Editörden Sevgili okurlarımız ,herkese merhaba! Dergimizin ilk sayısını Bahçeşehir Üniversitesi Psikoloji Kulübü olarak sizlere sunmaktan büyük bir heyecan duyuyoruz! Bu yıl bizim için oldukça aktif başladı, bu şekilde de devam edeceğini umuyoruz.
Bu uzun yolculuğumuzun bir başka adımı olan ilk psikoloji dergimizde sizlerin de bizlerle olduğunu görmek, desteğinizi hissetmek bizleri daha da motive ediyor. Gelin biraz da bu süreçte neler yaptığımıza bakalım. Şimdiye dek çok sayıda akademik etkinlik düzenlemekle beraber, sosyal etkinlik ve sosyal sorumluluk projeleri de gerçekleştirdik. Bu sırada çok eğlendik .Akademik olarak psikolojinin birçok alanına yönelik seminerler, ilk atölye günümüz, iki psikoloji günleri sinemada psikoloji etkinliklerimiz, huzurevi projemiz ve dahasına ilişkin bilgilere dergimizin ilerleyen sayfalarında ulaşabileceksiniz Etkinliklerimize tam gaz devam ederken ,geçen seneden farklı olarak bu sene ,daha çok arkadaşımıza ulaşmak ve bünyemize katmak amacıyla birçok yeni ekip kurduk çünkü ne kadar çok kişi o kadar çok birliktelik ve gelişim demek.
Derginin içeriğinde Çocuk ve Ergenlerde İnternet Bağımlılığı, Psikodrama, Psikoterapide Drama ve Masalların Rolü, Ruh Sağlığı Tasarısı ,Pygmalion etkisi, Antidepresanlar üzerine yazılar bulunmakta ayrıca Tinder üzerine bir makaleye yer verdik. Ülkemizde de gelişmekte olan alanlardan biri olan nöropsikoloji alanına ilişkin bilgi edinmek ve bu bilgileri sizlere sunmak amacıyla Bölüm başkanımız Metehan Irak Hocamız ile bir röportaj gerçekleştirdik
Son olarak, dergimizde emeği geçen BAU Psikoloji Kulübü Dergi ekibindeki bütün arkadaşlarıma, her zaman yanımda olan Saliha Koç’a, Psikoloji Kulübü yönetim kuruluna, bize yazı gönderen arkadaşlarımıza ve hocalarımıza, Saygıdeğer Metehan Irak hocamıza ve derginin kontrolünü üstlenen kulüp danışmanımız Burak Doğruyol hocamıza bizlere sağladıkları desteklerinden dolayı sonsuz teşekkür sunuyorum. Keyifli okumalar!
Sevgiyle ve psikolojiyle kalın, Olivia Çanakçı
Dergimizle ilgili istek ve öneriler için iletişim adresimiz: baupsikolojidergi@gmail.com
Bu Sayımızda..
Şimdiye Kadar Neler Yaptık?
6-11
Psikolog, Psikiyatrist
12-14
ve Psikolojik Danışman Kimdir? Kerem Ayduran
Ruh Sağlığı Tasarısı
15-17
PÖMYAP — Kendime Açılan Sahne: Psikodrama
18-20
Uzm. Psikolog Aslı Soyer
Bir Tablet Mutluluk
21-23
Işıl Sanusoğlu
Psikoterapide Drama ve Masalların Rolü Psk. Utku Türkmeneri
24-29
Röportaj: Nöropsikoloji
30-40
Prof. Dr. Metean Irak İle
The Pygmalion Effect
41-43
Çağla Duman
Personality Analysis
44-50
of Irvin Yalom by Freudian Perspective
Olivia Çanakçı
Exploring the hook-up app: Low sexual
51-54
Disgust and high sociosexuality predict Motivation to use Tinder for casual sex Barış Sevi and Tuğçe Aral
SosyalBen Neslihan Sarıcı
55-59
Şimdiye Kadar Neler Yaptık?
Çorbada Tuzun olsun sosyal sorumluluk projesi kapsamında her Cumartesi akşamı Taksim’de evsizlere çorba dağıttık
ilk Psikoloji Günlerimizi İlişkiler temasıyla 10-11 Mart 2017’de gerçekleştirdik
Döneme veda etkinliğimiz :Bau Psikoloji Kulübü Beykoz Riva’da Piknikte!
Yrd. Doç. Dr. Deniz Aktan ile suça itilmiş çocukların rehabilitasyonu üzerine bizlere keyifli ve bilgilendirici bir konuşma gerçekleştirdi
Can Soylu’nun katılımıyla gerçekleştirdiğimiz “Mekan ve Bellek” temalı etkinliğimiz.
Adile Sultan Kasrı’nda tanışma kahvaltımızı gerçekleştirdik.
Mutluluk filmini Yrd .Doç. Dr. Bahar Tanyaş ile izleyip üzerine konuştuk.
Uzm. Psikolog Beyza Tepe ile sinemada Psikoloji etkinliğimiz
Psikolog-Psikodramatist Zühal Yerlikaya hocamızla sosyodrama çalışması yaptık.
Tpöçg ve Uzm. Klinik Psikolog/ Psikoterapist Ersin Bayramkaya ile travma ve iyileşme çalışma grubu
Psikolog Arda Coşkun ve Psikolog Beren Kayrak ile spor psikolojisi semineri
Ayşegül Kalem ile ‘Terapi Odamda Kesişen Öykülerimiz’
Kinik Psikolog Dr. Serap Altekin ile Travma ile çalışmak: Tükenmişlik, ikincil travmatizasyon ve özbakım
İkinci Psikoloji Günlerimizi 17-18 Şubat’ta İyileşme temasıyla gerçekleştirdik
Atölye Günlerimiz
Uzm. Pozitif Psikolog Aydan Bayır ile Merhametin ve Farkındalığın Bilimsel ve İyileştirici Gücü
KAÇUV Atölyesi
Psikolog,Psikiyatrist ve Psikolojik Danışman Kimdir? Kerem Ayduran Dünya Sağlık Örgütü (WHO) sağlığı bedensel, ruhsal ve sosyal açıdan tam bir iyilik hali olarak tanımlar. Sağlık Bakanlığına göre ruh sağlığını, normal durumdan ağır ruh hastalıklarına kadar nitelendirebileceğimiz şekilde değerlendirmek gerekir. İnsanlarla olan ilişkiler, sosyal kimlik çatışmaları, özellikle teknolojinin gelişiminin getirdiği bilgiye hızlı erişim, alışveriş kolaylığı vb. gibi yeni yaşam biçimleri ruhsal problemlerin oluşumunda ciddi bir yer edinmektedir ve sonucunda profesyonel bir yardım almak umulandan çok daha faydalı olmaktadır. Bu yardım aşamasında başvurulacak kişi/kurum büyük önem arz etmektedir. Özellikle son zamanlarda ortaya çıkan ‘yaşam koçluğu’ , ‘online danışmanlık’ vb. gibi çoğu profesyonellikten ve mesleki birikimden uzak olan oluşumlar, aslında insanların zamanlarını ve paralarını çalmaktan başka bir şeyle uğraşmamakta, bireylerin sorunlarına başka bir boyut kazandırmaktadır. Profesyonel yardım aşamasında başvuracağımız merciler psikiyatristler, psikologlar ve psikolojik danışmanlar olmalıdır. Psikiyatristler, 6 yıllık tıp öğrenimini tamamladıktan sonra 5 sene boyunca ruh sağlığı ve hastalıkları alanında uzmanlaşmış kimselerdir.Yüksek Öğretim Kurulunun da belirttiği üzere, klinik psikoloji alanında yüksek lisans yapmış bir psikolog dahi, herhangi bir psikiyatrik ruhsal bozukluğa teşhis koyamaz ve müdahele edemez.
Ruh hastalıklarının genetik ve biyolojik nedenleri olduğuna ilişkin kanıtlar vardır ve etkin biçimde tedavi edilebilirler. EKT (Elektro-Konvülsif Terapi) ,şizofreni, madde bağımlılığının neden olduğu beyin ve endokrin sistemi hastalıkları vb. gibi durumlarda bir psikiyatristin müdahelesi elzem ve münasiptir. Psikiyatrinin biyolojik psikiyatri, liyezon psikiyatrisi (fiziksel rahatsızlıkların sebep olduğu psikiyatrik sorunlar), adli psikiyatri, geriyatrik psikiyatri(yaşlı insanların sahip olduğu psikiyatrik rahatsızlıklar) gibi alt dalları vardır ve bu alanlarda uzmanlaşmış pek çok psikiyatriste müracaat edilebilmektedir. Fakat ruh sağlığını yalnızca psikiyatrinin müdahele alanı olarak nitelendirmek doğru değildir. Sosyal kimlik ilişkileri, iş verimi, yaşam kalitesi gibi psiko-sosyal nedenler de ruh hastalıklarının oluşumunda oldukça etkili olduğu için tedavide ilaç haricinde psikoterapiye
başvurulabilir.
Psikolojinin bir alt dalı olan klinik psikoloji, psikiyatrik boyutta olmayan bu davranışların nedenlerini ve çözüm yollarını araştıran alandır. Bu alanda çalışan psikologlara da klinik psikolog denmektedir. Psikolojinin klinik psikolojiden başka sosyal psikoloji, gelişim psikolojisi, eğitim psikolojisi, bilişsel psikoloji gibi pek çok alt dalı vardır. Örneğin bir alt dal olan endüstriyel psikoloji iş verimliliğini en yüksek seviyeye çıkarmakta önemli bir rol oynar,
spor psikolojisi spor ve egzersiz esnasında performansı etkileyen psikolojik etmenleri inceler, trafik psikolojisi insanların trafikteki psikolojisini ele alır ve trafiğin doğurduğu olumsuz sonuçları aza indirmek için uğraşır. Psikolojik danışmanlar ise eğitim fakültelerine bağlı psikolojik danışmanlık ve rehberlik (PDR) bölümünde lisans eğitimini tamamlamış kişilerdir. Milli
Eğitim Bakanlığına bağlı veya özel okullarda, bakanlıkların rehberlik birimlerinde, çocuk esirgeme kurumları ve huzurevlerinde, özel danışmanlık birimlerinde rehber öğretmenler ve psikolojik danışmanlar mevcuttur. Özellikle genç yaş grubunun sınav stresi, aile ve arkadaş ilişkileri vb. gibi durumlarına doğru müdaheleyi sağlayabilmek için rehber öğretmenlere ve psikolojik danışmanlara müracaat edilmelidir. Psikologlar gibi psikolojik danışmanların da ilaç yazma ve teşhis koyma yetkisi yoktur. Referanslar: Bakanlığı, T. S. (n.d.). Retrieved February 15, 2018, from http://sbu.saglik.gov.tr/Ekutuphane/ Lomax, J. W. (2016, September 02). Psychiatry. Retrieved February 15, 2018, from https:// www.britannica.com/topic/psychiatry Mischel, W. (2017, December 08). Psychology. Retrieved February 15, 2018, from https:// www.britannica.com/science/psychology Türk Psikologlar Derneği. (n.d.). Retrieved February 15, 2018, from https://www.psikolog.org.tr/ Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD). (n.d.). Retrieved February 15, 2018, from http:// www.psikiyatri.org.tr/
Ruh Sağlığı Yasası Nedir? Psikoloji Öğrencileri Meslek Yasası Platformu (PÖMYAP), 1 Haziran 2014 tarihinde psikologların bağımsız meslek yasasına ve psikoloji bölümlerinin sorunlarına dair sistematik ve örgütlü çalışmalar yürütmek amacıyla kurulmuştur. PÖMYAP, vizyonu gereği tamamen bağımsız bir platformdur. Bünyesinde siyasi içerik ve propaganda çalışması barındırmaz. Kurulmasının temel amacı lisans eğitimi alan psikologların meslek kurallarının bulunmaması, koruyucu ve önleyici bir meslek yasasının ve meslek örgütünün bulunmamasının yarattığı sorunların psikoloji öğrencilerinin gelecekleri açısından endişe duymasına neden olmasıdır.
Psikologların çalışma koşullarına dair mevcut yasal düzenlemeler yaşanan hak ihlallerinin önüne geçmemekle birlikte her geçen gün yenilerinin eklenmesine neden olmaktadır. Torba yasa kapsamında yapılan düzenlemeler sadece klinik psikologları kapsamaktadır ve yetersizdir. Meslek yasasının eksikliği, psikologların çalışma koşullarının etik olarak belirlenmemesine, lisans eğitimi ile eş tutulamayacak sertifika programları ile insanların NLP uzmanı, yaşam koçu gibi unvanlar alarak psikoloji biliminin ve psikologluk mesleğinin
değersizleştirilmesine sebep olmaktadır. Bu sebeple psikologları ve haklarını koruma altına alacak bir meslek yasasının mevcudiyeti artık kaçınılmazdır.
