Bulten - 2006

Page 1

1


SUNUŞ.......................................................................................6 BİRİNCİ BÖLÜM: CUMA KONFERANSLARI..................................................................8 1. KONFERANS Gümrük Birliği Çerçevesinde Türkiye-AB İlişkileri Yrd. Doç. Dr. Hamdi Pınar..........................................................8 2. KONFERANS Yabancı Sermaye: Dost mudur, Düşman mı? Doç. Dr. Mustafa Acar...............................................................11 3. KONFERANS Güncel Ekonomik Sorunlar Doç. Dr. Metin Toprak...............................................................12 4. KONFERANS Kapitalizm Kıskacında Osmanlı İmparatorluğu Doç. Dr. Mehmet Bulut..............................................................14 5. KONFERANS Türk Siyasetinde Liderlik Sultası Neden Gerekli Doç. Dr. Bülent Arı....................................................................16 6. KONFERANS Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Türkiye Doç. Dr. Zühtü Arslan................................................................18 7. KONFERANS İktidar Muhalefet İlişkisi Çerçevesinde Osman Bölükbaşı Yard. Doç. Dr. Âdem Çaylak.....................................................19 8. KONFERANS Ulusçuluk Doç. Dr. Ahmet Yıldız................................................................20

2


9. KONFERANS Farklı İdeolojilerin İktisadi Anlayışları Doç. Dr. Mustafa Acar...............................................................22 10. KONFERANS AB Gençlik Programları ve Erasmus Dr. Ömer Ayçiçek......................................................................24 11. KONFERANS AB Müzakere Çerçeve Belgesi Analizi Prof. Dr. Ramazan Gözen.........................................................25 12. KONFERANS Osmanlı’da Fener Rum Patrikhanesi ve Ekümenlik Doç. Dr. Bülent Arı....................................................................27 13. KONFERANS Düşünce ve İfade Özgürlüğü Doç. Dr. Zühtü Arslan................................................................29 14. KONFERANS İslam Dünyasında Demokrasi Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne.....................................................31 15. KONFERANS Türkiye’de İstatistik Sistemi ve Ekonomik Göstergeler Ferhat Arslaner.........................................................................33 16. KONFERANS Dünya Bankası ve IMF Doç. Dr. Murat Yülek.................................................................35 17. KONFERANS Necip Fazılı Anlamak (Hatıralar) Yahya Düzenli...........................................................................36 18. KONFERANS Ekonomik Kalkınma Meselesine Yeniden Genel Bir Bakış Doç. Dr. Mehmet Bulut..............................................................38

3


19. KONFERANS Dünyada Çok Kültürlülük Dr. Kadir Canatan.....................................................................40 20. KONFERANS Yabancı Dil Üzerine Yrd. Doç. Dr. Mehmet Vanlıoğlu...............................................42 21. KONFERANS Avrupa’da Laiklik Dr.Bülent Kent...........................................................................44 22. KONFERANS Sovyetler Birliğinin Dağılmasından Sonra Avrupa Dr. Ünal Gündoğan...................................................................46 23. KONFERANS Anayasadaki son değişiklikler Prof. Dr. Servet Armağan..........................................................47 24. KONFERANS Avrupa Birliği Müzakerelerinde Geline Son Nokta Cevdet Yılmaz...........................................................................48 25. KONFERANS İfade Hürriyeti ve Atilla Yayla Olayı Serhat Buhari Baytekin.............................................................49 26. KONFERANS Irak’taki son gelişmeler Nasuhi Güngör..........................................................................51 27. KONFERANS Nükleer Silahlanma Doç. Dr. Mustafa Kibaroğlu.......................................................52

İKİNCİ BÖLÜM: SEMİNER ÇALIŞMALARI.................................................................53 1. İnsanlık Dersleri (Sosyal ve Beşeri İlişkiler) Doç. Dr. Mehmet Emin Özafşar................................................54 4


2. Mukayeseli Müesseseler Tarihi Doç. Dr. Bülent Arı....................................................................55 3. Sosyal Bilimlerde Analiz Yöntemi Dr. Kadir Canatan.....................................................................56 4. Felsefe Dersleri Dr. Kadir Canatan.....................................................................57 5. Temel Klasik Okumaları Dr. Kadir Canatan.....................................................................58 6. Türk Siyasal Hayatı Yrd. Doç. Dr. Mustafa Çufalı.....................................................59 8. Uluslararası Politika Prof. Dr. Ramazan Gözen.........................................................60 9. Sözün Gücü, Söz Söyleme Sanatı Av. Hayati İnanç........................................................................61 10. Dünya Ekonomisindeki Genel Trendler Doç. Dr. Murat Yülek.................................................................62 11. İktisat ve Medeniyet Doç.Dr. Mehmet Bulut...............................................................63

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM:...................................................................64 GÜNDEM ANALİZ....................................................................64 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: PROJE ÇALIŞMALARI.....................................................................65 BEŞİNCİ BÖLÜM: SANAT VE DİL FAALİYETLERİ........................................................66 ALTINCI BÖLÜM: BURSLAR.........................................................................................67

5


SUNUŞ Her başlangıç gelecek için bir ümittir. Başlamak önemlidir, ancak başlanılan bir faaliyeti veya işi devam ettirmek ondan daha da önemlidir. Ankara Düşünce ve Araştırma Merkezi Derneği (ADAM) 2006 yılı Kasım ayı itibariyle resmen faaliyetlerine başladı. Bu resmi bir başlangıçtı. Aslında ADAM dostlarının bir kısmı çok eskiden beri zaten birlikteydiler. Resmi bir çatı olmadan da bir çok faaliyeti gerçekleştirmişlerdi. Kurumsal yapı oluştuktan sonra dost halkası genişledi ve her geçen gün bir dalga gibi genişlemeye devam etti, ediyor, edecek. ADAM, “toplumda insan kaynaklarının niteliğini arttırmak, akademik, sosyal ve kültürel gelişimlerini desteklemek ve bunun için gerekli olan eğitim, araştırma ve proje etkinliklerini geliştirmek” amacıyla kuruldu. Kısa zamanda ADAM çatısı altında bu amaca uygun bir çok faaliyete imza atıldı. Bu ilk bültende bu faaliyetlerin çok kısa bir özetini bulacaksınız. İlimsiz fikir sahibi olmakla övünmenin tutarlı bir tarafı yoktur. Oysa ülkemizde her konu hakkında fikir beyan eden insanların sayısı giderek artmaktadır. Fikir beyanından öte, belli bir konuda bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olup hüküm vermeye cesaret eden insanların sayısında da belirgin bir artış olduğu gözlenmektedir. Bu toplumsal sorun çözümlenebilse insanlar birbirini daha iyi anlayacak, toplumsal uzlaşma sağlanacak ve ortaya çıkacak bireysel enerjinin sinerjiye dönüşmesiyle daha güzel günlere ulaşılmış olacaktır. ADAM bu anlamda bilgiye dayalı fikir, şuur ve tavrı önemseyen ve bu konuda topluma katkı yapmayı amaçlayan bir kurumdur. Tek yanlı bilim anlayışı ve tek yanlı yaklaşımlar bütünlüğü görmek ve açıklamak için yeterli değildir. Yüzünü Batı’ya dönmüş ülkelerde bu tek yanlılık uzun süre düşünen ve üreten beyinler için bir sınır anlamı taşımıştır. Bu anlamda tarihe, sosyal olay ve olgulara, kişilere, kurumlara sağlıklı bakabilmek için daha geniş ufuktan bakmaya denemekte yarar vardır. Yani daha geniş bir ufuktan bakmak… Geniş bakabilmek biraz yukarıya çıkmayı gerektirir. Yukarılara da tek

6


kanatla çıkılamaz. Dolayısıyla birazcık yukarıya çıkıp geniş bakabilmek için en azından çift kanatlı olmak gerekir. ADAM bu ufku kazandırabilmek için hem Doğu’nun ve hem de Batı’nın özgünlüklerini kendi klasiklerinden anlamak gerektiğini gündemine almıştır. Dünyada ve ülkemizde geçmişte yaşanan olay ve olguların analizini yapmak, günümüzde gerçekleşen olayların nesnesi olmaktan kurtulup özne konumuna geçebilmek bilgi, metodoloji ve donanımla ilgilidir. Bilenlerle bilmeyenler bir değildir. Belli bir konuda bir duruşa, sahih ve sarih bir tavra ulaşabilmek öncelikle o konuda gerekli olan bilgi birikimine sahip olmakla gerçekleşir. Malumattan (bilgi yığını) tasnif edilmiş bilgiye ulaşabilmek de eskilerin deyimiyle ancak “usul” ile mümkündür. An gelir bilgi de yeterli olmaz. O halde, beyni tasnif edilmiş bilgi ile donatmak kadar, kalbi muhabbet ve sevgiyle donatmak da sağlıklı, dengeli ve tutarlı bir kişilik için zorunludur. ADAM bu yönüyle estetik ve sanatı da önemseyen ve kişinin kalp ve ruh dünyasının öneminin farkında olan bir kurum olma özelliğini taşımaktadır. ADAM toplumuna karşı sorumluluk taşıyan münevverlerin önderliğinde faaliyetlerine devam eden kişilerden hiçbir maddi amaç gütmeyen bir kurumdur. ADAM dostlarının bir araya gelip bir şeyler yapılması gerekliliğinin temelinde “nitelikli insan” eksikliği konusundaki ittifakıdır. Hemen hemen her alanda eskilerin tabiriyle “kahtı- rical”in söz konusu olması ADAM’ın doğuşunun temel sebebidir. Bu mütevazı başlangıçla ADAM, bu alandaki boşluğa dikkat çekmek yanında sözden fiile geçmiştir. Bu amaçla toplumumuzda yetişmiş, özgür düşünen ve özgün düşüncelere sahip akademisyen ve uzmanları bünyesinde bir araya getiren ADAM, önemli bir boşluğu doldurmaya adaydır. Bu başlangıç, bundan sonra da düşünen, araştıran beyinlerle, insanlığa gönlünü açmış ve sahip olduğu bilgi ve yeteneklerini toplumda potansiyel taşıyan beyinlere aktarmayı önemsemeyen, “insanın hayırlısı insana ve topluma yararlı olandır” ilkesini şiar edinen “adamların” önemli çalışmalara imza atacağına inancımız tamdır. En önemli yatırım insana yapılan yatırımdır vesselam…

7


BİRİNCİ BÖLÜM: CUMA KONFERANSLARI

Cuma Konferansları Ankara Düşünce ve Araştırma Merkezi (ADAM) 2006 yılı Kasım ayının başından itibaren başlayan ve sonraları bir gelenek haline gelen her hafta Cuma günü saat 19:30’da bir çok konferansı gerçekleştirerek müdavimlerine çok önemli bir kütür hizmeti sunmuştur. Bu konferanslarda önemli konularda ADAM müdavimi

dostlarla

bilgilerini

paylaşma

lütfunda

bulunan

uzman

ve

akademisyenlerin konuları ve kısa özetleri konferansların müdavimlerince tutulan notlardan derlemeler sunulmuştur. 1. KONFERANS Gümrük Birliği Çerçevesinde Türkiye-AB İlişkileri Yrd. Doç. Dr. Hamdi Pınar Ankara Düşünce ve Araştırma Merkezi (ADAM) faaliyet alanlarından biri olan konferansların ilkini Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Hamdi Pınar’ın verdiği konferansla gerçekleştirdi. Bu ilk Cuma Konferansında Dr. Pınar, İkinci Dünya Savaşı sonrasında savaşın yıkıcı etkilerini ortadan kaldırmak ve yeni savaşların önüne geçerek Avrupa'da barış ortamı oluşturmak amacıyla, önce Avrupa Kömür Çelik Topluluğu ve Avrupa Atom Enerji Topluluğu olarak kurulan ve daha sonra Avrupa Ekonomik Topluluğu ve nihayetinde Avrupa Birliği haline dönüşen süreci kısaca anlattıktan sonra, Türkiye ile o zamanki adı ile AET arasındaki ilişkileri değerlendirdi. Bu kapsamda Türkiye’nin 1959 yılında gerçekleştirilen adaylık başvurusu ve 1963 yılında imzalanan Ankara Antlaşması ile bu Antlaşma çerçevesinde gerçekleştirilen Katma Protokol ve Gümrük Birliği’nin hukukî açıdan, özellikle de Avrupa Adalet Divanı’nın Türkler hakkında vermiş olduğu

8


20’den fazla kararın Türk ve AB üyesi ülkelerin hukukuna yansımasını değerlendirdi. Dr. Pınar’ın Gümrük Birliği kapsamında temel serbestiler açısından Türklerin hakların ilişkin tespitleri kısaca:  Kişilerin serbest dolaşımı: 1) 1/80 s. OKK m. 6 Yasal yollarla Topluluk üyesi devlette giden Türk vatandaşı, o ülkede usulüne uygun bir iş ilişkisi içinde ise bir, üç ve dört yıllık sürelere ilişkin haklardan yararlanabilecektir. 2) 1/80 s. OKK m. 10/I “Wählergruppe/Birlikte” kararıyla Türk vatandaşı işçi ile o ülke vatandaşı arasında Topluluk Tüzüğünde sayılan haklara açısından hiç bir ayırımcılık yapılmayacaktır. 3) 1/80 s. OKK m. 7 Türk işçilerinin çocukları da yaş sınırına bakılmaksızın sonradan gitmiş olsalar bile 1/80 s. OKK m. 7’deki şartları gerçekleştirmişlerse o ülke çalışma ve ikamet müsaadesine hak kazanacaklardır. 4) 3/80 s. OKK m. 3/I Sosyal haklar açısından Türk işçiler en az Birlik vatandaşları ile eşit muameleye tabidirler. 5) 1/80 s. OKK m. 13 tır taşımacılığı ve şoförlerine ilişkin olan “Abatay u.a.”

kararı

ile

hizmetin

serbest

dolaşımı

çerçevesinde

Katmaprotokol’un ilgili ülkede kabul edildiği tarihten sonra yeni sınırlamalar getirilemeyecek (Stillhalteklausel) hükmü hizmeti sunan işletmenin işçileri için de geçerlidir. Ayrıca 1/80 sayılı OKK m. 13’ün Türkler yararına yorumu.

