Sayı / Ausgabe: 44 | issuu.com/berlinturk | berlinturk.com | twitter.com/berlinturk | facebook.com/berlinturk
Ab S eite 3 deut 4 Auf sch
kostenlos / ücretsiz
Almanya’da Irkçılık Tırmanıyor Göçmenlere Sağlık Önerileri Almanya’daki Türkler Seçme Hakkı İstiyor
UFUK GÜLDÜ
Türk Tiyatrosundaki Yeni Nefes berlintürk Nachrichten Zeitschrift / berlintürk Haber Dergisi
SICAK SİYASET
BERLİN HABER
SICAK SİYASET
BERLİN HABER
İÇİNDEKİLER
04 S A Y F A
Almanya’da göçmen karşıtı AfD’ye destek artıyor
05 S A Y F A
06 S A Y F A
IRKÇILIK
BERLİN HABER
24
Almanya’daki Türkler seçme hakkı istiyor
STK Büyükelçilik’te
S A Y F A
26 S A Y F A
PORTRE
Burak Bektaş Davası Kör Düğüm
DTP’nin Yeni Yıl Galası
SAĞLIK
29
S A Y F A
Dr. Meryam Schouler Ocak
28
Emine Demirbüken Wegner
S A Y F A
17 31
12
Diktatör Berlin’de
S A Y F A
BERLİN HABER
30
S A Y F A
Akarsu e.V.’da toplu Noel kutlaması
2015’te Neler Oldu Budem Çağıl Büyükpoyraz
S A Y F A
S A Y F A
08
Dünya’yı Değiştirebilecek 6 etkileyici buluş Berk Doğuş Koşan
Ufuk Güldü - Tiyatro 28
S A Y F A
berlintürk Nachrichten Zeitschrift / berlintürk Haber Dergisi
Sayı / Ausgabe: 44 | berlinturk.com | issuu.com/berlinturk | twitter.com/berlinturk | facebook.com/berlinturk
İtirazım var
A
lmanya iltica yasasını sertleştiriyor. Açıklama başbakan Angela Merkel’den geldi. Koalisyon ortağı Sosyal Demokratların onayı durumunda bir dizi katı yasal önlemler alınacak.
Köln’de büyük çoğunluğu Suriyeli ve Afrikalı Müslüman olduğu iddia edilen erkeklerin kadınlara saldırısı asla kabul edilemez. Sorumlu bulunanlar mutlaka hukuk devleti çerçevelerinde adalet önüne çıkarılmalı, yargılanmalı ve de hatalarının cezasını çekmelidir. Tüm Almanya’ya hatta Avrupa’ya çığ gibi yayılan her Arap kökenli ve de Müslüman erkek, potansiyel kadın saldırganıdır algı dayatması ise asla onaylanamaz. Avrupa ve Almanya şimdilerde yepyeni bir sınava tabii. Öteden beri tartışmasız ret edilen Müslümanların Avrupa kıtasındaki gözle farkedilir hale gelen varlığı yeni bir oluşum. Anti Müslüman algısı yaratılırken bunun yansıması da hesap edilebilmeli. Kimliği henüz tespit edilememiş İşlenen suçlar şahıslar tarafından henüz itiraf edilmemiş Sözde bir kaç saldırganın ve cinsi sapığın davranışlarının göçmenlere ve de sığınmacılara mal edilmesine kökten itirazımız olmalı.
Sevim Ercan
Demiri tavında mı döveceksiniz. Hasretimsin nar çiçeği, kekik kokulu bozkırım, limon ağacı hayallerini unutturmanın çağ atlamış Avrupa yöntemi... Tamam da neden buğuludur bu gece lambaları sorusunu yöneltmek ceza indirimine tabimiş mi derken... Ve işte beklenen oldu “Benden olmayana pembe dünyamda asla yer yok” ağırlıklı medya yorumlarına. Alıştırıldık. Duyarsızlaştırıldık. tek yanlı, cahilane, kendi yörüngesinde düşünenlerin söz sahibi olduğu söz konusu bu yapılanmayı normal karşılar olduk. Bu kökleşmiş, kokuşmuş, katılaşmış önyargılarla yüklü tek yanlı anlayışın kendi başına bertaraf edilmesini beklemek yanlış olur. Keza rakamlar kâle alanlar için ürkütücü boyutta. Nitekim, resmi devlet daireleri yabancı düşmanlığına karşı kırmızı alarm verdi. 2015 yılı mülteci kamplarına yönelik saldırılar 887. Haftada 17 kez yabancıların barındığı hanelere başta yakarak kundaklama olmak üzere saldırıların yüzde 90’ı ise aşırı sağ örgütlerden geliyor. Saldırganların yakalanıp cezalandırılma vakası ise yok denecek kadar az. Avrupalı Müslüman kökenli siyasiler ise zaten yangına körükle gitmekle meşguller. Onlar ki elbette, Avrupalı medya organlarının yaklaşımını papağan gibi tekrarlamalı ki “asli siyasi görevleri” yerine gelsin. Anti islam algısı revaçta, modern. Hani başka bir anlatımla moda. Günah keçileri siyasilerin imdat simidini kendi karesinde bırakıp, öze dönsek mi? Çözüm…Açık ve net. Mültecilere Avrupa kültürü ve yaşam biçimi eğitimi ivedilikle verilmeli. Almanca dil eğitimine, genel kültür, hukuk sistemi, sosyal bilimler de mutlaka eklenmeli. Söz konusu kesimin ateş ve kan çemberini yararak ulaştıkları bu topraklarda travmaları ciddiye alınmalı. Tedavi kanalları açılmalı. Kadın- erkek ilişkileri, ayrı ayrı kadın ve erkek grupları oluşturularak sunulmalı. Sağ popülist Almanya İçin Alternatif (AfD) Başkanı Frauke Petry’nin popülist söylemleri tehlike çanlarının en belirgin özelliği olarak okunmalı. Petry’nin başbakan Merkel’e seslenmesi “Seksüel saldırılar ve işlenen cürümlerden sonra Almanya dünyaya yeterince açık mı“ sorusu düşündürmeli. Aynı şekilde, Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) Genel Sekreteri Andreas Scheuer’in, “Cinsel taciz ve tecavüzde bulunanlar derhal sınır dışı edilmeli” talebi gibi. Berlin Ocak 2016’da mülteciler için önemli bir zirveye de ev sahipliği yapıyor. Şimdilerde yaklaşık 1,1 milyon olan mülteci akınını kesme gücü olan tek ülke Türkiye. Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere, Türkiye ile Almanya’nın „Yüksek İşbirliği Konseyi“ ‘ndeki beklentisi bu nedenle büyük.
3
SICAK SİYASET
Almanya’da göçmen karşıtı AfD’ye destek artıyor Almanya’da göçmen karşıtı Almanya İçin Alternatif (AfD) partisinin son anketlerde oy oranını yüzde 9’a çıkarması ve parti liderlerinin artan şekilde aşırı sağcı söylemleri kullanması kaygılara yol açıyor.
A
lmanya’da göçmen karşıtı Almanya İçin Alternatif (AfD) partisinin son anketlerde oy oranını yüzde 9’a çıkarması ve parti liderlerinin artan şekilde aşırı sağcı söylemleri kullanması kaygılara yol açıyor. Irkçı ve aşırı sağ hareketler üzerinde araştırmalar yapan Prof. Dr. Beate Küpper, 2013 yılında Avro krizine tepki olarak bir grup ekonomist tarafından kurulan AfD’nin son dönemde hızlı bir değişimden geçtiğini belirterek, “İktisatçı ve akademisyenlerin ağırlıkta olduğu yapı geçen sene çöktü. Bu akademisyenlerin çoğu partiden ayrıldı. AfD hızla aşırı sağcı popülist bir harekete dönüşüyor” dedi. 2013 yılındaki genel seçimde yüzde 5 barajını aşamayan AfD’nin, mülteci kriziyle birlikte tırmanışa geçmesini ve Almanya’daki üçüncü en büyük parti konumuna yaklaşmasını AA’ya değerlendiren Prof. Küpper, AfD’nin önde gelen bazı isimlerinin bilinçli olarak milliyetçi, ırkçı söylemler kullandığını, aşırı sağa göz kırptığını söyledi. AfD ile PEGIDA’nın iş birliği, AfD’nin, İslam karşıtı PEGIDA hareketiyle yakın diyaloğuna işaret eden Prof. Küpper, AfD ve PEGIDA liderlerinin kullandıkları söylemlerinin, son dönemde ırkçı şiddet olaylarının artmasında etkili olduğunu vurguladı. Prof. Küpper, AfD mitinglerine katılanlar ile PEGIDA göstericilerinin büyük benzerlikler gösterdiğini belirtirken, “PEGIDA, söylemleriyle şiddetin, saldırıların zeminini hazırladı. AfD de PEGIDA’nın doğal müttefiki olduğunu duyurarak bu söylemleri üstlenmiş oldu. Sosyal ağlarda, etkinliklerde gerçekten de bazen aynı kişilerin aktif olduklarını görüyoruz” şeklinde konuştu.
ti. Almanya’da yeni kutuplaşma Almanya’da AfD’nin güç kazanmasının, toplumdaki yeni bir kutuplaşmayı da gösterdiğini kaydeden Prof. Küpper, “Bir tarafta demokratik değerler, çoğulculuk, eşitlikten yana tavır alan, mültecileri kabul eden bir çoğunluk var. Diğer tarafta ise buna karşı duruş sergileyen bir azınlık var. İkinci gruptakilerin sayısı az, ancak son dönemde seslerini çok daha güçlü duyuruyorlar” değerlendirmesini yaptı.
Merkel için tehdit mi?
AfD’nin hızlı yükselişi
Alman uzman, AfD’nin popülist söylemi ve artan oy oranıyla, Başbakan Angela Merkel liderliğindeki Hristiyan Birlik Partilerini (CDU/CSU) zorladığı görüşüne katıldığını söylerken, bu partilerin AfD’ye karşı belirledikleri stratejinin ise hatalı olduğunu kaydet-
Beyaz adamın sonu Yeşiller Partili eski siyasetçi Joschka Fischer’in yaşanan bu süreci “Beyaz adamın sonu” sözleriyle ifade ettiğini hatırlatan Prof. Küpper, “Doğru bir noktaya işaret ettiğini düşünüyorum. Yaşadığımız süreç bir kesimin ayrıcalıklı konumlarını müdafaa etmeye çalışma girişimidir. Artan eşitlik ve modernleşme aynı zamanda daha çok insanın mesela kadınların ve göçmen kökenlilerin dışlanması değil artık oyuna dahil edilmelerini beraberinde getirdi” diye konuştu. Batı Almanya’nın 70 yıldır demokrasiyi geliştirme ve modernleşme çabasında olduğunu, göçmen karşıtlığının güçlü olduğu eski Doğu Almanya eyaletlerinin ise süreçte geriden geldiğine dikkat çeken Küpper, “Almanya’nın doğusunda bazı insanlar hala Rusya’ya bir bağ hissediyor ve oradaki anlayışları, toplumsal modelleri kabul edebiliyor. Şimdi Doğu’da onlara çekici görünen ancak demokratik olmayan alternatif modeller var ne yazık ki. Bu çok tehlikeli” şeklinde konuştu.
2013 yılındaki genel seçimlerde yüzde 4,7’lik oy oranıyla barajı geçemeyen ve meclis dışında kalan AfD, son dönemde yürüttüğü sığınmacı karşıtı propagandayla oy oranını yüzde 9’a yükseltmeyi başardı.
