mimarlık okulları 1. sınıf stüdyoları buluşması 2
Dertler kitabı Merve Bıyık (İTÜ 1. sınıf) Birinci sınıf stüdyosuna dahil olmanın verdiği en büyük sorumluluk, gözlemlediğim kadarıyla biz öğrenciler tarafından da en çok sorunsallaştırılan durum, anında ve yerinde üretme fikri. Stüdyonun ilk gününden itibaren öğrenciden talep edilen hızlı üretim, sanıyorum ki ev ödevi alışkanlığı olan öğrenci üzerinde daha önce hiç karşılaşmadığı bir baskı kuruyor. Bu, çoğu öğrenci için aşılabilen bir durum olduğu gibi sayısı azımsanmayacak kadar öğrencinin de “üretim”den kaçmasını beraberinde getiriyor gibi. Öğrenciden birkaç saat içerisinde veya günün sonuna kadar ortaya bir şeyler çıkarması beklendiğinde çoğu öğrenci aklına bir şey gelmemesi ile ilgili yakınıyor, bir şeyler üretememe korkusu ile strese giriyor ve çoğu zaman ya üretemiyor ya da ürettiği şeyden o kadar memnun olmuyor ki yürütücüye “bunu ben yaptım” demeye çekiniyor. Tüm bunlar düşünüldüğüne benim önerim, bir üretim mekanı olarak stüdyonun birinci sınıf öğrencisini bu üretme kaygısından kurtararak onu nasıl daha üretken hale getirebileceğinin tartışılması. Öğrencinin üretmekten korkması, bunu geciktirmesi, ertelemesi, sürekli negatif bir üretim sancısı içerisinde olması nasıl aşılabilir? Esasen bu kaygı, kayda değer üretimin önüne geçiyorsa, üretimin kalitesini artırmak için neler yapılabilir? Öğrencinin “beğenilmeme”, “ yetersiz kalma”, “ürettiğinden sorumlu olma” korkularının yerinde veya gerekli olup olmadığı, bir öğrencinin bu problemi ne kadar sürede aşması gerektiği ve problemin birinci sınıf sonunda hala aşılamaması durumunda öğrenci için ne gibi sonuçlara yol açacağı tartışılabilir. Nida Ekenel (İTÜ 1. sınıf) Bizlere neler oldu böyle? Başta her şey çok kolaydı. Ya tümden gelirdik ya tüme varırdık. Sonra birden tasarım geldi başımıza ve olanlar oldu… Çoğumuza yeni gelen bu yoğun düşünme sürecinin bireyler tarafından yavaş yavaş keşfedilip, geliştirilmesi; bence mimarlık eğitimi birinci sınıfın temel dertlerinden birisidir. Tasarımcıyı tek boyutluluktan çıkaran sancılı karar verme süreci içerisinde problemleri ve olası çözümleri birbiriyle ilişkilendirerek kolektif bir beyin fırtınası içerisinde, kendi düşüncemizi dile getirmenin ilk adımı olmuş olmalı birinci sınıf; sözlü, yazılı ve görsel anlamda. Bu da en başta sanıyorum bu tartışma ortamında birilerinin “zaten” cevabı biliyor olarak gelmemesiyle oluyor, kendini klonlamak için. Daha iyiyi arıyoruz; hepimiz, biz de ve bizden birileri olan yürütücülerimiz de, ama bu işi diğerlerinden daha yoğun ve detaylı kılan da o ki sanırım bu işin tek bir doğrusu yok. Ve olasılık bolluğu gerek farklı farklı düşünen beyinler olmamızdan gerekse de tasarım yaparkenki bireysel süreçlerimizden kaynaklanıyor. Bunu derken kastettiğim, katılımcıların salt bir bireysel yol arayışında olması değil sürekli bir öğrenme tutumu içerisinde birbiriyle konuşarak, tartışarak, “dertleşerek” bir çözüm önerisi sunabilmek günün sonunda. Sonra işin üstünden tekrar tartışmak ve tekrar ve nice tekrarlar. Kayıtsız kalamayacağımız bir başka mesele de sanırım bakış açısı. Kimsenin, şimdilik, kendi algısı dışından gözlemleyemediği çevremizi, kendi beynimizle duyumsuyoruz. Bunu daha önceki bilgi ve deneyimlerimiz doğrultusunda bir bakış açısıyla yaptığımızı ve yürütücülerin de doğaüstü varlıklar olmadığını varsayarsak (tabii istisnalar çok) stüdyoya kendi bakış açılarından tamamen arınmış olarak Mimarlık Okulları 1. Sınıf Stüdyosu Buluşması 2, 26 Haziran 2015, Studio-X, İstanbul
1
gelmeleri neredeyse imkansız ve böyle bir şey beklemek de bir hayli saçma olurdu, öğrencilerin mimarlık eğitimine başlarken daha önceden öğrendikleri her şeyi unutmalarını istemek gibi. Bu durumu göz önüne alırsak aslında ilgilenmemiz gereken asıl mesele bu bakış açılarını bize nasıl yansıtacakları, ki bunun gerçekten eleştirel düşünme yetisi gelişmekte olan bireyleri nasıl etkiler. Acaba yürütücülerimiz sadece soru sorsalar nasıl olurdu? Eleştirel bakış açısı; ne, nasıl , neden, acaba. Son olarak da gene ilk iki paragraftan doğal olarak bağımsız olamayan olasılıkların çokluğunun ve bu sonsuz olasılıkların mümkün olduğunca fazlasına ulaşımımızın sağlanması bu süreçle yeni yeni karşılaşan “kelime dağarcığını” geliştirmesi gereken bireyler olarak bizler için hayati önem taşıyor zannedersem geçtiğimiz yılda. YürütücüLERin bu anlamda kendi farklılıklarını stüdyodaki zenginlikler olarak görmek ve bunu stüdyoya taşımak. Aynı şekilde bizlerin, seksen kişinin. Çok özetle, bireylerin kendi tasarım süreçlerini keşfe çıktıkları bu dönemde stüdyo(yürütücüler değil, stüdyo) onlara öyle bir bakış açısı kazandırıp, olasılıkları gözler önüne sermeli ki; karşılaştıkları bu ne olduğu belirsiz süreçte sadece onlara verilenlerle kalmayıp, karşılarındakilere bu mu o mu diye soranlara: bu, o, bu ve o, bu da değil o da değil ve hatta belki de şu diyebilsinler. Sanırım. Şimdilik. Bence. Nida Bilgen (İTÜ 1. sınıf) Mimarlık eğitiminin ilk yılının stüdyodaki her öğrenci üzerinde büyük bir şok etkisi yarattığını söyleyebilirim. İlk dersle başlayan, on iki yıllık öğretim hayatımızda kabullendiğimiz tüm kalıp bilgiler ve çalışma yöntemleri üzerine bir yıkım ve kayıp giden tüm öğrenilmişliklerin üzerine bu defa neden ve nasıllığını ortaklaşa sorgulayan yapım süreci akademik eğitim hayatlarının ilk yıllarındaki biz öğrencileri büyük bir kargaşaya sürüklemekte. Bu süreç her ne kadar acılı geçiyor olsa da, aslında bir şeyleri keşfedip öğrenmek hepimizde bir tatmin duygusu yaratmakta. Kısacası birinci sınıf stüdyosunda mimar adayları bizler düşünce sistemimizce yenilenip dünyaya farklı bir açıdan bakmaya başlıyoruz diyebilirim. Bu bilgi yoğunluğu ve kendimizi yeniden inşa etme süreci ne yazık ki birçok şeyin uçup gitmesine de sebep olmakta. Stüdyoda edindiğimiz ve keşfettiğimiz bilgiler çoğu zaman o anda kalıyor ve ileriki zamanlarda referanslar verebileceğimiz yalnızca küçük bir dağarcığımız oluyor. Mesleki terminolojinin, proje örneklerinin ve mimarlık tarihinin hepimizin hafızasında daha iyi yer edinebilmesi için stüdyoda alternatif ortamlar yaratılabileceğine; bu sayede hem bireysel olarak öğrencinin hem de bir bütün olan stüdyonun projelerinde ilerlemeler kat edilebileceğine inanıyorum. Birinci sınıf stüdyosu bir anda öğrencinin bütün hayatını kaplayan bir çalışma halinde. İlk senenin beklenmeyen yoğunluğu öğrenci üzerinde bir odaklanma sorununu da beraberinde getiriyor. Eğitimimizin bu travmatik parçası diğer dersler üzerine daha az düşmemize sebep olabiliyor. Halbuki stüdyo içerisinde öğrencilerin diğer dersleriyle daha bütünleşmiş halde yapılacak tüm çalışmalar öğrenciyi rahatlatacağı gibi bilgi birikimimizin daha sistematik ve eksiksiz yerleşmesini sağlayacaktır. Stüdyo ortamını tek kelimeyle özetleyecek olursam “eleştiri” olduğunu söylerdim. Yani stüdyo ortamı benim için her daim daha çok gelişebilecek ve geliştirebilecek bir yer. 4. Serkan ATES (İTÜ 2. sınıf, Bilgi 1. Sınıf) Birinci sinif studyolari hakkinda tartismayi arzu ettigim bir kac konudan ozetle bahsediyorum; Oncelikle ogrencilere yapitirilan calismalarda sinirlarin cok belli olmasi ve tasarimin belli kurallarindan bahsediliyor olmasi (Bilgi modeli; simetri kotudur vs..) bir noktaya kadar iyi olabiliyor. bunun aksi durumunda ogrencinin cok fazla serbest birakilmasi da ogrencinin kendi capinda anlamaya calisacagi, kendisi adina kesfedecegi seylerde ayri bir onem arz ediyor. bu iki yontemden biri digerine tercih edilmemeli ve hem kisitli cercevede verilen kurallari olan calismalarla isin kendi ic butunlugunun onemi anlatilirken serbest islerle de ogrencinin kendine dair olan kesif yollari bu belirsizliklerle acilmalidir. Mimarlık Okulları 1. Sınıf Stüdyosu Buluşması 2, 26 Haziran 2015, Studio-X, İstanbul
2
Tam da bu noktada ikinci konusmak istedigim konu da gundeme geliyor; proje yurutucusunun bu noktadaki durusu. benim Bilgi sisteminde aldigim egitimde nelerin nasil yapilabilecegi konusunda surekli danisilan bir merci ve dogrulari yanlislari olan bir noktadaydi yurutuculer, studyo ise islerin belli bir cerceve dahilinde ele alindig hatta kisitli materyal ve yapim yontemleriyle uretimin tesvik edilmeye calisildigi bir ortamdi. bunun kendi adima ozellikle mimarlik hakkindaki dusuncelerin hic mi hic oturmadigi bir donemde bana fikir vermesi ve birseyleri yerine oturtmamda muthis faydasi oldu. Fakat ITU ye gectikten sonra burada tanistigim arkadaslarimin benden farkli bakis acilarina sahip olduklarini da gordum. Aldiklari birinci sinif egitiminin yaraticiliklari ve bir fikri konseptlestirme noktasindaki yeteneklerini gelistirdigini ve en onemlisi de kendi fikirlerinin arkasinda hocanin karsisinda dahi (bazen tembellikten suphesiz) durabiliyor olmalari onemli gorundu bana. anlatmak istedigim; yine yurutucunun herseyi surekli kontrol eden bir insan degil ama bazen evet herseyi kontrollu bir bicimde sunan bazese yapilan calismada uretime dahil olup ogrencileriyle birlikte dusunup birlikte de urettigi durumlar olmali. Yurutucunun rolu de yine calisma cercevesinin degiskenligi gibi degismeli. bazen masasina oturmali (mecazi) bazen ogrenci olmali ve birlikte ogrenme modelini ogretmeli. Son olarak da sunu konusalim isterim; ITU ye geldigimden beri en cok ozledigimsey gercek bir juri izlemek. studyo ortaminda isler gercektn cok kopuk birbirinden, yani kimsenin birbirinden haberi yok ancak sene sonundaki portfolyosunda neler yaptigini goruyor arkadasinin. ayni ortamda bulunuyor olmak fikir alis verisini saglamiyor. herkes kendi durdugu noktadan bakiyor projesine, oysa ki en azindan ara juri formatina herkes seyirci gibi otursun, hocalar masalarina gecsin ve herkesin projesini herkes dinlesin ve yurutuculer ogrencileri de birbirlrinin projeleri hakkinda fikirlerini soylemeye tesvik etsin. Suan zaten bu sekilde yapilmiyor mu zaten hayir yapilmiyor, gelen konuk juri uyeleri bile bazen biraz takilip ayriliyor yine herkes birinden kritik aliyor ve hemen evine kaciyor. Birbirimizi dinleme firsati saglanirsa herkes durdugu noktayi sorgular ve bakilan sey boyut kazanir (iki gozle bakmak gibi) is derinlik kazanir kanaatindeyim. 5. Hakan Ilıkoba (İTÜ 1. sınıf) Çok heyecanlıyım. Bu bir sene nasıl geçecek onu merak ediyorum. Mimarlık fakültesi, ilk gün, ilk konuşma ! Yürütücümüz bütün öğrencilerin bu sene neler yapacağız nelerle karşılaşacağız onlardan bahsediyor. Aklımda en iyi kalan sözler ise şunlar oldu . " Siz bir uçaktasınız ve biz sizi bu uçaktan aşağı atacağız. Siz de aşağı doğru düşerken tutunacak bir şeyler aramaya başlayacaksınız." Bu bir sene tam olarak da böyle geçti. Nereye gelmiştik, ne yapacaktık bilmiyorduk. Daha önce hiç karşılaşmadığımız sorunlarla karşılaşıyor ve bunları çözmeye çalışıyorduk. Yaptıklarımız doğru mu yanlış mı onu da bilmiyorduk. Zaten tek bir doğru yoktu. Yaptığımız işler kaliteli olsun, en iyisi olsun istiyorduk. Ama aradan geçen zamanda anladık ki en iyi diye bir şey yok sadece en iyiye ulaşmaya çalışmak vardı ve asıl değerli olan da buydu. Bir sene boyunca işlediğimiz pratikler genel anlamıyla hedef odaklı değil süreç odaklı işliyordu. Bunun yanında sürece ağırlık verirken, tekrar tekrar yaptığımız denemeler bizi çileden çıkarabiliyordu. Bu son düzeltme olacak diye başına oturduğumuz projeleri bir daha düzeltmek zorunda kalıyorduk. Taa ki son teslim gününe kadar içimize sinen, işte bu sefer oldu diyebileceğimiz işler ortaya koyuncaya kadar.Hala "mimarlık nedir ?" "mekan nasıl oluşur ?", "kullanıcı mekan ilişkisi nasıl olmalıdır?" sorularını kendimize soruyorduk bazı cevaplar buluyorduk kendi çapımızda ama bu sorular tabi ki hiç bitmiyordu. Bu soruların cevapları dört yıl boyunca da daha sonrasında da bitmeyecekti. Bu atölye çalışması bu konuları tartışmak ve sorulara tekrardan cevaplar aramak için çok güzel bir fırsat gibi görünüyor ve içinde bulunmayı çok istiyorum. Genel bir değerlendirme olarak görüşlerimi yazmaya çalıştım bunun yanında stüdyo içerisinde öğrenciler ve hocalarla iletişim, kontenjan, ingilizce-türkçe ayrımı gibi konuların da konuşulmasının yararlı olabileceğini düşünüyorum.