 Hizmetin Serbest dolaşımı, Yerleşim Yeri Serbestisi ve Vize Sorunu ATM’nin “Savaş” ve “Abatay u.a.” kararlarıyla Ortaklık ile Türkiye arasındaki hizmetin serbest dolaşımı ve yerleşim yeri serbestisi açısından Stillhalteklausel yani “zamanın mevcut hukuki durumun

9


muhafazası ilkesi” geçerlidir. Bu da her üye ülke için konunun ayrı ayrı incelemesini gerektirmektedir. Alman hukuku açısından Türk vatandaşlarına belli şartlar varlığı halinde (sportif, kültürel, sanatsal faaliyetlerde, işadamları için ve pasif hizmetin serbest dolaşımında) vize mecburiyeti getirilemeyecektir.  Malların Serbest dolaşımı: Katma Protokol m. 27 ve 29 doğrudan etkili hükümlerdendir. Bundan dolayı söz konusu hükümler, Topluluk üyesi devletleri de bağlar. 1/95 s. OKK Ek 8 m. 10 f. 2’de Topluluk ve Türkiye arasında fikrî hakların tükenmesinin öngörülmemiş olması, paralel ithalât açısından malların serbest dolaşımını engellemektedir. OKK’nın ikincil bir hukukî düzenleme olmasından dolayı, bu şekilde bir sınırlama ortaklık ilişkisinde birincil hukuk olan Ortaklık Anlaşması ve Katma Protokol’e aykırıdır. AEA alanında geçerli olarak kabul edilen bölgesel tükenme ilkesinin sınırlarına, Türkiye sınırları da dahildir. Yani Topluluk üyesi devletlerden, İzlanda, Lihtenştayn ve Norveç’den her hangi bir kişi Türkiye’de kurallara uygun olarak pazara sunulan malların paralel ithalâtını bu ülkelere yapabilir. Gümrük Birliği sonrası tam üyelik sürecinde Türkiye – AB ilişkilerine değinen Dr. Pınar, sunumunu Aralık 2004’te müzakerelere başlama tarihinin alınmasına kadar geçen ve devamındaki süreci aktardıktan sonra konferansın ikinci bölümünde katılımcıların bu konuda merak ettikleri soruları cevaplandırdı. Merkezimizdeki ilk olması nedeniyle de farklı bir anlam taşıyan bu konferans katılımcılara sunulan ikramlarla birlikte oldukça samimi bir ortamda gerçekleştirildi.

10


2. KONFERANS Yabancı Sermaye: Dost mudur, Düşman mı? Doç. Dr. Mustafa Acar Yabancı Sermaye konusu günümüzde en sık konuşulan, değişik platformlarda hakkında olumlu ya da olumsuz kanaatlerin sergilendiği bir konudur. Avrupa Birliği ile bütünleşme sürecine girmiş olan Türkiye için de son derece güncel bir konu olan yabancı sermayeye bazı çevreler emperyalizmin sömürü aracı olarak bakarken, bazı çevreler de iç kaynakları yeterli olmayan ülkeler için oldukça faydalı ve gerekli bir araç olarak bakmaktadır. Yabancı sermayenin varlığı kimi zaman bir ülkenin geleceği ve güvenliği açısından bir risk, ülkenin bağımsızlığı üzerinde bir tehdit olarak algılanmaktadır. Kimi zaman veya kimi çevrelerde ise aynı konu bir ülke ekonomisinin geleceğinin inşa

edilmesinde

önemli

bir

araç,

ülke

ekonomisine

bir

katkı

olarak

değerlendirilmektedir. Bu kadar zıt görüşlere ve hararetli tartışmalara konu olan yabancı sermaye meselesi Kırıkkale Üniversitesi İktisat Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Mustafa Acar tarafından ele alınmış ve değişik çevrelerin yabancı sermaye konusundaki görüşleri değerlendirilmiştir. Yerli tasarrufların yetersiz olduğu ülkelerde yabancı tasarruflara ihtiyaç hissedildiği gerçeğinden hareketle, daha büyük işler başarmak isteyen ülkelerin yerli sermayeye ek olarak yabancı sermayeye de müracaat etmelerinin çok tabii bir süreç olduğunu belirten Acar, Türkiye’nin de bu gelişmelerden nasibini almasından daha doğal bir şey olamayacağını belirtmiştir. Artıları ve eksileriyle birlikte düşünüldüğünde yabancı sermayenin artılarının ağır bastığını, bir ülkenin yabancı sermaye çekebilmesi ve kalkınmanın finansmanında kullanabilmesinin önemli olduğunu vurgulayan Acar, Türkiye’nin son yıllarda bu alanda önemli gelişmeler kaydettiğini, Türkiye'nin istikrar kazandıkça ve AB ile ilişkilerini ilerlettikçe daha çok doğrudan yabancı sermaye çeker hale geldiğini verilerle ortaya koymuştur.

11


3. KONFERANS Güncel Ekonomik Sorunlar Doç. Dr. Metin Toprak Doç. Dr. Metin Toprak tarafından gerçekleştirilen konferansta genel olarak ülkeler ve bölgeler itibariyle dünya ölçeğinde fon piyasasına fon temin edenler ile fon kullananların göreli büyüklükleri ve eğilimleri ele alındı. Konferansta Türkiye’nin uluslar arası fon piyasasından fon temin etme düzeyi ve gelecekte bu piyasadan yararlanma potansiyeli de değerlendirildi. Konuşmasında Doç. Dr. Toprak dünya ekonomisinin ülkeler ve bölgeler itibariyle ekonomik büyüme eğilimlerini

özetlemiş

ve

Türk

ihracatının

yöneldiği

piyasaların

gelişme

potansiyelini açıklamaya çalışmıştır. İlk olarak ülkelerin dış ticaret ve cari işlemler açıkları; ulusal tasarrufyatırım dengeleri ile kamu kesimi gelir-gider dengeleri bağlamında fon açığı veya fazlası konusu irdelenmiştir. Konferansında Toprak, Kamu gelir-gider dengesi hususunda ABD ve Japonya’nın Maastricht kriterlerinde belirtilen %3 barajının üstünde (% 4 – 6) olduğunu Türkiye’nin ise açığı bu kriterlere uyumlu hale getirmeye çalıştığını belirtmiştir. Ayrıca tasarruf-yatırım dengesi bağlamında yüksek tasarruf eğiliminde olan ve tasarruf açığı veren ülkelerin hangileri olduğu hususunu belirtmiş, bu konuda tasarruf eğilimi yüksek olan Japonya, Orta Doğu Ülkeleri, Bağımsız Devletler Topluluğu ve yeni sanayileşmiş Asya ekonomilerinin genelde doğal ve hammadde üretici ve satıcısı ülkeler olduğunu grafiklerle anlatmaya çalışmıştır. Tasarruf açığı veren başta ABD olmak üzere genellikle gelişmiş ülkelerin ise bu durumunun gelişmişlikle ve dinamik bir trende sahip olmasıyla doğru orantılı olduğunu belirtmiştir. Konferansın ikinci kısmında, Türk ekonomisinde tasarruf-yatırım dengesini, devletin ekonomide dışlayıcı etkisi ve dış kaynak kullanımı tartışılmıştır. Türkiye’de tasarrufların yatırımları karşılayamadığı ve kamu kesiminin gelir-gider açıklarını bankacılık kesimi fonlarından karşılamasının bir dışlama etkisi yaptığı görüşü ağırlık kazanmıştır. Ardından Doç. Dr. Toprak küresel fon akımları ve

12


gelişmekte olan ülkelerin borçlanma eğilimi konusunda dinleyicilere bilgi vermiştir. Dünyadaki en büyük 2000 ekonomik kuruluş ile İslam Dünyasının en büyük 100 ekonomik kuruluşu içinde Türkiye’yi temsil eden kuruluşlar da kısaca ele alınmıştır. Özellikle ilk İslam Dünyasında ilk 100 kuruluş sıralamasında 25 kuruluş ile Türkiye’nin başı çektiği vurgulanmış ve bunun nedenleri tartışılmıştır. Konferansın sonunda kısa bir değerlendirme yapılmış, önerilere yer verilmiş ve dinleyicilerden gelen sorular cevaplanmıştır.

13


4. KONFERANS Kapitalizm Kıskacında Osmanlı İmparatorluğu Doç. Dr. Mehmet Bulut Bin yıllık Ortaçağ’da akla ve ekonomiye hakim olan ve Avrupa’yı dünyadaki gelişmeler karşısında içe kapatan kilise, kapitalizmin ortaya çıkışıyla birlikte yeni dönemde önemi azalmaya başlayan kurumları değerlendirmeyle konferansa başlayan Başkent Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Bulut, XVI. yüzyılda Protestanlığın ortaya çıkışıyla Avrupa’da yepyeni bir dönemin başladığını ve bu yeni dönemdeki sisteme “kapitalizm” dendiğini belirtti. Bulut süreci aşağıdaki gibi tasvir etti. Önceleri Güney Avrupalılar, İspanya ve Portekiz dünya ekonomisi ve ticaretinde önemli rol oynadılar.İspanyollar Amerika’nın doğal kaynaklarının kontrolü ve değerli madenlerinin Avrupa’ya taşınmasında önemli rol oynarken, Portekizliler okyanus aşırı ticaret yollarında ve Asya’daki kaynakların ve ticaretin Avrupalılar lehine sonuçlanması konusunda önemli adımlar attılar. XVII. yüzyılda Güney Avrupalılar, İspanya ve Portekiz, Kuzey Avrupalılar, özellikle Hollandalılar, karşısında görece dünya ticaretinde gerilemeye başladılar. Böylece Hollandalılar ilgili yüzyılda Avrupa’nın en önemli ekonomik ve ticari aktörleri konumuna yükseldiler. Ticaret kapitalizmi olarak anılan merkantilist dönemin yıldızları Hollandalılar oldu. Kapitalizmin ticaret aşamasında Batı Avrupalı uluslar hem doğunun ve hem de batının doğal zenginliklerini tüm detaylarıyla keşfetme imkanına kavuştular. 1500-1750 döneminde Batı Avrupalı uluslar dünya ticaretinde önemli gelişmeler kaydetmekle birlikte sermaye birikiminde diğer uluslara göre avantajlı bir konuma yükseldiler. XVIII. yüzyılda biriken bu sermayenin sanayi alanına yönelmesiyle Batı’da sanayi kapitalizmin temelleri atılmaya başlandı. Sanayi alanında bu dönemde en önemli gelişmeler İngiltere’de ortaya çıktı. Sanayi kapitalizminin öncü ülkesi İngiltere XIX. yüzyıla girerken başta tekstil ve demir-çelik olmak üzere diğer alanlarda da Avrupa’nın ve dünyanın diğer uluslarına karşı önemli bir üstünlüğe

14


ulaşmıştı.

Sanayi

alanındaki

gelişmeler

giderek

hammadde

talebini

arttırmaktaydı. Bir taraftan üretilen mamul maddeler için yeni pazarlara ihtiyaç duyulurken diğer taraftan sanayi için gerekli olan hammadde ihtiyaçları da giderek artma eğilimi göstermekteydi. Sanayileşme alanında İngiltere öncü rol oynarken bir taraftan Avrupa’daki devletler diğer taraftan Amerika Birleşik Devletleri de bu gelişmeleri çok yakından izlemekte ve sanayi alanında önemli adımlar atmaktaydılar. XVIII. yüzyılda başlangıçta İngiltere arkasından başta Fransa olmak üzere diğer Batı Avrupa ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri’nin katıldığı sanayileşme süreci XIX. yüzyılda ekonomik alandaki rekabetin giderek hızlanması, dahası sertleşmesine neden olmuştur. Bu süreç sömürgecilik ve emperyalist anlayış ve uygulamalarla giderek artmış ve XX. yüzyılın başında ekonomik alandaki rekabet bir dünya savaşına dönüşmüştür. Birinci dünya savaşı büyük güçlerin tarihteki en önemli hesaplaşmalarından birisi olarak değerlendirilebilir. Osmanlıların başta ekonomi olmak üzere siyasal ve sosyal alanda izledikleri politikaların kapitalist sistemden farklı, kendilerine özgü geliştirdikleri bir sistemin özelliklerine dayanan uygulamalar olduğunu örneklerle açıklayan Dr. Bulut, dünya üzerinde esasen kapitalizme direnen tek gücün Osmanlı Devleti olduğunu belirtti. Konferansın sonunda soru-cevaplarla konuya daha da derinlik kazandırılmış oldu.