Fark ettik ki son günlerde biz psikoloji öğrencileri ve alanda çalışan meslek mensupları arasında, “Ruh Sağlığı Yasası” ile bizlerin savunduğu “Bağımsız Psikologluk Meslek Yasası” maalesef birbiri ile karıştırılmaktadır. Türk Psikologlar Derneği tarafından yakın tarihte üyelerin görüşlerine sunulan “Ruh Sağlığı Yasa Tasarısı” bir meslek yasası olmayıp, ruh sağlığı alanında çalışan farklı disiplinleri temsil eden sivil toplum kuruluşlarının, bir arada çalışma yürüterek ortaya çıkarttıkları
oldukça kapsamlı bir yasa tasarısıdır. Meslek yasaları, belirli bir meslek alanındaki meslek mensuplarının haklarını, meslek elemanlarının verdiği hizmetlerden yararlananların hak ve taleplerini korumak üzere, hükümetler bazında onaylanan düzenleme ve yaptırımları belirleyen resmi kararlardır. Bir mesleğin icrasının ve sınırlarının belirlenmesi gerek meslek mensupları gerekse de meslek mensuplarından hizmet alacak bireyler için önem arz etmektedir. Psikologlar, psikolojik hizmet sunan ruh sağlığı uzmanları olarak çalıştıkları kurum ve kuruluşlarda mesleklerini icra ederken, meslek icra nitelik ve sınırlarını belirleyen, psikolojik hizmetlerin kapsamını çizen bir meslek yasasının eksikliği nedeniyle çeşitli hak kayıpları yaşamakta, bu durum da psikolojik hizmetlerin kalite ve niteliğini olumsuz etkilemekte ve alan dışından alana girişlerin önüne geçilememektedir. geçilememektedir. Meslek yasası, mesleği icra edenin unvanını koruduğu gibi doğrudan hizmet alanların hak ve taleplerini de koruyan, mesleki etik çizgileri belirleyen güvencedir. Bunun yanında meslek yasası, gerek mesleği, psikolog unvanı kullanma hakkı olmayan kişilerin psikolojik hizmetleri icra etmesini, gerek psikolog unvanı taşıdığı halde etik dışı uygulamalar yapan birey ve kurumları standardize ederek meslekte, bilimde ve uygulamalarda ikiliğin, yanlış uygulamaların ceza ve men gibi caydırıcılıklarla önüne geçer.
Psikologluğun ve psikolojinin alt dallarının görev ve sorumlulukları tanımlanmadığı, bununla birlikte neredeyse izah ve ifadesine dahi yeterli önem verilmediği için hastanelerde psikiyatri hegemonyasında çalışan psikologlar, yeterliliği olup serbest çalışması engellenen psikologlar, ne yazık ki bu yasal boşluklardan faydalanıp terapi merkezi adı altında ‘’birkaç sertifikayla’’ çalışan insanları karşımıza çıkarmıştır. Psikoloji Öğrencileri Meslek Yasası Platformu olarak, 2014 yılından bu yana “Bağımsız Psikologluk Meslek Yasası” için azimle çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Sizlerin desteğiyle büyüyor ve adımlarımızı daha ileriye taşıyoruz. Alan talanına dur diyen ve mesleğine sahip çıkan psikolog adayları olarak sizleri de aramızda görmeyi diler, yaşanan tüm sorunlara psikoloji çatısı altında çözümler aramanın birincil hedeflerimiz arasında olduğunu önemle hatırlatırız.
En İçten Sevgilerimizle,
Psikoloji Öğrencileri Meslek Yasası Platformu
Kendime Açılan Sahne: Psikodrama Uzm. Psikolog Aslı Soyer Psikodrama, insanların yaşadığı sıkıntıları tekrar ele alıp inceleme ve sorgulama; ve neler
S
olup bittiğinin farkına varma amacıyla sahnenin ve eylemin kullanılması olarak
u G
tanımlanabilir. Bir grupla birlikte zaman zaman bir anı, zaman zaman bir travma, bazen günlük can sıkıcı bir olay ya da rüya sahnede canlandırılır. Başoyuncu (protagonist), kendine ele almak istediği olay, konu, kişi ya da rüya için yardımcı oyuncular (antagonist) seçer.
d
P
Onlara rol verir. Onlar da başoyuncunun is- S teği ve yönergeleri doğrultusunda o rolü oy- i narlar. g Zaman zaman başoyuncu, rol verdiği kişileş rin rollerine geçerek olaylara onların gözünö den bakmaya çalışır. b Doğumdan itibaren insanlar çeşitli roller alıp onlara uygun davranmaya başlarlar. Bu a roller r
zaman zaman baskılanır ya da bazen sadece P öğrenildiği gibi, kişinin kendi yaratıcılığı Y katılmadan oynanır. Böyle zamanlarda çeşitli ruhsal sorunlar baş gösterebilir. O zaman bu rollerin değiştirilmesi ya da o rolü başka türlü oynama yollarının denenmesi gerekir.
1920’lerde Levi Moreno tarafından geliştirilen psikodrama aslında hayatın bir simülasyonudur. Sahnedeki başoyuncu sadece yaşadığı sıkıntıları sahneye getirmek ve onları sorgulamakla kalmaz; aynı zamanda yeni çözümleri ya da daha önce hiç almadığı rolleri almayı deneyip hayatının akışını değiştirecek farkındalıklar kazanabilir. Psikodrama sahnesinde her konu ele alınabilir. .
Sahneye şu anda hayatta olan ya da olmayan,
ulaşılabilir ya da ulaşılması mümkün olmayan herkes gelebilir. da 2 terapist tarafından yönetilir. Gruplar daha önceden belirlenen kadar oturum sayısı kadar
devam edebilir, zaman zaman da grubun ihtiyacına göre uzatılabilir.
Psikodrama, insanın kendisiyle karşılaştığı en büyülü ve çarpıcı yöntemlerden biridir
Sahnedeki oyuncular
stedikleri yere gidebilir, istedikleri yaşta olabilir ya da istedikleri insanlarla etkileşime
geçebilirler. İşlenen konular ya da ele alınan durumlar zamanla sınırlı değildir. Geçmiş,
şimdiki zaman ya da gelecek zaman görülebilir ve değiştirilebilir. Psikodramada grup, yöntemin en önemli öğelerinden biridir. Grup üyeleri sahnede olup
bitenlerle ilgili hissettiklerini, yaşadıklarını aktarırlar, kendi hayatlarından bazı kesitler getirip
aradaki benzerlikleri ya da farklılıkları bulmaya çalışırlar. Bu paylaşımlar, sahnede alınan
roller gibi, kişiler açısından son derece aydınlatıcı olur.
Psikodrama grupları, her türlü konuyla ilgili ve her yaştan insanlar tarafından oluşturulabilir.
Yaklaşık 8-10 kişiden oluşan gruplar 1,5 saatlik oturumlar halinde toplanırlar
Özdemir Asaf’ın dizelerinde anlattığı gibi: Do Dün sabaha karşı kendimle konuştum Ben hep kendime karşı bir yokuştum Yokuşun başında bir düşman vardı
BİR TABLET MUTLULUK Işıl Şanusoğlu Ajans Press’in 28 Mart 2017 tarihinde açıkladığı medya analizi sonuçlarına göre Türkiye’de antidepresan kullanımı 2009 yılından bu yana yüzde 160 arttı. Son bir yılda yaklaşık 37 milyon kutu ilaç tüketildi. Ülkemizde her 10 kişiden 1’i antidepresan kullanırken, kadınlar erkeklerden iki kat daha fazla antidepresan tüketiminde bulundu (Türkiye'de antidepresan kullanımı arttı, 2017). Öte yandan Time Dergisi’nin 15 Ağustos 2017 tarihinde yayımlanan “13% of Americans Take Antidepressants” adlı makalesindeki verilere göre 1999-2000 yılları arasındaki %7.7 kullanım yüzdesine göre bu oran %65 artarak tüm Amerika’da %13 gibi bir yüzdeye ulaştı (Sifferlin, 2017). Toplumlardaki bu yüksek antidepresan kullanım oranına sebep olan bozukluklar arasında şunlar gösterilebilir: Uykusuzluk, depresyon, migren, anksiyete, obsesif kompulsif bozukluklar, anlık duygudurum değişiklikleri, çeşitli ağrılar, fibromiyalji, menapoz. Peki niçin her türlü psikosomatik semptom için aşırı tanı söz konusu? Huffington Post’un 27 Mart 2016 tarihli “8 Surprising Reasons People Are Taking Antidepressants” adlı makalesinde, McGill Üniversitesi Epidemoloji ve Biyoistatistik Bölümü’nden PhD öğrencisi Jenna Wong, endikasyon dışı ilaç kullanımının, bir doktor gözetimi altında yaygın ve tamamen güvenli olduğunu vurgularken; bu durumun doktorları, antidepresan kullanan kişilerin depresyon hastalığına sahip olduğuna düşünmeye itmemesi gerektiğini belirtiyor. Buna ek olarak Wong ve meslektaşlarının yaklaşık 100,000 hastada yaptığı analize göre, antidepresan kullanımının %29 gibi bir oranı endikasyon dışı ilaç kullanımı olarak karşımıza çıkıyor (Almendrala, 2016). Peki böylesine yüksek bir endikasyon dışı ilaç kullanımı yüzdesi ele alındığında, antidepresan kullanımının istenmeyen sonuçlara yol açması beklenmeli mi? Antidepresanlar, altı çeşide ayrıldıkları üzere; Monoamin Oksidaz inhibitörleri, Trisiklik Antidepresanlar, Serotonin ve Norepinefrin Geri Alım İnhibitörleri, Norepinefrin ve Dopamin Geri Alım İnhibitörleri, Serotonin Antagonistleri ve Geri Alım İnhibitörleri ve son otuz yılda en çok tercih edilen Selektif Serotonin Geri Alım İnhibitörleri, amaç olarak nörotransmitter maddelerin geri emilimini önlemek görevindedir. Böylece bu maddeler hücre dışında kalırlar. Bunun sonucunda geri emilimin durdurulması, üretimin az olduğu süre içinde kullanan kişinin kendisini daha iyi ve mutlu hissetmesini sağlar. Genel olarak yeni dönem -en fazla SSRI olmak üzere- tüm antidepresanlardaki yan etki azaltımı sonrasında insanların hasta olmasalar dahi bu ilaçlara olan eğilimi azımsanmayacak dereceye gelmiş bulunmaktadır.
Bu durum antidepresanlardaki kullanım artışının korkulacak boyutlara gelmesinde büyük rol oynamaktadır. Depresyon, genel anksiyete bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk gibi pek çok hastalığı tedavi etmek amacıyla reçete edilmesi gereken pek çok ilacın, gerçekten psikolojik tabanlı belirtileri olmasalar dahi pek çok hastaya verildiği, çok bilinen bir gerçek. Çoğunlukla antidepresanların kişilere olan yardımı sonucunda pek çok hastalık tedavi edilebiliyor olsa da bu durum yan etkilere karşı bağışıklığı olmayan kişilerde pek çok korkunç psikolojik hastalığa, intihar davranışına, çeşitli saldırganlık davranışlarına dahi yol açabiliyor. Peter R. Breggin “The Proven Dangers of Antidepressants” adlı makalesinde, on iki yaşında Zoloft’a başlamış Christopher Pittman’ın uykularında büyükannesini ve büyükbabasını silah ile öldürmesi olayını örnek göstererek meslek hayatı süresince Prozac, Zoloft, Paxil, Luvox and Celexa gibi antidepresanların etkisi altında intihara ve saldırgan davranışlara yönelen pek çok vakayla karşılaştığını söylüyor ve ekliyor: “22 Mart'ta FDA ( U.S. Food and Drug Administration), Prozac, Zoloft, Paxil, Luvox, Celexa ve Lexapro'nun yanı sıra Wellbutrin, Effexor gibi tüm yeni nesil antidepresanların riskleri konusunda uyarıda bulunan olağanüstü bir "Halk Sağlığı Danışma Belgesi" yayınladı. Uyarı, düzinelerce aile üyesi ve mağdurun, bu ilaçları alan bireylerin yaptığı intihar ve şiddet hakkında ifade verdiği bir kamuya açık oturum sonrasında geldi. FDA, antidepresanların, çocukların ve yetişkinlerin küçük bir yüzdesinde intihara sebep olabileceğini söyledi. İlaç kaynaklı intiharın yanında, antidepresan kullanımının şu çeşitli davranış sorunlarıyla da direkt bağlantısına dikkat çekildi: "endişe, ajitasyon, panik atak, uykusuzluk, sinirlilik, düşmanlık, dürtüsellik, akatizi (şiddetli huzursuzluk), hipomani ve mani (Breggin, 2004)…
Maalesef, günümüzde de ilaçların etkilerinin çok daha iyileştirilmesinin yanında tehlikeli yan etkileri sıfıra indirilmiş değil. Üstüne üstlük bugün, antidepresanların çoğunun reçetesiz olarak ve fahiş fiyatlara satılması durumunun, doktor kontrolünde olmayan keyfi kullanımlara sebep olduğu reddedilemez bir gerçek. Bu durum ise antidepresanların alanı dışında/ istismari alanlarda kullanımına, toplum açısından çeşitli tehlikelere, çok uzun vadede ise insan beyninin evrimsel süreçte antidepresanlara olan bağışıklığının dahi artmasına sebep olacak tehlikede bir büyüklükte olabilir.
