Karma III

Page 1

ANKASANAT 2 Şubat 2016 - 8 Mart 2016

KARMA III


Birlik Mahallesi Doğukent Bulvarı 450.Cadde Vadi İkizleri Sitesi 3/A 06610 Çankaya Ankara Tel. +90 312 442 38 91 (pbx) Faks +90 312 442 38 93 info@ankaraantikacilik.com www.ankaraantikacilik.com

2


ANKASANAT 2 Şubat 2016 - 8 Mart 2016

KARMA III

3


1943 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü’nden mezun olan Cihat Burak, uzun süre mimar olarak çalışmıştır. Paul Bonatz, Sedat Hakkı Eldem ve Emin Onat gibi ünlü mimarlarla çalışan sanatçı, Bayındırlık Bakanlığı’nda görev yaptığı dönemde, 1953 yılında Birleşmiş Milletler bursuyla Fransa’ya gönderilmiş, 1955’te yurda döndükten sonra Proje Tanzim Fen Heyeti’ne müdür olarak atanmıştır. İlk kişisel sergisini 1957 yılında İstanbul’da açan ressam, bu sergide Paris seyahatinde gerçekleştirdiği yapıtlarını sergilemiştir. 1961 yılında prefabrike inşaat yöntemlerini incelemek üzere yeniden Fransa’ya gönderilen Burak, bursun bitiminde bakanlıktaki görevinden ayrılarak Paris’te kalmayı tercih etmiştir. Resim çalışmalarına bu yıllarda ağırlık veren sanatçı, 1965 yılında Türkiye’ye döndükten sonra bir süre Özel Işık Mimarlık Okulu’nda ve İstanbul Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulu’nda resim dersleri vermiştir. Yapıtlarında halkın ve bireylerin içinde bulunduğu çelişkileri yine halka özgü bir espri anlayışıyla, ancak eleştirel bir gözle ele alan Cihat Burak, özellikle 1960’lı yıllarda toplumsal gerçekçilik, toplumsal psikoloji ve toplumsal eleştiri anlayışını net bir anlatım ve fantastik bir yönelimle tuvale yansıtmıştır. Ele aldığı ölüm, doğa, bitki, hayvan, günlük yaşam kesitleri gibi tüm konuları kendi iç dünyasından çeşitli ögelerle zenginleştiren sanatçının boya kullanımındaki dokusallık, karşıt renkler ve duygu onun bir ölçüde Dışavurumcu anlatıma yaklaşmasını da sağlamaktadır. Çizgisel değerleri ön plana çıkardığı eserlerinde ise tüm unsurlar en ince ayrıntılarına kadar işlenmiştir. Sanatçının ilgilendiği bir başka konu da Atatürk, Yahya Kemal, Fatih Sultan Mehmet ve Nazım Hikmet gibi ünlü tarihsel kişiliklerdir. Atatürk ve şehitlerin adlarını ve anılarını yüceleştirmek amacıyla Kurtuluş Savaşı, Kıbrıs Harekatı ve şehitler konulu çeşitli eserler gerçekleştiren ressam, simgesel ilişkiler içinde göğsüne bir demet çiçek saplanmış halde resmettiği ‘Şairin Ölümü’ adlı yapıtında ise Nazım Hikmet’i anlatmaktadır. Resim haricinde mimari bezeme alanında cam ve porselen işleri, büstler ve çeşitli metal baskı çalışmaları da yapan Cihat Burak, 1982’de Sedat Simavi Vakfı Görsel Sanatlar, 1991 yılında ise Plastik Sanatlar Derneği Onur ödüllerini almış; ayrıca 1964 yılında Paris’te Musee de L’art Moderne’de düzenlenen sergide ‘Deniz Muharebesi/Hayal Donanma’ adlı yapıtıyla bronz madalya; aynı yıl gerçekleştirilen Utrillo Armağanı Sergisi’nde ise gümüş madalya kazanmıştır. Yurtiçinde İstanbul, Ankara; Fransa’da Paris, Lille, Cannes; Almanya’da Wessel gibi kentlerde kişisel sergiler açan sanatçı, yurtiçi ve yurtdışında pek çok karma sergiye de katılmıştır.

CİHAT BURAK(1915-1994) İsimsiz, kağıt üzeri yağlıboya, guaj, pastel, imzalı. 58 x 54 cm

4


5


CİHAT BURAK(1915-1994) İsimsiz, kağıt üzeri yağlıboya, guaj, pastel, imzalı. 58 x 41 cm

6


7


CİHAT BURAK(1915-1994) İsimsiz, kağıt üzeri yağlıboya, guaj, pastel, imzalı. 52 x 41 cm

8


9


CİHAT BURAK (1915-1994) İsimsiz, kağıt üzeri yağlıboya, guaj, pastel, imzalı. 57 x 44 cm

10


11


Büyük boyutlu figüratif soyutlamaları ile tanınan sanatçı, sanat yaşamına ortaokul yıllarında arkadaşlarınınve hocalarının karikatür nitelikli portreleriyle başlamıştır. Sırasıyla önce Nazmi Ziya Güran’ın, sonra da İbrahimÇallı’nın öğrencisi olduğu Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun olduktan sonra 1939 yılında kendi olanaklarıylaParis’e giderek Andre Lhote’un atölyesinde çalıştı ve Sorbonne Üniversitesi’nde sanat tarihi derslerine devametti. 1930’ların sonu ve 1940’ların başında, Paris ve Lyon’da gerçekleştirdiği portre ve nü çalışmalarında modelinözelliklerini gerçekçi ama duygusal bir anlatımla yansıtan Kalmık, aynı dönemde suluboya ya da yağlıboyakent görünümlerinde de aynı duygusal ifadeyi İzlenimcilik akımının ışıltılı renkleriyle birleştirmiştir. 1940’larınortasında gerçekleştirdiği figür, nü ve iç mekan görünümlerinde bezemesel öğelerden yararlanarak çizgisel niteliklibir üslup geliştirdiği görülür. İlk soyutlamacı eserlerine ise, İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde Mimaride Renk,Şekil ve Kompozisyon Kürsüsü’nü kurduğu 1950’li yıllarda başlamıştır. Paris’teki eğitimi doğrultusunda, Kübistetkilerin öne çıktığı bu resimlerinde doğadan hareketle biçim ve rengi öne çıkaran ama öz ve içeriği göz ardı etmeyenbir anlatım geliştirmiştir. 1960’lı yıllarda ise Kübizm’in parçalanmış düzlem anlayışını korumakla birlikte, serbest fırça vuruşlarıyla geniş renk lekeleri uyguladığı tuvaller üreterek daha lirik bir anlatıma ulaşmıştır. Deniz ve denizle ilgili her şeye büyük ilgi duyan ressamın bu dönemde en çok işlediği konular yelkenliler, balıklar ve martılardır. Ağaçlar, çiçekler, martılar ve kent görünümleri lekeler ve motiflerin başat olduğu, soyut bir manzara fonu önünde kübik arayışlarla resimlenir. Sanatçının 1960’lı yılların sonlarındaki eserlerinde soyut anlatım egemendir. Artık martılar, yelkenliler, limanlar, balıklar göreceli renkler ve geometrik katmanların egemen olduğu resimler olarak karşımıza çıkar. Bu eserler, çoğu zaman döngüsel ya da kare formlu lekelerin kendi içlerinde çoğalan katmanları ile, bazen de koyu konturların dikey hareketleri ile farklı katmanlara ayrılan yumuşak armonilerdir. 1940 yılında Fransa’dan döndükten sonra, beş yıl boyunca İstanbul ve Ankara’daki çeşitli liselerde öğretmenlik yapan Kalmık, 1947 yılında İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde resim öğretmeni olarak göreve başladı. 1950 senesinde Mimaride Renk, Şekil ve Kompozisyon Kürsüsü’nü kurarak uzun yıllar burada ders verdi ve kürsü başkanlığı görevini yürüttü. Sanatçı kimliği kadar eğitimci yönüyle de tanınan ressam, 19671968’de Berlin Teknik ÜniversitesiMimarlık Fakültesi’nde konuk öğretim üyeliği yaptı, 1965-1966’da Kadıköy Özel Mimarlık ve Mühendislik Yüksekokulu’nda temel sanat eğitimi pro gramını başlattı ve 1969-1970’te Güzel Sanatlar Akademisi’nde Temel Sanat Eğitimi Kürsüsü’nü kurdu. ‘Renklerin Armoni Sitemleri’ ve ‘Tabiatta ve Sanatta Doku’ adlı kitapları 1950’li yıllarda İTÜ tarafından yayınlandı. Sanatçının İstanbul-Gümüşsuyu’ndaki evi 1997 yılında müzeyedönüştürüldü.

