Kanuni devrinde erzurum

Page 1

Kanuni Sultan Döneminde Erzurum

Son günlerde Şehrimizde Kanuni Sultan Süleyman ve Erzurum üstüne yoğun bir tartışma yaşanmakta. Tarihçi-Yazar Muzaffer Taşyürek Hocamızın bu tartışmalara ışık tutması dileğiyle sosyal paylaşım sitesinde paylaştığı, konuyla ilgili tarihi yazıyı, Şehrimiz tarihi açısından değerli bir kaynak olması dolayısyla bizde sitemizde yayınlıyoruz.

Anadolu’nun kuzey-güney ve doğu-batı istikametinde uzanan yollarının geçiş noktasında bulunan Erzurum, stratejik konumu dolayısıyla tarihi süreç içerisinde pek çok medeniyetin ilgisini çekmişti. VII. yüzyılda Müslüman Araplar ve XI. yüzyılda Selçuklu Türkleri, Erzurum’a hâkim olmuşlardı. Türklerin Anadolu’ya yerleşmeleri sırasında toplanmalarına ve yeni yerlere dağılmalarına merkezlik yapan Erzurum, XII. yüzyıldan itibaren tamamıyla Türk-İslam şehri kimliğine bürünmüştü . XVI. yüzyıla kadar Türk-İslam karakteri gelişerek devam ettiren Erzurum, pek çok devlet gibi Osmanlıların da ilgisini çekmişti. Osmanlı hâkimiyeti öncesinde Erzurum oldukça kötü bir vaziyetteydi. Safevî Sultanı Şah İsmail’i yakından takip eden I. Selim, bölgedeki Şiî sorununu çözmek üzere, 1514 yılında Şark seferine çıkmıştı . Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail’in üzerine hem giderken hem de dönerken, Erzurum’un yakınlarından geçmişti . Osmanlı Sultanı, Safevî saldırılarından ötürü harap haldeki şehre uğramamıştı . Osmanlılar sefer münasebetiyle Erzurum’un civarında akınlarda bulunmalarına karşılık, şehri almamışlardı. Hatta Erzurum’da Osmanlı hâkimiyetini tanıyan Sevindik Han’a, Yavuz Sultan Selim tarafından fetihnâme dahi gönderilmişti .


Osmanlılar, Çaldıran seferini müteakiben doğudaki ilerleyişlerine devam etmişlerdi. Bu süreç içerisinde Osmanlıların Erzurum şehrini ne zaman kesin olarak hâkimiyetlerine aldıkları hususunda net bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak 8 Şevval 923/24 Ekim 1517 ile Şevval 924/Ekim 1518 tarihleri arasında Erzurum’un Osmanlı hâkimiyetine girdiği kabul edilmektedir . Nitekim bölgenin idarî durumunu belirlemek amacıyla 1518 yılında başlayıp 1520’de tamamlanan tahrir defterinde; Erzurum şehri, “hâli ve harab olmağın timara virülmeyüb dahil-i muhasebe değildir” şeklinde tanımlanmıştır. Kanunî Sultan Süleyman’ın iktidara gelmesinin arifesinde Erzurum, Osmanlı sınırlarına dâhil olmuştu. Rûm (Hâdis) beylerbeyliğine bağlı Bayburd sancağının Şogayn kazâsına tabi bir nahiyeydi . Erzurum’un mevcut idari statüsü, Irakeyn seferinin sonuna kadar devam etti.

Muhteşem Süleyman’ın Erzurum’u tanıması tahta çıktığının on dördüncü yılında gerçekleşti. Doğu Anadolu Bölgesinde zuhur eden Safevî tehlikesinin bertaraf edebilmek için inisiyatifi alan Sultan Süleyman, bizzat ordunun başında harekete geçti. Osmanlı Sultanı, 5 Eylül 1534 tarihinde Erzurum’a gelmişti. Sultan Süleyman, maiyetinde bulunan Matrakçı Nasuh ile birlikte şehri etraflıca incelemişti . Sultan Süleyman karşılaştığı şehir “canib-i şimalisi azim sahra Erzurum abad ve canib-i cenûbisi Kûhistan olub zaman-i kadimde ulu şehir ve muhkem hisar iken haliya Kızılbaş melâinün zulmünden harab” şeklinde tarif edilmektedir. Sultanı özel ilgisine mazhar olan Erzurum için “Nazar-ı iltifat-i Padişahi ile manzur olup tamirine ferman olundu” denilmektedir. Sultan Süleyman, Erzurum’da kaldığı süre içerisinde şehirdeki türbeleri ziyaret ederek dualarda bulunmuştur . Anlaşılacağı üzere sıcak çatışma alanı


