OLUMSAL IMGELER ‘UNCONVENTIAL IMAGES’ ‘IMAGES CONTINGENTES’
1
OLUMSAL IMGELER ‘UNCONVENTIAL IMAGES’ ‘IMAGES CONTINGENTES’
3
MUHSİN ÖNDER - TEK VE ÇOĞUL Jale N. Erzen
Düş gücünün soyut ya da maddi, sonsuz yeni gerçeklikler yaratma potansiyelini ancak zihnin kendi sınırları kısıtlayabilir. Onun için sanatın biçim, anlam ve konu yaratma, ya da yeni dünyalar oluşturma imkanı her zaman sonsuzdur. Hele, onu ateşleyen, varlığın ya da güncel olguların tükenmez nesneleri olursa. Muhsin Önderi sanat serüvenine sürükleyen yaşadığı alemin banal nesnelerinde gördüğü sihir. Paslı bir çivi, bir ağaç kabuğu, ya da bir makina parçası fotoğraf makinasının objektifinde tasarımsal, şiirsel, sürrealist, ya da yapısal bir kimlik ediniyor. Sonra sanatçı bu kimliğe yeni kılıflar, yeni ortamlar, yeni kapsamlar hazırlıyor. Fotoğraf bir simya aracı olup, bize algısal oyunları sonsuz yorumlar içeren yeni yaşantılar ve heyecanlar sunuyor. Arte Povera ve Zero akımları 1960’lardan itibaren güncel nesnelere yeni anlamlar kazandırdı. Günter Uecker çivileri kullanarak yeni tasarımlar oluşturdu. Yırtılan tuvaller, ampuller, farklı sunuşlarla ve tekrarlara gündelik nesnelerin soyut ve bazen gerçeküstü imkanlarını ortaya koydular. Muhsin Önder farklı çalışıyor, onun yaptıklarına Arte Povera ya da Zero değil, tam tersine Arte Ricca ya da ‘multiple’ demek daha doğru olur. Zira çiviyi, ya da köken olarak kullanılan nesneyi artık tanıyamıyoruz, sonuç bambaşka, çoğul, zengin bir görselliğe dönüşüyor. Bu bakımdan Muhsin Önder’in eserlerinde önemli olan yöntem ve kavram ‘dönüştürme’ ile ilgili. Ama bunun için sanatçının önce dönüştürdüğü nesnenin gizilgücünü ve ne türlü yeni imgelere gebe olduğunu hayal etmesi gerekiyor; deneyim zihindeki bir imge tohumu ile başlıyor ve birçok yeni olanakla sonuçlanıyor. Muhsin Önderin birçok resmi belki aynı tohumdan üreyen akrabalıklar taşıyor. Bir yandan böyle yakınlıklar varken bir yandan aynı duyarlığın bambaşka sonuçlar verdiğini görüyoruz. Keçi çanları yan yana gelip ortaçağ şövalyelerinin başlıklarını andırıyor, ya da pullar dizilip bir Bizans prensesinin yaldızlı mozaik portresi oluveriyorlar. Muhsin Önder köken olarak ele aldığı nesneyi adeta organik ya da biyolojik şekilde çoğaltıyor, dönüştürüyor, görsel algının yanılsama potansiyelinde sonsuz bir alem yaratıyor. Buruşuk bir kağıt ya da metal bir çubuk yeni çoğalmalara gebe kalıyor. Bazen bunlar yan yana tekrarlanan, ama her tekrarda ince bir renk değişimi, bir Barok müzik eserindeki notalar gibi ince tonalite farklılıklarıyla tekrar yan yana gelip bir bütün oluşturuyorlar. Akla doğanın çokluğu ve tekliğini getirircesine kolay kavranmayan, sonsuz potansiyelinden uzaklaşılmayan bir alem oluşuyor. Bu resimlerin birçok estetik olgu ile benzerliğini düşünmek olası: örneğin Alhambra sarayındaki geometrik kabartma bezemeler. İslam sanatının bu üstün örneğine yakından bakarsak sonsuz tekrarların yan yana geldiğinde sonsuz yeni görsellikler yarattığını görürüz. Bunun da en önemli nedenlerinden biri ışık ve farklı bakış açılarının oluşturduğu yeni imajlardır. Muhsin Önder resimlerinde, aynı şekilde ışığı, tekrar eden birimler üzerinde farklı şekilde kullanarak benzerliklerin sonsuz farklılıklarını ortaya koyuyor. Tekrar eden birimlerden oluşan resimlerinde her bir birim ışığı farklı yansıtarak, bir derinlik ya da kabartı geliştiriyor.
5
Sanat yaratısı usta çırak eğitiminden bağımsızlaştığından bu yana, birçok kişi kurumsal eğitimden geçmeden kendilerini sanata verme imkanı bulmaya başladı. Bu birçok sanat alanı için geçerli: Tadao Ando, Corbusier, daha birçokları mimarlık okumadan mimar oldular, ya da ressamlığa başka alanlardan kaydılar. Zira bugünün sanatı artık tek bir gelenek ve değer sisteminden gelişmiyor, malzeme, teknik, içerik, sunuş açısından sonsuz imkanlara açık. Böyle bir serüvene atılan sanatçı da karşısında sonsuz imkanlar buluyor. Muhsin Önder bu yapıtlarına fotoğraflarını çekerek başladı; her biri etkileyici heykeller olabilirdi ama sanatçı ilk denemelerinden itibaren ileride yapacaklarını düşlüyor amaçlıyordu. Her sanatçının yaratıcı süreci, öz geçmişi, esinlendikleri ilginçtir ama çoğunu pek merak etmeyiz; sonuçtaki iş biraz da olsa bunları anlatır. Muhsin Önderin işleri ise geçmişlerini ve sanatçıyı ele vermeyen kendi içlerinde kendi yaşam öykülerini saklayan işler. Bu bakımdan özellikle ilginç ve sorgulayıcı oluyorlar. Üstelik bu işlerin çoğunun birbirlerine benzemeyişi, sanatçıyı daha da gizemli kılıyor. Zira her defasında sanki sanatçı bambaşka bir etki peşinde, farklı bir yerden başlıyor ve farklı bir sonuca varıyor.