ERCÜMENT KALMIK (1909-1971) ‘Martılı kompozisyon’, tuval üzeri yağlıboya, imzalı, 1960 tarihli. 100 x 70 cm

12


13


1971 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim Bölümü’nde, Adnan Çoker atölyesinden mezun olan Mustafa Ata, 1971, 1973, 1980-1981 ve 19901991 yıllarında Avrupa’nın çeşitli ülkelerindeki sanat merkezlerinde araştırmalarda bulunmuştur. 1978 yılında ‘Sentetik Plastik Malzemeler, Biçimlendirme Yöntemleri, Sanatta Kullanımı’ adlı teziyle doktorasını tamamlayan sanatçı, uzun yıllar Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmış, 2005 yılında emekliye ayrılmıştır. İnsanı konu alan çalışmalarında yarı-soyut figürlere yer veren ressam, geniş fırça darbeleri ve canlı renklerden yararlanarak Dışavurumcu bir anlatım geliştirmiştir. 1970’li yıllarda hat sanatının çizgisel anlatımından esinlenerek yapıtlarında hareketli renk lekelerinin yanı sıra çizgiye de yer vermeye başlamıştır. 1971 yılından itibaren, biri Münih’te olmak üzere toplam otuzdan fazla kişisel sergi düzenlemiş, ayrıca yurtiçi ve yurtdışında çok sayıda karma sergiye, sanat fuarlarına ve bienallere de katılmıştır. Ankara, İzmir ve İstanbul Resim Heykel Müzeleri haricinde, yurtiçi ve yurtdışındaki pek çok özel koleksiyonda da yapıtları bulunan Mustafa Ata’nın kazandığı önemli ödüller arasında, 1969 Ahmet Andiçen Sanat Ödülleri Yarışması İkincilik Ödülü; 1979 Görsel Sanatçılar Derneği Başarı Ödülü; 1980 14. DYO Resim Sergisi Başarı Ödülü; 1983 ve 1986 Günümüz İstanbul Sanatçıları Sergileri Başarı Ödülleri; 1996 Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Sedat Simav Vakfı Görsel Sanatlar Ödülü ve 2008 Trabzon Uluslar arası Kültür ve Sanat Şenliği Plastik Sanatlar Ödülü sayılabilir. Halen Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapan sanatçı, resim çalışmalarını İstanbul-Şile’deki atölyesinde sürdürmektedir.

MUSTAFA ATA (d.1945) Figürlü kompozisyon, tuval üzeri yağlıboya, imzalı, 1993 tarihli. 100 x 81 cm

14


15


Toplumsal eleştirinin ön plana çıktığı dışavurumcu eserleri ile tanınan sanatçı,19581966 yılları arasında Güzel Sanatlar Akademisi resim bölümünde öğrenim gördü. 1970 yılında devlet bursu ile Paris’e giderek taş baskı alanında uzmanlıkeğitimi aldı. 1975 yılında yurda döndükten sonra akademide Neşet Günal’ın atölyesineöğretim üyesi olarak atandı ve bu görevini 1980 yılına kadar sürdürdü. 1980yılında tekrar yurtdışına çıkarak beş yıl boyunca New York ve Brüksel’de kaldı. 1992yılında Bilkent Üniversitesi’nde, 2003-2005 yılları arasında Yıldız Teknik Üniversitesi Birleşik Sanatlar Programı’nda konuk öğretim üyesi olarak ders verdi. Öğrencilik yıllarında amatör olarak tiyatroyla da ilgilenen Güleryüz’ün resim anlayışını bu tiyatro çalışmaları da etkilemiştir. Önceki soyut çalışmalar bir süre sonra yerini figüratif anlatıma bırakır. Yapıtlarında konu olarak çağdaş insanı işleyen ressam, insan psikolojisi ve davranışlarına getirdiği eleştiriyi ön plana çıkarmış, 1970’li yıllar boyunca bilinçli olarak çirkin ya da hayvanı anımsatan insanları, hatta insan yerine koyduğu maymun, köpek veya kurdu çarpıtılmış bedenleri ile vermiş, tüketim toplumunun sevgisizliğini, bencilliğini, içten olmayan tutumunu yer yer mizah öğesi de katarak işlemiştir. Resimlerindeki çirkin insan yüzleri duyarsızlığı simgelerken hayvanı anımsatan insan ve insan yerine koyduğu biçimi bozduğu hayvan figürleri ile de toplumdaki çarpıklık ve dejenerasyonu vurgulamıştır. 1987 yılındaki Uluslararası İstanbul Çağdaş Sanat Sergileri (Uluslararası İstanbul Bienali) çerçevesinde Ayasofya Hamamı’nda yaptığı Diptik II ve Portre gibi resimleriyle büyük boyutlu tuvaller üretmeye başlamıştır. 1990’lı yılların başından itibaren ise tuvallerinde son derece hareketli ve dokulu bir yüzey yaratmış, yakından bakıldığında zeminden ayırt edilemeyen ancak resimden uzaklaştıkça yavaş yavaş ortaya çıkan imgeyi vurgulamıştır. 1979 yılında Sedat Simavi Görsel Sanatlar Ödülü’nü İsmail Türemen ile paylaşan ressam, aynı yıl İstanbul Sanat Bayramı Yeni Eğilimler Sergisi’nde altın madalya kazanmıştır. 2005 yılında Beijing’te gerçekleşen 16.IAA Dünya Genel Kurulu’na ve 2.Beijing Bienali’ne IAA Türkiye temsilcisi olarak katılmıştır. 2009 yılında Mardin Güncel Sanat Sergisi’ne, 9.Contemporary Shangay Art Fair’e ve İstanbul Contempo’09’a ikişer yapıtıyla katılan Güleryüz, sanat çalışmalarının yanı sıra 1999 yılından beri Bilgi Üniversitesi Tasarım Kültürü ve Yönetimi Sertifika Programı’nda da ders vermektedir.

MEHMET GÜLERYÜZ (d.1938) İsimsiz, tuval üzeri yağlıboya, imzalı, 1986 tarihli. 100 x 100 cm

16


17


1949-2008 yılları arasında yaşadı.M.S.Ü. Resim bölümü Zeki Faik İzer ve Özdemir Altan atölyelerinde öğrenim gördü.Aynı okula öğretim görevlisi oldu ve halı resim atölyesini kurdu.1995 yılında Profesör oldu.Türkiye'de çağdaş resime yön veren isimlerden biridir.Sonsuz bir boşlukta yer alan farklı şekil düzenlemelerinin zıt ve çarpıcı renkler kullanılarak oluşturduğu kompozisyonları yarattı.

ZEKAİ ORMANCI (1949-2008) İsimsiz, tuval üzeri yağlıboya, imzalı, 1996 tarihli. 100 x 130 cm

18


19


1953 yılında Robert Koleji bitirdikten sonra 1953-1957 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri’nde önce mühendislik sonra resim eğitimi gördü. 1953 yılında Nuri İyem’in öncülüğünde kurulan "Tavan arası Ressamları" olarak adlandırılan grupta yer aldı. 1965’te Londra ve Paris'te, 1972-1973'de ABD ve Meksika'da, 1973-1977 yılları arasında is Nijerya'da bulundu. 1983'ten itibaren Paris'te yaşamasına rağmen yılın önemli bir bölümünü İstanbul'da geçirmiştir. Başta Paris, Berlin ve İstanbul olmak üzere çok sayıda yurtdışı ve yurtiçinde sergi açtı. Bir çok bienale katıldı. Sanatçı sadece tuval resmi yapmamış değişik malzemeler kullanarak farklı birçok sanat yapıtı üreterek Türk sanatına katkıda bulundu. 2005 yılında Baki’den alıntı ile “Heves Kuşu Durmaz Döner” adını verdiği ve kendi konuşma kayıtlarından seçtiği “Fragmanlar”la başlayan ve sayfalarını bir sergi mekanı olarak düşünerek tasarladığı kitabı, Yapı Kredi yayınlarından çıktı. İlk kişisel sergisini 1955 yılında Boston'da açmıştır. Son günlerini Paris ve İstanbul’da geçiren ve Son sergisine de “Parçalanmanın Kimyası” adını koyarak, karakalem otoportresinin yanına Lucretius’un: “Ölümün olduğu yerde ben yokum/Benim olduğum yerde ölüm yok” diye not düşen Ömer Uluç iki yıl boyunca mücadele ettiği akciğer kanserine yenik düşüp 79 yaşında iken, 28 Ocak 2010 tarihinde öldü.

