Yazıyo Gazete

Page 1

1

GELECEĞİN YAZARLARI SİZİN İÇİN YAZIYOR

SOSYAL BİLİMLER SOHBETLERİ

KRİSTAL LALE ÖDÜL TÖRENİ

İstanbul Prof. Dr. Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesinin açıldığı günden bu yana vazgeçilmezlerindendir Sosyal Bilimler Sohbetleri. Açıldığı günden bu yana alanında uzman onlarca akademisyeni ağırladı.

Okulumuz tarafından geleneksel olarak her yıl YAZIYO ŞUBAT 2016 sosyal bilimlerde başarılı ve itibarlı isimlere verilen ‘Kristal Lale Ödülleri’ sahiplerini buldu.

6

4

Sayı: 16

5 MEZUNİYET ŞİİR ATÖLYESİ

VEFATININ 10. YILINDA ATTİLA İLHAN SEMPOZYUMU

7 İLK DERS

Attila İlhan’ı anmak ve anlamak amacıyla 13 Mayıs 2015 tarihinde Prof. Dr. Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesi’nde düzenlenen Vefatının 10. Yılında Uluslararası Attila İlhan Sempozyumu okulumuzda büyük ilgi gördü. Tüm gün süren ve üç oturumdan oluşan sempozyuma öğrencilerin ilgisi yoğundu. Sempozyuma katılmak için gelen öğrenciler fuaye alanında çay ve kahveyle karşılandı. Öğrenciler burada çay ve kahvelerini yudumlarken sempozyumun içeriği ve Attila İlhan’ın eseri üzerine sohbetler ettiler. Hepsi alanında uzman olan akademisyenlerin katılımıyla gerçekleşen sempozyum üç oturum olarak planlandı. 9.00’da başlayan sempozyumun birinci oturumuna Prof. Dr. Muhammet Yelten başkanlığında

KOSOVA ARNAVUTLARI- TÜRKİYE GÖNÜL KÖPRÜSÜ “MEHMET AKİF ERSOY” PROJESİ

Prof. Dr. Kurtuluş Kayalı, Doğan Hızlan, Doç. Dr. Amina Šiljak Jesenković, Doç. Dr. Yüksel Topaloğlu ve Yrd. Doç. Dr. Emel Koşar katıldı Prof. Dr. Kurtuluş Kayalı başkanlığında Saat 13.00’da başlayan bu oturumda Prof. Dr. Yakup Çelik, Şair Haydar Ergülen, Doç. Dr. Baki Asiltürk, Ürdün Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Bagdagul Mussa, Öğr. Gör. Tamer Kütükçü konuştu. 14.45’te başlayan üçüncü oturuma Prof. Dr. Yakup Çelik başkanlık yaptı. Bu oturumda Prof. Dr. Muhammet Yelten, Prof. Dr. Ataol Behramoğlu, Doç. Dr. Galina Miskiniene, Yrd. Doç. Dr. Cemal Aksu, okulumuz öğrencisi Badenur Özcan ve okulumuz öğretmenlerinden Mehmet Aygün konuşmalarını yaptı. DEVAMI 2’de

10

Prof. Dr. Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesi’ni diğer okullardan farklı kılan en önemli unsurlar birisi de İlk Ders adlı altında düzenlenen konferanslardır. Okulumuzda uzun süredir devam etmekte olup her eğitim öğretim yılının başında düzenlenen bu konferanslar okulumuzun bir geleneği haline gelmeye başlamıştır. İlk Ders adı altında düzenlenen bu konferansların amacı, alanında nitelikli çalışmalar yapmış kişileri okulumuzda ağırlamak ve bu kişileri geleceğin sosyal bilimcileriyle buluşturmaktır. Bu sayede alanında nitelikli çalışmalar yapmış bu kişiler, bilgilerini ve deneyimlerini geleceğin sosyal bilimcilerine aktarma imkânını bulmaktadır. 2015-2016 Eğitim-Öğretim Yılı’nın ilk dersini ise Prof. Dr. Necat Birinci vermiştir. Prof. Dr. Necat Birinci yapmış olduğu konuşmada iyi bir sosyal bilimcinin nasıl olması gerektiğini Prof. Dr. Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesi öğrencilerine aktarmıştır. Konuşmasında

Birinci, iyi bir sosyal bilimcinin dünyayı ve ülkesini tanıyarak işe başlaması gerektiğini sık sık vurgulamıştır. Buna bağlı olarak da dünyamızın ve ülkemizin yapısı hakkında öğrencilerine çeşitli ipuçları vermiştir. Birinci konuşmasını öğrencilerine verdiği bir nasihat ile sonlandırmıştır. Bu nasihat ise şudur: Tarihi bir olayı anlamak ve algılamak istiyorsanız o tarihi olayın yaşandığı yere gitmelisiniz. Eğer gidip gezmezseniz bu olayı anlayamaz ve algılayamazsınız.

9 14

BİR KÜLTÜREL BELEDİYECİLİK ANLAYIŞI ÖRNEĞİ : ZEYTİNBURNU BELEDİYESİ


2

HABERLER

Ali Rıza GÜRBÜZ

YAZIYO ŞUBAT 2016

VEFATININ 10. YILINDA ATTİLA İLHAN SEMPOZYUMU

Attila İlhan’ı anmak ve anlamak amacıyla 13 Mayıs 2015 tarihinde Prof. Dr. Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesi’nde düzenlenen Vefatının 10. Yılında Uluslararası Attila İlhan Sempozyumu okulumuzda büyük ilgi gördü. Tüm gün süren ve üç oturumdan oluşan sempozyuma öğrencilerin ilgisi yoğundu. Sempozyuma katılmak için gelen öğrenciler fuaye alanında çay ve kahveyle karşılandı. Öğrenciler burada çay ve kahvelerini yudumlarken sempozyumun içeriği ve Attila İlhan’ın eseri üzerine sohbetler ettiler. Sempozyumun başladığını beyan eden uyarıyla birlikte öğrencilerimiz fuaye alanından konferans salonuna doğru yol almaya başladı. Attila İlhan Sempozyumu saat 9.00’da başladı. Arel Üniversitesi’nden Prof. Dr. Muhammet Yelten başkanlığında gerçekleştirilen Birinci oturum başladı. Bu oturumda Prof. Dr. Kurtuluş Kayalı, Doğan Hızlan, Doç. Dr. Amina Šiljak Jesenković, Doç. Dr. Yüksel Topaloğlu ve Yrd. Doç. Dr. Emel Koşar gibi alanında nitelikli çalışmalar yapmış kişiler konuşmalarını yaptı. Birinci oturum Ankara Üniversitesi’nden gelen Kurtuluş Kayalı “Attila İlhan’ın Düşünce Dünyasındaki Süreklilik ve Değişim Üzerine Bazı Düşünceler” adlı konuşmasıyla başladı. Kurtuluş Kayalı bu konuşmada Attila İlhan’ın yaşamının belirli dönemleriyle birlikte değişen zamanın ve koşulların Attila İlhan’ın düşünce hayatına olan etkisi irdeledi. Kurtuluş Kayalı konuşmasındaki tezlerini Attila İlhan’ın eserleriyle destekledi. Kurtuluş Kayalı’dan sonra sözü Doğan Hızlan aldı. Doğan Hızlan “Attila İlhan’da Düzyazı” adlı konuşmasında Attila İlhan’ın romanlarında şiirsel bir esinti olduğu gibi romanlarında sinemadan da ögeler içerdiğini beyan etti. Ardından Attila İlhan’ın eserlerinde kendi kuşağını savunduğunu ve bunu düzyazılarına bir hesaplaşma niteliği taşıdığını dinleyicilere aktardı. Konuşmanın bitmesiyle sözü Bosna Hersek’ten gelen Doç. Dr. Amina Šiljak Jesenković aldı. Doç. Dr. Amina Šiljak Jesenković, Attila İlhan’ın eserlerinde geçen ikilemlerden bahsetti. Jesenković bunu Attila İlhan’ın çeşitli eserlerinden örnekler vererek açıkladı. Ardından sözü Doç. Dr. Yüksel Topaloğlu aldı. Trakya Üniversite’sinden gelen Yüksel Topaloğlu, “İkinci Yeni Karşısında Attila İlhan” başlıklı konuşmada Topaloğlu, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiir’inin gelişimi ve her sosyal kurumda olduğu gibi şiirde de ortaya çıkan yeni topluluklar ve bu toplulukların toplumları şekillendirmesi çabası hakkında konuştu. Bu topluluklardan da İkinci Yeniciler üzerinde durdu. İkinci Yenicilerin toplumda ortaya çıkması ve bu çıkışta toplumda yarattığı etkiyi anlattı. Attila İlhan’ın İkinci Yenicilere karşı eleştirel bakış açısı üzerinde durdu. Bu bakış açısına göre Attila İlhan’ın İkinci Yenicileri baskı döneminin bir ürünü ve sonucu olarak

gördüğünü ve İkinci Yenicilerin özellikle öz, anlam, anlamsızlık, imge, biçim, dil konularında benimsediği anlayışı bakımından doğru bulmadığını ifade etti. Bunun sonucunda Attila İlhan’ın hem İkinci Yenicilere hem de İkinci Yenicileri destekleyen eleştirmenlere karşı olduğunu beyan etti. Yüksel Topaloğlu’ndan sonra söz alan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden gelen Yrd. Doç. Dr. Emel Koşar, “Yağmur Kaçağı Bir Şair: Attila İlhan” başlıklı konuşmasında Attila İlhan’ın bir şair olmasının yanı sıra bir senarist, bir eleştirmen, bir romancı, bir deneme yazarı ve bir gazeteci olduğunu da dinleyicilere aktardı. Hemen ardından konuşmasını Topaloğlu’nun da vurguladığı üzere Attila İl-

ise sorulan bu sorulara cevap verdi. Soru cevap bölümünün bitiminden sonra dinleyicilerin sempozyumun ilk oturumunu daha iyi tahlil edebilmek ve yorumlayabilmek için sempozyumun ilk arası başladı. İkinci oturum, sempozyuma Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nden katılan Prof. Dr. Kurtuluş Kayalı başkanlığında başladı. Saat 13.00’da başlayan bu oturumun ilk konuşmacısı Yıldız Teknik Üniversitesi’nden gelen Prof. Dr. Yakup Çelik’di. Prof. Dr. Yakup Çelik, “Gelenek ve Toplumcu Gerçekçilik Ekseninde Şiir” başlıklı konuşmasında 1950’lerde görülen Modern Türk Şiiri hakkında bilgi vererek başladı. Hemen ardında geleneklerini de kullanarak modern şiiri yazmak hakkında bilgi verdi ve Çelik b u

ge-

han’ın Birinci ve İkinci Yenicilere karşı sert tutumundan bahsetti. Attilâ İlhan’ın eserlerinde çağına tanıklık etmesinden ve şiir kitaplarının sonunda yer alan “Meraklısı İçin Notlar” adlı bölümlerde, dönemin siyasal baskısı sebebiyle açıkça ifade edemediği olay ve konular hakkında bilgi vermesinden bu sayede eserlerinin okuyucu tarafından daha kolay anlaşılmasını sağlamasından bahsetti. Attila İlhan’ın Divân ve Halk Edebiyatı’ndan faydalandığını vurguladığı gibi kaleme aldığı şiirlerinde aşk, ölüm, yalnızlık, gerilim ve kaçış temalarının dikkat çektiğini ifade etti. Bu tezini de Koşar, şairin soğuk savaş dönemindeki şehirleşmenin etkisini yansıtan ve yukarıda belirtilen temaları içeren Yağmur Kaçağı adlı şiiriyle açıkladı. Koşar’ın konuşmasıyla birlikte I. Oturum sona erdi. Dinleyiciler konuşmalar sırasında akıllarına takılan kısımları ve Attila İlhan hakkında merak ettikleri konular hakkında sempozyum katılımcılarına sorular soruldu. Sempozyum katılımcıları

lenek ile modernizmi bir arada kullanan en önemli şairin Attila İlhan olduğunu beyan etti. Attila İlhan’ın şiirlerin de halk ve divan şiirinden gelen unsurlar içerdiğini ve günümüzün temaları ile şiir formları ile birleşerek kendilerine özgü bir tarzda okuyucunun karşısına çıktığını ifade etti. Attila İlhan’ın şiirlerinde Divan Edebiyatı’ndan gelen unsurları ölçü ve biçim olarak aramak yerine ses ve imge olarak aranması gerektiğini vurguladı. Çelik bu tezlerini çeşitli şiirlerden ve yazılardan alıntılar yaparak destekledi. Ardından Attila İlhan’ın şiirlerinde 40’lıları temsil ettiğini kısaca dinleyicilere anlattı. Çelik konuşmasının büyük bir çoğunluğunu Attila İlhan’ın eserlerinde görülen Divan ve Halk edebiyatına ait öğeleri irdeleyerek yaptı. Konuşmasını Attila İlhan’ın eserlerinden alıntılarla ve bu alıntıları açıklayarak bitirdi. Daha sonra sözü alan sonra Şair Haydar Ergülen “Attila İlhan’da Şiirin Hikmeti” adlı konuşmasına Attila İlhan’ın çalışkanlığını anlatarak başladı. Ergülen’e göre, Attila İlhan’ın başarısının altında

şairlik yeteneğinin var olmasının yanı sıra başarının salt olarak bu yeteneğe bağlı olmadığını başarının asıl sırrının Attila İlhan’ın çalışkanlığın da yattığını beyan etti. Haydar Ergülen konuşmasının devamını Attila İlhan hakkında yapmış olduğu saptamalara ayırdı. Ergülen Attila İlhan’ın şair olduğunu ve yazdığı her eserde şiirsel bir anlatımın var olduğunu saptamasında bulundu. Ergülen’in ikinci saptaması İlhan Berk’in deyişiyle Attila İlhan’ın bir “fenomen” olması üzerinedir. Bu iddiaya göre Attila İlhan yazım hayatı boyunca belirli bir grubun içinde yer almamış olmasına rağmen okur tarafından çok sevilmektedir. Ayrıca Attila İlhan ulusal bir şair olmasına rağmen eserlerinde Öztürkçe yerine Osmanlı Türkçesine ağırlık vermesi onu yazım dünyasında fenomen kılan bir diğer unsurdur. Bir diğer saptama Attila İlhan’ın her dönemde bir klasik olması yani yazım hayatı boyunca okur tarafından beğenilmesi ve okurun kalbinde unutulmamak üzere bir yer edinmesidir. Bu etki o kadar güçlüdür ki Attila İlhan sadece okurları değil şairleri de etkilemiş ve şairlerin de yüreklerinde yer edinmiştir. Haydar Ergülen’in, Attila İlhan’ın şiirleri üzerine yapmış olduğu saptamalar İlhan’ın şiirlerinin azlığına rağmen onun ‘Şair-i maderzat’ (Anadan doğma şair) olduğu olup hiçbir şiirinin eksik veya tamamlanmamış olduğudur. Marmara Üniversite’sinden Doç. Dr. Baki Asiltürk “Attila İlhan’ın Şiirinde Görsellik ve Sinematografi” adlı konuşmasında Attila İlhan ile sinema ilişkisi üzerinde durdu. Asiltürk, Attila İlhan’ın şiirlerinin bir hikâyesi olduğunu ve Attila İlhan bu hikâyeyi anlatırken sinema tekniğinden ve görsel imgelerden yararlandığını belirtti. Baki Asiltürk’e göre Attila İlhan’ın imgeleri sinema perdesine yansıyan görüntüler gibi olup şiirlerinde adeta bir sinema dekoru yaratırmış gibi olduğunu ve sinema diline yakın duran teknik kullandığını beyan etti. Baki Asiltürk’ten sonra Ürdün Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Bagdagul Mussa, Attila İlhan’ın Şiirlerinde Müşterek Kelimeler adlı konuşmasını yapmak üzere Ürdün’den İstanbul’a canlı bir bağlantı gerçekleştirdi. Mussa konuşmasında Attila İlhan’ın kullandığı kelimeler üzerinde durdu. Attila İlhan’ın kelime seçimini ve seçtiği bu kelimeleri eserde nasıl kullandığı hakkında bilgiler vererek dinleyicileri aydınlattı. Öğr. Gör. Tamer Kütükçü sempozyuma Sabancı Üniversite’sinden katıldı ve “Attila İlhan Şiirinde ‘An’lardan Yaşamlara” konulu konuşmasını yaptı. Kütükçü konuşmasını Attila İlhan’ın şiirlerinde an’laştırmayı (somutlaştırma ya da cisimleştirme) “olguyu, bir ismin üzerine dolayımlayarak” gerçekleştirir tezinin üzerine kurmuştur. Kütükçü bu tezini Attila İlhan’ın Ben Sana Mecburum, Yağmur Kaçağı, Müjgan’a Aşk Şarkıları, Pia gibi şiirleriyle desteklemiştir. Kütükçü’nün Attila İlhan hakkında okuyucuya mesajı şudur: Attila İlhan’ın şiirlerinde somut bir olgu üzerinden hareketle, hayatla ilgili bir hakikate doğru yol almaktır. Tam-


HABERLER

YAZIYO ŞUBAT 2016

er Kütükçü’nün konuşmasının ardından dinleyiciler bir kez daha sorularını sempozyum konuşmacılarına yöneltti. Cevaplama sürecinin sonunda dinleyiciler bir kez daha konuşulanları süzgeçten geçirmek ve anlatılanları daha iyi yorumlayabilmek için sempozyuma 15 dakikalık bir ara verildi. 14.45’te başlayan üçüncü oturuma Yıldız Teknik Üniversite’sinden Prof. Dr. Yakup Çelik başkanlık yaptı. Bu oturumda Prof. Dr. Muhammet Yelten, Prof. Dr. Ataol Behramoğlu, Doç. Dr. Galina Miskiniene, Yrd. Doç. Dr. Cemal Aksu, okulumuz öğrencisi Badenur Özcan ve okulumuz öğretmenlerinden Mehmet Aygün konuşmalarını yaptı. İlk konuşmacı Prof. Dr. Muhammet Yelten konuşmasını “Attila İlhan’ın Türkçeye Bakışı” üzerine yaptı. Yelten, Attila İlhan’ın okul yıllarından itibaren Türkçeyi düzgün metinlerden takip ettiğini ve ileriki yılların-

da da eserlerinde düzgün bir Türkçe kullanmaya çaba sarf ettiğini ifade etti. Ayrıca Attila İlhan eserlerinde Halk ve Divan Edebiyatı’na ait unsurlar kullanmıştır. Halk söyleyişleri Attila İlhan’ın şiir kitaplarında belirgin bir şekilde olduğunu ve Divan Edebiyatı’nın terkipli üslubunun dikkat çekici olduğunu dinleyicilere aktardı. Son olarak Türkçenin ifade yapılarını kıvrak bir şekilde kullandığını anlatarak konuşmasını noktaladı. Ataol Behramoğlu “Attila İlhan Sevgisi” adlı konuşmasında, Attila İlhan sevgisini kendini örnek göstererek açıkladı. Ardında Attila İlhan’ın şiirlerini biçimsel açıdan dinleyicilere açıkladı.

3

Behramoğlu açıklamasında Attila İlhan’ın şiirlerinde kullandığı imge, benzetme ve mecazi anlatımlardaki özgünlüğe değindi. Ardından Attila İlhan’ın şiirlerinde akıcı bir dil ve kurgu kullanmasından övgüyle bahsetti. Son olarak Attila İlhan’ın şairlik özelliğine vurgu yaparak onun iyi bir varoluşçu, toplumcu ve etken romantik olduğunu söyleyerek konuşmasını bitirdi. Sempozyuma Litvanya’dan katılan Doç. Dr. Galina Miskiniene, Litvanya’da “Attila İlhan Şiir Mirasına Bir Bakış” adlı konuşmasına başladı. Miskiniene konuşmasını ülkesinde verilen Türkçe eğitim üzerinden yapılandırdı. Miskiniene’nin anlattıklarına göre 2001 yılından itibaren Vilnius Üniversitesi Filoloji Fakültesi’nde “Litvanca filolojisi ve yabancı dil (Türkçe)” isimli yeni program başlatılmıştır. Programda sunulması planlanan dersler, öğrencile İstanbul Üniversitesi öğretim görevlisi Yrd. Doç. Dr. Cemal Aksu “Hangi Attila İlhan?” adlı konuşmasını Attila İlhan’ın şiirlerinden ziyade Attila İlhan’ın kendisine yoğunlaşarak anlattı. Bunun en önemli sebebi Aksu’nun 1994 yılında tanıştığı Attila İlhan ile 94 yılından ölümüne kadar olan süre içerisinde ara ara görüşme fırsatı bulmasından kaynaklanmaktadır. Aksu, Attila İlhan’nın Türk Edebiyatının son dönemde yetiştirdiği önemli bir şair, sanat ve fikir adamı olduğunu ve vefatından sonra unutulmak bir tarafa, gün geçtikçe daha fazla hatırlanıp anılması sanatının zenginliğini ve fikirlerinin genişliğini en iyi şekilde ispat etmekte

maları ve dönemin toplumunun özelliklerini okuyucuya eleştirel bir dille aktardığını beyan etti. Özcan konuşmasına Attila İlhan karakterlerini toplumun farklı kesimlerinden seçerek, dönemde yaşanan olaylara ışık tuttuğunu kullandığı temalarla okurun karakterlerin iç dünyasında daha derin bir yolculuğa çıkmasına çoklu anlatım tekniğiyle olanak sağladığını ve farklı anlatım düzeyleri kullanarak hikâyeyi farklı açılardan ele aldığını söyleyerek konuşmasını bitirdi. Okulumuz Sosyoloji Öğretmeni Mehmet Aygün konuşmasını “Attila İlhan’ın Toplumla İlişkisini Sinema Üzerinden” ele aldı. Aygün, Attila İlhan’ın eserlerini

olduğunu beyan ederek konuşmasını bitirdi. Aksu’dan sonra sözü okulumuz öğrencisi Badenur Özcan konuşmasına Atilla İlhan’ın, Cumhuriyet sonrası edebiyatımızda etkili olmuş olup birçok türde eserler verdiğini, aynı zamanda fikirleri yüzünden değişik çevreler tarafından eleştiriye uğramış bir isim olduğunu dinleyicilere aktararak başladı. Ardından edebiyat dünyasındaki önemli bir isim oluşu, kullandığı tekniklerin dönemin sanatçılarında çok farklı olmasından kaynaklandığı yönündeki tezini açıkladı. Özcan bu tezini Attila İlhan’ın ilk kitabı olan Sokaktaki Adam eseriyle destekledi. Sokaktaki Adam adlı eserde kullanılan anlatım teknikleriyle bir öncü olma niteliğini taşıdığını ve İlhan, kullandığı découpage, sinemtografi ve çoklu anlatıcı teknikleriyle işlediği karakterleri, te-

toplumcu gerçekçilik üzerine oturtarak ülke ve toplum sorunlarıyla ilgilendiğini açıkladı. Attila İlhan’ın senaryosunu yazdığı dizilerde Türk siyasal ve toplumsal tarihinin gelişimini ele aldığını ve beraberinde burjuvazinin gelişimi, bu gelişimin yarattığı çıkar çatışmaları, komprador Türk burjuvazisinin toplum ve ülke meselelerine olan duyarsızlığının konu edildiğini dinleyiciye aktardı. Mehmet Aygün, Attila İlhan’ın yazmış olduğu senaryolardan örnekler vererek konuşmasını ve üçüncü oturumu bitirdi. Okulumuz öğretmenlerinden Dr. Sibel Bayram tarafından yapılan son genel değerlendirme ile Prof. Dr. Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesi’nde gerçekleşen Vefatının 10. Yılında Uluslararası Attila İlhan Sempozyumu sona erdi.

rin sadece Türkçeyi daha iyi öğrenmelerini değil, aynı zamanda Türkiye’nin kültürü, tarihi ve dini hakkında geniş bilgi sahibi olmalarını sağlamalıdır. Bunun yanı sıra üçüncü sınıftan itibaren öğrenciler, Tanzimat dönemini ve çağdaş edebiyat eğilimlerini kapsayan Türk Edebiyat dersini almak zorundadır. Çağdaş döneminin en önemli edebiyatçı isimlerinden biri Attila İlhan’dır. Onun eserleri sayesinde öğrenciler, klasik ve çağdaş şiirlerin özellikleriyle tanışma fırsatını bulmaktadır. Galina Miskiniene bu bilgileri dinleyiciye aktardıktan sonra Attila İlhan’ın Sisler Bulvarı adlı eserinden bahsedip konuşmasını bitirdi.