Muhsin Önderin sanatının kısa zamanda çeşitli olanaklara açılımı ender bir yaratıcılık süreci gösteriyor. Çivilerle oluşturulan ilk heykel fotoğrafları, nesnenin mekan içindeki üç boyutluluğunu ister istemez tek açıdan sunan işlerdi. Ne denli ilginç kompozisyonlar olsa da bakışımızın tek yönlülükle sınırlandığının farkındaydık. Heykelin üç boyutluluğuna sahip oldukları halde bizim tek bir açıdan bakmamızı istiyorlardı. İlginç olan bu heykelimsi nesnelerin konumunu, ebadını, anıtsallığını ya da bir avuca sığacak kadar intim oluşlarını kendi tahayyülümüze göre belirleyebilme özgürlüğü de vardı. Hatta, bunlar ideal bir mekanda gerçeğin ötesinde var olan ütopik nesneler olarak da düşünülebilirdi. Aynı şekilde kıvrımlar halinde dolanan çizgileri ipler, bir meteorun hareketleri, ya da ışık dalgaları olarak da düşünmek olası. Her izleyici kendi hayaline göre bunlara anlam verebilir, bunların yarattığı kozmos içinde kendi görsel serüvenlerine dalabilir. Beyaz çizgi ve çerçevelerden oluşan bir iki resim ise farklı bir yapısallıkla soyut ve nesnel arasında git-gel oluşturabilir. Bu farklı resimler kısa zaman içinde birbirini izledi. Anlaşılan sanatçı ileride bir şey görüyor bir deneyimden ötekine atlayarak, uzun bir yolu kısa bir zamanda kat ediyordu. Sonra, pullardan oluşan bir Bizans ikonası, çanlardan oluşan kafalar, nallar ve rengarenk taşların gerçekleştirdiği minimalist işler ortaya çıktı.
6
Muhsin Önder’in resimlerini, ya da fotoğraflarını önce konu, malzeme, ve kompozisyon olarak yorumlamaya çalışırken fotoğrafın ne denli öncelikli olduğu kendini vurguluyor. Bu işlerin keyfine varmak, anlayarak, çözümleyerek daha iyi nüfuz edebilmek herkes için önemli olmayabilir; sanırım Muhsin Önder seyirciden bu dönüştürmenin sırrını çözmesini beklemiyordur. Bu resimlerin nasıl üretildiğinin anlaşılması ne derece önemli, bilinemez. Ama burada önemli bir sihirbazlık, bir simyacılık var gibi duyumsanıyor. Muhsin Önder bu işleri fotoğraflarını çekmeden sergileseydi, herhalde resme, ya da alışılmış şekilde heykele benzer işler ortaya çıkacaktı. Sanatçı ise bu dönüşümü oluşturabilmek için fotoğrafta ısrar etti. Bugün, bu işlerin bütününü gördüğümüzde fotoğrafın ne denli önemli olduğunu ve ancak bu şekilde ortaya bambaşka bir sanatsallık konabildiğini, yeni bir imge anlayışı doğduğunu görüyoruz. Fotoğraf burada bir temsil aracı olmaktan çıkıp yaratıcı bir aracı oluyor. Zira bu işlerde her zaman öncelikli olan dönüştürme ancak fotoğrafla gerçekleşebiliyor. Zira banal yaldızlı bir kağıt, pullar, basit metal parçalar, ya da bozuk yırtık bir yüzeydeki renk ve dokular ancak malzeme yok olup da yalnızca görselliği kalınca bambaşka bir şey oluyor ve farklı diller konuşuyor. Bu işler fotoğraf ile dönüştürülmeden önce genelde ilginç deneyimler olarak, sanatçının yaratıcı keşifleri olarak kalacakken fotoğraf onları maddenin ötesine götürerek yalnızca ve yalnızca görsel ifadeler olarak yeniden yaratıyor.
Bu işlerin bazıları arasında benzerlikler bulunabilir; bu da genellikle özdeki maddenin aynı olmasından geliyor. Muhsin Önder’in birbiri ile akrabalık kuran işleri en fazla birkaç grup oluşturabilir; yoksa genelde bir işten ötekine geçtiğinizde bir alemden başka bir aleme geçiyorsunuz. Belki, ileri sürülebilecek en geçerli genelleme çoğunda yüzeyin eşit şekilde parçalanmış olması; sonra bu parçalar farklı rölyef etkileri ile sonsuz çeşitlemeler sunan organik yüzeyler oluşturuyor olmasıdır. Muhsin Önder, kendini tekrarlama gibi bir endişeden değil, bir iş onu yeni bir yöne sevk ettiği, en basit ve banal ortamda binlerce yeni biçim ve renk imkanı gösterebildiği için bir konuyu tekrarlamak gibi bir üslup durağanlığına düşmüyor. Sonsuz bir iştah ile çevresindeki bütün malzeme ve görsellik imkanlarını irdeliyor, duraksamadan bir olasılıktan ötekine yönleniyor. Fotoğrafın doğasına uygun şekilde elleri ile değil gözü ile çalışıyor; gözleri ona dünyayı bin bir şekilde sunabildiği için Muhsin Önder taşlardan, çivilerden, metallerden ve bulunmuş banal nesnelerden gizemli dünyalar yaratabiliyor.
7
Bu dünyalar espri olarak da genelde birbirlerine benzemiyorlar; bazılarında ilkel kavimlerin ayinsel heykellerinden izler görülüyor. Bazılarında İslam mimarisinin ışık şiirlerini; bazılarında nerdeyse popüler beğeniye yakınlık duyan bir sınırda tereddüt eden yaklaşımlar görülüyor. Bir Uzak doğu heykeli… küçük olmasına rağmen anıtsal bir iş.. ama yakından bakınca üzerinde sembolik sihirli harfler, sayılar görüyorsunuz. Her biri farklı şekilde ışıklanmış iç içe üç boyutlu kareler.. akla Roma’da Panteonun tavanı geliyor; düz bir satıh üzerine yayılmış olan bu biçimler tekrar ettikleri için bir birlerinden o derece farklılar...bunlara tek tek bakamıyorsunuz, başınız dönüyor, karşınızda sınırsız bir alem peydahlanıyor. Bu yaldızlı kağıttan kıvrılıp büzülmüş yüzey ise insana bir petrol akıntısının oluşturduğu ölümcül ortamı ya da bataklık bir balçığı düşündürüyor. Muhsin Önder genellikle renk kullanmıyor, kullandığında ise cüretkar, uyum aramıyor, benzerlik aramıyor, renkler öyle bir araya geliyorlar ki sorgulamadan kabulleniyorsunuz, zira bu cesaret kendi doğallığını yaratıyor. Ya boyanmış, yüzeyleri geometrik şekillerde çizilmiş ve yan yana gelerek kentsel bir parodi oluşturan tuğlaları nasıl yorumlayabiliriz? Bunlar bir ilkel kavimin bulupta kendi sembollerini çizdikleri nesneler olabilir, nerede duracağını şaşırmış heykeller olabilir, onları kolayca yorumlamaya imkan yok. Sanatçı bütün işlerinde çocuksu bir cesaret ve önceden planlanmamış, her işinde sıfırdan başlayan yepyeni bir hayal ürünü ve yepyeni bir yorum ortaya koyabiliyor. Kırmızı bir top etrafında kırmızı ponponlar dizilmiş pervasızca… bunlara ancak Neo-Dada diyebilirim. Çerçeve içinden insana doğru geliyorlar, korkutucu mu yoksa mizah mı belli değil. Ama muamma dolu ve sonsuz bir enerji taşıyorlar.
