UBUNTU | BAU Psikoloji Kulübü Dergisi 5.Sayı

Page 1

BAU Psikoloji Kulübü

UBUNTU Psikoloji Dergisi Şubat 2020 5. Sayı


Neden UBUNTU?

“Günlerden bir gün Afrika’da çalışan bir antropolog, bir kabilenin çocuklarına bir oyun öğretir. Çocukları belli bir yerde sıraya dizip ağacın altına koyduğu meyvelere ilk ulaşanın ödülünün o meyveleri yemek olacağını söyler. Çocuklar hazır olduklarında antropolog yarışı başlatır. O anda tüm çocuklar el ele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyveleri yemeye başlarlar. Antropolog şaşırır ve onlara neden böyle yaptıklarını sorar. Çocuklar da şu yanıtı verir: Yarışsaydık aramızdan sadece bir kişi kazanacak ve birinci olacaktı. Nasıl olur da diğerleri mutsuzken birimiz o ödülü yiyebilir ki? Oysa biz ubuntu yaparak hepimiz yedik. Ubuntu, bizim dilimizde; ben biz olduğumuz zaman ben’im demektir.”

Klasik bir Afrika anlayışı olan UBUNTU’nun kökeni Güney Afrika’daki Bantu dilinden gelir ve kelime karşılığı “insanlık”tır.

Birlikte anlamlıyız...


İÇİNDEKİLE

03 Editörden 04 Şiir: Uçurtma 05 Kendisine Hayırsız İnsan 06 Mindfull vs Mind Full? 10 Şiir: Ah Kosmos! 11 İçimdeki Kasırga 12 Okuduğunuz An Sizi Etkisi Altına Alan

Yazar: Harper LEE

14 Kitap İnceleme: Görmezden Gelme!

Damızlık Kızın Öyküsü

17 Şiir: Godot Geldiğinde 18 Kitap İnceleme: 1984 22 Röportaj: Prof. Dr. Yankı YAZGAN -

Psikofarmakoloji

26 Röportaj: Bahçeşehir Üniversitesi

Öğrenci Dekanlığı

30 Makale: Refugees and Trauma

01


UBUNTU Ocak 2020 Sayı 5 BAU Psikoloji Kulübü Dergi baupsikolojidergi@gmail.com Kulüp Başkanı Marwa ABOUKHAMİS marwa.aboukhamis@bahcesehir.edu.tr

Yazar Sueda YAVUZ suedavezehra@gmail.com

Kulüp Başkan Yardımcısı Deniz KILIÇ deniz.kilic@bahcesehir.edu.tr

Röportör Zeynep Melda ÖZ zmelda@icloud.com

Editör Ahmet Asım KESKİN keskinahmetasim@hotmail.com

Röportör Deniz KILIÇ deniz.kilic@bahcesehir.edu.tr

Yazar Senem SARIYEL senemsariyel@gmail.com

Röportör Marwa ABOUKHAMİS marwa.aboukhamis@bahcesehir.edu.tr

Yazar Kevsernur ERSAN kevsersan@gmail.com

Makale Tuğba AKBALIK tugbaakbalik96@gmail.com Ayşe Zeynep KAYA zeynepkaya96.zk@gmail.com

Yazar Cem AYDIN cemaydin1998@gmail.com Yazar Yaren HEPGÜLER yarenhepgulerr@gmail.com Yazar Beliz BAYRAM belizbayram00@gmail.com Yazar Melisa CEYHAN melisaceyhann@gmail.com Yazar Tolga Oğuzhan ÜREDİ tolgaoguzhan.uredi@bahcesehir.edu.tr

02

Çizim Ayşe Zeynep KAYA zeynepkaya96.zk@gmail.com Dizgi Ahmet Asım KESKİN keskinahmetasim@hotmail.com Tasarım Ahmet Asım KESKİN keskinahmetasim@hotmail.com


EDITÖRDEN En son ne zaman gökyüzüne baktınız? Ne zaman bulutların yağmur dansını izlediniz? Ya da ne zaman Mozart ustalığıyla sanatını havaya karıştıran bir kuşun konserine ön sıradan çift kişilik bilet aldınız?

Bir inanışa göre en inanılmaz hayalleri olanlar en yukarıya bakarmış. Yani gökyüzünün gözünün tam ortasına. Evreni düşman bellerlermiş. Satrançlarını gezegenlerle oynar, marsa yıldız toplayarak giderlermiş. Ve sık sık da ayakları takılıp düşerlermiş. Ayaklarının ucuna bakmayı unuttuklarından...

Belki hayatın karmaşasından çıkamıyoruz. Belki bitmiyor kalabalıklar içinde yalnızlığımız. Belki fiziksel tehditlere karşı korunsak da, psikolojik olarak açıktayız. Belki iki kere iki her zaman dört etmiyor. Ama asfaltın üzerinde sürten ayaklarımız ararken yeşil parmaklıkları, gözlerimiz de arıyor sarı şehir ışıklarından kaçan aydınlatmaları. Ruhumuz bulutlar üstündeki tahtını koklamaya çalışırken ellerimizden kayıveriyor uçurtmamızın kısacık yaprakları. Halbuki göklerde bizi bekler ayakları sağlam basan kuşlar. Önümüzde koca bir ömür, ve hayal tutan uçıurtmalar...

Ahmet Asım KESKİN 03


Uçurtma Anne bana şu uçurtmadan alır mısın? Evet evet, rengarenk olan! Çok güzel değil mi kokusu? Bak taa nerelere çıkıyor.

Evet biliyorum, biraz pahalı. Ama olsun, çok sevdim ben. Nolur alalım anne. Söz bu kez kaybetmeyeceğim.

Haklısın beceremiyorum uçurmayı. Ama nolur ki anne; Benim de olsa şu uçurtmadan, Hem öğrenirim anne.

Bak nasıl da süzülüyor? Denizin tuzu sinmiş Kısacık kuyruğuna. Gecenin pusu sinmiş...

Hem bak! Sanki o da beni istiyor. Yalvarırım son kez anne Tutunayım ipin ucundan... Zelil-i Müznib

04


Kendisine Hayırsız İnsan

Senem SARIYEL

Ne zordur bazıları için. Kendisini kırmak kolay gelir de iş karşısındaki insanı kırmaya gelince sıkılır, daralır bazıları. Sırf terkedilmesin , yalnız kalmasın diye hiç istemediği durumlara karşın bile “hayır” demeyi becerememek ama kendini defalarca kırmak...

Hayatına dahil olan her insan ile arasını iyi tutma çabası “hayır” diyebilmeyi beceremeyen insanlar için bir çıkar ilişkisinden çok daha üst boyutlara gelmeye başlar. Herkesi memnun etme çabası içerisinde olan bu insanlar, hayatındaki herkesi şımartır, onların üstüne fazlasıyla düşüp ilgi göstererek kendisine karşı istismarların yaşanmasına sebep olur. Bunun altında yalnız kalma korkusunun yer aldığını düşünüyorum. Yoksa neden gerçekleşmesini hiç istemediğini durumlarda bile kendini hiçe sayıp karşısındakinin istediğine göre hareket etsin bir insan?

O çok korktuğu şey başına geldiğinde (Hayatındakilerin kendisini terketmesi) yüreğinde biraz daha ağırlık ile yoluna devam eder. Bu sefer kendinden daha fazla ödün verip daha çok fedakarlık yaparak, daha çok isteği hayata geçirerek bu durumdan kurtulabileceğini düşünmeye başlar.

Sevgili okur, “hayır” diyememek ekseriyetle herkes için özünde kimseyi kırmamak, incitmemek gibi sebeplere dayandırılsa da durum hiç de böyle değildir. Hayatımızdaki insanlara değer vermek, onlara yardımcı olmak oldukça güzel ama bahsettiğim boyut her seferinde kendisinin de bir birey olduğunu unutup kendinden ödün vermeye başlamak...

Sevgili bir türlü “hayır” diyebilmeyi beceremeyen insanlar! Bir sorum var : Traklayalı mısınız ? Şaka şaka. Umarım tez vakitte kendinizin de değerli ve özel olduğunuzu, hayatınızda kalmasını istediğiniz kişilerin ne olursa olsun zaten sizleri terketmeyecek kişiler olduğunun farkına varabilirsiniz. Hayırlı günler dilerim, her anlamda...

05


06


Mindfull vs Mind Full?

Kevsernur ERSAN

Hayatın hızla aktığı şu dönemlerde belki de en

Zinn 2005). Diğer bir ifade ile bilinçli farkındalık,

çok ihtiyacımız olan şey; “mindfulness.” Psikoloji

kuramsal bir yapıyı betimlemekle birlikte farkındalık

dünyasında ve özellikle ülkemizde adını son yıllarda

geliştirme amaçlı yapılan bir uygulama anlamında

çokça duyurmayı başarmış olan mindfulness nedir?

(örn. meditasyon) ve psikolojik bir süreç olarak da

Kelime anlamı olarak mindfulness, bilinçli farkındalık

(bilinçli farkında olma) kullanılmaktadır (Germer,

demektir. Bilinçli farkındalık (mindfulness) kavramı

Siegel ve Fulton, 2005). Olayları olduğu gibi

son yıllarda artarak bilimsel araştırma literatürünün

görebilme becerisi olan bu yöntem her zaman, her

ilgisini çekmektedir (Bao, Xue ve Kong, 2015; Wang

yerde, ve herkes tarafından uygulanabilir.

ve Kong, 2014). Bilinçli yada farkındalığı yüksek diye günlük yaşantımızda da birçok kez kullandığımız bu kelimeyi birde yakından tanıyalım.

Mind full ise kişinin kafasının yada aklının dolu olması veya bir sürü şey olması ile tabir edilir. Herkesin hayatında birden fazla iş ile meşgul olduğu bir durumda

Kısaca bilinçli farkındalık diye kendi dilimize

sıklıkla kullandığımız; bir çok şey düşünüyorum,

çevrilmiş olan mindfulness aslında bilinçli olmak

aklımda bir sürü şey var gibi kurduğumuz ve

yada farkında olmaktan çok, şuan’ın ve şimdiki

hepimize yakın gelen bu cümleler aslında mind full

zamanın, içinde bulunduğumuz durum ve olaylara

kelimesini bizlere tanımlıyor. Araba kullanırken,

karşı göstermiş olduğumuz farkındalıktır. Bilinçli

otobüsde yolculuk ederken, derste öğretmenlerimizi

farkındalık (mindfulness), geçmişte yaşanan veya

dinliyorken aklımız farklı bir düşüncenin hatta birden

gelecekte planlanan olası deneyim ve duyguların

fazla olan düşüncelerin arasında gidip geliyor. Kimisi

etkisi altında kalmadan anı kabul edip onaylamak

bir an önce eve varmayı düşünürken, kimisi ise yarın

şeklinde tanımlanır (Bishop ve ark. 2004).

