Sarikamis harekati ve erzurum

Page 1

SARIKAMIŞ HAREKATI VE ERZURUM Tarih kitaplarımıza Osmanlının Birinci Dünya Savaşında savaştığı cephelerden birisi olarak giren Kafkas Cephesi hakkında ne yazık ki bir paragraflık bir yer ayrılmıştır. Son yıllarda bu cephe “Sarıkamış Harekâtı” başlığı altında dar bir çerçeve içersinde tartışılmakta ve hatta olay 22 Aralık’ta başlayıp 8 Ocak tarihinde biten “Kuşatma Harekâtı” ekseninde meydana gelen mücadeleler, kayıplar, ölümler üzerinden tartışılmaktadır.

Dönemin Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın üzerinden yapılan tartışmalarda taraflar Kafkas Cephesi olarak anılan bu savaş bölgesinde yaşananları 90 bin kişi mi öldü? 30 bin kişi mi öldü? Kaç kişi dondu? Gibi başlıklar altında hadiseye bütüncül bakılmasına perde olmakta, muharebe alanlarında şehit olanların, yollarda donanların yanı sıra sivil halktan, askerden, hastalıklardan ölenleri, esarete yok olup gidenler bölgenin yaşadığı faciayı ne hikmetse gündeme taşımaktan imtina etmektedirler. Biz bu yazımızda Erzurum ve çevresinde yaşanan faciaya kapı açmak değil 30 bin belki 100 binlerce kişinin anısına dikkat çekmek istiyoruz.


Olaya 16 günlük yaklaşıyoruz..

dar

çerçeveden

değil

bütüncül

bir

açıdan

Bir Parça Ekmeğe Muhtaç Duruma Düşen Erzurum Seferberliğin ilanından (2 Ağustos 1914) 4 Şubat 1915 tarihine kadar beş ay içerisinde Diyarbakır’dan Erzurum’a gönderilebilen erzak miktarı 198 tondan

ibaret kalmıştı. Aynı süre içerisinde Elazığ ve Sivas vilayetlerinden Erzurum’a gönderilebilen erzak ise 1.237 ton kadardı. Buna karşılık yalnız Bitlis vilayeti 5.000 ton erzak göndermişti ki buna göre seferberliğin ilanından 4 Şubat 1915 tarihine kadar çevre vilayetlerden Erzurum’a gönderilebilen erzak miktarı yaklaşık olarak 6.400 tondan ibaret kalmıştı. Hâlbuki yalnızca Erzurum vilayetinin orduya verdiği erzak 71.792 tona ulaşmaktaydı. Bu durum Erzurum yöresi halkı için büyük bir yük teşkil etmekteydi. Çünkü toplanma bölgesine diğer vilayetlerinden erzak yetiştirilmediğinden ordunun yiyecek-gıda ihtiyacını sağlayabilmek için yöredeki çiftçilerin tohumluklarına bile el konuluyordu. Cepheye yakın olan kazaların yükü daha da ağırdı. Mesela sadece Hasankale kazasından orduya 42.000 ton erzak verildiğinden aç kalan halk iç bölgelere muhacir olup göç ederken; burada yüzden fazla köy de Ruslar tarafından işgal edilerek yakılmış, ahali bir parça ekmeğe muhtaç duruma düşmüştü.[1]

Ruslar

Palandöken

dağlarına

tırmanırken

Arkada

Erzurum,

1916

50 Bin Savaşçıya 150 Bin Yardımcı 3. Ordu’nun harekâtına katılan ordu mevcudu ile verilen rakamlar birbirinden farklıdır. General Fahri Belen eserinde, ekim ayı başında Erzurum bölgesine sevkedilen ordunun seferberlik kadrosunu; savaşçı düzenli birliklerinin 83.000, Erzurum Müstahkem Mevkii asker sayısının 13.583, ihtiyat süvarilerinin 13.177, jandarma hudut birliklerinin 28.583, depo birliklerinim sayısının 10.081, ulaştırma teşkilatının 2.531, ordu karargâhının 295 ve toplam mevcudu 169.609 olarak verir. Kasım ayına kadar geri hizmetlerle beraber ordu mevcudunun 189.562 ye çıkmış olduğunu, seyyar ordu mevcudunun da 129.000’e tamamlandığını belirtir. Katılan 120.000 askerinden


80.000’isavaşçıydı. Savaşçı sınıfın ordu içindeki ağırlığı %60’ı buluyordu. Bölgeye ani olarak (oldu-bittiyle) yığınak yapan, ikmal ve iaşe problemlerini çözememiş ordunun Ankara-Sivas-Erzincan-Erzurum-Elazığ-Basra-Musul-Urfa-Mardin-Diyarbakır-Bitlis-VanMuş çevresinden yük hayvanları ve insan sırtında taşınarak beslenmesi ve donanımlarının temin edilmesi gerekiyordu. Mesela Sivas’tan yola çıkarılan bir kafile 600 km’lik yolu 20–25 günde yürüyerek ancak Sarıkamış’a ulaşabiliyordu.

