berlintürk Agustos / August 2012 #6

Page 1

üc

ko

retstenlos siz

AĞUSTOS / AUGUST 2012 | AUSGABE 06

www.berlinturk.de

BERLİN‘İN HABER DERGİSİ

Merkel Seçim hesaplarına başladı Kolat - ‘‘Uyum katılım demektir‘‘

Udi

Nuri Karademirli İz Bırakanlardan


İÇİNDEKİLER

SICAK SİYASET

07 S A Y F A

We s te r we lle Suriye‘de insanlar ölüyor

SICAK SİYASET

12 S A Y F A

KÜLTÜR-SANAT

31 S A Y F A

Türkiye’yi temsil edecekler

Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Roth, Hatay’da

15

32 S A Y F A

BERLİN HABER

AOK Hakan Taş’ı konuk etti

S A Y F A

26

34 S A Y F A

05 14 16 21 25

NURİ KARADEMİRLİ Müzisyen

S A Y F A

BİLİM VE TEKNİK

SAĞLIK

FELSEFE

U f u k Ya l t r a k l ı „Aşk bu değil yapma güzel..“

PORTRE

BERLİN HABER

D r. S e r p i l Ö ca l Yürümek ya da Walking

36 S A Y F A

A t e ş S a yg ı Die Computer Evolution

Alman istihbaratı şeffaf olacak

S A Y F A

Berlin’li Yiğit’ten ırkçı Almanlar’a ders

S A Y F A

TAMER AKKILIÇ

S A Y F A

22 S A Y F A

Karslıoğlu’dan iftar yemeği

S A Y F A

ç i f t e va t a n d a ş l ı k Berlin Türk Cemaati İmza Kampanyası

S A Y F A

Almanya’da yabancı düşmanlığı azalıyor


KÜNYE

GİRİŞ

İmtiyaz Sahibi / Inhaber: Sevim Ercan berlinturk Bundespressekonferenz Raum: 1104 Schiffbauerdamm 40 10117 Berlin Mobil: 0 176 228 505 74 Büro: +49(0) 30 / 537 933 90 E-Mail: ercan@berlinturk.de www.berlinturk.de Steuernummer: 24/279/61277 Yazı kurulu / Redaktion: Yazı İşleri Müdürü: Metin Yılmaz Haber Koordinatörü:

Özgür Özata Fotoğraf Editörü / Görsel Yönetmen / Layout:

Mehmet Dedeoğlu Görsel Yönetmen / Layout:

Çağlar Öztürk

Ercüment Kırdar Bilişim Uzmanı

Aras Yüz Kapak Foto by Mehmet Dedeoğlu Basım Evi / Druckerei: MOTIV OFFSET DRUCKEREI Prinzessinnenstraße 26 10969 Berlin Baskı / Auflage: 10.000 / Aylık / Monatlich Fotoğraflar / Fotos: Mehmet Dedeoğlu Anadolu Ajansı (AA) Cihan Haber Ajansı www.istockphoto.com fotolia.de, photodune.net Reklam için: Mobil: 0 176 228 505 74

www.berlinturk.de

Berlin turizmde rekor kırıyor Berlin turizmde rekor kırmaya devam ediyor. Berlin Eyaleti İstatistik Dairesi’nin yaptığı açıklamaya göre bu yılın ilk yarısında Almanya’nın başkentini, ziyaret eden turistlerin sayısı 5 milyonu geçti. Bunun da önceki yılın ilk yarısına göre yüzde 11 oranında bir artış anlamına geldiği kaydedildi. Bu rakamlara göre Berlin’in, Avrupa’da en çok gezilen şehirler arasında Londra ve Paris’ten sonra üçüncü sırada yer aldığı, geçen yıl bu şehirler arasında yüzde 7,5 ile turizmde en fazla büyümeyi kaydettiği belirtildi. En fazla turistin Brezilya ve Rusya’dan geldiği duyuruldu. Bu verilere bakılırsa 2012 yılı sonuna dek yaklaşık 12 milyon turist Berlin’i ziyaret edecek. Turizmin içinde yaşadığımız kenti ekonomik açıdan rahatlatacağını biliyoruz. Bundan, döner satıcısından bilgisayar uzmanına dek, kentteki tüm esnafın gelir elde edeceği kesin. Bir de anlaşılan o ki Berlin yaz tatili mahmurluğu yaşamıyor ve de yaşamayacak. Kent, dünyanın dört bir yanından gelen insanlarla hareketli ve de tabiri caizse „ bereketli“. Bu dönüşüm, Berlin’i Avrupa’nın en dinamik, canlı metropolleri arasına sokacak. Ne diyelim hepinize bol kazançlar. Ayağınıza kadar gelen bu kısmetten, girişimci ruh taşıyan siz Berlin‘liler nasibinizi alın. Öte yandan Federal düzeyde atılması planlanan bir kaç adım da, yaşlı nüfusu hızla artan Almanya’ya daha fazla tüketim şansı yaratacak gibi. 35 yıl prime ek emeklilik yoluyla belki de yoksul yaşlılar ordusu tarihe karışacak. Almanya’da düşük ücretle çalışanlara ileride ek emeklilik aylığı verilmesi gündemde. Federal Çalışma Bakanı Ursula von

der Leyen, Almanya’da yaşlılar arasında artan fakirliğin engellenmesi için düşük ücretle çalışanlara devlet tarafından ek emekli aylığı bağlanmasını önerdi. Bundan da özellikle çocuk büyüten anne-babalar kazançlı çıkacak. Ayrıca, sağlık sorunu nedeniyle bakıma muhtaç yakınlarına bakmak zorunda kaldıkları için iş hayatına ara verenler de ek emeklilik alabilecek. Öte yandan ek emekli aylığının devlete yılda 3.24 milyar Euro’ya mal olacağı kaydedildi.

Bizden duyurması!!! Önümüzdeki aylarda bizi çok ama çok hareketli günler bekliyor. Sünnet tartışması yeniden gündeme gelecek. Bu tartışma şimdilik sessiz sedasız sona ereceğe benzemiyor. Türkiye’den Almanya’ya “iltica” talebinde bulunanların sayısı sekiz yüz rakamının üzerinde. Sığınma, yaşanılması imkansız hal alan, (mesela savaş ortamı gibi), hayati tehlikesi olan insanlar için öngörülmüş. Hal böyle olunca, Türkiye’nin 2012’de de “hayati tehlike” içeren bir coğrafya mı olduğu sorusunu sormak gerekiyor. Biz bu sorunun hemen herkes tarafından “hayır” şeklinde yanıtlanmasını isteriz. Ancak, durum aksi ise vahim!!! Sevim Ercan

Başarılar... Geride oldukça hareketli bir yaz tatili bıraktık. Ramazan ayı çok farklı din ve görüş sahibini bir araya topladı. Pek çok sivil toplum örgütü, siyasi parti, büyükelçilik ve başkonsolosluğun verdiği iftar da Berlin’liler bir araya geldi. Ayrıca Almanya, bir kaç skandala ev sahipliği yaptı. Uzun süre gündemde kalan organ bağışı ve nakli yolsuzluğu, doktorlar ve resmi kurumları harekete geçirdi. Almanya’da uzmanlar organ nakillerinde şeffaflık talep etti. Bu arada, yeni eğitim ve öğretim dönemi de başladı. Biz de bu yoldan geçen çocuk, genç ve yetişkinlere,iyi çalışmalar diler, „başarılar „ temenni ederiz.

Metin Yılmaz

3


SICAK SİYASET

Merkel, polis şefini görevden alan bakana tam destek verdi

A

lmanya Başbakanı Angela Merkel, Polis Teşkilatı’nda kadro değişikliği yapan İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich’i eleştirilere rağmen desteklediğini belirtti. Hükümet Sözcü Vekili Georg Streiter’ın açıklamasına göre Merkel, Friedrich’e olan güveninin tam olduğunu belirterek, bakanın kendi sorumluluğu dâhilinde hareket ettiğini ifade etti. Friedrich’in Polis Teşkilatı Başkanı Matthias Seeger’in görevine herhangi bir gerekçe göstermeden

son vermesi, bu hafta Almanya’nın gündemine oturmuştu. Başbakan Merkel, Friedrich’e güveninin tam olduğunu söylese de, ana muhalefet partisi Sosyal Demokratlar başta olmak üzere, Sol Parti ve Yeşiller Partisi Friedrich’in İçişleri Komisyonu’na açıklamada bulunmasını talep etti. Polis Sendikası Başkanı Ernst G. Walter da polis memurlarının, üst düzeydeki yöneticilerin hangi yanlışlarından dolayı görevlerinden uzaklaştırıldığını bilme hakkına sahip olduğunu dile getirdi.

Merkel seçim hesaplarına başladı

A

lmanya Başkanı Angela Merkel, 2013 genel seçimlerinin sadece Almanya değil Avrupa için de azami önem taşıdığını belirtti. Başbakan Angela Merkel, Almanya‘da gelecek yıl yapılacak genel seçimleri Avrupa‘nın geleceğinin oylanması manasına geldiğini söyledi. Önümüzdeki seçimlerde de başbakan adayı olup olmayacağı sorusuna Merkel, “Daha önce bu konuda açıklama yapmıştım, bundan dolayı tekrarlamam gerek yok. Başbakan olarak çalışmak keyif verici.” diyerek aday olacağı yönünde güçlü sinyalleri tasdik etti. Merkel, Birlik Partilerin (CDU/CSU) seçim kampanyasında ülke-

nin refah seviyesinin muhafaza edilmesi, demografik değişim ve göçmenlerin uyumu gibi üstesinden gelinmesi gereken konularına ağırlık verileceğini söyledi. Başbakan Merkel, Avrupa Birliği‘nin (AB) önemine de değinerek, “Avrupa olmazsa kendi değerlerimizi, vizyonlarımızı, ideallerimizi beraber temsil etmemiz söz konusu olamazdı.” dedi. Yunanistan‘ın AB‘den çıkartılacağı iddialarının sorulması üzerine net bir cevap vermekten kaçınan Merkel“AB Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve Uluslararası Para Fonu‘nun uzmanlarından oluşan komisyon Atina‘da tasarruf sö-

zünün yerine getirilip getirilmediğini yerinde araştırıyor.” diyerek bu ‘troyka‘nın raporunu beklediğini, rapora göre ‘ne yapacaklarına‘ karar vereceklerini söyledi. Bu yardıma hükümet ortağı partilerin içinden de karşı çıkacakların olabileceğini dile getiren Merkel, söz konusu oylama ‘güvenoyu‘ niteliğini taşımadığını, hükümet istediği çoğunluğu elde edebileceğinin altını çizdi. Başbakan Merkel, Cumhurbaşkanı Joachim Gauck‘un Euro krizinin çözümü için atılan adımlar ve önlemler konusunda halkın daha iyi bilgilendirmesi için yardımcı olma teklifini de reddetti.

Sünnet yasağı bizi aleme maskara eder

A

lmanya Başbakanı Angela Merkel, Köln Eyalet Mahkemesi’nin koyduğu sünnet yasağını ortadan kaldırmamaları durumunda dünyaya maskara olacaklarını söyledi. Merkel, “Yahudilerin ritüellerini yerine getiremedikleri tek ülkenin Almanya olmasını istemem.” diye konuştu. Öte yandan İngiltere Seküler Tıp Forumu, Merkel’e bir

A

Merkel‘in 4 yıl sonra aynı elbiseyi giymesi

lmanya‘da Başbakan Angela Merkel‘in, Bayreuth kentinde düzenlenen 101. Wagner Festivali‘nde, 2008‘de giydiği elbiseyi bu yıl da aynı festivalde giymesi günün konusu oldu. Merkel‘in, eşi Joachim Sauer ile gittiği Wagner Festivali‘nde, 2008‘de giydiği aynı elbiseyi giymesi 4

mektup göndererek sünneti yasal hale getirecek bir adım atmamasını istedi. Müslüman ve Yahudiler, şu an için Köln ve çevresi için yürürlükte olan yasağın diğer eyaletlere de örnek olmasından endişe ediyor. Almanya’da 4 milyondan fazla Müslüman ve 120 bin kadar Yahudi yaşıyor.

benzer yorumlara neden oldu. Bazı gazeteler, Merkel‘in aynı elbiseyi iki kez giyerek, halka „tasarruf yapın“ mesajı vermek istemiş olabileceği yorumunda bulundu. Bild gazetesi, Merkel‘in ikinci kez aynı elbiseyi giymesini ‚‘Tasarrufçu Başbakan akşam elbisesini geri dönüşümlü

yapıyor‘‘ şeklinde yorumlarken, ‚‘Die Welt‘‘ gazetesi de, Merkel‘in bu tutumuyla tasarrufçuluğunu ispatladığını yazdı. Başbakan Merkel, Wagner Festivali‘nden sonra her yıl olduğu gibi yaklaşık 3 haftalık bir tatile çıktı.


SICAK SİYASET

Merkel ile Westerwelle‘den yaptırım

Almanya Başbakanı Merkel ile Dışişleri Bakanı Westerwelle‘den Suriye‘ye yaptırım çağrısı

A

lmanya Başbakanı Angela Merkel ile Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle, Suriye‘ye yaptırım uygulanması çağrısında bulundu. Başbakan Merkel, başkent Berlin‘de yaptığı açıklamada BM Güvenlik Konseyi‘ne çağrıda bulunarak, bir an önce Suriye‘ye karşı ortak karar tasarısı konusunda anlaşma sağlanmasını istedi. Merkel, Suriye Savunma Bakanı Da-

vud Racha‘nın öldürülmesinin de bu konuda BM‘nin yeni bir karar alması zamanının geldiğini gösterdiğini, Suriye‘de insan hakları ihlallerinin sona erdirilmesi için tüm ülkelerin birlikte çaba harcaması gerektiğini kaydetti. Westerwelle‘nin bir sözcüsü de bakanın Suriye‘ye yönelik yaptırımlar uygulanmasını istediğini belirterek, bu konuda tüm ülkelerin ortak

sinyal vermesini beklediğini ifade etti. Sözcü ayrıca, Westerwelle‘nin Libya‘da seçimleri kazanan Mahmud Cibril‘i telefonla arayarak tebrik ettiğini kaydetti. Sözcü, Westerwelle‘nin görüşmede, seçmenlerin oy kullanarak ülkelerinin demokratik gelişimi yönünde önemli bir adım attıklarını belirterek, Almanya‘nın da Libya‘nın bu yöndeki çabalarını destekleyeceğini söylediğini ifade etti.

Friedrich, polis memurunu görevden aldı

A

lmanya İçişleri Bakanı HansPeter Friedrich, üç üst düzey polis memurunu görevden aldı. Bakan Friedrich, Bundespolizei adı verilen ve sınır bölgelerinde ülkeye yasa dışı girişleri ve kaçakçılığı önlemekle görevli polis teşkilatının başkanı Matthias Seeger ile yardımcıları Wolfgang Lohmann ve Michael Frehse‘yi 1 Ağustos‘tan geçerli olmak üzere görevinden aldı. Focus dergisinin internet sayfasında yayımlanan haberde, bunun, Bundespolizei yöneticilerinin Bakan Friedrich‘in reform planlarına karşı oldukları için gerçekleştiği öne sürüldü. Haberde, Seeger‘in, daha önce açıkça

Bundespolizei‘ın Federal Suç Dairesi (BKA) ile birleştirilmesine karşı çıktığı ifade edildi. Seeger‘in yerine Almanya İçişleri Bakanlığı‘nda terörizme karşı mücadele biriminin yöneticisi Dieter Roman‘ın atanacağı kaydedildi. Almanya‘da 8 Türk, 1 Yunan ve 1 kadın polisin aşırı sağcılar tarafından öldürülmesiyle ilgili olayları aydınlatmakla görevli Federal Meclis Araştırma Komisyonu‘nda görev yapan Hür Demokrat Parti (FDP) Milletvekili Serkan Tören, yaptığı açıklamada, karardan duyduğu memnuniyeti dile getirerek, güvenlik birimlerine duyulan güve-

nin yeniden sağlanması için gerekli olan „yeni başlangıç“ çerçevesinde personel değişikliklerinin kaçınılmaz olduğunu söyledi. Tören, „Güvenlik makamlarının topluca yenilenmesine ve daha sıkı bir parlamento kontrolüne ihtiyacımız var“ dedi.

Alman istihbaratı şeffaf olacak

A

lmanya İçişleri Bakanı HansPeter Friedrich, iç istihbarat servisi Anayasa Koruma Teşkilatı’nda yapılacak reformlarla ilgili ipucu verdi. Haftalık Spiegel dergisine konuşan Friedrich, Federal Meclis’e istihbaratı daha fazla kontrol etme imkânı verilmesi yönünde adımlar atılacağını belirtti. “Teşkilatın, Parlamento’ya karşı daha şeffaf olmasını, ayrıca istihbaratların çalışmalarını daha yakından takip etme imkânı sağlanmasını istiyorum.” diyen Friedrich, istihbaratın yeniden yapılandırılması konusunda eyalet içişleri bakanları ile yapacağı görüşmede Federal Anayasa Koruma Teşkilatı’na (BfV) daha fazla yetki verilmesini talep edeceğini belirtti. Böylece BfV’nin çalışma tarzının Federal Suç Dairesi’ninkine

(BKA) benzeyebileceği dile getiriliyor. Bakan Friedrich ancak muhbirlerin tek merkezden idare edilmesine ve BfV’nin Köln’deki merkezinin başkent Berlin’e taşınmasına karşı çıktı. Federal Polis’in yönetimini değiştirerek eleştirilere maruz kalan Friedrich, Federal Polis Teşkilatı ile BKA’nın birleştirilmeyeceğini söyledi. Friedrich’in selefi şimdiki Savunma Bakanı Thomas de Maiziere, bu iki kurumun birleştirilmesi için adımlar atmıştı. Friedrich, 40 bin çalışanıyla Almanya’nın en büyük güvenlik birimi olan Polis Teşkilatı’nın Başkanı Matthias Seeger’in yerine Dieter Romann’ı, yardımcıları olarak Jürgen Schubert ve Franz Palm’ı atamıştı. BKA’YA YENİ BAŞKAN ARANIYOR Federal İçişleri Bakanlığı, Federal Suç

Dairesi (BKA) Başkanı Jörg Ziercke’nin emeklilik yaşını doldurduğundan yerine yeni bir isim arıyor. Federal Polis Teşkilatı’nın yönetimini değiştirerek eleştirilere maruz kalan Friedrich, Süddeutsche Zeitung’un haberine göre aylardır süren Ziercke’ye halef arayışı başarısız oldu. Ziercke, 18 Temmuz’da 65 yaşına girmesine ve emeklilik yaşının geçmesine rağmen görevine devam ediyor. Hıristiyan Sosyal Birlik Partili Bakan Friedrich, Ziercke’nin görev süresini bu yılın başında NSU olayının patlak vermesinden dolayı uzatmıştı. BKA, aşırı sağcı terör hücresinin işlediği cinayetleri araştırıyor. Federal Meclis İçişleri Komisyonu Başkanı Wolfgang Bosbach, 2004 yılından bu yana BKA’yı yöneten Ziercke’nin görevinin bir veya iki yıl daha uzatılması gerektiğini söyledi. 5


SICAK SİYASET

Friedrich: Şiddet yanlısı aşırı sağcılar artıyor

N

eonazi Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör hücresinin soruşturmaları çerçevesinde ihmal, hata ve suistimallerden dolayı eleştirilerin merkezinde yer alan Federal Anayasa Koruma Teşkilatı’nın (BfV) “2011 Anayasa Koruma Raporu” açıklandı. Hıristiyan Sosyal Birlik Partili (CSU) Federal İçişleri Hans-PeterFriedrich, raporu bu ayın sonunda emekliliğe ayrılacak olan BfV Başkanı Heinz Fromm ile birlikte tanıttı. Ülke içi istihbarat teşkilatı konumundaki bu kurumun hukuk devleti için vazgeçilmez bir unsur olduğunun altını çizen Friedrich, teşkilatın küçültülmesine karşı olduğunu, ancak kurumun daha verimli, çağdaş ve zamanın şartlarına ayak uydurabilmesi için reformun kaçınılmaz olduğunu belirtti. Anayasa Koruma Teşkilatı’nın istihbaratları sayesinde 1992 yılından bu yana 9 aşırı sağcı grubun yasaklandığına dikkat çeken Friedrich, ayrıca aşırı dincilerin planladığı 7 saldırının önlendiğini sözlerine ekledi. NSU olayını kurumun ‘en büyük başarısızlığı’ olarak nitelendiren Friedrich, “Bu olay kuruma olan güvenin zedelenmesine sebep oldu. Bu güveni yeniden kazanmak için kurumun reforma ihtiyacı var.” diyerek, bireysel hatadan dolayı tüm sistemi ortadan kaldırılması mantıksız olacağını söyledi.

Anayasa Koruma Raporu’na göre Almanya’da şiddet yanlısı aşırı sağcıların sayısı artıyor. Ülkede aşırı sağcı görüşlü insanların sayısı 22 bin 400 iken, şiddet yanlısı olanların sayısı ise 9 bin 800 olarak bildirildi. Neonazilerin sayısı ise 6 bin. Aşırı sağcı yürüyüş ve gösterilerin sayısı ise 240’dan 260’a yükseldi. Aşırı sağcı motifli suçların sayısı yüzde 3’lük artışla 16 bin 873’e yükseldi. Raporda ayrıca NSU’yu taklit etmek isteyenlerin de mevcut olabileceğine dikkat çekildi. BfV Başkanı Fromm, aşırı sağcı grupların izin almadan yaptığı gösterilere de değinerek, ayrıca aşırı sağcıların internet ortamında daha çok aktif olmaya başladığını sözlerine ekledi. Aşırı solcular konusunda ise şu rakamlar paylaşıldı: aşırı solcu şiddet olayları yüzde 20 oranında yükselerek 1 bin 157’yi oluşturdu. Aşırı solcuların sayısı 31 bin 800, bunların 7 bin 100’ü şiddet yanlısı olarak bildirildi. Fromm, militan solcuların sayısı artışta olduğunu bildirdi. Selefiler ve aşırı dinciler konusu ise Anayasa Koruma Teşkilatı’nın birinci gündem maddesi olduğunu söyleyen Fromm, Selefilerin sayısının arttığını kaydetti. Selefiler şiddeti sokağa taşıdığını kaydeden Fromm, bu grubun terör ağlarıyla ilişkileri olduğunun altını çizdi. PKK terör örgütünün büyük yer aldığı raporda örgütün Almanya’daki taraftar

sayısının 11 bin 500’den 13 bine çıktığı belirtildi. 1993 yılında Almanya’da yasaklanan PKK’nın faaliyetleri Türkiye odaklı olduğuna dikkat çekilen raporda, örgütün KADEK, KONGRA GEL, KKK, KCK, HPG gibi değişen isimler altında varlığını devam ettiriyor. PKK, Almanya’dan taraftar ve maddi kaynak sağlamaya devam ediyor. FEDERAL İSTİHBARAT ŞEFİ HANS-GEORG MAASSEN ATANDI NSU dosyalarının imha edildiğinin ortaya çıkmasından sonra istifa mektubunu sunarak erken emekliliğe ayrılacak olan Heinz Fromm’un yerine Dr. HansGeorg Maassen yeni BfV Başkanı olarak atandı. Federal İçişleri Bakanı Friedrich, Maassen’in görevine 1 Ağustos itibariyle başlayacağını duyurdu. 1962 doğumlu,hukuk alanında doktora tezini hazırlayan Maassen, 2000 yılında Federal İçişleri Bakanlığı Devlet Müsteşarı Claus Henning Schapper’in özel kalem müdürü olarak görev yapmış, 2001 yılında bakanlığın Göç Proje Grubu’nu yönetmiş. Maassen bu görevinin yanı sıra 2002 yılında Yabancı Hukuku Dairesi’nin başkanlığını yürütmüş. Maassen 2008 yılından bu yana Federal İçişleri Bakanlığı’nın Terörle Mücadele Dairesi’nin Başkanı olarak görev yapıyordu.