içerisinde yer alan Erzurum şehri, uzun yıllardan beri terk edilmiş ıssız bir vaziyetteydi. Sultan Süleyman’ın Erzurum’a gelişi ile birlikte şehrin eski görkemli günlere kavuşabilmesi için imar ve iskân işlerine hız verilecektir. Osmanlı idaresi, Erzurum şehrini özellikle Safeviler üzerine yapılacak olan seferlerde askeri bir üs konumuna getirecektir . Tarihlere Irakeyn Seferi olarak geçen bu askeri harekâtın sonunda Doğu Anadolu kesin olarak Osmanlı topraklarına katılmıştı. Osmanlılar; Kafkaslardan, Basra Körfezi’ne kadar olan yerler, İran’a kapatmış ve Azerbaycan’da üstünlük sağlamışlardı. Sultan Süleyman, Tebriz’den ayrılırken Sünni ahaliden isteyenlerin Erzurum’a gitmelerine olanak tanımıştır . Sultan, bir yıl önce imarı için talimat verdiği Erzurum şehrinin şenlendirmesi açısından önemli bir karar daha vermişti. Sınırların genişlemesiyle birlikte yeni idari yapılanmalar haliyle Erzurum’u da etkilemişti . Nitekim 5 Ekim 1535 tarihinde kurulan divanda, Erzurum şehri civarıyla birlikte bir eyalet haline getirilmiştir . İmar faaliyetlerine hız verilen şehre, Tebriz’den gelen Sünnî ahali yerleştirilmiş olup şehrin bayındır bir hale gelmesi için canla başla çalışmışlardır . Muhteşem Süleyman’ın hükümdarlığının yirminci yılında Erzurum, “şehr-i mezkûr serhâdde olmağla Kızılbaş ve Gürci fetretinden ahalisi perakende olub nice zaman hali ve harab kalub Hazret-i padişahî ‘alempenâh hâllede mülkehû kıbelinden kal‘ası tamir olınub ve hisar eri ve gönüllü yazılub mezkûrlar dahi kal‘a içinden evler binâ eylemek üzere henüz reâya cem‘ olmamağın kâdim mahalleri defter-i cedide kayd olındı ki reâyası gelüb kal‘a içinde ve taşra varoşunda mütemekkin olanlar defter olına zikr olınan kanunnâme mucebince hukuk ve rüsumlarının havâss-ı hümâyun eminlerine teslim eyleyeler” şeklinde tanımlanmıştır. Dikkat çeken nokta, 1540 yılı itibariyle şehrin tahkim edilerek yavaş da olsa iskân edilmesidir. Uzun yıllardan beri süre gelen Safevî meselesi, Muhteşem Süleyman devrinde de etkisini devam etmiş özelde Erzurum olmak üzere Doğu Anadolu bölgesinde kendisini hissettirmiştir . Nitekim 1540 yılına ait kayıtlarda, Safevîler yüzünden Erzurum şehrinde arzu edilen ölçüde iskânın gerçekleşmediği anlaşılmaktadır . Osmanlı idaresi, bu soruna karşı alternatif çözüm önerileri geliştirmiştir. Alınan tedbirler neticesinde en dikkat çekeni 1545 yılı itibariyle Erzurum beylerbeylerinin, Bayburt şehrinde ikamet etmeyerek Erzurum şehirde meskûn olmalarıdır . Elbette bölgenin en yetkin kişi konumunda olan beylerbeyinin Erzurum şehrinde kalmaya başlaması ahali nezdinde fevkalade olumlu tesir göstermiş olup kısa süre içerisinde imar ve iskân faaliyetleri hız kazanmıştır. Kanunî Sultan Süleyman, ülkenin doğu sınırlarına karşı özel bir alaka göstermişti. Bu vesile ile bölgede yeni yapılanma içerisinde bulunulmasına dikkat etmişti. Safevî tehlikesine karşı bölgenin tahkim edilmesine ciddi çaba göstermişti. Ancak bu girişimlere rağmen, Sultan Süleyman, Avusturya seferinde iken Safevî Şahı I. Tahmasb, Tebriz, Nahçıvan ve Van’ı ele geçirmişti . Şii hâkimiyeti güçlü bir şekilde tesis etmeye çalışmış ve bölgeye casuslar göndermişti. Tahmasb, Erzurum eyaleti sınırları içerisinde tam bir terör havası estirmiştir. Hınıs, Pasinler ve Erzurum, Safevilerden en fazla sıkıntı yaşayan yerleşim merkezleriydi . Bu arada Erzurum’un


imdadına yetişen Osmanlı kuvvetlerinin ilerleyişi üzerine Tahmasb, etrafı ciddi anlamda tahrip ederek geri çekilmiştir . Safevîlerin faaliyetlerinden ciddi anlamda rahatsızlık duyan Sultan Süleyman, 1548 yılında İran üzerine ikinci defa sefere çıkmıştı . Kanunî Sultan Süleyman, Şah Tahmasb ile kozları paylaşmak düşüncesiyle ilerlerken Sivas üzerinden Erzurum’a gelmişti . İlk gelişinden tam on dört yıl sonra ikinci gelişinde Erzurum’da sekiz gün kalmıştı . Propaganda için Anadolu’ya gönderilen Safevî casusları, ellerindeki mektuplarla birlikte yakalanarak Sultan Süleyman’ın huzuruna çıkartılmışlardı . Nihayetinde Osmanlı Sultanı, Tebriz üzerine yürüyerek Safevîleri, Doğu Anadolu topraklarından uzaklaştırdığı gibi sefer sonunda topraklarını genişletmiştir. Özellikle kuzeydeki Gürcü kalıntıları büyük oranda ortadan kaldırılmıştır. 1549 yılında Gürcistan seferi olarak bilinen ve yaklaşık altı hafta süren bu askeri harekât neticesinde Erzurum eyaleti daha güvenli bir hale getirilmiştir . Ancak bütün bu çabalara rağmen bölgedeki Safevî saldırılarının istenilen ölçüde önüngeçilememiştir. İlerleyen zaman içerisinde, Erzurum ve havalisine karşı Gürcü ve Safevî akınları artarak devam etmiştir. 1550 – 1552 yılları arasında Safevi baskıları bölgede hat safhaya ulaşmıştır. 1551 yılında Erzurum Beylerbeyi İskender Paşa, Gürcü Atabeylerinin elinde kalan son yerlere akınlar düzenleyerek Ardanuç’u almış ve sancak merkezi haline getirmiştir . İskender Paşa’nın Ardanuç’u ele geçirmesi üzerine Gürcü beyleri, Şah Tahmasb’tan yardım istemişti . Tahmasb önce İskender Paşa’nın üzerine yürüdü ise de kışın yaklaşması üzerine bir sonuç alamadan Karabağ’a dönmüştü . 1552’de Tahmasb ordusunu dört kola ayırarak Osmanlı topraklarını işgale başladı. Erzurum’da İskender Paşa’yı sıkıştıran Tahmasb, Ahlât’ı ele geçirdikten sonra büyük bir tahribat gerçekleştirmişti . Sultan Süleyman, Şah Tahmasb’ın Erzurum üzerine yüklenmesi üzerine hemen bölgeye yardımcı kuvvetler sevk etmiştir . Kış mevsimi yaklaştığından Erzurum kalesinde asker barındırmanın güç olduğunun farkında olan İskender Paşa, askerin bir kısmına izin vererek göndermek zorunda kalmıştır . İskender Paşa’nın durumu kendi lehlerine değerlendiren İsmail Mirza idaresindeki Safevi kuvvetleri, Erzurum kalesi önlerine kadar gelmişlerdi. İskender Paşa elindeki kısıtlı kuvvetlerle Safevilere mukavemet etmiştir . Zira Erzurum düştüğü takdirde bütün Doğu Anadolu bölgesinin Safevilerin eline geçmesi kaçınılmaz bir sonuçtu. Bu düşünceyle İskender Paşa, şehrin savunması için olağanüstü bir çaba göstermiştir. Erciş ve Muradiye’yi de zapt eden Safevî ordusu, l553 yılının baharına kadar Doğu Anadolu’da ciddi anlamda yıkımda bulunmuştur . Safevîlerin 1550 – 1552 yılları arasında Erzurum başta olmak üzere Doğu Anadolu’da yaptıkları talan, yağma ve yok etme girişimleri üzerine Osmanlılar, yeni bir sefer kararı almak zorunda kaldılar . Gerçi, Şah Tahmasb Osmanlı ordusunun karşısına hiçbir zaman çıkmamaktaydı. Nitekim 1534-1535 ve 1548-1549 yıllarına ait iki seferde de Sulatn Süleyman, Safevîlerin payitahtı olan Tebriz’e savunmasız bir şekilde girmişti. Osmanlı ordusunun geri dönmesiyle birlikte Şah, çekildiği dağlık bölgelerden gelerek Tebriz’i yeniden ele geçirmekte ve Osmanlı idaresine geçen mahallere baskınlar düzenleyerek yeniden sahip olmaktaydı. Bu kısır döngü bu şekilde devam


