BİZ BİR AİLEYİZ SAYI 14

Page 1

AİLE Biz bir aileyiz

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yayınıdır.

Yıl 4

| Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14

Ü Ç AY D A B İ R YAY I M L A N A N K Ü LT Ü R V E S A N AT D E R G İ S İ

Dosya

ÇOCUK HAKLARI

ÇOCUK MERKEZLİ AİLE OLMAK

Doğan CÜCELOĞLU

Engelli Yüzücü

ÜMİT KAYADAŞ Muhammed Furkan SUNGUR

MUTLU OYUNLAR, MUTLU ÇOCUKLAR Şermin ÇARKACI



Editörden

“Biz Bir Aileyiz” Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yayınıdır. Üç ayda bir yayımlanır. Derginin Sahibi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı adına Doç. Dr. Mustafa DURMUŞ Editör ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Ulviye ESEN Yayın Kurulu Doç.Dr. Mustafa DURMUŞ İrfan ÇAYBOYLU Serpil PENEZ ŞAHİN Metin ÜNAL Dr. Dursun AYAN Samet CEYHAN Ozan İLTER Hakan AYDIN Aysun TÜRÜT Oya TANYERİ Handan ARSLAN Ulviye ESEN Danışma Kurulu Mehmet ERSOY Ebubekir ŞAHİN Ayşe KARDAŞ Mustafa KARAMAN Dr. Muhammet ÖRNEK Ahmet OKUR Gülser USTAOĞLU Gamze AYRIM Faik YILDIRIM Kenan ÖNALAN Prof. Dr. Vedat IŞIKHAN Doç. Dr. Ayşe Sezen SERPEN Doç. Dr. Cengiz ÖZBESLER Hümeyra ŞAHİN Dr. Murat YILMAZ İdare Adresi Söğütözü Mah. 2177. Sok. A Blok No: 10 Çankaya/Ankara Yapım

artı5medya

arti5medya.com Tel: +90 312 286 13 00 Kurumsal iletişim Koordinatörü Muhammed Furkan SUNGUR Görsel Yönetmen Gürkan AKBAŞ Redaktör Necati BULUT Fotoğraf Muhammed Musab SUNGUR, Bilal KONUK Basım Yeri Uzman Matbaacılık Basım Tarihi ve Baskı Adedi 15.06.2016, 4000 Adet Yazıların hukukî sorumluluğu yazarın kendisine aittir. Yayınlanmasını istediğiniz yazı, inceleme ve eleştirileriniz için: bizbiraileyiz@aile.gov.tr Dijital Dergi İçin: kutuphane.aile.gov.tr/sayfa/bizbiraileyiz

Merhaba değerli okurlar Yepyeni ve dopdolu bir sayıyla daha sizlerle birlikteyiz. Birazdan sayfaları arasında büyük bir heyecan ve ilgiyle gezintiye çıkacağınızı umduğumuz 14. sayımızda birbirinden usta kalemlerden keyifle okuyacağınız yazılar bulacaksınız. Bu sayımızda dosya konusu kapsamında toplumumuzun ve ailenin temel yapı taşı ve geleceğimizin teminatı olan “Çocuklarımızın Haklarını” ele aldık. Bu bağlamda Bakanlığımız Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün hazırlamış olduğu ve Genel Müdür Sayın Ahmet OKUR’ un “Gelin, Tanış Olalım” yazısıyla giriş yaptığımız dosya konumuzda; Dünya Çocukları İçin “Çocuk Hakları” Ne Anlam İfade Ediyor? İnsan Hakları Kapsamında “Çocuk Hakları” Ne Zaman Doğdu? Türkiye, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne Ne Zaman Taraf Oldu ve Sorumlu Resmi Kurum Nasıl Yapılandı? başlıklarıyla konu kapsamında sorulabilecek birçok soruya cevap arıyoruz. Çocuk Hakları Daire Başkanlığı’nın Faaliyetleri, Ulusal Çocuk Hakları Strateji Belgesi ve Eylem Planı, Ulusal Çocuk Forumları da içeriğin diğer başlıklarından… Bakanlığımız Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün vizyon, misyon ve faaliyetlerinden bahsederek; geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımızın sağlıklı, çalışkan, özgüvenli ve başarılı bir nesil olması için yapılan çalışmalar hakkında yararlı bilgilere ulaşacağınızı tahmin ediyoruz. Çocuklarımızın baktığı gözle dünyaya bakarak barışı, sevgiyi, adaleti temel alan Bakanlığımız, bu sayımızın dosya konusunda; siz değerli okuyucularımıza hem çocuklarımızın haklarını hem de bu haklarda yetişkinlere ve topluma düşen görevlere ilişkin önemli bilgileri vermesi bakımından bir rehber niteliği taşıyacaktır diye umuyoruz. İlgili içeriğin tamamına hakim olan bir üst başlık veya temel prensip belirleyecek olursak, “Çocuklarımız insanlığın vicdanıdır” diyebiliriz. Unutmayalım ki çocuklarına önem veren bir toplum geleceğini de garanti altına almış olur. Dosya konumuza ek olarak birbirinden değerli yazarlarımızın katkısıyla hazırladığımız aktüel metinlerin de mevcut olduğu dergimizde; “Spora Tutunarak Değişen Bir Hayat: Engelli Yüzücü Ümit Kayadaş İle Başarı Hikayesi Üzerine Bir Söyleşi”, Bakanlığımız Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığınca düzenlenen Her Çarşamba Bir Konu Seminerleri’ne davet ettiğimiz Sayın Şermin Çakacı’nın sunumundan yansıyanları içeren, “Mutlu Oyunlar Mutlu Çocuklar”, değerli bilgilerini bizlerden esirgemeyen Sayın Doğan Cüceloğlu ve Sayın Üstün Dökmen’ in “Çocuk Merkezli Aile Olmak” ve “Marifet İltifata Tabidir” başlıklı yazıları ve Tarihçi, Seyahat Yazarı Sayın Saffet Emre Tonguç’un İstanbul’dan Kaz Dağları’na, Bergama’dan, Efes’e, ve Didim, Bodrum, Kapadokya’ya uzanan Anadolu coğrafyamızda baharın güzelliklerini anlattığı “Anadolu’da Bahar” başlıklı gezi yazısı keyifle okuyacağınızı düşündüğümüz diğer yazılarımız arasında yer almaktadır. Okurken eğleneceğinizi ve bilgileneceğinizi umduğumuz bu dopdolu sayımızla sizleri baş başa bırakıyor bir sonraki sayı için şimdiden heyecanla çalışmaya başladığımızı bilmenizi istiyoruz. İyi okumalar…

Ulviye ESEN


içindekiler TÜRKİYE’DE

ORMAN YANGINLARI VE

ORMAN YANGINLARINA KARŞI ALINABİLECEK ÖNLEMLER İsmail ÜZMEZ

7

4

ÇOCUK MERKEZLİ

DOSYA

AİLE OLMAK Doğan CÜCELOĞLU

ÇOCUK HAKLARI

16 Gelin, Tanış Olalım

10

Dünya Çocukları İçin “Çocuk Hakları” Ne Anlam İfade Ediyor? İnsan Hakları Kapsamında “Çocuk Hakları” Ne Zaman Doğdu?

ÇOCUKLARIMIZ KAYBOLMASIN!

Türkiye, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne Ne Zaman Taraf Oldu ve Sorumlu Resmî Kurum Nasıl Yapılandı? Çocuk Hakları Daire Başkanlığı’nın Faaliyetleri

Yakınlarını Kaybetmiş Aileler Derneği (YAKAD)

SPORA TUTUNARAK DEĞİŞEN BİR HAYAT:

ENGELLİ YÜZÜCÜ

ÜMİT KAYADAŞ İLE

13

BAŞARI HİKAYESİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ Muhammed Furkan SUNGUR


AİLE

| Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14

40 ANKARA ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ FAKÜLTESİ

OYUNCAK MÜZESİ 44 Prof. Dr. Müge ARTAR

Saffet Emre TONGUÇ

50

56 Şermin ÇARKACI

NESİLLER ARASI

DAYANIŞMA Güher Can VURAL

58 MARİFET İLTİFATA TABİDİR Prof. Dr. Üstün DÖKMEN

ÇOCUK YAYININDA YEPYENİ BİR SOLUK:

63 Çiğdem Oruç, Gülcihan Günana


4 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Kişisel Gelişim

>

Çocuk Merkezli Aile Olmak

Doğan CÜCELOĞLU

ÇOCUK MERKEZLİ

AİLE OLMAK

Bağımsız olma, birey olma, istediğini yapabilme gücünü elde etme, düşüncesini ve duygularını ifade edebilme özgürlüğünü gerçekleştirme eğilimi olarak yaşama yansır ve bu gereksinme de her normal insanda vardır. >>

Bir anne mektup yazmış, kendisi yirmi yedi yaşında, oğlu ise beş yaşında. Oğlu ile ilgili olarak şu gözlemlerde bulunmuş: Nerede olursak olalım her zaman o konuşmak istiyor; onu dinlememizi istiyor; her şey onun istediği gibi gelişsin istiyor. Bu nedenle bazen çok zor durumda kalıyorum. Bu konuda neler yapmam gerektiğini bilemiyorum. Arkadaşlarını çok seçiyor; bütün herkes onun etrafında pervane olsun istiyor. Olmayınca da mutsuz oluyor, kızıyor sinirleniyor. “Benimle oynamıyorlar” diyor. Sadece oğlumun olumsuz taraflarını anlattığım için üzgünüm ama ilerde problem yaşar diye endişe ediyorum. Bu gözlemlerden sonra, “Ne yapmamız gerek?” sorusunu sormuş. Bu yazımda çocuk merkezli aileden söz etmek istiyorum; sanırım bana mektup yazan annenin bu konuda düşünmeye ve öğrenmeye gereksinimi var.

Ait Olma - Bağımsız Olma: Her insan ait olma ve bağımsız olma gereksinmeleri ile doğar. Ait olma ve birlikte olma, paylaşma, yardımlaşma, hizmet etme, arkadaşlıklar, dostluklar kurma, aile oluşturma, dernekler, gruplar içinde yer alma biçiminde kendini ifade eder; kısacası bizim sosyal yönümüzü ortaya koyar. Bu gereksinme her normal insanda vardır. Bağımsız olma birey olma, istediğini yapabilme gücünü elde etme, düşüncesini ve duygularını ifade edebilme özgürlüğünü gerçekleştirme eğilimi olarak yaşama yansır ve bu gereksinme de her normal insanda vardır. Bu iki gereksinme bireyin yaşamında ya dengeli ya da dengesiz olarak yer alır. Eğer bağımsız olma ve ait olma dengeli bir biçimde yaşamda yer alıyor ise, kişi kendi düşünce ve duygularını kaybetmeden evlilikler, dostluklar, arkadaşlıklar kurar; kendi istedikleri ile şirketin istediklerini sürekli dengeleyerek iş yaşamını sürdürür. Böyle insanlardan


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

oluşmuş toplumlarda devlet ve vatandaş ilişkisi dengelidir; devletine seve seve vergi veren ve devletine hizmet etmeye hazır vatandaşlar olduğu gibi varoluşunun nedenini vatandaşına hizmet etme bilincinde bulan bir devlet vardır. Ait olma ve bağımsız olma dengesini oluşturmuş ilişkilerde her iki taraf da hem konuşmanın hem dinlemenin gerekli olduğunu bilirler; birbirleriyle hem konuşurlar hem de birbirlerini dinlerler. Ait olma ve bağımsız birey olmanın dengesinin bozulduğu durumlarda ya ait olma baskındır ya da bağımsız olma. Ait olmanın baskın olduğu ilişkilerde kişi evliliğinde, dostluk ve arkadaşlıklarında kendi düşünce ve duygularını ifade etme olanağını bulamaz. Çalıştığı iş yerinde emir kuludur, kendi düşüncesini kimse umursamaz. En acısı bu kişi de kendinin, duygularının ve düşüncelerinin umursanmasını beklemez.

AİLE 5

Böyle insanlardan oluşmuş toplumlarda devlet ve vatandaş ilişkisi de dengesizdir; vatandaş devlet için vardır, tebaa zihniyeti hâkimdir. Bağımsız birey olmanın baskın olduğu ilişkilerde kişi evliliğinde, dostluk ve arkadaşlıklarında sadece kendi düşünce ve duygularını ifade etmekle yetinir; karşıdakinin duygu ve düşüncesiyle ilgilenmez. Hep kendisi konuşsun ister. Çalıştığı iş yerinde kendisinden başka herkesi emir kulu olarak görür. Bu kişi devlete vergi vermek istemez, askerlik yapmak istemez ama devletin bütün hizmetlerinden yararlanmak ister.

Çocuk Merkezli Ailede: Çocuk merkezli ailelerde ait olma ve bağımsız birey olma dengesi çocuğun bağımsız olması yönünde bozulmuştur.


6 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Kişisel Gelişim

>

Çocuk Merkezli Aile Olmak

Doğanın takip ettiği temel yöntem her bir canlının davranışının sonucuyla karşılaşmasıdır. Doğa bu kuralda hiçbir istisna tanımaz. Doğa ile ahenk içinde yaşayan birey ve toplumlar sağlıklı ve güçlü olurlar. Doğanın düzenini umursamayanlar zaman içinde sorunlarla kuşatılır. Ne demek bu? Bu şu demek; ailede her şey çocuğun isteğine göre düzenlenir, ayarlanır ve herkesin çocuğun isteği yönünde fedakârlık yapması beklenir. Böyle bir aile ortamı içinde büyüyen çocuk normal sosyal ortamlarda, yani aile toplantılarında, oyunlarda, diğer grup faaliyetlerinde hep kendi konuşsun ve hep kendi dediği olsun ister. Bana soruyu gönderen annenin betimlemesinden böyle bir izlenim elde ettim.

Peki, Ne Yapmalı? Peki, ne yapmalı ki çocuk ait olma ve bağımsız birey olma dengesini bilerek büyüsün? Burada en önemli yön ailenin hangi değerleri aile yaşamında yaşadığı ve yaşattığıdır. Değerler bireylerin ait olma yönleriyle ilgilidir; yani insan ilişkilerini ilgilendirir değerler. Sevgi bir değerdir ve insanların birbirleriyle ilişkilerini ilgilendirir. Hakkaniyet bir değerdir ve yine insan ilişkilerini tanımlar. Onura saygı bir değerdir ve her değer gibi bu değer de insanların birbirleriyle nasıl ilişki içinde olmaları gerektiğine yol gösterir, pusula görevini görür. Bu önemli bir konudur ve bu konuya hakkını vermek için geniş olarak tartışmak gerekir.

Ailede Nasıl Bir Yol İzleyelim? “Peki, ne yapalım, ailede nasıl bir yol izleyelim?” sorusu akla geliyor hemen. Önerim, her ana babanın kendi aileleriyle ilgili olarak hangi temel değerleri pusula olarak kabul edeceğine karar vermesi ve şimdiden sonra tüm davranışlarını bu değerlerle ahenk içinde yürütmesidir.

Doğanın takip ettiği temel yöntem her bir canlının davranışının sonucuyla karşılaşmasıdır. Doğa bu kuralda hiçbir istisna tanımaz. Doğa ile ahenk içinde yaşayan birey ve toplumlar sağlıklı ve güçlü olurlar. Doğanın düzenini umursamayanlar zaman içinde sorunlarla kuşatılır. Bu anlamda bir musibet bir nasihatten iyidir, derler. Ailenin değerleri öyle bir ortam yaratmalı ki, bu aile içinde herkes yaptığı davranışın sonuçlarını istisnasız yaşayabilmeli. Bu değerler ailenin vizyonunun temelini oluşturur. Çocuğun davranışı bu değerlere uymadığı zaman hemen bu davranışla ilgilenmek ve takip etmek gerekir. Bu davranışın hangi değeri ihlal ettiği, bu değerin aile için, yaşam için anlamının ne olduğu anlatılır ve o değeri ihlal etmenin sonucunu çocuk yaşar. Ve bu konuda hiç taviz verilmez, hiç göz yumulmaz. Çocuk kendisine sabırla ve ısrarla anlatılan değerleri öğrenir ve onu gelişen vicdanının ögesi yapar. Çocuğun vicdanı içerikleştirdiği değerlerden oluşur. Aile vizyonunuzun temelini oluşturan değerler üzerinde ciddi olarak çalışmayı, zaman harcamayı tüm karı kocalara, ana babalara ısrarla öneririm. (Sayın Doğan Cüceloğlu’nun İçimizdeki Biz ve İletişim Donanımları isimli kitaplarında değerler ve ait olma, birey olma konuları değişik açılardan ayrıntılı olarak irdelenmiştir.) Yazı kaynak: http://www.dogancuceloglu.net/


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

AİLE 7

İsmail ÜZMEZ

Orman ve Su İşleri Bakanlığı Orman Genel Müdürü

TÜRKİYE’DE

ORMAN YANGINLARI VE

ORMAN YANGINLARINA KARŞI ALINABİLECEK ÖNLEMLER Orman yangınları, ormanlara önemli oranda zarar veren etkenlerin başında gelmektedir. Yangınlar sadece odun hammadde kaynağını yok etmekle kalmayıp toprak yüzeyini koruyucu bir tabaka gibi örten ölü ve diri örtüyü, biyolojik çeşitliliklerimizi de yok ederek orman parçasının oluşturduğu yaşama ortamını yok etmektedir.


8 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Yaşam

>

Tü r k i y e ’d e O r m a n Ya n g ı n l a r ı v e Ö n l e m e n i n Yo l l a r ı

>> Ormanları Yok eden Yangınlar Ülkemizdeki ormanlar son yıllarda kendine yetmemekte, diğer ülkelerden kereste ve tomruk ithalatı yapılmaktadır. Bunun en büyük nedeni ise orman yangınlarıdır. Yangınlar ağaçları yutuyor; ormanlarımız git gide azalıyor. Özellikle yaz aylarında ormanlarımız için büyük tehdit oluşturan yangınlar, yüzlerce yılda yetişen ağaçların bir anda elden gitmesine neden oluyor. Ve ne acıdır ki, orman yangınlarının % 94’ ü insanlardan kaynaklanıyor. Buna karşı, bu yangınların sadece % 6’sı doğal afetlerden kaynaklanıyor. Peki, insanlar yangına nasıl sebep oluyorlar? Cevap basit: İhmal, dikkatsizlik ve kasıt…

Ormanı Yangından Koruma Yolları •

• • • •

Ormanlara cam ve cam kırıkları atılmamalıdır. Cam, güneş ışığını bir büyüteç gibi çimenlere çeker. Çimenler, tutuşarak alevlenmeye yol açabilir ve bu durum yangının oluşmasına neden olacaktır. Mangal küllerini soğutmadan dökmemeliyiz. Çünkü çimenler tutuşabilir. Sigara izmariti yanık olarak atılmamalıdır, çünkü sigara izmariti çimenleri yakar ve yangın oluşur. Bir yangın gördüğümüz zaman yangın ihbar hattına bildirmeliyiz. Halk, görevli kişiler ve çevre örgütleri tarafından bilinçlendirilmeli, bu konuda seminerler ve konferanslar düzenlenmelidir.

• • • •

Orman yangınları sonucu ortaya çıkan maddi kayıpların yanında, çevreye verdiği zararlar da çok büyük olmaktadır. Bu yüzden orman yangınlarının önlenmesi için halkımızın eğitimi ve bilinçlendirilmesi çok önemlidir. Orman yangınlarının ihmal sonucu çıkması kadar, kasten çıkarılması da acıdır. Ne yazık ki, doğal dengenin bozulmasını, ormanda yaşayan canlı türlerinin ve doğal yaşam ortamlarının yok olmasını ve topraktaki organik maddelerin yitirilmesini hiç umursamadan birbirinden saçma nedenler ile ormanları cahilce yakan insanlar vardır.

Orman Yangınlarından Korunmak İçin Yapılması Gerekenler Örneğin ormanlık bir bölgede bulunan ev ve tesislerin; •

İhmal ve Dikkatsizlik Nedeniyle Ortaya Çıkan Orman Yangınları •

• • • • •

Ormanda güvenlik tedbiri almadan ateş yakmak, yakılan ateşi söndürmeden bırakmak ve çocukların ormanda ateş ile oynamaları, Ormanda cam ve cam kırıklarını bırakmak, Ormana yakın yerlerde istenmeyen otların yakılması, Gece aydınlatma amacıyla ormanda ateş ile dolaşmak, Sönmemiş izmaritleri rastgele yere atmak, Doğal etmenler,

Yıldırımlar, Yağmur damlacıklarının ve cam parçalarının optik özellik göstermesi, Kuraklık, Hafif ve sürekli rüzgârda kuru dalların birbirine sürtünmesi.

• • •

Etraflarında en az 9 metrelik bir yarıçapa sahip daire içinde odun, saman ve talaş gibi tutuşabilecek, yanabilecek madde depolanmamalıdır. Bir orman yangını tehlikesi belirdiğinde, etraftaki her türlü yanabilir eşya ve malzeme içeri alınmalıdır. Aynı yerde hiçbir ağaç, fundalık, çalı, ot ve benzeri yanabilecek bitki yetiştirilmemeli. Yerdeki ot veya çimlerin uzamasına, duvarları kaplayan sarmaşık vb. bitkilere müsaade edilmemelidir. Çatıda ve oluklarda birikmiş yaprak vb. yanabilir maddeler düzenli olarak temizlenmelidir. Bacalar yılda en az iki kez temizlenmelidir. Dokuz metrelik daire dışındaki yakın alanda bulunan ağaçlar seyrekleştirilmeli ve bu ağaçların dalları yerden en az 3 metre yüksekliğe kadar budanmalı, ölü dallar, yapraklar, çalı, çöp ve diğer kalıntılar da düzenli olarak temizlenmelidir.


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

AİLE 9

Orman yangınlarındaki başarının temel unsuru erken haber alma, erken ve etkili müdahale ve iyi bir organizasyonla sağlanmaktadır. Bunun içinde orman yangınlarının haber alınmasından yangının kontrol altına alınıp soğutulmasına ve yangın tamamen söndürüldükten sonra sahanın terk edilmesine kadar yapılan bütün işlemlerin iyi planlanması ve iyi bir organizasyonla mümkündür. •

rmanlık/çalılık bölgelerde özellikle kuru ve sıcak O günlerde bacalardan kıvılcım kaçmaması için önlem alınmalıdır. Elektrik dairesinden veya yerel yöneticilerden, elektrik tellerine yaklaşan ağaç dallarının budanmasını sağlanmalıdır. Evlerinizde, araçlarınızda, iş yerlerinizde yangın söndürücü bulundurulmalı. Gücü yeten herkese bunların kullanmasını öğretilmelidir. Orman içinde veya yakınında ateş ve yangın belirtisi görürseniz hemen 177 nolu telefonu arayarak yangını bildirilmelidir. Hasat sonrası tarlalarda kalan anız, vb. atık ve çöpleri asla yakmamalı. Arı kovanlarının tütsülenmesinde kullanılan ateş ormana atılmamalı, su ısıtmak veya yemek pişirmek vb. amaçlarla ormanda ateş yakılmamalıdır. Ormanların içinden veya etrafından geçen yol kenarlarında piknik yapmamalı. Yalnızca özel olarak belirlenmiş piknik alanlarından gerekli önlemleri alarak yararlanmalı. Bu piknik alanlarından ayrılırken, yakılan ateşler su ve/veya toprakla tamamen söndürmeli ve kullanılan alan temizlenmelidir.