15


5. KONFERANS Türk Siyasetinde Liderlik Sultası Neden Gerekli Doç. Dr. Bülent Arı ADAM Cuma Konferanslarının beşinci konuğu Çankaya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Bülent Arı’ydı. Türkiye’de siyasi bir partinin, kurucu liderinin herhangi bir nedenle partiden ayrılışından sonra o partinin siyasi arenadaki varlığını ya da etkinliğini devam ettirmesi nadiren görülen vakıalardan olduğunu belirten Dr. Arı, Saadet Partisi, Demokratik Sol Parti, Demokrat Parti bunun en güzel örnekleri olarak zikretti. Çünkü dün olduğu gibi bugün de Türk siyasal hayatında liderlik sultası öne plandadır ve partiler varlığını kurucu liderlerinin karizmasına borçludur. Cumhurbaşkanı kim olacak tartışmalarının yaşandığı şu günlerde önemli bir tartışma konusu da Cumhurbaşkanı olması durumunda Adalet ve Kalkınma Partisinin geleceğinin ne olacağıdır. Tayyip Erdoğan’ın karizmatik liderliğinde kurulan partinin ilk yılında yakaladığı başarıyı Tayyip Erdoğan sonrasında devam ettirip ettiremeyeceği gündemi oldukça meşgul etmektedir. İşte bu merakın arka planında da parti liderliğinde ‘sultanın genel kabul görmesidir. Doç. Dr. Bülent Arı, Ankara Düşünce ve Araştırma Merkezi’nde verdiği konferansın başlığı da bu genel kabulü yansıtmakta ve Türk siyasal yaşamında liderlik sultasının gerekli olup olmadığını sorgulamak yerine gerekliliğin nedenlerini sorgulamakta ve bu konudaki tezlerini gerek batı dünyasından gerek Osmanlı yönetim yapısından ve gerekse günümüz siyasal yaşamından örneklerle desteklemektedir. Dr. Arı’nın konferansta altını çizdiği bazı noktalar olarak şunlar zikredilebilir: Osmanlı idare yapısının temel noktalarına bakıldığında İmparatorluk yönetiminde padişahın yönetiminde sulta etkisini en üst noktada bizlere ulaştırıyor. Sultandan başlayarak reayaya kadar uzanan piramit yapıda en üst noktada yer alan padişah tayin ve tasfiyelerin tek onay makamında yer almaktadır. Daha da önemlisi padişah, herhangi bir rekabet ortamının

16


doğmaması ve merkezin güç kaybetmemesi için müsadere sistemini uyguluyor ve servet birikimine izin vermiyor. Mevcut servet birikimi de servet sahibinin ömrü ile sınırlı oluyor ve öldükten sonra birikimi hazineye kalıyor ve dolayısıyla fazla birikim anlamsızlaşıyor. Yine kardeş katli de merkezin zayıflamasının önüne geçilmesi için gerçekleştirilen uygulamalardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Yeniçeri ve devlet adamlarının kullardan seçilmesi; tayin ve tasfiyelerin padişah eliyle gerçekleştirilmesi de padişaha bağlılığı gerekli hale getiriyor. Osmanlı

döneminde

görülen

bu

sulta

etkisinin

günümüzde

de

yansımalarını görüyoruz. Kurucu liderler sonrası partiler önemli ölçüde güç kaybetmektedir. Ayrıca seçim öncesi parti yöneticileri olası bir iktidar durumunda önemli makamlara gelebilmek için parti liderlerini bağlılıklarını ön plana çıkarmaktadırlar. Bunlar ve bunlar gibi nedenler dolayısıyla liderlik karizması öne çıkmakta ve siyaset anlayışında liderlik vasfının önemi göze çarpmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Atatürk ve İnönü dönemleri, Demokrat Parti, Turgut Özal sonrası güç kaybeden Anavatan Partisi, Erbakan sonrası Saadet Partisi gibi örnekler bizleri hep bu düşünceye yöneltmektedir.

17


6. KONFERANS Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Türkiye Doç. Dr. Zühtü Arslan ADAM’IN Cuma Konferanslarının altıncısının konuğu olan Polis Akademisi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zühtü Arslan, düşünce ile ifade hürrüyeti arasındaki farkı belirterek başladı. Düşünce özgürlüğünün mutlak, ifade özgürlüğünün ise mutlak olmadığını

belirtti.

Düşünce

ve

ifade

hürriyeti

konusunda

Türkiye’deki

uygulamaları değerlendiren Dr. Arslan, “tehdit ve tehlike” dışında düşüncenin sınırlanmasının bir anlamı olamayacağını vurguladı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin düşünce ihlalleri ve özellikle Türkiye’deki düşünce suçları konusundaki kararlarını değerlendiren Arslan son yıllarda dava sayısındaki artışa dikkat çekti. 2001 yılına kadar toplam 300 dava söz konusu iken sadece 2005 yılında 270 kadar davanın Türkiye ile ilgili olduğunu söyledi. İfade özgürlüğü konusunda 39 tane ihlal kararı bulunduğunu söyleyen Dr. Arslan, genelde ihlalin 312. madde ile ilgili olduğunu belirtti. Eski bakanlardan Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli ile Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel

polemiği

ile

ilgili

Avrupa

İnsan

Hakları Mahkemesinin

Ekrem

Pakdemirli’yi haklı bulduğunu açıkladı. Din Özgürlüğü konusunda Türkiye’den yapılan başvurularda çelişkili kararlara imza atan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin gelecekte Türkiye’deki gerçeklere vakıf oldukça bu konuda daha tutarlı kararlar almak zorunda kalacağına inandığını belirtti. Özellikle başörtüsü konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin iyi bir sınav vermediğine belirten Arslan, bu konuda Birleşmiş Milletler Komitesinin kararlarının bağlayıcı ve önemli olduğunu vurguladı.

18


7. KONFERANS İktidar Muhalefet İlişkisi Çerçevesinde Osman Bölükbaşı Yard. Doç. Dr. Âdem Çaylak Türk siyasetinin en renkli simalarından biri olan Osman Bölükbaşı konusuyla ADAM’da misafirimiz olan Kars Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Yard. Doç. Dr. Adem Çaylak, Cuma Konferanslarının konuğuydu. Kırşehir’deki köyünden başlamak üzere önce Osman Bölükbaşı’nın yaşadığı coğrafya ve çevre şartlarını anlatan Dr. Çaylak, Türk siyasal hayatındaki duruşundan, muhalif tavrına, halkla kurduğu diyalogtan meclisteki renkli üslubuna kadar tüm detaylarıyla bu “Anadolu delikanlısının” hayatını anlattı. Kendi başına bir parti olarak tarif ettiği Osman Bölükbaşı’nın hazır cevaplığı ve olaylara halkın dilinden tercüman olmasını çeşitli örneklerle anlatan Dr. Çaylak, Türk siyasal hayatının gerçek muhalifinin Osman Bölükbaşı olduğunu belirtti.

19


8. KONFERANS Ulusçuluk Doç. Dr. Ahmet Yıldız Tüm ulusçuluklar gibi, Kemalist ulusçuluk da hem siyasî hem de etnik bileşenler içermektedir. Millî seciye teorisini veri olarak alan, bilimsel ırkçılığın sosyo-politik yansımalarından olan öjenik eğilimleri resmîleştiren, ırkî süreklilik teziyle Anadolu halklarının dünü ve bugününü Türkleştiren, vatandaşlıkla milliyeti önce birbirinden ayırıp, sonra vatandaşlık haklarının fiili kullanımını milliyet bağına irca eden, özümseme ve medenileştirme politikalarına etnisizmi ikiz kılan, Türk ulusu kavramını Türk etnikliği ekseninde tanımlayan Kemalist ulusçuluk, böylece siyasî-hukukî (seküler) boyutuyla etnik boyutu arasında sürekli bir gerilim hattı oluşturmuştur. Kemalist ulusçuluğun etnik boyutu, seküler (siyasî-hukukî) boyutu karşısında araçsal bir işleve sahip olmuş, bu durum etnisizmden ırkçılığa kayışı engellemiştir. Çünkü, Kemalist ulusçuluk, Batı'nın "büyüleyici" dünyası karşısında hissedilen aşağılık kompleksinin tahrik ettiği bir medeniyetçilik iradesidir. Bu iradenin temelini, dine karşıt laiklik anlayışı oluşturmuş, ulusçuluk bu sürecin gereklerine göre şekillenmiş ve ferdî ve kolektif aidiyet bağı olarak dine alternatif eksende konumlanmıştır. Yeni Türk adamının ulusal bilinci, Kemalizmin pozitivist bilim akidesine uygun olarak, hem dindışı hem de dine karşı olarak kurgulanmıştır. "Hayattaki her şey için" "müspet ilimleri" kılavuz eden kaba bilimcilik, kolektif bilinç düzeyinde çok yoğun bir duygu ve heyecan açığı meydana getirmiş, bu "açıktan” kaynaklanan "rasyonel" olanı "nasyonel" hale getirme ihtiyacı, etnik temaların Kemalist ulusçuluğun yapısal bir parçası haline gelmesine yol açmıştır. Millî mücadele döneminde, bütün Müslüman etnik unsurları, etnik kimliklerini ikrar ederek barındıran şemsiye bir kavram olarak kullanılan Türklük, Cumhuriyetten sonra giderek bu anlamını yitirmiş, sonunda söylem düzeyinde, gayr-ı Türk etnik unsurların varlığını reddeden, gayrimüslim azınlıkları, özellikle de Yahudileri, Lozan Antlaşmasının azınlık haklarının korunmasına ilişkin

20


hükümlerine uymasa da, asimilasyon yoluyla Türklük akidesine bağlanmaları şartıyla kapsamı içine alan bir niteliğe bürünmüştür. Asimilasyonun

kabul

görmediği durumlarda ise etnisist politikalar devreye sokulmuş, tüm tek parti dönemi, asimilasyon-etnisizm sarkacında vatandaşlık-Türklük gerilimine sahne olmuştur. Türk ulusal kimliğinin tarihsel evriminde, nihaî olarak ortaya çıkan Kemalist Türk tanımı şu olmuştur: "Kâmil", "hakikî" ya da "öz" Türk, Türkçe konuşan, Batılılaştırılmış yekpâre Türk kültürüne bağlı, Cumhuriyetçi ülküyü benimseyen ve Türk soylu olandır. Bu Türklük karinelerinden herhangi birinde eksiği olanların bunu telafi etmesi, "yarım vatandaşlık"tan, "misafirlik"ten ve "kanun-u esasî Türklüğü"nden kurtulmaları için şarttır.

Türkçe’nin sadece resmî değil, aynı

zamanda anadil olarak kabul edilmesi, yeni rejimin vaz ettiği cumhuriyetçi ülkünün ve Batılılaştırılmış yekpâre Türk kültürünün benimsenmesi, ırkî arılık ve güçlülüğün kazanılması, önerilen telafi edici araçlardır. XIX. yüzyılda ortay çıkan Milliyetçiliğin sonuçlarını hem dünya ve hem de Türkiye açısından değerlendiren Dr. Ahmet Yıldız, günümüzde etnik milliyetçiliğin dayandığı temelleri analiz etti. Etnik milliyetçilik bağlamında Türkiye’nin yaşadığı ve karşılaştığı sorunları tüm ayrıntılarıyla ortaya koyan Yıldız, bu olayın dış boyutlarına da değindi. Uluslar arası ilişkiler bağlamında yaklaşıldığında etnik milliyetçiliğin daha kompleks bir hal aldığına değinen Yıldız, Türkiye’nin bu konuda önemli aşamalardan geçtiğini tarihsel örneklerle anlattı.

21


9. KONFERANS Farklı İdeolojilerin İktisadi Anlayışları Doç. Dr. Mustafa Acar İdeolojiler insanoğlunun hayata bakışını, dış dünyayı algılama ve değerlendirme konusunda başvurduğu kılavuzlardır. Diğer alanlarda olduğu gibi iktisadi alanda da anlayışlar ideolojilerin türüne göre farklılık göstermektedir. Kırıkkale Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim üyesi Doç. Dr. Mustafa Acar da merkezimizde verdiği ikinci konferansında, farklı ideolojilerin birbirinden farklı iktisadi yaklaşımlarına değinmiştir. Dr.