Yani

için planladığı bir program hakkında düşünüyor.

tam olarak şuan’ımızda deneyimlediğimiz olayların,

Bunlar hepimizin hayatında olan ve günlük olarak

duygu ve düşüncelerin üzerine odaklandığımız,

pratikte

yargılamadan, kabullenici ve şefkatle kendimizi

gideceği yere bir an önce varmayı ya da yapacağı işi

gözlemlemektir. Bilinçli farkındalık; kişinin o ana

hızlıca yapmayı hayal ediyor fakat içinde bulunduğu

yani şimdiki zamana dikkatini yoğunlaştırıp, yargısız

durum neticesi ile bunu gerçekleştiremiyor ve bıkkın,

bir şekilde kabullendiği anlık deneyimdir (Kabat-

çaresiz, bir o kadar da bu duruma kendisini mecbur

uyguladığımız

şeyler. Aslında

herkes

07


hissediyor. İşte tam da dikkatimizin sürekli dağılıp

trafikte, belki derste. Hislerinize odaklanıyorsunuz;

bizim kontrolümüz dışında başka şeylerle uğraştığı

belki bıkmış, belki çaresiz ve bir o kadar da sıkılgan.

anda mindfulness imdadımıza yetişiyor. An’da

Şimdi durumu baştan ele alalım; şuan otobüsteyim,

kalmak, an’ı yaşamak ve şuan’ı deneyimlemek.

benimle birlikte bir çok insan var ve itişe kakışa

Çünkü, “bilinçli farkındalık” dikkatimizi yöneltmek

bindiğimiz

istediğimiz durum üzerine kurulmuş bir yöntemdir.

Trafikteyim bir an önce evime varmak istiyorum ve

Hayes ve arkadaşları (2006)’ya göre bu yöntemin

giderken kafamdan türlü türlü düşünceler geçiyor; eve

uygulanması ile beraber kişi sorunlarla başa çıkma,

gidince ne yemek yapacağım, çocuklar ile hangi oyunu

içsel ve dışsal deneyimleri kabullenme ve uzaklaşma

oynayacağım ya da, derste olduğumuzu varsayarsak

stratejilerini öğrenir (Hayes, Luoma, Bond, Masuda,

eğer,

& Lilis, 2006).

bu dersten hiçbir şey anlamadım sınavda ne

otobüste

yarınki

aynı

sunumumu

havayı

nasıl

soluyoruz.

yetiştireceğim,

yapacağım gibi içimde hapsolmuş birden çok hissi Peki pratikte bu yöntemi nasıl deneyebilirim?

aynı anda yaşıyorum. Tam da bunları hissettiğiniz anda dikkatinizi şu an yapmakta olduğunuz şeye

Yaşadığımız zorlu hayat koşullarında yolunda

odaklamanızı, sıkılmış olduğunuzu, daraldığınızı ve

gitmeyen şeyler olabiliyor. Özel ilişkilerimiz, iş

birçok şeyi kafanızda düşündüğünüzü fark etmenizi

hayatımız ve hayatımızda stres yaratan diğer bir çok

ve kendinizi şuan’a odaklamanızı istiyorum. İçinde

neden bizi çıkmaza soktuğunda aynı zamanda birden

bulunmak zorunda ve sizi rahatsız eden bu durumun

fazla şeyi düşünmek durumunda kalabiliyoruz. Bu

hayattaki diğer her şey gibi sonunda biteceğini

durum bizi daha fazla çıkmaza sokarken o anda

kendinize fark ettirmenizi istiyorum. Belki de tüm bu

yaşadığımız durumun kontrolünü kaybettirebiliyor.

sıkıntılı durum içerisinde an’ı fark edemiyoruz ama

Bu gibi durumlarda mindfulness bize durumu

güzelleştirmek için kitap açıp okuyor yada bir müziği

kabullenmemiz

kazandırıyor.

açıp aynı ritme uyarak onun heyecanına kapılıyoruz.

Çünkü bilinçli farkındalık (mindfulness), psikolojik

Durum yine aynı durum, otobüs yine aynı otobüs

rahatsızlıklara yol açan yaşantıların değiştirilmesini

ama hislerin bir öncekinden çok farklı. Çünkü senin

değil kabullenilmesini önermektedir (Siegel ve ark.

bilinçli farkındalığın, tıpkı otobüsün içinde yer

2009).

bulabilip oturmuş olmayı ya da dışarıda yağan yağmur

konusunda

beceri

sırasında çok ıslanmadan otobüsün gelmiş olmasını

08

Şimdi bir de bunu pratikte uygulamaya dökelim

fark etmiş olup bunun için iyi hissetmen gibi. Brown

ve farkındalık kazanalım. Şuan her ne yapıyorsan ya

ve Ryan (2003) bilinçli farkındalığın psikolojik iyi

da her ne düşünüyorsan aynı zamanda yazdıklarımı

oluşa katkısını araştırdıkları çalışmalarında bilinçli

okuyorsun. Belki otobüs yolculuğun sırasında, belki

farkındalığın psikolojik iyi oluşla pozitif yönde


ilişkili olduğunu bulmuşlardır. İşte şuanda içinde bulunduğun bu farkındalık an’ını, yaşadığın anda kendinde ve etrafında gerçekleşenleri olduğu gibi kabullenebilmeyi, aklından geçen bin bir türlü düşünceyi, yaşadığın duyguları ve hisleri oldukları gibi algılamayı ve normalde yaptığından farklı bir yöntem ile deneyimlediğin şuanda, daha farklı, daha iyi hissediyor olmalısın.

Daha fazla farkındalığı

yaşaman ve farkında olman dileğiyle…

Referanslar Bao, X., Xue, S., & Kong, F. (2015). Dispositional mindfulness and perceived stress: The role of emotional intelligence. Personality and Individual Differences, 78, 48-52. Bishop, S. R.,Lau, M., Shapiro, S., Carlson, L., Anderson, N. D., Carmody, J., ... & Devins, G. (2004). Mindfulness: A proposed operational definition. Clinical psychology: Science and practice, 11(3), 230-241. Brown, K. W., & Ryan, R. M. (2003). The benefits of being present: mindfulness and its role in psychological well-being. Journal of personality and social psychology, 84(4), 822. Germer, C. K., Siegel, R. D. ve Fulton, P. R. (2005). Mindfulness and psychotherapy. (1.basım). New York: Guilford. Hayes, S. C.,Luoma, J. B., Bond, F. W., Masuda, A., Lillis, J. (2006). Acceptance and Commitment Therapy: Model, processes and outcomes. Behaviour Research and Therapy, 44(1), 1-25. Kabat-Zinn, J. (2005). Coming to our senses: Healing ourselves and the world through mindfulness. Hachette UK. Siegel, R. D., Germer, C. K., & Olendzki, A. (2009). Mindfulness: What is it? Where did it come from?. In Clinical handbook of mindfulness (pp. 17- 35). Springer New York. 09


Ah! Kosmos Elimden aldınız bayan, Bir ana rahminin verebileceği en güzel hediyeyi elimden aldınız. Kırılan kalbime kafiydi herhalde nefesimde tükenen sözleriniz. Galiba tam da bu yüzden elimdekini meşk etmediniz. Kelimelerinizden çaldıklarıma göre epey bi acelecisiniz de. Sahi ya! Ben mi çok beklettim, yoksa böylesi her ikimiz için de daha mı güzeldi? Belki de biz kardeştik de durun dediler. Suç bendeyse eğer mağdur görün beni. Bizde hala durumlar aynı size karşı, boynumuz kıldan hallice. Aslında Katerina Gogou çok da güzel öğretmişti boyun eğmemeyi. Ah diye satırlarca inleyen şairin sarkastik puntolarında dediği gibi - ne demek istediğimi bilmemek istiyorum Zaten hangi şair normaldi ki? Şairin eklediği bir diğer sözünü de eklemeliyim hislerimin akfaline; - Ve bunları elbette çabucak geçelim sevgilim. Çünkü acele etmezsem yarına kalacak gözlerin. Böylece ertesi gün yeni bir yetmişlik daha geçmiş olacak İstanbul boğazımdan. Bir yetimin sahiplendiği mezarda söyledikleri gibi; izmaritlerden biliyorum geçen zamanı. Hain Kostok! Benden önce tükürmüştü içimdekileri. Bazen de böyle kalabalık oluyoruz işte. O zaman ya çıkıcaz Galata’ya haykırıcaz. “Seni yenicem İstanbul.” diye Ya da sonumuz Kurt Cobain.

Cem AYDIN

10


İçimdeki Kasırga

Yaren HEPGÜLER

İnsan olmak tuhaf. Tüm güzellikleriyle tuhaf. Bazen öyle endişeleniyorum ki koskoca dünyada bit kadar görünmeme rağmen en büyük dert bende sanıyorum. Midem bulanıyor, dikkatim dağılıyor, dinleyemiyorum, zor konuşuyorum. Beynimi yoran bir tek şey var fakat hissi tüm vücudumda. Muhtemelen tıpta yeri var, hissettiğim her şey daha önce tanımlanmış, dünyanın sonu olmadığı da belli ama fiziksel ve mental varlığım şokta. Beynimin içinde oradan oraya savruluyorum.

Küçükken bilincin varlığını yadırgardım, benliğimi hissetmeye başladığım ilk anlarda küçük varoluşsal sancılar yaşıyordum. ‘Nasıl yani beynimin içi nasıl sadece bana ait, nasıl hislerim bana özel?’ diye düşünürken bu sadece bana mı has diye çıldırdığım günlerim olmuştu, sanırım kendimi süper güçlü biri sanmıştım; şimdi komik ve tatlı geliyor. Küçük bir filozofuz hepimiz çocukken. Eğer çocukluğumda sandığım gibi düşünebilmek süper güçse, bu yaşlarda ben ekstra güçlendim. Malum yaş aldıkça düşünceler derya deniz. Şimdi kitaplar, internet derken her şeyin sebebine ulaşmamız çok basit fakat insan hep insan. Sebebini ya da çözümünü bilsem bile üzülüyorum, mümkün olan şey için bile endişelenebiliyorum, unutacağım mutluluklar için uçuyorum(!). 1600lü yıllarda “Düşünüyorum, öyleyse varım” diyen Descartes’ın ötesine geçemedim bu yazımda. Tebrik ediyorum gerçekten, kısacık bir sözle 21.yüzyılda hislerime tercüman olmuş.

Böyle bir karmaşanın ortasındayken, şu sıralar hayat motivasyonum olan, düşüncelerimi gözden geçirmemi sağlayan bir J.J.Rousseau sözüne değineceğim: “Ömrümün geri kalanını, ölümümde bulmak isteyeceğim tarzda düzenleyebilmek için, iç dünyamla bir yolculuğa koyulmam gerek.” Kafam karıştıkça da bunu tekrarlayacağım, üzüldükçe belki başa döneceğim, sevindikçe minik başarımın haklı gururunu yaşayacağım. Hiçbir zaman tamam hissetmeyeceğim ama yaşamaya değer bir savaş vereceğim zihnimde, bedenimle beraber. İnsan olmayı severek, hayata kızmadan, zihnimle aynı yolun yolcusu olduğumu bilerek.