4

HABERLER

YAZIYO ŞUBAT 2016

SOSYAL BİLİMLER SOHBETLERİ Emre Can ÇALIŞKAN İstanbul Prof. Dr. Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesi’nin açıldığı günden bu yana vazgeçilmezlerindendir Sosyal Bilimler Sohbetleri. Açıldığı günden bu yana alanında uzman onlarca akademisyeni ağırladı. Sosyal Bilimler Lisesi’nde eğitimin bir parçası olarak görülen sohbetler sayesinde öğrenciler üniversite öncesi akademik düşünme becerisi ve bilinç kazanıyorlar. Akademisyenlerle birebir iletişime geçme, sorulanına cevap bulma şansı elde ediyorlar. 2014-2015 ve 2015-2016 eğitim öğretim yılında da daha önceki yıllarda olduğu gibi okulumuzu şereflendiren misafirlerimizden oldukça istifade ettik. Kimleri ağırlamadık ki. YRD. DOÇ. DR. AHMET OĞUZ DEMİR

PROF. DR. GENCAY ZAVOTÇU

TARIK TUFAN

“Ekonomide Kullanılan Temel Kavramlar” isimli, İstanbul Ticâret Üniversitesi Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Oğuz Demir semineri oldukça anlaşılır, bilgilendirici ve son derece eğlenceli ve keyifli idi. Kendisini yeniden aramızda görmeyi arzu ediyoruz. Gündelik mevzu ve örnekler üzerinden basit ekonomik terimleri dinleyenlere açıklayan Demir, ekonomik sistemin oluşumu ve ekonominin temel yapıtaşlarını yine güncel basit örneklere dayandırarak öğrencilerle paylaştı.

“DİVAN EDEBİYATINDA FUZULİ RÜZGARI “ başlıklı konferansında Fuzuli’yi tanımak ve anlamak üzerine yoğunlaşan Zavotçu’nun anlattıkların bazı notlar: Tüm Divan Edebiyatının en büyük şairidir Fuzuli. Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge Ne çalar kimse kapım bad-ı sabadan gayrı İstanbul’da Baki ve Nedim’i konuşsak çok şaşırtıcı olmaz ama. Fuzuli hep İstanbul’da olmak istemiştir. Irak, Bağdat, Necef, Hille , Kerbela yakınlarında doğmuştur. Fuzulinin eğitiminin seviyesine tam bilmiyoruz ama iyi bir eğitim aldığı tahmin edilir. Onun şiirleri bilim esaslıdır. Bilim temelli şiir yapar. Fuzulinin farsça ve tütkçe divanının dibacesi( önsözü) onun şiir hakkındaki düşünceleri yer alır. Bu önsözlerde bilim öğrenmek merakı var. Şiire kendini kaptırmak istemez. Şiire fazla kaptırıp bilimden uzaklaşmak istemez. Akli ve nakli ilimler öğrenip öyle şiir yazmaya başlar.

Okulumuz, 5 Mayıs 2015 tarihinde önemli bir konuğu ağırladı. Son dönemlerin başarılı yazar ve senaristi Tarık Tufan, okulumuzda “Hayat ve Sinema” başlıklı bir söyleşi verdi. Hayata, sinemaya, edebiyata, felsefeye ve daha birçok farklı konuya dair ufuk açıcı ve dikkat çekici konuşmasıyla tüm salonu hoş bir sohbet havasına büründüren Tarık Tufan Camus ’den Tanpınar’a, Tarkovski’den film festivallerine kadar oldukça farklı konulardan bahsetti.Tarık Tufan’ın bu söyleşisi hem idaremiz hem öğretmenlerimiz hem de öğrenciler tarafından çok beğenildi. Söyleşisinin ardından müdürümüz Hüseyin Sarı beyefendinin odasında idarecilerimiz ve kendisini davet eden ekiple sohbet eden Tufan, kitaplarını da imzaladı.

KURTULUŞ KAYALI İSBL Sohbetleri’nin konuğu değerli Prof. Dr. Kurtuluş Kayalı hocamızın Türk sineması ve toplum ilişkisini irdelediği keyifli ve bilgilendirici “Türkiye’nin Sosyo-Kültürel Hayatının Flu Bir Görüntüsü” konferansını ilgiyle dinledik Değeri Kayalı başta Yılmaz Güney olmak üzere Türk tarinin önemli sinemacılarından yola çıkarak Türk sineması ve Türkiyedeki sosyo-kültürel hayata entellektüel bir bakış sundu.Sinemanın toplum üzerindeki etkileri ve toplumun sorunlarını ele alış tarzı ile ilgili düşünce ve birikimlerini öğrencilere aktardı.”Aşiret olgusu,göç sorunu,köy gerçekçiliği ve sinemanın devrimci etkisi” üzerinde duran Kayalı bu noktaların sinemadaki etkilerini salonla paylaştı.

TOBB AVRASYA ARAŞTIRMALARI MEKEZİ MÜDÜRÜ YARD. DOÇ. DR. İHSAN ÇOMAK

“UÇAK KRİZİ VE YENİ BAŞLAYANLAR İÇİN RUSYA”başlıklı konferansında İhsan Çomak sıcak gündemi takip eden sosyal bilimler öğrencilerinin yaşana olayları daha iyi kavramada karşı tarafı bilmenin önemine vurgu yaptı. Bu bağlamda Rus milletini anPROF. DR. İSMAİL COŞKUN latarak başladı konferansa. Rusya tarihi ve özellikle Türk Rus ilişkilerinin tarihi seyrini iniş çıkışlarını ayrı ayrı ele “Türk Modernleşmesi” konu başlığı ile kon- aldı. Bu bilgiler ışığında Rusya ile yaşanan uçak krizinin ferans veren Coşkun, Türk modernleşmesinin tarihini Türk ve us toplumu açsından ne ifade ettiğini her iki ülke anlatarak başladı konuşmasına. Modernleş süreci içinde siyasi yönetimlerinin tutumlarını değerlendirdi. toplumumuzun macerasını dönem dönem ele aldı. Konferanstan bazı kısa notlar: “Bizim modernleşme deneyimi Batı’dakini olduğu gibi almak değildir, tekrardan yorumlayıp bir deneyim oluşturmaktır. 200 yıllık Türk modernleşmesini irdelerken bu günden sorular sormak ama onu anlamaya çalışmak, bu tecrübenin kendisine odaklanmak, kendi çözüm yollarımıza odaklanmak gerekiyor. Türkiye’nin bütün çatışma ve çekişme dönemlerinden özgürleşmesi gerekiyor. Türkiye bu gerilimlerinden kurtulmalı. Kırılmalar olmuştur. Ama bir şekilde yolumuza devam etmemiz gerekir. Bu toplumun tarihinden gelen birikimlerle başka bir modernlik yaratılabilir. Tanpınar sağla sol arasında paylaşılmaz olmuştur bu anlamda. Kültürel olanın , müziğin İhsan Çomak , sanatın farkında. Fakat başka bir şeyi ortaya koyar Tanpınar. Burada ilişkiyi kendi değerlerimizle yeniden DOÇ. DR. FATİH SANCAKTAR yapılandırmak durumundayız.” İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Fatih Mehmet Sancaktar’ın “Osmanlı Mebuslar Meclisi ve Türkiye Büyük Meclisi” başlıklı konferansı büyük ilgi gördü.Sancar İSBL öğrencilerini Osmanlı ve Türkiye’nin yönetim şekilleri ve bu yönetimlerin hayati önem taşıyan hususları konusunda bilgilendirip,geleceğe dair fikirlerini salonla paylaştı.

Mehmet Alkan DOÇ. DR. MEHMET Ö. ALKAN Ülkemizin önde gelen tarihçilerinden Doç. Dr. Mehmet Alkan’ın “Yakın Tarihimize Bakışlar: En Doğru Bildiğimizden Kuşkulanmak” semineri İSBL öğrencilerinin büyük ilgisini çekti.Cumhuriyetin ilk yıları ve Osmanlının son yılları ile ilgili yönetim,hukuk ve politik anlamda ciddi kaynaklara dayalı birikimini öğrencilerle paylaşan Alkan basit başlangıç düzeyindeki Türk Yakın Tarih bilgilerinden yola çıkarak kendi deyimiyle”kuşkulanarak” , bu hususlar etrafındaki orijinal,ezber bozan,ufuk açıcı bilgi ve düşüncelerini öğrencilere aktardı.Hocamızın konuşmasının ardından öğrencilerden gelen ilgi çekici sorular etrafında söyleşi daha da geniş bir perspektife yayıldı.Bu noktada demokratikleşme/anti-demokratiklik ve yargı süreçleri hakkındaki fikirlerini de tarihi olgulardan yararlanarak salonla paylaştı. Konferans, geleceğin sosyal bilimcileri için hayati önem taşıyan tarih biliminin ; objektif,ezber bozan ,resmi tarihe aykırı noktaları göze alarak incelenmesi adına önemli bir örnek olma özeliği gösterdi.

ÖZGÜR POLAT

İsmail Coşkun

Arş. Gör. Özgür POLAT kütüphanelerin tarih sürecindeki gelişim ve değişimini öğrencilerle paylaştı. SOBİL öğrencisi kitap kurtları için küpüpanelerin tarihi sürei ve Türk kütüphaneciliği ile ilgili önemli bir referans kaynağı olan bu söyleşi için hocamıza teşekkür ediyoruz.

Fatih Sancaktar


HABERLER

YAZIYO ŞUBAT 2016

SOBİL VIII. DÖNEM MEZUNİYET TÖRENİ

PROF. DR. EMEL KEFELİ Karşılaştırmalı edebiyatı en iyi çalışan akademisyenlerden olan Emel Kefeli Hocamız eser karşılaştırmak ne demektir, farklı kültürleri ve dili bilmenin karşılaştırma çalışmalarında önemi nedir, karşılaştırmalı edebiyatta hangi konulara nasıl odaklanmalı gibi sorulara cevap verdi konuşmasında. Bazı notlar: Edebiyatta insanı, farklılıkları, farklı hayat tecrübelerini görürüz. Bizimle aynı sıkıntıları paylaşan insanlarla karşılaşırız. Sinema ile de o derinliğe inebiliriz. Kendi edebiyatımıza baktığımızda önce bir milleti tanımalıyız. Milletimizin ruhunu . Hızlı okuyun. Dikkate değer noktaları belirleyin. Sonra tekrar okuyun incelemeye başlayın. Gönlümüzün istediği biçimde okumak en önemli başlangıç. Dünya edebiyatı: Farklı kültürü okuyorsunuz. Kültürel farkındalık ile okumalısınız. Farklı zaman okuması yapıyorsunuz. Sınırlarınızı açan bir alan . Her medeniyetin başka bir edebiyatta karşılaştığı , çatıştığı noktada zenginlikler doğar. Sınırları zorlayarak. Bundan sonra karşılaştırma başlar. İnsanın doğasında vardır. Karşılaştırma. Aynı dönemi, ayı durumları farklı kültürlerde karşılaştırırız. Bir yöntem olarak karşılaştırma önemli. Ötekini tanıyarak zenginleşiyorsunuz.

Emel Kefeli ATASOY MÜFTÜOĞLU “Yeni Bir Dil Yaratmak” başlığıyla Fikir dünyamızın önemli ve üretken isimlerinden Atasoy Müftüoğlu bugün bizlere ezbere bozucu ve ufuk açıcı bir seminer verdi, öğrencilerimizin de sorularını yanıtladı.Dünya ideolojileri ve diyalog üzerine öğrencilere farklı perspektifler sunan Sayın Müftüoğlu özellikle kütüphanemizi de görmek istedi ve incelemelerde bulundu. Kendilerine Okulumuza gösterdikleri teveccüh ve teşrifleri için teşekkürlerimizi arz ediyoruz.

Atasoy Müftüoğlu

5

Vahide Nur Taşdelen Prof. Dr. Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesinde sekizinci defa mezuniyet sevinci yaşandı. Geçtiğimiz sene 8.si düzenlenen mezuniyet programı bahçe ve konferans salonunda gerçekleşti. Kep atma töreninin ardından bahçede devam eden etkinlikte hem duygusal hem de keyifli anlar yaşandı.

Ağacın karşısındaki okulun bahçeye bakan duvarına her yaprağına bir VIII. Dönem mezununun adının yazılı olduğu ağaç resmi asıldı. Hatıra fotoğrafı çektirmek isteyenler için “Sobil Hatırası” köşesi kuruldu ve konferans salonu girişi önüne kürsü yerleştirildi. Bahçenin yüksek alanına ise sahne kuruldu. Program akşama doğru veli ve öğrencilerin katılımı ile başladı. Kalabalığın toplanması ile konferans salonuna geçildi. Milli Eğitim Müdürü Emin Çıkrıkçı ve Okul Müdürümüz Hüseyin Sarı’nın konuşmalarıyla başlayan törende dönem birincisi Rabia Şahan okul kütüğüne yıldızını çaktı, dönem arkadaşlarını temsilen konuşma yaptı. Ardından mezunlarımız isim isim çağrılarak diplomaları verildi. Tam bu esnada salonda bir hareketlenme oldu. Salonun muhtelif yerlerine otur-

Prof. Dr. Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesi, geçtiğimiz sene 8. Mezunlarını verdi. Açıldığı günden itibaren başarılara imza atan hazırlıkla birlikte beş yıl eğitim gören öğrenciler, mezuniyetlerinin haklı gururunu yaşadıkları bir akşam geçirdi. Mezuniyette bahçedeki hazırlıklar ve süslemeler de dikkat çekti. Kapının girişinden bahçenin ortasına kadar kırmızı halı serildi. Bahçenin bir kısmına kokteyl masaları ve sandalyeler yerleştirildi. Erken gelen misafirler bu alanda toplandı. Bahçenin ortasındaki ağaca kurdeleler asıldı.

muş olan alt dönem öğrencileri ayağa kalkıp hep birlikte “Bu Akşam Ölürüm” şarkısını seslendirmeye başladılar. Alt dönemlerin abilerine ve ablalarına yaptıkları bu jest gecenin en duygusal anlarının yaşanmasına sebep oldu. Kep töreninin ardından bahçeye geçen mezunlar, sahnede şarkılar söyledi, roman havası oynadı, halay çekti ve dans etti. Gece yarısına doğru grupların dağılması ile sonlanan etkinlikte hem duygusal hem de eğlenceli anlar yaşandı.

ŞİİRDEN BİZE BİZDEN ŞİİRE Geçtiğimiz yıl edebiyat hocamız Sema Çimen öncülüğü ve 6. dönem mezunlarından Bilge Kağan -namıdiğer Adem Maksatsızağabeyimizin önderliğiyle bir şiir atölyesi yapma fırsatımız oldu. Şiirin düşünsel ve oluşsal dinamiklerinden tutun da tarihsel süreçte geçirdiği gelişim ve değişimlerine kadar, bir çok konuda fikir alışveriinde beyin fırtınasında bulunduk. Toplantılara başladığımızda kafamızda belli başlı sorular vardı. Yıl içinde bu soruları ne kadar halledebildiğimiz yoruma açıktır ancak bu çalışmaların kültürel bakımdan bize faydası yadsıyamayız. Bizim yaptığımız çalışmanın okulda şu zamana kadar yapılan edebiyat kulüplerinden farkı; biz belli kitaplar ve filmlerle şiir merkezinden geniş bir çap çizerek edebiyat-sanat-felsefe üçgeninde bir uğraş içerisinde olduk. Çalışmalarımızın sonucu olarak bizden bir konferans sunmamız istendi. Biz de bu çalışma-

larımızı nasıl sahnede yansıtırız diye düşünürken atölye ortamını sergilemeye karar verdik. “Prova” adını altında provasız bir şiir dinletisi gerçekleştirdik. İslamiyet öncesinden günümüze kadarki süreçte Türk şiirinin geçirdiği evreleri temsilen şiirler okuyup dilimiz döndüğünce yorumlayama çalıştık. Baki’den İsmet Özel’e Yunus Emreden Atilla İlhana bir değişimi gözler önüne sunmaya çalıştık. Bunu da “ Bana Seni Mecburum” senteziyle adlandırdık. Buraya kadar olan doğaçlama bölüm programın ilk kısmıydı. İkinci kısım ise bizim şiirlerimizden oluşuyordu. Sloganımız olan “Şiirden bize bizden Şiire” nin de ortaya çıkışı buna dayanmaktaydı. Amacımız zaman içinde gerek biçimsel gerek anlamsal açıdan farklılık gösteren şiirimizin bize olan etkisini ve bizim ona katmaya çalıştıklarımızı izleyicelere sunmaktı. Başarılı olabildiysek ne mutlu bize.


6

HABERLER

YAZIYO ŞUBAT 2016

10. KRİSTAL LALE ÖDÜL TÖRENİ İsmail Ahmet YENİÇERİ Sosyal bilimlerde örnek olmuş insanlara verilen Kristal Lale Ödülleri, okulumuzda 10. kez düzenlenen törenle sahiplerine verildi. Tören, öğrenci, mezun ve velilerimizin yoğun katılımıyla gerçekleşti. Ödüle layık görülen isimleri okul öğrencilerinin oyları ve anketleri belirledi. Bu süreçte düzenlenen tanıtım etkinliklerinde her alanda birden çok sosyal bilimciyi öğretmenlerimizin rehberliğinde araştırma ve tanıma fırsatı bulan okulumuz öğrencileri anketlere verdikleri cevaplarla ödül alacak isimleri seçtiler . Törende okulumuzun isim babası Prof. Dr. Mümtaz Turhan’ın öğrencisi Haluk Yavuzer’i yakından tanıma fırsatı bulduk. Ödüllerini almak için okulumuza teşrif eden akademi, sanat , medya ve iş dünyasının renkli simalarıyla yakından tanışma fırsatı bulduğumuz X. Kristal Lale ödüllerini kazanan isimler şöyledir; Hukuk Ödülü: Av. Fethiye ÇETİN Ekonomi Ödülü Prof. Dr. Emre ALKİN Basın-Medya Ödülü: Oğuz HAKSEVER Coğrafya Ödülü: Prof. Dr. Nazmiye ÖZGÜÇ Yönetim Ödülü: Vahap KÜÇÜK Sanat Ödülü: Erkan OĞUR Felsefe Ödülü: Prof. Dr. Betül Çotuksöken Sosyoloji Ödülü: Prof. Dr. Kurtuluş KAYALI Psikoloji Ödülü: Prof. Dr. Haluk YAVUZER Tarih Ödülü: Prof. Dr. Şevket PAMUK Edebiyat Ödülü: Porf. Dr. Mehmet ÖLMEZ. İTÜKAF’ın muhteşem Kafkas oyunları gösterisi törenimizi renklendirdi.ödül Töreni programı aile fotoğrafıyla sona erdi.

Şevket PAMUK

Erkan OĞUR

“VAY ANASINI”

Kurtuluş KAYALI

13 Mayıs 2015 Çarşamba günü Prof. Dr. Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesi Attila İlhan Sempozyumu ve 10. Kristal Lale Ödül Törenine katılmak üzere teşrif eden akademisyen, şair ve yazardan oluşan yirmi dört kıymetli misafir ağırladı. Gelen her konuğa bir öğrenci mihmandarlık yaptı. Tüm gün ve akşam misafirler ile birlikte olan öğrencilerin dilinden unutamayacakları ayrıntılar…

RUMEYSA ŞENCİK

KOORDİNATÖRLER

MUTEBER DİLASA CİNGİ Kristal lale ödül töreni okulumuzda yılardır süre gelen bir etkinlik olup, her yıl alanlarında uzmanlaşmış kişilere, okulumuz öğrencilerinin seçimiyle ödül verilmesiyle sonuçlanır. Bu etkinlikte bu yıl ben de koordinatör olarak görev aldım. Okulumuza çok sayıda çeşitli alanlarda uzmanlaşmış bilim insanı geldi. Ekibimizde hemen hemen her sınıftan öğrenciler vardı ve ödül töreninden yaklaşık iki ay önce görev dağılımları yapıldı. Görev

li öğrenciler, seçilen bilim insanları hakkında araştırmalarını yaptılar ve okuldaki öğrencilere bu bilim insanlarının tanıtımları yapıldı. Okulumdaki öğrencilerden bu sene kristal lale ödül töreninde görmek istedikleri adayları seçmeleri istendi. Bu seçimden sonra bu bilim insanlarıyla gerekli görüşmeler yapıldı ve birçoğu okulumuzun bu ricasını kırmayarak kristal lale ödül törenine katıldılar. Yaklaşık on beş kişilik ekibin yoğun çalışmasıyla gerçekleşen bu gün renkli sahnelerle son buldu.

ŞEBNEM YALÇINER

Geçtiğimiz yıl okulumuzca düzenlenen Attila İlhan sempozyumunun karşılama ekibinde yer aldım. Ataol Behramoğlu’nu karşılama görevi bana verilmişti. Okulumuza yakın bir mesafede bulunun metro durağından kendile-

rini karşıladım. Okula gelene kadarki kısa yolculuğumuzda edebiyata olan ilgim hakkında konuştuk. Şiirlerini tanıdığımız bildiğimiz edebiyat dünyamız için önemli bir isim olan Ataol Behramoğluyla tanışmış olmak gerçekten güzeldi.

Benim Kristal Lale’de karşıladığım isim Bosna Hersek Şarkiyat Enstitüsünde Türk Dili ve Edebiyatı alanında doçent olarak görev yapan Amina Siljak-Jesenkovic idi. Kendisinin capcanlı turuncu saçları ve çok yüksek enerjisi ile hatırlayacağım. Sorduğumuz soru

DİLŞAD FİRUZE KAPLAN Güneşli bir günün heyecanlı saatlerinde, resmiyete uygunluğu açısından hoş gördüğüm kıyafetimin kumaşından, sürttüğüm terli ellerimden dolayı çıkan hışırtı sesiyle büyük gün başlamış oldu. Havada kaptığım edebiyatçı, kadın şairlerimizden biri olan Yrd. Doç. Dr. Emel Koşar’a okulda bulunduğu sürece eşlik ettim. Kendimi öğrenme ve geliştirme adına uğraş verdiğim edebiyat alanıyla il-

lar doğrultusunda bize Yugoslavya’nın dağılış zamanlarında yaşadıklarını, nasıl sniper ateşleri altında işe gidip geldiğini önceden birbirlerine komşu olan halkların nasıl birbirlerine cephe aldıklarını içtenlikle anlattı. Onunla tanışma ve konuşma fırsatı yakalamış olmak benim için unutulmaz lise anılarımdan biri olacaktır. gili ve kendisine ait şiirleri hakkında görüşme konusunda heyecanlı bir bekleyiş içerisindeydim. Fakat gün yoğunluğu ve koşuşturmasından dolayı kendisiyle konuşma fırsatını yakalayamadım. Bunun yanı sıra bir programda görevli ya da gerçekleştirilmesi gereken bir sorumlulukla yer almak sadece dinlemek amacıyla katılımdan daha verimli olduğunu gördüm. Umarım ki farklı programlarda daha verimli ve istekli bir şekilde katılımı sağlarız


HABERLER

YAZIYO ŞUBAT 2016

Haydar ERGÜLEN ELANUR GÜLDAL Prof. Dr. Muhammet YELTEN hocamız okula teşrif etti ve gelir gelmez ben karşıladım kendisini. Tanıştıktan hemen sonra bir ihtiyacı olursa 64 cm'lik sağa veya sola dönüşü kadar yakınında olduğumu ve hazır beklediğimi belirttim. Bunun üzerine büyük bir memnuniyetle önce VIP odasına daha sonra da konferans salonuna geçiş yaptı. 1. oturum başkanıydı. Oturum aralarında muhabbet edebilme şansımız oldu. Bir süre sonra eşi de okulumuza teşrif etti ve eşiyle de kendisiyle ilgilendiğim kadar ilgilenmeye çalıştım. Buradan ayrılırken yüzünde memnun bir ifade vardı. Beni kırmayıp ayrılmadan önce kendisiyle aynı kareyi paylaşmama da izin verdi. Gülümseyerek ciddi olabilen güzel insanlardan Muhammet hocamız ile tanıştığım için ben de çok mutluyum...