8
Muhsin Önder sanat okuluna gitmedi... ama sanatla çok yakın ilişkisi var. Bu ilişkinin klasik, sıradan akademik bir ilişki olmadığı kesin. Tümüyle kendi birikim ve duyumları yoluyla biçim ve renk tercihlerine, bunun da ötesinde tümüyle kendine özgü, özgün bir sanat yaklaşımına ancak bu şekilde ulaşılabilir. Zira Muhsin Önder’i yöneten bir dogma, estetik değerler sistemi bu işlerin arkasındaki itici güç değil. Bu yaratıcılık ve bu nerdeyse Dadaist yaklaşım, ancak boşlukta el yordamı, derin duyarlılık ve güçlü bir irade ve inanç ile olabilir kanısındayım. Muhsin Önder’in işlerinde duygudan çok akıl, güzellikten çok tasarım egemen. Bu açıdan gerçekten çağdaş bir konumdalar. Dada akımı ile, Zero akımı ile, Minimalizm ile ilişkileri akılcı irdeleyici ve arayıcı olmalarıyla ilgili. Yoksa Muhsin Önder’in hiçbir işi herhangi bir akıma oturtulamaz. Özellikle de Dada akımının şüpheci, sinik ve herhangi bir değeri yok eden yaklaşımı katiyen Muhsin Önder’e yakıştırılamaz. Dadanın öncüsü Duchamp, bir şekilde nesneleri değerlerinden, işlevlerinden soymaya yeltenmişti. Muhsin Önder ise nesnelere akıl yoluyla yaklaşarak onlardaki tasarımsal ya da biçimsel gizilgücü irdeliyor. Fotoğraf olmaları ise onları fotoğraf işleri yapmaya yetmiyor. Resim-fotoğraf da değil, heykel-fotoğraf da değiller. Türkiye’de sanat, nadiren tümüyle akılcı oldu. Bu nedenle pek az soyut sanatçımız var ve çoğu dışavurumcu yaklaşımı yeğlemiş. Önder bu açıdan ender bir örnek, bir yandan tekil bir tavırla karşımıza çıkarken, bir yandan çağdaş sanatın birçok yaklaşımı ile yakınlığından ve de konu ve teknik açısından hiçbir şekilde kendini sınırlandırmadığından çoğul bir ifade olarak beliriyor.
9
MUHSİN ÖNDER - SİNGLE AND MULTİPLE Jale N. Erzen Only the limits of the mind itself can restrict the imagination’s potential to create endless new realities, whether abstract or material. This is why art’s possibility to create form, meaning, and subject matter, or to produce new worlds is always endless. Especially if what ignites it are the inexhaustible objects of existence or of current events. What led Muhsin Önder into the adventure of art was the magic he saw in the banal objects of the world in which he lives. A rusty nail, tree bark, or machine part acquires a poetic, surrealist, structural, or design identity in the lens of his camera. Then, the artist prepares new covers, new environments, new scopes for this identity. Photography becomes an alchemical tool, offering us new experiences and excitements whose optical illusions contain infinite interpretations. Starting in the 1960s, the Arte Povera and Zero movements lent new meanings to contemporary objects. Günter Uecker used nails to create new designs. Employing ripped canvases, light bulbs, original presentations, and repetition, they revealed the abstract and sometimes surreal possibilities of everyday objects. Muhsin Önder works in a different way. We cannot call what he does Arte Povera or Zero; on the contrary, it would be more correct to call it Arte Ricca or ‘multiple’. For we can no longer recognize the nail, or the original object; the outcome becomes an utterly different, multiple, rich visuality. In this regard, what is important in the works of Muhsin Önder has to do with the ‘transformation’ of concept and method. But in order to do this, the artist must first imagine the potential of the object he transforms and with what kinds of new images it is pregnant. The experience begins with the seed of an image in the mind and ends with numerous new possibilities. Many of Muhsin Önder’s pictures have a kinship that might have been bred from the same seed. We see that while on the one hand there are, indeed, such affinities, on the other, the same sensitivity produces entirely different results. Juxtaposed goat bells resemble the helmets of medieval knights, or sequins line up to become the gilded mosaic portrait of a Byzantine princess. Muhsin Önder reproduces and transforms his original object in a virtually organic or biological way. He creates an infinite world in the illusory potential of visual perception. A crumpled piece of paper or a metal rod become pregnant with new reproductions. Sometimes these are repeated in juxtaposition, but with a subtle change in color at each repetition; with subtle differences in tonality like the notes in a piece of Baroque music, they are juxtaposed once again to form a whole. A world takes shape that is not easily grasped and from whose infinite potential one is not removed, as if calling to mind the multiplicity and singularity of nature. It is possible to think of the similarity of these images with many aesthetic phenomena: One example is the geometric ornaments in relief at the Alhambra palace. If we look closely at this superb example of Islamic art, we will see that the juxtaposition of infinite repetitions creates endless new visualities. And one of the most important reasons for this is that new images are created by light and different angles of view. Similarly, in his pictures, by using light in different ways on repeating units, Muhsin Önder reveals the endless differences of similarities. In his pictures formed of repeating units, each unit reflects light in a different way, creating a depth or a relief.