Almanya’ya 2015’te rekor sayıda sığınmacı girdi Almanya’ya 2015 yılında giren sığınmacı sayısı 1,1 milyon ile rekor kırarken bunların 476 binden fazlası iltica başvurusunda bulundu. Almanya’ya 2015 yılında giren sığınmacı sayısı 1,1 milyon ile rekor kırarken bunların 476 binden fazlası iltica başvurusunda bulundu. İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre Almanya’ya geçen yıl 1 milyon 91 bin 894 sığınmacı ayak bastı. Sığınmacıların 428 binden fazlası Suriye’den gelirken bu ülkeyi 154 binle Afganistan, 122 binle Irak ve 69 bin sığınmacıyla Arnavutluk takip etti. Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere, düzenlediği basın toplantısında, Almanya’da sığınmacı rakamlarının mükerrer kayıtları ya da kayıt olduktan sonra başka bir ülkeye gidenleri de içerdiğini söyledi.
4
Gerçek rakam önümüzdeki aylarda belli olacak Maiziere, ülkeye 2015 yılında giren sığınmacıların gerçek sayısının önümüzdeki aylarda netleşebileceğini, ayrıca sığınmacıların daha etkin şekilde kayıt edilmesine ilişkin gelecek aylarda yeni bir yazılımı devreye sokacaklarını ifade etti.
Almanya’daki Türkler seçme hakkı istiyor Almanya’nın Kuzey Ren Vestfalya eyaletinde oturumu bulunan Türkler, kendilerine seçme hakkı verilmesi için imza kampanyası başlattı.
A
lmanya’nın en kalabalık eyaleti Kuzey Ren Vestfalya’da (NRW) oturumu bulunan Türkler, yerel seçimlerde AB vatandaşlarına tanınan oy kullanma hakkının kendilerine de verilmesi için imza kampanyası başlattı. NRW Yerel Seçimlere Katılma Girişimi, haklarını alana dek imza kampanyasına ilaveten yürüyüş ve gösteriler düzenlemeyi planlıyor. AA muhabirine konuşan NRW Yerel Seçimlere Katılma Girişimi Sözcüsü Bahattin Gemici, eyalet anayasasının değiştirilmesinin tartışıldığı bu sürecin kendileri için büyük bir fırsat olduğunu ve yerel seçimlere katılma hakkı için mücadele ettikle-
rini söyledi. Gemici, kendilerine destek veren derneklerin de yardımıyla 15 Şubat’a kadar 50 bin imza toplamayı hedeflediklerini ve NRW eyalet meclisi önünde gösteri gösteri düzenleyeceklerini belirtti. Bahattin Demirci, Avrupa Birliği anlaşmalarına göre Almanya’da oturumu bulunan AB vatandaşlarına yerel seçimlerde tanınan oy kullanma hakkından Türklerin mahrum bırakılmasını eleştirerek, “Almanya’da 3 ay ikamet eden AB üyesi ülke vatandaşları yerel seçimlerde oy kullanabilirken, 54 yıldır bu ülkeye hizmet eden Türklere bu hakkın verilmemesi büyük haksızlık” dedi.
Almanya İçişleri Bakanı de Maiziere: Türkiye’nin sığınmacılar için gösterdiği performans takdir edilmeli Almanya İçişleri Bakanı de Maiziere, Türkiye’nin Suriyeli sığınmacılar konusunda gösterdiği performansın takdir edilmesi gerektiğini belirtti.
A
lmanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere, Türkiye’nin Suriyeli sığınmacılar konusunda gösterdiği performansın takdir edilmesi gerektiğini belirterek, “Türkiye, büyük bir uluslararası yardım olmaksızın Suriye’deki iç savaşın başlamasıyla yüz binlerce sığınmacıyı hiçbir konudan da şikayet etmeden kabul etti” dedi. De Maiziere, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun göç, içişleri ve vatandaşlıktan sorumlu üyesi Dimitris Avramopoulos ile başkent Berlin’de katıldığı, AB’nin “Sığınmacı krizinde halk diyaloğu” adlı etkinliğinde konuşma yaptı. Türkiye ve AB’nin sığınmacı krizinin çözümü konusunda anlaşmalarına atıfta bulunan de Maiziere, bu anlaşmayla
Türkiye’deki sığınmacıların durumlarının iyileştirileceğini ve Avrupa’ya sığınmacı akımının azalacağını belirtti. AB’nin Türkiye’ye sığınmacıların koşullarının iyileştirilmesinde kullanılmak üzere 3 milyar avro vereceğini hatırlatan de Maiziere, bu paranın Türkiye bütçesine aktarılmayacağını söyledi. De Maiziere, “Para, sığınmacıların yararına somut tedbirler, sığınmacı merkezleri, sığınmacılara yerleşkeler için kullanılacak” dedi. Türkiye’nin Suriyeli sığınmacılar konusunda olağanüstü bir performans gösterdiğini dile getiren de Maiziere, şunları söyledi: “Türkiye’yi bir kez daha savunacağım. Türkiye, büyük bir uluslararası yardım olmaksızın Suriye’deki iç savaşın başlamasıyla yüz binlerce sığınmacıyı hiçbir konudan da şikayet etmeden kabul etti. Türkiye sığınmacılar için çok para harcadı. Bu gerçeği dile getirmek zorundayız.” Dimitris Avramopoulos da AB ile Türkiye’nin sığınmacı krizi dolayısıyla yakın ortak çalışmada bulunmasını savunarak, “Bu bir flört değil, ortak çıkarlardan dolayı birlikte çalışma” değerlendirmesinde bulundu.
5
DTP’nin Yeni Yıl Galası
DTP’nin (Alman Türk Evde Hasta Bakım Servisi) kurucusu Zerif Karabulut yeni yıldan beklentilerini dile getirdi.
b
erlintürk: Zerif Hanm, DTP 16 yaşına bastı. Hastalarınızla birlikte yaptığınız yıl sonu etkinliğiniz var. Kendinizi nasıl hissedyorsunuz?
Zerif Karabulut: 16 sene önce başlamıştık bu işe ve kendimi çok genç hissediyorum. Sanki günler, yıllar geçmemiş gibi. Umarım bir 16 sene daha götürebilirim bu işi. Çok mutlu hissediyorum kendimi. berlintürk: 16 yıl DTP’ye neler kazandırdı? Zerif Karabulut: 16 yıl içinde DTP büyüdü. Artık 150 elemanı var. Senede 10 tane öğrenci mezun ediliyor. 300 tane hastaya bakıyor. Ekonomiye katkısı var. berlintürk: 300 hasta olması oldukça büyük bir rakam. Hastalarınız sizdeyken kendilerini nasıl hissediyorlar? Zerif Karabulut: Aslında bunu hastalara sormak lazım. Umarım kendilerini çok iyi hissediyorlardır. Arada şikayetleri de var ama genel olarak mutlular. Ama çoğunlukla memnun olduklarını, kendi çocuklarından görmedikleri şeyleri bizden gördüklerini dile getiriyorlar. berlintürk: Siz her yıl sonu bu etkinliği yapıyorsunuz. Bunun nedenini öğrenebilir miyiz? Zerif Karabulut: Bu bizim için gelenekselleşmiş bir şey haline geldi. Yeni yıla girerken kendilerini daha iyi hissetsinler istiyoruz. Kendilerini yalnız hissediyorlar. Çoğu hastalar aylarca dışarı çıkmıyor-
6
lar. Belki buna benzer eğlenceleri gençliklerinde yaptılar ama şimdi hasta oldukları için bunu gerçekleştiremiyorlar. Onun için hep birlikte olarak biz de destek oluyoruz. berlintürk: DTP 2015’i nasıl bitirdi? Zerif Karabulut: DTP 2015’e çok başarılı girdi. 3. şubesini açmayı düşünüyor. Şu anda çalışan eleman sayısında bir artış var. Öğrenci yetiştirmek elbette bizim için ağır oluyor ama biz yine de meslek eğitimine önem veriyoruz. Mümkün mertebede öğrenci yetiştirmek için destek oluyoruz. berlintürk: 2016’da sizi neler bekliyor? Zerif Karabulut: 2016 umarım bizim için güzel bir yıl olur. Umarım bakıma muhtaç hastalar daha çok azalır. Çünkü eleman yatiştiremiyoruz. Bakıcı bulamıyoruz. Bu alanda çalışmak isteyen insanların oranı gittikçe azalıyor. Evet ülkemizde göçmenler var ama onları yetiştirmek de 10 yılımızı alıyor. Daha da güzel bir çalışma yürüteceğimizi umuyorum. berlintürk: Berlin’in bazı yerlerinde sizi daha çok görmek istiyorlar. İleride bu olacak mı? Zerif Karabulut: Biz Berlin’in her tarafına gidiyoruz. Süreç geçtikçe trafik sorunu ortaya çıkıyor. Ama biz mümkün mertebede istenilen yerlere ulaşmaya çalışıyoruz. berlintürk: 2016’da sağlık sektörü sizin açınızdan nasıl bir artı getirebilir?
Zerif Karabulut: Biz şirket olarak sağlık sektörüne çok önem veriyoruz. Kaliteli eleman yetiştirmek, mesleki eğitim, daha bilinçli ve tedbirli çalışmak bizleri bekliyor. Benim açımdan da kaliteli çalışmak önemlidir. Bu da küçümsenecek bir şey değil. İnsanları daha da bilinçlendirmek lazım. Sağlık sektörü küçümsenecek bir şey değil. A’dan Z’ya kadar insanın bakımına ilişkin her şeyi bilmeniz gerekiyor. Bakıcıları da bu konuda bilgilendirmek lazım. berlintürk: Biz başarılar diliyoruz. Çok teşekkür ederiz.
Zerif Karabulut’tan Yeni Yıl Dilekleri
2
016 yılının hepimiz için sağlıklı ve savaşsız bir yıl olmasını diliyorum. Bu kadar çok göçmenin olmasını hiçbirimiz istemeyiz. Elimizden gelse, hiçbir insanın ülkesinden ayrılmaması için yardımcı oluruz. Tabii diğer insanların da duyarlı olup seslerini çıkarmaları lazım. Savaş hiç güzel bir şey değil. Savaşlar her zaman acı bırakır. Umarım 2016 yılı hepimiz için daha huzurlu bir yıl olur.
7
“Sanatı ve Sanatçısı
Olmayan Toplumlar Gelişemezler
” Ufuk Güldü
b
erlintürk: Theater 28 ismini uzun zamandır duyuyoruz. Aldığınız ödüllerle Berlin’de çok büyük yankı uyandırdınız. Theater 28’in bugününü konuşalım. Konumu nedir ve neler yapıyor?