SENA ADIKUTLU

ALİ KEMAL KOÇKAYA

“+ Senin ki geliyor. - Koşayım mı? +Koş (...)” Konuşmacı olarak geldiği bir lisede daha kapıdan adımını atar atmaz bir kızın koşarak üzerine doğru büyük bir hızla gelmesi şaşırtıcı şey olsa gerek. Zira ben, Haydar Ergülen’in o şaşkın bakışlarını unutamam. Soluk soluğa kaldığım halde ağız dolusu “Hoş geldiniz!” dediğim dakikan konuşmasını bitirip okulumuzdan ayrıldığı ana kadar başlı başına bir mütevazilik abidesiydi kendileri. Salona girdiği an tarzı ile bütün öğrencilerin dikkatini çekip herkesin kendi arasında “Vay bee ne havalı adam.” fısıldaşmalarına sebep olmuştu. Oysaki kendileri salona girdiği vakit herkesin bir anda ayağa kalkmasına şaşırarak bana hafifçe eğilip: “Niçin ayağa kalkıyorlar?” diye sormuştu. Benden “Siz salona girdiğiniz için kalktılar. “ yanıtını alınca da tepkisi : “Vay anasını!” şeklinde olmuştu. Dedim ya o kadar içten bir insan ki kendileri, bütün bir gün boyunca bir dakika bile yanından ayrılmama esprili bir şekilde: “Korkma, hala buradayım.” diye yaklaştı. Konuşmasını bitirip sahneden indiğinde ise büyük bir ilgi görmesine rağmen benim fotoğraf çekilme ricamı kırmayarak o kadar insanın içinde bana zaman ayırdı. Hatta ileride kendisi gibi bir şair olmak istediğimi söylediğimdeyse “Estağfurullah, belki ilerde kitabın çıkınca bu yaşlı adamı unutmazsın.” dedi. Günün en kârlı kısmı ise şüphesiz bu büyük üstattan el almam olmuştu. Anam babam geleneği diye adlandırılsa da bakarsınız bu el alma sayesinde bende bir gün öğrenci olduğum okuluma bir şair olarak konuşma yapmaya gelirim, sevgili Haydar Ergülen gibi candan onun gibi mütevazi bir şekilde.

Erkan Oğur’u kim karşılamak ister? Diye sordu Ayşe Hoca bende bu sorunun akabinde hemen parmak kaldırıp bu göreve talip olduğumu belirttim. Çünkü ben Erkan Oğur’u tanıyordum ama internetten. O perdesiz gitarı bularak dünya müzik tarihine geçmiş bir Türk’tü. E tabi bu da bana gurur veriyordu. Onu İstanbul Prof. Dr. Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesi öğrencisi olarak onu karşılamak onun mihmandarlığını yapmak; olabilir miydi? Yapabilir miydim? Ürkmedim desem yalan olur. Lakin günü geldiğinde karşılama faslından sonra ancak beraberce yürüyebildik. Ona susayan o kadar çok insan vardı ki büyüklerden bana pek bir damlacık bile kalmadı. Ne dersiniz küçüktüm yerimi bilmeliydim sıramı bekleyebilirdim. Yine de aynı havayı solumuştuk.

Muhammed YELTEN

MAHMUT CELAL MERT Hayat çizgimizi seçmemizde önemli yeri olan meslek tercihi için ben de, her genç gibi bana sonrası için fikir verebilecek örneklere ihtiyaç duyuyorum. Bir akademisyenle konuşmak, beraber bulunmak, oturmak, çay içmek zannederim ki her gence lisesinde sunulan bir imkan değil. Bu ayrıcalıktan ötürü önce okuluma daha sonra ise benim her soruma gayet önemseyerek cevap veren, görevimiz olmasına rağmen her ikramımızda teşekkür eden, her zaman samimi ve kibar olan Cemal Aksu Hocama teşekkür ediyorum.

GÖRKEM DEMİRCAN Öncelikle Emre Alkin hakkında bilgi vererek başlamak istiyorum. Emre Alkin, Saint Michel Fransız Lisesi ve ardından girdiği İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi ‘nden 1991 yılında mezun oldu. Ülkemizin önemli televizyon kanallarından FOX (Türkiye), Bloomberg HT ve CNN Türk kanallarında ekonomi haberleri yorumculuğu yapmakta olup Kemerburgaz Üniversitesi rektör yardımcılığı görevi ve ekonomi üzerine aynı eğitim kurumunda öğretim üyeliği görevine devam etmektedir. Çok yönlü bir insan olan Emre Alkin, 9 Nisan 2012 tarihi itibariyle Türkiye Futbol Federasyonu Genel Sekreteri olmuştur. Okula geldiği anda ilk dikkatimi çeken arabadan indiği zamanki gülüşü idi. Konuşmasından da samimi biri olduğu hemen anlaşılıyordu. Zamanın kısıtlı olması, Kristal Lale ödül töreni çalışmalarından ötürü uzun sohbet edemememize rağmen konferans salonundaki konuşması bu eksikliği telafi eder nitelikteydi. Tanıştığıma çok memnun olduğum bir kişilikti inşallah okulumuzda tekrar Görebilme şansına erişiriz.

ZEHRA YILMAZ Yüksel TOPALOĞLU ile vakit geçirmek gerçekten çok güzel bir duygu. Onunla beraberken sanki o benimle ilgileniyormuş gibi hissetmiştim. Kendisi o kadar kibar ve anlayışlı bir kişi. İlk başlarda daha resmi ve sınırlı bir iletişimimiz oldu fakat sonradan onun bana verdiği samimiyetle daha yakın bir dostluğumuz oldu. Hatta okuldan ayrılmadan önce beni Edirne’ye davet etti bana Edirne’yi gezdirmek istedi. Onun gibi örnek alınan bir hocamızla bu derece yakın olmak beni harkulade hissettirdi. Umarım tekrar bir arada bulunabiliriz.

ELDAR İNCE Doç. Dr. Amina hocamız okulumuza teşrif etti ve VIP salonumuza yerleşti. En erken gelen hocalarımızdan biriydi. "Bir şeye ihtiyacınız olursa bana söylemeniz yeterli." dediğimde cevap bana ne kadar içten bir insan Kurtuluşverdiği KAYALI olduğunu gösterdi: "Bana ihtiyacın olmayacak oğlum." Okuldaki bir grup Boşnak öğrenci hocamızla tanışmak için yanına gitti. Hocamız 1. kata çıkarak onlarla Boşnaklarla ilgili sohbet etti, İlk oturumda konuşmasını yaptı ancak gitmedi, Sempozyumun bitimine kadar kaldı hatta Kristal Lale'yi izledi. Akşama kadar misafirimiz oldu. Gün boyunca her fırsatta bizlerle sohbet etti. Geldiği için değerli hocamıza çok teşekkür ediyoruz...

7

BEYZA BALLI

AHMET BURAK ALGÜN Şevket Pamuk’u karşılamak için bahçeye giren arabalardan inenlere bakıyordum ki kendisini turnikelerden geçmek için kapıdaki güvenliğe meramını anlatırken gördüm. Osmanlı İktisat Tarihi’nin uluslararası alandaki en büyük temsilcilerinden biri, yanında asistanı dahi olmadan metrobüsle gelmişti. Kendisinden okula ve bana ait olan birkaç kitabı imzalamamı rica ettiğimde ise her birine birkaç dakika ayırarak özenle imzaladı. İlerlemiş yaşına ve kırlaşmış saçlarına rağmen dinamizminden hiçbir şey kaybetmeyen Pamuk, yazmış olduğum makale hakkında görüşlerini sorduğumda ise ona göndermemi ve vakit ayırabileceğini söyleyerek ödül töreninin ardından okuldan ayrıldı. Bense o ayrıldığı sırada elimde şimdi metrobüste tuhaf durur diyerek bana verdiği çiçeğini tutuyordum.

2015 yılı Kristal Lale Ödüllerinde Prof. Dr. Haluk Yavuzer’e eşlik etmiştim. Kendisi gibi psikoloji alanında çalışmalar yapan eşi ile birlikte gelen Yavuzer sempatik tavrıyla bir çok öğrenciyi çevresinde toplamayı başarmıştı. Üniversite eğitimi sonrası çocuk üzerine çalışmayı düşündüğümden ödül töreni başlayana kadar da olsa onunla ilgilenmek benim için büyük bir şanstı. Bu süre boyunca neden psikoloji okumak istiyorsun gibi sorular sorup kendimi geliştirmem için tavsiyelerde bulunmuştu. Daha önce okumuş olduğum “Çocuk Eğitimi” kitabı hakkında sohbet etmiştik ve kitabımı imzalayıp kafama takılan herhangi bir şeyde ona ulaşmam için iletişim bilgilerini vermişti. Okulumuz öğrencilerinin psikoloji konusundaki ilgi ve çabalarını görmek onu mutlu etmiş ve okul kütüphanesine kitap bağışı sözü vermişti. Okuldan ayrılırken de bir gün bu konferans salonuna bizlerle bir şeyler paylaşmak için geleceğini müjdelemişti. Bu yıl kurmuş olduğumuz Psikoloji Kulübümüzde Nisan ayı gibi bizimle birlikte olup Çocuk Psikolojisi üzerine konferans verecek.


8

HABERLER

YAZIYO ŞUBAT 2016

OZAN BÖLÜKBAŞI

KEMAL YEŞİLOVA

Vahap KÜÇÜK, 2014/2015 dönemi Kristal Lale ödül töreninde biz öğrencilerin ortak kararıyla ödül kazanmış ve okulumuza teşrif etmişti .Geldiği zaman kendisini sadece VIP odasına götürecek kadar bir münasebetim olsa da okulumuzun teklifini kırmayıp, gelmesi beni memnun etti. Oldukça büyük hedefleri olan fakat toplumda meslek lisesi değeri gören okulumuzu es geçmedi ve ziyaretimize nazikçe karşılık verdi. Bunun yanı sıra şu an 11. Sınıf öğrencisi olan birkaç Malatyalı arkadaş ile sohbet etmiş ve aralarında neşeli bir diyalog geçmiştir. Davetimize icazet etmesi, bizi kırmayıp gelmesi bizi mutlu etmiştir. Nice böyle bilim/iş adamlarını okulumuzda ödülünü kaldırırken görmek dileğiyle

Okulumuzun dinamiklerinden biri olan bu geleneğin parçası olarak ülkemizin yetiştirdiği bilge insanların okulumuz tarafından onore edilmesine, en yakından, arkadaşlarım ve öğretmenlerim ile hizmet etmekten büyük bir zevk duydum.

NİHAL YILDIZ GÖKÇE 10. Kristal Lale Ödül Töreninde Basın Medya dalında NTV’de Makam Farkı programın sunucusu Oğuz Haksever ile ilgilenmiştim. Yoğun programı olmasına rağmen okulumuza zaman ayırarak programa katılmıştı. Ödül alırken yaptığı samimi konuşması ve sempatik kişiliğiyle tanışmak ve sohbet edebilmiş olmak hayatım için önemli bir deneyim oldu.

AYÇA ZEHRA KARABABA 03.05.2015 Tarihinde okulumuzdaki atmosfer çok farklıydı. Misafir olarak okulumuzda bulunan insanlar o gün okulumuzun bir parçası olmuşlardı. Özellikle Atilla İlhan’ı anmak amacıyla düzenlenmiş sempozyumda ağırladığımız misafirlerimiz, yaklaşık 8 saat boyunca okulumuzda olmanın etkisiyle bizlerle bir bütün oluşturmuşlardı. Benim görevim tek bir kişiyle ilgilenmek değildi. Gelen misafirlerin hepsine okul anı defterine yazı yazdırmak görevi bana verilmişti. Gelen misafir sayısını düşünecek olursak bu yorucu bir işti; ancak zevkliydi de. Alanında uzman olan insanlarla teker teker diyalog içerisinde bulunma fırsatım olmuştu, o insanların kendilerine has tavırlarıyla daha çok haşır neşir olmuştum. Daha önce sadece adını bildiğimiz, çalışmalarını, başarılarını duyduğumuz insanlarla beraber gülebilme fırsatımız olmuştu. Sempozyumdaki değerli misafirlerimizin konferans salonunda da dışarısında da birikimlerinden feyz almıştık. Bu etkinlik iyi ki görev almışım dediğim programlardan birisiydi. Akşam gerçekleşen Kristal Lale ödül töreni ise bambaşka bir deneyimdi. Sabah sempozyumda bir elinde kahve bir elinde not defteri tutan öğrenciler gitmiş yerlerine şık bir şekilde giyinmiş insanlar gelmişti. Ödül almaya gelen konuklar ise geldikleri süre içerisinde hep gülümser bir vaziyetteydiler. Velilerin de katılımıyla gerçekleşen törenden en çok akılda kalan isimlerden birisi sanırım hem sempozyumda hem de Kristal Lale Ödül Töreni’nde ağırladığımız nevi şahsına münhasır , sempatik kişiliğiyle Prof. Dr. Kurtuluş Kayalı hocamızdı. Kristal Lale Ödül Töreni ve Atilla İlhan Sempozyumu görev almaktan zevk duyduğum aynı gün içerisindeki iki ayrı programdı. Katılan konuklarımızın hepsi okulumuzun defterine birer anı olarak sözcüklerini bıraktılar ve okulumuzun hafızasından silinmeyecek bir şekilde buradan ayrıldılar. Umarım önümüzdeki senelerde de bu geleneği aynı güzellikte görebiliriz.

Ataol BEHRAMOĞLU ÖZGE DEMİRAL- EGE TEZCAN 2015 yılı Kristal Lale ödüllerinde Hukuk dalında Avukat Fethiye Çetin Hanımefendiyi karşılamak benim ve arkadaşım Ege’nin göreviydi. Biyoloji öğretmenimiz Mehmet Emin Çalışkan ile birlikte konuğumuzu muhitinden almak için uzun bir yol kat ettik. Ancak onca sıcak ve trafiğe değdi. Zorlu gidiş yolunun aksine dönüş yolundaki trafik Fethiye Hanım ile çok keyifli bir sohbet ortamına dönüştü. Daha önce okulumuza sohbet için geldiğini ve böyle güzel bir liseye tekrar konuk olmanın ona ne kadar keyif verdiğinden bahsetti. Hatta evden çıkarken bizim için yeni çıkarttığı kitaptan getirmeyi unuttuğu için çok üzülmüş ve tekrar gelirse mutlaka getireceğine dair de söz vermişti. Yol boyu ermeni sorunu, yaklaşan seçimler ve Hrant Dink hakkında sohbet ettik. Kendisinin aynı zamanda Hrant Dink’in yakın arkadaşı olduğunu orada öğrenmiş oldum. Hrant Dink davası sürecinde yaşadığı sıkıntıları da kısa da olsa birinci ağızdan dinlemiş olduk. Okula girdikten sonra ona diğer konukların yanına kadar eşlik ettik. Tören bitiminde onu hava alanına kadar bırakmayı da ihmal etmedik. Hatta kendisini çok seven arkadaşımız Deniz de bize katıldı. Konuğumuz gençlerin kendisinin ön plana çıkarmak için uğraştığı konulara bu kadar ilgili olduğunu görünce memnuniyeti daha da arttı. Fethiye Hanım alçak gönüllüğü ve şefkatli tavırlarıyla dikkatimi çekti. Arabadan inip onu hava alanına uğurlarken bana sarıldı ve ödülü ile birlikte verilen çiçeği uçağa götüremeyeceği için bana hediye etti. Son olarak tekrar okulumuzu ziyaret etmek istediğini ve lise öğrencileri ile birlikte güncel konuları ele almak istediğini de belirtti. Ben de onu burada tekrar görmekten ve ağırlamaktan onur duyarım. Bu kadar samimi ve bilgili bir kadın ile yapılacak olan sohbetten de sosyal bilimler lisesi öğrencisinin büyük keyif alacağına eminim. Umarım kendisini tekrar ağırlayabiliriz.

KÖŞE YAZISI

GÖK BAYRAK KAN AĞLIYOR, FARKINDA MISIN? Sıdıka Zeynep YİĞİT Siganfu sarayından Vey ırmağına kadar korku sarmıştı geceyi… Tarihin nabzına kırk düğüm attık kim çözer bu bilmeceyi… Çin, bir daha rahat yüzü görmemişti. İzleri silinmeyecek bir korkunun gölgesinde yaşamak zorunda kaldı. Korkularının eseriydi Çin Seddi. Halklarına barbar bir grubun saldırdığını demişlerdi oysa ki onlar Kürşad ve kırk yiğidi hiçbir zaman unutamayacaklardı. Gecenin karanlıkları hep bir başkaldırının işaretince gölgeler kuruyordu. O kutlu yağmur kokan geceden beri Çin, gölgelerden korkuyordu. Kürşad’ın ve kırk yiğidinin gölgesi… Ne yazık ki o gölgeleri bugün biz arar olduk! Stratejik konumu ve zengin petrol yataklarıyla Rusya ve Çin’in hep gözdesi oldu ana vatan Doğu Türkistan. Ama bu toprak lar MÖ. 300’lü yıllardan itibaren bizimdi. 18. yüzyılın ortalarına doğru Çin işgaline maruz kalan bu topraklarda o döneme kadar Göktürk, Uygur, Karahanlılar buraları yurt edinmiş, İslamiyet’i kabul etmiş ve Çinlileri her seferde mağlup etmişlerdir. Oralar bize taşı toprağı yadigar vatandır, fakat şimdi ana vatandan çoğumuz habersiziz. Çoğumuz ana vatan Doğu Türkistan’ı belki bu sene öğrendik. Oysa ki Çin’in işgal ettiğinden beri bir yanımız kan ağlıyordu; haberimiz yoktu. 1984 ve 1995’li yıllarda Çin’in Taklamakan civarında (Doğu Türkistan) gerçekleştirdiği iki nükleer deneme sonucu binlerce Uygur Türkü kardeşimiz kör, felç, sakat kalmış sonrasında da kanser olmuştur. Öyle ki araştırmalara göre bu denemelerde kullanılan bombaların Hiroşima’dakinden 8-10 katı olduğu bilinmektedir. 2003’ de Uygur dili ile eğitim, te settür kıyafetlerini satma giyme, Ramazan’

da oruç tutma yasaklanmış bunlarla da kalınmayıp Uygur kızlarına tecavüz edilerek, hamile Uygur kadınlarının da kürtajla çocukları alınarak nesilleri yok edilmeye çalışılmıştır. Yani Uygur Türkleri sadece bu sene eziyet görmedi, yıllardan beri bu böyleydi maalesef biz yeni duyuyoruz. Peki, biz bu durumda ne yapıyoruz? Kardeşlerimize sahip çıkabildik mi? Türkiye, 5 Temmuz 2009’ da Urumçi (Doğu Türkistan’ın başkenti) de yapılan katliama tepkisini göstermiş 2012’de de ana vatana yapılan bir ziyaretle bir nebze olsun kardeşlerimizin yalnız olmadığını göstermişiz fakat yine aynı senede (2012’de) Türkiye’nin ‘Çin Kültür Yılını’ kutlaması bu küçük tepkinin üzerine bir ateş gibi düşüp her şeyi yakıp yıkmıştır. Şimdi de, bu zulmü dünyaya ve o çok hümanist Birleşmiş Milletlere duyurmaya çalışan bir Uygur anası var: Rabia KADİR. Şu anda Amerika’da haklarını duyurmaya çalışıyor. 2005 yılında Çin tarafından ana vatanından çıkarılmış. Belki aklınıza geliyordur, ‘Madem Uygur Türklerinin haklarını savunacak neden hala Amerika’da ‘ diye. Ben söyleyeyim. Rabia KADİR’İ şu anda hiçbir Müslüman ülke kabul etmiyor. O yüzden kardeşlerimize sahip çıkamıyoruz; Gök bayrak kan ağlıyor, biz sadece izliyoruz. Son olarak belirtmek istiyorum belki içinizde okurken ‘Meseleyi de amma büyütmüş diyenleriniz vardır. Doğu Türkistan, Türkler için önemlidir. Neden mi? Oralar bizim ata toprağımız, ana yurdumuzdur. Kaşgarlı’nın, Satuk Buğra Han’ın, Yusuf Has Hacib’in Hakka yürüdükleri, türbelerinin bulunduğu yerdir. Oralar bize taşı toprağı yadigar vatandır. Ve benim de burada yapmak istediğim Hz. Ali’nin kutlu sözünü bilirsiniz: “Bir zulmü engelleyemiyorsanız, en azından onu herkese duyurun.