ÖMER ULUÇ (1931-2010) Soyut figüratif, kontrplak üzeri yağlıboya, imzalı. 70 x 55 cm

20


21


ÖMER ULUÇ (1931-2010) Soyut figüratif, kontrplak üzeri yağlıboya, imzalı. 70 x 55 cm

22


23


Nuri Abaç, Anadolu’nun kültür çeşitliliğinden kaynaklanan temaları fantastik bir kurgu ve mizah anlayışı ile ele aldığı resimleriyle tanınır. 1944 yılında girdiği İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde bir yıl Leopold Lévy’nin atölyesinde çalıştıktan sonra Mimarlık Bölümü’ne geçiş yaparak 1950 yılında bu bölümden mezun olmuştur. Öğrencilik yıllarında dönemin ünlü mizah dergileri olan Akbaba ve Karikatür’de çalışan Nuri Abaç, 1950’li yıllarda bezemesel nitelikli fantastik bir gerçeküstü anlatım üslubu geliştirmiştir. Sanat ve mimarlık çalışmalarını birlikte yürüten sanatçı 1950- 1960 yılları arasında Mersin’de, 1960- 1978 yılları arasında da Ankara’daki devlet dairelerinde mimar olarak görev yapmıştır. 1978 yılında emekli olarak kendini tümüyle resim çalışmalarına vermiştir. 1960 yılında Ankara’ya yerleştikten sonra Anadolu’nun kültür mirasına, özellikle de mitolojik öykülerine ilgi duymaya başlamış, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin minyatür ve bezeme sanatlarıyla Karagöz’ün resimsel ögelerini inceleyip birleştirerek kendine özgü bir imgeler dünyası yaratmıştır. Sanatçı bu dünyayı ‘Kral Sulumeli’ ve ‘Fenike Gemisi’ adlı yapıtlarında izlendiği gibi fantastik bir kurgu içinde gerçeküstü ögelerle yansıtmıştır. Nuri Abaç’ın Karagöz oyunlarından hareketle gerçekleştirdiği ‘Karagöz’ün Gemisi’ gibi resimlerde de toplumsal konuları belli bir mizah anlayışıyla ele aldığı görülür. En çok ilgi duyduğu konular pazar yerleri, dönerciler, balıkçılar, küçük esnaf, kara ve deniz taşıtları olan ressam, 1980’li yıllardan itibaren bu temaları özellikle kentleşme ve değişen yaşam biçimleri bağlamında ele almış, 1990’ların başında ‘Restaurant’, ‘Butik’, ‘Yelkenli Araba’ ve ‘Karada bir Gemi’ gibi isimler verdiği tablolar yapmıştır. İlk kişisel sergisini 1949’da Mersin’de açan sanatçı, sanat yaşamı boyunca yurtiçinde ellinin üzerinde kişisel sergi açmış, bir çoğu yurtdışında olmak üzere yüz yirmi kadar karma sergiye ve bienallere katılmıştır. 1969 yılında Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği’nin kuruluşunda kurucu üye olarak yer almıştır. Çeşitli yarışmalarda onun üzerinde ödülü olan sanatçıya 1988 yılında da “Ellinci Sanat Yılı” ödülü verilmiştir.

NURİ ABAÇ (1926 - 2008) ‘Köfteci Ali’, tuval üzeri yağlıboya, imzalı. 70 x 50 cm.

24


25


NURİ ABAÇ (1926-2008) ‘Plaj’, tuval üzeri yağlıboya, imzalı, 1986 tarihli. 50 x 70 cm

26


27


Herhangi bir akıma bağlı olmadan yaptığı, soyut ve figüratif üslup arasındaki eserleriyle tanınan Avni Arbaş, ilk resim derslerini babası Albay Mehmet Nuri Bey’den almıştır. Galatasaray Lisesi’nde okuduğu dönemde, asker ressam Mehmet Ali Bey’in yönetimindeki resim atölyesinde, Cihat Burak ve Selim Turan gibi geleceğin önemli ressamlarıyla çalışma olanağı bulmuştur. Resim tutkusu ağır basınca Güzel Sanatlar Akademisi’nin orta kısmına geçmek için Galatasaray Lisesi’nden ayrılmıştır. 1940-1946 yılları arasında öğrenim gördüğü akademide, önce İbrahim Çallı’nın, daha sonra da Leopold Lévy’nin atölyesinde çalışmıştır. Lévy’nin atölyesinde çalıştığı yıllarda, aynı atölyeye devam eden Nuri İyem, Selim Turan, Nejat Devrim, Kemal Sönmezler, Turgut Atalay ve D Grubu kurucularından Abidin Dino gibi öğrencilerle birlikte Yeniler Grubu’nu kurmuştur. Grubun ilk sergisi 1940 yılında ‘Liman Resimleri’ adıyla Gazeteciler Cemiyeti’nin Beyoğlu Lokali’nde açılmış, bu sergiye İyem, Arbaş, Dino ve Turan gibi gruba üye olan sanatçıların yanı sıra Agop Arad, heykeltıraş Faruk Morel ve afiş sanatçısı Yusuf Karaçay da katılmıştır. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in düzenlediği yurt gezilerine katılarak 1946’da Siirt’e giden ressam, buradaki izlenimlerini resimlerine de yansıtmıştır. Akademiden mezun olduktan sonra, Fransız hükümetinin bursuyla 1947 yılında Paris’e giden Arbaş, 1970’li yılların sonuna kadar burada yaşamıştır. Paris’te yaşadığı dönemde çok sayıda sergi açmış, soyut sanatı destekleyen Salon de Mai’ye (Mayıs Salonu) üye olmuş, aralarında Picasso, Tristan Tzara, Aragon, Prevert kardeşlerin de bulunduğu geniş bir dost çevresi edinmiştir. İlk kişisel sergisi Paris’ten yolladığı tablolarla 1951 yılında İstanbul’da açılmış, bunu 1953 yılında Mahmut Makal’ın ‘Bizim Köy’ adlı romanından esinlenerek yaptığı resimlerle açtığı Paris’teki sergi izlemiştir. Sanatçı Paris’te olduğu dönemde, hayranı olduğu Nazım Hikmet ile tanışarak onun karakalem portrelerini yapma fırsatı da bulmuştur. 1977 yılında yurda dönem Arbaş, bu dönemden itibaren ağırlıklı olarak Mustafa Kemal portreleri, İstanbul ve Boğaz konulu resimler yapmıştır. Resimlerinde soyutlamalar giderek artsa da, sanatçının figüratif anlayışa eğilimi her zaman baskın çıkmıştır. Yapıtlarında lekeci anlayışın ağır bastığı görülür. 1981 yılında Atatürk’ün 100. doğumgünü sebebiyle açılan yarışmada başarı ödülü alan ressam, 1991 yılında da Plastik Sanatlar Derneği’nin onur belgesine layık görülmüştür. Yurtiçinde İstanbul ve Ankara; yurtdışında da Paris, New York, Ohio’da olmak üzere toplam 23 kişisel sergi açan Arbaş, yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli karma sergilere de katılmıştır. Yaşamının son yıllarını Foça’da geçiren sanatçı, kansere yenik düşerek 2003 yılında vefat etmiştir.

AVNİ ARBAŞ (1919 - 2003) Soyut figüratif, tuval üzeri yağlıboya, imzalı. 60 x 73 cm

28


29


AVNİ ARBAŞ (1919 - 2003) ‘Liman’, duralite marufle karton üzeri yağlıboya, imzalı, 1971 tarihli. 50 x 67 cm

30


31


AVNİ ARBAŞ (1919 - 2003) ‘İstanbul’, suntaya marufle kağıt üzeri yağlıboya, imzalı. 50 x 70 cm

32


33


Asıl adı David Hayon olan sanatçı, 1977 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji ve Antropoloji Bölümleri’nden mezun olmuştur. 1970’li yıllarda resme yönelerek araştırmalara başlamış ve sanat alanında kendi kendini yetiştirmiştir. 1968- 1984 yılları arasında dışavurumcu anlayış doğrultusunda figüratif eserler gerçekleştiren Bubi, 1971 yılından itibaren graffitiye ilgi duymaya başlayarak bu alandaki araştırmaları üzerine yoğunlaşmıştır. Bu dönemden itibaren özellikle tuvalet duvarlarından esinlenen resimler ile duvar yazılarını görsel açıdan değerlendirdiği çalışmalar gerçekleştiren sanatçı, boyaları tuvale akıtmış, tuval üzerine yazdığı rakamlarla renk adlarında söz konusu rengi kullanmıştır. Eserlerinde giderek daha fazla soyutlamaya yönelmiş, 1980’li yılların başından sonra birimlerin tekrarından oluşan tamamıyla soyut model-tuvaller yapmıştır. Sanatçının bu yapıtları M veya Z biçimli birimlerin birbiri üzerine gelecek şekilde çoğaltılmasıyla oluşturulmuştur. Zamanla iki boyutlu tuval anlayışını da aşan Bubi, resim yüzeyini tuval bezini rulo haline getirip renklendirmek daha sonra bu ruloları kafes biçiminde örmek suretiyle oluşturmuş, böylece resim yüzeyine hacim kazandırmıştır. İlk kişisel sergisini 1979 yılında İstanbul’da açan ressam, yurtiçi ve yurtdışında çok sayıda karma sergiye ve sanat fuarına da katılmıştır. 1979- 1987 yılları arasında Nihat Sümeralp ile kurduğu Koleksiyon Sanat Galerisi’ni, 1989-1992 arasında da Hüsamettin Kütle ile kurduğu Lami Sanat Galerisi’ni yöneten sanatçı, 1990 yılında eğitim amaçlı Bubi Atölyesi’ni kurmuştur. Çalışmalarını İstanbul’da sürdüren sanatçının eserleri 1996 yılında Londra’da Sotheby’s Müzayede Evi’nin ‘The Turkish Sale’ sergisinde büyük beğeni toplamış ve ciddi koleksiyonlara satılmıştır.