Seferberliğin ilanı ile askere alınma sebebiyle çalışabilecek erkek nüfus azaldığından, Valiliklerce yapılan nakliyat; kadınlar, çocuklar ve 45 yaşından büyük erkekler yani yaşlıların sırtıyla yapılıyordu. Bu bakımdan Anadolu insanı ağır kış şartlarında en az 30–40 günlük seferlerde pek çok insan ve hayvan zayiatı verdi. Cephedeki 50.000 savaşçı askerin bakım ve beslenmesi için 150.000 yardımcı sınıf askere ihtiyaç vardı. Ayrıca yukarıda isimleri sayılan illerde yaşayan binlerce insan elindeki her türlü vasıta ile bunlara yardım edebiliyordu. Bu hesaba göre Erzurum hududuna en az 120.000 savaşçı er yığmış olan Rus ordusuna denk bir kuvvet için Türk tarafının en az 450.000 kişilik bir ordu teşkil etmesi gerekiyordu. Buna ne nüfus ne de maddi imkân vardı. Devletin buna gücü yoktu.[2]

Rus akerleri silah deposu haline getirilen Ulu Caminin içinde Nakliye probleminin zamanında çözülememesi cephedeki ordu kadar harp bölgesinde yaşayan halk için de acı sonuçlar doğurdu. Çevre illerden yeterli erzakı alamayan birlikler, Erzurum'un kasaba ve köylerinde tohumluk buğdaylara varana kadar toplamak zorunda kaldılar. Erzurum Valiliği'nden 8 Şu-bat'ta alınan telgrafa göre, Erzurum Vilâyeti artık orduya erzak veremeyecek bir hale gelmişti. Elinde tohumluk


arpası da alınan halk yeni yılda ziraat yapamayacaktı. Hasankale'de aç kalan halk içerilere doğru hicrete başlamıştı. Erzurum'da yapılan ikmal çalışmaları özetleyen Vali Tahsin Bey'in verdiği bilgiler şöyleydi: "Erzurum'a geldiğimde ordunun iaşesi için çekilen müşkülâtı ve erzak bulunmadığını arz etmiştim. Aradan geçen 115 gün zarfında lutf-ı Hakla orduyu aç bırakmadık. Bu zaman zarfında civar vilâyetlerin yardımı % 2 oranında kalmıştır. Yalnız Bitlis Vilâyeti'nin katkısı % 15 nispetine ulaşmıştır. Bazı günler 150. 000 insan ve 40. 000 hayvana ulaşan umûmi kuvvetlerin iaşesini halk tohumluk buğdaylarını dahi sarf ederek besledi. Bayburt ve Tercan kazalarından 1,5 milyon kıyye erzak satın alma imkânı vardır. Ulaşım araçları dikkate alındığında Erzurum civarında 150.000 civarında bir askerî kuvvetin sürekli tutulamayacağı görülecektir. Zira bu sayıda bir ordunun beslenebilmesi için günlük olarak Erzurum'a 300 ton erzakın girmesi gereklidir. Bu miktar erzak 3. Ordu iaşe bölgelerinden ancak 800 deve kolu ile taşınabilir. Oysa ordunun elinde 80 deve kolu vardır. Menzilin diğer araçları da dikkate alınırsa bölge için en az 500 yeni deve koluna ihtiyaç vardır. Bu rakamların anlattığı şudur: Bir deve 200 kg yük taşır. Bir günlük ihtiyaç için Erzurum'a 1.500 deve ya da taşıma kapasitesi 400 kg olan 750 çift atlı arabanın girmesi gerekir. Erzurum'a en yakın vilayetlerden olan Erzincan'dan yola çıkan bir kafile 200 km yolu gidiş geliş olarak en az 20 günde kat edebilir. Günlük 1.500 devenin Erzurum'a girişi zorunlu olduğuna göre ordunun ihtiyacı olan erzakın sadece Erzincan'dan Erzurum'a taşınması için 20 x 1.500 = 30.000 deveye ihtiyaç vardır. Anadolu içlerine doğru her 200 km için tekrar 30.000 deve gerekir. Bu hesabı daha uzak vilayetler için çoğaltmak mümkündür. Örneğin en önemli ikmal merkezlerinden olan Trabzon'dan yola çıkan bir kafile 300 km.yi gidiş dönüş olarak 30 günde alır. Aynı hesapla 45.000 deve ya da 22.500 çift atlı arabanın aynı anda yolda bulunması gereklidir. Her 300km için bu rakamlar da ikiye katlanacaktır. Bu vasıtaların temini devletin gerek ekonomik sıkıntıları gerekse bölge yollarının kullanımı açısından mümkün değildir. Esasen tahıl ambarı sayılan Anadolu’da ordunun aç kalması ihtimali tamamen ulaşım araçlarındaki yetersizlikten kaynaklanmıştır. Askerî ambarlarda bekletilen erzak nakliye güçlüğü yüzünden cepheye taşınamamıştır. Bu durumu yakından bilen Türk Genelkurmayı baharı beklemeden taarruz kararı almak zorundaydı. İkmal kıtaları savaşan birlikleri takip edemeyeceği için askerin Ruslardan ele geçecek erzakla doyurulması planlanmıştı. Bu durum haliyle faciayı beraberinde getirmiştir. Yanı ülke baştan kaybedilen bir savaşa sokulmuştu.