Bu durumun nasıl çözüleceği konusu fazla komplike olmakla birlikte pek çok çözüm önerisi sunulabilmektedir. Türkiye’de son beş yılda açılan bazı hastanelerde uygulamaya konulmuş olan teşhis öncesi qEEG/EEG testi bunlardan biri olarak örnek verilebilir. Doktorlara, psikosomatik belirtiler gösteren hastaya teşhis koymadan önce gerçekten ihtiyaçları olup olmadığını anlamak için çok daha uygun ücretlere qEEG/ EEG testi yapmak yavaş yavaş zorunlu hale getirilmelidir. Bununla birlikte istisnasız her antipsikotik ilacın ve antidepresanların reçeteli satışının zorunlu hale gelmesi gerekmektedir. İnsanların psikolojik durum değişiklikleri için antidepresanlara ihtiyacı olmadığı gerçeği hakkında toplum bilinçlendirilmeli, psikiyatrların ilaç yazımının bir mekanizma tarafından denetlenmesinin önü açılmalıdır.
Refereanslar: Almendrala, A. (2016, Mayıs 27). 8 Surprising Reasons People Are Taking Antidepressants. Huffington Post: https://www.huffingtonpost.com/ entry/reasons-people-are-takingantidepressants_us_57472146e4b03ede441411a6 adresinden alındı Breggin, P. R. (2004, Ağustos 23). The Proven Dangers of Antidepressants. Psychiatric Drug Facts : https://breggin.com/violence-and-suicidecaused-by-antidepressants-report-to-the-fda/ adresinden alındı Sifferlin, A. (2017, Ağustos 15). 13% of Americans Take Antidepressants. Time.com: http://time.com/4900248/antidepressants-depressionmore-common/ adresinden alındı
PSİKOTERAPİDE DRAMA VE MASALLARIN ROLÜ Utku Türkmeneri Psikoterapide masalların ve psikodramanın kullanılması gittikçe daha fazla dikkat çeken ve hakkında daha fazla yayın yapılan bir konu haline gelmiştir. Bu yaklaşım günümüzde grup psikoterapisi uzun süreli etkileşim gruplarından, akut krizle gelen hasta gruplarından (danışma, psikiyatrik tedavi, davranışçı tedavi, kronik yatan hasta vb.), yatan hasta gruplarına kadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Psikodrama gruplarında farklı grup türleri yer almaktadır. Yatan hasta grupları; Psikiyatri birimlerinde, her gün toplanırlar, çeşitli akut psikiyatrik sorunları olan bireylerden oluşur, katılım zorunludur. Yatış süresinin kısalığı nedeniyle grup üyelerinde hızlı bir değişim söz konusudur. Ayaktan izlenen hasta gruplarında; Üyeleri sabit olan gönüllü katılımlı gruplardır. Klinikte toplanılır, benzer ve oldukça sabit düzeylerde işlevsellik gösteren bireylerden oluşur. Yatan hastaayaktan izlenen hasta ayrımı dışında, grup psikoterapisi pek çok değişik klinik durumda uygulanabilir. Bunlar arasında bir psikiyatri gündüz hastanesinde her gün yapılan küçük gruplardan, personel için yapılan değerlendirme grupları veya destek gruplarına dek çeşitlilik söz konusudur. Tıbbi sendromlar için özel gruplar, örneğin diyabet eğitim grupları veya lupus destek grupları genellikle bir hastanede veya ayaktan izlenim ortamında yapılırken, diğer özelleşmiş gruplar- tecavüz kurbanı grupları, savaş gazisi grupları- özel danışmanlık hizmetleri veren merkezlere, tecavüz travma merkezi veya savaş gazileri yardım merkezi gibi yerlere özgüdür. Ayrıca, gruplara göre (Genel destek grupları, Maddeyi kötüye kullanım grupları, Mesleki destek grupları, Diğer acı veren yarıyol grupları gibi birçok alt alana sahiptir.) Grup psikoterapisinde Hedefler ve zaman çerçevesi önem taşır. Psikiyatrik olmayan gruplar için ise özel tedavi gruplarına katılabilmektedirler.
Grup terapisinde kaynakların etkin bir biçimde kullanılması terapinin işlevselliği için önemlidir. Terapötik etmenlerde; Umut aşılama, evrensellik, bilgilendirme, özverili olma (altruism), didaktik eğitim, sosyalleşme tekniklerinin geliştirilmesi, taklit etme davranışı, boşalma (catharsis), Temel aile grubunun düzeltici biçimde yeniden oluşturulması, varoluşsal etmenler, grup kaynaşması, kişilerarası öğrenme gibi etmenlerin grup terapisi seyrinde önemli rolleri vardır (Blatner, b.t). Grup sosyal mikroevreni içinde davranış örüntülerinden de ders alma yöntemi uygulanmaktadır. Bunlar; Kişilerarası patolojinin sergilenmesi, geri bildirim ve kendini gözleme, tepkilerin paylaşımı, tepkilerin paylaşımının sonuçlarının incelenmesi, kişinin kendi hakkındaki görüşünün anlanması, kişinin sunumu hakkında sorumluluk duygusunun geliştirilmesi, kişinin sunumunun değiştirme gücünün farkına varılması. Grup psikoterapisinin temel argümanlarından bazıları da ; Klinik sınırlarının belirlenmesi (İçsel klinik, dışsal klinik), açık veya kapalı bir grup yapılması, grubun yaşam süresi, grubun büyüklüğü vb. çalışmalardır. En önemli nokta ise grup yöneticisi (lider, terapist) bu çalışma için yetkin olmalıdır. Yöneticinin yetersiz olduğu durumda ise psikodramanın yararları olduğu gibi zararları da etkili travma olgusu yaratmaktadır. Grup psikoterapisinde “burada ve şimdi” olanı çalışmak ve dramatize ederek sahnelemek gerekmektedir. Danışanın kendi içerisine dönmesi güncel veya sönmemiş yasları bu sahnelerde Terapist ve/veya Koterapist (Yardımcı Terapist) yardımıyla sahnelemesi, fotoğraflaması (sahne fotoğrafı), heykelleştirmesi gerekmektedir. Bunun için hiçbir kural yoktur. Sıpontanlık önemlidir. Canlı ve cansız her karakter kullanılabilir. Sahnelemek için her türlü materyal kullanılabilmektedir. Danışanın sahnelediği oyun için psikodrama katılımcıları ‘”Yardımcı Ego”ve “Eş” rolünde canlandırma yapmaktadırlar. Grubun açılışı yöneticiyle başlar ve selamlaşma yapılır. Grup terapisi bittiğinde ise kapanış oturumu gerçekleşir. Her oturumda grup yöneticisi tarafından ısınma teknikleri de uygulanabilir.
Grup yöneticisi gerekli gördüğünde hikaye çalışması (karakter öğrenimi) veya başka ödevler vererek bir sonra ki oturuma katılımcıların hazır bulunmasını da isteyebilir. Danışanların oynadığı karakterlerinde ki bilinçdışılık grup terapisinde önemli bir roldür. Psikodrama tekniklerinde sahnede yöneticiyle birlikte tüm grubunda çalıştığı solo çalışmalarda yer almaktadır. Gruptan bir kişi eğer solo çalışmak istiyorsa o kişi ‘protagonist’ olarak tüm grupla çalışabilir. Tüm grubun duygulanımı sonucunda ‘farkındalık’ etkisi yaratabilmek adına ‘yaşanmamış, söylenmemiş sözler’ kavramlarını sahnelemek kişiye iyileştirme etkisi yaratmaktadır. Bunların ise ayrı ayrı teknikleri vardır.
Örnek olarak drama protokolü; Lider grup üyeleri arasından istekli bir yaşlı kadını öyküsünü anlatmak için sahneye çağırır. Kadın gelir oyunculardan iki kişi seçer. Öyküsünü anlatmaya başlar. oyuncular yavaşça ısınma hareketleri yapar. Jest ve mimik hareketlerinden sonra kostüm giymez sadece makyaj yaparlar (rollerine uygun olarak). Kadının anlatımına uygun olayı oynamaya başlarlar..Kadın anlatır.
Yaşlı kadın aynı şirkette çalıştığı genç bir erkekle şirketin düzenlediği bir eğitim çalışmasının gecesinde eğlenip dans ederler. Aralarında 50 yaş fark yokmuş gibidir. Gecenin sonunda kaldıkları otelin havuzuna girmeye karar verirler. Başlangıçta hoş bir çılgınlık gibi görünür. Birbirlerine arkalarını dönerek tamamen soyunurlar ve suya girerler. Karanlık çıplaklıklarını gizlemektedir. Ve çok eğlenirler. Ancak artık havuzdan çıkmaları gerekmektedir. Genç erkek önden çıkar ve giyinmeye başlar. Kadın, havuzun merdivenleri gece olduğu için kaldırıldığından kendini kaldırıp yaşlı vücudunu sudan çıkaramaz. Yaşlı kadın sarkmış vücudunun görünmesini istememektedir. Güzel gecenin tüm büyüsü bozulacaktır. Gençlik yıllarında yaşadığı çılgınlık ve eğlenceleri tekrar yaşadığı büyülü an kaybolur ve genç adam yaşlı kadına yardım edip havuzdan çıkarır ve kadının sarkmış vücudunu görür. Sahnede yan yana oturup içlerinden geçen duygu ve düşünceleri yüksek sesle dile getirirler. Öyküyü anlatan (protogonist) ve izleyiciler (grup üyeleri) duygulu anlar yaşarlar. Oyuncular oyunu bitirirler ve geri çekilerek hikayenin sahibi ile göz göze gelirler.