Son tahlilde; orman yangınları, ormanlara önemli oranda zarar veren etkenlerin başında gelmektedir. Yangınlar sadece odun hammadde kaynağını yok etmekle kalmayıp toprak yüzeyini koruyucu bir tabaka gibi örten ölü ve diri

örtüyü, biyolojik çeşitliliklerimizi de yok ederek orman parçasının oluşturduğu yaşama ortamını yok etmektedir. Orman yangınları ülkemizin ve aynı iklim kuşağında yer alan Akdeniz ülkeleri ile ABD, Rusya ve Avustralya gibi pek çok ülkenin kısacası dünyanın yaz periyodunda en önemli sorunlarından biridir. Her yıl Avrupa da ortalama 500 bin hektar, Dünya genelinde ise ortalama 4 milyon hektar orman alanı zarar görmektedir. Orman yangınlarına karşı sağlanan başarının temeli erken haber alma, ivedi ve etkili müdahale ve iyi organize edilmiş bir iş bölümüne dayanmaktadır. Bunun için de orman yangınlarının haber alınmasından, yangının kontrol altına alınıp soğutulmasına ve yangın tamamen söndürüldükten sonra sahanın terk edilmesine kadar süren bütün işlemleri iyi planlanmak ve etkili bir iş bölümüyle tatbik etmek gerekmektedir. Orman yangınlarının haber alınmasından, yangının kontrol altına alınıp soğutulmasına ve yangının söndürüldükten sonra sahanın terk edilmesine kadar yapılan bütün teknik ve idari iş ile işlemlerin neler olduğu iyi bir yangın organizasyonu oluşturulması için nelerin yapılması gerektiği bu detaylı ve teknik bir konu olmakla birlikte alınacak basit önlemlerle profesyonel müdahale öncesi olası zararlar önlenmiş olacaktır. Kaynak: Orman Yangınlarıyla Mücadele Dairesi Başkanlığı, Orman Yangınlarıyla Mücadele Şube Müdürlüğü, Orman Yangınları ile Mücadele Organizasyon Kitapçığı


10 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Yaşam

>

Ç o c u k l a r ı m ı z K a y b o l m a s ı n - YA K A D

Yakınlarını Kaybetmiş Aileler Derneği (YAKAD)

ÇOCUKLARIMIZ KAYBOLMASIN!

10 Altın Kuralı Öğrenelim Çocuk Kaybolmalarını Önleyelim Çocuklar kolay kaybolur ve bulmak zordur. Oysaki basit önlemlerle çocuklarımızın kaybolmalarını önleyebiliriz. Lütfen 10 altın kuralı bilelim ve aileler olarak çocuk kaybolmalarını önleyelim.

>> OKUL ÖNCESİ ÇOCUKLAR İÇİN 10 ALTIN KURAL:

1 - ÇOCUKLARINIZA SAKINCALI YERLER HAKKINDA BİLGİ VERİN. ISSIZ SOKAKLAR, İNŞAAT VE TERK EDİLMİŞ YERLERE GİTMEMELERİ GEREKTİĞİNİ ÖĞRETİN.

6 - ÇOCUKLARINIZA EVDE YALNIZ KALDIKLARINDA TANIMADIKLARI KİMSELERE KAPIYI AÇMAMALARINI ÖĞRETİN.

2 - ÇOCUKLARINIZA TANIDIKLARI BİR KİŞİYLE BİLE OLSA HİÇ BİR YERE SİZİN ONAYINIZ OLMADAN GİTMEMESİ GEREKTİĞİNİ ÖĞRETİN.

7 - ÇOCUKLARINIZI PARKTA YA DA DIŞARIDA OYUN OYNARKEN SÜREKLİ İZLEYİN.

3 - ÇOCUKLARINIZA TANIMADIKLARI KİŞİLERDEN YİYECEK, İÇECEK, İLAÇ GİBİ MADDELER ALMAMASI GEREKTİĞİNİ ÖĞRETİN.

8 - ÇOCUKLARINIZA GÜVENLİK GÖREVLİLERİ POLİS, JANDARMA GİBİ GÜVENEBİLECEKLERİ KİŞİLERİ VE OKUL, HASTANE, KARAKOL, CAMİ GİBİ YARDIM İSTEYEBİLECEĞİ YERLERİ ÖĞRETİN.

4 - ÇOCUKLARINIZA SESİN BİR İMDAT ÇAĞRISI OLABİLECEĞİNİ ANLATIN. ZOR DURUMLARDA BAĞIRARAK YARDIM İSTEMESİNİ ÖĞRETİN. 5 - ÇOCUKLARINIZA ADINI, SOYADINI; AİLE BİREYLERİNİN AD, SOYAD VE ADRES BİLGİLERİNİ ÖĞRETİN. KİMLİK BİLGİLERİNİ YANINDA TAŞIMASINI SAĞLAYIN.

9 - ÇOCUKLARINIZA KAYBOLDUKLARINI FARKETTİKLERİNDE OLDUKLARI YERDEN UZAKLAŞMAMASI GEREKTİĞİNİ ÖĞRETİN. 10 - ÇOCUKLARINIZI BİRİNE EMANET ETMEK ZORUNDA KALDIĞINIZDA SÜREKLİ O KİŞİYLE İLETİŞİMDE KALIN.


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

OKUL ÇAĞINDAKİ ÇOCUKLAR İÇİN 10 ALTIN KURAL:

AİLE 11

1- ÇOCUKLARINIZA SAKINCALI YERLER HAKKINDA BİLGİ VERİN. ISSIZ SOKAKLAR, İNŞAAT VE TERK EDİLMİŞ YERLERE GİTMEMELERİ GEREKTİĞİNİ ÖĞRETİN.

6- ÇOCUKLARINIZA EVDE YALNIZ KALDIKLARINDA TANIMADIKLARI KİMSEYE KAPIYI AÇMAMALARINI ÖĞRETİN.

2- ÇOCUKLARINIZA TANIDIKLARI BİR KİŞİYLE BİLE OLSA HİÇ BİR YERE SİZİN ONAYINIZ OLMADAN GİTMEMESİ GEREKTİĞİNİ ÖĞRETİN.

7- ÇOCUKLARINIZI PARKTA YA DA DIŞARIDA OYUN OYNARKEN SÜREKLİ İZLEYİN.

3- ÇOCUKLARINIZA İNTERNET VE SOSYAL MEDYA ORTAMINDA TANIMADIĞI KİŞİLERLE FOTOĞRAF, ADRES, OKUL VE ŞAHSİ BİLGİLERİNİ PAYLAŞMAMALARI GEREKTİĞİNİ ÖĞRETİN. 4- ÇOCUKLARINIZA SESİN BİR İMDAT ÇAĞRISI OLABİLECEĞİNİ ANLATIN. ZOR DURUMLARDA BAĞIRARAK YARDIM İSTEMESİNİ ÖĞRETİN. 5- ÇOCUKLARINIZA ADINI, SOYADINI; AİLE BİREYLERİNİN AD, SOYAD VE ADRES BİLGİLERİNİ ÖĞRETİN. KİMLİK BİLGİLERİNİ YANINDA TAŞIMASINI SAĞLAYIN.

8- ÇOCUKLARINIZA GÜVENLİK GÖREVLİLERİ POLİS, JANDARMA GİBİ GÜVENEBİLECEKLERİ KİŞİLERİ VE OKUL, HASTANE, KARAKOL, CAMİ GİBİ YARDIM İSTEYEBİLECEĞİ YERLERİ ÖĞRETİN. 9 - ÇOCUKLARINIZA KAYBOLDUKLARINI FARKETTİKLERİNDE OLDUKLARI YERDEN UZAKLAŞMAMASI GEREKTİĞİNİ ÖĞRETİN. 10 - ÇOCUKLARINIZIN GÜN İÇİNDE YAPTIKLARINDAN HABERDAR OLUN. ARKADAŞLARININ VE AİLELERİNİN ADLARINI, TELEFON NUMARALARINI VE ADRESLERİNİ KOLAYCA ULAŞABİLECEĞİNİZ BİR YERDE BULUNDURUN.


12 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Yaşam

>

Ç o c u k l a r ı m ı z K a y b o l m a s ı n - YA K A D

Çocuklar eve yakın bölgelerde oyun oynuyorlar ya da bisiklete biniyorlarken bir yabancı onları rahatsız ettiğinde veya kendilerini tehlikede hissettiklerinde, hemen ulaşabilecekleri güvenli yerleri (okul, kütüphane, banka vb.) ve güvenebilecekleri kimseleri daha önceden belirlemeli ve çocuklarla hemen o güvenli yere gitmeleri konusu önceden konuşulmalıdır. UZMAN GÖRÜŞÜ Çocuklara bir yerden bir yere gitmeleri gerektiğinde, örneğin okul servisinden eve, evden okula, okulda spor salonuna, soyunma odalarına vb. grup halinde birkaç çocuk bir arada gidip gelmeleri, oyun ortamlarında oynarlarken de yine gruplar halinde oynamalarının öğretilmesi önemlidir. Çünkü zarar verecek olan kişiler genellikle yalnız olan çocuklara yönelmektedir. Çocukları okula getirip götürme ve okul dönüşü onları karşılamada birbirlerini iyi tanıyan komşular işbirliği ve dayanışma içerisinde dönüşümlü olarak hareket edebilirler. Bu konuda okullarda anne babalar bilgilendirilebilir. Ebeveynlerin her zaman çocuklarının nereye gidip geldiklerini, ne zaman gelip gideceklerini, mutlaka bilmeleri ve izlemeleri gerekiyor. Hatta çocuklar bilinen tanınan bir yetişkin ile bir yere gidip gelecekse bile, anne babalar mutlaka bu durumdan haberdar olmalıdırlar. Eğer çocuk bir arkadaşının evine gidecekse ve orada bir süre arkadaşı ile zaman geçirecekse, ders çalışacak veya birlikte oyun oynayacaklar ise, her iki çocuğun annesi bunu karşılıklı olarak yüz yüze konuşmalı ve sonra izin vermelidirler. Çocukların daha sonra o evden izinsiz ayrılmalarına ve denetimsiz bir biçimde dışarıya oyun oynamaya ya da zaman geçirmeye çıkmalarına müsaade edilmemelidir. Ancak evden bir yetişkinin çocuklar dışarıya çıktığında veya oyun oynarlarken onları izleyeceğine ilişkin karşılıklı bir plan yapılabilir. Çocuklar eve yakın bölgelerde oyun oynuyorlar ya da bisiklete biniyorlarken bir yabancı onları rahatsız ettiğinde veya kendilerini tehlikede hissettiklerinde, hemen ulaşabilecekleri güvenli yerleri (okul, kütüphane, banka vb.) ve güvenebilecekleri kimseleri daha önceden belirlemeli ve çocuklarla hemen o güvenli yere gitmeleri konusu önceden konuşulmalıdır. Yine aynı biçimde çocuk okuldan gelip,

okul servisinden indiğinde servis görevlilerinin çocuğun eve girdiğinden veya evden bir yetişkinin yanına ulaştığından emin olana kadar çocuğu izlemeleri önemlidir ve bu konularda okul servis görevlilerinin bilgilendirilmesi yararlı olur. Ayrıca çocuğa herhangi olumsuz bir durum karşısında, o anda evde kimse olmadığında, korkmadan, paniğe kapılmadan yakın civarda ulaşabileceği güvenli kişiler ve ortamlarla ilgili olarak önceden mutlaka bilgi verilmelidir (örneğin varsa eve yakın bir banka ve güvenlik görevlisi, her zaman evde olabilecek tanıdık güvenilir komşular vb.). Hatta her ihtimale karşı aile bu kişilere hem kendi telefonunu vermeli, hem de önceden belirlenen bu güvenilir kişilerin telefon numaralarını almış olmalıdır. Böylece anne ya da baba evde olamadığında, çocuğunun nerede olduğunu kolayca ve hızlı bir biçimde öğrenebilecektir.

DETAYLI BİLGİ VE SORULARINIZ İÇİN: 444 0 183 Destek Hatları 155 Polis İmdat 156 Jandarma İmdat 183 Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İlgili Kurumlar T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı T.C. İçişleri Bakanlığı T.C. Milli Eğitim Bakanlığı YAKAD Yakınlarını Kaybetmiş Aileler Derneği


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

AİLE 13

Muhammed Furkan SUNGUR

SPORA TUTUNARAK DEĞİŞEN BİR HAYAT: ENGELLİ YÜZÜCÜ

İLE ÜMİT KAYADAŞ BAŞARI HİKAYESİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Engelli olmak kavramı daha doğru bir ifadeyle söze dökülecek olsa nasıl dile getirilirdi diye düşününce aklıma “topluma bağlanmaya engeli olmak” tanımlaması geldi. Gerekçesiz olarak engel kavramı özel ruhsal ya da fiziki şartlara sahip bireylerin çoğunluğa göre tasarlanmış gündelik yaşama uyumu ile ilgili bir sorundur. Meseleye böyle bakınca bu sorunun çözümü noktasında tabiri caizse cefa çekenlerin yine engelli bireyler olduğu görülecektir. Oysaki bu tasarım sorununun esas müsebbibi toplumsal hiyerarşide engel kavramını göz ardı eden çoğunluğa aittir.

>>

Söz gelimi Ümit Kayadaş... 13 yaşındaki bu zeki çocuğun doğuştan iki bacağı yok, ancak bu durum Ümit’i hayattan hiç soyutlamamış. Daha doğrusu kendi tabiriyle hayattan soyutlanacak bir kusurunun olmadığını yüzme sporuyla tanışınca anlamış. Daha 6 ay önce başladığı yüzme sporundaki bu kararlılığı kendisine büyük de bir başarı kazandırmış. Ümit, Sakarya’da yapılan Bedensel Engelliler Türkiye Yüzme Şampiyonası’nda 4 dalda birinci olarak memleketi olan Isparta’ya gururla dönmüş. Ümit Kayadaş, çalışmalarının sonucunda aldığı bu başarıyı inancın ve kararlılığın neticesi olarak görüyor.

Anladığım kadarıyla hayatının son dönemleri öncesine göre oldukça renklenmiş durumda; yani yüzme sporu ile tanıştıktan sonra özellikle de başarılarla devam eden bu süreçte hayatın nasıl geçiyor? Yüzmeye başlayalı 6, 7 ay kadar oluyor. Çok fazla bir zaman dilimi değil yani. Son aşamada ise Sakarya’da düzenlenen Bedensel Engelliler Türkiye Yüzme Şampiyonası’nda Türkiye birinciliğine uzanan yoğun bir çalışma dönemiydi. Ondan bir önceki organizasyon olan Alanya’daki şampiyonada da Türkiye 6.sı olmuştum.


14 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Söyleşi

>

Yani pek sporla ilgilenmeyen sıradan biri olarak katıldığın yüzme antrenmanları neticesinde kısa bir süre içerinde bu çapta büyük bir organizasyonda oldukça önemli neticeler elde etmişsin, bunun sırrı nedir? Benim öncelikli hedefim Türkiye şampiyonu olmaktı ve ona kısa bir sürede ulaştım. Sonraki hedeflerim de var tabii; Avrupa ve Dünya Şampiyonalarına katılmak ve dereceler almak. Önümüzdeki süreçte daha büyük organizasyonlar için yoğun bir hazırlık dönemimiz olacak, İbrahim Hocam da bana bu anlamda büyük bir destek veriyor. Bu vesileyle kendisine tekrar çok teşekkür ederim. Başarının sırrı ise hayal etmek ve çalışmak olarak söyleyebilirim.

Spor yapmak ve senin gibi bu tarz profesyonel başarılar elde etmek ruhsal olarak da bir çeşit olgunlaşma ve kendine güven getiriyordur eminim. Tabii sen bu anlamda kendine hocanın da desteğiyle güzel bir yol çizmişsin, senin durumunda olan ve belki bu söyleşimizi görüp okuyan insanlara neler söyleyebilirsin? Benim gibi olan arkadaşlarıma ya da büyüklerime tavsiyem evde yalnız başlarına bir hayatı tercih etmemeleri olabilir. Ben yüzme ile tanışmadan önce bir bakıma dışa kapalı bir hayat yaşıyordum. Aileme yükmüşüm gibi görüyordum kendimi. Sonra yüzmeye başlayınca hayatım gerçekten çok değişti. Spor yapmanın büyük etkileri oldu bende. Mesela şimdi istediğim gibi dışarıda gezebiliyorum. Ailemle daha eğlenceli vakit geçirebiliyorum. Arkadaşım hiç yoktu önceden, evden pek çıkmadığım için böyleydi bu, dış dünyaya açılınca spor ile birlikte çevrem değişti, arkadaşlarım oldu. Evin çaresizliğinden sıyrılınca dış mekânları ve arkadaşlarımı biraz ayrı kalsam özlemeye bile başlıyorum. Fiziksel olarak güçlendiğimi hissettiğim gibi ruhsal olarak da çok iyi geldi bu bana; ailemin destek vermesiyle birlikte kendime güvenim son derece arttı. Hayatımda yapamam diye bir kavram artık yok. Önceden okula gitmek istemezdim, şimdi okula gitme ve

S p o r a Tu t u n a r a k D e ğ i ş e n B i r H a y a t : Ü m i t K a y a d a ş

arkadaşlarımla bir arada olma isteğim arttı. Aile sevgisine karışan bir arkadaş sevgisi olunca daha mutlu biri oldum.

Sportif anlamda da bir karakter koymuşsun ortaya bence, hasbelkader amatör ve olimpik sporlarla izleyici olarak da olsa ilgilenen biri olarak bu tip performansların uzun süreli ve yüksek konsantrasyon gerektirdiğini biliyorum. Alanya’daki organizasyondan sonra Türkiye birinciliği elde ettiğim Sakarya’da düzenlenen şampiyonadan çok korkuyordum mesela, yarışta çok iyi dereceler elde ettikçe korkularım geçti. İbrahim Hocam da bana moral, motivasyon oluşturmamda ve sizin de altını çizdiğiniz yüksek konsantrasyon geliştirmemde oldukça destek oldu. Korkularımı böylelikle yendim; 50 metre serbest, 100 metre serbest, 50 metre sırtüstü ve 50 metre kelebek stillerinde birinci oldum. Böylelikle memleketime birçok altın madalya ile dönmenin gururunu yaşadım.

Bence bu başarının hatta eminim ki ileride elde edeceğin bundan daha büyük başarıların da en büyük mimarı yüzme hocan; bu bakımdan seninle tanışma ve bu cevheri keşfetme hikâyesini kendisinden dinlemek isterim. Hem kendi hem de Ümit ile olan tanışma hikâyenizi dinleyebilir miyiz? İsmim İbrahim Kaç, Isparta Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü’nde yüzme antrenörlüğü yapıyorum. Sporcumuz Ümit Kayadaş’ı ailesiyle birlikte parkta oynarken gördüm. Engel durumunu sorduğumda doğuştan tibia ve fibula kemiklerinin gelişmediğini ve bundan dolayı engelli doğduğunu öğrendim. Yüzmek isteyip istemeyeceğini öğrenmeye çalışıp olumlu cevap alınca kendisini havuza getirdik. Burada yüzme çalışma programımıza dâhil ettik. Ümit’ten aldığımız ilk izlenimler bir sporcu yetiştirmeye yönelik olumlu düşüncelerdi. Yoğun ve disiplinli bir program uygulayarak bunu başardık. Henüz altı aydır bir çalışma yapıyoruz. Geçtiğimiz senenin aralık ayında Türkiye Bedensel Engelliler Yüzme Şampiyonası düzenlendi Alanya’da, sporcumuz orada Türkiye altıncısı oldu. İlerleyen


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

AİLE 15

Karamsarlığın insanı her anlamda olumsuz etkileyen bir duygu olduğunu çok iyi biliyorum. Benim durumumda olan insanların bu psikolojiye girmeleri de oldukça kolay. Fakat bir şekilde bir yerden başlamak lazım, olumsuz düşüncelere kapılmamak için yeteneklerimizi keşfetmemiz gerektiğini düşünüyorum.

dönemlerde Sakarya’da düzenlenen Türkiye Bedensel Engelliler Yüzme Şampiyonası’nda ise çalışmamızın esas karşılığını aldık. 50 metre serbest, 100 metre serbest, 50 metre kelebek ve 50 metre sırtta altın madalya alarak Türkiye birincisi oldu. Sonraki çalışma takvimimiz ise Avrupa ve Dünya Şampiyonaları…

Bu kategoride birçok sporcuyla çalıştığınız için eminim onlardaki potansiyeli öngörmek konusunda zorluk yaşamıyorsunuzdur. Ümit’te bu öngörünüz nasıldı? Ümit Alanya’daki müsabakada Türkiye 6.sı olunca çok üzüldü, biz bu kadar kısa bir zaman diliminde bunun çok önemli bir başarı olduğunu söyledik ama Ümit, bunu kendine dert edindi çok çalışıp Türkiye şampiyonu olacağının sözünü verdi bize. Gerçekten çok çalıştı ve bize verdiği sözünü tuttu. 4 dalda altın madalya alarak Türkiye şampiyonu oldu. Bu da onun zihinsel olarak koyduğu hedefe ulaşma motivasyonunu kanıtlayan bir netice diye düşünüyorum. Tabi biz Türkiye şampiyonluğu ile yetinmeyeceğiz Avrupa ve Dünya Şampiyonalarında başarılar elde etmek istiyoruz. Bu aşamada da kendisinden söz aldık tabii kolay olmayacak çok çalışmak gerekli ama başaracağına inancımız tam.

Şehir olarak engelli sporculara engellerini sporla aşma olanağı sunmanız dikkatimi çekti, bu anlamda bir gelenek oluşturuluyor sanki? Ben aynı zamanda bir dönem Bedensel Engelliler Spor Federasyonu’nda Akdeniz Sorumlusu olarak da görev yaptım. Gerçekten de Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğümüz bu anlamda özel çalışmalar yapmakta, bu vesileyle Ümit’in başarısında emeği geçen başta ailesi olmak üzere Spor Şube Müdürümüz Sayın Ahmet Taşdemir’e, İl Müdürümüz Sayın Murat Gevrek’e çok teşekkür ederim.

Son olarak Ümit’e hayatının spora tutunarak değişmesini ve gelecek hayallerini sormak isterim. Karamsarlığın insanı her anlamda olumsuz etkileyen bir duygu olduğunu çok iyi biliyorum. Benim durumumda olan insanların bu psikolojiye girmeleri de oldukça kolay. Fakat bir şekilde bir yerden başlamak lazım, olumsuz düşüncelere kapılmamak için yeteneklerimizi keşfetmemiz gerektiğini düşünüyorum. Ben bunu hocam ve ailem sayesinde belki de çok mücadele etmeden başarabildim, bu benim şansım oldu. İlerde bu spora daha çok kendimi vererek ve daha çok çalışarak şehrime, ülkeme ve en tabii ki ailem ve hocama daha büyük gururlar yaşatmak istiyorum.


