KARAHANLILARDA KÜLTÜR HAYATI

Page 1

T.C. ULUDAĞ ÜNĠVERSĠTESĠ ĠLAHĠYAT FAKÜLTESĠ ĠSLAM TARĠHĠ VE SANATLARI ANA BĠLĠM DALI

KARAHANLILARDA KÜLTÜR HAYATI (Bitirme Ödevi)

Hazırlayan ASAN RİSTEMOV 4/B 070600056

DANIġMAN

Prof. Dr. Osman ÇETİN

BURSA / 2010


ĠÇĠNDEKĠLER ĠÇĠNDEKĠLER………………………………………………………………………………...2 ÖNSÖZ………………………………………………………………………………………...3 KISALTMALAR………………………………………………………………………………4 I. BÖLÜM KARAHANLILARIN SĠYASĠ TARĠHĠ………………………………………………………5 A. Doğu Karahanlılar………………………………………………………………………..7 B. Batı Karahanlılar………………………………………………………………………….8 II. BÖLÜM KARAHANLILARIN DEVLET TEġKĠLÂTI……………………………………………….11 a.Hâkimiyet AnlayıĢı…………………………………………………………………11 b.Hükümdarın Özellikleri ve Vazifeleri……………………………………………...11 c.Hükümdar ve Ailesi………………………………………………………………...13 d. Saray TeĢkilâtı……………………………………………………………………..14 III. BÖLÜM KARAHANLILARDA KÜLTÜR HAYATI…………………………………………………15 1. KARAHANLI DÖNEMĠNDE ĠSLAMÎ KÜLTÜR HAREKETĠ………………………….15 2. ĠLĠM VE MEDENĠYET……………………………………………………………...…....19 A.Yazılan Eserler…………………………………………………………………………..20 a.Kutadgu Bilig………………………………………………………………………….20 b.Atabetü’l-Hakayık……………………………………………………………………..22 c. Ġlk Türkçe Kur’an Tercümesi………………………………………………………....24 3. MĠMARĠ VE SANAT……………………………………………………………………...25 a. Camiler ………………………………………………………………………………...25 b.Türbeler………………………………………………………………………………....26 c.Kervansaraylar………………………………………………………………………….27 d. Diğer yapılar…………………………………………………………………………...28 SONUÇ……………………………………………………………………………………….29 BĠBLĠYOGRAFYA…………………………………………………………………………..30


ÖNSÖZ

Türkler köklü geçmiĢe sahip bir millet olarak bilinmiĢlerdir. Sadece at üzerinde savaĢlara katılmamıĢ, aksine devlet kurmuĢlar, yerleĢtikleri yerleri mamur etmiĢlerdir. Göçebe hayatının terk edilmesiyle baĢlayan bu süreç yerini kültür ve medeniyet hareketine bıraktı. Daha önce Türkler çeĢitli dinlere mensup iken Karahanlı Hanedanlığı döneminde Ġslam'la tanıĢmıĢlar, kendi dillerini temel kılarak bir medeniyet inĢa edebilmiĢlerdir. Bu bakımından Karahanlıların müslüman olmalarıyla baĢlayan bu süreç daha sonra Türk-Ġslam medeniyeti dediğimiz geniĢ kültür birikimini oluĢturacaktır. Karahanlı Devleti bir hanedanlık olması yanı sıra Orta Asya'da ve Türkistan'da yaĢayan halkları kendi bünyesinde barındırmıĢ, dört asırlık bir müddetle o bölgede huzur ve istikrarı temin edebilmiĢtir. Fakat devlet idarî iĢlerinin yanında ve devlet adamların himayesi altında bir Ġslamî kültür hareketi baĢlamıĢtı. Alimler, Ģairler, edipler bu dönemde ilk defa Ġslam geleneğine bağlı kalarak eser vermiĢler, bu sahada öncülük etmiĢlerdir. Bu açıdan Karahanlı Devleti döneminde oluĢmuĢ bu kültür hareketi incelenmesi gerekli bir konu olarak değerlendirdik ve bu kapsamda meydana getirilmiĢ idarî, askerî icraatların ötesinde ilmî, fikrî, edebî çalıĢmaları incelemeye karar verdik. ÇalıĢmamız üç bölümden oluĢmakta; birinci bölümde Karahanlıların siyasi tarihi kısaca anlatılmıĢ, ikinci bölümde Karahanlı devlet teĢkilatı incelenmiĢ ve üçüncü bölümde ise kültür ve medeniyeti ilgilendiren çalıĢmalara, eserlerin incelemesine yer verdik. ÇalıĢmalarımda bana her türlü yardımı esirgemeyen Prof. Dr. Osman Çetin hocama ve değerli katkılarından dolayı da Doç. Dr. Ali Ġhsan KarataĢ beye kalbî teĢekkürlerimi arz ederim. Gayret bizden, tevfik Yüce Mevla'dandır.


KISALTMALAR

a.g.e. :adı geçen eser a.g.m. :adı geçen madde/makale b.

:beyit

c.

:cilt

çev.

:çeviren

DĠA

:Türkiye Diyanet Vakfı Ġslam Ansiklopedisi

haz.

:hazırlayan

m.

:miladî

msr.

:mısra

öl.

:ölüm tarihi

s.

:sayfa

sy.

:sayı

thk.

:tahkik eden


I.BÖLÜM KARAHANLILARIN SİYASİ TARİHİ Doğu Türkistan’da kurulmuĢ ve varlığını sürdürmüĢ

olan Karahanlı Devleti’nin

kuruluĢu hakkında çeĢitli görüĢler öne sürülmüĢtür. Önceleri Türkistan ve Uygur hanları adıyla bilinen bu hanedanın mensupları kara han, kara hakan, arslan kara hakan, buğra karahakan gibi “yükseklik ve yücelik” anlamına gelen unvanları kullanmıĢlardır. Vasiliy V. Grigorev yazdığı bir makalede ilk defa Karahanlılar adını kullanmıĢ ve daha sonra bu adla tanınmıĢtır.1 Karahanlılar Ġslam tarihi kaynaklarında Hakaniyye, Haniyye, Al-i Hakan, Mülukü’l-Hakaniyye, Al-i Efrasyab et-Türki Ģeklinde anılmaktadır. Karahanlılar Orta Asya’da kurulan ilk Müslüman Türk devleti olması hasebiyle bu zamanda Türkistan bölgesinde yaĢayan Türk boylarının önemli bir kısmı Ġslamiyet’i kabul ederek Ġslam medeniyeti dairesine girmiĢlerdir. 2 Bu dönemde özellikle Göktürkler ile baĢlayıp Uygurlar zamanında çok büyük bir geliĢme gösteren Türk kültür ve medeniyeti, Ġslam kültür ve medeniyeti ile karĢılaĢıp kaynaĢmıĢ ve Türk-Ġslam medeniyeti adını verdiğimiz tarihî olgunun temelleri atılmıĢtır. Karahanlı hanedanlığın kökeni hakkında Uygur, Türkmen, Yağma, Karluk, KarlukYağma, Çiğil ve Göktürk olmak üzere yedi teori ileri sürülmektedir. Bunun yanısıra Çinli araĢtırmacılar tarafından da Türk-Uygur, Karluk-Uygur ve Karluk-Yağma-Dokuz Oğuz gibi görüĢler ortaya konulmuĢtur.3 Bu varsayımların çoğu ancak genel tarih veya baĢka konulardaki kaleme alınan eserlerde Karahanlıların soyu meselesini dile getirenler olup doğruluğu tartıĢılmaktadır. Ancak “Yağma” görüĢü biraz somut olmasının yanı sıra Sovyet tarihçileri eserlerinde bunu desteklediklerinden genelde kabul edilmiĢtir. Tarihte Karahanlılar ilk Müslüman Türk devleti diye anılırlar. Fakat Ġdil Bulgar Devleti’nin 922 yılında Ġslamiyet’i kabul edip müslüman olduklarından bazı tarihçiler arasında görüĢ farklılığı meydana gelmiĢtir. Zira Ġslamiyet’i resmi olarak kabul eden ilk Karahanlı hükümdarı Satuk 921 veya 944 yılında müslüman olduğunu ilan ederek Abdulkerim ismini almıĢtır. Daha sonra KaĢgar ve AtbaĢ’ı fethederek Artuç’ta bir mescid yaptırmıĢtır. Görüldüğü üzere Satuk’un müslüman oluĢ tarihi eğer 921 olarak kabul edilirse 1

2 3

Grigorev, V.Vasiliy, “Karachanidy v Maverannagre po Tarichi Muneddzima-basi v osmankom texte s prevodom i primecanijami”, Moskova 1874, ZVO, sy. 17, s. 189-258 Genç, ReĢat, Karahanlı Devlet Teşkilatı, Ġstanbul 1981, s. 7 Lai, Wang Chin, “İslam Dininin Şinchiang’daki Gelişmesi Hakkında”, ġinchiang Tarih Makaleleri Toplamı, ġinchiang 1977, s. 254


bu takdirde Karahanlılar Ġslamiyet’i ilk kabul eden Türk devleti olmuĢ olurlar. Karahanlı hanedanın ilk kağanı Bilge Kül Kadır Han’dan sonra büyük oğlu Arslan Han Bezir’in büyük kağan sıfatıyla Balasagun’da, diğer oğlu Kadır Han Oğulçak, yardımcı kağan sıfatıyla Talas’ta ve KaĢgar’da hüküm sürdüğü kaydedilmektedir. Samanîlerden Ġsmail b. Ahmed, muharrem 280’de (m. 893) Doğu Karahanlıların merkezi Talas’ı zapt edince buradaki Türk emir ve dihkânlarının çoğu müslüman oldu. Kadır Han Oğulçak bu geliĢmeler üzerine baĢĢehri KaĢgar’a nakletti. Daha sonra Samanîler arasındaki iç çatıĢmalardan faydalanarak Samanî topraklarına saldıran Oğulçak kendisine sığınan bir Samanî Ģehzadesini kabul etti. Bu müslüman Ģehzade ile ve NiĢaburlu Ebu’l-Hasan Muhammed b. Süfyan el-Kelematî gibi alim ve sufilerle karĢılaĢan ve yukarıda ismi zikredilen Oğulçak’ın yeğeni Karahakan Satuk b. Bezir müslüman oldu. Abdülkerim adını alan Satuk amcası Oğulçak ile mücadele ederek baĢarı kazanmıĢ ve Karahanlılar’ın batıdaki topraklarında Ġslamiyet’in yayılmasına çalıĢmıĢtır. 4 Satuk Buğra Han’ın Ġslamiyet’i kabul etmesinin ardından Samanî–Karahanlı mücadelesi yerini dostluk ve iĢbirliğine bıraktı. 955 yılında vefat eden Satuk Buğra Han Artuç’ta defnedildi. Onun vefatından sonra yerine oğlu Musa, Musa’nın ardından da Arslan Han BaytaĢ Süleyman geçti. BaytaĢ Süleyman’ın yerine geçen oğlu Ebu’l-Hasan Ali Arslan Han, Samanîlerin Horasan valisi Ebu Ali Simcuri ile Ceyhun nehri sınır olmak üzere Samanî topraklarını paylaĢtı. Böylece Horasan Simcurilerin, Maveraünnehir de kardeĢi Harun Buğra Han’ın hakimiyetine girdi. Ġslamiyet’in yayılması için büyük gayret gösteren Ebu’l-Hasan Ali Ocak 998 yılında vefat etti, yerine geçen kardeĢi Harun Buğra Han Samanî emirlerinin de yardımıyla daha önce 990’da Ġsficab’ı zapt etti, 992 baĢlarında Semerkant’ı aldıktan sonra Samanî baĢĢehri Buhara’yı fethetti. Ebu Nasr Ahmed büyük kağan sıfatıyla babası Ebu’lHasan Ali Arslan Han’ın vefatından sonra tahta geçti. Karahanlılar bu tarihten itibaren Ali ve Hasan kolu olmak üzere iki kol halinde varlıklarını sürdürdüler. Arslan Han Ebu’l-Hasan Ali’nin oğlu olan Ġlig Han Nasr babası adına batıda hüküm sürdü ve Samaniler’le mücadele etti. O tarihte Abbasi Halifesi Kadir Billah’ı tanıyan ilk Karahanlı hükümdarı olarak bilinir. Ġlig Han Nasr 996’da Samanî topraklarına yürüdü ve Gazne Valisi Sebük Tegin’in vasıtasıyla yapılan antlaĢma ile Siriderya sahasını ele geçirdi. 997’de Buhara üzerine yürüyen, ancak baĢarılı olamayan Ġlig Nasr iki yıl sonra hiçbir mukavemetle karĢılaĢmadan Samanî baĢĢehri Buhara’yı fethetti (m. 999). Hanedan