BUBİ (d.1956) Kafes, karışık teknik, imzalı. 80 x 80 cm

34


35


Dışavurumcu anlayışla ürettiği figüratif eserleriyle tanınan ressamın asıl adı Gürkan Coşkun’dur. "Kuyruklu yıldız" anlamına da gelen Komet adını, bir müzik grubundan esinlenerek alan ressam, daha çok bu isimle anılır. 1960- 1967 yılları arasında, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nde Zeki Faik İzer ve Bedri Rahmi Eyüboğlu atölyelerinde çalışmıştır. Bu dönemde yaptığı resimlerde 1960’lı yıllardaki Türk toplumundan çeşitli insan manzaralarını kalabalık gruplar halinde, eleştirel, toplumsal ve psikolojik bir anlatımla resmetmiştir. Bu resimlerinde ölüm ve acı teması ağır basmaktadır. 1971'de devlet bursuyla gittiği Paris’te Vincennas Üniversitesi Plastik Sanatlar Bölümü'nde eğitim görmüş, ilk sergisini de 1974 yılında Fransa'nın Rouen şehrinde açmıştır. 1970’li yılların ortalarında psikolojik yönü ağır basan eserlerinde Türk tipi yerine, Batılı tipler kullanmaya başlamış, düzensiz kalabalık grupların yerini tek figür veya ikili, üçlü figür grupları almıştır. 1973 yılından 1981’e kadar sırasıyla, YeniRomantik, Yeni-Dışavurumcu ve Post-Modern akımların hakim olduğu resimler yapmış, bu tarihten sonra ise tamamen bağımsız bir anlatıma ulaşmıştır. Komet’in resimlerinde fantazi ile gerçek, düş ile yaşanmışlık iç içedir. Halen yaşamını İstanbul ve Paris'te sürdüren ressam, Türkiye'de on beş, Paris'te dokuz, Viyana, Salzburg, Lozan ve Brüksel'de ise birer kişisel sergi açmış, ayrıca pek çok uluslararası sergiye de katılmıştır. Önceki yıllarda çeşitli dergilerde yer almış şiirleri, 2007 yılında kitap olarak yayınlanmıştır.

KOMET (d.1941) İsimsiz, tuval üzeri yağlıboya, imzalı. 98 x 162 cm

36


37


KOMET (d.1941) İsimsiz, tuval üzeri yağlıboya, imzalı. 90 x 110 cm

38


39


KOMET (d.1941) İsimsiz, tuval üzeri yağlıboya, imzalı. 54 x 65 cm

40


41


Uluslararası soyut sanatın özgün temsilcilerinden biri olarak nitelenen ressam Nejat Devrim 25 Şubat 1995’te Polonya’nın Nowy Sacz kentinde öldü. Sanatçı ve yazar İzzet Melih Devrim’le ressam Fahrünnisa Zeid’in oğlu olan Devrim 1923’te İstanbul’da doğdu. Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra 1942’de Güzel Sanatlar Akademisi resim bölümüne girerek Léopold Lévy atölyesinde çalıştı. 1946’da Ankara’da UNESCO’nun düzenlediği Uluslararsı Modern Sanat Sergisi’ne katıldı. Aynı yıl burslu olarak Fransa’ya gitti ve Paris’e yerleşti. Türk hat sanatına ve Bizans mozaiklerine ilgi duyan sanatçının ilk dönem yapıtları bu etkilerle biçimlendi. İlk kişisel sergisini Maurice Bedel’in desteğiyle 1947’dei Paris’teki Allard Galerisi’nde gerçekleştiren Devrim, aynı yıl Paris’te düzenlenen Türk sanatı sergisine katıldı. 1949 yılında Paris’teki Sihirli Eller Sergisi'nde yer alan yapıtları, sanat eleştimenlerince “Arap ve Bizans kültür mirasına bağlı kalarak boşluk ve ritim sorunlarına yepyeni ve köklü çözümler getiren” çalışmalar olarak değerlendirildi. 1952’de C.Estienne’in desteğiyle Paris’teki Yeni Paris Okulu’nun Ressamları Sergisi’ne katıldı. Ertesi yıl C. Estienne’in Brüksel’de gerçekleştirdiği karma sergiye davet edildi. Bu dönemde İspanya, Hollanda, İngiltere ve İtalya’ya giden Devrim, 1956’da bir sergi gerçekleştirmek üzere bulunduğu New York’da Amerikan sanatından ve mimarisinden etkilenerek yapıtlarında şiddet ve ritim öğelerine ağırlık verdi. 1958’de Brüksel’deki Güzel Sanatlar Sarayı’nda retrospektif bir sergi gerçekleştirdi, yakın dostluk kurduğu Polliakof, Manessier, Bissiére gibi sanatçılarla karma sergilere katıldı. Tristan Tzara’nın Doğan Zaman ve Paul Èluard’ın Tüm Anların Anlamı adlı şiir kitaplarını da resimleyen Devrim, 1965-1968 yılları arasında yaptığı İspanya, Mısır, Polonya ve Türkiye gezilerinden sonra kent izlenimlerini yansıtan yapıtlar gerçekleştirdi. Paris’teki Mayıs ve Yeni Gerçeklikler salonunda sergiler açtı, 1980’de New York’taki Sutton Place’de kapsamlı bir sergi gerçekleştirdi. Yapıtlarından ikisi Paris Modern Sanatlar Müzesi’nce satın alınan ve sanat eleştirmenlerince soyut sanatın özgüntemsilcileri arasında sayılan Devrim, 1990’ın başlarında Polonya’nın Nowy Sacz kentine yerleşmiş ve ölümüne değin çalışmalarını burada sürdürmüştü.

NEJAT MELİH DEVRİM (1923-1995) Mavili kompozisyon, tuval üzeri yağlıboya, imzalı, 1990 tarihli. 40 x 55 cm

