğidir. AK Parti, merkez partilerin ulaşamadığı ota tabakanın oluşturduğu ‘çevre’deki siyasi boşluğu iyice doldurmuştur. Siyasette Ekonomide İstikrar Türkiye son 13 yılda tarihi olaylara imza atmıştır. 21. yüzyıla damgasını vuracak hamleler arka arkaya yapıldı.
7 Haziran seçiminden sonra ortaya çıkan kaos ortamından rahatsız olan vatandaşlarımız sağduyu anlayışı ile 1 Kasım seçiminde AK Parti’den yana tercihini kullanmıştır. İstikrar ve güven bağlamında; istikrar, toplum hayatının her sahasında vazgeçilmez bir unsurdur. Ekonomide, siyasette, eğitimde, çalışmada, kalkınmada, iç ve dışla iyi ilişkilerde, sonuç itibariyle her alanda istikrara devam desteği yenilenmiş oldu. Seçmenlerimiz Önceki Kaos Ortamından Ders Almış Oldu 7 Haziran’dan sonra ortaya çıkan kaos ortamı ve her alanda görülen istikrarsızlık özellikle halkımız açısından tüketim mallarındaki istikrar-
nomisinin genel görünümünü ortaya koymakta fayda vardır1. • Enflasyon %70’lerden %40’lara kadar gerilemişti. Fakat faiz hadlerinde meydana gelen düşüş tüketime dönük kredilere olan talebi arttırmış bu ise talep yönünden genişlemeye neden olmuştu. • Tüketim talebindeki artışlarla birlikte ekonomide bir canlanma meydana gelmiş, ekonomide büyüme %6,5–7 düzeylerine çıkmıştır. Dolayısıyla bu oran 1999 yılının negatif büyüme rakamlarını da telafi eder niteliktedir. • Bütçe gelir toplamları itibariyle faiz giderlerini karşılar düzeye gelmiş ve fazla vermeye başlamıştır. • Ekonomik yapıdaki
sızlık ve TL’nin değerindeki düşüşler eski Türkiye’nin durumu halkımızın gözünden film şeridi gibi geçmesinin de etkileri olmuştur. Bunlar neydi? Türkiye IMF ile yakın izleme anlaşması yaptığı 1999 yılı ve stand-by anlaşması yaptığı 2000 yılından itibaren dış borçlarında artışlarla karsılaşmıştır. 1999 yılında 102,9 milyar dolar olan dış borç stoku, 2000 yılında 119,6 milyar dolar, 2001yılında 115,1 milyar dolar, 2002 yılında ise 127,4 milyar dolara ulaşmıştır. 2000 Kasım ayı krizini finansal bir kriz olarak nitelendirmek mümkündür. Çünkü kriz, finansal kesimden kaynaklanan bir baskı sonucu ortaya çıkmıştır. 2000 Kasım krizinden önce Türkiye eko-
bozukluklar kısmi olarak giderilmeye başlamıştır. 2000 yılı başında uygulamaya konmuş programda hedefler tutturulamamıştır. Türkiye’nin artan nüfusuna rağmen çalışma alanları azalmış, milli gelir paylaşımı giderek bozulmuştur. Enflasyonun yavaş düşmesine rağmen, döviz çıpası uygulamasında ve döviz kuru sepetinde düzeltme yapılmamış, bu nedenle de TL’nin aşırı değer kazanmasına, ihracatın zorlaşmasına ve ithalatın cazip gelmesine zemin hazırlamıştır. 2000 yılında rekor dış ticaret açığı ve cari ödemeler açığı gerçekleşmiş, dış borçlarda artışlar olmuş, kısa vadeli dış borçlanma ithalatı finanse etmiştir. İç borçların dış borçlarla ikame edilmesi ise reel faizlerin negatife dö-