Friedrich: Hatalar tekrarlanmamalı

A

lmanya İçişleri Bakanı HansPeter Friedrich, federal düzeyde 1, eyaletler düzeyinde 16 ayrı kurumdan oluşan Anayasa Koruma Teşkilatı‘nın ciddi manada küçültülmesi yönündeki tekliflere karşı çıktı. Hükümet ortağı Hür Demokrat Partili (FDP) Adalet Bakanı Sabine LeuthesserScharrenberger‘den sonra aynı teklifi Hıristiyan Demokrat Birlik Partili (CDU) Thüringen Eyaleti Başbakanı Christine Lieberknecht de gündeme getirdi. Ancak Hıristiyan Sosyal Birlik Partili (CSU) Bakan Friedrich, ARD-Morgenmagazin‘e yaptığı açıklamada meydan okumaların azalmayarak aksine artacağından verimli bir kuruma ihtiyaç olduğunu bir kez daha tekrarladı. Friedrich, “Bundan dolayı küçülmüş bir teşkilata değil, daha verimli

6

ve şimdiki yapısına sahip olan bir Anayasa Koruma Teşkilatı‘na ihtiyacımız var.” diyerek, teşkilatın zayıflatılmak değil güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı. Bakan Friedrich, Federal Meclis‘in “Das Parlament” adlı gazetesinin bu haftaki sayısına verdiği röportajda Neonazi Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör hücresinin 13 yıl gizli kalabilmesinde devletin güvenlik birimlerinin başarısızlığı konusunda, “Böyle bir şey bir daha tekrarlanmamalı.” dedi. Friedrich, güvenlik birimlerindeki eksiklikleri araştırmak ve çözüm teklifleri sunmak için Federal-Eyalet-Komisyonu kurulduğuna dikkat çekti. NSU‘nun ortaya çıkmasından sonra dosyaların yok edilmesi istihbarat teşkila-

tının bu terör örgütü ile ilişkisi olduğu şüpheleri arttırdığı yöndeki soruya Friedrichşu cevabı verdi: “Maalesef komplo teorilerin ekmeğine yağ sürülmüş oluyor, bundan dolayı dosya imha olayına acilen açıklık getirilecek. Ancak bu şekilde komplo teorilerin temeli hızlıca çürütülebilir.” Friedrich açıklamalarında ayrıca eyalet ve federal düzeyindeki güvenlik birimleri arasındaki işbirliğinin daha verimli hale getirilmesi gerektiği; aşırı sağcı NPD partisinin yasaklanması için adım ön hazırlıklara ve belge toplamaya bağlı olduğunu; Federal Aile Bakanı Kristina Schöder‘in yürürlüğe koyduğu aşırı sağ ile mücadele eden derneklerden “Demokrasi Beyanı” talebine olumlu baktığını belirtti.


SICAK SİYASET

Westerwelle:

Suriye‘de insanlar ölüyor

„Suriye‘de insanlar ölüyor, Moskova ve Pekin hala tereddüt ediyor“

A

lmanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle, Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti‘ne, BM Güvenlik Konseyi‘nde Suriye‘ye karşı bir karar alınmasını önlememeleri çağrısında bulundu. Westerwelle, başkent Berlin‘de yaptığı açıklamada, Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti‘ni Suriye‘deki gelişmelerle ilgili olarak sorumluluk üstlenmeye davet ederek, „Suriye‘de insanlar ölüyor, Moskova ve Pekin hala tereddüt ediyor“ dedi. Bu iki ülkenin bugüne kadar Suriye ile ilgili tutumundan dolayı üzüntü duyduğunu, ancak bu ülkelerin de yavaş yavaş Suriye‘deki gelişmelerin kendi

Westerwelle:

“Rusya‘yı ikna etmeliyiz“

A

lmanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle, Rusya‘nın, Suriye‘deki rejimi koruyarak tüm stratejik çıkarları tehlikeye soktuğu konusunda ikna edilmesi gerektiğini söyledi. Westerwelle, ARD televizyonunda yayımlanan Morgenmagazin adlı programda yaptığı konuşmada, Rusya ile Çin Halk Cumhuriyeti‘nin BM Güvenlik Konseyi‘nde Suriye‘ye karşı

A

bir karar alınmasını önlemesinden üzüntü duyduğunu belirterek, „Rusya‘yı, Suriye‘deki rejimi koruyarak stratejik çıkarları tehlikeye soktuğu konusunda ikna etmeliyiz“ dedi. Suriye‘deki taraflara şiddete son vermeleri çağrısında bulunan Westerwelle, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed olmadan barışçı bir geçiş sürecinin sağlanmasının mümkün olması gerektiğini kaydetti.

Yunanistan’a kötü haber

lmanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle, Yunan hükümetine, Avrupa ülkelerinden aldığı yardımlarla ilgili olarak sorumluluklarını yerine getirme çağrısında bulundu. Westerwelle, “Hamburger Abendblatt” gazetesinde yayımlanan röportajında, Yunanistan’dan tasarruf programıyla ilgili olarak “konuları tümüyle yeniden görüşme ve reform sorumluluklarını tümüyle sorgulama” yönünde istekler geldiğini belirterek, “Bu konuda sadece

A

çıkarlarına olamayacağını fark etmeye başladığına inandığını belirten Westerwelle, uluslararası camiaya, şiddete ve Esed rejimine karşı açık bir sinyal vermesi çağrısında bulundu. Westerwelle, Suriye Savunma Bakanı Davud Racha‘nın öldürülmesiyle ilgili olarak da „Şiddet şimdi başladığı noktaya dönüyor“ şeklinde konuştu. Bu şiddetin, Suriye‘deki Esed yönetiminin vahşi politikasının bir sonucu olduğunu ifade eden Westerwelle, Suriye‘deki muhalefetin de intikam eylemlerini önlemesi gerektiğini, şimdi önemli olanın, siyasi bir geçiş sürecinin başlatılması olduğunu kaydetti.

şunu söyleyebilirim: Bu olmaz. Bu, aşmayacağımız bir sınırdır” dedi. Yunan hükümetiyle, daha önce varılan anlaşmalar konusunda kesinlikle yeniden görüşmeyeceklerini ifade eden Westerwelle, “Varılan anlaşmaların değiştirilmesini kabul etmeyeceğiz. Yunan hükümetinden ricam, bunu çok ciddiye almasıdır” diye konuştu. Westerwelle, Yunan hükümetine sorumluluklarını yerine getirmesi çağrısında bulunarak, Yunanistan’ın, Avro

Bölgesi’nde kalmak istediğini söylemesinin yeterli olmadığını, bunu net bir reform politikasıyla ve anlaşmalara bağlı kalarak göstermesi gerektiğini kaydetti. Westerwelle, “Nihayetinde büyük miktarlarda yardımların hazırlandığı anlaşmalar, bir anda geçerli olmayacaksa, buna kararlı bir şekilde karşı çıkarım. Önce müzakere yap, anlaşmaya var, yardımı al, daha sonra da sorumluluklar geçerli olmasın. Bu böyle işleyemez” şeklinde konuştu.

Almanya silah ihracatını kolaylaştıracak

lman hükümetinin silah ihracatını kolaylaştırmak istediği bildirildi. ‚‘Der Spiegel‘‘ dergisinde yer alan haberde, Almanya Ekonomi Bakanlığı‘nın hazırladığı iki tasarıyla dış ticaret hukukunda değişiklik yaparak, Almanya‘daki özel düzenlemeleri kaldırmayı amaçladığı belirtildi. Alman şirketleri için uluslararası reka-

betteki dezavantajlarının kaldırılmasının hedeflendiği ifade edilen haberde, Bakanlığın Almanya‘daki düzenlemeleri, daha sıkı olmayan AB hukukuna uyumlu hale getirmeye hazırlandığı ve böylelikle Alman şirketlerinin dünyaya silah ihracatını kolaylaştıracağı kaydedildi. Yeni kurallar ile öncelikle AB‘ye üye ol-

mayan ülkelere ihracatın sıkı bir şekilde düzenleneceği ifade edilen haberde, AB ülkelerine ihracat içinse kolay izin alınmasına olanak sağlanacağı belirtildi. Haberde, Ekonomi Bakanlığı‘nın, dış ticaret birliklerini Çarşamba günü görüş alışverişi için Bakanlığa çağırdığı kaydedildi. 7


SICAK SİYASET

Adalet bakanı istihbaratın birleştirilmesini istiyor

A

lman iç istihbaratı Anayasa Koruma Teşkilatı‘nda reform sinyali veren Federal Hükümet, reformun içeriği konusunda henüz kararsız. Adalet Bakanı Sabine Leutheusser-Schnarrenberger, istihbarat teşkilatların sayısı çok yüksek olduğuna dikkat çekerek bunların sayısı ciddi manada azaltılması gerektiğini söyledi. İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich ise meslektaşının isteğini yüzeysel bularak, daha verimli istihbarat istediğini belirtti. Alman hükümeti, Neonazi Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör hücresi soruşturmalarında ihmal, hatalardan ve cinayetlerin ortaya çıkmasından sonra da belgelerin imhasından dolayı eleştirilerin merkezinde olan Anayasa Koruma Teşkilatı‘nda reform yapmak istiyor. Ancak bunun ne şekilde gerçekleşeceği konusunda hükümet ortakları hemfikir değil. Hür Demokrat Partili (FDP) Adalet Bakanı Sabine Leuthesser-Schnarrenberger, federal düzeyde 1, eyaletler düzeyinde 16 ayrı kurumdan oluşan teşkilatın ciddi manada küçültülmesi gerektiğini

A

Wellmann, Libya‘daki gibi panzer ve savaş helikopterlerini seçerek bunlara

hava saldırısında bulunabilineceğini, bu araçlar olmadan Suriye ordusunun geçen gece yaptığı eylemi yapamayacağını ifade etti. Kofi Annan‘ın bir çok kez Şam‘a gitmesi ile BM‘nin en kuvvetli diplomatik silahını kullandığını belirten Wellmann, ‚‘Kofi Annan sıcak karşılanıyor, ancak öldürmeler devam ediyor. BM bunu kabul edemez‘‘ ifadesini kullandı.

dan yapılan açıklamada, Başbakanlığa çağrılan Comanescu‘ya, Romanya‘da iç politikadaki gelişmelerden büyük endişe duyulduğunun iletildiği belirtildi. Alman Hükümeti açısından Romanya

Başbakanı Victor Ponta‘nın, Anayasa Mahkemesi‘nin yetkilerini kısıtlamaya yönelik önemlerinin ciddi bir şekilde kuvvetler ayrılığı ilkesini tehdit ettiği bildirildi.

ESM ve Mali Birlik kararı 12 Eylül‘de

lmanya Anayasa Mahkemesi, Avrupa İstikrar Mekanizması (ESM) ve Mali Birlik ile ilgili kararını 12 Eylül‘de verecek. Mahkeme sözcüsü Judith Blohm, yaptığı açıklamada, mahkemenin ayrıntılı bir hukuki inceleme yapacağı için zamana ihtiyacı olduğunu belirterek, mahkemenin vereceği kararın önemine dikkati çekti. Anayasa Mahkemesi Başkanı Andreas Vosskuhle, yaptığı açıklamada, mahkemenin bu

8

kaydetti. Öte yandan Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) milletvekili KarlGeorg Wellmann, Berlin‘de yayınlanan ‚‘B.Z.‘‘ gazetesine yaptığı açıklamada, BM Güvenlik Konseyi‘nde Rusya‘nın onayı olmadan Suriye ordusuna karşı bazı askeri harekatların yapılmasının mümkün olabileceğini belirtti.

Comanescu, Başbakanlığa çağrıldı

omanya‘nın Berlin Büyükelçisi Lazar Comanescu, ülkesindeki gelişmelerden dolayı Almanya Başbakanlığı‘na çağrıldı. Alman hükümetinin sözcüsü Steffen Seibert tarafın-

A

verimli bir kuruma ihtiyaç olduğunu vurguladı. Anayasa Koruma Teşkilatı‘nda reform yapılmasına tüm partilerden destek geliyor. Ana muhalefet Sosyal Demokrat Partili eyalet içişleri bakanları istihbarat teşkilatının daha şeffaf olmasını ve parlamentoların daha iyi teftiş edebilmesini istiyor. Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Cem Özdemir de bu kurumun yeniden yapılandırılmasını talep etmişti. Aynı teklif Türk sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra Yahudi Merkez Konseyi‘nden de geldi.

BM gözlemcilerinin Tirymse‘e girmesine izin

lman hükümet sözcüsü Steffen Seibert, Suriye‘nin Tirymse beldesinde gerçekleşen katliamdan sonra BM gözlemcilerine buraya girmesine izin verilmesi gerektiğini söyledi. Seibert, başkent Berlin‘de yaptığı açıklamada, Alman hükümetinin, Suriye’den BM gözlemcilerine sözkonsu yere hemen giriş sağlamasını istediğini belirtti. Seibert, burada yapılacak gerekli incelemelerin de engellenmemesi gerektiğini

R

söyledi. Bu kurumun asıl görevi olan anayasayı korumaya odaklanması gerektiğini belirten Leutheusser-Schnarrenberger, istihbaratın yapılanması ve vazife taksimi tek tek gözden geçirilerek diğer emniyet birimlerinin sorumluluk alanları ihlal edilmemesi gerektiğine dikkat çekti. Hıristiyan Sosyal Birlik Partili (CSU) İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich ise istihbarat teşkilatın küçültülmesine karşı çıktı. Liberal meslektaşının teklifini yüzeysel bulduğunu ve bu teklife anlam veremediğini belirten Friedrich, daha

konuda kapsamlı bir inceleme yapacağını ifade ederek, kararın açıklanmasının biraz zaman alabileceğinin işaretini vermişti. Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble ise mahkemenin ESM ve Mali Birlik ile ilgili kararını hızlı bir şekilde vermesi yönünde çağrıda bulunmuştu. Federal Meclis (Bundesrat) ve Federal Eyalet Temsilciler Meclisi (Bundesrat), ESM ve Mali Birlik konularındaki yasa

tasarılarını 3‘te 2‘lik çoğunlukla kabul etmiş, ancak ESM‘nin Almanya için hesaplanamaz riskler taşıdığı gerekçesiyle Federal Meclis Sol Parti Grubu, Hristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU), Federal Meclis Üyesi Peter Gauweiler ve 12 bin imza toplayan ‚‘Daha Fazla Demokrasi‘‘ (Mehr Demokratie) adlı dernek söz konusu yasaları Anayasa Mahkemesi‘ne götürmüşlerdi.


SICAK SİYASET

Yardım programı iyi şartlara sahip - Maliye Bakanı Schaeuble -

A

lmanya Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble, Yunanistan için hazırlanan yardım programının fazlasıyla iyi şartlara sahip olduğunu, bunların dışında Yunanistan için daha fazla bir şeyin yapılabileceğini düşünmediğini söyledi. Bakan Schaeuble, ‚‘Welt am Sonntag‘‘ gazetesinde yayınlanan röportajında, Yunanistan‘ın daha fazla paraya mı yoksa daha

fazla zamana mı ihtiyacı olduğu konusunda spekülasyonların yapılmasına gerek olmadığını, sadece Yunanistan‘ın bu kötü durumdan kurtarılması için akılcı bir yolun olup olmadığına bakılması gerektiğini belirterek, ‚‘Yardım programı fazlasıyla iyi şartlara sahip. Bu konuda daha fazla bir şey yapılabileceğini sanmıyorum‘‘ dedi. Yunanistan‘ın iki seçim ve hükümetsiz geçen bir dönemden dolayı zaman kaybettiğinin herkes tarafından bilindiğini ifade eden Schaeuble, ‚‘Sorun, programın hatalı olmasından değil, bunun Yunanistan tarafından yeterli derecede uygulanmamasından kaynaklandı‘‘ görüşünü ifade etti. Avro Bölgesi‘ne dahil olmanın bir ülkeyi büyük bir rekabet baskısı altına soktuğunu kaydeden Schaeuble, ‚‘Bu nedenle bu ülke rekabet gücünü köklü reformlarla düzeltmek zorunda. Yunanistan ayrıca, bütçe açığını azaltarak makul bir borçlanma sınırına ulaşmalı‘‘ dedi. Moody‘s‘in Almanya‘nın ‚‘Aaa‘‘ olan uzun vadeli kredi not görünümünü ‚‘negatif‘‘e çevirmesine ilişkin olarak da Schaeuble, ‚‘Moody‘s‘in kararını yanlış buluyorum. Tabii ki, Avro Bölgesi‘ndeki kriz riskler içeriyor. Ancak hiçbir ülke avrodan Almanya kadar faydalanmıyor. Bu nedenle krizin çözümüne katkı sağlamamız da doğru‘‘ değerlendirmesinde bulundu.

Neuer Präsident des Bundesamtes für Verfassungsschutz:

Amtsantritt von Dr. Hans-Georg Maaßen

D

er Bundesminister des Innern Dr. Hans-Peter Friedrich hat Dr. Hans-Georg Maaßen zum Präsidenten des Bundesamtes für Verfassungsschutz (BfV) ernannt. Damit tritt Dr. Maaßen die Nachfolge von Präsident Heinz Fromm an, der auf eigenen Antrag hin in den Ruhestand tritt.Dr. Maaßen war bisher Leiter des Stabes Terrorismusbekämpfung in der Abteilung Öf-

fentliche Sicherheit des Bundesinnenministeriums. Zu Beginn seiner Amtszeit erklärt Dr. Hans-Georg Maaßen: „Ich freue mich auf meine neue Aufgabe als Präsident des Bundesamtes für Verfassungsschutz. Meine Amtsübernahme fällt in eine für den Verfassungsschutz schwierige Zeit. Ein Wiedergewinnen von Vertrauen ist nur möglich auf dem Wege einer umfas-

Merkel, Endonezya‘daki İstiklal Camii‘ni gezdi

E

ndonezya‘yı ziyaret eden Almanya Başbakanı Angela Merkel, başkent Cakarta‘daki İstiklal Camii‘ni gezdi. Endonezya medyası ile Merkel‘in cami ziyaretinde başörtüsü takmamasına tepki gösterdi. Amerika Başkanı Barack Obama da İstiklal Cami‘ini eşi Michel Obama ile birlikte ziyaret etmişti. Michel Obama cami ziyaretinde başörtüsü takmıştı.

F

senden wie selbstkritischen Überprüfung der Arbeitsgrundlagen des BfV als auch seiner Praxis. Mein Ziel ist es, das Bundesamt für Verfassungsschutz so effektiv und modern wie möglich aufzustellen. Nur so können wir den Herausforderungen bei der Bekämpfung von Extremismus, Terrorismus und Spionage gerecht werden.“

ilticacılara para

ederal Anayasa Mahkemesi, Almanya‘ya iltica talebinde bulunanlara daha fazla para verilmesi gerektiğine hükmetti. Mahkemenin kararında, iltica talebinde bulunanlara ödenen mevcut yardım parası miktarının anayasaya aykırı olduğu belirtildi. Kararda, anayasaya göre iltica talebinde bulunanların, geçimlerini insan onuruna uygun asgari bir parayla sağlamak durumunda oldukları vurgulandı. Yardım parası miktarlarının yeniden düzenlenmesi gerektiğini kaydeden Anayasa Mahkemesi, bu gerçekleşene kadar da geçici bir düzenleme yapılması gereğine işaret etti. Almanya‘da iltica talebinde bulunanlara verilen yardım parası miktarı 1993‘ten bu yana değişmedi. Ülkede işsiz kalan bir kişi ayda asgari 364 Avro alırken, bu miktar iltica talebinde bulunan insanlar için yaklaşık 220 Avro civarında.

9


SICAK SİYASET

Suriyeli mülteciler istenmiyor

A

lman hükümetinin insan hakları sorumlusu Markus Löning, Suriyeli mültecilerin Almanya’ya alınmasına karşı olduğunu söyledi.

Löning, Südwestrundfunk (SWR) adlı yayın kuruluşuna yaptığı açıklamada, Suriyeli mültecilerin Almanya’ya kabul edilmesi yönündeki taleplerin yerinde olmadığını belirterek, bu mültecilere bulundukları ülkelerde yardım edilmesinin daha doğru olacağını ifade etti. Löning, “İnsanlar, çatışmaların kısa bir süre sonra sona ereceği ümidiyle bölgeden ayrılmak istemiyor” şeklinde konuştu. Alman Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Claudia Roth, Alman hükümetine çağrıda bulunarak, Suriyeli mültecilerin ülkeye kabul edilmesini istemişti.

İnsan Hakları Sorumlusu Markus Löning

10

İktidardaki Hristiyan Birlik partilerinin (CDU/CSU) Federal Meclis Grubu Başkanı Volker Kauder ise, en azından Suriye’deki Hristiyan azınlığa mensup insanların Almanya’ya kabul edilmesini istiyor.