Lider grup üyelerine ( izleyicilere ) neler hissettiklerini ve benzer olayı yaşayıp yaşamadıklarını sorar isteklileri konuşturur. En son olarak öykücüye neler hissettiklerini sorar. Öykücü konuşturur. (Djuric ve ark. 2016) Sonuç: Bir anı bir giz ortaya çıkarılmış, anlatılarak rahatlanmış ve paylaşılmıştır. Gizden kurtulmanın rahatlığı, kendi öyküsünü oynayanlara ve kendi öyküsünü izleme ve uzaktan bakma, kendi gerçeğini keşfetme ve arınma ile başkaları ile paylaşma, yaşanmış ve kişi rahatlamış, değişime uğramıştır. Bir gizinden bir takıntısından kurtulmuştur. Her öyküde bir açık bir de gizli yön vardır. Öykücü anlatırken çoğunlukla kendinde sakladığı gizli duyguları, etkilenişleri, bilinçdışı çatışmalarını açığa çıkarmamaya çalışır. Bunları sezip açığa çıkarmak liderin görevidir. Spontanity, playback yada psikodrama tiyatrosunun amaçlarından biri öykülerin anlatıcı için önemli noktalarını ve taşıdıkları anlamları keşfetmektir. (Franzke, 2001) Psikoterapide masalların önemine vurgu yaparsak; masal geniş bir kavramdır ve yerli ve yabancı kültürlerdeki saga, mit, fabl, allegori, halk şarkısı, çocuk öyküleri, gibi farklı türler içerir. Geleneksel olmayan, yazarın kendi kişilik özelliklerini yansıtarak terapist için ulaşılabilir halen gelen edebi ve özellikle kişisel masallar da bu deyimin kapsamı içindedir. Bu türlerin hepsindeki ortak ölçüt, söz gelimi gerçekliğin ötesine taşıyan bir öğe içermeleridir. Bunun tam bir metamorfoz olması gerekmez. Bir fabldaki bir hayvan, bir bitkinin ya da başka bir nesnenin antropomorfik-insansı bir özelliği, doğa üstünü temsil etmeye yeterlidir. Eğitim seminerleri, klinikler ve ayakta hasta tedavilerinde yaşanan farklı örnekler aracılığıyla, içe bakma, öğrenme ve uygulamaya vurgu yaparak mümkün olduğunca çok yöntemli olarak kullanılır. Okuma, anlatma, imgeleme ve resim yapma gibi yaygın olarak kullanılan tekniklere, özel tanısal yöntemlerle yüzeysel olarak değinilebilen bir örgüdür. Örneğin; masalların değiştirilmesi, tek başına ya da grup halinde yeni bir masal oluşturulması (karşı- rol oyunu, serbest masal doğaçlaması) Her oluşturulan masal hakkında araştırma yapılması gerek arz etmektedir. Bu masallar oluşturulurken, değerli bir çaba sarf edilmektedir. Fakat bir danışanla çalışırken o danışanın ancak yaşam öyküsünü, kişilik yapısını, sorunlarını öğrenebiliriz. Masallar; danışanın çatışma ve sorunlara olumlu yaklaşımını güçlendirebilir. Ayrıca masallar, sıklıkla zorlu bir yoldan geçen danışanın, itaat mi yoksa itaatsizlik mi göstereceği kesin olmayan öykü kahramanlarıyla (önemsiz kahramanlar dahil) özdeşleşmesine olanak sağlar. Deneyimler gerçek dünyayla, masal dünyası arasında yaşanır. Tipik arketipler, büyüsel varlıklarla karşılaşırlar. Metamorfik ölme ve olma olgusu gelişir ve eski olan, biçimlenmekte olan yeniye eklenir. Bu teknikler özel eğitimler sonucuyla deneyim kazanılmaktadır. Terapist kendini yetkin hissettiğinde bu teknikleri öğrenerek kullanmalıdır. Örnek olarak; “Yönlendirilmiş Affektif İmgelemede Büyüsel İçerik’’ temalı bir karşılaşma grubunda kadın katılımcılardan birinin çiziminde biri büyük biri küçük olmak üzere iki balık vardır. Tartışma bölümünde balığın farklı sembolik, alegorik ve pratik yönleri tartışıldı. Çeşitli deyimlerden bahsedildi. “Küçük balık, iyi balık’’, “balık gibi taze’’ vs. Hatta pedagojik bir deyim de hatırlandı: “Ellerini masanın üstünde tut ve bir balık gibi sakince otur.’’ Bir kadın katılımcı, Sulamith Wülfing’in ejderha gibi, balık kafalı bir varlığın ağzında duran küçük bir kızı gösteren “Der Grosse Freund’’ (Büyük Arkadaş) resmini gördükten sonra şu masalı yazdı: (Orijinal metindeki noktalama korunmuştur.)
“Bir zamanlar çok
büyük bir bahçede yaşayan küçük bir kız vardı; bahçe o kadar büyüktü ki, ortasındaki kuyunun yanında bakıldığında bahçeyi çevreleyen duvarlar görülemiyordu. Duvar yosun, sarmaşık ve çiçeklerle kaplıydı. Hiçbir kapı, çıkış, merdiven veya pencere yoktu. Duvarın ötesindeyse sonsuz bir karanlık hüküm sürüyordu. Bahçeye gece gibi karanlık olan ve bahçenin ötesindeki heryeri harap eden figürler hükmediyordu. Bu nedenle bahçenin ötesinde ne rüzgar, ne su, ne bir bitki ve ne bir hayvan vardı. Bahçenin kralı figürler ortaya çıktığında kaybolmuştu. Küçük kız da o gün doğmuş ve bu nedenle kralı hiç görmemişti. Her akşam karanlık bastığında, annesi iyi geceler öpücüğü verdikten sonra küçük kız ayaklarının ucunda pencereye uzanır, sessizce açar ve arkadaşı kediyi çağırır, kedi parlayan gözlerle koşarak gelirdi. Küçük kız bitkilerin ve hayvanların dilinden anlayabiliyordu. Sonra birlikte aşağı inerler, büyük ağaçların arkasındaki kuyunun yanına koşarlardı. Kedi her zaman olduğu gibi büyük bir ağacın üzerindeki yerine çıkar, küçük kız kuyunun suyunda yıldızların yansımalarına bakardı. Su hareket etmeye ve gürlemeye başlar, sonra suyun derinliklerinden ejderha ve balıkların birbirine çok benzediği zamanlardan kalma yaşlı ve büyük bir balık çıkardı. Birlikte çok şey yaşamışlardı ve bu gece çok önceden yaptıkları bir planı gerçekleştireceklerdi. Yıllardır balık ve kız bir yeraltı nehrinden, dev bir ağacın bulunduğu deniz kıyısına yüzüyorlardı. Ağacın tepesinde bir kelebek yaşıyordu. Balık, ağaç ve kelebek taşın nerede olduğunu keşfetmişlerdi. Bir taşın bir insan tarafından kaldırılması bahçenin duvarını yok etmenin ve çevresindeki dünyanın yeniden ışıl ışıl ve yaşam dolu hale gelmesinin tek yoluydu. O zaman kral da geri dönecekti. Akşam serindi ve küçük kız ürperiyordu, ancak tek başına yolculuk etmek ve arkadaşlarından ayrılmak zorundaydı. Kuyudan onu gözleyen bekleyen kedisini ve annesini düşündü. Neler olup bittiği hakkında hiçbir fikri yoktu. Sonra balığın ağzındaki kelebeğin sırtına yerleşti ve karanlıklar dünyasında uzun bir uçuşa başladılar. Kelebek gecenin içinde sessizce uçtu ve taşın bulunduğu delikten içeri girdi ve hiç görmediği bir karanlığın içine gömüldü. Yoluna duvarlara dokunarak devam etti. Birçok bireysel ve grup terapileri, modelleri mümkündür. Psikoloji dünyası için geçerli ve gerekli modellerdir.
Referanslar: Blatner, A. (b.t.). Psikodrama ile iletişim dünyamıza adımlar. Ankara: Grup Psikoterapileri Derneği. Djuric, Z., Velijkovic, J., Tomic, M. ve Çakıcı, E. (2016). Psikodrama yeni başlayanlar için rehber. Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık. Franzke, E. (2001). Psikoterapide masallar. İzmir: Atadost Matbaa. Vınogradov, S. ve Yalom, I. (1996). Grup psikoterapisi. Ankara:
Compos Mentis.
METEHAN IRAK İLE NÖROPSİKOLOJİ ÜZERİNE RÖPORTAJ
-Işıl: Kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
--Metehan Irak: Ben doktoramı Hacettepe Üniversitesi’nden aldım. Deneysel psikoloji. Sonra 6 yıl Kanada’daki Ottawa Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırma yaptım. özellikle beyin görüntüleme ve bilişsel süreçler üzerine. Şimdi 2009 kasım ayından beri Bahçeşehir Üniversitesi’ndeyim. Burada hem dersler veriyorum hem de kurduğumuz bir Beyin ve Biliş Araştırmaları laboratuarı var. Orada araştırmalarıma devam ediyorum.
-Işıl: Anladım hocam teşekkürler. Siz bu alana nasıl ilgi duydunuz yani nöropsikoloji ala
nından bahsediyorum nerelerden ilham aldınız ilgi duymaya başladığınız süreçte sizi etkileyen kaynaklar kitaplar oldu mu olduysa hangi kitaplar şu an alana ilgi duyan birine hangi kaynakları önerirsiniz
--Ben aslında daha ikinci sınıftayken bir deney vardı. Kısa süreli bellek kapasitesini anla-
tan ,belleğin kapasitesinin nasıl bu kadar ölçülebilir olduğu bana çok ilginç gelmişti. Bir deneysel psikoloji dersini veren hocama gittim. O da Amerika’dan yeni dönmüştü ,dedim ki: "Ben bu alan da biraz daha ekstra şeyler okumak istiyorum bana kaynaklar önerebilir misiniz?" O da kalktı şöyle rafında kitaplar vardı işte Klatzky’nin ve Anderson’ın klasik bellek kitapları. Onları önüme koydu. Ben Ankara üniversitesi mezunuyum bizde eğitim dili Türkçeydi.
-
at-
el n-
Ama ben dedim ki : "Bunlar İngilizce ben İngilizce bilmiyorum". O da çok nazik bir şekilde kitapları geri çekti ve: "O zaman git İngilizce öğren sonra gel dedi". Benim bu alandaki okuduğum ilk kitap Oliver Sacks’ın Karısını Şapka Sanan Adam kitabıydı. Aslında Saks nörologdur, nöropsikolojiye ilgi duyan nöropsikolojiyle ilgili araştırmalar yapan bir nörologdur. Orada aslında beyin davranış ilişkisini anlamada bu nöropsikolojik yaklaşımın ne derece önemli olduğunu gördüm. Çünkü mesele sadece kişinin beyin hasarının ne olduğunu bilmek değil. Onun kişide hangi tür davranışsal, duygusal, bilişsel sorunlara yol açtığını görmek önemli. Orada klasik bir tanım vardır. Nöropsikoloji için çok geçerlidir. Hastalık diye bir şey yok hasta var. Her hasta kendi içinde farklı özellikler barındırıyor. Yani aynı bölgesi aynı büyüklükte hasara uğramış aynı yaşta aynı cinsiyetteki iki kişinin profili çok farklı olabiliyor. Bu tabi ki beyinden kaynaklanan durum olmasının yanında nöropsikolojiyi açısından da ilgi çeken nokta . Ben İngilizce öğrendikten sonra ya da öğrenmeye başladıktan sonra diyeyim direkt bu konudaki klasik kitaplara, Lezak’ın, Kolb ve Whishaw’ın kitaplarını da okumaya başladım. Bunlar, nöropsikolojiye ilgi duyanlar için okunmaya başlanması gereken ilk kitaplar olarak düşünülebilir. Onun öncesinde bu alana ilgi duyan kişinin iyi bir bilişsel psikoloji ve fizyolojik psikoloji bilmesi gerekiyor. Sonrasında ölçme ve değerlendirmeyi sevmesi gerekiyor. Çünkü nöropsikoloji bir ölçme değerlendirme alanıdır aynı zamanda. Ve uzun süreler bir hastayla klinik alanda çalışıyorsa, bir değerlendirme için 3-4 saatini ayırabilecek, özellikle bilinçlilik anlamında farkındalığı azalmış kişilerle çalışma sabrını gösterebilecek, bazen bir konuşma terapisi için 6 ay harcayıp sadece 1 ya da 2 kelimeyi hastasına söylettiğinde ya da söyletebildiğinde ve bundan mutlu olabilecek bir profile ihtiyaç var.
-Işıl: Hocam en çok game addiction ve metacognition ile çalışıyorsunuz. Bunları seçmenizde neler etkili oldu? Metahan Irak: Meta-cognition benim doktora tezimle ilgili.Henüz doktoradayken yaptığım okumalarda karşıma çıkan bir kavram oldu. Özellikle Hart'ın klasik bir makalesi var ,1965 yılında bir doktor tezi yapıyor Hart diyor ki : "Kişiler bir bilgiye sahip olduklarında ve bu bilgiyi hatırlayamadıklarında o bilginin gerçekten belleklerinde var olup olmadıklarına ilişkin bir tahminde bulunabilirler." Özellikle onu çok kısa bir zaman öncesinde hatırlayamamışlarsa ya da yanlış hatırlamışlarsa bunu ilişkin değerlendirmelerini merak ediyor yani doğru hatırlamayla ilgili bir durum değil bu daha çok yanlış hatırlanmış ve buna ilişkin bir tahminlerini ölçmek istiyor , yani kişiler yanlış hatırlamış olabilirler ama bunu ileride hatırlayabileceklerine ilişkin bir tahminleri var mı? Bu konuda biraz kafa yoruyor görüyor ki evet kişilerin bu tür bir tahmin yapabilme becerileri var. 1970' lerin sonunda Flavel aslında gelişim psikoloğudur ve o çocuklarda bu kavramı incelemeye başlıyor. Hart'ın ölçtüğü kavram bir "feeling of knowing" dediğimiz yani bilme hissi kavramı Flavel'inki ise daha çok "meta cognition" üzerinde , daha doğrusu çocuklarda bunun nasıl geliştiğini görmeye çalışıyor. Orada da klasik olarak rasyonel düşünce tarzının yerleşmeye başlamasıyla çocuklarda bu tür tahminleri yapabilme becerisinin paralel gittiğini görebiliyor.