nüşmesine neden olmuş, iç borçların faizleri de önemli bir sorun haline gelmiştir. Halkımız koalisyonlar istemiyor. Türkiye, 1950’de çok partili hayata geçti. Birçok hükümet kuruldu, kısa süreli Başbakanlar ülkeyi idare etti. Yıllarca bedelini ağır ödediğimiz koalisyonlar geldi gitti. 2002 seçimleri öncesi, Türkiye’de sadece 12 yıl içinde 11 ayrı hükümet kuruldu.2002-2012 yılları arasında kesintisiz iktidar dönemine imza atan halkımız, son ayların başarılarının arkasındaki esas gücüde temsil etmektedir. Türkiye’nin son yıllarda Ortadoğu’daki bölgesel liderliği jeopolitik açısından önem kazanıma yol açmıştı. 1 Kasım 2015 seçimi Eski Türkiye ile Yeni Türkiye arasında bir tercih olacaktır. Bu tercihte yol haritamızı aşağıdaki sorulara ilişkin değerlendirmeler yapılarak oyunu kullanmıştır. -Ülkemizde yaşayan insanlarımızın ortak payda üzerinde uzlaşması tarafında mı? Yoksa karşı tarafta mı? -Ülkemizi ağ gibi aran duble yolları yapanlar tarafın da mı yoksa yıkanlar tarafında mı? -Marmaray’ı yapanlar tarafında mı yoksa çöksün diye dua edenler tarafında mı olalım? -Köprüleri, yolları yapanlar tarafında mı yoksa karşı çıkanlar tarafında mı olalım? -Dünyanın en büyük havalimanını yapanlar tarafında mı yoksa karşı olanlar tarafında mı olalım? -Paramızı değerlendirenler tarafında mı yoksa değerlenen paramıza bela okuyanlar tarafında mı olalım? -IMF’ye borçlu olarak mı yaşayalım yoksa bağımsız olarak mı? -Seçimden sonra istikrar mı koalisyonlar mı? Anayasa kitapçığı fırlatanlar tarafında mı yoksa ortak Anayasa da uzlaşan taraftan mı? Tek başına iktidar mı, koalisyon mu veya azınlık mı?
Seçimden önce her şey olabilir. Şeklinde açıklamalarda bulunmuştuk. İfademiz demiştik ki; sandık bu... Vatandaşın iradesine kalmış. Daha doğrusu vaatlerin yapılabilirliğine ve siyasi güvene dayanan bir oy gücüne bağlı... Ancak hala kararsızların belli bir çoğunlukta olduğunu görüyoruz. Yüzde10-15 oranında kararsız bir seçmen var. Anketler yapıldı... Her hafta anket yapıldı... Kararsızların kararsızlığı önemli bir oranda. Kararsız seçmeni kim nasıl etkileyecek. Sonuç Olarak -Ben değil biz diyebilen, toplumun ve tabanının taleplerine karşılık verebilen, topluma genel çözümler üretebilen siyasi idareye bir uyarı dürtüsünden sonra güven tazelemenin sonucudur. -İstikrar -Barışa ve güvenliğe atılan umut muştuları seçim sonuçlarının göstergeleridir. -Seçmen; Avrupa ülkelerinin hayalini bile edemediği büyüme oranını göz önüne getirdi. AK Parti’nin iktidarlık döneminde ülke devasa bir büyüme kaydetti, özellikle de sanayi ve inşaat sektöründe. AK Parti karşıtları bile şunu kabul ediyor: Evet, yol yaptı, metro da yaptı. Okul kitapları ücretsiz. 18 yaşından küçük olan herkes otomatikman sağlık sigortasına sahip oldular. -Dolayısıyla son on üç yılda Türkiye’yi daha farklı, belki daha iyi bir ülke haline getirildi. -İnsanlarımız bütünleşme ve uzlaşma isteği seçim sonucun da yine vurgulandı. Ülkemizde farklı kesimler ve düşüncelerin ortak akılda bütünleşme isteği vurgulanmış oldu. Artık halkımız gerilim, şiddet değil, uzlaşmak, birlikte yaşamak istiyor... Somut proje ve gençlere iş imkanı istiyor, daha doğrusu geçinebilmek için vaatlerin gerçekleşmesini istiyor.