SICAK SİYASET

İ

Kofi Annan‘ın istifası

stifa eden BM ve Arap Birliği‘nin Suriye özel temsilcisi Kofi Annan, BM Güvenlik Konseyi‘nin kendisini ‚‘tam anlamıyla‘‘ desteklemediğini söyledi. Annan, Cenevre‘de istifa kararını açıkladığı basın toplantısında, ‚‘Suriye‘de artan askerileşmenin ve Güvenlik Konseyi‘nde açıkça birliğin sağlanamamasının, rolünü etkili biçimde yerine getirmesi için gereken koşulları temelinden değiştirdiğini‘‘ kaydetti. Kofi Annan, ‚‘Suriye‘de şiddetin büyük ölçüde Suriye hükümetinin inatçılığından ve 6 maddelik planını uygulamayı reddetmeyi sürdürmesinden, aynı zamanda muhalefetin giderek büyüyen askeri kampanyasından dolayı devam

ettiğini, bütün bunların uluslararası toplumun bölünmüşlüğüyle bir araya geldiğini‘‘ bildirdi. Suriye‘de yönetimin geçiş hükümetine devredilmesi konusunda 30 Haziran‘da Cenevre‘de yapılan toplantıda, Rusya ve Çin dahil olmak üzere büyük güçlerin fikir birliğine varmasında başarılı olan Annan, BM Güvenlik Konseyi‘nin planı asla resmen desteklemediğini, bunun kendisini hayal kırıklığına uğrattığını ve çabalarını baltaladığını belirtti. Annan, bölge güçlerinin işbirliği dahil olmak üzere uluslararası birlik olmadan, ‚‘kendisinin veya herhangi birinin, siyasi süreci başlatmak için gerekli adımların atılması yönünde ilk önce Suriye hükü-

Kofi Annan‘ın istifası Putin: “Üzüntü verici“

R

usya Devlet Başkanı Vladimir Putin, BM ve Arap Birliği Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan‘ın istifa kararını, “üzüntü verici‘‘ olarak nitelendirdi. İngiltere Başbakanı David Cameron ile görüşmek üzere Londra‘da bulunan Putin, Annan‘ın istifasının üzüntü verici olduğunu belirtti.

metini, aynı zamanda muhalefeti zorlamasının imkansız olduğunu‘‘ söyledi. Bazılarının ‚‘imkansızı başarmak‘‘ olarak gördüğü görevini, Suriye‘deki krize çözüm bulunmasında, BM Güvenlik Konseyi‘nin liderliğindeki uluslararası topluma yardımcı olmak amacıyla kabul ettiğini ifade eden Kofi Annan, ‚‘bir temsilci olarak, bu mesele için başoyunculardan, Güvenlik Konseyi‘nden ya da uluslararası toplumdan barışı daha fazla isteyemeyeceğinin‘‘ anlaşılması gerektiğini bildirdi. Annan son olarak, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed‘in ülkesinin iyiliği için görevinden ayrılmak zorunda olduğunu sözlerine ekledi. Putin, “Annan çok değerli, zeki ve dürüst bir kişi. Kararına çok üzüldüm. Umarım uluslararası toplum, Suriye‘de çatışmaları durdurmaya yönelik çabalarına devam eder‘‘ değerlendirmesinde bulundu. Putin, Suriye‘deki mevcut durumun ise “trajedi‘‘ olduğunu söyledi.

VN-Generalsekretär beruft Horst Köhler in hochrangiges Beratergremium

B

undespräsident a. D. Prof. Dr. Horst Köhler wurde anfang August von VN-Generalsekretär Ban Ki-moon auf Vorschlag der Bundesregierung in das neue hochrangige Beratergremium für die Zukunft der globalen Entwicklungsziele berufen. Das Gremium besteht aus 27 Persönlichkeiten, die den Generalsekretär dabei unterstützen sollen, eine entwicklungspolitische Agenda für die Zeit nach 2015 zu entwerfen. Dirk Niebel, Bundesminister für wirtschaftliche Zusammenarbeit und Entwicklung, erklärte: Horst Köhler hat immer wieder bewiesen, dass er ein überaus vorausschauender und engagierter Fachmann für globale Fragen ist. Er hat in seiner Amtszeit als Bundespräsident und als Chef des Internationalen Währungsfonds ein besonderes Augenmerk auf Themen der Entwicklungspolitik und auf den afrikanischen Kontinent gelegt. Die Berufung ist Ausdruck der großen Wertschätzung, die Horst Köhler weltweit genießt. Sie unterstreicht gleichzeitig das große Vertrauen der Vereinten Nationen in Deutsc-

hland und würdigt unser entwicklungspolitisches Engagement. Ich bin stolz, dass seine Bewerbung um einen Sitz im High Level Panel erfolgreich war. Bundesaußenminister Guido Westerwelle sagte: Die Erarbeitung der zukünftigen Entwicklungsziele der Vereinten Nationen ist eine grundsätzliche und wichtige Aufgabe für die gesamte Weltgemeinschaft. Ich freue mich daher, dass Bundespräsident a.D. Horst Köhler mit seiner langjährigen Erfahrung beim IWF und seinem Afrika-Engagement zu deren Ausgestaltung beitragen wird. Die Bundesregierung wird ihn dabei nach Kräften unterstützen. Bis 2015 bleiben die aus der Millenniumserklärung abgeleiteten acht Millenniumsentwicklungsziele (MDGs) der zentrale multilaterale Referenzrahmen, um weltweit Armut zu reduzieren und eine nachhaltige Entwicklung zu gestalten. Ungeachtet erheblicher Entwicklungserfolge stellen sich weiter große Herausforderungen, die zuletzt

bei der Rio+20-Konferenz im Juni 2012 diskutiert wurden und die bis 2015 und danach angegangen werden müssen. Die Entwicklungsziele für die Zeit nach 2015 könnten auch solche Bereiche umfassen, die bei der Festlegung der MDGs im Jahr 2001 nicht aufgenommen wurden, beispielsweise die Themen Demokratie und gute Regierungsführung, Schutz der Umwelt sowie Frieden und Sicherheit. Im Auftrag der Vollversammlung der Vereinten Nationen leitete Generalsekretär Ban Ki-moon 2010 den Prozess zur Erarbeitung einer „Post-2015-Agenda“ ein. Das nun einberufene hochrangige Beratergremium ist dem Generalsekretär direkt zugeordnet und wird ihm seine Empfehlungen als Grundlage für einen Bericht des Generalsekretärs an die VN-Vollversammlung im Herbst 2013 vorlegen. Der britische Premierminister David Cameron, die liberianische Staatspräsidentin Ellen Johnson-Sirleaf sowie der indonesische Staatspräsident Susilo Bambang Yudhoyono leiten das Gremium auf Einladung des VNGeneralsekretärs. 11


SICAK SİYASET

Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Roth, Hatay’da lerini kullandı. “Suriye’ye dış müdahaleyi tasvip ediyor musunuz?” sorusuna ise Roth, şu cevabı verdi: “Askeri müdahalenin oraya herhangi bir getirisi olacağını düşünmüyorum.”

“Suriye’de Bazı Ülke Menfaatleri de Çatışıyor”

A

lman Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Claudia Roth ve beraberindeki heyet, Suriyeli sığınmacılar ile ilgili bilgi edinmek amacıyla Hatay’a geldi. Alman Milletvekili Roth Antakya Belediye Başkanı Lütfü Savaş’a nezaket ziyaretinde bulundu. Basına kapalı gerçekleştirilen ziyarette Roth, Suriye’deki savaşın bir an önce bitmesinin ve Ortadoğu’daki sorunların sona ermesinin herkesin lehine olacağını söyledi. Hatay’da bir mülteci kampını ziyaret edeceği belirtilen Alman Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Roth’un bazı sivil toplum örgütü temsilcileriyle de görüşeceği belirtti. Roth’un Hatay ziyaretinin ardından Ankara’da temaslarda bulunacağı ve bazı hükümet yetkilileriyle yapacağı görüşmelerde Suriye’deki gelişmeler hakkında bilgi alışverişinde bulunacağı ifade edildi.

Suriye’ye yapılacak müdahalenin bölgeye katkısı olmaz Alman Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Claudia Roth, Suriye’ye yapılacak askeri müdahalenin bölgeye bir getirisi olacağını düşünmediğini söyledi. Claudia Roth, bazı temaslarda bulunmak üzere gittiği Türkiye’de, ülkelerindeki savaştan kaçan Suriyelilerin yaşamlarını sürdürdü12

ğü Hatay’daki kampları ziyaret etti. Suriye’de farklı ülkelerin menfaatlerinin öne çıktığını söyleyen Roth, “Ülkelerin menfaatlerinin de öne çıktığını belirtmek istiyorum. Yani Suriye’nin aslında bir oyun topu gibi kullanıldığını ifade etmek istiyorum.” dedi. Alman hükümetinin ‘Suriyeli sığınmacıları Almanya’ya almayacakları, bulundukları ülkede yardımda bulunulması gerektiği’ şeklindeki açıklamaları da değerlendiren Roth, Alman Hükümeti gibi düşünmediğini vurguladı. Suriye’den Almanya’ya gelmek isteyen varsa belli bir sayıda alınması gerektiğini aktaran Roth, “Burada Almanya olsun Avrupa, diğer ülkeler olsun daha fazla sorumluluk üstlenmesi gerekiyor.” ifade-

Almanya Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Claudia Roth, Almanya’nın Ankara Büyükelçiliği’nde basın toplantısı düzenledi. Roth, Suriyeli mültecilerin kaldığı kamplarda yaptığı incelemeler hakkında bilgi verdi. Suriye’de bir insani felaket yaşandığına dikkat çeken Roth, 300 bin insanın Suriye’den kaçtığını, Suriye içerisinde 1.5 milyon insanın iç göçe maruz kaldığını söyledi. Türkiye’ye ve Türk insanını bu konuda teşekkür ettiğini ifade eden Roth, “Takriben 50 bin mülteciyi kabul ederek ve kamplarda barındırarak teşekküre hak ediyor Türkiye. Avrupa ülkelerine ve Almanya’ya çağrıda bulunmak istiyorum. Onlar tarafından mültecilerin kabul edilmesi gerektiğinin altını çizmek istiyorum.” dedi. Suriye halkının sırtında bazı ülkelerin menfaatlerinin de çatıştığına vurgu yapan Claudia Roth, bu ülkelerin Rusya, Çin, Suudi Arabistan ve Katar olduğunu kaydetti. Suriye’de yaşanan savaşın Hatay’a ve bölgeye çok büyük etkisinin olduğunu öğrendiğini dile getiren Roth, bölgenin ihracat ve ticaret açısından merkezi bir konumda olduğunu söyledi.


SICAK SİYASET

İşte Merkel’in en büyük korkusu

B

aşbakan Merkel, “Süddeutsche Zeitung” gazetesinin yayınladığı bir ekte, Almanya’da tanınan 37 kişinin sorularına kısa yanıtlar verdi. Merkel, ünlü oyuncu Katja Riemann’ın, en fazla neden korktuğu sorusuna karşılık, “Yıldırımlı bir havada korunmasız kalmak” şeklinde yanıt verirken, eski tenisçi Boris Becker’in, bir

akşam partisine en fazla kimi çağırmak istediği şeklindeki sorusuna ‘’Akşam partileri düzenlemiyorum ama bir akşam yemeğine Vicente del Bosque’yi (İspanya Milli Takımı Teknik Direktörü) davet etmek isterim’’ diye konuştu. Oyuncu Christoph Maria Herbst’in, nasıl rahatladığını sormasına “Yürüyerek, yemek pişirerek, gülerek” karşılığını veren Merkel, Alman Milli Takımının kaptanı Philipp Lahm’ın, ulus için yaptığı kişisel fedakarlığının ne olduğunu sorması üzerine de, “Tanınmadan alış verişe gitmekten feragat etmem lazım” şeklinde yanıt verdi. Hristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin (CDU) genel başkanı da olan Merkel, sunucu Reinhold Beckmann’ın, Sosyal Demokrat Parti’li (SPD) Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Başbakanı Hannelore Kraft’ın en fazla neyini sevdiğini sorması üzerine “Onun da futbolu sevmesini” şeklinde espri yaptı.

Eklatante Menschenrechtsverletzungen in Syrien

T

äglich erreichen uns schockierende Bilder und Nachrichten aus Aleppo und anderen Kampfgebieten in Syrien. Seit März 2011 wurden mindestens 17.000 Menschen getötet, hunderttausende Menschen befinden sich auf der Flucht. Wir brauchen jetzt dringend neue Initiativen in der Syrien-Politik, um doch noch eine politische Lösung zu erreichen. Jenseits jeglicher öffentlicher Kontrolle geht das syrische Regime nach wie vor mit Polizei und Geheimdiensten gegen die vielen Oppositionellen im Lande vor, die auf friedlichen Widerstand setzen. Wir dürfen diese mutigen Menschen,

I

die sich für Demokratie und Menschenrechte einsetzen und deswegen vom syrischen Regime verfolgt werden, nicht vergessen. Der menschenverachtende syrische Polizeistaat, gegen den das Volk seit März 2011 aufbegehrt, begeht zahlreiche eklatante Menschenrechtsverletzungen auch in ansonsten friedlichen Gegenden des Landes. Ein exemplarischer Fall ist der des prominenten syrischen Menschenrechtsverteidigers Mazen Darwish, der im November 2011 mit dem RolandBerger-Preis für Menschenwürde ausgezeichnet worden ist. Gemeinsam mit weiteren Mitarbeitern des von ihm ge-

leiteten „Syrian Centre for Media and Freedom of Expression“ wird Mazen Darwish seit dem 16. Februar 2012 an einem unbekannten Ort festgehalten. Es liegen ernst zu nehmende Hinweise vor, dass Mazen Darwish kürzlich vor einem geheimen Militärgericht angeklagt worden ist und ihm die Todesstrafe droht. Ich fordere das syrische Regime mit Nachdruck auf, Mazen Darwish und alle Menschen, die sich für Demokratie und Menschenrechte eingesetzt haben, umgehend freizulassen.

von Markus Löning

Beauftragted der Bundesregierung für Menschenrechtspolitik und Humanitäre Hilfe

4.498 Asylanträge im Juli 2012

m Juli 2012 wurden beim Bundesamt für Migration und Flüchtlinge 4.498 Asylerstanträge gestellt. Die Zahl der Asylbewerber stieg im Vergleich zum Vormonat um 597 Personen (15,3 Prozent). Im Vergleich zum Vorjahresmonat Juli 2011 stieg die Zahl der Asylbewerber um 1.059 Personen (30,8 Prozent).904 Personen erhielten im Juli 2012 die Rechtsstellung eines Flüchtlings nach der Genfer Konvention (19,4 Prozent aller Asylentscheidungen). Zudem er-hielten 977 Personen (20,9 Prozent) sogenannten „subsidiären Schutz“ (Ab-schiebungsverbote gemäß § 60 Abs. 2, 3, 5 und 7 des Aufenthaltsgesetzes). II. Laufendes Jahr Für den Zeitraum Januar bis Juli 2012 ergeben sich folgende Zahlen: In der Zeit von Januar bis Juli 2012 haben insgesamt 27.760 Personen in Deutschland Asyl beantragt. Gegenüber dem Vergleichszeitraum im Vorjahr (24.143 Personen) bedeutet dies

eine Erhöhung um 3.617 Personen (15,0 Prozent). Die Hauptherkunftsländer in der Zeit von Januar bis Juli 2012: 1. Afghanistan 4.124 Personen 2. Irak 3.069 Personen 3. Syrien 2.246 Personen 4. Serbien 2.233 Personen 5. Iran 2.165 Personen 6. Pakistan 1.790 Personen 7. Russ. Föderation 1.098 Personen 8. Mazedonien 945 Personen 9. Kosovo 856 Personen 10. Türkei 812 Personen Darüber hinaus hat das Bundesamt von Januar bis Juli 2012 bei 4.986 Perso-nen (16,5 Prozent) Abschiebungsverbote gemäß § 60 Abs. 2, 3, 5 und 7 des Aufenthaltsgesetzes (sog. subsidiärer Schutz) festgestellt. 13


BERLİN HABER

Berlin’li Yiğit’ten ırkçı Almanlar’a ders

Berlin’in Steglitz semtindeki özel Kant Lisesi’nden 1.0 derece ile mezun olan Yiğit Muk (24), kendisini lisenin tarihine yazdırdı.

M

uk ailesinin en küçük çocuğu olan Yiğit, elde ettiği başarı ile Almanya’daki Türk’lerin guru-

ru oldu. Türkiye’deki üniversiteye giriş sınavlarının benzeri olan „ abitur“ sınavlarını 1.0 derece ile geçip, büyük başarıya imza attı. Yiğit’in eğitim serüveni hep başarılarla dolu değildi. Dokuzuncu sınıfta

geçirdiği „ebv“ virusu enfeksiyonuyla uzun müddet eğitimden uzak kalan Yiğit, sınıfını büyük zorluklarla geçebildi. Üç yıl kadar hastalığının verdiği sıkıntılarla mücadele eden Yiğit’e bu yetmiyormuş gibi bir de öğretmenleri tarafından engeller konulmak istenildi. Hastalığından önce sergilediği büyük başarıları hiçe sayan öğretmenleri, eğitimini engelleme yönünde tüm metodlara başvurdular. Elinde doktor raporları olmasına rağmen, bunları geçersiz sayıp, devamsızlık vermeye çalışan öğretmenleri yaptıklarında başarısız olunca, „ Abitur sınavlarına göndermemek için Yiğit’i Abitur’dan çok düşük seviyede olan“ Hauptschule“ ye yollamaya çalıştılar. Yiğit başından geçen dışlanma ve ırkçı tutumu şöyle ifade ediyor: Muk“ Okulda çok zorbalıklarla karşılaştım. Öğretmenlerimin en zor dönemimde onların desteğine ihtiyacım olduğu zamanlarda beni yalnız bıraktılar. Bırakın desteği, hak ettiğim bir çok başarımı bile yok saydılar. Çok sonradan öğrendiğime göre, sportif başarıma bile engel koymaya çalışmışlar. Hak ettiğim bir finale gelen davetiyemi yetkili öğretmen çöpe atmış. Sağolsun tesadüfen gören bir baş-

İki dil, bir beyin -

A

Mustafa Öztürk

Almanya’daki Türkler üzerine bilimsel bir çalışma

nkara Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ)’den Dr. Bilal Kırkıcı ve Potsdam Üniversitesi Çokdillilik Araştırma Enstitüsü (PRİM)’den Prof. Dr. Harald Clahsen yönetiminde bir ekip, Almanya’da yaşayan Türklerin Almanca ve Türkçe’yi beyinlerinde ne şekilde işlemlediklerini daha iyi anlayabilmek için bir dizi psikodilbilimsel deney yürütmektedir. Bilindiği gibi, Almanya’da yaşayan Türkler yaşamlarının erken evrelerinden itibaren çeşitli şekillerde ve süreler boyunca en az iki (Almanca ve Türkçe), çoğunlukla ise daha da fazla dili (Kürtçe, Arapça gibi) öğrenip bunlarda iletişim kurmaktalar. Dr. Kırkıcı ve Prof. Clahsen yöntemindeki ekip, yürütmekte oldukları çalışmayla birden fazla dili sorunsuzca ve çoğunlukla büyük bir başarıyla konuşan Türklerin bu dillerini beyinlerinde sadece tek bir dil konuşabilen bireylerden farklı bir biçimde işlemleyip işlemedikleri sorusuna cevap aramaktalar. Bir yandan bilime katkıda bulunmayı amaçlayan ekip, öte yandan Almanya’daki Türk toplumunu dilsel açıdan daha iyi anlamaya yönelik uzun vadeli bir araştırmalar dizisinin ilk adımlarını atma arzusunda. Araştırmalarının verilerini Temmuz ayı boyunca Berlin’de toplayacak olan ekip, bu amaç için özel olarak hazırlanmış bir 14

ka meslekdaşı bana davetiyemi iade etti. Şunu da söylemekte fayda var, ailem olmasaydı, şu anda elde ettiğim başarıya ulaşamazdım. Özellikle anneme çok teşekkür ediyorum. Annem şayet öğretmenlerimin tavsiyelerine uyup beni onların istediği okullara gönderseydi, şimdi Berlin’in en iyi sınavını yazmış olamayacaktım. Beni özel liseye göndermekle eğitimimi kurtardılar. Buradan tüm ailelere sesleniyorum. Lütfen çocuklarınıza sahip çıkın. Evlatlarının potansiyellerinin heba olmasına izin vermeyin“ dedi. Röportaj esnasında hazır bulunan çoğunlukla Türk göçmenler tarafından kurulan BİG Partisi Berlin Eyalet Başkanı İsmet Mısırlıoğlu konuyla ilgili duyduklarının kendisi için yeni bir şey olmadığını belirtti. Mısırlıoğlu sözlerine ilaveten şunları söyledi: „ Avrupa’da ve özellikle Almanya’da revaçta olan ırkçılığın bu yeni bir boyutu. Şimdiye kdar saklanan kamuoyunda paylaşılmayan şekli. Kamusal ırkçılık. Devlet dairelerinde taban bulan bu yeni ırkçılığın azgınlaşarak artmasında Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) halen üyesi olan Thilo Sarazzin’dir. Berlin’de Eyalet Bakanlığı ve Merkez bankasında yönetim kurulu üyelikleri de yürütmüş olan bu kişi Türklere hakaret noktasında olayı gençlere kadar götürmüştür.

program ve ekipman kullanarak Berlin’deki Türkler yardımıyla faydalı sonuçlar elde etme çabasında. “Almanca ve Türkçe konuşabilen, 18-40 yaş aralığındaki herkesi çalışmamızda yer almaya ve bilime katkıda bulunmaya davet ediyoruz. İşin güzel tarafı, katılımcılarımızı hiç yormuyoruz. Ekipmanımızı alıp katılımcılarımızın istedikleri yere geliyoruz ve çalışmamızı orada gerçekleştiriyoruz” diyen Dr. Kırkıcı, ayrıca her katılımcıya yaklaşık 1 saat sürecek olan deney karşılığında mütevazı bir ödeme yapılacağını da ekledi. Eğer siz de sadece bir saatinizi ayırarak hem bilime katkıda bulunup hem de Almanya’da yaşayan Türklerin dilsel açıdan daha iyi anlaşılmasına yardım etmek isterseniz, Dr. Bilal Kırkıcı’ya bkirkici@metu.edu.tr mail adresinden veya 0151-45446443 numaralı telefondan Temmuz sonuna kadar günün her saatinde ulaşabilirsiniz. Dr. Bilal Kırkıcı


BERLİN HABER

AOK

Hakan Taş’ı konuk etti Hakan Taş

B

erlin Eyaleti Sol Parti Milletvekili Hakan Taş, Berlin AOK’yı ziyaret etti. Berlin AOK Bölge Müdürü Birgit Hartwig ve Göçmen Kökenliler İşletme Müdürü Selçuk Temel’de görüşmede yer aldı. Berlin ve sağlık sektörünün ön planda olduğu temasta milletvekili Taş AOK hakkında bilgi aldı. Görüşmede, AOK’nın Almanya genelindeki çalışmalarının yanısıra Berlin özel hizmet çizelgesi ele alındı. Hartwig, milletvekili Taş’a, AOK’nın

internet ve telefon hattıyla 180 ayrı dilde hizmet verdiğini ifade etti. Hartwig, “ Sağlık elbette bizim ana konumuz. Hedefimiz, başta AOK üyeleri olmak üzere, toplumun hemen her kesiminin sağlık konusuna önem vermesi. Tedavi öncesi bu konu geliyor. Bilgilendirme aracı olarak ta hem internet sitemizi, hem de danışma hattımızı hizmete sunuyoruz” dedi. Ağırlıklı olarak AOK Türk kökenlilerden sorumlu

Taş’tan Alevi açıklaması

M

alatya’da alevi ailenin evine yapılan saldırıyı kınayan Taş, Yargıtay’ın Cem evinin kapatılması ve ibadethane olarak kabul edilmemesi yönündeki kararını “çağdışı” olarak niteledi. Taş: “1938 Dersim katliamının 74 cü yılında ortaya çıkan bu gelişmeler çok üzücüdür. Bu olaylar hoşgörü ortamının ciddi tehdit altında olduğunu göstermektedir. Barış içinde bir arada yaşamak sadece polisiye önlemlerle olmaz, bu yönde yasal düzenlemeler gerekmektedir.”