42


43


Usta yazar Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bir yazısında “Nuri adıyla tanıdığımız yaratılış mucizesi…” şeklinde tanımladığıNuri İyem, ‘toplumsal gerçekçilik’ anlayışının önde gelen temsilcilerindendir. 1933 yılında Nazmi Ziya Güran’ın önerisiyle Güzel Sanatlar Akademisi’ne girerek Nazmi Ziya Güran, İbrahim Çallı ve Hikmet Onat’ın atölyelerine devam etti. Öğrencilik yıllarında Leopold Lévy’nin derslerini de izleyen sanatçı, 1937 yılında akademiden birincilikle mezunoldu. Yeni açılan yüksek resim bölümünü tamamlamak için 1940 yılında tekrar akademide Lévy’nin atölyesinde öğrenim görmeye başlayan ressam, 1944 yılında ‘Nalbant’ adlı çalışmasıyla ikinci kez birincilikle akademiden mezun oldu. 1941yılında Avni Arbaş, Agop Arad, Turgut Atalay, Haşmet Akal, Kemal Sönmezler, Selim Turan, Fethi Karakaş, Ferruh Başağa, Mümtaz Yener gibi toplumcugerçekçi sanat anlayışını paylaştığı arkadaşlarıyla birlikte Yeniler Grubu’nu kurdu. İyem, Liman Kenti İstanbul konulu ilk sergisini, Beyoğlu Matbuat Umum Müdürlüğü binasında açan grubun 1950’li yıllara kadar olan tüm sergilerine katıldı. Nuri İyem, ilk eserlerini, Avrupalı sanatçıların karanlık ve ağır savaş atmosferinde insanlığın aydınlanma noktasını aradığı, Türk ressamların ise buna özdeş olarak yeni kurulan demokratik cumhuriyet rejiminin ülkeye getirdiği özgürlük ortamıyla birlikte çağdaş uygarlıklar düzeyine erişen bir kültür ve sanat ortamı yaratmak için çabaladıkları 1930’lu yıllarda vermiştir. 1940’lı yılların sonuna kadar toplumcu-gerçekçi bir anlatım üslubuyla yapıtlar üreten sanatçı, yaşamı boyunca sürecek bir konunun, portre yapma tutkusunun ilk sinyallerini de bu evrede vermiştir. Şadi Çalık, Dr. Erdoğan Saydam ve Adalet Cimcoz portreleri bu dönemin ürünleridir. 1959 tarihli Nasip İyem portresi ise sanatçının yeni bir döneme doğru gelişecek olan resimlerine ilişkin önemli ipuçları içerir. Bu portre ile aynı yıllarda yapılan natürmortlarında sanatçı, dağılan renk lekeleri ile doğadaki nesneleri giderek genelleştirme eğilimine girmiştir. Böylece giderek soyutlamaya yönelen İyem, Türkiye’de ilk soyut çalışan ressamlardan biri olma sıfatını da elde etmiştir. 1950’li yıllar boyunca soyut anlatım kaynaklarına yönelerek, tuval yüzeyini bölümlere ayıran geometrik lekelerin dağılımından oluşan eserler ile birbiri üzerinde katmanlar halinde çoğalan yumuşak ve dağılan renk lekelerinden oluşan resimler üretmiştir. 1960’larda ise renkten giderek arınarak, kırık beyazlardan kahverengi tonlarına açılan veya sarının çeşitli tonları içinde çoğalan kahverengiler ile soyut uygulamalar gerçekleştirmiştir. 1960’ların sonunda soyutla somutun kesiştiği ince çizgide yapıtlar yapmaya başlayan sanatçı, boya katmanlarının pütürlü dokusu ile oluşturduğu lekesel figürler ile yeniden portre tarzına yönelmiştir. Dönemin sanat anlayışında önemli bir yer tutan köy yaşamı ve köylü kadınları ressamın tuvalinde anıtlaşarak resmedilmiştir. Çocukluğunun geçtiği Mardin köylerinden hafızasında kalan görüntüleri resimlemeye başlayan İyem, yeniden figüratif resme dönerek kendine özgü bir tarz yaratmıştır. Genellikle kırsal kesim kadınının çileli hayatını, şehre göçenlerin varoşlardaki yaşam mücadelesini, gecekondu kadınlarını betimlemesine rağmen, bazen de kentli kadınların yaşamından kesitler sunar. Bu yapıtlarında, bireysel öznelliği ve kişiliği belirleyici tek unsur olarak gözleri ön plana çıkaran ressam, yüze anlam katan tüm mimik ve çizgileri ise devre dışı bırakarak heykelsi bir form oluşturur. Tuvalin ön planında anıtlaşan bu kadın portreleri, arka planda kalan yaşadığı coğrafya, ev, komşuları, kuması, çocukları gibi yaşam öyküsünü oluşturan pek çok nesnel değerle özdeşleşir. İkili, üçlü ve kalabalık kadın kompozisyonlarında farklı yönlere bakan kadın portreleri de tuval yüzeyinde yaratılan derinlik ve zenginlik içinde tasvir edilir. Köylü sevgililer, kısal kesimin aile yaşantısı, günlük hayatı ve ev içi görünümleri de bu kompozisyonun bir uzantısıdır. 1973 yılında Cumhuriyet’in 50. Yılı Resim Ödülü, 1989 Sedat Simavi Görsel Sanatlar Ödülü, 1997 Tüyap Sanat Fuarı Onur Ödülü’nü alan ressamın görselleri Evin Sanat Galerisi tarafından resimlerinin yer aldığı koleksiyonlar tespit edilerek 2001 yılında arşivlenmiştir. Projenin devamı olarak sanatçının 1504 resimden oluşan ‘Dünden Yarına Nuri İyem’ adlı retrospektif sergisi açılmış ve sergiye gelen tüm yapıtların yer aldığı iki ciltlik özel bir katalog ve CD basılmıştır. Ayrıca her yıl ‘Nuri İyem Resim Ödülü’ adlı bir resim yarışması ile iki yılda bir ‘Çağının Tanığı Bir Ressam: Nuri İyem’ başlıklı araştırma/inceleme sergileri düzenlenmektedir. NURİ İYEM (1915-2005) Duralit üzeri yağlıboya, imzalı. 30 x 30 cm

44


45


NURİ İYEM (1915-2005) Peyzaj, tuval üzeri yağlıboya, imzalı, 1989 tarihli. 33 x 35 cm

46


47


1966 yılında G.E.E. Resim-İş bölümünü bitirdi. 1975 yılından sonra resim çalışmalarına ağırlık verdi. TRT belgesellerinde kameraman olarak çalıştığı dönemde Anadolu'nun farklı köşelerini belgeleme imkanı buldu. Naif bir duyarlılıkla gerçekleştirdiği, farklı bakış açıları ile oluşturduğu kırsal görünümleri ile tanınır. Tarlada, bahçede çalışanlar,saman taşıyanlar, meyve toplayanlar, çay tarlaları gibi konuları kuşbakışı, yakın plan, cepheden görünüm gibi farklı açılardan ele alır.

YALÇIN GÖKÇEBAĞ (d.1944) ‘Portakal toplayanlar’, tuval üzeri yağlıboya, imzalı, 1990 tarihli. 60 x 50 cm

48


49


YALÇIN GÖKÇEBAĞ (d.1944) ‘Ot biçen çocuklar’, tuval üzeri yağlıboya, imzalı, 1990 tarihli. 60 x 50 cm

50


51


YALÇIN GÖKÇEBAĞ (d.1944) ‘Ağaç’, tuval üzeri yağlıboya, imzalı, 1989 tarihli. 30 x 40 cm

52


53


Resim çalışmalarına Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne devam ettiği dönemde, 1948 yılında Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun atölyesinde misafir öğrenci olarak başlayan Erol Akyavaş, ertesi yıl fakülteyi yarım bırakarak İtalya’ya gitmiştir. Floransa Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’ne giren sanatçı, 1950-1953 yılları arasında burada eğitim görmüştür. Daha sonra ise Paris’e geçerek Lhote ve Léger’in atölyelerinde eğitimine devam etmiştir. Sanatçının bu dönemki eserleri geometrik-soyutlama kapsamında değerlendirilir. 1951 senesinde Amerika’ya giden Akyavaş, resim çalışmalarını burada sürdürmüş ve 1965 yılında bu ülkeye yerleşmiştir. Illionis Teknoloji Enstitüsü’ne girerek mimarlık eğitimi de alan ressam, enstitüde Mies van der Rohe, Frank Lloyd Wright ve Eero Saarinen gibi önemli hocalarla çalışma imkanı bulmuştur. İlk kişisel resim sergisini Cleveland’da 1954 yılında açan ressam, bu alanda ise giderek geometrik-soyutlamadan uzaklaşmış, gerçeküstü anlayışa yönelmiştir. 1960’lı yılların sonunda yaptığı ‘Yaşasın Vietnam’, ‘Yaşasın Seksapelliler’, ‘Yaşasın Profumo’ gibi güncel olayları eleştirdiği yapıtları bu anlayışı yansıtır. 1970’li yıllarda Türk minyatür sanatına ilgi duymaya başlayan Akyavaş, işkence ve ölüme ait simgelerle donattığı ve kalın duvarlarla çevrelediği kent resimleri yapmıştır. 1980’li yılların ortalarında hat sanatıyla da ilgilenmeye başlamış, bu ilgisi ‘Kimya-i Saadet’ adlı dizisiyle görsellik kazanmıştır. 1980’lerin sonuna doğru tasavvuf felsefesine yönelen sanatçı, 1988 yılında ‘Mihracname’ adlı taş baskıları üretmiştir. Sanatçı, ilk kez 1990 yılında St.Petersburg’daki Benois Sarayı’nda sergilediği ‘İkonaklastlar için İkonalar’ adlı serisini, 1993 yılında Bosna-Hersek’teki savaşa duyduğu tepkiyi yansıttığı eserleriyle birlikte İstanbul’da da sergilemiş, 1996 yılında Jackson Pollack Ödülü’ne layık görülmüştür. Yurtiçi ve yurtdışında çok sayıda kişisel sergi açan ve çeşitli karma sergilere katılan Akyavaş’ın eserleri yurtiçinde İstanbul ve Ankara Devlet Resim Heykel Müzeleri’nde, yurtdışında ise New York Modern Sanatlar Müzesi, Berlin Sanat Müzesi ve Stuttgart Sanat Müzesi Koleksiyonları’nda yer almaktadır. Müzeler haricinde özel koleksiyonlarda da çok sayıda eseri bulunan Erol Akyavaş’ın tabloları günümüzde dünya piyasasında da alıcı bulmaktadır. Sanatçının ‘İsimsiz’ ve ‘Alma Ausente’ adlı tabloları Christie’s Müzayede Evi’nin 27 Ekim ve 29 Nisan 2009 tarihlerinde Dubai’de düzenlediği müzayedelerde; ‘The Kiss’ ve İsimsiz adlı üç tablosu ise Sotheby’s Müzayede Evi’nin 4 Mart 2009 ve 15 Nisan 2010’da Londra’da düzenlediği müzayedelerde rekor fiyatlara alıcı bulmuştur.