10
Ever since artistic creation has become independent of the master-apprentice training system, many people have found the opportunity to devote themselves to art without going through an institutional education. This is true for most branches of the arts: Tadao Ando, Corbusier, and many others became architects without studying in schools of architecture, or shifted to painting from other fields. For, today’s art no longer develops from a single tradition and value system; it is open to endless possibilities, in terms of material, technique, content, and presentation. And the artist who embarks on such an adventure, encounters endless possibilities. Muhsin Önder began these works by taking their photographs; each of these could have been impressive sculptures, but from his very first attempts, the artist already imagined and intended what he would be producing in the future. Every artist’s creative process, past history, and sources of inspiration are interesting, but we often are not curious about most of it; the final work itself conveys these, at least to a certain extent. Whereas the works of Muhsin Önder are works that do not give away any information about their past or about the artist; they carry their own life stories within them. It is in this regard that they become particularly interesting and inquisitive. And the fact that most of these works are not alike makes the artist even more mysterious. Because each time, it seems the artist, seeking to create a different effect, starts from a different point and reaches a different result. The fact that the art of Muhsin Önder has opened up to diverse possibilities in a short time, demonstrates a rare creative process. The first sculpture photographs made from nails were works that inevitably presented the three-dimensionality of the object in space from a single perspective. No matter how interesting these compositions were, we were aware that our gaze was limited to a single direction. Even though they had the three-dimensionality of sculpture, they wanted us to look from a single perspective. Interestingly, we also had the freedom to determine according to our own imagination the position of these sculpture-like objects, their size, their monumentality, or the fact that they were intimate enough to fit in the palm of the hand. In fact, we could think of these as utopian objects that might exist beyond reality in an ideal space. Similarly, it is possible to think of lines winding in curves to be strings, the movements of a meteorite, or light waves. Each viewer can interpret these according to their own imagination and immerse themselves in their own visual adventure inside the cosmos created by these lines. A couple of other pictures formed of white lines and frames have a different kind of structure that may create oscillations between abstract and concrete. These differing images followed each other within a short period. Apparently, the artist saw something in the future and jumped from one experience to the next, covering a long distance in a short time. Then came a Byzantine icon composed of sequins, heads composed of bells, and minimalist works made of horseshoes and colorful stones.
11
When attempting to interpret Muhsin Önder’s pictures –or photographs–, firstly in terms of subject matter, material, and composition, the primacy of photography emphasizes itself. Appreciation of these works and understanding and analyzing them so as to better take them in, may not be important to everyone; Muhsin Önder probably does not expect the viewer to solve the mystery of this transformation. One cannot know to what degree it is important that we understand how these images were produced. But one can sense that there is some significant magic or alchemy involved here. If Muhsin Önder had exhibited these works without taking their photographs, the result would probably have been works resembling paintings or conventional sculptures. However, to create this transformation, the artist insisted on photography. Today, when we see the entirety of these works, we see how important photography is and how it is only in this manner that an entirely different kind of art can be produced and from where a new approach to the image is born. Here, photography ceases to be a means of representation and becomes a creative tool. In fact, transformation, which has always been a priority in these works, can only happen through photography. For, a banal piece of gilded paper, sequins, simple metal parts, or the colors and textures on an irregular and torn surface, only become something entirely different and speak different languages when materials disappear and only their visuality remains. While before being transformed into photographs these works would have remained as interesting experiences in general, or as the creative explorations of the artist; by taking them beyond matter, photography recreates them only, and only as visual expressions. One may find similarities between some of these works; this is due, in general, to the fact that their essential material is the same. As they establish a kinship with one another, Muhsin Önder’s works can only form at most a few groups; otherwise, generally, when you go from one work to the other, you move from one world into the other. Perhaps, the most valid generalization that can be made might be that in most of the works, the surface is evenly fragmented and that, by means of different relief effects, these fragments then form organic surfaces that offer endless variations. Muhsin Önder does not fall into an inertia of style, such as repeating the same subject matter; not for fear of repeating himself, but because a work leads him in a new direction and opens up to him the possibility of thousands of new shapes and colors in the most simple and banal of environments. He explores all the possibilities of the materials and visuality around him with an endless appetite, and moves from one possibility to the next without pausing. In keeping with the nature of photography, he works with his eyes rather than his hands; because his eyes can present the world to him in a thousand and one ways, Muhsin Önder is able to create mysterious worlds out of stones, nails, pieces of metal, and banal found objects. In general, these worlds are not alike in spirit either. In some of them, one sees traces of the ritual statues of primitive tribes; in others, the poetry of light of Islamic architecture; and in others yet, approaches that hesitate on a boundary that almost has an affinity with popular taste. A Far Eastern sculpture... a monumental work despite its small size... But when you look up close, you see symbolic magic letters and numbers on it. Interwoven three-dimensional squares, each illuminated in a different way... one thinks of the ceiling of the Pantheon in Rome; spread across a flat surface, these shapes are completely different from one another, precisely because they repeat... You cannot look at them individually, you get dizzy; a boundless world opens up before you. 12
As for this undulating, wrinkled surface of gilded paper, it makes one think of a deadly environment formed by an oil spill or some miry swamp. Generally, Muhsin Önder does not use color, and when he does, he does so boldly, without seeking harmony or similarity; the colors come together in such a way that you accept it without question, for this boldness creates its own naturalness. And how would one interpret the painted bricks that have geometric patterns drawn on their surfaces and are juxtaposed so as to form an urban parody? These could be objects found by a primitive tribe who then drew their own symbols on them; they could be sculptures in confusion about where to stand. There is no way to easily interpret these. In all of his works, with childlike boldness, the artist comes up with a brand-new product of the imagination, a brand-new interpretation that is not planned in advance and is started from scratch. Red pom-poms are impudently strung around a red ball... all I can call these, is Neo-Dada. They come toward you from inside the frame; one cannot tell whether they are scary or humorous. But they are full of mystery and have an infinite energy. Muhsin Önder did not attend art school... but he does have an intimate relationship with art. It is certain that this relationship is not an ordinary academic relationship in the classical sense. Only in this manner, and through one’s own knowledge, experience, and senses, can one attain one’s choice of forms and colors, and, beyond that, attain a completely unique and original artistic approach. For, the driving force behind these works is not a dogma or system of aesthetic values that is guiding Muhsin Önder. In my opinion, this creativity and this almost Dadaist approach can only be done by feeling one’s way in the void and require a profound sensitivity and a strong will and belief. The works of Muhsin Önder are dominated by reason rather than emotion and design rather than beauty. In this sense, they can truly be considered as contemporary. Their relationship with the Dada movement, the Zero movement, and Minimalism is related to the fact that they are rational, exploratory, and inquisitive. Otherwise, none of Muhsin Önder’s works can be regarded as belonging to any movement. And certainly not the Dada movement’s skeptical, cynical approach that destroys all values. Duchamp, the precursor of Dada, sought to somehow strip objects of their use-value. Whereas Muhsin Önder explores the design potential or formal potential in objects by approaching them through reason. And the fact that they are photographs, is not enough to make them works of photography. Neither are they image-photographs or sculpture-photographs. Art in Turkey is rarely entirely rational. This is why we have very few abstract artists and most of them have opted for the expressionist approach. In this respect, Önder is a rare example; while on the one hand he displays a singular attitude, on the other, he manifests himself as multiple expression because of his affinity to numerous approaches in contemporary art and because in no way does he limit himself in terms of subject matter and technique.