Mimarlık Okulları 1. Sınıf Stüdyosu Buluşması 2, 26 Haziran 2015, Studio-X, İstanbul
3
6. Yağmur Balkıs (Bahçeşehir) Stüdyo eğitimimiz tam gün sürdüğü için öğleden önce o hafta yaptığımız çalışmaları hocalarımızla birlikte yorumluyorduk. Hocalar kendi yorumlarını yaparken bizlerde o yorumlardan yeni fikirler çıkarıyorduk. Bu karşılıklı fikir alışverişinin olduğu öğleden önceki çalışma dönemini verimli buluyorduk. İkinci dönem projeler biraz daha yoğunlaşınca hocalar herkesi ayrı yanlarına çağırıp projeleri yorumluyorlardı ve herkese yapılan yorumlar öğrenciler tarafından dinlenemiyordu. Bu yüzden projelere yapılan yorumların yine hep beraber yapılmasını kendi aramızda istiyorduk. Öğleden sonra daha çok bireysel çalışma verildiğinde kimse başlamak istemiyordu. Bu yüzden verilen çalışmayı evde yeniden yapacağımız düşüncesiyle öğleden sonraları projelere tam odaklanamıyorduk. Bir kere grup çalışması yapılmıştı ve aslında herkes istekli bir şekilde çalışmıştı. Çünkü bu sefer bireysel olmadığı için arkadaşlardan dolayı da çalışma isteği oluşuyordu. Belki grup çalışması daha çok arttırılabilir diye düşünüyorum ama sonuçta projelerin kişisel ilerlemesi gerekiyor. Bir de bazen yaptığımız çalışmaların çok soyut olmasıyla yani ne yapacağımızın bir türlü anlaşılmamasından dolayı sıkıntı yaşıyorduk. Bazı arkadaşlarım diğer üniversitelerde alt geçit, bina gibi şeyler yapıyorlar diyorlardı. Bizim ise yaptığımız yapıya daha tasarımsal olarak yaklaşmamız ve onu bir bina gibi görmememiz isteniyordu. Orada oluşacak ışık ve gölge gibi daha farklı durumları incelememiz isteniyordu. Bunları da tam olarak netleştiremeyince kafamızda ne istendiğini anlamamız birkaç hafta sürüyordu. Aslında benle birlikte birkaç arkadaşım daha yaptığımız yapıya böyle yaklaşmamızın daha iyi olduğunu düşünüyorduk. Sonuç olarak kendi yaratıcılığımızın ve kendi düşünce sistemimizin gelişmesi gerekiyordu. Hocalarımız aslında bir çözüm bulmuştu. Dersin bitmesinden önce bizden istenilen yapıyla ilgili görseller gösteriliyordu. Biraz daha fazla açıklamaya çalıştılar ama bazı arkadaşlarımda hala yaptığımız şeyin net olmamasından şikayetçiydi. Gözlemlediğim başka bir durum ise bir projenin teknik çizim kısmını yapmamız istendiğinde çoğumuz o çizimleri yanlış yapıyorduk. Teknik çizim dersi görmemize rağmen her şey tam oturmamıştı. Yanlış çizmemize rağmen kimse çizimle ilgili araştırma yapmıyordu. Çünkü kütüphaneden kendimiz tam olarak istediğimiz şeyi bulamayınca araştırmaya devam etmiyorduk. Bu durum hakkında da acaba kafamıza oturmayan çizim tekniklerini nasıl yapabiliriz diye bir soru aklımızda doğuyordu. Bir de bence bizim stüdyoda projelerin yorumlar dahilinde birkaç hafta daha tekrarlanması daha faydalıydı. Çünkü aynı projeyi daha da geliştirebiliyorduk. Bu yüzden kendi stüdyo deneyimlerimden de yola çıkarak, 1. sınıf stüdyo eğitimi somut olarak bir bina yapma gibi değil, kendi yaratıcılığımızı geliştireceği, neyi, nasıl yapacağımızı kendimizin düşünerek bulacağı, daha soyut ve tasarımsal yapıların ortaya çıkacağı bir eğitim olmalıdır diyebilirim. Hasan Tahsin Selçuk (AIBU) Okulların kendi imkanları ve tanımlı programları çerçevesinde, AIBU de Mimarlık 1. Sınıf stüdyosu Temel Tasarım, Çizim Teknikleri ve Mimarlığa Giriş derslerinin oluşturduğu bir kesişim kümesinde parçalı yapılar olarak işlenmektedir. Derslerin oluşturduğu düşünülen ortak küme ve bunun kesişim kümesi, bilinçli olmayan, kesişim ve destek kaygısı taşımayan bir planlama ortamında, öğrenci ve öğretim üyelerinin tesadüfi ilgi alanlarının çakışması ile gerçeklik bulma ihtimali olan bir olgudur. Bu bağlamda, müdahil olduğum dersler üzerinden, yaşanan içerik ve iletişim krizlerini ana başlıklar halinde belirterek, bu başlıklar üzerinden ortaya koyacağım tartışma, ortamda gözlemlediğim temel sorunsal başlıklarıdır. AIBU’de mimarlığa giriş dersleri ve sonrasında, Mimari Stüdyo I proje derslerine, ilk olarak mimarlığın varlık bulduğu mecralar ile mimarın kurmuş olduğu ilişkinin bir ürünü olduğu konusunda ilgilerini yönlendirmeleri istenilmektedir. Bu bağlamda, öncelikle olgunun iletişimsel olduğunun kavranması, bunun için de mecranın içerisinde bulunduğu iletişim ortamının öğrenciye tanıtılmasını önemsemekteyim. Bunda temel gerekçem, mimarlık pratiğinin icrası ve bu icra sürecinde öğrencinin kendisi için bir kimlikinşası sürecine girmesinin sağlanmasıdır. Öğretim sürecinde okul, Mimarlık pratiğine ilişkin konvansiyonlar ile öğrenciyi tanıştıran, uzlaşısal dil pratiğini öğrenme ve kullanma yetisinin geliştirilmesi amacıyla çeşitli pratiklerin gerçekleştirildiği bir süreç içerir.Her ne kadar çizim, maket, eskiz gibi grafik ve plastik anlatım yetileri/dilleri edinilmesi ve bu pratiklereilişkin konvansiyonlar Mimarlık Okulları 1. Sınıf Stüdyosu Buluşması 2, 26 Haziran 2015, Studio-X, İstanbul
4
içerisine yerleşmek, onları doğru, yerinde ve yetkin bir şekilde kullanma becerisieğitim için önemli ise de, bu araçlar ve bilgi dağarcığı ile uğraşmak, onu açmak, yırtmak ve deforme etmek de geliştirilen ilişkiyi krize sokarak yeniden inşa etmek bağlamında önemlidir. Öğrenci konvansiyonel bir altyapı kazanırken, nasıl bunu yapısöküme uğratarak kendi sınırlarını keşfedecek ve tasarımcı kimliği inşa edecektir? Bunu yapılandırılabilecek bir program geliştirilebilir, fakat ‘nasıl’ına ilişkin ancak deneysel bir birikim üzerinden yanıt bulunabileceği kanısındayım. Pelin Sarıoğlu Erdoğdu (FSMV) Temel Tasarım’da Yeni Bir Ders Planı: Yetenek-yaratıcılık ilişkisini kurgulamak Temel tasarım dersinde yetenek ve yaratıcılık ilişkisi tartışılan bir konudur. Yetenek doğuştan gelen, değiştirilemeyen ve öğrenip/öğretilemeyen olarak tanımlandığında, yaratıcılık-Temel Tasarım dersi özelinde- verilenleri doğru şekilde kullanma, parçaları tasarım prensiplerine uygun şekilde bir araya getirerek bir komposizyon oluşturma ve süreçte öğrenilebilen bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’nin eski Mimarlık okullarında, gelenekselleşen ve artık ‘ekol’ oluşturacak kadar belirgin Temel Tasarım dersleri mevcuttur. Örneğin, ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nde Temel Tasarım dersi modernist bir çizgide, son derece soyut bir dilin hakim olduğu bir şekilde kurgulanmıştır. Bauhaus okulunun tasarım prensipleri uygulanır ve yalınlık/ sadelik esastır. Teknik üniversite olmanın sonucu olarak öğrenciler yetenek sınavı ile değil, matematik puanı ile alınmıştır ve yetenekten daha çok tasarım problemlerinin çözümünde ‘analitik düşünce esas’tır anlayışı hakimdir. Bunun yerine yeteneği ön plana çıkaran, daha geleneksel çizim ve boyama tekniklerini de öğreten, daha somut girdileri olan anlayışlar/ekoller de mevcuttur (Örneğin, suluboya gibi farklı malzeme ve teknikler ile öğrencinin tanışması, sadece kesyapıştır gibi analog uygulamala araçlarının yerine kara kalem ile soyutlama yapılması ve bunların amaç olarak değil araç olarak tasarım problemlerini çözmede kullanılması gibi). Bu iki uç yaklaşımın olumlu ve olumsuz etkileri olabilmektedir. Özellikle yeni kurulan üniversitelerde ders planları oluşturulurken farklı geçmiş ve deneyimlere sahip akademisyenler, farklı bir kurum ve anlayış için dersin planlamasını yapar. Bu durumda FSMVÜ’nde olduğu gibi bazı sorunlar ve fırsatlar ortaya çıkabilmektedir. En temel sorun tutarlı bir çizgi oluşturabilmektir. Farklı anlayışlardaki temrinleri bir arada kullanmaya çalışmak sürekliliği bozabilmektedir. Bazı durumlarda başlıklar, malzemeler, kavramlar aynı olsa dahi sonuç ürünler beklenen öğrenme çıktılarını oluşturmaz. En temel fırsat ise, Temel Tasarım Dersi için farklı stüdyo/öğretim elemanları ile uygulama neticesinde çeşitliliğin/girdinin artmasıdır. Öğrenciler daha serbest ve yaratıcılıklarını kullanabilecekleri bir ortamda farklı teknik ve yöntemlerle tanışabilmeleridir. Sonuç olarak temel tasarım dersinde yetenek-yaratıcılık dengesini korumak önemlidir ancak uygulamada çözmek oldukça zordur. Çiğdem Canbay Türkyılmaz (YTÜ) Dünya Bir Ateş Topuydu Birinci sınıf stüdyo yürütücüsü olarak, sorunların sayısının az olmadığını düşünüyorum. Fiziksel mekân koşullarından başlayarak çeşitli sayıda sorun sıralamak mümkün. Üzerinde özellikle durmak istediğim sorunları burada paylaşmak istiyorum. 1. 2.
Alternatifli ve soyut düşünme eksikliği, Kısıtlayıcı düşünce yaklaşımları (Bu kadar yapabiliyorum, verdiğiniz yazıyı anlamakta zorlanıyorum, İngilizcem yetersiz vb. örnekler), Mimarlık Okulları 1. Sınıf Stüdyosu Buluşması 2, 26 Haziran 2015, Studio-X, İstanbul
5
3.
Sorgulamayı başaramamak (Doğru sorular sormak getirilecek önerilerden daha önemli olabilir)
4.
Araştırma yapma konusunda isteksizlik,
5.
Yürütücüyü tekil bilgi kaynağı olarak algılamak ve her türlü bilgiyi ondan elde etmeye çalışmak (Dolayısıyla her şeyi hazır beklemek, gereğince çaba göstermemek)
6.
Eleştiriye ve tartışmaya direnç göstermek (Ben bunu duvara konuşmak şeklinde özetliyorum) Yukarıda sıraladığım sorunlardan sonra dönüp iğneyi biraz kendimize ve mevcut eğitim sistemimize batırmamız gerekiyor.
1. 2.
Soyut düşünme eksik çünkü önemli olan test sınavlarında başarılı olmak, Kendini kısıtlıyor çünkü aykırı olarak yaftalanmaktan korkuyor (Büyük ihtimal üniversite öncesi eğitim hayatında böyle bir durum gerçekleşti)
3.
Soru sormayı bilmiyor çünkü sordurtmamışlar,
4.
Araştırma yapamıyor çünkü hiç gerek duymamış, nasıl yapılır bilmiyor,
5.
Her türlü bilgiyi benden hazır almak istiyor çünkü hep öyle olmuş,
6.