Çünkü çocuklarda biliyorsunuz uydurma belleği çok iyi işler yani neye inanmak isterse nasıl inanmak isterse çocuk belleğini ona göre manipüle eder ona göre hatırlıyormuş gibi davranabilir . Bu özellikle 4-5 yaşını biraz aşmaya başladığında daha gerçekçi daha tutarlı sonuçlar vermeye de başlıyor.Şu anda çok popüler bir konu ; son yıllarda çocuk mahkemelerinde özellikle çocukların tanıklıkları çok önemli olabiliyor özellikle velayet davalarında ya da suç davalarında.Ama çocukların bu tanıklık belleğine ilişkin güvenleri bir tartışma konusu , o literatürü okurken bu konuda ben çalışabileceğimi düşündüm bir de o zaman daha ‘pseudo’ bir kavram olarak düşünüldü yani işte "bilme hissi diye bir şey var bu daha ne olduğu belli değil çok da fazla üzerinde durmak gerekiyor mu gerekmiyor mu emin değiliz" gibi bir yaklaşım vardı. Ben onu doktora tezimde inceledim asıl amacım orda bu kavramın diğer bilişsel süreçlere olan ilişkisini incelemek üzerineydi.
Ama şiddeti bu anlamda incelerken karşıma çıkan konu özellikle şiddet içerikli oyunlara bağımlılık gösteren ya da bağımlılık türü davranışlar gösteren gençlerin ve yetişkinlerin davranışlarında bazı değişiklikler olduğuna dair tartışmalı çalışmalar vardı. Tartışmalı derken oyun bağımlılığı literatürüne bakarsanız oyun oynamak iyi bir şeydir sonucu ortaya çıkar. Özellikle bilişsel süreçler anlamında algınızı geliştirir, belleğinizi geliştirir, dikkat konsantrasyonunuzu geliştirir. Böyle sonuçlar var. Fakat öğretmenlerden , velilerden gözlediğimiz şey masa başında , bilgisayar başında , konsol başında çok uzun süre vakit geçiren bireylerin bunlar yetişkin de olsa, ergen de olsa, çocuk da olsa bazı süreçleri iyi götüremedikleri sonucu ortaya çıkıyor. Yani psikolojik sorunlar ,duygu durum sorunlarından ilişkisel problemlere kadar Oyun bağımlılığına gelirsek Oyun bağımlılığı as- gidebiliyor . Bizim de çıkış noktamız şuylında benim ikinci derecede ilgilendiğim bir alan. du : sürekli şiddet içerikli uyarıcıya maruz kalan bir kişinin bu uyarıcıları işlerken diBenim ilgilendiğim asıl konu kişilerin daha çok emosyonel uyarıcılara maruz kaldıklarında bey- ğer bilişsel süreçlerinde bir değişim olabinin buna verdiği tepki örüntüsünü incelemek. Bu lir diye düşündük ; çünkü beynin çalışma emosyonel durum da daha çok psikolojide davra- prensibine göre baktığınızda belli bir tür uyarıcıya sürekli maruz kalmak ister, nış bilimlerinde olumlu uyarıcılar üzerinden işlenmiş durumda, ben daha çok olumsuz uyarıcıya maruz kalmanın beyinde yapısal olmasa bile fonksiyonel değişiklik yaratacağına ilgi duydum . Bu olumsuzluğu da ben şiddet kavramıyla eşleştirdim. Şiddet kavramıyla eşleştirince bunda iki türlü çalışabilirsiniz : ya şiddete maruz kalmak (travmatik olaylar olmak kapsamında ) ki o benim çok çalıştığım bir alan değil travma konusu bu anlamda .
olumsuz uyarıcı olsun diğer tür uyarıcıları işlenmesi yönünde bir zayıflığa yol açar. Hep aynı tür işle uğraşırsanız bunun çeşitlerini arttırmazsanız ne olur? Diğer süreçlerin işleyişinde bir yavaşlama bir zayıflama görülebilir bu gündelik hayatı idame ettirmenize engel olmayabilir, ama genel potansiyelinizi ortaya çıkarma konusunda sıkıntı yaşayabilirsiniz. Dolayısıyla bizim temel hipotezimiz oydu ; yani sürekli şiddet içerikli uyarıcıya maruz kalmak ve bunu günde 8- 10 saatten başlayarak oyun içinde oynuyor olmak bu tür bir sürecin değişikliğe yol açtığını düşündürebiliyor bize. Yaklaşık 3 yıl önceydi o projeyi bitirdik. Ve evet bazı bilişsel süreçlerde değişim olumsuz yönde olmadığını gördük ama çok kritik bazı süreçlerde ciddi anlamda olumsuz yönde bir değişim olduğunu gördük. Madde bağımlılığında , kumar bağımlılığında , sigara , alkol, uyuşturucu bağımlılığında yapılan beyin görüntüleme çalışmalarında bağımlıların, bağımlı olmayanlarla ayırt eden genel bilişsel ve beyin görüntüleme profili oyun bağımlılarında da aynı şekilde ortaya çıktı. Zaten beyin görüntüleme çalışmaları da oyun bağımlılığını sırasındaki aktif olan beyin alanlarının madde, sigara, alkol, bağımlılığındaki ilişkili beyin alanlarıyla aynı olduğunu gösteriyor. Burada biraz daha devam etmeyi düşünüyoruz. Yani biz bu bulgularımızı bir bölümde yayınladık şimdi bir tane makale var, iki tane üzerinde çalıştığımız bir, iki, üç tane tez , yüksek lisans tezi yapıldı bu konuda bir yayın daha çıktı .Bu konu şimdi biraz tartışmalı ;
tartışmalıdan kastımız da şu DSM-5’te internet bağımlılığı bir kriter olarak alındı ama oyun bağımlılığı konmadı nedeni de bunla ilgili denildi ki : "Bu alana yatırım çok fazla ,firmalar milyar dolarlık yatırımlar yapıyorlar" .Önümüzdeki 25 yıl için 30 yıl için, bir anda bunun bir bağımlılık olarak ortaya çıktığını söylemek bu alana yapılan yatırımı engelleyebilir. Biraz pazar meselesi var , manipülasyon olduğuna dair fikirler var. Ancak şimdi ICD-10 yani Avrupa nın tanı kitabı bunu koymayı kabul etti . Yani özetle bu konu uzunca bir süre güncel olacak çünkü bu alandaki teknolojik gelişme arttıkça bu alana ilgi duyan insan sayısı çeşitliliği de fazla , biz bu işin olumlu taraflarıyla da ilgileniyoruz. Şimdi oyun bağımlılığı değil de oyunlaştırma dediğimiz "gamification" kavramı var . Oyunlaştırmayla çocuklarda bazı bilişsel süreçlerin geliştirilebilirliği üzerinde çalışıyoruz. Çünkü biz çocukları deneysel süreçte deneye aldığımızda çocuklar bundan sıkılıyorlar. Bilişsel süreçleri ölçmek için bilişsel süreci oyun pratiği içinde vermeye çalışıyoruz. Aynı şekilde yaşlılardaki rehabilitasyonlarda da işte oyunlaştırmanın işte felçli kişilerde, uzuv kaybı olan kişilerde uzuvların geliştirilmesi aşamasında , dislekside , otizmde oyunlaştırma paradigmaları kullanılmaya başlanıyor. Buradaki temel mantık aslında bizim öğrenme psikolojisinden gelen davranış değiştirme süreçleriyle yola çıkılıyor ama işin içine oyun pratiği katılarak bir zenginlik kazandırılıyor. Bu konuda eğer bir aksilik olmazsa biraz daha devam etmeye niyetliyiz.
-Işıl: Nöropsikoloji hakkında bir fikri olmayanlar için bir tanım yapacak olsaydınız ne olurdu? -Metean Irak: Nöropsikolojinin tanımına bakarsanız beyin davranış ilişkisini inceleyen
bir bilim dalı. Klinik nöropsikoloji ve temel bilişsel nöropsikoloji olmak üzere iki temel alt alanı var. Şimdi temel amaç aslında bilişsel davranışların nörolojik süreçlerle ne tür bir ilişkisi olduğunu ortaya koymak. Bunu incelerken iki yöntem kullanabilirsiniz. Bir; sağlıklı insanla çalışıp o bilişsel süreçlerin örneğin hangi beyin alanlarıyla ilişkisi olduğunu ortaya koyabilirsiniz. Bu bir çalışma belleği olabilir bu bir kaynak belleği olabilir , bu bir emosyonel bellek olabilir neyle ilgileniyorsanız beyinde gerçekleşen bu süreçle davranışsal süreçleri ilişkilendirebilirsiniz. İkinci alan aynı zamanda buradaki birinci bilişsel nöropsikolojide amaç biraz da o davranışın beyindeki temellerini bulabilmektir. İlişkili olduğu beyin yapılarını ortaya koyabilmektir. Bunu bilmek neden önemli, çünkü bu bölgesi hasarlı olan kişinin ya dışarıdan bir müdahele ile bir kaza sonucu , bir travma sonucu hasar görmüş bir bireyle ya da bu içerden de olabilir beyin kanaması geçirmesi sonucunda belli bir beyin bölgesi hasarlı olan bireyde biz hangi tür davranışsal ve duygusal bilişsel süreçlerin değişebileceğini bekleyebiliriz. Bu soruya cevap ararız. Yani bu hasar beynin sol tarafındaysa klasik yöntem sağ taraftaki bazı işleyişlerin aksayacağını düşünebiliriz. Çünkü sol hemisfer sağı , sağ hemisfer de solu kontrol eder. Eğer dil bölgesine ilişkin bir hasar varsa bu Broka mı Vernice alanı mı olduğunu bilirsek kişinin acaba dilin motor fonksiyonunda mı bir sorun olacağını ; yani konuşmanın kendisiyle ilgili bir sorunun olacağını yoksa kişinin dili anlamada bir sorun mu olacağını bilebiliriz. Bu çok önemli çünkü o zaman hangi tür tedaviyi uygulayacağınızı bilirsiniz. Eğer kişinin herhangi bir bölgesindeki hasardan sonra o hasar örneğin kişinin daha çok uzun süreli belleği ile ilgili değil de kısa süreli belleği ile ilgili süreçlerini bozmuşsa ya da olumsuz yönde etkilemişse o zaman bu kişiye rehabilitasyon programı vereceğiniz zaman uzun süreli bellek ile değil kısa süreli bellek egzersizleri ile çalışmak durumundasınız.O nedenle nöropsikolojinin bu bakış açısı oldukça önemli çünkü biz psikolojide de davranışları inceliyoruz bundan kastım sadece birebir olarak değil bunun altında bir de duyguları da, bilişsel süreçleri de katıyorum sadece ben değil bir çok insan aynı şeyi düşünüyor. Bir bütün içinde ele almak gerekiyor, nöropsikoloji bunu anlamada bize bir bakış açısı sağlıyor .
Işıl: Teşekkürler Hocam .Nöropsikolojinin alt dalları , ve işlevleri nelerdir? Metehan Irak: Aslında biraz bahsettim. İki temel çatala ayırabiliriz.Biri bilişsel tarafı , daha çok temel bilimsel bir yaklaşımı var ; yani davranışların ve bilişsel süreçlerin beynin hangi bölgeyle ilişkisini amaçlar.Diğeri klinik nöropsikoloji ,klinik nöropsikolojide ise bir hasara bağlı olarak ortaya çıkan bilişsel, davranışsal sorunların hem tespiti, hem de bunun tedavisinyle ilgilenir. Biz buna nöro- rehabilitasyon diyoruz. Bunu da inceleyen bir dal tabi burada nöropsikolojinin kullandığı ölçme aracı var , nöropsikolojik testler. Bu testler belli bir alana özgü olabilir , çoğunlukla da belli bilişsel spesifik bir süreci ölçmeye yönelik olabilir.Örneğin frontal bölge testleri diye geçebilir ya da bellek testleri, dikkat testleri diye geçebilir. Bu ölçme araçlarıyla , nöropsikolojik testler aracıyla ya temel bilimsel çalışıp davranışların beyinle ilişkisini ve yerini tespit etmeye çalışırsınız ya da hasardan sonra ortaya çıkan kaybın derecesini, şiddetini belirleyip tanıya ek olarak nasıl bir tedavi yöntemi ve programı geliştirileceğine karar verirsiniz. Nöropsikoloji temelde bu ikisine hizmet eder. Işıl:Teşekkür ederim hocam. -Nesli: Sizce bu alanın avantajları ve dezavantajları nelerdir ? Metehan Irak: Beyni inceliyor olmak bir avantaj, her dal bu kadar ayrıntılı inceleyemeyebiliyor. Çünkü biraz önce de söylediğim gibi nöropsikolojide hastalık yok hasta var değerlendirme sırasında her birinin ayrı profilini görmek , bilişsel bir sürecin beyindeki karşılığının izlerini araştırmak önemli ve bu insana heyecan veren bir şey. Dezavantajı olarak değil de zorluklarından bahsetmek gerekirse, nöropsikolojik testleri bilmek ve öğrenmek uzunca bir süre alır ve bu biten bir süreç değil, çünkü testler gelişiyor ve belli testler konusunda uzmanlaşsanız da bu testlerin sayısı bitmiyor, onları sürekli öğrenmek ve bilgilerinizi yenilemek durumundasınız. Bununla paralel olarak bilişsel psikoloji bilinmesi gerekiyor, buna da ek olarak fizyolojik psikoloji bilinmesi gerekiyor. Nöroanatomi ve emosyonel süreçler hakkında bilginin olması ve ölçme, değerlendirme konusunda tecrübeli olmak ve iyi bir analiz yeteneğine sahip olmak gerekiyor. Bunları dezavantaj değil de işi kompleks hale getiren adımlar olarak görebiliriz. Yüksek lisans programlarımızda bu tür bir altyapı sağlamaya çalışıyoruz.