11


Beliz BAYRAM

Harper LEE

Okudugunuz An Sizi Etkisi Altina Alan Yazar

12


Çoğumuz

kendisini

babasını artık pek de tanımadığına karar verir. Tespih

kültleşmiş ve efsaneleşmiş

Ağacının Gölgesinde, Bülbülü Öldürmek kitabında

olan “Bülbülü Öldürmek”

gördüğümüz ve adalet duygusuna olan bağlılığına

kitabından tanıyoruz. Aynı

hayran kaldığımız Atticus karakterinin değiştiğini

zamanda çocuk kitapları

hissettirse de, aslında en güven duyulan insanların

yazarı olan Harper Lee,

bile değişebileceğini gösteriyor ve tamamen aile

hepimizin kalbine dokunan

içindeki bir soruna değiniyor.

Bülbülü Öldürmek kitabı ile büyük başarıya imza attı ve 1960 yılında yazdığı

Harper Lee verdiği bir röportajda, Bülbülü

kitabı, günümüzde hala en çok tercih edilen kitaplar

Öldürmek

kitabından

arasında bulunuyor. Harper Lee, ölümünden sadece

yazmamasının en önemli sebebinin ilk kitabı ile

bir yıl önce, Bülbülü Öldürmek kitabının bir devam

vermek ve anlatmak istediği tüm meselelerin doğru bir

kitabını çıkarttı ve ikinci kitap olan “Tespih Ağacının

biçimde anlaşıldığını görmesinden kaynaklandığını

Gölgesinde” ismini verdiği kitabı, sevenleri için çok

açıklamıştı.

büyük bir sürpriz oldu.

değişmesi mümkün gözükmeyen ne varsa, aslında

Fakat

sonra

zaman

55

geçtikçe

yıl

roman

insanlarda

değişebilmesinin çok olağan olduğunu göstermek 2015 yılında 55 yıl önce yayımlanan kitabınn devamını yazdığını duyurduğunda oldukça büyük

için Tespih Ağacının Gölgesinde kitabını yazmaya karar verdiğini görüyoruz.

bir haber olarak karşılandı çünkü Lee Bülbülü Öldürmek kitabından sonra hiç roman yazmadı.

Harper Lee 2016 yılında 89 yaşında, arkasında

Yazarın ikinci ve son kitabı, Bülbülü Öldürmek

iki adet edebi eser bırakarak hayata gözlerini yumdu.

kitabının sevenlerini ikiye ayırdı diyebiliriz. Bunun

Bir çocuğun gözünden ve masumiyetinden, aslında

sebebi ise, yarattığı adaletli ve saygılı baba karakteri

günümüze kadar uzanan oldukça köklü bir sorun olan

Atticus Finch, iki kitap arasında büyük bir değişime

ırkçılığa değindi ve büyük başarılar elde etti. Sizlerin

uğruyor ve ikinci kitapta neredeyse tamamen

de kesinlikle okuması gereken Bülbülü Öldürmek

başka birisine dönüşüyordu. Bülbülü Öldürmek

ve

romanının en sevilen ve en dikkat çeken karakteri,

Gölgesinde

Tespih Ağacının Gölgesinde romanında olduğundan

kütüphanenize

daha sığ bir karaktere dönüşmüş, yıllar içerisinde

unutmayın!

Tespih

Ağacının kitaplarını eklemeyi

yaşlanırken hep savunduğu eşitlik kavramına yabancı birisi haline gelmiştir. Kızı Scout ise, yıllar sonra babası ile yine birlikte olunca, tanıdığını düşündüğü 13


Melisa CEYHAN

Görmezden G elme! Damızlık Kızın Öyküsü “İnsan topluluklarında doğuran cinse değil, öldüren cinse üstünlük tanınmıştır.” demişti Simone de Beauvoir. Yok olan kadına değil, yok eden erkeğe… Gerçi bir şeyin yok olması için önce var olması gerekmektedir. Halden anlar bazı yazarlar ise var olmayanı var etme zahmetine girmişlerdir. Shakespeare Lady Macbeth’i, Sophokles Antigone’yi, Tolstoy Anna Karenina’yı yaratmasaydı kadın bir süre daha gizem olarak kalabilirdi. Hayır, yanlış. Tarih sahnesinden adını bilmediğimiz, sesini duymadığımız milyonlarca kadın geçmiştir ve hiçbirinin nefesi, topuğunun izi silinmemiştir. Bizim bilmememiz, yararcı tarihçilerin yazmaması onları yok etmez. İnsan`oğlu` var olduğu sürece kadın da var olmaya fakat doğurduğu için değil kadın olduğu için var olmaya devam edecektir. Peki ya bir gün Avrupa’nın Karanlık Çağı’na, Orta Doğu’nun Cahiliye Devri’ne dönersek? Eskinin hikayesi, bugünün gerçeği olursa? O halde, Margaret Atwood’un romanını inceleme vakti: Damızlık Kızın Öyküsü!

Bir sabah uyanıyorsunuz, işe gitmek için yola çıkıyorsunuz. Yolda markete giriyorsunuz, kredi kartınız çalışmıyor. İşe gidiyorsunuz fakat gittiğiniz iş artık sizin değil. Çünkü kovuldunuz! Nedenini bile anlamadan eve gönderiliyorsunuz. Tüm bunlar… Evet, bir sebebi olmalı ve bir şeyler yapmalı. Ama ne? Elinizde sadece koca bir hiçlik var. Neyse ki evlisiniz, eşinizin hala işi ve çalışan bir kartı var. Kızınızı okula, eşinizi işe gönderip yemek yaparsınız. “Aman Tanrım! Neler düşünüyorum, neler saçmalıyorum ben?” dedikten sonra bile içinizdeki şüphe ve korku azalmıyor. Gelecekte yaşayacaklarınızı bilseniz haksız da sayılmazsınız. Çok geçmeden gerçeği öğreniyorsunuz.

Azalmaya başlayan nüfusun sonuçlarından korkan hükümet sıkı yönetim ilan eder ve yeni sisteme göre kadınlar dörde ayrılır: Marthalar (doğurma yetisini kaybetmiş yahut yaşlı kadınlar), eğitim veren teyzeler, komutanların eşleri ve doğurma gücü olanlar namıdiğer damızlık kızlar. Ya da bu dördüne dahil olmayıp kolonilere katılmayı tercih ederek bilinçli ölümü bekleyenler. Eşler saflığı temsil eden maviyi, damızlık kızlar ise Maria Magdelena’yı, doğurganlığı temsil eden kırmızıyı giyerler. Başlarında beyaz bir şapka vardır ve bu şapkanın iki yanı dışarıyı görmeyi engelleyecek şekilde tasarlanmıştır. Bakışlar, dikkatler onların üzerinde toplansa da onlar kimseye bakamaz, bir yerde uzun süre duramaz ve yol arkadaşı olmadan yürüyemezler. Yol arkadaşı dediğime bakmayın, her biri potansiyel muhbir. Atacakları yanlış bir bakış, söyleyecekleri yanlış bir söz onları daha kötüsüne sürükleyebilir. 14


Tüm bunları ise Kırmızı Merkez olarak adlandırılan oluşumda deneyimliyor ve öğreniyorlar. Hükümet kadınları evlere göndermeden önce, “teyzeler” ders veriyor. Kitapta Lydia Teyze olarak geçen kadın adeta yeni rejimin vücut bulmuş hali. İncilden metinler okuyor, Tekvin’den Rahel, Yakup ve Bilha örneğiyle beyinlerini yıkıyor. Bu sayede damızlık kızlar artık iki bacaklı rahim olduklarını, onaylanmış dilin ötesine geçemeyeceklerini, aşık olamayacaklarını ve tüm bunlardan kaçamayacaklarını öğreniyorlar. Eğitimden sonra ait oldukları komutanların evlerinde yaşamaya başlıyorlar. Odalarında ne kesici bir alet ne de Gilead Cumhuriyeti’nden önceki yaşamı hatırlatacak bir detay vardır. Kitap okumak, müzik dinlemek ve birçok aktivite ise eskiye ait birkaç lüks. Bunlar ancak komutanların zevki olabilir, kadınlar gibi. Her ne kadar nüfus artışı hedeflenmiş olsa da kadınlar erkeklerin bencil arzuları için birer nesne olmuşlardır. Bunu romanın sonuna doğru Fred’in Offred’e zaafı sayesinde gerçekleri anlatmasıyla anlıyoruz.

Ruhlarını, fikirlerini, hayallerini çaldıkları gibi damızlık kızların adlarını da çalıyorlar. Artık adları aitlik belirten Offred (Fred’inki) ve Ofglen (Glen’inki) olmuştur. Doğurdukları çocuğa dahi anne olamazlar. “Komutanlardan değil, eşlerden korkun” derdi Lydia Teyze. Çocuğunuza anne olacak eşlerden… Bir an önce hamile kalıp evlerinden def olacakları günü dört gözle beklerler. Sonra ne olacaktır? Ya yeni bir eve gönderilirler ya da şansları varsa yani yaşları geçmeye başlamışsa özgür olabilirler. Tabii, doğurganlığın ilk kural olduğu bir düzende bunu kaybetmek ne kadar özgürlük getirebilir?

Erkek figürü ise komutanlar, şoförler, inanç melekleri, muhafızlar ve hizmetkarlar olmak üzere bölünmüş vaziyette. Her ne kadar düzen değişikliğinin en büyük kurbanı kadınlar olarak düşünülse de komutan olmayan erkekler de zor durumda. Görevlerine sadık kalmak zorundalar ve hiçbir kadınla münasebetleri olamaz. Aksi takdirde tek hatalarıyla kendilerini Harvard Üniversitesi’nin duvarlarında asılı bulabilirler. Yazar, Harvard’ı zamanında din okulu olarak kurulması ve Püriten teolojiye hizmet etmesi nedeniyle seçmiştir.

Romanı ana karakterimiz olan Offred [1. Fred’inki, 2. Kurbanlık (ing.)]’den dinliyoruz. Kahraman bakış açısı tercih edilmesi kendimizden bir şeyler bulmamızı sağlıyor çünkü Offred damızlık kızların hatta kadınların bir sembolü. Kitaba distopya, spekülatif kurgu ve feminist diyebiliriz. Peki, neden distopyadır ?

15


Distopya tanım olarak anti-ütopyadır. Kurgusal olan bu metinlerde genellikle totaliter ve fütüristik hava sezilir. Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sında, Ursula’nın Mülksüzler’inde ve bir çok romanda ütopta içinde distopyayı sorgularız fakat Damızlık Kızın Öyküsü tepeden tırnağa distopyadır. Dinlerin ve rejimlerin yarattığı yıkımı kadınlar üzerinden işler. Yazarın da dediği gibi okuru 17. yüzyılın Püriten kökenlerine götürür. Olaylar gelecekte yaşanır ancak eskinin bağnazlığı devam etmektedir. Kurgudan daha fazlasıdır ,belki de distopya romanları arasında gerçeğe en yakınıdır. Uzak- yakın tarihte kitlesel tecavüzler, soykırımlar kadınlar ve çocuklar üzerinden yapılmamış mıdır? Şimdi ve gelecekte yaşanmayacağının garantisi yoktur. Bu da Damızlık Kızın Öyküsü’nü aynı zamanda spekülatif kurgu yapar.