Anadolu’nun Günlüğü
Mücadeleye devam Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen 14. Muhtarlar Buluşması’nda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Erdoğan, “Silahları gömene kadar, bütün elemanları tasfiye olana kadar terörle mücadelemiz sürecek. Bu işe illa bir isim aranıyorsa, bunun adı artık milli birlik ve kardeşlik sürecidir. Yani milli birliğimizden daha iyi bir şey olabilir mi? Kardeşlikten daha güzel bir şey olabilir mi? Milli birlik diyen varsa, kardeşlik diyen varsa hepimiz aynı çatı altında toplanmalıyız. Bunun başka çıkışı yok, bunu yapmamız lazım” dedi.
İktidar olamasınlar Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, Twitter’dan MHP Genel Başkanı Bahçeli’ye ağır eleştiriler yöneltti. Daha önce MHP’den ayrılırken, kendisine yakın bir parti çalışanının zorla istifa ettirildiğini açıklayan Türkeş, parti yönetimine dava açan o isme şimdi para teklif edildiğini ileri sürdü. Türkeş, MHP’nin seçimdeki başarısızlığını kastederek “Asgari ücretlinin hakkını yiyenlerden bu millet razı olmadı” diyen Türkeş, “Allah bunlara iktidar nasip etmesin” diye beddua etti.
Öyle bir şey demedik HDP sözcüsü Ayhan Bilgen’in “Tek adamlığa hayır, ancak başkanlık sistemi dahil tüm modeller tartışılabilir”açıklaması büyük yankı uyandırdı. Bilgen, Twitter üzerinden yaptığı açıklamada; “herşey tartışmaya varız. Başkanlığa karşı durmakta ısrarlıyız” dedi. HDP, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde söylemini başkanlık sistemine karşı kurmuştu.
Yeni Nizam Yetkisi hüznünün ardından okçu tepesini terk etmeyen Ümmet-i Muhammedîn duaları ve azim çabalarıyla yeni bir zafer elde edildi… Birilerinin dediği gibi o sıkıntıların kutuplaşmadan değil teşkilat ve aday sorunları yüzünden yaşadığını unutmamalısın. Birilerinin yeni Türkiye yolunda seni tedirgin etmeye kalkmalarını da dikkate alma. Slogan malum “dik dur eğilme bu millet seninle.” Dik durduğun ölçüde milletin yanında toparlandığını unutmamalısın… Şu husus������������������� u da özellikle ifade etmekte fayda var ki Ak Parti bu memlekette sistemin meşruiyetini artıran yegâne teşkilat olmuştur. Zira girdiği her seçimde seçime katılım oranını artırmıştır. Milletin sisteme dâhil olmasını en ileri seviyeye çıkartmıştır. Sistemin ve rejimin küstürdüğü on binler yeni bir ümitle senin yanına, sana destek olmaya koşmuştur. *** Televizyonlar seçim sonuçlarını tahlil eden “uzmanlarla” dolu… Herkes seçim sonuçlarının nasıl okunması gerektiğine dair manipülasyon derdinde. Radikal muhalefet kesimine düne kadar akıl hocalığı yapmış her vesilede bu millete sövmekten başka bir söz sarf etmemiş kesimler şimdi millet şunu demedi bunu demedi diye AK Parti’nin ne yapması gerektiğini ve bu seçimlerden ne gibi sonuçlar çıkarması gerektiğini dillendiriyorlar. Aman başkanlık değil ha aman daha fazla İslamlaşmaya kalkmayın, bizlere hesap sormaya kalkmayın artık bırakalım dünü, o kavgaları geçmişin üzerine bir çizgi çekelim diyorlar… ASLA!!! AMAN HA!!! Sizlere, bizlere küfretmiş olsalardı belki af olabilirdi lakin onlar Hâkk’a, hakikate, vatana, millete kastetti. Birliğe dirliğe kastetti! Ve bugün... Öylesine ukalaca taklalar atıyor, öylesine kibirle yalama yapabiliyorlar ki gören de bunları insan zanneder… Bunların karşısında “Dik durulduğunda” ne hale geldiklerini bu millet çok vesilelerle gösterdi. Dik dur ve kararlı dik duruşunu tereddütle zehirleme…