Birgit Hartwig

Selçuk Temel

olan Selçuk Temel ise sağlık konusundaki danışmanlık alanında Berlin’de yaşayan hemen her milletten insana kapılarının açık olduğunu ifade etti. Taş ise Almanya’dan AOK’lı olanların Türkiye’de tedavi olanakları konusunda bilgi aldı. Bu konuda hali hazırda var olan kurallar çerçevesinde hareket etmek durumunda kaldıklarını aktaran Hartwig, tedavi öncesi bilgi edinmenin önemi üzerinde durdu.

Taş, başbakan Erdoğan’ın 2011 yılında Dersim olaylarına yönelik özür dilemesinin ardından Alevilerin eşit haklarına yönelik yasal düzenlemeler yapılmamış olduğuna dikkati çekti. Türkiye’nin AB üyeliği yolunda önemli adımlar atmış olduğunun altını çizen SOL PARTİ Berlin Parlamentosu milletvekili Hakan Taş açıklamasını şu sözlerle tamamladı: “Çağdaş, demokratik, din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılmış olduğu bir devlette, insanların inançlarına devlet ve mahkemeler değil, bireyler ve topluluklar karar verir. Temel haklara aykırı olmamak şartı ile herkes inancını kendi bildiği gibi yaşamak hakkına sahiptir. Yeni bir anayasa üzerinde çalışılırken bu noktalar mutlaka anayasaya yansımalıdır.”

Minister Friedrich wieder einmal verfassungsfeindlich

V

or zwei Wochen hat das Bundesverfassungsgericht sein Urteil zur Verfassungswidrigkeit des Asylbewerberleistungsgesetzes verkündet. Die deutlich niedrigeren Sozialleistungen an Asylsuchende im Vergleich zu Hartz IV Empfängern sei mit der Verfassung nicht vereinbar. Innenminister Friedrich verlautbarte hierzu, dass diese Ungleichbehandlung „nach wie vor richtig“ sei. Er wolle damit Menschen mit dieser Praxis vor der Einreise nach Deutschland abschrecken. „Die Fehlbesetzung Nummer 1 der Nation hört nicht auf, seine persönliche Pannenserie fortzuführen. Wieder einmal sollen die Schwächsten in unserer Gesellschaft herhalten, damit Herr Friedrich von seiner miserablen Amtsführung ablenken kann. Das Bundesverfassungsgericht hat deutlich gemacht, dass die Abschreckungsmaschinerie gegen Zuwanderung von Schutzbedürftigen dort ein Ende findet, wo die Menschenwürde an-

getastet wird. Alles andere ist mit unserer Verfassung nicht zu vereinbaren und der Minister verhält sich wieder einmal verfassungsfeindlich.“ In Bezug auf die wachsende Kritik über die Amtsführung Friedrichs sagt Bozkurt weiter: „Die Friedrich-Dämmerung scheint auch dem Minister selbst klar zu werden. Wir kennen es schließlich vom Fußball, wenn ein Trainer entlassen werden soll. Kurz vor dem Rausschmiss spricht der Vorstand noch mal das Vertrauen aus. Und Merkels „vollstes Vertrauen“ in den Minister ist hoffentlich eine frohe Ankündigung für das Land.“ Der Landesvorsitzende der AG Migration und Vielfalt in der Berliner SPD Aziz Bozkurt

15


BERLİN HABER

TAMER AKKILIÇ

B

erlin’in seçkin meydanlarından, Wittenbergplatz ‘da siz hemen her millete ve kültüre hitap eden restoranlar ve kahveler dizisi oluşturdunuz. Avrupa’nın bir dönemler en önemli ve elit satış birimlerinden birisi olan, KDW’nin yanıbaşındasınız? Sayın Akkılıç, yolunuz bu ünlü alana nasıl düştü? Bu tesadüflerin birleşmesinin doğurduğu bir gelişme. Berlin’in çok önemli alış veriş bulvarı olan Ku’damm Wittenbergplatz’dan başlar, Adenauerplatz’da dinlendirir ve Rathenauerplatz’da noktalar. Keza, Rathenauerplatz’dan başlar, Breitscheitplatz’da da, bizim bulunduğumuz mekanlarda misafir eder. Aslına bakarsanız geçmişte, biz de bir zamanlar buralarda misafir olduk. Bu bölgede ayakta kalmak sizin için güç olmadı mı? Bulunduğumuz bölge ortamında tutunmak ve yer edinmek için zaman ve yaşam akışının içinde olmak mecburiyetindeyiz. Bunu kapsayan ögeleri de sayacak olursak şunları söyleyebiliriz: Ticari, sosyal, şehir- meydan planlama ve bunun doğurduğu stratejik gelişim. Tüm bu saydığım ögeleri “ayakta kalabilmenin” aynı potada erimiş bir bütünü olarak tanımlamak mümkün. Bizim durumumuz ve konumumuzda, ticari açıdan geriye dönüp baktığımızda, öncelikle elbette başarı isteği geliyor. Buna “ cahil cesa-

reti” tanımlaması da yapılan, atılımcı ruh anlayışını da katabiliriz. Kaldı ki, tüm bunları bir araya getirince çizgi altı, bilinmezlikler ve zorluklar zemininde biz de özetle TECRÜBELENDİK. Belirsizliğin, gelişmelerin hangi boyut ve yönlere gidebileceği pek öngörülemeyen dönemlerde başladık biz bu işe. Ticaret yapma/denemelerimizin başladığı 1990’lı yıllar, Almanya’daki doğu batı birleşimine de denk geldi. Almanya’nın birleşmesiyle kendine yeniden yön vermeye başlayan Berlin’de hepimiz deneme, izleme, takip etme gibi bir uygulama rahatlığı içerisindeydik. Ancak şunun altını çizmek gerekiyor. Deneyimli bir ticaret adamı olarak, girişimciliğin Berlin’de şimdilerde çok daha zor olmaya başladığını söylemek isterim. Öte yandan, emlak ve finans sektörü daha zorlayıcı ve acımasız bir ajanda geliştirdi. Dünya genelinde de bunu hissetmeye başladık. Biz işin sosyal boyutunu da göz ardı etmek istemiyoruz. Bizlerin topluma karşı sorumluluk bilinci altında hareket etmemiz gerekiyor. İşte bunları, içinde bulunduğunuz sisteme uygun çerçeveye oturtunca yararlı işlerin altına imza attığımızı söyleyebiliri. Ayrıca buna ek olarak içinde bulunduğunuz ülkeye ve gelecek nesillere katkı da sağladığımızı vurgulamak isterim. Mola ilk restoranlarınız arasında yer alıyor. Granander ise Wittenbergplatz’ın

mimarı. Bu ismi onurlandırmak için neden önemliydi?

sizin

Mola, Wittenbergplatz’da işletmeye başladığımız ilk restuarantımız. Bundan önce Neuköln semtinde “Kilim”de ilk deneyimimizi yaptık. Buna paralel Weißensee’ de inşaat kantini işletiyorduk. GRENANDER, Berlin’de ilklere Imza atmış İsveçli mimar Alfred Frederik Eliyas Grenander’in ismi. Bizim bu ismi almamızı, göçmenin göçmene duyduğu ilgi şeklinde tanımalayabiliriz. . Biraz kendi aitlik duygusu arayışı da yatıyor bunun arkasında. Artı, Grenander’e duyduğumuz saygı ve ilginin önemi de diyebiliriz. Grenander Berlin’de ilk yer altı metrolarının (U- Bahn ) istasyon planlama ve uygulamada görev almış vizyonerliği yanında teknikte, iletişimde ve ulaşımda sinerjiler yaratan hizmetkardır. Bütün göçmenler gibi 2003 yılında projelendirip hayata geçirdiğimiz GRENANDER AWARD ise bunun yanısıra, hizmet sektöründe önemli bir ödül oldu diye düşünüyorum. Bu ödülü, doğu ve batı şehir merkezi menejerleri ile Berlin büyükşehir belediyesi ortak üstlenip hayata geçirdi. Geleneksel hale dönüşen bu çalışma “Grenander En Iyi Hizmet” ödülü adı altında bir yarışmadır. Tamer Akkılıç’ın yolu Berlin’e ne zaman ve ne şekilde düştü? Akkılıç’ın çocukluğu Berlin’i sevmiş miydi? 16


BERLİN HABER

Aile birleşimi yoluyla Berlin’e geldik. 1980’de. Kardeşlerimle beraber anne babamızın yanına geldik. Çocukluğun, ergenliğe geçiş dönemiydi. Doğup büyüdüğümüz, doğa ile içiçe olduğumuz, engelsiz hareket edebildiğimiz otantlikten farklı bir ortama ışınlandık bir nevi. Ancak bu sistem ve düzenin kısıtlamalarına da alıştık. Berlin’i çocukken sevdim ben. Keza, Berlin’de bizi sevmiş ki; Burada ürüyoruz. Burada çoğalıyoruz. Burada yaşıyoruz. Burada ölüyoruz. Gastronomiye nasıl başladınız? Neden gastronomi? Almanya’da, Almanlar da bir deyim var. “wer nichts wird,wird Wirt”. „ Birşey olamazsan, olursun meyhaneci“ : Bir şeyler olmaya çalışırken tesadüfler bizi meydan lokantacılığına itti. 1993 Nisan ayında Türkiye’den Berlin’e ofis kompleksi inşaa etmek için gelen inşaat şirketi ENKA’ya şantiye mutfağı kurma şerefine nail olduk. Böylece biz de Gastoronomiye adım atmış olduk. Siz, proje üreten ve uygulamada çok da fire vermeyen bir işverensiniz ? Bunun püf noktaları var mı diye bir soru sorsak? Verilen fireler pek anlatılmaz. Başarısızlıklar da başarıya pareleldir aslında. Artı dengedir. Aynı eksinin de enerji ürettiği gibi. Kendinizi sıcak ve kontrollü tutabilmeniz için disipline altına almalısınız. Düşüncelerinizi, hayallerinizi denemelisiniz. Yenilgileri de kazanç olarak görebilmeli insan. Berlin, Avrupa’nın parlayan yıldızı. Başkent yatırımcıların ilgi odağı oldu. Tamer Akılıç için Berlin neden enteresan? Berlin altyapısı ile her branşa kolaylıkla cevap verebilecek donanıma sahip bir metropol kentidir. Ayrıca Berlin’in başkent olması, medyanın, modanın, politikanın, bürokrasinin vageçilmez merkezi olması kenti çazip kılıyor. Kaldı ki bunun yanısıra Berlin, tiyatro, sinema, konferans, fuar ve müzeleri ile de turistik cazibesi büyük çok dahası ham bir ortama sahiptir. İşte tüm bunlar yatırımcı

içinde tüketici içinde, sıradan turistler çekici bir kent olma özelliği taşıyor. Türkiye’de yatırım var mı? Denemelerimiz var. Alışmadığımız bir tempo ve prosedürler içerisinde orta doğu nun doldur boşalt lojistik garı gibi yapılacak işleri iyi etud etmek vatana koşmayı engeller. Çok hızlı gelişiyor. İmkanlar doğuyor, kendine güvenen için iyi ortam mevcut. Türkiye’de müthiş atak ve dinç

bir nesil yetişti. Bunlar, coşku verici gelişmeler yani yatırımcıya göz kırpan bir manzara. Elinize bir silgi verilse ve “ Biyografinizde istemediğiniz tüm bölümleri silme ve yeniden yazma şansınız var” denilse. Neleri silerdiniz? Acıları demek isterim ama o zaman da sanırım tatlıların farkını anlayamazdım. 17


BERLİN HABER

BERLİN HABER

Turkcell Europe futbol turnuvası

A

lmanya‘da cep telefonu hattı (GSM) operasyonlarını başlatan Turkcell Europe‘nin, entegrasyona katkı sağlamak amacıyla Turkcell Europe Kupası düzenleyeceği bildirildi. Turkcell Europe Genel Müdürü Ekrem Özorbeyi ve Almanya Türk Toplumu (TGD) Başkanı Kenan Kolat, Berlin‘de görev yapan Türk basın mensuplarına verilen iftara ev sahipliği yaptı. Burada konuşan Özorbeyi, Turkcell

Europe‘nin mobil iletişim alanındaki hizmetlerin yanı sıra sosyal sorumluluk projelerine destek olmasının temel önceliklerinden biri olduğunu vurgulayarak, ‚‘Turkcell Europe olarak bir yılda eğitim, kültür ve sanattan spora, diyalog projelerinden fırsat eşitliğine bir çok alanda önemli projelere destek olduk. TGD ile güzel bir sponsorluğumuz var bundan memnuniyet duyuyoruz. Biz bu desteğimizle Türk toplumuna ‚sizin yanınızdayız‘ mesajı veriyoruz‘‘ dedi. Özorbeyi ayrıca hoşgörü ve karşılıklı saygının geliştirilmesi için Turkcell Europe‘nin Almanya Olimpiyatlar Birliği Federasyonu ile birlikte düzenlediği Turkcell Europe Kupası‘na 14 yaş üstü

tüm gençleri katılmaya davet etti. Ekrem Özorbeyi Almanya Olimpiyatlar Birliği Federasyonu‘nun 25 yıldır yürüttüğü ‚Spor Yoluyla Uyum‘ projesinin kendi destekleriyle ilk kez federal düzeye taşındığını anlattı. Turkcell kalitesi ve teknolojisini Almanya‘ya taşıdıklarını belirterek bir yıllık süre içerisinde kendilerine yoğun ilgi gösteren ve güvenen kullanıcılara teşekkür etti. TGD Başkanı Kenan Kolat ise Turkcell Europe‘nin düzenlediği futbol turnuvasına Türk gençlerinin Alman arkadaşlarıyla katılması çağrısı yaparak, ‚‘Gençlerimiz ne kadar centilmen olduklarını tüm Almanya‘ya göstersin‘‘ dedi. 25 Ağustos‘ta Hamburg, Köln, Frankfurt, Mainz ve Stuttgart‘ta yapılacak turnuvaya başvurular ve katılım ücretsiz.

Aleviler’den Almanya çapında miting

A

lmanyalı Aleviler Berlin’de büyük bir miting düzenledi. Malatya’da yaşanan olayları kınama amaçlı yapıla mitinge yaklaşık 3 bin kişi katıldı. Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF)’nun ve Berlin Alevi Toplumun da organizasyonu ile yapılan yürüyüş TC. Berlin Büyükelçiliği önünde başladı. Malatya’nın Doğanşehir ilçesine bağlı Sürgü Beldesi’den Ramazan Davulu nedeniyle başlayan tartışma kavga ile noktalandı. Sözkonusu kavgayı protestoya AABF Başkanı Hüseyin Mat, Berlin Alevi Toplumu Başkanı Ahmet Taner, Yeşiller Partisi Berlin Eyalet Milletvekili Özcan Mutlu, Sol Parti Berlin Eyalet Milletvekili Hakan Taş, Yeşiller Partisi Hamburg eyalet milletvekili Filiz Demirel ile çok sayıda Alevi dernek ve sivil toplum kuruluşları katıldı.

18


BERLİN HABER

Kolat: Beschäftigung weiter vorantreiben!

D

ie Arbeitslosigkeit in Berlin ist im Juli im Vergleich zum Vormonat leicht gestiegen. Im Juli waren insgesamt 216.611 Arbeitslose gemeldet. Das waren 4.697 mehr als im Vormonat aber 16.782 weniger als vor einem Jahr. Die Arbeitslosenquote betrug 12,3 Prozent. Sie lag damit um 0,3 Prozentpunkte über der des Vormo-

nats aber um 1,2 Prozentpunkte unter dem Vorjahreswert. Berlin liegt damit im Bundestrend, der ebenfalls einen saisonbedingten leichten Anstieg der Arbeitslosenzahlen verzeichnet. Gleichzeitig hält der Aufbau sozialversicherungspflichtiger Beschäftigungsverhältnisse unvermindert an. Im Mai 2012 waren 1.190.800 Personen sozialversicherungspflichtig beschäftigt, 40.300 Personen mehr als ein Jahr zuvor, 5.700 sozialversicherungspflichtig Beschäftigte mehr als im April (+0,5 Prozent). Mit der Steigerung von 3,5 Prozent innerhalb eines Jahres liegt Berlin erneut über dem bundesdeutschen Durchschnitt, diesmal um 1,4 Prozentpunkte. Die Senatorin für Arbeit, Integration und Frauen Dilek Kolat erklärt: „Wir müssen alle Kräfte bündeln, um den Abbau der Arbeitslosigkeit und den Aufbau sozialversicherungspflichtiger Beschäftigung weiter voranzutreiben. Mit unserem Programm `BerlinArbeit` haben wir dafür die Weichen gestellt. Die konsequente Ausrichtung der Berliner Arbeitsmarktpolitik auf den regulären Arbeitsmarkt, die Förderung systematischer Qualifizierung mit dem Ziel, Menschen neue Perspektiven auf dem ersten Arbeitsmarkt zu eröffnen und die Initiierung von Coaching-Maßnahmen zur Begleitung der Arbeitsaufnahme sind dabei einige wichtige Ansätze des Programms, um Wege für mehr Beschäftigung zu ebnen.“

Kolat -‘‘Uyum katılım demektir‘‘

‘‘Uyum; okul eğitimine, meslek eğitimine, çalışma hayatına ve topluma katılım demektir‘‘

B

erlin eyaletinin Çalışma, Uyum ve Kadın Bakanı Dilek Kolat, uyumun, toplumun her alanına katılım anlamına geldiğini söyledi. Kolat, Berliner Morgenpost gazetesine verdiği röportajda, katılım konusunda başarılı olunması durumunda göçmenlerin entegrasyonunda daha az sorun yaşanacağını belirterek, ‚‘Benim için uyum; okul eğitimine, meslek eğitimine, çalışma hayatına ve topluma katılım demektir. Bu organize edilmeli ve buna olanak sağlanmalı‘‘ dedi. Göçmen gençlerin iyi bir diploma almalarının çok önemli olduğunu ifade eden Kolat, göçmenlerin büyük bir bölümü okulu diploma almadan terk etmesi durumunda, hayatın geri kalan bölümünde soysal sorunlar yaşayabileceklerini kaydetti. Göçmenlerin bir bölgede yaşamaları ve bunun okuldaki duruma da yansımasının bir sorun olarak görmedi-

ğini, ancak bunun sosyal sorunlarla birleştiğinde sorun haline geldiğini belirten Kolat, göçmenlerin bir arada yaşamalarının kendi kendilerini kontrol etmeleri açısından olumlu etkisinin de olduğunun sosyologlar tarafından da dile getirildiğini söyledi. Göçmen gençlerin meslek eğitimi arayışlarında isimlerinden dolayı ayrımcılığa uğradıklarına da işaret eden Kolat, şirketlerin bu gençlere kendilerini açılmaları yönünde çağrıda bulundu. Köln Eyalet Mahkemesi‘nin sünneti ‚‘yaralama suçu‘‘ kapsamına alan kararla ilgili olarak da Kolat, bu konuda Anayasa‘nın iki temel hakkının çatıştığını ve olağanüstü bir durumla karşılaştıklarını ifade etti. Bu konuda acele bir karar alınmaması gerektiğini belirten Kolat, yasa koyucuların bir araya gelerek yasal güvecenin ne şekilde oluşturulacağı konusunda düşünmeleri gerektiğini kaydetti.


BERLİN HABER

Selbständigkeit von Immigrantinnen

D

as unternehmerische Potenzial von Frauen mit Migrationshintergrund wird oftmals unterschätzt. Zu unrecht! Rund 200.000 Migrantinnen in Deutschland führen ein eigenes Unternehmen. Die Studie des Instituts für Mittelstandforschung aus Mannheim vom letzten Jahr zeigt, dass die Zahl beruflich selbständiger Migrantinnen in den letzten zehn Jahren prozentual weit stärker zugenommen hat als die der Männer und auch stärker als die deutscher Frauen. Und da setzt ISI e.V ein. ISI e.V. bietet

ein einzigartiges Model - Migrantinnen für Migrantinnen! Erfahrene und kompetente Dozentinnen und Coachs können dank der eigenen Migrationsgeschichte und Integrationserfahrungen Migrantinnen gegenüber mehr Verständnis aufbringen und Entgegenkommen zeigen. Darüber hinaus stellen sie als beruflich erfolgreiche Frauen auch Modelle der Selbständigkeit dar: ISI e.V. hat in seiner Arbeit zwei Schwerpunkte: Existenzgründung und Weiterbildung -

Vermittlung von allgemeinen kaufmännischen Kenntnissen, Weiterqualifizierung in den Bereichen EDV, Rechnungswesen, Management, Wirtschaftsrecht, Konkretisierung von Geschäftsideen, Rhetorik und Persönlichkeitsstärkung, Fachaustausch mit Expertinnen. Coaching bei der Erstellung der Businesspläne, bei der Firmeneröffnung und bei Problemen in der Geschäftsführung, Beratung in finanziellen Fragen, Hilfe bei Bankgesprächen, detaillierte Marktanalysen.