-Nesli: Ne tür hastalıklar nöropsikolojik bir tedavi altında tu-
tuluyor ? -Metehan Irak: Nörolojik hastalıklar için zaten değerlendirmeler var. Son 20 yıldır psikiyatrik hastalıkların da psikolojik bozuklukların da teşhisinde nöropsikolojik değerlendirmenin de gerekli olduğu artık bir gereklilik olarak ortaya çıktı. Benim de çalışma fırsatı bulduğum Avrupa ve Kuzey Amerika’daki büyük enstitülerde psikiyatrik tanı konulduğunda kişilerde meydana gelen değişimleri sadece davranışsal olarak psikolojik testler yoluyla değil aynı zamanda bilişsel süreçlerin de bundan nasıl etkilendiğini görmek için nöropsikolojik değerlendirme yapılmaya başlandı.
-Nesli: Ülkemizde nöropsikoloji ne derece destekleniyor? Sizce günümüzde nöropsikolojinin gelişimi önünde engeller var mıdır varsa nelerdir ? -Metehan Irak: Ülkemizde insanlar nöropsikoloji alanına ilgi duyuyor mu sorusuna
odaklanmak lazım. Tabiki psikoloji açısından bakıldığında diğer alanlar söz konusu olduğunda bu kadar büyük bir popülaritesi yok çünkü kolay uzmanlık verilmiyor. Türkiyede ilk nöropsikoloji programını biz açtık Bahçeşehir’de. Onun dışında nöropsikoloji alanında kendini geliştirmiş doktorasına sahip olmuş insan sayısı çok azdır. Bir de yanlış kullanılan bir algı var nöropsikoloji , klinik psikolojinin alt dalı olarak görülme gibi bir hezeyan var çünkü böyle bir şey yok. Hiçbir klinik psikoloji eğitiminin altında nöropsikolojik ölçme değerlendirme, nöroanatomi, nörofizyoloji dersi yoktur.
Nöropsikoloji ayrı bir daldır, önündeki engel bizim kendi tutumumuzla alakalı olan bir engel. Yoksa bu alanda çalışmak ve gelişmek isteyenler için bir engel yok. Bu oluşturulan algı nedeniyle örneğin hastanelerde, nöroloji kliniklerinde nöropsikolojik ölçme ve değerlendirme yapması gereken kişiler nöropsikologlardır ancak bizim bazı meslektaşlarımız hafta sonları aldıkları birkaç nöropsikolojik test eğitimi ile nöropsikolog olup bu değerlendirmeyi yapabileceklerini söylüyorlar. nasıl ki psikoterapi yapamayacaksa , bir klinik psikolog da nöropsikolojik değerlendirme yapamayacak. Bu algıya sahip olursak alanlar daha da gelişir. Bunun çok kısa bir sürede mümkün olacağını düşünmüyorum. İnsanlarla çalıştığımız için yaptığımız değerlendirmeler ve çıkardığımız sonuçların kalitesi çok önemli, çünkü o kişi hakkında bir karar veriyorsunuz ve o karar siyah beyaz olabilir ve kişinin önündeki tedavi ve yaklaşımı çok farklı bir boyuta taşıyabilir. Engel kendi meslektaşlarımızın ve yakın alanlardaki kişilerin tutumlarıyla alakalı, ama bu tutum kırılıyor ve bu süreç devam edecek. Şu etik değere sahip olmak gerekiyor : bir nöropsikolog nasıl ki psikoterapi yapamayacaksa , bir klinik psikolog da nöropsikolojik değerlendirme yapamayacak. Bu algıya sahip olursak alanlar daha da gelişir.
-Nesli: Sizce nöropsikolojinin ülkemizdeki geleceği nasıl olur ? Önümüzdeki 20 yıl şeklinde düşünürsek çok daha fazla gelişeceğini ve geliştikçe daha gözde bir alan haline geleceğine inanıyor musunuz ? -Metehan Irak: İnanıyorum, bundaki temel gerekçem de programı üç yıl önce açtık burada ve üç yıl içinde programa başvurular oldukça artmaya başladı ve başvuru da bulunan öğrencilerin profili Türkiye'nin çok farklı , çok iyi üniversitelerinden gelen , çok başarılı öğrenciler olmaya başladı. Bu nedenle geçen yıl ve bu yıl öğrenci alımında ciddi anlamda zorlandık , gerçekten çok iyi öğrenciler vardı onların da bu alanı istediğini görüyoruz. Zorlamamızın nedeni sadece akademik ortalamaya değil, kişinin bu alana uygunluğuna bakıyor olmamızdı. Çok büyük bir ilgi olduğunu ben görüyorum Türkiye’den yurtdışına nöropsikoloji lisansüstü eğitim almaya giden öğrencilerde büyük bir artış var. Önümüzdeki yıllarda bu öğrenciler eğitimlerini bitirip ülkeye döndükleri zaman çalışma hayatına girecekler ve girdikçe de bu alan kendi içinde gelişecek. Bilimsel gelişmeye duyulan ilgi azalmadığı müddetçe bu alana da olan ilginin azalacağını sanmıyorum.
-Olivia: Hocam,Başarılı bir nöropsikolog
olmak isteyen biri nasıl bir yol izlemeli, neleri tavsiye dersiniz ilerde bu alanda çalışmak isteyenler için tavsiyeleriniz nelerdir, nöropsikologlar sahada ve akademide neler yapıyor? -Metehan Irak: Bir kere bu alanı gerçekten isteyip istemediğine karar vermesi çok önemli, diğer uzmanlık alanlarında olduğu gibi bu alanı seçerken iyi düşünmesi çok önemli. Örneğin lisans öğrencisi için lisanstan sonra nöropsikoloji ünitesinde staj yapmasını ben öneririm ya da Nöropsikolojik yöntemleri kullanan bir laboratuarda staj yapmasını öneririm. Neler ilgisini çekiyor dışarıdan göründüğü gibi mi, bana uygun mu ,bir hastaya üç dört saat test yapabilecek mi, bir labaratuvarda iki üç saatlik EEG deneyi yapabilecek mi, oturup günlerce data işleyebilecek mi ? Bir laboratuarda ya da klinik boyutunda kalabilir buna karar vermesi gerekiyor. Bana ilgi duyduğunu emin olması gerekiyor birinci koşul bu. İkincisi demin bahsettiğim birkaç alt alana ilgi duyup bu alanda okuma yapması gerekir. Bilişsel pskikolojiyi, Öğrenme psikolojisini, fizyolojik psikolojiyi ,Nöroanatomiyi, Nörofizyolojiyi ve gelişmelerini takip etmeli. Çünkü biz burada onlarla iç içe çalışıyoruz ve bu eğitimin biraz uzun soluklu olduğunu unutmaması gerekiyor ,bu hemen hemen her dalda geçerli ama nöropiskoloji biraz bu farklı alan çeşitliliğini de içinde barındırdığı için, biraz daha kişinin bu alana alanlara hakim olması gerekiyor. Yani Prefrontal korteksin anatomik yapısını bilmeden testi uygulamanın bir anlamı yok. Orada kişide karar verme sürecinde gördüğümüz problemin o hasarla ilişkisi olup olmadığını bilebilmek önemli ,biz çoğu zaman testler sırasında kişinin performansı 'normale yakın' gibi görünse de kişinin test sırasındaki davranışları tutumları oryantasyonuna bakarak da karar veririz.
Yani buna çok önem veririz buna sahip olabilmek için bu sürecin neyle ilişkisi olduğunu bilmek çok önemli, fizyolojik temelini bilmek, anatomik temelli bilmek çok önemli onun öğrenme kavramlarıyla ilişkisini bilmek önemli, bilişsel olarak diğer süreçlerden ayrıştığını bilmek çok önemli .Bu tabi bir anda olabilecek bir şey değil yavaş yavaş tecrübeyle iyi bir eğitimle sağlanabilir. Sahada daha çok arkadaşlarımız klinik alanda çalışıyorlar klinik ölçme ve değerlendirme yapıyorlar nöroloji ve psikiyatri kliniklerinde başta olmak üzere.Nöroloji alanında çoğunluk çocuklarda gelişimsel bozukluklar üzerine yoğunlaşmışlar otizim, disleksi, özel öğrenme güçlüğü gibi. Yetişkinlerde ise Alzheimer, demans, Parkinson konuşma bozuklukları, gibi alanlarda teşhis ve rehabilitasyon alanlarında çalışıyorlar. Psikiyatride ise bu yaklaşım henüz çok gelişemedi Türkiye’de. Ancak biz örneğin bunu şu an Marmara üniversitesinde obsesif-kompulsif tanısı almış bireylerle çalışıyoruz. OKB'nin alt türleri var ve bunların ayrışmasındaki temel etken bilişsel süreçler ki çoğu zaman bu süreçler İç-içe geçmiş olabiliyor ve diğer kaygı bozukluklarıyla ayırt etmek zor olabiliyor. Bu da yavaş yavaş oturacaktır Türkiye'de .Yani bu şu önemli eğer bir psikiyatrist veya klinik psikolog bu anlamda bilişsel süreçlerle çalışmak istiyorsa bir nöropsikologla çalışmalıdır.
-Olivia: Okulumuzda sizin yöneticiliğini yaptığınız bir beyin ve biliş araştırma-
ları laboratuvarımız var.Bu laboratuvarda nasıl projeler yürütülüyor?Şu an aktif devam eden projeler var mı?Öğrencilerimiz bu projelerde nasıl yer alabilirler? -Metehan Irak: Bunu 2010 yılında ilk Türkiye'ye geldiğimde kurmaya başladım EEG laboratuvarınıve tamamen Üniversitemizin desteğiyle kurduğumuz biz laboratuvar. 2011'in Kasım ayı gibi veri toplamaya hazır hale getirdik diyebilirim. Şu ana kadar yaptığımız çalışmalar çoğunlukla üst-biliş üzerine. Tubitak destekli bir proje bitirdik, sonra oyun bağımlılığı çalıştık. Bir grup öğrenciyle bağlanmanın nöropsikolojisi üzerine çalıştık, bununla ilgili şu an iki makale üzerinde çalışıyoruz. Bunlarla ilgili makalelerimiz, yayınlarımız ve kongre bildirilerimiz oluyor. Hepsini yüksek lisans ve lisans öğrencilerimle birlikte yaptım. Her dönemde laboratuvarda ortalama 4-5 öğrenci çalışıyor. Veri toplamadan analizine, literatür taramasına kadar aktif görev alıyorlar ve katkı yaptıkları oranda çıkmış yayınlarda yazar olma hakkına sahip oluyorlar. Ben hiçbirini tek başıma yapmadım, böyle bir şey tek başına yapılabilecek durumda değil. Dolayısıyla bu öğrencilerimin çoğu lisansüstü eğitime girdiler bu alanda. Kimisi de yurtdışında. Birçok kazanımları oldu, ben de tabiki onlardan çok şey öğrendim. Tek büyük şart bu alana ilgi duymak ve bu alanda çalışabileceğini göstermek. İlgi oldukça fazla artık, bu yüzden seçici olmak gerekiyor. Kişilerin farklı kodlama stratejilerinin hatırlama ve unutma süreçleriyle ilişkisini EEG yöntemiyle ölçtüğümüz bir projeye başladık . Bir diğeri öğrencilerimin geliştirdiği ve benim sonradan dahil olduğum proje ise; bazı kişiler diğer insanlardan dünyayı daha farklı algıladıklarını düşünürler, biz buna delüzyonelvari deneyim diyoruz. Böyle kişiler var ve bu eğilimin bilişsel olarak algı yanlılığı yaratıp yaratmadığını incelemeye çalışıyoruz. Son dönemde bununla alakalı birkaç tartışmalı fikir de çıktı, matrix felsefesine kadar gidiyor. Gerçek algı var mı yok mu? Bu bizim illüzyonumuz mu yoksa yanılsamamız mı? Biz bunları diğer bilişsel süreçlerle ilişkilendirerek inceliyoruz. Duygusal süreçleri manipülasyonunun bilişsel değerlendirmelere etkisini incelediğimiz bir başka projemiz var örneğin. Şu an aktif olarak 7-8 projemiz var ve toplamda laboratuvarda birlikte çalıştığım 15’e yakın öğrenci arkadaşım var. Yaz dönemlerinde de özellikle üniversitemiz dışından, yaz stajı için gelen öğrencileri 1-2 aylık staj süreçlerinde kabul ediyoruz. Şu ana kadar bu şekilde 20 kadar öğrenci geldi sanırım. -Olivia: Okulumuzdaki Bilişsel Nöropsikoloji Yüksek Lisans Programı Hakkında bilgi verir misiniz? -Metean Irak: Bu ilk defa açılan bir Yükseklisans programı iki yıllık bir program programın ana fokusu Bilişsel piskoloji Nöropiskoloji ,Nörofizyoloji ve beyin görüntüleme ile ilgili öğrenciler bu dört temel modülden en az ikişer tane ders almak durumundalar. İkinci yılda haftanın bir buçuk günü Çapa'daki nöropiskoloji biriminde staj yapıyorlar.