4

Özaydın, Abdülkerim, “Karahanlılar”, TDV Ġslam Ansiklopedisi (DİA), c. XXIV, s. 404-410


mensuplarını Özkent’e sürdü, bölgeye kendi valilerini tayin etti. Böylece Samani Devleti fiilen sona ermiĢ oldu. Mansur 1024 yılında derviĢliği tercih edip tahtından feragat edince yerine Yusuf Kadır Han geçti. Daha önce Hoten hakimi olan Yusuf Kadır Han’ın bir süre Buhara’yı, Arslan Ġlig Mansur b. Ali adına da Semerkant’ı idare ettiği bildirilmektedir. Yusuf Kadır Han ile oğulları 1025’te Özkent’i, ertesi yıl baĢĢehir Balasagun’u ele geçirdiler. Gazneli Mesud 1030 yılında tahta geçince Karahanlılar’a bir elçilik heyeti gönderip tahta çıktığını haber verdi ve Karahanlılar’la akrabalık kurma arzusunu bildirdi. Ancak Yusuf Kadır Han, büyük kağanlık meselesinden dolayı kırgın olduğundan KaĢgar’da elçileri iyi karĢılamadı. 1032 yılında vefat eden Yusuf Kadır Han KaĢgar’da Cenbezetülhakaniyye denilen mezarlıkta gömüldü. Devlet yönetimini oğulları Arslan Han Süleyman ve Buğra Han Muhammed üstlendiler. Yusuf

Kadır Han ile oğulları 1025’te zapt ettikleri Özkent’i 1032 yılına kadar

ellerinde tuttular. Daha sonraki iki yıl Özkent Ġlig Han Nasr’ın oğlu Aynüdevle Muhammed’in elinde idi. Aynüddevle Muhammed 1037’de tekrar ve daha güçlü bir Ģekilde Ģehre hakim oldu. KardeĢi Böri Tegin Ġbrahim, Gazneliler karĢısında baĢarı sağladıktan sonra Ali Tegin’in oğullarıyla mücadeleye geçip HarizmĢah Harun’un vefatının (m. 1035) ardından Ali Tegin’in yerine geçen oğlu Yusuf, Gazneli Sultan Mesud’a baĢvurarak Arslan Han Süleyman ile barıĢmaları için aracılık yapmasını istedi, fakat bundan bir sonuç alınamadı. Büyük Kağan Aynüddevle Muhammed Arslan Hakan, yardımcı kağan Ġbrahim ise Tabgaç Buğra Kara Hakan ünvanını almıĢ, bu tarihten itibaren Karahanlılar Doğu ve Batı Karahanlılar olmak üzere ikiye ayrılmıĢtır. A. Doğu Karahanlılar Yusuf

Kadır Han’ın vefatından sonra batıda meydana gelen olaylar sonucunda

batıdaki toprakları Ġlig Han Nasr’ın çocuklarına intikal edince Yusuf Kadır Han’ın oğulları da doğuda hüküm sürmeye baĢladılar. Doğu Karahanlılar’ın ilk hükümdarı ġerefüddevle Arslan Han Süleyman 1032-1056 yılları arasında hüküm sürdü.Onun zamanında müslüman olmayan Türkler’le mücadele edildi. Bu mücadelelerin Karahanlılar lehine sonuçlanmasıyla Bulgar ve Balasagun arasında yerleĢmiĢ olan 10.000 çadırlık göçebe Türk Ġslamiyet’i kabul etti. Arslan Han Süleyman bu iĢlerle uğraĢırken Ġlig Han Nasr’ın oğulları batıdaki toprakları aldılar. Arslan Han Süleyman ve kardeĢleri ülkede huzur ve düzeni sağladıktan sonra iĢbirliği yapmaya karar vererek aynı yıl bir araya geldiler. Buna göre Süleyman Büyük


Kağan sıfatıyla Balasagun ve KaĢgar’ı, kardeĢi Muhammed Buğra Han sıfatıyla Talas ve Ġsficab’ı, diğer kardeĢi Mahmud ise devletin en doğudaki eyaletini idare edecekti. KardeĢler Batı Karahanlılar’a karĢı iĢbirliği yaparak Fergana’nın bazı topraklarıyla Özkent’i zapt ettiler. Büyük kağan sıfatıyla 1075-1102 yıllarında hüküm süren Tamgaç Buğra Han Ebu Ali Hasan’ın döneminde KaĢgar önemli bir kültür merkezi haline geldi. Yusuf

Has Hacib

Kutadgu Bilig’i ona ithaf etmiĢ, Ebü’l-Fütuh Abdülgafir el-Almai de Tarih-i KaĢgar Adlı eserini bu dönemde ele almıĢtır. Nayman Devleti Hükümdarı Güçlüg Han, Gürhan’ı esir alınca Ebü’l-Muzaffer Yusuf’un oğlu Ebü’l-Feth III. Muhammed’i kurtarıp Doğu Karahanlı tahtına oturtmak üzere KaĢgar’a gönderdi. Fakat Ģehrin ileri gelenleri ve beyler isyan edip Karahanlılar’ı bu son temsilcisini daha KaĢgar’a varmadan yolda öldürdüler (m. 1211). Bunun üzerine Güçlüg Han KaĢgar’ı da ele geçirip isyancıları öldürttü ve bu Ģekilde Doğu Karahanlılar sonra ermiĢ oldu. B. Batı Karahanlılar Aynüddevle Muhammed b. Nasr, Batı Karahanlılar’ın büyük kağanı olduktan sonra da Özkent’te oturdu. Yardımcı kağanı olan kardeĢi Tamgaç Han Ġbrahim ise Semerkant’ta oturup Maveraünnehir’i idare ediyordu. Aynüddevle 1052 senesinde vefat edince kardeĢi Böri Tegin Ġbrahim, Tamgaç Buğra Karahan ünvanıyla büyük kağan oldu ve Özkent’e gitmeyip baĢĢehir olarak batının merkezi Semerkant’ı tercih etti. Hanedan, Aynüddevle Muhammed b. Nasr’ın oğulları Ahmed ile Abbas’ın çocukları olmadığı için Tamgaç Han Ġbrahim b. Nasr’ın soyu ile devam etti. Büyük Tamgaç Han olarak bilinen Ġbrahim b. Nasr Ġslam tarihi kaynaklarında adil ve dindar bir hükümdar olarak tanıtılmakta, devlete ait kararları bizzat kaleme aldığı, fukahadan izin almadan yeni vergiler ihdas etmediği kaydedilmektedir. 5 Buhara ve Semerkant merkez olmak üzere birçok Ģehirde hayır müesseseleri kuran Tamgaç Han Ġbrahim Semerkant’ta medrese ve hastane yaptırmıĢtır. Bu medrese ve hastanenin arapça vakfiyeleri fransızca tercümeleriyle birlikte Muhammed Khadr tarafından yayımlanmıĢtır.6 Daha yardımcı kağan iken 1044-1045 yılları arasında Maveraünnehir’de Ġsmaililer’le mücadele eden Tamgaç Han Ġbrahim, hanedanın Doğu Karahanlılar’ın içindeki anlaĢmazlıklardan istifade ederek onların topraklarına girdi. Basılan sikkelerde onun adı mevcuttur. 5 6

Ġbnü’l-Esir, el-Kamil fi’t-Tarih, c. IX, s. 300 Khadr, Muhammed, “Deux actes de Waqf d’un parahanide d’Asie centrale”, Paris 1967, JA CCLV, s. 304334


Selçuklular’ın hızla yükseldiği bu dönemde Sultan Alparslan Huttel ve Saganiyan’ı zapt etti. Selçuklular buradan Karahanlılar sahasına akınlar yapmaya baĢladılar. Selçuklular’la doğrudan savaĢa giren II. Nasr, Alparslan’ın Maveraünnehir seferinde ölümü üzerine Tirmiz’i aldı (m. 1072), ardından Belh üzerine yürüyüp burayı da zapt etti. II. Nasr’ın yerine geçen kardeĢi Ebu ġüca Hızır hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. ġair ve alimlerin hamisi, akıllı ve adil bir hükümdar olarak tanıtılan Hızır Han’ın yerine geçen küçük yaĢtaki oğlu Ahmed Han ulema ile geçinemedi, Kadılkudat Ahmed b. Süleyman’ı öldürdü. Bunun üzerine ġafiî fâkihi Ebu Tahir b. Alek Ġsfahan’a giderek MelikĢah’tan yardım istedi. Bunun üzerine MelikĢah 1088’de Buhara ve Semerkant’ı zapt ederek Özkent’e geldi ve Ahmed Han’ı esir alıp Ġsfahan’a götürdü. Böylece Ahmed Han’ın esir alınmasıyla Batı Karahanlılar Selçuklular’a tâbi kılındığı gibi Doğu Karahanlılar da onları metbû tanıdı. MelikĢah 1090 yılı sonlarında ikinci defa Semerkant’ı zapt ettiğinde Emir Atsız’ı buraya vali tayin etti. KaĢgar hanına da haber göndererek Yakub Tegin’i yakalayıp huzura getirmesini istedi ve Özkent’e hareket etti. Ancak KaĢgar Hanı Kara Hakan Hasan kardeĢini teslim etmek istemedi. Fakat sultan’ın ikinci defa Özkent’e gelmesi üzerine kendisine sığınan kardeĢi Yakub Tegin’i Sultan MelikĢah’a teslim edilmek üzere gönderdi. MelikĢah, Yakub ile anlaĢarak onu Doğu Karahanlılar’ın baĢına getirdi ve Tuğrul b. Yinal ile mücadele etmek üzere görevlendirdi. Ġsfahan’a döndükten sonra MelikĢah Ahmed b. Hızır’ı kendisine tabi kalmak Ģartıyla ülkesine iade etti. Zındıklıkla itham edilen Ahmed yargılanıp idama mahküm edildi (m. 1095).7 Ahmed b. Hızır’ın yerine Arslan Ġlig olan amcazadesi Kılıç Tamgaç Han I. Mesud b. Muhammed getirildi. Selçuklu Sultanı Bergyaruk Maveraünnehir’e hakim olduktan sonra Kılıç Tamgaç Han Mesud’un üç halefini peĢ peĢe tahta çıkardı. Bunlar Buğra Han Süleyman Tegin b. Davud, ikincisi Tamgaç Han Ebü’l-Kasım I. Mahmud, üçüncüsü de Harun Tegindir. Selçuklu Sultanı Sencer’in kumandanlarından Müeyyed Ayaba 1163’te II. Mahmud ile oğlu Muhammed’i esir alıp hapsetti, ertesi yıl vefatlarıyla beraber Batı Karahanlılar sona ermiĢ oldu (m. 1164). Bundan sonra iktidar Ali Tegin ailesinin eline geçti. Ali Han 1160 yılında vefatının ardından yerine kardeĢi Alp Kutluğ Toga Bilge Kılıç Tamgaç Han II. Mesud geçti. Karluklar