Bu millet senin marifetlerle donanmış dik duruşunu sevdi, kabiliyetlerle donanmış ahlâkî yönünü. ANADOLUCU tarafını… Onların sözlerini dinleyenlerin ne hale geldiklerini gördünüz… Evet, bir çizgi çekilmelidir ama o çizgi seni terbiye etmek isteyenlerin, bu millete, değerlerine düşmanlık edenlerin, onların beslendikleri damarların, imkân yollarının ve zehirli satılmış nefsperest anlayışlarının üzerine çekilmelidir. Bu sana yüklenmiş MECBURİYETTİR… *** Ak Parti unutma, saltanatın, saltanat nezdinde aziz İslâm’ın otoritesinin bu memlekette yasaklandığı tarihte sana verilmiş bu gücü yetkiyi… Bu günün anlam ve önemini... Allahsız, hain bir devrimle bu aziz millete dayatılmış ne kadar pislik kurum, kuruluş ve sapkın anlayış varsa çöpe atmanın, eskimez ve pörsümez hakikatin sistemini inşanın zamanıdır. Millet sana artık köklerinle bütünleş mesajını, yetkisini vermiştir: “YENİ NİZAM YETKİSİ”ni… *** Evet, Anadolu halkı başkanlık sisteminin acil bir ihtiyaç olduğunu son 5 ayda bir daha tecrübe etmek imkânı bulmuştur. Zira en ufak bir otorite boşluğunun ne kadar istismar edilebileceği ülkeyi tarumar etmek isteyenlere nasıl fırsat vereceği görülmüştür. Başkanlık sisteminin güçlü iktidar imkânı sağlaması beklenen yapısı elbette artık bu memleket için çok gereklidir. Güçlü hükümet bir çok konuda memlekette türbülans oluşturmak derdinde olan dış ve iç hain odaklara karşı memleketi korumak için gereklidir lakin… Bu yeterli değildir. *** Anadolu insanını yıllardan bu yana maruz kaldığı her türlü ruhî fikrî kötülükten artık kurtarmalısın. Anadolu insanı yıllardan bu yana tiksine tiksine seyretmek zorunda kaldığı TV programlarını bir daha gün yüzü görmemek üzere tarihin çöplüğüne gömmen için vermiştir sana bu yetkiyi. Anadolu insanı okullarda ruhu ile fikri ile inancı ile uyuşmayan Allahsız devrimin
dayattığı ve on yıllardır kendisine dayatılan müfredatı çöpe at diye vermiştir sana bu yetkiyi. Helal olmayan ne varsa dolayısı ile insanî olmayan ne varsa… “Dik dur eğilme bu millet seninle” derken millet, bu yetkiyi sana hala top çeviresin diye vermemiştir. Etrafına bir bak, ne kadar Allah dostu varsa sana bir maslahata bir beklentiye yönelik olarak destek vermiştir… Öyleyse kur Allah (C.C.) dostlarının “tam da işte bu” diyebileceği bir sistemi… Temel İslâm ahlakının nizamını bekleyen Derin Anadolu’nun karşısına bir sefer daha mazeretlerle çıkma diye… Dostuyla düşmanıyla taraftarıyla muhalifiyle herkes bilmektedir ki bu halk bilerek yahut bilmeyerek İslâm ahlâkının nizamını beklemektedir. Mutlak iyi, güzel ve doğrunun… Herkes