Başkumandan Vekili Enver Paşa çözümü bulmuştu. Bu sorun ileriye hücumla çözülecekti. Ordular hücuma kalkar Rusları püskürtür, Kafkasları aşarlarsa oradaki ülkelerde rahatça beslenebilir ve barınabilirlerdi. Onun için taarruz edilmeli düşman hatları yarılmalıydı. Yiyecek de, giyecek de, silah da, cephane de oradaydı... 3. Ordu komutanı Hasan İzzet Paşayı bu yolda zorlamış, azarlamış ve başarısız görerek görevden azletmişti. Erzurum’da Yerli At Irkının Sonu


Hasan İzzet Paşa Hasan İzzet Paşa süvari kurmayıydı. Atları çok sever, düzenli bir süvari alayının manevrası onu son derece heyecanlandırırdı. 9. Kolordu bölgesinin eksiklerinden biride düzenli süvari birliklerinin bulunmayışıydı. Yarbay Yusuf İzzet Bey süvari birlikleri kurmak için çalışıyordu. Bu yüzden 2. Süvari Tümeninin seferberliğinde güçlükler yaşanıyordu. Hasan İzzet Paşa Tümen komutanı Yarbay Yusuf İzzet Beyin çalışmalarına destek olmak amacıyla, genel kuralları ve temayüllerin dışına çıkarak bir emir yayınladı:

“Toplanan ulaşım araçları arasındaki binek hayvanlarının, birinci öncelikle süvari tümeni alaylarına ayrılması, Süvari tümeni savaş düzeninde bulunan 21. Alay’dan 9. Kolordu ve 29. Tümen Karargâhları için 40 hayvan ayrılmış. Bu hayvanlar geri verilmelidir. Yanlışlığa neden olanlar hakkında gerekli işlemin yapılmasıyla sonucun bildirilmesi…”

Emrini vermiş ve bu konuda emrini birkaç kez tekrarlamıştı. Emirler semeresini vermiş devşirme yöntemiyle halktan alınan atalarla günün birinde 1300 at mevcuduyla süvari tümeni oluşmuştu. Fakat bu oluşum sırasında da Erzurum Vilayeti içindeki yerli at ırkının da kökü kurutulmuştu.[3] Evlatlar Aç Kalmasın Diye Analar Babalar Yollarda Öldü 3. Orduya gerekli olan yiyecek ve ihtiyaç maddelerinin taşınmasında yollar, araçlar, hayvanlar yetersiz kalıyordu. Halk yeni önderlerinin arzusu için neyi var neyi yok seferber etmişti. Çalışabilecek nüfus silâhaltına alındığı için valiliklerce yapılan nakliye işinde ekseriyetle Başkumandan vekili gibi dayanıklı olmayan iş gücü ve dayanma gücü düşük kadın ve çocuklarla 45 yaşından büyük erkekler çalışıyordu.


Taşınan erzakın doğrudan Erzurum merkezine ulaştırılması zorunlu hale getirilince ağır kış şartlarında en az 30–40 gün süren seferler çok sayıda insan ve hayvan ölümüne yol açtı. Erzurum’dan dönen kafile memurları ve hayvan sahipleri tifoya tutularak kısmen yollarda, kısmen evlerinde öldüler. Bu durumda halk tedirgin olup dehşete düşmüş, çalışmak istememiş, yetkili makamların tehditleri de etkisiz kalmıştı. Valilikler daha fazla baskı olursa halkın hapislerde bile yatmaya razı olduklarını, Erzurum’a giden kafilelerin ancak yarısının geriye dönebildiklerini, dönebilenlerin de çalışamayacak kadar hasta ve güçsüz olduklarını rapor etmişti.[4] Analar ve babalar hatta çocuklar, cepheye gönderdikleri ciğerpareleri aç kalmasın, vatan düşman çizmesiyle çiğnenmesin diye cephe gerisinde, Enver Paşanın inatçı tavrının karşısında patır patır dökülüyorlardı.

1916 Erzurumu Bugünkü Bölge idare mahkemesi o dönemdeki vilayet yanmış halde Erzurum'da İzdiham Artmış Sefalet Doruğa Ulaşmıştı Muharebenin ilk safhasında, Köprüköy muharebelerinde, cephedeki yaralılar Hasankale'deki Seyyar Hastanelere, bir kısmı da Hasankale'den Erzurum hastanelerine nakledilmişti. 29 Kasım’a kadar Hasankale ve Erzurum hastanelerine gelen yaralı sayısı 139 subay ve 5648 erdir. Kışın bastırması, çadır ve bina azlığı nedeniyle hastanelere giren hasta adedi ve hastalarda ölüm olayı artmıştı. 5 Kasım’da hastanelere günlük giriş 190, hastanelerdeki hasta mevcudu 2665 iken ölüm günde 18di. 26 Kasım’da hastanelere günlük giriş 560'a, hastanelerdeki hasta mevcudu 6929'a, günlük ölüm adedi de 29'a yükselmişti. Erzurum hastanelerindeki hasta sayısı 4985'ti. Bir harbe hazır olmayan Erzurum'da, izdiham artmış, sefalet doruğa ulaşmıştı.[5] Mareşal Fevzi Çakmak’ta bu konuya da dikkat çekerek “Erzurum'da 16 bin kişilik hastane olması lâzım gelirken başlangıçta 900 kişilik hastane vardı. Ölüler çadırlarda odun gibi yığılıyordu. (...) demektedir.[6] Sıhhîye Hizmeti:5000 Hastaya 29 Doktor Bakıyordu