7

Özaydın, a.g.m., DĠA, c. XXIV, s. 408


ve Oğuzlar’la mücadele eden Alp Kutluğ ülkede istikrarı sağlamaya çalıĢtı. Ġmar faaliyetlerinde bulundu, alim ve edipleri korudu. Muhammed b. Ali ez-Zahiri es-Semerkandi “Sindbadname” adlı eserini ona ithaf etmiĢtir. Alp Kutluğ II. Mesud’un 1178’de vefatı üzerine yerine yeğeni Arslan Han IV. Ġbrahim b. Hüseyin geçti. Mecdüddin Muhammed b. Adnan es-Surhakati “Tarih-i Türkistan” adlı eserini ona ithaf etmiĢtir. IV. Ġbrahim 1204’te öldü, yerine I. Osman büyük kağan sıfatıyla tahta geçti. 1210 tarihli sikkeden Osman’ın HarizmĢahlar’ı mağlup eden Karahıtaylar’a tabi oldu. Bir süre sonra tekrar HarizmĢah ile anlaĢtı, onun kızıyla evlenip bir yıl kadar Harizm’de kaldı. Semerkant’a dönünce ona bağlılığını reddetti. Bunun üzerine çıkan isyanda Harizmlileri kılıçtan geçirdi. Buna öfkelenen HarizmĢah Muhammed Semerkant’ı ele geçirip katliam emrini verdi, ancak alimler ile seyyidlerin yalvarmaları sonucu bundan vazgeçti. Esir aldığı Osman’ı bir süre sonra kızı Han Sultan’ın isteği üzerine öldürttü. Semerkant’ın 1212 yılında HarizmĢah Muhammed’in emriyle baĢĢehir olması sonucu Karahanlılar tarihe karıĢmıĢ oldu.


II. BÖLÜM KARAHANLILARIN DEVLET TEŞKİLÂTI a.Hâkimiyet Anlayışı Bilindiği gibi eski Türk hakimiyet anlayıĢı hükümdarda Tanrı bağıĢı bazı vasıfların varlığını kabul eden bir anlayıĢtı. Buna göre Türk hükümdarlarına idare etme hakkı Tanrı tarafından bir ilahi lütuf olarak bağıĢlanmıĢtır. Bir baĢka ifadeyle hükümdar, Tanrı irade ettiği, kendisine kut (devlet veya talih) ve ülüg (kısmet) verdiği için hükümdardır ve siyasi iktidar hakkına sahiptir. 8 Devlet, talih, baht gibi anlamları taĢıyan kut kelimesi Türk hakimiyet anlayıĢının köĢe taĢlarından biri haline gelmiĢtir. Kut’un anlamı hakkında Yusuf Has Hacib’in eserinde “Ġlig kutı” deyimiyle kastettiği mana daha sonraki Türk hükümdarlarına hitaben kullanılan “devletlû hükümdar” deyiminin tam karĢılığı olmuĢtur.

Tanrı

tarafından

hakimiyet

hakkının

hükümdara

verildiğini

ve

hükümdarlığın bir ilahi lütuf olduğunu kabul edilmesiyle hükümdarlık kutsal sayılmıĢtır. Diğer taraftan Türk hakimiyet telakkisi siyasi iktidarın kaynağını Tanrı’ya bağlamakla, bugün “milli irade” denilen yüksek otorite meselesini, üstün kültür sayesinde halletmiĢ ve insanları hükümdarın Ģahsi insaf duygusuna sığınmaktan kurtarmıĢtır.

Bir baĢka deyiĢle Türk hükümdarının hem kendisi hem de idare

edilenler, onun insanüstü bir varlık değil, normal bir insan olduğunun ve idare selahiyetini bazı Ģartlarla sınırlanmıĢ bulunduğunun farkındalığında halkı idare etmiĢlerdir. b.Hükümdarın Özellikleri ve Vazifeleri Diğer Türk devletlerinde olduğu gibi Karahanlılar’da da hükümdarın asil soydan gelmesi gerektiği anlayıĢı vardır. Babası bey ise oğul bey doğar ve o da babası gibi bey olur. Bu yüzden beylik kutsal (ıduk) sayılmıĢ ve aslı temiz olduğuna inanılmıĢtır. Burada Yusuf’un eserinden yararlanan ReĢat Genç hükümdarlarda bulunması gereken bazı özellikleri maddeler halinde sıralamıĢtır.9  Cesaret ve Kahramanlık: Ġyi bir hükümdar cesur (alp), kahraman (katığ), kuvvetli (kurç) ve pek yürekli (tonğ yürek) olmalıdır.

8 9

Genç, a.g.e., s. 66 Genç, a.g.e., s. 84-98


 Akıllılık ve Bilgelik: Balasagunlu’nun eserinde hükümdarlara öğütler Ģeklinde en çok üzerinde durulan akıllılık ve bilgelik olmuĢtur. Ona göre hükümdarlar

bilgi sayesinde devletin ve milletin baĢı olurlar,

iĢlerini de bilgi ve akıl ile idare ederler. Bu açıdan hükümdarların bilgili ve akıllı olması ve devletin temeli bilgelik üzerine oturduğu hususları dikkat çekicidir.  Erdemlilik: Eski Türklerde alplık ve bilgelik kadar hükümdarlarda aranan bir diğer özellik belki de en önemlisi olan erdemli oluĢudur. Erdem kelimesi fazilet karĢılığında kullanıldığı bilinmektedir. Bundan hareketle Türklerin hükümdarlarda aradıkları bazı faziletler vardır. Onlardan bir kaçı Ģunlardır: cömertlik, dürüstlük, iyi tabiatlı olmak, yumuĢak huylu olmak, merhametli olmak, alçak gönüllülük, affedici olmak, zalim olmamak ve en baĢta sayılması gereken sabırlı olmak. 10 Yukarıda zikredilen hususlar Karahanlı hükümdarların, daha geniĢ anlamda Ġslamiyet’i kabul ettikten sonra hemen hemen her Türk Devleti hükümdarlarında var olan özelliklerdir. Hükümdarların sahip olması gereken vasıfların yanı sıra halkı idare ederken uymaları gereken bazı kurallar ve yerine getirmeleri beklenen bazı vazifeler mevcuttur. Bunlardan baĢlıcaları Ģunlardır:  Halkı Refah İçinde Yaşatmak: Tarih boyunca Türk devlet anlayıĢının ve idare felsefesinin temelini, halkı zengin kılarak refah içinde yaĢatmak teĢkil etmiĢtir. Karahanlılar da bu anlayıĢı en geniĢ ölçüde devam ettirmiĢ, memlekette fakir insan bırakmamak ve halkın her türlü ihtiyacını temin etmek iĢinin hükümdarların en mühim vazifesi olduğunu kabul etmiĢlerdir.  Dirliği Sağlamak, Adaleti Temin Etmek: Toplumun sadece refah içinde yaĢaması değil, aynı zamanda dirlik ve düzen içinde yaĢaması gerekiyordu. Bu da ancak iyi kanunlar koyup, bunları âdil bir Ģekilde uygulamakla mümkün olabilirdi. Yusuf Has Hacib’in belirttiği gibi “Devletin direği, temeli, sağlamlığı, esası ve kökü iki şeye bağlıdır. Bunlardan biri halkın hakkı (payı,kısmeti-ülüş) olan kanun, diğeri de


hizmette bulunanlara dağıtılan gümüştür” 11 demesi, aynı anlayıĢın Karahanlılar döneminde titizlikle uyulması gereken temel bir görüĢ olarak muhafaza edildiğini göstermektedir.  Savaş Gücü ile Asayişi Temin Etmek ve Fetihler Yapmak: Bunlar da geleneğe

uygun

görevlerindendi.

olarak Zira

Karahanlı

diğer

Türk

hükümdarların devletlerinde

en olduğu

önemli gibi,

Karahanlılar’da da devletin temeli silah gücüne dayanmaktaydı. Devletin kuruluĢu, asayiĢi ve düzenin sağlanması silah gücüne bağlıydı.

c.Hükümdar ve Ailesi Karahanlı devletinin baĢında, Alp Er Tonga, arapça yazılmıĢ kaynaklarda Afrasiyab adlı efsanevî destan kahramanın soyundan gelen bir aile bulunmuĢtur. Nitekim bu aileye Âl-i Afrasiyab da denilmiĢtir. Ancak bu sülalenin hangi Türk boyundan geldiği konusunda daha önce çeĢitli görüĢlerin olduğunu söylemiĢtik. Barthold tarafından iĢaret edildiği üzere devleti kuranlar Yağma’lardır.12 Öte yandan Karahanlılar’ın Yağmalar yolu ile Uygurlar’a bağlı bulunduğu da baĢka tarihî izler bu hususu kanıtlamaktadır. Hükümdara umumiyetle “beg-bey” diye hitap ediliyordu. Fakat kaynaklarda hükümdara unvan olarak emir, melik, han, hakan, kağan gibi sözcükler kullanılmıĢtır. Karahanlılar’ın hükümdar için kullandıkları bir baĢka unvan İlig olduğunu biliyoruz. Bu unvan daha sonra Hun, Hazar, Uygur ve Selçuklularda da kullanılmıĢtır. Bir hükümdarın resmi hayatı Ģüphesiz onun devlet idaresi ile ilgili konulardaki çalıĢmalarını ifade eder. ĠĢte bunun için Karahanlı sarayında resmi hayatın geçtiği bir bölüm bulunup bulunmadığı araĢtırılmıĢtır. Böyle bir resmi dairenin olmayıĢı düĢünülemez, çünkü yabancı elçilerin kabul edildiği, misafirlerin ağırlandığı ve devletin iĢleri görüĢüldüğü mekanlar vardı ve bu da sarayın bazı bölümleri, bazen de kurulan bir çadır olmuĢtur. Tam kesin bilgilere dayandırılmasa da hükümdarın sarayında hatunların ve aile mensuplarının yaĢadıkları bir harem bölümünün varlığı tahmin edilmektedir. Ancak buradaki hayat ile ilgili hiçbir bilgimiz yoktur. Sadece Yusuf Has Hacib’in eserinde 11 12

Hacib, Yusuf Has, Kutadgu Bilig, çev. ReĢid Rahmeti Arat, Ġstanbul 2006, b. 2132-2133, s. 425 Barthold, V. Vasiliy, Moğol İstilâsına Kadar Türkistan, haz. Hakkı Dursun Yıldız, Ġstanbul 1981, s. 321


yer alan bazı ifadelerden yola çıkarak hükümdar ailesi hakkında kısa bilgilere sahip olabiliriz. 13

d. Saray Teşkilâtı Bilindiği gibi saray, aynı zamanda devletin idare edildiği bir merkezdir. Bu merkezde görev alanlar ve unvanları sırasıyla Ģöyledir: Ulu Hacib: vezirden sonra gelen en büyük makam sahibi, Yusuf’a verilen görev de bu olmuĢtur; Kapucubaşı: çeĢitli hizmetler için saraya adam alır, saray hizmetlerinin usulüne göre yürütülmesini sevk ve idare ederdi; Candar: saray muhafaza memuru; Silâhdâr: böyle bir makamın varlığından Yarkend’de düzenlenen tarla satıĢ senetlerinden anlıyoruz14 ki silâhdârın görevi sarayın silah deposunu idare etmesi, hükümdarın merasimlerde silahların taĢınmasından sorumluydu. Bunun yanı sıra Alemdâr: alemi taĢıyan; Aşçıbaşı: mutfak sorumlusu; İdişçibaşı: içeceklerden sorumlu gibi diğer görevliler de bulunmaktaydı.