Eleştiriye açık değil çünkü hep el üstünde tutulmuş. Bu durumda aslında biz birinci sınıf proje yürütücüleri bazı durumlarda “Dünya bir ateş topuydu” diye başlamak zorundayız. Bazen kendimi öğrencilerimle aynı seviyede düşünebilmek için ders sırasında geçmişe yollamaya çalışıyorum. Öğrencilik hallerimi hatırlamak biraz daha sakin bir yaklaşım içinde olmama yardım ediyor. Dünya bir ateş topuydu diye başlayıp tasarlama, soyut düşünme, gözlem, görsel algı, görsel analiz, farkındalık geliştirme vb. derken zaten eğitim dönemi bitiyor. Sonuçta, tasarım düşünce sistemini edinmenin ilk adımı olan birinci sınıf stüdyosunun bir paylaşım yeri olduğunun üzerinde dururken, her bireyin katkısının ve katılımının önemini ısrarla vurgulamalıyız diye düşünüyorum. Defne Önen (bağımsız-yarı zamanlı) mimarlık okulları 1. sınıf stüdyoları nasıl tasarlanmalı ki, öğrenciler bu yılın sonunda . sezgiselliklerini, hayal güçlerini, bireysel bakış açılarını, harekete geçirmiş ve genişletmiş; . yere ve zamana özgü, doğal, kentsel ve sosyal çevre bağlamında, analitik ve deneyimsel yöntemler ile düşünmenin ve hissetmenin önemini kavramış; . mimari tektonik, malzeme ve strüktür ile ilgili araştırmalar ve deneyler yapmış, temel tasarım becerilerini geliştirmiş; Mimarlık Okulları 1. Sınıf Stüdyosu Buluşması 2, 26 Haziran 2015, Studio-X, İstanbul
6
. sorgulayıcı düşünme, kendini ifade, iletişim yetilerini ilerletmiş; . ve bütün bunların mimari, grafik ve sanatsal bir dil ile anlatımının, reprezentasyonunun temel araçlarını öğrenmiş olarak; sınıf arkadaşları ve yürütücüleri ile verimli ve mutlu, 2. yıla geçsinler....) Bora Özkuş (bağımsız-yarı zamanlı) Birinci sınıf egitiminin mimarlık bolumleri icin en buyuk zorlugu, ardından 2. sınıf studyosunun gelmesi gibi gozukmektedir. Yogun ve bir o kadar da kendi icine kapalı ozerk bir alan olarak birinci sınıf egitiminin, ogrenci acısından surekliliginin saglanabilmesi bu baglamda cok onemli. Oysa genellikle 2. sınıfa baslayan ogrenci* ilk seneye dair yaptıklarını, bir sene boyunca kullandıgı cok cesitli dusunmetasarlama araclarını sıfırlayarak “proje cizme” fikrine kendini kaptırmaktadır. Bunun bir nedeni aynı yaklasımı ust donem yurutuculerinin kendilerinin de gostermesi olabilir. Ancak burada tartısılmak istenen cogu ogrenci icin neden bir sene boyunca yaptıgı bu tasarlama egzersizlerini mimarlık egitimlerinin geri kalanında da kullanmayı tercih etmedikleri ya da az kullandıklarıdır. * Gerci tam tersi ya da baska ogrenci profilleri de mevcut tabi. Ornegin, gene problemli olan baska bir ogrenci profili, birinci sınıfta ortaya cıkardıgı kendince kabul goren ve ilginc seyleri, neredeyse bir tasarım sablonuna donusturup, bitirme projesine kadar aynısını tekrar etmeye calısan ogrencidir. Ecem Sarıçayır (Kadir Has) Sene sonu ders degerlendirme anketlerinde motivasyon kırıcı sekilde konusulduguna, sadece eksik olanların aktarımının yapıldıgına dikkat ceken ‘sikayetler’ vardı. Buna sebep olanın ozellikle juri sırasındaki deneyimlerle ilgili oldugunu dusunuyorum. Studyoda isleyisin en temelinde fikir alısverisi var dersek; fikir alısverisi surekli tek yonlu bir aktarımla (yurutucuden ogrenciye) gerceklesiyor olmasıyla kısıtlanıyor. Juri seklinde bastan belirli bir alt-ust hiyerarsisi kuran sistemden ziyade daha yatay bir hiyerarsinin oldugu ve coklu katılımın saglanabilecegi bir tartısma ve kritik alma ortamı olabilir mi? Aynı zamanda diger ogrencinin de elestiri ve tartısamaya katılmasının saglanması aradaki iliskinin (ogrenci-yurutucu-diger ogrenciler) mumkun baska turlu kurguları icin baska olasılıklar yaratabilmesinin yolunu acar mı diye dusunuyorum. Buna ek olarak neredeyse aynı seylerin ki bunlar ortak eksikler olabiliyor, her seferinde tekrar edildigi zamanlar, kritik alan ve digerleri gibi bir bolunmenin yasandıgına isaret. Diger ogrenciyi dısarıda bırakan bu durum aynı zamanda bir cevap gelistirme ve kendi cevresinde tartısma olasılıgını azaltıyor. Sadece yurutucuden alınan kritigin, studyo icinde beraber calısılan diger ogrencilere degmedigi, sadece ‘ust’ten gelen bir elestirinin mumkunlugu ve bundan oturu karsı cıkılamaz hali, toplu tartısma ortamında kırılabilir mi? Proje icerisinde surekli calısılan yurutuculere sonuc anlatma cabası olan juri sunumlarının, hem yurutucu hem de ogrenci icin malumun ilanı olusu aslında baska turlu birsey anlatma ve bunu deneyimlemeyi engelleyen ve juri uyesine sadece eksik sıralatan bir duruma sokuyor. Studyo cıktılarının baska dinleyicilere sunulması ve belki de baska disiplinlerden insanlara anlatma ve temsildeki yeteneklerinin daha gelismesine olanak saglayabilir mi? Degindigim genel sorunlar, cesitli birinci sınıf mimarlık bolumu atolyelerinde, benim asistanlık deneyimimde sorguladıgım – diger bircok kurgusundaki soruna ek olarak- kendi pozisyonumu da tartısmamdan ileri geliyor. Mimarlık Okulları 1. Sınıf Stüdyosu Buluşması 2, 26 Haziran 2015, Studio-X, İstanbul
7
N. Onur Sönmez (İTÜ) Mimarlık eğitiminde 1. sınıf eğitimi en önemli dönüştürücü eşik ve esasında bir fırsat. Bu fırsatı es geçmemek, kullanmak gerekiyor. Her ne kadar bir yılda yapılabilecekler sınırlı olsa da mimarlığa dair bilgi, farkındalık, kavrayış ve becerilerin ne kadar yavaş olgunlaştığı düşünüldüğünde bunların en önemli olanlarına eğitimde ne kadar erken girişilse o kadar iyi. Dolayısıyla 1. sınıf eğitiminin en temel sorusu, bu bir an önce girişilmesi gereken öncelikli konuların ortaya konmasıdır. Öncelikli konuların varolması en büyük ağırlığın bunlara verileceğini ya da başka konuların işlenemeyeceğini ima etmez. Bilakis, nelerin ihmal edilemeyeceği üzerine bitmeyen bir tartışma açmak ve bu tartışma içinde öncelikli olduğuna karar verilemeseler de en azından ikincil olarak stüdyonun içeriğine katılması gereken konuların da konumlandırılması –pek tabii dinamik/değişken bir haritalama içinde- mümkün olacaktır. Stüdyonun diğer önemli konusu özgürlük - tarifleme/sınırlama kurgusudur. Tam manasıyla açık ve müdahalesiz bir ortam negatif özgürlük kurgusuna karşılık düşerken, sınırları özgürleşme, güçlenme ve gelişimin önünü daha fazla açacak şekilde yeniden kurgulanmış/düzenlenmiş stüdyo pozitif bir özgürlük, yani "yapabilme" alanı üretir. Negatif özgürlük ancak anılan ikinci kurgu içinde araçsal olarak anlamlı olabilir. Fakat sınırlamalar, müdahaleler ve yer yer baskıcı ve hiyerarşik tutumların araçsallaştırılabileceği baştan kabul edildiğinde, bir eğitici ve entelektüel sorumluluğu içinde, bu sınır ve baskı anlarının bir farkındalığına sahip olmak ve bu pratikleri sürekli takip altında tutmaya çalışmak ve bunları da bitmeyen dinamik bir tartışmanın/müzakerenin ve gelişimin konusu olarak görmek önemlidir. Nil Paşaoğulları Şahin (DAÜ) DAÜ Mimarlık Fakültesi 1.Sınıf Stüdyosu Doğu Akdeniz Üniversitesi Mimarlık Fakültesinde FARC 101-102 ve ITAS 101-102 kodları ile verilmekte olan 2 ayrı birinci sınıf stüdyosu bulunmaktadır. FARC 101-102- Mimarlık Bölümü ve İç Mimarlık Bölümü İngilizce Programının ortak yürüttükleri; her iki bölümün öğrencilerinin aynı ortamda eğitim gördüğü; yabancı öğrencilerin ağırlıkta olduğu; birçok farklı ülkeden ve kültürden öğrencinin birlikte eğitim gördüğü bir stüdyodur. ITAS 101-102 stüdyosu ise İç Mimarlık Bölümü-Türkçe programının öğrencilerinin 1. Sınıf stüdyosudur. Bu stüdyoda sadece Türk öğrenciler- kendi ana dillerinde- eğitim görmektedirler. Her stüdyonun kendine özgü dinamikleri olduğu gibi benzer sorunları da ortaya çıkmaktadır. DAÜ Mimarlık Fakültesinde karşılaşılan sorunlar aşağıda kısaca özetlenmiştir. Öğrenci/öğretim elemanı oranı: 1:14-18 arasında değişmektedir ve bu oran özellikle birinci sınıf eğitiminde birebir eğitim felsefesi çerçevesinde sürdürülebilir değildir. o Soru: 1. Sınıf stüdyosunda sürdürülebilir oran ne olmalıdır? İç Mimarlık Programına çoğunluğu taban puan ile yerleşen öğrenciler ile hedeflediğimiz eğitim kalitesine birçok zaman ulaşamıyoruz. Özellikle, geometri ve matematik konularında yetersizlikler mevcuttur ve bu sorun tasarım sürecine olumsuz yönde yansımaktadır. Geleneksel eğitim sisteminde eğitim görmeye alışmış olan öğrenciler eleştirel düşünme ve yaratıcı fikir geliştirme konularında zorluk çekmektedir. o Soru: Birinci Sınıf eğitimini destekleyen matematik derslerinin kurgusu nasıl olmalı? Öğrenciler sözlü ve maket ile ifade ettikleri düşüncelerini özellikle eskiz ve çizim ile ifade etmekte ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Mimarlık Okulları 1. Sınıf Stüdyosu Buluşması 2, 26 Haziran 2015, Studio-X, İstanbul
8
o Soru: Bu konuda paralel çizim dersleri nasıl kurgulanmalıdır? Dijital ortamda çizim hangi seviyede müfredata girmelidir? Öğrencinin birinci sınıfta aldığı eğitimi üst sınıflardaki tasarım sürecine yansıtmada yetersiz kalması da ayrıca sorun olmaktadır. Mimarlık ve İç Mimarlık Bölümlerinin kendi dallarına ilişkin beklentileri birinci sınıf eğitiminin sürekli sorgulanmasına sebeb olmaktadır. o Soru: Birinci sınıf eğitiminin sonunda öğrenci hangi öğremin çıktılarına sahip olmalıdır? Aslıhan Şenel (İTÜ) Mimarlık birinci sınıf stüdyosu bir başlangıç olması nedeniyle ne daha basit ne de azaltılmış bir içerik çeşitliliğine sahip. Aksine mimarlığın tüm konuları birinci sınıf stüdyosunun da bir parçası. Başlangıç stüdyosunun başlıca derdinin, mimarlık konularının karmaşıklığı ve çeşitliliği ile tanışmak ve bu konular içinde eleştirel, yaratıcı ve çoklu üretimler yapabilmeyi öğrenmek olduğu söylenebilir. Eleştirellik, yaratıcılık ve çoklu üretim ancak uygun stüdyo ortamında, yürütücünün ve öğrencinin bu stüdyodaki eşit rolü sayesinde mümkün olabiliyor. Benim kişisel olarak önemsediğim konulardan biri bu tür bir stüdyo ortamının nasıl sağlanabileceği. Dünyanın karmaşıklığını ve farklı gerçekliklerin eşzamanlı birlikteliğini kavramak ve çoklu üretimler yapmak dünyayı farklı bakış açılarından görmemizi, gerçeklikleri açarak ve çoğaltarak yeniden üretmemizi sağlar. Çoklu üretim, yürütücünün tek bilen, öğrencinin ise pasifçe dinleyip kendisine empoze edileni uygulayan olduğu bir rol paylaşımını reddeder. Yürütücünün, güçlü konumunu bir yana bırakıp eşitlikçi ortamı sağlaması, katılımı sağlayabileceği gibi tek taraflı bilgi akışı yerine herkesin sesinin duyulabildiği bir ortamı mümkün kılar, tektipleştirmek yerine kişisellikleri ortaya çıkarır. Fakat çoklu üretim, yeni söz söylemeden baskın bilgiyi tekrar etme riskine karşın eleştirel bir bakışı gerektirir. Eleştirerek üretim aynı zamanda herşeyi bilemeyeceğimizin, başkasının yerine göremeyeceğimizin farkında olmamızı gerektirir. Bu nedenle ortak üretim ve farklı eleştirilere açık olmak bu tür bir stüdyonun önemli özellikleridir. Ali Paşaoğlu (Artuklu) Mimarlık 1'inci Sınıf Stüdyoları Mimarlık Eğitimini Düşünmek İçin Nasıl Araçsallaştırılabilir? Mimarlık eğitiminin birinci sınıfları bir çok yerde lisans eğitiminde deneyselliklerin yoğunlaştığı bir alanmış gibi görünüyor. Proje stüdyoları her zaman mimari araçlarla bir şeylerin denenmesini ve bu araçların geliştirilmesi ve sorgulanmasını içeriyorsa da birinci sınıflar bir şekilde (bir çok yerde) “tasarımın ne olduğu” sorusu ile temelden ilgili olmaya devam ediyorlar. Birinci sınıflar için tasarlanan eğitimlerin veya bu stüdyolardaki etkileşimlerin bir “mimarlık eğitiminin ne olduğu arama hali” olarak tanımlamak bana biraz iddialı olsa da yanlış gelmiyor. Yapılan programların, tasarlanan “uygulamaların” en uzun zamanlar tartışıldığı ve stüdyo deneyimi sırasında en çok “çuvallama” ve “revize etmenin” yaşandığı alan da yine birinci sınıf stüdyosu gibi görünüyor. Bütün bunların sebeplerini, hem az önce bahsettiğim “tasarımın ne olduğu sorusuna” olan yakınlıkla ilgili olduğunu hem de az sonra bahsedeceğim “ilk kez açılan ve belirlenen sınırlar” ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Birinci sınıf stüdyoları mimarlık okulu ile, ve üniversite ile ilgili bir çok ilişkinin ilk defa kurulduğu yer. Örneğin stüdyo eğitiminin ve yürütücü katılımcı ilişkisinin ilk kez deneyimlenmesi burada gerçekleşiyor. Stüdyonun tanımı burada kuruluyor ve hem mekansallığı hem de zamansallığı burada tanımlanıyor. Örneğin geceleri ve haftasonları çalışmak, açık havada, kentte, yolculukta ve şehir dışında çalışmak gibi pratikler birinci sınıfta üretiliyor. Açık uçlu işler ve mimarlık bilgi alanı ile olan ilişkisi tartışmaya açık olan işler burada tasarlanıyor. Bu ilişkiler birinci sınıfta kurulmakla beraber Mimarlık Okulları 1. Sınıf Stüdyosu Buluşması 2, 26 Haziran 2015, Studio-X, İstanbul