16 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Söyleşi

>

S p o r a Tu t u n a r a k D e ğ i ş e n B i r H a y a t : Ü m i t K a y a d a ş

ÇOCUK HAKLARI Gelin, Tanış Olalım Dünya Çocukları İçin “Çocuk Hakları” Ne Anlam İfade Ediyor? İnsan Hakları Kapsamında “Çocuk Hakları” Ne Zaman Doğdu? Türkiye, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne Ne Zaman Taraf Oldu ve Sorumlu Resmî Kurum Nasıl Yapılandı? Çocuk Hakları Daire Başkanlığı’nın Faaliyetleri


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

AİLE 17

Ahmet OKUR

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürü

GELİN, TANIŞ OLALIM Türkiye, dünya çocuklarına yönelik her türlü gelişmeyi yakından takip etmiş, katkı sağlamış, bu alandaki uluslararası sözleşmelerin tarafı olarak yükümlülüklerini yerine getirmekle kalmamış ve aynı zamanda bu alanı zenginleştiren hizmetler sunmuştur. >>

Dünya, sadece iletişim ve ulaşım hızı sebebiyle küçülmüyor; aynı zamanda dünya ile birlikte hareket etme bilinci de yayılıyor. Çünkü dünya ve dolayısıyla insanlık adına iyi ve kötü olan her şey için birlikte hareket etmek zorunda kaldığımız küresel olaylar ve süreçler yaşıyoruz. Nasıl dünyanın bir köşesinde başlayan ekonomik veya siyasî kriz, suya düşen bir taş etkisi gibi dalga boylarıyla bizi de etkiliyorsa, aynı şekilde kültürel, sosyal, ahlâkî ve düşünsel birçok olay ve süreç de aynı hızda etkiliyor. Küresel etkileşim, kuşkusuz sadece sorunlar ve çözümleri bağlamında değil, aynı zamanda tecrübeler, gelişmeler ve yenilikler ışığında da paylaşmayı ve paydaş olmayı içermektedir. Nitekim bu küresel hafıza ve küresel entegrasyon noktasında uluslararası sözleşmeler, işbirlikleri ve ülkeler arası kurulan paktlar önemli görevler üstlenmişlerdir. Türkiye, “Yurtta başarı, dünyada başarı” veya “Yurtta liderlik, dünyada liderlik” gibi her alanda, yerellikle evrensellik arasındaki dengeyi, uyumu ve eşlik etmeyi önemsemiştir. Özellikle tarihî kökleri, tecrübesi ve başarısı ile dünya tarihinde önemli misyon ve vizyonlara imza atmış bir

Gürkan Akbaş

millet olarak, “millî değerler” listesinde çocuklara, gençlere, kadınlara, yaşlılara ve bunların bütünleşik mayası olan “aile”ye yönelik duyarlı, çalışkan ve kararlı hizmetler verilmiştir. Bu alanlarda dünyanın örnek alacağı modeller sunmuştur. Özellikle modern zamanlarda gelişen “haklar için uluslararası dayanışma” kültürüne eşlik etmek ve katkı sağlamak noktasında önemli projelere imza atılmıştır.


18 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Dosya

>

G elin Tanış Olalım

Gürkan Akbaş

Nitekim Osmanlı sonrası kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri olan Gazi Mustafa Kemal’in, TBMM’nin kuruluş gününü aynı zamanda “23 Nisan Dünya Çocuk Şenliği” şeklinde ilân etmesi, millî iradenin özellikle çocuklara yönelik erdem ve hizmetler bağlamında karnesinin başarılı sonuçlar ve sicilini de temiz ve de örnek gösterilebilen bir geçmişe sahip olma öz güvenini yansıtmaktadır. Bu öz güvenle Türkiye, dünya çocuklarına yönelik her türlü gelişmeyi yakından takip etmiş, katkı sağlamış ve bu alandaki uluslararası sözleşmelerin tarafı olarak yükümlülüklerini yerine getirmekle kalmamış ve aynı zamanda bu alanı zenginleştiren hizmetler sunmuştur. “Dünden bugüne hizmetlerimizle birlikteydik, yarınlara ve geleceğe yönelik projelerimizle de ‘biz’ kalmaya devam edeceğiz!” duygusuyla hazırladığımız ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın misyon, vizyon ve hizmetlerini tanıtacağımız bu dosya, istedik ki dünyadaki tüm çocukları

sevgi ile kucaklamanın sadece dillendirmesi niteliği değil, aynı zamanda “Yaparken çocuklar vardı, hatırlarken de çocuklarımız olacak!” şiarıyla birlikte bir “Çocuk Hakları Kılavuzu” özelliği de taşısın. Unutulmamalıdır ki, kılavuzluk sadece geleceğe dönük değil, geçmişin tecrübe ve vefasını anlara taşımak ve tüm zamanlarda iz bırakacak bir ışığa çevirmeyi de içermek zorundadır. Dileğimiz, tanıttığımız ve tanık ettirdiğimiz çocuk hakları hizmetlerinin sadece çocuk dünyasını neşelendiren ve dünyadaki çocukları kuşatan iyilik hareketlerinin mesajlarını ulaştıran bir metin değil, aynı zamanda çocuklar için barış, huzur, esenlik ve erdem dolu bir dünya kılmanın ahitleşmesinin rehberi olsun. Çünkü her çocuğun en büyük hakkı, “çocukluğu(nu) yaşamak”tır. Son söz olarak diyoruz ki, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!” şiarı, ancak “Çocuğu yaşat ki insan yaşasın!” temeli üzerinde yükselebilir.


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

AİLE 19

İslam EMİROĞLU

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdür Yardımcısı

DÜNYA ÇOCUKLARI İÇİN

“ÇOCUK HAKLARI”

NE ANLAM İFADE EDİYOR?

Günümüzde çocukların dünyasının hakkını vermek ile bu süreçte yaşanan sorunlara, krizlere ve mağduriyetlere yönelik çözüm sunmak amacıyla organize edilen kurumsal örgütlenmeler, artık ayrı zeminlerde ve farklı teşkilatlanmalar içinde hizmet vermektedirler.

>>

Çocuk dünyasının hakkını vermek, önce anne ve babanın, daha sonra akraba, çevre, toplum, şehir, bölge, devlet ve tüm dünyanın/insanlığın aslî görevlerindendir. “Çocuğun dünyasının hakkını vermek” demek, beslenmeden barınmaya, sevgiden şefkate, sağlıktan eğitime, varoluştan inanca, neşeden hüzne kadar, “insan” için geçerli her konuda gerekli ihtiyaçları sağlamak, yönelişlere rehberlik yapmak,

kazanımları korumak, tehlikelere karşı tedbir almak ve en önemlisi de çocuğun “insan güzeli” olması ve kalması için gerekli donanıma sahip olmasını temin etmektir. Kuşkusuz çocuğun dünyasının hakkını vermek sürecinde aile, akraba, çevre, toplum, şehir, devlet ve dünyanın, üzerine düşen görevleri yerine getirirken eksiklikler ve aksaklıklar


20 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Dosya

>

D ünya Çocukları İçin “Çocuk H akları” N e Anlam İfade Ediyor?

Bakanlığımız, çocuk dünyasının hakkını verirken neşelendirme ve mesaj verme programını “millî” bir karakterde uygulamakta kararlı, çocuk hakları noktasındaki millî tecrübesini de tarafı olduğu uluslararası sözleşmelere uygun şekilde gerçekleştirmekte ilkeli davranmaktadır. olabilir; yetersizliklerden kaynaklanan sorunlar yaşanabilir ve en önemlisi de dayanışma ve uyum noktasında bazı çaresizliklerle karşılaşılabilinir. Tüm bunlar eşyanın ve insanın tabiatı gereği yaşanabilir. Ancak önemli olan, sorunlar ve ihtiyaçlarla karşılaşıldığında gerekli farkındalık, iletişim, etkileşim, paylaşım ve çözüm adımlarının hızlı atılması ve sonuçlandırılmasıdır. Bu nedenle kurumsallaşma, eğitim ve gönüllü hareketler önem arz etmektedir. Nitekim çocuk dünyasının hakkını vermek için gönüllü sivil örgütler ve özellikle devlet çatısı altında resmî kurumlar hizmet vermektedirler. Günümüzde çocukların dünyasının hakkını vermek ile bu süreçte yaşanan sorunlara, krizlere ve mağduriyetlere yönelik çözüm sunmak amacıyla organize edilen kurumsal örgütlenmeler, artık ayrı zeminlerde ve farklı teşkilatlanmalar içinde hizmet vermektedirler. Dolayısıyla çocuğun dünyasını zenginleştiren hizmet adresleri çoğalmakta ve bu adresler arasındaki işbirliği çeşitlenmektedir. Bu bağlamda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesindeki Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün öncelikli misyonu “hak” eksenli olduğu için, daha çok çocuk dünyasındaki ihmâller, mağduriyetler, sorunlar ve krizler ile ilgili çalışmalar yürütmekte ve sorunların/mağduriyetlerin tekrarlanmaması için gerekli tedbirleri, dayanışmaları ve eğitimi organize etmektedir. Ancak Bakanlığımız “ Sağlıklı Çocuk Dünyası” vizyonunu esas aldığı için, tıpkı sağlıklı bir insanın hasta olduğunda hastaneye gitmesi gibi, sadece sorun başladığında olaya müdahil olan bir anlayışı değil, insanın sağlıklı kalması için gerekli “koruyucu hekimlik” gibi bir sağlıklı yaşam rehberliğini de öngörmektedir. Dolayısıyla önceliği “hak” olmakla beraber “hakkını vermek” esaslı biçimde çocuk dünyasını neşelendiren ve mesaj veren organizasyonları da önemsemekte ve uygulamaktadır.

Bakanlığımız, çocuk dünyasının hakkını verirken neşelendirme ve mesaj verme programını “millî” bir karakterde uygulamakta kararlı, çocuk hakları noktasındaki millî tecrübesini de tarafı olduğu uluslararası sözleşmelere uygun şekilde gerçekleştirmekte ilkeli davranmaktadır. Dolayısıyla tanıtmak ve tanık ettirmek amacıyla sunduğumuz bilgi notları, etkinlikler, projeler ve eğitim programları, iki amacı eşzamanlı, eşgüdümlü ve eşleştirerek sağlamaktadır. Birinci amaç “çocuğun dünyasının hakkını vermek için neşelendirmek ve mesaj vermek”; ikinci amaç da “çocuğun haklarının ihmâline, gaspına, mağduriyetine yönelik yaşanan sorunlara çözüm bulmak ve tekrarını engellemek için geçerli her hamleyi yapmaktır”. Çocuk dünyasının hakkını vermek noktasında aile, akraba, çevre, toplum ve şehir daha fazla imkâna sahiptir ve daha fazla sorumlulukla donanmıştır. Devlet ise çocuk dünyasının hakkını vermek noktasında altyapı, eğitim, güvenlik, lojistik destek, teşvik ve rehberlik hizmeti verse de daha fazla ve öncelikli olarak (yani asli manada) “hakların gaspı, ihmali ve mağduriyetlere odaklanmıştır”. Zaten devletin varlık sebeplerinden biri de “Adalet mülkün temelidir” şiarında olduğu gibi “hakların teslimi” üzeredir. Doğal olarak devletin resmî kurumları da devletin bu karakterini taşımaktadırlar. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da özü itibari ile “hakların teslimi” misyonunu öncelemektedir. Bu önceliklendirme, çocuk dünyasının hakkını vermek noktasında geliştirilen projeleri, etkinlikleri ve eğitim programlarını da kapsayan bütüncül bir yaklaşımdır. Sözün özü şu ki, çocuk dünyasının hakkını vermek için neşe ve mesaj içerikli hizmetler ile çocuk haklarının gaspı, mağduriyetler ve ihmaller noktasında yaşanan sorunları çözmek bağlamında uluslararası sözleşmelerde yer alan standartlara uygun hizmetler sunmak, bir bütünün parçaları olarak görülmekte ve uygulanmaktadır.


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

AİLE 21

Bayram İNCE

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hakları Daire Başkanı

İNSAN HAKLARI KAPSAMINDA

“ÇOCUK HAKLARI”

NE ZAMAN DOĞDU?

“İnsan Hakları”, âdeta insanlığın bağışıklık sistemidir. Nasıl bağışıklık sistemi çöktüğü zaman kanser ile sonuçlanan hücre bozumu en zayıf organı yakalayarak başlıyorsa, aynı şekilde insan haklarındaki ihlaller arttığında da ilk hak ihlalleri çocuk, kadın ve yaşlı insanların haklarının ihlali ile yayılmaktadır.

Gürkan Akbaş


22 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

>>

Dosya

>

İnsan H akları Kapsamında “Çocuk H akları” N e Zaman D oğdu?

Bilindiği üzere “insan hakları” kavramı ve uluslararası sözleşmeler bağlamında insan haklarının ihlali üzerine ülkelerin vereceği mücadeledeki standartlar, bütün dünyada bir “haklar bilinci” oluşturmuştur. Kuşkusuz bu bilinçle dünyada birçok sivil toplum örgütü kurulmuş ve devletler, uhdelerinde resmî kurumlar ihdas etmişlerdir. İnsan hakları kültürünün etkileri bütün dünyada öyle olumlu olmuş ve desteklenmiştir ki, “Çocuk Hakları” ismiyle kendine özgü ve ayrı bir sözleşme ihtiyacını doğuran çalışmalar da insan hakları ile beraber başlamıştır. Çünkü “çocuk hakları” gündemi, yetişkinlerin dünyasındaki çatışmaların, sorunların, zaafların ve güvensizliğin bedelini çocukların ödemesinden kaynaklanan bir “çocuğun çocukluğunu koruma hakkı” duyarlılığıyla oluşmuştur. Bu nedenle “Çocuk Hakları” ifadesinin anlam ve bağlamını “insan hakları” olgusundan bağımsız düşünemeyiz.

II. Dünya Savaşı’nı takiben 1948 yılında yayınlanan İnsan Hakları Bildirgesi içinde yer alsa da yetersiz görülen çocuk haklarının 1959 yılında BM tarafından 10 temel maddeden oluşturulan müstakil bir sözleşme ile yalnızca çocuk haklarının genel bir çerçevesini çizmesiyle gerçekleşti.

Nitekim insan hakları hareketi, insana ait hakların korunması ve ihlâl edilmemesi için gerekli tedbirlerin alınması ve sistemlerin oluşturulması, ihlâl durumlarında gerekli müeyyidelerin ihdası, sebep-sonuç analizi ve en önemlisi de dünya ölçeğinde bir bilinç ve organizasyonla “İnsan Hakları Sözleşmesi’ne sadık kalınmasını sağlamaya çalışır. Bu amaçla ortaya normlar, değerler, prensipler ve kurallar koyar. Toplamda ise hakları, doğuştan itibaren yaşatılması gereken, devredilemez, “fırsat, değer ve kalıcılık eşitliği”ne sahip, yararlanma ülküsü açık, güvence altına alınmış ve ihlâli durumunda hakları iade edici güçte olmak gibi prensiplere bağlamıştır. Dolayısıyla “insan hakları”, âdeta insanlığın bağışıklık sistemidir. Nasıl bağışıklık sistemi çöktüğü zaman kanser ile sonuçlanan hücre bozumu en zayıf organı yakalayarak başlıyorsa, aynı şekilde insan haklarındaki ihlaller arttığında da ilk hak ihlalleri çocuk, kadın ve yaşlı insanların haklarının ihlali ile yayılmaktadır. Nitekim “Çocuk Hakları”, “Kadın Hakları”, “Yaşlı Hakları”, “Engelli Hakları”, “Dezavantajlı İnsan Hakları” ifadelerinin ortaya konulma sebebi ve bu alandaki çalışmaların özü,

Gürkan Akbaş


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

AİLE 23

Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, nerede doğduklarına, kim olduklarına, cinsiyetlerine, dinlerine ya da sosyal kökenlerine bakılmaksızın, bütün çocukların haklarını tanımlamaktadır. aslında “insan hakları ihlali” adlı kanserin ilk ölümcül darbesini, toplumun bu doğal organlarının ödemesinden kaynaklanmaktadır. Öyleyse “Çocuk Hakları” ifadesindeki vurgu, insan hakları ihlali durumlarında ilk darbeyi alan, ihlal kanserinin “zayıf hücre/organ” diye yakaladığı çocukları bu kanserden koruma çabasıdır. Bu bağlamda “İnsan Hakları” kavramı ile ilişki ve etkileşimi bırakmadan müstakil bir isimlendirme olarak “Çocuk Hakları” kavramının uluslararası hukuk içinde kullanılması, Çocukları Koruma Derneği’nin kurucusu Eglantyne Jebb’in, çocuk haklarının beş temel ilkesini ortaya attığı 1923 yılına kadar dayanır. Daha sonra bu ilkeler, “Çocuk Hakları Bildirgesi” ismiyle 1924 yılında Birleşmiş Milletler (League of Nations) tarafından kabul edilmiştir. 1959 ve 1989 yıllarında olmak üzere iki kez de yenilenmiştir. Bildirgeden uluslararası sözleşme ölçeğine ulaşılması ise, II. Dünya Savaşı’nı takiben 1948 yılında yayınlanan İnsan Hakları Bildirgesi içinde yer alsa da yetersiz görülen çocuk haklarının 1959 yılında BM tarafından 10 temel maddeden oluşturulan müstakil bir sözleşme ile yalnızca çocuk haklarının genel bir çerçevesini çizmesiyle gerçekleşti. Bundan tam 30 yıl sonra, yani 1989 yılında Birleşmiş Milletler, önceki sözleşmeyi yenilemiş ve bunu 54 maddeye çıkararak genişletmiştir. Üye ülkelerin sözleşmeyi imzalamasıyla bu sözleşme, uluslararası bir yasa hâline gelmiştir. Ayrıca sözleşme kapsamında üye ülkelerin çalışmalarına katkı sağlamak ve denetlemek amacıyla “Çocuk Komitesi” oluşturma zorunluluğu getirilmiştir.

“Çocuk Hakları Sözleşmesi” neleri içermektedir? Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, nerede doğduklarına, kim olduklarına, cinsiyetlerine, dinlerine ya da sosyal kökenlerine bakılmaksızın, bütün çocukların haklarını tanımlamaktadır. Sözleşme şunları kapsamaktadır: Yaşama hakkı, eksiksiz

biçimde gelişme hakkı, zararlı etkiler, istismar ve sömürüden korunma hakkı, aile, kültür ve sosyal yaşama eksiksiz katılma hakları... Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, medeni, siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlardaki insan haklarını en geniş biçimde tanımlamaktadır. Bu sözleşmeye yön veren temel değerler şunlardır: Ayrım gözetmeme, çocuğun yararının gözetilmesi, yaşama ve gelişme, katılım... Çocukların erişkinlerden farklı fiziksel, fizyolojik, davranışsal ve psikolojik özellikleri olduğu, sürekli büyüme ve gelişme gösterdiği bilincinin yerleşmesi, çocukların bakımının bir toplum sorunu olduğu ve bilimsel yaklaşımlarla herkesin bu sorumluluğu yüklenmesi gerektiği düşüncesi ile 1959’da, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda “Çocuk Hakları Bildirgesi” kabul edildiğinde, söz konusu bildirge 10 ilkeden oluşmaktaydı: 1. İlke: Tüm dünya çocukları bu bildirgedeki haklardan din, dil, ırk, renk, cinsiyet, milliyet, mülkiyet, siyasi ve sosyal sınıf ayırımı yapılmaksızın yararlanmalıdırlar. 2. İlke: Çocuklar özel olarak korunmalı; onların, yasa ve gerekli kurumların yardımı ile fiziksel, zihinsel, ahlaki, ruhsal ve toplumsal olarak sağlıklı ve normal koşullar altında özgür ve onurları zedelenmeyecek şekilde yetişmeleri sağlanmalıdır. Bu amaçla çıkarılacak yasalarda çocuğun en yüksek çıkarları gözetilmelidir. 3. İlke: Her çocuğun doğduğu anda bir adı ve bir devletin vatandaşı olma hakkı vardır. 4. İlke: Çocuklar sosyal güvenlikten yararlanmalı, sağlıklı bir biçimde büyümeleri için kendilerine ve annelerine doğum öncesi ve sonrası özel bakım ve korunma sağlanmalıdır. Çocuklara yeterli beslenme, barınma, dinlenme, oyun olanakları ve gerekli tıbbî bakım sağlanmalıdır.


24 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Dosya

>

İnsan H akları Kapsamında “Çocuk H akları” N e Zaman D oğdu?

Aileler çocukları ile ilgili sürekli karar almaktadırlar. Ancak bu kararları alırken çocuklarının düşüncelerini de dikkate almalıdırlar. Bu, çocukların ebeveynlerine istedikleri her şeyi yaptırmaları anlamına gelmemelidir. Ancak çocukların da kendi görüşlerini özgürce açıklama hakları olmalıdır. 5. İlke: Fiziksel, zihinsel ya da sosyal bakımdan özürlü her çocuğa gerekli tedavi, eğitim ve bakım sağlanmalıdır. 6. İlke: Çocuğun kişiliğini geliştirmesi için anlayış ve sevgiye gereksinimi vardır. Anne ve babasının bakımı ve sorumluluğu altında, her durumda bir sevgi ve güvenlik ortamında yetişmelidir. Küçük yaşlarda çocuğu annesinden ayırmamak için bütün imkânlar kullanılmalıdır. Ailesi ve yeterli maddî desteği olmayan çocuklara özel bakım sağlamak, toplumun ve kurumların görevidir. Çocuk sayısı fazla olan ailelere devlet yardımı yapılmalıdır. 7. İlke: Genel kültür ve yeteneklerini, bireysel karar verme gücünü, ahlakî ve toplumsal sorumluluğunu geliştirecek ve topluma yararlı bir üye olmasını sağlayacak eğitim hakkı verilmelidir. Bu eğitimde sorumluluk, önce ailenin olmalıdır. Eğitimin ilk aşamaları parasız ve zorunlu olmalıdır. 8. İlke: Çocuk her koşulda koruma ve kurtarma olanaklarından ilk yararlananlar arasında olmalıdır. 9. İlke: Çocuklar her türlü istismar, ihmâl ve sömürüye karşı korunmalı ve hiçbir şekilde ticaret konusu olmamalıdırlar. Çocuk, uygun bir asgarî yaştan önce çalıştırılmayacak, sağlığını ve eğitimini tehlikeye sokacak ve de fiziksel, zihinsel ve ahlakî gelişmesini engelleyecek bir işe girmeye zorlanmayacak ve buna izin verilmeyecektir. 10. İlke: Çocuk, ırk, din ya da başka bir ayrımcılığı teşvik eden uygulamalardan korunacaktır. Anlayış, hoşgörü, insanlar arası dostluk, barış ve evrensel kardeşlik ortamında enerji ve yeteneklerinin diğer insanların hizmetine sunulması gerektiği bilinciyle yetiştirilmelidir.

Ayrıca bu ilkeler çerçevesinde alınan bazı kararlar da vardır ve birkaçı şunlardır: Çocuğun Tanımı (Madde 1): 18 yaş altındaki herkes çocuk olarak tanımlanır. Eşitlik İlkesi (Madde 2): Bu bildirge, çocukların ırk, dil, din gibi diğer ayırıcı özelliklerine bakılmaksızın hepsine eşit olarak uygulanır. Çocukların Yararlarını Gözetme (Madde 3): Aileler çocukların yararlarını ön planda dikkate alarak karar vermelidirler. Yaşam Hakkı (Madde 6):Çocukların sağlıklı yaşam hakkı vardır ve bu hak, devlet tarafından güvence altındadır. Çocukların Düşünce ve Görüşlerine Değer Verilmesi (Madde 12): Aileler çocukları ile ilgili sürekli karar almaktadırlar. Ancak bu kararları alırken çocuklarının düşüncelerini de dikkate almalıdırlar. Bu, çocukların ebeveynlerine istedikleri her şeyi yaptırmaları anlamına gelmemelidir. Ancak çocukların da kendi görüşlerini özgürce açıklama hakları olmalıdır.

Çocuk hakkı ihlâllerinde ön plâna çıkan konular nelerdir? Çocuk hakkı ihlalleri listesi oldukça uzundur. Ancak endişe verici boyutta ve büyük sosyal travmalara neden olan ve böylece ön plana çıkan konular vardır. Bu konular şunlardır: Çocuk İşçiliği:Küçük çocukların çalıştırılması, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde sıkça görülen bir sorundur. Gelişmiş ülkeler ise bu çocuklardan elde edilen emekten doğan ranta göz yummaktadırlar.


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

AİLE 25

Çocuk Ticareti (Fuhuş): Dünyada 1,2 milyon çocuğun seks ticareti (çoğu kız çocuğu olmasına karşın erkek çocukların sayısı da epey fazla) için kullanıldığı tahmin edilmektedir.

güvencelerin yanı sıra savunması için hukukî ve diğer her

Çocuk Askerler: Dünyada 500 bin civarında çocuğun askerî çatışmalar içinde olduğu sanılmaktadır.

yolundan kaçınılmalıdır.