EROL AKYAVAŞ (1932-1999)

Soyut kompozisyon, karton üzeri yağlıboya, imzalı. 75 x 56 cm

54


55


Yer yer naif nitelikler de taşıyan toplumsal içerikli figüratif eserleriyle Nedim Günsür, 1942 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’ne girerek Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun atölyesinde öğrenim görmüştür. Öğrencilik yıllarında akademideki bir grup arkadaşıyla birlikte Onlar Grubu’nu kurmuştur. 1948 yılında eğitimini tamamladıktan sonra Fransız hükümetinin bursuyla Paris’e giden sanatçı, burada geçirdiği dört yıl boyunca Fernand Léger ve André Lhote’un atölyelerine izleyici olarak katılmış; başlangıçta yarı-soyut yapıtlar gerçekleştirirken zamanla tamamen soyut anlayışa yönelmiştir. 1952 yılında Türkiye’ye dönen Günsür, 1954-1958 yılları arasında Karadeniz Ereğlisi’nde resim öğretmeni olarak görev yapmıştır. Maden işçilerinin yaşamını figüratif-dışavurumcu bir anlayışla yansıttığı çalışmaları bu dönemin ürünüdür. İstanbul’a döndükten sonra bir süre daha maden işçileri temasını sürdüren ressam, zamanla bu konudan vazgeçerek büyük kentin yaşam koşulları ve sorunlarıyla ilgilenmeye başlamıştır. 1960’lı yıllarda gerçekleştirdiği çağdaş kent görünümlerinde özellikle gecekondu yıkımını ve gecekonduda yaşayan insanların yaşam savaşını işlemiştir. Sanatçının toplumsal içerikli bu yapıtlarında dramatik bir havanın yanı sıra fantastik bir tasarım da söz konusudur. Sanatçının yine bu dönemde yaptığı 1960 tarihli ‘Uçurtmalar’, ‘Lunaparklar’ ve ‘Bayram Yerleri’ konulu çalışmalarında da fantastik bir eğilimin varlığı hissedilmektedir. Toplumsal içerikli çalışmalarına1970’li yıllarda da devam eden Nedim Günsür, bir yandan da deniz konulu çalışmalarla lunapark ve bayram yeri resimleri gerçekleştirmiştir. ‘Gökyüzü’ adlı eseriyle 24. Devlet Resim ve Heykel Yarışması’nda (1963) birincilik ödülüne layık görülen ressam, 1972 yılında Milliyet Dergisi tarafından ‘Yılın Sanatçısı’ seçilmiş, 1973’te Cumhuriyet’in 50. Yılı Sergisi’nde Atatürk Ödülü’nü kazanmıştır.

NEDİM GÜNSÜR (1924 - 1994) ‘Uçurtmalar’, duralite marufle kağıt üzeri yağlıboya, imzalı. 55 x 66 cm

56


57


Ankaralı ressam Adil Doğançay’ın (1900- 1990) oğlu olan Burhan Doğançay, ilk resim derslerini babasından almıştır. Paris Üniversitesi’nde hukuk ve iktisat öğrenimi gören sanatçı, 1953 yılında hukuk doktorasını almıştır.1952-1953 yılları arasında da La Grande Chaumiere'de Sanat Kursları'na katılan Doğançay, resme olan tutkusunun ağır basması nedeniyle 1964 yılından itibaren tamamen resim çalışmalarına yönelmiştir. 1965 yılında bir eseri New York-Guggenheim Müzesi tarafından satın alınan ressam, müze müdürü Thomas Messer’in desteği ile 1969 yılında Tamarind Litografi Atölyesi’nin bursunu almış ve burada ilk baskı çalışmalarını gerçekleştirmiştir. Duvar yüzeyine yazılmış bir yazı, yapılmış bir resim, yaptırılmış afişler, bunların iç içe geçen görünümleri Doğançay'ın sanatının görsel, estetik ve düşünsel açıdan çıkış noktasını oluşturmaktadır. 1965 yılından itibaren pek çok ülke dolaşan ressam gezdiği yerlerdeki duvarları incelemiş, içeriklerini belirleyerek fotoğraflarını çekmiştir. Bu çalışmaları, farklı teknik ve malzeme olanaklarını ya da anlatım biçimlerini kullanarak çeşitlendiren sanatçı, duvar sanatının sunduğu olanakları soyut resim anlayışı içinde çözümlemiş, ancak bunu yaparken de somut olaylardan yola çıkarak gerçekle ilişkisini koparmamıştır. Burhan Doğançay’ın resimleri 1974 yılında UNICEF kartlarında kullanılmak üzere seçilmiştir. 1976 yılından itibaren ‘Dünya Duvarları’ projesi için çektiği diaların büyük bir bölümünü, ilk kez 1982 yılında Paris’te Georges Pompidou Merkezi’nde sergilemiştir. Sanatçı 1990’lı yılların başında oluşturduğu ‘İkili Realizm’ serisinde elbise, cansimidi, sepet, ayakkabı, terlik, anahtar ve çivi gibi objeleri tuvale yapıştırıp bu nesnelerin gölgelerini boyamak suretiyle bir kompozisyon oluşturmuştur. ‘Ev Boyacıları’ dizisinde ise badanacıların duvara sürdüğü deneme boyalarından esinlenerek tuvale dikdörtgen renk lekeleri yapmış ve aralarını metrekare ve fiyat hesaplarıyla doldurmuştur. ‘Formula I’ dizisinde araba yarışları sırasında sürücünün dikkatini dağıtmaması amacıyla ilan panolarının siyahla kaplanmasından ilham alarak tuval üzerindeki figüratif ve soyut imgelerle, yapıştırdığı gerçek nesnelerin bir bölümünü siyah naylonla kapatmıştır. ‘Grego’nun Duvarları’nda ise New York’un tuğla duvarlarında gördüğü Grego imzalı duvar yazılarından esinlenmiştir. 1992 yılında St. Petersburg’taki Rus Devlet Müzesi’nde açtığı sergiyle bu müzede sergi açan ilk yabancı sanatçı olmuştur. Aynı sergi daha sonra Moskova Sanatçılar Birliği’nde de sergilenmiştir. 1999 yılında Beyoğlu’ndaki beş katlı bir tarihi binayı satın alan sanatçı, dört yıl süren yenileme çalışmalarından sonra, 2004 yılında burada Türkiye'nin ilk kişisel modern sanat müzesi olan Doğançay Müzesi'ni açmıştır. İçmekanı müze standartlarına uygun şekilde dizayn edilen yapıda, sanatçının babası Adil Doğançay'a ayrılmış katın dışında kendisine ait eserler sergilenmektedir.

BURHAN DOĞANÇAY (1929-2013) Soyut kompozisyon, kağıt üzeri yağlıboya-guvaj boya, imzalı. 33 x 27 cm

58


59


Türk İzlenimcileri olarak tanınan 1914 Kuşağı ressamlarından olan Hasan Vecih Bereketoğlu, İstanbul’da Hukuk Fakültesi’nde öğrenim gördü. Resim sanatına olan ilgisi sonucu Galatasaray Sergileri’ne de eser vermeye başlayan ressam, bu sergilerde Halil Paşa’nın ilgisini çekerek ilk resim derslerini 1916- 1920 yılları arasında Halil Paşa’dan aldı. 1922 yılında Paris’e giderek bir süre Julian Akademisi’ne devam etti. İstanbul’a döndükten sonra bir süre Halkevleri Güzel Sanatlar Bölümü başkanlığı görevini yürüten Bereketoğlu, eşinin 1943 yılındaki ölümünden sonra Ankara’ya yerleşerek 1943- 1950 yılları arasında Cumhurbaşkanlığı Dairesi müdürlüğü yaptı. 1950 yılında tekrar İstanbul’a dönen sanatçı, burada 1968 yılına kadar Güzel Sanatlar Birliği yöneticisi olarak çalıştı. İstanbul’a döndükten sonra kendini bütünüyle resim çalışmalarına verdi. Hasan Vecih’in peyzajları, İzlenimci üslubu yerel bir duyarlılıkla birleştirerek eser veren Türk İzlenimcileri’nin paralelindedir. Peyzaj çalışmalarında, bir açık hava ressamı olarak gün ışığının doğadaki etkilerini serbest, rahat ve işlek fırçasıyla renkçi bir anlayışla resmettiği göze çarpar. İstanbul’da, Kadıköy’de oturduğu yıllarda, bu yörenin Salacak, Kurbağalıdere, Moda, Fenerbahçe gibi kuytu köşelerini ve Boğaz’ı konu alan çok sayıda manzara çalışması yapmıştır. Sanatçı, özellikle Türk resminde Kurbağalıdere görünümlerine getirdiği şiirsel yorum ile haklı bir üne kavuşmuştur. Kurbağalıdere’de ağaçların ve kayıkların yansımalarını, su yüzeyindeki titreşimlerini yorumlarken çok zengin resimsel değerlere ulaşmıştır. Ankara’da yaşadığı dönemde yaptığı peyzajlarında ise henüz bozkır görünümünde olan Ankara çevresini, Keçiören, Dikmen ve Çankaya sırtlarını ince bir duyarlılıkla resmetmiştir. Yapıtlarında diğer 1914 Kuşağı sanatçılarına nazaran daha soluk renkleri tercih etmiş, özellikle bej ve gri tonlarını sıklıkla kullanmıştır. Desen bilgisi açısından da oldukça yetkin olan ressam, kendisini ve yakın çevresini resmettiği çok başarılı portre çalışmaları da yapmıştır. Nü çalışmaları ise az sayıdadır. Natürmortlarında, porselenin parlaklığı ve ışıltısı, camın saydamlığı ya da bazı ölüdoğalarında kullandığı bakırın metalik parlaklığı gibi eşyanın maddesel özelliklerini ustalıkla tuvale yansıtmıştır. İlk sergisini 1922 yılında Rodos’ta açan Bereketoğlu, daha sonra Ankara ve İstanbul’daki çok sayıda karma sergiye katılmıştır. Sanatçının evinin bulunduğu Caddebostan Yıldız Sokağı’nın ismi ölümünden sonra H. V. Bereketoğlu olarak değiştirilmiştir.