Harekât esnasında en fazla ihtiyaç duyulan ilk yardım ve bakım maalesef çok yetersiz kalmıştı. Kolordular kendi sıhhiye tesisleri desteğinde ilerlemişti. Ordu savaşa girmeden en az 6 ay önce başlaması gereken sağlık teşkilatı kurma hastane, seyyar hastane çadırları, doktor, sağlıkçı, aşı, ilaç, sıhhi araç - gereç temini yapılamamıştı. Ülke salgın hastalıklarla uğraştığı gibi cephelerde meydana gelen yaralanma, donma, kangren ve ölümcül hastalıklar askeri kasıp kavurdu. Seferberliğin ilanı ile başlayan asker alımlarındaki plansızlık ve ordu toplanma bölgelerindeki karmaşa bu harekâtın ağır aksak yürüyeceğinin habercisiydi. Çünkü küçük birer Anadolu kenti olan illerde toplanan binlerce askerin heledekış ayında yıkanmaları, tuvalet ihtiyaçlarını sağlıklı ortamlarda gidermeleri mümkün olmadığından birçok bölgede kolera hastalığı görülmüş ve ölümlere sebep olmuştu. Ayrıca “ordu humması” denilen bitle bulaşan ölümcül hastalık, doktorlar askere alındığı için yerleşim merkezlerinde felakete sebep oluyordu. Köyler sıtma hastalığından inim inim inliyordu. Erzurum’da 5000 hastaya 29 doktor bakıyordu. Çalışma saatlerinin bittiğinde 1000 hastaya yalnız bir nöbetçi doktor düşüyordu. Osmanlı’yı harbe sürükleyen Almanya Türk halkının ve askerinin çaresizlik içinde kırılıp gitmesine karşı adeta duyarsızdı. Sadece Ocak 1915’te beş doktor ve altı hemşireden oluşan bir Alman heyeti Trabzon’da tifüs hastalığını araştırmak için bir müddet çalışmışlardı.[7] Harbin en buhranlı günlerinde Daru’l Mualliminve Mekteb-i Sultani talebeleri yaralıların tedavisi için hastanelere koşmuş ve pek çoğu salgın hastalıklardan şehit olmuştu. Bazı sağlık tedbirlerinin alınması, seyyar hastanelerin gönderilmesi sorunu çözememişti. Sarıkamış Harekâtı’nda tutulmuş düzenli istatistikler yoktu. Yaralı, hasta ve ölümler hakkında verilen rakamlar gerçeğin çok altındaydı. Yaşanan izdihamda hastalara değil teşhis yazmak künyelerini bile kaydetmek imkânı bulunamamıştı. Elde edilen rakamlara göre sadece Aralık ayında hastaneye giriş yapan asker sayısı, 3 773 hasta, 9100 yaralı toplam 12 783 kişiydi. Bu rakamlar da gerçeğin çok altındaydı. Hasta ve yararlıların öteye beriye dağılması gerçek rakamlara ulaşılmasına engeldi. Hasta ve yaralıların birçoğu memleketinin yolunu tutmuştu. Bu durum ayrıca bir tehlikeydi. Çünkü bu hasta askerler gittikleri yerlerdeki akraba ve aile çevrelerine de hastalık bulaştırarak hastalıkların Anadolu sathına yayılmasına sebep oluyorlardı. Dağılan askerlerin bir kısmı Pasinler Ovası ve Tortum Vadisi’ndeki köylerde ölmüşlerdi.[8] Sadece 3. Ordu Bölgesi’nde Birinci Dünya Savaşı esnasında şehit olan doktor sayısı şöyleydi: 1914 yılı Ocak ve Şubat aylarında şehit olan doktor sayısı: 55 1915 yılı içinde şehit olan doktor sayısı: 113 1916 yılı içinde şehit olan doktor sayısı: 106 1917 yılının ilk dört ayı içinde şehit olan doktor sayısı: 56.[9]


Kayıplar ve Şehitler Sarıkamış Kuşatma Harekâtı'na başlandığı 22 Aralık 1914 günü, 3. Ordu'nun 75.000'i muharip olmak üzere genel insan mevcudu 112.000'i buluyordu. Sonradan Erzurum depolarından alınan 6000 erle ordunun insan mevcudu 118.000'e yükselmişti. Rakamlar zaman zaman değişmiştir. Rakamlardan çok askerin cepheye sürülüş şekli ve ölüm şekli Sarıkamış Dramı’nın en çok tartışılan yönü olmuştur. Öyle ki kimi yayın organlarında 7 bine kadar düşürülen şehit sayısı, kimi yayınlarda “askerlerin dağlarda dondurulduğu yolundaki iddialar doğru değildir.”, “Kıtaların donmalar yüzünden verdiği kayıplar konusunda kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanılmaz.” Nevinden açıklamalara dönüşmüştür. Sarıkamış Muharebeleri’nin kayıpları hakkında Türk ve Rus yazarlarıyla, diğer tarafsız yazarların ortaya koyduğu rakamlar ve görüşler bazı noktalarda birleşmekle beraber büyük farklılıklar göstermektedir. Biz sadece kaynaklarda verilen rakamları yorumsuz aktarmakla yetineceğiz. Yargılamayı tarih ve halkın vicdanı yapacaktır.