Bahçeşehir Berlin‘de kampüs açtı.

B

erlin kampüsünün açılışına BAU Mütevelli Heyeti Başkanı Enver Yücel, Rektör Prof. Dr. Şenay Yalçın, Başbakanlık Başdanışmanı Prof. Dr. Bekir Karlığa, Berlin Teknik Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hans Ulrich Heiss ve Berlin Eyalet Meclisi Üyesi Özcan Mutlu ile çok sayıda kişi katıldı. Yücel burada yaptığı konuşmada, ilk kez bir Türk üniversitesinin Avrupa‘da kampüs açtığına işaret ederek, uzun yıllardan beri söylenen sözlerin, Türk-Alman ilişkilerinde somut, hükümetler ve devletler üzerinde üniversite çapında çalışmaların yapılabilineceğinin adımlarını attıklarını belirtti. Türkiye‘deki diğer üniversitelerin de buraya geleceğini ümit ettiğini ve gelmeleri gerektiğini ifade eden Yücel, “AB‘deki üniversitelerle rekabet etmeye geliyoruz. Türk üniversiteleri son 20 yılda bir çok anlamda değişimler geçirmektedir. Vakıf üniversiteleri kültürü ülkemizde çok gelişmiştir ve AB ülkelerine vakıf üniversite olgusunun yararlarını analatabileceğiz. Bunun daha iyi olabileceğini anlatacağız‘‘ şeklinde konuştu. “Biz kendimizi Avrupa‘lı olarak

20

görüyoruz. Her ne kadar mekanik olarak o örgütün içinde olmasak da anlayış olarak kendimizi Avrupa‘lı görüyoruz‘‘ diyen Yücel, Almanya ve Türkiye arasında kültürel, ticari ve siyasi ilişkiler olduğunu, üniversite olarak bunun daha mükemmel olması arzusunu taşıdıklarını kaydetti. BAU‘nun yaz okulu ile bugünden itibaren Berlin yerleşkesinde dersler vermeye başladığını ve üniversite senatosunun burada toplandığını ifade eden Yücel, gelecek yıllarda, İstanbul‘daki Bahçeşehir Üniversitesi‘ne bağlı yerleşkenin gelecekte Avrupa‘da bağımsız bir üniversite olacağına inandığını ifade etti. Burada sadece Türkiye‘den veya Almanya‘dan değil, dünyanın çeşitli yerlerinden öğrencilerin Berlin‘e geleceğini ifade eden Yücel, “Bahçeşehir Üniversitesi 64 ülkeden öğrenciler alıyor İstanbul’un kalbinde. Şimdi Berlin’in kalbine geliyoruz‘‘ ifadesini kullandı. Berlin’deki Türk kökenli gençlerin üniversiteye gitme oranını artırmak istediklerini kaydeden Yücel, Berlin‘deki öğrencilerin İstanbul’a giderek orada okuyabileceklerini, aynı şekilde İstanbul‘daki öğrencilerinin

de burada eğitim görebileceklerini belirtti. ‘‘35 farklı ülkeden 186 üniversite ile işbirliği içindeyiz” Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Yalçın da, üniversite olarak uluslararası çalışmalarda önde olduklarını belirterek, 35 farklı ülkeden 186 üniversite ile işbirliği içinde olduklarını, pek çok ülkede de kampüs kurduklarını, her yaz 20‘ye yakın ülkede yaz okulu yaptıklarını ifade etti. BAU olarak Almanya‘da yaşayan Türk çocuklarına üniversite eğitimi vermek istediklerini ve bunun için Berlin’de kampüs açtıklarını anlatan Yalçın, burada Türk vatandaşlarına üniversite eğitimi vererek Türkiye’ye kazandıracaklarını belirtti. Başbakanlık Başdanışmanı Prof. Dr. Karlığa ise BAU‘nun Berlin’de bir kampüs açmasını çok önemsediğini ifade ederek, gerek Berlin ile Almanya‘nın, gerekse İstanbul ve Türkiye‘nin medeniyetlerin buluşması noktasında tarihten bugüne kadar çok önemli misyonlar üstlendiklerini söyledi. Daha sonra Yücel ve beraberindekiler basın mensupları ile birlikte ders odalarını gezdi.


BERLİN HABER

Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Karslıoğlu’dan iftar yemeği Karslıoğlu: ‘’Sünnet kararı Almanya için utanç verici bir hadisedir’’

T

ürkiye’nin Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu, Köln Eyalet Mahkemesi’nin sünneti ‘’yaralama suçu’’ kabul eden kararının Almanya için utanç verici bir durum olduğunu söyledi. Büyükelçi Karslıoğlu, Berlin’deki büyükelçilik rezidansının bahçesinde Türk sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve iş adamları için iftar yemeği verdi. Rezidansın bahçesinde kurulan beyaz çadırlar içinde verilen iftar yemeğinden önce konuşan Büyükelçi Karslıoğlu, Almanya’da yaşanan olumlu gelişmelerin yanı sıra bu yıl üzücü olayların da yaşandığına işaret etti. Aşırı sağcı terör hücresi NSU’nun ortaya çıkartılmasının, Dortmund kentindeki ev yangınında 3 Türk çocuğun hayatını kaybetmesinin herkesi üzdüğünü dile getiren Karslıoğlu, Almanya’da yaşayan Türklerin birbirlerinin dertleriyle daha yakından ilgilenmesi gerektiğini söyledi. ‘’Sünnet kararı Almanya için utanç verici bir hadisedir’’ diyen Karslıoğlu, konuştuğu bazı yargıçların da bu kararın sıkıntısını yaşadığını gördüğünü, bazı Türk kökenli politikacıların da kararı desteklemesinin üzücü olduğunu ifade etti. Karslıoğlu, Almanya dışında Suriye’de, Ortadoğu’da, Myanmar’da ve

Yunanistan’da yaşanan olayların ve Türkiye’deki PKK saldırılarının da üzücü olduğunu, ancak günümüzde Türkiye’nin yardım alan bir ülke konumundan yardım sağlayan bir ülke konumuna gelmiş olmasının da gurur verici olduğunu kaydetti. Almanya’da yaşayan Türk iş adamlarına Asya ve Afrika kıtalarında da işbirliğini artırmaları çağrısında bulunan Karslıoğlu ayrıca, Berlin’deki yeni Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği binasının 30 Ekim’de açılacağı müjdesini verdi. Sevgi ve barış ayı olan Ramazan’da oruç tutan tutamayan, hatta inançsız insanlarla bile birlikte olmak istediklerini belirten Karslıoğlu, ilk kez verdikleri iftar yemeği adetini gelecek yıllarda da sürdürecek-

lerini, Almanya’daki 13 başkonsolosluğa da iftar vermeleri talimatında bulunduğunu söyledi. Karslıoğlu, Muharrem ayında da iftar vereceklerini, Alevilerin de Türkiye’deki aynı inancın ve aynı kültürün bir parçası olduğunu sözlerine ekledi. Büyükelçilik rezidansındaki iftar yemeğine Karslıoğlu’nun eşi Gamze Karslıoğlu, Elçi Müsteşar İskender Okyay, Müsteşar Hidayet Çilkoparan, Berlin Başkonsolosu Mustafa Pulat, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Müşaviri Ahmet Nazif Garibağaoğlu ve Din Hizmetleri Ataşesi Hasan Hayri Yaşar ile bazı büyükelçilik ve başkonsolosluk görevlileri de katıldı.

MÜSİAD Berlin‘de iftar MÜSİAD Berlin tarafından verilen geleneksel haftalık iftarların üçüncüsü MÜSİAD Berlin ofisinde Yönetim Kurulu, üyeler, basın mensupları ve misafirlerin katılımı ile gerçekleştirildi.

M

ÜSİAD Berlin tarafından verilen geleneksel haftalık iftarların üçüncüsü MÜSİAD Berlin ofisinde Yönetim Kurulu, üyeler, basın mensupları ve misafirlerin katılımı ile gerçekleştirildi. T.C. Berlin Başkonsolosluğu Din Hizmetleri Ataşesi Hasan Hayri Yaşar ile birlikte Diyanet İşleri Başkanlığı müfettişi Bilal Öztürk te iftara katılanlar arasında yer aldı. İftar sonrasında kürsüye davet edilen Hasan Hayri Yaşar, ramazan ayının önemine binaen bir konuşma yaparken, dinimizin ticaret ve iş ahlağına verdiği önemi, bu

konudaki hassas yaklaşımını dile getirdi. Konu ile ilgili olarak hadislerden örnekler sundu. Hasan Hayri Yaşar kısa süre sonra Berlin’degörevinin sona ereceğini, geçtiğimiz süre içerisinde Berlin’de çok güzel anıları olduğunu belirtirken, MÜSİAD Berlin iftarında olmaktan da mutluluk duyduğunu söyleyerek helallik istedi. İftar öncesi ve sonrasında ise MÜSİAD Berlin üyesi işadamları çeşitli konular-

da görüş alışverişinde bulundular. 10-14 Ekim 2012 Tarihinde İstanbul’da gerçekleştirilecek olan MÜSİAD Uluslararası Fuarı ve IBF Uluslararası İş Forumu’na katılım konusunda bilgi edindiler. Adı geçen fuara birçok işadamının katılımı bekleniyor. 21


BERLİN HABER

Berlin Türk Cemaati İmza Kampanyası

B

erlin Türk Cemaati (TGB) imza kampanyası sürüyor. TGB’nin bir kaç ay önce başlattığı çifte vatandaşlık kampanyası 50 bin imzayı hedefliyor. Berlin Türk Cemaati Başkanı Bekir Yılmaz berlintürk’e yaptığı özel açıklamada, çifte vatandaşlığın önemi üzerinde durdu.Girişimin sivil toplum insiyatifi olduğuna vurgu yapan Yılmaz, bütün vatandaşların çifte vatandaşlık kampanyasına destek olması gerektiğini söyledi. Yılmaz, öncelikle sivil toplum örgütlerine, derneklere, camilere, futbol klüplerine, cem evlerine gidilerek, konu hakkında bilgi verildiğini kaydetti.

Almanya’nın ayıbı

Türk toplumunun Almanya’da bir çok problemi olduğunu kaydeden Yılmaz, ayrıca adaptasyon sıkıntısı olduğunu da söyledi. Yılmaz, “ Gençlerin burada kendilerini tam anlamıyla ifade etme ve katılım problemleri var. Göçün 50. yılında 21. yüzyıldan sonra Almanya’nın bir ayıbıdır bu. 3.5 milyon insanımız burada yaşıyor. Onlara bu hak reva görülmüyor.

Bu açıdan buna karşı mücadele etmek durumunda olduğumuzu düşünüyoruz. Bir çok şeyi isteyebilir ve dillendirebiliriz. Mücadele etmezseniz kimse getirip bu hakları sizlere teslim etmiyor. Biz de Berlin Türk Cemaati olarak burada bir öncülük yapmak istedik. Böyle bir gayretimiz oldu” dedi. Toplanan imzaların, Federal Parlamento Dilekçe Komisyonu’na verileceğini aktaran Yılmaz, şimdiye kadar yaklaşık 30 bin imza toplandığını belirtti. Yılmaz, “ Ancak, imzaların dilekçe komisyonuna sunulabilmesi ve gereken verimin alınabilmesi için mutlaka 50 bin imza toplanılması gerekiyor. Almanya’da yaşayan tüm kardeşlerimizin bu imza kampanyamıza destek vermelerini bekliyoruz. Bu çok önemli. Bu bize karşı yapılan bir iyilik değildir. Bu herkesin kendi çocuğuna, torununa yapacağı bir iyiliktir. Herkesin katılmasını temenni ediyoruz” açıklamasında bulundu.

Katılım tgb sitesinden olabilir

Berlin Türk Cemaati başkanı imza kampanyasına katılımın internet sitesi üzerinden yapılacağını söyledi. Yılmaz, “ Cemaatin internet sitesi mevcut. Adresimiz : www.tgb- berlin.de . Buradan imza kampanyası formlarını printer edip yani bastırmak mümkün. Sözkonusu formları, etrafınıza, tanıdıklarınıza, aile çevrenize imzalatıp bize posta yoluyla ya da bizzat gelerek teslim edebilirsiniz” açıklamasında bulundu.

Sorumluluğa davet

Yılmaz, bu konuda hemen herkesin sorumluluk taşıması gerektiğini belirtti. Sivil toplum kuruluşları, vatandaşları sağ duyulu davranmaya davet eden Yılmaz, sonucun daha sonraki kuşakları dahi etkileyeceğine vurgu yaptı. Yılmaz, “ Biz Berlin Türk Cemaati olarak bunun toplumsal bir olay olduğuna inanıyoruz. Bu sorumluluktur. Bunun da vebali var. Koltuklara birileri oturuyorsa onun da gereklerini yerine getirmeliler. Bunlar haliyle kendi bencilliğini, nefsini bir kenara bırakmak durumunda. Çünkü burada bizim gençlerimizin, çocuklarımızın geleceği sözkonusu” dedi.

Örnek teşkil ediyoruz

Berlin Türk Cemaati olarak, diğer kuruluşlarla ortak hareket etmeye önem verdiklerini aktaran Yılmaz bu alanda örnek teşkil ettiklerine dikkat çekti. Yılmaz, “ Biz yaptığımız her çalışmayı diğer toplum kuruluşlarıyla Berlin Türk Cemaati olarak birlikte yapıyoruz. Son yıllarda bu konuda örnek teşkil ediyoruz. Bir çok cemaati aynı çatı altında toplamış çatı örgütü olarak, diğer kurumların desteğini de haliyle bekliyoruz. 30 bin imza sadece bizim gayretlerimizle toplanmadı. Bu da bir gerçek. Tabii biz de 23 Nisan’lara, düğünlere, etkinliklere koşturuyoruz. Bizzat cami önlerinde stand kurup biz de imza topladık ama Almanya’nın muhtelif yerlerinde çok değerli kardeşlerimiz sağolsunlar, belki sadece medyadan duyup bu işe müdahil oldular. Mesela özellikle Düsseldorf’dan bir seyahat acentası bugüne kadar bize iki bine yakın imza gönderdi. Buradan da tabii ki tüm katkı verenlere teşekkür etmek isterim” şeklinde görüş belirtti. Çifte vatandaşlık imza kampanyası internet adresi: www.tgb- berlin.de .

Ort: Karl-Marx-Platz, U-Bhf. Karl-Marx-Straße (U7) und S-/U-Bhf. Neukölln (S 41, S 42, U7) Freier Eintritt zu allen Veranstaltungen.

22


KÜLTÜR-SANAT

23


IRKÇILIK SAĞLIK

Menschen mit Migrationshintergrund benachteiligt Menschen mit Migrationshintergrund fühlen sich häufiger benachteiligt

M

igrantinnen und Migranten berichten fast doppelt so häufig von Benachteiligungserfahrungen wie die Mehrheitsbevölkerung. Das ist das Ergebnis einer Veröffentlichung der Antidiskriminierungsstelle des Bundes auf Basis einer Befragung des Sachverständigenrats deutscher Stiftungen für Integration und Migration (SVR) von mehr als 9200 Personen, in der Mehrzahl mit Migrationshintergrund. Rund 24 Prozent der Befragten ohne und 42 Prozent der Befragten mit Migrationshintergrund gaben an, in einem der acht abgefragten Lebensbereiche (Bildung, Arbeitsmarkt, Ämter/Behörden, Nachbarschaft, Religionsausübung, Freizeitaktivitäten, öffentliche Transportmittel, Wohnungssuche) benachteiligt worden zu sein. Einen signifikanten Unterschied zwischen Ost- und Westdeutschland gab es dabei nicht. Die meisten Diskriminierungserfahrungen machten die befragten Migrantinnen und Migranten in den Bereichen Ämter und Behörden (22 %) und auf dem Arbeitsmarkt (19 %). Schaut man nur auf Lebensbereiche, die für die

Befragten in ihrer jeweiligen Lebensphase relevant waren - etwa den Besuch einer Bildungseinrichtung oder eine Erwerbstätigkeit - dann erhöhen sich diese Zahlen noch weiter: 24,3 Prozent aller am Arbeitsmarkt tätigen Migrantinnen und Migranten fühlten sich im vergangenen Jahr diskriminiert (davon über 40 % sehr oder eher stark) ebenso wie 23,7 Prozent der (Berufs-)Schülerinnen und Schüler (davon über ein Viertel sehr oder eher stark). Die angegebenen höheren Benachteiligungserfahrungen können auf real erlebte Situationen zurückgeführt werden aber auch auf eine erhöhte Sensibilität der Befragten. Das gilt insbesondere für diejenigen, die in Deutschland aufgewachsen, also hier sozialisiert sind, sich zugehörig fühlen und durchschnittlich umso sensibler auf Handlungen oder Haltungen reagieren, die diese Zugehörigkeit faktisch oder aus ihrer Sicht in Frage stellen. Die Leiterin der Antidiskriminierungsstelle des Bundes, Christine Lüders, wertete die Befunde als „Warnsignal“. Die Studie zeige, wie wichtig eine effektive Antidiskriminierungsarbeit in

einer vielfältigen Gesellschaft sei. Lüders empfahl, Ämter und Behörden in ihrer Kompetenz im Umgang mit ethnischer Vielfalt weiter zu schulen und Diskriminierung beim Zugang zum und auf dem Arbeitsmarkt sowie im Bildungswesen konsequent zu bekämpfen. Maßnahmen zur Förderung der interkulturellen Öffnung sollten dabei sowohl gezielte Fortbildungsmaßnahmen der Beschäftigten, eine kulturell und sprachlich vielfältige Zusammensetzung des Personals als auch mehrsprachige Informationsangebote umfassen. Im Bereich Arbeitsmarkt könnte zudem die Einführung anonymisierter Bewerbungsverfahren Chancengleichheit zwischen den Bewerbergruppen herstellen. „Der Abbau von Diskriminierung ist für den Zusammenhalt der Gesellschaft entscheidend“ sagte die SVR-Vorsitzende Prof. Dr. Christine Langenfeld. „Chancengleichheit ist die Voraussetzung dafür, sich zugehörig zu fühlen.“ Die Studie der Antidiskriminierungsstelle basiert auf Befragungen im Rahmen des Integrationsbarometers des Sachverständigenrats deutscher Stiftungen für Integrati-

on und Migration (SVR) (Erhebungszeitraum: Sommer 2011) in den Ballungsräumen Rhein-Ruhr, Stuttgart, RheinMain, Berlin-Brandenburg und Halle-Leipzig. Insgesamt nahmen mehr als 9200 Personen an der Befragung teil. Personen mit Migrationshintergrund waren mit 76,8 Prozent vertreten, Personen ohne Migrationshintergrund mit 23,2 Prozent. Die Stärke des Barometers ist sein hoher Anteil an Personen mit Migrationshintergrund. Für die repräsentative Auswertung wurden die Daten über Gewichtungsfaktoren den tatsächlichen Bevölkerungsverhältnissen angeglichen. Die Studie im Internet: www. antidiskriminierungsstelle.de Die Antidiskriminierungsstelle des Bundes ist mit Inkrafttreten des Allgemeinen Gleichbehandlungsgesetzes (AGG) im August 2006 gegründet worden. Ziel des Gesetzes ist es, Diskriminierung aus rassistischen Gründen oder wegen ethnischer Herkunft, des Geschlechts, der Religion oder Weltanschauung, einer Behinderung, des Alters oder der sexuellen Identität zu verhindern oder zu beseitigen.

Seçilmiş Temsilciler Ağı Başkanı Can

Almanya’daki sünnet kararı -Köln eyalet mahkemesinin kararından sonra belirsizlik sürüyor -”Türkiye Kökenli Seçilmiş Temsilciler Ağı” Başkanı Ergun Can: -”Açıklığa ihtiyacımız var”

A

lmanya’da bazı Türk kökenli milletvekilleri ve belediye meclisi üyeleri tarafından oluşturulan “Türkiye Kökenli Seçilmiş Temsilciler Ağı”nın Başkanı Ergun Can, Köln Eyalet Mahkemesi’nin sünneti “yaralama suçu” olarak kabul eden kararından sonra bu konuda açıklığa ihtiyaç duyulduğunu belirtti. Can, yazılı açıklamasında, münferit mahkeme kararları ülkedeki hukuki durumu

24

değiştirmese de, yasaları hazırlayanların yanlış anlaşılmaya mahal vermeyecek şekilde gerekli zemini oluşturması gerektiğini belirterek, “Açıklığa ihtiyacımız var” dedi. Müslüman ve Yahudi ailelerin daha fazla tereddütte bırakılmaması gerektiğini, sünnetin hem dini bir gelenek hem de dünya çapında yerleşmiş bir uygulama olduğunu ifade eden Can, dini ve kültürel geleneklerin modernleştirilmesinin tartışılabileceğini, ancak sünne-

tin yasaklanmasının Almanya’da yaşayan Müslümanlara ve Yahudilere yanlış bir sinyal vereceğini, ülkedeki uyum çabalarını da zorlaştıracağını kaydetti. Sünnette çocukların sağlığına itinalı bir şekilde dikkat edilmesi gerektiğini, bunun da Almanya’da zaten yapıldığını belirten Can, sünnetin Almanya’da yasaklanması durumunda çocukların yurt dışında belki de daha kötü şartlar altında sünnet edileceğine dikkat çekti.