Ufuk Güldü: Theater 28, kurulduğu ilk günden bu yana, gençlerle iç içe olup tiyatro yapıyor. Bugün de gençlerle iç içe ve tiyatro yapmaya devam ediyor. Sadece 2009 ve 2015 arasında hedeflerimizi biraz büyüttük. Şu an gençlerle projelerimiz devam ediyor. Sadece tiyatro yapmaktan çok; kısa filmler çekiyoruz, radyo programlarımız var. Gelecek hakkında konuşursak, 2016 yılında gençlerle değişik temalarda yaptığımız röportajları youtube kanalından yayınlayacağız. Ama bunları gençler kendi kendilerine, profesyonel insanlardan destek alarak yapacaklar. Tiyatronun yanında gençlerin içinde bulundukları konuma dayanarak, yani multimedya olayını da kullanarak, tiyatro dışında kısa filmler, radyo programları, televizyon programlarıyla birlikte gençleri bilgilendiriyoruz, eğitiyoruz, sahneye çıkarıyoruz diyebiliriz. berlintürk: Biraz önce ben Theater 28’in bir anda adının duyulduğunu ve patlama yaptığını söyledim. Siz buna gerekçe olarak ne gösterebilirsiniz? Sizce neden bu kadar tutulup sevildiniz? Ufuk Güldü: Berlin’de alternatif tiyatro sektörü çok büyük. Almanya’da en çok sahne açan şehirlerden birisi Berlin. Profesyonel, amatör, Rus, Alman, Türk her türlü tiyatro var. Biz kurulduğumuzda yalnızca Tiyatrom vardı. Herkes Berlin’de tiyatronun bittiğini, seyirci gelmediğini söylüyordu. Ben buna inanmadım. Bu kadar Türk’ün ve yabancının yaşadığı bir şehirde, bir tiyatro bir alternatif olamaz. Bir alternatif daha olması gerekiyor. Bu başarının sırrı iyi ve profesyonel oyun çıkarmak. Herkes amatör insanlarla yapılan projenin amatörce olması gerektiğini düşünüyor. Ben buna katılmıyorum. Amatör insanlarla profesyonel tiyatro da yapılıyor. Amatör ruhla profesyonel tiyatro çok güzel uyum sağlıyor. Aslında en çok başarıyı da bu getiriyor. Bu durum oyunu seyirciye sevdiriyor. Profesyonel insan zaten maaşını alarak yapıyor. Amatör oyuncu, amatör oyun oynadığında sadece tiyatro oynadığını söyleyebilir ama amatör oyuncu profesyonel oyun oynadığında, iyi ve güzel sahnelerde olduğu için sevinir. Bizim 1000-1500 seyirci topladığımız zamanlar oldu. Gençler de o kadar insanın önünde oynayınca, tiyatro buymuş dediler. En kral dekorlar yapıldı, Türkiye’den kostüm getirildi. Atatürk oyununda yalnızca kostüme 12 bin euro verdiğimizi hatırlıyorum. Berlin’de hiçbir amatör tiyatro, sadece kostüme bu kadar para vermez, vermiyor da. Biz gişeden gelen parayı kiralarımızı karşılamak için de kullanıyoruz ama büyük bir bölümünü yine tiyatroya yatırıyoruz. Gelen paranın çoğunu tiyatroya yatırırsanız başarı da geliyor, seyirci de geliyor. Ben bizim başarımızın buna bağlı olduğunu düşünüyorum. Yani kaliteli oyunları amatör gençlerle çıkarması. berlintürk: Theater 28 oyunlarını seçerken daha çok nelere dikkat ediyorsunuz? Ne tür oyunlar seçiyorsunuz? Ufuk Güldü: Daha çok bizden, bizi anlatan oyunlar olsun istiyoruz. Kendimizi sahnede gördüğümüz zaman eleştirebilmemiz gerekiyor. Komedi olsun istiyoruz. Tabii dram da yaptık. Şimdi kadına şiddete karşı güzel bir oyun çıkartıyoruz. O, Berlin’de büyük bir yankı uyandıracak. 2016’nın en güzel oyunlarından biri olacak. Yani hem dram hem komedi ama oyunda bizden bir şeyler var. Shakespeare’in, Çehov’un oyunlarının en kralını oynayan Almanlar zaten var. Ama biz bizden, bizi anlatan ve kendimizi sahnede gördüğümüzde mutlu olan bir halkız. Bizden olan oyunları seçmemizin bizi başarıya getirdiğine inanıyorum. berlintürk: Tiyatro oyunları konusunda öteden beri sorulan bir şey var. Kaliteli tiyatro oyunları çıkıyor mu? Çıkmıyorsa sizin bu konuda herhangi bir girişiminiz olacak mı? Ufuk Güldü: Oyun repertuarı oldukça geniş. Oyun konusunda sıkıntı yok. Önemli olan ekip bulup oyunu çıkarabilmek. Çocuk, genç ve büyük grubu olmak üzere bizim elimizde 50’ye yakın genç var. Ama tabii her oyunda olmuyor. Benim için en önemli nokta cast. Yani oyuncunu role adapte olması. Bazen bir oyuncuda oyunculuk yeteneği olmuyor ama ben o rolü yapabileceğine inanıyorsam yapar, yapıyor da. O da bizim bir yeteneğimiz. Ben hiçbir zaman oyun çıkarmak konusunda acele etmedim. Casta uygun oyuncular seçtim. Hiçbir zaman da göze batmadı. Seyirciler de benimsedi, o karakteri kabullendi. O karakter de oyuna zenginlik kattı. Yeterince oyun var. Önemli olan o roller için uygun castı bulabilmek. Yeteneğimiz varmış ki bugüne kadar güzel castlar yaptık.
8
berlintürk: Avrupa’ya göç eden Türkler için neredeyse 50 yıl geride kaldı. Bu kadar zaman sonra bile siz buradaki yaşamı anlatan oyunlar bulabiliyor musunuz? Ufuk Güldü: Almanya’yı birebir anlatan oyun sayısı çok az. Bir de çok klişeleşmiş oyunlar var. Ben klişelere karşıyım. Türkler hep standart şekilde anlatılıyor. Ama bu insanlar artık entegre oldular. Alman mentalitesini, hukuk kurallarını Almanlardan daha iyi bilen Türklerimiz, gençlerimiz var. Bunlarla klişeleşmiş oyunları oynamak, bana doğru gelmiyor. Türkleri iyi gösteren, onların buradaki yaşantılarını anlatan oyunlar var. Onlar oynanabilir. Ama maalesef böyle oyunlar çok az. Ben de Türkiye’deki oyunları Almanya’ya adapte ediyorum. Mesela ‘’Töre’’ oyunu, rahmetli Turgut Özakman’ın yazdığı 1926’da Erzurum’da geçen bir oyundu. Biz Turgut Özal’dan da izin alarak, bu oyunu Berlin’e adapte etmiştik. Metni biraz değiştirdik. 2015’te Berlin’de geçiyor. Şu an kullanılan iPadlerle, akıllı telefonlarla oynanan bir oyundu. Böylelikle insanlar kendilerini görmüş oldular. Aile
Ufuk Güldü: Tiyatro yaparken para da kazanmamız gerekiyor ama benim Ufuk olarak bazı hassas olduğum noktalar var. Çanakkale, Kurtuluş Savaşı, Atatürk. Bunları ben para için yapmıyorum. Bu oyunlar benim için eğitici. Özellikle yurtdışında yaşayan gençlerin bu oyunları izlemesini istiyorum ki hedefimize de ulaşıyoruz. Gelip izliyorlar. Vakitleri kısıtlı olduğu için buradaki Türkçe derslerine katılıp her bilgiyi alamıyorlar. O yüzden bu görev bize düşüyor. Bu görevi de ben iyi yaptığımızı düşünüyorum. Hemen hemen her sene tarih konulu bir oyun çıkarmaya çalışıyoruz. Bugüne kadar Kurtuluş ve Kuruluş adında Atatürk’ün hayatını anlatan bir oyun çıkardık. Çanakkale Geçilmez, Çanakkale Türküsü, Geride Kalanlar. Biz sadece cepheyi anlatmıyoruz, geride kalanları da anlatıyoruz. Bir annenin ve babanın, sevgilinin oğlunu askere gönderişinden tutun da bekleyişine, yazılan mektuplara kadar. 2015’te, Çanakkale’nin 100. yılında Yılmaz Arıkan ile ‘’Çanakkale’’ adında bir oyun çıkardık. Bu konuda sayın Büyükelçimiz ve Başkonsolosumuz da desteklerini sundular.
içindeki şiddeti anlatan, dram türünde bir oyundu. Ben aynı oyunu o dönemde oynamış olsam insanlar yine kabul ederdi ama bir yere kadar. Ama biz oyunumuzda buradaki insanın yaşantısını anlattığımız için rolleri kabullenmeleri daha kolay. Yani oyunları döneme adapte edebilmek mümkün. Yalnızca Berlin’de ya da Almanya’da göçmenler için yazılmış bir oyunu seçmeye gerek yok. berlintürk: 2015 yılındayız. Ben geçtiğimiz aylarda sizin Çanakkale’yi konu ettiğiniz bir oyunu izleme şansını elde ettim. Pozitif yönde oldukça şaşırdım. Çünkü inanılmaz bir ilgi vardı. Bu çok büyük bir başarı. Türkçe bir oyun sahneye koyuyorsunuz. Çanakkale gibi oldukça eski, tarihi bir konuyu ele alıyorsunuz. Berlin gibi bir yerde sahneliyorsunuz ve böyle de bir ilgiyle karşılaşıyorsunuz. Bu tabii ki oldukça onur verici ve sevindirici bir olay. Bunu nasıl yakalıyorsunuz? Bunun püf noktası nedir?
Oyun salonu doldu. Biz dolacağını biliyorduk ama yine de en kaliteli şekilde iş yapmak istedik. Sahnede topları, tankları gidip kiraladık, taşıdık. Silahların hiçbiri plastik değildi, orjinaldi. En profesyonel şekilde oyunlarımızı çıkarıyoruz. Kostümleri de gördünüz. Oraya sadece 12 bin euroluk ışıklandırma ve ses sistemi kuruldu ki insanlar birebir yaşayabilsin diye. Bu insanların hoşuna da gitti. ‘’Demek benim oğlum, kızım böyle şeyler de yapabiliyormuş.’’ dedikleri zaman zaten kazanmış oluyorsunuz. Gelen insanlar mutlu oluyorlar. Belki Berlin’de bundan birkaç sene önce çok fazla tiyatro seyircisi yoktu ama mesela bizim, bayağı bir tiyatro seyircimiz var. Bizim oyunlarımızı soruyorlar. Bu da bizim için onur verici, gururlandırıcı bir şey. berlintürk: 2015’in sonlarına geldik. İlk kurulduğunuz günden bugüne kadar, Theater 28 konusunda bir bilanço çıkarmak isteseniz neler anlatmak istersiniz?
9
Ufuk Güldü: Ben Berlinli değilim. Buraya tesadüf eseri geldim. Burada okula yazıldım ve yanında biraz para kazanmak için de oyunculuk yapıyordum. Oyunculuktan çok fazla para kazanamayınca metroya da para veremiyorsun. Biz de yürüyerek gidip geliyorduk. Bu bence utanç verici değil, gurur verici bir şey. Sonra bir tiyatro kurmaya karar verdim. Böylelikle yavaş yavaş bir tiyatro ekibim olur diye düşündüm. Bana herkes ‘’Tiyatrom var. Orası zaten seyirci bulamıyor. Burası da dolmaz.’’ diyordu. Ama yine kurdum. El ilanı çıkardım, oyuncu aradım. Kurs yeri belirledim. Ama tabii kursa düzenli gelen pek kişi olmuyordu. En sonunda 4-5 hafta sonra, 5 kişi gelmişti. Ben o 5 kişiyi görünce çok sevindim. 1 kişiyle eğitim yapmak zor. Ama 4-5 kişi olunca daha eğlenceli oluyor. Sonraki haftalarda daha da çoğalmaya başladık. Böylelikle ekibi kurduk. ‘’Karımdan Nasıl Kurtulurum?’’ diye bir komedi oyunu çıkarttık. Onun peşinden Atatürk’ün Hayatı, Çanakkale, Romeo ve Juliet Neukölln’de derken 2015’e kadar geldik. Ama kuruluş aşamasında zorluklar çekmedim diyemem. Bir de çok tanınmadığımız için sponsor almaya giderken de zorluklar yaşadım. Hiç kimse seni tanımıyor. Sponsor almaya gittiğinde de kimse seni tanımadığ için o yönden de zorluklar yaşıyorsun. Şimdi gidince tanıyorlar. “Ufuk geldi.” ya da “Tiyatrocu Ufuk” diyorlar. Admiralspalast’ı kiralamıştım. Orada, 2010 yılında, Atatürk oyununu oynayacaktık. Admiralspalast’ın kirası 2800 euro. Çok büyük bir miktar. 2 gün için kiraladım, kostümleri yaptırdım. Bütün paramı yatırdım. Hiç param kalmadı. Oturduğum yerden Admiralspalast’a kadar yürüyerek gidip geliyordum. Bütün paramı yatırdım. Biletler de az satılmış. Ya batacağım ya da çıkacağım diye düşünüyorum. Cuma ve cumartesi günleri oynadık. Cumartesi de pazar günü için tekrar kiraladık. Allah yolumuzu açtı. Tiyatrocu olarak az sıkıntılar çekmedik. berlintürk: Siz sadece tiyatro alanıyla sınırlı kalmadınız, eğitime de adım attınız. Bu konuda da başarılı projeleriniz, çalışmalarınız var. Bunları bir de sizden duyalım. Ufuk Güldü: Biz 2009’da Theater 28 olarak kurulduk ve 2012 yılında ismimizi Interkulturell Aktiv e.V. olarak değiştirdik. Aslında Theater 28 bunun bir projesi oldu. Interkulturell Aktiv e.V. bildiğiniz bir okul oldu. Biz burada tiyatro-drama eğitmenleri, theater pädagogik, tv-radyo spiker ve sunuculuk, manager of social media gibi bölümler açtık. Burada bu insanlara eğitim veriyoruz. Bu eğitimlerimiz profesyonel. Bu eğitimlerimize öğrencilerimiz isterlerse kendileri ödeyerek ya da devletten yardım alarak da katılabiliyorlar. Şimdiki hedefimiz ise okulumuzu bir üste götürüp üniversite olmak. Bunun için de müracaat ettik. berlintürk: Medya alanında eğitim, özellikle Türklere yönelik olarak oldukça eksik. Sizce medya alanına ilgi nasıl?