Ayrıca çocuk hakları noktasında sadece suistimal ve ihmaller ile mücadele edilmemektedir. Çocuk yaşta yaşanan sosyal olgular ve sorunlar da vardır. Bunlardan en fazla gündem oluşturan ikisi, “suç işleyen çocukların yargılanması” ve “çocuk yaşta evlilikler”dir.

tanıma göre “18 yaşından küçük olan herkes çocuktur”.

Çocukların Yargılanmaları: Suça itilmiş çocukların topluma kazandırılması önemli bir konudur. Yasalara aykırı iş yapan çocuk, saygınlık ve değer anlayışını geliştiren, yaş durumunu gözeten ve toplumla yeniden bütünleşmesini hedefleyen tarzda muamele görme hakkına sahiptir. Çocuğa temel

türlü yardım sağlanmak durumundadır. Mümkün olan her durumda adlî kovuşturmadan ve kurumlara yerleştirme

Çocuk Yaşta Evlilik: Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’deki Dolayısıyla 18 yaşından küçük olanların evlilikleri de “Çocuk Yaşta Evlilik” hükmünde olmaktadır. Kuşkusuz bu birçok ülkede hem hukukî, hem de kültürel sorunlar oluşturmaktadır. Çünkü birçok ülkede 14-17 yaş arası evlilikler yaygındır. Gerekli kanunî düzenlemeler toplumun uygulamalarını sonlandırmakta yetersiz kalabilmektedir. Birçok ülkede sözleşme ile iç hukuk arasında bir uyumsuzluk olabilmektedir.


26 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Dosya

>

Türkiye, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne Ne Zaman Taraf Oldu ve Sorumlu Resmî Kurum Nasıl Yapılandı?

Mustafa BİLİR

Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü Araştırmacı

TÜRKİYE, ÇOCUK HAKLARI SÖZLEŞMESİ’NE NE ZAMAN TARAF OLDU VE SORUMLU RESMÎ KURUM NASIL YAPILANDI?

>>

Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, ülkemiz tarafından 1990 yılında imzalanmış, 1995 yılında yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin imzalandığı gün olan 20 Kasım, “Dünya Çocuk Hakları Günü” olarak kutlanmaktadır.

Türkiye’de 2011 yılına dek, Devlet Bakanlığına bağlı bir kuruluş olarak çalışan (Mülga) Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin uygulanması ve


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

AİLE 27

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde hizmet veren Çocuk Hakları Daire Başkanlığımız, farkındalık, iletişim, etkileşim, paylaşım, yönetişim ve en önemlisi de “hakları birlikte teslim edelim” ahlâkı içinde çocuk haklarına yönelik her türlü çalışmayı tanıtmayı ve tanık ettirmeyi şiar edinmiştir. izlenmesinden sorumlu “koordinatör kuruluş” olarak görevlendirilmiştir. Ancak 03.06.2011 tarih ve 633 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kurulmuştur. Yeniden yapılanma sonucu Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin (ÇHS) uygulanması ve izlenmesinden sorumlu koordinatör kurum olma sorumluluğu da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne devrolunmuştur. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin uygulanması ve izlenmesinden sorumlu “koordinatör kurum”, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’dür. Genel Müdürlük adına bu görevi “Çocuk Hakları Daire Başkanlığı” yürütmektedir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde hizmet veren Çocuk Hakları Daire Başkanlığımız, farkındalık, iletişim, etkileşim, paylaşım, yönetişim ve en önemlisi de “hakları birlikte teslim edelim” ahlâkı içinde çocuk haklarına yönelik her türlü çalışmayı tanıtmayı ve tanık ettirmeyi şiar edinmiştir. Türkiye’de Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin etkin bir şekilde uygulanması için politika ve stratejiler belirlenmesine ilişkin çalışmaları geliştirmek, koordine etmek, uygulanmasını izlemek, değerlendirmek ve sözleşmenin ilke ve hükümlerinin yetişkinler ve çocuklar tarafından öğrenilerek hayata geçirilmesine yönelik çalışmalar yapmak Çocuk Hakları Daire Başkanlığı’nın aslî görevidir. Başkanlığımızın ayrıca çocuk haklarına yönelik •

Bakanlığımızca ulusal düzeyde oluşturulan kurul ve komisyonların sekretarya işlemlerini yürütmek,

ocuğa yönelik oluşturulacak uluslararası sözleşme ve Ç belgelere ilişkin ülke görüşünü ilgili kamu kurumları ile işbirliği içerisinde hazırlayarak ilgili bakanlığa bildirmek, Türkiye’de çocukla ilgili yapılacak olan yasal düzenlemelerde Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne uyumluluğun sağlanmasına yönelik görüş ve önerilerde bulunmak, Çocuk Hakları Sözleşmesi uyarınca ulusal raporların hazırlanması ve sunulmasının yanında çalışmalarını koordine etmek, Çocuk Hakları Sözleşmesi doğrultusunda ilgili kamu kurumları/kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapmak, Çocuk haklarına yönelik oluşturulan Çocuk Hakları İl Çocuk Komiteleri ve İl Yetişkin Temsilcileri ile oluşturulabilecek diğer kurul ve komitelerin çalışmalarına rehberlik etmek, izlemek ve koordinasyonu sağlamak şeklinde görevleri de bulunmaktadır.

Ülkemizde ÇHS yükümlülükleri gereği birimler, komiteler ve kurullar oluşturmuştur. Oluşturulan birimler, kurullar ve komiteler şunlardır:

Çocuk Hakları İzleme ve Değerlendirme Kurulu Çocuk haklarının korunması, kullandırılması ve geliştirilmesine ilişkin konularda idarî ve yasal düzenlemelere ilişkin çalışmalar yapmak, önerilerde bulunmak, kaydedilen gelişmeler hakkında kamuoyunun aydınlatılması amacıyla yapılacak çalışmaları değerlendirmek, çocuk hakları konusunda alınabilecek önlemlere ilişkin tavsiyelerde bulunmak, bu konuya ilişkin strateji belgesi ve eylem planları hazırlatmak ve onaylamak,


28 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Dosya

>

Türkiye, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne Ne Zaman Taraf Oldu ve Sorumlu Resmî Kurum Nasıl Yapılandı?

İl Çocuk Hakları Komiteleri, çocuk katılımının Dünya’daki ender örneklerinden biridir. Komiteler, iki yılda bir yaptıkları seçimle, bir kız ve bir erkek iki başkan ile kız ve erkek sayısı eşit 10 asil ve 10 yedek üye olmak üzere “Komite Yürütme Kurulu” şeklinde 81 ilimiz de yapılandırılmıştır. Genel Müdürlüğü koordinatörlüğünde her ilde Çocuk Hakları İl Çocuk Komiteleri oluşturulmuştur. 2000 yılından bu yana çalışmalarını sürdüren Komiteler, “Çocuk Hakları İl Çocuk Komitelerinin Oluşturulması, Çalışma Usul ve Esaslarına İlişkin Yönerge” ile de yasal altyapıya kavuşmuştur. çocuk hakları konusunda kurumlar arası işbirliği ve koordinasyonu sağlamak üzere “Çocuk Hakları İzleme ve Değerlendirme Kurulu” kurulmuştur. Kurul 4 Nisan 2012 tarih ve 28254 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 2012/9 sayılı Başbakanlık Genelgesi ile kurulmuştur. Kurul 11 Bakanlık, 7 Kurum, 20 STK temsilcisi ve 2 Çocuk Hakları Türkiye Çocuk Koordinatörünün katılımı ile oluşturulmuştur. Çocuk Hakları İzleme ve Değerlendirme Kurulu’nun 2016 yılı toplantısı 15 Mart 2016 tarihinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Başkanlığında yapılmıştır.

İl Çocuk Hakları Komiteleri Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 42. maddesi uyarınca taraf devletler, sözleşmenin ilke ve hükümlerinin uygun ve etkili araçlarla yetişkinler kadar çocuklar tarafından da yaygın biçimde öğrenilmesini taahhüt etmektedirler. Bu bağlamda sözleşmenin ilke ve hükümlerinin yetişkin ve çocuk olmak üzere toplumun tüm kesiminde öğrenilerek hayata geçirilmesi ve çocukları ilgilendiren her konuda çocuk katılımını etkin kılabilmek amacıyla Çocuk Hizmetleri

İl Çocuk Hakları Komiteleri, çocuk katılımının Dünya’daki ender örneklerinden biridir. Komiteler, iki yılda bir yaptıkları seçimle, bir kız ve bir erkek iki başkan ile kız ve erkek sayısı eşit 10 asil ve 10 yedek üye olmak üzere “Komite Yürütme Kurulu” şeklinde 81 ilimiz de yapılandırılmıştır. İl Çocuk Komitelerinde seçilen kız ve erkek temsilciler, iki yılda bir Ankara ilinde gerçekleştirilen çocuk forumlarında yapılan seçimlerle bir kız ve bir erkek olmak üzere iki kişiden oluşan Türkiye Çocuk Koordinatörlerini seçmektedirler. Seçilen Türkiye Çocuk Koordinatörleri iki yıl görev yapmakta ve Ulusal düzeyde çocuk hakları konusunda üst kurul niteliği olan Çocuk Hakları İzleme ve Değerlendirme Kurulu Üyesi olarak görev almakta ve oy hakları bulunmaktadır. İl Çocuk Hakları Komiteleri ülke çapında çocuk katılımını sağlayan bir örgütlenme oluşturmaktadır. Komitelere katılım bütünüyle gönüllülük esasına dayanmakta olup, her çocuk üye olabilmektedir. Komiteye üye çocuk sayısı ilden ile değişmektedir. Mevcut aktif komite üye sayımız yaklaşık 3000 çocuktur. Komiteler bünyesinde çeşitli eğitim, seminer, toplantı, sergi vb. etkinlikler gerek yerel gerekse ulusal çapta gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla İl Çocuk Hakları


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

Komiteleri çocukların; aile, toplum ve kamusal yaşama katılımları için fırsatlar yaratarak, çocuk haklarına ilişkin bilinç ve duyarlılığı geliştirmeye ve çocukların her kademede karar alma süreçlerine katılmaya yönelik olanaklar sağlamaktadır.

Çocuk Danışma Kurulu Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin ilke ve hükümlerinin yetişkin ve çocuk olmak üzere toplumun tüm kesiminde öğrenilerek hayata geçirilmesi amacıyla, Genel Müdürlük koordinatörlüğünde her ilde oluşturulan Çocuk Hakları Çocuk İl Komiteleri arasında koordinasyon ve eşgüdüm sağlanabilmesi ve ulusal ve uluslararası düzeyde yapılacak faaliyetleri planlanabilmesi amacıyla “Çocuk Danışma Kurulunun Oluşturulması ve Çalışma Usul ve Esaslarına İlişkin Yönerge” ile hareket kabiliyeti daha yüksek çekirdek bir temsilci grubu olarak “Çocuk Danışma Kurulu”

AİLE 29

oluşturulmuştur. Çocuk Danışma Kurulu; Çocuk Forumlarında iki yılda bir yapılan seçimlerle, Çocuk Hakları İl Çocuk Komitesi üyeleri arasından ve yine üye çocuklar tarafından seçilen 9 kız, 9 erkek üye ve 2 Türkiye Çocuk Koordinatörü olmak üzere toplam 20 çocuktan oluşur. Ulusal düzeyde çocukla ilgili alınacak her türlü karar, oluşturulacak yasal düzenleme ile politikaların belirlenmesinde görüş bildirmek, ulusal ve uluslararası düzeyde tanıtım ve bilinçlendirme çalışmaları yapmak, her yıl bir eylem plânı hazırlamak, Çocuk Hakları İl Komiteleriyle paylaşmak ve takibini yapmak, çocuk alanında izleme ve değerlendirme yaparak gerekli durumlarda tavsiye kararları almak ve ilgili mercilere sunmak “Çocuk Danışma Kurulunun” başlıca görevleri arasındadır.


30 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Dosya

>

Çocuk Hakları Daire Başkanlığı’nın Faaliyetleri

ÇOCUK HAKLARI DAİRE BAŞKANLIĞI’NIN FAALİYETLERİ

Çocuk Hakları Daire Başkanlığı’nın faaliyet alanları oldukça çeşitli, zengin ve etkindir. Gerek bünyesinde var olan birimlerin, komitelerin ve kurulların faaliyetleri, gerekse geleneksel hale gelmiş birçok ana faaliyetin varlığı, ortaya yerel, ulusal ve uluslararası ölçekte bir “faaliyetler takvimi” çıkartmaktadır.

Gülgün ERGİN

Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü Sosyal Çalışmacı

>>

ÇOCUK HAKLARI ÜLKE RAPORU Sözleşmenin 44. maddesi uyarınca Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi’ne her beş yılda bir ülke raporları sunulmaktadır. Ülkemizin “ulusal ilk raporu”, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi’ne 21 Mayıs 2001 tarihinde sunulmuştur.

Birleştirilmiş ikinci ve üçüncü periyodik raporumuz, BM Çocuk Hakları Komitesi’nin 60. oturumu esasında, 1 Haziran 2012 tarihinde, Cenevre’de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı başkanlığında sunulmuştur.

Ülkemiz açısından ulusal raporlarımızın hazırlık çalışmaları, Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün eş güdümünde, ilgili kamu kurumlarının işbirliği ile yürütülmektedir. Raporların hazırlanması ve BM Çocuk Hakları Komitesi’ne sunulması, çok çaba isteyen ve uzun soluklu bir çalışma dönemini kapsamaktadır. BM Çocuk Hakları Komitesi’ne 2017 yılında sunulacak olan birleştirilmiş dördüncü ve beşinci ülke raporlarının hazırlık çalışmalarına başlanılmıştır.


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

AİLE 31

Sevil Lale KURT

Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü Sosyal Çalışmacı

ULUSAL ÇOCUK HAKLARI STRATEJİ BELGESİ VE EYLEM PLANI (2013–2017)

>>

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ilkelerini de kapsayacak şekilde, çocukların yaşama, gelişme, korunma ve katılım haklarının uluslararası standartlarda uygulanabilmesi, gerekli tüm koşulların iyileştirilmesi ve çocukların hayata daha etkin ve mutlu katılımlarının sağlanması amacıyla 2013–2017 yıllarını kapsayan “Türkiye Çocuk Hakları Strateji Belgesi ve Eylem Planı” hazırlanmış ve 14.12.2013 tarih ve 28851 Sayılı Resmi Gazete’de yürürlüğe konulmuştur.

Belgenin öngördüğü hususların yerine getirilmesinden ve belgeye uyulmasından paydaş tüm kurum ve kuruluşlar sorumlu olup, eylem planının uygulamasının izlenmesi ise Çocuk Hakları İzleme ve Değerlendirme Kurulu tarafından gerçekleştirilmektedir.

Ulusal Çocuk Hakları Strateji Belgesi, çocuk haklarını ulusal düzeyde genel hatlarıyla ele alan şemsiye niteliğinde bir belge olup eğitim, sağlık, adalet, sosyal yaşam, medya, özel koruma hizmetleri gibi alanlarda birçok strateji ve faaliyeti kapsamakta ve ilgili kurumlara sorumluluk yüklemektedir.

Belgede ele alınan temel stratejik amaçlar şunlardır:

Ulusal Çocuk Hakları Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nda, çocukların sosyal, bilişsel ve fiziksel açıdan sağlıklı gelişimleri için en uygun ortamların sağlanması; sağlık, eğitim ve sosyal katılım açısından refah düzeyinin iyileştirilmesi ve çocuk mağdur olmadan risk faktörlerinin tespit edilerek ihtiyaç duyduğu koruyucu ve önleyici müdahalelerin zamanında ve yeterli düzeyde verilmesini sağlayan bir sistemin oluşturulabilmesi için öngörülen 9 temel stratejik amaç, 31 hedef ve 92 faaliyet yer almaktadır.

Amaç 1: Çocuğa saygı ve çocuk hakları kültürünü geliştirmek.

Amaç 2: Çocuk haklarına ilişkin karar süreçlerine bütün çocukların katılımını sağlamak.

Amaç 3: Çocuğun doğduğu, büyüdüğü ve yetiştiği ortamı korumak ve fiziksel çevreyi iyileştirmek.

Amaç 4: Çocuk hakları kültürü çerçevesinde eğitim, politika ve programları geliştirmek.

Amaç 5: Sağlık hizmetlerini geliştirmek.

Amaç 6: Aileye ve çocuğa yönelik destek ve özel koruma hizmetlerini geliştirmek.

Amaç 7: Çocuk adalet sistemini iyileştirmek.

Amaç 8: Çocuk dostu bir medya oluşturmak.

Amaç 9: Etkin bir denetleme, izleme ve değerlendirme sistemi kurmak.


32 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

>>

Dosya

>

Çocuk Hakları Daire Başkanlığı’nın Faaliyetleri

ÇOCUK HAKLARI AKRAN VE YETİŞKİN EĞİTİMLERİ

Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin ilke ve hükümlerinin, yetişkin ve çocuk olmak üzere toplumun tüm kesimlerinde öğrenilerek hayata geçirilmesi ve çocukları ilgilendiren her konuda çocuk katılımını etkin kılabilmek amacıyla, Bakanlığımızca ülkemiz genelinde çocuk haklarına ilişkin eğitimler verilmektedir. Bakanlığımızca toplumun farklı kesimlerinden yetişkinlere yönelik yürütülen çocuk hakları eğitimlerinin yanı sıra, İl Çocuk Hakları Komiteleri’ne kayıtlı çocuklar tarafından akran eğitimi tekniğiyle çocuklara da doğrudan eğitimler verilmektedir. Çocuk hakları akran eğitimleri iki model üzerinden gerçekleştirilmektedir. •

>>

Akran Eğiticisi Eğitimi (Bakanlık tarafından eğitim verilen çocuk eğiticilerin, eğitim modülü doğrultusunda kendi illerinde eğitici akranlarını yetiştirmesi)

Çocuk Hakları Eğitimi (Eğitici eğitimi alan çocuklar tarafından diğer çocuklara verilen eğitimler)

Çocukların akranlarıyla iyi etkileşimde bulundukları ve onlarla özdeşleştikleri gerçeğinden hareketle gönüllü ve öncü gençlerin eğitilmesi ve sonra kazanılan bilgilerin akranlarla paylaşılmasına dayalı olarak geliştirilen Çocuk Hakları Eğitimi Modülünde güçlendirme yaklaşımı temel alınmıştır.

SOSYAL UYUM PROJESİ

Ülkemizde yaşayan Suriyeli çocukların karşılaştıkları sorunların üstesinden gelinebilmesi, yaşam becerilerinin geliştirilmesi, sosyal uyum problemlerinin en aza indirilmesi, içinde yaşadıkları toplumdaki mevcut risk ve kaynaklarla ilgili farkındalıklarının arttırılması, haklarına uygun bir yaşam sürmelerinin sağlanması ve aynı zamanda kültürler arasında karşılıklı anlayış ve hoşgörünün geliştirilmesi amacıyla Bakanlığımızca akran eğitimi tekniğiyle sosyal uyum eğitimleri verilmektedir. Sosyal Uyum Eğitimlerine şu ana kadar 7 bin çocuk katılmıştır.

Bu etkinlik ile çocukların psiko-sosyal yönden desteklenmesi ve moral motivasyonlarının arttırılması, yaşam becerilerinin

geliştirilmesi, Türk ve Suriyeli çocuklar arasında karşılıklı diyalog ve bilgi alışverişine fırsat sağlanması hedeflenmektedir.


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

AİLE 33

Mustafa BİLİR

Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü Araştırmacı

Müzeyyen SELİM

ULUSAL ÇOCUK FORUMLARI

Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü Öğretmen

Her yıl 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nde tüm illerden davet edilen Çocuk Hakları Komitesi temsilcileri ile Ulusal Çocuk Forumları düzenlenmektedir. Forum temaları yine çocuklar tarafından belirlenmektedir.

>>

Forumlar kapsamında çocuk haklarına ilişkin güncel konular hakkında çocuk görüşlerinin TBMM’de ulusal çocuk koordinatörlerimiz tarafından Sayın Bakanımızın da katılımı ile düzenlenen bir törenle TBMM Başkanı ve milletvekillerine sunulması, geleneksel bir uygulama olmuştur. Ulusal Çocuk Forumları, İl Çocuk Hakları Komitelerinden gelen 1 kız ve 1 erkek çocuk temsilcisinin katılımı ile gerçekleştirilmektedir. Forumlarda her yıl çocuklar tarafından seçilen tema üzerinde çalışmalar yapılmaktadır. Sonuç çıktıları TBMM Başkanlığı’na sunulmaktadır. İlki 2000 yılında olmak üzere, bugüne kadar 16 kez Ulusal Çocuk Forumu düzenlenmiştir. Bugüne kadar yapılan Ulusal Çocuk Forumları’nda aşağıdaki temalar yer almıştır: •

I. Ulusal Çocuk Forumu, 20-21 Kasım 2000 tarihlerinde “Çocuk Katılımı”

• • •

• • •

• •

I I. Ulusal Çocuk Forumu, 19-20 Kasım 2001 tarihlerinde “Çocuklar İçin ‘Evet’ Deyin Kampanyası” III. Ulusal Çocuk Forumu, 19-20 Kasım 2002 tarihlerinde “Çocuklar İçin Ulusal Eylem Planı Tartışalım” IV. Ulusal Çocuk Forumu, 19-20 Kasım 2003 tarihlerinde “Kız Çocuklarının Eğitimi, Kadın ve Çocuklara Yardım Hakkı” V. Ulusal Çocuk Forumu, 19-20 Kasım 2004 tarihlerinde “Çocuk Hakları Eğitici Eğitimi Uygulaması” VI. Ulusal Çocuk Forumu, 16-20 Kasım 2005 tarihlerinde “Çocuk Hakları Eğitici Eğitimi Uygulaması” VII. Ulusal Çocuk Forumu, 18-21 Kasım 2006 tarihlerinde “Çocukların Kendi Çocuk Hakları Kampanyalarını Başlatmaları” VIII. Ulusal Çocuk Forumu, 19-21 Kasım 2007 tarihlerinde “Çocuk Hakları Kampanyasının Değerlendirilmesi” IX. Ulusal Çocuk Forumu, 19-21 Kasım 2008 tarihlerinde


34 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Dosya

>

Çocuk Hakları Daire Başkanlığı’nın Faaliyetleri

Ülkemizin taraf olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi uyarınca her çocuğun kendini ilgilendiren her konuda görüşlerini serbestçe ifade etme hakkı doğrultusunda, yeni anayasa çalışmaları kapsamında çocuklarımızın da görüşlerinin dikkate alınması amacıyla 31 Ocak–2 Şubat 2012 tarihleri arasında, Ankara’da, İl Çocuk Hakları Komitesi bir kız ve bir erkek çocuğun katılımı ile “Anayasa Çalışmasında Çocuk Görüşü Çalıştayı” düzenlenmiştir. “TBMM Çocuk Hakları Komitesi’nin Kuruluşunun İlanı” •

. Ulusal Çocuk Forumu, 17-20 Kasım 2009 tarihlerinde X “TBMM Çocuk Hakları Komitesi’nin Web Sitesi Yayına Başlıyor”

I. Ulusal Çocuk Forumu, 24-26 Kasım 2010 tarihlerinde X “I. Ulusal Çocuk Hakları Stratejisi”

II. Ulusal Çocuk Forumu, 21-23 Kasım 2011 tarihlerinde X “Türkiye’de Bilgi-İletişim Teknolojileri ve Çocuk ve Gençlerin İnternet ve İletişim Teknolojileri Kullanımı”

XIII. Ulusal Çocuk Forumu, 18-20 Kasım 2012 tarihlerinde

“BM Çocuk Hakları Sözleşmesi, Ülke Raporu ve Sonuç Gözlemleri” •

IV. Ulusal Çocuk Forumu, 20-21 Kasım 2013 tarihlerinde X “Çocuk Katılımı”

V. Ulusal Çocuk Forumu, 18-20 Kasım 2014 tarihleri X arasında “Acil Durumlarda Çocukların Rolü ve Yaşama Hakkı”

VI. Ulusal Çocuk Forumu, 18-20 Kasım 2015 tarihleri X arasında “Birlikte Yaşama Kültürünün Geliştirilmesi” temaları ile gerçekleştirilmiştir.