Acar

bu

konferansta

Sosyalizm,

Kapitalizm,

Liberalizm,

Muhafazakârlık, Faşizm ve dini ideolojilerin iktisat anlayışlarını yine bu düşünce okullarını savunan yazarların görüşlerine de dikkat çekerek açıklamaya çalışmıştır. Dr. Acar sunumunda iktisadi hayata bakışın aslında genelde hayata bakışı belirleyen zihni parametrelerden, ya da zihniyetten bağımsız olarak ele alınamayacağını belirterek, ideolojilerin iktisadi düşüncenin oluşmasında oldukça önemli bir yere sahip olduğunu belirtti. Bu çerçevede Dr. Acar “özgürlüğü” temel alan ideolojiler ile “güvenliği” temel alan ideolojilerin iktisadi hayata bakışlarının birbirinden esaslı faklılıklar içerdiğini vurgulamıştır. Sayın Acar Sosyalizm, Faşizm ve radikal dini ideolojilerin “kollektivist” bir karakter taşıdıklarını, üretim araçlarının özel mülkiyetini ya hiç tanımadıklarını, ya da devlete mülkiyet haklarını sınırlandıracak aşırı yetkiler verdiklerini, dış ticarette korumacı, yabancı sermaye

konusunda

dışa

açılmacı

değil

içe

kapanmacı

politikalar

benimsediklerinin altını çizmiştir. Acar’a göre özgürlüğe vurgu yapan liberal ve yer yer muhafazakâr ideolojiler ekonomide piyasacı çözümlerden yanadır; piyasa ekonomisinin temel kurumları olan özel mülkiyet, kişisel menfaat ve kâr arayışı, rekabet, sınırlı devlet ve serbest ticaretten yanadır. Dr. Acar son yıllarda bütün dünyada piyasa ekonomisine yönelmenin gerisinde iki faktörün önemli rolü olduğunu söylemiştir: 1) Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla merkezden kumandalı sosyalist sistemin başarısızlığının tescil edilmesi,

22


2) Batılı sanayileşmiş ülkelerde ise 1940’lardan beri uygulanmış olan ekonomide devlete merkezi bir rol yükleyen müdahaleci ve açık finansmanına dayalı Keynesyen politikaların günümüz ekonomik sorunlarına çare bulamaması ve gözden düşmesi. Acar’a göre yanlış yere Kapitalizm ile özdeşleştirilen piyasa ekonomisine dini endişelerle karşı çıkmak çok isabetli bir tavır değildir; kapitalizmin tekelci ve piyasacı versiyonlarını birbirinden ayırmak gerekmektedir.

23


10. KONFERANS AB Gençlik Programları ve Erasmus Dr. Ömer Ayçiçek Türkiye- Avrupa Birliği ilişkilerinin gelişmesine paralel olarak Avrupa Birliğine üye ülkelerle Türkiye arasındaki eğitim, kültür, turizm v.b. alanlardaki ilişkilerin giderek arttığı anlaşılmaktadır. Bu çerçevede Türkiye ile Avrupa Birliğine üye ülkelerin gençlik programlarının içeriği hakkında geniş açıklamalar yapan

DPT

programlardan

Gençlik

Programları

kimlerin

nasıl

Koordinatörü

Dr.

yararlanabileceğini,

Ömer hangi

Ayçiçek, tür

bu

projelerin

desteklendiğini ve bunların sonuçlarını konu aldığı konferans gençler tarafından çok ilginç ve yararlı bulundu. Konferansın sonunda Avrupa’nın yol haritasını kendi üslubunca tarif eden Dr. Ayçiçek, gençlerin bu programlardan yararlanmasını tavsiye etti.

24


11. KONFERANS AB Müzakere Çerçeve Belgesi Analizi Prof. Dr. Ramazan Gözen Cuma Konferansımızda son dönemdeki Türkiye-AB ilişkilerini konu alan Çankaya Üniversitesi Uluslar arası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ramazan Gözen, Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini gerçekleştirmek amacıyla 3 Ekim 2005 tarihinde müzakere süreci başlatıldığı tespitiyle sözlerine başladı. Müzakere sürecinin yol haritası niteliğindeki Müzakere Çerçeve Belgesi (MÇB), bu sürecin nasıl gelişeceğini, müzakere şartlarının neler olduğunu ve benzeri detayları ortaya koymaktadır dedikten sonra aşağıdaki tespitleri yaptı. Müzakerelerin nihai hedefi: Tam üyeliğe “Evet, Ama...” MÇB’nin 2. Maddesinde belirtildiği üzere, müzakerelerin nihai hedefi, AB Antlaşmasının 49 Maddesi çerçevesinde “Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini gerçekleştirmektir.” Ama müzakereler “sonu önceden garanti edilmeyen açık uçlu bir süreç”dir. “Açık uçlu” ibaresi, aslında malumun ilanıdır. Zira her müzakerede nihai

hedefe

varılıp

varılamayacağı

(yani

tam

üyeliğin

gerçekleşip

gerçekleşmeyeceği), her iki tarafın da müzakere sürecinde belirtilen şartlara uygun hareket edip etmediğine bağlıdır. Yani; 1. maddede belirtildiği üzere Türkiye’nin tam üyelik şartlarını yerine getirip getirmediğine, ama diğer yandan AB’nin Türkiye’yi “hazmetme kapasitesine” sahip olup olmadığına bağlı olacaktır. Kısaca “Evet, Ama...” şeklinde özetleyebileceğimiz formül şudur: Eğer Türkiye tam olarak AB standartları ve seviyesine ulaşırsa ve AB de böyle bir Türkiye’yi üye alma kapasitesine sahip olursa Türkiye AB’ye “tam üye” olabilecektir, yoksa “mümkün olan en güçlü bağlarla kenetlenecektir,” yani metinde zikredilmiyor ama “imtiyazlı üye” olarak kalacaktır. Bu formülasyonun nedeni şudur: AB tarafı, Türkiye’nin ve kendisinin gelecekte nasıl bir durumda olacağından emin olamamaktadır. Bu belirsizliğin ve endişenin nedenlerini anlamak güç değildir. Öncelikle Türkiye bakımından geleceğin kestirilememesi doğal ve normaldir. Diğer

yandan, AB kendi

25


geleceğini de net olarak görememektedir. Türkiye gibi “dev bir ülkeyi” ekonomik, mali, ticari ve kültürel-dini açılardan “hazmetme kapasitesine” sahip olup olmayacağı konusunda şüphelidir. Türkiye’den tavizler koparacak bir tuzak mı? Müzakereler

sürecinde

Türkiye’den

bir

çok

alanda

reformlar

ve

düzenlemeler isteneceği ve Türkiye’nin bunların birçoğuna itiraz hakkı bile olmadan uymak zorunda kalacağı doğrudur. 4., 6. ve 10. maddelerde, Türkiye’nin Kopenhag Kriterlerinin siyasi kriterlerini yerine getirmiş olduğu belirtildikten sonra, iç ve dış politikada reformlar yapması istenmektedir. İçeride; özgürlükler, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı ve temel haklar, ilgili Avrupa hukuku alanlarında ilerlemeye devam edilmesi; işkence ve kötü muameleye sıfır tolerans politikası, ifade ve din özgürlükleri, kadın hakları, ILO standartları ve azınlık hakları konularındaki mevzuatın geliştirilmesi ve konsolide edilmesi istenmektedir. Eğer bu alanlarda “geri gidiş” olursa müzakerelerin askıya alınması mümkün olacaktır. Diğer yandan, aşağıda daha detaylı belirteceğimiz gibi, dış politika alanında da Türkiye’nin belirli adımlar atması istenmektedir. Özellikle, komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesi ve sınır sorunlarının BM prensiplerine göre çözülmesi istenmektedir. Tüm bu talepler, “taviz” midir yoksa, Türkiye’nin ekonomik, siyasi ve sosyal yaşamda daha iyi şartlara sahip olması için gerekli adımlar mıdır? AB taleplerini taviz gibi görmek, sanki “Türkiye’de her şey çok iyidir ve yapılan reformlardan Türkiye değil AB ülkeleri avantaj sağlamaktadır” gibi bir anlayıştır. Halbuki durum hiç de öyle değil; Türkiye’nin MÇB’de belirtilen alanlarda birçok sorunlarının olduğu ve bu sorunların çözümü için reformlar yapması gerektiği çoğunluğun kabul ettiği bir gerçektir. Tüm bu reformların yapılması, “AB için taviz değil, Türkiye’nin gelişmesi yönündeki kazanım ve ilerlemedir”.

26


12. KONFERANS Osmanlı’da Fener Rum Patrikhanesi ve Ekümenlik Doç. Dr. Bülent Arı ADAM’daki Cuma Konferanslarının ikinci kez konuğu olan Çankaya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bülent Arı, Papa’nın Türkiye ziyaretini de içine alan “Osmanlı’da Fener Rum Patrikhanesi ve Ekümeniklik” konulu bir sunuş yaptı. İstanbul’un fethinden itibaren Fener Rum Patrikhanesi’nin konumu ve onunla nasıl ilişkiler içinde bulunulması gerektiği hep tartışılagelmiştir. Kimi zaman bu ilişkiler çerçevesi saydam bir hale gelmiş kimi zaman da Türk insanının gündeminde önemli yer edinmiştir. Son dönemde işte bu ilişkiler trafiği yoğun bir hale gelmiştir. Gündemdeki önemine binaen Cuma Konferanslarımızın birinin konusunu da Osmanlı’da Fener Rum Patrikhanesi ve Ekümenlik oluşturdu. Her ne kadar konferansın konusu Osmanlı’da Fener Rum Patrikhanesi olsa da patrikhanenin tarihi daha eskilere dayandığından Doç. Dr Bülent Arı konferansına Fener Rum Patrikhanesinin tarihi ile başladı. Belirttiğine göre patrikhane, kendi geçmişini 1500 yıl öncesine dayandığını iddia etmektedir. Bir zamanlar

beş

ayrı

şehirde

[Kudüs,

Antakya,

İskenderiye,

Roma

ve

Konstantinopolis (İstanbul)] devam eden kilise daha sonra diğer dördünün zayıflamasıyla sadece İstanbul’da varlığını sürdürür. 331 yılından sonra İmparatorluk

kilisenin

içine

karışır

ve

özellikle

İstanbul’un

Roma

İmparatorluğunun başkenti olmasından sonra kilise artık siyasi otorite üzerinde söz sahibi olmaya başlar. Bu şekilde Osmanlı’nın tarih sahnesinde belirmesine kadar devam eden Ortodoks kilisesi ve Roma İmparatoru arasındaki ilişki zamanla Osmanlı’nın etkilerine maruz kalır. Ekümen kelimesinin aslı olan “Oecumen” kelimesi manası “üniversal” (evrensel) demektir. Yani

Ekümen

kavramı “dünya

patrikliği” anlamına

gelmektedir. Ekümen kavramının ilk ortaya çıkışı 1517 yılında Yavuz Selim'in, Mısır'ı fethettiğinde, İskenderiye ve Antakya Patrikhanelerini de, İstanbul'daki

27


Patrikhane'ye bağlaması ve patriği de “Milletbaşı”lıktan, Ekümen yani “cihan patriği” ilan etmesiyle ortaya çıktı. Ekümenlik kavramı son dönemde Fener Rum Patriği

Bartholomeos'un

dış ilişkilerinde

“Yeni

Roma’nın ve

İstanbul'un

Başpiskoposu ve Evrensel Patriği” unvanını kullanmasıyla tekrar gündeme gelmiştir. Konferansın sonlarına doğru Dr. Arı günümüzde yeniden tartışma gündemine gelen ekümenlik konusu hakkındaki görüşlerini belirtti. Konuşmasının sonunda ayrıca dinleyicilerin sorularını yanıtladı.

28


13. KONFERANS Düşünce ve İfade Özgürlüğü Doç. Dr. Zühtü Arslan Cuma Konferanslarımızda ikinci kez konuğumuz olan Doç. Dr. Zühtü Arslan’ın “düşünce ve ifade özgürlüğü” konulu sunuşu ilgiyle takip edildi. Dr. Arslan konferansında, ilk olarak “düşünce özgürlüğü” ve “ifade özgürlüğü” kavramlarının farkını dile getirdi. Belirttiğine göre bu farkın pratikte bir değeri yoktur ve açıklamazsanız zaten kimse anlamaz. Bu konuda AİHM’nin düşünce ile ilgili 9. maddesi ve ifade özgürlüğü ile ilgili 10. maddesini açıklamaya çalıştı. Bu maddelerin genel olarak içeriğini, düşüncelerin “kınanamaması” ve “düşünce ve inançların açıklanmaya zorlanamaması” oluşturmaktadır. Milli güvenlik ve kamu düzeni gibi konular ise istisnaidir. Konferansın

devamında Dr. Arslan, düşünce ve

ifade özgürlüğü

konularında Türkiye’nin durumu üzerinde durdu. Bu konuda AİHM’ye giden davalar ve bunlara verilen kararlar hakkındaki istatistikleri verdi. Arslan’ın verdiği en çarpıcı istatistiklerden birisi, 2005 yılında AİHM’nin Türkiye için verdiği 39 karar ve bunların önemli kısmının da 312. madde hakkında olmasıdır. AİHM’nim verdiği kararlar üzerinde de uzun açıklamalar yapan Arslan bu konuşmaların devamında benzer özellikler taşıyan davalara AİHM’nin verdiği kararların farklı olması üzerinde durdu. Örnek olarak sendika toplantısında bir öğretmenin “eli kanlı faşistleri adalet bakanı yapıyorlar” sözü nedeniyle memuriyetten atılması kararı AİHM’ce iptal edildi. Fakat Mehdi Zana’nın “PKK’nın mücadelesini

haklı

görüyorum

ama

çocukların

ve

kadınların

ölmesini

istemiyorum” şeklindeki sözlerinin ardından görevden alınması kararında AİHM Türkiye’yi haklı bulmuştur. Çünkü Zana bu sözleri söylediğinde belediye başkanıydı ve terör olaylarının azdığı bir ortamda Cumhuriyet Gazetesi’ne konuşmuştu. Konuşmada AİHM’nin karar verirken; kimin, ne zaman, nasıl ve hangi koşullarda bulunduğunu tahlil edip sonra karara vardığı sonucuna varıldı.