9
bazen de “yalnızca birinci sene için” kurulmakla yetiniliyor. Birinci sınıfın bu sınırlarla oynayan yapısı ve tasarımın nasıl bir üretim/eylem olduğunun devamlı gündemde olduğu bir alan olması hali, burada üretilen pratiklerin mimarlık eğitimin geneline “bir soru sormak” olarak işlemesi anlamına geliyor. Bu alanda, mimarlık okulunun ilk senelerinde üretilen pratiklerin bize neler öğrettiğini anlamamız için bu soruyu iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Bunun yolu da elimizdeki yüksek öğretim pratiklerini bir süreliğine paranteze alarak düşünmek olabilir. Örneğin standart mesai ve maaş sınırlarına bağlı olmasaydık nasıl bir stüdyo yürütecektik? Mekan olanaklarımız/sınırlarımız daha farklı olsaydı nasıl bir stüdyo hayal edecektik ( tam anlamıyla göçebe bir stüdyo mümkün mü) ?. Öğrenci seçme, onların tercihleri, katılım, değerlendirme şartları farklı olsaydı nasıl bir öğrenim ortamı kurgulamak isterdik? Bütün bu olasılıkların açılması birinci sınıf deneyimimiz içinde karşımıza çıkıyor öyleyse o deneyimleri nasıl dillendireceğiz? Figen Işıker (Artuklu) Mimarlık mesleğinin ve mimarlık ürünlerinin olumsallığı tasarım eğitimine nasıl etki etmeli? Teorik planda mimarlığın olumsallığını kabul etmemek gittikçe daha zor görünüyor. Olumsallık kaçınılmaz olarak sadece nesneyi değil, tasarım araçlarını ve tasarımcının motivasyonlarını dahi niteliyorsa bu durum mimarlık pedagojisi için ne anlama geliyor? 1’inci sınıf stüdyo işleri kabaca iki tasarım süreci geçirir. İlk süreç, stüdyoda yapılacak işlerin yürütücüler tarafından tasarlanması, ikincisi ise bu işlerin yürütücüler eşliğinde mimar adaylarınca stüdyoda çalışılması. Her iki durum da ayrı ayrı tasarım problemleri içerir. Ancak burada tartışılmak istenen daha çok stüdyodaki tasarım sürecidir. “1'inci sınıf stüdyosunu nasıl kurgulamalı” sorusuyla ilk karşılaştığımızda, içinde hiç bir zorunluluk barındırmayan, bununla birlikte birbirinden bağımsız olumsallıklara sahip olmayan bir durum ile karşı karşıyaydık. Bizim de birlikteliğe/olumsallığa yaptığımız vurgu geçen dönemlerde arttı. Tasarıma hem var olan bir nesnenin ölçülmesi/gözlemlenmesi/eleştirilmesi ile başladığımız hem de tasarım sürecini stüdyo katılımcılarının bir birleriyle müzakere ederek yürüttüğü işler kurguladık. Kişisel ya da grup çalışmalarından çok, aynı işte her iki durumu birleştiren ve bu şekilde özelleşen daha akışkan bir süreç olduğu söylenebilir. Hem kendisinin olan hem ötekinden bağımsız olmayan bir şey yapmak üzere tasarlanmış bu işler, her ne kadar bir zorunluluk ilişkisi üzerine kurulmuş gibi gözükse de asıl imkan verenin rastlantısallıklar olduğu söylenebilir. Burada farkettiğimiz şey olumsallığın bir bakıma tasarımda olasılığı arttırdığı ve farklılığı sağlamasıdır. Ancak bu tartışmanın zorlu bir ayağı vardır. O da mimari tasarım tartışmalarının olumsallıkla pek de barışık olmamasıdır. Candan Özülke (Maltepe) Anahtar Kelimeler: Mekân Tasarımı, Temel Tasarım Prensipleri, Mimari Temsil Biçimleri. İÇERİK: Tasarım stüdyosu I ve II’de öncelikli konularımız: mekân tasarımı, temel tasarım prensipleri ve eskiz teknikleridir. Ayrıca mekân sınırlandırılmasının hangi elemanlar ile nasıl sağlanabileceği üstünde de durulmaktadır. Güz döneminde strüktür konusunda da bazı temel bilgiler verilmektedir. YÖNTEM: - Mimari Temsil Biçimleri: eskiz, maket ve bilgisayar kullanılmaktadır. - Bütünleşik Eğitim: Üç ayrı bölüm ortak eğitim görmektedir. (Mimarlık, İç Mimarlık, Gemi ve Yat Tasarımı). Ayrıca, tasarım stüdyosu derslerinde eskiden öğretim programında ayrı olan yapı bilgisi, temel tasarım ve bina bilgisi derslerinin konularının işlenmesi öngörülmektedir. Mimarlık Okulları 1. Sınıf Stüdyosu Buluşması 2, 26 Haziran 2015, Studio-X, İstanbul
10
- Bir hocanın koordinasyonu altında 15 kişilik bir öğretim kadrosu ile 250 öğrenciye dağılım yapılmaktadır. Bir hocaya yaklaşık 16 öğrenci düşmektedir. - Ağırlıklı olarak, öğrencilerden el becerisini geliştirmeleri, bunun yanında maket ile düşünmeyi ve tasarımlarını ifade etmeyi öğrenmeleri beklenmektedir. Ek olarak, birinci dönemde bazı bilgisayar programlarının temelleri öğretilmektedir. Bu programlar ile üçüncü boyut algısı geliştirilmeye çalışılmaktadır. SORUN: - Öncelikle, öğretim programımızın 3-4 senede bir değişmesi bazı sorunları beraberinde getirmektedir. - Dönem başlarında yapılan öğretim programları, dönem sonunda farklılaşabilmekte. Bu beraberinde bazı sorunlar getirebilmekte. Tabii ki bu programlara % 100 uyulması söz konusu olamıyor öğrencilerin sene içindeki performanslarına göre programda değişiklik yapılmaktadır. - Tasarım stüdyosu I ve II’nin koordinatörlerinin değişmesi, yöntemlerin farklılaşmasına neden olmaktadır. Farklı hocalar, stüdyo dersine farklı yaklaşımlar getirmektedir. - Farklı üniversitelerden hocalarımız ekibe katılmakta, bu Kolektif çalışmalar avantaj bazen de dezavantaja dönüşebilmektedir. (İTÜ, MSGSÜ, ODTÜ, YTÜ, serbest çalışan hocalarımız) NEYİ DERT EDİYORUZ?: HEDEF NE? Vermek istediğimiz ne? Öncelikle, hedefimiz 1. sınıf öğrencilerine mekân tasarımını öğretmek, fikir verebilmek. Derdimiz: Yönü olan ve yönü olmayan mekânların çözümüne ait farklı çözümler geliştirmelerini sağlamak. İki ve üç boyutu algılamalarını önemsiyoruz. Mekânın sadece fiziksel bir kavram olmadığını anlatmak, sosyal yönünün de önemli olduğunu ön plana çıkartmak gerekiyor. 1. sınıftan başlayarak, bu konu üstünde de durulması gerekiyor. Ayrıca hedefimiz öğrencileri araştırma yapmaya teşvik etmek ve bu araştırmalar neticesinde farklı mekân tasarımları denemelerini sağlamak.
Avsar Gurpınar (Bilgi, Endustri Urunleri Tasarımı) Tasarım Studyosunun Halleri Bu arastırmada, Istanbul Bilgi Universitesi’nde 2011-15 yılları arasındaki studyo ve juri deneyimleri ısıgında ogrenciler ve yurutuculerin aldıkları farklı pozisyonlar baglamında belirginlesen, birbirleri arasında geciskenlik/degiskenlik gosterebilen haller ve bu hallerin sebep oldugu olası komplikasyonlar incelenecektir. Hal 1: Genel gecer hukumler Ogrencilerin, sanki bir ‘Tasarımın Buyuk El Kitabı’ varmıs, neyin nasıl yapılacagının kesin bir bilgisi varmıs, yurutucu de bu bilgiye haiz ama ogrenciyle paylasmıyormus gibi davranması. Sorular: Hangi calısmayı nasıl yapmalıyım? Olası sebepler: Studyonun adının dogrudan var olan kategoriler uzerinden tanımlanması (toplu konut/elektrikli ev aleti/mobilya), beraberinde onunla iliskili bir cok baska kavramın/standardın/konvansiyonun da beraberinde gelmesi Komplikasyonlar: Konvansiyonel/Kategorik sıkısmalar Hal 2: Dikotomik degerlendirmeler Mimarlık Okulları 1. Sınıf Stüdyosu Buluşması 2, 26 Haziran 2015, Studio-X, İstanbul
11
Tasarım ve onerilerin iyi/kotu, guzel/cirkin, olmus/olmamıs, dogru/yanlıs gibi kriterler uzerinden degerlendirilmesi. Bu hem ogrenci hem yurutucu icin kolay bir yol gibi gorunmekte. Komplikasyonlar: Lideri takip et. Hal 3: Surecsel teslimiyetler Ogrencinin, kritik edeni bir tashih mekanizması, kendisini de onun bir operatoru olarak gormesi. Sorular: ‘Ne yapacagımı soyleyin’, ‘Sizden kritik almadan bir sey yapmak istemedim' Komplikasyonlar: Dusun felci/ogrenilmis caresizlik Hal 4: Kıymeti kendinden menkuliyet En soyut/idealist/fiktif calısmada bile fikri -hayali de olsa- bir zemin uzerine oturtmak, sureci yasamak ve belgelemek, oneriyi ortaya cıkartan onu belirleyen faktorleri acıklayabilmek gerekiyor. Komplikasyonlar: Gercekliginden kopuk, mekan, urun ve yapılar onermek. Baglam sendromu. Hal 5: Kendi kurallarında hapsolmak Bir takım –genellikle matematiksel- kurallara-yontemlere tutunarak rahatlamak, daha sonra, sanki o kuralları kendi koymamıs gibi onları degistirilemez kabul etmek. Komplikasyonlar: Surekli sorun cozmeye calısan ve cozdugunden fazla sorun tanımlayan projeler. Hal 6: Olcek korlugu Mimarlık ogrencileri projelerine hem fiziksel, hem mental olarak uzaklar. Her seye kusbakısı, dolayısıyla plan odaklı bir yaklasım hakim. Olcegi tersine donmus olsa da benzer bir yaklasım tasarım ogrencilerinde de mevcut. Bu sefer de sadece urune odaklanan bir yaklasım var. Bu dar perspektif icerisinde urunun ortamı, baglamı, kısacası icinde var oldugu/olacagı dunya muglaklasıyor. Komplikasyonlar: Olu paftalar, hicbir zaman gercek (sadece fiziksel anlamda degil, kavramsal baglamda da) olamayacak projeler. Hal 7: Teknolojik esaret Dijital araclar amacsallastıgında hedefler muglaklasıyor. Ogrenci de tam olarak hakim olamadıgı bir dijital aracın yapabildiklerine mahkum kalıyor. Komplikasyonlar: Alternatif gelistirememe, farklı tasarım/eskiz/ifade tekniklerini kullanamama. Hayallerin daralması. Hal 8: Guvenli sular Projelerin esneklik derecesi, verilis sekli, akısı ve istenenler gelecek sonuc onerilere dogrudan etki ediyor. Bu, diger sene ve derslerden yapılabilecek bilgi transferini de dogrudan etkiliyor. Komplikasyonlar: Konvansiyon-dısı fikirleri olan ogrenciler, bunun istenen temsil yontemleri ile anlatılmasının zorlugunu fark ettiginde guvenli sulara kacıyor. Çiğdem YÜCEL (Uludağ) Uludağ Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü’nde mimarlık eğitiminin ilk yılında, üniversite öncesi eğitim kapsamında oluşturulan düşünce yapısını yeniden sorgulayarak, çevresine dair Mimarlık Okulları 1. Sınıf Stüdyosu Buluşması 2, 26 Haziran 2015, Studio-X, İstanbul
12