IRKÇILIK

A

2 polis, ırkçı Ku-Klux-Klan üyesi

lmanya’da aşırı sağcı “Nasyonalsosyalist Yeraltı” (NSU) adlı terör hücresi tarafından öldürülen kadın polis Michelle Kiesewetter’in cinayetiyle ilgili soruşturma kapsamında 2 polisin, ırkçı Ku-Klux-Klan üyesi olduğu belirlendi. Baden-Württemberg Eyaleti İçişleri Bakanlığı’nın bir sözcüsü Stuttgart kentinde yaptığı açıklamada, Kiesewetter cinayetiyle ilgili soruşturma kapsamında Böblingen kentinde görev yapan 2 polisin, ırkçı örgütün Schwaebisch Hall bölgesindeki oluşumuna üye olduğunun

tespit edildiğini belirtti. Sözkonusu polislerin bir dönem, kökeni ABD’de bulunan Ku-Klux-Klan örgütünün “European White Knights of KKK” adlı oluşumuna üye olduğunu, bu polislerin izine 2003 yılında “White Knights” adlı grubun elebaşına yönelik bir polis operasyonunda rastlandığını ifade eden sözcü, burada bulunan bazı belgelerden sözkonusu polislerden birinin 2002 yılında 6 ay, diğerinin ise daha kısa bir süre örgüt üyesi olduğunun tespit edildiğini kaydetti. Sözcü, örgütten daha sonra kendi istek-

leriyle ayrılan polislerin disiplin cezası alabileceğini, ancak şu an hala görevde bulunduklarını sözlerine ekledi. Karlsruhe kentindeki Federal Başsavcılık tarafından yapılan bir açıklamada da, sözkonusu polislerin, kadın polis Kiesewetter’in öldürülmesi olayıyla hiçbir ilgileri olmadığı, cinayetin sadece NSU’nin kendi girişimiyle işlendiği bildirildi. NSU, ülkede 8 Türk ve 1 Yunanı da öldürmüş, Köln kentinde bir bombalı eylemde bulunmuş ve çok sayıda banka soygunu gerçekleştirmişti.

Almanya’da yabancı düşmanlığı azalıyor

A

lmanya’da yapılan bir kamuoyu yoklaması Almanlar arasında yabancı düşmanlığının azaldığını ortaya koydu. Stern dergisi tarafından yapılan ankete göre Almanların yüzde 71’i yabancılarla ilişkilerinin iyi olduğunu düşünüyor. Bu oranın 8 yıl önce yüzde 52 olduğuna işaret edildi. Ülkede çok fazla yabancı olduğunu düşünenlerin oranı ise yüzde 30. Bu oranın da 12 yıl önce yapılan benzer bir kamuoyu yoklamasında yüzde 40

olduğu ifade edildi. Bunun yanı sıra Almanların yüzde 90’ının yabancı komşuya itirazı olmadığı belirtildi. Bu oranın da 1999 yılında yapılan benzer bir araştırmada yüzde 83 olduğu kaydedildi. Ankete göre Almanların çoğu, ekonomik kriz içinde bulunan avro bölgesinden eğitimli insanların Almanya’ya gelmesine de karşı çıkmıyor. Almanların yüzde 54’ü, ülkeye eğitimli yabancıların gelmesinin teşvik edilmesi gerektiği yönünde görüş belirtti.

Müslümanlara ve Hristiyanlara mücadele çağrısı

Alman Katolik Kiliseleri Başkanı Zollitsch’den Müslümanlara ve Hristiyanlara radikallere karşı ortak mücadele çağrısı

A

lman Katolik Kiliseleri Başkanı Başpiskopos Robert Zollitsch, Müslümanlara ve Hristiyanlara radikal kişilere karşı ortak mücadele çağrısında bulundu. Yaklaşan Ramazan Bayramı vesilesiyle bir mesaj yayınlayan Zollitsch, yanlış yönlendirilen ve radikal kişilerin, inançlı in-

sanların birlikteliğini bozmaya çalıştığını belirterek, buna karşı mücadelenin ortak bir görev olduğunu ifade etti. Zollitsch, Almanya’da yaşayan Müslümanlarla bağlılığını vurgulayarak, birçok konunun Hristiyanlarla Müslümanları birleştirdiğini kaydetti.

Maassen göreve başladı

F

ederal Anayasayı Koruma Dairesi’nin (BfV) emekliye ayrılan başkanı Heinz Fromm’un yerine bu göreve atanan Hans-Georg Maassen bugün görevine başladı. Almanya İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich tarafından atanma belgesini alarak görevine başlayan Maassen, yaptığı ilk açıklamada, BfV’nin çalışma temellerini ve BfV muhbirlerinin faaliyetlerini gözden geçireceğini söyledi. Maassen, “Hedefim BfV’yi mümkün olduğu kadar etkili ve modern hale getirmek. Ancak bu sayede radikalliğe, terörizme ve casusluğa karşı mücadele-

de başarılı olabiliriz” şeklinde konuştu. Maassen, Bild gazetesine yaptığı açıklamada da, imha edilen dosyalarla ilgili olayların aydınlatılması gerektiğini belirterek, münferit kişilerin dosyaları imha edememesi için kontrol mekanizmalarına ihtiyaç olduğunu söyledi. Saydamlığın temel görevlerinden biri olduğunu ifade eden Maassen, BfV’nin polis ya da itfaiye kadar önemli olduğunu kaydetti. Almanya İçişleri Bakanlığının talimatıyla 5 Aralık 2011 tarihinde BfV’de imha edilen bazı dosyaların, ülkede 8 Türk,

1 Yunan ve 1 kadın polisi öldüren aşırı sağcı “Nasyonalsosyalist Yeraltı” (NSU) adlı terör hücresiyle bağlantılı olduğu ortaya çıkmıştı. Öte yandan, Bundespolizei adı verilen ve sınır bölgelerinde ülkeye yasa dışı girişleri ve kaçakçılığı önlemekle görevli polis teşkilatının başkanı Matthias Seeger’in yerine bu göreve atanan Dieter Roman da bugün görevine başladı. Bakan Friedrich, reform planlarını eleştiren Seeger ile yardımcıları Wolfgang Lohmann ve Michael Frehse’yi görevinden almıştı. 25


PORTRE

PORTRE

NURİ KARADEMİRLİ

T

ürk Sanat Müziğinin önemli yorumcularından birisiniz. Çok yönlü müzisyen olarak da tanımlanıyorsunuz. Berlin Türk Musikisi Konservatuarı’nı hayata geçirdiniz. Konservatuar, başta Alman olmak üzere hemen her milletten insana açık bir okul haline dönüştü. Berlin Hochschule der Künste ile ortak çalışıyorsunuz. Konservatuarın Berlin müzik platformundaki yerini nasıl tanımlamak istersiniz?

Bugün Konservatuarın Berlin’deki yeri çok önemlidir. Çünkü; Berlin’de 1998 yılından önce ciddi bir şekilde kendi kültürümüzün en önemli bir parçası olan müzik dalını öğrenmemiz mümkün değildi. Bunun dışında, Türk müziğinin Avrupa ve Amerika müziği kadar önemli olduğunu ve hatta bugünkü pop dünyasında bile artık Türk müziği ezgilerinin de yer aldığı bir konuma gelmesinde de büyük katkılarımız vardır. Konservatuar, yetiştirdiği binlerce talebeleriyle birlikte

çalışarak Türk müziğinin, yalnız Türkler tarafından değil, tüm Avrupalılar tarafından da bugünkü aranılan ve sevilen bir müzik olarak yayılmasında da tartışılmayacak büyük katkılar sağlamıştır. Konservatuarın yankıları Berlin- Almanya sınırlarını çoktan aştı. Yılda yetişen yüzlerce öğrencisiyle hakkına layik bir ünvana sahip oldu Berlin Türk Musikisi Konservatuarı. Sizin oluşturduğunuz farklı korolar da mevcut. Bu çalışmalardaki temel hedefiniz ne? Berlin’de Koro çalışmalarını ilk başlatan biri olarak, daha da yapılması gereken çok önemli işlerimizin olduğunu söylemem gerek. Berlin’de 1970’li yıl26


nuz. PORTRE

ların sonlarına doğru kurulan ilk koromuzdan bu yana koroların tutumları, repertuarları ve çalışmalarında pek fazla bir şey değişmemiştir. Tek sesli ve ezgi müziği yapmaya çok alışmış bir millet olarak, artık eserlerin otantikliğini bozmadan bazı değişikliğe gidilmesi gerekmektedir ki konservatuarın son 5 sene içerisindeki bütün çalışmaları bu yönde olmuştur. Korolarımız bu kapsamda, onlarca konseri, eserlerin otantikliğini bozmadan Berlin’de bulunan diğer önemli Alman korolarla ve senfoni orkestraları ile birlikte başarıyla sergilenmiştir. Artık gençleşmiş bir koroda çok güzel sesler yetişmekte olup, onların solistlik kariyerlerini de düşünerek önlerini açmak ta bizim vazifemizdir. Telli Çalgı Yapımı’nı da, dual sistemle, sınav ve diploma uzantılı bir halkayla Berlin’e taşıdınız. Mezunlarınızı Alman Sanayi ve Ticaret Odası İHK’nın onayı ile Avrupa Müzik Piyasasına sürdünüz. Böylece, Türkiye’de dahi can çekişmeye başlayan enstrüman yapımını siz Berlin zenaatlar listesine sokmuş oldu-

Sizce, koluna altın bilezik takdığınız bu insanların, Avrupa piyasalarındaki şansı nasıl bir resim çizecek? İnanın eskiden şaka babında düşünürdüm ve derdim ki; “ Günün birinde Alman malı bir bağlama veya ud olabilecek mi, böyle bir şey mümkün olabilir mi? “ diye. Hani biliriz ya: Alman malı denince akan sular durur. İnsan kendine güvenmeli ve tuttuğunu bırakmamalı. İşte bu düşünceyle kurmuştuk çalgı yapım bölümünü. Artık 3 dönemdir mezuniyet veriyoruz. Burada ağaç sıkıntımız yok. Dünya’da yetişen her ağacı bulmamız mümkün. Türkiye’de bu malesef böyle değil. Nasıl bir enstrumanı, hangi ağaçtan istiyorsanız, buyrun siz seçin biz yapalım. Hatta isterseniz kendi enstrumanınızı kendiniz yapın düşüncesiyle workshop açtık. İlk zamanlar pek rağbet görülmüyor gibi oldu ancak durum hızla değişti. Buradan mezun olan meisterler—ustalar, yine bu mekanda işlerine devam etmektedirler. Bazıları ise batı Almanya’da kendi iş yerlerini açtılar. Artık Türkiye’den garantisiz ne olduğunu nasıl olduğunu bilmeden bir saz almanıza gerek kalmamıştır. Ayrıca zannetiğiniz kada da pahalı olmamaktadır. Nuri Karademirli yorumu ve sesiyle etkileyici bir sanatçı. Şanslı öğrencilik dönemi yaşamış müzisyenlerdensiniz. Zira çok sayıda değerli hocanın öğrencisi oldunuz. Siz yeteneğin doğuştan geldiğine mi yoksa eğitimle elde edilebileceğine mi inanıyorsunuz? Tabi sadece eğitimle yetişmek de mümkün. Ama şayet doğuştan bir kabiliyetiniz varsa. hele bir de eğitimle de yetişiyorsanız işte bu mükemmel. Ben, frekansların ve ritmin Allah tarafından biraz da olsa lütfedilmiş olduğunu düşünmekteyim. Allah her insana ayırım yapmadan birer kabiliyet vermiştir. Sizin yapacağınız onu keşfetmek ve geliştirmektir. Bunu yapabiliyorsanız o zaman işinizde başarılı olmamanız mümkün değildir. Eskilerimiz dermiş ki, mesleğin en kötüsü çalgıcılık, ama sen onu da öğren as duvara, bakarsın günün birinde lazım olur. Ha; işte bu o kadar kolay değil. Siz, neredeyse tüm Avrupa’da sesiniz, yorum ve udunuzla tercih edilen bir sanatçısınız. Hatta zaman zaman sizin okyanus aşırı ülkelerde konser verdiğinizi de biliyoruz. Ancak , Türkiye’deki kariyer basamaklarını çok daha hızlı çıkabilirdiniz. Kendinizi Almanyalı Türklere “ feda” etmenin, size göre manevi ne tür yanları oldu? Efendim benim müzik hayatım 5 yaşımda bağlamayla başladı. 8 yaşında ilk konserimi verdim. 13 yaşımda ud’la para kazanmaya ve profosyonel çalmaya başladım. 16 yaşımdayken Türkiye’de en iyi udilerin içerisindeydim. 1966 yılında TRT kadrolu yetişkin sanatçı imtihanını başarıyla vererek malesef yaşımdan dolayı amatör sanatçı kadrosuyla işe alındım. 1969 yılında 20 günlük vizeyle annemi de getirdiğim Berlin’de bir konser vermiştim. O ara annemin geçirdiği büyük bir hastalıktan dolayı, burada kalmak zorunda kaldım. Yani kader, kısmet. Ha şimdi soruyorsunuz; Memnun musunuz ya da pişman mısınız diye? Kendi kararımla da aynı şeyi yapar mıydım acaba? EVET. Gençleri yetiştirmek kadar güzel bir şey yok Dünya’da. Ayrıca bu bana müziğimizi tüm Dünya’ya tanıtma fırsatı da verdi. İstanbul- İzmir ve Berlin arası bir sanat köprüsü mevcut mu? Karademirli bu köprüde nerede duruyor? İstanbul- İzmir ve Berlin arası şimdilik bir köprü tabi var. Bir İzmir Karşıyaka’lı olarak oradaki sanatçı dostlarımla, mesleğimizin ağır noktası olan İstanbul’daki dostlarımla ve Berlin’de tanıştığım yabancı sanatçı dostlarımla da bir sanat köprümüz mevcut. Ayrıca aynı köprü kendileriyle gurur duyduğum, yetiştirdiğim muhteşem talabelerimle de mevcut. Ama benim hep savunduğum bir şey var. Almanya kendi sanat Dünya’sını kendi kuracaktır. Kendi sanatçısını, kendi orkestralarını, kendi solistlerini kendi yetiştirecektir. Keza gün gelecek, kendi piyasasını kendi kuracaktır. 27


EKONOMİ

Der weltweite M&A-Markt kühlt sich ab tionen sind die Finanzierungsmöglichkeiten für die Übernahme von Konkurrenten günstiger denn je. Doch nachdem die Zahl der Unternehmenstransaktionen weltweit in den vergangenen bei-

D

ie Euro-Krise und die unsicheren Aussichten für die Weltwirtschaft treffen den Markt für Mergers and Acquisitions (M&A): Im ersten Halbjahr 2012 gab es zehn Prozent weniger Mehrheitsübernahmen als im Vorjahreszeitraum. Der Wert der Transaktionen brach sogar um 26 Prozent auf 823 Milliarden US-Dollar ein. Das hat eine aktuelle Studie der Unternehmensberatung A.T. Kearney ergeben, die auf einer Analyse des Weltmarkts für Übernahmen seit 2002 beruht. Ein Grund ist die Zurückhaltung der Firmen in den Industrieländern, die derzeit das Risiko scheuen. Doch auch das nachlassende Wirtschaftswachstum in vielen Schwellenländern schlägt sich auf dem M&AMarkt nieder. Hohe Gewinne, niedrige Zinsen, große Cash-Reserven: Für viele Konzerne in den etablierten Wirtschaftsna-

28

den Jahren noch um jeweils 14 Prozent gestiegen war und sich damit dem Rekordjahr 2007 näherte, ist der Markt im ersten Halbjahr 2012 regelrecht eingebrochen. Der Rückgang bei Transaktionen zwischen Industrie- und Schwellenländern war besonders deutlich. Die Zahl der Übernahmen lag in diesem Bereich um zwölf Prozent unter dem Vorjahreswert. In den vergangenen zehn Jahren hatte dieses Segment jährlich im Schnitt um genau diese Rate zugelegt – und damit doppelt so stark wie der Gesamtmarkt. Besonders Firmen aus den etablierten Wirtschaftsnationen fahren derzeit ihre M&A-Aktivitäten zurück: Die Zahl ihrer Transaktionen in den weniger entwickelten Staaten fiel um 14 Prozent. Zwar hielten sich im Gegenzug auch die Unternehmen aus den Schwellenländern zurück. Doch die Anzahl ih-

rer Firmenkäufe in den Industrieländern sank nur um vergleichsweise geringe sieben Prozent. Damit verlieren die etablierten Volkswirtschaften im weltweiten M&A-Geschäft weiter an Boden. „Im ersten Halbjahr hat sich in einem schwachen Marktumfeld der Anteil der Transaktionen aus Schwellenländern erhöht“, sagt Joachim von Hoyningen-Huene, Autor der Studie von A.T. Kearney. „Das bestätigt die steigende Bedeutung dieser Staaten auf dem Weltmarkt.“ Diese Entwicklung zeigt sich auch an anderen Zahlen: So sind im vergangenen Jahr

Unternehmen aus aufstrebenden Märkten erneut schneller als die Rivalen aus den westlichen Ländern gewachsen. Sie stellen der GlobalFortune-500 Liste zufolge bereits 93 der 500 größten Firmen der Welt.

Indien und China Überflieger mit unsicheren Perspektiven

Die meisten Käufer aus den etablierten Ländern kamen im ersten Halbjahr aus den Vereinigten Staaten (21 %), Kanada (11 %) und Großbritannien (8 %). Unter den aufstrebenden Nationen führten China (28 %), Indien (15 %) und Malaysia (8 %) die Liste an. Diese drei Staaten waren für mehr als die Hälfte aller Firmenkäufe von Unternehmen aus aufstrebenden Ländern in Industrienationen verantwortlich. Besonders ins Visier nahmen die Käufer aus

den Schwellenländern dabei die USA (21 %) und das Vereinigte Königreich (12 %). Auch wenn die Konjunktur in wichtigen asiatischen Märkten an Fahrt verliert, wird ihre Bedeutung am weltweiten M&A-Geschäft weiter zunehmen. „Die Wachstumsraten in Indien und insbesondere China werden zwar dauerhaft deutlich schwächer sein als in den vergangenen zehn Jahren, auch aus demographischen Gründen“, sagt Jürgen Rothenbücher, Partner von A.T. Kearney. „Dennoch wird das Wachstum dieser Länder deutlich über dem der etablierten Volkswirtschaften liegen.“

Ausblick A.T. Kearney geht davon aus, dass der Rückgang des M&A-Markts nur von kurzer Dauer sein wird. Grundsätzlich sind die Voraussetzungen für ein nachhaltiges und starkes Wachstum bei Transaktionen zwischen aufstrebenden und etablierten Volkswirtschaften weiterhin gegeben. „Mit einem Nachlassen der wirtschaftlichen Unsicherheit und anziehendem Reformeifer bei wichtigen Schwellenländern erwarten wir wieder eine zunehmende Akquisitionstätigkeit“, sagt Studienautor von Hoyningen-Huene. * Für diese Studie wurde die Welt aufgeteilt in etablierte Wirtschaftsnationen (Australien, Hongkong, Israel, Japan, Neuseeland, Nordamerika, Singapur, Südkorea, Taiwan und Westeuropa) und Entwicklungsländer bzw. aufstrebende Märkte in Übereinstimmung mit den Definitionen der Weltbank und des Internationalen Währungsfonds und auf der Grundlage des Indexes des menschlichen Entwicklungsstandes (Human Development Index).


EKONOMİ

A

80 milyon avroluk destek

vrupa Birliği Bakanlığı, „Avrupa Birliği‘ne Entegrasyon Sürecini Destekleme Faaliyetleri Projesi“ (SEI) kapsamında kamu kurum ve kuruluşlarına 80 milyon avroluk destek sağladı. AB Bakanlığı‘ndan yapılan açıklamada Bakanlığın, Türkiye‘nin AB‘ye tam üyeliğini hedefleyen müzakere sürecinin genel koordinasyonunu yürütmenin yanı sıra sürecin önemli aktörleri arasında yer alan kamu kurum ve kuruluşlarının AB ile ilgili yürüttüğü çalışmalara, faaliyetlere ve projelere teknik bilgi ve uzmanlık da sağladığı belirtildi. Açıklamaya göre, söz konusu teknik desteğin en önemli araçlarından biri olan SEI, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında gerçekleştirilen mali işbirliği çerçevesinde destekleniyor.

SEI‘nin uygulamaya başlandığı 2002 yılından itibaren, kamu kurum ve kuruluşlarınca yürütülen üç yüzü aşkın çalışma ve faaliyete Avrupa Birliği Bakanlığı tarafından sağlanan desteğin büyüklüğü 80 milyon avro düzeyine ulaştı. Gelecek dönemde de yaklaşık 30 milyon avronun daha kurum ve kuruluşların istifadesine sunulması planlanıyor. SEI kapsamında, kamu kurum ve kuruluşları tarafından tarım ve kırsal kalkınmadan ulaştırma ve haberleşmeye, adalet, yargı ve temel haklardan mali hizmetlere, çevreden enerjiye, sağlıktan sanayiye kadar pek çok alan ve sektörde yürütülen çalışmalara finansman desteği sağlanıyor. Kamu kurum ve kuruluşları, AB projeleri için gereken dokümanları hazırlamanın yanı sıra fizibilite raporları, sektör durum ve ihtiyaç analizleri, eylem planları,

seminer ve çalışma ziyaretleri ile insan kaynakları analizleri gibi çalışmalar için de SEI desteğine başvuruyor. AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, konuya ilişkin açıklamasında, SEI kaynağının kamu kurum ve kuruluşları tarafından etkin olarak kullanıldığını belirterek, kamu kurum ve kuruluşlarının SEI projesini sahiplenmek adına gösterdikleri çaba ve yakın işbirliğinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. AB Bakanlığı tarafından SEI kaynağının kullanımını daha da yaygınlaştırmak amacıyla „SEI Rehberi“, „İş Tanımı Hazırlama Rehberi“ ve „Örnek SEI Uygulamaları“ adı altında üç yeni yayının hazırlığının tamamlandığını ifade eden Bağış, bu çalışmaların kamu kurum ve kuruluşlarının Türkiye‘nin AB‘ye üyelik sürecinde ortaya çıkan ihtiyaçlarının karşılanmasına destek olacağını vurguladı.