Hikmet Özdemir, 1914/1915 Kışında Sarıkamış dağlarında Türk askerinin kayıplarıyla ilgili olarak “Yüzbaşı Selahattin’in Romanı” adlı popüler eserde verilen bilgiler doğruluğunu ileri sürer.[10] İlhan Selçuk ise; “ O tarihte Enver

Paşa otuz beş yaşındaydı. Rus Ordularına kara kışın en güçlü günlerinde yaptığı taarruz sonunda, 112.000 kişilik Türk Ordusundan 53.000 kişi soğuktan donmuş ve ölmüş, 7.000 kişi esir olmuş ve 30.000 kişi hastaneye düşerek savaşamaz hale gelmiştir” demektedir.[11] Kars tarihiyle ilgili kaynakta; 3. Türk Ordusu'nun Sarıkamış Kuşatma Harekâtı sonunda 60.000 şehit, 7.000 esir, 30.000’den fazla hasta ve yaralı verildiğini ve Kars’ta katledilen 40.000 Türk ile bu rakamın 137.000’e ulaştığı yazılmaktadır.[12] M Larcher, kitabında, “Türk kıtalarının yolsuz yüksek dağlarda zorluklar içinde kar, açlık, tifüsten 90.000 insan zayi ettiğini 40.000’den fazla esir verdiğini 12 bin askerle ricat ettiğini nakleder.[13]


Harekât esnasında 3. Ordu Kurmay Başkan Yardımcılığı’nı yapan Alman Guse, yayınladığı hatıralarında, 30.000 ölü ve 7000 esir verildiğini, Erzurum bölgesinde toplanan 12.000 erle beraber 42.000 erin geri döndüğünü bildirmektedir.

General Hüseyin Hilmi Işık, Sarıkamış Harekâtı’na katılan 118.000 askerden

ancak 18.000 kişinin geri döndüğünü, hasta ve yaralılardan 10.000 askerin daha kurtarıldığını dolayısıyla kayıpların 90.000 asker olduğunu belirtir.[14] 22 Ocak 1935 günü, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, Harp Akademisi’ndeki konferansında şu bilgileri vermiştir: “Bizim vesikalardan bulduğumuz miktar: Başlangıçta 78 bin neferin ne olduğu belli değildi. Bunların öldüğü veya esir olduğu tahmin ediliyor(du). Nihayet bunların bir kısmını hastane cetvellerinde bulduk. Mart’ta 38 bin hasta geliyor. Buna her ay 10 bin ölü daha ilave edersek köylere dağılanlarla beraber 50.000 kişi zayii görülüyor. 10.000 cephede, 10.000 bir ayda hastaneden çıkan, 8 bin firari ki toplam 28 bin nefer buna ilave edilirse hesap meydana çıkar. Hastaneye girenlerin tamamı o sıralarda vefat ettiğine göre, Sarıkamış Harekâtı Ordusu’nun yarısının yani 60.000 neferin öldüğünü kabul etmek doğru hesap olur.”[15]

Cemal Kutay olayı daha başka türlü değerlendirerek şu rakamları vermektedir. “4. Ordu Kumandanı Zeki Paşanın makul fikirlerini dinlememesi nasıl “Kanal Faciası”yla neticelenmişse, bu sefer de 3. Ordu Kumandanı Hasan İzzet Paşanın haklı mütalaasını hiçe sayması ile işte bu muazzam felakete sebep olmuştur. Bu müthiş macerada Rus kayıpları 32 binden ibaret kalmasına mukabil, bizim kaybımız 60 bin olmuş, sonuç açısından en kıymetli askerlerimiz mahvolup gitmiştir.”[16] Müderrisoğlu’nun kitabında, Sarıkamış’taki Türk kayıplarının 109 bin 274 olduğu yazılmıştır. Birliklerde 22 Aralık 1914 ile 18 Ocak 1915 tarihlerinde mevcut olan asker sayılarından hareket edilerek hazırlanan tablo şöyledir:[17] Birlikler 9. Kolordu

22 Aralık 18 Ocak Kayıplar 1914 1915 36,784 36,784

10. Kolordu 48,943

2,200

46,743

11. Kolordu 27,019

5,200

21,816

2. Süv. Tüm. 5,428

1,500

3,928

Toplam

8,900

109,274

118,174

Sarıkamış Faciası'ndan sonra 3. Ordu Sıhhî Reisliği görevine atanan Tabip Albay Tevfik Salim (Sağlam) ise 1940 yılında yayınlanan eserinde bu konuyu değerlendirme gereği duymuştur: "Bu çetin taarruz ve feci ricat esnasında sıhhî hizmetin ne kadar görülebileceği kolaylıkla anlaşılabilir. Bu muharebe esnasında kaybımızın açık olarak tespiti mümkün olmamışsa da Mareşal Fevzi Çakmak hakikate en yakın bir hesap olmak üzere bu muharebede 60 bin neferin öldüğünü kabul ediyor. Filhakika bu uzun yürüyüş ve muharebeler esnasında birçok subay ve asker şehit oldu; birçoğu soğuktan öldü, birçoklarının el ve ayakları donarak sonradan öldüler veya


malûl kaldılar. Geri dönen asker son derece bitkin bir haldeydi. Bunların da çoğu en ufak bir tesir ile hastalandı ve öldü. Böyle bir vaziyette salgınların büyük bir yaygınlık ve şiddet kazanması pek tabiîydi. Hastalar ve yaralılar etrafa dağılmış, birçok yerlere sığınmışlar, birçokları memleketlerine kadar yollanmışlar ve birçokları da yollarda ölmüşlerdi. Bilhassa Pasinler Ovası’nda, Tortum vadisinde, Erzurum ovasında köylere sığınan askerlerden ölenler olmuş, hastalananlar böylece bakımsız bir halde kalmışlardı. Hasankale'de, Pasinler ve Erzurum ovalarında birçok köy hasta ve yaralılarla dolmuştu.”[18] 1915 tarihli Almanya'nın Trabzon Konsolosu Dr. Bergfeld'in raporu, Sarıkamış Faciası'nın Trabzon'a ulaşan etkisini anlatmaktadır: "Şehrin bütün hastaneleri lekeli tifüs hastaları ile doludur. Bulaşıcı hastalık hemen hemen bir afet halini almıştır. 900–1000 kadar hasta askerden günde ölenlerin sayısı 30-50'dir.” 14 Şubat 1915 günü toplanan ordu kuvvetlerinde 42.000 er gözükmektedir. Böylece[19] muharebeden önce 118.000 olan ordu mevcudundan 15.000 kadar ere ne olduğu bilinmemektedir. Bunlardan bir kısmının, büyük bir olasılıkla mahalli çete teşkilâtına katıldıkları ve bir kısmının da bölgedeki köylere dağıldıkları sanılmaktadır. 2