farkındalık geliştirebilen ve yenilikçi düşünceler üretebilen öğrenciler yetiştirilmesi hedeflenmektedir. Bu bağlamda, ilk yıl eğitimi kendi içinde hem çeşitli zorluklar hem de potansiyeller barındırmaktadır. İlk çalışmada, öğrencilerin kendilerini ve kendi kentlerini yeniden farklı bir gözle değerlendirmelerini sağlayacak çalışmalar yaptırılmaktadır. Bu süreçte öğrenciler deneyim ve kavramlarını soyut-somut ifade etmekte zorluklar yaşamaktadırlar. Çoktan seçmeli bir anlayışa dayalı değerlendirme sisteminden geldikleri için neyin nasıl yapılacağını “bilememe” endişeleri taşımaktadırlar. İkinci çalışma kapsamında, öğrencilerin psikolojik, algısal ve fiziksel özellikleri ile ilgili geliştirdikleri farkındalıktan yola çıkarak, temel insan gereksinimlerini dikkate alan soyut mekanlar tasarlamaları istenmektedir. Kavramları aktarırken bir sorunun birden çok çözümü olabileceği konusunda sıkıntı yaşamakta, deneyimlerini soyutlamakta zorlanmaktadırlar. 40x40x40 cm boyutlarında bir küple doluluk- boşluk, ışık-gölge, küpün yüzeylerini farklı algılama, mekan ve mekânsal hiyerarşi oluşturma, belirlenen işlevlere yanıt getirme çalışmalarında sorun yaşamaktadırlar. Üç farklı prizma ile geometrik kompozisyon oluşturma ve oluşan cismi parçalayıp- birleştirerek yeni bir mekansal kurgu oluşturmada, geometri-ölçek-oran-orantı-renk-kurgulama ve el becerisi sorunları yaşamaktalar. Üçüncü bölüm kapsamında ise öğrencilerin kendi kentlerine dair geliştirdikleri farkındalıktan yola çıkarak, yakın çevrelerini farklı açılardan deneyimlemeleri ve sorgulayabilmelerine yönelik olarak kentsel doku analizleri yaptırılmaktadır. Bu çalışmanın amacı, birim ve bütün arasındaki ilişkilerin tekrar, süreklilik, ritim kavramları üzerinden değerlendirilmesidir. Bu ilişkileri değerlendirirken ölçek- mekan ilişkisini insan boyutlarını kavramada bu kavramlarla ifade etmede ve zorluk yaşamaktadırlar. Dördüncü bölüm kapsamında ise daha önceki bölümlerde yaptırılan mekanı okuma ve deneyimleme çalışmalarından sonra mekan üretimine ilişkin yapılan dönem projesinde ise kentsel bir doku yakınında bir yerleşke oluşturmaları istenmektedir. Bu çalışmayla birlikte, kent – topoğrafya - doku ilişkisine dair farkındalık oluşturulması; insan eylemleri ve mekan ilişkisinin kurgulanması; mekansal hiyerarşinin (genel - yarı özel - özel mekan) oluşturulması hedeflenmektedir. Mekan oluşturmaya yönelik çalışmalarda; insan ölçeği-oran, topoğrafyayı anlama ve ilişki kurma, birimler arası ilişkiler-hiyerarşi ve işlevleri bütünsel olarak kurgulama sıkıntıları, 3. boyut algısı ve ifadesi sorunları yaşamaktadırlar. Mevcut dokuyu kavrama ve bunun yeni doku ile ilişkilendirilmesi de sorun yaşanılan durumlardır. Eda Soyal (Artuklu) Birinci sınıf mimarlık eğitiminde yürütücünün rolü nasıl çeşitlenebilir? Tasarlayanın yaratıcı kavrayışını ve deneysel üretimini, ortaya konan problem ile canlı kılmanın mümkünlüğünü irdelemek/ soruşturmak isterim. Tasarım disiplinlerinde yaratımın nesnel – öznel iki eşik arasında salınımı herkesin malumu. Mimarlık okulunda, tasarımın ortaklarından biri varsayılan yürütücü ‘oyun kurucu’ tavrı ile olasılıkların önünü açmakta zorlanır görünüyor. Bir dönemlik kişisel izlenimim, soru işaretleri barındıran anlam/ işlev/nesne/ özne vb. ile sahneye çıkıldığında aynı oranda cesur ve çeşitli cevaplarla dönüldüğü yönünde oldu. Dolayısıyla, mimarlık öğrencileri problemleştirme ya da problemlere yeni açılımlar bulma durumu ile baş başa kaldıklarında tanıdık kişisel tavır ve birikim edinme yöntemlerini kullanmak Mimarlık Okulları 1. Sınıf Stüdyosu Buluşması 2, 26 Haziran 2015, Studio-X, İstanbul
13
dışında ne türden arayışlara yönlendirilebilirler? Yürütücünün angajmanını en aza indirgemek mümkün mü? Öğrencinin tasarım ile ilişkisi ne derecede aracısız kılınabilir? Benzer soruları tasarlayanın nesnel dünya ile ilişkilenmesi üzerinden de sormak pekâlâ mümkün. Birinci sınıf tasarım öğrencileri için ‘karşılaşmaları’ olanaklı kılmak hayati öneme sahipken; bu karşılaşmaları neredeyse eş formasyonlar arasında, tip formatlar üzerinden gerçekleştirmek jenerik üretimlerin ötesine geçememe gibi bir durum doğuruyor. Bu türden vesilelerle birinci sınıf öğrencileri mimarlık ortamının görsel jargonuna hızla angaje oluyorlar. Mimarlık eğitim dünyası içerisinden özneler tarafından yürütülen workshoplar, atölyeler, stajlar sadece belli dönemlerde, belli anlayışlarla ve sadece mimarlık networku içerisinden değil, eğitim süreci boyunca melez ve sürekli hale getirilebilir mi? Karşılaşmalar, sözü edilen müştereklerin dışında ne türden alternatifler üzerinden kurulabilir? Mimari Tasarım 1 yürütücüsü olarak; tüm bu sorunları öğrencilerle paylaşıp birlikte sorgulamayı, geliştirmeyi ve öğrencinin çözüm odaklı gelişimine katkı koymayı hedeflemekteyim. Zelal Zülfiye Rahmanalı (Maltepe) Üniversitede görev aldığım 5 senelik süre boyunca hiç 1. sınıf stüdyosuna katılmadım. Fakat birinci sınıf eğitiminin yaz döneminde gerçekleştirilen ve birinci sınıf eğitimin tamamlayıcısı niteliğinde olan 20 iş günü süresince gerçekleşitirlen yaz stajında yürütücü olarak görev aldım. Yaz stajı süresince yürütücülüğü beraber yaptığım Işıl Uysal ile beraber dert edindiğimiz şey mimar olmaya gelmiş öğrencilerin düşünce sınırlarıyla olabildiğince oynamak oldu. Bunu yapmanın yöntemi ise insana bildiği şeyleri tepetaklak edecek, bilinenin sınırlarını bir anda yıkacak, tabiri caiz ise afallatacak dolayısıyla belki de o ana dek hiç düşünmediği şekilde düşündürtmek ve üretmek durumunda bırakacak deneyler yaptırmak oldu. Hem altta hem üstte, aynı zamanda yanyana olan bir mekan düşünülür. Ya da bir kent kurulur. Kent kurulurken altlık olarak bir şehir parçası verilir. Her seferinde durumu anlatan birşeyler söylenir. Söylenenler üst üste eklenir. Söylenenlerle kent her seferinde dönüşecektir. Her iki durum için ayrı maketler yapılır. Gözün gördüğünün kesiti yapılır. Temsil yöntemleri her iş için sabitlendi. Örneğin maket ile çalışmak ve ya sadece kesit üretmek. Kimi zaman sadece video yöntemi kullanmak.. Dert, mekanı salt fiziksel bir ürün olmanın ötesine taşımak, mekanın düşünce sınırlarının bir parçası olduğunu, düşüncenin hem üreticisi hem de düşünce tarafından üretilen bir şey olduğunu kavratmak olmuştur. Başka bir deyişle mekan seni sen de mekanı yaratır düşünce sınırların dahilinde. Bu derdi öğrenciye aktarabilmek için mimarlık eğitiminin önemli temsil yöntemleri olan bazı temsillerin sınırları da mümkün olduğunca genişletilmeye çalışılmış fakat yine de temel temsil yöntemleri sabitlenmiştir. Maketler, çizimler ve görselleştirmeler üzerinden çalışmak gibi. Bu Derdi Getirmek isterim!
Mimarlık Okulları 1. Sınıf Stüdyosu Buluşması 2, 26 Haziran 2015, Studio-X, İstanbul
14
Nilay Yurtsever Mimarlık eğitimine başlarken, stüdyo mimari düşünce ve yaklaşım ile ilk yüzleşilen yer oluyor ve sancılı bir geçiş sürecini içinde barındıryor. Mimarlık, öğrencilerin hayatları boyunca temas kurdukları ve bilinçaltında bir çok veri biriktirdikleri ama aynı zamanda çok yabancılık çektikleri bir konu oluyor. Alıştıklarından farklı düşünmeleri ve yaklaşmaları beklendiğinde bir direnç söz konusu oluyor. Bu direnci kırmanın yolları beraberce aranabilir mi? Öğrencilerin özgeçmişleri ve hatırları ile bağlantı kurmaları, kendi çevrelerini inceleyip yeni tepkiler oluşturmaları ve mümkün olduğu kadar farklı mekansal durumla karşılaşmalarını sağlayarak başlanabilir mi? Çok hızlı ve sonuç odaklı bir sistem içinden gelen/bulunan öğrencilerin soru sorarak kendilerinin tasarım süreçlerini oluşturmaları ve yönlendirmeleri nasıl aşılanabilir? Farklı disiplinleri içinde barındıran ve deneysel yaklaşımlar bu açıdan çok faydalı olabiliyor. Bir fikri tasarıma dönüştürmenin temel araçlarını aktarma ve deneysel yaklaşımlar nasıl verimli bir şekilde bir araya gelebilir? Jülide Alp (Maltepe) ara-tasarla-sun bir tasarım stüdyosu deneyimi Bu metin mesleğe karşı tutkulu ve arzulu “yeniyetme” bir akademisyenin kişisel deneyimlerine dayanır. Birinci sınıf stüdyosunu iki yıl gibi kısa bir zaman diliminde deneyimlemiş olmam nedeniyle öngörülerimin genellenip genellenemeyeceği tartışmaya açıktır. Kanaatimce birinci sınıf stüdyosunun başlangıç unsuru öğrencilerle doğru iletişim ve empati kurmaktır. Birçoğu, geleceklerini üzerine inşa edecekleri disiplin hakkında neredeyse hiçbir bilgi sahibi olmayan öğrencilerin, konuşabildikleri, sorabildikleri, tartışabildikleri bir ortam yaratmak stüdyonun öncelikli amacıdır. Hedef ise öğrencilere, yürütücü tarafından üst sınırı tayin edilmemiş bir şekilde donanım ve tecrübe kazandırmaktır. Öte yandan özgüvenlerini pekiştirerek içlerindeki tasarlama-yaratma dürtüsünü harekete geçirmek de bir o kadar önemlidir. Bu kapsamda birinci sınıf tasarım stüdyosu ‘öğrenmeyi öğrenme’ süreci olarak başlar. Yeni başlayanlar için bir nevi kullanma kılavuzudur. Hangi kalemi, kâğıdı kullanacağı, çalışmaya nereden başlayacağı, neyi, nasıl araştıracağı vb. pek çok basit soru, birinci sınıf mimarlık öğrencisi için bilinmez-gri alanlardır. Bilinmezliklerin azalması ve yerini mimari pratiğe dair yeni arayışlarasorulara bırakması ile tasarım stüdyosu karşılıklı bir öğrenme sürecine doğru evrilir. Ve birinci sınıf stüdyosunu özel kılan da budur. “ara-tasarla-sun” bu seneki stüdyoda, öğrencilere proje sürecini tanımlamak için kullandığım ve onlardan bu çerçevede çalışmalarını istediğim üç temel başlık… ara; konuya ilişkin literatür taraması yaparak şekil hafızasını güçlendirmek; tasarım aracı olarak maket ve model üzerinden malzeme ve yöntemi tartışmak; öğrencilere bakmak ve görmek arasındaki farkı doğru şekilde anlatarak farkındalık yaratmak… tasarla; arama sürecini hızlı bir eskiz ve tasarlama eylemi ile sonuçlandırmak; tasarımları maket ve model üzerinde test ederek geri dönüşlerle olgunlaştırmak (feedback) sun; maket fotoğrafları ve model üzerinden üretilen imajlarla mekan ve ölçek ilişkisini de deneyimledikleri sunum paftalarını hazırlatmak; meslek hayatlarının ilk somut ürününü (yapısını) üretmiş olmanın vermiş olduğu motivasyonla öğrencileri bir sonraki aşamaya hazırlamak…
Mimarlık Okulları 1. Sınıf Stüdyosu Buluşması 2, 26 Haziran 2015, Studio-X, İstanbul
15
Bu bağlamda gerçekleştirilmesi planlanan toplantıda, tasarım stüdyosuna dair genel yaklaşımımı ve “ara-tasarla-sun” metodu olarak özetlediğim sürecin öğrenciler üzerindeki etkilerini meslektaşlarımla paylaşmak isterim.
Oruç Çakmaklı (İTÜ) MASA öğrenci yaşama sevinci kağıt kalem çiçek anahtarlar toprak ateş hava su süt yumurta pencere gökyüzü sonsuzluk uzanmak dokunmak koymak yapmak tasarlamak duymak doyamamak bisiklet sesi çıkrıkn sesi ekmeğin tınısı havanın yumuşaklığı suyun dökülüşü açlık açlık tokluk uyku uykusuzluk uykusuzluk sallanmak yapmak tekrar yapmak tekrar tekrar bakmak masa dünya masa... Tüm bu tek kelimelik şifalar : epigrflar 1.sınıfta öğretmek beklentili değil hayatın dolayısı ile mimarinin olmazsa olmaz olan tüm bu şiirdeki ve diğer tür düşünsel pratik bileşenli iletişim ortamı kurmak benim için 1.Sınıf stüdyosu ortamını kurmak anlamına geliyor.