DİĞER FAALİYETLERİMİZ >> ÇOCUK ÇALIŞTAYLARI Anayasa Çalışmasında Çocuk Görüşü Çalıştayı: Ülkemizin taraf olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi uyarınca her çocuğun kendini ilgilendiren her konuda görüşlerini serbestçe ifade etme hakkı doğrultusunda, yeni anayasa çalışmaları kapsamında çocuklarımızın da görüşlerinin dikkate alınması amacıyla 31 Ocak–2 Şubat 2012 tarihleri arasında, Ankara’da, İl Çocuk Hakları Komitesi bir kız ve bir erkek çocuğun katılımı ile “Anayasa Çalışmasında Çocuk Görüşü Çalıştayı” düzenlenmiştir. Bahse konu çalıştay çıktıları, “Sonuç Bildirgesi” olarak çocuklarımız tarafından Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın da katılımı ile Meclis Başkanımıza sunulmuştur.


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

AİLE 35

Çocuk Çalıştayı: Düzce ilindeki çocukların ev sahipliğinde Ankara, İstanbul, Konya, Sakarya, Bolu, Kocaeli, Yalova ve Düzce’den 110 Çocuk Hakları İl Çocuk Komitesi Üyesi çocuğun ve akademisyenlerin katılımıyla 27.04.2016 tarihinde “Çocuk Çalıştayı” düzenlenmiştir. Çalıştayda, çocuğa karşı uygulanan şiddet ve istismarla mücadele, çocuk haklarında bilinçlilik ve farkındalık düzeyinin arttırılması, bağımlılık ve zararlı alışkanlıklarla mücadele ve çocuk işçiliği ile mücadele ana başlıkları altında grup tartışmalar yapılmış ve çözüm önerileri aranmıştır. Çalıştay sonuç bildiriminin kitap olarak basım çalışmaları devam etmektedir. Halk oyunları gösterisi ile başlayan çalıştay, çocuk hakları dostluk balonlarının havaya uçurulması ve çocuk hakları şehir konvoyu ile sona ermiştir.

EXPO 2016 ANTALYA FUARI’NA KATILIM “Çiçek ve Çocuk” teması ve “Gelecek Nesiller İçin Yeşil Bir Dünya” ana fikri ile düzenlenen ve açılışı dünyada kutlanan tek çocuk bayramı 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda yapılan EXPO 2016 Antalya’da, temanın bir ayağının çocuk olması dolayısıyla Bakanlığımız Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından EXPO 2016 Antalya alanında stant açılmıştır. Fuara Çocuk Danışma Kurulu üyesi çocuklar, Antalya İl Müdürlüğü Çocuk Hakları Komitesi üyesi çocuklar ve çeşitli illerdeki Suriyeli misafir çocuklarımız ile çocuk hakları il yetişkin temsilcileri ve Bakanlığımız temsilcileri olmak üzere yaklaşık 90 kişilik bir kafile ile katılım sağlanmıştır. Stantlarda Bakanlığımızın çocuklarla ilgili tüm faaliyetleri ve çocuk komiteleri tanıtılmış, koruyucu aile ve çocuk hakları masaları oluşturulmuş, iyi uygulama örnekleri paylaşılmış, kamu spotları yayınlanmış, yazılı ve görsel materyaller sergilenmiş ve fuar boyunca, Bakanlığımız tarafından

çocuklar için hazırlanmış “Sevgi Bir Kuş” dergisi, kitap, broşür, kitap ayracı, afiş, balon, şapka ve tişört olmak üzere 50 bin adet materyal dağıtımı ile yaklaşık 100 bin çocuğa ulaşılmıştır.

DÜNYA KIZ ÇOCUKLARI GÜNÜ “Kız çocuklarının karar alma süreçlerine katılımlarının sağlanması, desteklenmesi ve güçlendirilmesi, kız çocuklarına karşı ayrımcılık ve şiddet sarmalının kırılması ve onların insan haklarında tam ve etkili bir şekilde yararlanmasını sağlamak” düşüncesinden hareketle, Türkiye, Kanada ve Peru tarafında gerçekleştirilen girişimler sonucunda BM Genel Kurulu tarafından 2012 yılından itibaren 11 Ekim günü, “Dünya Kız Çocukları Günü” olarak kabul edilmiştir. Her yıl Ekim ayında “Dünya Kız Çocukları Günü” etkinlikleri Bakanlığımız adına Başkanlığımızca koordine edilerek düzenlenmektedir.


36 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Dosya

>

Çocuk Hakları Daire Başkanlığı’nın Faaliyetleri

Nail ÖLMEZ

Türkiye Çocuk Erkek Koordinatörü

GÖRDÜĞÜM KADARINI DEĞİL,

GÖRMEDİĞİM KADARINI YAPACAĞIM!

Beşinci sınıfta okurken bir gün müdür yardımcımız beni odasına çağırdı. Çocuk Hakları Komitesi’nde bir de “engelli çocuk” olsun diye düşünülmüş olmalı ki benim adımı vermişler. Teklif ettiler, kabul ettim ve en küçük üye olarak görevime başladım. Bugüne kadar 6 Ulusal Çocuk Forumu’na katıldım. 81 ilimizden çok farklı arkadaşları tanıdım ve benim için en önemlisi kendimi ifade etme bilincini kazandım. Engelimle barışık bir insandım ama bende bir dışlanma korkusu veya “öteki” çocukların seviyesine erişememe düşüncesi vardı. Ancak bu toplantılarda engellilerin de eksiği değil artılarının bile olabileceği bilincine vardım. Müthiş bir güven kazandım. Yeni fikirler üretmeye başladım ve yeni fikirler ürettikçe benim gibi engellilerin de çok işler yapabileceği kanaatine vardım. Katıldığım altı forum boyunca aşama aşama kendime olan güvenim kat be kat arttı. 16. Ulusal Çocuk Forumu yaklaşıyordu. Herkes gibi ben de forumda seçim yapılacağını biliyordum. Danışma Kurulu’na girmek düşüncesiyle Ankara’ya gittim. Oradaki

seçim atmosferi ve arkadaşlarımın birbirleriyle olan uyumu muhteşemdi. Herkes gibi ben de seçim çalışmalarına katıldım. Ama hâlâ koordinatörlük aklımın ucunda bile yoktu. Ta ki seçim akşamına kadar... Seçim akşamında arkadaşlarımın da desteğiyle engellilerin de nerelere gelebileceğini göstermeye karar verdim. Konuşmak için kürsüye çıktım. Kürsüdeki konuşmalarımın arasında hatırladığım tek bir cümle var, o sloganı unutamıyorum: “Gördüğüm kadarını değil, görmediğim kadarını yapacağım!” Ve Allah’a çok şükür, seçim sonucunda koordinatör oldum. Buradan ülkemizdeki tüm arkadaşlarıma en yakın zamanda illerindeki Çocuk Hakları Komiteleri’ne katılmalarını veya en azından çocuk hakları konusunda bilgi sahibi olmalarını tavsiye ediyorum. Ve haklarımızın yanında sorumluluklarımızın da olduğu gerçeğini unutmamaları gerektiğini hatırlatıyorum. Bakanlığımıza, Çocuk Danışma Kurulu ve Türkiye’nin tüm çocukları adına bizlere verdikleri değer ve destekten dolayı teşekkür ediyorum.


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

AİLE 37

Tuğba Rabia KARAKUŞ Türkiye Çocuk Kız Koordinatörü

ÖZ SAYGIMI, ÖZ GÜVENİMİ KAZANDIM En güzeliyse, haklarımı ve onları nasıl savunmam gerektiğini öğrendim. Aile ve okul hayatımda ya da içinde bulunduğum herhangi bir toplulukta benim de söz söyleme hakkımın bulunduğunu ve düşüncelerimde ise özgür olduğumu öğrendim. Tabii sınır çizgisini geçmemek üzere... Öncelikle merhabalar... Ben Tuğba Rabia Karakuş... 16 yaşındayım ve 18 yaşıma kadar vazgeçilmez haklara sahibim; hem de din, dil ve ırk gözetmeksizin dünyadaki tüm çocuklarla beraber... Bizim bu haklarımız, Birleşmiş Milletlerce bildiri haline getirilmiş ve imzalanmış. Türkiye’de ise çocukların korunmasına yönelik ilk çalışma 1924’te yürürlüğe girmiş. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, Nisan 1929’da kutlanmaya başlanmış ve bu tarihte örgütlenen 4 bin çocuk ilk defa TBMM’den haklarını talep etmiştir. Dünyada en fazla sayıda ülke tarafından onaylanan “insan hakları belgesi” olmakla da tektir. Gördünüz mü, haklarımız, her şeyiyle özel ve tek! Yaklaşık 4 senedir ilimdeki (Giresun) Çocuk Hakları Komitesi’ne üyeyim. Birkaç defadır da Ankara’da yapılan Ulusal Çocuk Hakları Forumları’na katılıyorum ve ülkemizin dört bir yanından gelen, benim gibi 18 yaşına kadar vazgeçilmez haklara sahip onlarca arkadaş edindim ve onlarla TBMM gibi büyük ve onurlu bir çatı altında toplanma şansına erişebildim.

Kişi ya da kişiler tarafından haklarımın ihlali söz konusu olduğunda ise Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre cezalar sözkonusu. Hem de büyük cezalar... Devletimiz bize öyle değer veriyor ki, bizi bir sürü haklarla donatmış ve bunların çiğnenemez oluşunu sağlamış. İyi ki Türkiye’de yaşıyorum. İyi ki böyle geniş bir alanda ve böyle güzel haklarım var. Bunları öğrendikten sonra bu öğrendiklerimi arkadaşlarımla da paylaşmak istedim. Sonra benim gibi öğrendiklerini paylaşmak isteyen diğer arkadaşlarımla okullarımızda bunun eğitimlerini vermeye başladık. Eğitim demeyelim de, paylaşım diyelim. Bu öyle güzel ki, hem onlarla bu vesilesiyle arkadaş olduk, hem de sevgimizi paylaştık. Üyesi olduğum komitede ise her etkinliğimizde farklı insanlarla ve farklı hayatlarla tanışıyorum. Bazen de tanıdığım hayatlarda farklı taraflar, farklı renkler keşfediyorum. Kendimi daha iyi ifade edebilmemi, öz saygımı, öz güvenimi geliştirmemi sağlıyor. Çocuk Hakları Komitesi’nin bir üyesi olmaktan çok mutluyum!


38 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Dosya

>

Çocuk Hakları Daire Başkanlığı’nın Faaliyetleri

Müzeyyen SELİM Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü Öğretmen

DOSTLUK TRENİ Çocuk ve aileyi güçlendirmek, toplumu bilinçlendirmek, Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin ilke ve hükümlerinin toplumun tüm kesimlerince öğrenilerek hayata geçirilmesini sağlamak, çocuk komiteleri arasında etkileşimi artırmak ve çocuk hakları konusunda farkındalık oluşturmak amacıyla, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından “Çocuk Dostluk Treni” ziyaretleri düzenlenmektedir. Ankara İl Çocuk Komitesi üyesi çocuklarla gerçekleştirilen ziyaret her yıl farklı bir şehirde yapılmaktadır. Ankara İl Çocuk Komitesi üyesi çocuklarla gerçekleştirilen ziyaret, gidilen ilin çocuk hakları komitesi üyesi çocuklar tarafından yapılan coşkulu karşılamalar ile başlayan geziler, tüm çocuklarla birlikte çocuk hakları ile ilgili çeşitli etkinliklerin düzenlenmesi, halka basılı materyallerin

dağıtılması ile devam etmekte ve ilin tarihi ve turistik yerlerinin ziyaret edilmesiyle de son bulmaktadır. Bu bağlamda 2016 yılında yapılan gezi Konya iline gerçekleştirilmiştir.

Muhammed Rüştü AKTAŞ İskenderun Çocuk Komitesi Temsilcisi, Çocuk Danışma Kurulu Üyesi

HAYATIM DEĞİŞTİ

Komiteye başladıktan sonra hayatımda birçok değişiklik yaşadım. Yapılan toplantılarda, eğitimlerde çocuğa verilen değeri anladım; kendime olan özgüvenimin artması, sorumluluk sahibi olmak gibi birçok olumlu etkileri oldu.

Sosyal hayatım baştan aşağı değişti. Artık gönüllü olarak yapmam gereken işlerim, görevlerim vardı ve bu görevleri yerine getirdikçe hem mutlu oluyor hem de çocuklar için yani bizim ve geleceğimiz için bir şeyler yapmanın mutluluğunu yaşıyorum. Bence

tüm çocuklar, Çocuk Hakları Komitelerine katılmalı; böylece kendilerine olan sorumluluk duygularını artırabilir, sosyal yaşamlarını daha da zenginleştirebilirler.


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

AİLE 39

Elif Hayriye BOŞLUK

ÇİKOLATAMI BENSİZ YAP! Çocuk işçiliğiyle mücadele kapsamında Giresun ilinde “Çikolatamı Bensiz Yap” projesi hayata geçirilmiştir. Proje kapsamında fındık işçisi aileler, kendilerinin ve çocuklarının karşılaşabilecekleri risk faktörleri hakkında bilgilendirilmiştir. Ayrıca proje kapsamında Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü, Halk Sağlığı Müdürlüğü ve Milli Eğitim Müdürlüğü görevlileri tarafından “Madde Kullanım Riski ve Madde Bağımlılığından Korunma”, “Bulaşıcı Hastalıklardan Korunma ve Hijyen”, “Aile İçi İletişim” ve “Ağız ve Diş Sağlığı” konularında eğitimler düzenlenmiştir. Eğitim sürecinde proje ortağı firma tarafından hazırlatılan

HAKLARIM

Yaşama Ailem, annem, babam, kardeşlerim ile Şimdi savaşsız, barış içinde doğduğum topraklarda sevgi ile Ama olmaz ise Mümkünü yoksa Ailemin yokluğunda bile devletin desteği ile yaşama Gelişme Elimden geleni yapabilmek için Lambalar yakılmalı yollarıma İşleri kolaylaştırmak adına Şimdi ve daima Mümkün olanı elimden geldiğince yapabilmek için Elimden sevgi ile tutularak gelişme

HAKSIZ MIYIZ? Rize Çocuk Hakları Komitesi, çocuk hakları konusunda duyarlılık ve farkındalığı arttırmak amacıyla Rize İsmail Kahraman Kültür Merkezi’nde Rize ilindeki öğrencilerle birlikte “Haksız mıyız?” adlı tiyatro oyununu sergilemişlerdir. Gösteriye öğrenciler, öğretmenler ve vatandaşlar katılmıştır. Rize ve Gümüşhane İl Çocuk Hakları Komitelerinin koordineli olarak yaptıkları çalışma sonucunda “Haksız mıyız?” adlı tiyatro oyununun diğer gösterimi de

Çocuk Gelişimci - Giresun

şapka, tişört, ilk yardım çantası, ıslak mendil, şampuan, tükenmez kalem ve sıvı el sabunları katılımcılara dağıtılmıştır. Aynı zamanda işçi ailelerin çocuklarına, 3 günlük eğitim süresince Giresun Çocuk Hakları Komitesine üye çocuklar tarafından artık materyal ve kolaj çalışmaları, sinema etkinliği ve kurabiye yapımı çalışmaları yaptırılmıştır. Proje boyunca yapılan eğitim ve faaliyetler kapanış kokteylinde sergilenmiştir.

Sevil Lale KURT

Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü Sosyal Çalışmacı

Korunma Olmazsa olmazım Rahatça büyümek için Umutla, sevgiyle korunma, Niçinsiz her türlü kötülükten Mümkün kılınmalı Amasız şimdi korunma Katılım Aklım erdiğince Tutmadan dilimi Ilık esen rüzgâr gibi Lütfenimi eksik etmeden, evde, okulda, sokakta Irak diyarlarda bile Maksadım, ben de varım, buradayım diyerek katılma

Rize İl Çocuk Hakları Komitesi

Gümüşhane Kültür Merkezi’nde izleyicilerle buluşmuştur. İl Çocuk Hakları Komitesine üye çocukların ilgi, istek ve gayretleri doğrultusunda hazırlanan tiyatro çalışması ile Rize ilindeki çocuklara çocuk hakları konusunda yapılan bilgilendirmenin yararlı olduğu görülmüş, olumlu geri bildirimler alınmıştır. Benzer etkinlik ve uygulamalarla çocuk haklarını her kitleye duyurma gayesiyle çalışmalara devam edilmektedir.


40 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Mekân

>

Oyuncak Müzesi

Prof. Dr. Müge ARTAR*

Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Çocuk Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi (ÇOKAUM) Oyuncak Müzesi Müdürü

ANKARA ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ FAKÜLTESİ

OYUNCAK MÜZESİ >>

>>

Türkiye’nin ilk oyuncak müzesi olan Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Oyuncak Müzesi üç temel işlevi gerçekleştirmek üzere kurulmuştur: Hızlı değişim süreci içinde kaybolma tehdidi altında bulunan oyuncakları korumak, oyuncak aracılığıyla sanayi tarihi, kültür tarihi, eğitim tarihi, çocukluk tarihi, oyun tarihi alanlarında araştırma yapmak ve oyuncak aracılığıyla çocuklarla müze, sanat, tarih ve bilim alanlarında eğitim yapmak.

Müze koleksiyonu 1990 – 2015 yılları arasında geleneksel oyuncaklar, fabrikasyon oyuncaklar, yabancı oyuncaklar, antik oyuncaklar ve yeni oyuncaklardan oluşan beş ana bölümde sergilenmiştir. 3000’e yakın oyuncağı içeren bu koleksiyonun en önemli özelliği geleneksel oyuncaklara sahip olması, yerli oyuncak üreticilerine ilişkin önemli örnekler içermesi ve oyuncak tarihine tanıklık eden çok sayıda yabancı örneği de içermesidir.


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

AİLE 41

Tarihi oldukça gerilere giden, koyun, keçi, sığır, geyik gibi hayvanların bacaklarından çıkarılan bir kemik olan ve birçok oyun çeşidi bulunan aşıklar, demirden ve ahşaptan yapılmış beşikler, çeşitli bez bebekler, seramikten yapılan ve içine su konulup üflenince ses çıkaran düdüklü testiler, geçmişi 17. yüzyıla kadar giden Eyüp oyuncakları, yapanın hayal gücünü de yansıtan tahta arabalar sapan, çember, topaç, vb. müzede sergilenen geleneksel oyuncaklardan sadece birkaçıdır. Müze, Eğitim Bilimleri Fakültesi bünyesindeki fakülte binasında 1990-2015 yılları arasında hizmet vermiştir. Müze kurulduğu 1990 yılından 2015 yılına kadar koleksiyonunu oyuncakların yapıldığı malzeme türüne göre sınıflandırarak sergilemiştir. Müze yeni binasına taşındıktan sonar Temmuz - Ekim 2015 ayları arasında sergi tasarımını tamamlamış ve temalarını değiştirmiştir. 2015 yılına kadar müzede oyuncak malzemelerine göre sınıflandırılmış ve şu temel sınıflandırmaya göre izleyicilerle buluşmuştur: I. Geleneksel Oyuncaklar: Anadolu’nun çeşitli yörelerinden toplanmış el yapımı oyuncaklar bu başlıkta yer almıştır. Oyunla ilişkilendirilmiş, yerel, mevsimlik, el yapımı gibi sınıflandırılmış sapan, çember, topaç, bez bebek, beşik, yürüteç, Eyüp oyuncakları, vb. örneklere yer verilmiştir. Tarihi oldukça gerilere giden, koyun, keçi, sığır, geyik gibi hayvanların bacaklarından çıkarılan bir kemik olan ve birçok oyun çeşidi bulunan aşıklar, demirden ve ahşaptan yapılmış beşikler, çeşitli bez bebekler, seramikten yapılan ve içine su konulup üflenince ses çıkaran düdüklü testiler, geçmişi 17. yüzyıla kadar giden Eyüp oyuncakları, yapanın hayal gücünü de yansıtan tahta arabalar sapan, çember, topaç, vb. müzede sergilenen geleneksel oyuncaklardan sadece birkaçıdır. II. Fabrikasyon Oyuncaklar: Yapıldıkları malzemeye göre sınıflandırılmış olan bu oyuncaklar, sanayi ürünüdür ve aşağıdaki şekilde gruplandırılmışlardır. 1. Tahta Oyuncaklar: Tahta arabalar, model evler, hayvanlar vb. İlk fabrikasyon tahta Türk oyuncağı olan tahta araba (1938) örneği de bu grupta yer almaktadır.

2. Teneke Oyuncaklar: Araba, tren, kamyon, çeşitli hayvanlar, mutfak eşyaları, kurşun askerler, vb. Bu grupta en eski (1933) Türk teneke oyuncaklarından örnekler bulunmaktadır. 3.Kâğıt Oyuncaklar: Kartondan ve kâğıttan üretilen çeşitli oyuncaklar bu grupta toplanmıştır. 4. Plastik Oyuncaklar: Plastikten yapılmış çeşitli eski ve yeni oyuncaklar bu grupta toplanmıştır. 5. Bebek ve Yumuşak Oyuncaklar: Kâğıt hamuru, porselen, plastik gibi çeşitli malzemelerden yapılmış bebekler ve pelüş hayvan modelleri bu grupta toplanmıştır. Bu grupta Türk oyuncak bebek sanayinin en eski (1960) örnekleri sergilenmiştir.


42 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Mekân

>

Oyuncak Müzesi

III. Yabancı Oyuncaklar: Dünyanın çeşitli yerlerinden toplanan ve genellikle fabrikasyon olan oyuncaklar bu başlıkta yer almıştır. Geldiği ülkenin kültürünü yansıtan bu oyuncaklar arasında diabolo, topaç, porselen bebek, kurşun asker vb. yer almıştır. İsveç’ten Japonya’ya, Meksika’dan Almanya’ya kadar çok sayıda ülkeden oyuncak, müzede sergilenmiştir. Bu oyuncakların en eskisi 1890 tarihli bebek evine ait parçalardır. IV. Antik Oyuncaklar: Ülkemizin birçok arkeoloji müzesinde sergilenen antik oyuncakların bazılarının kopyaları bu gruptadır. Bu oyuncakların yeniden üretim ve fotoğraflama çalışmaları sürdürülmektedir. V. Yeni Oyuncaklar: Çağdaş tasarımlarla üretilmiş, değişik malzemelerden yapılmış oyuncaklar bu başlıkta yer almıştır.