Mart


Hafız Hakkı Paşa Bu muharebede ölü sayısının çok fazla olmasının nedeni yeteri kadar sağlık personeli ile hastanelerin bulunmamasıydı. 3. Ordu'nun giyim kuşam durumu ile beslenme durumu da çok yetersizdi. Örneğin, Erzurum'da ancak 900 kişilik bir hastane vardı. Hâlbuki öyle günler olmuştu ki 15.000 hasta ve yaralı Erzurum'a toplanmıştı. Bu hastalar odun yığınları gibi çadırların içinde birbiri üzerine yığılmış ve bakımları yapılamamıştı. Sarıkamış Muharebesi’nden sonra çıkan tifüs hastalığı da durumu daha feci bir hâle getirmişti. Bu hastalıktan dolayı verilen kayıplar pek ağırdı. 3. Ordu Komutanı Hafız Hakkı Paşa dahi tifüsten ölenlerin arasındaydı. Bu nedenle muharebeden sonra bu devrede verilen kayıplarla Sarıkamış Muharebesi süresince verilen kayıpları birbirine karıştırmamak icap eder. Ergünöz Akçora, Allahüekber Dağları’nda 20.000, Sarıkamış çevresinde ise 78.000 olmak üzere toplam 98.000 askerin donduğunu yazmaktadır.[20] Liman von Sanders hatıralarında ise sayı 90.000 askerden 12.000 kişinin geri döndüğü şeklindedir.[21]


Hafız hakkı paşa cephede Akdes Nimet Kurat, bu konuda şunları söyler: "Sarıkamış taarruzu Türk Ordusu’nun çok büyük kayıplar vermesine sebebiyet verdi. Askerin ekserisi düşman kurşunu ile değil, soğuktan donarak veya açlıktan öldü. Bir kısmı ise esir düştü. 9. Kolordu Kumandanı Ali ihsan Paşa ve iki yüz kadar zabit ve birkaç bin nefer esir edilmişti. Zayiatın katî bir rakamla tespiti imkânsızdır; harekâtın başında, yani taarruza bilfiil iştirak eden 90 bin asker varken, geri dönenlerin sayısının 10–12 bin kişi olduğu anlaşılmaktadır. Bunlardan 15 bini esir olduğuna göre, geriye kalan 70–75 bin asker, maalesef soğuktan veya savaştan ölmüş veya yaralanmıştı. Rusların kaybı da az değildi: 16 bin ölü ve yaralı 12 bin hastaydı; bunların çoğu donmaya maruz kalmıştı.” Prof J. McCarty’de 24 Nisan 2002’de Yeditepe Üniversitesi’nde yaptığı konuşmasında; “Enver Paşa, Rusları Sarıkamış’ta cesur ama kötü tasarlanmış bir saldırıyla bozguna uğratmayı denedi. Başarısızlığa uğradı ve ordusunun dörtte üçünü kaybetti” demiştir. Bu sayı aşağı yukarı 75.000 etmektedir ki, Paul Muratof ve Allen de aynı sayıyı vermekte ve 75.000 kayıp 30.000 esirden bahsetmektedirler.[22]

Guse’ye göre ise bir rivayette Ruslar tarafından 27.000 esir alınmış, çarpışma ve donma dolayısıyla 30.000 ölüm hadisesi gerçekleşmiş, bir başka rivayette ise 3.500 esir, ölü sayısı 11.000’dir.[23]

Ziya Nur’un kitabında ise Sarıkamış muharebelerinde ordumuz 23 bin şehid, 7 bin

esir, 10 bin yaralı vermiştir... Ruslara göre ise zayiatımız 90 bin’dir, bunun 15 bini esirdir. Albay Arif Beyin kolorduların %99,5 zayiat verdi sözü kabul edilmez bulunmaktadır.[24]


Genelkurmay Başkanlığı Harp Encümeni’nin tespitlerine göre ise Sarıkamış Harekâtı’nda Türk Ordusu, 23 bini savaş alanında, 10 bini de savaş hatları gerisinde olmak üzere toplam 33 bin şehid vermişti. 7 bin kişi esir düşmüş, 17 bin kişi ise hasta ve yaralı olarak saf dışı kalmıştı. Yani yaralı, hasta ve esir düşenler de dâhil olmak üzere Türk Ordusu’nun toplam kaybı 57 bin kişiydi.[25] Atase arşivine göre Türk şehitleri 60.000,esir sayısı 7 000 dir.[26] Sarıkamış’ın Öbür Yüzü Hastalıklardan Ölümler 3. Ordu, seferberlikle savaş ilânı arasında geçen 3 aylık sürede en büyük yığınağı Erzurum ve civarında yapmıştır. Buralara asker uzaklardan yaya olarak gelmektedir ve yolda köylerde kalarak halkla sıkı bir temas içinde bulunmaktadır. Asker de, halk da bitlidir. Erat yolda hiçbir yerde temizlenmediği gibi, ulaştıkları kıtalarında da bitten temizlenme vasıta ve imkânları yoktu. Erzurum gibi şehirlerde ve köylerde yerleşim gayet kötü şartlar altındaydı ve her tarafta büyük bir izdiham vardı; asker, halkla karmakarışık bir tarzda yaşamaktaydı. Bu nedenledir ki, başlangıçta Ordu, bitle geçen hastalıkların, lekeli tifo ile hummayı racianın, büyük bir salgın yapması için azami müsait şartlar altında bulunmaktaydı.[27]