Neden feministtir? Margaret Atwood ise kadınları ilginç ve önemli bulduğu için romanı feminist olarak tanımlar fakat manifesto niteliğindedir diyemeyiz. Ana karakter sanılanın aksine feminist biri değildir. Gilead’dan önce de sonra da erkeğe muhtaç olmuştur. İşte bu yüzden hala Luke’a aşıkken Komutan’ın gizli aşkını karşılıksız bırakmaz. Çünkü Luke artık yoktur ve yeni otorite komutandır. Her ne kadar sorgulamaya başlasa da en yakın arkadaşı Moira ve annesi kadar cesur olamaz. Moira kaçmayı denemiş ve hiç olmazsa bu düzende bile kendine ait bir alan yaratabilmiştir. Annesi ise isyan etmiş ve kolonilere gönderilmeyi yeğlemiştir. Offred’in akıbeti ise belirsizdir. Yani Offred hiç kazanmadığı özgürlüğünün yasını tutar.

Roman 1985’te 2. ve 3. Dalga Feminizm arasındaki dönemde yayınlandı. Savunucular patriyarkaya, eşitsizliklere karşıydı ve mücadeleleri bunun üzerineydi. O dönemlerin en tartışmalı konusu ise üreme haklarıydı ve roman birçok tepkiyle karşılaştı. 1990 yılında ise Schlöndorff tarafından beyaz perdeye aktarıldı. Türkiye’de de bir dönem basımı durdurulmasına rağmen 2017’de yayınlanan diziyle birlikte tekrar raflarda yerini aldı. Günümüzde de popülerliği artmaya devam ediyor. Umarım kitap yazarın “Sevgili Okur” dediği kişilere ulaşıyordur. “Sürekli ısınan küvette farkına varmadan ölürsünüz.” diyor Offred. Daha önce uykudaydı, artık uyandı fakat gözlerini açtığında kendini koca bir karanlıkta buldu. Sonunda aydınlığa kavuştu mu yoksa ısınan küvette öldü mü bilemiyoruz. Yazar orasını hayal gücümüze bırakmış ancak dünyada yaşananlar hayal değil, gerçek. Ülkede, şehirde, sokakta, evde yaşananlar gerçek. Kendimize ait bir oda yaratmak, zihnin zincirlerini kırmak, uyanmak ve farkına varmak bizim elimizde. Başta da söylediğim gibi eskinin hikayesi, şimdinin ve geleceğin gerçeği olmasın. Cennet için sana ihtiyacımız var, cehennemi kendimiz de yapabiliyoruz!

16


Godot Geldiğinde Kendim için ben yokken ümitsiz Düşmek için yar bulmak gereksiz

Kim geldi bilmem sessiz, habersiz Sırtımda dursun, olsun ki ben siz

Kubbem siyah, kalbim zir karanlık Yalnızca zihnim ağardı anlık

Dört yanım benzimden kırıklar Ensem konuş toplansın çocuklar

İzsiz adım tutmaktan sanırım Dün yok, bugün yok; ancak yarınım

Tolga Oğuzhan ÜREDİ

17


19 84

Kitap Özeti Sueda YAVUZ

18


Devlet; topluma hakim bir yapıdır. Toplumun

yani proleterlerdir. Partinin çözmeye çalıştığı iki

düşünceleri, duyguları, işlevleri devletin nezdinde

büyük sorun vardır; Bir insanın ne düşündüğünün

değerlendirilir ve devlet toplumun var oluşuna şekil

kendisinden

verir . Devletin başında `Büyük Birader` vardır.

milyonlarca insanın önceden uyarılmadan bir kaç

Devlet toplumu tele–ekran denen bir aygıtla yönetir,

saniye içinde nasıl öldürüleceğidir. Okyanusya’da

sorumluluklar verir, düşünce şeklini empoze eder,

İngsos, Avrasya’da Neo-Bolşevizm, Doğuasya’da

yaşantısını belirler. Dönemin toplum yapısında sınıf

herkesçe bilinen adıyla Ölüme Tapınma, bilinçli bir

ayrımları görmekteyiz ve sınıflara ayrılış şu şekildedir;

biçimde özgürsüzlük ve eşitsizliği sürekli kılmayı

Büyük Birader, İç parti, Dış parti ve Proleter.

hedefliyordu. Büyük Birader ise piramidin tepesinde

habersiz

nasıl

okunabileceği

ve

yer almaktadır ve onu bugüne kadar gören olmamıştır; Bu ayrım doğuştan gelen bir ayrım olmamaktadır,

o posterlerde bir yüz, tele-ekranda bir sestir. Tele-

16 yaşında yapılan bir sınavla insanlar bölümlere

ekranı günümüzdeki kamera sistemlerine, telefon

ayrılır. Günümüzde de sınav sistemi, insanların,

dinleme ağlarına benzetebiliriz.

sözünü dinletme, özgürlük derecesi, refah seviyesi, iş olanağı gibi hayatın belirleyici faktörlerinde

Avrasya, Doğu Asya, Okyanusya bir savaş

etkili olmaktadır. Proleter diye adlandırılan bu sınıf;

içerisindedir. Kitabın ilk bölümünde Okyanusya’nın

özgürlük hakları en az, statüsü en düşük seviye olarak

Doğu Asya ile müttefik olup Avrasya ile savaştığı

sınıflandırılmış olsa da kitapta da belirtildiği gibi

belirtilirken, ikinci bölümde Okyanusya Avrasya ile

`Proleterler insan kalmıştı, yürekleri katılaşmamıştı.

müteffik olup Doğu Asya ile savaşır. Hapishanenin

Proleterler insan…` toplumda insan kalabilen tek

amacı; düşünme ve akıl yürütme gücünü yok etmektir.

sınıf kalmıştır. Savaş isterisi ve düşmandan nefretin

Hapishanede iki tip suçlu vardır; adi mahkum ve

en güçlü olduğu yer ise `İç Parti`dir. Okyanusya’nın

partili mahkum... Devlet yönetiminde üç kuruluş

resmi dili `Yeni Söylem`dir ve bu dilde `Bilim`

önemli yer tutar;

kelimesini karşılayan bir sözcük yoktur. Geçmişin tüm

bilimsel

başarılarının

dayandığı

deneysel

1- Gerçek Bakanlığı; eğlence, eğitim, güzel sanat, haberler işleriyle

düşünce yöntemi, İngsos’un en temel ilkelerinin

2- Sevgi Bakanlığı; yasa ve düzen ile

karşısındadır. Yüksek kesimin amacı; bulunduğu yeri

3-

korumaktır. Orta kesimin amacı; yüksek kesimle yer

Barış

Bakanlığı;

savaş

mevzularıyla

ilgilenirler.

değiştirmektir. Aşağı kesimin amacı; tüm ayrıntıları ortadan kaldırmak ve tüm insanların eşit olacağı bir

Kitabın

baş

kahramanı;

Smith

Winston,

toplum yaratmaktır. Bu üç kesimden, hedeflerine

Londra’da Okyanusya’nın en kalabalık üçüncü

geçici de olsa hiçbir zaman ulaşamayan aşağı kesim

eyaleti Havaşeridi Bir’in ara kentinde yaşamaktadır. 19


20

Tüm toplumda olduğu gibi tele-ekran tarafından

anlasak bile neden olduğunu anlamıyor hatta

gözetlenmektedir, alışveriş yaptıkları yerler bile sınırlı

sorgulamıyoruz. Bir gün Julia ile birlikte tuttukları

ve devlet tarafınca seçilmiştir. Winston kendine ne

odada tele-ekran olduğunu fark ediyorlar ve Julia ile

söyleniyorsa onu yapan bir vatandaş iken evinde gizli

Winston’u ayrı ayrı tutukluyorlar.

gizli günlük tutmaya başlar. Günlük tutmak düşünce

6079 Smith Winston’un hapishanede aklında

suçudur ve devlete göre; `Düşünce suçu ölümü

üç şey vardı; Julia, O’Brien, jilet. Winston jileti

gerektirmez, düşünce suçunun kendisi ölümdür.`

düşünüyordu çünkü; O’Brien, `Eğer birinin ille de

Günceye başladığı tarih 4 Nisan 1984’tür. Yaşantısını,

susturulması

geçmişini, sırlarını buraya yazar. Winston’un hayatına

gizlice jilet sokarız.` demişti. Burada bir çok suçlu

Julia adında bir kadın girer ve Winston yeni dünya

tipi tanıyor ve hayat hikayelerine şahit oluyordu.

adına şunu fark eder; `Artık katıksız aşk yada katıksız

Winston birkaç gün içerisinde yaptıklarını hatta

şehvet diye bir şey kalmamıştır. Her şeye korku

yapmadıklarını itiraf ediyordu; Partinin önde gelen

ve nefret karıştığı için, artık hiçbir duygu katıksız

üyelerinin öldürülmesinden, bozgunculuk aşılayan

değildir.` Julia parti karşıtı bir kızdır, propagandalara

broşülerin

katılıyordur, Winston ile kendilerine gizli bir yer

zimmetine geçirmekten, askeri sırların satılmasından,

bulurlar burada tele-ekran yoktur. Burada devletten

dindar, kapitalizm hayranı ve cinsel sapık olduğunu

gizli ilişkilerini yaşıyorlar, devletin onları yakalama

itiraf etmişti, karısı Katharine hayatta olmasına

korkusuyla en sonunda O’Brien’a gidiyorlar. O’Brien

rağmen karısını öldürdüğünü de itiraf etmişti.