BİR GENÇLİK... Muhammet Fatih Vergili “Bize bir gençlik lazımdır. Temelinde cehalet, duvarlarında riya, tavanlarında dalkavukluk bulunmasın.” Gençlik cemiyetin istikbalidir. Çiçekteki meyve misalidir. Gelişir, büyür ve günü geldiğinde olgunlaşmış olur. Sonrasında da ondan yeni meyveler yetişir… İşte bu yüzden toplumumuzun gelecekte hangi konumda olmasını arzuluyorsak gençlerimizi ona göre yetiştirmeliyiz. Milletler diğer milletler arasında kendi kültürleriyle kaimdirler. Eğer kültür yitirilirse milliyet şuuru da yitirilir ve “millet” diye bir şey ortada kalmaz. Bu yüzden biz de geleceğimizi oluşturan gençliğimize milli şuur ve heyecanı aşılamak mecburiyetindeyiz. Onların atasından bihaber yaşamasına kayıtsız kalamayız. Emperyalist devler karşısında yem olmamak için örfümüzü, adetimizi, tarihimizi, milli seciyemizi genç kuşaklara aktarmalıyız. Aynı zamanda günümüzün bilimsel, teknolojik gelişmelerini de onlardan uzak tutmamalıyız. Yani gençliğimiz gücünü maziden alıp günümüzdeki imkanlarla harmanlayıp âtiye doğru emin adımlarla yürümelidir…

Peki bugünki gençliğimiz ne vaziyette? Neler ile meşgul?. Doğrusunu söylemek gerekirse günümüz gençliği için pek iç açıcı bir tablodan söz edemeyiz. Şu anki gençlik, umumi vaziyete bakar isek, sapık fikir akımları, malayani meşgâleler ve irade-şuur-şahsiyet hırsızlığı (yani madde bağımlılığı) üçgeninde adeta can çekişmekte… Atası Kürşad, Mete, Fatih, Yavuz, olan gençlik malayani işler ile vaktini, madde bağımlılığı illeti ile iradesini, sapık ideolojiler ile hayat sermayesini israf etmekte… Bu durumun hâl çaresi nedir, ne etmelidir de gençliği bu bataklıktan çekip milletinin “mefkûre abidesi” haline getirmeli? Bir el beklemekte gençlik…”Beni buradan kurtar…” diye haykıran gençlik… Onu buradan kim kurtaracak, o eli kim uzatacak… Cevabı uzaklarda aramaya gerek yok, devlet,-millet el ele verip kendi âtisini bu pislikten çıkartacak, koruyup kollayacak ve onu hak ettiği mertebeye ulaşmasındaki en önemli dayanağı olacaktır… Yılllardır bekleyen ve beklenen neslin çağı geldi artık… “Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik...” dileğiyle… Esen kalın…


SANAT

YAZIYO ŞUBAT 2016

9

ŞİİRE DURMAK, ÖYKÜYE DURMAK Muhammed İkbal BAŞ Prof. Dr. Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesi ve Mersin Mehmet Adnan Özçelik Anadolu Lisesi’nin ortaklaşa yürütmüş oldukları “Öykü ve Şiirlerle Yolculuk Projesi” 24 Nisan 2015 tarihinde okulumuzda gerçekleştirildi. Portre yazarı Fahri Tuna, Düzce Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Prof. Dr. Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesi Edebiyat öğretmeni Yrd. Doç. Dr. Sibel Bayram ile Mehmet Adnan Özçelik Anadolu Lisesi Edebiyat Öğretmeni Özlem Göktaş’ın rehberliğinde gerçekleştirilen proje için, edebiyat alanında yetenekli kırk öğrenci seçildi. Öğrenciler, şiir ve hikaye atölyeleri kurarak alanında başarılı yazar ve şairler ile sohbet ettiler. Ali Haydar Haksal, Güray Süngü, Bahtiyar Aslan, Ayşenur Gülsüm, Fahri Tuna gibi öykücüleri; Hüseyin Akın, Adem Turan, Şeref Akbaba, Nurullah Genç, Mehmet Nuri Yardım gibi şairleri içerisinde barındıran proje, öğrencilerden geçer not aldı.

“Şiir Acziyetin İfadesidir”

Proje katılımcılarından ve aynı zamanda kendisi de İstanbul’da bir okul-

da edebiyat öğretmeni olan Şair Hüseyin Akın, şiiri “acziyetin ifadesi” olarak tanımladı. Şairin şiirde anlatmak istediği şeyin araştırılmasını anlamsız bulduğunu belirten Akın, “Eğer şair bir şey anlatmak

isteseydi, zaten şiire başvurmazdı.” dedi. Kendisi işletme profesörü olan ve Merkez Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Nurullah Genç, öğrencilerle hayat hikayesini paylaştı. “Bir işletmecinin de şiir yazabildiğini ispatladım.” diyerek keyifli bir sohbet gerçekleştiren Prof. Dr. Genç, Türk Edebiyatı’nın en ünlü naatlarından biri olan ve kendisi tarafından kaleme alınan “Yağmur” şiirini öğrencilerle paylaştı. Türk Edebiyatı’nda Ay şairi olarak bilinen Şeref Akbaba, kendisinin bu unvanı nasıl aldığını ve bu unvanın gelecekte ona neler göstereceğini öğrencilerle paylaştı. “Ay Olun İnsanlar” şiiriyle ünlenen şair, buradan yola çıkarak kurulan “Ay Vakti” adlı derginin de sahibidir. Şairliğin yanı sıra, eleştirmen ve portre sanatçısı kimliği ile de öne çıkan Mehmet Nuri Yardım, şiir dünyasının teknik kısımlarına dikkat çekerek öğrencileri bilgilendirdi. Neşeli ve içten üslubu ile öğrencilerle keyifli bir sohbet geçiren Yardım, bu gibi etkinliklerin yinelenmesi gerektiğinin altını çizdi. İstanbul Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi olan Yrd. Doç. Dr. Bahtiyar Aslan; “öykü” kavramını Ahmet

Hamdi Tanpınar örneklemi üzerinden anlattı. Kendisinin asla öykü yazamayacağını düşündüğünü belirten Yrd. Doç. Dr. Aslan, hikaye serüveninin başlamasının tamamen tesadüflere dayalı

olduğunu belirtti. Öykülerini yazarken çevresinde olup bitenlere ve yaşlıların anlattığı hikayelerden ilham aldığının altını çizen Aslan, “Cama konan bir kuş dahi benim hikaye yazma sebebim olabilir. Etrafınızda olup bitenlere dikkat edin. Özellikle de yaşlıların hikayelerini pür dikkat dinlemenizi tavsiye ederim. Onlarda her zaman ilginç ve dikkat çekici hikayeler vardır.” dedi.

“İlk Kitap Her Zaman Pişmanlıktır.” Boğaziçi Üniversitesi Türk

Dili ve Edebiyatı Bölümü ikinci sınıf öğrencisi Ayşenur Gülsüm, öyküye lise dönemlerinden itibaren ilgi duymaya başladığını, hatta “Ayşenur abla gibi yazmak” adlı bir kavram oluştuğunu belirtti. İlk kitabını bastığı an heyecanlı olduğunu, ancak bu heyecanın gün geçtikçe pişmanlığa dönüştüğünü belirten Gülsüm, “Kitap yazmak her zaman iyi bir şey değildir, her yazar ilk kitabını yayınladığı için pişmanlık duyar. Bunun hala acısını yaşıyorum.”dedi. Yedi İklim Dergisi Genel Yönetmenliğini de yürüten yazar Ali Haydar Haskal, öğrencilerle yapmış olduğu sohbette zamanın yazı üzerindeki etkisinden bahsetti. Yaş ilerledikçe ortaya çıkarılan eserin olgunluk oranının da arttığını savunan Haksal, “Neden iyi bir eser çıkartamıyorum diye üzülmeyin. Az da olsa yazmaya çalışın. Zaman ilerledikçe yazınızın da size paralel olarak olgunlaşacağını göreceksiniz.” Dedi. Projeye destek veren yazar ve şairlere, okul müdürü Hüseyin Sarı tarafından el yapımı cam tabaklar hediye

Ninelerinizin ve dedelerinizin sözlerini pür dikkat dinleyin”

edildi. Kendisi de aynı zamanda bir edebiyat öğretmeni olan Sarı, şu ifadeleri kullandı: “Günümüz sanatçıları, geçmişteki gibi evlerine kapanıp dünyadan soyutlanmaktansa, halkın içine karışıp onlara kulak vermeyi tercih oluyor. Bugün aramıza katılan bütün şair ve yazarları yolda yürürken yahut herhangi bir camide namaz kılarken görebilirsiniz. Projemize can suyu katan bütün edebiyat büyüklerine teşekkür ediyorum.” Yazar ve şairlere aynı zamanda Mersin’den getirilen yöresel ürünler de hediye edildi.

“Yazar olmada zamanın bilinmeyen bir etkisi var.”


10 SANAT

YAZIYO ŞUBAT 2016

YABANCI DİL GÜNLERİ Ayşegülnur KABACA

Okulumuzda artık bir gelenek haline gelen Yabancı Dil Günleri bu yıl da organizatör öğrencilerimiz ve rehber öğretmenlerimiz eşliğinde düzenlendi. Fuayedeki sergiler ve salon gösterileri yoğun ilgi topladı. Arapça günü Arapça Öğretmeni Caziye Deniz; organizatör öğrenciler Zeynep Kök ve Kübra Yıldız rehberliğinde düzenlendi. Programda Arapça futbol maç sunumu yapıldı, “Abdelkadir” şarkısı tüm salonu coşturdu. Programın öncesinde kültürel etkinlikler kapsamında hurma ve sonrasında da Arap yemekleri dağıtıldı. Rusça günü Rusça Öğretmeni Aysel Şen; organizatör öğrenciler Deniz Elif Gülderer ve İrem Cantürk rehberliğinde düzenlendi. Program, Kızıl Ordu Korosu’nun harika performansıyla başladı. Aysel ve Göktürk hocalarımızın da eşlik ettiği Vals seyircileri büyüledi. Polonya halk dansı “Oberek”, canlandırılan halk hikayesi “Repka” ve Rus Mafyası temalı kısa film çekimi salonda büyük ilgi topladı. Fuayede matruşka ve yöresel kıyafet sergisi yapıldı. Fransızca günü Fransızca Öğretmenlerimiz Birce Klılç ve Ramazan Özdemir; organizatör öğrenciler Ayşegülnur Ka-

baca, Gülce Şengönül ve Şeyma Caner eşliğinde düzenlendi. Program içerisinde “Notre Dame” ve “Les Miserables” (Sefiller) müzikalleri canlandırıldı, Fransızca eserler seslendirildi, “Cotillion” dansı ve Birce Hocamızın da eşlik ettiği danslar yapıldı. Fuayedeki sergide “Le Petit Prince” (Küçük Prens) ve “Tintin” (Tenten) gibi Fransızca eserlerin tanıtımı yapıldı. Almanca günü Almanca Öğretmeni Satı Çakıroğlu; organizatör öğrenciler Aysena Çınar, Şimal Çiçek, Selim Cankara ve Aybala Doğan rehberliğinde düzenlendi. Program, Mozart’ın “Türk Marşı”yla başladı. İllüzyon Dansı dil günleri tarihinde görülen en orjinal danslardan biriydi. Rammstein şarkılarının oldukça başarılı biçimde söylenmesi salonda büyük alkış aldı.

SHAKESPEARE DAY Dilşad Firuze Kaplan Tatlı tartışmaların dur durak bilmediği bir İngilizce dersiydi. Öğrencilerin gittikleri İngilizce bir tiyatrodan sonra sahip oldukları potansiyeli ve becerileri bir araya getirerek bir etkinlik oluşturma konusunda düşünceleri depreşmişti. Bu yıl aramızdan ayrılan arkadaşımız Sevdiye’nin “Kendi tiyatromuzu kendimiz yapalım” fikrinin ardından oluşan bu küçük tiyatro hayali birkaç hafta süren fikir alışverişleri sonucunda koca bir gün düzenleme fikrine dönüştü. Bu fikrimizin somut halini de geçen sene Shakespeare Day olarak size sunmuş olduk. Önceliğimiz, William Shakespeare hakkında edindiğimiz bilgileri sizlerle paylaşmak oldu. Shakespeare hakkında sahip olduğumuz bilgi birikimini yeterli bulmadığımızdan dolayı ek araştırmalar sonucu hazırlanan sunular sizlere sunuldu. Sunularımız hayatını, kişiliğini ve eserlerini kapsıyordu. Bu sunuları tekdüzelikten çıkararak hem kulağa hem de göze hitap edecek eklemeler yapıldı. Bunlara ek olarak Kültür Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Esin Akalın ve İstanbul Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Dilek İnal ile söyleşi gerçekleştirdik. Günümüzü gerçekleştirmeden önce de arkadaşlarımız tarafından renkli ve resimli öğretici panolar hazırlandı ve hazırlık katında sizlerle buluştu. Afiş ve posterler arkadaşlarımız tarafından hazır-

lanan özgün ve öz tasarımlar oldu. Arkadaşlarımızın tasarımlarından biri, motivasyon ve tanıtım amaçlı olarak bastırılan ve gün içinde hepimizin giydiği tişörtlerin üzerinde yer aldı.

Daha sonra William Shakespeare’in oyunlarından bir tanesini sahnelemek üzere seçmeye karar verdik. Bu seçimimizi de en bilinen oyunlarından biri olan ‘Hamlet’ den yana yaptık. Hamlet tiyatrosunda yer alan arkadaşlarımızla uzun süre çalışmalar yaptık. Öncelikle Shakespeare’i anlamak ve eserlerini tanımak için tiyatro ve filmler izledik. Tiyatromuz da günümüz gibi

İngilizce gerçekleştiği için oynadığımız oyunun Türkçe çevirisi de arkadaşlarımız oynarken slayt sunumuna iliştirdik. Işıklandırma ve ses konusunda rejideki arkadaşlarımızın da büyük emeği geçti. İlk defa bu işi yapan, tamamen tecrübesiz arkadaşlarımız birkaç prova sonrasında, sıkı çalışma sonucu oyunla uyum sağlayan bir çalışma ortaya koydu. Kıyafet seçimleri ve harcamaları gözden geçiririken masrafları karşılama amaçlı bir kermes düzenlemeye karar verdik. Günde yer alan arkadaşlarımızın hazırladıkları ile hazırlık katında gerçekleştirmiş olduğumuz kermesimiz, sizlerin katılımıyla daha da güzel bir hal aldı. Elde ettiğimiz gelir ile oynadığımız Hamlet oyununun kıyafet ve dekor masraflarını karşıladık. Oynayacağımız oyunun dönemini yansıtmak amacıyla döneme ait dekorlar başta Oya öğretmenimiz ve arkadaşlarımız olmak üzere hazırlandı ve sahne düzenlendi. Yine döneme uygun kıyafetler rehber öğretmenimiz Ayşe Şule Kılınç ve bazı arkadaşlarımız tarafından seçildi. Sunumlarımız ve tiyatromuz dışında, müzik ve şiir ile ilgili de çalışmalarımız oldu. Bilindiği üzere William Shakespeare, tiyatro eserlerinin dışında da yazdığı soneleri ile de aynı ölçüde ünlüdür. Bunlardan birisi olan 18. Sone’yi bendeniz okudum. Şarkı seçimimiz ise oylama sonucu gerçekleşmişti. Seçimim-

izi Beyoncé’nin ‘Crazy In Love’ şarkısından yana yaptık. Oyunun gidişatına uygun ve insanların eşlik edebileceği bir şarkı seçtik. Şarkı söyleyen ve enstrüman çalan arkadaşlarımızla da günümüzü tamamlamış olduk. Büyük bir emeğin sonucunda oluşan bu gün, yorucu fakat bir o kadar da eğlenceli ve öğretici oldu bizim için. Bu çalışmalar esnasında yapabileceklerimizi keşfettik, yapmak istediklerimizin farkına vardık ve en önemlisi hep birlikte bir şeyler başardık. Sizden aldığımız olumlu tepkilerle “Sandalye Grubu” olarak yeniden, aynı sahnede, yeni bir etkinlikte yer almayı umuyoruz.

Sahneler bizim!


SANAT

YAZIYO ŞUBAT 2016

11

KURGU VE TARİH İLİŞKİSİNİN POPÜLER KÜLTÜR ÜZERİNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ Ayşe GÜLVER Gerçek tarihin ne olduğu uzun zamandır sorgulanır. Tarih yazıcıları yaşananların ne kadarını anlatmışlardır, bu anlatımda ne kadar objektif olabilmişlerdir? Küreselleşme ile birlikte popüler kültürün yayılması hayatın her alanında maddi manevi tüm değerleri tüketim malzemesine dönüştürmüştür. Modernleşme ile başlayan popüler kültür küreselleşmenin en önemli aracı olan televizyon ile dünyanın herhangi bir yerinde derme çatma kulübelerde yaşayan insanlara kadar ulaşmıştır. Kendilerinin asla sahip olamayacakları masalsı bir büyülü dünya bu insanları içine çekmiş, onları gerçeklikle sanallık arasında yaşayan, çatışmalı kişiliklere dönüştürmüştür. Bu çatışmalı kişilikler yaşadıkları sosyo - kültürel yapıdan asla mutlu olamadıkları için kaçış psikoloji ile televizyonun sanal dünyasına kendilerini kaptırarak aslında hiç var olmayan , kurgulanmış hikayelerdeki olaylara üzülüp onlarla sevinmektedirler. Aslında bu eğilim toplumlarda hep var olagelmiştir. Masal, destan, halk hikayeciliği, tragedyalar, sonrasında roman ve öykü gibi türler bu ihtiyaçtan doğmuştur. Tanzimat’la beraber edebiyatımıza , dolayısıyla da kültürümüze giren roman türü için , insanları oyalayıp mahrem dünyaları anlattığından dolayı, “Muzır mıdır değil midir? “ tartışması başlatmışlardır. Öncelere yerel küçük toplulukların özelliklerini taşıyan bu yazınsal türler küreselleşme ile

birlikte tüm dünyanın kültürünü içene alma iddiasında olmasına rağmen hakim, güçlü toplumların kültürünü ve dünya görüşünü yayma görevini üstlenmiştir. Önceleri popüler romanlarla, daha sonra sinema sektörü ve özellikle görsel medya ile pazarlanan kültürel değerler alınıp satılan birer meta’ya dönüşünce içi boş , insanları nitelikli hale getirmekten yoksun sığ bir eğlence aracına dönüşmüştür. Kurgu yazarının hem gerçek hayat hikayelerine hem de tarihi gerçeklere bağlı kalma zorunluluğu yoktur. O, toplumdaki bir çok kişinin özelliklerini bir karakterde toplayarak yeni hikayeler yazabilir. Tarih kuru bir bilgiden ibarettir. Kurgu yazarı ( romancı, öykücü, senarist, tiyatro yazarı vb.) ana çatı olarak tarihi referans alsa bile aradaki boşlukları hayal gücü ile doldurur. Bu boşlukları doldururken dönem tarihinin tamamına değil de sadece bir kesitine de ayna tutabilir. Son dönemdeki Osmanlı sarayını anlatan “Muhteşem Yüzyıl” dizilerinde senarist, sarayın sadece harem kısmına ayna tutmayı, kadın odaklı entrikaları anlatmayı tercih etmiştir. Dizide padişahların saray dışındaki hayatı, devlet siteminin işleyişi, savaşlar, antlaşmalar yer almamaktadır. Ayrıca içeriye yabancı kadınların bile giremediği, hakkında çok az yazılı kaynak bulunan , elde edilen bilgilerin çoğu saraydan çırak çıkarılan cariyelerin anlattıkları şifahi bilgilere dayanan harem hayatının boşluklarını senarist hayal gücü ile biraz da oryantalist bakış açısı ile doldurmuştur. Bundan dolayı senaristi suçlayabilir miyiz?

Eğer yazarın amacı bir toplumu kötülemek ve toplumların bakışını değiştirip algı yanılmalarına sebep olmak değilse suçlayamayız. Sinema bir sanat dalıdır ve sanatçı hayal ettiği dünyayı yansıtır. Burada izleyicin ve okuyucunun bilinçli olması gerekir. Yazınsal ve görsel kurgunun toplumlara şekil vermek için araç olarak kullanıldığı durumlar da vardır. Toplumda değiştirilmesi gereken davranışlara, değerlere veya siyasi teamüllere hizmet edebilir kurgu. Charles Dickens’in David Copperfield romanının yayımlanmasından sonra İngiltere’de klasik eğitim sistemi tartışılmış, bu tartışmalar sistemin zaman içinde değişmesini sağlamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında yazılan tezli romanlar cumhuriyet rejiminin istediği aydın, bağnazlıkla mücadele eden karakterlere sahiptir. Özellikle Reşat Nuri Güntekin’in Acımak romanındaki Zehra öğretmen Anadolu’ya giden idealist , çağdaş öğretmeni rol model olarak göstermektedir. Sinema sektörü küresel dünyanın aktörlerine daima hizmet etmiştir. Amerika’da ırkçılık sorunun hala tartışıldığı 90’lı yıllarda Hollywood yapımı filmlerde Amerikan başkanı genelde zenci oyuncular tarafından canlandırılmaktaydı. 2009 yılında Back Obama Amerikan halkının oylarıyla zenci bir başkan olarak koltuğa oturduğunda kendisine oy vermeyenler tarafından da kabul edilebilir durumdaydı. Tarihi referans alan bazı yönetimler de bulundukları duruma hizmet amacıyla sinema sektörünü kullanabilmektedir. Burada en önemli nokta tarihe bu günden

şekil verme çabasıdır. Tarihte her olay kendi bağlamı içerinde, yaşandığı dünyanın tüm şartları, kültürel yapısı, inançları hatta tabuları bile düşünüldüğünde anlam kazanır. Bu gün kardeş katli yasasını çıkaran Fatih’i, Rusya’ya mevsimsiz giden Napolyon’u değerlendirmek ve yargılamak çok doğru değildir. Çünkü biz o dünyanın içinde yaşamıyoruz. Değer dünyamız o kadar farklı ki aynı refleksleri vermemiz ve tarihi bu günden anlamamız mümkün değildir. Tarihi romanlara, dizilere ve filmlere de bu açıdan bakmak gerekir. Bu gün yazılan kurgusal tarih tamamen 21. yüzyılın dünyasının zihniyetidir. Bu anlamada hem izleyicinin hem de okuyucunun kurgu ile karşı karşıya kaldığını bilmesi gerekir. Bilgi öğrenme kaynakları değildir kurgusal eserler. Okurken ve izlerken hoş duygular bırakır, başka alemlere götürür insanı, bunu yaparken hayatla da yüzleştirir. Kurgunun arkasında insanın var olduğundan beri değişmeyen duygular, düşünceleri ve refleksleri vardır çünkü. Zaten sanat eserinin amacı insanı salt gerçek bilgiye ulaştırmak değildir. Kurgusal bir dünyanın içinde kendi gerçekliği ile yüzleştirmektir. Okuyucu ve izleyici bilinçli ol!!! Bil ki sen kurgu yazarı neresine ayna tutuyorsa orasını görüyorsun hayatın. Üstelik onun ruh dünyasının da yansımaları ile birlikte. Bir kokteyl sunuyor sana . İç dünyanda gerçek dış dünyada halay olan bir kokteyl.

DEVLET ADAMI, ÇAGDAS TÜRK MÜZECILIGININ KURUCUSU, RESSAM :

ÇOK KİMLİKLİLİĞİYLE OSMAN HAMDİ BEY Betül MİRİK Osman Hamdi Bey 1842 yılında İstanbulda doğmuştur. babası Osmanlı sadrazamlarından İbrahim Ethem Paşa’dır. Osman Hamdi, ilkokul öğreniminin ardından, Maarif-i Adliye okuluna başlamış sonrasında ise Osmanlı İmparatorluğu’nun yurtdışına öğrenim görmesi için yolladığı ilk dört öğrenciden biri olan İbrahim Ethem Paşa oğlunun yurtdışında okumasını istemiş babasının isteği üzerine Osman Hamdi Bey Paris’e hukuk okumaya gitmiştir. Hukuk eğitimi sürdürürken güzel sanatlara olan yatkınlığını keşfetmesi ile Paris Güzel Sanatlar Okuluna da gitmiştir. O dönemin ünlü ressamlarından olan Jean-Léon Gérôme ve Boulanger’in atölyelerinde çıraklık yapmış ve bu sanatçılardan eğitim almıştır. Bunun yanı sıra eğitimi esnasında arkeoloji dersleri de alan Osman Hamdi ,

yun’un müdürü Alman Dr. Philip Anton Dethiér’ in ölümünden sonra, 1881 yılında II. Abdülhamid tarafından müzeye müdür olarak atanmıştır 1910 yılına kadar devam eden yirmi dokuz yıllık müdürlüğü sırasında müze, dünyanın sayılı müzeleri arasına girmiş, arkeoloji bilimi için önemli keşiflere imza atmıştır. Bu çalışmalarıyla Osman Hamdi Bey Türk müzeciliğinde yeni bir dönem başlatmıştır. Osman Hamdi Bey’in müzenin yeni müdürü olarak atanmasındaki en önemli etkenlerden biri dönemin ilk özel gazetelerinden Ceride-i Havadis ve Ruzaname-i Ceride-i Havadis’te yazdığı, eski eserlerin değeri ve korunması hakkındaki yazılardır.