Ahu Sökmenoğlu (İTÜ) Mimarlık okulları 1. sınıf stüdyolarını, hem yürütücüler hem de öğrenciler için son derece çetin ve bir o kadar çekici bir araştırma alanı ve ortamı olarak tanımlayabiliriz. Belli ki ‘Derdini getir!’ buluşması da böyle bir farkındalığın ürünü. Benim ‘derdim’ mimarlığın dönüştürücü gücü ile ilgili: 1. sınıf stüdyolarında, mimari fikirlerin, eylem ve üretimlerin kentleri ve toplumları dönüştürebileceğine dair bir farkındalık nasıl oluşturulabilir? Bir mimarlık öğrencisi fikirleri, eylem ve üretimleri aracılığı ile: ·
toplumu, kamusal ve özel alanları özgürleştirebileceğini ya da katı kurallar içerisine hapsederek etkisiz kılabileceğini farkında olmalı,
·
toplumun her kesimi ve tüm canlılar için yaşam, paylaşım ve iletişim koşullarını iyileştirebileceğini ya da kötüleştirebileceğini farkında olmalı,
·
katı düşünce kalıbıplarını sarsarak zihinlerde kuşkuya yer açabileceğini ya da zihinleri uyuşturabileceğini farkında olmalı,
·
demokrasiye ve katılıma alan açabileceğini ya da otoriterleşmeye çanak tutabileceğini farkında olmalı,
·
sosyal ve kültürel farklılıkların ve zenginliklerin yaşamasına imkan sağlayabileceğini ya da bunların yok olmasına aracılık ederek toplum ve mekanı tektipleştirebileceğini farkında olmalı.
Bu konunun sadece 1. sınıf stüdyolarının meselesi olmadığı ortada; ancak bu farkındalığın inşasına özellikle 1. sınıfta başlamanın yaşamsal önemi olduğunu düşünüyorum. Ünivesitenin ilk yılı, eğitim hayatları boyunca çeşitli otoriteler tarafından özgün fikirleri törpülenmeye, heyecanları ve enerjilerini bastırılmaya, merakları ve soruları engellemeye çalışılmış, taze lise mezunlarının özgürlüğe ilk adımı olarak görülebilir. 1. sınıf gençlerin içlerinde gizlenen enerjinin en yüksek olduğu zaman dilimidir ve gençlik enerjisi dönüştücüdür. Genç bir insan işte tam da bu yüzden mesleğe adım atarken bilmelidir ki; sahip olacağı bilgi, sezgi, beceri ve araçlar toplumu ve mekanı yukarıda bahsettiğimiz biçimlerde dönüştürebilecek donanımı ona sağlar. Stüdyo yürütücüsünün görevi bir yandan öğrencinin içinde gizli yaratıcı enerjiyi ortaya çıkartmak, bir yandan mimari üretimler için gerekli donanımı sağlamak, bir yandan öğrencinin fikir dünyasını özgürleştirmek ve bir yandan da mimarlığın dönüştürücü gücü üzerine bir farkındalık oluşturmaktır. Öyle ise: Mimarlık Okulları 1. Sınıf Stüdyosu Buluşması 2, 26 Haziran 2015, Studio-X, İstanbul
16
Bu farkındalığın oluşturulmasında yürütücüye ve öğrenciye yeni ufuklar açacak yol, yordam, araç ve konular neler olabilir? Burak Altınışık (Bahçeşehir) birinci sınıf. naif romantikleştirmelere girmeden karmaşık ve sancılı bir yıl olduğu en başından belirtilmeli. gel-gitleri, zorlu zamanları, kafa karışıklıkları, dar boğazları, kafa karışıklıkları, yoğuşmaları, gevşeklikleri, sarsaklıkları, öngörülemezlikleri, asimetrileri olabildiğince çok ve kategorileştirilemeyecek kadar farklı saatler, günler ve haftalar yığını. asimetrilerin kaynağını stüdyonun öğrenciler grubunu oluşturan çokluğun konuya yabancı olmasına bağlamak yüzeysel bir tespit olur. dikkati daha çok eğitim kadrosunun bir araya geliş koşullarına yöneltmek daha verimli tespitler yapılmasına imkan verebilir. ancak olası tespitlerden birisi olarak eğitimci kadrosunun türdeşleştirilmesi anlamına gelebilecek bir aynılaştırma eğilimini baştan elemek gerekiyor. ekibin bir araya gelebilme imkanları, olası konuları belirli bir doygunlukta önceden tartışabilme süreçleri (strateji), stüdyo sahasında belirebilen anlık tıkanmalara, dağılmalara, çözülmelere yönelik esneklikler (taktik). çokluk karşısında (karşıtlık anlamında değil karşılaşma olarak) bir başka çokluk olarak belirmek zihinsel ve dilsel değişimin neredeyse zorunlu koşullarından birisi gibi görünüyor. etkileşim sadece eğitimci ve öğrenci grupları arasında değil stüdyo ortamında bulunan herkesi kesen etkileşim eksenlerinin çoğullaşmasıyla gerçekleşebilir. bir dili öğretmek değil bir dil içerisinde belirmek, evrilmek, farklılaşmak kısacası kendileşmek ya da oluşmak için zaman-mekan deneyimlerine açılmak. düşünmenin olası yeni tabanlarını (mode) birlikte kurmaya çabalamak.kendinden menkul soyut tanımlamalar yerine yaparak düşünmek.tartışmak. iletişimsel kanalları canlı ve güncel tutmak. tüm bunlar için de kitabi tanımlamalar yerine mimarlığın güncel tanımlarını, eğilimlerini, yayılım sahalarını yeniden masaya yatırmak gerekiyor sanırım.
Gülnaz Güzeloğlu (Yeni Yüzyıl) Birinci sınıf stüdyo süreci Öğrencinin stüdyoyla ilk karşılaşması onu bilinçaltı ile başbaşa bırakmamla başlar. Bilinçaltı yazıya, yazı eskize, eskiz makete, maket söze dönüşür. Müdahale etmeden, sorularla onun kendisine sormasını sağlayarak biricik düşüncelerinin ortaya çıkarıldığı bir yöntem geliştiririm. Teknik çizimin yöntemlerini dikte edilerek değil, öğrencinin kendi özgün aktarımını besleyecek şekilde anlatırım. Bu aktarımın animasyona, videoya, kolajlara dönüşümünü sağlarım. Ezberleyerek değil içinde yaşayarak, deneyimleyerek severek öğrenmesi hedeflerim. Bireyselliğin yanı sıra, birlikte iş üretmeyi deneyimlerler. Öğrenciyi besleyeceğini düşündüğüm süreli sergiler, kent içindeki binalar, kitaplar, mimari aktörler stüdyoda yeri geldikçe tartışılır. Tekil, ana projeler değil pek çok birbiriyle süreklilik sağlayan pek çok kısa süreli proje üretiminin yararlı olduğunu düşünüyorum. Stüdyoda maksimum üç hafyalık projeler bir yenisini doğururken monotonluğun kırılması için uğraşırım. Yapılan kent içi gezilerde, bir günlük atölyeler düzenlerim; atölyeler bazen bir binanın avlusunda, bazen sokakta, bazen çay bahçesinde olur. Yaptıkları işlere kendilerinin isim vermesi projelerini sahiplenmelerini, bağlamla birlikte projelerini bir kez daha düşünmelerine yön verir. Mimarlık Okulları 1. Sınıf Stüdyosu Buluşması 2, 26 Haziran 2015, Studio-X, İstanbul
17
Temsil yöntemleri çeşitlendiririm, kavramsal maketler, mapping, diagramatik gösterimler, kolaj kesitler, kolajlar, videolar şeklinde. Dönem içerisinde yapılan işlerden bazıları; Masa+sandalye= huzur mekanı/ huzur anı/ düşey sirkülasyon/ merdivenli sokaklar/ okuldaki parazit şeyler/ ikili diyagramlar/ tanışmanın mimarisi/ Maçka parkında hacim-strüktür-inşa/ halihazır parametrikler Ali Dur (Yeni Yüzyıl) Genelde çalışmaya ait tanımlar sözel yada yazılı föyler üzerinden “sınırlı – serbest” tanımlar, Fluxus Event Score'larına benzer kısmi doldurulmuş boşluklar olarak verilir. Masa - Sandalye Mimarlığı (Dönemin ilk gününde Stüdyoda mevcut tek malzemeler olan masa ve sandalyelerle inşa edilen 3 saatlik “kişisel kafa dinleme mekanları”) çalışmasının ve değerlendirmelerinin ardından, 2. ders itibariyle: City of Peace / Huzur Şehri Bu çalışmada öğrencilerin kendilerini huzurlu hissettikleri veya hissettiklerini hatırladıkları veya hissedebileceklerini düşündükleri gerçek, hayal (rüya / kurgu) yada hayal-meyal bir yer yada anıyı stüdyo ile paylaşmaları istenir. Tek bir hatırlatma olarak, bu anı yada yerin fiziksel (mekânsal, duyusal vb.) hem de deneyimsel detaylarına da dikkat etmeleri istenir. Birer paragraf metin olarak yazılan tasvirler stüdyo ortamında ve ortak bir masa etrafında sözel olarak paylaşılır. Anlatımlar ve stüdyo içerisinde yapılan yorumlar/sohbetler esnasında yürütücü diyagramatik çizimler ve kelimeler ile her öğrencinin yerini not eder. Paylaşımlar esnasında farklı anlatılar arasında ortaya çıkan benzerlik ve karşıtlıklar işaret edilir ve aralarında yorum yapmaları ve almaları teşvik edilir. Anlatılar süresince veya ertesinde öğrencilerin paylaştıkları ile ilgili olabilecek ve araştırmaları istenen (“bakacakları”) mimarlık örnekleri, mimarlar, mimari yada mimari olmayan kavramlar, edebiyat eserleri, sanat ve sosyal akımlar, sanatçılar ve sanat işleri, ülkeler, şehirler, filmler gibi çeşitli “başka yerler” iletilir ve not etmeleri istenir. - - - (Ayna Metin yada Mutfak Okuması) * Burada ilk adımda hedeflenen, hem stüdyo ortamının doğasında olan paylaşmak, toplu dinlemek, yorum almak ve yapmak, toplu tartışmak gibi alışkanlıkların deneyimlenmesi hem de stüdyo ve mimarlığın kendisi ve de eğitim ile ilgili ilk tanışmayı öğrencinin şahsi ilgileri, merakları üzerinden gerçekleştirmek; halihazırdaki yabancılığı bu şekilde kırmaktır. Mimarlık ile kurulan ilk bağın kişisel olmasının sağlanması önemlidir. Bunun yanı sıra gene halihazır utangaçlığı, kişilerin kendilerine ait bir detayı keyifli bir hikaye ve hafızalarında önem taşıdığı yerden çıkarttıkları bir anekdotu anlatma isteği ile aşmaya çalışmak olasıdır. Burada kurgulanan anlatı ve yorum alma sürecinde iki-yönlü bir yolculuk söz konusudur: Öğrenci kendi içine, kendi hafıza veya hayal gücüne doğru hareket ederken oluşturulan yeni bağların, ilişkili örneklerin varlığının ortaya konması ile bir yandan da dış dünyaya doğru, mimarlıkla doğrudan veya dolaylı kavramlara, literatür örneklerine, entelektüel bilgi malzemesine doğru da yol alır. Gene bununla ilişkili olarak, aslında kendi özeliyle ilgili ve “huzur” gibi görece genel ama şahsi bir durumun nasıl daha nesnel, üzerinde konuşulabilir ve hatta yürütücü notlarında görülebileceği gibi çizilebilir başka kavramlar ve örnekler ile ilişkileri olabileceğini ve böylece dolaylı olarak da mimarlık bilgisinin ne kadar geniş bir kapsama ve yüksek bir “bulunabilirliğe” sahip olduğunu belli oranda görmüş olur.
Mimarlık Okulları 1. Sınıf Stüdyosu Buluşması 2, 26 Haziran 2015, Studio-X, İstanbul
18
Esra Kahveci (İTÜ) Bu atölyede mimarlık eğitiminde 1. sınıf stüdyosunu, üniversite kültürü içinde stüdyonun yerine vurgu yaparak, “Nerden başlamalı?” sorusu üzerinden tartışmayı hedefliyorum. Elbette bu soru mutlak bir başlangıç veya başlangıçları olan lineer bir içerik kabulüne değil, mimarlık üzerine birlikte düşünmeye nerden başlanacağı merakına dayanıyor. Bu başlangıç deneylerini düşünürken stüdyoyu bir hücre zarı gibi ele alarak “iç”ine ve “dış”ına bakmayı, üniversitenin -tıpkı kent gibi- çeşitlilik ve çelişkilerle beslenen ortamında stüdyoyu periferileriyle birlikte tartışmayı umuyorum. Fulya Özsel Akipek (Bilgi ) İlk yıl eğitiminde bir taktik olarak kitlesel-bireyselleştirme İlk yıl stüdyosu için tartışmaya açmak istediğim konu, mimarlık eğitiminde öğrenci sayılarının YÖK kontenjan arttırımları nedeniyle kitlesel eğitime dönmesinin eğitimin yapısına, stüdyodaki taktiklere etkilerinin neler olabileceği. Kitlesel tasarım eğitimi içinde bireyselliğin desteklenmesi için geliştirilebilecek taktik ve stratejiler neler olabilir? Güncel tasarım ortamında mass-customization, kitlesel-bireyselleştirme eğitim için söz-konusu olabilir mi? Bireysellikle kastettiğim öğrencinin biricik eserler çıkarması değil kendisinin biricik yapısının mimarlıkta alternatif yolların kurulması için önemsenmesi gerektiğiyle ilgili. Eğitmenlerin yapacağı ise olabildiğince çeşitli enstrümanı onun önüne koymak ve denemesi için yüreklendirmek, kendine uygun olan kurma yollarını seçmesi için önünü temizlemek olabilir. Bu modelde eğitmenin gücü bildiği ölçüde değil öğrenciyle ilişki kurabildiği ölçüde artar. Eğitmenin keşfetmesi gereken ilişki kurmanın yaratıcı yollarını geliştirmek olabilir. İlk yıl eğitiminde bir taktik olarak mimarlığı diyalog üzerinden tanıtmak Müfredat ise mevcut yapı tipolojileri üzerine ya da giderek ölçeği büyüyen kentsel sorun yumaklarını çözmek üzerine kurulmayıp, bir temaya çeşitli yaklaşım yollarını denemek, mimarlığın yaşamın diğer alanlarıyla ilişki kurma biçimlerini keşfetmek üzerinden geliştirilebilir. Mimarlık yaşamda var olan ilişkileri açığa çıkarmak, dönüştürmek ya da yeniden kurmak için var olanla diyalog biçimlerini öğrenmek ve öğretmek üzerinden geliştirilebilir. Bu diyalog her zaman geçmişi tanımak ve anlamak üzerinden değil mevcut ilişkilenme biçimlerini ters-yüz etmek, öncü ilişkilenme türleri önerebilmek ve deneysellik üzerinden de kurulabilmelidir.