bir iç parti üyesidir, iri yarı, sağlam yapılı, boynu kalın,

Psikolojik baskıya, bedenen yapılan işkencelere karşı

yüzü ablak ve gülünçtür. Winston ve Julia onunla

koyamıyordu. Diğer suçluları birer birer 101 NOLU

aynı tarafta olduklarını hissediyorlar ve ona her şeyi

ODA’ya götürüyorlardı, birisi ona oraya gitmektense

anlatıyorlardı. O’Brien ise onların tarafındaymış

ölmeyi tercih edersin demişti. Bir gün Winston’u

gibi davranıp,Winston’a `Emmanuel Goldstein`ın

101 nolu odaya götürdüler ve O’Brien Winston’un

kitabını veriyor. Aslında Winston, O’Brien ile ilk

burada olmasının sebeplerini şöyle sıraladı; `Alçak

karşılaşmasında itirafını yapmıştır ve Winston daha

gönüllülüğü,

önce gördüğü rüyada O’Brien’ın `Karanlığın hiç

buradasın. Akıllılığın bedeli olan boyun eğmeye hiç

olmadığı yerde görüşeceğiz` sözünü yüzyüze iken

yanaşmadın. Sen, gerçekliğin nesnel, dışsal ve kendi

O’Brien’a söylüyor, O’Brien ise bundan haberdar gibi

başına var olan bir şey olduğunu sanıyorsun. Herkesin

bir tavır alıyor. Winston kitabı okuyor, düşüncelerine

her şeyi senin gibi gördüğüne inandırıyorsun kendini

uygun buluyordu ancak hep şunu diyordu; `Nasılını

ama beni dinlersen, Winston, gerçeklik dışsal bir

anlıyorum, nedenini anlamıyorum.` Bizler de bir şeyi

şey değildir. Bireyin her zaman yanılabilen ve kısa

yaparken, nasıl yapacağımızı, nasıl düşünceğimizi

zamanda yok olup giden zihinlerinde değil, yalnızca

gerekiyorsa,

tutuklunun

dağıtılmasından,

öz

denetimi

devletin

hücresine

parasını

beceremediğin

için


Parti’nin ortaklaşa ve ölümsüz zihnindedir. Parti neye

Kitapta bir karakterin yerinde olsaydım bu

gerçek diyorsa gerçek odur. Akıllı olmak istiyorsan,

karakter; O’Brien olurdu. Onun gözünden dünyayı

özünden geçmelisin.` O’Brien Winston’a çeşitli

görmek ilginç gelmekle beraber Winston’u solipsizim/

şoklar vererek, ona işkence ediyor ve şöyle diyordu;

tekbencilik sınıfında görmesi yani felsefede insan

`Bir daha asla normal bir insanın duyumsadıklarını

zihninde kendisi dışında başka varlıklar var oluşunu,

duyumsamayacaksın. Yüreğindeki her şey ölmüş

zihinlerini kabul etmeyen bir yaklaşımı benimsediğini

olacak. Bundan sonra sevgi nedir, dostluk nedir

düşünüyor, yeniden bütünlemeyi öğrenme, kavrama

bilmeyeceksin; ne yaşama sevinci ne gülüp eğlenmek

ve kabullenme olmak üzere 3 aşamadan oluşturması

ne merak ne cesaret ne de dürüstlük, hepsinden

`gerçeklik denetimi/çift düşün`ü aşılaması bilgili

yoksun kalacaksın. Bomboş bir adam olacaksın.

ve kararlı oluşu bana ilginç geldiği için O’Brien’ın

Sıkıp içini boşalttıktan sonra, içine kendimizi

gözünden 1984 dünyasını görmek isterdim. Onun

dolduracağız.` O’Brien’ın sözlü olarak ifade ettiği

yerinde olsaydım Winston’un direttiği fikirlere

bu `insanın içine işleme/sızma` yöntemi günümüzde

karşılık Winston ile fikir alış-verişi yapar ve dayatılan

farklı şekillerde yapılsa da, insanların duygu ve

fikirlerden arınarak kendime ait fikirlerle ve hislere

düşüncelerini etkileyerek hayatlarını şekillendirmede

karar verir, Winston’un söylediklerini göz ardı

cihazlar, reklamlar, videolar etkili olmaktadır.

etmezdim. Bilgimi, kararlı oluşumu diretmeden

O’Brien’ın

amacı

barındırmamak, şekillerini

yanlış

partinin

değiştirmektir.

düşünceyi

dünyada

gözlem

doğrularıyla

düşünce

değerlendirir ve uygulardım.

Büyük

yaparak,

fikir

alış-verişi

içerisinde

Birader’den,

partiden nefret eden, iki kere ikinin beş olduğunu

Bu kitap hem günümüze hem geçmişe ışık

kabul etmeyen Winston, serbest bırakıldığında tam da

tutmakta, insanı düşünmeye sevk etmekte ve

partinin istediği vatandaş şekline bürünmüştür. Julia

bilinçlendirmektedir.

ile görüştüklerinde birbirlerine yabancılaşmışlarıdır. Burada Karl Marx’a göre yabancılaşma evreleri etkin

Winston; meyhanedeki yaşlı adama sorar,

rol almıştır. Winston tele-ekrana ve partiye bağlı bir

`Bugün

hayat yaşarken artık `Büyük Birader’i çok seviyordu.`

söyleyebilir misiniz? Bugün daha mı insancıl

Kitabın sonuç kısmında gördüğümüz, bilinç yıkama

davranıyorlar size? Seçme şansız olsaydı o zaman mı

ve partinin istediği insana dönüşme, günümüzde de

yaşamak isterdiniz şimdi mi?` Bende bu soruları hem

etkili olmaktadır, duygu ve düşüncelerini, idolojilerini

kendime hem sizlere soruyorum …

üst kesime göre belirleyen insanlar, gruplar, sınıflar vs. oluş göstermektedir.

eskisinden

daha

özgür

olduğunuzu

SAVAŞ BARIŞTIR, ÖZGÜRLÜK KÖLELİKTİR, CAHİLLİK GÜÇTÜR. 21


Röportaj

Prof. Dr. Yanki Yazgan - Psikofarmakoloji Zeynep Melda ÖZ - Deniz KILIÇ Röportör: Hocam kısaca sizi tanıyabilir miyiz?

Yankı YAZGAN: İyi günler. Ben Dr. Yankı Yazgan. Bir psikiyatri uzmanıyım, aynı zamanda çocuk ve ergen psikiyatrisi alanında üst uzmanlık diye tanımlanan bir ek çalışma yaptım. Çocuk ve gençlere ağırlıklı olarak çalışmaktayım. Çocuklukla başlayan ve gelişip içerisinde şekli değişen nörogelişimsel bozukluklar özel bilgi alanım. Bunlara örnek olarak otizm spektrum bozukluğu, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, tiklerle karakterize olan tourrette sendromu gibi sorunları, yine bunlarla sıkça bir arada görülen öğrenme güçlükleri disleksi gibi ve obsesif kompulsif bozukluğu sayabiliriz. Gelişimsel bozukluklarla sıklıkla birlikte yaşam içerisinde bireyin yaşama tam hazır oluşunu engelleyici gelişiminde kazanımlarını sınırlayıcı etkileri nedeniyle bazen yaşamla başa çıkma mekanizmalarının iyi gelişmemiş olmasına bağlı olan anksiyete bozukluklarını ve kayıplar ve travmatik etkilere karşı koymasındaki zorluklara bağlı çıkan depresif bozuklukları da yine bu çerçevede değerlendirip ele alıyorum.

Röportör: Psikofarmakoloji nedir kısaca tanımlar mısınız ?

Yankı YAZGAN: Bir bilim alanı olarak, bir uygulama alanı olarak ayırmak lazım. Bilim alanı olarak psikofarmokoloji başta farmokolojik temel bir tıp disiplini olmasıyla beraber, birçok alanın katkısıyla ortaya çıkmış bir disiplin. Bunun içinde hücre biyolojisinden istatistiğe ya da bilgisayar modellemelerine kadar uzanan bir bilimsel katkı alanı var ama temel olarak bir temel tıp bilimi, moleküler biyolojiden, imnolojiden, başka alanlardan da besleniyor. İlaç olarak bilinen sistemlerin geliştirmesinde olduğu gibi psikofarmokoloji diyince daha ziyade ruhsal yapımız, davranışlarımız, hislerimiz üzerinde etkisi olan beyin ya da organizmik vücuttaki değişiklikleri oluşturabilecek ilaç ya da kimyasal etkileri kastediyoruz. Örneğin vücudumuza dışarıdan giren bir toksinin, kurşun gibi yol açtığı değişiklikler de yine farmokoloji mantığıyla anlaşılabilir ama artık günümüzde hiçbir alan tek başına bir sorunla ya da bir durumla uğraşmıyor. Yine örneğin doğum kontrol hapları gibi psikolojik etki hedeflemeyen ancak beyin de dahil olmak üzere birçok sistem üzerindeki etkisiyle psikolojik durumu değiştiren (depresyona yol açtığını biliyoruz mesela doğum kontrol haplarının belli bir oranda yan etki olarak) bu durumlarda yine psikofarmokoloji perspektifiyle ele alınabilir. Ben de alanımda çalışan birçok hekim gibi psikofarmokolojinin uygulamacısıyım, psikofarmokoloji alanında bulunan bilgileri psikiyatrik 22


Röportaj bozukluklara uygulama, bir iyilik sağlama, kişilerin işlevselliğini restore etme gibi hedeflere ulaşmak için ilaçlardan faydalanıyorum.

İlaçların en önemli özelliği etkilerinin çoğunun çok iyi araştırılmış, nasıl oluştuğu, ne mekanizmalarla ortaya çıktığı, ne gibi yan etkilere istenmeyen etkilere yol açabileceğinin önemli derecede belirlenmiş olması, yine ne miktarda ne kadar süreyle kullanıldığında hangi etkileri beklediğimizi, bu etkiyi oluşturmaktan ne zaman vazgeçeceğimizi yine standartlara göre oluşturabilmiş olmak psikofarmokolojik uygulamaların özünü teşkil ediyor. Örneğin bir tedavinin başarısız olduğuna ne zaman karar verilebilir, veya bir kişideki iyileşmenin ilacın kendisine bağlı olduğu nasıl belirlenebilir, bütün bunlar hem psikofarmokoloji alanının hem de bunu klinik uygulamada yapan klinisyenlerin, başta psikiyatrların ve çocuk psikiyatrlarının, işi.

Bir iyileşmenin ilacın etkisine bağlı olup olmadığı sorusu plasebo etkisi konusunu gündeme getirir. Plasebo etkisi sadece ilaçlarla sınırlı olmayan bir etki. Bir anlamda kastedilen amacın iyilik, örneğin uykumuz yok, uykuya dalabilmek istiyoruz, uykuya dalmakta zorlanıyoruz, burada aldığımız bir ilacın mı bu etkiyi sağladığını yoksa içinde olduğumuz ortamdaki bir değişikliğin veya içtiğimiz bir bitkisel çayın mı bunu sağladığını ayırt etmek için yapılan çalışmalar bir ilacın etkinliğini sınamanın temel parçası. Bu nedenle örneğin randomize kontrollü çalışma denen klinik çalışmalar, özellikle 80’ler 90’lardan bu yana sistematik olarak yürütülen bir ilacı vermekle vermemek arasındaki, daha doğrusu ilaca benzer bir maddeyi vererek ilacın aktif maddesini alıp almamak arasındaki farkı incelemenin değişik yollarını bulmakta. Yine zamana bağlı olan, özellikle bizim çalıştığımız gelişimsel bozukluklarda zamana bağlı olan iyileşmeyle o zaman diliminde kullandığımız tedavi edici araçların (buna psikoterapiyi de dahil edebiliriz) hangisinin faydalı olduğunu ayırt edici çalışmalar yine plasebo kavramının anlaşılmasına dayanıyor.