13 14

Hacib, a.g.e., b. 4519-4521, s. 775-777 Tekin, ġ., Bilinen En Eski İslamî Türkçe Metinler: Uygur Harfleriyle Yazılmış Karahanlılar Devrine Ait Tarla Satış Senedleri, Ankara 1975, SAD, c. IV, s. 162


III. BÖLÜM KARAHANLILARDA KÜLTÜR HAYATI 1. KARAHANLI DÖNEMİNDE İSLAMÎ KÜLTÜR HAREKETİ Türkler, bütün unsurlarıyla birlikte Ġslam medeniyetini özümsemiĢlerdir. Onlar, Allah’ın dinine gönül rızasıyla girmiĢler ve bu nedenle insanları, dine davet etmeye ve dinin yüceliğini korumaya gayret etmiĢlerdir. Ġslam’ı, Orta Asya bölgelerinde yaymak ve onu savunmak için sadece maddî güçle yetinmemiĢler, aksine insanlığın ortak mirası sayılan bir medeniyet inĢa edebilmiĢlerdir. Tarihçilerden birisi, bu konuda Ģunları söylemektedir: “Ġslam, Karahanlıların eliyle Orta Asya bölgelerinde yayıldığında, bu bölgedeki Türklerin çoğunluğunun dini halini aldı”. 15 Bu medeniyet olgusu, hicri IV. ve V. Asırlar (m.X.-XI. yüzyıl) boyunca Orta Asya Türkleri arasında Ġslâmî kültür hareketinin korunmasında kendini göstermektedir. Elbette bu hareketin, hakimler, devlet adamları ve genel halk vakıflarından zenginlerin öğrenim gördükleri eğitim kurumları ve medreselerle baĢlaması doğaldır. Bu devirde, Türkler arasında göçebelik dolayısı ile hayvancılık yaygın olmakla birlikte tarım ve ticaretle de uğraĢanlar bulunuyordu. ġehir hayatı oldukça geliĢmiĢti. Semerkant, Balasagun, Buhara, TaĢkent, Özkent, Talas, Ġsficab, Fergana, KaĢgar gibi Ģehirler yüz binlerce insanın yaĢadığı merkezler idi. 16 Karahanlılar döneminde Semerkand’ın en meĢhur medreseleri Ģunlardı: Kusem b. ElAbbas medresesesi, Re’sü Sikketi Umûr, Dârü’l-Cüzcâniyye, Sikketü’l-Bâdin, Re’sü Sikketi Iclân, Ribâtü Nasr b. Câbir, Alp Cağri Bek, Meclisü’l-Ġmla’ fi Ribâti’l-Murabba’, Sikketü Hâiti Kuskân fi Mescidi Ebi Abdirrahman el-Hafız, Mescidü’l-Menâr bi Semerkand, Sikketü Ruzk, Sikketü Silm ve Han Musa ve Medresetü Re’si Sikketi Hâiti Hayyân ve Medresetü Ribâti Hamza.17 Bu medreseler, değerli imam ve âlimler yetiĢtirmiĢtir. Onlardan bazılarının isimlerini burada zikredelim: Semerkand hatibi Ebu’l-Meâlî Mes’ud b. El Hasan el-KeĢânî (öl. 443/1051); Ġmam Ebu Ali el-Hüseyin b. Yusuf el-Harkânî (öl. 505/1111); Ahmed Han b. Hazar (öl. 488/1095) döneminde Semerkand’ın Harkan bölgesinin hatibi olan büyük alim Ebu Muhammed Mes’ud b. Mahmud el-Harkânî ez-Zührî; kendisine Semerkand’ın ġeyhülislamı

15 16

17

Kitapçı, Zekeriyya, Türkistan’da Müslüman Olan İlk Türk Hükümdarları, Ġstanbul 1988, s. 9. Çetin, Osman, Türk-İslâm Devletleri Tarihi, Ġstanbul 2009, s.28 el-Muheymid, Ali b. Salih, el-Karahâniyyûn ve Cühûdühüm fî Neşri'l-İslâm, çev. Ali Aksu, Mecelletü Câmiati'l-Ġmâm Muhammed b. Suûdi'l-Ġslâmiyyi, sy. 16, Riyad 1417/1996, s. 273-318,


denilen Ebu’l-Mehâmid Mahmud b. Ahmed es-Sağarçı. YaklaĢık 555/1160 yılında vefat eden Ebu’l-Mehâmid, Tefsir, Hadis ve Usul ilimlerinde seçkin ve kabiliyetli bir imamdır.18 Ömer b. Ahmed b. HuĢnâmî el-Buhârî (öl. 522/1128) de bu dönemin alimlerinden olup, Fıkıh ve Nazar ilimlerinde tartıĢmacı, yetenekli ve üstün bir imamdı. Ebu Hafs Ömer b. Muhammed en-Nesefî, onun en meĢhur öğrencilerindendir. Aynı Ģekilde Yahya b. Harun elHaĢmenceksi (öl. 420/1029) de, bu dönemde meĢhur olmuĢtur. Aynı zamanda Ebü’l-Abbas el-Müstağferi’nin19 öğrencisiydi. Ondan ed-Delâil ve el- Mûcizât adlı iki kitabını dinlemiĢtir. Ġmam Ebu Nasr Ahmed b. Süleyman el-KâĢânî, el-Han Ebu ġûca Hazar b. Tafkac Hanġemsü’l-Müluk’ün kardeĢi döneminde kâdı’l-kudât (baĢyargıç) idi. Bu imam, Semerkand’da ortaya çıktı. Uzun süre muhtesiplik görevinde bulundu. Ahmed Han döneminde vezir oldu ve yine onun ilk döneminde Ģehit düĢtü. Seçkin fakih Ebu’l-Mehâmid Abdülhâlık el-Kündî’nin (öl. 551/1156), her Cuma günleri Semerkand caminde ders halkaları oluĢturduğu kaydedilmektedir.. “Tarih-i Semerkand” ve “Tarih-i Esterâbâz” adlı kitapların müellifi, muhaddis Ebu Sa’d Abdurrahman b. Muhammed el-Esterâbâzî (öl. 405/1014), önemli bir hafız idi ve ilim tahsili için Horasan ve Irak’a göç etti.20 Ebu Muhammed Abdurrahman b. Yahya el-Cekelî (öl. Semerkand 516/1122), Hakan Kadirhan döneminde Semerkand hatibi idi ve Ebu Hafs Ömer en-Nesefî, ondan hadis rivayet etti. Kadı el-Ġmam Ebu Zeyd Ubeydullah Ömer edDebbûsî (öl. 403/1012, Semerkand’ın Hanefi fakihlerinin büyüklerinden birisidir. El-Esrâr, Takvîmü’l-Edille, Emeddü’l-Aksâ ve daha baĢka eserlerin müellifidir. Semerkand’da, onun münazara halkaları vardı. Öyleki tartıĢma ve delil çıkarma mahareti sebebiyle örnek bir fakih olarak gösterilirdi. Kendisi Ilmü’l-Hılâf’ı ilk defa ortaya koyan Ģahıstır. 21 El-Kâdı Ebu Abdullah el-Halîmî

el-Hüseyin

b.

El-Hasan el-Buhârî el-Fakîhü

(öl.

403/1013),

Mâverâünnehir’de, hocaları Bekir el-Ğıfâl ve Evdenî’den sonra ġafiî görüĢünü birleĢtirdiği ve 18

19

20

21

Karahanlılar dönemi Ġslam Hukukçuları için bkz. Y. Ziya Kavakçı, XI, XII. Asırlarda Karahanlılar Devrinde İslam Hukukçuları, Ankara 1976 Ebu’l-Abbas Ca’fer b. Muhammed b. el-Mu’tezz el-Müstağferî (öl. 432/1040), Mâveraünnehir hanefî alimlerinin önde gelenlerindendir. Büyük fakih ve muhaddis Müstağferî, Ġbrahim b. Lokman, Zahir b. Ahmed es-Serahsî gibi Ģahsiyetlerden ders aldı. Nesef’te hatiplik de yapan Müstağferî, 432/1040 yılında yine orada vefat etti. Eserleri arasında “Târihu Nesef ve Keş”, “Delâilü’n-Nübüvve”, “Fedâilü’l-Kur’an” ve “Ma’rifetü’s-Sahâbe” gibi daha pek çok eserini sayabiliriz. Ahmed Özel, Hanefi Fıkıh Alimleri, Ankara 1990, s. 42 es-Semânî, Ebu Sa'd Abdülkerim b. Muhammed et-Temîmî (öl. 562/1166), el-Ensâb, c. I, Haydarabad 1382, s. 139-140 Hayatı hakkında geniĢ bilgi için bk. Ahmed Akgündüz, Mukayeseli Hukuk ve Ebu Zeyd ed-Debûsî (BasılmamıĢ Lisans Tezi), Erzurum 1980; Hakkı Aydın, "Cassas ve Debûsî'nin Usüllerindeki Metodları", Cumhuriyet Üniv. İlahiyat Fak. Dergisi, sy. 4, s. 18-24; Kavakçı, a.g.e., s. 33-37


bu mezhebin diğer mezheplere denk tutulur hale getirdiği söylenir. Pek çok eser telif etti. Şa’bü’l-İmân, Ayâtü’s-Sâa ve Ahvâlü’l-Kıyâme, bunlardan sadece bir kaçıdır. Son kitabında, baĢka kitaplarında bulunmayan garip ifadeler bulunmaktadır. Türkistan Karahanlılar döneminde, pek çok müslüman ulemanın bulunmak istediği yer halini almıĢtır. Bunlar arasında Ģu âlimleri zikredebiliriz: Seçkin fakih Ebu Harun Musa b. Abdullah el-Eğmâtî el-Mağribî (öl. 516/1122), ülkesi Ağmat’tan Semerkand’a gelmiĢ, sonra buradan ilim tahsili için Buhara’ya geçmiĢtir. Buhara’nın meĢhur alimlerinden birisi olan elĠmam Abdülaziz b. Ömer b. Mazze el-Burhan’dan fıkıh öğrenimi görmüĢtür. EĢ-ġeyh elAğmatî, memleketinden üç sene ayrı olarak kalmayı sürdürdü. Bu süre zarfında, Irak, Horasan ve Buhara arasında gidip geldi. Buralarda Fıkıh ve Hadis iktibas ediyordu. El-Gand fî Zikri Ulemâi Semerkand kitabın müellifi Ebu Hafs Ömer en-Nesefî’nin yanında günlerdir kaldı. Bu yüzden Nesefî, “Icâletün- Nahşebiyyi li Zayfihî el-Magribi” isimli kitabını derledi22. Karahanlı Devleti hakanlarının teĢviki ve cesaretlendirmeleriyle, Türkistan uleması, Kur’an ilimleri ve Tefsir çalıĢmalarına önem vermiĢlerdir. Bu dönemin meĢhur müfessirleri: el-Hasan b. Ali b. Halef el-Elmâî el-KaĢgarî, 100’den fazla kitap telif etmiĢtir. El-Mukni’ fî Tefsiri’l-Kur’ân, bunlardan sadece bir tanesidir. Elmâî, 484/1091 yılında vefat etmiĢtir. 23 ElĠmam el-Allâme ez-Zâhid Ahmed b. Muhammed el-Attâbî el-Buhârî el-Hanefî (öl.586/1189). Eserleri arasında; Kitâbü’z-Ziyâdât, Cevâmiü’l-Fıkh, Şerhu’l-Câmiü’l-Kebir, Şerhu Câmiu’sSağîr ve Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Kerîm bulunmaktadır. Ġmam, 586/1189 yılında vefat etmiĢ ve Buhara’nın Kelâbâzi bölgesinin yedi kâdısının defnedildiği yere defnedilmiĢtir.24 Kitâbü Lübâbü’l-Elbâb’ın müellifi Avfî, bu konuda Ģunları söylemektedir: “Hanefi mezhebi, Mâverâünnehir bölgesinin genelinin mezhebidir”.25 Bu nedenle, bölgede bu mezheple ilgili pek çok eserler verilmiĢtir. Örnek olarak el-Ġmam Muhammed b. Musa el-LamĢî et-Türkî elHanefî’nin (öl. 506/1112) Usûlü’l-Fıkh adlı kitabını zikredebiliriz.26 Yine bu dönemde el-Gand fî Zikri Ulemâ’i Semerkand adlı kitabın müellifi Ebu Hafs Ömer b. Muhammed Ahmed en-Nesefî es-Semerkandî (öl. 537/1142) de, temayüz etmiĢ