Translation: Linda Stark Gürata
13
MUHSİN ÖNDER– SİNGULİER ET PLURİEL Jale N. Erzen Le potentiel de création des réalités tant abstrait que concret de la force de l’imagination ne peut être restreint que par les limites de l’esprit. C’est la raison pour laquelle la possibilité de créer des formes, des sens et des sujets ou bien de mondes nouveaux est illimitée. Et encore davantage si ceux qui enflamment l’artiste sont les objets infinis des faits de l’existence ou de l’actualité. Ce qui entraine Muhsin Önder dans cette aventure artistique est la magie qu’il voit dans les objets banals du quotidien de son monde. Un clou rouillé, une écorce d’arbre ou une pièce de machine acquière une identité conceptionnelle, poétique et surréaliste ou structurelle à travers l’objectif de son appareil photo. Puis l’artiste prépare de nouveaux emballages, de nouveaux environnements, de nouvelles contenances à cette identité. La photographie étant un moyen d’alchimie, elle nous offre des excitations et des vies nouvelles comprenant des interprétations infinies des illusions d’optique. Les courants d’Arte Povera et de Zero ont donnés, à partir des années soixante, de nouveaux sens aux objets de tous les jours. Günter Uecker a donné naissance à de nouveaux concepts en utilisant des clous. Les toiles déchirées, les ampoules ont donné aux objets de tous les jours, par le biais de différentes manières de présentation et de répétitivité, des possibilités abstraites et parfois même surréalistes. Muhsin Önder s’y prend autrement, il est plus vrai de dire, en regardant ses œuvres, non pas Arte Povera ou Zero mais plutôt Arte Ricca ou “multiple”. Car, il n’est plus possible d’apercevoir le clou ou l’objet de départ; le résultat en est tout autre, pluriel, transformé en un riche visuel. Dans ce sens, ce qui est important dans les œuvres de Muhsin Önder est lié à la démarche et à la notion de “transformation”. Cependant pour cela, il faut que l’artiste puisse, avant tout, imaginer la puissance du potentiel et les simulacres que peuvent naître de l’objet qu’il transforme; l’expérience débute par un germe d’images et s’achève par de nombreuses nouvelles possibilités. Peut-être que la plupart des photos de Muhsin Önder qui se reproduisent à partir d’un même germe portent des traces de parenté. Alors que d’un côté cette affinité -ce lien de parenté- existe bel et bien, d’un autre la sensibilité du travail donne lieu à des résultats tout à fait différents. Les clochettes des chèvres donnent à penser à des casques des chevaliers du Moyen-Age, ou encore les paillettes en série deviennent un portrait en dorure d’une princesse byzantine. 14
Muhsin Önder fait presque accroître biologiquement ou organiquement l’objet de départ qu’il prend, le transforme, crée un univers infini dans le potentiel de la perception visuelle de l’illusion. Une feuille froissée ou un bâtonnet en métal sont les objets de conception, prêts à être transformés. Dès fois, c’est un ensemble qui se crée à partir d’une répétition, une répétition qui comporte un tout petit changement de couleur, qui se différencie comme les notes d’un œuvre musical Baroque avec des tonalités contrastées de manière infime. Ainsi, se crée un univers qu’il n’est pas aisé de cerner et de comprendre, sans s’éloigner de son potentiel infini rappelant à la fois la singularité et la pluralité de la nature. Il est possible de penser à la ressemblance de ces images à une multitude de phénomènes esthétiques ; pour n’en citer qu’une, les ornements géométriques en reliefs du palais de l’Alhambra. Si l’on regarde de près cet exemple remarquable de l’art islamique, on s’aperçoit que des répétitions infinies en succession créent un tout autre visuel. Et l’une des raisons principales à cela est la lumière et les différents points de vue qui créent de nouvelles images. De la même manière, Muhsin Önder, dans ses photos, se sert de la lumière et des successions des unités en les positionnant et les utilisant différemment, et réussit à mettre en avant les différences sans limites des ressemblances; dans ses photos nées de succession des unités en reflétant l’unité de la lumière différemment, il développe une profondeur et un relief. Depuis que la création artistique est devenue indépendante de la méthode d’éducation maître-élève, un nombre important de personnes ont trouvé la possibilité de se consacrer à l’art sans pour autant passer par une école institutionnelle. Cette affirmation est vraie pour la plupart des branches de l’art : Tadao Ando, Corbusier et plusieurs d’autres sont devenus architecte sans étudier à l’école d’architecture; ou bien sont passées d’une toute autre branche de l’art à la peinture. Car, l’art d’aujourd’hui ne se développe pas seulement à partir de traditions et de valeurs de systèmes, il est ouvert à des possibilités infinies de matières, de techniques, de contenus et de présentations. Et un artiste qui entre dans cette aventure trouve devant lui une multitude, voire d’innombrables possibilités. Muhsin Önder a commencé en photographiant ces installations ; chacune d’entre elles aurait pu devenir des sculptures extraordinaires ; mais l’artiste dès ses premières tentatives pensait et songeait déjà à ce qu’il allait réaliser dans un futur proche. Le processus de création de chaque artiste, son passée et ses inspirations sont intéressants ; cependant, on ne s’intéresse, en général, que très rarement; car le travail final en témoigne en quelque sorte. Mais les œuvres de Muhsin Önder, ne donnant aucune information quant à leur passés et à leur artiste, sont des œuvres qui cachent leurs histoires en elles. C’est alors, à ce point précis qu’elles deviennent particulièrement intéressantes et interrogatives. Ajoute plus de mystère à cet artiste, le fait qu’aucune de ses œuvres ne se ressemblent, car à chaque fois l’artiste est sur les traces d’un autre effet, débutant d’un point différent pour aboutir à un tout autre résultat.