Birçok durumda bütün tedavi uygulamaları (ilaçlar dahil) tedavi uygulayıcısıyla uygulanan kişi arasındaki ilişkinin niteliklerini de kapsamakta. Bu psikoterapide hangi tekniğin uygulandığından çok terapistle kişi arasındaki o yardım ve destek ilişkisinin niteliği, sıcaklığı, dürüstlüğü gibi etkenlerin de en az teknik kadar rol aldığına dair görüş ve bilgiler mevcut. Bu ilaç tedavileri içinde aynı geçerli, ilaç tedavilerinde bu konular daha iyi çalışılmış durumda. Yani plaseboya bağlı bir iyileşmenin belli bir zaman diliminde %30 ilaca bağlı iyileşmenin %45 kişide olduğunu düşünürsek, iyileşme oranlarını bu şekilde tanımladığımızda ilaç etkisiyle plasebo etkisini sayısal olarak tarif etmek bu da ilacın etki gücünü tanımlamak için değişik metodlar ortaya koymak için bir imkan veriyor. 23


Röportaj Örneğin şuanda psikofarmokolojik çalışmalarda en çok kullanılan, tüm farmokolojik çalışmalarda kullanılan tanımlama yöntemlerinden birisi olan NNT (number needed to treat) yeterli semptomatik iyileşme etkisini ortaya çıkarmak için, aslında kaç kişinin tedavi edilmesi gerektiğiyle ilgili bir hesap ortaya koyuyor. Bu şu demek, örneğin bu üçse her üç kişiden biri yararlanıyor anlamına da yorumlanabilir. Çünkü yüzdeler bazen yanıltıcı olabiliyor. %1 iyileşmenin varlığı semptomlarda %20 iyileşme sağladı dediğimizde, örneğin bir ateş düşürücüden ya da bir depresyon ilacından bahsettiğimizde, bu etkinin varlığı iyileşme için yeterli olmayabiliyor. Mesela ateşinizin 39’dan 38’e düşmüş olması fena bir durum değil ama henüz iyileşmiş değilsiniz. Bu nedenle iyi gelmesiyle bir terapinin veya bir ilacın, iyileşme sağlaması aynı şey değil.

Yine ilaç tedavileriyle kalıcı iyileşme olup olmadığı çok tartışılır psikiyatride. Aslında ilaç tedavileri birçok tıbbi hastalıkta kalıcı iyileşme sağlamıyor, yani devamlı kullanımını gerektiriyor. Bazı psikiyatrik bozukluklar için de bu gerekli olabilir örn. bipolar bozukluktaki kullanım gibi ya da kronik psikozlardaki ilaç kullanımı gibi. Bunun gerekliliğinde yine psikofarmokolojik çalışmalar örneğin ilaçların zaman zaman ara verilme denemeleri bunu hem bilimsel araştırmalarda hem de klinik uygulamada ilacın gerekliliği hakkında daha deneysel bir bilgi sahibi olunabiliyor ama birçok durumda ilaçların en az ne kadar kullanılmasıyla ilgili standartlar belli olduğu için (2-5 yıl) bu kronik kullanımın ölçütleri belli. İlaç tedavisi örneğin dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunu düşünelim, buradaki ilaç tedavisinin temel işleyişte bir değişiklik yaratmadığına, bu nedenle bu tedavinin işe yaramadığına dair bazen tartışmalar olur, bu biraz yanıltıcı. Aslında bir ilacın temel mekanizmayı düzeltmeden de faydası olduğunu biliyoruz. Aynı bu bir ateş düşürme veya bir inflomasyon durdurma, genelde sağladığı iyilikle de iyileşmeyi sağlıyor. örn stimülan tedavilerinin (DEBT tedavisinde kullanılan) geçici bir iyilik sağlasa bile bu geçici iyiliğin gelişim sürecinde olan bir çocukta doğal gelişim yolunun açık kalmasını sağladığını görüyoruz. Bu şu demek, gelişimin yolunu şaşırmasına, kırılmış bir kol kemiğinin yanlış iyileşmesine, çarpık iyileşmesine benzetebiliriz. İlaç tedavileri de özellikle çocukluk döneminde kullanılan ilaç tedavileri gelişimin kendi yolunu bulması sürecine yardım eden bir kırık kola takılmış bir alçı gibi. Bu alçının kemikteki hücresel iyileşme sürecine doğrudan hiçbir etkisi yok, ama bu hücresel iyileşme sürecinin makul bir şekilde olmasını sağlıyor, yaptığı şey bu.

24


Röportaj Röportör: Bu alanda ülkemizde yapılan önemli çalışmalar nelerdir ve bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yankı YAZGAN: Ülkemizde bu alanda çok sayıda akademik merkez var. Aynı zamanda ilaçların etkinliğini araştıran ekipler mevcut. Örneğin bir araştırma ve bilim alanı olarak psikofarmokoloji tıp fakültelerinin temel bilimleri içerisindeki çok disiplinli merkezlerde daha çok gerçekleşen bir eğitim ve uygulama alanı. Psikiyatrik durumlarla ilgili psikofarmokolojiyi bütün psikiyatrların, bazı durumlarda psikiyatr olmayan hekimlerin de öğrenmesi önemli. Daha karmaşık dirençli ruhsal bozuklukları tanımlayabilmek ve bunlara gerekebilecek psikofarmokolojik stratejileri belirlemekle özellikle ilgilenen hekimler, psikiyatrlar da ayrıca bulunuyor (örneğin duygu durumu bozukluğu konusunda özelleşmiş psikiyatr gibi). Ülkemizdeki bu konuda bilgi düzeyinin genel Batı standartlarından bir farkı yok. İlaç kullanımıyla ilgili uluslararası düzenlemeler ve regülasyonlar, hangi durumda, nasıl, ne yapılacağıyla ilgili meslek grupları, akademik merkezler ve bu işin içinde endüstri olarak yer alan ilaç endüstrisi arasındaki dengelerin de etkisi altında. Örneğin bazı ilaçların bulunabilirliğiyle ilgili sorunlar veya ilaçlar arasındaki etkinlik farkları, ilaçların maliyetleri, hepsi psikofarmokoloji alanını belirleyen unsurlar olmakta.

25


26

ÖĞRENCİ

BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ

DEKANLIĞI

Röportaj

Marwa ABOUKHAMIS


Röportaj Röportör: Öğrenci Dekanlığı nedir, neler yapar, misyonu nedir?

Dekanlık: Öğrenci Dekanlığı ‘Öğrencinin sesi’ sloganını benimseyerek öğrencilerimizin üniversiteye başladığı ilk günden itibaren akademik gelişimini desteklemenin yanı sıra, sosyal yaşam kalitesini yükseltmek için çalışmalar yapan bir birimdir.

Uluslararası öğrenciler dahil 26.500 öğrencinin; sosyal, kültürel ve sportif faaliyetleri ile ilgilenen, tüm kulüp etkinliklerini organize eden, asistan öğrencilik sistemini uygulayan, öğrencilerin çalışma hayatına katılmalarına destek veren ve bunların dışında başarı bursları, ihtiyaç bursları ve maddi destek burslarıyla ilgilenen bir birimdir. Üniversite yaşamına yeni katılan öğrencilerimize yönelik düzenlediğimiz oryantasyon programıyla da uyum süreçlerine katkı sağlamaya çalışıyoruz. Burslar, yurtlar, öğrencilerimiz için yapmış olduğumuz indirim anlaşmaları, psikolojik ve sağlıkla ilgili tüm sıkıntılarında öğrenciler için çalışmalar yapıyoruz.

Öğrenci Dekanlığı olarak en önemli misyonumuz, öğrencilerimizin akademik ve bilimsel olarak en iyi şekilde eğitim almalarının yanı sıra çok yönlü, kültürel, yenilikçi, sanatsal, yaratıcı ve üreten bir dünya insanı olarak yetişmesine katkı sağlamak.

Röportör: Öğrenci Dekanlığı’na bağlı olarak çalışmalarını yürüten birimler var mı? Nelerdir kısaca bahseder misiniz?

Dekanlık: Öğrenci Dekanlığı’ na bağlı olarak faaliyet gösteren Kulüp Organizasyonları Ofisi, Öğrenci Tanıma ve Yönlendirme Merkezi (BAUCompass), Sağlık Merkezi ve Psikolojik Danışma ve Rehberlik Merkezi bulunmaktadır. Sağlık Merkezlerimiz; her kampüste bulunan revirlerimizle çalışmalarını sürdürmekte olup; öğrencilere ilk müdahalenin yapılması konusunda sorunlarına çözüm bulan bir birimdir. PDRM birimimiz 2 klinik psikoloğumuz ile hizmet vermektedir. 27


Röportaj Röportör: Bahçeşehir Üniversitesinde kaç Öğrenci kulübü var? Neler yapıyorlar?

Dekanlık: 81 kulübümüz 20.000 i aşkın kulüp üyemiz bulunmakta, bu kulüplerimiz sosyal alanda akademik ve sportif alanlarında faaliyet gösteriyor. Geçtiğimiz akademik yılda 644 etkinlik gerçekleştirildi. Bu etkinlikler içerisinde sosyal sorumluluk projeleri, panel, söyleşi, konferans, eğitim ve workshoplar, teknik gezi ve şirket gezileri yer alıyor. Tüm etkinliklerimiz ücretsiz olarak gerçekleştiriliyor. Sektörün önde gelen isimleri ağırlanıyor ve tüm bu organizasyonları öğrenciler düzenliyor. Özellikle BAU’da sosyal sorumluluk tüm kulüp ve öğrencilerimiz için çok önemli olup tüm kulüpler sosyal sorumluluk etlikleri gerçekleştirmekte.

Röportör: Öğrenci kulüplerinin amacı nedir, öğrenciye ne gibi kazançlar sağlamaktadır?

Dekanlık: Sosyal ve kültürel faaliyetler insanın özünde var, yeter ki öğrencilerimizin keşfedecek, ortaya çıkartacak ve geliştirebileceği imkanları olsun. Bizler de BAU’ da bu imkanları yaratarak, geliştirmek için çalışmalarımızı devam ettiriyor, BAU’ya adım attığınız andan itibaren sizlerin yanında oluyoruz.

Öğrenci kulüpleri öğrencilere akademik eğitimlerinin yanı sıra sosyal kültürel ve sportif anlamda destek veren aynı zamanda akademik eğitimlerine katkı sağlayan öğrenci yapılanmalarıdır. Çağımızda mezunların sadece iyi bir üniversiteden iyi bir not ortalamasıyla mezun olması yeterli olmuyor o yüzden öğrencilik hayatında hangi aktivitelerde yer aldığı, sosyal sorumluluk projelerinde yer alıp almadığı, sosyal olarak kendini ne kadar geliştirdiği çok önemli. Kriz yönetimini sağlayabilen, iş ilişkileri ve iletişimi iyi olan, hitabeti kuvvetli bireyleri işe alıyorlar.

Tüm öğrencilerimize ve özellikle kulüp çatısı altında toplanan gönüllülerimize donanımlı, başarılı ve yetkin bir dünya insanı olabilmeleri için imkanlar sunuyoruz. Kulüp etkinlikleri üniversite hayatını renklendirirken sosyal ve akademik becerilerinin gelişmesine katkı sağlamakta, sponsorluk çalışmaları ile girişimcilik yönlerini geliştirmekte ve mezun olmadan iş dünyası ile tanışarak her zaman bir adım önde olmalarını sağlamakta.