22

23

24 25 26

es-Semânî, a.g.e., c. I, s. 320-321. es-Suyûtî, Celâlüddin Abdurrahman b. Ebi Bekir Muhammed, Tabakâtü'l-Müfessirîn, thk. Ali Muhammed Ömer, Kahire 1976, s. 45 ed-Dâvûdî, Tabâkâtü'l-Müfessirîn, thk. Muhammed Ömer, Kahire 1972, c. I, s. 83-84 Avnî,Mahmud, Lübâbü'l-Elbâb, nĢr ve thk. Edward Fanr, Leiden 1906, s. 332 Ġbn Tagriberdî, en-Nücûmü'z-Zâhira, thk. Fehim Muhammed ġeltut, Kahire, c. V, s. 204


meĢhur âlimlerdendir. Kendisi, Tefsir, Edebiyat, Tarih ve Hadis bilgini idi. Hanefi fakihlerindendir. Pek çok eser telif etmesiyle bilinmektedir. Öyleki onun eserlerinin sayısı 100’e ulaĢmıĢtır. Bunlar arasından Ģunları zikredebiliriz: et-Teysîr fî Ilmi’t-Tefsîr, el-Mevâkît, Ta’dâdü’ş-Şüyûh, Târihu Buhâra, Târihu Merv, Nazmü’c-Câmi’ı’s-Sağir li’ş-Şeybânî fî Furûi’l-Fıkhi’l-Hanefî, en-Necâh fî Şerhi Kitâbi Ahbâri’s-Sıhâh ve Mecmu’ul-Ulûm. EnNesefî, Bağdat’a geldi ve burada Tatvîlü’l-Esfâri li Tahsîli’l-Ahbâri adlı kitabı telif etti. Bekri Hâherzâde olarak bilinen el-Ġmam Ebu Bekir Muhammed b. El-Hüseyin elBuhari el-Kudeydî de, Hanefi mezhebinde derin bir bilgin idi. Onun yöntemi, bu mezhebe tabii olacaklar için en basit bir yöntemdi. Bütün cinsleri içerisinde topladı ve korudu. Buhara’da hayatını tamamladı ve 483/1090 yılında orada vefat etti. 27 Aynı Ģekilde, el-A’lâü’lAlîm olarak da bilinen Ebü’l-Feth Muhammed b. Abdülhamid el-Esmendî es-Semerkandî’yi de zikredebiliriz. O, yetenekli ve tartıĢmacı bir fakihdi. Onun cedel ilminde uzun süre bir otoritesi vardı. Hılaf alanında eserler telif etti. El-Ġmâmü’l-EĢref’e karĢı çıktı ve tartıĢmacıların büyüklerinden oldu. Tefsir yazmakla uğraĢırken 552/1157 yılında vefat etti. Kezâ Selçuklu veziri Nizâmülmülk’ün Nizamiye medresesinde ders vermesi için Bağdat’a çağırttığı el-Ġmam Ali b. Ebu Ya’lâ b. Zeyd ed-Debbûsî de, bu dönem âlimlerindendir. O, Fıkıh, Cedel ve Münazara ilmine vakıftı, 482/1089 yılında Bağdat’ta vefat etti. Kendisine el-Pezdevî de denilen Mâverâünnehir Hanefi fakihlerinden Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed en-Nesefî el-Burdî de bu bölgenin âlimlerindendir. Bu âlim, Buhara ve Semerkand kadılıklarını da üstlenmiĢ olup 557/1162 yılında vefat etmiĢtir. AraĢtırmacılardan birisi, Tavgac Han Ġbrahim’in (öl. 460/1068), 448/1056 yılında yapılmıĢ olan özel bir vakfiyesine iĢaret etmektedir.28 Vakfiyeden anlaĢıldığı kadarıyla, bu Han’ın yaptırdığı enstitü, ilmi bir müessesenin yapabileceği bütün hizmetleri veriyordu. Çünkü öğretmenlere yüksek oranda maaĢlar verildiği gibi, öğrencilere de bol miktarda aylık burs veriliyor ve barınma imkanları sağlanıyordu.

27

es-Semânî, a.g.e., c. V, s. 221-222; Hâherzâde, babasından, Ebu Nasr Ahmed b. Ali el-Hâzımî ve daha baĢkalarından ders almıĢtır. Kadı Ebu Sabit Muhammed b. Ahmed el-Buhari’nin kızkardeĢi olduğu için “kızkardeĢinin oğlu” anlamında “Hâherzâde” lakabını almıĢtır. Eserleri arasında “el-Mebsut”, “ġerhu Edebi’l-Kâdi”, “ġerhu Muhtasari’l-Kudûrî”, “el-Fetâvâ” gibi daha pek çok eseri sayabiliriz. Kavakçı, a.g.e., s. 53-55

28

Genç, ReĢat, Karahanlılar Devri Kültürü, Tarihte Türk Devletleri, Ankara 1987, s. 283


Karahanlı yöneticilerin, fakih ve âlimleri korumaları sonucu, Karahanlı Ģehirleri, âlimlerin sığınağı halini aldı. Gerek fakihler, gerekse âlimler, telif ettikleri eserlerini, bu yöneticilere hediye ediyorlardı. Bu hususun en bariz örneği Ģüphesiz

el-Hâcibü’l-Hâs

Balasagunlu Yusuf’un Kutadgu Bilig eserini KaĢgar Hakan’ı Harun Buğra Ebu Ali Hasan Han’a 463/1070 yılında hediye etmesi, âlimlerin korunduğuna dair en somut delildir. 2. İLİM VE MEDENİYET Genel olarak baktığımızda Karahanlılar hanedanlığı dönemindeki Maveraünnehir bölgesindeki ilim ve medeniyet hakkında arkeolojik çalıĢmalar ve araĢtırmalar yeterli olmadığı görülmektedir. Bundan yola çıkılarak varılan sonuçla Karahanlılar devleti döneminde ilim ve medeniyetin zayıf olduğunu söylemek sağlıklı bir görüĢ değildir. Öncelikle bu görüĢ bir noktadan çıkarılan sonucu genelleme yapma hatasını ortaya çıkarmıĢtır. Karahanlı devleti yalnız Maveraünnehir bölgesinden ibaret olmayıp, buna ilaveten söz konusu bölgenin bu dönemdeki ilim ve medeniyeti derinlemesine araĢtırılmamıĢtır. 29 Ancak Karahanlılar zamanında kültür ve medeniyetin ilerlediği görüĢün aksine V.V. Barthold gibi tarihçilere göre bu devirdeki geliĢmeler kültürün zayıflamasına yol açtığını belirtmektedir. Barthold’a göre Karahanlılar zamanında özellikle Maveraünnehir’de kültür zayıflamıĢtır. Bazı hükümdarların iyi niyetine rağmen memleketin, hükümdar ailesinin Ģahsi mülkü görüĢü ve bu görüĢün neticesi olarak ülkenin Ģehzadeler arasında taksimi sebebiyle iktidar mücadeleleri yalnız kültürün değil, ziraat, ticaret ve sanayinin de gerilemesine yol açmıĢtır. 30 Karahanlılar devletindeki ilim ve medeniyet yalnız Ġran ve Tacik milletlerini içine almadan Türkçe konuĢan milletleri öncelikle hanedanlığın hükümran milleti olan Uygur Türklerinin ilmi ve medeniyetidir. Burada Ģunu ifade etmek gerekir ki, Ġran ve Tacik milletlerinin Türkistan bölgesinde TürkleĢmesi ve onların bazı medeniyet unsurları TürkĠslam medeniyeti içinde yoğrulmuĢtur. Bu devirde el sanatı ve mimari son derece geliĢmiĢtir. Bunlar güçlü halde gösteriyor ki, ilim ve medeniyet geçen dönemlere oranla geliĢmiĢtir. Bu dönemde Divan-ı Lügati’t-Türk ve Kutadgu Bilig gibi Ģanlı eserler yazılmıĢtır. Bunlar TürkUygur medeniyetinin çiçek açtığının ifadesidir. Yine bu dönemde bir çeĢit yeni Türk-Ġslam medeniyeti ĢekillenmiĢ, sonraki Türkçe konuĢan milletlerin zengin renkli medeniyeti için

29 30

Anat, H.Yakup; Almaz, Ahmet; Karahanlılar Tarihi, Ġstanbul 2003, s. 215 Barthold, V. Vasiliy; a.g.e., s. 24-25


sağlam bir temel yaratmıĢtır. Deliller ispatlıyor ki, Karahanlılar dönemindeki Türkistan tarihinde sosyal ekonominin genellikle yükseldiği bir dönemdi. Yine ilim ve medeniyetin coĢup yükseldiği bir dönemdi. Uygur Türkleri ve baĢka milletlerin halkları ve aydınları bu dönemdeki Türkistan ve Dünya tarihinin geliĢmesi için büyük katkılar sağlamıĢtır. Onların yarattığı maddi ve manevi medeniyet sonraki tarihi geliĢimler için etkiler yaratmıĢtır.

A.Yazılan Eserler a.Kutadgu Bilig ġüphesiz Karahanlı Devleti zamanında yazılmıĢ ve Ģöhreti bugüne kadar ulaĢmıĢ en büyük eser Kutadgu Bilig’tir. Bu eserin müellifi olan Yusuf Has Hacib hakkında kaynaklarda pek fazla bilgi bulunmamaktadır. Ancak kitabın giriĢ kısmında yer alan bazı ifadelerden yola çıkarak doğduğu yeri, görevi ve eserini kimin için yazdığını anlayabilmekteyiz. Kutadgu Bilig’in mensur mukaddimesinde Ģöyle denilir: “Bu kitabı yazan31 Balasagun şehrinden takva sahibi bir kişidir. Fakat eserini Kâşgar32 ilinde tamamlayıp Meşrik meliki Tavgaç Buğra Han huzuruna sunmuş 33 ve Buğra Han da yazarın değerini takdir ederek onu yükseltmiş ve ona kendisinin has hacibliğini vermek lütfunda bulunmuştur.34 Bundan dolayı onun adı ve şöhreti Yusuf Has Hacib olarak35 dünyaya yayılmıştır.” Yazar kitabında baĢka bir ifadesinden anlaĢıldığına göre eserini hicrî 462 36 yılında tamamlamıĢtır. Buna göre Kutadgu Bilig’in yazılıĢ tarihi miladî 1069-70 yıllarıdır ki o zaman Yusuf’un ifadesine göre kendisi altmıĢ yaĢına varmak üzereydi. 37

Yusuf Has Hacib

Balasagun’da nüfuzlu bir ailede dünyaya gelmiĢtir. Gençliğinde iyi eğitim görmüĢ, bilgili basiretli, takva sahibi bir Ġslam alimi olmuĢtur. Kutadgu Bilig’i yazmak için yurdundan ayrılmıĢ Karahanlıların kültür merkezi KâĢgar’a gelmiĢtir. Eserini 1069 yılında tamamlayıp, o