edip

durmaktaydı.

Safevîlerin, Erzurum ve çevresini ele geçirmek için çok ciddi şekilde harekete geçerek kendilerini hissettirmeleri üzerine Osmanlılar, Safevîlere karşı üçüncü kez İran seferine çıkmışlardı . 1554 yılında Erzurum-Kars istikametinde Safevî topraklarına giren Osmanlılar; Nahçivan, Revan ve Karabağ taraflarını topraklarını ele geçirmişlerdi . Sultan Süleyman, sefer dönüşünde Erzurum’a gelmişti. Sultan Süleyman, yorgun ordunun dinlenmesi için kaplıcaları ile meşhur Ilıca’da yaklaşık yirmi dört gün kalmıştı . Padişah, erzurum’da kaldığı süre zarfında beyleri ile askerlerine rütbe ve bahşişler ihsan etmiştir Durumun daha da vahim bir hal almasından çekinen Şah Tahmasb, Osmanlılara barışmak arzusundaydı. Şah, Veziriazam Ahmed Paşa ve Erzurum Beylerbeyi Ayas Paşa’ya barış talebini içeren iki mektup göndermişti . Her iki mektuba kısmen de olumlu cevap almıştı. Sultan Süleyman, Erzurum’da iken mektuplar Şah’a ulaşmıştı. Osmanlı padişahının yeniden Nahçivan üzerine yürüyerek Erdebil’i gelme ihtimali karşı Şahkulu adındaki elçisini hemen göndermişti . Şahkulu Kaçar Ağa, Sultan Süleyman’ın huzuruna kabul edilmiş ve barış için görüşme yapılması uygun görülmüştü . Barış için gelen safevî elçilik hayeti Erzurum Beylerbeyi Ayas Paşa tarafından karşılanarak Amasya’ya uğurlanmıştır . Nihayetinde 1 Haziran 1555 tarihinde Osmanlılar ile Safevîler arasında yapılan Amasya Anlaşması imzalanmıştı . Böylelikle Muhteşem Süleyman devrinde Erzurum ve havalisinde sükûnet sağlandı. XVI. yüzyılın ortalarında meydana gelen şehzadeler arasındaki mücadele Erzurum’da kendini hissettirmişti. Başlangıçta Şehzade Bayezid ile Şehzade Selim arasında soğuk rüzgârların estiği bu iktidar mücadelesi 1559 yılında sıcak çatışma haline dönüşmüştü . İki şehzade arasındaki kıyasıya gerçekleşen iktidar mücadelesi, Erzurum ve havalisinde hareketli günlerin yaşanmasına neden olmuştu . Şehzade Selim’e karşı askeri bir harekât neticesinde başarısız olan akabinde asi ilan edilen Şehzade Bayezid, Amasya sancağına çekilmişti. Burada tutunamayacağını anlayan Bayezid, babası Sultan Süleyman nezdinde affedilmesi için yaptığı girişimlerin engellenmesi üzerine İran topraklarına doğru hareket etmişti. Bir taraftan doğuya doğru ilerleyen Şehzade Bayezid diğer taraftan da babası tarafından affedilmeyi beklentisindeydi. Özellikle çok güvendiği Lala Mustafa Paşa’nın aleyhinde hareketleri iyiden iyiye gözden düşmesine sebep olduğu gibi yakalanması için peşinden kuvvet sevk edilmişti . Bu arada Erzurum’a gelen şehzade, Ayas Paşa tarafından karşılandı . Merkezin açık talimatına karşı Erzurum Beylerbeyi Ayas Paşa, Osmanlı hanedan üyesine karşı oldukça hoş bir karşılamada bulunmuştu. Ayas Paşa, şehzadenin affedilmesi için girişimlerde bulunurken şehzadeye de teskin edici konuşmalar yapmıştı . Kanuni Sultan Süleyman’ın Bayezid hakkında tavrı netti. Bir an önce yakalanmasını arzu etmekteydi. Zira İran’a iltica etmesi, Sultan Süleyman’ı düşündürmekteydi. En büyük ümidi ise şehzadenin bir an önce özellikle Erzurum’da tevkif edilmesiydi. Ancak Şehzade Bayezid, Erzurum’da sıcak bir ilgiye mazhar olduğu gibi sair ihtiyaçları dahi karşılanmıştı . Bayezid, babasının tavrı karşısında yapılan girişimlerden bir netice alamamıştı. Artık Erzurum’da kalamayacağından İran topraklarına doğru yürüyüşüne