kendi partisine, derneğine cemaatine vakfına sahip çıkarken o partinin o çevrenin iyi,�������������� güzel ������� ve doğrunun şartlarını inşa edecek hayaliyle sahip çıkıyor, doğru yahut yanlış ama kendi çevresinden herkesin beklediği bu. Öyleyse Aziz İslâm’ın idealize ettiği İslâm ahlakının meyvesini verecek şartları tanzim etmek de sana düşer Derin Anadolu’nun vermiş olduğu bu azim yetkiyle… Her fikirden, görüşten ve yaşam tarzından insanın bilerek yahut bilmeyerek aradığı yaşanmaya değer hayat hasretini giderecek mutlak nizam ahlakının sistem şartlarını inşa etmek boynunun borcudur. İster sana taraftar olsun, ister sana karşı hasretiyle yandığı yaşanmaya değer hayatı Batı kültürünün içirdiği nefs gazı ile bulmaya çalışan ve her geçen gün kendi içinde biraz daha kaybolan insanımıza Sonsuz Nurun Kevseri’nin ��������������� yolunu döşemek boynunun borcudur. Aldığın bu yetkiyle hala bu millete batılı yaşam tarzını anlatan, taltif eden teklif eden bir Türkiye takdim edecek olursan üzerine düşen vebalin iki cihanda altında kalırsın. ****
Allahsız, hain devrimin içimizden devşirdiği “mazlum” diyelim Batılılaşmış Anadolu halkını da Allahsız PKK’nın doğu halkı içerisinden devşirdiği Anadolu halkının zihin sapmalarını da�������������� görmek ve ������ gereğini yapmakla yükümlü bu gün AK Parti… Yeniden aslına dönmelerini sağlamanın yolları o küfür kanallarından akmış lağımla oluşmuş zehirlenmeyi tedavi etmenin ilk şartı direk zehirle temasın kesilmesidir. Yapılması gereken ilk iş, bu halkın zihnine küfür akıtan ne varsa mani olmak ve akabinde İslâm Kevser’inin kanallarını döşemek olacaktır… *** Milletin iktidarını tesis etmek demek milletin ruh köklerinden beslenen sistemi inşa etmekle olur… Yalnızca milletin oyuyla seçilmiş olmak bu ifadeyi gerçek kılmaz. Milletin değerleri iktidar değilse eğer, Milletin oyuyla yöneticiler seçiliyor ama millet kendi değerleriyle çatışan kanunlarla, anlayışla yönetiliyorsa burada sıkıntı var demektir. Yeni nizam demek milletin inanç ve kültür değerlerini ve ideal ahlak şartlarını iktidar yapmak olarak kabul etmek manasına alınmalıdır. Mesele TRT’de başörtülü spiker çalışması değil, mesele Başörtülü -Sakallıların işsizlik sorunu değildir. Mesele Başörtünün temsil ettiği mânânın TRT’de -bütün TV kanallarında, medyada- belirleyici hale gelmesidir… İnsanı yaşat ki devlet yaşasın anlayışının gerçekleşebilmesi de buna bağlı. İnsanı yaşatabilmenin yolu insan olabilmenin ve insan kalabilmenin sistem şartlarının inşası ile ancak mümkündür… İnsanı yalnızlaştıran, insanı kudurtan insanı kendi içinde kaybettiren bir anlayışın nizamını devam ettirmek insana kastetmektir. İnsan olabilmek ve insan kalabilmenin şartlarının ikamesi sağlanabilirse eğer memlekette her kesimin sorunu da çözülebilecektir ki bu insan olabilmenin şartları ancak Müslümanlık hassasiyetlerinin esas alınmasıyla ikame edilebilecektir. Yaşasın Hazreti Ömer ahlâkının sistemleştirildiği yenidünya düzeni Başyücelik idealimiz.