10
Ufuk Güldü: Medya alanında maalesef Türklere yönelik çok fazla eksik var ama Türk gençlerinin de ilgisi yok. Neden bilmiyorum. Oyunculuk derslerine geliyorlar ama spikerlik ya da seslendirme bölümlerine Türkler çok fazla müracaat etmiyor. Bu da beni şaşırtıyor. Aslında şu an Almanya’da tüm kanallar yabancı moderatörler, sunucular arıyorlar. Bana da bir mail geldi. “Tanıdığınız biri var mı? Önce asistan olarak başlayacak sonra sabit maaşla işe alacağız.” diye. Böyle bir boşluk var. Keşke gençlerimiz de biraz daha cesaretlenseler. Ben burada eğitimin en kalitelisini verdiğimize inanıyorum. Bence Türk gençlerinin özellikle medya alanındaki eğitimden faydalanmaları gerekiyor. Çünkü onlara çok ihtiyaç var. berlintürk: Sizin çocuklarınızla, ürettiklerinizle sohbete başladık. Ama biraz da size dönelim. Bize Ufuk Güldü’yü anlatır mısınız? Ufuk Güldü: Ben Ufuk Güldü. Almanyalıyım. Almanya’da doğdum, büyüdüm. Nürnberg’te Bayern’de yetiştim. 2009’dan beri de Berlin’de yaşıyorum. Bildiğiniz bir standart Türk ailesinin yetiştirdiği bir gencim. Yani özel pedagoglarla yetişmedik, sokaklar da yetiştik. Annem ve babam çalışıyorlardı. Bizi ellerinden geldiği kadar yetiştirip, meslek sahibi yapıp, sokağa bıraktılar. Biz de kendi yolumuzu çizmeye başladık. berlintürk: Peki sizin için Türk kökenli olup buralarda okula gitmek nasıl bir duyguydu? Ufuk Güldü: Memleketim aslında Giresun. Ben Bayern’de okula gittiğim için, Türk olmamın dezavantajını hiç yaşamadım. Bayern eyaleti biraz daha sıkı kontroller altındadır. Ayrımcılığa hiç denk gelmedim. Tamamen Almanlarla büyüdüm. Türk arkadaşlarım da vardı ama daha çok Alman arkadaşım vardı. Tamamen buraya entegre olmuş durumdayım. Almanlarla onların bayramını ve zamanı geldiğinde bizim bayramlarımızı da kutlayabiliyorum. Böyle büyüdüm. Bir ayrımcılığa uğradığımı söyleyemem. Okullarda da öğretmenlerim tarafından sevilen bir öğrenciydim. Bütün notlarım 1 değildi ama idare ediyorduk. berlintürk: Berlin’e geldiğiniz için mutlu musunuz? Ufuk Güldü: Ben Bayern’i seviyorum. Kendimi orada daha çok evimde gibi hissediyorum. Berlin biraz karışık. Berlin’i kötülemek gibi olmasın ama, insanları da karışık. Elbette burada tanıştığım iyi insanlar da var ama karışık olduğu kadar sorunlu da bir şehir. Bana sorarsanız nerede daha huzurlu olursunuz diye, Bayern’de derim. Nerede para kazanırsın deseniz, Berlin derim. berlintürk: Berlin’de yaşayan göçmen Türk rakamı oldukça yüksek. Sokağa çıktığınız zaman gördüğünüz bu resim, Bayern’den gelmiş birisi için nasıl?
Bizim en büyük sorunumuz, lafa gelince her şeyi yapıyor görünmemiz. Ama aslında hiçbir şey yapmıyoruz. Yapan aileleri ayırıyorum, yapmayanlar için konuşuyorum. Çocuklarına zaman ayırmıyorlar, çocukları da yanlış yola gidince üzülüyorlar. Sonra iş işten geçmiş oluyor. Ondan sonra da yapılacak bir şey kalmıyor. Önemli olan çocuğuna bunları öğretmen. Zaten çocuğun bu çevrede olursa yanlış arkadaşlıklar da edinmez, yanlış yola da girmez. Benim elimde 8 yaşında tiyatroya başlayıp da şu an 13-14 yaşında olanlar var. Aileleri iyi ki tiyatroya yazdırmışım, iyi ki seninle birlikteler diye dua ediyorlar. İlle bana da gelmeleri gerekmez. Berlin’de şu an 3-4 tane daha özel tiyatro kurumları var. Tiyatro yapsın, dans etsin, bir enstrüman çalsın, koroya gitsin. Sanatın bir dalıyla uğraşsın. Spor yapsın. Yeter ki bir ekip işinde olsun. O zaman zaten kolay kolay yanlış yola gitmez. berlintürk: Siz Ufuk Güldü olarak, hayallerinizi yakaladığınıza inanıyor musunuz? Nerede bitecek ve asıl yakalamak istediğiniz hedef nedir? Ufuk Güldü: Asıl yakalamak istediğim hedef bir üniversite olup Almanya çapında başarılı bir tiyatro olmak. Bunun da zaten yollarını açtık. Kısa bir dönem olmasına rağmen, Almanya çapında tanınır hale geldik. Belki de bir gün Berlinale’de ödül almak. Benim öyle bir hedefim var bakalım. Bir gün bir film çekip oradan ödül almak. O da herhalde bunun üzerine bir bal kaymak olur. Ufuk Güldü: Berlin’in multikulturell olması güzel. Ben burada 400 binin üzerinde Türk’ün yaşadığını düşünüyorum. Sokağa çıktığınız zaman görüyorsunuz. Berlin’i de Berlin yapan bu. Bayern’de belki bu kadar çok görmezsiniz. Akşam 7’den sonra sokaklar boş olur. Pazar günleri 8’den sonra yalnızca kiliseye giden insanları görürsünüz. Ama Berlin yaşıyor, nefes alıyor, susmuyor. Sesli bir şehir. Dediğim gibi Berlin’i Berlin yapan bu. Bence bu nüfus 800 binlere ya da 1 milyona dahi çıksa, Berlin’de değişen bir şey olmaz. Berlin yaşayan, ışıkları sönmeyen bir şehir. O konuda zengin. Mesela Bayern’de spätkauf yok. Gece dışarı çıktığında açık market bulamazsın. Bazı şeyler tabii insana güven de veriyor. Ama sakinliği sevenler, ki ben öyleyim, Bayern’i tercih ederler. berlintürk: Berlin’deki medya, televizyon-radyo, gazete, kültür sanat ya da siyasi hayata baktığınız zaman Türk nüfusunun çokluğunu göremiyoruz. Bayern’den gelen, önyargısı olmayan, bu ülkenin içinden çıkmış ve pozitif düşünen bir insan olarak bunu neye yoruyorsunuz? Ufuk Güldü: Maalesef bu tiyatroda da böyle. 300-400 bin Türk yaşıyor diyoruz ama oyuna en fazla 2500-3000 kişi izlemeye geliyor. Salonu 10 kez doldurursanız iyi oluyor. Yüzdeye vurduğunuz zaman bu durum %1’lerde. Bu da sanırım değişmeyecek. Böyle kalacak. Sonuçta biz halk olarak duyarsızız. Ben bunu gençlere de söylüyorum. Çocuğunuzun başına bir şey geldiğinde, kaza geçirdiğinde, hastaneye gittiğinde üzülüyorsunuz ama çocuğunuzla ilgilenmiyorsunuz. Bir tiyatroya ya da bir sinemaya götürmüyorsunuz. Haftasonu zamanlarınızı ayırmıyorsunuz. Herkes iş, para kazanma peşinde. Ama çocuğunuza zaman ayırmanız gerekiyor. Benim yaptığım araştırmalara göre, bir aile günde 3-5 dakika bile olsa gününün nasıl geçtiğine dair konuşmuyor. Ya da öylesine konuşuyorlar. Ama Almanların bir ritüeli var. Oturuyorlar yemek masasına, en az 10-15 dakika günün değerlendirmesini yapıyorlar. Almanların hepsi de değil ama bazı Almanlar. Bu konularda duyarlı olmamız gerekiyor. Çocuklarımızın yanlış yollara düşmemeleri, iyi yetişmeleri, iyi bir tiyatro seyircisi olması, gazete ve kitap okuru, başarılı bir öğrenci ve iyi bir meslek sahibi olmasını istiyorsanız çocuğunuza zaman ayırmanız gerekiyor. Çocuğunuzla bir çocuk ya da ergenmiş gibi değil de büyük bir insanmış gibi konuşmanız gerekiyor. Çocukları alıp müzeye gidip sonra da o müzede gördükleri hakkında konuşmanız gerekiyor. Sinemeya, tiyatroya gitmeniz gerekiyor ki çocuk bunları alışkanlık haline getirsin. Ama bunların hiç birisini yapmadan çocuğum neden kötü yola düştü diyorsunuz. Neden sigara, esrar içip alkol kullanıyor? Sen ne verdin de ne istiyorsun? Sen hiçbir şey vermezsen bir şey beklemeye de hakkın yok. O çocuğun sorumluluğu sende ve o çocuğa senin doğruyu öğretmen gerekiyor. Bunu yapmazsan hiçbir şansın yok.
berlintürk: Orada ödül alanlarda sonuç itibarıyla sizin benim gibi normal insanlar. Umarım bir gün olur. Biz başarılarınızın devamını diliyoruz. Bu kısa sürede, Almanya genelinde aldığınız ödüller de var. Bu inanılmaz bir başarı. Son aldığınız ödülden kısaca bahseder misiniz? Ufuk Güldü: Bu aldığım ödül Almanya çapında önemli bir ödül oldu ve 3. ödülümüz. Waltraud Netzer Jugendpreis 2015 ödülüne layık görüldük. Bu ödüldeki en önemli şey gençlerle çalışmak, gençlerle sosyal projeler yazmak. Bizim de bütün çalışmalarımızı göz önüne alıp değerlendirdiler. Bizi tanıyan Türk kurumlardan da referanslar almışlar. Sonra bizi Duisburg’a davet ettiler. 6 gençle birlikte Duisburg’a gittik. Orada büyük bir protokolün önünde ödülümüzü takdim ettiler. Waltraud Netzer Jugendpreis esasında ‘’Gegen Vergessen-Für Demokratie”, “Unutmaya Karşı-Demokrasi İçin” bir ödüldü. Biz de projelerimizde bazı şeyleri unutmamayı göz önüne alıyoruz. Buna bizi layık gördüler, ödüllendirdiler. Bu bizim için gurur verici bir şey. Alman Bakanları ve basınının önünde böyle bir ödül almak bizim için bir zenginlikti. Şimdi bir ödüle daha layık görülmüşüz. Şimdi 2016’da onu da alacağız. Daha tam belli değil kimin alacağı ama ilk üçteyiz. Eğer o da olursa 4. ödülümüz olacak ama olmazsa buna da şükür. Çünkü 2009’dan 2015’e kadar iyi işler başardık. berlintürk: Bence de öyle. Hem de sanat alanında. Çok kolay bir iş değil. Çok teşekkür ederiz. Ufuk Güldü: Sağ olun. Ben teşekkür ederim.