31 32 33 34 35 36

37

Hacib, a.g.e., msr. 20, s. 71 Hacib, a.g.e., msr. 21, s. 71 Hacib, a.g.e., msr. 22, s. 71 Hacib, a.g.e., msr. 23, s. 71 Hacib, a.g.e., msr. 24, s. 71 Hacib, a.g.e., b. 6495, s. 1069; Söz konusu beyitte Ģöyle denilir: “Yıl dörtyüz altmıĢikiydi, bu eseri yazıp tamamladım” Anat H. Yakup, a.g.e., s. 204; Burada Yakup Anat sovyet yazarı A. Kononov’tan alıntı yaparak Yusuf Has Hacib’in doğum yılını net olarak 1015 veya 1016 tarihini verir. Bu takdirde 1012-1017 yılları arasında doğmuĢ olabileceğini belirtir.


zaman KâĢgar hükümdarı Tabgaç Buğra Han Hasan b. Süleyman’a sunmuĢtur. Buğra Han eseri çok beğenmiĢ onu Has Hacib olarak tayin etmiĢtir. Kutadgu Bilig eseri insanın her iki dünyada mutlu olmasının yolunu göstermesi ötesinde ideal toplum ve ideal devlet olması için hakimiyet sahiplerinin davranıĢ biçimlerinin üzerinde ısrarla durulan, devleti yönetme iĢinin ince yollarını belirten bir tarz eser olduğunu kabul edebiliriz. Bu itibarla Yusuf Has Hacib’in eserinin adı “Hükümranlık Bilgisi”, “Siyasi Hakimiyet Bilgisi”, veya “Devlet Kılan, Devlet Yapan Bilgi” demektir. Kutadgu Bilig her Ģeyden evvel, “Türkçe ilk kapsamlı eserdir”. Çünkü o ana kadar böyle bir büyük kapsamdaki Türkçe bir esere rastlanılmamıĢtır. Kutadgu Bilig eserinin en önemli özelliklerinden biri de Türk dilinde kaleme alınmasıdır. Kutadgu Bilig’in hangi dile ait olduğunu inceleyen her araĢtırmacı eserin gerek Uygurca, Karluk-Kıpçakca, Karahan-Uygurca gerekirse KarlukUygurca dillerinde yazıldığı fikri savunsalar da sonunda eseri ortaya koyanın kendisi verdiği fikirleri iyice tetkik edildiğinde Kutadgu Bilig’in bir Hakaniye Türkçesi ile yani Karahanlılar zamanında kullanılan eski sade bir Orta Asya Türkçesi ile yazıldığına tanık oluyoruz. Kutadgu Bilig 6645 beyitlik mesnevi tarzında yazılmıĢ manzum bir eserdir. Tamamı 6645 beyitten oluĢan esere sonradan baĢkaları tarafından ilave olunduğu bilinen 77 beyit eklenince de beyitlerin sayısı 6722’ye ulaĢmıĢtır. Biri nesir diğeri ise nazım halinde bulunan 77 beyitlik ile ön söz eserle ne kadar bütünlük sağladığı düĢünülürse de bu kısmın sonradan baĢkaları tarafından eklenildiği anlaĢılmaktadır. Eserin asıl metni 88 bab’a ayrılmıĢtır. Her bab yeri gelindiğinde alt bölümlere ayrılmıĢtır. Eser aruz veznin “faülün faülün faül” kalıbı ile yazılmıĢtır. Yazarın bu konuda Türk dili malzemesine hakim bulunarak, Uygurların geleneğini devam ettirmekle eserinde Ġran sanatkârlarını örnek alarak aruz kalıbını kullanmıĢtır. Kutadgu Bilig besmeleyle söze baĢlanmıĢtır. Allah Azze ve Celle’nin medhini söyledikten sonra Peygamber’e ve dört büyük sahabeye övgüler söylenmiĢtir. Bundan sonra da dönemin Türk hükümdarı “Büyük Kara Buğra Han’a” medhiye yer almıĢtır. Sonra da konulara geçilmiĢtir. Eserde baĢlıca üzerinde durulan konular Ģunlardır: Yedi Yıldız ve on iki burç, bilgi, akıl ve dil, kitap sahibinin özrü, iyilik ve faydaları, kitabın konusu, hükümdarlık, vezirlik, devlet yönetimi, adalet, saadet, kanaat, ikbal, mevki, soyluluk, giyim-kuĢam, ölüm, mal ve mülk, din, ahlakî erdemler, durüstlük, doğruluk, alçak gönüllülük, helal ve haram, sadakat, insanseverlik, tecrübe, içki ve zararları, örf ve kanun, hükümdar ve halk iliĢkisi, siyaset, toplumsal tabaka ve özellikleri, komutanlık, haciblik, kapıcı baĢlılık, hizmetkârlık, dünya ve ahiretin nasıl mâmur hale getirilebileceği, alimler, tabipler, Ģairler, çiritçiler,


satıcılar, hayvan yetiĢtiricileri, zanaât ve erbabı, fakirler, aile hayatı, eĢ seçimi, çocuk eğitimi, sofra ve ziyafet adabı, ülke yönetimi, devrin tahlili ve tenkididir. Ayrıca eserin giriĢ kısmında baĢka bir

kiĢinin eser hakkında önemli

bir

değerlendirmesi bulunmaktadır.

Bu

değerlendirmeye de kısaca bir Ģekilde bakacak olursak, buna göre de Çinlilerin “Edebü’lmülük”, Maçinlilerin “Enisü’l-memalik”, Doğu illerinin “Ziynetü’l-Ümera”, Ġranlıların “Şehnâme” ve Turanlıların ise, “Kutadgu Bilig” adını verdikleri bu kitab çok aziz bir kitaptır. Bu kitap herkese yararlı fakat, memleket ve Ģehirleri idare için hükümdarlara daha çok faydalıdır denilmektedir. Demek ki, Kutadgu Bilig’in Türk kültür ve düĢünce dünyasının yarattığı özgün bir eser olduğunu buradan çıkartmak mümkündür. Kutadgu Bilig’de özellikle devletin yıkılması veya devamlılığının neden ileri geldiğini, hakimiyetin nasıl elden çıktığı, ordunun nasıl toplanacağı, konak ve sefer yollarının nasıl seçileceği, hükümdarlarla halkın karĢılıklı hak ve vazifeleri ayrı ayrı açıklanmıĢtır. Bütün bunlar dört anlaĢılan Ģahsın karĢılıklı konuĢmaları ile meydana getirilmiĢtir. Onlar: KünToğdı hükümdar olup, doğru kanunu, adaleti temsil eder. Ay-Toldı vezir olup, saadeti, Kut’u temsil eder. ÖğdülmüĢ ise vezirin oğlu olup aklı, OdgurmuĢ ise vezirin akrabası olarak, akıbet ve kanaati temsil eder. Eserde bunlardan baĢka da Ay-Toldı’nın hacib ile buluĢmasını sağlayan KüsemiĢ, huzura kabul edilmesini temin eden Hacib, arada hizmet eden Oğlan, haber getiren YumuĢçı ve zahidin yanında çalıĢan Kumaru da iĢtirak nisbetleri az olmakla beraber vazifeli olarak önemli kiĢileri temsil etmektedirler.38 b. Atabetü’l-Hakayık Atabetü’l-Hakayık XII. asrın ilk yarısında, Yüknekli Edîb Ahmed bin Mahmud tarafından yazılmıĢ manzum bir ahlâk kitabıdır. Türk ve Acem ülkelerinin meliki emîr-i âzam Muhammed Dâd Ġspehsâlâr Beg’e sunulmuĢtur. Edîb Ahmed, XI. asır sonlarıyla XII. asrın ilk yarısında yaĢamıĢ, Arapça ve Farsça’yı öğrenmiĢtir. Tefsir, hadis gibi Ġslâmî ilimleri tahsil etmiĢ; takva sahibi, âlim, fâzıl bir Türk Ģairi olarak tanınmıĢtır. Gözleri görmeyen bu Karahanlı devri Türk Ģairi hakkında kaynaklarda fazla bilgi yoktur. ġöhreti Ali ġîr Nevâî devrine yani XV. yüzyılın sonlarına kadar devam etmiĢ ve hayatı hakkındaki bilgiler genelde menkıbelerden elde edilmiĢtir. Fakat çeĢitli kaynaklarda onun XII. asrın sonları ile XIII. asrın baĢlarında yaĢadığını kaydedilmektedir.

38

http://www.manas.kg/sbe/tezler/tarih/mavlyudakamciyeva.pdf


Atabetü’l-Hakayık, tıpkı Kutadgu Bilig gibi ġehname vezninde yani aruzun “feûlün feûlün feûlün feûl” kalıbıyla yazılmıĢtır. Eserin baĢında yer alan Tanrı’nın, Hz.Peygamber’in, dört sahabenin, emîr-i âzam Muhammed Dâd Ġspehsâlâr Beg’in medhi ve kitabın yazılıĢı hakkındaki kısımlar beyitler halindedir (80 beyit) ve gazel tarzında kâfiyelidir. Asıl eser dörtlükler halindedir ve her dörtlük mânilerde olduğu gibi “-a,-a,-b,-a” Ģeklindeki kâfiyelerle bitmektedir. Her ikisi de Karahanlı devrine ait olan Atabetü’l-Hakayık ile Kutadgu Bilig’in birbirinden ayıran en önemli özellik budur. Kutadgu Bilig’in beyitler halinde ve mesnevî tarzında yazılmasına mukabil Atabetü’l-Hakayık dörtlükler halinde ve mânilerin kâfiye düzeninde yazılmıĢtır. Ancak Kutadgu Bilig’de aralarda zikredilen dörtlüklerin hem vezni açısından hem de kâfiye düzeni bakımından Atabetü’l-Hakayık ile ayniyet göstermesi ilgi çekicidir. Aynı devrin eseri olan Divân-ı Lügati’t-Türk’teki dörtlükler ise hem hece vezni ile yazıldıkları için, hem de koĢma tarzında kâfiyelendirildikleri için farklılık gösterirler. Atabetü’l-Hakayık, bir ahlâk ve öğüt kitabı olduğu için tamamen hikmet üslûbu ile yazılmıĢtır. Kutadgu Bilig’deki üslûp çeĢitliliği onda görülmez. Kutadgu Bilig’in öğüt veren kısımlarıyla Atabetü’l-Hakayık edâ ve üslûp bakımından birbirine çok benzemektedir ve biri diğerinden aĢağı değildir. Atabetü’l-Hakayık, Ġslâmiyet’ten sonraki eserlerin çoğunda olduğu gibi Tanrı’ya, Hz. Peygamber’e, dört sahabeye ve eserin sunulduğu emîre övgü ile baĢlar. YazılıĢ sebebinden sonra asıl esere girilir. Eserdeki baĢlıca konular Ģunlardır: Bilgi, dil, dünyanın dönekliği, cömertlik ve hasislik, tevâzû ve kibir, harislik, kerem, hilim ve zamanın bozukluğu. Bilhassa bilgi ve dilin muhafazası ile ilgili konularda Atabetü’l-Hakayık ile Kutadgu Bilig arasında büyük benzerlikler vardır. Ancak Atabetü’l-Hakayık’ın tamamen Ġslâmî motiflere dayandığını ve bu bakımdan Kutadgu Bilig’den farklı olduğunu belirtmek lâzımdır. Atabetü’l-Hakayık’ın sonunda Edîb Ahmed’e ait olmayan üç ek vardır. Birinci ek müellifi meçhul bir dörtlüktür. Burada Edîb Ahmed’in doğuĢtan kör olduğu, Atabetü’l-Hakayık’ın ondört bâb üzere yazıldığı ve bir fil yükü altın değerinde olduğu belirtilmiĢtir. Ġkinci ek, Seyfî mahlası ile Türkçe ve Farsça Ģiirler yazmıĢ olan Temür devri emirlerinden Seyfeddin Barlas’a ait bir dörtlüktür. Emir Seyfeddin Barlas, Edîb Ahmed’i “edibler edîbî” ve “fâzıllar baĢı” olarak nitelendirmektedir. Üçüncü ek Arslan Hoca Tarhan’a ait on beyitlik bir manzumedir. Arslan Hoca Tarhan, Temür ve Uluğ Beğ zamanlarında yaĢamıĢ ve devrinin edebî faaliyetleriyle ilgilenmiĢ mühim devlet adamlarından biridir. Edîb Ahmed’in babasının Mahmud, memleketinin Yüknek olduğunu ve Atabetü’l-Hakayık’ın “KâĢgarî til” ile yani Karahanlı Türkçesiyle yazıldığını Arslan Hoca Tarhan’ın ilâvesinden öğreniyoruz.