Karakter oyuncakları, popüler kültürün ürettiği oyuncaklar bu gruptadır. Müzenin 2015’teki yeni müzecilik yaklaşımıyla birlikte sergileme biçimi de değişmiştir. Yeni sergi temaları okul kültürü, ulaşım, geleneksel oyunlar ve oyuncaklar, bebekler, hayvanlar, bebekevi, minyatür ev eşyaları, trenler, yapı ve inşaat, eğlence, müzik, Jülyet Altın Teneke Oyuncak Koleksiyonu ve matchbox oyuncak arabalar koleksiyonu adı altında müzedeki yerini almıştır. Müze ilk kurulduğu yıllarda Prof. Dr. Bekir Onur tarafından 1994 yılında kurulan Çocuk Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi (ÇOKAUM) ile işbirliği içinde çalışmalar gerçekleştirmiştir. Merkez, çocuk kültürü konulu ulusal ve uluslararası araştırmalar, yayınlar yapmayı ve ortak


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

AİLE 43

Merkez, çocuk kültürü konulu ulusal ve uluslararası araştırmalar, yayınlar yapmayı ve ortak etkinlikler düzenlemeyi; oyun kültürü, çocukluğun tarihi ve sosyolojisi, çocuk gelişimi ve eğitimi ve müze eğitimi gibi alanlarda ulusal ve uluslararası düzeyde toplantılar hazırlamayı ve Türkiye’de çocuk kültürü kavramının çocuklar için, çocuklarla birlikte ve çocuklar tarafından oluşturulan bir kültür olarak benimsenmesini ve yerleşmesini amaçlamaktadır. etkinlikler düzenlemeyi; oyun kültürü, çocukluğun tarihi ve sosyolojisi, çocuk gelişimi ve eğitimi ve müze eğitimi gibi alanlarda ulusal ve uluslararası düzeyde toplantılar hazırlamayı ve Türkiye’de çocuk kültürü kavramının çocuklar için, çocuklarla birlikte ve çocuklar tarafından oluşturulan bir kültür olarak benimsenmesini ve yerleşmesini amaçlamaktadır. Müzenin akademik işbirliği içinde olduğu birimlerden biri de Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde 1997 yılında Prof. Dr. Bekir Onur tarafından kurulan Disiplinlerarası Müze Eğitimi Anabilim Dalı (MEAD)’dır. Müze, Disiplinlerarası Müze Eğitimi Anabilim Dalı’yla müzecilik ve müze eğitimi konularında işbirliği gerçekleştirmektedir. Müzede açıldığı günden itibaren rehberli müze turları (randevu ile) yapılmakta, okulöncesi ve ilkokul düzeyinde eğitim etkinlikleri (randevu ile) gerçekleştirilmekte, Eğitim Fakültesi öğrencilerinin Müze Eğitimi ve Uygulamaları adlı seçmeli dersleri işlenmekte, Müze Eğitimi Yüksek Lisans öğrencileri için uygulama eğitimleri gerçekleştirilmekte, ilgi gruplarına ve yetişkinlere yönelik özel ziyaretler hazırlanmakta ve araştırmacılar için akademik çalışma olanakları sağlanmaktadır. Müzenin 1995’ten itibaren düzenli olarak kayıt altına alınan istatistiklerine göre, sürekli ziyaretçileri yaşları 4 – 6 arasında değişen okulöncesi dönem çocuklarıdır. Onları, yaşları 8 – 10 arasında değişen ilkokul öğrencileri izlemektedir. Müzenin ilk geçici sergisi 19 Eylül – 02 Ekim 2011 tarihleri arasında Ankara’da bir alışveriş merkezinde açılmış olan “İçinizdeki Çocuk Ortaya Çıkıyor” adlı sergidir. Sergide, müze

koleksiyonundan 1970 – 2000 yılları arasına tarihlenen 100’e yakın oyuncağın bulunduğu bir seçki yer almıştır. Müzenin geçici sergi çalışmaları için, Altındağ Belediyesi ile işbirliği yapılmıştır. Altındağ Belediyesi tarafından Ankara’da kurulan Altınköy’de bir Köy Oyuncakları Müzesi oluşturulmuştur. Altındağ Belediyesi ve Ankara Üniversitesi arasında imzalanan protokolle Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Oyuncak Müzesi’nden Köy Oyuncakları Müzesi’ne 178 oyuncaklık köy oyuncakları (sokak oyunları ve oyuncakları, oyun malzemeleri, bebekler ve beşikler, minyatür mutfak malzemeleri) envanteri sağlanmıştır. Yeni müze binasında sergi tasarımı 5 Ekim 2015’te bitmiştir ve müze kuruluşunun 26. yılında yeni binasında 20 Nisan 2016’da yeniden ziyarete açılmıştır. Müze vizyonunu, “Oyuncağın tarihine ve çocuk kültürüne odaklanan, yaparak ve yaşayarak öğrenmeye yönelik program ve etkinlikler sunan, çocuklar için ve çocuklarla birlikte üretmeyi amaçlayan çocuk dostu bir müze olmak” şeklinde belirlemiştir. Misyonu ise, “Türkiye’de oyun ve oyuncağın tarihi ile çocuk kültürünün araştırılması, korunması, müzeleştirilmesi ve geliştirilmesi için gerekli kaynakları ve bu kaynakların sürdürülebilirliğini sağlamak”tır. Müze, yeni binasında çağdaş müzecilik uygulamalarına sadık kalarak misyon ve vizyonuyla örtüşen yeni bir sürdürülebilirlik stratejisi belirlemiştir: Bu bağlamda ekonomik, çevresel, sosyal sürdürülebilirliği sağlamak, müzenin mesajını sürdürmek, işgücü sürdürülebilirliğini sağlamak ve büyüme planlarını hayata geçirmek.


44 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Gezi

>

Anadolu’da Bahar

Saffet Emre TONGUÇ

Tarihçi- Seyahat Yazarı- Profesyonel Rehber Konuşmacı

ANADOLU’DA

BAHAR

Güneş batmak üzereydi, son ışıklar karşıda, kadın şair Sappho'nun yaşadığı Lesbos (Midilli) adasında yansıyordu. Sahile inip, bir kafede oturdum. Aristo bu şehirde araştırmalar yaparak üç yılını geçirmişti, onu düşünerek mendireğe doğru yürüdüm. Sabah Ege Denizi’ni yanıma alarak Kaz Dağları’na doğru yola çıktım.

>> ERİK AĞACIYLA DOSTLUK EDEN ANTİK ESERLER, RENGÂRENK ÇİÇEĞE KESMİŞ VADİLER

Siz, Yunan mitolojisindeki toprak ve bereket tanrıçası Demeter’in kızı güzel Persephone’nin hikâyesini bilir misiniz? Ölülerin tanrısı olan amcası Hades, âşık olduğu Persephone’yi kaçırarak, yeraltındaki dünyada yaşamaya mahkûm bırakır. Anne o kadar üzülür ki, toprak artık ürün vermez olur ve dünyada kıtlık başlar. En sonunda amca ve anne bir anlaşma yaparlar. Persephone, her bahar yeryüzüne annesinin yanına gelecektir; Demeter, her kış bitiminde sevincini, yeryüzünü yeşile boyayarak gösterir. Sonbahar geldiğinde ise Persephone geri dönmek zorundadır, anne Demeter’in hüznü tabiatın renklerine yansır, yeşil yerini sarı ile kahverenginin tonlarına bırakır. Bu ay doğanın uyanışına şahitlik etmek için, elimde kameram, Persephone’ye hoş geldin diyen Anadolu’nun yollarına attım kendimi.

BAHARI ES GEÇİLİR Mİ HİÇ: İSTANBUL Her şey bir Nisan sabahı Bebek yokuşundan Etiler’e çıkarken başladı aslında. Tevfik Fikret İlköğretim okulunun hemen yanında bulunan ahşap köşkün bahçesindeki o meşhur manolya, adeta doğanın cömertliğini sergilercesine pembe çiçeklere boğulmuştu. O gün “Güneşin doğduğu topraklar” anlamına gelen Anadolu’nun bahar bayramına konuk olmaya karar verdim. Vakit gelip, yaşadığım şehir İstanbul’a döndüğümde, Demeter’in bir başka sürprizi karşıladı beni. Boğaz ve çevresi erguvanlarla süslenmişti. Erguvan ağacının ilginç bir hikayesi var. Hz. İsa’ya ihanet eden Yahuda pişmanlık duyarak kendini bir erguvan ağacına asmış, bu yüzden de Batı dillerinde adı Judas yani Yahuda ağacı olarak geçiyor. Detoks etkisi yaratan bu seyahat boyunca doğa inanılmaz güzel ve cömertti. Şunu fark ettim ki biz gündelik telaş içinde sadece Türkiye’de yaşıyorduk. Ama asıl yapmamız


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

AİLE 45

Detoks etkisi yaratan bu seyahat boyunca doğa inanılmaz güzel ve cömertti. Şunu fark ettim ki biz gündelik telaş içinde sadece Türkiye’de yaşıyorduk. Ama asıl yapmamız gereken Türkiye’yi yaşamaktı, doğasındaki tüm nimetler ve güzelliklerle...

Gürkan Akbaş

gereken Türkiye’yi yaşamaktı, doğasındaki tüm nimetler ve güzelliklerle... Persophene hazır buradayken bir ziyaretine gidin, konukseverliğini sizden de esirgemeyecek.

UZUN YÜRÜYÜŞLER YEMEK, YOGA: KAZ DAĞLARI Sabah erkenden yola koyulup, Çanakkale üzerinden önce Assos’a gittim. Doğayla uyum içindeki Selçuklu köprüsünü geçerken Assos’un silueti çıktı karşıma. Yunanca anlamı birinci demek olan şehrin en yüksek noktasındaki Athena Tapınağı’nın altında otururken bu güzel tapınağa ve armağan ettiği zeytin ağacı ile Atina şehrine adını veren bilgelik tanrıçası geldi aklıma. Troya Savaşı’nda

Troyalı yiğitlere tuzaklar kurup Yunanlıları destekleyen Athena, arkadaki Kaz Dağları’nda düzenlenen ilk güzellik yarışmasında üç adaydan biri olmuş ama tacı, fettan Afrodit’e kaptırmıştı. Güneş batmak üzereydi, son ışıklar karşıda, kadın şair Sappho’nun yaşadığı Lesbos (Midilli) adasında yansıyordu. Sahile inip, bir kafede oturdum. Aristo bu şehirde araştırmalar yaparak üç yılını geçirmişti, onu düşünerek mendireğe doğru yürüdüm. Sabah Ege denizini yanıma alarak Kaz Dağları’na doğru yola çıktım. Edremit’in Çamlıbel Köyü’nde küçük sevimli oteller var. Yemek ve yoga kursları düzenlenen bu cennet gibi yerde doğa yürüyüşleri de yapabilirsiniz. Oksijen depolayıp, nefis yemekleri mideye indirdikten sonra güzel bir uyku da çekebilirsiniz.


46 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Gezi

>

Anadolu’da Bahar

Roma döneminde üç yüz bine yakın nüfusuyla Küçük Asya olarak da adlandırılan Anadolu eyaletinin başkenti olan şehir; din, ticaret, kültür ve sanat alanında bir yıldız gibi parlamış. Dünyanın yedi harikasından biri olan ve 127 adet İyon tarzı kolon başlığının üzerinde göğe doğru yükselen Artemis Tapınağı, şehrin hem gurur hem de zenginlik kaynağı.

GELİNCİK KIRMIZISI ERGUVAN PEMBESİ ARASINDA: BERGAMA Ertesi gün istikametim Bergama idi. Akropol’deki Trajan Tapınağı gelinciklerin kırmızısı ve erguvanların pembesinin arasında, 1900 yıllık görkemiyle tepeden şehri selamlıyordu. Bergama’nın dünya tarihinde çok önemli bir yeri var. O dönemde dünyada iki büyük kütüphane bulunuyormuş. Biri 500 bin kitap kapasiteli İskenderiye, diğeri de 200 bin kitaplı Bergama. Mısırlılar, kendi kütüphanelerinden daha büyük olacak kaygısıyla Bergama’ya papirüs ihracatını durdurmuşlar. Kral II. Eumenes küplere binmiş, hemen bilim adamlarını toplamış ve papirüsün yerine geçecek bir şey bulmalarını emretmiş. Çözüm olarak kurutulmuş hayvan derisi kullanmaya başlamışlar. Buna da Bergama kâğıdı demişler ve bu kelime batı literatürüne parşömen olarak geçmiş. Papirüs yuvarlanmış kâğıt şeklinde olduğundan

her defasında açıp kapamak zor, oysa dünyada ilk defa parşömen sayesinde yaprakları üst üste koyup ciltlemek mümkün olmuş. Bergama’daki Asklepieion, İÖ 4. yüzyıldan kalma eski bir hastane. Girişine “Ölüm buraya giremez” yazmışlar. Burada hastaları sağlıklarına kavuşturmak için psikolojiden tutun, çamur banyolarına kadar her yol denenmiş. Su, açık hava, güzel ortam ve dinlenmenin en iyi tedavi yolu olduğunu düşünmüşler. İnanışa göre sağlık tanrısı olan Asklepios hastaların rüyalarına girip iyileştirmiş onları.

ANTİK KÜTÜPHANENİN DOSTU ERİK AĞACI: EFES Anadolu’daki çoğu şehir gibi önce Yunan, sonra Roma medeniyetlerine kucak açmış ve onların eserleriyle donatılmış bir antik yerleşim olan Efes, sonraki durağım oldu. Roma döneminde üç yüz bine yakın nüfusuyla Küçük


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

Asya olarak da adlandırılan Anadolu eyaletinin başkenti olan şehir; din, ticaret, kültür ve sanat alanında bir yıldız gibi parlamış. Dünyanın yedi harikasından biri olan ve 127 adet İyon tarzı kolon başlığının üzerinde göğe doğru yükselen Artemis Tapınağı, şehrin hem gurur hem de zenginlik kaynağı. Şehrin tam göbeğinde, Efes’i 1895’ten beri kazan Avusturyalıların restore ettikleri Celsus Kütüphanesi var. Türkiye’nin tanıtımında en çok kullanılan eserlerden biri olan kütüphane ve yanındaki Agora (pazar yeri) kapısı mükemmel bir konumda ve nefes kesiyor. Ben Efes’teyken bir erik ağacı bembeyaz çiçekleriyle, 1900 yıllık kütüphaneye doğru muhteşem bir şekilde uzanıyordu.

NE DE OLSA KIZIYDI BENİ YOLLARA DÜŞÜREN: PRİENE Benim için Anadolu’daki en güzel yerleşimlerden biri, şehircilik harikası olan Priene… Menderes Nehri’nin limanını yok ettiği, Mykale Dağı’nın yamaçlarına kurulu şehir ufak ama çok sevimli. Dünyada ilk olarak 2500 yıl önce Milet’te uygulanan ızgara şehir planıyla yapılan Priene, orijinal halini koruyan nadir yerlerden biri. Priene’deki beş bin kişilik antik tiyatro dünyadaki en güzel Yunan tiyatrolarından. Şehrin koruyucusu olan Tanrıça Athena’ya adanan tapınak ise Priene’nin en muazzam yapısı. İÖ 334’de başladığı seferler esnasında Anadolu’yu imparatorluğuna dâhil eden Büyük İskender’in yaptırdığı eserin mimarı, Bodrum’daki Mozole’yi de yapan Phytheos. Bir tarafında on bir diğer tarafında altı sıra iyonik kolondan oluşan yapı, aşağıdan geçen yoldan bile görünüyor. Priene’de dolaşırken, tepedeki Demeter tapınağına da çıktım, ne de olsa kızıydı beni yollara düşüren!

BU ŞEHİR ÇOKTAN AB’YE GİRMİŞ: DİDİM Priene’den sonra Milet’ten geçerek geldiğim Didim, geçmişte kehanet merkezi olarak kullanılmış. 108 sütundan oluşan, 109 metre uzunluğunda ve 51 metre genişliğindeki Apollo Tapınağı, Yunan mimarisinin şaheserlerinden. Hemen girişte, Yunan mitolojisinde adı geçen ve kendine

Gürkan Akbaş

AİLE 47


48 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Gezi

>

Anadolu’da Bahar

bakanı taşa çeviren, saçları yılanlı kadın Medusa’nın kabartması var. Tarih boyunca ünlü kişiler ve halk Apollo Tapınağı’na gelip kâhinlere sorular sormuşlar. “Evlenecek miyim? Yeni bir işe başlayacak mıyım? Ne olacak bu ülkenin hali...” gibi! Aynı kâhinler Büyük İskender’e Persler’i yeneceğini söylemiş. Kayseri şehrinin isim babası olan Sezar ise tapınağın sınırlarının genişletilmesi emrini vermiş. Tapınağın karşısındaki kahvede bir yorgunluk kahvesi içerken öğrendiğime göre ilçede yabancılara ait 10 binin üzerinde ev varmış. Fatura vesaire işlemleri İngilizce görebildikleri gibi, ilçede yabancılara Türkçe kursu da veriyorlarmış. Anlayacağınız Didim AB’ye çoktan girmiş.

BEYAZINA MAVİSİNE YEŞİL KARIŞMIŞ: BODRUM Homeros’un “Ebedi mavilikler ülkesi”, Cevat Şakir’in ise “Başka yerde olup nur içinde yatılacağına burada nur içinde yaşanır” dediği Bodrum’a vardığımda hava kararmış, müze olarak kullanılan Aziz Peter Kalesi’nin ışıkları yanmıştı. Bu eşsiz manzarayı fona koyup güzel bir yemek yedim. Ertesi sabah Bodrum’un beyazına karışmış yeşiller, sarılar ve kırmızılar eşliğinde Gümüşlük’e gittim. Etraf ne kadar güzel ise doğa da o kadar misafirperverdi.

BAHARIN TÜM RENKLERİ BURADA: AFRODİSİAS Afrodisias’a düştü yolum. Kaz Dağları’ndaki güzellik yarışmasında tacı Athena ve Hera’ya kaptırmayan Afrodit’e

adanan şehir, baharın renk cümbüşü içindeydi. Karlı Babadağ bu güzelliği tamamlıyordu. Tanrıçanın oğulları arasında psikolojiye adını veren Psyche de var. Atalarının Afrodit’ten geldiğine inanan Sezar, tanrıçanın tapınağına bir altın Eros heykeli hediye etmiş ve Anadolu’daki şehirler içinde kendisine Afrodisias’ı seçmiş. Afrodisias’dan sonra gittiğim Pamukkale’de önce Romalılardan kalma antik havuzda yüzdüm. Bir başka Roma dönemi havuzu, Kapadokya’da Bor ile Kemerhisar arasında bulunmakta ve daha dün yapılmış gibi korunmuş.

HER YERİ MENEKŞE VE ZAMBAKLAR SARMIŞ: KAPADOKYA Baharın peşinde çıktığım gezinin son durağı Kapadokya. Anlamı “Güzel atlar ülkesi”. Avcılar’daki manzara noktasında durup, Göreme’ye bakıyorum. Menekşe ve zambakların arkasındaki vadi, hayaller âleminden çıkmış bir kare gibi. Sabah erken kalkmayı hiç sevmem ama Kapadokya’yı güneş doğarken bir balonun sepetinden seyretmeyi çok severim. Beyaz örtüsü Kapadokya’ya öyle yakışır ki, ta Erciyes’ten Hasan Dağı’na bir öyküye kahraman olur tüm bölge. Aynı günün gecesinde yerin altına kazılmış bir mağarada neyin büyüleyici sesi eşliğinde dönen semazenleri seyrettim. “Yaşadıklarım acaba gerçek mi?” sorusu kafamı kurcalayıp durdu.


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

Baharın peşinde çıktığım gezinin son durağı Kapadokya. Anlamı “Güzel atlar ülkesi”. Avcılar’daki manzara noktasında durup, Göreme'ye bakıyorum. Menekşe ve zambakların arkasındaki vadi, hayaller âleminden çıkmış bir kare gibi. Sabah erken kalkmayı hiç sevmem ama Kapadokya'yı güneş doğarken bir balonun sepetinden seyretmeyi çok severim.

AİLE 49


50 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Etkinlik

>

Her Çarşamba Bir Konu Seminerleri: Mutlu Oyunlar, Mutlu Çocuklar

Her Çarşamba Bir Konu Seminerleri

Aile ve Sosyal Politakalar Bakanlığı, Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı

MUTLU OYUNLAR MUTLU ÇOCUKLAR Şermin Çarkacı* (Oyuncu Anne)

>>

Bu tip sunumlarda ya da seminer havası içinde geçecek sohbetlerde adet olduğu üzere öncelikle kendimi tanıtayım diye başlıyorum ama genelde daha önceden, özellikle hanımlar, Oyuncu Anne yakıştırmasından tanıdıklarını dile getiriyorlar. Yine de kısaca bahsetmek isterim; ismim Şermin Çarkacı Türk Dili ve Edebiyatı mezunuyum. Aslen reklamcıyım yani anlayacağınız hiç de öyle çocuk gelişimiyle ya da pedagojik eğitimlerle, seminerlerle hiç alakası olmayan biriydim, anne oluncaya kadar tabii. 2011 yılında ikizlerimi dünyaya getirdim. Doğal olarak hayata daha farklı perspektiften bakmaya başladım. O dönem bir arkadaşım okumam için anne-çocuk, bebek dergileri gönderdi. Tabii ikiz anneliği çok zor bir durum, fiziksel ve ruhsal olarak dengemin de şaştığı bir süreçteydim. Bu dönemde elime geçen yayınları takip etmeye başladım. Anne ve bebekler hakkında yazılanları; özellikle de ünlülerin tecrübelerini anlattığı yazıları okuyordum. Dikkatimi çeken her bir hayat tecrübesinde müşterek yanlar olduğuydu. Genellikle “Benim için muhteşem bir deneyimdi, bugüne kadar neden anne olmamışım diye üzüldüm; çocuğu kucağıma aldım ona aşık oldum; harika bir duygu; emzirmek tam bir terapi; eşim muhteşem bir eş, o çok iyi bir baba oldu, işte şimdi bir aile olduk biz” gibi ifadeler okuyordum. Ben bunu kendi hayatımla mukayese edince arada derin farklar olduğunu gördüm. Ve netice olarak bu çelişkili süreçten beslenen ufak tefek notlar almaya başladım. Akabinde kızıma hamile

kaldım. Devam eden zamanda bu notlar bir kitaba dönüştü ve “Başlarım Şimdi Anneliğe” kitabımı yayımladım. Bu kitabı yazarken de sonrasında da anne olmak ve bunun getirdiği değişen hayat şekli üzerine samimi ve gerçekçi bir hayat tecrübesi ortaya koyma niyetindeydim. Diğer yaygın bakış açılarında ifade edilen anne ve bebek ilişkisiyle alakalı olarak tabiri caizse toz pembe bir profil çizilirken, bunları okuyan ve benim yaşadığım problemli süreçleri yaşamış pek çok anne de kendini yetersiz anne olarak algılıyordu muhtemelen.


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

AİLE 51

Çocuklarım için bu 2190 günü feda edebilir miyim? Bu soru zihnimi kurcalamaya başladı. Bir insan ömrüne bakıldığında kısa bir zaman dilimi olduğunu düşündüm. Akabinde aylık programlar hazırlayarak çocuklarımla düzenli oyunlar oynamaya başladım. Çocuklar büyüdükçe ben de yaşadıklarımı hem notlar halinde biriktiriyordum hem de onlarla oyunlar oynamaya devam ediyordum. Zaten oldum olası oyun oynamayı sevmişimdir, evlilik sürecinde ara verdiğim “çocuk olmak, oyun oynamak” alışkanlığıma çocuklarla birlikte yeniden dönmüş oldum. Herkesin bir aydınlanma noktası vardır ya benimki de çocuklar kreşte iken gittiğim bir veli toplantısı sırasında yaşandı. Şöyle bir ifade “0 – 6 yaş arası, çocukların zihinsel gelişimi ve kişiliklerinin oturması için çok kritik bir dönemdir. İnsan zihninin ve kişilik gelişiminin yüzde doksanı bu dönemde tamamlanıyor. Bu yüzde doksanın yüzde yetmiş beşi de 0 – 3 yaş aralığında yapılanıyor.” Düşündüm ve ben zaten yolun yarısına gelmişim, oturdum bir hesap yaptım bu süreç toplamda 2190 güne tekabül ediyor. Ben acaba çocuklarım için bu 2190 günü feda edebilir miyim? Bu soru zihnimi kurcalamaya başladı. Bir insan ömrüne bakıldığında kısa bir zaman dilimi olduğunu düşündüm. Akabinde aylık programlar hazırlayarak çocuklarımla düzenli oyunlar oynamaya başladım. Önceleri bu oyunların kitabını yapıyım, insanlarla paylaşayım gibi bir düşüncem de yoktu aslına bakarsanız. Sonra sosyal medya üzerinden çocuklarla oyun oynamak teması çerçevesinde bazı paylaşımlarda bulunmaya başladım. Tabii gayet lokal bir durumdu bu önceleri. Hep olur ya hani biri çıkar da ya bunları daha derli toplu bir çalışma halinde hazırlasan der, işte öyle bir arkadaşım “ya sen ne kadar ilginç ve değerli paylaşımlarda bulunuyorsun, bunları bir sayfa halinde yayınlasan ne güzel olur” dedi. Düşündüm; çalışıyorum, ev iş bir yandan, üç çocukla uğraşıyorum ve onlarla kaliteli zaman geçirmeye, oyunlar oynamaya çalışan bir anneyim; uğraşamam gibi geldi. Neyse sonra bir şekilde sayfalar açıldı ve bugün geldiğimiz noktada 600 bini aşkın, çocuklarıyla oyunlar oynayan, onlarla bu 2190 günü en verimli şekilde değerlendirmeye çalışan anne olarak yolumuza devam ediyoruz.