11
Barış Atay: ‘‘Diktatör’’ Berlin’de
Barış Atay
berlintürk: Öncelikle tebrik ediyoruz. Çok güzel bir oyundu. İnanılmaz bir dinamizm vardı. İçerik ve sizin dışarı yansıttığınız enerji inanılmazdı. Seyirciler de çok iyiydi. Berlin’de olup da böyle bir seyirci kitlesine bu oyunu oynamak nasıl bir duyguydu? Barış Atay: Müthiş bir duyguydu. Çünkü Türkiye’de yaşadığımız sıkıntılardan dolayı yaşadığımız süre boyunca her ne kadar diktatörlüğün yüzlerce yıllık tarihine atıfta bulunsak da bir diktacı, baskıcı rejimin altında yaşıyor olmanın verdiği bir Türkiye seyircisi profili var. Fakat Almanya’dan ya da diğer Avrupa ülkelerinden de o kadar yoğun gözlemleniyor ki, aynı reaksiyonları alabiliyorsunuz. berlintürk: Metin çok enteresandı. İnsan psikolojisi, sosyoloji, tarih, coğrafya, her şey var. Tüm bunları bir araya getirirken kafanızda ne vardı? Barış Atay: Oyunun yazarı ben değilim. Oyunun yazarı, Onur Orhan. Elbette yıllardır yapmış olduğu gözlemlerin etkisi var. Müthiş bir pratik zekaya sahip olmasının çok etkisi var. Kelimelerle çok iyi oynayabiliyor olmasının çok büyük etkisi var. Ama en başta da söylediğim gibi, gözlem ve bu gözlemleri metin haline getirmek için gereken tecrübe ve zeka. Ben Onur’u böyle tanımlıyorum. O yüzden de ortaya, oynarken her sözün mıh gibi saplandığı müthiş bir oyun çıktı. Hep diyorum. Bu oyunun en güçlü yanı metni. Ben oyunculuğumla, Caner rejisiyle oyuna sadece katkı yapmaya çalıştık. İyi bir uyum yakaladığımızı düşnüyorum. Seyircide de onu görebiliyorum ki interaktif katılımın olmasını beklediğimiz yerlerde de katılım olması, o enerjinin karşı tarafa da geçmiş olduğunu gösterir. berlintürk: Seyirciyle orada bir bütünlük sağladınız. Ben sizin duygularınızı öğrenmek istiyorum. Nasıl hissediyorsunuz? Kendinizi diktatör olarak mı görüyorsunuz ya da insanlara psikolojik olarak ders veren biri olarak mı görmektesiniz? Barış Atay: Ben aslında bir diktatörün, muhalif olan bizlere baktığında ne hissettiğini hissetmeye çalışıyorum. O ağızla seyirciye bunu iletmeye çalışıyorum. Bu açıdan, bu kadar doğru şeyler söylüyor olmak benim gibi muhalif biri için oldukça yıpratıcı ve zor. Ama bir
yandan da mücadelenize nasıl katkı yapacağını bilmek için önemli de. O yüzden insanların buradan biraz güçsüzleşmiş ve yumruk yemiş gibi çıktıklarını biliyorum ama bu mücadeleyi ateşleyecek bir kıvılcım olması da gerekiyor. Çünkü bu insanları başa getirmemenin ya da indirmenin yolu, halkın vereceği reaksiyondan geçiyor. O yüzden aracı olma hikayesi benim için mutluluk verici bir olay. berlintürk: Sahnede çok dekor yok, tek başınızasınız. Tek kişilik bir oyun ve bu her zaman çok zor. Bu oyunu daha nerelere taşımayı düşünüyorsunuz? Barış Atay: Lokasyon olarak soruyorsanız birçok yer var. Mesela hemen önümüzdeki haftasonu Hannover, sonrasında da Essen var. Türkye’de zaten kendi sahnemizde, Emek Sahnesi’nde oynuyoruz. Onun dışında İstanbul’daki farklı sahnelerde oynamaya devam edecek. Sonra bir Türkiye turnesi var. Yani Avrupa-Türkiye olarak çok yoğun bir şekilde oynama planımız var. Bu sezonun sonundaki gördüğü reaksiyona, ilgiye göre önümüzdeki sezon devam etme hayalimiz var. Kısa dönem içinde Türkiye’deki konjonktürün değişmeyeceğini varsayarsak, metnin güncelliği de kısa dönemde değişmeyecek, aynı kalacak ki umarım konjonktür değişir. Biz de yüzyıllardır başımıza neler geldiğini bu oyunla anlatmaya devam ederiz. Zaten Ocak ve Şubat ayı için olan planları da sosyal medyadan paylaşacağız. Önümüzde birçok şehir var. berlintürk: Seyircilerin tepkisinde bir değişiklik oluyor mu? Barış Atay: Biz olumsuz bir tepkiyle henüz karşılaşmadık. Belki de vardır, bize söylemiyorlardır. Olabilir. Ama seyircinin yüzünde bunu görebiliyorsunuz. Bir oyuncu olarak benim bu oyunda en büyük avantajım, seyircinin reaksiyonunu oyun sırasında görebiliyor olmam. Çünkü aslında onlarla konuşuyorum. O yüzden memnun mu değil mi, memnuniyetsizlik söylenen sözlerle mi ilgili, bunları görebiliyorum. Şu ana kadar olumsuz bir tepki yaşamadım. berlintürk: Çok teşekkür ediyoruz. Ağzınıza yüreğinize sağlık. Barış Atay: Sağ olun.
12
Hükümetin Bedelli Açıklaması
Y
sekliği konusu çözüm bekleyen sorunların başında yer almaktadır. Buna binaen Başbakanımız tarafından bedelin 6000 Avro’dan 1000 Avro’ya düşürülmesi sözü verilmiş ve bu vaat hükümetimizin son olarak açıkladığı Acil Eylem Planında yer almıştır. Daha önce de kamuoyuyla paylaştığımız gibi dövizle askerlik meselesi, sadece ‘’ödenecek tutar’’ bağlamında değerlendirilmemiştir. Yürürlükteki bedelin yüksek olması, yurt dışındaki vatandaşlarımızın, özellikle de yurt dışında doğmuş ve büyümüş gençlerimizin Türkiye ile olan aidiyetlerinin geliştirilmesi çabalarını zorlaştırmıştır. Ayrıca 38 yaşından büyük, cezalı pozisyondaki yükümlü vatandaşlarımızın Türkiye ile olan sosyal bağlarından koparak ülkemizden uzaklaşmalarına neden olmuştur. eneroğlu: Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza yönelık dövizle
askerlik bedeli 1000 avro’ya düşürülüyor. Dövizle askerlik kanun tasarısı TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edildi. AK Parti İstanbul milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, ‘‘Dövizle askerlik bedeli konusunda yurt dışındaki vatandaşlarımızın ihtiyacı doğrultusunda gerekli adım atıldı. Bedel, vatandaşlarımızın
hukuki şartları ve ekonomik durumları dikkate alınarak 1000 avro’ya düşürülüyor.’’ açıklamasında bulundu. Mustafa Yeneroğlu yaptığı açıklamada, ‘’Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız askerlik yükümlülüğünü, sahip oldukları hukuki oturum durumları itibarıyla, Askerlik Kanunu kapsamında belirtilen bedeli ödeyerek yerine getirmektedirler. Bu kapsamda gündemde olan dövizle askerlik bedelinin yük-
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda tüm bu hususlar dikkate alınarak, bedelin 6000 Avro’dan 1000 Avro’ya düşürülmesini içeren önerge kabul edildi. TBMM Genel Kurulunda ele alınacak kanun tasarısının yasalaşmasıyla yurt dışındaki yükümlüler üç yıl süre ile fiilen yabancı ülkelerde çalışmış olmak şartıyla 1.000 Avro ödemeleri hâlinde askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılacaklardır. Yeni düzenlemeyle 39 yaş üzeri ve şu anda cezalı pozisyondaki vatandaşlarımız da 1000 Avro ödeyerek askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılacaklardır. Kanunun yürürlüğe girmesiyle uzun süredir gündemde olan dövizle askerlik konusuna yurt dışındaki vatandaşlarımızın toplumsal ve ekonomik durumlarına uygun bir şekilde köklü bir çözüm getirilecek, ülkemizle olan bağlarını güçlendirici yönde adım atılmış olacaktır.’’, dedi.
Kreuzberg: Manteuffelstr. 86 / 10969 Berlin Reservierung Tel: 030 / 612 77 90 www.adanagrillhaus.de
EVİNVİA - Kuruluşunu Kutladı
Teber Özbey: ‘‘Yeni yıl ile birlikte yeni hedeflere odaklandık’’
b
erlintürk: Teber Bey, kurucusu olduğunuz Evinvia'da yeni yıl resepsiyonu gerçekleştirdiniz. Gördüğümüz kadarıyla hastalarınız, hasta bakıcılarınız ve gelen insanlar oldukça eğlendiler, mutlu bir gün geçirdiler. Bu yıl Evinvia'nın kaçıncı yılı olacak? Teber Özbey: Aslında firmamızın 10. yılı ama yeni yıl eğlencesi olarak 7. defa bir araya geliyoruz. Bunu gelenek haline getirdik. 1 yıl boyunca çeşitli sorunlarla uğraştığımız dönemi eğlenceli bir organizasyonla geride bırakmaya çalışıyoruz. berlintürk: Bu iş koluna girmenizdeki sebep neydi? Neyi düşünerek Evinvia'yı kurdunuz? Teber Özbey: Bu bende bir tutkuydu ya da zamanla tutkuya dönüştü. Benim mesleğim sosyal pedagogluk. Yıllarca sağlık danışmanlığı yaptım. Bundan 20 yıl önce, o süreç içerisindeyken bugünlerin olabileceğini gördüm. O danışmanlık süreci içerisinde bende bir tutku oluştu. Bundan 10 yıl önce de ciddi bir şekilde sağlık sektörüne yatırım yapmayı düşündüm. Hatta bunun kurslarına gittim. Sonra da Evinvia’yı kurdum. berlintürk: Hastalarınızı görüyorsunuz. Kimileri gelirken kimileri de gidiyor. Geçen yıl aramızda olanlardan bazıları bugün aramızda yok. Bizler de yaşlanıyoruz. Bu biraz hüzünlü bir meslek olsa gerek. Neler düşünüyorsunuz?