Bu stajlarda doğrudan hastalarla Psikolojik değerlendirme ve test nasıl yapılır, nasıl raporlanır kısmını öğreniyorlar. Orada haftada bir gün vaka toplantılarına katılıyorlar. O testlerin bir kısmı zaten ders döneminde bir kısmını da stajları boyunca görüyorlar. İkinci yıl ek olarak bir de tez yazıyorlar ,birinci yılın sonunda dersler biterken karar veriyorlar. Bu tezi ister klinik gruplar ister farklı gruplarda yapabiliyorlar. Programa genetik ,psikoloji ve mühendislik bölümünden ve yarı zamanlı hocalarımızdan destek var ,bize yardımcı oluyorlar.
-Olivia:Okulumuzdaki Nöropsikoloji programını diğer bilişsel ya da sinirbilim programlarından ayıran özellik nedir? -Metehan Irak: Sinir bilim programlarında daha çok moleküler yaklaşım var.Biz moleküler yaklaşımı kullanmıyoruz. Bizim ana odağımız bilişsel nöropiskoloji bunun için de sahip olduğumuz EEG ve algı laboratuvarımızı, Çapa'daki nöropsikoloji ünitesinde de hastalarla ölçme ve değerlendirme yapıyoruz. Sinir bilim programlarının bazılarında olan bazılarında olmayan bir programlama dersi veriyoruz. Bu derste öğrenciler software'leri kullanarak bir deneysel görev nasıl geliştirilir, dizayn edilir ve ölçülür , EEG raporları nasıl işlenir raporlanır, analiz edilir bunları öğreniyorlar. Benzer tarafları olarak biz de tabiki de insan bilişsel süreçlerinin işleyişiyle ilgileniyoruz. Farklılaştığımız taraflar daha çok nöropsikoloji ve bilişsel psikoloji bizim inceleme ve yaklaşımımız
Olivia: Hocam çok teşekkür ederiz,çok verimli ve yararlı bir röpotajdı. Umarım siz de memnun kalmışsınızdır. Metehan Irak: Başarılar
The Pygmalion Effect Çağla Duman The Pygmalion Effect is the phenomena in which the expectation becomes the reality. When people subjected to this effect, they display change in their behavior according to the expectations of others. In their classic study, Rosenthal and Jacobson (1968/2003) demonstrated the Pygmalion effect with a classroom experiment: They conducted an IQ
test and randomly selected certain students to be labeled as ‘the bloomers’ and presented in this way to teacher. Therefore, teacher started to expect those students to be more successful than others. At the end of the school year, Rosenthal and Jacobson retested all students. Students who were previously has labeled as ‘the bloomers’ showed more improvement in their academic skills compared to those who were not labeled. So, the teacher’s expectancy influenced the students’ academic gains. However, it is important to understand how the Pygmalion effect works.
For instance, in the Rosenthal and Jacobson’s case, after learning that certain students are bloomers, teacher had a high expectation from them, and his/her expectation caused him/her to unconsciously treat those students different than others, such as paying more attention to them, encouraging them, calling on them more frequently, listening to them with more respect and so on. As a result of this ‘positive and special’ treatment, students felt more motivated, respected and happy which lead them to success. As an illustration of the Pygmalion effect in daily life, we can think about a woman, who is really into horoscope and checks her horoscope interpretation constantly, reads that the guy she has been flirting with is “the one”. After a while, they turn into a couple. How did it happen? Does it mean that horoscope predicted this? Indeed, after reading about his significance, the woman starts to expect more from their relationship which make her behave differently without any intention. The woman expecting him to be “the one” will pay more attention to him, spend more time with him, show more affection, appreciation and respect, respond him gracefully, give him positive regard and understanding, try to solve conflicts in a more problem focused way
and so on. This change in woman’s behavior makes him feel more confident, connected and happy which affect the strength of their relationship in a positive way and “make horoscope turn into reality.”
Another illustration of the Pygmalion effect can be seen in occupational settings where it is widely used. For instance, a manager who expects his new employee to show high work performance can cause him to perform better. Manager expecting the employee to show high performance will respect him, encourage him in what he does by appreciating his effort, give warmth and competence, and show more empathy to him, etc. At the end, the employee will feel more emboldened, honored, motivated and thus he will be more successful. In our everyday life, we encounter with the Pygmalion effect without recognizing it as a psychological principle. It is significant to raise awareness about this effect which serves many social, occupational and academic benefits to people. Especially teachers, managers, trainers, parents, etc. can make use of it for their purpose. People with those kinds of occupations must be educated about social psychology and the self-fulfilling prophecy in order to reach their achievements successfully.
Referanslar: Aronson, E., Wilson, T. D., & Akert, R. M. (2010). Social Psychology. Pearson Rosenthal, R., & Jacobson, L. (1968). Pygmalion in the classroom. The urban review, 3(1), 16-20.
Personality Analysis of Irvin Yalom by Freudian Perspective Olivia Çanakçı BIOGRAPHY
focused on in part of the library architecture; the large emplaced bookcase on biography caught his attention, and spent an entire year going that bookcase from A (John Adams) to Z (Zoroaster) (Yalom,n.d). In there he found a refuge,
Irvin Yalom was born in Washington,
more satisfying world, a source of inspira-
D.C., June 13, 1931 ,his parents were im-
tion and wisdom. In a consequence early
migrated from Russia after the first
in life he improved the idea that writing a novel is the greatest thing a person can
world war, his home was the inner city of
do.(Yalom,n.d)
Washington, a small apartment a top on
To the ghetto mentality of those days, ca-
his parents’ grocery store . (Yalom,n.d)
reer decisions for young men were limited. All of his friends went into medical
During his childhood, Washington was a segregated city, and he lived in a poor, black neighborhood. Life on where he
school or into business with their fathers. Medical school seemed closer to Tolstoy and Dostoevsky, and he started medical training already having decided to go into
lived was often dangerous. Indoor reading was his life saver and, twice a week, he made too many bicycle trek to the central library (Yalom,n.d) He had no counseling or direction: his parents had no secular education, never read books and were consumed in the difficulties and struggles for economic
survival,his book choices were changeable,
psychiatry.(Yalom,n.d)
He graduated with a BA from George
Yalom has continued to a part-time pri-
Washington University in 1952 and a Doc-
vate exercise and has accomplished a lot
tor of Medicine from Boston University
of of video documentaries on therapeu-
School of Medicine in 1956,he went to fi-
tic techniques. The Irvin D. Yalom Insti-
nish his internship at Mount Sinai Hospi-
tute of Psychotherapy, which he works
tal in New York and his residency at the
with Professor Ruthellen Josselson,
Phipps Clinic of Johns Hopkins Hospi-
works to improve Yalom's psychothera-
tal in Baltimore and finished his training
peutical approach. (World Heritage
in 1960 and he went two years of Army
Encyclopedia, n.d.)
service at Tripler General Hospital in Honolulu. (World Heritage Encyclopedia, n.d.) Yalom started his academic life at Stanford University. He was appointed to the faculty in 1963, being granted tenure in 1968.After this period he made some of
his most permanent contributions by teaching about group psychotherapy and improving his model of existential psychotherapy. (World Heritage Encyclopedia, n.d.)His writing on existential psychology focused on what he indicates to as the four "givens" of the human ondition: isolation, meaninglessness, mortalit y and freedom, and discusses ways in which the person can react to these issues in a functional or dysfunctional way. (World Heritage Encyclopedia, n.d.)
In addition to his scholarly, non-fiction writing, Yalom has produced many novels and also tried with writing techniques and his practices have been used as collegiate textbooks and reading for
psychology students ,his new and special approach of the patient/client relationship has been added to curriculum in psychology programs. He is married to author and historian Marilyn Yalom. They have four children.
ANALYZE
it generates guilt when we do the contrary.
Psychoanalytic theory is mostly based on
(Cloninger,2012) We can consider that her
our unconscious thoughts. Freud believed
superego is distinct because ,she always try
that we can make our unconscious motiva-
to act through the principles of being
tions conscious by releasing the repressed
Jewish, according to her religion and family
thoughts. If we observe Irvin Yalom's early
restrictions. Therefore, Ä°rvin always consi-
life, especially his relationship with his
dered her mother as arrogant, ignorant, do-
mother ,his mother moved from Russia to
ubting, unsupportive and who loves to
USA because of the Nazi's destroy. She had
control him, he felt shame to meet her with
a difficult life, working 6 days of week when
his friends and considered their relations-
she was only 20,had to help her father all
hip as a 'wound' and don't remember get-
the time but never got help from other fa-
ting any intimacy with her
mily members.(Yalom,2006) Then she mar-
(Yalom,2018),Mental health is based on a
ried and moved to Washington. Again she
strong ego and person can get a healthy
had to work hard for economic survival
personality construction of ego with satis-
with her husband, had to take care of her
faction of id's demands and defending aga-
parents supplying them food money etc.
inst anxiety so ego uses defense mecha-
But she never got help from anybody or no-
nisms to adapt the reality and avoid from
body was grateful for what she has done.
anxiety(Cloninger ,2012).In order to overco-
Consequently, there are a lot of effects of
me their conflictual relationship firstly he
the Nazi's genocide and her family life on
try to challenge (Wyatt,n.d) , and IrvÄąn also
her which cause traumas and influence her
developed a defense mechanism toward her
personality and attitudes toward Irvin Ya-
mother: repression which is involuntary
lom. Superego is the internal representative
pushing of unpleasant feelings out of cons-
of the rules, restrictions of family and soci-
cious thought. Dream is one of the effects
ety,
of the unconscious motivation so it can be spotted from his dreams about his mother that he repressed some thoughts about her.
One of the most powerful dream of him
After a while he was called to the Russian
was when he was asking her “Momma,
army for the railway construction and
Momma, how did I do?” .According to
then he came to USA .However Nazis kil-
that he still had very primitive view of
led his whole family on Russia.
meaning, that really he was trying to win
(Yalom,2018). According to Yalom (2018),
his mother’s approval (Wyatt,n.d). In his
his father never spoke about Holokost or
unconscious, he wanted to be unders-
his country, he was all the time quiet
tood, win her approval and to be suppor-
about this issue, pretend like it has never
ted by his mother so he saw a dream to re- happened and he also never let İrvin and alize his wish which is hiding under the
his mother to speak about the Holokost.
consciousness. After the death of his mot- In this context we can identify an imporher he saw a lot of dreams about her mot-
tant cause affected his personality: the
her, and in his book of, Momma and the
trauma of the Nazi destroy. So, the ego
Meaning of Life, he even fantasized this
tries to fight with the anxiety for the trau-
dream's rest to confront the problems
ma and here we observe Isolation which is
with her mother because he didn't want
a defense mechanism in which unpleasant
to see his mother on his dreams anymore
thoughts are disassociated from other
so, he wanted to release his repressed fee- thinking and don't come to mind. Irvin's lings and thoughts about her to the cons-
father lost his family and it felt pain a
cious. Yalom also developed sublimation
lot,so he tried to be quiet and not to think
by expressing himself with writing books,
about the destroy and the death of his fa-
(he wrote about his life, therapies etc. )a
mily,he just wanted to make the pain goes
defense mechanism in which impulses are away. Consequently it was his way of reshowed in socially acceptable ways, which belling to the trauma under his consciis healthier way of dealing with anxiety
ous ,so he repressed it to the unconscious-
Another issue on his life was the relati-
ness
onship with his father. His father used to work hardly as Irvin's mother, he had bad working conditions.