Özlem Berber (İTÜ) “Mimarlık birinci sınıf stüdyosunun içeriği nedir?” sorusunun önüne “mimarlık birinci sınıf stüdyosunun nihai hedefi nedir?” sorusunu koymak istiyorum. Bu soruya fazla dallandırıp budaklandırmadan vereceğim yanıt da şu: Öğrencinin mimarlığın ne olduğunu ve (daha da önemlisi) neler olabileceğini kavraması ve üretimlerine kendi kişiliğini, arzularını, düşüncelerini, biricikliğini dahil edebilmesi. Bu hedefi ortaya koyduktan sonra içerik üzerine tartışmaya başlayabiliriz. Ve elbette ki bu noktadan sonra işler dallanıp budaklanacak çünkü artık pek çok meselemiz var. Beni en çok meşgul edenler ise şunlar: “Nesneden mekâna bedene yere kente topluma sanata politikaya teknolojiye tektoniğe psikolojiye… açılan çok katmanlı ve karmaşık mimarlık evrenine öğrenci nasıl dahil olacak? Nereden başlanacak? Nasıl bir yol izlenecek?”, “Mimarlığın bu çok katmanlı ve karmaşık yapısı katman katman ayrıştırılarak mı stüdyoya girecek yoksa her zaman tüm karmaşıklığıyla mı? Ya da bu soruyu şöyle de sorabiliriz: Bir tasarım konusu ne zaman basittir ne zaman karmaşık?”, Mimarlık Okulları 1. Sınıf Stüdyosu Buluşması 2, 26 Haziran 2015, Studio-X, İstanbul
19
“Stüdyoda üretilenler, tartışmalar, olan ya da olabilirliklerin ötesinde olasılıklara, başka dünyalara, hayallere, metaforlara nasıl açılabilir?”, “Doğru yanlışların, -meli –malı’ların ötesine geçip kendi biricikliğini, arzularını, hayallerini üretimine dahil etmekten korkmayan, güvenli sulardan çıkmaya cesaret eden bir öğrenci (ya da yürütücü) karakteri nasıl bir iklimde beslenip, gelişir?”. Evet, başta belirttiğim nihai hedef bağlamında beni en çok meşgul eden meseleler bunlar. Ve şimdi yazınca fark ediyorum ki içerikle de elbette ilişkili olmakla beraber daha çok “işleyiş”le ilgililer. Mimarlık Okulları Birinci Sınıf Stüdyoları Buluşmaları’nın ikincisinde farklı yürütücüler ve öğrencilerle nasıl taktikler, yol yordamlar, içerik ve pratik kurgularıyla bu hedefleri gözeten bir “işleyiş”in ortaya konabileceğini tartışmak isterim. Pınar Uluçay Righelato (Doğu Akdeniz Üniversitesi) Çoklu Ortamlarda I. Sınıf Eğitimine Eleştirel Bir Bakış Çoklu ortam, bu metinde birden fazla bileşene sahip 1. Sınıf Mimarlık eğitim-öğretim ortamını anlatmaktadır. Piyasa odaklı çalışan özel üniversitelerin politikalarının bir sonucu olarak artan ve çeşitlenen öğrenci sayısı, onların etkileri ile değişen süreç ve ürün, oluşan yeni dinamikler, tüm sorumluluğun üzerine yıkıldığı, kurbağayı prense dönüştürmesi beklenen 1.sınıf eğitimi... Gerçekten suçlu muyuz? Dünyada nerede duruyoruz? Nereye gitmeyi planlıyoruz? Nereye gideceğimizi planlayabiliyor muyuz? Kimi Mimarlık Okulu daha bakir kalmayı becerirken, çoğuları değişen dinamiklerine bağlı olarak sancılı süreçler yaşıyor. Bu okullar bağlı bulundukları üniversitelerin çok milletli ve kültürlü öğrenci kabulü çerçevesinde sosyo-kültürel anlamda kendilerini zenginleştirirken öte yanda stüdyo kültürünün temelini oluşturan öğrenme ve öğretme ortamları da yaşanan çatışmalardan nasibini alıyor. Pek çok anlamda farklılaşmaya başlayan öğrenci profili ile beraber çoğalan talebin karşılanmasını hedefleyen tampon çözümler –herhangi bir pedagoji deneyiminin aranmadığı farklı disiplin/eğitim altyapısına, deneyimine ve farklı önceliklere sahip yarı-zamanlı akademik kadro- stüdyo pratiğine yeni dinamikler kazandırarak, alışılagelmiş stüdyo eğitiminine ve onu yürütmeye çalışan gönüllülerine zor anlar yaşatmakta.. Bir yanda farklı becerilere ve algılama yetilerine sahip genellikle liselerin Matematik ve Fen bölümlerinden gelen Mimarlık öğrencileri, öte yanda farklı ön lisans programından gelen mezunlar, diğer yanda edebiyat bölümü çıkışlı, üniversiteye yetenek sınavı ile giren İç Mimarlık ya da Grafik Tasarımı öğrencileri, savaş ortamından kaçarak gelen Orta Doğu’lu gençler, faklı inançlara, öngörülere, kültürlere sahip Afrika ya da Asya ülkelerinin kırsalından ve/veya kentinden gelen ve barındırdıkları pekçok farklılıkları ile tasarım çatısı altında uzlaşmaya çalışan bir topluluk...Bir yanda mimar, iç mimar, grafiker, öte yanda akademisyen, diğer yanda kadın ya da erkek temsiliyeti yanında uzlaşmacı rolünü de üstlenmesi beklenilen stüdyo yürütücüleri..Çok kültürlü ve çok gruplu ortamlarla nasıl başa çıkılır? Bu süreçte temel tasarım eğitimi nasıl verilir? Stüdyoların farklı eğitim yapıları, karakterleri ve kültürleri ile birden çok özne barındırması; bu durumla ters orantılı olarak tam zamanlı akademik kadronun sabit kalması ve iş kapasitelerinin de artması sonucu eğitim-öğretim eyleminin niteliğinin etkilenmesi; yeni eğitim biçimlerine yönelirken yaşanan sıkıntılar; çoklu grupların ortak bir standardı yakalamak amacı ile yönetiminde yaşanan zor anlar atölye çalışmasında tartışmaya açılacak ve cevap aranacak konular arasındadır.
Mimarlık Okulları 1. Sınıf Stüdyosu Buluşması 2, 26 Haziran 2015, Studio-X, İstanbul
20
Tansel Korkmaz (Bilgi) Mimarlığın birbirinden farklı düşünce ve pratik kanallarının mevcudiyetinin tartışılmaz olduğu günümüzde, bunların hepsini kapsayıcı bir zemin bulmak ve bunun paralelinde 1. sınıf stüdyosunu bir "basic design" (temel tasarım) stüdyosu olarak düşünmek mümkün müdür? mümkünse bu temeli nasıl tanımlayabiliriz?
Nurcan Güneş (Artuklu) Birinci sınıf ile mimarlık eğitimine başlayan öğrencilerin çeşitli nedenlerle de olsa vasata ikna olmasının önüne geçmek, daha sonraki yıllar için daha fazla deneme-yanılma pratiğini kazandırmak mümkün müdür? Bu soru Türkiye’nin diğer yerlerinde ne derece görünürdür bilmek zor. Fakat içinde bulunduğum bölgede sıkça karşımıza çıkan bir problem. Mimarlık kendi nesnesine belli bir arzu ile bağlı olan ve bu arzu sayesinde kendini superpoze edilebilen bir pratik. Birinci sınıfta bu superpozeyi sağlayacak bilgiyi devreye sokmanın yollarını bulmak gerekiyor. Öğrencilerin kişisel birikimlerinin az olduğu göz önüne alındığında bu bilginin tasarıma katılması da oldukça zor oluyor. Örneğin başlangıç uygulamalarından biri olan eskiz defterlerine baktığımızda düşüncesinde çok az bilgi içeren ve kişiselliğini çok az cümle ile ifade eden öğrencilerle karşılaşıyoruz. Bunun nedenlerinden biri öğrencilerin tasarım konusuna yaklaşımı içselleştirmeden uzak bir yabancılaşma ile gerçekleşiyor olması. “Her soruya verilecek en az bir cevap”ın olması hali bir çeşit yabancılaşma üretiyor ve bu da öğrencinin vasat olana ikna olmasına neden oluyor. Bu durumu ortadan kaldırabilmek için takip edilen; her türlü kavramın yerini değiştirmek, ortaya konulan soruyu alışıldık bağlamından çıkarmak, narrative olana yoğunlaşmak gibi yöntemlerin işe yaradığı, bir nebze de olsa tasarım pratiğini çeşitlendirdiği görüşmüştür. Fakat bu durumun sadece birinci sınıf pratiklerinde kalması yeteri kadar yoğunlaşmamasına ve reflekse dönüşememesine neden oluyor. Öğrencinin yeninden ve yeniden yapma arzusunu yüksek tutmak ise başka bir problem. Bu pratiğin arzu ile örtüşebilmesi için hoca-öğrenci ilişkisinden yürütücü-katılımcı ilişkisine taşınması gerektiğini workshoplardaki deneyimlerimizden biliyoruz. Yürütücü-katılımcı ilişkisi birinci sınıflarda nasıl kurulabilir sorusu, 1’inci sınıflardaki eğitimin daha kitleye yönelik mi yoksa bireye yönelik mi olmalı sorusunu beraberinde getiriyor. Ozan Avcı (İTÜ) Mimarlık Okulları Birinci Sınıf Stüdyo Eğitimi Üzerine… Mimarlık bilgisi yaşamın içine gömülü haldedir. O bilgiyi çekip çıkartmak için öğrencilerin farklı düşünebilmelerini, gördükleri ve bildikleri arasında ilişki kurabilmelerini ve eleştirel bir bakış açısına sahip olabilmelerini sağlamak gerekir. Mimari tasarım eğitimi için önemli olan yeniyi açığa çıkartabilmek için de ilişkisel ve eleştirel düşünmek önemlidir. Üniversite sadece mevcut bilginin aktarıldığı yer değil aynı zamanda yeni bilginin üretildiği yerdir. Mimari tasarım stüdyolarında bu yeni bilgi öğrenci ve öğretmenle birlikte üretilir. Tasarım eğitiminin temelinde yer alan yaratıcılık, mimarlık okullarında sadece estetikle değil etikle de ilişkilenmek zorundadır. Mimarlığı sanat dallarından ayıran en temel farklardan birisi budur. Etik sorumluluğun ve estetik duyarlılığın geliştirilmesinde deneyim önemli bir rol oynar. Bu nedenle mimarlık okulları birinci sınıf stüdyo eğitiminde gerçek hayatla ilişki kurulmalı, insan-toplum-doğaçevre-kent ilişkileri gündeme getirilmelidir. İnsandan ve onun ilişkili olduğu bağlamlardan (sosyal, kültürel, ekonomik, vb.) kopuk bir mimari tasarım eğitimi, mimarlığı “nesne” tasarımına indirgemek anlamına gelir. Mimarlık Okulları 1. Sınıf Stüdyosu Buluşması 2, 26 Haziran 2015, Studio-X, İstanbul
21
Mimari tasarım eğitiminde teknolojiyle kurulan ilişki de zaman zaman sorunlu hale gelmektedir. Mimarlık bilgisini teknik resim, maket yapım teknikleri, üç boyutlu modelleme teknikleri gibi teknik bilgilere indirgemek ve eğitimi bunun üzerine kurgulamak son derece sakıncalıdır, çünkü böyle bir modelin sonucunda yetiştirilen öğrenci mimar değil teknisyen olur. Mimarlık eğitiminin teknolojiyle kurduğu ilişki Heidegger’in gündeme getirdiği techné kavramı üzerinde yoğunlaşmalı, yapma bilgisini keşfetme üzerinde durmalı ve yeni teknolojileri üretmeye olanak sağlamalıdır. Etik-estetik deneyime ek olarak yapma bilgisini de sorgulayan öğrenciler gerçek bir entelektüel birey olabileceklerdir. Mimarlık eğitiminin hedefi de teknisyen yetiştirmek değil, içinde bulunduğu ortamı ve onun dinamiklerini sorgulayan, eleştiren ve yeni öneriler ortaya koyabilen, entelektüel birikime sahip öğrenciler yetiştirmek olmalıdır. Sevgi Türkkan, İTÜ Stüdyoda görünür ve belirgin olan ders içeriğinin(müfredat) yanısıra (proje konusu, kapsamı, süresi, çıktılar vs.) bir de içkin olan bir müfredat daha vardır. Buna eğitim bilimciler “gizli müfredat” diyor. Gizli müfredat stüdyo eğitimi boyunca kullanılan iletişim dili, paylaşım araçları, kurulan hiyerarşik düzen, mekan kullanımı, rekabet, tasarım ve temsil araçlarının kullanımı gibi uygulama ve yaklaşımlarla etkisini gösteren önemli bir pedagojik bir araçtır. Birinci sınıf eğitiminde içeriğe dair tartışmalar daha çok yapılan işler üzerinden sürdürülür. Fakat özellikle bir mimarlık öğrencisinin yabancısı olduğu stüdyo kültürüne ilk defa giriş yaptığı birinci sınıf eğitimi özelinde içkin müfredatının açık olandan çok daha etkin ve tartışılması gereken bir konu olduğu söylenebilir. İçkin müfredat çoğunlukla geleneksel stüdyo kültürünün çok da konuşulmayan ve bir şekilde değişmeyen konvansiyonlarını beslemek ve sürdürmek için kullanılagelir. Temsil dilinin donuk ve bitmiş ifadeler üretmesi, stüdyo içindeki hiyerarşik iletişim formatları, jüri sistemi gibi ritüeller, en çok ve neredeyse sadece stüdyo mekanında çalışmak, öğrencilerin yıl sonunda bireysel olarak değerlendirilmeleri, not sistemi, projelerde özgünlük ve yeniliğin yüceltilmesi gibi kararlar içkin olarak eğitimi şekillendirir. Bu bakış açısıyla içkin müfredat stüdyo eğitiminin bir girdisi olarak yeni yaklaşımlar üretmeye nasıl aracı edilebilir? Proje çıktıları arasında fark görünmeyen iki stüdyonun yürütülüşleri arasındaki farkın etkisi nasıl değerlendirilebilir? Proje yürütücüsü içkin müfredata dair eğilimlerinin farkında olmasına nasıl yönlendirilebilir? Stüdyo yürütücüsü hiyerarşik konumlanmasını bertaraf ederek stüdyoyu yürütebilir mi? Kurallı teknik resim bilgisinin ötesinde özgürleştirici bir ifade dili nasıl üretilebilir? Stüdyo ortamı mekanının dışında da üretken olabilir mi? Stüdyoda örnekler ile kurulan ilişki daha sorgulayıcı ve tabulardan uzak ele alınabilir mi? Mimarlık bilgisinin öğretilen değil keşfedilen bir bilgi olarak teşvik edilmesi nasıl sağlanabilir?