Birçok insan da bunu yapamadığı için pişmanlık duyuyor. Kendi hastalarımda en çok bunu yaşıyorum. berlintürk: Hastalarınızdan muhakkak Türkiye'ye gidenler olmuştur. Gidenler sizinle tekrar irtibata geçip, oranın imkanlarıyla burayı karşılaştırıyorlar mı? Teber Özbey: Özellikle bakım durumunda olanlar gitmek istemiyorlar. Ancak tatile gidip tekrar hızlı bir şekilde buraya tekrar dönüyorlar. Nadiren de olsa, 1-2 hastamız orada kalabiliyor. Ama onlar da daha fazla duramadan geri döndüler. berlintürk: Evinvia'yı düşünecek olursak, gelecek 10 yıl içinde neler olacağını öngörüyorsunuz? Neler yapmayı düşünüyorsunuz? Teber Özbey: Birinci amacım, burada olan insanları memnun ve mutlu edecek her imkanı elimden geldiğince sağlamak olacaktır. Kendi mesleğimdeki tecrübelerime göre bunu yaptığınızda adım adım büyüyorsunuz. İnsanların dualarını alıyorsunuz. Büyüdükçe de çalışma felsefenizi daha çok insana ulaştırma şansınız oluşuyor. Ben bunu yapmak istiyorum. Yaşım da ilerledi. Bir kızım ve bir oğlum var, dilerim ki çocuklarımdan biri, en azından kızım bu işi sahiplensin. berlintürk: Sizi birey olarak da çok iyi tanıyorum. Bu işte öncelik-
14
Teber Özbey: Evet, sıkça kendini ölçme ve gözden geçirme durumuyla karşı karşıyasınız. Özellikle kayıp yani ölüm durumlarında acı çekiyoruz. Dolayısıyla insan geçmişiyle yüzleşiyor. Bir hesaplaşmaya girebiliyorsun. İyisiyle kötüsüyle birçok insanı tanıyorsunuz. Bu insanlar, yaşadıkları her ne olursa olsun kendileriyle baş başa kalıp geçmişte yaptıkları hakkında değerlendirme yapıyorlar. Özellikle toplumdan izole olmuş insanlara hayır ve yardımda bulunmadıklarını söyleyenlerin bu aşamada çok sıkıntı çektiklerini görüyorum. berlintürk: Okuyucularımıza, bu cümlelerden sonra neler söylemek istersiniz? Daha hepsi gençler. Siz bu işin içindesiniz. O yaşlara henüz gelmediniz ama o yaşlara gelenleri gördünüz. Neler diyeceksiniz? Teber Özbey: Her anı en iyi şekilde yaşamaya çalışsınlar. Her anın tadını çıkarsınlar. Geçmiş zamanı geri getirmek mümkün değil. Ama tüm bunlar yaşam kalitesiyle ve toplumun varlığıyla alakalı bir şey. Şanslı olduğumuz bir nokta var ki, o da Almanya gibi, Avrupa'nın merkezinde olan bir ülkede yaşıyoruz. Bunu değerlendirmek ve olanaklarından yararlanmak mümkün. Ama biz yoksul bir ülkeden geldğimiz için, yaşamın kendisine tekrar odaklanmak için zaman gerekiyordu.
li olarak kâra bakmadığınızı çok iyi biliyorum. Çünkü size hastalarınızla ilgili bir soru sorduğumda gözleriniz buğulanıyor, geçmişe gidiyorsunuz. Bunu görebiliyorum. Biz Evinvia'ya uzun ömürler diliyoruz. Teber Özbey: Teşekkür ederim. Aynı dilekleri ben de size sunuyorum. Yaşam, ancak dayanışma ile belli bir kaliteye ulaşabilir. Herkesin bir çalışma alanı var. Bu çalışma alanları iyi bir şekilde işlenirse herkes de o çatı altında mutlu olur. berlintürk: Bizi izleyenler belki biraz önce söylediklerinizi göz ardı edebilirler. Mal biriktiren, istifleyen ve kendini böyle kurtaracağını sanan insanlarımıza neler söylemek istersiniz? Teber Özbey: Bu bütün dinlerde de vardır. Benim çalıştığım alanda ölümler de oluyor ve bu yüzden cenazelere de gidiyorum. Eskiden üzerinde çok düşünmediğim şeyleri şu anda daha çok düşünebiliyorum. Hep derler, götüreceğin yalnızca birkaç metre bez. Gerçekten onun dışında bir şey olmuyor. Vefat eden insanların arkasında kalan malların çocukları tarafından nasıl boşa harcandığını da görüyorum. Bu her zaman böyle olmuyor tabii. Eminim bu insanlar yaşarken, sonradan böyle bir şey yaşanacağını bilselerdi kendilerini bu kadar mal için feda etmezlerdi. Biraz daha topluma ya da toplumda ihtiyacı olan insanlarla, vakıflarla, derneklerle paylaşırlardı.
J O B C O A C H I N G F Ü R Z U WA N D E R E R Maßnahmennummer 962/145/15 Individuelles Aufnahmegespräch Deutsch für den Beruf Update EDV Sozialberatung Berufs- und Arbeitsmarktorientierung Klärung/Stabilisierung der familiären Rahmenbedingungen Mobilität Erstellen von Bewerbungsunterlagen/ Unterstützung bei Antragstellung zur Anerkennung ausländischer Berufsabschlüsse Praktikum Online-Bewerbungen und alternative Formate
Dauer: 380 Stunden
Unsere Kompetenzen
Fachliches und kompetentes Coaching durch qualifizierte und erfahrene Dozent*innen
Dauer, Umfang und Zeiten
Starttermin individuell*nach Absprache Präsenzzeiten (Mo-Sa möglich)
Kosten und Förderung
Es entstehen Ihnen keine Kosten. Sprechen Sie mit Ihrem persönlichen Berater im Jobcenter über die Finanzierung. Er wird Sie umfassend beraten. zertifiziert nach AZAV
AKARSU e.V. Oranienstr. 25 / 10999 Berlin - Kreuzberg info@akarsu-ev.de - Tel.: 030 616 769 – 30
Ort
Yanlış göç politikaları Lübnanlı Kürt aşiretleri mafyaya dönüştürdü
S
ayıları 15 bini geçmiyor. Ancak başta Berlin olmak üzere Kuzey Ren-Vestfalya, Aşağı Saksonya gibi eyaletlerde işledikleri suçlarla yıllardır Alman polisini yıldırmış durumdalar. Alman kamuoyu onları Lübnanlı aşiretler olarak biliniyor. Onlar ise kendilerini Mahalmi Kürtleri olarak tanıtıyorlar. Şeyh Said İsyanı’nın bastırılması ile Türkiye’den Lübnan’a kaçan bu Kürt aşiretler 1976 yılında Lübnan Savaşı’nın kopmasıyla birlikte soluğu Almanya’da almış ve o gün bugündür soygundan kumara, adam öldürmeden uyuşturucuya, kara para aklamaya kadar birçok organize suçlarda ilk akla gelen göçmen kesim olmuş. Polis Sendikası’na (GdP) göre Lübnanlı bu aşiretler en tehlikeli grupların başında geliyor.
İslam bilimci Prof. Mathias Rohe’ye göre aşiretin suç makinesine dönüşmesinin arkasında yanlış göç politikaları yatıyor. Alman yöneticilerin göçmenlerin bir süre sonra memleketlerine döneceklerinden yola çıkarak bu grubu hızlı bir şekilde entegre etmediğini söyleyen Rohe, çok sayıda Kürt ve Lübnanlı diğer göçmenlerin iş ve eğitim dünyasına adım atma imkanından yoksun olduğunu dile getiriyor. Profesörün anlattığına göre bu insanlar bunun yerine aşiret içinde varlık buldu ve çok eski mekanizmalara sahip olan aşiret yapıları Almanya ortamında tekrardan kurulmuş oldu.
AŞİRET İÇİNDE VARLIK BULUYORLAR
Bir diğer İslam bilimci Ralph Ghadban’a göre Almanya bu aşiretleri kasıtlı olarak toplu-
KASITLI POLİTİKALAR DÜŞMAN ÜRETTİ
mun kenarına itti ve bu yolla geri dönmelerini sağlamayı amaçladı. Ghadban Mahalmi Kürtlerinin bu uygulamalar sonucunda geldikleri durumu şöyle özetliyor: “Yabancısı oldukları her şeye karşı düşmanca bir tutum içindeler. Kanunlarımıza saygı duymak bir yana, Almanya’yı yağmalanacak bir ganimet diyarı olarak görüyorlar.”
13 AŞİRETE KARŞI SORUŞTURMA Bunun bir sonucu olarak Alman polisi geçtiğimiz yıl 13 aşirete karşı soruşturma başlattı. Prof. Rohe’ye göre bazı şehir semtlerinde insanları ürkütmek için bir aşiretin reisinin ismini vermek yeterli. Berlin’in yeraltı dünyasına da 12 Arap aşiretinin hükmettiği ve her dört suçtan birinin bu aşiretler tarafından işlendiği söyleniyor.
Qualitätsprüfung 2015 mit “Sehr Gut“ bestanden! 2015 Kalite Kontrolünden “Pekiyi” aldık!
16
Haberi Sayfa 20’de
SOKAĞIN NABZI
2015’te neler oldu? Hepimiz acısıyla tatlısıyla bir yılı daha geride bıraktık. 2015 çok hızlı ve bir o kadar da dolu dolu geçti. 2015’in önemli olaylarından bazılarını da sizin için hazırladık.
6
Ocak 2015 – Almanya Pegida’ya ışıklarını kapadı: Batı’nın İslamlaşmasına karşı geldiğini söyleyen, ancak göçmen karşıtı görüşleri ile de dikkat çeken Pegida taraftarları, 18 bin kişi ile en güçlü oldukları Dresden’de yine sokağa çıktı. Tüm Almanya’ya yayılma eğilimi gösteren Pegida hareketine karşı Almanya ayağa kalktı. 12 Ocak 2015 – Davutoğlu, Almanya’da resmi törenle karşılandı: Almanya Başbakanı Angela Merkel’in davetlisi olarak Berlin’e resmi ziyarette bulunan Başbakan Ahmet Davutoğlu, mevkidaşı tarafından resmi törenle karşılandı. ---Hitler’in intihar ettiği sığınak, yeniden inşa edilerek müze yapılacak: Alman haber sitesi The Local’ın haberine göre, Hitler’in son aylarını geçirdiği Führerbunker, casusluk müzesi “Çok Gizli” tarafından yeniden inşa edilecek. 16 Ocak 2015 – Merkel: Müslümanları genel zandan korumak benim vazifem: Almanya Başbakanı Angela Merkel, “ülkenin İslamlaşması gibi bir tehlike” olmadığını belirterek, “Müslümanlar ve dinleri İslam, ülkemizin bir parçası. Yaklaşık dört milyon Müslüman ya Alman vatandaşı ya da hayatlarını uzun yıllardır burada devam ettiren, anayasaya ve hukuka saygılı vatandaşlar ve ülkemizin bir paçası durumundalar.” dedi. 21 Ocak 2015 – Hitler bıyığıyla poz veren Pegida başkanı görevi bıraktı: İslam karşıtı Pegida hareketinin kurucusu Lutz Bachmann, Pegida ile ilişkili tüm görevlerinden istifa ettiğini açıkladı.
pılan oturumlarda, Almanya’nın ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile yeterince mücadele edip etmediği tartışıldı. 13 Mayıs 2015 – Almanya, Müslümanlara yeni hakların tanınmasını tartışıyor: Almanya’nın güneybatısındaki 11 milyon nüfuslu Baden Württemberg (BW) eyalet hükümeti, Müslümanlara yeni haklar verilmesi için çalışma başlattı. Federal Anayasa Mahkemesi’nin bu yılın Ocak ayında okullarda başörtüsü yasağını kaldırmasının ardından Kuzey Ren Vestfalya’da da bu kuralın nasıl uygulanacağı ile ilgili tartışmalar sürüyor. 2 Haziran 2015 – Alman hükümeti elektrikli otomobil satışlarını teşvik edecek: Almanya hükümeti 2020 yılına kadar trafiğe çıkan elektrikli otomobil sayısının bir milyona ulaşmasını hedefliyor. 7 Haziran 2015 – Almanya ile ABD arasında, meslek eğitiminde ilk transatlantik anlaşma: Almanya ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ikili meslek eğitimi alanında sıkı bir işbirliği anlaşmasına vardı. Anlaşma, iki ülke arasında meslek eğitimi alanında imzalanan ilk anlaşma olarak tarihe geçti. 12 Haziran 2015 – Merkel’in cep telefonunun dinlenmesi soruşturması kapatıldı: Alman federal savcıları, Başbakan Angela Merkel’in telefonlarının Amerikan istihbaratı tarafından dinlendiği iddiaları üzerine başlattıkları soruşturmada takipsizlik kararı verdi. Savcılar, mahkemeye sunacak delil bulamadıklarını belirtti.