IMF: -’’Kriz yayılıyor’’

’’Birbirleriyle yakından ilişkili varlık fiyatları, hemen her yerde yaşanan finansal şoklar, sınırlı politika alanı dünyayı krizin yayılmasına doğru götürüyor’’ -’’Avrupa borç krizinin -Avrupa Merkez Bankası, güvenlik duvarının (firewall) kurulması gibi gelişmelere rağmen- artık Pan-Avrupa düzeyinde bir sorun haline geldiği yönünde bir anlayış oluştu’’

U

luslararası Para Fonu (IMF) ekonomik krizin yayılması üzerine hazırladığı (Spillover Report) raporda, küresel bazda uygun politikaların geliştirilmediği ve gerekli tedbirlerin alınmadığı takdirde krizin etkisinin diğer bölgelere de yayılabileceği uyarısında bulundu. IMF Raporunda, ‘’Birbirleriyle yakından ilişkili varlık fiyatları, hemen her yerde yaşanan finansal şoklar, sınırlı politika alanı dünyayı krizin yayılmasına doğru götürüyor’’ ifadesi kullanıldı. IMF’nin raporunda Avro Bölgesi, ABD, Çin, Japonya ve İngiltere dahil olmak üzere beş ekonominin dünya ekonomisi üzerindeki etkileri değerlendirildi. Krizin yayılması ile ilgili endişelere yer verilen raporda, Avrupa Bölgesi’nde krizi atlatabilmek konusunda zorluk yaşandığı, ABD’nin mali politikasındaki belirsizliklerin, Çin’de büyüme trendinin

A

tersine dönmesi yönündeki kaygıların da krizin yayılması konusundaki temel endişe kaynaklarında olduğu belirtildi. Avro Bölgesi’nin mali politikası ile ilgili olarak raporda, ‘’Bazı kısıtlamalara rağmen, gerilimin yayılmasını engellemek ve mali tarafta, bankacılık alanında ve büyüme cephesinde yeterli olacak iyileştirme ortaya konmadı’’ ifadesine yer verildi. Geçen yıl yayınlanan raporda, Avro Bölgesi’nde, çevresel ülkelerde (periphey countries) merkez ülkelere (core countries) etkilerinin hissedilir oranda olmadığı belirtilirken, bu yılki raporda ‘’Avrupa borç krizinin -Avrupa Merkez Bankası, güvenlik duvarının (firewall) kurulması gibi gelişmelere rağmen- artık Pan-Avrupa düzeyinde bir sorun haline geldiği yönünde bir anlayış oluştu’’ tespitinde bulunuldu. Raporda, ‘’Tam tersinin oluşması yönündeki çabalara rağmen, Avro Bölgesi’nde-

ki stres artık çevresel ülkeler düzeyinde değil, Pan-Avrupa düzeyindedir’’ denildi. Raporda, ABD cephesindeyse, 2013 yılında mali daralma oluşması, ekonomik dengenin orta vadede sağlanamaması ve bu durumum ekonomik aktiviteyi ve finansal piyasaları olumsuz yönde etkilemesi yönünde endişeler olduğu vurgulandı. Çin’in ise döviz kurunun düzenlenmesi ve cari işlem fazlası tarafında olumlu sonuçlar elde etmesine rağmen, hali hazırda zaten yüksek yatırım oranların sahip olan Çin’in, yatırım odaklı bir ekonomik düzenlemeye gitmesinin ilerleyen dönemde ülkeyi krizin yayılmasına neden olabileceği belirtildi. Raporda, Japonya’nın yüksek kamu borcunun piyasalardaki ani algı değişimlerine karşı ülkeyi kırılgan hale getirdiği belirtildi.

Almanya’da işsizlerin sayısı arttı

lmanya’da Temmuz ayında işsizlerin sayısının Haziran ayına göre 67 bin arttığı bildirildi. Federal İş Ajansı (BA) tarafından yapılan açıklamada, Almanya’da işsizlerin sayısının 67 bin artarak 2 milyon 876 bine yükseldiği belirtildi. Açıklamada, bu sayının geçen yılın Temmuz ayına göre ise 63 bin daha az olduğu ifade edildi. İşsizlik oranının 0,2 puan artarak yüzde 6,8’e çıktığı belirtilen

açıklamada, geçen yılın Temmuz ayında bu oranın yüzde 7 olduğu hatırlatıldı. BA Yönetim Kurulu Başkanı Frank-Jürgen Weise, istihdam piyasasında temel eğilimin genelde olumlu olduğunu, ancak gelişmelerin zayıf olacağı yönünde bazı belirtilerin görüldüğünü ifade etti. Weise, işsizlik sayılarının yaz döneminde özellikle mevsimsel sebeplerden dolayı arttığına dikkati çekti. 29


UYUM

Liselotte Funcke ist tot Dr. Maria Böhmer

M

it großer Betroffenheit hat die Integrationsbeauftragte der Bundesregierung Maria Böhmer auf den Tod von Liselotte Funcke reagiert: „Mit Liselotte Funcke verlieren wir eine Wegbereiterin der Integrationspolitik in Deutschland, ein Vorbild in Sachen Gleichberechtigung der Frauen und eine über Parteigrenzen geachtete Politikerin. Als Ausländerbeauftragte hat Liselotte Funcke ihr Amt nachhaltig geprägt. Sie hat klar und deutlich die Chancen und Herausforderungen benannt, vor denen die Integration von Menschen aus Zu-

wandererfamilien stand und bis heute steht. Sie hat gegen alle Widerstände dafür gekämpft, Integration zur gesellschaftspolitischen Schlüsselaufgabe zu machen“, so Staatsministerin Böhmer.„Liselotte Funcke nahm sich der Belange aller Migrantinnen und Migranten an. Zugleich trieben sie die großen Fragen der Demographie, der Würde des Einzelnen und was es bedeutet, in zwei Kulturen zu Hause zu sein, um. Sie kämpfte für eine bessere Ausbildung junger Migranten und

für die Einführung von Sprachkursen, als viele noch glaubten, die Zuwanderer würden nicht in Deutschland bleiben“, so Böhmer. Auch im Bereich der Gleichberechtigung sei Funcke Wegbereiterin gewesen: „Sie ist in Männerdomänen eingedrungen, hat sich ihren Platz erkämpft und mit großem politischen Geschick agiert. Ihr Tod ist ein großer Verlust und mein Beileid gilt ihrer Familie.“

Kenan Kolat - Sie waren Ihrer Zeit voraus!

W

enn man heute aus dem Selbstverständnis einer Einwanderungsgesellschaft heraus endlich auch die positiven Effekte von Zuwanderung, etwa für den Arbeitsmarkt, in den Fokus rückt, könnten Sie sagen: „Das habe ich doch schon immer gesagt!“ Wie es sich für eine politische Visionärin gehört, hatten Sie gute 30 Jahre Vorsprung mit Ihren Ansichten und Ihren Ideen! Mit Geduld und Leidenschaft wid-

meten Sie sich Ihrem Amt als Ausländerbeauftragte ganze 10 Jahre lang und sind dafür zu Recht mehrfach ausgezeichnet worden. Man kann Ihnen ganz gewiss nicht vorwerfen Sie hätten leichtfertig das Handtuch geworfen. Als Sie aber merkten, dass Sie für Ihre wichtige Aufgabe, auch nach so langer Zeit, noch immer nicht die notwendige Unterstützung erhielten, taten Sie etwas,

Böhmer’den Ramazan mesajı

A

lman hükümetinin göç ve uyumdan sorumlu Devlet Bakanı Maria Böhmer, Ramazan ayı vesilesiyle bir mesaj yayınladı. Bakan Böhmer, Almanca yayınlanan mesajın son kısmında Türkçe olarak “Ramazanınız mübarek olsun” dedi. Almanya’da yaşayan Müslümanların da, tüm dünyadaki Müslümanlar gibi 30 gün süreyle dikkatlerini önemli şeylere yönlendirerek inançlarını tazeleyeceğini belirten Böhmer, birlikte yenilen iftar yemekleriyle Müslümanların aileleriyle 30

bağlarını ve dostluklarını güçlendirdiğini ifade etti. Birçok cami derneğinin de daha fazla hoşgörü için bir işaret vermek amacıyla iftar yemeklerinde Müslümanlarla gayrimüslimleri biraraya getirdiğine işaret eden Böhmer, “Bu misafirperverliği ben de birçok kez yaşama fırsatı buldum. Bu yolla gayrimüslimlerin de İslamiyet hakkında daha fazla bilgi edinmesinden ve böylelikle karşılıklı anlayışın ve hoşgörünün güçlendirilmesinden memnuniyet duyuyorum” şeklinde ifadeye yer verdi.

das Heutzutage fast unvorstellbar erscheint. Sie gaben Ihr Amt zurück, wegen der geringen Unterstützung durch die eigene Regierung und wegen des mangelnden politischen Willens in Sachen Integration und Zuwanderung etwas in Bewegung zu bringen. Sie setzten ein Zeichen und Sie machten uns Mut. Liebe Frau Funcke, dafür möchten wir Ihnen von Herzen danken!


KÜLTÜR

D

Türkiye’yi temsil edecekler

ünyanın dört bir yanından genç yeteneklerin sahne aldığı ‘‘Young Euro Classic‘‘ festivali kapsamında Türkiye’yi bu yıl Turkuaz Müzik Topluluğu (Turquoise Ensemble) temsil edecek. Başkent Berlin’in en güzel meydanı olarak kabul edilen Gendarmenmarkt’taki Konzerthaus’ta 29 Temmuz 2012, Pazar günü saat 16:30’da sahne alacak Turkuaz Müzik Topluluğu, Rus beseteci İgor Stravinski tarafından Birinci Dünya Savaşı sonrası bestelenen ‘‘Askerin Öyküsü‘‘ (1918) adlı eseri icra edecek. Gerek eserin zorluk derecesi, gerekse sekiz kişiden oluşan Turkuaz Müzik Topluluğu‘nun

şef olmadan eseri seslendirecek olması, klasik müzik sevenler ve otoriteler tarafından ilgiyle karşılanmaktadır. 2009 yılında kurulan ve müzik eğitimlerini Almanya’nın çeşitli üniversitelerinde sürdüren Turkuaz Müzik Topluluğu üyeleri şu isimlerden oluşuyor: Emre Aksızoğlu (anlatıcı), Önder Baloğlu (keman), Mehmet Ali Baydar (trombon), Hans-Joachim Büsching (klarinet), Onurcan Çağatay (trompet), İrem Dekeli (vurmalı çalgılar), Hakan Işıklılar (fagot), Yaman Zencirci (kontrabas). Beyhan Yıldırım

31


FELSEFE

Felsefece...

„Aşk bu değil yapma güzel..“

A

vni Anıl`ın unutulmaz nihavent bestesinde Rüştü Şardağ güftesiyle sevgiliye yakınırken şarkıda da olsa „aşk bu değil..“ diye haykırır, ama onun ne olduğu hakkında pek birşey söylemez. Söylemesi de gerekmiyor zaten. Çünkü şarkı anlatmak istediğini yeterince dile getiriyor. Bizim konumuzda ise psikoloji ve felsefe bazen bize „aşk bu değil..“ deyip onun ne olduğu hakkında ileri sürdükleri düşüncelerle alışa geldiğimiz anlayışların dışına çıkıp kafamızı karıştırıyorlar. Eğer değerlendirebilirsek bu kafa karışıklığı fena da olmuyor aslında.. Sigmund Freud aşık olma durumu için pek olumlu bir değerlendirmede bulunmadığı gibi aşkı insanın ruhsal yapısında bir gerileme belirtisi olarak görmüştü. Bu gerilemede gördüğü; aşırı idealleştirme bebeklikteki anneyle olan narsistik ilişkiyi tekrar gündeme getirmesiydi. Başka bir deyişle, ortodoks psikanaliz „aşık olduğunuzda aslında annenizle olan bebeklik dönemindeki narsistik sevgiyi hatırlıyorsunuz“ diyor bize. Ama bu sefer aşk muhatabınız anne değil, ilgi duyulan öteki. Olağan üstü ilgi duyulan, yoğun bir yönelime geçilerek idealleştirilen ötekiyle yapılan şey aslında anneyle olan ilk yoğun ilişkinin hatırlanmasıymış.. Hatırlananın (anne–bebek ilişkisi), bilincinde olunmadan başkasında aşırı yüceltilmesi. Bu da bize Jacques Lacan`ın ünlü deyişini hatırlatıyor . Aşk, „sahip olmadığımız bir şeyi var olmayan birine vermektir.“ Gelin bunu kendimizce yorumlayalım : “Sahip olmadığımız”, artık bebeklik döneminde kalmış mutlu narsizmimizden başka ne olabilir? Gerçi mazide kalmış kalmasına ama, bilinç altında yok olup gitmemiş. O „altın çağına özgü“ oluşturduğu kendini sevmeyi bir başkasına yansıtmaya kalkmış. Yani artık var olmayan bir şeyi oldurma çabası… İnsanın aklına ister istemez “zaman aşımı” geliyor. Peki şu “var olamayan biri” de ne demek oluyor? Aşık olunan kişi yok mu? Kuşkusuz var, hem de bütün „haşmetiyle“ aşık olanı hallaç pamuğu gibi sağa sola atıyor. Sanırım burada kastedilen aşık olunan değil, tanınan kişi. Aşk ilişkisinde kişi tanınamaz, çünkü duygu yoğunluğu buna engeldir. Aşık olunan kişi aslında gerçek yönüyle henüz tanımadığımız, başka bir ifadeyle „var olamayan kişidir“. Var olmayan, tanınmayan bir kişiye güven de duyulmaz. Çünkü güven, kişiyi iyi tanımakla bağlantılı bir duygudur. O halde aşkın yapısı gereği güvenle arası pek iyi sayılmaz gibi görünüyor. Madem 32

aşkın oluşumunda kişiyi, güven duyulacak kadar tanıma yoksa ya da duygusal yoğunluk tanıma olgusundan önce geliyorsa aşkın güvene de ihtiyacı yok demektir. Ama biz nedense hep bunun aksi doğruymuş gibi düşünüp yargılamaya hazırızdır: “Aşkın temeli güvendir, güven yoksa aşk yok olur” yanılsaması zihin dünyamıza işlemiştir. Güven emin olmaktır, ötekini iyi tanımaktır. Oysa aşk güvenli bir ilişki değildir, riziko dolu, hep gizemli yani olan ötekini tamamen tanımamayı isteyen bir ilişkidir. Aşk güvenli bir ilişkide zamanla yok olacağını çok iyi bilir, çünkü güven riziko ve gizemi yokederek aşkın varoluş nedenlerini ortadan kaldırır; zamanla aşkın yerini alarak sevgiye ya da dostluğa dönüşür. Böylece aşkın hiç hoşlanmadığı “zaman” boyutuna da geldik. Aşk, zamanın kendisini alışkanlık sıkıntısına sokacağını çok iyi bildiği için “zamanı gelmeden” çekip gider. Geriye iki kişi kalır. Bu iki kişiden biri aşk acısı çekerken yollar ayrılır. Ya da aşk çekip giderken kendisini dönüştürerek sevgi halini alır ve geriye güven bırakarak beraberliği oluşturur. Ama geride kalan artık aşk değildir. Burada aşk ve sevgi ayrımını vurgulamamız gerekiyor. Aşk güvenden pek hoşlanmıyor, öyle ya da böyle güvenle tanıştığında kendisini sevgiye dönüştürebiliyor ya da çekip gidiyor. Çünkü güven aşka değil ama sevgiye ya da dostluğa ait bir özellik.. Aşk için „çekip gidiyor..“ derken sözünü ettiğim, iki kişinin dışında üçüncü bir varlık. Buna ister “ruh” deyin, ister “cin”, isterseniz Sokrates`in „daimon”unu kastedin..Bu daimon kendisini kanıtlamak için iki kişiye ihtiyaç duyuyor ama hiç bir zaman aynı iki kişi arasında uzun süre kalamıyor. Bu onun doğası gereği böyle, yaşaması için, aşık olarak kalabilmesi için yer değiştirmesi gerekiyor. Başka bir değişle; ihtiyaç duyduğu iki kişi daha sonra onu yok edecek iki kişidir ,onu yaratan da öldüren de aynı iki kişidir ya da içlerinden sadece biri. Yeniliği, heyecanı ve gizemi koruyamayan ikili aşkın onlara veda etmesine hiç şaşırmamalıdır. Burada duyguların değil, aklın yardımına ihtiyacımız var. Akıl felsefeyle birlikte bize bu görünmez üçüncü kişiyi (aşkı) tanımlamada yol gösterebilir. Nasıl yol gösterebilir? Bu görünmezi “bilince çıkartarak“. Kuşkusuz bu çeşit bilinçlenme tarzları kişinin kültürel ve sosyal çevresiyle de ilgili. Bu konuda kimine felsefe, kimine psikoloji ya da bir terapist yardım edebildiği gibi

gerçek bir dostla yapılan düşünce alış verişi de yabana atılacak bir yardım biçimi değil. Özetle, kişinin zihinsel-duygusal kültür yapısına uygun biçimde bilince çıkartılması gereken şey : 1) Aşkın kişiye yapışık bir ruh hali olmadığı, dışarıdan sakin ve sessizce gelip kendini tanıtan ama görünmeyen bir „daimon“ olduğu. 2) Bu görünmeyen „daimon“ kendisine uygun varoluş ortamı bulamadığında kimsenin gözünün yaşına aldırmadan çekip gideceği. 3) Daha sonra bilince çıkartılması gereken çok önemli konu; bu aşk acısı ya da deneyiminden yaşam için, daha doğrusu yaşam sevinci için ne tür bir ders çıkarılacağı. 4) Her aşk deneyimi unutulmaz dersler bırakarak gider. En büyük ders; bize kendimizi daha iyi tanıma fırsatı vermesidir. Bize kendi bilinç altımızı yoklama yolunu açar. Fokur fokur kaynayan o kazanın içindekileri biraz tanıma fırsatı verir. Özetin özeti : Aşk acısını ya da aşk deneyimini tıpkı Antik felsefedeki eros tasavvurunda olduğu gibi yaratma ve yaşatma ruhu verme için kullanabiliriz. Tam da Nitzsche`yi hatırlamanın sırası : „ Öldürmeyen her acı beni daha kuvvetli kılar.“ „Aşk bu değil yapma güzel..“ deyip bu konuda hem düşünmek hem de kendini değiştirme cesareti olanlar için oldukça faydalı olacağına inandığım bir kitabı meraklısına tavsiye edebilirim: Stephan A. Mitchell : Aşk Sürebilir mi? (Bilgi Üniversitesi yay.2010) Aynı kitabın Almancasını okumak isteyenler için : Stephan A. Mitchell : Kann denn Liebe ewig sein (Psychosozial Verlag Gießen 2004)

Ufuk Yalt-



SAĞLIK SAĞLIK

Yürümek ya da Walking Gehen bzw. Walking N. Serpil Öcal

Nedir?

Hepimiz yürürüyoruz. „Walking“ ile adlandırılan spor dalı yaklaşık 15 seneden beri bir halk sporudur. Gittikçe çoğalan bilimsel calışmalar, düzenli yürüyüş yapan kisilerin bir çok hastalıklara karşı dirençli olduğunu ıspatlamıştır.

Neden? Son yapılan tıbbi araştırmalarda haftada en azın-

dan 3 kez bir saat yürüyen meme kanserlerinde , hastalığın tekrar nüks etme olasılığı %40 düşmüştür. Erken bunama (demans veya Alzheimer hastalığında), kalın bağırsak kanserleri, depresyonlar düzenli yürüyen kişilerde daha nadir görülmektedir. Eklemlerin erken aşınmalarında (özellikle dizlerde), kann dolaşımı ve kalp hastalıklarında önemli bir azalma görülmektedir.

Nasıl? Tedavi amacıyla yürümek, en azından 30 dakika süreyle ve nabzın 130 ila 150 arasında seyirmesiyle tanımlanır. Giyilen ayyakkabıların tabanlarının kalın yumuşak lastik olması ve ayakları iyi bir şekilde sarması önemlidir. Giyisiler ter emici özelliğe sahip olmalıdır. Ayrıca esnek olmasıyla hareketleri kısıtlamamalıdır. Her ikinci gün bir saat yürümek ısrarla tavsiye edilir. Kim? Aslında herkes, her yerde, her zaman yürüyebilir.Yürüme sporuna ilk önce yavaş başlayarak, mesafe ve hız arttrılabilir. Ne yaş ne de herhangi başka bir kısıtlama yoktur. Sadece kendimizin iç direncini yenip, tembelliğe karşı savaşı kazanıp da sokağa çıkmayı becerdikten sonra yürümeye başlamak ve bunu da düzenli bir şekilde devam ettirebilmek gerçekten bir başarıdır. Ne yağmur, ne soğuk, ne sıcak, ne de iş güç, aile sorumlulukları demeyip de 1 saat yürümekten geldikten sonra içeceğiniz suyun, çayın tadı nasıl da farklıymış, denemesini size bırakıyorum. N. Serpil Öcal Fachärztin für Physikalische und Rehabilitative Medizin Akupunktur - Naturheilkunde - Chirotherapie Ferdinandstr. 27, 12209 Berlin - Email: nsoecal@aol.com

Was? Wir gehen alle. Die als “Walking” benannte Sportart ist seit etwa 15 Jahren eine Volkssportart. Die zunehmende Zahl an wissenschaftlichen Untersuchungen beweisen immer mehr, dass Menschen, die regelmäßig gehen, gegen Krankheiten Widerstandsfähiger sind. Warum? Die letzten medizinischen Forschungen ergaben,

dass mindestens 3-mal wöchentliches Gehen, Brustkrebswiedererkrankungsrate um 40% gesenkt hat. Früher Gedächtnisverlust (Senile Demenz und Alzheimer), Dickdarmkrebs und Depressionen sind seltener bei Menschen zu finden, die regelmäßig Gehen bzw. Walken. Bei Gelenkverschleiß (besonders Kniegelenke), Herz- und Kreislauferkrankungen wird eine deutliche Minderung der Fallzahlen verzeichnet, bei Menschen, die Gehen.

Wie? Gehen als Therapiemaßnahme bedeutet, mindestens

30 Minuten bei einem Puls von 130 bis 150 schnell zu gehen. Die Schuhe sollten eine dicke, weiche Sohle haben und den Fuß guten Halt bieten. Die Kleidung sollte Schweiß aufnehmen können und elastisch sein, damit die Bewegungen nicht eingeschränkt werden. Es wird dringend empfohlen, jeden 2. Tag eine Stunde zu gehen.

Wer?

Eigentlich kann jeder, jederzeit und überall gehen/ walken. Am Anfang sollte man langsam beginnen und im Verlauf die Distanz und die Geschwindigkeit erhöhen. Weder das Lebensalter noch andere Einschränkende Faktoren sind hier zu nennen. Wenn wir nur den eigenen inneren Widerstand besiegen, gegen die Faulheit kämpfen rausgehen und das regelmäßig betreiben haben wir ein Erfolg zu verzeichnen. Weder Regen, noch Kälte, Sonne oder Arbeit oder Familienverantwortlichkeiten sollten Hinderungsgründe sein. Das Wasser oder der Tee wird nach einer Stunde Walken wirklich anders schmecken. Das Ausprobieren überlasse ich Ihnen.