Zeynep Bacınoğlu, İTÜ Sabun Köpüğünden Mimarlığa Yürekli’er (), tasarımın sadece toplanan bilgilerin analizinin girdiği bir kara kutu olmadığını, her an her çeşit bilginin girdiği ve girdiği şekliyle kalmayıp değişen ve zenginleşen bir yapılanma olduğunu söylemektedir. Mimarlık stüdyoları da bu sürecin deneyimlendiği yerlerdir. Mimarlık birinci sınıf stüdyosu, gözlemleyerek-deneyimleyerek-aktararak-çizerek-okuyarak-araştırarak-yaparak-soru sorarak mimarlığın çok boyutluluğunun keşfedildiği dinamik bir ortamdır. Bu ortamda, bir anlatım tekniği de, bir malzeme de, bir metin de veya bir bina da bu keşfin bir parçası ve aracıdır.
Mimarlık Okulları 1. Sınıf Stüdyosu Buluşması 2, 26 Haziran 2015, Studio-X, İstanbul
22
Bu aracılar ne kadar zengin, farklı, alışılmadık olursa da o kadar yeni mimarlıkların ortaya çıkması ve daha önceden karşılaşılmamış durumlara cevap üretebilecek mimarların yetişmesi mümkündür. Tanıdık bir probleme:hedefe odaklanan süreçler ise altlık olarak kafamızda var olan ‘sabit’, ‘yerleşmiş’ kalıplar ile yeniyi aramayı engelleyebilmekte, yaratıcılığı kısıtlayabilmektedir. Farklı üretim-anlatımtemsil teknikleri ise, tasarım düşüncelerinin kafamızda oluşmasını sağlayan tasarımcının düşünme aracı, bilgi üretme aracı olma potansiyelindedir. Son yıllarda anlatım teknikleri ve proje stüdyosu yürülüşü konusundaki farklı görüşler nedeniyle aşağıdaki sorular sorulmaktadır. Aktarma, temsil etme, anlatma veya yapma sırasında tasarım değişmeye devam etmekte midir? Bunlar tasarımdan ayrık bir süreç olarak düşünülebilir mi? Öğrenci bir mekandaki gündelik eylemleri gözlemleyerek mimarlığı nelerin oluşturduğunu keşfedebildiği gibi, bir sünger üzerindeki köpüklerin biraraya gelişini sorgulayarak da bir kendi mimarlık bilgisini üretmektedir. Bu deneysel yaklaşım günümüz pratiklerinde de görülmektedir. Ve sonucunda mimarlık bilgisini-tanımlarının-anlamlandırmalarını alt üst ederek değiştirmeye başlamıştır. ‘Yeni mimari’ artık sadece pencere-kapı-duvar-ısı izolasyonu gibi elemanlar üzerinden tarif edilmemektekurgulanmamaktadır. Bunların yerini alan performatif oluşumlar olarak birçok şeye dönüşüp anlama kavuşma potansiyelindedir. Bu yazı, yeni olanı bulmak-aramak için, farklı teknikler-farklı altlıklar-yöntemler üzerinden öğrencinin mimarlığı keşfetmesi ve yeni mimarlık bilgisini üretmesini savunmaktadır.
Burçin Kürtüncü, İTÜ Mimarlık birinci sınıf Stüdyosu'nun dertleri; ortamı, eğitimi, pedagojisi, etiği, yöntemleri, altyapısı hepsi ayrı ayrı konuşulmaya değecek önemde. Fakat ben bugün mimarlık bilgisinin karakteri (bütünlüğü), bunun öğrenciyle nasıl karşılaştırılacağı ve öğrencinin öğrenme biçimlerine değinmek istiyorum. Mimari tasarım stüdyosu, mimarlık bilgisinin her sefer yeniden kurularak, etkileşim ve tartışmayla ortaya atılarak, her sefer yeniden anlanarak üretildiği yer. Bilginin üretimi ve aktarılması bir an değil, anlardan oluşmuyor, başlangıç ve sonu olan katı bir süreç değil. Zihinlerde süren, evrimleşen bir yapısı var. Zihinde ve zihinler arasında etkileşim ve yeni tartışmalarla oluşuyor ve sürekli değişiyor. Bu konuya girmeden önce öğrencinin/ bireyin kendi zihinsel ve entelektüel dünyası, DÜNYAYI kavrayış biçimi de önemli oluyor. Aslında birinci sınıftaki 'yeni' bilgi bu içsel dünyaya ekleniyor. Öğrenciler başta bu iki şeyin hep ayrı duracağını, yeni öğrenecekleri şeylerin mesleği, mevcut olan ve içsel olanın da kişiyi oluşturacağını düşünüyorlar tahminen. Ilginç ve güzel olan, bu ikisinin aynı şeyin parçası olması gerektiği. Öğrencinin uğraştığı işle arasındaki mesafeyi kaldırabilmesi gerekli. Ve stüdyo ortamının buna yardımcı olması gerekiyor. Mesleki bilgi yaşamsal bilgiyle birleşmediği sürece eksik ve kopmuş dünyalar oluşuyor zihinde. Birşeyler uzakta kalıyor, sadece okulda, ofislerde kullanılacak, sonra rafa kalkacak bir araç gibi görülebiliyor bu bilgi. burada anahtar kelimeler vereyim; 'yaşam deneyimi' bir katkı ve gençler belki ilk başladıklarında bu konuda dezavantajlı. Bir diğeri 'içselleştirme'. Deminden beri sözettiğim, o şeyi bir etme hali. Acaba bu problem/ gereklilik sadece insan bilimleri ve sanatta (Arts and Humanities) mı karşımıza çıkar ? Ya da bu alanlarda daha mı belirgin olur? Bu konunun bir başka yanı da, mimarlık bilgisini öğrencinin kendisi ürettiği gerçeği. Biraz o merak ettiği ölçüde öğreniyor ve düşünüyor, bağlantılar artıyor. Stüdyo yürütücüleri için bu durumda önemli olan öğrencide 'merak uyandırmak' ... Elbette ilgi, geri bildirim ve sürekli etkileşim bu bilginin kurulmasına imkan verecek, yürütücünün olmazsa olmaz stüdyo davranışları içinde. Çünkü öğrenci Mimarlık Okulları 1. Sınıf Stüdyosu Buluşması 2, 26 Haziran 2015, Studio-X, İstanbul
23
kurmaya başladığı bilgi bulutunu kendi içinde ve dışında tartışırken geri bildirime ihtiyaç duyuyor. "Düşündüğüm doğru mu?" endişesi bunun bir parçası. Hiç bir düşüncenin yanlış olmadığı da hissetmesi gereken güvenlerden biri. Öğrencinin kazanması gerekenler neler? Bunları listeleyebildiğimizi farzedelim. Şimdi listelediğimiz başlıkları onlara parça parça anlatalım. Bu olasılık, bu bilgiye bizim hakim olduğumuz ve bunun açıklanabilir/aktarılabilir olduğu üzerinden ilerliyor. Şöyle de yerleşik bir kabule sebep olmuş durumda; hoca anlatır, öğrenci öğrenir. Kağıda geçirilmiş, aşağı yukarı kesinleşmiş olduğu düşünülen bu bilgi aktarıldığı / anlatıldığı zaman aslında öğrenci onu öğrenmiş olmuyor. Mimarlık bilgisinin bütünlüğünün tartışılabilmesi de stüdyoda çok önem kazanıyor. Bilgi alanlarını ayrıştırıp bunlar 'mimari tasarım' konusu, bunlar 'mimarlık tarihi' konusu, bunlar 'yapı teknolojilerinin' konusu dediğimiz noktada öğrencilere düşün ama herşeyi düşünme diyoruz. sınırlar içinde düşün, şu an tanımlı konu sınırları içindesin, diğer dersin konusunu ayrı düşünürsün demek oluyor. Oysa ki tasarım, hele ki mimari tasarım yaşamla, insanla, kentle, edebiyatla, politikayla, toplumsal olaylarla, bellekle, teknikle, yapımla, inşayla, teknolojiyle ....bir bütün. Tasarımın çıkış motivasyonları her konudan ivme alabilir. Kimi öğrenci örneğin yakın geçmişle ilişkili bir proje kurar, kimisi ise iklime, Güneş'e odaklanabilir. Stüdyoda ben şunu düşündüm, şunu önemsiyorum diyen Öğrenciye devam etme desteğini vermek gerekiyor. Tartışmak istediğim önemsediğim noktalar bunlarla başlayabilir. :)
Zeynep Ataş, İTÜ Birinci sınıf stüdyosu pedagojisi ve içeriği ile çok katmanlı bir oluş. Bu çok katmanlı bütünü oluşturan ve birbiriyle alışveriş halinde birçok girdi var; işlerin içeriği, sayısı, süresi, karmaşıklığı-netliği, ortaya konuluş ve yürütülüş biçimi, yürütücünün öğrenci ile kurduğu diyalog, yürütücünün formasyonu, yürütücüler arası etkileşim, öğrenci profili, kurumsal-bölgesel kısıtlar-getiriler vd. Stüdyoların birbirinden farklılaşmasını sağlayan da bu girdilerin ve çarpışmalarının çeşitliliği. Bu doğrultuda dertlendiğim ve doğal olarak birbiriyle ilintili iki konu-soru var: Kuruma, yere, yürütücüye, öğrenciye bağlı olan son derece öznel bulduğum çeşitlenmelerin ardında birinci sınıf stüdyosunun bir ‘öz’ü var mıdır? Ve özellikle öğrenci profilindeki farklılaşma doğrultusunda her bir öğrenciye kendi tasarım bilgisini keşfetme-oluşturma yolunda aynı oranda yardımcı olabilen bir stüdyo nasıl mümkün olur? Gerekli midir? Stüdyo içeriği ve pedagojisi bu doğrultuda nasıl şekillenebilir? Asya Ece Uzmay (İTÜ, 4. sınıf) mimarlık 1. sınıf stüdyosunun verdiği soyut düşünme, mimarlığın ne olduğunu ve olabileceğini bilmeyen 1. sınıflar için tanım yapmadan kaçınarak mimarlığın türlü türlü halleri olduğunu göstermek açısından çok yararlıydı. ancak sonraki dönemlerde bunları mimarlıkla birleştirmek -eğer yönelim o yoldan gidecekse- konusunda zorluk yaşanabiliyor. genelde projeler ilk soyut düşüncelerden daha ileriye gidemiyebiliyor bir de 1:1 ölçekte inşaanın 1. sınıf için öenmli olduğunu düşünüyorum. mimarlık her ne kadar sadece inşaa demek olmasa da heyecanlı 1. sınıf öğrencisi kendi elleriyle yaptığı bir şeyin "gerçekleştiğini" kullanılır olduğunu görünce ayrı bir güzel oluyor. ben 1. sınıftayken stüdyoya halatlarla yaptığımız elemanlar bütü sınıfta büyük heyecan uyandırmıştı. tasarımını biz yapmış, malzemesini bile gidip kendimiz alıp taşımıtık. soyut düşüne ufak ufak somutlaşmaya doğru gidiyor böylece...
Mimarlık Okulları 1. Sınıf Stüdyosu Buluşması 2, 26 Haziran 2015, Studio-X, İstanbul
24
Bu kitapçık 26 Haziran 2015 tarihinde Studio-X İstanbul’ da gerçekleştirilmiş olan Mimarlık Okulları 1. Sınıf Stüdyosu Buluşması 2’ nin başvuru özetlerini içerir. Etkinlik, İTÜ Mimarlık Fakültesi’ nden Aslıhan Şenel ve N.Onur Sönmez, ve MODE İstanbul’ dan Gökçe Su Yoğurtçu tarafından organize edildi ve Emirhan Altuner tarafından belgelendi. Buluşma moderatörleri Zeynep Ataş, Ahu Sökmenoğlu, Sevgi Türkkan, Ozan Avcı ve Bora Özkuş; yardımcıları Seçil Yatan, Nil Karacaoğlu, Merve Perçem’ di. Etkinliğin sonunda üretilen “Tutarsız Manifesto” video kaydı için: M im arlık Okulları 1. Sınıf Stüdyoları Buluşm ası 2 Youtube Kanalı’ na bakınız (https://www.youtube.com/watch?v=-uL4uQsq3bk).