31 Ocak 2015 – Almanya’nın eski Cumhurbaşkanı von Weizsaecker öldü: Almanya’nın 1984-1994 yıllarında Cumhurbaşkanı olan Richard von Weizsaecker (94), başkent Berlin’de hayatını kaybetti. 21 Nisan 2015 – Nazi savaş suçlusunun mahkemesi başladı: Almanya’nın Ausschwitz toplama kampında görev yaptığı belirlenen 93 yaşındaki Oskar Gröning’in yargılanmasına başlandı. Zanlı hakkında eylemiyle Nazi rejimine ekonomik çıkar sağlamak ve sistematik katliama destek vermek suçlamasıyla dava açılmıştı.
23 Haziran 2015 – Kraliçe Elizabeth Almanya’da top atışıyla karşılandı: İngiltere Kralçesi 2. Elizabeth, Cuma gününe kadar devam edecek devlet ziyareti için Almanya’nın başkenti Berlin’e geldi. Kraliçe Elizabeth ve eşi Prens Philip, Tegel havaalanının askeri bölümünde 21 pare top atışıyla karşılandı.
24 Nisan 2015 – Alman Meclisi, ‘soykırım’ tasarısını oylamadı: Almanya Federal Parlamentosu, 1915 olaylarının ‘soykırım’ olarak tanınmasını öngören tasarıyı görüştü. Gruplar adına yapılan konuşmalardan sonra iktidar ve muhalefet, ortak bir metinde anlaşmak için önergeyi Dış İlişkiler Komisyonu’na sevk etme kararı aldı. 30 Nisan 2015 – Alman mahkemesinden ülkedeki Türkler için önemli karar: Alman Federal İdare Mahkemesi, Almanya’ya aile birleşimi ve işçi ailesi olarak gelen Türk vatandaşlarından Almanca şartı aranmaması gerektiğine hükmetti. Bu kararlar Türklerin oturum haklarının ulusal hukukun üstünde olduğunu teyit etti. 2 Mayıs 2015 – Alman gemileri, kaçak göçmenler için yola çıktı: Akdeniz’de kaçak mülteci teknelerini kurtarmak üzere hazırlıklarını tamamlayan Alman gemilerinin Girit’e doğru yola çıktığı açıklandı. 5 Mayıs 2015 – BM’den Almanya’ya “kurumsal ırkçılık” eleştirisi: Birleşmiş Milletler Irkçılıkla Mücadele Komisyonu (CERD) tarafından ya-
3 Temmuz 2015 – Anayasa istihbarat teşkilatlarında yeni dönem başladı: Alman Federal Meclisi, iç istihbarat kurumu Anayasayı Koruma Teşkilatı’nda önemli değişiklikler içeren reform paketini kabul etti. Buna göre istihbari bilgi paylaşımında eyaletler ile federal teşkilat arasında işbirliği artacak, suça karışmış kişilerden muhbir (V-Mann) seçilemeyecek. 6 Temmuz 2015 – Almanya için Alternatif partisi aşırı sağcı lider seçti: Uzun zamandır yönetim kavgası yaşanan aşırı sağcı popülist parti Almanya için Alternatif’de (AfD) seçimi Frauke Petry kazandı. Hafta sonu Essen’de yapılan parti kurultayında AfD’nin tanınan yüzü ve eski Başkanı Bernd Lucke, başkanlık seçimini Frauke Petry’ye karşı kaybetti. 29 Temmuz 2015 – Neonazi cinayetleri baş sanığının suç duyurusu haksız bulundu: Neonazi cinayetleri davasının baş sanığı Beate Zschaepe, üç avukatı hakkında yaptığı suç duyurusundan istediği neticeyi alamadı. 3 Ağustos 2015 – Almanya’da hava sıcaklığı yeni rekora koşuyor: Almanya’da termometreler 40 dereceyi görerek hava sıcaklığı rekor seviyeye ulaşmış ve ardından gelen yağmurla vatandaşlar serinlemişti.
17
SOKAĞIN NABZI 6 Ağustos 2015 – IŞİD Avusturyalı militanı aracılığıyla Almanya’yı tehdit etti: IŞİD Almanya’yı tehdit ettiği bir video yayınladı. Daha önce Avusturya’yı tehditten bu ülkede cezaevinde yatan Mohamed Mahmoud’un yer aldığı klipte, Başbakan Angela Merkel Almanya’nın Afganistan’da savaşı desteklediği ve Peşmergeye silah yardımı yaptığı için intikamla tehdit edilmişti. 21 Ağustos 2015 – Almanya’daki casusluk davası 9 Eylül’de başlıyor: Almanya’da casusuluk yaptıkları iddiası edilen üç Türk hakkında hazırlanan iddianame mahkeme tarafından kabul edildi. 25 Ağustos 2015 – SPD merkezi bomba ihbarı nedeniyle boşaltıldı: Alman Sosyal Demokrat Parti Genel Merkezi Willy- Brandt- Haus, bomba ihbarı nedeniyle boşaltıldı. 30 Ağustos 2015 – Almanya mültecilere yardım için birleşti: Ülke genelinde yabancı düşmanı saldırılara karşı protesto ve mültecilere destek amacıyla düzenlenen gösterilere binlerce kişi katıldı. Doğu eyaletlerin başbakanları yabancı düşmanlığın sadece ‘doğunun sorunu’ olmadığını savundu. SPD ise mültecilere yardımcı olmaya çalışan 370 fahri görevliyi Federal Meclis’te ağırladı.
bağımsız aday Henriette Reker kazandı. 22 Ekim 2015 – Merkel’i ölümle tehdide hapis cezası: Almanya’nın Würzburg şehrinde sosyal medya hesabından Başbakan Angela Merkel’i tehdit eden ve halkı kışkırtmaya sebep olacak içerikler paylaşan bir kişiye hapis cezası verildi. 28 Ekim 2015 – Almanya’da mülteci krizi, hükümet ortaklarının arasını açtı: Almanya’ya sığınmacı akınının artarak devam etmesi Başbakan Angela Merkel’in üzerindeki baskıyı artırdı. Merkel’in partisi Hıristiyan Demokratik Birlik’in (CDU) oy oranını yüzde 36’lara gerilerken, Bavyera merkezli kardeş parti Hıristiyan Sosyal Birlik’in (CSU) Başkanı Horst Seehofer, başbakana 1 Kasım’a kadar süre verdi. ---Berlin Eyaleti’nde başörtüsü yasağı devam ediyor: Almanya’da başörtüsü yasağının bazı eyaletlerde kaldırılmasından sonra Berlin’de yürürlükte olan Tarafsızlık Yasası’nın yeniden tartışılması gündeme geldi. 1 Kasım - Türkiye’de gerçekleştirilen seçimlerde Ahmet Davutoğlu liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi oyların %49,50’sini alarak birinci parti oldu ve 550 sandalyeli Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 317 sandalye kazandı. Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki Cumhuriyet Halk Partisi ise %25,32 ile ikinci oldu. 10 Kasım 2015 – Eski Almanya başbakanı Helmut Schmidt hayatını kaybetti: Almanya’nın eski başbakanlarından Helmut Schmidt 96 yaşında hayatını kaybetti.
4 Eylül 2015 – Almanya’da Sosyal Demokrat Parti’den anayasa değişikliğine ‘kırmızı ışık’: Sosyal Demokrat Parti (SPD), iktidar ortağı Birlik (CDU/CSU) partilerin mülteci konusu çerçevesindeki anayasa değişikliği yapma isteğine ‘kırmızı ışık’ yaktı. SPD Genel Başkanı Sigmar Gabriel, anayasanın 16 ve 16a maddelerine dokunulamayacağını vurguladı. ’ 16 Eylül 2015 – Almanya’da ırkçı partiler yükselişe geçti: Aşırı sağcı popülist parti Almanya için Alternatif’in (AfD) Saksonya eyaletinde oy oranının yüzde 13’e ulaştığı belirlendi. Parti, bir önceki seçimde yüzde 9 oranında oy almıştı. 19 Eylül 2015 – Alman donanması Akdeniz’de 400 kişiyi kurtardı: Alman Donanması, Libya açıklarında ahşap bir teknedeki 400 kaçak göçmeni kurtardı. 29 Eylül 2015 – Almanya’da iktidar partilerine destek düştü: Almanya Başbakanı Angela Merkel’in partisi Hıristiyan Demokratik Birlik’e (CDU) seçmen desteği son bir hafta içinde bir puan düşerek yüzde 38,5’e geriledi. Koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Parti (SPD) de bir puan düşüşle yüzde 23,5 oranında desteğe sahip durumdaydı. 8 Ekim 2015 – Almanya’da 1 Kasım seçimleri için oy verme işlemi başladı: Türkiye’de 1 Kasım’da yapılacak genel seçimler için yurt dışında yaşayan seçmenler bazı ülkelerde oy kullanmaya bugün başladı. 9 Ekim 2015 – Türkiye, IŞİD kampında eğitim aldığı öne sürülen Alman genci sınır dışı etti: Suriye’de IŞİD kamplarında eğitim aldığı öne sürülen 19 yaşındaki Alman vatandaşı Samy W.’nin Türkiye tarafından sınır dışı edildiği bildirildi. Bugün Stuttgart’a gönderilen genç gözaltına alındı. 18 Ekim 2015 – Merkel Türkiye’yi ziyaret etti: Almanya Başbakanı Angela Merkel, Pazar günü çalışma ziyareti için Türkiye’ye gitti. 19 Ekim 2015 – Yoğun bakımda Köln’ün ilk kadın belediye başkanı oldu: Almanya’nın Köln şehrinde dün yapılan büyükşehir belediye başkanlığı seçimlerini, önceki gün bir ırkçının saldırısına uğrayan
18
11 Kasım 2015 – Almanya’daki “Türk ajanlar” davası resmen kapandı: Almanya’da Türk istihbaratı adına Kürtler, Aleviler ve Hizmet Hareketi başta olmak üzere Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP muhalifleri hakkında istihbarat topladıkları iddiasıyla yargılanan üç kişinin davası resmen kapandı. 17 Kasım 2015 – Merkel’in partisi bir Türk siyasetçiyi ilk kez birinci sıradan aday gösterdi: 54 yaşındaki Emine Demirbüken-Wegner bu başarısıyla yine bir ilke imza attı ve CDU’nun tarihinde seçimlerde birinci sıradan milletvekili adayı gösterilen ilk göçmen kökenli siyasetçi oldu. 25 Kasım 2015 – Almanya’da Müslümanların idaresindeki ilk mezarlık açılıyor: Yönetimi tamamen Müslümanlardan oluşacak ilk mezarlık için tarih belli oldu. 50 adet dini ve bir tanede belediye mezarlığı olan Wuppertal şehrine şimdi birde Müslüman Mezarlığı kurulacak. 30 Kasım 2015 – Almanya, Suriye’ye bin 200 asker gönderiyor: Almanya, Fransa’nın çağrısına kulak verdi. Bu yıl bitmeden Suriye’ye Tornado keşif uçakları, bir fırkateyn, bir yakıt ikmal uçağı ile bin 200 asker gönderilecek. Tornado uçaklarının sayısının 4 ila 6 arasında değişebileceği kaydedildi. 1 Aralık 2015 – Alman hükümeti, Suriye operasyonuna onay verdi: Alman hükümeti, terör örgütü IŞİD’e karşı savaşan uluslararası koalisyona ve Fransa’ya destek vermek amacıyla Suriye’ye asker gönderme tezkeresine son şekli verdi. Bakanlar kurulu talebinin yarın Federal Parlamento’da yapılacak görüşmelerin ardından onaylanması bekleniyor.