Asıl facia, Sarıkamış'tan sonra başlamıştır. Ordu'nun büyük kısmının erimesiyle neticelenen bu dramatik seferin ardından Hasankale, Pasinler Ovası’ndaki köyler, Erzurum, Erzurum Ovası’ndaki köyler, hasta, zayıf ve bitkin askerlerle dolmuş, hastaneler hastaları almamışlardır. Birçok hastanede hemen bütün hekimler ve idare memurları lekeli tifoya tutulmuşlardır. Sahra Sıhhiye Müfettiş-i Umumisi Süleyman Numan Paşa lekeli tifodan yatmaktadır. Hastalık, ahali arasında da tam bir salgın halini almış olup, Erzurum'da günde 20–30 kişi lekeli tifodan ölmektedir. Şubat ayında vaziyet daha fenadır. Geri giden tebdil havalı ve kaçak erat hastalığı gerilere


nakletmektedir. Erzincan'da da şiddetli bir salgın meydana gelmiş ve hastaneler dolmuştur. Ulukışla'ya kadar menzil ana hattı ve Erzurum-Kiğı-Palu-MadenDiyarbakır ve Erzurum-Erzincan-Harput-Diyarbakır yollarında ve civarındaki köylerde hastalık yayılmıştır. Mart başında hastalık cephede yapacağı tahribatı yaptıktan sonra hafiflemeye başlamıştır. Fakat menzildeki amele, jandarma ve depo taburlarında ve ahali arasında şiddetli bir salgın hüküm sürmektedir.[28] Tifüs, lekeli humma, dizanteri gibi bulaşıcı hastalıklar, Sarıkamış'tan sonra 3. Ordu'nun ikinci felâketi olmuştur. Hastalık hayvanlara da bulaştığı için, cephedeki hastaları çoğu zaman en yakın hastaneye yetiştirmek bile mümkün olamamıştır. Binlerce kişi yürüyerek hastanelere gitmiştir. Kaldı ki, hastane ve sağlık görevlileri sayısı yeterli değildir. Erzurum'da 900 kişilik hastaneye 15 bin kişinin yığıldığı görülmüştür. Karla kaplı yüksek dağlardasiperde olan askerlerin büyük kısmını dezenfekteetmek mümkün değildir. Sadece askerler değil, askerle temasta olan subay ve doktorlar da tifüse yakalanmıştır. Erzincan'da görevli 3 Alman doktordan 2'si tifüse yakalandıkları için Almanya'ya geri gönderilmiş, diğeri Erzincan'da tifüsten ölmüştür.”[29] 3 Mart 1915 günü, Kızılhaç doktorlarından Colley ve Zıosisti, Erzincan'dan şunları yazmıştır: “Her türlü sıhhî önlemin noksanlığı yüzünden sıhhî yardım yapılamamakta ve Türk askerleri, Almanlarda görülmemiş derecede büyük zayiat vermektedir.” Yardımların yetersiz olması, “Türk askerlerini inanılmayacak ölçüde kırıp geçirmektedir.” Böylece askerî felâketlere geri çekilen birliklerin bir de tedavisi sorunu eklenmiştir.[30] 3. Ordu Sıhhiye Reisliği'nin 1915 Mart ayında Sıhhiye Müfettiş-i Umumiliği’ne gönderdiği istatistikler, 3. Ordu hastanelerine çeşitli salgın hastalıklardan girişleri ve ölümleri göstermektedir ve Kızılhaç doktorlarının salgının şiddetiyle ilgili saptamalarını -hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak şekilde doğrulamaktadır: Bir ayda hastane girişi

38730 kişi

9242 ölü

Tifo

1243 giriş

654 ölü

Lekeli Tifo Hummayı Racia

2109 giriş 2102 giriş

1116 0lü 622 ölü

Dizanteri

2250 giriş

846 Ölü

Nezlei Müstevliye

677 giriş

50 ölü

1915 yılında yalnızca Mart ayında, 3. Ordu'nun yüzde 45'i salgınlardan hastalanmış ve yüzde 11'i ölmüş, hastalananların yüzde 24'ü vefat etmiştir.[31] 1999 yılında, İstanbul Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmada, Büyük Savaş'ta, 3. Ordu Sıhhiye Reisi Dr. Tevfik Salim Sağlam'ın aylık raporlarındaki verilerle 1915 yılında Erzurum'da baş gösteren tifüs salgının hızı hesaplanmıştır. Buna göre; 1915 yılı Mart ayında 3. Ordu'nun binde 24,78'i tifüse yakalanmıştır. 1914 sonundan itibaren başlayan ve 1915 Ocak ve Şubat aylarında çıkan şiddetli salgın sonrasında tifüs ciddi bir şekilde hükümranlığını sürdürmüştür. Sarıkamış Faciası'ndan sonra askerlerin çoğu köylere sığındığından, hastaların birlikleri dışında bulundukları dikkate alındığında tifüsün hızının gerçekte daha fazla olduğu düşünülebilir. Tifüs salgınının hızı, Haziran ayının sonuna doğru yavaş yavaş azalmış; Temmuz ayında düşüş hızı artmıştır.[32]