29


Konferansın son bölümlerinde ise dini değerlere hakaret ve düşünce özgürlüğü hakkında görüş bildirildi. Özellikle son dönemde gündemi oluşturan Danimarka’da Hz. Muhammed (s.a.v.) hakkında hakaret içeren yayınların çıkması hakkında konuşuldu. İfade özgürlüğünün kutsal değerlere hakareti kapsamadığını belirten Arslan son olarak dinleyicilerin görüşlerini dikkatle dinledi ve sorularını yanıtladı.

30


14. KONFERANS İslam Dünyasında Demokrasi Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne, “İslam Dünyasında Demokrasi” adlı konuşmasıyla ADAM Cuma Konferansları zincirine bir halka ekledi. Amerika ve Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) hakkında bir girişle başlayan Prof. Türköne konuşmasında yeni dönemin temel parametrelerine işaret etti. Amerikan ekonomisi reel bir ekonomi olmaktan yavaş yavaş çıkmaktadır. Şu anda Amerikan ekonomisin gücü üretimden ziyade dünya çapında geçerli olan dolardan gelmektedir. Amerika istediğin anda dolara müdahale ederek dünyanın bütün ekonomilerini etkilemektedir. Sovyetler Birliği’nin yıkılması ile tek kutuplu bir dünyada en güçlü ülke haline gelen Amerika ne olursa olsun dünyanın süper gücü olarak kalmak istemektedir. Bunun da enerji kaynaklarını denetiminde tutmaktan geçtiğine inanmaktadır. Enerji kaynaklarını güvenliği aynı zamanda BOP’un en önemli ilkesidir. Amerika enerji kaynaklarına ulaşım konusunda oldukça savaşçı politika izlemesi gelecek dönemlerde dünyanın enerji ihtiyacının daha fazlalaşacağı ve enerji kaynaklarının üzerinde hâkimiyet kurma savaşının kızışacağı bir dönem olmasından kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede BOP Amerika’nın orta doğuyu yeniden şekillendirmesinin projesi olup amaçlarının belki de en önemlisi burada yer alan zengin petrol kaynaklarını denetimine almaktır. Çünkü gelecek dönemlerde süper güç Amerika’yı tehdit eden, ekonomide attığı dev adımlarla önümüzdeki 50 yıl içinde Amerika’yı geçeceği düşünülen Çin’in enerji kaynaklarına olan ihtiyacı hızla artmaktadır. Dünya petrolünün büyük kısmına sahip Orta Doğu üzerinde egemenlik kurması Amerika için Çin ile 50 yıl sonra karşı karşıya gelmesinin öne alınması olarak görülebilir. Gelecekte zengin ve güçlü bir Çin ile karşı karşıya gelmek gelmektense, Amerika kendi gücünün en üst seviyesinde olduğu bir dönemde karşı karşıya gelmek isteyecektir.

31


Amerika’nın

Çin

ile

mücadelesinde

Müslüman

ülkeler

figüran

rolünü

üstlenecektir. Şu anda dünya siyasetine yön verecek bir Müslüman devlet yoktur. Yakın gelecekte de olması zor görünmektedir. Amerika aynı zamanda dünyanın birçok ülkesinde azınlık olarak bulunan Müslümanları da kullanmaktadır. Örneğin Çin’de Hindistan’da ve Rusya’da çok ciddi Müslüman nüfusu bulunmaktadır. Amerika bu Müslüman azınlığı kullanmaktan çekinmeyecektir. Önümüzdeki dönemlerde Müslüman toplumlar arasında güçlü bir birliktelik olmadığı takdirde Müslümanlar, fillerin savaşında ezilen çimler olmaktan kurtulamayacaktır. Konferansın sonunda dinleyicilerin görüşlerini dinleyen Türköne yöneltilen sorulara da cevap vermiştir.

32


15. KONFERANS Türkiye’de İstatistik Sistemi ve Ekonomik Göstergeler Ferhat Arslaner Çağımızın bilim, teknoloji ve iletişim çağı olması nedeniyle, gerekli bilgi ve iletişim imkanlarına sahip olan ve bundan yararlanabilen ülkeler büyük bir üstünlük sağlamaktadır. Bir ülkede demokrasinin niteliği, ekonomik kararların etkinliği ve toplumsal sorunların çözümü sağlıklı, güçlü bir istatistik ve bilgi sistemi alt yapısı ile; bilim, teknoloji ve bilgi akışının sağlanmasıyla mümkün olabilmektedir. Bugün bilginin üretilmesi kadar, elde edilen bu bilgilerin açık ve hızlı biçimde topluma aktarılması da büyük önem taşımaktadır. Çünkü teknolojik ve ekonomik gelişmelerin baş döndürücü bir hızla meydana geldiği çağımızda, bilgileri

zamanında

derlemek,

değerlendirmek

ve

politikaları

zamanında

uygulamaya etkin biçimde koymak, büyük yarar ve üstünlük kazandırmaktadır. Bu itibarla, küreselleşen ve bilişimin son hızla geliştiği dünyada, bilginin hızlı bir şekilde yayılması kaçınılmaz bir hâl almış ve bu durum, bilgi kargaşası ve kirliliğini de beraberinde getirmiştir. Bu yapıyla beraber, son çeyrek yüzyıla damgasını vuran, bilgi çağı olarak adlandırılmasına neden olan gelişmeler, istatistiği ortak bir anlaşma dili haline getirmiş ve dolayısıyla değişimlerin seyrini bilmek önemli hale gelmiştir. Özellikle son dönemlerde ölçüm tekniklerinin geliştirilmesi bu sonucu hazırlayan etkenlerin en önde gelenlerinden biri haline gelmiştir..

İstatistik

de

değişen

dünyanın

sanki

fotoğrafını

çekmeye

benzemektedir. Belli bir tarihe ait veriler kayıt altına alınır ve geriye dönük zaman serileri karşılaştırılarak analiz edilir. Mevcut veriler üzerinde yorum yapılarak çeşitli bulgular elde edilmeye çalışılır. Türkiye

İstatistik

Kurumu

Daire

Başkanlarından

Ferhat

Arslaner

ADAM’daki konferansına istatistiğin öneminden bahsederek başladı. Sn. Arslaner, kısaca TÜİK’in eski adıyla Devlet İstatistik Enstitüsü’nün tarihi hakkında bilgi verdikten sonra, 18 Kasım 2005 tarihli ve 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nda yer alan TÜİK’in görev ve yetkileri ile resmi istatistik üretim sürecinin

33


ilkeleri olan; istatisdiki gizlilik, tarafsızlık, şeffaflık, kullanıcı odaklılık, doğruluk, güvenilirlik, güncellik, zamanlılık, karşılaştırılabilirlik, açıklık, kolay ve eşit erişilebilirlik kalite unsurlarından bahsetti. Ardından resmi istatistikleri oluşturan, idari kayıtlar, sayım ve anket verileri hakkında özet bilgi verdi. Arslaner, diğer tüm kamu kurum ve kuruluşların katkılarıyla TÜİK’in koordinasyonunda hazırlanan 5 yıllık program halinde hazırlanan Resmi İstatistik Programı üzerine konuştu. Bu amaçla, kamu kurumlarının üst düzey temsilcileri, üniversitelerimizi temsilen bir YÖK temsilcisi ve istatistik alanında faaliyette bulunan iki sivil toplum kuruluşu temsilcisinden oluşan ve yılda en az bir kez toplanan İstatistik Konseyi’nden bahsetti. Konferansın ilerleyen bölümünde Türkiye İstatistik Sistemi ile istatistik alanındaki Avrupa Birliği’ne uyum sürecine de değinen Arslaner, bu bağlamda özellikle verinin; kaynağının, derlenme yönteminin, sektörel kapsamının, sınıflamasının, döneminin, coğrafi kapsam ve ayrıntısının önemini vurguladı. Teorik anlatımlarını pratikten örneklerle süsleyen Arslaner, makroekonomik göstergelerin nasıl hesaplandığı, analiz edildiği ve yorumlandığı konularında da ayrıntılı bilgiler sundu. Bu bağlamda; Türkiye’de işgücü, dış ticaret, sanayi üretim, enflasyon ve milli gelir hesaplamalarında verilerin nasıl elde edildiği, kapsam, yöntem ve standartlar gibi bazı özel alanlarda da önemli istatistikleri dinleyicilere sunmayı ihmal etmedi. Ferhat Arslaner, son olarak Türkiye ekonomisinden değişik örnekler vererek ve dinleyicilerin sorularını cevaplayarak konuşmasını tamamladı.

34


16. KONFERANS Dünya Bankası ve IMF Doç. Dr. Murat Yülek XX. yüzyıl başlarından ikinci dünya savaşına kadar dünya ekonomisindeki gelişmeleri değerlendirerek konferansa başlayan Global Danışmanlık A.Ş. Genel Müdürü Doç. Dr. Murat Yülek, Breeton Woods sistemiyle ortaya çıkan yeni durumu değerlendirdi. Bu süreçte kurulan IMF ve Dünya Bankasının dünya ekonomisinde oynadığı rolün üzerinde duran Dr. Yülek Amerika Birleşik Devletleri’nin her iki kurumda da etkin rol oynadığını ve politikaların belirlenmesinde en önemli aktör olduğunu belirtti. Özellikle IMF’nin yapısını tüm detaylarıyla analiz eden Dr. Yülek üye ülkelerin hangi oranda ortak olduklarını anlattı. İkinci Dünya Savaşından sonra kurulan

IMF’nin

dünya

ekonomisinde

oynadığı

rolü

geniş

bir

biçimde

değerlendirildikten sonra son dönemlerde IMF ile ilgili ortaya çıkan güvensizliğe vurgu yapıldı. Türkiye’nin IMF ile ilişkilerini de değerlendiren Dr. Yülek, yapılan stand-by anlaşmalarının ne zaman ve hangi gerekçelerle yapıldığını ve ne tür sonuçlar doğurduğunu anlattı. Soru-cevap bölümünde IMF’nin hiç bir ülkeye zorla borç vermediği, ihtiyaç hisseden ülkelerin IMF’ye kredi için müracatta bulunduğu, mali yapısı güçlü ülkelerin IMF ile ilişkiye girmesinin çok da makul bir durum olmadığı ortaya çıktı.

35


17. KONFERANS Necip Fazılı Anlamak (Hatıralar) Yahya Düzenli Türkiye’nin yakın tarihinde düşünce sistemine damgasını vuran en önemli şahsiyetlerden biri de kuşkusuz Necip Fazıl Kısakürek’tir. Gerek yaşadığı dönemde gerekse vefatından sonra pek çok insanı yazı ve şiirleriyle derinden etkilemiştir. Hakkında birçok kitaplar yazıldı. Taşıdığı misyonu sahiplenenler oldu. Çok sert tepki verenler oldu. Ama hiç insanların gündemden düşmedi. ADAM Cuma Konferanslarında 26 Mayıs 2006 akşamı Necip Fazıl konusuna ayrılmıştı. Yahya Düzenli konuşmasına şu sözlerle başladı: Necip Fazıl’ın 1943–1983 yılları arasındaki hayatını özetleyen üç kelime vardır: İman, fikir ve aksiyon. Düzenli, bu sözlerin ardından Necip Fazıl’ın hayat hikâyesi ile devam etti. Necip Fazıl’ın çocukluk ve gençlik yıllarını anlattıktan sonra okumak için gittiği yurtdışındaki hayatından kesitler sundu. Hayatını Necip Fazıl, iki döneme ayırmaktadır. İlk döneme -kendi tabiriyle“gökyüzünden habersiz uçurtma uçurma” demiş, ikinci kısım ise Abdülhakim Arvasi Hz.leri ile tanışmasıyla başlamıştır. Necip Fazıl’ın herkesin tanıdığı “aksiyon adam” özelliği bu dönemde sonraya rastlamaktadır. Kısa hayat hikâyesinden sonra bizim için daha önemli olan fikriyatı ve düşünce sistemi irdelendi. Konuşma özellikle şiir ve yazılarından sunulan alıntılarla daha anlamlı hale geldi. Yahya Düzenli sözlerine şöyle devam etti: Necip Fazıl’ın en büyük şanssızlığı şair olmasıdır. Çünkü bu özelliği demek istediğini örtmüştür. Necip Fazıl insanları ikiye ayırırdı. İlki ölmeden ölenler ve diğeri ölüp de ölmeyenler. Necip Fazıl’ın düşünce sisteminin dayandığı temeller Platon ve Aristocu düşünce sistemi üzerindeki tartışmaya verdiği cevaba dayanır. Ona göre Aristocu düşünce mesaili itibariyle caizdir ama delaili itibariyle caiz değildir. Yani Müslüman bir düşünür herhangi bir konuyu ele alıp açıklığa kazandırmak

36


zorundadır ki bu caizdir. Ama bu düşünce delil olmaz yani referans alınamaz. Kaynak ve çözümler farklı olmalıdır. İşte Necip Fazıl bu görüşün en önemli savunucusudur. Necip Fazıl’ın dikkat çeken en önemli özelliklerinden birisi de ıslahatçı bir zihniyetten ziyade devrimci bir zihniyete sahip olmasıdır. Konferansın sonuna doğru Düzenli Necip Fazıl’ın önemli eserleri hakkında kısa bir bilgi verdi. Dinleyicilerin sorularından sonra konuşma sona erdi.