Paris’te kaldığı sürede açılan Paris Sergisi’nde de görev alır. İstanbul’a dönüşünden sonra devletin çeşitli kademelerinde görev almıştır. Kendisi Kadıköy’ün ilk şehreminisidir (belediye başkanı). Osmanlı-Rus savaşından sonra devlet memurluğundan ayrılan Osman Hamdş Bey. Bu gün İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ni oluşturan Müze-i Hüma-

Müze-i Hümayun müdürü olarak ilk işi eski eserlerin yurt dışına götürülmesini yasaklayan bir tüzük hazırlamış, yürürlükte bulunan 1874 tarihli “Asar-ı Atika Nizamnamesi” 1883 yılında onun sayesinde yeniden düzenlenmiş ve yürürlüğe sokulmuştur. Bu yeni düzenleme ile Batılı ülkelere Osmanlı topraklarından eski eser kaçırılması önlenmiştir.

İlk Türk arkeoloji kazılarını başlatan Osman Hamdi Bey, Nemrut Dağı, Lagina (Muğla, Yatağan) ve Sayda (Lübnan) ‘da arkeolojik kazılar gerçekleştirmiş, Sayda’da yaptığı kazılarda antik eserler arasında arkeoloji dünyasının başyapıtlarından sayılan İskender Lahiti’ni bulmuştur. Bu eserler, günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.

Kaplumbağa Terbiyecisi

1882 yılında yine II. Abdülhamid, tarafından Türkiye’nin ilk güzel sanatlar okulu olan Sanayi-i Nefise Mektebi’nin -günümüzde Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olarak eğitime devam etmektedir- müdürlüğü ile görevlendirilmiştir. Şu anda Eski Şark Eserleri Müzesi olan bölüm, Osman Hamdi Bey’in müzecilik, güzel sanatlar ve mimarlık alanında öğrenci yetiştirmek için kurduğu Sanayi-i Nefise binasıdır. Müzeciliği ve devlet adamlığı sırasında Osman Hamdi, ressamlığı hiç bırakmamıştır. Genellikle figürlü kompozisyonlar ve portreler üzerinde çalışmış, Türk resminde ilk kez figür kullanan ressam olmuştur. Resimlerinde okuyan, tartışan, özlemini duyduğu Türk aydın tipini ve dışarıya açılmış kadın imgesini ele almış olup, Doğu/ Batı , inanç /aşk, ölüm / yaşam/ gibi ikilemleri resmine aktarmıştır. Dekor olarak bolca tarihi yapıları, aksesuar olarak tarihi eşyaları kullanmıştır. Ayrıca resimlerinde sıkça baş karakter olarak kendini de resmetmiştir. En ünlü tablosu ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’ bir çok insan tarafından bilinmektedir. Ressam, arkeolog, devlet adamı, Sanayi-i Nefise mektebi kurucusu Osman Hamdi Bey, bir tanzimat dönemi sanatçısı olmasından mütevellit snat ve kültür alanında yenileşme ve Batılaşma öncüsü olmuştur. Resimleri bir çok yerli ve yabancı müze koleksiyonunda yer almaktadır. Sanatçı, 1910 tarihinde Kuruçeşme’deki yalısında vefat etmiş, vasiyeti üzerine cenazesi Eskihisar’daki köşküne götürülerek defnedilmiştir. Mezarının başına Bakanlar Kurulu kararıyla iki isimsiz Selçuklu taşı konmuş, kitabesi ayrı bir taşa işlenmiştir. Sanatçının Eskihisar’ daki köşkü 1987’den bu yana müze olarak hizmet verir.


. .

.

12 KULÜP ETKINLIKLERI

YAZIYO ŞUBAT 2016

KULÜPLERİ TANIYALIM Ceren Özgül ISBL MUN KULÜBÜ Emre Can Çalışkan MUN(Model United Nations-Model Birleşmiş Milletler) konferanslarına katılım sağlamak amacıyla kurulmuş MUN Kulübü 8 yıldır İstanbul Sosyal Bilimler Lisesinde aktif olarak çalışmaktadır.Okulun en köklü ve aktif oluşumlarından olan bu kulüp her yıl Sobilli ortalama 20 öğrenciyi MUN dünyasıyla tanıştırmaktadır. Kulüp MUN Academy (hazırlık) MUN Club(9,10,11) ve SOBILMUN(10,11) şeklindeki üç alt bölümden oluşmaktadır.

MUN CLUB(9,10,11) Hazal Altınova ISBL MUN CLUB, MUN Academy’de Birleşmiş Milletler mantığını kavramış olan öğrencilerin, öğrenmiş oldukları bu kavramın işleyişe geçirilmesi adına yürürlülükte olan bir kulüptür. Öğrencilere ilk olarak MUN konferanslarının işleyişleri hakkında bilgi verilir. Edinilen bilgilerin fiiliyata dökülmesi için “debate” ler yapılır ve öğrenciler konferanslar için hazır hale getirilir. Konferanslara gitme yeterliliğine sahip öğrenciler, savunacak oldukları ülkelerin politik ve diplomatik bilgi birikimine sahip olurlar ve ilk deneyimlerini bu şekilde gerçekleştirirler. RUSÇA DİLİ VE KÜLTÜRÜ KULÜBÜ Muhammed İkbal Baş Мы Матрёшки (Biz Matruşkalar) Rus Dili ve Kültürü Kulübü (Русский Язык и Культура Клуб имени “Мы Матрёшки”) olarak üzerinde yoğunlaşmış olduğumuz nihaî hedefler: öğrencilerin Rusça öğreniminde yardımcı olabilmek, dil yeteneklerini arttırarak hızlı bir ilerleme kaydetmek, bunun yanı sıra öğrenilen dilin kültürel mirasına hakim olabilmektir.

Kulübümüz, yapısı gereği içerisinde birden çok çalışmalar içermektedir(Kızıl Ordu Korosu, Dans Ekipleri, Rus Edebiyatı Araştırmaları vb). Yapılan tüm bu çalışmalar, 9 Mayıs günü okulumuzun beğenisine sunulacaktır. FRANSIZCA KULÜBÜ Zekeriya Türkmen Fransızca öğrencilerinin fonetik konusunda kendilerini geliştirmeleri amacı üzerine kurulmuş olan “Club Français”de çok güzel şeyler oluyor! Fransızca altyazılı film, diziler izleyip üzerine konuşuluyor, Fransız sineması, müziği gibi birçok konularda sunumlar yapılıyor, fonetik dersleri veriliyor ve kulüp her sene Fransızca bölümünce düzenlenen gösteri “ La Journée Franco-Turc” için hazırlıklar yapıyor.

İSBL İZCİLİK KULÜBÜ Zeynep Kök, Kübra Yıldız İzcilik kulübü okulumuzda geçen yıl, kendisi de bir izci olan Fatma Eslem Akbıyık başkanlığında Emirhan Çevik ve Mahmut Atik in yardımcı başkanlığında faaliyet göstermeye başladı. Bu sene kulübün başkanlığını Zeynep Kök ve Kübra Yıldız yapmaktadır. Kulübümüzün danışman hocası Mehmet Aygün’dür. Kulübümüzün kurulma amaçları; doğa bilincini arttırmaya çalışırken bir takım oluşturup takım ruhunu güçlendirmek ve bu takım ruhunu dönemler arası şekilde oluşturmaktır. Bu bağlamda kulübümüzün ilk etkinliği 2014-2015 eğitim yılının son haftası yani Haziran ayının ikinci haftası Riva’da 1 gece 2 gün şeklinde bir doğa kampıydı. İkinci etkinliği ise 2015-2016 eğitim yılının Kasım ayında Kocaeli Aytepe Milli parkında yaptığımız doğa yürüyüşüydü. ŞİİR VE SANAT KULÜBÜ Enis Kaya

Okulumuzda eksikliği sıkça göze çarpan bir durum var: sanata ilgisizlik. Sanata olan bu ilgisizliğin edebiyat, daha spesifik bakarsak, şiir kolunun üzerine gitmemiz gerektiğini düşündük ve bu kulübü açıp faaliyete geçirdik. Toplantılarımızın ana gayesini, okuldaki şiir ve edebiyat anlamındaki eksikliği gidermek ve şiiri, şairleri tanımaya çalışmak olarak açıklayabiliriz. Kulübümüzü sağlam temeller üzerine oturtup devamlılığını sağlamak istiyoruz ki, okulumuz böyle bir eksikliği bir daha yaşamasın. Toplantılarımız Salı günleri 16.30’da, giriş kattaki ikinci yabancı dil sınıfında yapılmakta, istekli arkadaşlarımızı bekliyoruz. ÇEVRE ÇEKİRDEK KULÜBÜ Ozan Bölükbaşı Çok yakın zamana dek lise sıralarında, bir grup sosyal bilimci adayı tarafından yeşertilen bir projedir Çevre Çekirdek. Gönüllülük esasıyla ve iyi niyetiyle doğaya katkıda bulunmayı amaçlar. Olması gerektiği gibi sahada görülen, masa başında “pineklemekten” öteye giden sosyal bilimcinin portresini çizer bizlere. Dışarıdan bakıldığında “çöp” toplamaktan başka gayesi olmayan, okul çıkışlarında sınıflarda ellerinde poşetlerle görülen gençleriz. Lakin olay aslında hiç de öyle değil. Yanlış anlaşılmasın, bizler çöp toplamayı yeren insanlar değiliz. Bundan kaçınsaydık zaten projeyi bizzat bizler üstlenmezdik. Bizler önerdiğimizi üstlenip sahaya indik ve “proje” olarak bırakmadık. Bu yılın başında resmi kulüp haline geldik.

İŞLETME VE EKONOMİ KULÜBÜ Tuğrul Kaya,Emin Zonturoğlu Yönetim ve organizasyon, uluslararası ilişkiler, iktisada giriş,makro-mikro iktisat , girişimcilik konularının işlendiği kulübümüzün amacı, öğrencilerimizin işletme ve ekonomi hakkında bilgilenmesini sağlamaktır.Kulübümüz, her pazartesi 16.30’da, 10-F sınıfında toplanır. Kulübümüz,üyelerinin gelişimini amaçlar.Bu

gelişim için nitelikli programlara katılım hedeflenir.Hedefimiz doğrultusunda ilk adımımız Bilgi Üniversitesi’ne yaptığımız gezidir. Gezide öğrenciler önemli CEO’lar ile görüşme ve tanışma imkanı bulmuştur. İşletme ve Ekonomi Kulübü katılımcılarını bilgilendirici ve keyifli bir sohbet ortamı sunar. TÜRK DÜNYASI ÇALIŞMALARI KULÜBÜ Kemal Yeşilova, M.Fatih Vergili Türk Dünyası çalışmaları kulübü, tarih kulübünün altında ulusal tarihimizin önemine dikkat çekmek amacıyla kurulmuştur. Kulüpte tarih sohbetleri yapılmaktadır.Ayrıca kulübümüz öğrencilerine Göktürkçe eğitimi verilir ve bu eğitim kulübümüz için çok önemlidir.

PSİKOLOJİ KULÜBÜ Beyza Ballı Psikolojiye ilgi duyan öğrenciler olarak bir araya gelip çalışmalarımızı kulüp adı altında yapmaya karar verdik. Danışman öğretmenimiz Orhan Tekin’in yardımıyla kulübümüzü hayata geçirdik. Çalışmalarımız kapsamında “Akıl Oyunları, Dersu Uzala ve Sineklerin Tanrısı” filmlerini inceledik. Bu çalışmalarımızda bize mezunlarımızdan Ahmet Çağatay Bayraktar, yönetmen Emre Kağan Özen ve Fikret Özcan eşlik ettiler. Daha sonra davranışın biyolojik temelleri üzerine konuşup dans/hareket terapisi yaptik. Rehber öğretmenimiz Levent Gökkaya ile post-travmatik stres bozukluğu üzerine konuştuk. Bunun yanı sıra Beykent Üniversitesi Psikoloji Kulübünün düzenlediği Şule Öncü eşliğinde depresyon temalı filmlerle psikoloji sinematerapi atölyesine katıldık. Önümüzdeki tarihlerde de Enka Lisesi Psikoloji Sempozyumuna (elps) katılım gerçekleştireceğiz.

FAALİYETLER Ahmet Bahadır GÜLVER FEN ESİNTİSİ Her yıl ilk dönem ; okulumuzda 9.sınıf öğrencileri bir gelenek halini almış olan fen esintisi programını düzenliyorlar. Deneyler, tiyatrolar, sunumlar ve hatta karşılıklı söz atışmalarına sahne olan program okulumuz öğrencilerine fen bilimlerini bir kez daha sevdiriyor. Bu yıl yapılan programa farklılık olsun diye “ fen kesintisi” adını verdiler . Programı 2015 Nobel Kimya Ödülünü alan Türk Bilim İnsanı Aziz Sancar ‘a ithaf etmeleri de güzel bir jestti. Kimya ve Biyoloji öğretmenlerinin rehberlik ettiği bu ve bunun gibi programlar, sosyal bilimler liselerindeki öğrencilerin sadece sosyal veya sözel alanlarda değil bütün alanlarda çalışma yapabileceklerini gösteriyor.

FOR MATH Geçen sene hazırlık öğrencileri “FOR MATH” başlığı altında güzel bir matematik günü hazırladılar. Hepimizin bildiği gibi

okulumuzda matematik genel olarak zor ve sevilmeyen dersler arasındadır. İşte etkinliğin temelinde bu algıyı yıkmak var. Bunun için de organizatörler programı mümkün olduğunca eğlenceli kılmaya çabalamış. Bu çabanın sonucunda karşımıza şarkılardan, sorulara uzanan bir program çıkardılar.

DİZEDEN BESTEYE İSTANBUL Geçtiğimiz sene okulumuzda pek çok şiir dinletisi oldu. Bunlardan biri de geçen yılki 9.sınıfların hazırladığı “DİZEDEN BESTEYE İSTANBUL” adlı dinletiydi. Öğrencilere edebiyat zümremizden Kader Küpçü ve Yasemin Haliloğlu rehberlik etti. Dinleti ağırlıklı olarak şiir üstüne kurulmuş olsa da; okunan şiirlerin yanında şarkılar da söylendi. Resim öğretmenimiz Oya Bölükbaşı’nın hazırladığı kız kulesi resminin önünde banklarla, sehpalarla ve taburelerle bir sokak havası oluşturan öğrenciler; tarihsel bir sıra ile İstanbul ile ilgili şiirleri okudular. Böylece okulumuzda şiiri ve şiir okumayı sevdirmek için bir adım daha atılmış oldu. Ayrıca İstanbul ile ilgili şiirleri

dinleyen öğrenciler İstanbul’a birde şairlerin pencerelerinden bakmış oldular.

ŞUUR GÜNLERİ 2014-2015 yılında yapılan şiir dinletilerinden bir başkası da 10.sınıflar tarafından hazırlanan “ŞUUR GÜNÜ” adlı şiir dinletisiydi. Dinleti genel anlamda şiirden oluşmasına karşın, şiirlerin arasında bağlama ve gitar eşliğinde söylenen şarkılar da dinletilere hoş bir hava kattı. Öğrencilere İngilizce zümremizden Gürkan Gergin rehberlik yaptı. Öğrenciler ilk dinletide yere serptikleri yapraklarla, köşedeki ağaçla ve aynı köşedeki bankla bir sonbahar gününü anımsatan bir ortam hazırladılar. İkinci dinletilerinde ise sadece ortadaki bir koltukla ve koltuğun karanlık olmasıyla gizemli ve etkileyici bir hava oluşturdular.

SARIKAMIŞ ŞEHİTLERİNİ ANMAK VE ANLAMAK Sarıkamış Harekatının 91. yılı anısına okulumuz öğrencileri tarafından bir panel

düzenlendi. Panelde harekatın stratejik hataları, başarısızlık nedenleri ve sonuçları dönemin şartları içinde irdelenerek ele alındı. Tarihi bu günün bakış açısıyla değerlendirmenin yanlışlıkları üzerinde duruldu. Her tarihi olayı kendi bağlamı içinde ele alıp nedenlerini ve sonuçlarını ortaya koymak gerektiği fikri tartışıldı. Sarıkamış’ı anlatan kısa bir video gösterisi ile program tamamlandı.

KADIN SORUNSALINA FARKLI YÖNLERİYLE BAKIŞ 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle 11. Sınıf öğrencileri kadın sorunsalına farklı bakış açılarıyla değerlendiren bir panel düzenlediler. Türk töresinde kadının yeri ile başlayan panel İslam’da kadına bakış ile devam etti. Feminist hareketin tarihsel süreci ve bu hareketin Türkiye’de temsili ele alınırken cumhuriyet tarihinde kadının siyasi haklar elde etmesinde Nezihe Muhiddin gibi kadın hakları savunucularının rolü üzerinde duruldu. Panelde son olarak kadının sosyolojik değişimde topluma etkileri irdelendi.


PROJELER

YAZIYO ŞUBAT 2016

Rabia Şahan Şeyma Eroğlu

13

“İLK İSTANBULLULAR, İLK MESKEN”

Birer son sınıf öğrencileri olan bizler, okul sınavları ve LYS hazırlık sürecinde yaşadığımız yoğunluğun yanı sıra 20122013 döneminde hazırlamış olduğumuz TÜBİTAK projemizi, beklediğimiz ilgiyi göremememiz üzere ileriye dönük gelişmelerle tekrar gündemimize alma kararındaydık. Hiç ummadığımız bir anda Kabataş Erkek Lisesi’nin düzenlediği Olimpiyat İstanbul adlı proje yarışması bu kararımızı gerçekleştirmemiz için önemli ve keyifli bir fırsat oldu bizler için. Proje raporumuzun güncellemesi, yeni ve çarpıcı resmi verilerin bulunmasının ardından, sunumun çekiciliğini arttırmak için planladığımız mağara maketini sevgili görsel sanatlar öğretmenimiz Oya Büyükkarabacak desteğiyle somutlaştırdık. Çok ani gelişen projeden haberdar olma, projeyi hazırlama kısımlarından sonra 14 Nisan Salı günü projemizi sunmak adına Kabataş Erkek Lisesi kampüs bahçesinde bize ayrılmış olan standımıza yerleştik. Umduğumuzdan kesinlikle daha profesyonel bir organizasyon ekibi ve İstanbul’u daha yaşanılabilir kılmak adına ortaya atılan farklı ve çok değerli fikirler bizi ilk olarak şaşırttı. Ancak daha sonra kısa süreli olsa bile böyle bir topluluk içinde yer aldığımız için geçen vaktin keyfini çıkarmaya başladık. Büyük bir ilgiyle, açıklıkla bizi dinleyen ve sorularıyla sunumumuzu daha da renklendirme şansını yakalayabildiğimiz jürilerimizle

gelişen diyaloğumuz keyfin doruk noktasıydı. Ödül töreninde, jürilerimizden projemizin adı anons edilmeden önce aldığımız geri dönütler bizi fazlasıyla onurlandırdı. İİlkine tek projeyle katılma şansını elde ettiğimiz Olimpiyat İstanbul Proje Yarışmasının gelenekselleşmesiyle, umarız okulumuzun geri kalan öğrencileri de İstanbul h a k kında kendilerini ve parlak fikirlerini ifade edebilecekleri bu platformdan yararlanabilirler. Şimdi biraz da projemizi anlatalım: “İlk İstanbullular, İlk Mesken” isimli projemizde İstanbul’un ilk sakinlerine ev sahipliği yapmış ve dört yüz bin yıllık geçmişiyle Avrupa’nın da ilk yerleşim yeri olan Yarımburgaz Mağarası’nın doğal ve kültürel mirasına dikkat çekerek buranın jeoturizm potansiyelini araştırdık. Çalışmamızda üç temel hipotezi

sorguladık: Yarımburgaz Mağarası büyük oranda tahribe uğramıştır. Mağaraya gereken önem verilmemekte ve mağara tehditlere karşı korunamamaktadır. Mağaranın turizm ve eğitim amaçlı kullanılması buranın korunmasını ve geleceğe aktarılmasını sağlayacaktır. Yarımburgaz Mağarası hakkında geniş çaplı bir literatür araştırması yaptıktan sonra konuyla ilgili alanında uzman birçok akademisyenle görüştük. Mağaranın bulunduğu Altınşehir yerleşkesindeki halkla, mağaradan ne derecede haberdar oldukları ve bu alandaki farkındalıklarını araştırmak üzere anket uygulaması yaptık. Aynı anketi İstanbul Üniversitesi Jeoloji, Coğrafya ve Prehistorya bölümlerinde okuyan öğrenciler için de uygulayıp önemli veriler elde ettik. Bu verileri SPSS programında grafik şekline getirerek yorumladık. Bununla birlikte Başakşehir Belediyesinden aldığımız resmi izinle İstanbul

ARDAHAN’DA ÇOCUKLARIN YÜZÜ GÜLDÜ Ardahan’ın Dölekçayır İlköğretim Okulunda

Muteber Dilasa Çingi’nin koordinatörlüğündeki

okulumuz öğrencileri tarafından ana sınıfı tefriş

örgü kulübü çocuklar için atkı ve bere ördüler.

edildi. Gülşah Kaya ve Şeyda Ulutaş’ın organize

Toplanan tüm bu malzemeler gönüllü öğrenciler

ettiği projede ilköğretim okulu Ana Sınıfı Öğret-

Ayşe Aybala Doğan, Zeynep Kök, Ali Rıza Gür-

meni Didem Uçar ile iletişime geçildi. İhtiyaç

büz, Ceren Özgül, Feyza Özanlı, Ece Çelik, Burcu

listesi belirlendi. Çoğunluğu eğitim aracı olan

Kaplan tarafından paketlenip hayırsever bir veli

listeye göre maliyet çıkartıldı. Liste öğrenciler ve

tarafından kargoya verildi. Tamamen gönüllü bir

veliler aracılığıyla tamamlandı. Ayrıca okul aile

ekip çalışmasıyla yerine ulaştırılan malzemeler

birliğinin de katkılarıyla giyecek ve oyuncak da

Didem öğretmen tarafından uygun şekilde öğren-

toplandı. Sadece ana sınıfı değil okulun üst sınıfta

cilere ulaştırıldı. Didem öğretmenin gönderdiği

okuyan öğrencilerine ve yakın köylerde okuyan

fotoğraflardaki mutlu gözler çalışmanın hedefine

çocuklara da yetecek giyecek ve oyuncak toplandı.

ulaştığının da göstergesiydi.

GLOBALLEŞEN SBL-SOBİLMUN Okulumuzun MUN kulübü, 2-5 Haziran tarihleri arasında bir sosyal bilimler lisesindeki ilk Model Birleşmiş Milletler Türkiye (Model United Nations) konferansını gerçekleştirecektir. Genel sekreteri Emre Can Çalışkan ve genel direktörü Zekeriya Türkmen olan MEB onaylı bu konferans, okulumuzda Türkiye’nin her yerinden 200 öğrenciyi misafir edecek olup küresel sorunlar hakkında tartışıla-

caktır. Okulumuzun yurdunda misafir öğrenciler için konaklama imkânı olmakla birlikte, birçok sosyal etkinliği kapsayacak bu konferansta, DISEC, SOCHUM, SPECPOL, Cenevre Görüşmeleri ve Game of Thrones olmak üzere 5 komite olacaktır. Başvurular 15 Şubat-15 Mayıs tarihleri arasında www.sobilmun.org üzerinden yapılacak olup, daha detaylı bilgi için yine bu internet adresini ziyaret edebilirsiniz.

Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Yıldırım GÜNGÖR ve belediye zabıtalarıyla birlikte Yarımburgaz’da saha çalışması yaparak çevreyi fotoğrafladık. Mağarada yapmış olduğumuz saha çalışması sonucunda mağaranın büyük oranda tahribata uğramış olduğunu bizzat gözlemledik. Örneklemimizin mağaranın turizme kazandırılmasına yönelik bakış açılarının olumlu olduğunu tespit ettik. Anketlerin ve yapılan görüşmelerin sonucunda mağaranın bir an önce korumaya alınarak rehabilite edilmesi ve turizme açılması önerisinde bulunduk. Bu şekilde elde ettiğimiz eklerle 139 sayfalık bir proje raporu oluşturduk. Olimpiyat İstanbul proje yarışması Coğrafya dalında aldığımız bu birincilik projemizin geleceği ve gelişimi için önemli bir başlangıç ve adımdır. Çalışmalarımızı ve araştırmalarımızı daha çok derinleştirerek bölgeye bizzat ve somut bir katkıda bulunmayı umuyoruz. Proje sürecinde tüm katkıları ve içten destekleriyle yardımımıza koşan danışman öğretmenimiz, eski coğrafya hocamız Suna İlze’ye ve okulumuz görsel sanatlar dersi öğretmeni Oya Büyükkarabacak’a teşekkürlerimizi yineliyoruz. Hayalimizdeki İstanbul’da buluşmak için sizleri, tüm İSBL öğrencilerini, de bu yarışmanın devamında görmeyi ümit ediyoruz.

İSTANBUL PROF. DR. MÜMTAZ TURHAN SOSYAL BİLİMLER LİSESİ

SAYI: 16 İMTİYAZ SAHİBİ Hüseyin SARI Okul Müdürü YAYIN DANIŞMANI Asalet DURMUŞ Müdür Yardımcısı GENEL YAYIN YÖNETMENİ Ayşe GÜLVER EDİTÖRLER Ayşegülnur KABACA Emrecan ÇALIŞKAN TASARIM Ayşegülnur KABACA


14

PROJELER

YAZIYO ŞUBAT 2016

KOSOVA ARNAVUTLARI- TÜRKİYE GÖNÜL KÖPRÜSÜ “MEHMET AKİF ERSOY” PROJESİ Ayça Zehra Karababa Okulumuzun öğrencilerinden; Sümeyye Yılmaztürk, Elif Mısırlı, Buse Mutlu ve Nur İnan okulumuzun öğretmenlerinden Ayşe Gülver sorumluluğunda ‘’Kosova Türklerinin Aidiyet Duygusu’’ fikriyle proje hazırlamaya başlamışlardır. Ancak araştırmalar yaptıkça benzer çalışmaların daha önceden yapıldığını görmüş ve daha önce yapılmamış bir proje yapmak istedikleri için proje konularını araştırmaları doğrultusunda değiştirmişlerdir. Ekip, yaptıkları okumalardan edindikleri sonuç doğrultusunda iki ülke ve iki millet arasında temas kurulabilecek en önemli noktanın ortak kültür öğeleri olduğu konusunda karar kılmış, ortak kültürü sağlamlaştıran en önemli unsurlardan biri yine ortak olan tarihsel kişilikler olması bağlamı düşünülerek aslen Arnavut olan Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy üzerinden ortak bir kültür köprüsü kurulabileceği fikri üzerinde durmuş sonuç olarak da Mehmet Akif Ersoy üzerinden bir gönül köprüsü kurma kararında birleşmiştir. Proje kapsamında birçok Arnavut Derneği ile görüşmeler yapılmış ve projenin uygulanacağı hedef kitlesi olarak 15-18 yaş arası lise öğrencileri belirlenmiştir. Projenin bilimsel olarak kabul görmesi açısından hedef kitleye bir anket

uygulanmasına karar verilmiştir.Projenin İstanbul ayağında Mehmet Akif Ersoy Kültür ve Sanat Merkezi- Tacettin Dergahı Müzesi ; Mehmet Akif ’in Edirnekapı Şehitliğindeki mezarı ziyaret edilip sunum için gerekli görüntüler alınmıştır. Proje boyunca; Kosova Diaspora Bşkanlığı QendraKulturore e Kosoves ne Stamboll Müdürü Kamil Bitiş, Rumeli Dernekleri Federasyonu, Rubasam ( Rumeli Balkan Stratejik Araştırma Merkezi), Türk Arnavut Kardeşliği Derneği ve Mehmet Akif Ersoy Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Derneği ile görüşmeler yapılmıştır. İstanbul UluslarArassı İmam Hatip Lisesinde öğrenim gören Kosovalı öğrencilerle de anket çaılması yapılarak farkındalık değerlendirmesi yapılmıştır. Proje dosyası tamamlandıktan sonra Kosova İstanbul Konsolosu Gülşen Bölükbaşı ile irtibata geçilmiştir. Proje ile ilgili görüşmeler tamamlanmıştır. Proje masraflarının karşılanması için sponsor arayışı başlamış ve TİKA ile bağlantı kurulmuştur. TİKA tarafından projeye sponsor olmak ve işbirliği konusunda çıkan karar sonucunda projenin hazırlanış süreci tamamlanmış ve uygulama sürecine geçilmesi için gerekli hazırlıklar başlatılmıştır. Proje ekibi 18.04.2015 tarihinde Kosova’ya ulaşmış ve TİKA’nın temin ettiği araç ile kültürel amaçlı iki günlük bir Makedonya gezi-

si yapmıştır. Yapılan gezinin ardında Prizren’e ulaşılmış, beş gün boyunca burada konaklanmıştır. Diğer proje ortağı Prizren Gençlik Etkinlikleri Derneğinin yardımları ile anket uygulanacak üç şehirdeki okullar ayarlanmıştır. 19.04.2015 tarihinde Prizren 11 Marsi Teknik Lisesinde, Prizren Hukuk Lisesinde, 20.04.2015 tarihinde Priştine Sami Frasherı Lisesi, ve son olarak Mehmet Akif ’in memleketi olan İpek şehrinde 21.04.2015 tarihinde Bedri Pejani Lisesinden seçilen öğrencilere aynı anket uygulanmıştır. Anket çalışmasının yanı sıra her okulda Türkiye’yi tanıtan bir kısa film, Mehmet Akif ’in Hayatı, çalışmaları ve Türkiye için önemini içerin bir sunum yapılmıştır. Proje stajyerleri tarafından bütün bu çalışmalar sonucunda okul öğrencileri ile birebir temas kurularak Türkiye, Türkiye’de eğitim, Mehmet Akif ve benzeri konularda sorulan sorular cevaplandırılmıştır. Amacı gönül köprüsü kurmak olan bir proje bağlamında iki öğrenci grubunun birbiri ile olan bu kıymetli temasları projenin hedefine yönelik olarak gerçekleştirilmiştir. 25.04.2015 tarihinde Kosova’da uygulanan çalışmalar proje ekibi tarafından tamamlanıp Türkiye’ye geri dönülmüştür. Geri dönüşün

ardından elde edilen veriler toplanılmış, anket verileri SPSS anket analiz programı ile değerlendirilip proje raporu yazılmıştır. Proje süresince elde edilen fotoğraflar ve video kayıtları toplanılmış, bunun yanı sıra elde edilen ve değerlendirilen bütün veriler toplanılıp düzenlenmiş ve projenin birinci aşaması tamamlanmıştır. Proje ekibi Türkiye’ye olumlu sonuçlarla dönmüşlerdir. Anket sorularını cevaplayan gençlerin nerdeyse hepsi Mehmet Akif ’in Arnavut asıllı oluşunun Türk-Arnavut ilişkisine olumlu yönde bir etkisi olduğunu düşünmektedir.Anketi cevaplayan bütün gençler yemek, giyim tarzı, bayramlar vs gibi ortak kültür ögelerimiz olduğunu düşünmektedir. Projenin ikinci aşamasında Prof Dr. Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesi öğretmen ve öğrencilerine proje sunumu yapılmış ve fuaye alanine proje ile ilgili fotoğraf sergisi açılmıştır. Proje ekibinin notlarına son olarak ekledikleri: “Kosova’daki Arnavutlar ile Türkiye arasında hali hazırda bir gönül köprüsü olduğunu ve belli çalışmalarla geliştirilebileceğini görmekteyiz.”

ÇEKİRDEKTEN YETİŞEN ÇEVRECİLER Ceren ÖZGÜL Melike KELLECİ Atalarımızdan miras aldığımız ve çocuklarımıza da aynı dikkatle bırakmak zorunda olduğumuz Dünya’mız maalesef atık maddeler nedeniyle hızla kirletilmekte. Çocuklarımız temiz toprağı ve havayı görebilecek mi? Hakkımız var mı onlardan emanet aldığımız bu dünyayı bu kadar kirletmeye? İşte tüm bu ve benzeri sorulara cevap niteliğinde bir proje: ‘SBL ÇEVRE ÇEKİRDEK’ Prof Dr. Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesinde çevreye duyarlı gönüllü gençlerin çevre bilinci oluşturmak amacıyla geliştirdikleri bir proje . Ekip, yaklaşık olarak bir yıldır sürdürülen projede geri dönüşüm maddelerinin çevreye tekrardan kazandırmayı ve çevreyi yeşillendirerek korumayı hedefliyor. Proje yöneticisi ve kulüp başkanı Ozan Bölükbaşı projeyi anlattı:

PROJEDEN KULÜBE SBL ÇEVRE ÇEKİRDEK

Çok yakın zamana dek lise sıralarında, bir grup sosyal bilimci adayı tarafından yeşertilen bir projedir Çevre Çekirdek. Gönüllülük esasıyla ve iyi niye

tiyle doğaya katkıda bulunmayı amaçlar. Olması gerektiği gibi sahada görülen, masa başında “pineklemekten” öteye giden sosyal bilimcinin portresini çizer bizlere. Dışarıdan bakıldığında “çöp” toplamaktan başka gayesi olmayan, okul çıkışlarında sınıflarda ellerinde poşetlerle görülen gençleriz. Lakin olay aslında hiç de öyle değil. Yanlış anlaşılmasın, bizler çöp toplamayı yeren insanlar değiliz. Bundan kaçınsaydık zaten projeyi bizzat bizler üstlenmezdik. Bizler önerdiğimizi üstlenip sahaya indik ve “proje” olarak bırakmadık. Bu yılın başında resmi kulüp haline geldik.

Kulüp olarak aslında düşündüğümüz projelerimiz ve gerçekleştirdiğimiz düşüncelerimiz var. Öncelikle atık toplama mantığını sistematik hale getirdik. Her sınıfa geri dönüşüm kutusu koyarak atık bilincini sınıflarda oluşturmaya çalıştık. Ve verimini de belli oranda aldık. Okulumuza cam kumbarası getirdik ve sınıflardaki cam kutularından elde ettiğimiz geri dönüşüm malzemesini bu kumbarada muhafaza etmeye başladık. Atık torbalarımızı koyduğumuz okulun eski güvenlik kulübesini renklendirdik. Bu sayede görüntü kirliliği oluşturan eski kulübeyi işe yarar ve göze hoş görünür hale getirdik. Her sınıfa beşer tane konulmak üzere saksı çiçeği siparişimizi belediyeye Müdür Bey yoluyla ilettik ve bu çiçeklerin bakımını şimdiden üstlendik.Belirli zaman aralıklarıyla gerçekleştireceğimiz doğa gezilerinin ilk ayağı olan Gülhane Parkı gezisini yakın zamanda gerçekleştirdik. Okulumuza peyzaj mimari davet ettik ve düşünülen peyzaj projelerine katkıda bulunduk.


RÖPORTAJ

YAZIYO ŞUBAT 2016

15

BİR KÜLTÜREL BELEDİYECİLİK ANLAYIŞI ÖRNEĞİ : ZEYTİNBURNU BELEDİYESİ Sümeyye Yılmaztürk, Buse Mutlu Elif Mısırlı, Nur İnan Belediyecilik deyince aklımıza halkın fiziksel ihtiyaçlarının karşılanması gelir. Bilinen belediyecilik anlayışından farklı bakış açısıyla hizmet veren ve aynı zamanda fotoğraf sanatçısı olan Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın ile röportaj için yola çıktık. Eskiden Celebhane Askeri Hastanesi olan tarihi bir binadaki makamında kabul etti bizi. Hoşsohbeti ve nazik kişiliği, tarihi mekanın atmosferi ile birleşince güzel bir söyleşiyi tamamlamış olmanın mutluluğu ve elimizde Zeytinburnu Belediyesi yayınlarından oluşan kıymetli kitaplarla evimizin yolunu tuttuk. İşte o Röportajın ayrıntıları: Kültürel belediyecilik nedir? “Belediyecilik sadece yol, park, bahçe ve fen alanlarından ibaret değildir.” Sözüyle yola çıktık. Kültürel belediyecilik; yerel anlamdaki değerlere sahip çıkmak geçmişteki yaşanmışlıkları ortaya çıkarmak oradan aldığımız ilhamla, bilgi ve birikimle temeli kurmaktır. İlçemizde yaşayanlara kültürel anlamda da hizmet verebilmek, onların kültür seviyelerini yükseltecek eğitim çalışmalarında bulunmaktır. Bu bağlamda Zeytinburnu Belediyesinin kültürel çalışmaları nelerdir? Sosyal ve kültürel belediyecilik Türkiye’de son yıllarda gelişen bir belediyecilik anlayışı olmaya doğru gidiyor. Biz özellikle kültürel belediyeciliğin yayıncılık hayatında da etkili çalışmalar yapıyoruz. İlk çalışmalarımız “Surların Öte Yanı Zeytinburnu adlı eserdir. Bu eserle şehrin hafızasını oluşturmak istedik. İki bin yıllık tarihi olan Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet’i kapsayan çok geniş bir tarih bu. Zeytinburnu’nun kültürel ve demografik yapısını, değerlerini, yaşanmışlıklarını anlattık eserde. Ardından bir çok yayın geldi. Hepsi çok değerli eserler. Mesela Yenikapı Mevlevihane’sini araştırıyorduk. Geçmiş dönemi daha iyi mercek altına alabilmek için Mevlevihane günlüklerini kitaplaştırmamıza neden oldu. Zeytinburnu o kadar

zengin bir kültüre sahip ki araştırdıkça yeni bir çok değer ortaya çıkıyor. Osmanlıca bir çok yayın var bunları yayınevleri çevirme işine girişemez. Ancak bizim gibi kamu hizmeti yapan belediyeler veya vakıflar yapabilir. Kanuninin Zigetvar’da tuttuğu notları Kanuninin vefatından sonra kitaplaştırılmış. Biz bu kitabı tıpkı baskısı ve günümüz Türkçesi ile birlikte bastık. Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezinde yapılan önemli kişiler hakkındaki sempozyumlar kitaplaştırıldı.12 yılda sanrım 37 kitaba ulaştı yayınladığımız kitap sayısı. 2014 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından ‘Yılın En İyi Kamu Yayıncısı’ seçilmiştik. 17 yıllık belediyecilik hayatımda beni en çok heyecanlandıran ödüllerden bir tanesi de bu ödüldür. Kültür hizmetleri sadece yayın alanında verilmiyor. Kültür Merkezinde sürekli eğitimler , konferanslar, seminerler, konserler oluyor. Bilgi evlerimizde kitap okuma ve hikaye yazma yarışmalarımız oluyor. Beğenilen hikayeler yayınlanıyor. Döneminin din alimi ve aynı zamanda hekim olan Merkezefendi’den yola çıkarak geleneksel tıpla ilgili çalışmalar da gerçekleştirdik. Bu sayede unutulmaya ve kaybolmaya yüz tutmuş yerel değerlerimizi tekrar gün yüzüne çıkardık. Merkezefendi camisinin hemen yanında bulunan Merkezefendi Darülkurrası (medrese) belediyemiz tarafından2007 yılında restore edilerek halkın oturup dinlenebileceği, kitap okuyup sohbet edebileceği, müzik gruplarının ders çalışabileceği bir mekana dönüştürüldü. Abdülbaki Paşa tarafından Sedefkar Mehmed Ağa’ya yaptırılan medresede 2009 yılından itibaren ise kültür sanat sezonu boyunca her cumartesi günü saat 15.00’da müzik dinletileri yapılıyor, tasavvuf müziği icra ediliyor. Kültür vadisi projesi nedir? Kültür Vadisi Projesini 2005 yılında hayata geçirmeye başladık. Aslında birbirinden farklı 139 projenin birleşmesiyle oluşan beş etaplı bir projedir bu. 10 yıldır aralıksız devam ediyor. 2005 yılından itibaren, 5 etaptan oluşan, birbirinden farklı “139 ayrı projeyle” hayata geçirilen Kültür Vadisi Projesi, “10

yıldır” aralıksız olarak devam ediyor. Roma Dönemi, Bizans Dönemi ve Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’nden bu yana günümüze kadar ayakta kalmayı başarmış, fakat zamanla kaderine terk edilen ve sokak çocuklarının, kimsesizlerin meskeni haline gelmiş tarihi ve kültürel değerleri tekrar hayata döndürmeyi amaçlayan Kültür Vadisi Projesi, bugün 95’i bitmiş, 11’i devam eden, 33’ü ise proje kapsamına yeni dahil edilmiş bir halde devam ediyor. Projeyi gerçekleştirme amacımız Bir zamanlar metruk bir halde bulunan, “Tarihin Aynası” diyebileceğimiz bu kültür hazinelerine sahip çıkmak, onları bir değer olarak halkımıza , özellikle de geleceğimiz olan çocuklarımıza tekrar kazandırmak. Restorasyonu yapılan eserler geçmişteki günlerini aratmıyor. Belediyemizin organize ettiği proje kapsamında: Merkez Efendi Cami, Seyid Nizam Cami, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Cami, Kazlıçeşme Fatih Sultan Mehmet Cami, Yenikapı Mevlevihanesi, Merkez Efendi Çilehanesi, Derya-İ Ali Baba Türbesi, Yedi Şehitler Mezarlığı, Hacı Mahmud Ağa Mescidi, Karakol Binası, Yanmış Ahşap Konağı, Abdülbaki Paşa Kütüphanesi (Nağmedar), Merkezefendi Hamamı, Kazlıçeşme Hamamı, Hacı Bayram Çeşmesi, Meryem Ana Balıklı Rum Kilisesi, Balıklı Ayazması ve ayrıca Osmanlı hanedanlığından gelen birçok şahsiyetin mezarlıklarıyla beraber, Tanzimat Dönemi’nden sonra oluşturulan gayrimüslim mezarlıkları da projeye dahil edilerek gerekli tüm restorasyon çalışmaları gerçekleştirdik. Çalışmalarımız hala devam ediyor. Bir diğer farklı proje olan Kültür Aksı sağlıklaştırması “Avan Yenileme Projesi” kapsamında ise Yedikule Göğüs Hastalıkları Hastanesi, Huzurevi, 700. Yıl Parkı ve çevresi ve Türkiye Basketbol Federasyonu Binası da yenilenerek daha modern ve kullanışlı bir hale getirildi. Çok kültürlü bir yapıya sahip bir ilçenin belediye başkanısınız. İlçeyi nasıl yönetiyorsunuz? İlçenizde yaşayan herkesin ihtiyaçlarına karşılayacak şekilde nasıl hizmet veriyorsunuz? Osmanlı gibi. Osmanlı Devleti’nde de çok kültürlü bir ypı vardı. Zeytinburnu da öyle . göçle kurulmuş bir şehir burası. İnsanlar hemşerileriyle aynı mahallerde oturuyorlar. Birbirlerini kollayıp gözetiyorlar. Hemşericilik nedeniyle kültürel yapılarını da koruyorlar. Zeytinburnu’nda yaşayan her topluluk için yöresel kültür günleri düzenliyoruz. Kültürlerine ait her türlü etkinliği sergileme fırsatı buluyorlar. Farklı dine mensup vatandaşlarımız yaşadığı bir şehir burası. Onların da ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Kolay olmuyor herkese hitap edebilmek ama karşılıklı iyi niyetle , anlayışla bir çok sorun çözülüyor. Buz hokeyi takımımız var örneğin. Beş yıl önce Zeytinburnu Belediyesi Özgürlük parkında mobil bir buz pisti kurduk. Doğaya destek sizden buz pateni biletiniz bizden sloganıyla başlattığımız bir

çevre projesiydi. İnsanlar geri dönüştürülebilir artıkları getirip buz pateniyle ücretsiz kayıyorlardı. Buz pisti maalesef ilçemizde de bulunan madde bağımlısı çocuklar tarafından zarar görmeye başlayınca başka bir proje aklımıza geldi . Bu çocuklardan bir buz hokeyi takımı kurduk. Aralarına bağımlı olmayan çocuklardan da aldık. Takım çok iyi çalıştı. Zamanla profesyonelleşen, transferler yapan hatta Ukrayna’dan Kanada’dan da oyuncu getiren” Zeytinburnu Belediyesi Buz Hokeyi Takımı”, 2014-2015 sezonunu şampiyon olarak tamamladı. ( Daha sonra araştırdık takım Geçen sene de Türkiye’yi Avrupa’da temsil edip grup ikincisi olmayı başardı.) İlçe sınırlarında bulunan öğrencilerle kültürel faaliyetleriniz nelerdir? Bunları nasıl organize ediyorsunuz? Bilgi evleri öğrencilere hizmet veriyor. Ders takviyesi kurslardan, sanat kurslarına, atölye çalışmalarına kadar bir çok hizmet ücretsiz olarak veriliyor öğrencilere. Kitap okuma yarışmaları düzenliyoruz. Kazananları şehir dışına gezi de dahil çeşitli hediyelerle ödüllendiriyoruz. Ayrıca okullarla kültür gezileri organize ediyoruz. Rehberini otobüsünü temin ediyoruz. Okulların ihtiyacı olduğunda her türlü desteği alabilecekleri kültür merkezlerimiz var.