Sonuç olarak Sarıkamış Kuşatma Harekâtı hakkında şöyle denilebilir: Türk Ordusu, elindeki olanakların yetersizliğine karşın, büyük kahramanlık ve cesaret göstererek mükemmel muharebe etmiş, ecdadına yakışır bir durumda maddi ve manevi bütün varlığını harcamakta tereddüt etmemiştir. Bu muharebede Türk Ordusunu soğuk ve açlık yenmiştir. Eğer Türk erinin sırtında yalnız bir kaputu ve ayağında bir postalı bulunsaydı, karnını da sadece bulgur çorbasıyla doyurabilseydi, yukarıda belirtilen bütün kötü koşullara rağmen başarı yine Türk’ün olacaktı.[33]

[1] Tuncay Öğün,Kafkas Cephesinin l.Dünya Savaşındaki Lojistik Desteği, Atatürk

Araştırma Merkezi Yayınları Ankara 1999,age, sh. 152. [2] Ramazan Balcı, Tarihin Sarıkamış Duruşması Tarih Düşünce Kitapları, İstanbul 2005,,sh. 284. [3] Şerif İlden,Sarıkamış,İş Bankası Yayınları,İstanbul 2003,sh. 53. [4] Ramazan Balcı, age, sh. 79–80. [5] Tevfik Sağlam, Büyük Harpte 3. Ordu’da Sıhhi Hizmet, Askeri Matbaa, İstanbul, 1941.sh. 8–9, [6]Fevzi Çakmak, Büyük Harpte Şark Hareketleri,Genelkurmay Matbaası, İstanbul 1993, sh.80. [7]HelmutBecker, 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Cephelerinde Askeri Tababet ve Eczacılık, sh. 6, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Tıp Tarihi Kürsüsü, 1986. [8] Ramazan Balcı, age, sh. 102. [9] Ceride-i Tıbbiye-i Askeriye, Ağustos 1333, sh. 124–132. Ramazan Balcı, age, sh. 103. [10]Prof. Dr. Hikmet Özdemir, Salgın Hastalıklardan Ölümler, sh. 185. [11]İlhan Selçuk, Yüzbaşı Selahattin’in Romanı, sh. 118. [12]Cem Ender Arslanoğlu, Kırk Yıllık Kara Günlerde Karsımız, sh. 66. [13]Büyük Harpte Türk Harbi, cilt 1, sh. 110. [14] Ramazan Balcı, age, sh. 290. [15]Hikmet Özdemir,Salgın Hastalıklardan Ölümler, TTK Yayınları, Ankara 2005,sh. 186. [16]Cemal Kutay, Türkiye İstiklal ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi, cilt 17,sh. 103. [17]Alptekin Müderrisoğlu, age, cilt 2, sh. 588. [18] Tevfik Sağlam, Cihan Harbi’nde 3. Ordu’da Sıhhi Hizmete Ait Küçük Bir Hulâsa, sh. 6, İstanbul, Askeri Tıbbiye M-, 1940. [19]Liman vonSanders, Türkiyede 5 Yıl,Burçak Yayınları,İstanbul 1969, s. 68. [20]Van ve Çevresinde Ermeni İsyanları, sh. 123–124, Türk Dünyası Araştırma Vakfı, 1994. [21]Liman vonSanders, age, sh. 37. [22]Paul Muratof, W. E. D. Allen, Kafkas Harekâtı, Kafkasya Sınırındaki Harplerin Tarihi, sh. 264. [23]FelixGuse, Büyük Harpte Kafkas Cephesindeki Muharbeler, sh. 46. [24] Ziya Nur Aksun, Enver Paşa ve Sarıkamış Hareketi,Ötüken Neşriyat, İstanbul 2005, sh.221.


[25] Tunca Öğün, Sarıkamış’ta Şerefimiz Hariç Her Şeyimizi Kaybettik, Hürriyet Tarih,

22 Ekim 2003, sh. 11. [26]Cezmi Eraslan. L. Dünya Savaşı Türkiye. Türkler C.13, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2000, sh 339-359

[27]Tevfik Sağlam, Büyük Harpte 3. Ordu'da Sıhhî Hizmet, s. 78. [28]Tevfik Sağlam, Büyük Harpte 3. Ordu'da Sıhhî Hizmet, s. 79. [29]Guse, Büyük Harple Kafkas Cephesi’ndeki Muharebeler, sh. 60-61, İstanbul,

Askeri Matbaa, 1931. [30] Liman vonSanders, age, sh.68. [31]Tevfik Sağlam, Cihan Harbi’nde 3. Ordu’da Sıhhî Hizmete Ait Küçük Bir Hulasa, sh. 7. [32]Mustafa Karatepe, I. Dünya Savaşı'nda Kafkas Cephesi'nde Tifüsle Mücadele, sh. 66–67, İstanbul Üniversitesi, SBE, Yayınlanmamış Doktora Tezi, 1999. [33]Genel Kurmay,3. Ordu Harekatı, cilt 2, sh.536.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.