devam etmişti. Şehzade Bayezid, Erzurum’dan ayrılarak Safevi Sultanlığı’na iltica edince Erzurum Beylerbeyi Ayas Paşa, önce görevden azledilmiş daha sonra ise katledilmişti . Sultan Süleyman devrinin dikkat çeken bürokratları içerisinde yer alan Ayas Paşa, Erzurum’da hayır müesseselerinin inşasına ve şehrin onarımına gayret etmiştir. Şehzade Bayezid’in firarinden sonra iki yıl süresince Erzurum’un da dâhil olduğu coğrafya’da olağanüstü tedbirler alınmıştı. Şehzade Bayezid’in olması muhtemel bir askeri harekâtına karşı alarma geçen Osmanlı sınır kuvvetleri, Erzurum’da konuşlanmışlardı. İran’a yaptırım kapsamında yapılan ticari tedbirler, Erzurum üzerinden gerçekleştirilmişti .

Muhteşem Süleyman Devrinde Erzurum’da İdari Yapılanma Kanuni Sultan Süleyman’ın 1534’deki Irakeyn seferinin sonunda devletin doğudaki sınırları genişlemişti. Alınan yerlerle birlikte Safevîlerin ve Gürcülerin topraklarına doğru ilerleme gerçekleşmişti. Ele geçirilen havalinin, Sivas’a yirmi sekiz, Diyarbekir’e on beş konak mesafede olması, özellikle Rum beylerbeyliği açısından birtakım askerî ve idarî güçlükler oluşturması kaçınılmazdı. Gerçi Erzincan-Bayburd beylerbeyliği resmî olarak mevcut ise de herhangi bir fonksiyonu olmadığından doğudaki uç bölgeleri için Erzurum beylerbeyliği vücuda getirilmiş ve Mehmed Han beylerbeyliğe tayin edilmişti. 1545 yılında itibaren Erzurum eyaletini merkezi olan Erzurum şehri, oldukça geniş bir nüfuz sahasına ulaşmıştı. Muhteşem Süleyman devrinde Osmanlı ilerleyişi ile birlikte eyaletin günümüz şartlarındaki nüfuz sahası; Giresun, Trabzon, Rize, Artvin, Erzurum, Gümüşhane ve Tunceli, kısmen Ordu (Merkez, Perşembe, Ulubey, Gölköy ve Mesudiye), Tokat (Reşadiye kazâsı), Sivas (Koyluhisar, Suşehri ve İmranlı ile kısmen


Zara kazâları), Elazığ (kısmen Merkez ve Keban kazâları), Bingöl (Karlıova, Kiğı, Solhan, kısmen Merkez kazâları), Muş (Varto, Bulanık ve Malazgird kazâları), Ağrı (Patnos, Tutak ve Hamur ile kısmen Merkez ve Eleşgird kazâları) ve büyük bir kısmı ile Kars vilâyeti ile bugün hudutlarımız dışında bulunan Batum ve Poti’ydi . Erzurum şehri eyalet merkezi olması yanında, 1545 yılından itibaren beylerbeylerinin ikamet etmeleriyle Paşa Sancağı statüsü kazanmış ve idaresi de beylerbeyine bırakılmıştı. Böylesine geniş bir sahada yer alan Erzurum eyâletinin, 1556’da sancak sayısı yirmi altıydı. Eyâletin ihtiva ettiği sancaklar; Paşa (Erzurum), Karahisar-ı Şarki, Trabzon, Hınıs, Ardanuç, Pasin, Batum, Faş, Şavşad, İspir, Büyük Ardahan, Kız-ucan, Kiğı, Mamervan, Tekman, Çemizgezek, Oltu, Pertek, Tortum, Kars, Acara-deresi, Mazgird, Livane, Sağman, Tavuskar, Peneskird ve Pertekrek’ti . Muhteşem Süleyman Devrinde, Osmanlıların doğu sınırlarında meydan gelen değişiklik akabinde idari yapılanmasında da değişiklik gerçekleşmişti. Bu minvalde eyalet olarak teşekkül olunan Erzurum’da tespit edildiği kadarıyla on beş beylerbeyi görev yapmıştı . Mehmed Han, Ferhad Paşa, Ali Paşa ve Musa Paşa, Erzurum şehri henüz tam anlamıyla yerleşim için uygun koşullara sahip olmadığından şehir dışında başka bir şehirde ikamet etmek zorunda kalmışlardır. Ancak gerek Safevi ve gerekse Gürcü saldırılarına tedbir bağlamında Temerrüd Ali Paşa’nın beylerbeyliğinin ikinci yılından itibaren şehirde kalmaları uygun görülmüştür. 1545 yılından itibaren beylerbeyi atananlar, Erzurum şehrinde kalmışlardır . Tablo 1. Kanunî Sultan Süleyman Devrinde Erzurum Beylerbeyleri Beylerbeyi Görev (Dulkadirli) Mehmed Han Ferhad Paşa 1539 (Hadım) Ali Paşa (Kızıl Ahmedlü) Musa Paşa (Temerrüd) Ali Paşa Ulema Paşa 1548 (Tekeli) Mehmed Paşa (Kara Şahin) Mustafa Paşa (Çerkes) İskender Paşa Ayas Paşa 1553 Mustafa Paşa 1559 Lala Mustafa Paşa (Temerrüd) Ali Paşa (İkinci (Koca) Sinan Paşa Ali Paşa 1565

1535 1541

-

-

1542

1544

-

1548 1549 1550 1562 Defa) 1564

-

-

-

-

1563 -

-

-

Yılları 1539 1541 1542 1544 1548 1548 1549 1550 1553 1559 1562 1563 1564 1565 ?