15
L’ouverture, assez vite, à de différentes possibilités de l’art de Muhsin Önder démontre d’une manière flagrante le processus rare, sortant de l’ordinaire. Les photos de la sculpture mise sur place avec des clous à ses débuts, étaient des œuvres présentant, de manière obligatoire, seulement l’une des trois dimensions de la matière dans l’espace. Même si ces œuvres étaient des compositions intéressantes, nous étions parfaitement conscients qu’elles limitaient notre vision qu’à une seule dimension. Alors qu’elles hébergeaient les trois dimensions de la sculpture, elles voulaient que nous la regardions que d’un seul angle. Nous avions, par ailleurs, la liberté de définir selon notre imagination la place, les dimensions, leur monumentalité ou encore leur intimité, au point de pouvoir les tenir dans nos mains. D’ailleurs, on pouvait être amené à penser qu’ils fussent des objets utopiques au-delà de la réalité dans un espace idéal. De la même manière qu’il est possible d’imaginer que les traits se déplaçant en courbes puissent former une corde, les mouvements d’un météore ou bien les ondes d’une lumière. Chaque observateur peut donner un autre sens selon son imagination, et plonger dans son aventure visuelle à l’intérieur du cosmos créé par ces traits. Les quelques photos composées de traits blanc et de cadres peuvent créer avec une autre structure des va-et-vient entre abstrait et objectif. Ces différentes photos se sont succédées en peu de temps. Apparemment, l’artiste voyait quelque chose dans le futur et, sautant d’une expérience à une autre, réussissait rapidement à venir à bout d’un long chemin. Puis, sont apparus une icône byzantine composé de paillettes, des têtes constituées de cloches, des fers à cheval ainsi que des œuvres minimalistes réalisées à partir de pierres de toutes les couleurs. En observant et essayant de comprendre les images et photos de Muhsin Önder, d’abord, par rapport à leur sujet, leurs matières et à leur composition, il ressort presque naturellement le fait que la photographie a une importance primordiale. Il se peut qu’il ne soit pas si important pour tout le monde de pouvoir prendre du plaisir, comprendre et décortiquer d’une manière à y pénétrer ; je crois, d’ailleurs, que Muhsin Önder n’attend pas de l’observateur qu’il résolve l’énigme de cette transformation. Il ne peut se savoir combien il est important que soit compris comment ces photos sont composées. Mais on ressent qu’il y a ici comme une magie, une alchimie importante. Si Muhsin Önder avait exposé ces œuvres sans les photographier, ses œuvres auraient été, j’imagine, comme des peintures ou des sculptures habituelles. Cependant l’artiste a insisté sur la photographie afin d’opérer cette transformation. Aujourd’hui, lorsque nous observons l’œuvre qui est finalisée, on remarque l’importance de la photographie car c’est seulement de cette manière qu’une toute autre création artistique se profile et qu’on découvre la naissance d’une nouvelle approche de l’image. La photographie, à ce stade, se libère de sa fonction de moyen de représentation et devient un moyen de création. En effet, dans ces œuvres la transformation ne se réalise, en priorité, qu’à travers la photographie. Car, une feuille à dorure ordinaire, des paillettes, de simples pièces de métal ou les couleurs et la texture d’une surface irrégulière et déchirée ne deviennent des choses et ne parlent différentes langues qu’à condition que les matières disparaissent et ne laissent que leur visuel. Alors que ces œuvres, avant d’être transformées par la photographie, demeuraient seulement des expériences intéressantes découvertes par l’artiste, la photographie crée seulement et uniquement de nouveaux visuels en les transposant au-delà de la matière.
16
Il se peut qu’il y ait des ressemblances entre ses œuvres ; cela vient surtout du fait que la matière première soit la même. Les liens de parenté que tissent les différentes œuvres de Muhsin Önder ne peuvent former que quelques groupes ; passant d’une œuvre à l’autre vous passez d’un univers à un autre. Peut-être que la généralisation la plus valable et pertinente serait de dire que dans la plupart de ces œuvres s’observent que les surfaces sont fragmentées d’une manière équilibrée et proportionnée et que ces morceaux forment, avec des effets de reliefs, des surfaces organiques à variations infinies. Muhsin Önder, non pas par crainte de se répéter; mais parce que son œuvre le conduit vers un objectif, parce qu’alors même dans un environnement des plus simples et des plus banals des milliers de formes et de couleurs nouvelles s’offrent comme possibilité qu’il ne tombe pas dans une stabilité de style. Loin s’en faut, avec un appétit et un désir infinie, il recherche et décortique toutes les matières et les visuels qu’il voit autour, et, sans s’arrêter, il passe d’une possibilité à une autre. En accord avec la nature de la photographie il travaille non pas avec ses mains, mais avec ses yeux ; puisque ses yeux lui offrent le monde en mille et une formes et configurations, Muhsin Önder arrive à créer des mondes magiques à partir d’un caillou, des clous, d’un métal quelconque ou d’un objet trouvé. Ces mondes ne se ressemblent pas, d’une manière générale, par rapport à leur âmes ; dans certains les traces de sculpture des tribus primitives s’observe. Dans d’autres, ce sont les poèmes de lumière de l’architecture islamique ; alors que dans certains encore s’observent des approches, doutant, à la limite, de l’admiration populaire. Une sculpture de l’Asie orientale… malgré sa petitesse, est une œuvre monumentale…mais regardé de près, vous apercevez de petites lettres, des chiffres symboliques magiques. Des carrés à trois dimensions, juxtaposés et illuminés chacun d’une manière différente… ils rappellent le plafond du Panthéon à Rome ; dispersées sur une surface plate, ces formes, malgré le fait qu’ils se répètent, ne se ressemblent aucunement, et se diffèrent d’une manière prodigieuse… vous ne pouvez les regarder une par une, cela vous donne le vertige, et devant vous se manifeste un monde infini. Quant à cette surface de feuille en dorure rouée, elle fait penser à l’environnement mortel dû à une fuite de pétrole ou encore à un marais de terreau. Muhsin Önder n’utilise, en général, pas de couleurs, mais lorsqu’il le fait, il est audacieux, il ne cherche pas d’harmonie, les couleurs se rencontrent d’une manière que vous acceptez sans interrogation, car cette audace crée sa propre nature. Comment interpréter les briques coloriées, avec des surfaces où des formes géométriques sont dessinées, et, mis côte à côte, créant une parodie urbaine. Ceux-ci peuvent être des objets trouvés par une tribu primitive et sur lesquels ils ont dessinés leurs symboles, ou peut-être des sculptures qui ne savent pas où aller, il n’est plus possible de les interpréter aisément. L’artiste, dans toutes ses œuvres met en exergue un tout nouveau produit de l’imagination réitéré et une toute nouvelle interprétation avec son audace enfantine et sa capacité d’improvisation.