37


18. KONFERANS Ekonomik Kalkınma Meselesine Yeniden Genel Bir Bakış Doç. Dr. Mehmet Bulut ADAM Cuma Konferanslarının ikinci kez konuğu olan Başkent Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Doç. Dr. Mehmet Bulut bu kez “Ekonomik Kalkınma Meselesine Yeniden Bir Bakış” konulu bir konuşma yaptı. Dr. Bulut konuşmasına ekonomideki ilerleme hakkında literatürdeki, kalkınma (progress), büyüme (growth) ve gelişme (development) kavramlarını açıklayarak başladı. Kalkınma meselesini modern (rasyonel) insan üretmiştir ve bu meselenin dayandığı esas “bir önceki döneme göre net katkımız nedir ne kadardır?” sorusunun cevabını içerir. İktisat tarihi açısından yüzyıllar kısa birer süreçtir. Fransız tarihçi F. Braudel’in “iktisadi ya da sosyal bir meselenin doğru anlaşılabilmesi uzun dönemli (long run-long dure) bakışla mümkün olabileceğini hatırlatan Bulut, modern

ekonomik

kalkınma

meselesine

“imar-irfan”

bağlamında

değerlendirilebileceğine işaret ederek yeni bir yaklaşım öne sürdü. Dr. Bulut daha sonra büyüme modelleri üzerinde durmuş ve bu çerçevede neoklasik ve modern teorinin farklı yönlerini ele almaya çalıştı. Bulut’a göre neoklasik teori daha çok tasarruf haddine ağırlık verirken modern teori emeğin gücüne inanmıştır. Marksist kalkınma modeline de değinen Bulut, bu yaklaşımda “emek” faktörünün temel teşkil ettiğini belirtti. Bunun dışında zihniyete vurgu yapan Bulut bu çerçevede Max Weber’in açıklama modelini açıkladıktan sonra, Marksist gelenekle, Weberyen geleneğin mukayeseli analizini yaptı. Farklı kalkınma modelleri bulunduğunu anlatan Dr. Bulut, İngiliz, Alman, Japon kalkınma modellerinin birbirinden farklı olduğunu ve her toplumun kendi coğrafi, tarihsel ve kültürel değerleriyle uyumlu bir model geliştirdiğini belirtti. Türkiye’nin bu alandaki temel sorunlarından birinin başkalarının aklına fazla güvenmesi olduğunu dile getiren Dr. Bulut, modernleşme ile kalkınma arasındaki tercihte Türk yönetici elitlerinin neredeyse 150 yıldır modernleşmeden yana tavır

38


aldıklarını, kalkınmanın ikinci planda kaldığını belirtti. Türkiye’nin yarışta hızlı yol almasında en önemli faktörün tüm toplumun kalkınma oyununa dahil edilmesinde yattığını vurguladı. Konferansın ilerleyen dakikalarında Dr. Bulut istatistikler üzerinde durdu. Özellikle iktisat tarihi konularına ağırlık veren Bulut’un belirttiğine göre, 1500’lü yıllara kadar Asya’nın Avrupa üzerindeki üstünlüğü tartışılmazdır. Tarım devriminden itibaren bu dönemlere kadar çok uzun bir süre, yaklaşık 950010.000 yıl geçmiştir. Bu dönemlere kadar merkez “Bereketli Hilal”, Akdeniz ve çevresi olmuştur. Dr. Bulut, özellikle “Çelik, Tüfek ve Mikrop” adlı eseri zikretti. Avrupa’nın gelişmesi ise sadece 500 yılı kapsar. Verilen istatistiklere göre 1000 yıllarında GSMH’nin %28’i Hindistan’a %16’sı Ortadoğu’ya %11’i Afrika ve %8’i de Avrupa’ya %22’si ise Çin’e aittir. Fakat 1800’lü yılların sonuna doğru ise yüzde olarak Fransa 5,5, İngiltere 5,2 olurken Çin 18 ve Hindistan 16’ya düşüyor. Bu da 1800’lü yıllardan sonra dengenin değişmeye başladığını göstermektedir. Günümüzde dünya üretiminin kıtalar ve ülkeler itibariyle durumunu ortaya koyan Bulut, Türkiye’nin dünya üretiminde 17. sırada olmasına rağmen, bölgesinde ve İslam ülkeleri içinde en yüksek paya sahip olan ülke olması bakımından önemli olduğunu belirtti. Konuşmasını tamamlamadan önce ise Dr. Bulut dinleyicilerden gelen sorulara cevap verdi.

39


19. KONFERANS Dünyada Çok Kültürlülük Dr. Kadir Canatan 2006 yılında gerçekleştirilen 19. Cuma Konferansında Dr. Kadir Canatan “Dünyada Çok Kültürlülük” kavramını ele aldı. Konuşmasına konu hakkındaki temel kavramları açıklayarak başlayan Dr. Canatan ilk olarak “çok kültürlülük” tanımının bir kelime mi yoksa bir kavram mı olduğu konusu üzerinde durdu. Daha sonra kavramın kökenini anlatan Canatan çok kültürlülük kavramının üçe ayrılarak incelendiğini belirtti. Bunlar: •

Gerçeklik olarak çok kültürlülük,

İdeoloji olarak çok kültürlülük,

Politik olarak çok kültürlülük

Bu üç farklı çok kültürlülük düzeyini sırasıyla açıklayan Dr. Kadir Canatan analitik bir kavram halinde çok kültürlülük (multicultural) ve çok kültürcülük (multiculturalism) kavramlarına açıklık getirdi. Çok kültürlülük sorununun arka planı üzerinde durulduktan sonra farklı perspektifler açısından çok kültürlülük kavramı irdelendi. Farklı perspektifler çerçevesinde iki farklı ideoloji olarak çeşitlilik ve birlik ideolojileri açıklanmaya çalışılmıştır. Çeşitlilik ideolojilerinden liberal çok kültürcülük ilk olarak ele alındı ve bu akımın “Eşit ve evrensel yurttaşlık ilkesi ve etnik azınlıkların eşit katılımı” üzerindeki söylemi üzerinde tartışıldı. Ardından bir başka çeşitlilik ideolojisi radikal çok kültürcülük görüşünün hangi temellere dayandığı ve ne tür söylemler içinde olduğu konusu ele alındı. Birlik ideolojileri kısmında ise bunlardan en önemli

olan

cemaatçilik

(communitarism)

ve

cumhuriyetçilik

akımları

incelenmiştir. Konferansın

ilerleyen

dakikalarında

Dr.

Kadir

Canatan

çağdaş

uygulamaların nasıl olduğu üzerinde durdu. Hangi toplumlarda hangi akımların daha çok taraftar bulduğu anlatılmıştır. Bu bağlamda Amerika, Avustralya ve

40


Kanada’da çoğulculuk modeli olan liberal çok kültürcülük, Avrupa’da ise entegrasyon modeli olan cumhuriyetçilik kabul edildiğini bildirdi. Perspektiflere eleştirel bakışlar da önemine binaen ele alınmaya çalışıldı. Bu konuda hem çeşitlilik ideolojilerine getirilen eleştiriler hem de birlik ideolojilerine getirilen eleştiriler ele alınmıştır. Dr. Kadir Canatan konuşmasını soruna yeniden bir tanım ve sorunun çözümüne yönelik görüşlerini aktardı. Çeşitlilik ve birlik arasında bir denge olması gerekliliği görüşü ağırlık kazandı. Burada bir felsefi bir formülasyon yapılmak istenirse; “Birlik (tez) + çeşitlilik (antitez) = birlik içerisinde çeşitlilik (sentez)” formülünün elde edileceğini savunan Dr. Canatan bu formülün de ikiye ayrılabileceğini ve bunların birlik içerisinde çeşitlilik ve çeşitlilik içerisinde birlik şeklinde olacağını belirtti. Konuşmasını bitirdikten sonra dinleyicilerin soruları cevaplandırmıştır.

41


20. KONFERANS Yabancı Dil Üzerine Yrd. Doç. Dr. Mehmet Vanlıoğlu Dil (lisan), aynı geçmişe sahip insanlar arasında diyalogu sağlayıcı özelliğe sahiptir. Bir toplumu bir arada tutan bir harç mahiyetinde olan dilin önemini kimse yadsıyamaz. Bu sebeple dilin öneminden yola çıkarak Cuma Konferanslarımdan birisin konusunun da dil ve mahiyeti hakkında olması gerektiği düşünüldü. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi uzmanlarından Dr. Mehmet Vanlıoğlu “Dilimiz ve Yabancı

Dil”

konulu

konferansla

ADAM

müdavimleriyle

beraberdi.

Dr.

Vanlıoğlu’nun konuşmasında öne çıkan noktalar ise: “Dil” bir toplumun veya grubun konuşma lehçesi ve anlaşma simgesidir. Farsçada “gönül“ anlamına da gelmektedir. Her kim bir kavmin dilini bilirse o kavmin hilesinden emin olur (Hadis-i Şerif). 3000 ila 6000 arasında konuşulan dilin varlığından söz ediliyor. İnsanlar toplumdaki meslek ve uğraşı alanlarıyla ilişkili bir kelime haznesine sahiptirler. Bu bağlamda “dil bilmek” zor bir iş haline gelmiştir. Dünyada şu an ekonomik ve siyasi güç bir dilin gücünü belirliyor. Dünya ile ilişkiler olup bitenden yani gündemden haberdar olup ilişkilerin devamını sağlamak gibi nedenlerle dil öğrenilir. Arapça aynı zamanda ibadet dilidir. İbadet ederken sadece okumak yetmediğinden okuduğunu anlamak için bu dili bilmek gerekir. Ayrıca cennet ehli Arapça konuşacaktır. İslam Peygamberi (s.a.v) çeşitli zamanlarda ilim ve dil öğrenmenin gerekliliğine dikkat çekmiştir. Bu çerçevede yabancı dil öğrenmek ve iletişim kurmak sünnet gibi görülebilir. Arzu edilen teknoloji ve gelişmeler ancak bu yolla elde edilebilir. Türkiye’de yabancı dil öğretimini ve yabancı dilde eğitim yapma kavramlarını birbirine karıştırıyoruz. Herkes yabancı dil öğrenebilir ve hatta

42


öğrenmelidir, ama yabancı dilde eğitim yapmaya zorlamak milletimize yapılacak en büyük yanlışlardan biridir. Biz araç olarak kullanmamız gerekeni amaç haline getirdik. Konuşmasının sonunda ise Vanlıoğlu dinleyicilerin sorularını cevapladı.

43


21. KONFERANS Avrupa’da Laiklik Dr.Bülent Kent. Laiklik, dünyada olduğu kadar ülkemizde de üzerinde çok tartışılan konulardan birisidir. Biz de ADAM’daki bugünkü Cuma Konferansımızda “laiklik ve özel olarak da Avrupa’da laiklik” konusunu ele alıyoruz. Bu kavramı iyi anlayabilmek önce

“Avrupa’da

laiklik” konusunun

tartışılması

gerektiğini

düşünüyoruz. Çünkü laiklik Avrupa’da doğdu ve gelişti. Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi Dr. Bülent Kent, söyleşiye önce laik ile sekülerizm arasındaki farklardan bahsetti. Laikliğin politik bir kavram olduğunu sekülerizmin ise sosyolojik bir kavram olduğunu söyledi. Sonra da Fransa’daki laikliğin gelişim sürecini anlattı. Fransa’da 1789 devriminden sonra laiklikle, Katolik Kilisesinin yapısının değiştirmek, devletin içine sokmak ve onu kamu görevini yerine getiren bir kurum haline getirmek istendiğinden bahsetti. “Laiklik” politik bir kavram ve Fransız Devrimi’nden gelmektedir ve din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması olarak tanımlanmaktadır. Dinin politik arenadan çıkartılması olarak da tanımlanmaktadır. “Sekülerizmin” ise daha çok sosyolojik bir süreç olduğunu, İngiltere’de ortaya çıktığını dinler arası, savaş ve sürtüşmenin ürünü olduğunu söyledi. Protestan mezhepler, Anglikan ve Katolikler arasında 16. yüzyılda başlayan yoğun mücadelelerin İngiltere’de dinlere, inançlara özgürlük rejimini sekülerizmi getirdiğini ifade etti. Sonra da “Sekülerizm de din örneğin biyoloji, fizik gibi, sosyoloji gibi bir çok alanda açıklayıcı özelliğini kaybediyor. Politikanın laik olabilmesi için toplumun seküler olması gerekiyor. Bir toplumda İnsanlar neden inanıyor?, Din nereden geliyor?, Din toplumda hangi işleve sahip? Soruları yöneltiliyorsa seküler olarak kabul ediliyor” diyerek devam etti. Bu açıklamalar ışığında kabul edilen din devlet işleri konusunda Avrupa’da 3 sistem olduğunu ve bunların ise;

44


(1)

devlet kilisesi sistemi,

(2)

dayanışmacı sistem ve

(3)

ayrılıkçı sistemden oluştuğunu söyledi.