Şehzade Bayezid’e yardım ettiği gerekçesiyle önce azıl daha sonra katledilen Ayas Paşa, Sultan Süleyman Devrinde atanan beylerbeyleri arasında en fazla süre vazife başında kalandı. Beylerbeyliği dönemi içerisinde gelirlerinin büyük kısmını emrinde


çalışan görevlilerin geçimine ayırmış, geri kalanının bir kısmını da Erzurum’da bazı hayır müesseselerinin inşasına ve bazı yerlerin onarımına sevk etmiştir . Muhteşem Süleyman Devrinde Erzurum Şehri’nin Fiziki Yapılanması Sultan Süleyman devrinde doğudaki sınırların güvenliği için Erzurum’un müstahkem konuma gelmesine özen gösterilmiştir. Selçuklular zamanındaki gibi yönetim ve ticaret merkezi özelliğini devam ettiren şehir, doğudan gelebilecek saldırılar için bir set görevi üstlenmiştir. Erzurum şehrinin, Osmanlı idaresi altındaki durumu hakkında fikir sahibi olabilmek açısından fiziki pozisyonu değerlendirmek gerekir. Özellikle Kanunî Sultan Süleyman zamanında şehir kimliğine yeniden kazanan Erzurum’da hummalı bir şekilde imar faaliyetlerinin yürütüldüğü görülmektedir. Mahalleler: Erzurum şehrindeki gelişimi takip edebilmek gayesiyle şehirlerin çekirdeğini teşkil eden mahalle üzerinde durulmuştur. Erzurum Şehri’ne ait mahalleler, Türk-İslam şehirlerinde olduğu gibi şehrin çekirdeğini teşkil etmektedir. Osmanlı hâkimiyetiyle birlikte mahallelerin durumu sistematik bir şekilde tespit edilebilinmektedir. 1520 yılında on iki ve 1540’da yirmi yedi mahalle vardı. Muhteşem Süleyman devrinde yapılan imar ve iskân faaliyetleri neticesinde, şehirdeki fiziki büyüme mahalle ölçeğinde fark edilmektedir.

Tablo

2.

XVI.

Yüzyılda

Erzurum

Şehri’ndeki

Mahalleler

1520 1540 Ahi Pir Mahmud Zaviyesi Abbas Derviş Zaviyesi Baba Kulu Zaviyesi Ahi Eyvâd Edhem Şeyh Zaviyesi Ak Şeyh Zaviyesi Erzincan-kapı Alaca Kilise Hasan-ı Basrî Zaviyesi Baba Kulu Zaviyesi Hasan Şeyh Zaviyesi Cami-i Kebir Haydarîhâne Zaviyesi Edhem Şeyh Kân-kapı Erzincan-kapı Kılıç-oğlu Zaviyesi Hasan-ı Basrî Zaviyesi Melik Saltuk Zaviyesi Hasan Şeyh Zaviyesi Tebriz-kapı Haydarîhâne Ziyad-oğlu Zaviyesi Kalem-oğlu Zaviyesi Kân Kapı Kara Kilise Kılıç Derviş Zaviyesi Kırkçeşme Mansure Mehdi Baba Zaviyesi Mekeç-oğlu


-

Melik Mirza

Saltuk Mehmed Ser-gerdân Şeyh

Zaviyesi Mescidi Tepesi Sülûk Süle Tabbağan Tebriz-kapı Yakutiye

Paşa Sarayı: Beylerbeyi, ailesi ve kapı halkı ile birlikte şehirde kendisine tahsis edilmiş bir mekânda (Paşa Sarayı) kalmışlardı . Eyâlete ait işlerinin yürütülmesinde, şehirle ilgili sorunların görülmesinde ve zaman zaman reâya ile askerî kesim arasında meydana gelen anlaşmazlıkların çözülmesinde müracaat edilen Paşa Sarayı, teorik olarak herkes tarafından bilinen bir mevkideydi. 1535 yılında Erzurum eyâleti kurulmasına rağmen, beylerbeyleri 1544’e kadar Erzincan ve Bayburd’da ikamet etmişlerdi . 1544’ten sonra Erzurum’da kalmaya başlayan beylerbeyi için, 1563 senesinden önce Kanunî Sultan Süleyman tarafından Lala Mustafa Paşa Camii’nin karşısında müstakil bir saray yaptırılmıştı . Camiler: Camiler, diğer Osmanlı şehirlerinde olduğu gibi, Erzurum’da da fizikî yapının ayrılmaz bir parçasıydılar. Kanunî Sultan Süleyman zamanında imar faaliyetlerinin yoğun olduğu şehirde, yeni yapılan camilerin yanı önceki dönemlere ait olanların da faaliyetlerinin aksamadan devam etmesine özen gösterilmiştir. Ali Paşa Camii: Ali Paşa Mahallesi’nde ahşap direkli ve son cemaat yeri toprak dam örtülü cami, Erzurum beylerbeyi Ali Paşa tarafından 974/1566 yılında yaptırılmıştı . Ayas Paşa Camii: Ayas Paşa mahallesinde caddesi üzerindeki cami, 966/1559’da Erzurum beylerbeyi Ayas Paşa tarafından inşa ettirilmişti. Ahşap sütunlar üzerine oturan son cemaat yeri ve içten ahşap, dıştan toprak dam örtülü ibadet mekânından müteşekkil cami, toprak dam örtülüydü . Caminin doğusunda bugün yerinde işhanı olan hamamın olduğu kayıtlardan anlaşılmaktadır. Cami-i Kebir / Ulu Camii Vakfı: Şehirdeki en eski camilerden olan Cami-i Kebir (Ulu Camii), 575/1179 yılında Saltukoğulları’ndan Ebü’l-Feth Melik Muhammed tarafından inşa edilmişti . Tebriz-kapıda Çifte Minareli medresenin batısındaki caminin 1540 yılında vakıfları harabe hamamdı Mustafa (Lala) Paşa Camii: Osmanlı dönemine ait ilk eserlerden olan cami, Erzurum beylerbeyi Lala Mustafa Paşa tarafından 970/1562 senesinde yaptırılmıştı . Paşa sarayının karşısındaki caminin vakıfları çoğunlukla şehir dışındaydı. Mustafa Paşa, cami için Şavşad, Livane, Pertekrek sancağında züema, sipahi, ocak erleri, Gürcü beyleri ve Anzavurların mülklerini satın alarak vakfetmişti. Bunlar arasında; köyler,