c. İlk Türkçe Kur’an Tercümesi Köklü bir dile sahip olan Türk milleti Karahanlılar devleti zamanında, Satuk Buğra Han döneminde Ġslam medeniyetiyle tanıĢmıĢlardır. Bu olay Türk dili ve edebiyatında bir dönüm noktası olmuĢtur. Türkler Ġslam dinine son derece saygı göstermiĢler ve bu dini en iyi Ģekilde anlayabilmek için çalıĢmalar yapmıĢlardır. Bu çalıĢmalardan en önemlisi ise Kur’an tercümesi çalıĢmalarıdır. Kutsiyete önem veren Türk milleti, kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’i anlayabilmek için bu kitabın dilini bilmek zorunda idi. Fakat herkesin Kur’an dili Arapçayı öğrenmesi imkânsız bir durum olduğundan tercüme yoluna baĢvurulmuĢtur. Bu tercümeler genellikle satır altı olup bire bir kelime karĢılıkları verilmiĢtir. Bilindiği üzere ilk Kur’an tercümesi Farsçaya olmuĢtur. Rivayetlere göre bu tercüme iĢlemi Hz.Peygamber dönemine kadar götürülmektedir. Kur’an’ın bütün olarak Farsçaya ilk tercümesi ise Samanîler devrinde (875-999), hükümdar Samani Mansur Ġbni Nûh (961-976)’un buyruğu üzerine Buhara’da yapılmıĢ ve bunda Taberî’nin hacimli Kur’an Tefsiri esas alınmıĢtır. Bu tercüme metni herhangi bir ek açıklamaya yer vermeksizin kelime kelime yapılan bir tercümedir. Kur’an-ı Kerim’in ilk Türkçe tercümesinin kim tarafından, ne zaman, nerede yapıldığı bilinmemektedir. Bazı bilim adamları ilk Türkçe tercümenin de Farsça tercüme döneminde yapıldığını söyleseler de bu ifadeler henüz kesinlik kazanmamıĢtır. 39 Karahanlı dönemine ait olduğu düĢünülen ilk Türkçe Kur’an tercümesi, Aysu ATA tarafından “Türkçe Ġlk Kur’an Tercümesi, Karahanlı Türkçesi” adıyla 2004 yılında yayınlanmıĢtır. 40 Aysu ATA’nın bu çalıĢması giriĢ, metin, notlar ve dizin olmak üzere dört bölümden oluĢmaktadır. Yazar giriĢ bölümünde eser üzerinde yapılan çalıĢmalardan Rylands Nüshası’ndan ve Kur’an tercümelerinden bahseder. Kullandığı çeviri yöntemini de gösteren Ata, bu eserin Türk dili açısından önemine de değinmiĢtir. Bu bölümde ayrıca Doğu Türkçesi ile yazılmıĢ Kur’an tercümelerinden de söz edilmiĢ olup eser üzerine yapılan çalıĢmalardan bahsedilmiĢtir. 41 Karahanlılar döneminden günümüze kadar ulaĢabilmiĢ ilk Türkçe Kur’an Tercümesi ile karĢı karĢıyayız. Asırlar öncesinde Türkler nasıl bir dil kullandıkları buradan

39

40

41

Kur’an tercümelerinin bilinen dört nüshası vardır. Bunlardan birisi üzerinde çalıĢma yapılan Rylands Nüshasıdır. Ġstanbul’daki Türk Ġslâm Eserleri Müzesinde bulunan nüshadan baĢka, Özbekistan Ġlimler Akademisi ve Petersburg Asya Halkları Enstitüsü Nüshası vardır. Yazarın bahsettiği nüshalar Petersburg ve Özbekistan’dakilerdir. Ata, Aysu, Türkçe İlk Kur’an Tercümesi, Karahanlı Türkçesi, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2004, s. 157 ÜĢenmez, Emek, “Türkçe İlk Kur’an Tercümesi ve Tercümedeki İslâmî Terimlerin Türkçe Karşılıkları Üzerine”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler AraĢtırmaları Dergisi, c. 1, 2006, s. 89-99


anlaĢılmaktadır. Bu tercüme sırasında Arapça ve Farsça kelimelere Türkçe kelimelerle karĢılık verildiğini görülmektedir. Bu husus da Karahanlıların medeniyeti inĢa ederken dile verdikleri önemi bir kez daha vurgulanmıĢ olmaktadır. Sonuç olarak ilk Kur’an tercümesi Karahanlı döneminde yapıldığı kesin olmasa bile bu çalıĢmalar o dönemin kültür ve medeniyet sahasında olan geliĢmelere bize ıĢık tutmaktadır. 3. MİMARİ VE SANAT Asya’da Ġslami dönem Türk mimarisinin izlenebilen geliĢmesinin ilk eserleri Karahanlılar devrinde ortaya çıkar. Ġlk karahanlı eserleri kerpiç yapılardır. Sonraları ise tuğla mimarisinin en güzel örnekleri verilmiĢtir. Ġlk kerpiç yapılarda eski Dihistan Mezarlığı’nda ġir-Kebir adlı büyük kubbeli yapı stuko kaplamalarıyla ve sağlamlığıyla dikkati çeker. Son zamanlarda Kara Hoço surları dıĢında müslüman tüccarlar için yapılmıĢ bir mescid olarak tanımlanan yapı bu yapıya çok benzemektedir. Tek kubbeli merkezi plan Ģeması erken dönem için oldukça dikkati çeken bir yapıya sahiptir. 42 a. Camiler Karahanlı devri camilerinden iki önemli örnek, Anadolu Türk mimarisinde en olgun Ģekline kavuĢacak olan enine geliĢmiĢ, mihrap önünde kubbeli cami planıyla merkezi planlı cami formunun ilk örnekleri olarak ele alınabilecek planlama olgunluğu göstermektedir. Kerpiç ve tuğlanın birlikte kullanıldığı Buhara yakınındaki Hazara Camii kare planlı bir yapıdır. Ortada tuğladan payelerin taĢıdığı dört tuğla kemer merkezi kubbeyi taĢımaktadır. KöĢelerde de birer kubbe yer alır. Aradaki boĢluklar ise tonozlarla örtülmüĢtür. Duvarlar kerpiçtendir. Bu ilgi çekici XI. Yüzyıl yapısnın yanı sıra eski Merv yakınında XI. Yüzyıl sonu ile XII. Yüzyıl baĢlarına tarihlenen Talhatan Baba Camii tamamen tuğladan yapılmıĢtır. Enine dikdörtgen planın ortasında mihrap önünde yapının bütün geniĢlği ile bir kubbe yer almaktadır. Yanlara doğru ortada birer geniĢ payeye oturtulmuĢ tromplu bir kubbe vardır. Yan taraflarda ise tonozlar kullanılmıĢtır. Ġleriki geliĢmelere esas olan bu iki plan tipinin bu olgunlukta olması dikkat çekicidir. Diğer Karahanlı camilerinden ise tam olarak günümüze ulaĢan bir örnek yoktur. Buhara’da Mugak Attari Camii’nin portal cephesi, piĢmiĢ toprak zengin süslemeler arasında çini süslemenin de kullanıldığı erken döneme ait bir örnektir. 43

42 43

Altun, Ara, “Karahanlılar”, DĠA, c. XXIV, s. 412-414 Altun, Ara, a.g.m., DĠA, c. XXIV, s. 413


Buhara’daki yapıların çoğu Arslan Han tarafından yaptırılmıĢtır. Bunlardan 1119 tarihli Namazgah Camii’nin mihrap duvarındaki sarı kırmızımtırak küçük parlak tuğlalardan geometrik kûfî kitâbeler dikkati çeker. XII. Yüzyıl baĢlarında inĢa edilen Mescid-i Cum’a ise orijinal Ģekliyle zamanımıza kadar gelememiĢtir. Ancak Buhara Ģehrinde bir sembol haline gelen ve Kalan Minare adı verilen minaresi, Arslan Han’ın adını ve 1127 tarihini veren kitâbesiyle Karahanlı tuğla iĢçiliğinin önemli bir örneğidir. KuĢaklar halinde değiĢik geometrik süslemelerle kaplanmıĢ olan minarenin bir benzerine de Özkent’te rastlanmaktadır. Buhara’daki minareye öncü olduğu kabul edilen bu minarenin bağlı olduğu cami de yıkılmıĢtır. Tirmiz yakınında Çar Kurgan’da 1108-1109 tarihli diğer bir minarede Serahslı bir usta olan Ali b. Muhammed’in adı yazılıdır. On altı yivli bir gövde halinde yükselen minare Karahanlı minarelerinin baĢka tipte bir uygulamasıdır. Son araĢtırmalarda Tirmiz’deki minarenin Selçuklu hakimiyetinden kaldığı anlaĢılmakla birlikte her iki tip minare de Türkistan’da ilk minare örnekleridir. 44 b. Türbeler Karahanlıların mimaride geliĢtirdiği yapılardan bir tanesi de türbelerdir. Karahanlı zamanında yapılan türbeler cephe mimarisine özel bir önem veren, tuğla süslemelerin hâkim olduğu zengin mezar anıtı mimarisinin erken dönem örnekleridir. Özbekistan’da Tim Ģehrinde bulunan 977-978 tarihli Arap Ata Türbesi bu tipin en belirgin örneğidir. Kare planlı ve tek kubbeli yapı kubbeye geçiĢte kullanılan üç dilimli, yonca biçimi tromplarıyla ileriki geliĢmeler için ilgi çekici bir adım teĢkil ettiği gibi diğer Karahanlı türbelerin cephelerini de etkileyen cephesiyle ayrıca önem taĢır. Kademeli Ģekilde dikdörtgen çerçevelerle çevrelenmiĢ olan ve yükseltilen cephenin ortasında sivri kemerli bir niĢ ile giriĢ kapısı, üstte ise üç pencere açıklığı yer alır. Talas’ta XII. Yüzyıl baĢından AyĢe Bîbî ve Balacı Hatun türbeleri Karahanlı tuğla mimarisinin diğer iki önemli eseridir. AyĢe Bîbî Türbesi, Nasr b. Ġbrâhim ile evlenmiĢ olan Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan’ın kızı AyĢe Bîbî için yaptırılmıĢtı. Cephenin iki yanında yer alan minare biçimindeki ortası daralan kuleleri ve cephenin bütünü, altmıĢ dört değiĢik süsleme ile iĢlenmiĢ sırlı tuğla bir kaplamaya sahiptir. Fergana vadisinin doğusunda Özkent’te bulunan yan yana üç türbe kubbeli yapılar olup Karahanlı tuğla mimarisinin önemli eserlerindendir. Ortadaki 1012 tarihli Nasr b. Ali Türbesi tromplu kubbeli bir yapıdır; bugün ise kubbesi yıkıktır. Sivri kemerli trompların altındaki küçük niĢlerde lotus-palmetlerden bitki süslemeleri dikkati çeker. Cephedeki