Çilek gizli sağlık deposu Çileğin kalp sağlığına bugüne kadar bilinmeyen faydaları ortaya çıktı. İngiltere‘deki Warwick Üniversitesi‘nden bilim adamları çileğin, kalp hastalıkları ve diyabet üzerindeki etkisini konu alan bir araştırma yaptı. Araştırmaya imza atanlardan Profesör Paul Thornalley ve ekibi, çileğin vücuttaki antioksidan oranını yükselten, kalp-damar hastalıklarıyla bağlantılı kötü kolesterolü ve kandaki yağ oranını düşürdüğü bilinen Nrf2 isimli proteini artırdığını belirledi. Çilek yemenin tokluk kan şekerini ve kötü kolesterolü düşürdüğü daha önce belirlenmişti, ancak Thornalley ve ekibinin yaptığı araştırma ilk kez, çilek özünün diyabet ve kalp hastalıklarına karşı koruyan proteinleri nasıl harekete geçirdiğini ortaya koydu.

34


SAĞLIK

Sigarayı bıraktıran aşı yolda ABD

‘de yapılan bir araştırmaya göre, sigara tiryakileri nikotin aşısı sayesinde sigarayı bırakabilecek. Sonuçları ‚‘Science Translational Medicine‘‘ dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, sigara tiryakileri gelecekte nikotin aşısı sayesinde alışkanlıklarından zevk alamayarak nikotine karşı bağışıklık geliştirmiş olacaklar. BBC‘nin ve

New Scientist‘in haberine göre, araştırmacıların geliştirdiği aşı, vücudu, nikotine saldıracak antikorla doldurdu.

tırma ekibinin lideri Prof. Ronald Crystal aşının insanlar üzerinde faydalı olabileceğini söyledi.

Fareler üzerinde yapılan araştırmada, nikotin aşısı yapılan hayvanlarda beyinde nikotin seviyelerinin neredeyse yüzde 85 oranında azaldığı gözlemlendi. Aşının insanlar üzerinde denenebileceği, ancak bunun zaman alacağı belirtilirken, araş-

Crystal, gelecekte aşının insanlar üzerinde uygulanması halinde, ‚‘tiryakilerin sigaraya tekrar başlarlarsa, aşıdan dolayı bundan zevk alamayacaklarını, bunun da alışkanlıklarından kurtulmalarını yardım edeceği‘‘ni kaydetti.

Zayıflama tüyoları

K

alp cerrahı Prof. Dr. Mehmet Öz, kilo vermek için yapılacak ilk işin sabah kalkar kalkmaz hareket etmek olduğunu söyledi. Öz, perhiz yapanların ve kilosunu korumak isteyenlerin yapması gerekenlerin başında hareket etmenin geldiğini vurgulayarak, şunları kaydetti: ‚‘Eğer kilo kaybetmek isteniyorsa ilk yapılacak iş, sabah kalkar kalkmaz hareket etmek. Bu hareket, çok basit esneme hareketleri bile olabilir. Böylece kalori yakımı hızlandırılır. Sabah kahvaltısı

yapmayanlar, hiçbir zaman uzun süreli ve etkili kilo veremezler. Sabahları az da olsa yenmeli. Bu, yulaf ezmesi olabilir. Yoğurdun içine bal döküp yiyebilirsiniz. Yumurta çok güzel, çünkü protein miktarı çok yüksektir. Bunlardan birini seçip her sabah yiyin.‘‘ Uzun süre aç kalınmaması ve her 3 saatte birşey atıştırılması gerektiğini belirten Öz, fındık, fıstık veya sebze, meyve gibi sağlıklı ve doğal besinlerin tercih edilmesinin önemli olduğunu dile getirdi. Öz, uyumadan 3 saat önce hiçbir şey

yenmemesi gerektiğini vurgulayarak, böylece daha rahat uyunabileceğini ve kilo almaktan korunulabileceğini söyledi. Öz, tatilde insanlara bol bol spor yapmaları önerisinde bulunarak, ‚‘Kilo kaybetmek, sadece sporla yapılamaz. Yemek miktarını da azaltmak gerekiyor. Başlangıçta perhiz daha mühim ama kilo verdikten sonra düşük kiloda kalmak için spor yapmak daha önemli‘‘ şeklinde konuştu.

Güneşlenme cilt kanserini tetikliyor

Güneşlenen insanların cilt kanserine yakalanma oranlarının yüzde 20 daha fazla olduğu belirlendi

U

zmanlar, güneşlenmenin melanomu (cilt kanseri türü) tetikleyerek artırdığını, ayrıca solaryama gidenlerin cilt kanserine yakalanma riskinin yüzde 20 daha fazla olduğunu açıkladı. Tıp dergisi BMJ‘de yayınlanan makalade, 18 Avrupa ülkesinde yapılan araştır-

ma sonucunda melanom teşhisi konan 64 bin hastanın yüzde 5‘ten daha fazlasını oluşturan yaklaşık 3 bin 400 kişinin güneşlenme nedeniyle kansere yakalandığı, 35 yaşının altındaki hastalarda yakalanma oranı riskinin iki kat yükseldiği bildirildi. İngiltere, Almanya, Fransa ve diğer ülkelerde 1981 ile 2012 yılları arasındaki cilt kanseriyle güneşlenme arasındaki ilişkiyi araştıran 27 çalışmanın sonucunu inceleyen bilim insanları, her yıl cilt kanserine

yakalanma olasılığının yüzde 1,8 oranında yükseldiğini belirledi. Uzmanlar, önceki çalışmaların büyük bir oranının, solaryumla cilt kanseri arasındaki ilişkiyi incelediğini ve Avrupa‘da her yıl 800 kişinin sadece solaryum nedeniyle hayatını kaybettiğine dikkati çekti. Fransa‘daki Uluslararası Hastalıkları Önleme ve Araştırma Enstitüsü ile İtalya‘daki Avrupa Onkoloji Enstitüsü yetkilileri, çocukların solaryum salonlarına girmesinin yasalarla önlenmesi konusunda çağrıda bulundu.

Ebola salgını kontrol altında

D

ünya Sağlık Örgütü Uganda‘da 16 kişinin ölümüne yol açan Ebola salgınının kontrol altına alındığını bildirdi. Uganda‘daki DSÖ temsilcisi Joaquim Saweka, Ebola kurbanlarıyla temas ettiği bilinen herkesin karantinaya alındığını, bu kişilerin sayısının 176 olduğunu belirtti.

Saweka, Sınır Tanımayan Doktorlar ve ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri gibi kuruluşların hastalığın yayılmasının önlenmesinde Ugandalı yetkililere yardım ettiklerini de söyledi. Ülkenin batısında geçen ayın sonundaki ölümlerin ardından can kayıplarının sebebinin Ebola virüsü olduğu teyit edilmişti. 35


BİLİM VE TEKNİK

A

Liebe Leser, liebe Leserinnen,

ls erstes möchte ich Sie in meiner kleinen Computerecke herzlichst begrüßen. Ich heiße Ates Saygi , technischer Leiter der Firma Intec Computer Systeme GmbH (www.notebookshop-berlin.de). Selbstverständlich könnte ich mehr von mir erzählen, aber das ist bestimmt nicht das, was Sie, lieber Leser, lesen möchten. Sondern mehr über die Evolution des Computers.

Die Computer Evolution:

Wie sie ja wissen, kommt der Begriff „Computer“ aus dem engl. und bedeutet nichts weiter als Rechner. Den hat und hatte jeder Haushalt zu Hause, auch in den 50´ziger und 60´er Jahren, den legendären Taschenrechner. Wir machen nun mal eine kleine Zeitreise in die Vergangenheit, 1100 v.Chr. erste Rechenmaschine aus Holzkugeln und Holzstäben aus Indo-China, der Abakus

800 v.Chr. älteste Beschreibung des Binärsystems vom indischen Mathematiker Pingala, Basis des heutigen Computers

150-100 v.Chr. Antikythera-Mechanismus zur Berechnung

von astrologischen und astronomischen Daten, der alten Griechen

1620 der Rechenschieber vom englischen Theologen und Ma-

thematiker Edmund Gunter zum Einsatz der Logarithmischen Zahlen

1623 erste automatische Rechenmaschine, die Maschine vom deutschen Astronom und Mathematiker Wilhelm Schickhard für astronomische Berechnungen

1643 das „Pascaline“ entwickelt vom 19 jährigen Blaise Pascal

(Wählscheibenmaschine) nur zur Addition bis 9.999.999 (Pascal heutige Programmiersprache)

1725 Lochstreifen wurde von Basile Buchon erfunden und diente zur Steuerung von Webstühlen

1822 Charles Babbage entwickelte die erste mechanische Re-

chenmaschine, deren Aufbau der heutigen elektronischen Computer sehr ähneln. Getrennte Daten und Programmspeicher, die

Curiosity’den ilk görüntüler geldi

NASA

, Curiosity adlı robotunun Mars yüzeyine bastığı anların video görüntülerini ve siyah beyaz fotoğrafları yayınladı. Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), Curiosity adlı robotunun Mars yüzeyine bastığı anları görüntüleyen iki buçuk dakikalık düşük çözünürlükte video görüntülerini ve siyah beyaz fotoğrafları yayınladı. NASA Jet Sevkıyatı biriminde çalışan bilim insanları ve mühendislerin mutluluk ve rahatlama görüntüleriyle başlayan görüntülerde, koruyucu ısı kalkanının düşüşü ve Mars krateri üzerindeki kablolar sayesinde robotun toz bulutu içinde yüzeye inişi gösteriliyor. 36

auf Befehl arbeiten und einzelne Ein- und Ausgabe Einheiten hat.

1890 CTR (Tabulating Recording Corporation) von Herman Hollerith vollelektronische Datenverarbeitungsmaschine mit Lochkarten, später wurde der Name auf IBM geändert. 1936 Z1 die Mutter aller Computer von Konrad Zuse. Das ist der große Schritt in die Zukunft relaisgesteuerter elektromechanischer Computer. 1943 ENIAC sie kostete 500.000 $ und benötigte 167qm Platz. Hiermit wurde die Wasserstoffbombe berechnet. 1944 IBM: der erste voll funktionierende digitale Computer der aus 765.000 Einzelteilen bestand und 15 m lang war. 1955 Maurice Wilkes entwickelte die Microprogrammierung 1970 der Mikroprozessor erobert die Computerwelt 1981 die PC – Revolution beginnt mit IBM Nach und nach folgten andere Hersteller wie Amiga, Apple, HP etc., parallel wurde nicht nur der Computer weiter entwickelt, sondern auch Betriebssysteme und Programmiersprachen. Fragen und Anregung können sie gerne schriftlich bis zum 15. Des jeweiligen Monats einreichen, leider können vorerst nur 3 Anfragen beantwortet werden. Email: as@intecberlin.de Ich hoffe, dass diese Ausgabe für Sie sehr Informativ war und begrüße sie in der nächsten Ausgabe. In der nächsten Ausgabe: Der CPU. Ateş Saygı

Videonun tam çözünürlüklü halinin farklı öncelikler nedeniyle yayınlanmasının zaman alacağını belirten uzmanlar, görüntülerin ‘’mükemmel’’ olduğunu belirtiyor. NASA’lı yetkililer, Mars’ın yüzeyine robotu koordinatlarına tamamen uygun biçimde yerleştirmenin ve gezegenin yüzeyini, gün batımınındaki dağı, en önemlisi ise kızıl gezegenin atmosferine Curiosity’nin gerilim dolu dalışını gösteren grenli, siyah beyaz fotoğraflar çekmenin mutluluğunu yaşıyor.

NASA’nın en zekisi Mars’ta

Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) tarafından şimdiye kadar üretilmiş en zeki gezegenler arası gezginci robot olan Curiosity (Merak), Mars gezegenine indi. Radyoaktif plütonyumun parçalanması sonucu açığa çıkan sıcaklıkla işleyen, yaklaşık 900 kilogram ağırlığındaki Curiosity, son derece hassas olarak tasar-

lanmış ısı kalkanı ve gezegen yüzeyine inişini yavaşlatmak için kullanacağı sesten hızlı açılan paraşütü yardımıyla Kızıl Gezegen’e indi. Curiosity, Mars ile Dünya arasında, 14 dakikayı bulan sinyal ulaşma farkı nedeniyle Earthlings adlı bilgisayar yazılım şirketince geliştirilen yarım milyon bilgisayar kodunu izleyerek Mars’a inişini, dünyadan hiçbir yardım almadan kendi başına gerçekleştirdi. Bilim adamlarına göre, gezegenlerin robotlar vasıtasıyla araştırılması tarihinde Curiosity’nin Kızıl Gezegen’e inişi NASA’nın en zor görevi olurken; “Meraklı” Curiosity’nin Mars’ta hayatın izlerini arayacağı bildirildi. ABD Başkanı Barack Obama, Mars robotu Curiosity’nin Kızıl Gezegen’e inmesi ile ilgili olarak, ABD’nin tarih yazdığını belirterek, bunun benzeri olmayan teknolojik bir başarı olduğunu söyledi.


SPOR

İkinci Lig takımlarında 19 Türk

A

lmanya’da 2012-2013 sezonunu başlayacak İkinci Ligi’ndeki takımlarda 19 Türk futbolcu forma giyecek. Toplam 18 takımın yer aldığı Almanya İkinci Ligi’nde 11 takımda Türk futbolcu bulunurken, VfL Bochum, FSV Frankfurt ve FC Ingolstadt’ın kadrosunda

3’er Türk oyuncuyla en fazla Türk oyuncuya yer verdi. Dynamo Dresden, Erzgebirge Aue, Jahn Regensburg, MSV Duisburg, SC Paderborn ve 1860 Münih takımlarında birer, Eintracht Braunschweig ve St. Pauli takımlarında ikişer Türk oyuncu yer alırken, Union Berlin, Energie Cottbus, SV Sandhausen, VfR Aalen ile geçen sezon Almanya Birinci Ligi’nden (Bundesliga) düşen FC Kaiserslautern, FC Köln ve Hertha Berlin kadrosunda Türk oyuncu-

ya yer vermedi. 2. Lig takımlarının kadrosunda bulunan Türk oyuncular şöyle: Cüneyt Köz (Dynamo Dresden), Deniz Doğan, Emre Turan (Eintracht Braunschweig), Halil Savran (Erzgebirge Aue), Ramazan Özcan, Ümit Korkmaz, Alper Uludağ (FC Ingolstadt), Deniz Herber, Mahir Sağlık (St. Pauli), Tufan Tosunoğlu, Emre Nafız, Zafer Yelen (FSV Frankfurt), Koray Altınay (Jahn Regensburg),

Diego, VfL Wolfsburg’da

A

lmanya Birinci Futbol Ligi (Bundesliga) takımlarından VfL Wolfsburg’un Teknik Direktörü Felix Magaht, Brezilyalı orta saha oyuncusu Diego’nun gelecek sezon da takımda forma giyeceğini söyledi. Magath Wolfsburg’da yaptığı açıklamada, Diego’nun 10 numaralı formayı taşıyacağını belirterek, ‘’Kararı verdik. Diego bizde kalacak’’ dedi. Almanya’nın ve Avrupa’nın en iyi takım-

ları arasında yer almak istediklerini ifade eden Magath, bunun için böyle bir oyuncunun takımda bulunmasının kötü olmayacağını vurguladı. Teknik Direktör Magath, Diego’yu isteyen bir çok kulüp bulunduğunu, ancak bu kulüplerle anlaşamadıklarını sözlerine ekledi. VfL Wolfsburg ile 2014 yılına kadar sözleşmesi bulunun Diego da, kariyerinin en iyi sezonunu oynamak istediğini söyledi.

Robin Dutt, DFB’nin yeni direktör

A

lman Futbol Federasyonu’nun (DFB) yeni sportif direktörü Robin Dutt oldu. DFB’den yapılan açıklamada, Robin Dutt ile 4 yıllık sözleme yapılarak 1 Ağustos 2012 tarihi itibariyle DFB’nin sportif direktörlük görevini üstleneceği belirtildi. Dutt, DFB’de bu heyecanlı görevi üstlenmesinin kendisi için büyük bir anlam taşıdığını belirtti. DFB Başkanı Wolfgang Niersbach da,

Dutt’u ‘’tanınmış uzman’’ olarak nitelendirerek, Dutt’un, daha önce bu görevde bulunan Matthias Sammer’in başarılı çalışmasını sürdüreceğini ve tecrübesiyle yeni ivme kazandıracağını belirtti. Dutt, daha önce SC Freiburg ve Bayer Leverkusen takımlarını çalıştırmıştı. Sammer, Temmuz ayı başında DFB’den ayrılarak Almanya Birinci Ligi (Bundesliga) takımlarından Bayern Münih’te sportif direktör olarak göreve başlamıştı.

VfL Wolsburg, Şanlı ile sözleşmeyi feshetti

A

lman Birinci Futbol Ligi (Bundesliga) takımlarından VfL Wolfsburg, Tuncay Şanlı ile olan sözleşmeyi feshetti. VfL Wolfsburg kulübünden yapılan açıklamada, Tuncay ile olan sözleşmenin karşılıklı anlaşılarak feshedildiği belirtildi. VfL Wolfsburg’a 2011 yılının Ocak ayında transfer olan Tuncay, geçen sezon İngiltere’nin Bolton Wanderers takımına kiralanmıştı. Tuncay, Bundesliga’da 4 kez forma giymişti. Robin Dutt, DFB’nin yeni direktör

Eike Immel’e kokain davası

Milli takımın eski kalecilerinden Eike Immel hakkında kokain kullanmak ve bulundurmak suçlarından dava açıldı

A

lman milli futbol takımının eski kalecilerinden Eike Immel hakkında kokain kullanmak ve bulundurmak suçlarından dava açıldı. Dortmund Sulh Mahkemesi tarafından yapılan açıklamada, 51 yaşındaki Immel’in, kullanmak için 78 kez kokain satın almakla suçlandığı belirtildi.

Piyasa değeri yaklaşık 10 bin Avro’yu bulduğu belirtilen kokaini Immel’in, yaklaşık 5 yıl önce Dortmund yakınlarındaki Schwerte kentinde bulunan bir gece kulübünden aldığının belirlendiği kaydedildi. Bu konuda yeni bir açıklama yapmayan Immel hakkındaki davaya 23 Ekim’de Dort-

mund Sulh Mahkemesinde başlanacak. Immel, 3 yıl önce bu konuda Bild gazetesine yaptığı açıklamada, kokain kullanmadığını, bunun kendisine karşı düzenlenen bir intikam eylemi olduğunu belirterek, bunun için o zamanlar parası bile olmadığını, polisin kendi evinde yaptığı aramada da kokain bulmadığını kaydetmişti. 37


SPOR

Dauerkarten für Berlinliga

T

ürkiyemspor startet den Dauerkartenverkauf für die Berlin-Liga Saison 2012-2013. Der Clou: Die Karten berechtigen zum Eintritt bei allen Heimspielen Türkiyemspors in der am Wochenende startenden Berlinliga und zu den Spielen der U19 in der NOFVRegionalliga. Pünktlich zum Saisonstart der Hauptstadtliga (Sonntag, 05.08.2012 14 Uhr

beim SC Gatow, Sportplatz Gatow, Am Kinderdorf 23-27, 14089 Berlin) startet der Verkauf der Saisonkarten des Kreuzberger Kiezclubs. Die Tickets gelten für die Spiele einer mit SV Tasmania, Tennis Borussia, TuS Makkabi, Club Italia und dem BSV Hürtürkel äußerstattraktiv besetzten Berlinliga. Für Türkiyemspor bedeutet der Saisonstart auch die Rückkehr auf den Fußballplatz, nach acht Monaten insolvenzbedingter fußballerischer

Abstinenz. Für weitere Spannung sorgt das Auftreten der jungen Wilden unter der Leitung des sportlichen Direktors Bülent Gündoğdu. Denn Charakter hat der 24-köpfige Kader schon im Saisonvorfeld beweisen. Alle Spieler tragen im Rahmen der Kampagne „Rettungsschirm für Türkiyemspor“ das blau-weiße Trikot und unterstützen somit, ohne einen Cent zu erhalten, den Erhalt des Kreuzberger Klubs.

Kombine kartlar satışa sunuldu

2

012-2013 sezonunda Başkent Liginde iflasla uğraşan ve zor günler geçiren Türkiyemspor Berlin futbol kulübü lige yeniden start veriyor. Yönetimin aldığı kararla Türkiyemspor sevenleriyle buluşabilsin diye 2012-2013 sezonunun kombine kartları satışa sunuldu. Kombine kartın Türkiyemspor’u desteklemek isteyenler için uygun bir yol olduğunu düşünen yönetim, taraftarlara 65 Avroluk sezon bileti öneriyor, indirimli

38

fiyat ise 40 Avro. 2012-2013 sezonun kombine kartları, 1.Takım ve U19 Takımının ev sahibi statüsünde oynayacağı bütün maçlar için geçerlidir. Demek ki taraftarlar tam 34 maç izleme şansı bulacaklar. Kombine satış 3 Ağustos’ta başladı ve www.tuerkiyemspor.info üzerinden de sipariş verilebiliyor. Ayrıca fan kulüpten (Admiralstrasse 37-10999 Berlin) ve Türkiyemspor idarehanesinden de

(Böcklerstrasse 1 -10969 Berlin) kombine kartlar satın alınabiliyor. Mali işlerden sorumlu yönetici Vincent Aydın bu konuda şunları söyledi: „Biz bu sezonun kombine biletlerini uygun bir fiyata piyasa sunacağız. Bu sayede eski taraftarları tekrar kazanmak istiyoruz, ayrıca kombine gelirlerini Türkiyemspor´u iflastan kurtarmak için kaynak olarak kullanacağız. Taraftarlar hem maç izleyip, hem de kulübü kurtaracaklar.“


DERGİMİZE ABONE OLUN HER AY EVİNİZE YOLLAYALIM

ABONNEMENTSBESTELLUNG Name / Vorname _____________________________________________________ Firma: _____________________________________________________

hiermit bestelle ich BERLINTURK: 1 Jahr per Bankeinzug für 59,- € inkl. Porto Einzugsermächtigung

Name, Vorname des Kontoinhabers __________________________________

Strasse: PLZ / Ort: _____________________________________________________

Geldinstitut: __________________________________

Telefon: Telefax: _____________________________________________________

BLZ: __________________________________

Ausschneiden und senden an: Bundespressekonferenz - BerlinTürk - Schiffbauerdamm 40, 10117 Berlin

__________________________________ Datum / Unterschrift des Kontoinhabers oder Bevollmächtigten

Konto-Nr.: __________________________________



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.