Dayanışmacı sistemde, devlet ve kilise organizasyon olarak ayrı olmalarına rağmen bir çok alanda hem dayanışma içerisinde olabiliyorlar hem de beraber çalışma yapabiliyorlar. Ayrılıkçı sistemde ise kilise ile devlet hem organizasyon olarak ayrılar hem de aralarında dayanışma ya da yardımlaşma söz konusu değildir. Örneğin Fransa, Türkiye ve Portekiz’de olduğu gibi. Fransız Anayasanın 1. maddesine göre “Fransa laik, demokratik ve sosyal devlettir”. Bu üç ülke dışında Avrupa da hiçbir ülkenin Anayasasında laiklik anılmamıştır. Daha sonrada Dr. Kent, Almanya, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Yunanistan, Büyük Britanya, İtalya, Lüksembourg, Hollanda, Avusturya, Portekiz ve İspanya’daki din devlet ilişkilerinden ve Anayasalarındaki düzenlemelerinden bahsederek konuşmasını tamamladı.

45


22. KONFERANS Sovyetler Birliğinin Dağılmasından Sonra Avrupa Dr. Ünal Gündoğan Konferansa XX. yüzyılda dünyanın gidişatını değiştiren dört olaydan bahsederek başlayan Dr. Ünal Gündoğan bu olayların; I. Dünya Savaşı, Bolşevik İhtilali, II. Dünya Savaşı ve Sovyetler Birliğinin dağılması olduğunu belirtti. Daha sonra soğuk savaş döneminden itibaren dünya tarihini dinleyicilere aktardı. Özellikle tarih hakkındaki konuşma Sovyetler Birliğinin dağılmasından önce ve sonra olmak üzere iki ayrı zaman dilimine ayrılmıştı. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonraki olaylara ağırlık verildi. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra 15 devlet kurulduğunu belitten Gündoğan bunlardan beş tanesinin Türk devleti olduğunu da sözlerine ekledi. SSCB’nin dağılmasından sonra gelişen olaylardan bazıları: •

Güçler birliği teorisi bozuldu,

Sınırların değişmezliği düşüncesi değişti,

Varşova paktı dağıldı, NATO’nun misyonu değişikliğe uğradı,

Dünya Siyaseti 19. yy imparatorluk dönemine geri döndü vs.

Yukarıda sıralanan gelişmeleri açıkladıktan sonra Dr. Gündoğan bu gelişmelerinin özeti mahiyetinde “Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla büyük teoriler de çökmüştür” tezini ortaya koydu. Daha sonra dünya tarihinin gidişatını değiştiren en önemli olaylardan biri olan 11 Eylül saldırıları hakkında görüşlerini bildiren Gündoğan bu tarihten sonra batı ülkelerinin İslam’a bakışlarının değiştiğinden söz etti. Sovyetlerin dağılmasından sonra Avrupa’nın genel durumu ve bunun Avrupa-Türkiye

ilişkileri

üzerindeki

etkisi

tartışıldıktan

sonra

Gündoğan

dinleyicilerin görüşlerine yer verdi. Son olarak Gündoğan dinleyicilerin sorularını cevaplandırarak konuşmasını tamamladı.

46


23. KONFERANS Anayasadaki son değişiklikler Prof. Dr. Servet Armağan 14 Kasım 2006 tarihli Cuma Konferansımızın konuğu Harran Üniversitesi kurucu Rektörü Prof. Dr. Servet Armağan’dı. Anayasa tarihi ve anayasadaki son değişiklikler üzerine bir konuşma yaptı. Prof. Dr. Armağan ilk olarak Osmanlı son dönemlerinden başlayarak anayasamızın tarihi üzerinde durdu. Bu çerçevede Sened-i İttifak, Tanzimat fermanı ve Islahat fermanı üzerinde duran Armağan daha sonra cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan anayasalar ve bunların uygulanması hakkında konuştu. Daha sonra bir olağanüstü durum anayasası olan ve kısa bir içeriğe sahip 1921 Anayasası ele alındı. 1924 Anayasasının kabulü ve içeriği 1961 yılına kadar ki dönemde nasıl uygulandığı gibi konular üzerinde durduktan sonra 1961 ve 1982 Anayasalarını anlatan Prof. Dr. Servet Armağan 1982 anayasasının bir tepki anayasası olarak görüldüğünü de sözlerine ekledi. Anayasadaki son değişiklikler üzerinde de duran Prof. Armağan özellikle Avrupa Birliği uyum sürecinde bir çok değişiklik yapıldığını belirtti. Son olarak 2001 yılında da 35 madde birden değiştirilerek Avrupa standartlarına uyum amaçlandığını

dile

getiren

Armağan

konuşmasını

tamamlamadan

evvel

dinleyicilerin sorularını yanıtladı.

47


24. KONFERANS Avrupa Birliği Müzakerelerinde Geline Son Nokta Cevdet Yılmaz Gündemi yakından takip etmeye çalışan ADAM, Cuma Konferansımızda gündem maddelerini katılımcılarına aktarmaya devam etti. 17 Kasım 2006 tarihinde o günlerde özellikle gündemde olan Avrupa Birliği hakkında DPT Avrupa İle İlişkilerden sorumlu Genel Müdür Cevdet Yılmaz bir konferans verdi. Konuşmasına Avrupa Birliği’nin ne olduğunu sorup bunun cevabını vererek başlayan Yılmaz, Avrupa Birliğinin kuruluşunu ve günümüze gelinceye kadar geçirdiği evrimi anlattı. Avrupa Birliğinin yapısı hakkında genel bilgiler verdikten sonra Yılmaz, birliğin kuruluş nedenleri üzerinde konuştu. Konferanstan kısa notlar şu şekildedir: “ Avrupa Birliğinin yapısında Komisyon, Konsey ve Zirve vardır. Sayıştay ve Merkez Bankası gibi alt kurumlara sahiptir. Müktesebat, kurumların birikimidir. Avrupa Birliği yapısının yedi yıllık bir bütçesi vardır. Üye ülkelerden bir kısmı tahsil edilmektedir. Bu

sözlerinin

ardından

Yılmaz,

Türkiye-Avrupa

ilişkileri

konusuna

değinmiştir. Bu konuda Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerinin tarih boyunca devam ettiğini belirtmiş AB ile ilişkinin ise 1963’te Ankara Anlaşmasıyla başladığını dile getirmiştir. Bu tarihten sonra Türkiye adım adım aday ülke konumuna gelmiş, bu konuda Gümrük Birliği büyük rol oynamıştır. 2004’te müzakereler ve 2005’te ise tam üyelik için müzakereler başlamıştır. Konuşmasının son kısmında Cevdet Yılmaz, birliğe girmek için gerekli olan şartlar hakkında bilgi vermiş ve son dönemde müzakerelerin geldiği noktaya vurgu yapmıştır. Ardından dinleyicilerin sorularını cevaplayarak konferansını tamamlamıştır.

48


25. KONFERANS İfade Hürriyeti ve Atilla Yayla Olayı Serhat Buhari Baytekin 2006 Kasımında Atilla Yayla bir konuşmada sarf ettiği iddia edilen cümleler yüzünden ders verdiği üniversiteden uzaklaştırma cezası almıştı. İşte bu dönemde ifade özgürlüğü tartışması ülke gündemine yeniden ağırlığını koydu. Bu sebeple kasım ayındaki Cuma Konferanslarımızdan birisin konusunu ifade özgürlüğü ve Atilla Yayla olayı oluşturdu. Muhafazakar Düşünce Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Serhat Buhari Baytekin, ifade özgürlüğü kavramının tarihi hakkında kısa bilgiler vererek konuşmasına başladı. Bu çerçevede Mill tarafından ilk olarak dile getirildiği söylenen ifade özgürlüğü kavramı hakkında aynı dönemde bir Osmanlı aydını da çalışmalar yapmıştır ama bahsedilmemektedir. Yine kavramın tarihi gelişimi anlatılırken John Wilton, Luther ve John Locke’un bu gelişmelerdeki önemi vurgulandı. İfade özgürlüğü kavramının ilk olarak ele alındığı eser Mill’in “Hürriyet” adlı eseridir. Baytekin, bu eser ve bu eserdeki ifade özgürlüğü konularında açıklama yapmış ardından Avrupa’nın ve dünyanın diğer toplumlarının ifade özgürlüğüne yüklediği anlam üzerinde durmuştur. Daha sonra Osmanlı’da ifade özgürlüğü üzerinde duran Baytekin, özellikle Osmanlı’nın son dönemlerinde Ziya Paşa’nın, eserlerinde bu kavrama yer verdiğini ve bu dönemlerde Avrupa’da bu kavram üzerinde hiçbir çalışmanın olmadığı konusunu vurguladı. Konuşmanın ikinci kısmını ise gündemdeki önemine binaen Atilla Yayla olayı ve bu olaydan sonraki gelişmeler oluşturdu. Bu olaya benzer olayların yabancı ülkelerde yaşanması halinde ne gibi gelişmeler olduğu konusunda düşüncelerini dile getiren Baytekin, örnek olarak Columbia Üniversitesi rektörünün aynı şekilde bir hocanın atılması kararında baskıya uğramasını

49


anlatıp bu olayın ardından rektörün kaleme aldığı ifade özgürlüğü ile ilgili yazıyı dinleyicilerle paylaştı. Ayrıca ifade özgürlüğünün Atilla yayla olayını çok ötesinde bir sorun olduğunu belirten Baytekin, medyanın bu olayı ortamı germek için malzeme olarak kullandığı iddiasını ortaya attı. Konferansın sonunda dinleyicilerin görüşlerini dinleyen Baytekin, yöneltilen soruları cevaplayarak konuşmasına son verdi.

50


26. KONFERANS Irak’taki son gelişmeler Nasuhi Güngör “11 Eylül, figür ve figüranlar ne olursa olsun dünyanın yeniden bir düzenlenmesidir.” şeklindeki sözleriyle konuşmasına başlayan Nasuhi Güngör’ün konferans konusu Irak’taki son gelişmelerdi. Sözlerine özetle şöyle devam etti: Afganistan ve Irak’ın işgali de bu yeni düzenlemeni ilk coğrafi atılımlarıdır. Ama işgal için tesadüfen seçilmiş bir yer değildir Irak. İşgalden sonra mezhep çatışmalarının ortasında kalmış ve bu da Amerika’nın işine gelmektedir. Irak’ta Şii ve Sünni olmak üzere en önemli iki mezhebin çatışmasının mekân bulduğu çerçeve aslında tamamen bir oyundan ibarettir. Bu sözlerin ardından Irak’taki gelişmelere paralel olarak İran’daki gelişmelere değinen Güngör, bu coğrafyada yaşayan Şiiler ve Kürtlerin Irak’taki olaylar üzerinde nasıl bir etki bıraktığı konusu üzerinde durdu. Özellikle Amerika ile karşı karşıya gelmesi durumunda İran’ın, Irak kartlarını öne süreceği ve bunu bir koz olarak kullanacağı görüşüne vurgu yaptı. Konu hakkında daha kapsamlı bulgulara ulaşmak için Ortadoğu’nun genel durumunu göz önünde bulunduran Güngör, Türkiye’nin Ortadoğu ile ilişkilerinin odak noktasının Sünnilik olacağını iddia etti. Çünkü dünyada Şii İran’ın karşısına denge unsuru oluşturacak Sünni tek ülkenin Türkiye olacağını belirtti. Türkiye’nin Ortadoğu’da etkin hale gelmesinin gerekliliği ne bunun nasıl olabileceği üzerinde duruldu. Ardından Nasuhi Güngör, “Irak üzerinde oynanan oyunu bozmanın tek yolu Türkiye’nin İran’la olabildiğince çok alanda işbirliğine gitmesidir.” sözleriyle konuşmasını tamamladı. Son olarak dinleyicilerden gelen sorulara cevap verildi.