Bu noktada tespitler yapmaya başladım. Öncelikle bir takım aileler çocuklarının bu dönemdeki eğitimini kreşlere, kurslara, hocalara emanet edip sadece süreci takip ediyorlar. Hayat bu noktada anne babalara biraz da bunu dayatıyor aslına bakarsanız.

2190 günü nasıl değerlendirebiliriz? Çocuğunuzun eğitimini onu gönderdiğiniz okullara, kreşlere, kurslara, tuttuğunuz özel hocalara bırakarak ve süreci takip ederek; Her şeyin kursuna giden, ondan çıkıp öbürüne devam eden çocuklar var etrafımızda. Sohbet ettiğim annelerden en sık duyduğum şey hiç vakitlerinin olmadığı, nasıl yani dediğimde; o kurstan alıyorum diğerine bırakıyorum, bekliyorum, tekrar alıyorum hep bu şekilde geçiyor, diyorlar. Tabii anne bu durumda annelik mi yapıyor şoförlük mü yapıyor bunu sorgulamak lazım. Televizyonu açıp çizgi filmlerden kendi kendine öğrenmesini bekleyerek; Bu madde biraz önemli, çünkü artık çizgi filmlerimiz bir miktar daha eğiticiler. Pedagojik alt yapısının sağlandığı çizgi filmler görüyorum. Geçenlerde hiç benim bu konularla ilgilendiğimi bilmeyen biriyle konuşurken “Çocuğunuzla oynuyor


52 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Etkinlik

>

Her Çarşamba Bir Konu Seminerleri: Mutlu Oyunlar, Mutlu Çocuklar

Çocuğun ilgi alanını destekleyecek ve bizim yaşam alanımızı da bozmayacak ev içi düzenlemeler yapmalıyız. Yani evi çocuktan uzaklaştırmadan onların da hayatını ev içine taşımalarını sağlayacak ufak dokunuşlar olarak düşünülmeli. musunuz?” dediğimde; “Okula gidiyor nasıl oynayalım” cevabını aldım. “Peki, evde oyunlar oynamıyor musunuz?” soruma ise “Evde çizgi film izliyor” dedi. Bu bakış açısı gerçekten içler acısı bir durum yani televizyonun ona yeterli olduğunu düşünüyor. Çocuğun tüm pedagojik eğitimini kendi kontrolü dışındaki bir yan unsura tamamen teslim etmiş durumda. Aman canım 2190 gün değil mi nasıl olsa geçer kendi kendine diyerek; Bu şekilde bir yaklaşım geliştirenlerin süreçten hiç haberleri olmadığı kesin. Yani bu dönemin bir çeşit kritik eşik olduğunun farkında bile değiller. Harika bir çocukluk geçirmesini sağlayıp bu iş için kolları sıvayarak; Benim tercih ettiğim ve hasbelkader dilim döndüğünce nasıl yapılması gerektiğini anlattığım tercih de bu. Peki, bunun için nasıl bir yol izlememiz gerekiyor? Çocuğun ilgi alanını destekleyecek ve bizim yaşam alanımızı da bozmayacak ev içi düzenlemeler yapmalıyız. Yani evi çocuktan uzaklaştırmadan onların da hayatını ev içine taşımalarını sağlayacak ufak dokunuşlar olarak düşünülmeli. İnce motor kaslarını ve kaba motor kaslarını ayrı ayrı destekleyen, en önemlisi hayal güçlerini devreye sokmalarını sağlayacak oyunlar oynatarak, yeni kazanımlar sağlayacağı geziler yaptırarak bu düzenlemelerimizi tamamlayabiliriz. Ev düzenlemesine değinecek olursak benim için en önemli mesele çocukların kendi evlerini benimseyebilmeleri. Kendi çocukluğumuzu düşünürsek bu durum hiç geçerli değildi hatırlayacak olursanız. İçine asla giremediğimiz misafir odalarımız vardı. Hatta çoğumuzun kendi odası bile doğru

dürüst yoktu. Tabii dönem itibariyle sokak da çocukların oyun alanlarından biriydi. Günümüzde mümkün olmayan bir tanımlama olur bu sanırım. Şimdi çocuklarda kendilerine ait bir oda sahibi olmak çok mümkün. Fakat “git odana oyna” tavrı yanlış, evin tamamı aynı zamanda onların da yaşam ve oyun alanı olarak dizayn edilmeli. Bu düzenlemeler onların evlerini daha çok benimsemelerini ve mutlu olmalarını sağlayabilir diye düşünüyorum. Örneğin benim evimde çocuklar için bir kısmı oyun alanına dönüştürülmüş bir balkon var. Hem bu şeklide göz önünde oyun oynama imkanına kavuşmuş oluyorlar hem de sıra dışı bir kişisel alana sahip oluyorlar. Tabii bazı ev içi düzenlemeleri için kendimizden bazı fedakârlıklar da yapmamız gerekiyor. Bir tane gardırobum, sadece çocukların oyuncaklarına ayrılmış durumda mesela. Çünkü oyuncak alanı oluşturulmadığı takdirde evin dağınık bir ortama dönüşmesi çok kolay oluyor. Sonra salon halımızın altını komple resim kâğıtlarıyla kapladım. Çocuklarımdan biri resme çok meraklı; halıyı


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

ters çevirip onlara kocaman resim alanları oluşturuyoruz. Masada oturup resim yapmak istemeyen, çabuk sıkılan çocuklar için yatarak resim yapabilme imkânı sunan değişik bir oyun alanı oluşturulmuş oluyor böylece. Bunu birlikte hazırlarken de kaba motor hareketleri gelişmiş oluyor. Kapattığınız zaman da yine sizin salonunuzda kullandığınız bir ev eşyasına dönüşüyor. Evdeki kitaplığımızın en alt raflarını çocukların kitapları için ayırmak da yine evimizde onlar için yapabileceğimiz ufak değişikliklerden. Yemek masalarımızdan çocuklar için oyun alanları oluşturabiliriz. Söz gelimi ben masanın altına dijital bir baskı malzemesinden ve fosforlu yıldızlardan bir uygulama yaptım. Basit bir ışıklandırmayla da onların fantastik hayal gücünü harekete geçirebilecek bir ev planetaryumu oluşturduk. Masayı tekrar çevirdiğinizde normal bir ev eşyasına dönüşüyor. Daha basit bir uygulamayla ters çevirdiğiniz masayı eski örtülerle bir çeşit çadıra da dönüştürebilirsiniz. İnce motor hareketlerine geçtiğimizde ise parmakların kullanımı ve el göz koordinasyonu uyumu önem kazanıyor. Bunun neticesinde kendi giysilerini giymek, kişisel temizlik gibi işlerini kolayca yapabiliyorlar. Kaliteli vakit geçirmek deyince, yeni hayat tecrübeleri ve değişik mekan deneyimleri kazanmaları açısından geziler düzenlemek son derece önemli bir aktivite. Müzelere gitmek her ay bir müze gezisi yapmak onların hayal dünyasını inanın çok geliştirecektir. Tabii her alanda olduğu gibi ülkemizde

AİLE 53

müzecilik anlayışı Avrupa’daki kadar gelişmemiş desek de inanın çocuklarınızla çok verimli zamanlar geçirebileceğiniz oldukça güzel müzelerimiz var. Orman gezileri ve oyunları bu anlamda çocuklara yeni dünyalar, yeni deneyimler sunarken temiz ve sağlıklı bir atmosferde bütün bir günü geçirmelerine de vesile olur diye düşünüyorum. Çok önemli diğer bir konuda çocuklar okulda ne yaptığını anlatmıyor diye yakınan anne babalar… Bunu duyduğumda karşılık olarak siz onlara neler anlatıyorsunuz diye soruyorum. Söz gelimi biz oldukça yoğun bir iletişim dili kullanıyoruz bu anlamda. Hemen her gün başımdan geçenleri sıkılmadan onlara


54 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Etkinlik

>

Her Çarşamba Bir Konu Seminerleri: Mutlu Oyunlar, Mutlu Çocuklar

anlatıyorum. İş yerinde ya da evde gün boyu ne yaptıysam tabii ki onların kavrayabileceği bir dil ile tek tek anlatıyorum. Onların düş dünyasına hitap edecek ayrıntılar ekleyerek heyecan katarak ve tam aksiyon zirvedeyken yarım bırakıp yemekten sonra devam edelim diyerek bölüyorum. Beklenti içinde olunca yemeklerde problemsiz yeniyor böylece. Masal anlatmak çocukların belki de son dönemlerde anne babalarından pek göremedikleri bir davranış olmakla birlikte pedagojik gelişim açısından oldukça önemli bir mesele. Öyle aman aman bir masal repertuarına sahip olmanıza da gerek yok. Onların düş dünyasını ve macera duygularını harekete geçirecek, sizin de tasarlama ve kurgulama yeteneğinize bakan bir çocuk-ebeveyn aktivitesi. Önemli olan anlatacağınız masalın onların düş dünyasına katkı sağlaması ve merak duygularını güdülemesi. Bir de çocuklar sürekli “Siz küçükken neler yapıyordunuz?” sorusunu yöneltirler. Fotoğraf albümlerine onlarla birlikte

bakmak ve ailelerinin köklerine ilişkin ortak bir hafıza oluşturmak hem onların zihinsel gelişimleri hem de hayal dünyaları ile geçmiş arasında bağ kurmaları bakımından değerli bir faaliyet. Onların kendi bebekliklerini sizden dinlemeleri de bu kapsamda oldukça önemli. Çocuklar anne babalarının çalıştığını bilir ama ne iş yaptıklarını bilmezler. Uzmanların da tavsiyeleri onları arada iş yerlerinize götürün, nerde çalıştığınızı görsünler şeklindedir. Zaten hatırlarsınız çocukluğumuzda bizlere sorulan ilk sorulardan biri “Annen - baban ne iş yapıyor?” olurdu. Çocuklarla gizemli ve maceralı etkinlikler yapın, tavsiyesi ise onların algılama mekanizmalarının farklı olan şeylere daha meyilli olmasından kaynaklanmaktadır. Evdeki oluşturulacak küçük alanlar hep hoşlarına gideceğinden bir dolap içi ya da masa altı, küçük bir çadır onlarla sohbetler yapabileceğiniz alanlar olarak kullanılabilir.


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

AİLE 55

“Çocuklar geçti gitti. Biz işti, kariyerdi, hayat mücadelesiydi derken çocuklarımızla dilediğimiz gibi vakit geçiremedik. Çocuklar da göçmenler gibi uçup gidiyor ve herkes şapkayı önüne koyup düşünüyor, keşke daha çok vakit geçirseydim diye. “ İçinde bulundukları gelişim süreci itibariyle çok büyük yapılardan ziyade küçük, kendi vücut ölçülerine uygun ve korunaklı mekânlar daha çok ilgilerini çekecektir. Yaratıcı düşünce özellikle anaokulu döneminde çocuklarda o kadar gelişmiştir ki inanamazsınız. Bunu tespit etmeye yönelik bir çalışmada anaokulu çocuklarına basit bir ataş veriyorlar ve bundan neler üretebilirsiniz diyorlar, o seviyedeki çocuklar basit bir ataştan kırk sekiz farklı obje üretebiliyorlar. Bu çalışma yetişkinlerde uygulandığında iki farklı nesne ortaya çıkabiliyor. Tabii ev içi ve dışında çocuklarınızla, özellikle 0 – 6 yaş grubu çocuklarınızla, geçireceğiniz kaliteli zaman uygulamalarının, oyunlarının aslında çok da sınırı yok. Onların ilgi alanları, heyecan duydukları aktivitelere göre hayal gücünüzü de kullanarak oldukça faydalı etkinlikler yapmak bizlerin elinde bulunuyor. Anlatacaklarım bu kapsamda bu kadar ama dilerseniz çok sevdiğim bir anekdot ya da hikaye ile bitirmek istiyorum izniniz olursa. Muhtemelen biliyorsunuzdur bu hikâyeyi ama bir kez de benden dinleyin istedim. Vakti zamanında tek başına yaşayan bir adam varmış, günlerden bir gün penceresine bir kuş gelmiş ve gagasıyla camı tıklatmış. Adam ilgilenmemiş ama kuş ertesi gün yine gelmiş ve tekrar cama vurmuş. Adam camı açıp “Hayırdır?” demiş, kuş da adama “Ben senin yanına gelmek istiyorum, arkadaş olalım” demiş. Bu fikir adama absürt geldiği için hiç ilgilenmeden kuşu geri çevirmiş. Birkaç gün sonra kuş tekrar gelmiş ve “Bak demiş sen de yalnızsın ben de yalnızım, birbirimize yoldaş olalım.” Kuş yine adamın ilgisiz, kayıtsız tavrıyla gitmiş ama kısa bir süre sonra yine gelmiş ve adama “Ben demiş göçmen bir kuşum ve buralardan uçup uzaklara gitmem gerekiyor ama sen gitme dersen kalırım, git dersen

de giderim.” Yalnız adam, kuşu yine geri çevirmiş. Aradan geçen zaman adamı düşündürmeye başlamış, acaba gelseydi daha iyi mi olurdu diye. Olabilirdi… Arkadaş da olurduk, suyunu verirdim, yemini verirdim, dediği gibi bana yalnızlığımı unuttururdu diye düşünmeye başlamış. Aklına kuşun bir göçmen olduğu ve geri döneceği fikri gelince mutlu olup beklemeye başlamış. Günler geçtikçe adamın özlemi artmış, birlikte yapabilecekleri şeyleri hayal etmeye başlamış. Zamanla adam artık pencere önünden ayrılamaz hale gelmiş. Bahara doğru bakmış kuşlar geri geliyor. Her gelen kafileye kendi kırlangıcı var mı diye bakıyormuş ama hiç birinde göremiyormuş. En son kafilenin en son kırlangıcına demiş ki “Baksana benim bir arkadaşım vardı sonbaharda göçmüştü buradan; gelmedi acaba onu gördün mü?” Göçmen kırlangıç adamın heyecanlı ve tedirgin gözlerine bakıp “Ama bizim ömrümüz zaten altı ay” demiş. Bugün baktığımız zaman yaşlı ebeveynlerin istisnasız hepsinin yakındığı konu şu; çocuklar geçti gitti. Biz işti, kariyerdi, hayat mücadelesiydi derken çocuklarımızla dilediğimiz gibi vakit geçiremedik. Çocuklar da göçmenler gibi uçup gidiyor ve herkes şapkayı önüne koyup düşünüyor, keşke daha çok vakit geçirseydim diye. Hepimizin çocuğu, torunu vardır ya da olacaktır, naçizane dile getirmem gerekirse, vakti doğru değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Ben şahsen çocuklarımla geçirdiğim vakti doğru değerlendirip bundan keyif almaya çalışıyorum. Çünkü onlar da uçup gidecekler ama geri dönüp baktığımda “ben hakkını verdim, onlarla dolu dolu zaman geçirdim, gönlümce bir annelik yaşadım” diyebileceğimi düşünüyorum. Sizlerin de bu şekilde diyebilmesini ümit ediyor, teşekkürlerimi sunuyorum. * Reklamcı, Yazar, Oyuncu Anne


56 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Kişisel Gelişim

>

Nesiller Arası Dayanışma

Güher Can VURAL

Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü Uzman Yardımcısı

NESİLLER ARASI

DAYANIŞMA Nesiller arasında yaşanan iletişim sonucunda toplumsal anlamda bir etkileşim meydana gelmekle birlikte, içinde bulunulan toplumun geçmişi aktarılır geleceği ise şekillenir. Bu sayede yaşlı bireylerden toplumsal değerler, gelenekler ve kültür aktarımı gerçekleşirken, genç nesil ise toplumsal yeniliklerin tasarlanmasını sağlar. >> GİRİŞ Aynı tarihsel zamanda ve aralıklarda doğan, ekonomik ve sosyal hareketlerden oluşmuş zaman aralıklarına ya da belli bir sosyal gruba mensup olanlar için yapılan tanımlamalara kuşak (jenerasyon) denilmektedir. (Adıgüzel, Batur, Ekşili, 2014). Farklı yaş gruplarından olan insanlar farklı dönemlerde yetişmeleri sebebi ile sosyal yaşamda, iş yaşamında ve hayat tarzları konusunda farklılık göstermektedirler. Bu farklılıkların bir arada yaşanması mikro düzeyde aile ve makro düzeyde topluma zenginlik katmaktadır. Her kuşağın kendine özgü karakteristik özellikleri, değer yargıları ve tutumları, güçlü ve zayıf yönleri bulunmaktadır. Bununla birlikte herhangi bir nesli izah ederken kalıplaşmış ifadelerin olduğunu unutmamak gerekir. Ayrıca kuşakları bir grubun üyesi olarak tanımlarken, tüm özelliklerini grup üyelerinin tamamının taşıdığını ifade etmek doğru değildir (Lower, 2008; akt. Adıgüzel, Batur, Ekşili, 2014 ).

NESİLLER ARASI DAYANIŞMA Nesiller arasında yaşanan iletişim sonucunda toplumsal anlamda bir etkileşim meydana gelmekle birlikte, içinde bulunulan toplumun geçmişi aktarılır geleceği ise şekillenir. Bu sayede yaşlı bireylerden toplumsal değerler, gelenekler ve kültür aktarımı gerçekleşirken, genç nesil ise toplumsal yeniliklerin tasarlanmasını sağlar. Yaşlılar çok sayıdaki deneyimlerinin sonuçlarını gençlere aktarmakla kültürel değerler ve bilginin devam etmesini sağlarlar. Aile içinde gerçekleşen iletişimlerde sözel edebiyatın ürünleri, adetler, görenekler, ahlaki ve dini bilgiler yaşlılardan gençlere aktarılır. Bu aynı zamanda sosyalleşme sürecinin temel özelliğidir (Canatan, 2008). Gerçekleşen iletişim sayesinde yaşlıların tecrübe kazanarak öğrendiği pratik bilgiler gençlere aktarılmış olacaktır. Kuşaklar arası dayanışma, aile ilişkilerini güçlendirmek ve aile kültürünü sürdürmekte işe yarar. Aile kültürü, paylaşılmış değerler ve gelenekler, karşılıklı ilişkide sıcaklık ve yakınlığı artırır. (Cherlin, 1996:459; akt. Canatan, 2008).


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

Örneğin, aile ilişkilerini gözlemlediğimiz zaman ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişkiye göre büyükanne/büyükbaba ve torun arasındaki ilişki daha çok rehberlik ve danışmanlık etmeye yöneliktir. Bu sebepledir ki çocuklar büyükanne ve büyükbabaları ile aradaki yaş farkı önemli olmaksızın daha rahat iletişim kurabilmektedir. Bu bağlamda, nesiller arası dayanışma aile üzerinden değerlendirilmiştir. Bengtson ve Roberts (1991) ailede kuşaklararası ilişkileri 6 boyuta bağlı olarak incelemektedir. Bu boyutlardan biri olan ilişkisel (associational) dayanışma; yüz yüze, telefonla ve diğer (e‐posta, msn gibi teknolojik araçlar vb.) yollarla kuşaklararası iletişimin biçimini ve sıklığını ifade etmektedir. Duygusal (affectual) dayanışma; çocuklar ve aileleri arasındaki ilişki kalitesinin ölçüsü olarak duygusal yakınlık kadar çatışmayı da açıklamaktadır. Görüş birliğine/ rızaya dayalı (consensual) dayanışma; değer ve inançlardaki anlaşma oranını/düzeyini ortaya koymaktadır. Normatif (normative) dayanışma kuşaklararasındaki ilişkilerde anneye, babaya ve çocuğa ait sorumlulukların dikkate alınarak karşılıklı bağlılığın ölçülmesini sağlamaktadır. İşlevsel (functional) dayanışma ebeveynler ve çocukları arasındaki maddi ya da manevi desteği ifade etmektedir. Yapısal (structural) dayanışma ise aile etkileşimindeki önemli fırsat yapılarını açıklamaktadır. Tipik ölçüleri ise coğrafik uzaklık ve ikamet edilen yerin yakınlığıdır; ancak akrabalara, ebeveynlere, çocuklara ve kardeşlere ulaşabilmenin yanı sıra yaş, cinsiyet, medeni durum, sağlık

AİLE 57

durumu ve çalışma durumu gibi pek çok faktör de yapısal dayanışma için önemlidir. Bu boyutların hepsinin ise yapısal olarak birbirleri ile ilişkili olduğu öne sürülmektedir (Bengtson ve Roberts, 1991:857; akt.Yıldırım, 2015).

SONUÇ Aile yapısının ve dolayısı ile toplumsal yaşamın da değişkenlik gösterdiği günümüzde nesiller arası etkileşime daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda gençlerin, yaşlıların tecrübesi ve bilgi düzeyinden yararlanması sağlanır. Yaşlıların ise emeklilik nedeni ile genel gelir düzeyinin düşmesi, aktif yaşamdan uzaklaşması gibi negatif etkileri nesiller arası dayanışma ile bertaraf edilebilir. Dayanışma sayesinde yaşlılar sosyal destekten yoksun kalmamış olur. Sonuç olarak, farklı yaş grubundan olan aile bireylerinin birbirlerine karşı olan önyargıları kırılarak toplumsal algı değiştirilmelidir. Böylelikle sosyal yaşamın sürdürülebilirliği de desteklenmiş olacaktır.

KAYNAKÇA

Adıgüzel, O. Batur, H.Z. Ekşili,N. (2014).Kuşakların Değişen Yüzü ve Y Kuşağı ile Ortaya Çıkan Yeni Çalışma Tarzı: Mobil Yakalılar. Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı:19. Canatan, A. (2008). Toplumsal Değerler ve Yaşlılar. Yaşlı Sorunları Araştırma Dergisi, 62-71. Yıldırım, F. (2015). Çocuklarin Dünyasina Yaşlilari Dahil Etmek: “Okul Temelli Kuşaklararasi Dayanişma Modelleri. TSA / YIL: 19 S: 1.


58 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Kişisel Gelişim

>

Marifet İltifata Tabidir

Prof. Dr. Üstün DÖKMEN

MARİFET İLTİFATA TABİDİR >>

Marifet iltifata tâbidir sözü, geleneksel kültürümüzün sezgi gücünü sergiliyor. Gerçi somut soyut (yani yiyecek vererek veya överek) iltifat etmek, bir beceri geliştirmede tek yol değildir, insanlar hatta hayvanlar, model alma veya keşfetme yoluyla da öğrenirler. Ancak pekiştireç verme/iltifat etme de öğretmede önemli bir yoldur. Dilimizde, dünden gelen birtakım atasözleri var. Bugün bunlardan bazılarını hâlâ beğeniyoruz, bugünkü bilgilerimize uygun buluyoruz, bazılarını ise beğenmiyoruz. Örneğin “Kızını dövmeyen dizini döver” sözü, eğitim psikolojisi kapsamındaki günümüz bilgileriyle bağdaşmıyor, tedavülden kalkmış gözüküyor. Ancak bazı atasözleri hâlâ geçerli. Bunlardan birisi şu: “Marifet iltifata tâbidir.” “Marifet iltifata tâbidir” sözü, bir insanda bir beceri geliştirmek istediğimizde, o insana iltifat etmek gerektiğini belirtiyor. Bu söz, psikolojideki edimsel (operant) şartlama yaklaşımını adeta özetlemektedir.