16

RÖPORTAJ

YAZIYO ŞUBAT 2016

NEREDE YEMEK YENİR? TABİ Kİ ESNAF LOKANTASINDA Atahan Cankan Ahmet Bahadır Gülver Esnaf lokantaları; kültürümüzün önemli ancak yok olmaya yüz tutmuş kıymetli olgularından biri. Alış-veriş merkezlerinin mantar gibi türediği ülkemizde esnafların, dolayısıyla da esnaf lokantalarının ehemmiyeti günden güne azalıyor. Ancak bu kadar da karamsar olmamamızı sağlayacak bazı mühim örnekleri de göz ardı etmemiz mümkün değil. İstiklal Caddesi’nde mevcudiyetini yaklaşık 50 yıldır koruyan ve bu süre zarfı içerisinde kalitesinden bir nebze dahi ödün vermeyen Şahin Lokantası, mutfak kültürü ve yeme-içme alışkanlıklarının revizyona uğradığı günümüzde, hayatta kalmayı başaran ve parmakla gösterilen lokantaların başında geliyor. İstanbul’un en hareketli semtlerinden birinde yer alan Şahin Lokantası, bu 50 yılda nelerin değişip nelerin muhafaza edildiğini gösteren kusursuz bir ayna niteliği de taşıyor. Lafı kısa tutalım ve başarılarını neye borçlu olduklarını, 50 yılda nelerin değiştiğini ve gelecekte bizi nelerin beklediğini Halil Usta’yla konuşalım… “Ustam burası kaç yıldır var?’’ diye sorduğumuzda ‘’Ben burada 42 yıldır varım. Burası 50 yıllık lokanta. Yani ben çıraklığımdan beri buradayım lokantada ne olduysa gördüm.’’ cevabını alıyoruz. Halil Usta, lokantanın patronunun hala hayatta olduğunu ama hastalığı nedeniyle çocuklarının işlettiğini ekliyor. “42 yıldır buradayım dediniz. Bu süreç içerisinde müşteri profiliniz nasıl değişti ?” diye devam ediyoruz. Sanırım röportajın en önemli kısmı burası; ‘’70-80 arası buralarda konfeksiyon ve deri işi vardı, oralardan müşteri geliyordu. Etraftaki dükkanlardan müşteriler geliyordu. Baro vardı oradan hukukçular geliyordu, her sınıftan müşterimiz vardı. Belediye başkanından tutun da sanayicisine kadar geliyor buraya. Elbette ki gelenlerin hepsiyle muhabbetimiz oluyor.’’ Esnaf lokantalarını özel yapan şey de bu sanırım, insanlar o samimiyeti, nostaljiyi arıyor ve buralarda buluyor. Lokantaya girdiğimizde dikkatimizi çeken ilk şey bir masada turistlerin –sanıyorum Hollandalılaroturmuş olmasıydı. Bunu sorduğumuzda ‘’Yabancılar ağız tadıyla geliyorlar buraya. Bir kere yediler mi hep geliyorlar.’’ diyor. Zaten Şahin Lokantası’nın The Guardian’da bile en iyi 10 Türk lokantası arasında yer aldığını göz önüne alırsak buna şaşmamalı. Küçük bir dükkan olmasına rağmen her gün tıklım tıklım dolu olan lokantanın niçin bu kadar ünlü olduğunu sorduğumuzda cevabı net bir şekilde veriyor Halil Usta; “Tencere yemeği , ev yemeği ve doğal olması . Mallarımızı yerel esnaftan günlük olarak alıyoruz ve özel olarak seçiyoruz. Yani kasaba gidip ‘Etin şu kısmından kes.’ diyoruz. Her gün 50-60 kilo et kullanıyoruz, az bir rakam değil. Bizzat kendim ilgileniyorum et işiyle.” Lokanta işletmek dışarıdan

göründüğü gibi değil. Bizi alakadar eden nokta yemeğin lezzeti ve servis kalitesidir ancak bu işin bir de hazırlanış kısmı var. “Çalışmaya sabah kaçta başlıyorsunuz?’’ diye sormadan edemiyoruz. “5:30 – 6’da başlıyoruz. Evvelki akşamdan sebzelerimizi ayıklıyoruz, hazırlıkları yapıyoruz, sabahleyin yemekleri yapıyoruz. Her gün daha iyisini yapmaya çalışıyoruz. Buradan, Taksim’den, Karaköy’den, Tophane’den, hatta Kadıköy’den müşteri geliyor. Bazı günler paça tarzı özel yemekler oluyor, tabii onlar erken bitiyor. Çok sipariş alıyoruz.’’ “Yaklaşık son 20 yıldır sayıları iyiden iyiye artan fast food şirketlerinin işinize bir etkisi oldu mu?’’ diye, buram buram sosyal bilimci kokan bir soru soruyoruz. Aldığımız cevap açık ve net. ‘’Onların müşterisi farklı bizim müşterimiz farklı. Onlar daha genç nesle hitap ederken biz herkese hitap ediyoruz. Yani biz esnafından, hukukçusundan öğrencisine kadar herkese hitap ediyoruz. Türk’ü de geliyor yabancısı da geliyor. Beyoğlu belediye başkanı haftanın üç günü burada. Bana, ‘’Ben burada yemek yerken zevkle yiyorum usta.’’ diyor. Buralarda böyle insanlar ayakta beklerlerdi. Tabi bu sene işler biraz düşüşte çünkü piyasa durgun. “Piyasanın durgunluğu neden sizce?’’ diye sorduğumuzda aldığımız cevap biraz siyasi atmosferle, biraz da lokal hareketlenmelerle alakalı oluyor. ‘’Piyasa durgun tabi. Artık eskisi kadar fazla turist fazla gelmiyor. Köşede Turkcell vardı taşındı. Avukatlar barosu vardı taşındı. Bunlar işi etkiliyor tabii ama dediğim gibi bizim eski müşterilerimiz var. Bu yüzden bu tip değişimlerden çok fazla etkilenmiyoruz.’’ Yukarıda da söylediğimiz gibi Halil Usta 42 yıldır burada çalışıyor. Bu 42 yılda ister istemez müşteri profilinin de değişeceğini tahmin edip bu meseleyi soruyoruz. “Bizde günde her gün müşteri değişiyor. Bakıyor internete “nerde yemek yenir’’ diye, Taksim’de. Arıyor bizi “6 kişilik yer ayır’’ diyor. Bir bakıyorsun dükkandaki bütün masalar rezerve edilmiş.42 yılda müşteri profilinde değişim olduğu gibi komşu ve çevre esnafında da değişim olması, takdir edersiniz ki beklenmeyecek bir şey değil. ‘’Tabi, 42 yılda onlar da değiştiler. Adamın babası o işi yapıyor, ölüyor, oğlu o işe devam ediyor. Burada olduğum süre zarfın-

da çevre esnafında çok kişi değişti.’’ Üst jenerasyonlarımızın bize anlattığı esnaflar arasındaki sıkı bağların ne alemde olduğunu soruyoruz. “Tabii zaman geçtikçe bağlar da koptular. Dediğim gibi burada eskiden konfeksiyon vardı 10-15 sene. Onlar ayrılınca çevremiz de değişti ister istemez. Biz 70’lerden beri aynı şekilde çalışıyoruz ama ilişkiler elbette değişiyor.’’ Her köklü, işinin hakkını veren lokantanın mutlaka müdavimleri vardır. Şahin Lokantası’nda durumun ne olduğunu Halil Usta şöyle anlatıyor; “Var ama azınlıktalar. Çoğu buradan taşındılar fakat ayda bir yolu buraya düşüp de gelirlerse buradan başka yerde yemezler.’’ Şahin Lokantası, dediğimiz gibi her gün oldukça yoğun bir şekilde hizmet veriyor. Bizim de aklımıza, madem işler bu kadar iyi, neden bu kadar küçük bir dükkana sıkışıp kaldıkları sorusu g e l i y o r. “Orijinalliği b ozmamak, kökünüzden kopmamak için mi daha büyük bir dükkana taşınmıyorsunuz? Herhangi bir büyüme hedefi yok mu?’’ diye soruyoruz. ‘’Hedef yok. Şimdi şöyle anlatayım; Patron aşçıydı, biz de onun yanında yetiştik. İki sene kadar kendisi mutfaktaydı. Şimdi mutfağı devraldık ve iki kişiyiz. Bir arkadaş pişiriyor bir arkadaş da imalat yapıyor. Bazen üç kişi oluyor. Patron da bizle çalışıyordu, sonra hastalanınca işi bırakmak zorunda kaldı. Biz ondan öğrendik her şeyi. Usta-çırak ilişkisi devam ediyor. Bir kişiyle yapılacak iş değil. Haftada 60-70 çeşit yemek yapıyoruz. Hatta geçende Tarım Bakanlığı’ndan teftişe gelip teşekkür ettiler bize bu kadar ufak bir mutfakta böyle temiz iş yaptığımız için. Ufak bir mutfakta yapıyoruz. Çok büyük mutfak olursa randıman alamazsın. Küçük olunca yemeği pişirip boşalttığımız zaman yıkanıyor. İşler daha hızlı ve temiz şekilde hal olun-

abiliyor. Ben büyük mutfakta da çalıştım ek olarak. Temiz bakamıyorsun tencere burada oluyor tabak orada oluyor. Bizde sistem oturmuş her gelen bu sistemle yetişiyor, böyle devam ediyor işler.’’ Ustamız, onca işinin gücünün arasında bize yaklaşık 15 dakikasını ayırdıktan sonra görevinin başına dönmek zorunda kalıyor. Biz de ‘’Hazır gelmişken esnafların yıllardır değişmeyen damak zevki kuru fasulye pilavı yerinde yiyelim.’’ diyoruz ve gelen tabak, Şahin Lokantası’nın neden bu kadar meşhur olduğunu bize bir kez daha hatırlatıyor. Yemeğimizi afiyetle yedikten sonra küçük dükkanda çekebileceğimiz kadar çok fotoğraf çekiyoruz ve hesabı ödemek üzere Halil Usta’nın yanına gidiyoruz. “Siz misafirsiniz, öğrencisiniz. Para istemez.’’ cevabını alınca ister istemez mahcup oluyoruz. Ancak aynı zamanda da, halen bazı değerlerin başarıyla muhafaza edildiğini görünce içimizi ister istemez bir mutluluk kaplıyor. Şahin Lokantası, türünün en tanınır ve saygıdeğer örneklerinden biri. Beyoğlu gibi her tipten insanın bulunduğu bir muhitte, 50 yıla yakın süredir ayakta kalmak her babayiğidin harcı değil. Esasında buna pek şaşırdığımızı da söyleyemeyeceğiz zira dükkandan içeriye adımımızı attığımız andan itibaren, o sıcaklığı ve samimiyeti hissetmekte en ufak bir zorluk dahi hissetmemiştik. Küçük esnafların, dev market zincirlerinin altında boğulduğu günümüzde esnaf lokantaları kimilerine göre eski bir anıdan ibaret olsa da; Şahin Lokantası ve diğerleri türlerinin mevcudiyetini muhafaza etme konusunda ziyadesiyle ısrarcılar. Yazıyı fast-food’u kötüleyerek ve ‘’Esnaf lokantalarına sahip çıkalım.’’ diye basit bir klişeyle bitirmeyeceğiz ama hiç değilse onların, kültürümüzün diğer birçok kıymetli parçası gibi unutulmaya yüz tuttuğunu hatırlayalım. Esnaf lokantalarını korumak da biz genç neslin elinde elbette. Zaten Şahin Lokantası veya bir başkasını gidip gördüğünüzde, bir kez daha gitmek isteyeceğinize emin olabilirsiniz.


.

GEZI

YAZIYO ŞUBAT 2016

17

İZCİLİK KULÜBÜ GEZİLERİ Zeynep KÖK

İSBL İZCİ KAMPINDA İsbl izci kampında adıyla 1 gece 2 günlük Riva’da Macera Adası adıyla anılan bölgede bir doğa kampı gerçekleştirdik. Çarşamba sabahı saat 7’de okuldan hareket etmemizle eğlenceli maceramıza atılmış bulunmaktaydık. Kamp alanına vardığımızda tüm ekibin yaptığı ilk şey temiz doğanın havasını içlerine çekmek olsa gerek... İki gün boyunca kampta etkinliklere ve eğlenceye fazlasıyla doyduk desek yeridir. İki günümüzü geçireceğimiz bu bölge için önce bir keşif gezisine çıktık. Bölgeye döndüğümüzde ilk etkinliğimiz D Salıncak adı verilen bir dev salıncaktı. Bu etkinlikte salıncakla biraz yüksek bir yere çıkarılıp bir süre bekletildikten sonra beklemediğiniz bir anda çıkarıldığınız noktadan serbest bırakılıyordunuz. Bu heyecan grubun birçoğu için iyi geldiyse de bazıları için biraz da korkutucu olmadı değil. İkinci etkinlik duvara tırmanma etkinliğiydi. İsbl’nin çevikliğiyle kolayca üstesinden geldiği bir kısım oldu. Harekete doymayan izcilerimizin bir sonraki etkinliği canlı langırttı. Büyük çekişmelere sahne olan maçlarda, öğretmenlerimizden Füsun Erdem ve Hilal Yıldırım’ın takımları da karşı karşıya geldi. Bu güzel ve eğlenceli çekişmenin galibi Hilal hocanın takımı oldu. Çok yorucu, en az yoruculuğu kadar da eğlenceli bir gün geçmişti. Bu yoruculuğu biraz üstümüzden atıp dinlenmek ve kampların vazgeçilmez geleneğini yerine getirmek için toplanan odunlarla kamp ateşimizi yaktık. Kamp ateşi bizim için iyi bir dinlenme süreci oldu. Nitekim gün bizim için bitmiş değildi. Gündüz keşfine çıktığımız alanı bir de gece keşfetmeliydik. Fakat bunun için de biraz cesur olmalıydık çünkü üstü ağaç dallarıyla örtülmüş bir geçiti tek başımıza geçmeliydik. Buradaki asıl konu bu geçit öylece geçilmeli miydi yoksa biraz daha heyecanı arttırmalı mıydı? Sonuç tabi ki heyecanı arttırmak oldu. Cesaretin hakkını vermek için biraz beşeri yollara başvuruldu. Arkadaşlarımız tarafından yapılan bu beşeri yolla, geçenlere çıtırtı sesi çıkartılarak arkalarından bir şey yaklaşıyormuş hissi uyandırılmaya çalışıldı. Sonuç; bu çıtırtıyı hiç takmadan yoluna devam edenler, izci başımızdan tavsiye alıp yere oturup bekleyenler, kendilerine güvenemeyip yolun ortasında durup arkadaşının gelmesini bekleyenler, bir şeyler fark edip telefonun flaşını yakanlar… Hep birlikte dönüş yoluna geçtiğimizde herkesin üstünde dolu dolu geçirdikleri güzel bir günün yorgunluğu vardı. Çadır alanlarına döndüğümüzde çoğumuzun aklında yatıp dinlenmekten çok kamp ateşinin altına sakladığımız patatesleri yemek vardı. Onu da bir güzel hallettikten sonra herkes uyku tulumlarını alıp çadırına çekildi.

İSBL DOĞA YÜRÜYÜŞÜ Doğa yürüyüşü etkinliğimiz Kasım ayının üçüncü haftası Kocaeli Aytepe Milli Parkı’nda gerçekleşti. 21 Kasım Pazar sabahı okuldan hareket ettik. 11 sularında başlayan yürüyüşümüz rehberimiz Ahmet Bey’in önderliğinde 4 saat sürdü. İlk olarak parktaki yürüyüşümüzün başlayacağı tesise kadar yürüdük birer bardak çaylarımızı yudumladıktan sonra yürüyüşümüz başladı. Yürüyüşümüz ilk kısmı dağa tırmanıp zirveye ulaşmaktı yokuş çıkarken her ne kadar yorulsak da daha yürüyüşümüzün başındaydık baş edebildik ama yine de bazı arkadaşlarımızı yerden toplamak zorunda kaldığımız zamanlar da oldu. Doğaya sinmiş sonbaharlık eşliğinde yürüyüşümüz devam ediyordu. Arada kayıp yarısı yaprakların içinde kaybolan arkadaşlarımız olsa da bir zayiatımız olmadı. Zirveye vardığımızda ilk yaptığımız şey manzaranın tadını çıkarmak oldu, sonrasıysa objektiflere sarılıp bu enfes manzarayı fotoğraflamak… Çayıra geldiğimizde devam ettiğimiz yolun aşağıya doğru olduğunu yani dağın öteki tarafını inmekte olduğumuzu fark ettik. 15-20 dakika burada dinlendikten sonra geldiğimiz yolu dönmeye başladık. Tabi dönüş kısmı biraz daha yorucuydu. İndiğimiz dağı tekrar çıkıyorduk ve biraz da yorgunluk çökmüştü ama buna rağmen ciddi bir azim vardı ekipte çünkü herkesin aklında yolculuğun sonunda yiyeceği sucuk mangal vardı. Bu hedef bizi yılmadan yola devam ettirebildi. Yürüyüşe başladığımız yere döndüğümüzde mangal hazırlığımız başlamıştı sonrası doyan karınlar ve büyük bir mutluluk… Yürüyüşümüz bittiğinde toplamda kat ettiğimiz yol 19 kilometreydi. Kulübümüzün bundan sonra da aktif bir şekilde faaliyetlerine devam edecek. Bol etkinlikli bir döneme girmek üzereyiz. Ayrıntılı bilgi ve bundan sonraki etkinliklerimizin detayları için Facebook’taki Prof. Dr. Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesi İzcilik Kulübü sayfasından takip edebilirsiniz. Kulübe katılmak için ise Zeynep Kök(11-C) veya Kübra Yıldız’a (11-F) başvurabilirsiniz.

İSBL ABANT’TA İsbl Abant gezisi kulübümüz tarafından 10 Ocak tarihinde gerçekleşti. Gezi başlangıcımız saat 7 sularında okulumuzdan kalkan servisimizle başlamış oldu. Yaklaşık 4 saat süren yolculuğumuzun ardından hedef noktamıza vardık. Servisten iner inmez yapılan ilk şey kendimizi bembeyaz karın üstüne atmak oldu. Kar denince akla gelen ilk şey hiç şüphesiz kartopu savaşı ve kardan adamdır. Biz isbl olarak her ne kadar kardan adam yapmaya vakit bulamasak da bir diğer vazgeçilmezi yerine getirmeyi başardık. Elinde topu olan herkes hiç tereddüt etmenden kimi bulduysa hedef aldı. Gezi boyunca ara ara bu işlem devam etti. Bu savaştan sağ çıkmayı başaranlar olsa da herkes o kadar şanslı değildi, yere yatırılıp karlara gömülenlerimiz bu çok şanslı olmayan kesimin bir parçası... Böyle böyle ilerlerken vardığımız bir kulübeden çaylarımızı içmeden ayrılamadık. Daha sonra tekrar gölün etrafına dönüp dolaşmaya başladık. Gezimizin son durağıysa sucuk ekmek kulübesi oldu. Doyan midelerimizin verdiği mutlulukla aracımıza döndük ve dönüş yoluna geçmiş olduk. Bata çıka kar üstüne yürümenin tadına bir de Abant’ta bakmak bizler için ayrı bir zevkti…

İkinci günümüzün, sabahın aydınlanmasıyla başlaması gerekiyordu ancak ilk günün yorgunluğu büyüktü dolayısıyla günün erken başlaması biraz geç olacaktı. Bu gecikmeyi daha fazla uzatmamak için alınan önlem, çadırlara izci marşını son ses açılmış bir şekilde tutmak oldu. Böylece yavaş yavaş boşalan ve aynı oranda dolan bir ova vardı. Dolan ova sabah sporuyla biraz daha hareketlendirilerek güne zinde bir başlangıç yapıldı. Kahvaltı faslı falan derken sıra kano etkinliğine gelmişti. Çadır bölgesinin 50 metre kadar ilerisinde olan gölde kano etkinliğine başladık. Bu etkinlik ciddi bir denge istiyordu. Bu konuda çok iyi bir başarı yakalayıp hiç yara almadan kurtulanlar oldu, hafif sıyrıklarla atlatanlar oldu ve bir de bunlar kadar şanslı olmayıp kendini tamamen suyun içinde bulanlar oldu. Bununla kalmayıp ben yandıysam seni de yakarım diyerek yardımcı olmaya çalışan eğitmeni de kendileriyle çekenler oldu. Bu etkinliği de böylece atlattıktan sonra son etkinliğimizdeydi sıra; 20 metre kadarlık bir telin yardımıyla havada kayarak bir süre geçiriyordunuz. Bu etkinlik diğer etkinliklerin üstüne pek tatmin edici olmasa da güzel bir bitişti bizler için. Ve son olarak bölgeden ayrılmak için otobüs beklerken Cengiz Yılmaz’dan birkaç tane halat düğümü atmayı öğrendik. Yani çok kısa ama dolu dolu ve aynı zamanda öğretici bir kamp geçirdik emek verenlerin ellerine sağlık.


18

SPOR

YAZIYO ŞUBAT 2016

2015’in en önemli 10 futbol haberini derledik:

7- UEFA Şampiyonlar Ligi finalinde Barcelona, Juventus’u 3-1 yenerek kupanın sahibi oldu.

1- Fenerbahçe otobüsü, Çaykur Rizespor karşılaşması sonrası Trabzon Havalaanı’na dönerken silahlı saldırıya uğradı. Otobüs camı paramparça olurken, şoför ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı.

8-UEFA Avrupa Ligi Finali’nde Sevilla, Dnipro’yu 3-2 mağlup ederek kupanın sahibi oldu.

2- Antalyaspor dünyaca ünlü Kamerun’lu yıldız futbolcu Eto’o ile anlaştığını duyurdu. Tüm futbol camiasında ‘Eto’o bitmiş” esprisi yapıldı.

9- Cüneyt Çakır, Şampiyonlar Ligi finali yöneten ilk Türk hakem oldu. Finalde Barcelona’nın Juventus’u 3-1 yendi.

3- Fenerbahçe Hollanda’lı dünya yıldızı Robin Van Persie ile anlaştı ve Van Persie Türki-ye’ye geldi.

10- FIFA Etik Komitesi, FIFA Başkanı Sepp Blatter ile UEFA Başkanı Michel Platini’ye 8 yıl futboldan men cezası verdi.

4- A Milli Takım’ın kaptanı Arda Turan dünya devi Barcelona ile 41 milyon Euro karşılığın-da 5 yıllık sözleşme imzaladı. 5- Süper Lig’de 20. şampiyonluğunu kazanan Galatasaray, dördüncü yıldızı takmaya hak kazanan ilk takım oldu. 6- EURO 2016 elemelerindeki son maçında İzlanda’yı son dakika golüyle 1-0 yenen Tü-rkiye, en iyi üçüncü oldu ve doğrudan şampiyonaya katılmaya hak kazandı.

OKULDA SPOR

Okulumuz birçok öğrencinin sportif alanlarda kendilerini gösterebilmelerine fırsat sunarak kendilerini geliştirmelerini sağlamakta . 2014-2015 senelerinde okulumuzda kız-erkek basketbol, kız voleybol, futsal, kız-erkek masa tenisi ve okçuluk gibi sportif faaliyetler yürütülmekte . Şüphesiz en ilgi gören turnuvalarımızdan olan futsal turnuvamızda, 11-B ve 11-E sınıflarımız finale yükselmiş; Enis Kaya öğrencimizin teknik direktörlüğünü yaptığı 11-E sınıfı öğrencileri Oğuzhan Özkan, Süheyl Çakır, Yağız Arda Coşkun, Said Kalay, İsmail Durak turnuva sonu kupayı kaldırdılar :) İl çapında düzenlenen ESKRİM MÜSABAKASINDA İSTANBUL 2.’Sİ olan 10-F sınıfı öğrencimiz TOLGA YEŞİL’i tebrik ediyor, Türkiye finallerinde de başarılar diliyoruz.

SON REİS Sena Başak BIÇAKLI Ölüm ki, son durak. Ölüm ki, yakışmaz bazı insanlara. Fenerbahçe’yi öylesine sevmenin yeterli olmadığı durumda, tribünden sevme şerefine nail olan kardeşlerin bu şerefi tüm gençliğini, hayatını Fenerbahçe’ye adamış sana borçludur abi. Çok suçladılar seni. Rantla, adam öldürmekle bile suçladılar. Seneler önce, tribün cinayetlerinin, kavgalarının çok arttığı yıllarda senin Türkiye’deki bütün tribün liderlerini bir araya getirip barış yemini ettirdiğinden haberleri olsa utanırlar. Dini tamamen gösteriş için kullanıyor dediler, rakı bardağından su bile içmediğinden, her cuma günü tek tek kardeşlerine cumayı kıldınız mı diye sorduğundan haberleri olsa utanırlar. Bir de para onun derdi dediler de cenazende Kuran kursu hocası “Kurstaki talebeler için bağış istediğimde yemin ederim ki Sefa kendi arabasını verdi, oradakilerden ve benden başka kimse bilmiyordu” dediğini duyunca utandılar. Dik duruş adına, kardeşlerini her daim koruyup kollamak adına bu hayatta örnek aldığımız insan oldu. Ömrümüzün

sonuna dek onun peşinden, aynı yoldan gideceğimize söz verdik, lakin Takdir-i İlahi bu kadarına müsaade etti. Bu dakikadan sonra biz kardeşlerine düşen elimizden geldiğince dua etmek. Sen olsan öyle isterdin çünkü. Çünkü biz dik durmayı da senden öğrendik. Herhangi bir maçta karşı karşıya gelinse birbirini bıçaklayacak iki grubun insanları yan yana ağladı. Genç Fenerbahçeliler olarak hayattaki en büyük rakibimiz Galatasaray tribününün en büyük grubu Ultraslan, bütün şehir temsilcilikleriyle çelenk yollamış, kendileri gelmiş, cenazende ağlıyordu. Sen sadece bizim değil bütün tribünlerin abisiydin çünkü. Türk tribünlerinin son reisi vefat etti. Bir daha o nun gibisi gelmeye cek. 13 Ocak 2016; “Eli öpülecek adam mıyım ben” deyip elini öptürmeyen insanın tabutunu öptüm ben. Allah mekanını cennet etsin ÖZ ABİM.