Yalom described his father as passive, un-
so he hated feeling excluded, nevert-
concerned, ignorant, can't oppose with
heless his family forced him to practi-
his wife, never cared about Irvin and Irvin
ce and actualize the traditions and
never felt comfortable next to him., his fat-
customs but he refused to realize
her always obeyed the rules of the religion,
them. He couldn't surprisingly learn
Judaism including traditionalism in family
the Yiddish, even his memory was per-
structure etc. (Yalom,2018) It can be consi-
fect in other fields. In accordance to
dered that the super ego of the father is
that information it can be taken in
clear and the id ,which is the primitive and
consideration that, in his unconscious
unconscious source of drives, functions
he was rebelling to Judaism, his cultu-
insufficiently which means that ego is lack
re and his family by developing an idi-
of satisfying urges which reduces ten-
opathic psododemans which means
sion .As it seemed, father never behaved
that in the level of consciousness he
through his impulses, he is always control-
couldn't learn Yiddish with unknown
led by the rules of society .So it might ma-
reasons because he repressed it.
de him a passive ,unconcerned person
DISCUSSION
toward Yalom and his wife. Thus, Irvin Ya-
Finally, I chose Irvin Yalom because he
lom couldn't create healthy relationships
inspires me with his life. He also re-
with his mother and father. He felt lonely
minds us that psychologists also have
and repressed his feelings.
psychological problems in their priva-
Furthermore on Yalom's life, being a
te lives, that they are also human be-
Jewish for Yalom is very strict and he
ings who may have traumas, psycholo-
always questioned the Judaism and the re-
gical issues etc. He shows us that pe-
ligion, he never felt a real Jewish as others.
ople can solve their problems by thera-
He was very away from Judaism because
pies, because he could manage some
being a Jewish was equal to being exclu-
of his problems also.I analyzed his life
ded, being beaten, when he was child he
according to Freud's psychoanalytic
used to hear always people saying like 'that
theory because when I read IrvÄąn Ya-
Jewish guy...',
lom's book, I noticed a lot of dream analysis and it reminded me the psychoanalytic theory.
On the other hand I especially focused on unconscious, conscious, superego, ego , id and defense mechanisms not Freud's psychosexual stages because to analyze it from that perspective I needed more information about the writer's much earlier life but there wasn't much information about his sexuality or infancy. On the other hand, If I criticize Psychoanalytic Theory it is too limited with unconscious thoughts, sexuality and agression and doesn’t focus on the effects of environment a lot. As result, In my opinion If we monitor the personality of Irvin Yalom in adolescence, we can consider him as shy, lack of self-confidence which created problems on his ego as controlling himself when he was impulsive or feeling not being approved or feeling not being loved by anyone sometimes especially in his early life, youth because of effects of his family's traumas and the relationship with them on him.
Because in his book of 'Becoming Myself' , he describes himself as introverted, timide and lack of self-esteem ,during his earlier life. I also realized that, he has still problems unsolved with his family for why he still sees dreams about them which include confronting, forgiving and also being forgiven by them especially about her mother. So sometimes we are the prisoners of our dreams, and unconscious thoughts, even Irvin Yalom who helps people about their psychological health.For a final word to say, don't forget that all of us are human beings who are neurotic as Freud said!
Referanslar:
Cloninger, S. C. (2012). Theories of personality: understanding persons. Singapore: Pearson Education South Asia Pte Ltd.
D. (n.d.). Irvin D. Yalom, M.D. Professor Emeritus of Psychiatry, Stanford University. Retrieved December 21, 2017, from http://www.yalom.com/
Library, W. (n.d.). Irvin Yalom. Retrieved December 29, 2017, from http:// www.worldlibrary.org/articles/eng/Irvin_Yalom#cite_note-3
Wyatt, R. C. (Ed.). (n.d.). Psychotherapy Videos & DVDs. Retrieved December 22, 2017, from http://www.psychotherapydvds.com/The-Gift-of-Therapy
YALOM, I. D. (2018). BECOMING MYSELF: a psychiatrists memoir. S.l.: PIATKUS BOOKS.
Yalom, I. D. (2006). Momma and the meaning of life: tales of psychotherapy. London: Piatkus.,
SosyalBen Neslihan Sarıcı
Üniversite öğrencilerinden oluşan 350’yi aşkın gönüllüyle Türkiye’nin dört bir yanında ve Dünyanın farklı ülkelerinde saha çalışmaları gerçekleştirme olan SosyalBenVakfı, 7-13 yaş arası çocukların sosyal becerilerini ve benliklerini keşfetmelerini ve geliştirmelerini amaçlayan; bu amaç doğrultusunda kişisel gelişimlerine katkı yapacak ulusal ve uluslararası düzeyde saha ve eğitim çalışmaları gerçekleştiren; çocuk ve gençlerin yaşadıkları dünyadan sorumlu yetişkinler olarak yetişmeleri için sosyal sorumluluk, girişimcilik ve gönüllülük bilinçlerini ve becerilerini güçlendirmeyi amaçlayan bir sivil toplum kuruluşudur. Bu çocukların sosyal gelişim ve sosyal kimliklerini desteklemek; ufuklarını genişletmek, özgüvenlerini güçlendirerek daha mutlu bireyler olarak yetişmelerine katkı yapmak; paylaşım ve toplumsal yaşam bilinci kazanmalarını desteklemek ve tüm bunların sürekliliğini sağlamak misyonu ve sosyal benliğinin ve yeteneklerinin farkında güçlü nesillerden oluşan bir toplum vizyonu ile çalışmaktadır. Aşağıda sırasıyla kuruluşundan beri hangi önemli çalışmalarda bulunduğuna yer verilmiştir.
•Temmuz 2009: İlk saha çalışması Şanlıurfa Hayati Harrani Gençlik Merkezi’nde gerçekleştirildi.
SosyalBen ismi ve kurumsallığı henüz olmadığı için Toplum Gönüllüleri Vakfı’ndan(TOG) destek alınd
•Temmuz 2010: Şanlıurfa Hayati Harrani Gençlik Merkezi’nde ikinci saha çalışması gerçekleştirildi. 25 gönüllü ile 7 gü boyunca 250 çocukla çalışıldı. •Eylül 2011: Şanlıurfa Projesi çalışmalarına, sosyal sorumluluk projesi olarak Bahçeşehir Üniversitesi’nde başlandı.
•Ekim 2012: “Bir Fikrin mi Var?” girişimcilik yarışmasının kazananı SosyalBen oldu. SosyalBen ismi ilk defa kullanıldı ve kurumsal kimlik oluşmaya başladı. Kasım 2012: Saha çalışmalarının maliyetini karşılayabilmek adına SosyalBen’in ilk şemsiyeleri üretildi. Finansal sürdürülebilirliği sağlamak adına ilk adım atılmış oldu. •Haziran 2013: İlk yurtdışı saha çalışması Makedonya Üsküp’te Tefeyyüz İlköğretim Okulu’nda gerçekleştirildi. •Ocak 2014: Gambia’da saha çalışması gerçekleştirildi. Saha çalışmasının masraflarının tamamı şemsiye satışlarından elde edildi.
Haziran 2015: Nepal’de saha çalışması gerçekleştirildi. Gerçekleştirilen saha çalışması aynı zamanda SosyalBen’in ilk uluslararası afet sonrası sosyopsikolojik destek çalışması olarak hayata geçirildi. •Eylül 2015: SosyalBen Store açıldı ve şemsiyelerin yanına 5 farklı ürün daha eklendi.
dı.
ün
•Temmuz 2016:
SosyalBen Derneği’nin vakıf olma süreci başladı. •Nisan2017: SosyalBenVakfı kuruldu. Peki bu zaman içerisinde vakıf olmaya kadar ilerlemiş olan SosyalBen köy okullarında saha çalışmalarında neler yapıyor ? 7-13 yaş aralığındaki çocuklarla bir araya geldiği, farklı alanlarda atölye eğitimleri verdiği, onların yeteneklerini keşfetmelerini, kendilerini tanımalarını ve kendilerine güvenmelerini sağlamayı hedeflediği çalışmalara “Saha Çalışmaları” adını vermekteler. Saha çalışmaları boyunca resim, müzik, dans, tiyatro, yaratıcı yazarlık, kısa film, fotoğraf, spor, yaratıcı drama, sahne sanatları, icat, takı tasarımı gibi bir çok alandaki atölye eğitimleriyle çocukların sosyal becerilerini geliştirmelerine katkı sağlamaktadır.
Akademik süreçleri her şekilde devam eden bu çocukların SosyalBen sayesinde bir nefes alabilmesi ve içlerindeki benliklerine olan inançlarının artması gerçekten çok güzel. Yurtiçi sahalar bütün illere ulaşmak ve tekrar tekrar çalışmak amacıyla günden güne artarken , yurtdışı sahaları da evrensel anlamda çocuk her yerde çocuktur düşüncesiyle devam etmektedir. Yazının devamında gidilen yurtdışı sahalarını göreceğiz. Makedonya İlk yurt dışı sahası, 2013 yılında Üsküp’te 15 gönüllü ile 80 çocukla gerçekleştirildi. •Moğolistan Dünyanın en soğuk başkenti olan Ulan Batur’da 180 çocukla birbirinden farklı atölye çalışmalarını gerçekleştirdi. •Gambia 2014 yılında Gambia’da şehir merkezinden üç saat uzaklıkta bir kasabada150 çocukla 1 hafta boyunca atölye çalışmalarında bir araya gelindi.
•Nepal 2015 yılında yaşanan depremin ardından, bölgede çocuklarla çalışan ilk Türk derneği olarak; afetin 41. gününde Bhaktapur bölgesinde saha çalışmaları gerçekleştirildi. •Kamboçya Haftalık eğitimin 20 saatten az olduğu Uzak Doğu ülkesinde, çocuklarla 36 saat boyunca dans, kısa film, müzik ve icat atölyelerinde çalışıldı. •Karadağ 2016 yılında Balkanlar’a uzanarak Bisevo Köyü’nde 225 çocukla çalışıldı.
•Ürdün 2017 yılında UNRWAWihdat mülteci kampında yaşayan Filistin’li çocuklarla atölye çalışmaları gerçekleştirildi.
SosyalBen’in temas ettiği binlerce çocuk arasından bir örnekle devam edersek Yılmaz en güzellerinden olacaktır. 2015 yılında İzmir’de Roman mahallesinde yaşayan çocuklarla atölye çalışmaları sırasında dansa olan yeteneğini fark ettikleri Yılmaz Tunççekiç , Tan Sağtürk Dans Akademisi’nde tam burslu olarak eğitimine devam ediyor. 14 yaşından itibaren bu süreci başlatan ve 350 gönüllünün bu yapılanmada kendisine yer bulabilmesini sağlayan Ece Çiftçi’ye teşekkür ederiz.
Kitap Köşesi
Bizden Öneriler...
Film Köşesi
Editör ve genel yayın yönetmeni Olivia Çanakçı Bahçeşehir Üniversitesi canakciolivia@gmail.com
Editör Saliha Koç Bahçeşehir Üniversitesi salihakoc23@gmail.com
Tasarım
Günce Uğur Bahçeşehir Üniversitesi gunceugur@gmail.com
Çizim
Kokor Dabanyan Marmara Üniversitesi kokordabanyan@gmail.com Yazar Uzm. Psikolog Aslı Soyer
asli@naregitim.com
Yazarlar Kerem Ayduran Bahçeşehir Üniversitesi aydurankerem20@gmail.com
Işıl Şanusoğlu Bahçeşehir Üniversitesi isil.sanusoglu@stu.bahcesehir.edu.tr
Neslihan Sarıcı Bahçeşehir Üniversitesi neslihansaricii@gmail.com
Psk. Utku Türkmeneri Yakındoğu Üniversitesi utku_turkmeneri@hotmail.com
Ezgi Keren Bahçeşehir Üniversitesi ezgikrn.96@gmail.com
Çağla Duman Bahçeşehir Üniversitesi cagla.duman@stu.bahcesehir.edu.tr