Tüm öğrencilerimizi tüm bu kazanımları elde edebilmesi için en az 1 kulübü üye olmaya davet ediyoruz!!!

28


Röportaj Röportör: Öğrenci Dekanlığı kulüpler projeleri nelerdir?

Dekanlık: Öğrenci kulüplerinin birbirleri ile zaman geçirerek yeni fikirler üretebilmeleri ve paylaşarak büyüyecekleri ortamlar oluşturmak adına kulüpler kapsamında etkinliklere öncülük yapılmaktadır.

BAU Radyo, her hafta Perşembe günleri saat 9.00-10.00 saatleri arasında ‘Öğrencinin Sesi’ programı ile tüm kulüplerimize kendini tanıtma ve etkinliklerini anlatma fırsatı sağlanmakta.

Bİ’UMUT BAU Tüm gönüllü öğrencilerimizi bir araya toplayarak ihtiyaç sahibi okullara ve çocuklara kitap, kıyafet, kırtasiye giyim yardımları yapılmakta.

BAU Kulüpler Şampiyonası, gönüllü tüm kulüplerimiz oluşturdukları takım ile iki döneme yayılan turnuvalar sayesinde her hafta spor yapma fırsatı yakalıyor.

Öğrenci dekanımız Tanzer Ercanpolat’ı sevgi, saygı ve özlem ile anıyoruz...

29


13/05/2019

REFUGEES AND TRAUMA

‘’Post Traumatic Stress Disorder and Cognitive-Behavioral Therapy’’

TUĞBA AKBALIK AYŞE ZEYNEP KAYA

30


REFUGEES AND TRAUMA Over the years, the issue of refugees continues to be relevant. When it is looked at the statistics, it is seen that the number of refugees is increasing all around the world. There are some words should be known that they are different from a refugee. First of all, refugee means a person who is compelled to escape his or her country because of torture, and violence or war. A refugee is rightly afraid of persecution that associated with religion, political thought or nationality. Usually, they have a fear of going back home and also they cannot return even if they have no fears. Like refugees, internally displaced people are compelled to quit their countries, too but they do not pass an international boundary. Also, they do not have the right to be protected by international laws because they still belong to their countries. Lastly, the asylum seeker is similar to refugee but it differs in terms of searching for a place called asylum in another country. By the growing number of refugees, traumatic events are increasing correspondingly. In this sense, traumatic events are associated with persecution or war that lead them to flee. Deciding for an event to be whether traumatic or not depends on people’s subjective emotional response. If a person is too scared or feels too helpless, the probability of assuming an event like a traumatic will be higher. Being traumatized that results in mental and physical health problems are a common thing among refugees especially children who are displaced from their homes, countries. Being exposed to traumatic events for refugees can happen in three periods and these three periods have different effects on trauma and related mental health disorders. What happens in these periods also called risk factors for developing disorders related to trauma. The first period is premigration that refugees do not flee their homes yet and it involves exposure to war and violence, torture, physical and emotional trauma, acting as a witness for deaths. The second period is called during migration that refugees escape their countries and start to a journey that they cannot estimate its end. In this period, they face problems related to the road they used, duration, exposing challenging living conditions like a refugee camp and also separation from families can occur that especially affects children and adolescents. The last period is postmigration or resettlement process that includes uncertainty about refugee status, unemployment, and social status. Moreover, being has to learn a new language, the process of acculturation and lack of social support because of loss of family are other problems they faced within the resettlement process. According to Alem, Getnet, and Medhin (2019), evaluating postmigration stressor is effective like exposure to premigration trauma to predict distress levels consistently. In other words, when it is wanted to research about refugees’ stress level, it will be useful to look at data about all stages they passed. These exposures to traumatic events in different periods lead refugees to have mental health disorders. The most prevalent mental health diagnoses for refugees are PTSD, major depression, generalized anxiety disorder, and panic attacks. When it is compared to other traumatized people, refugees can be assumed different from them 31


because the results of traumatic events that refugees are exposed to are more severe like adaptation to new places and new cultures. According to Carlsson, Nygaard and Sonne (2017), “Refugees have usually been exposed to more prolonged trauma than previously studied trauma populations and are thus assumedly more likely to develop severe trauma-related psychopathology” (p.2). In this paper, PTSD as a disorder and CBT as a treatment method will be examined specifically. PTSD and REFUGEES PTSD is a shortened version of Post Traumatic Stress Disorder that included in the category of Trauma- and Stressor-Related Disorders in DSM-5. It is the most prevalent mental health disorder that refugees are exposed to because of the traumatic events they face. Refugees who have PTSD have some specific complaints that they may experience insomnia, poor concentration, nightmares, intrusive thoughts or images of events, flashbacks, physical panic, emotional distress, negative changes in moods and thoughts, self-blame, and memory loss of the trauma. These complaints are categorized as a symptom of PTSD into four clusters. The first category is an intrusion that traumatized people reexperience their traumas by the way of nightmares, intrusive thoughts and flashbacks. The second category is avoidance that people make an effort to avoid anything that reminds them of trauma. The third category is negative alterations in cognitions and mood that negative changes in thoughts and mood are attempts by the mind to reduce conflict between beliefs and trauma or to avoid emotional pain. The last one is arousal and reactivity means that the nervous system is in the hyper-arousal level. In this category, excessive startle reactions, aggressive behaviors, and self-destructive behaviors are seen. Although these symptoms give general ideas about PTSD, some factors influence the severity of PTSD like trauma load and trauma exposure characteristics. According to Olema, Owens, and Ssenyonga (2013), “Trauma load and several displacements made a significant independent contribution to PTSD symptom severity among the refugees. These two factors were correlated with PTSD symptom severity” (p.147). Put another way, the more refugees are displaced, the more difficult it is for them to adapt and it causes more severe symptoms of PTSD. Also, it is important for the severity of PTSD that what kind of events they faced with and Cengiz, Çakıcı, and Ergün (2019) states “The number of warrelated traumatic events is found to be higher among refugees with PTSD” (p.274). In other words, it can be said that the characteristics of trauma exposure affect PTSD and its severity. In terms of trauma exposure, refugees are not only exposed to war-related events, but also they see their family’s deaths, and losses. Cheung Chung et al. (2018) found the following: The hypothesis was supported in that after controlling for the location of residence, the trauma characteristics of witnessing horror and exposure to life threat and assault were 32


associated with PTSD and psychiatric co-morbidity respectively. Death of or life threat to family members or friends was associated with both distress outcomes. (p.313) Also, attribution and appraisal styles of people with PTSD differ from without PTSD. For example, when a person with PTSD has a bad event at a specific time, he appraises his future by referring to this event. Furthermore, more than half of the world’s refugees are children and adolescents and unlike believed, they are the most affected ones from traumatic events. They are more prone to develop PTSD and other mental disorders than non-refugee children. Gadeberg et al. (2017) state the following: The widespread idea that young children are not affected by traumatic experiences to the same extent as older children and adults due to their limited cognitive abilities is being challenged by research that shows that even in early childhood traumatic experiences have great impact and can potentially negatively affect the psychological development of the child. (p.443) In addition to developing PTSD by children and adolescents, the mental health of refugee children is also associated with the intensity of PTSD in their caregivers. The reason is that caregivers’ PTSD influences not only parents’ mental health but also their parenting styles. According to Bryant et al. (2018), “Caregiver levels of PTSD were in turn related to childhood emotional difficulties, which accords with a large body of research in parallel fields of study reporting an association between parental PTSD and childhood psychological difficulties” (p.254). Children who already have to deal with their traumas must also get through their parents’ traumas. It is important to note that although many refugees who faced heavy traumatic events develop PTSD, it is mistakenly believed that everyone who experiences trauma will develop post-traumatic stress disorder. However, it is not that simple. CBT First and foremost, Post-traumatic stress disorder directly related to CBT because the foundation of PSTD is a person’s cognition and its reflection seen by his/her behaviors. So, some cognitive theories with different approaches are emerged to describe PTSD. According to Horowitz’s study in 1986, the PTSD is about the overlapping of a person’s cognitive schema with the threatened event’s perceptions and he advocated that this disorder exists because there is a conflict between the person’s arousal which related with the traumatic event and his / her wish to keep it in normal level. Secondly, McCann, Sakheim, and Abrahamson suggested that traumatic events destroyed the person’s schema and make a new one which is negative and incompatible according to the nature of trauma. Thirdly, other famous researchers who were Foa and Kozak had another 33


suggestion, the PTSD is associated with abnormality and defects for information processing of a traumatic person. According to them, a person gives some responses in terms of verbal, behavioral and physiological to a certain stimulus (stressors) in the moment of the traumatic event and these responses are located and coded as ‘’fear patterns’’ in their memory. If a person experiences a similar event with his trauma, then that brain location becomes activated and that memory helps him to escape from threatening situations. Additionally, from the perspective of refugees, they sustain different kinds of stressors before migration, during migration, and after migration. Also after the trauma, people’s basic assumptions destroyed thereby they have to develop the belief of safety and meaningful world. That’s why refugees have hope for crossing an international border to find a safe place but there are still different kinds of risk factors and stressors. This belief occurs because of the people’s desire to avoidance from the reality which is the world that full of risks and threatens humanity. Furthermore, researchers determined that CBT included exposure to trauma and it aimed for cognitivebehavioral avoidance which related to trauma for PTSD. Additionally, CBT focused on the traumatic events and also it includes coping with anxiety (relaxation). Moreover, researchers proved the CBT’s effectiveness on post-traumatic stress disorder when they compare the different types of treatments that lack supports, directive, and coping with stress methods and CBT. That comparison showed that CBT has the potential to stop the criteria of PTSD’s all symptoms and it is a very effective procedure. Additionally, CBT is the first recommendation for acute or chronic PTSD usually. According to the cognitive theory of PTSD, the catastrophic way is used by traumatized people to make sense of intrusive recollections. Also, PTSD symptoms can be recharged by this catastrophic interpretations. At this point, cognitive therapy aims to teach patients how to do decatastrophizing for the evaluation of intrusive recollections. These interpretations are effaced by three steps. The first step is related to identifying catastrophic interpretations of intrusive recollections. The second one includes being aware of faulty thinking patterns and challenging them by questions. The last step is associated with creating a new interpretation that is non-catastrophizing. Moreover, the CBT procedure for PTSD if the disorder depends on just one traumatic event, the duration of sessions for 45-60 minutes and there can be a total of 8-12 sessions. Also, if the traumatic event discussed between the client and adviser, the interviews’ duration has to be longer than 90 minutes. Then, the interviews can start with establish a therapeutic alliance and giving the knowledge about types of responses that emerged after trauma for a traumatic person, presented some relaxation techniques such as breath training, teaching the client to applied this method and also using exposure therapy with enlightenment. On the other hand, CBT has a disadvantage which is very Western focusing an ethnocentric because of that reason CBT may not effective for other ethnic and cultural groups. Thereby, there must be another edition that helps to solve this problem that is Cultural- Adopted CBT (CA-CBT). Moreover, some studies are done 34