17
Un ballon rouge et autour, des houlettes rouges mis imprudemment… Je ne peux que dire c’est du Néo-Dada. Ils viennent vers vous de l’intérieur du chambranle : est-ce effrayant ou humoristique, impossible de le savoir. Mais ils portent une énergie infinie et pleine de mystère. Muhsin Önder n’a pas fréquenté d’école d’art... mais il a une relation très forte avec l’art. Il est certain qu’il ne s’agit pas d’une relation académique classique, ordinaire. Il n’est possible d’avoir une approche authentique de l’art et une authenticité particulière qu’avec une expérience acquise par l’artiste lui-même et par ses propres sens, qu’on peut observer dans chacun de ses choix de formes et de couleurs. Car ce qui motive Muhsin Önder n’est aucunement un dogme, un système de valeur esthétique qui le guide pour accomplir ses œuvres. Cette créativité et cette approche presque Dadaïste ne peut qu’être, à mon sens, construite à partir d’une sensibilité profonde et née de tâtonnement dans le vide et par ailleurs d’une conviction et d’une croyance très fortes. Ce qui ressort des œuvres de Muhsin Önder c’est du rationnel plutôt que de sentiment, de la conception plus que de la beauté. Elles demeurent, sous cet angle, véritablement modernes. Leur relation avec le courant de Dada, de Zero et avec le Minimalisme est liée au fait qu’elles soient rationnelles, analytiques et créatives. Sinon il est impossible de placer les œuvres de Muhsin Önder dans un quelconque courant. Et encore moins dans l’approche sceptique et cynique du courant de Dada qui détruit toute valeur. Le précurseur de Dada qui n’est d’autre que Duchamp, avait vocation en considérant d’une façon à déshabiller les objets de leur fonctionnalité. Tandis que Muhsin Önder s’approchant d’une manière rationnelle recherche en ces objets le potentiel créatif conceptuel et formel. Le fait qu’ils soient des photos ne suffit absolument pas à ce qu’ils soient considérés comme telles. Ils ne sont, d’ailleurs, ni des image-photos ni des sculpture-photos. En Turquie l’art n’a été que rarement complètement rationnel. C’est la raison pour laquelle nous avons très peu d’artistes de style abstrait et la plupart ont préféré l’approche expressionniste. Önder, de ce point de vue, est un des rares exemples en ce domaine; alors que d’un côté, on le trouve dans une attitude singulière, de l’autre, en raison de son affinité avec la plupart des approches des arts modernes et de sa démarche qui consiste à ne pas se limiter au sujet ni à la technique, il apparaît comme une affirmation pluraliste. Traduction: Berat Durmuş 18
- Ben fotoğraf sanatçısı değilim. Tahayyül ettiğim şeyleri gerçekleştirebilmemde fotoğraf makinesi ve ışık bana yardımcı oluyor. - I am not an art photographer. Light and camera helps me realize products of my imagination. - Je ne suis pas artiste photographe. Afin que je puisse réaliser ce dont j’ai rêvé, l’appareil photo et la lumière m’aident.
17
18
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 70 x 110 cm
19
20
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 77 x 110 cm
21
22
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 70 x 125 cm 23
24
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 70 x 98 cm
25
26
Sanatsal Tartışma // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 80 x 122 cm
27
28
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 90 x 70 cm
29
30
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 123 x 100 cm
31
32
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 90 x 126 cm
33
34
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 80 x 132 cm
35
36
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 116 x 90 cm
37
38
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 200 x 150 cm
39
40
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 80 x 116 cm
41
42
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 80 x 120 cm
43
44
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 160 x 120 cm
45
46
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 140 x 140 cm
47
48
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 175 x 140 cm
49
50
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 175 x 125 cm
51
52
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 150 x 150 cm
53
54
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 175 x 140 cm
55
56
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 120 x 200 cm
57
58
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 150 x 150 cm
59
60
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 140 x 240 cm
61
62
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 140 x 240 cm 63
64
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 140 x 240 cm
65
66
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 140 x 240 cm
67
68
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 140 x 240 cm
69
70
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 140 x 240 cm
71
72
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 150 x 240 cm
73
74
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 150 x 150 cm
75
76
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 150 x 150 cm
77
78
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 140 x 220 cm
79
80
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 121 x 225 cm 81
82
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 150 x 150 cm
83
84
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 116 x 70 cm
85
86
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 70 x 135 cm 87
88
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 80 x 116 cm
89
90
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 110 x 110 cm
91
92
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // Çap 120 cm
93
94
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // Çap 120 cm
95
96
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // Çap 100 cm
97
98
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 110 x 110 cm
99
100
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 70 x 138 cm
101
102
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 110 x 110 cm
103
104
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 77 x 100 cm
105
106
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 105 x 90 cm
107
108
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 100 x 140 cm
109
110
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 80 x 120 cm
111
112
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 80 x 124 cm
113
114
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 80 x 120 cm
115
116
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 75 x 120 cm
117
118
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 68 x 135 cm 119
120
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 70 x 106 cm
121
122
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 90 x 110 cm
123
124
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 80 x 120 cm
125
126
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 50 x 71 cm
127
128
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 80 x118 cm
129
130
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 101 x 70 cm
131
132
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 128 x 120 cm
133
134
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 116 x 80 cm
135
136
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 150 x 150 cm
137
138
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 92 x 111 cm
139
140
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 100 x 113 cm
141
142
İsimsiz // Tecco fineart kağıt üzeri pigment baskı ve 5 mm foreks üzerine marufle // 1/5, imzalı // 97 x 90 cm
143
144
SANATA, GÜZELLİĞE VE TASARIMA ADANMIŞ BİR YAŞAM… 2 Mayıs 1951 tarihinde, Ankara’da dünyaya geldi. Çocukluk yılları, Ankara’nın en köklü semtlerinden biri olan Ulus’ta, Kaleiçi’nin tarihi ve kültürel dokusu içinde geçti. Milattan öncesine ait uygarlıklardan başlayarak Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı’ya ve elbette Cumhuriyet’in ilk kurulduğu yıllara tanıklık eden bu tarihi çevre; kültür ve sanata bakışının oluşmasında ve gelişmesinde şüphesiz önemli rol oynadı. Hayatının her evresinde sanat ile iç içe yaşadı; resim, müzik ve fotoğraf hep vazgeçilmezleri oldu. Ulus İlkokulu ve Anafartalar Ortaokulu’ndan sonra devam ettiği Gazi Lisesi’nde okuduğu yıllarda resim yapmaya ve fotoğraf çekmeye başladı. Yaptığı resimler, lisedeki resim öğretmenleri Cemal Güvenç ve Bahattin Akay’ın büyük beğenisini kazandı. Özel bir eğitim almamasına rağmen, müziğe olan yatkınlığı sayesinde bağlama, flüt, az da olsa piyano ve akordeon çalmayı kendi çabasıyla öğrendi. 1973 yılında Ankara Devlet Mimarlık-Mühendislik Akademisi’nde Makine Mühendisliği Bölümü’ne girdi. Mezuniyetinin ardından iki yıl süreyle TCDD’de makine mühendisi olarak çalıştıysa da, klasik memuriyet hayatının ve o mekanik dünyanın kendisine göre olmadığını anlayarak istifa etti. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarında, Ulus’ta antikacılık yapan babasının yanına sık sık gidip geldiği için ticarete ve antikaya aşinalığı olduğunu düşünerek Ulus’ta bir antikacı açtı. Sanata olan eğilimi nedeniyle, sanatsal nitelikleri ağır basan, özgün parçalar alıp satmaya özen gösterdi. Bu dönemde resme daha farklı gözle bakmaya ve antika haricinde resim ticaretine de yönelmeye başladı. Ticaret hayatı boyunca 1000’lerce sanat eserini inceleme fırsatı bulan Önder, özellikle Türk resmi üzerinde yoğunlaştı. Sahibi olduğu Ankara Antikacılık firması 2008 yılından itibaren antika ve sanat müzayedeleri düzenlemeye başladı. 2013 tarihinde ANKASANAT’ı kurdu ve müzayede haricinde sergiler düzenlemeye başladı. Son yıllarda fotoğraf sanatı üzerinde yoğunlaşan Önder, kurgu ve tasarımı ön plana çıkarmayı amaçlıyor. Doğada olan ve herkesin gördüğü nesneleri fotoğraflamak yerine, bizzat kendisinin tasarladığı objeleri kendi özgün bakış açısıyla fotoğraflamayı tercih ediyor. Fotoğrafa olan tutkusunu “Tasarım ve yaratma heyecanımın sonucunu anında görebileceğim bir yol bulmak istedim; o da fotoğraf oldu” diyerek ifade ediyor.