bağlar, bahçeler, değirmenler ve tarlalar vardı . Ayrıca, şehir içerisinde Muytâplar çarşısında beş ev, Paşa sarayı yakınlarında muhtelif evler, 10 dükkân, 10 mağaza, cami yakınlarında 26 dükkân, büyük bir ahır ve beş oda da vakfa aitti . Bulgar Ahmed Sarayı olarak bilinen yerde, Kanunî cami yaptırılmıştı. Fakat zaman içerisinde harabe tarafından kiliseye çevrilmişti. Bunun üzerine kilise eski haline getirilmişti . Günümüzde, bahsi geçen

Sultan Süleyman tarafından bir haline gelen cami, zimmî tâife haline getirilen caminin yeniden eserden herhangi bir iz yoktur.

Tablo 2. Kanunî Sultan Süleyman Zamanında Erzurum Şehri’ndeki Camiler Caminin Ali Paşa Ali Paşa 1566

Adı

Mahallesi

Ayas Paşa Ayas Paşa Boyahâne Bakırcı Cami-i Kebir / Ulu Cami Cami-i Kebir Lala Mustafa Paşa Lala Paşa Yeni Cami / Kurşunlu Mirza Mehmet XVI. yüzyılın ikinci yarısı

Tarihi 1559 1566 1179-1180 1562-1563

Kiliseler: Erzurum’da Gayr-i Müslim ahalinin ibadetlerini yerine getirdikleri kiliseler hakkında sınırlı sayılabilecek derecede bilgi bulunmaktadır. 1540 yılında şehirde; Kara kenise ve Alaca kenise isminde iki tane kilise olup Kara kenise harabe bir durumdaydı . Medreseler: Önemli kültür merkezleri arasında sayılan Erzurum’da, daha önceki dönemler de olduğu Kanunî Sultan Süleyman zamanında medreselerin fonksiyonlarını yerine getirmesine çalışılmıştır. Ahmediye Medresesi: Murat Paşa mahallesindeki medrese, 1314-1323 tarihinde Gani Ahmed bin Ali bin Yusuf tarafından inşa edilmişti. İlhanlı dönemine ait medrese, Osmanlılar zamanında da eğitim hizmetine devam etmişti . Arşiv kayıtlarda Sultaniye Medresesi olarak da zikredilen yapının 1540 yılında; yıllık geliri 1000 akçelik bir çiftlik, harabe bir hamam ve yıllık kirası 60 akçe olan bir değirmeni vakıf gelirleri arasındaydı . Çifte Minareli / Hatuniye Medresesi: Tebriz-kapı civarındaki dış-kale surlarının doğu duvarlarına bitişik medrese, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad’ın kızı Hûndi Hatun tarafından 1250’li yıllarda yaptırıldığı düşünülmüştür . Ancak son yıllarda yapılan incelemeler neticesinde medresenin XIII. yüzyılın sonlarına doğru, 1290’larda İlhanlılar tarafından yaptırıldığı anlaşılmıştır . 1680 m2‘lik bir alan üzerindeki iki katlı medresenin alt katında 14, üst katında 28 tane olmak üzere toplam 42 odası mevcuttu. Günümüze kadar ulaşabilen bu kıymetli eser, şehrin sembolü mahiyetindedir. İlhanlılardan itibaren eğitim hizmeti veren medrese, Osmanlı idaresi altında da fonksiyonuna devam etmişti. 1540 yılında medrese vakfının harabe bir hamamı mevcuttu.