for observing this procedure’s influence on populations. One of these study, comparisons, and appraisals of depressed Chinese-American adults in terms of efficiency of well-defined psychotherapy which is CBT and CA-CBT also there is no randomized controlled trials for them. They started to take antidepressants before the consultation by professionals at the first coming. After that, this group of people randomly distributed to 12 sessions of CBT or CA-CBT. As a result of the study, CA-CBT is a more significant effect than CBT on the population. ‘’Participants in CA-CBT demonstrated a greater overall decrease in depressive symptoms compared with participants in CBT, but the groups had similarly high depression rates at week 12. Differences in dropout rates for the two groups approached, but did not meet, statistical significance (7%, CA-CBT; 26%, CBT).’’ (Hwang, p.3) In short, Chinese Americans began this study/treatment with very severe and major depression also at the end of treatment, they suggested that there must be more intensive and longer treatment duration needed. Also, the result shows that cultural adaptations may occur in extra treatment benefits. The second study for proving the culturally adapted CBT’s effectiveness on refugees is “CBT for Vietnamese Refugees with Treatment‐Resistant PTSD and Panic Attacks: Pilot Study’’. Hinton and others’ (2005) study found the following: They examined the feasibility, acceptability, and therapeutic efficacy of a culturally adapted cognitive–behavior therapy for twelve Vietnamese refugees with treatment‐ resistant PTSD and panic attacks. These patients were treated in two separate cohorts of six with the staggered onset of treatment. Repeated measures Group × Time ANOVAs and between‐group comparisons indicated significant improvements, with large effect sizes (Cohen’s d) for all outcome measures…Likewise, the severity of (culturally related) headache‐and orthostasis‐cued panic attacks improved significantly across the treatment. (p.1) These are why the CA-CBT has to be used for refugees who come from different cultures because varieties of culture, traditions, etc. can shape people’s cognitive schema differently. Thus, the groups of refugees (from many kinds of cultures) can influence by traumatic events which are rape, sexual abuse, neglect, etc. with showing their symptoms in different ways. Because, culture constitutes their identity, cognition, perceptions, schema, etc. so CA-CBT is needed for refugees. Additionally, the results of several researches for PTSD have evaluated CBT procedures. These procedures include types of exposure therapy. Also, exposure therapy designed for behavioral treatment for PTSD because this therapy focuses on learned behaviors that people insisted on responses. They showed these behaviors to every situation or thought and memory which are emerged like frightening or anxiety35


provoking. If a person experienced a traumatic event, he/she can show avoidance behavior for threatening situations. The background of this behavior is trying to escape from the traumatic experience and reoccurred. This avoidance is done for a ‘’safety-seeking’’ or protective response but that response’s rate is crucial because if this extreme, it can disrupt their quality of life. These people also refugees may face to face some difficulties in their family, workplaces or relationships. ‘’ The goal of exposure therapy then is to help reduce a person’s fear and anxiety, with the ultimate goal of eliminating avoidance behavior and increasing quality of life. This is done by actively confronting the things that a person fears. By confronting feared situations, thoughts, and emotions, a person can learn that anxiety and fear will lessen on its own.’’ (Tull, p.1) Furthermore, exposure therapy is the clients’ describing their trauma-related memories as re-experiencing it at that time or writing these memories like a story. Moreover, there are different types of exposure therapies are using in CBT. (Vivo, imaginal, interceptive and prolonged exposure) According to Foa and Kozak, creation of the attachment between the client and the trauma evokes few strength emotions (fear, etc.) in themselves or this attachment/ bond cause some responses as avoidance from the situation but they have to face to face with them in vivo exposure therapy. ‘’In vivo exposure refers to the confrontation of feared objects, activities or situations by a person under the guidance of a therapist.’’ (Tull, p.2) To give an illustration, a refugee woman with PTSD raped in a certain location and she develops a fear to go there but in vivo exposure, the client supported by the therapist to visit that location and directly confronting these fears. The other types of exposure therapy are imaginal one and asking to the imagination of the client for feared situations or images. ‘’Imaginal exposure can help a person directly confront feared thoughts and memories. Imaginal exposure may also be used when it is not possible or safe for a person to directly confront a feared situation.’’ (Tull, p.2) In the illustration, the therapist cannot exposure again a war situation to refugees so that she needs to ask for imagining a feared/ traumatic situation that they’re experienced. The third type is “Interoceptive exposure was originally designed to treat panic disorder. However, there is evidence that it may be successful in the treatment of PTSD as well. It is designed to help people directly confront feared bodily symptoms often associated with anxiety, such as an increased heart rate and shortness of breath.” (Tull, p.3) also, it can be used for refugees with PTSD because many stressors can raise their heartbeats, uneven breaths, and another overdone response. There is another and the last common method that is called Prolonged Exposure (PE) when this psychotherapy is using. “Prolonged exposure therapy is a combination of the above three methods. It is very effective for PTSD sufferers and involves an average of 8 to 15 sessions for about 90 minutes per session. Prolonged exposure therapy consists of education about trauma and what you will be doing, learning how to control your breathing (interoceptive exposure), practicing in the real world (in vivo exposure) and talking about your trauma (imaginal exposure).” (Tull, p.3) Firstly there should be a period for relaxation and defusing the anxiety for the person who has 36


PTSD. Secondly, they can be ready to confront with some fearful stimulus (visual or internal) for them. This is helpful to control some stressors in their life in a safe way to exposure trauma again and learn how to overcome it according to that mastery. It includes the visiting to that place where the trauma occurred, writing the event, etc. during these procedures, they supported by the adviser to teach for controlling their irregular emotions. Furthermore, a lot of different kinds of studies have analyzed the impact of exposure therapy as veterans from the Vietnam War with PTSD. Foa (2003) found the following: One study12 examined the efficacy of adding 6 to 14 sessions of imaginal exposure to the traumatic memories to standard psychosocial and pharmacological treatment. The group that received the imaginal exposure showed more reduction of symptoms than the group that received standard care. Keane et al.10 evaluated a program that included 14 to 16 sessions of implosive therapy, or flooding, combined with relaxation training. Again, the group that received treatment showed a greater reduction in symptoms than the control group. These studies indicate that exposure therapy is effective in reducing PTSD symptoms in Vietnam veterans, a population that is often considered to be treatmentresistant. (p.48) Moreover, most of the refugees exposed to war atmospheres or persecutions and these situations can cause some traumatic symptoms on themselves as veterans showed so the exposure therapy can similarly effective on refugees’ treatment. In conclusion, refugees have exposed many kinds of different traumatic events and these are causes of PTSD. Then, they show some symptoms unconsciously related to PTSD Thus, they need to help from professionals to get some psychological treatments which are CBT, CA-CBT, and types of exposure therapies. Also, cultural-adapted CBT is more effective on refugees because the first version is very western focused and ethnocentric. The treatment has to be more flexible in every different culture to be influential. Then, their unpleasant indicates/symptoms of PTSD can reduce and they can maintain their life with tranquility.

37


REFERENCES Alem, A., Getnet, B.,& Medhin, G. (2019). Symptoms of post-traumatic stress disorder and .....depression among Eritrean refugees in Ethiopia: identifying direct, meditating and .....moderating predictors from path analysis. BMJ Open, 9(1), 1-12. American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental .....disorders (5th ed.). Arlington, VA: Author. Bryant, R. A., Edwards, B., Creamer, M., O’Donnell, M., Forbes, D., Felmingham, K. L., .....Silove, D., Steel, Z., Nickerson, A., McFarlane, A. C., Van Hooff, M., Hadzi-Pavlovic, D. .....(2018). The effect of posttraumatic stress disorder on refugees’ parenting and their .....children’s mental health: a cohort study. Lancet Public Health, 3(5), 249-258. Cengiz, İ., Çakıcı, E.,& Ergün, D. (2019). Posttraumatic stress disorder, posttraumatic growth .....and psychological resilience in Syrian refugees: Hatay, Turkey. Anatolian Journal of .....Psychiatry, 20(3), 269276. Cheung Chung, M., AlQarni, N., AlMazrouei, M., Al Muhairi, S., Shakra, M., Mitchell, B., .....Al Mazrouei, S., Al Hashimi, S. (2018). The impact of trauma exposure characteristics on .....post-traumatic stress disorder and psychiatric co-morbidity among Syrian refugees. .....Psychiatry Research, 259, 310-315. Din, A.U., Hameed, S., & Sadiq, A. (2018). The Increased Vulnerability of Refugee .....Population to Mental Health Disorders. Kansas journal of medicine, 11(1), 1–12. Foa, E.B., Rothbaum, B.O.,&Furr, J.M. (2003). Augmenting Exposure Therapy With Other .....CBT Procedures. Psychiatric Annals, 33(1), 47-53. Frederiksen, H.W., Gadeberg, A.K., Montgomery, E.,& Norredam, M. (2017). Assessing .....trauma and mental health in refugee children and youth: a systematic review of validated .....screening and measurement tools. The European Journal of Public Health, 27(3), 439–.....446. Hinton, D. E., Pham, T., Tran, M., Safren, S. A., Otto, M. W., & Pollack, M. H. (2004). CBT ..... for Vietnamese refugees with treatment‐resistant PTSD and panic attacks: A pilot study. .....Journal of Traumatic Stress: Official Publication of The International Society for .....Traumatic Stress Studies, 17(5), 429-433. Hwang, W.C., Myers, H.F., Chiu, E., Mak, E., Butner, J.E., Fujimoto, K., Wood, J.J.,& .....Miranda, J. 38


(2015). Culturally Adapted Cognitive-Behavioral Therapy for Chinese .....Americans With Depression: A Randomized Controlled Trial. Psychiatric Services, .....66(10), 1035-1042. Nygaard, M., Sonne, C.,& Carlsson, J. (2017). Secondary psychotic features in refugees .....diagnosed with post-traumatic stress disorder: a retrospective cohort study. BMC .....Psychiatry, 17(5), 1-11. Olema, D., K., Owens, V.,& Ssenyonga, J. (2013). Posttraumatic Growth, Resilience, and .....Posttraumatic Stress Disorder (PTSD) Among Refugees. Procedia - Social and Behavioral .....Sciences, 82( 2013 ), 144148. Tull, M. (2019). How Exposure Therapy Can Treat PTSD. Retrieved from .....https://www.verywellmind. com/exposure-therapy-for-ptsd-2797654 Zoellner, L. A., Feeny, N. C., Bittinger, J. N., Bedard-Gilligan, M. A., Slagle, D. M., Post, L. .....M., & Chen, J. A. (2011). Teaching trauma-focused exposure therapy for PTSD: Critical .....clinical lessons for novice exposure therapists. Psychological Trauma: Theory, Research, .....Practice, and Policy, 3(3), 300-308.

39


BİZİ SOSYALMEDYA HESAPLARIMIZDAN TAKİP EDEBİLİRSİNİZ

/baupsychology

/baupsychology

/baupsychology


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.