145
A LIFE DEDICATED TO ART, BEAUTY AND DESIGN… He was born in Ankara, on 2 May, 1951. He grew up in the historical and cultural ambience of Kaleiçi, in Ulus, one of the oldest quarters of Ankara. Kaleiçi-Ulus has so many remains beginning from the civilizations before Christ to the Roman, Byzantine, Seljuk, Ottoman Empires and of course the first years of Turkish Republic and this historical environment undoubtedly played an important role in formation and development of his cultural and artistic point of view. He lived with art in every aspect of his life; painting, photography and music have always been indispensable for him. After graduating from Ulus Primary School and Anafartalar Secondary School he continued his education at Gazi High School. During high school years, he was interested in painting and photography. His paintings were appreciated by his art teachers Cemal Guvenc and Bahattin Akay. Although he hadn’t received any special training, he started to play musical instruments such as baglama, flute, some piano and accordion through his own talent for music. He began his university education in Mechanical Engineering Department at the Ankara State Academy of Architecture and Engineering in 1973. After graduating from university he worked for Turkish State Railways for two years, but he resigned, upon realizing that classical 8 to 5 working life and this mechanical life were not suitable for him. As he helped his father who was an antique dealer at Ulus during his childhood and adolescent periods, he realized that he was conversant with trade and antiques, so he opened an antique shop in Ulus. Due to his tendency to art, he took care to buy and sell unique and artistic pieces. In this period, he started to look over paintings in a different point of view and trade paintings beside antiques. During his business carrier he had the chance to investigate thousands of paintings. He majored in Turkish paintings. His firm, Ankara Antikacilik has been regularly organizing art and antiques auctions since 2008. He established ANKASANAT art gallery in 2013 and he has been organizing exhibitions as well as auctions. In recent years he has focused on photography. He aims to highlight design and fiction in photography. Instead of photographing objects as they are in the nature and seen by everyone, he prefers to photograph the objects as in he designs himself and with his own authentic point of view. He clarifies his passion to photograph by saying; “I wanted to find out a way which I can see the results of my design and creation enthuasiasm instantly; it’s taking photos”.
146
UNE VIE DEDIEE A L’ART, A LA BEAUTE ET A LA CONCEPTION… Il est venu au monde à Ankara, le 2 Mai 1951. Ses années d’enfance se sont passées dans un quartier des plus anciens, à Ulus, au sein de la structure historique et culturelle de Kaleiçi. Commençant par les civilisations appartenant aux temps d’avant Jésus-Christ, cet environnement historique témoin de Rome, de Byzance, des Seldjoukides, des Ottomans et évidemment des années de fondation de la République, il a sans doute joué un rôle important dans l’avènement et le développement de sa vision de la culture et de l’art. Dans toutes les périodes de sa vie il a vécu avec l’art ; le dessin, la musique et la photographie ont toujours été indispensables. Au Lycée Gazi, après avoir fréquenté l’Ecole Primaire d’Ulus et le Collège Anafartalar, il a commencé à dessiner et à prendre des photographies. Ses dessins ont été beaucoup appréciés par ses enseignants de dessin au lycée, Cemal Güvenç et Bahattin Akay. Malgré le fait qu’il ne suivait pas un enseignement spécial, il a appris par ses propres efforts à jouer du bağlama (un luth à manche longue), de la flûte, un peu de piano et d’accordéon grâce à ses talents de musicien. En 1973 il est entré à la Faculté de Génie Mécanique à l’Académie d’Etat d’Architecture-Ingénierie d’Ankara. Après ses études, s’il a travaillé pendant deux ans comme ingénieur en mécanique au TCDD (SNCF Turque), il a toutefois démissionné en pensant que la vie classique de fonctionnaire publique et ce monde mécanique n’étaient pas faits pour lui. Rendant fréquemment visite, dans ses périodes d’enfance et de début d’adolescence, à son père qui était antiquaire à Ulus, Önder a ouvert une boutique d’antiquaire à Ulus en pensant qu’il était plutôt doué pour le commerce et les antiquités. En raison de son penchant à l’art, il a pris soin de vendre des pièces originales, dont les qualités artistiques prédominaient. Durant cette période il a commencé à porter un regard différent à la peinture et, en plus des antiquités, il s’est tourné vers le commerce d’œuvres picturales. Ayant trouvé l’occasion d’examiner des milliers d’œuvres d’art au cours de sa vie commerciale, Önder s’est surtout spécialisé sur la peinture turque. L’entreprise dont il est le propriétaire, Ankara Antikacılık, a commencé à organiser depuis 2008 des ventes aux enchères d’antiquités et d’art. Il a fondé en 2013 ANKASANAT et a commencé à organiser des expositions, indépendamment de la vente aux enchères. Se focalisant ces dernières années sur l’art photographique, Önder vise à faire ressortir la composition et le design. Au lieu de photographier des objets qui sont dans la nature et qui sont visibles de tous, il choisit de photographier, d’un point de vue qui lui est propre, les objets qu’il conçoit lui-même. Il exprime sa passion pour la photographie par ces mots: «je voulais trouver un moyen de voir instantanément le résultat de mon enthousiasme de conception et de création ; ce moyen s’est avéré être la photographie».
147
Bu katalog 9 Şubat - 18 Mart 2017 tarihleri arasında ANKASANAT tarafından düzenlenen sergiye istinaden yayınlanmıştır. Yayıncı Ankara Antikacılık Doğukent bulvarı 450. cadde Vadi ikizleri sitesi no: 3/A Tel: 0312 442 38 91 Fax: 0312 442 38 93 info@ankaraantikacilik.com www.ankaraantikacilik.com Baskı Adedi 500 ISBN: 978-605-85794 © Tüm hakları mahfuzdur.
148