Yakutiye Medresesi: Şehirdeki gösterişli yapılardan olan medrese, İlhanlı hükümdarı Sultan Olcayto zamanında Cemaleddin Yakut Gazanî tarafından 710/1300’de yaptırılmıştı. 1286 m2 lik bir alan üzerindeki medrese, günümüzde Lala Mustafa Paşa Camii’nin batısında sağlam bir şekilde durmaktadır. İlhanlı devrine ait medresenin güney eyvanında yerden iki metre yukarıda ikişer satır halindeki taş kitabesinde medrese vakıfları yer almaktadır . 1540 yılında şehir merkezinde harabe bir hamam ve iki tane de kervansaray medresenin vakfıydı . Zaviyeler: Erzurum şehrinin, fizikî yapısının oluşumunda önemli bir fonksiyonu yerine getirmişlerdi. Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamasından itibaren zaviyeler; yeni fethedilen memleketlerin şenlendirilmesinde, imar ve iskânında etkin bir rol oynamışlardı . Osmanlı idaresinin ilk yıllarında, Erzurum’da, 1520 yılında 9 tane zaviye vardı. Ahi Pir Mahmud, Baba Kulu, Edhem Şeyh, Hasan-ı Basrî, Hasan Şeyh, Haydarîhâne, Kılınçoğlu, Melik Saltuk ve Ziyadoğlu zaviyeleri bulundukları mahallelere isimlerini verdikleri gibi, bayındırlık faaliyetlerinde etkili olmuşlardı . Sultan Süleyman zamanında şehrin mamur bir hale gelmesi için hizmet veren zaviye sayısında artış olmuştu. Daha ziyade sur dışındaki mahallelerdeki zaviye sayısı on ikiydi. 1540 yılı itibariyle Abbas Derviş, Ak-Şeyh, Baba Kulu, Hasan-ı Basrî, Hasan Şeyh, Kalem-oğlu, Kılınç Derviş, Mehdi Baba ve Melik Saltuk zaviyeleri ki bulundukları mahallelere isimlerini vermişlerdi. Ebu İshak Kazerûnî, Gâib Er ve Abdurrahman Gazi zaviyeleri ise müstakil olarak kaydedilmişlerdi . Abdurrahman Gazi Zaviyesi: Palandöken dağının eteğinde, sahabe-i kirâm zevi’lihtiramdan Seyyid Abdurrahman Gazi alemdar-i sâni hazret-i fahrü’l-enâm-ı aleyh efazlu’l-salâvât ve’l-islâm hazretlerinin türbesine izafeten kurulan zaviye, Erzurum’daki en eski zaviyelerdendi . Seyyid Abdurrahman Gazi, Seyyid Abdurrahman, Seyyid Abdurrahman Dede, Seyyid Abdurrahman Çelebi, Gazi Abdurrahman Çelebi, Abdurrahman Çelebi Dede ve Abdurrahman Dede isimleriyle anılan zaviyenin kanuni Sultan Süleyman zamanında vakıfları arasında; senelik geliri 920 akçe olan bir çiftliği ile şehirde bir tarlası vardı . Ebu İshak Kazerûnî Zaviyesi: Erzurum’daki en eski zaviyelerden olan Ebu İshak Kazerûnî, Cami-i Kebir mahallesindeydi. Günümüzde faaliyet halinde olmayan zaviyenin arkasındaki türbe pek çok kişi tarafından ziyaret edilmektedir. 1540 yılında basit bir mimari yapısı olan zaviyenin vakıfları; Sultan Süleyman tarafından bağışlanmış ve yıllık geliri 1440 akçe olan bir çiftlik ile Tebriz-kapı yakınlarında harabe bir hamamdı . Hasan-ı Basrî Zaviyesi: Sultan Süleyman devrine ait kayıtlarda; 1540 yılında zaviyenin vakıfları arasında Kanunî Sultan Süleyman tarafından bağışlanan 1440 akçelik yıllık geliri olan bir çiftlik vardı . Hamamlar: Tarihi geçmişi oldukça eskilere dayanan hamamlar, İslam kültürünün vazgeçilmez unsurlarındandı . Temizliğe önem veren İslam’ın etkisi ile hamam


yapımına ehemmiyet verilmişti . Bu noktada Osmanlı Devleti oldukça hassas bir politika takip etmiştir. Kanunî Sultan Süleyman zamanında imar ve bayındırlık faaliyetleri kapsamında yapılan eserler arasında hamamlar dikkat çekmektedir. Ayas Paşa Hamamı: 1559 yılında Erzurum beylerbeyi Ayas Paşa tarafından yaptırıldı . Ayas Paşa mahallesinde bulunan hamam hakkında fazla malumat olmamasına karşılık, eserin güney istikametinde dükkânlarla hamamcıya ait bir ev vardı . Osmanlı dönemine ait en eski eserlerden birisi olan hamamın yerinde bugün vakıf işhanı bulunmaktadır. Boyahâne Hamamı: 1566 yılında Hacı Emin Paşa tarafından yaptırılan hamam, erkekler ve kadınlar tarafından istifade edildiğinden, çifte hamam da denilmektedir. Günümüzde Bakırcı mahallesinde bulunan hamam, amacına uygun bir biçimde faaliyete geçmiştir . Lala Mustafa Paşa/Çöplük Hamamı: Günümüzde Narmanlı mahallesinde bulunan hamam, Tebriz-kapı yakınlarındaydı . Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılan hamam, Çöplük hamamı olarak da anılmıştır. Halk tarafından aktarılan bilgi ışığında hamamın civarında çöplük olmasından dolayı, çöplük hamamı ismi verilmişti. Ancak, çöp toplanması, halk sağlığı açısından ciddi problemler teşkil ettiğinden, şehirlerdeki çöplerin büyük bir kısmı hamam kazanlarında yakıt olarak kullanılmıştı. Bundan dolayı kazanlarında çöp yakılan hamamlar, çöplük hamamı ismiyle anılmışlardı. Dolayısıyla Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılan hamama, Çöplük hamamı denilmesi kazanlarında çöplerin yakılarak değerlendirilmesinden dolayıdır . Şehirdeki en eski hamamlardan birisi olan yapı, halen faaliyettedir. Çeşmeler: İslamiyet’te suyun temin edilmesi, en hayırlı işlerden birisi olarak kabul edilirdi. Bunun için durumu müsait olanlar, şehirde hayrat amacıyla çeşmeler yaptırmışlardı . Osmanlı şehirlerinin simgesi haline gelen cami, bedesten gibi çeşmelerin de fizikî çehrenin oluşmasına katkıları olmuştu. Kanuni Sultan Süleyman zamanında da çeşme yapımına ehemmiyet verilmişti. Ayas Paşa Çeşmesi: Çeşme, Ayas Paşa Camii’nin önünde inşa edilmişti. Osmanlı dönemine ait en eski mimari eserlerden birisi olarak kabul edilen çeşme, XVI. yüzyılda yaptırılmıştı. Kitabesi mevcut olmayan çeşme, sağlam bir şekilde faaliyettedir. Kırk Çeşme: bulunmaktadır. Kanunî Sultan yaptırılmıştı .