Eğer dünyadaki bütün dillerde söylenmiş bütün atasözlerini gözden geçirecek olsak, sanırım hemen her konuda, birbirinin zıttı nitelikte atasözü bulabilirsiniz. Kültürler ve zamanlar arasındaki farklılıklar, atasözlerine de yansımış olsa gerek.

Edimsel şartlama kısaca su: Bir insan veya hayvan, belirli bir uyarıcı karşısında bir davranış sergilediğinde, eğer bir pekiştireç elde ederse; örneğin bir yiyecek veya aferin alırsa, gelecekte aynı davranışı sergileme ihtimali artar. Köpeğiniz, adını söylediğinizde yanınıza gelse, siz de ona yiyecek verseniz veya yalnızca sevseniz, ilerde adını söylediğinizde yanınıza gelme ihtimali yükselir. Ya da diyelim ki bir çocuk eline bir kitap aldı ve resimlerine bakmaya başladı; siz ona “aferin” derseniz, gelecekte çocuğun aynı davranışı tekrarlama ihtimali artar. Kısacası siz, hayvanlara veya insanlara, bir şekilde iltifat ederseniz (yiyecekle veya aferin vererek iltifat ederseniz), onların kendilerine özgü marifetler/beceriler edinmelerine katkıda bulunmuş olursunuz. Bu noktada şunu belirtmekte yarar var: Edimsel şartlamada, dış kaynaklı/güdümlü bir öğrenme, daha doğrusu bir “öğretme” söz konusudur. Çocuğun yaşı büyüdükçe, dışarıdan verilen geribildirimlerin/pekiştireçlerin yerini iç kaynaklı aferinler almalıdır. Örneğin bir genç, birileri ona “aferin” dediği için değil, başarmaktan haz duyduğu için


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

AİLE 59

https://s3.eu-central-1.amazonaws.com/pressify-media/56701cbda03a690c007bd035_orignal_nobel-konserthuset_PF-15.jpg

Prof. Dr. Aziz Sancar, 2015 Nobel Kimya Ödülü Sahibi

çalışmalıdır. Ancak çocuklar büyüdüklerinde, dışarıdan verilen aferinler, azalarak da olsa devam etmelidir. Yetişkinlerin de, ara ara da olsa aferine ihtiyaçları vardır. Marifet iltifata tâbidir sözü, geleneksel kültürümüzün sezgi gücünü sergiliyor. Gerçi somut - soyut (yani yiyecek vererek veya överek) iltifat etmek, bir beceri geliştirmede tek yol değildir, insanlar hatta hayvanlar, model alma veya keşfetme yoluyla da öğrenirler. Ancak pekiştireç verme/iltifat etme de öğretmede önemli bir yoldur. Okulda aferin, evlilikte iltifatın her türlüsü, işyerinde para övgü, sokakta teşekkür, insanların gelişmelerine, mutlu olmalarına yol açar.

BİLİME, SANATA, SPORA İLTİFAT Kişiler iltifat yoluyla gelişebilirler; aynı zamanda çevrelerine iltifat ederek veya etmeyerek çevrelerini şekillendirirler. İbn-i Sina “Bilim ve sanat iltifat görmediği ülkeyi terk eder” demiş. Eğer bilime, sanata iltifat ederseniz bunları geliştirirsiniz.

Doğaya iltifat ederseniz, doğal yaşamı korursunuz. Ava iltifat ederseniz, doğal yaşamı zedeleyebilirsiniz. Spora iltifat ederseniz sporu geliştirirsiniz. Gördüğüm kadarıyla toplum olarak spora yeni yeni iltifat etmeye başladık. Ben ilkokuldayken, resim, müzik, beden eğitimi derslerinde çoğunlukla matematik yapardık. Günümüzde artık böyle değil; resim dersinde resim yapılıyor. Ancak yine de toplumca, futbol dışındaki sporlara yeterince ilgi göstermediğimizi düşünüyorum. Halen okullarımızda veli öğretmen görüşmelerinde fizik, matematik öğretmenlerinin kapısında kuyruklar oluşuyor da, ne hikmetse resim, müzik öğretmenlerinin kapılarında kuyruklar oluşmuyor.

Benim ülkem ne zaman ki resim, müzik, beden eğitimi öğretmenlerinin kapısında kuyruk olacak, biz o zaman resimde, müzikte, sporda ve bunların etkisiyle bilimde daha başarılı olacağız.


60 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Kişisel Gelişim

>

Marifet İltifata Tabidir

YANLIŞ İLTİFAT, YANLIŞ BECERİ (“Benim oğlan pek zeki...”) Edimsel şartlamada “tesadüfî pekiştirme” denilen bir olay vardır. Gelişigüzel verilen ödüller, hedeflenmeyen davranışların ortaya çıkmasına yol açabilir. Tasmasından tutmuş, köpeğinizi gezdirmektesiniz diyelim. Koşmaya başladığında, onu yavaşlatmak amacıyla “Yavaş!” diyerek tutup severseniz, farkında olmadan, koşmamasını değil, koşmasını pekiştirmiş olabilirsiniz. Gelecekte, siz “Yavaş” dediğinizde koşma ihtimali artacaktır. Bazen bir çocuk elini ağzına sokar, ana babası “Sokma” diyerek elini tutar, onu kucağına alır. Ana babanın bu davranışı, çocuk için ilgi görmek anlamına gelir; bu ilgiyi sürdürmek amacıyla elini ağzına sokmaya devam eder. Böylece çocuğun elini ağzına sokmaması değil, sokması pekiştirilmiş olur. Tesadüfî pekiştirme sayabileceğimiz bu olayda, yanlış iltifat, istenmeyen bir davranışın ortaya çıkmasına yol açmıştır.

Yerinde kullanılmayan iltifatlar yersiz marifetlere yol açabilir. Bu konuda bir örnek: Nice baba oğluyla iftihar ederken, oğlunun dinlediğini fark etmeksizin birilerine, “Bu oğlan çok zeki; sınıfta öğretmeni bir dinler, hemen kapar; artık bir daha kitabı okuması gerekmez” der. Bu konuşmaya kulak misafiri olan oğlanlar galiba şu sonucu çıkarıyorlar: “Ben zekiyim (babam öyle diyor), öğretmeni bir dinleyip hemen kapıyorum, artık bir daha okumam gerekmiyor. Benim kadar zeki olmayanların, aptalların, ineklerin, harıl harıl okumaları gerekebilir. Ama çok şükür ben zekiyim.” İşte bilinçsizce pekiştirme sonucunda ortaya çıkan bir yargı: “Ben zekiyim; okumam şart değil!”

Baba çocukta böyle bir yargı oluşturmayı hedeflememişti. Ancak bu yargı ve bunun devamı olarak çıkacak “okumama davranışı” çocuğu hayatı boyunca etkileyebilir (Burada babanın bir hatası daha var. O da şu: “Zekâ eşittir ezberleme becerisi” sanıyor. Oysa yeni bilgileri keşfetmek/ üretmek de en az ezberlemek kadar, belki ondan fazla zekâ belirtisidir).

AİLEDE İLTİFAT/-SIZLIK Aile üyeleri birbirlerine iltifat etmeli. Karı koca birbirlerine zaman zaman iltifat etmeli. Kadın ve erkek, o güne kadar eşinden aldığı güzel şeylerin ne olduğunu söylemeli. Söz gelişi “Bana güven verdin” veya “Bunca yıl evimizin rızkını çıkardın” ya da “Seninle birlikte olmak keyifli; senin yanında kendimi rahat hissettim/hissediyorum” demeli. Eşimizin, mutlaka bizi rahatsız eden davranışları vardır; bunları söyleyelim. Ama lütfen, onun bizi olumlu yönde etkileyen geçmişe veya şu ana ait olumlu duygularını, düşüncelerini, davranışlarını da dile getirelim, insanlar, birbirlerinin eksilerini/eksiklerini yakalamak için gözlerini dört açarlar da artılarını, olumlu yanlarını yakalamak için aynı dikkati göstermezler. Bugüne kadar köyde, kentte nice ailenin sofrasına konuk oldum. Bir kısmı akrabalarımdı, bir kısmı dostlarım. Aile üyeleri, çocuklar, babalar, zaman zaman evin annesine yemeklerde gördükleri eksikleri söylediler, şunun tuzu çok, bu biraz daha pişmeliydi dediler de şöyle bir yürek dolusu, “Ellerine sağlık, pek güzel olmuş” denildiğini az duydum. Lokantalarda, yemekte bir eksik gören kimi müşteri, aşçıya iletilmesi amacıyla bu durumu garsona söyler. Ancak, başarısı için asçıyı kutladığını söyleyen çok az kişi gördüm. Konferanslarımda izleyicilere bazen, “Tipik bir baba, çocuklarına duygularını ifade eder mi?” diye soruyorum. Grup hep bir ağızdan -bazen yüzlerce kişi- “Etmez” diye cevap veriyor. O zaman, “Arkadaşlar, olumsuz yanlarını ifade eder, olumlu yanlarını ifade etmez” diyorum. Gülüyorlar. Bazen de söyle devam ediyorum: “Bir baba için sövmek kolay, övmek zordur.”


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

AİLE 61

Ord. Prof. Dr. Cihat Arf, Matematikçi - Bilim İnsanı

Peki, niçin böyle? Niçin çevremizdekilere olumsuz eleştirileri rahatça yöneltiyoruz da olumluları yöneltemiyoruz? Bu konuda pek çok yorum yapılabilir. Şüphesiz konunun tarihsel, kültürel, sosyolojik nedenleri var. Belki olumluyu söylediğimizde, eski bir alışkanlıkla nazar değeceğinden korkuyoruz. Belki olumsuzu söylemek, öfkeli bir avcı davranışı ve bu davranış toplumda prim yapıyor, statüyü yükseltiyor ve eleştiren kendisini güçlü hissediyor. Bu ve bunlara benzer derin yorumlar yapılabilir; ancak konunun basit yorumlarından birisi şu:

Bu yeni öğrenme sürecinde ilk adım, olumsuzları söylemeyi alışkanlık haline getirdiğimizi fark etmek olmalıdır. Aile içinde yakınlarımızın sürekli eksiklerini, istemediğimiz davranışlarını gözleyip söyleyebiliriz. Ama bunun yanı sıra onların güzel davranışlarını da gözleyip söyleyebiliriz. Söz gelişi kayınvalidenizin, size göre pek çok olumsuz davranışı bulunabilir ama onun en az iki de olumlu özelliği vardır. Bir, eşinizi doğurmuş ve büyütmüştür. İki, çocuklarınızın anneannesi/babaannesidir. Bunu hiç düşündünüz mü?

İnsanlar olumsuz eleştiride bulunmayı birbirlerinden öğreniyorlar, özellikle bu konuda büyüklerini model alıyorlar.

Kayınvalidenizin birtakım eksileri bulunabilir; ama en az iki de artısı vardır: Eşinizi doğurmuştur ve çocuklarınızın ninesidir.

Eğer böyleyse, bu konuda yeni bir öğrenme gerçekleştirmek, olumluyu söylemeyi alışkanlık haline getirmek mümkündür.

Ailelerde kavgalar da olur, şirinlikler de. Aradan yıllar geçtiğinde hatırlananlar, hatırlanmak istenenler genellikle


62 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Kişisel Gelişim

>

Marifet İltifata Tabidir

Hemen her ortamda insanlar arasındaki ilişkilerde - fiziksel ve psikolojik anlamda - belirli bir mesafe gerekebilir. Ancak bu mesafeyi, kişisel kaygılarımızdan ötürü gereğinden büyük tuttuğumuzda, iletişimde sorunlar ortaya çıkıyor, gerginliğimiz artıyor, hatta bunların uzantısı olarak psikosomatik rahatsızlıklar beliriyor. güzelliklerdir, iltifatlardır. Annem ile babam arada tartışırlardı, kavga ederlerdi ama birbirlerine sevgiyle seslendikleri de olurdu, muhabbetleri de çoktu. Simdi çocukluğuma dönüp baktığımda kavgalarını, kavga ederken birbirlerine ne söylediklerini hiç hatırlamıyorum. Yalnızca birbirlerine söyledikleri güzel sözler kalmış hatırımda. Birbirlerine Sabahatçığım, Salihçiğim demelerini hatırlıyorum.

İŞYERİNDE İLTİFAT/-SIZLIK Çevreme bakıyorum, işyerlerinde birbirlerine iltifat etmeyen insanlar görüyorum. Nice amir, elemanına doğru yaptığı bir iş için teşekkür etmiyor, “Teşekküre ne gerek var, bunu yapmak için para alıyor” diye düşünüyor. Hatta bu düşüncesini dile getiriyor. Gözlediğim kadarıyla amirler memurlara iltifat etmiyor, memurlar da amirlere etmiyor. Amirin memura iltifat etmesi adetten değildir. Kafalarda olan belki de şu: Eğer amir memuruna iltifat ederse, amirin otoritesi sarsılabilir, memur şımarabilir, yüz bulur zam ister, hiç olmadı izin ister. Eğer memur amirine iltifat ederse, kafalarda klişe hazırdır; amirine iltifat eden memur, yağcılıkla, dalkavuklukla veya yöresel ifadelerimizden birisi olan omolukla suçlanır. Bütün bunlar gerçekçi mi, yoksa kafalarımızdaki gerçekçi olmayan şemaların/şablonların mı ürünü? İş yerlerinde, gerçekten amir ile memur arasında büyükçe bir mesafe mi bulunmalı, yoksa bulunması gerekli doğal mesafeyi abartıyor muyuz?

Sanırım amir ile memur arasındaki uzak durma problemi, iş yerlerine özgü değil, günlük yaşamımızın hemen her alanında karşımıza çıkıyor. Örneğin babalar ile çocukları arasında da benzeri kopukluğu yaygın olarak görmek mümkün. Eskiye göre azalmakla birlikte halen sürüyor, nice oğlan, kız babasına onunla gurur duyduğunu açıkça söyleyemiyor, babasına iltifat edemiyor. Bırakın iltifatı, babasıyla rahatlıkla konuşamıyor. Ve ne yazık ki nice baba, oğlunu, kızını bağrına basıp şöyle bir dolu dolu öpemiyor. Hadi iş yerlerinde mesafeli duruş gerekli diyelim. Evde de mi gerekli? Hadi diyelim memurun amirini övmesi yağcılıktır. Aile içinde birbirimizi övmek de mi yağcılık? Hemen her ortamda insanlar arasındaki ilişkilerde - fiziksel ve psikolojik anlamda - belirli bir mesafe gerekebilir. Ancak bu mesafeyi, kişisel kaygılarımızdan ötürü gereğinden büyük tuttuğumuzda, iletişimde sorunlar ortaya çıkıyor, gerginliğimiz artıyor, hatta bunların uzantısı olarak psikosomatik rahatsızlıklar beliriyor. Eğer amirlerin memurları, gerektikçe, gerçekçi bir şekilde övmeleri yaygın bir tavır olursa, o zaman insanların bunu yadırgamaları, şımarmaları söz konusu olmaz. Ve eğer bir amir kendine güveniyorsa, memurundan gelen hak ettiği övgüleri yağcılık olarak algılamaz ( Kendilerine güvenleri az olan kişiler, ne söylerseniz söyleyin yadırgarlar; övseniz bile hayra yormazlar ). Hem birbirimize iyi davranmak, birbirimizi yüreklendirmek hem de işimizi iyi yapmak mümkündür. Yazı kaynak: Prof. Dr. Üstün Dökmen, Küçük Şeyler, Sistem Yay. İstanbul 2004


14 | Nisan Mayıs Haziran 2016 |

AİLE 63

Çiğdem Oruç

Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı Psikolog

Gülcihan Günana

Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı Öğretmen

ÇOCUK YAYININDA YEPYENİ BİR SOLUK:

Sanat ve edebiyat çocuklarla kuracağımız iletişimin en güzel ve önemli araçlarıdır. Bir çocuk ancak düşündükçe, duyarlık kazandıkça, farkındalığı arttıkça, ilgileri geliştikçe kendine ve milletine faydalı bir birey olarak yetişir. Bir milletin edebiyatla hemhal olan, okumanın hazzına varmış, görsel zevkleri, estetik algıları gelişmiş çocuklar yetiştirmesi, geleceği için atılmış en sağlam adımdır. >>

Pedagog ve psikologlar anne babalara çocuklarını yetiştirirken yaşadıkları çıkmazlar için en iyi çözümün evin temel kurallarını belirlemek ve bu kurallar doğrultusunda net davranmak olduğunu anlatırlar. İşte bir çocuk, gelişiminin sağlıklı ilerleyebilmesi için net kurallara ihtiyaç duyduğu kadar kendini doğru ifade edebilmesi, duygularını tanımlaması, yeteneklerini keşfedebilmesi ve hayal gücünü zenginleştirmesi için de belli başlı değerleri edinmeye ihtiyaç duyar. Bu değerlerin belki de en önemlisi okuma sevgisidir. Okuma sevgisini kazanmaları içinse en doğru kanal, çocuk edebiyatıyla tanışmalarıdır. Çocuk edebiyatı çocukların nitelikli eserlerle buluşmasına, şiir, hikâye, deneme vb. seçkin edebi örneklerle tanışmasına olanak sunar. Nitelikli eserleri erken yaşta tanıyarak, okumanın hazzına varmış olan bir çocuk, başkalarının

duygu ve düşüncelerine önem vermeyi öğrenir. En önemlisi de doğruların tek bir noktadan değil, farklı birçok açıdan bakıldığında ortaya çıkabileceğini kendiliğinden kavrar, yorumlar. Sanat ve edebiyat çocuklarla kuracağımız iletişimin en güzel ve önemli araçlarıdır. Bir çocuk ancak düşündükçe, duyarlık kazandıkça, farkındalığı arttıkça, ilgileri geliştikçe kendine ve milletine faydalı bir birey olarak yetişir. Bir milletin edebiyatla hemhal olan, okumanın hazzına varmış, görsel zevkleri, estetik algıları gelişmiş çocuklar yetiştirmesi, geleceği için atılmış en sağlam adımdır. Tüm bunlardan yola çıkarak ülkemizdeki tüm çocuklardan doğrudan sorumlu olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, nitelikli ve ilkeli içeriği önceleyen bir yayın politikasıyla “Sevgi Bir Kuş” adlı bir çocuk dergisi yayımlamaya başlamıştır.


64 AİLE | Nisan Mayıs Haziran 2016 | 14 >

Kültür

>

Sevgi Bir Kuş

Dislektik çocukların da dergimizi rahatlıkla okuyabilmeleri ve ondan faydalanabilmeleri için üçüncü sayımızdan itibaren ‘Verdana’ yazı karakteri kullanılmaya başlanmıştır. Sevgi Bir Kuş, çocukların bilişsel ve psiko-sosyal gelişimlerini destekleyici, farkındalıklarını geliştiren, yeteneklerini keşfetmelerine imkân veren; özellikle sanat ve edebiyat gibi alanlara ilgi duymalarını teşvik eden, kültürel özelliklerimizi ve değerlerimizi didaktik ve kuru olmayan neşeli üslupla anlatan bir yayın alternatifi olarak yayın hayatına devam etmektedir. Derginin içeriği Türkiye’de çocuk edebiyatı alanında öncü yazar, çizer, akademisyen, eğitimci ve meslek elemanlarından oluşan bir Yayın ve Danışma Kurulu’na danışılarak hazırlanmaktadır. Bu kurulların yanı sıra derginin bölümlerinden, karakterlerine kadar çocukların istek ve beklentilerini öğrenmek amacıyla farklı cinsiyetten ve yaş aralığından toplam 8 çocuk bir araya gelerek, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Dergisi Çocuk Yayın Kurulu’nu oluşturmuştur. Böylece çocuklar bir dergiden neler beklediklerini ifade etme imkânı bulmuşlardır. Sevgi Bir Kuş dergisinin önemli bir özelliği de yazarları içinde bizzat çocukların da bulunuyor olmasıdır. Yani çocuklarımız içeriğe yön vermenin yanı sıra içerik de oluşturmaktadırlar. Dergide yer alan ‘Seyahat Notlarım, Sizden Gelenler, Ne Yapardın?’ gibi bölümleri bizzat çocuklar kaleme almaktadırlar. Dergimiz, Bakanlığımıza bağlı ilgili kuruluşlara, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına, sivil toplum kuruluşlarına, halk kütüphanelerine, çocuk kütüphanelerine ve ilgili çocuk edebiyatı yazar ve çizerlerine, yayınevlerine, basına ve bize taleplerini bildiren tüm okullara ve çocuklara gönderilmektedir. Dergimiz engelli çocukların da rahatlıkla faydalanabilmesi için görme engelliler için sesli betimlemeye, işitme engelli çocuklarımız için ise işaret diline çevrilerek, tamamı www.sevgibirkus.com web portalında erişime açılmıştır.

Bunun yanı sıra dislektik çocukların da dergimizi rahatlıkla okuyabilmeleri ve ondan faydalanabilmeleri için üçüncü sayımızdan itibaren ‘Verdana’ yazı karakteri kullanılmaya başlanmıştır. Sevgi Bir Kuş, içeriğinin ve web sitesinin tamamının engelli erişimine açılması ve ana sayfada işaret dili ve sesli betimlemeye yer verilmesi özellikleri ile Türkiye’de bir ilki gerçekleştirmiştir. Günümüzde hızla değişen teknolojik gelişmeleri yakından takip eden çocuklarımızın bir materyali okuma biçimi ve okuduğu materyalden beklentileri de değişmiştir. Dönüşen bu ilgi ve beklentileri dikkate alan Sevgi Bir Kuş, dijital platformda da yer almış ve zenginleştirilmiş içeriği ile çocuklara sadece eğitsel değil eğlenceli bir yayın alternatifi sunmayı hedeflemiştir. Dijital yayın platformumuza ulaşmak için AppStore ve Google Play’den ‘ASPB Dijital Platformu’ isimli uygulamayı indirebilirsiniz. Dergide ve sosyal medya hesaplarında yayımlanmasını istedikleri resimleri, şiirleri, hikâyeleri ve denemeleri bizlerle paylaşmak isteyen çocuklarımız, eserlerini aşağıda belirtilen adresler üzerinden bizlere ulaştırabilirler. E-Posta: sevgibirkus@aile.gov.tr sevgibirkus@gmail.com Sadece Türkiye’deki çocuklara değil tüm dünya çocuklarına ulaşmayı hedefleyen Sevgi Bir Kuş, heybesinde güzel haberler, hikâyeler, şiirler, resimler, anılar biriktirerek yüreğinde heyecan, yüzünde gülümsemeyle onu bekleyen küçük yürekler için kanat çırpmaya devam edecek. Sosyal Medya Hesaplarımız: facebook.com/sevgibirkus instagram.com/sevgibirkus twitter.com/sevgibirkus



Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı eydb.aile.gov.tr

Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü

Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü

Şehit Yakınları ve Gaziler Dairesi Başkanlığı

sosyalyardimlar.aile.gov.tr

ailetoplum.aile.gov.tr

cocukhizmetleri.aile.gov.tr

eyh.aile.gov.tr

kadininstatusu.aile.gov.tr

sehityakinlari.aile.gov.tr

www.aile.gov.tr


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.