44

Altun, Ara, a.g.m., DĠA, c. XXIV, s. 414


bordürlerde kırık sekizgenlerin kesiĢmesinden meydana gelen dörtlü düğümler, Türk süslemelerinde her devirde görülen geometrik desenlerin ilk örneklerindendir. Solda 1152 tarihli Celâleddin Hüseyin Türbesi sivri kemerli geniĢ bir niĢle açılan cepheye sahiptir. Geometrik ve bitkisel süsleme yanında kitâbe kuĢaklı kemeri ve fîrûze çini kaplama izleri dikkati çeker. Sağdaki türbe ise 1186 tarihlidir. Muhammed b. Nasr'ın bu türbesinde de aynı mimari esaslar ve süsleme hâkimdir. Kâsân yakınında Sefîdbulan'da ġeyh Fâzıl Türbesi XII. yüzyıl ortalarından değiĢik bir uygulamadır. Kare planlı yapının kubbesi dıĢarıdan belirtilecek Ģekilde üç kat kasnağa oturtulmuĢtur. Burada diğer Karahanlı türbelerinin aksine dıĢ görünüĢ basitliğine karĢılık içte zengin stuko dekoru ile kaplıdır.

c. Kervansaraylar Karahanlılar ĢaĢılacak olgunlukta ve büyüklükte bir kervansaray mimarisinin de geliĢtiricileridir. ġemsülmülûk Nasr b. Ġbrâhim'in yaptırdığı iki kervansaraydan BuharaSemerkant yolunda, 1078-1079 tarihli Ribât-ı Melik'in pîĢtâk denilen anıtsal taçkapısı ile cephesi ayaktadır. Boyutları 86 x 86 metreye ulaĢan bu yapının cephesinde kerpiç üstüne tuğla kaplı geniĢ yivli bir düzen dikkati çeker. Üstte sivri kemerlerle birbirine bağlanan bu iri yivler bütün bölge için karakteristik olmuĢtur. Çar Kurgan minaresinde de rastlanan bu form ilgi çekici bir geliĢmeyle daha sonra Anadolu'da da kendini gösterecektir. Son araĢtırmalara göre geniĢ bir külliye biçiminde ele alınmıĢ olduğu anlaĢılan bu yapı kazılar sonucunda ilgi çekici bir restitüsyonla tanıtılmıĢtır. KöĢelerde kulelerle sınırlandırılmıĢ olan anıtsal cephenin arkasında üzeri açık üçlü bir avlu tasarımı yer almaktadır. Bunun arkasında ikinci bir anıtsal giriĢ kapalı bölüme götürmektedir. Ortada sekiz köĢeli bir destek dizisine oturtulmuĢ büyük merkezî kubbe on altı küçük kubbe ile çevrelenmiĢtir. Merkezî kubbe ile örtülü bu kare mekânın iki yanında üzerleri kısmen açık iki yan avlu bulunmaktadır. Geç dönem Ġran kervansaraylarının kapalı bölümlerini andıran böyle bir tasarım eğer gerçekten yapının ilk dönemine aitse, bu Karahanlı kervansarayı, açık ve kapalı bölümleriyle Türk mimarisinin ileriki kervansaray Ģemalarının da bir öncüsü olmak durumundadır. Karahanlı kervansarayları XI. yüzyıl ile XII. yüzyılın baĢlarında sağlam bir temel olmuĢtur. Dihistan, Akçakale, Dâye Hatun, BaĢane (KutluĢehir) kervansarayları Büyük Selçuklu kervansarayları ile (ribâtlar) yakın plan ve form benzerliklerine sahiptir. BaĢane Kervansarayı ise plan semasıyla Anadolu'daki sultan hanlarının plan Ģemasını andırmaktadır. Üzerinde iyice durulması gereken Türk mimarisinin bu erken devrinde Karahanlılar, cami ve türbeleriyle ileriki geliĢmeleri etkileyecek olan ilk adımları atarken kervansaray mimarisinde


gerçekleĢtirdikleri avlu-eyvan ve kubbe kompozisyonlarıyla da öncülük ediyorlardı. d. Diğer yapılar 1066'da Ġbrâhim Tamgaç Han'a mal edilen ve kazılarda kısmen aydınlatılan Semerkant’ta Kusem b. Abbas MeĢhedi karĢısındaki yapının eyvanlı-avlulu bir Karahanlı Medresesi olduğu düĢünülmektedir. Karahanlı sarayları hakkında da kaynaklarda bilgi bulunmaktadır. Sonradan Gazneli, Gurlu ve Büyük Selçuklular'ın da kullandığı Tirmiz Sarayı önemli bölümleriyle aydınlatılmıĢtır. Yüksek portalleri, kare planlı köĢkleri, eyvanlardaki taht salonu ve çok çeĢitli tekniklerdeki süslemeleriyle XI.-XII. yüzyıl sivil mimarisi için örnek ve sentez bir anıt olarak değerlendirilir. Mâverâünnehir ve Doğu Türkistan bölgesinde hâkim olan Karahanlılar bir yandan Horasan, Afganistan ve Kuzey Hindistan bölgelerinde hâkim olan Gaznelilerle öte yandan Büyük Selçuklularla sürekli iliĢki içinde olduklarından Asya'da Türk mimarisinin kaynak ve yayılıĢında önemli rolleri olmuĢtur. Karahanlı mimarisinde tarihlendirmede özellikle mezar anıtları için karıĢıklıklar vardır. Fakat genelde bölge ve dönem olarak onlara mal edilen yapıların üslûp ve tasarımları, ileriki geliĢmelerde yerini bulacak olan oturmuĢ plan Ģemaları ve formların erken dönem örnekleri olma özelliğini korumaktadır.


SONUÇ

Karahanlıların Müslüman olmaları Türk tarihi için bir dönüm noktası olmuĢtur. Çünkü Ġslamiyeti’i kabul etmeleriyle Türkler, en geniĢ anlamda Ġslam kültür dairesine girmiĢlerdir. Bu devirde Türkler arasında oldukça geniĢ ilmi ve fikri faaliyetler meydana gelmiĢtir. Karahanlı döneminde Türkler arasında sadece Ġslam kültürü geliĢmekle kalmayıp, özellikle Doğu Karahanlıların egemen oldukları yerlerde Türk kültürü varlığını göstermiĢ, Türkçe edebî eserler yazılabilecek bir seviyeye yükseltilerek ilk defa Türk-Ġslam edebiyatı ortaya çıkmıĢtır. Orta Asya bu dönemde ilk defa Ġslam kültürü ile tanıĢmıĢtır. Yapılan bu çalıĢmadan Karahanlı ailesinin, Karluk Türkleri kabilelerine mensup oldukları anlaĢılmaktadır. Karahanlı Devleti, Ġslâmî Doğu'da kurulmuĢ ilk devlettir. Aynı anda devletin ikiye bölünmesi (DoğuBatı) hakimiyette ortaklık sistemini ortaya çıkarmıĢtır. Karahanlılar, Orta Asya'da etkileri günümüze kadar devam eden hatıralar bırakmıĢlardır. Bu bağlamda kendilerine nisbet edilen bir kısım ribatlar, medreseler ve camiiler bulunmaktadır. O dönemde buralar, ulema ve dâiler yetiĢtiren merkezlerdi. Ribatlarda ise, mücahidler, Ġslam düĢmanlarına karĢı yaptıkları savaĢlarda gözetleme yapıyorlardı. Gerçek Ģu ki, Karahanlı Devleti, Ġslam'ı savunma ve Orta Asya'da yayılması için maddî güçle yetinmemiĢler, aksine bu bölgede Türkler arasında önemli ölçüde geliĢen Ġslam kültür hareketine öncelik vermiĢlerdir. Fıkıh, Hadis, Tefsir, Tarih ve Edebiyat ilimlerinde benzersiz, mümtâz alimler yetiĢmiĢtir. Eğer bu devletin güçlü desteği olmamıĢ olsaydı, bu hareket gün yüzüne çıkmazdı. Ancak bu dönem derinlemesine araĢtırılmıĢ değildir. Bir çok çalıĢmalarda görülen eksiklikler bu konunun daha geniĢ incelemesine ihtiyaç duyduğunu göstermektedir. Zira Türk-Ġslam kültür ve medeniyetinin ilk tohumları buralarda ekilmiĢ, daha sonraki dönemlerde yapılacak çalıĢmalara öncülük eden bu hareket diğer Türk Devletleri için model olmuĢtur.


BĠBLĠYOGRAFYA

ALTUN, Ara, “Karahanlılar”, DĠA, c. XXIV, s. 412-414 ANAT, H.Yakup; Almaz, Ahmet; Karahanlılar Tarihi, Ġstanbul 2003 ATA, Aysu, Türkçe İlk Kur’an Tercümesi, Karahanlı Türkçesi, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2004 AVNÎ, Mahmud, Lübâbü'l-Elbâb, nĢr ve thk. Edward Fanr, Leiden 1906 BARTHOLD, V. Vasiliy, Moğol İstilâsına Kadar Türkistan, haz. Hakkı Dursun Yıldız, Ġstanbul 1981 ÇETĠN, Osman, Türk-İslâm Devletleri Tarihi, Ġstanbul 2009 DÂVÛDÎ, Tabâkâtü'l-Müfessirîn, thk. Muhammed Ömer, Kahire 1972 El-Muheymid, Ali b. Salih, el-Karahâniyyûn ve Cühûdühüm fî Neşri'l-İslâm, çev. Ali Aksu, Mecelletü Câmiati'l-Ġmâm Muhammed b. Suûdi'l-Ġslâmiyyi, sy. 16, Riyad 1417/1996 Es-Semânî, Ebu Sa'd Abdülkerim b. Muhammed et-Temîmî, el-Ensâb, c. I, Haydarabad 1382 Es-Suyûtî, Celâlüddin Abdurrahman b. Ebi Bekir Muhammed, Tabakâtü'l-Müfessirîn, thk. Ali Muhammed Ömer, Kahire 1976 GENÇ, ReĢat, Karahanlı Devlet Teşkilatı, Ġstanbul 1981 , Karahanlılar Devri Kültürü, Tarihte Türk Devletleri, Ankara 1987 GRĠGOREV, V.Vasiliy, “Karachanidy v Maverannagre po Tarichi Muneddzima-basi v osmankom texte s prevodom i primecanijami”, Moskova 1874, ZVO, sy. 17 Ġbn Tagriberdî, en-Nücûmü'z-Zâhira, thk. Fehim Muhammed ġeltut, c. V, Kahire Ġbnü’l-Esir, el-Kamil fi’t-Tarih, c. IX HACĠB, Yusuf Has, Kutadgu Bilig, çev. ReĢid Rahmeti Arat, Ġstanbul 2006, KAVAKÇI, Y. Ziya, XI, XII. Asırlarda Karahanlılar Devrinde İslam Hukukçuları, Ankara 1976 KĠTAPÇI, Zekeriyya, Türkistan’da Müslüman Olan İlk Türk Hükümdarları, Ġstanbul 1988 KHADR, Muhammed, “Deux actes de Waqf d’un parahanide d’Asie centrale”, Paris 1967, JA CCLV LAĠ, Wang Chin, “İslam Dininin Şinchiang’daki Gelişmesi Hakkında”, ġinchiang Tarih Makaleleri Toplamı, ġinchiang 1977 ÖZAYDIN, Abdülkerim, “Karahanlılar”, TDV Ġslam Ansiklopedisi (DİA), c. XXIV TEKĠN, ġ., Bilinen En Eski İslamî Türkçe Metinler: Uygur Harfleriyle Yazılmış Karahanlılar Devrine Ait Tarla Satış Senedleri, Ankara 1975, SAD, c. IV ÜġENMEZ, Emek, “Türkçe İlk Kur’an Tercümesi ve Tercümedeki İslâmî Terimlerin Türkçe Karşılıkları Üzerine”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler AraĢtırmaları Dergisi, c. 1, 2006 http://www.manas.kg/sbe/tezler/tarih/mavlyudakamciyeva.pdf


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.