Ayas Paşa mahallesinde ve Kırkçeşme hamamının yakınında Ancak çeşme kitabesi günümüze kadar ulaşamamıştır. Çeşmenin, Süleyman’ın vezirlerinden Rüstem Paşa tarafından 1552 yılında Bugün dahi çeşme sağlam bir şekilde olup suyu akmaktadır.

Şabhâne/Şafiiler Çeşmesi: Tebriz-kapı semtinde Şafiiler Camii’nin altındaki çeşmeler, Kanunî Sultan Süleyman döneminde 1556 yılında Yakup isminde bir hayırsever tarafından yaptırılmıştı. Bugün dahi çeşme sularından istifade edilmektedir. Rüstem Paşa Kervansarayı/Taşhan: Rüstem Paşa kervansarayı ya da Taş han olarak bilinen yapı, günümüzde Ayas Paşa mahallesindedir. Kanunî Sultan Süleyman’ın veziri Rüstem Paşa tarafından 1555-1560 yılları arasında yaptırıldığı kabul edilmektedir.


Muntazam kesme taştan ve iki katlı olan han; imarethâne, mescid, tabhâne (Dinlenme yeri), bezirgân dükkânları ve ahırları ile şehirdeki en müstahkem han konumundaydı. XVI. yüzyılda Rüstem Paşa, Kanunî Sultan Süleyman’ın veziriazam olduğu gibi damadı da olmuştur . Rüstem Paşa, Erzurum’da tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, 1555-1560 yılları arasında bir kervansaray yaptırdığı tahmin edilmektedir . XVI. yüzyılda şehirdeki imar faaliyetlerine iştirak eden veziriazam, yaptırdığı kervansarayla şehrin ticaret hayatına fevkalade önemli bir katkı sağlamıştır. İki katlı kervansaray; misafirler için dinlenme yeri, mescid, imarethâne, bazirgan dükkânları ve ahırlardan müteşekkil müstahkem bir yapıydı .

Muhteşem Süleyman Devrinde İskân: Erzurum şehrinin 1520 yılına ait resmi kayıtlarda;“hâli ve harab olmağın timara virülmeyüb dahil-i muhasebe değildir” şeklinde tanımlanmıştı. Kanunî Sultan Süleyman’in iktidarı öncesinde şehirde meskûn nüfusun olmadığı kanaati olmuşsa da aynı belgede; on iki mahalle ve 15 000 akçe gelirin olduğu kaydedilmişti . Dolayısıyla kesin sayısı belli olmamakla birlikte, şehirde ikamet eden nüfusun varlığı anlaşılmaktadır. Kanuni Sultan Süleyman, 1534 yılında Irakeyn Seferi sırasında uğradığı Erzurum’u 1535’te beylerbeylik olarak ihdas etmişti . Sultan Süleyman, 1535 senesinde Tebriz’den ayrılırken Sünni ahaliden isteyenlerin Erzurum’a gitmelerine olanak dahi tanımıştı . Böylelikle Sultan, bir yıl önce imarı için talimat verdiği Erzurum şehrinin şenlendirmesine katkı sağlamak gayesiyle nüfus sevkiyatında bulunmuştur.


Kanuni Sultan Süleyman zamanında şehrin yavaş yavaş iskân edildiği anlaşılmaktadır . “Vilayet-i mezbure müceddeden kitâbet olındıkda ol hâli ve harâb olan kûranın ahâlisinden ba’zı kayd-ı hayâtda olanları Hazret-i Hüdavendigar-ı gerdün iktidarün eyyam-ı ‘adaletinde vilâyet emn ü eman üzre asûde hal olmağla gelüb her biri yerlü yerlerinde mütemekkin olub şenlenüb” ifadesinde de şehirde bir nüfus hareketliliği gözlenmektedir. Erzurum kalesi tamir edildiği gibi daha fazla insanın güvenli bir şekilde hayatını devam ettireceği bir yerleşim birimi haline getirilmeye çalışmıştır. 1539 – 1541 yılları arasında Hisar eri ve Gönüllülerin kale içindeki evlerde ikamet edebilmelerine olanak sağlandı . 1540 yılına ait kayıtlara bakıldığında şehirdeki 27 mahallede 21 Müslüman hâne yanında vergiden muaf zaviye görevlileri ile zemin ve çiftlik tasarruf edenler de göz önüne alındığında toplam 76 hâne kayıtlıydı . Genelde nüfus sayısı için kabul gören bir hanenin beş kişiden meydana geldiği görüşünden hareket edildiğinde Erzurum şehri için 76 x 5 = 380 rakamına ulaşılmaktadır. Vergi veren nüfusun yanında vergiden muaf olanların da dâhil edilmesi ile şehirdeki nüfus; 500 civarındaydı. 1520 ile 1540 yılları arasında şehir nüfusunun oldukça az olmasında 50–60 yıldan beri devam eden Kızılbaş İstilası’nın etkisi olsa da bayındırlık faaliyetleri neticesinde şehir nüfusunun 1540 ile 1555 tarihleri arasında muhtemelen 2 000 ile 3 000 civarında bir rakama ulaştığı söylenebilir . Netice itibariyle Osmanlı Sultanı Muhteşem Süleyman kırk altı yıllık saltanatı süre içerisinde Erzurum şehrini üç defa ziyaret etmiştir. 1534 yılında terk edilmiş ve harap bir görüntü içerisinde olan şehri bir an önce mamur bir görünüme sahip olması için olağanüstü bir gayret sarf etmiştir. Şehirde süratli bir şekilde imar işleri devam ederken dışarıdan nüfus sevkiyatında da bulunarak şehrin şenlendirilmesi katkı sağlamıştır. Nitekim Sultan Süleyman’ın girişimleri neticesinde Erzurum, Osmanlıların en mümtaz ve stratejik bir şehri haline gelmiştir. Prof. Dr. Bilgehan PAMUK


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.