SPOR

YAZIYO ŞUBAT 2016

1993’te Norveç’in başkenti Oslo’da düzenlenen UCI Dünya Yol Bisikleti Şampiyonası’nda, henüz 22 yaşındaki genç bir adam şampiyon olduğunda, neredeyse tüm spor camiasının gözü bir anda onun üstüne çevrilmişti. ‘’Dünya Şampiyonu’’ unvanını alması bir kenara; bunu son 3 yılın Tour de France şampiyonu, dönemin en iyisi olarak gösterilen Miguel Indurain’in önünde yapması, dikkatlerin 22 yaşındaki bu genç Amerikalı üzerinde toplanmasına yetmişti de artmıştı bile. O genç adam, önündeki 10-12 yıllık kariyerinde filmlere, kitaplara konu olan destansı bir kariyeri geride bırakacak, ama hikayenin sonu pek de istenildiği gibi bitmeyecekti. 2013 yılında dünyanın en prestijli bisiklet sitelerinden biri olan Cycling News’e verdiği röportajda, 20 yıl önce kazandığı dünya şampiyonluğunun, o sıralarda genç bir adam olan kendisini ‘’oyunun içinde’’ hissettirdiğini söylüyordu Armstrong. Dünya şampiyonluğunun henüz bir ay öncesinde, Tour de France’ta ilk etap galibiyetini alan Armstrong için gelecek aydınlıktı. 1994 ve 95 sezonlarında Clasica San Sebastian’ı kazanması ve birkaç küçük başarı dışında vasat bir görüntü çizen Armstrong’u, 1996 yılında hayatının en büyük mücadelesi bekliyordu. 2 Ekim’de üçüncü dereceden testesteron kanseri teşhisi konulan Armstrong için doktorların genel kanısı, genç bisikletçinin hayatta kalamayacağı yönündeydi. O günleri anlatırken ‘’Kanser olduğum teşhis edildiğinde, zararlı hücreler çoktan akciğer ve beynime ulaşmıştı. Doğrusunu söylemek gerekirse pek de iyi durumda değildim.’’ diyor. Indiana Üniversitesi’nde dört ay boyunca kemoterapi gören Armstrong, 1997’nin şubat ayında kanserden tamamen kurtulup 1 yıl sonra US Postal takımıyla yollara geri döndüğünde hem ulusal, hem de uluslararası bisiklet camiasında oldukça büyük ses getirmişti. 1-2 sene önce öleceğine kesin gözüyle bakılan Armstrong, şimdi herkesin nezdinde gözü pek bir savaşçıydı. Kanserden kurtuluşunun ardından kendi adına kurduğu dernekle milyonlarca kanser hastasına umut kaynağı olmuş ve önemli bir kısmının hayata tutunmasını sağlamıştı. 1998’de yollara yeniden döndüğünde katıldığı ilk büyük tur, İspanya Bisiklet Turu’ydu. Tırmanış etaplarıyla ön plana çıkan La Vuelta’da, karakteristik olarak İspanyol bisikletçiler her zaman olduğu gibi favoriydi. Nitekim Abraham Olano son 14 etabın 13’ünü kazanarak kırmızı mayoyu Madrid’e kadar taşımayı başarmış ve zaferin sahibi olmuştu. Podyumun son 2 basamağını da iki İspanyol; Fernando Escartin ve Jose Maria Jimenez tamamlıyordu. İyi tırmanışçılar yetiştirmesiyle meşhur İspanyollar’ın, kendi ülkelerinde podyumu tek başlarına domine etmesi çoğu otoriteye göre oldukça normal bir hadiseydi.

Ancak 1998 La Vuelta’nın asıl hikayesi, henüz iki sene önce yakalandığı hastalıktan yeni kurtulan ve sezon başında yollara geri dönen Armstrong’un, podyumun son basamağını sadece 6 saniye farkla Jimenez’e kaptırması olmuştu. Hastalığının ardından gösterdiği bu güçlü performans, Armstrong’un ilerleyen yıllarda Grand Tour’larda iyi işler yapacağının da ilk sinyaliydi. 1999 yılına gelindiğinde, Tour de France’ın itibarı geçen sezon yaşanan Festina Doping Skandalı nedeniyle oldukça zedelenmişti. Festina takımının soigneur’ü (bisiklet takımlarının beslenme ve giyinme başta olmak üzere birçok ihtiyacından sorumlu kişi) Willy Voet’in, Belçika-Fransa sınırında durdurulması; ve aracında testesteron, amfetamin ve büyüme hormonu başta olmak üzere birçok yasaklı madde ortaya çıkmasının sonucunda kamuoyu ayağa kalkmış ve bisiklet sporunun güvenilirliği doğal olarak sorgulanmaya başlamıştı. Bu atmosferde koşulacak olan Tour temiz olmak zorundaydı. Geçen yılın şampiyonu Marco Pantani’nin doping cezası, Jan Ullrich’in de sakatlığı nedeniyle katılmayacağını açıklaması, zaten rağbetin azaldığı yarışa bir darbe daha indirmişti. En büyük iki genel klasman favorisinin yarışmadığı ortamda sürpriz bir kazananın çıkması işten bile değildi. Nitekim sarı mayoyu sekizinci etapta ele geçiren Armstrong, genel klasman liderliğini Paris’e kadar sürdürmeyi başarmış ve yarışın sonunda Alex Zülle’nin 7 dakika 37 saniye önünde ilk Tour de France galibiyetini elde etmişti. 3 sene önce amansız bir hastalıkla boğuşan Armstrong, şimdi dünyanın en zor, en çok fiziksel dayanıklılık gerektiren yarışında çok rahat bir şekilde şampiyon olmuştu. Bu hikaye kimilerine göre fazla destansı gözükmüştü. Kaldı ki bunlardan biri The Sunday Times yazarı David Walsh; 1999 Tour’u büyük bir endişeyle takip ettiğini, bazı şeylerin gerçek olamayacak kadar mantıksız olduğunu düşünmüştü. Ancak ne var ki Walsh’ın endişelerinin yersiz olup olmadığının anlaşılması yıllar alacaktı. 2000 ile 2005 arasındaki 6 Tour’da da senaryo pek farklı değildi. Armstrong yarışın ilk 8-10 etabında rölantide bir çizgi çizerken, yarışın ikinci bölümünde esrarengiz bir şekilde atak yapmaya başlıyor, sarı mayoyu bir daha bırakmamak üzere alıyor ve Champs-Elysees’de podyumun en üst basamağında kupasını kaldırıyordu. Bunun yanında, Tour’u kazandığı her seferde hakkındaki doping suçlamaları da çığ gibi büyüyor ve Armstrong, bu iddiaları ısrarla reddediyordu. Nitekim WADA (Dünya Anti Doping Ajansı) ve USADA (ABD Anti Doping Ajansı) tarafından yapılan tüm rutin doping kontrollerine istisnasız şekilde giriyor ve hepsinden de ‘’temiz’’ çıkıyordu. Yine de, yapılan testler ve Armstrong’un kağıt üzerinde temiz gözükmesi David Walsh’a man-

19

tıklı gözükmüyordu. 2004’te yazdığı L.A. Confidentiel kitabında Armstrong’un doping yaptığına dair ciddi iddialar ortaya atıyor ve bunu görgü tanıklarıyla ispatlamaya çalışıyordu. Armstrong bu iddiaları da net bir şekilde reddediyor ve The Sunday Times’la bitmek bilmeyen bir hukuk mücadelesine girişiyordu. 23 Ağustos 2005’te, Fransa’nın en güvenilir spor gazetesi L’Equipe’in manşeti, Armstrong için sonun başlangıcıydı. 1999 Tour’undan beri saklanan altı idrar örneğinde yasaklı maddelere rastlanması, doping iddialarının bir kez daha yüksek perdeden dile getirilmesine sebep olmuştu. Ancak Armstrong’un iddiaları savuşturmaya yetecek kadar itibarı ve maddi gücü vardı. Her şeyden de önemlisi, halkın gözündeki imajı sarsılmaz derecede güçlüydü. Zira kendisi yalnızca bir kanser savaşçısı değil, aynı zamanda büyük bir yardımseverdi. Nitekim, ardı ardına açılan davalar Armstrong’u devirmeye yetmedi ve artık yaşı da 35’e dayanan Amerikalı bisikletçi emekliliğini açıkladı. 2009 yılında yollara geri döndüğünde Armstrong’un muhtemelen tek bir amacı vardı; o da doping yapmadığını ya da doping yapmadan da gerçekten iyi bir bisikletçi olduğunu herkese ispat etmek. Avustralya’da başlayan sezonda Milan-San Remo, Liege-Bastogne-Liege gibi birkaç klasikte yer alan Armstrong’un asıl hedefi kuşkusuz Tour de France galibiye-

Ancak 2009 Tour de France’ıyla ilgili dikkat edilmesi gereken en önemli şey Armstrong’un elde ettiği üçüncülük değil; onu yollara geri dönmeye iten ve hakkındaki iddiaların daha da güçlenmesini sağlayan faktörlerdir. Armstrong yollara geri dönerek, kendisine doping ithamında bulunanlara bir nevi meydan okumuştu. Ancak o iddiaları ortaya atanlar, bundan pek hoşlanmamış ve korkmamış olsa gerek, Armstrong’un dönüşü sonrasında iddialarını yeni delillerle güçlendirmeyi başardılar. Armstrong, karşıtlarına meydan okuyarak uyuyan devi uyandırmıştı. 2010’da Armstrong’un eski takım arkadaşlarından, bir dönem doping nedeniyle men cezası alan Floyd Landis’in polise verdiği ifadeler, Armstrong’la beraber yarıştığı yıllarda Amerikalı bisikletçinin sadece doping yapmadığını, takım arkadaşlarını da doping yapmaya zorladığını belirtiyordu. Armstrong bu kez ciddi manada köşeye sıkışmıştı ve çaresizdi. Nitekim USADA, 2012 haziranında yaptığı açıklamayla Lance Armstrong’un doping yaptığının ispatlandığını ve 7 Fransa Bisiklet Turu dahil, 1998’den bu yana elde ettiği tüm başarılarının elinden alınacağını açıkladı. Armstrong belli bir süre sessiz kalsa da, Ocak 2013’te Oprah Winfrey’in programında, tüm dünyanın gözü önünde doping yaptığını itiraf etti ve Lance Armstrong efsanesi dramatik bir şekilde sona ermiş oldu. Armstrong doping yaptığını itiraf etti ancak burada gözden kaçırılmaması gereken önemli bir nokta var. O da Armstrong’un bundan en ufak bir pişmanlık duymaması. Zira ona göre, yarıştığı dönemdeki rakiplerinin tümü dopingliydi ve o, oyunu sadece kurallarına göre oynamıştı. Armstrong, itirafından bu

tiydi. 38 yaşında ve 4 yıl sonra yollara dönen bir bisikletçi için bu hedef normalde Polyannacılıktan öteye gidemez. Kaldı ki Contador, Wiggins ve Schleck kardeşlerin formlarının zirvesinde olması Armstrong için işleri iyice zorlaştırıyordu. Ancak mevzu bahis Armstrong olunca işin rengi biraz değişiyor tabii… 15. etaba kadar Astana’dan takım arkadaşı Contador’la liderlik mücadelesi veren Armstrong, yaşına rağmen oldukça rekabetçi bir görüntü ortaya koyuyordu. Diğer yandan, aynı takımdan iki ismin genel klasman için çekişmesi çok da alışılagelmiş bir durum değildi. Armstrong sporun en büyük ismi, Contador ise yükselen yıldızıydı. Otorite çekişmesi, Pontarlier-Verbier arasındaki 207.5 kilometrelik dağ etabında iyiden iyiye ayyuka çıktı ve Contador takım emirlerine uymayarak büyük bir atak yapınca, Armstrong turun geri kalan bölümünde aradaki farkı kapatamayarak podyumun son basamağıyla yetinmek zorunda kaldı.

yana bu noktayı ısrarla savunur vaziyette. Kaldı ki UCI’nin 1999-2005 aralığında düzenlenen 7 Tour de France’ı hala kimin gerçekten kazandığını açıklayamaması da Armstrong’u bu konuda haklı kılıyor. Peki sonrasında ne oldu? Kendisine halen daha körü körüne bağlı çok ufak bir kesim dışında, bisiklet camiasının büyük çoğunluğu Armstrong’dan tiksinir durumda. Kimilerine göre onun bir dolandırıcıdan, üçkağıtçıdan farkı yok. Biraz ılımlı olanlara göreyse de, Armstrong pis bir oyunda hayatta kalmak için doping yapmak zorundaydı. Takdir elbette ki sizin ancak Armstrong’un doping yaptığını itiraf ettikten sonra tüm sponsorlarını kaybetmesi ve kurucusu olduğu kanserle mücadele derneği Livestrong’tan istifa etmek zorunda kalması sanırım ona verilecek en büyük ceza. Her şey bir tarafa, Armstrong’un yaptığı dopingin bile sıradan olmadığı, yadsınamaz bir gerçek.


. . SBL’DE DEGISIM RÜZGARI . 20

YAZIYO ŞUBAT 2016

SOSYAL BİLİMLER’DE Z-KÜTÜPHANE DÖNEMİ

İsmail Ahmet YENİÇERİ

Milli Eğitim Bakanlığı’nın “Okullar Hayat Olsun” projesi kapsamında Türkiye genelinde kurulmuş olan Z-Kütüphanelerden (Zenginleştirilmiş Kütüphane)

bir tanesi okulumuzda faaliyete açılmıştır. Mevcut okul kütüphanemizin haricinde, internet erişimi ve e-kitaplarla içeriği arttırılan kütüphaneye, önemli edebiyatçılarımızdan ve aydınlarımızdan birisi olan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ismi verilmiştir. Ahmet Hamdi Tanpınar Kütüphanesindeki kitaplar okulumuz için özenle seçilmiş, edebiyat, tarih, sosyoloji, coğrafya gibi alanlarda öğrencilerimiz için önemli olan bakalorya kitaplarıyla zenginleştirilmiştir. Başta Müdür Yardımcımız Aydın Demirtaş ve kütüphane görevlimiz Feyza Yılmaz’ın ilgilendiği kütüphanede 1300’e yakın kitap bulunmaktadır. Yapı Kredi Yayınları kütüphanemize 200 kitaplık bir bağışta bulunmuştur. Renkli temasıyla ve konforlu yapısıyla dikkat çeken kütüphane, aktif olduğu saatlerde öğrencilerimizin ders çalışmasına fırsat tanımakla birlikte internet erişimlerini de kolaylaştırmaktadır. 12. Sınıf öğrencilerinin değişmeli olarak nöbetçi olduğu kütüphane, saat 23.00’a kadar açıktır. Zengin içeriğin gelecek yıllarda da en verimli şekilde kullanılacağını umuyoruz.

GENÇLERİN UĞRAK MEKÂNI SOBİL KAFE Duygu EROL

Neslihan TORAMAN Aralık 2015’te faaliyete geçen nam-ı değer Sobil Kafe, gençlerin bir bardak çay içmek için buluştukları yeni bir mekân haline geldi. Bu mekanda özellikle yurtta kalan öğrencilerimiz için dışarıdan temin edebilecekleri her türlü yemeğin olması, bu kadar çok rağbet görmesinin en önemli nedenlerinden biri. Kafenin zengin

menüsü, mantıdan menemen’e, çeşitli bitki çaylarından Türk kahvesine kadar birçok seçenek sunmaktadır. Ailelerinden uzak yaşayan öğrencilerimizin birbirleriyle vakit geçirip, kafalarını yoğun ders programlarından dinlendirmek için tasarlanan bu alan, onlara sosyalleşmek için bir fırsat sunmaktadır. Saat 23.00’e kadar öğrencilerin vakit geçirebileceği bu yer, umuyoruz ki en güzel şekliyle değerlendirilir.

KÜTÜPHANEDE DEWEY ONDALIK SINIFLANDIRMA SİSTEMİ Neslihan TORAMAN

Dakikalar boyu rafların arasında gezinip istediği kitabı aramaktansa saniyeler içinde nerede olduğunu bulup yerinden almayı tercih etmeyecek arkadaşımız yoktur, hele ki akıp giden zaman bu denli kıymetliyken gözlerimizde. İşte tam böyle bir dönemde, kütüphanemiz artık eskisinden düzenli, üstelik çeşitli. Kütüphanemiz, sevgili Feyza ablamızın kontrolü altında Dewey Ondalık Sınıflandırma Sistemine geçiş yaptı ve kitaplar tasniflenip 9 çeşit koleksiyon halinde raflara geri dizildi. Bu birbirinden değerli koleksiyonlara bir göz atalım... – Genel Koleksiyon: Bu bölümde Türk ve Dünya Edebiyatı, Felsefe, Psikoloji, Sosyoloji ve Bilim ve Sanat dallarından kitaplar bulunuyor. Orhan Pamuk'tan Stefan Sweig'a, Sabahattin Ali'den Ünlü Bestecilerin Hayatı'na kadar kitap içermekte. – Yabancı Dil Koleksiyonu: Bu bölüm Almanca, Fransızca, Arapça, Rusça ve İngilizce dillerinde basılmış romanları, hikaye kitaplarını ve sözlükleri barındırıyor. – Süreli Yayın Koleksiyonu: Düzenli çıkmakta

olan dergileri içeren bir bölüm. – Nadir Eser Koleksiyonu: Bu bölüm kimisi imzalı yazarı yahut şairi merhum olan nadide eserleri kapsıyor. Maalesef öğrencilere buradan alınan kitaplar ödünç verilmiyor. – Referans Koleksiyonu: Bu koleksiyonda sözlükler, ansiklopediler, biyografik kaynaklar ve akademik yazılar yer almakta. – DVD/CD, Film ve Belgesel Koleksiyonu: Eski filmlerden yenilerine kadar barındıran bu koleksiyon aynı zamanda öğrencilere derslerinde fayda sağlayacak belgeselleri de içermekte. – Çocuk Koleksiyonu: Bu koleksiy on çocuklar için okuma kitaplarını içerir. – Osmanlı Türkçesi Koleksiyonu: Bir Sosyal Bilimler Lisesi olarak okulumuzda bulunan bu koleksiyonda Osmanlı Türkçesi dilindeki eserler bulunur. – Sahaf Koleksiyonu: Bu bölüm eşi benzeri olmayanları ve imzalı kitapları bulunduruyor. Kütüphanede artık görme engel li arkadaşlarımız için de bir bölüm var, burada ders kitapları ve onlara özel kaynaklar bulunuyor. Ayrıca, okulumuz artık kitap ödünç alıp verme işlerinde kolaylık sağlayacak bir sisteme geçiş yapıyor. Adı Yordam Akıllı Kütüphane Sistemi. Bu sistem sayesinde arzu ettiğimiz herhangi bir kitabın raflarda olup olmadığını görebilir, hatta eğer o kitabı bir başkası ödünç aldıysa getireceği tarih hakkında bilgi alabilir duruma geleceğiz. Gördüğünüz üzere okulumuzun dört bir yanında yaşanan değişimlerden kütüphanemiz de etkilendi ve bize daha üstün olanakları sunmaya hazır. Bu düzene sahip çıkmak bizim elimizde.

ULUSLARARASI BAKALORYA PROGRAMI (IB PROGRAMME) Okulumuzda 2006-2007 eğitim öğretim yılında eğitim vermeye başlayan Uluslararası Bakalorya Programı, Türkiye’de bu programı uygulayan tek devlet okuludur. Programın amacı öğrencilere farklı perspektifler kazandırmaktır. Dünyaca ünlü üniversitelere giriş kolaylığı sağlayan bu programın eğitim dili İngilizce olmakla birlikte, öğrencilere akademik düzeyde eğitim fırsatı sunmaktadır. Bu uluslararası programdan diplomasını alan öğrenciler, Türkiye’deki özel üniversitelerden çeşitli burs olanaklarına sahip olabilmektedir. Daha detaylı bilgi edinebilmek için okulumuzun internet sitesini www.isbl.k12.tr ziyaret edebilirsiniz.

CAMBRIDGE PROGRAMI Okulumuzda uygulanan Uluslararası Bakalorya Programının yanına bir yenisi daha eklendi. Dünyanın en iyi üniversiteleri arasında ilk beşte yer alan Cambridge Üniversitesinin eğitim değerine sahip olan bu yeni program için okulumuz başvurusunu yapmış olup, daha çok ‘evrensel öğrenci’ yetiştirmek için çalışmalara başlamıştır. Yegâne amaçları eğitimde mükemmeliyet olup, öğrenme ve araştırma ortamı yaratarak, topluma katkıda bulunmaktır. IB Diploması gibi dünya çapında kabul gören sertifikaları alabilirler. Programın eğitim dili İngilizce olmakla birlikte, bu programı bitirdikten sonra IB Programını tercih eden öğrencilerimiz için hazırlık mahiyetinde olup, daha verimli ve keyifli eğitim hayatı geçirme fırsatı sunmaktadır.

GOOGLE FOR EDUCATION Fatih Projesi kapsamında Android tablet kullanma kararının verilmesi üzerine, Google tarafından desteklenecek olan Google For Education (Eğitim için Google) projesine Türkiye’den seçilen 4 okuldan biri olmaya hak kazandık. YEGİTEK (Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü) ile gerçekleştirilen görüşmelerin ardından, Google Eğitim Uygulamaları ve Google Sınıf gibi yeni teknolojilerin verimliliği araştırılmak için 10. Sınıf düzeyinde iki sınıfta 3 ay boyunca proje test edilecektir. Projenin asıl amacı, öğrencilerin ve öğretmenlerin dijital teknolojilerden en iyi şekild e faydalanmasıdır. Umuyoruz ki bu proje okulumuzda en verimli şekilde gerçekleştirilir ve sosyal bilim öğrencilerinin bakış açılarının daha da genişlemesi için bilimi kapsayan bu tür çalışmalar artar.

CAM ATOLYEMİZ, SANAT İÇİN SBL İnsanın perspektifini genişletebilmesi için sadece bir alanla değil, birçok alana el atması, emek vermesi gerekir. Sosyal alanda tam donanıma sahip olan öğrencilerimiz için geçen öğretim yılında faaliyete geçen cam atölyemiz okulumuzdaki sanatseverleri beklemektedir. Okulumuza konferans vermeye gelen misafirlerimiz için çeşitli onurluklar tasarlanan bu atölyede, istediğiniz zaman siz de eşsiz eserler ortaya çıkarabilirsiniz. Hem IB öğrencilerimiz için CAS faaliyeti kapsamına girmesi hem de atölyede size her zaman yardım edebilecek hocamızın olması, atölyeyi gidip görmenizi tavsiye etmemizin nedenlerinden sadece birkaçıdır. Bilimin yanında sanat dalında da kendini geliştiren okulumuz için daha çok sanatlı günler diliyoruz!


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.