HASAN VECİH BEREKETOĞLU ( 1895 - 1971 ) ‘Çankaya Sırtları’, tuval üzeri yağlıboya, imzalı. Arkasındaki etikette ‘Çankaya’dan (Yaz)’ yazılı 46,5 x 61 cm

60


61


HASAN VECİH BEREKETOĞLU (1895-1971) ‘Kurbağalıdere’, mukavva üzeri yağlıboya, imzalı. 32 x 40 cm

62


63


Temelde İzlenimcilik akımı doğrultusunda çalışan 1914 kuşağı ressamlarındandır. Ünlü hattat Kamil Akdik’in oğlu olan Şeref Akdik ilk resim derslerini babasının desteği ile Hoca Ali Rıza’dan almıştır. İlk ve orta öğrenimini Fatih’te tamamlayan ressam, 1915 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi’ne (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) girmiş, bu okulda Warnia Zarzecki, Hikmet Onat, Ömer Adil ve İbrahim Çallı ile çalışmıştır. Akademi’de öğrenciyken, 1916 yılından itibaren Türk Ressamlar Sergisi’ne, ardından da 1921’den başlayarak Galatasaray Sergileri’ne katılmaya başlamıştır. 1924 yılındaki mezuniyetinden sonra Gazi Osman Paşa Lisesi’nde bir yıl öğretmenlik yapan Şeref Akdik, yurtdışına gitmek için sınavlara katılmıştır. Sınavı kazanınca, Mahmut Cûda, Muhittin Sebati, Cevat Dereli ve Refik Epikman ile birlikte 1925 yılında Paris’e gitmiş, 1926’da Julian Akademisi’nde Albert Laurens (1870- 1934) ile çalışmıştır. 1928 yılında İstanbul’a dönen ressam, çeşitli liselerde resim öğretmeni olarak görev yapmıştır. 1929 yılında Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği’nin kurucuları arasında yer almıştır. Şeref Akdik güçlü deseni ile izlenimci- realist çizgide eserler vermiştir. Portre, natürmort, peyzaj ve figür düzenlemelerinden oluşan büyük boyutlu kompozisyonlar yapmıştır. Anadolu insanının yaşamını konu aldığı figür düzenlemelerinde ve portelerinde akademik- realist anlayışa bağlı kalmış, ancak Anadolu ve İstanbul’un çeşitli köşelerinden suluboya tekniği ile gerçekleştirdiği peyzajlarında izlenimci üsluba daha yakın çalışmıştır. İzlenimci akımın renk anlayışı ve ışık- gölge kuramıyla hacimsel arayışlar ve sağlam yapı kaygısını birleştirme eğiliminde olmuştur. Portre ve figür çalışmalarında yerel giysilerin özellikleriyle birlikte Anadolu insanının iç dünyası da tuvale yansıtılmıştır.1932’de Ankara Halkevi’nde ilk kişisel sergisini açan sanatçı, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Halkevleri aracılığıyla yürüttüğü yurt gezileri programlarıyla yaygınlaşan sanatta, yöresel ve ulusal eğilimin güçlenmesinde de büyük katkıları olan bir ressamdır. Söz konusu program dahilinde 1940 yılında Mersin’e, 1943 yılında da Erzurum’a giden ressam, bu bölgelerdeki çevre görünümlerini, yerel tipleri ve köylüleri, yer yer belgesel nitelikler de taşıyan akademik-realist bir üslupla tuvaline yansıtmıştır. Şeref Akdik, 1955 yılında New Jersey, Fairleigh Dickinson College’da, 1957 yılında İstanbul Belediyesi Beyoğlu Şehir Galerisi’nde, 1965 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Salonları’nda ve 1968, 1970, 1971 senelerinde Harbiye Modern Galerisi’nde kişisel sergiler açmıştır. 1928- 1972 yılları arasında Ankara, İstanbul, Kütahya, Rusya, Paris ve Yugoslavya’daki çeşitli karma sergilere de katılmıştır. Şeref Akdik 1911 yılında Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin çocuklar için düzenlediği yarışmada "İkincilik" Ödülü, 1939’da San Fransisco Resim yarışmasında "Madalya", 1945 yılında ise 7. Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde "Küçük Binici" adlı yapıtıyla Birincilik Ödülü almıştır.Resmin yanı sıra hat alanında da önemli çalışmalar yapan Şeref Akdik, bu tür çalışmalarında kaligrafik özellikler ve istifleme açısından geleneksel kurallara bağlı kalmıştır.1951 senesinde atandığı Güzel Sanatlar Akademisi’nden 1964 yılında emekli olan sanatçı. 1972’de İstanbul’da vefat etmiştir.

ŞEREF AKDİK ( 1889 - 1972 ) ‘Pont Pontoise-Paris’, tuval üzeri yağlıboya, imzalı, 1928 tarihli. 48 x 60 cm

64


65


Romanya’da Yaş Güzel Sanatlar Akademisi’ni bitirdikten sonra 1929 yılında Paris’e giden sanatçı, önce Julien Akademisi’nde, daha sonra da Lhote’un atölyesinde dört yıl resim öğrenimi görmüştür. Bu süre zarfında Monet ve Cezzane’ın eserlerini inceleyerek onlardan reprodüksiyon çalışmıştır. 1930 yılında Paris’te tanıştığı Bedri Rahmi Eyüboğlu ile 1936 yılında evlenerek İstanbul’a yerleşmiş ve Ernestine olan adını Eren olarak değiştirmiştir. Eşiyle birlikte D Grubu’na katılarak topluluğun çalışmalarında önemli rol oynamıştır. Bedri Rahmi ile Anadolu gezilerine çıkan sanatçı, Anadolu insanının yaşam biçimini tuvallerine folklorik özellikleri plastik ögelerle birleştirerek yansıtmıştır. Doğu insanına ve geleneksel yaşama yönelik konuları işlemiş, ‘Pekmez Hanı’ (1949), ‘Köylü Kadınlar Kervanı’ (1958) ve ‘Köyde Oyuncakçı’ (1983) gibi eserlerinde bu eğilimini açıkça ortaya koymuştur. 1950’li yıllarda Picasso ve Braque gibi ustalardan kopyalar yaparak ayrıntıdan uzaklaşmış, yalın, çizgisel ve çok renkli bir üsluba yönelmiştir. 1955 yılından sonra bu üslupta Lirik-Soyutlamalar yapmıştır. 1970 yılından itibaren daha önce çalıştığı konulara dönerek Anadolu görünümleri ile portre ve figür çalışmaları gerçekleştirmiştir. ‘Göreleli Fatma Kadın’ ve ‘Ağlayan Gelin’ bu dönemki çalışmalarının en güzel örnekleridir. ‘Üç Güzeller’, ‘Dört Güzeller’ gibi mitolojik konulu resimler de yapan sanatçı, bu konulara çağdaş bir yorum katmıştır. Resmin yanı sıra mozaik alanında da ürün veren sanatçının bu türdeki en önemli yapıtları Ankara Etibank’taki mozaik pano (1956), 4. Levent Mahallesi konut duvarları (1956- 1957), Ankara Çocuk Hastanesi (Hacettepe-1955), İstanbul Manifaturacılar Çarşısı (1963-1965), Cerrahpaşa Hastanesi (1978) ve Haydarpaşa Göğüs Hastalıkları Hastanesi için yaptığı mozaik panolardır. Yurtiçi ve yurtdışında çok sayıda sergi açan Eren Eyüboğlu 1973 yılında Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde başarı ödülü kazanmıştır.