51


27. KONFERANS Nükleer Silahlanma Doç. Dr. Mustafa Kibaroğlu 2006

yılında

ADAM

Cuma

Konferanslarının

son

konuğu

Bilkent

üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Kibaroğlu’ydu. Son günlerde dünya gündemini Amerika’nın Irak işgali ve İran ile girilen polemik oluşturuyor. Bu polemiğin başlıca kaynağı ise İran’ın nükleer silah yapımı ve buna karşı Amerika’nın tepkisidir. Bu açıdan nükleer silahlanma ve savunma, olası bir savaşta önemli bir noktaya gelecektir. ADAM Cuma Konferanslarının Aralık 2006 dönemindeki konularından birini de gündemdeki nükleer silahlanma ve önemi oluşturmuştur. Konudaki yetkinliği dolayısıyla Doç. Dr. Mustafa Kibaroğlu “nükleer silahlanma” konusunda bir konferans vermiştir. İlk olarak nükleer silahların diğer silahlanma şekillerinden farkını dile getirerek sunumuna başlayan Kibaroğlu tarihteki savaşlardan farklı olarak nükleer silahlar ile yapılacak bir savaşın etkileri hakkında bilgiler verdi. Tarihteki nükleer silah kullanımını anlatan Dr. Kibaroğlu bu nitelikteki silahların ilk olarak nerede kullanıldığı konusu üzerinde durdu. Nükleer silah yapmak normalin üzerinde bir emek, para ve bilgi gerektirdiğinden dünyadaki her ülke bu silahlara sahip değildir. Dr. Kibaroğlu nükleer silah sahibi ve bunların dışında nükleer çalışma yapan ülkelere kısaca değindikten sonra nükleer silahlanma hakkında yapılan anlaşmalar ve bu konuda getirilen kısıtlamalar hakkında bilgi verdi. Daha sonra İsrail ve İran’ın silahlanması konusuna değinen Kibaroğlu, özellikle İran’a yaptığı gezilerde edindiği bilgileri dinleyicilere aktardı. İran’ın silahlanma konusundaki çalışmalarını anlatan Kibaroğlu, daha sonra ilerleyen günlerde ne gibi gelişmeler olabileceği konusunda tahminlerini ifade etti. Konferansın son kısmında dinleyicilerin görüşlerini alan ve onların sorularını cevaplayan Dr. Kibaroğlu konuşmasını tamamladı.

52


İKİNCİ BÖLÜM: SEMİNER ÇALIŞMALARI Bilim ve teknolojinin hızla gelişmesi ve her geçen gün artan bilgi yoğunluğu artık günümüzde belli bir alanda uzmanlaşmayı beraberinde getirmiştir. Bu durum her ne kadar bilimde ve teknolojide kaliteyi beraberinde getirmiş olsa da insanları hızla entellektüel derinlikten uzaklaştırarak monoton bir hayat yaşamaya itmekte ve sosyal yaşamdaki kaliteyi hızla olumsuz yönde etkilemektedir. ADAM bu gidişata müdahil olmayı misyon edinmeyi en önemli amaçlardan biri olarak kabul etmiştir. Gerek sosyal ve gerek fen bilimlerindeki lisans ve lisans üstü öğrencilerine okullarında alma imkanı bulamadıkları dersler ADAM’a gönül vermiş akademisyen ve uzmanların katılımı ile değişik boyutlarda ele almakta ve hangi bölümde eğitim görürse görsün akademi, bürokrasi veya iş dünyasına adım

atmadan

önce

öğrencilerin

entelektüel

bir

derinlik

kazanmaları

amaçlanmaktadır. Bu bölümde merkezimizde düşünen ve araştıran beyinlere sunulan seminerler ve içerikleri hakkında özet bilgiler bulunmaktadır.

53


1. İnsanlık Dersleri (Sosyal ve Beşeri İlişkiler) Doç. Dr. Mehmet Emin Özafşar

Toplum olarak giderek eksikliğini derinden hissetmeye başladığımız, birbirimize karşı latif ve zarif davranışlar şüphesiz tarihimizdeki yüce şahsiyetlerin hayatlarını yeniden keşifle mümkündür. Bu dersler bu alandaki boşluk en azından farkedilmesi için bir başlangıç özelliği arz etmektedir. ADAM, bilginin hayata yansıması, eskilerin deyişiyle

ilim-amel bütünlüğünün sağlanması

konusundaki çabalara mütevazı bir başlangıç olarak, unutulmaya yüz tutan adabı muaşeret değerlendirilebilir.

54


2. Mukayeseli Müesseseler Tarihi Doç. Dr. Bülent Arı

ADAM’ın eğitim derslerini verme amacı olan üniversite öğrencilerinin kendi okullarında ve bölümlerinde alamayacakları dersleri sunma amacının en bariz bir şekilde görüldüğü derslerden biridir. Bu derste salt bir kronolojik olaylar silsilesi anlatmak yerine olaylar Osmanlı müesseslerinin temel yapısı, tarihi değişim ve dönüşümler çerçevesinde ele alınmış; özellikle kanunnameler üzerinde önemli analizler gerçekleştirilmiştir. Dersin en can alıcı noktaları Osmanlı ile diğer ülkelerin devlet yapılarının mukayeseleri;

Osmanlı

ile

diğer

devletlerin

etkileşimlerinin

ele

alındığı

bölümlerdir. Üniversitelerin

sadece

tarih

bölümlerinde

okutulan

Osmanlı

müesseselerinin tek başına anlamsız oluşundan yola çıkılarak ilgili müesseseler Osmanlının askeri, idari başarıları, imparatorluğun gerilemesi Avrupa ve Dünya kültürleri ile birlikte ele alınmıştır.

55


3. Sosyal Bilimlerde Analiz Yöntemi Dr. Kadir Canatan

Ankara’da bir düşünce ve araştırma okulu sorumluluğunu üstlenmiş olan merkezimizin akademik çalışmalar yapması da temel amaçları arasındadır. Bu çalışmalarla henüz tanışmış olan merkezimiz öğrencilerinin edinmesi gerekli olduğu bilgilerden biride akademik çalışma metodolojisine ait olanlardır. Bu bağlamda sosyal bilimlerde yöntem ve metodoloji dersi, sosyal bilimlerdeki temel yöntemleri ve bu yöntemlerin gerisinde yatan ilkeleri vermek amacıyla sunulmuştur. Bu yöntemler bilgi üretim aşamalarının çıkış noktası olarak alınarak nitel ve nicel olarak farklı boyutlarda ele alınacak çalışmalar öncesinde öğrencilere ciddi bir ön hazırlık sağlamıştır.

56


4. Felsefe Dersleri Dr. Kadir Canatan

Felsefe tarihinin hızla gözden geçirildiği bu derste Eski Yunan’dan günümüze kadar düşünürlerin fikri alt yapılarının nasıl oluştuğu, bu düşünürlerin yaşadığı dönemlerin özellikleri anlatılarak bölüm farkı gözetilmeksizin tüm öğrencilere yeni bir düşünsel perspektif kazandırılmaya çalışılmış ve bu dersi lisans

düzeyinde

alma

imkanı

olmayan

öğrencilerle

felsefe

dersi

buluşturulmuştur.

57


5. Temel Klasik Okumaları Dr. Kadir Canatan

Farabi’nin İdeal Devlet’i, Gazali’nin El Munkizu Min-ed-Delal’i, İbni Haldun’un Mukaddime’si gibi Doğu klasikleri ile, Marks’ın Komünist Manifesto’su, Weber’in Protestan Ahlak’ı, Decart’ın Metod Üzerine Konuşmalar’ı gibi Batı klasiklerinin okunup tartışıldığı seminerin temel konularını ahlak, ekonomi, kültür, siyaset, düşünce akımları, v.b. oluşturmaktadır. Hem dersi anlatan öğretim üyesi, hem de derse iştirak eden müdavimler tarafından okunan klasik metinlerin dinamik bir analizinin yapılması imkanı elde edildi.

58


6. Türk Siyasal Hayatı Yrd. Doç. Dr. Mustafa Çufalı

Modern Türkiye’nin doğuşundan günümüze Türk siyasal hayatının temel kırılma noktalarının analiz edildiği seminerin temel konuları tek partili hayattan çok partili hayata geçişte Türkiye’de ekonomik, sosyal ve siyasal alanda ortaya çıkan belli başlı değişimler üzerinde durulmakta, geçmişten günümüze iç ve dış dinamiklerin bu değişimdeki etkileri değerlendirilmektedir.

59


8. Uluslararası Politika Prof. Dr. Ramazan Gözen

Uluslararası ilişkilerin temelleri, teorik temelde ele alınmaktadır. Modern dünya düzeninin ortaya çıkışı, ABD gibi aktörler ile AB gibi oluşumların Uluslararası ilişkilerde ne gibi role sahip oldukları, bu çerçevede Türkiye’nin önündeki seçenekler analiz edilmektedir.

60


9. Sözün Gücü, Söz Söyleme Sanatı Av. Hayati İnanç

Bu seminerde, Divan Edebiyatından seçkin örneklere dayanarak söz söylemenin usulü ve üslubu üzerinde durulmaktadır. Fatih, Kanuni gibi şair Sultanların onca iş içinde edebiyat ve şiirle ilgilenme nedenleri ve sonuçlarının müzakere

edildiği

seminerde

temel

amaç

sözün

nasıl

daha

etkili

söylenebileceğinin ortaya konulmasıdır.

61


10. Dünya Ekonomisindeki Genel Trendler Doç. Dr. Murat Yülek

Dünya ekonomisinin son 25 yıllık döneminde ortaya çıkan belli başlı değişmelerin analiz edildiği seminerde ayrıca Kuzey Amerika, Batı Avrupa ve Uzak Asya’daki gelişmelerdeki yeni trendler, yükselen ekonomilerdeki temel dinamikler üzerinde durulmaktadır.

62


11. İktisat ve Medeniyet Doç.Dr. Mehmet Bulut

A. Toynbe, İbni Haldun, K.Marks, M.Weber, R.Garudy, R.Daymond gibi düşünürlerin iktisat ve medeniyete ilişkin analizleri bu seminerin temel konusunu oluşturmaktadır. İlk çağlardan günümüze doğu ile batı arasındaki iktisadi ilişkiler yanında, İslam dünyasının iktisadi alanda başta Batı Medeniyeti olmak üzere diğer medeniyetlerle ilişkisi, insanlığın iktisadi alandaki ortak mirası konuları üzerinde durulmaktadır.

63


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: GÜNDEM ANALİZ Ankara Düşünce ve Araştırma Merkezi’nde 2006 yılı boyunca her ayın ilk Salı günü saat 20:00-22:00 saatleri arasında o ayın Dünya ve Türkiye açısından en önemli konusu analiz edildi. Bir moderatör (mihmandar) yönetiminde katılımcılar konu hakkında görüş ve önerilerini dile getirdiler. Aylık gündeme geçilmeden önce ADAM’ın faaliyetleri, aylık olarak öncelikle değerlendirildikten sonra gündeme geçilmektedir. Bu çerçevede 2006 yılı boyunca başta aşağıdaki konular olmak üzere o ayın en önemli konuları analiz edilmiştir. Bunlar: •

Dünya

ve

Türkiye

Ekonomisindeki

Kısa

Dönemli

Dalgalanmaların Nedenleri, •

İsrail’in Lübnan Saldırısı,

Türkiye’den Lübnan’a Asker Gönderilmesi,

Papa’nın Hz. Muhammed(S.A.S) ile ilgili Açıklamaları,

Papa’nın Türkiye Ziyareti,

Avrupa Birliği- Türkiye İlişkileri,

Yeni Üniversiteler ve YÖK,

Kuzey Irak’taki Gelişmeler.

64


DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: PROJE ÇALIŞMALARI 2006 yılında ADAM İktisat, Tarih, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Akademik takımlarının yürüttüğü üç önemli proje gerçekleştirildi. Bu projeler akademisyen

hocalarımızın

koordinasyonunda

Ankara’daki

belli

başlı

üniversitelerde lisans üstü çalışmalarına devam eden öğrencilerimizin katkılarıyla gerçekleştirildi. Bunlar: •

İktisat ve Tarih Akademik takımlarının birlikte yürüttükleri proje: 

Geçmişten Geleceğe Türkiye – Avrupa Birliği İlişkileri

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkilerler akademik takımının yürüttüğü proje: 

Türkiye ve ABD’nin Ortadoğu Politikaları: Kesişen ve Çatışan Çıkarlar

İktisat Akademik takımın yürüttüğü proje: 

Dünya

Politikalarının

Belirlenmesinde

Finansman

Boyutu

65


BEŞİNCİ BÖLÜM: SANAT VE DİL FAALİYETLERİ Sanat Kursları (Ney Saatleri): Perşembe: 17:30-19:30 Dil Kursları (Osmanlıca): Cuma 17:00-19:00 (İngilizce): Cumartesi: 16:00-18:00

66


ALTINCI BÖLÜM: BURSLAR ADAM esas itibariyle potansiyel beyinler ve omuzları üzerinde sorumlu bir baş taşıyan adamların öncelikle yöntem ve bilgi düzeyinde çok değerli akademisyen ve uzmanlarla bir araya geldiği entellektüel bir ortamdır. Bununla beraber üyeleri ve gönüllülerin maddi destekleri sayesinde kısıtlı düzeyde de olsa belli kriterlere bağlı olarak ihtiyacı olan, özellikle de yurt içinde ve yurt dışında lisans üstü çalışma yapan öğrencilere maddi destekler de sağlamıştır.

67


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.