EREN EYÜBOĞLU ( 1913 - 1988 ) ‘Beylerbeyi Camii Avlusu’, kontrplak üzeri yağlıboya, imzalı, 1944 tarihli. 51.5 x 65 cm

66


67


EREN EYÜBOĞLU (1913-1988) ‘Salı pazarı’, tuval üzeri yağlıboya, imzalı, 1986 tarihli. 40 x 50 cm

68


69


1899 yılında İstanbul’da doğdu. Babası ünlü tiyatro oyuncusu Ahmet Fehim Efendi’dir. Öğrenimini Üsküdar Sultanisi ve Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde yaptı.1921 yılında İleri Gazetesi’nde basın hayatına atıldı. Karikatür, resim, fotoğraf, sinema ve tiyatro ile uğraştı. Ancak asıl ününü ilüstratör olarak yaptı. Kitap kapakları, dergi ve kitap illüstrasyonları ile yayıncılık ve grafik tasarım tarihinin temel taşlarından biri oldu. Refik Halit’in Gurbet Hikayeleri, Peride Celal’in Yaz Yağmuru gibi yüzlerce kitabın kapağını çizen Münif Fehim, bir dönem, Tarihten Çizgiler, başlığı altında karikatürler de çizmiş; bu köşe çok beğenilince Salih Erimez köşeye devam etmiştir. İkdam, Vakit, Son Posta, Aydede, Akbaba, Yedigün, Yirminci Asır, gazete ve dergilerinde çalıştı. Bir ara Reşat Nuri Güntekin, Mahmut Yesari ve İbnülrefik Ahmet Nuri ile Kelebek dergisini yayımladı. Münif Fehim Özarman, 1983’te aramızdan ayrıldı…

MÜNİF FEHİM ÖZERMAN (1899-1983) Efeler, Duralit üzeri yağlıboya, 70 x 70 cm

70


71


1897 yılında İstanbul’da doğdu. Selanik’te başladığı ilk ve orta öğrenimini İstanbul’da tamamlar. Hukuk alanında yüksek öğrenim yaparken, konuk öğrenci olarak Sanayi-i Nefise Mektebi Alisi’ne devam eder. Burada Hikmet Onat Atölyesi’ndeki derslere katılır. Zamanını sanata ayırmak düşüncesi ile yargıtay üyeliğine kadar yükseldiği mesleğinden ayrıldı. Boğaziçi görünümleriyle tanınan Cevat Erkul, Hikmet Onat’ın üslup yaklaşımına duyduğu yakınlığı kendine özgü renk ve ışık değerleriyle besleyen ve geliştiren bir sanatçıdır. Tıpkı kendi gibi hukuk kökenli olan Hasan Vecih Bereketoğlu’nda da tanık olduğumuz üzere, kent ve deniz tutkusunu unutulmaz kompozisyonlarla resme yansıtmıştır. Özellikle gün batımına yakın saatlerde, nesne ve figürleri kuşatan ışığı çok iyi analiz eden Erkul’un peyzaj yaklaşımı, Boğaziçi görünümlerinde sıkça rastladığımız coşkulu ve renkli genel ifadenin biraz dışında kalır. Daha gerçekçi duyuşlara kucak açan bu tavır, oldukça duygusal bir karakterde kendini sunar. Öne çıkan ışık ve renk kaynaklı atmosfer, ilginç biçimde Doğulu bir tasavvurun da somutlaştığı tinsel bir uzama dönüşür.

CEVAT ERKUL ( 1897 - 1981 ) ‘Salacak’, tuval üzeri yağlıboya, imzalı. 52 x 73 cm

72


73


1932 yılında İstanbul’da doğan ve İzlenimci Türk Resim Sanatı’nda kendine özgü bir yeri olan Necdet Kalay ilk çalışmalarına heykeltıraş Faruk Morel ve ressam Şeref Akdik ile başlamıştır. 1954- 1957 seneleri arasında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne devam eden sanatçının eserleri, 1960 yılından itibaren yurt içinde başta İstanbul, Ankara, İzmir olmak üzere Mersin, Diyarbakır, Trabzon; yurtdışında İsviçre, ABD, Belçika, Fransa, Almanya, İngiltere ve Irak gibi birçok ülkedeki sanat faaliyetlerinde yer almıştır. 1970’li yıllarda özgün üslubunu oluşturan Necdet Kalay fonda, figürlerde ve motiflerde uyguladığı soyutlama ve stilizasyonlarda, renk kontrastlarıyla özgün bir üsluba kavuşmuştur. İstanbul peysajları, Haliç ve kıyı görünümleri, Anadolu’nun kırsal kesimlerine ait peysajlar, Safranbolu, Bursa ve Bodrum evleri ressamın belli temalarındandır. Cumhuriyet’in 50. yılında açılan yarışmada başarı ödülü kazanan Necdet Kalay’ın İzmir, Armara, Arsonuwal, Paris Müzeleri’nde, Unesco’da, New York Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliği’nde, NATO Temsilcilikleri’nde, Londra, Paris, Pekin, Belgrad Büyükelçilikleri’nde yurtiçi ve yurtdışındaki çeşitli özel koleksiyonlarda eserleri bulunmaktadır. 1973 yılında bir tablosu Cumhurbaşkanlığı tarafından Polonya Başkanı’na hediye edilmiştir.

NECDET KALAY (1932-1986)

‘Halı dokuyanlar’, tuval üzeri yağlıboya, imzalı, 1980 tarihli. 107 x 98 cm

74


75


Kübizm ve Dışavurumculuk anlayışlarını birleştirerek kendine özgü bir üslup yaratan ressam, 1918 yılında girdiği Sanayi-i Nefise Mektebi’nde Hikmet Onat ve İbrahim Çallı’nın atölyelerinde öğrenim görmüştür. Avrupa’ya gitmek için 1927 yılında okulu bırakarak Münih’e gitmiş, burada bir süre Heinemann’ın özel atölyesine devam ettikten sonra Münih Güzel Sanatlar Akademisi’ne girmiştir. Kısa bir süreliğine Berlin’e giderek Berlin Güzel Sanatlar Fakültesi’ne devam eden Çelebi, 1923 yılında yeniden Münih’e dönerek Hofmann’ın özel sanat okulunda öğrenim görmüştür. Bu dönemde Kübist anlayışın etkisinde kalmış, Hoffmann’ın renk kullanımından ve Dışavurumcu anlayıştaki eserlerinden de etkilenerek resimlerinde Kübizm’in geometrik yapısıyla dışavurumculuğu birleştirmiştir. ‘Uçurtma Uçuranlar’, ‘Vitrin’ ve ‘Tavla Oynayanlar’ gibi ilk yapıtların Kübist anlayışın daha baskın olduğu göze çarpar. 1931 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Fakültesi’ne asistan olarak atanan sanatçı, kısa bir süre sonra bu görevinden ayrılmıştır. 1928 yılından sonra Kübizm ile Dışavurumculuğu dengeli bir biçimde birleştirdiği ‘Maskeli Balo’ ve ‘Berber’ gibi eserler üretmiştir. 1930’lu yılların başında Zeki Kocamemi ile çalışan ressam, 1934 yılında İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’ne desinatör olarak atanmış, 1938 yılında yeniden Güzel Sanatlar Fakültesi’ne geçerek Resim Bölümü’nde Lévy ve Feyhaman Duran’ın asistanlığını yapmıştır. Akademideki görevini 1967 yılına kadar sürdürmüştür. 1950’li yıllarda figüratif ağırlıklı çalışmalar yapan Ali Çelebi, ‘Hamamda Kese’ ve ‘Uçurtma Uçuran Kız’ gibi insan yaşamına ait görünümleri işlediği eserler gerçekleştirmiştir. 1960’larda ise hayvan ve av konularına yönelmiştir. 1970’li yılların ortasından itibaren Dışavurumcu anlayışın doruk noktasına ulaştığı ‘Büyükadadan’, ‘Piknik’ ve ‘İğde Ağacı’ gibi figürlü manzaralar resmetmiştir. Kompozisyonlarında figürlere kendi çevrelerinde de hareket kazandırarak bir dinamizm yükleyen Ali Çelebi, sıcak ve soğuk renkleri dengeli bir biçimde kullanarak uyumlu bir görüntü elde etmiştir. Modern sanata bağlı olmakla birlikte, yapıtlarında merkezi kompozisyon kuruluşuna önem vermesi ve ton kullanımı açısından akademik anlayışa da yer verdiği gözlenmektedir. 1944 yılında Resim Heykel Sergisi’nde ‘Çam Korusu’ adlı eseriyle birincilik ödülüne layık görülen sanatçı, 1966 yılında V. Tahran Bienali’nde de birincilik kazanmış, 1991 yılında Sedat Simavi Vakfı Görsel Sanatlar Ödülü’nü almış ve devlet sanatçısı seçilmiştir.

ALİ AVNİ ÇELEBİ (1904-1993) ‘Saksıda Devetabanı’, tuval üzeri yağlıboya, imzalı. 56 x 46 cm

76


77


ALİ AVNİ ÇELEBİ (1904-1993) ‘Kayıklar’, tuval üzeri yağlıboya, imzalı. 38 x 46 cm

78


79


Fotoğraflar/Photographer Muhsin Önder Editör/Mizanpaj Fatih Önder

Birlik mahallesi Doğukent bulvarı 450. cadde Vadi ikizleri sitesi No: 3/A Tel: 0312 442 38 91 Fax: 0312 442 38 93 info@ankaraantikacilik.com www.ankaraantikacilik.com

© Tüm hakları mahfuzdur.

80


ANKASANAT 81



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.