SOKAĞIN NABZI 4 Aralık 2015 – Merkel’e ‘dinlerin özgürlüğünün garantörü’ ödülü: Almanya Başbakanı Angela Merkel, Almanya ve Avrupa’da dinlerin özgürlüğü için harcadığı çabalarından dolayı dün ‘Abraham Geiger’ ödülünü aldı. Jüri komitesi, Başbakan Merkel’i ‘modern toplumda dinlerin özgürlüğünün garantörü’ olduğu gerekçesiyle bu ödüle layık gördü. 9 Aralık 2015 – NSU’nun baş sanığı ilk kez ifade verdi: Almanya’da sekizi Türk on kişinin ölümünden sorumlu tutulan Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör hücresinin hayattaki tek üyesi Beate Zschäpe, iki buçuk yıllık suskunluğunun ardından bugünkü duruşmada ilk ifadesini vermeye başladı.
21 Aralık 2015 – Berlin’de bir Taliban şüphelisi yakalandı: Cuma günü Berlin Tegel havaalanından Almanya’ya giriş yaparken bir terör şüphelisinin yakalandığı açıklandı. 26 yaşındaki Sinan Sefik A. Federal Başsavcılığın 2012 yılında çıkarttığı bir tutuklama kararı ile aranıyordu. 23 Aralık 2015 – Almanya’dan sınır dışı edilen mültecilerin sayısı arttı: Mülteci akınına uğrayan ve 2015 yılı bitmeden mülteci sayısı 1 milyonu bulan Almanya’da sınır dışı edilenlerin sayısında da patlama yaşandığı ortaya çıktı.
29 Aralık 2015 – Mülteci yurtlarına saldırılar dörde katlandı: Rakamlar 2015 yılında mülteci yurt ve evlerine yönelik saldırıların önceki ---Almanya’da aşırı sağcı partiye kapatma davası açıldı: Alman- yıla göre dörde katlandıklarını ortaya koyuyor. Söz konusu saldırıya Eyalet Temsilciler Meclisi’nin (Bundesrat), 2013 yılı Aralık ayın- lar ise belli bir eyalet veya bölgeye has değil, ülkenin hemen her tada aşırı sağcı Nasyonal Demokrat Parti’nin (NPD) kapatılması için rafında yaşanıyor. Federal Anayasa Mahkemesine yaptığı hukuki girişim başarıyla soBudem Çağıl Büyükpoyraz nuçlandı. 11 Aralık 2015 – Almanya’da sığınmacılara kimlik kartı zorunluluğu getirildi: Almanya Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere, ülkeye gelen sığınmacılara 2016 Şubat ayı ortasından itibaren sığınmacı kimlikleri verileceğini duyurdu. 15 Aralık 2015 – Almanya’da DİTİB binasına kundaklama girişimi: Almanya’nın Stuttgart kentinde Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) ait binaya kundaklama girişiminde bulunuldu.
Bir yılda 30 binden fazla Türk Almanya’dan kesin dönüş yaptı
A
lman Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere (CDU) tarafından tanıtılan 2014 Göç Raporu’na göre Almanya’dan Türkiye’ye 31 bin 941 kişi dönüş yaparken bu ülkede vatandaşlık alan Türk sayısı ise 22 bin 463 oldu. Türkiye’den 27 bin 805 kişi Almanya’ya gelirken Türkiye’ye dönenlerin yüzde 42,5’inin 18 yaşın altında olması dikkat çekti. Almanya’daki göç hareketlerinin detaylı olarak ele alındığı 2014 Göç Raporu’nda Türk toplumu ile ilgili ilginç detaylar yer aldı. Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere (CDU) tarafından tanıtılan 2014 Göç Raporu’na göre Almanya’da 1,53 milyon Türk vatandaşı yaşıyor. Almanya’da vatandaşlık alan Türk sayısı ise 22 bin 463 olurken, Türkiye’ye dönenlerin sayısı 31 bin 941 oldu. Türkiye’ye dönenlerin 6 bin 793’ü Alman vatandaşlığına sahip kişiler. 2014 yılında Türkiye’den 27 bin 805 kişi Almanya’ya gelirken Türkiye’ye gidenlerin yüzde 42,5’inin 18 yaşın altında olması dikkat çekti. Almanya’ya gelen 1,46 milyon kişinin yüzde 60’ı AB üyesi ülkelerden gelirken Almanya’yı terk edenlerin sayısı 914 bin 241 oldu. Vatandaşlıkta Türkler birinci Almanya’nın nüfusu 81 milyon 197 bin 537 olarak açıklanırken yabancıların sayısı 7,5 milyonu aşarak yüzde 9,3’e ulaştı. Rapora göre ülkede yaşayan yabancıların yüzde 18,5’ini Türkler oluşturuyor. 22 bin 463 Türk vatandaşı ise Alman vatandaşlığına geçti. Vatandaşlığa geçenlerin 3 bin 830’u Türk vatandaşlıklarını bırakmadan Alman pasaportu aldılar. Türkleri 5 bin 932 kişi ile Polonyalılar takip etti. 2014 yılında Alman vatandaşlığına geçen yabancı sayısı 108 bin 422 olurken bu kişilerin 58 bin 145’i ilk vatandaşlıklarını koruyarak ikinci bir vatandaşlık almış oldular. Ülkede Türklerden sonra en büyük yabancı topluluğunu 670 bin kişi ile Polonyalılar oluşturdu. Ülkeye sonradan gelenlerin yüzde 69,9’u 45 yaşın altında iken bu oran Almanlarda yüzde 48,7 seviyesinde. Türklerin yüzde 75,6’sı 20 yıldan uzun süredir Almanya’da yaşıyor. İstatistiklere göre Türklerin yüzde 48,9’u 30 yıl, yüzde 26,7’si ise 20 yıldan daha uzun bir süre Almanya’da yaşıyor. Almanya’dan gidenlerin tercih ettikleri ülkelerde ilk sıraları İsviçre, ABD, Avusturya ve Polonya aldı. Yurtdışına göç eden Alman sayısı 122 bin 195 ile 2005’den bu yana en yüksek sayıya ulaştı. Almanya’ya aile birleşimi yoluyla gelenlerin sayısı 7 bin 317 olurken, 2 bin 920 kadın, 2 bin 823 erkek evlilik yoluyla ülkeye geldi. Türk vatandaşları ile evlenen kadın sayısı (bin 718), Alman vatandaşları ile evlenen kadın sayısını (bin 202) geride bıraktı. 2014 yılında 39 Türk vatandaşına, işadamlarına verilen oturma izni düzenlendi. Yüksek kalifiyeli işçi statüsünde Almanya’dan oturma izni (mavi kart) alan Türklerin sayısı 125’te kaldı.
19
Berlin’de Dev Konser
Çetin Akdeniz
b
erlintürk: Siz Çetin Akdeniz olarak başta Berlin olmak üzere Avrupa genelinde de tanınan ve beğenilen bir ses ve bağlama sanatçısınız. Özellikle de Berlin Saz Evi ile sanatsal bağlantınız güçlü bir şekilde hali hazırda da sürüyor. “ 10. Yıl” konseri için Berlin’de yeniden kentin en önemli sahnelerinden birisine çıkacaksınız. Hayranlarınıza buluşma öncesi neler söylemek istersiniz? Çetin Akdeniz: Sizinde sorunuzda belirttiğiniz gibi Berlin saz evi ile çok güçlü bir bağ vardır benim aramda. Tabiiki bu bağı kurmamda Halit Çelik ve Ali Rıza Türk kardeşlerimin çok büyük etkisi vardır. Çok eskilere dayanan dostluğumuzun da etkisi çoktur. Berlin’e her gelişimde bu değerli kardeşlerimin çalışmalarını yakından takip etme şansım oldu. Son derece disiplinli ve muntazam bir eğitim sistemi var Berlin Saz Evi’nde. Bundan önceki son gelişimde birbirinden yetenekli ve çalışkan öğrenciler ile karşılaştım. Adeta emeklerimin karşılığını görmek beni ziyadesiyle mutlu etti. Çünkü ben aynı zamanda Halit Çelik kardeşimin de hocasıyım. İnşallah Berlin Saz Evi’nden yetişen yetenekli gençlerimiz de gelecekte bir çok öğrenci yetiştirecektir. Bu bakımdan da Berlin Saz Evi’nin 10. yıl etkinliğinde bulunmam gerektiğini düşündüm ve değerli kardeşlerimin davetini hiç düşünmeden kabul ettim. berlintürk: 2015 bitti ve 2016’daki Urania Berlin konseriniz yurt dışı ilk konseriniz. Bu bağlamda 2016’nın bu ilk aylarında da hareketlisiniz. Sizce bu hareketlilik Çetin Akdeniz için ne ifade ediyor? Çetin Akdeniz: Bu hareketlilik benim için tabiki gurur ve mutluluk ifade ediyor. Gerçektende Berlin konseri 2016’daki ilk yurt dışı konserim olacak. Ama yurt içi konserlerim oldu tabiki. Eskiden albüm piyasası çok hareketliydi ve ağırlığı oraya veriyorduk. Ama albüm
20
piyasası şu an çok durgun. Bu da benim eğitmenlik yönümü kullanmam için fırsat oldu bir yerde. Haliç Üniversitesi konservatuarında 3. yılıma girdim.Pırıl pırıl öğrenciler yetiştirmeye gayret ediyorum. Bunun yanı sıra kendi kurduğum Mavi Nota Halk Türküleri Topluluğu ve Küçükçekmece Belediyesi THM korosuna şeflik yapmaktayım. Küçükçekmece Müzik Akademisinde uzman hoca olarak görev alıyorum. Özel ders verdiğim talebelerim var. Bunların dışında film müziği, reklam, dizi müziği vs. gibi çalışmalarda da katkılarda bulunuyorum. Bunların dışında konserlerimde olunca hareketlilikte kaçınılmaz oluyor benim hayatımda. Ama bu yorgunluklar tatlı yorgunluktur benim için. Ömrüm ve sağlığım elverdikçe de bağlamaya ve kültürümüze hizmet etmeye devam edeceğim. berlintürk: Türkiye’den Çetin Akdeniz Berlin’e sevgi ve sanat dolu bir bavulla gelecek. Ancak şimdiden sizi dinleme, size kavuşma adına konser bileti arayışına giren hayranlarınıza ne tür mesaj vermek istersiniz? Çetin Akdeniz: Hayranlarıma öncelikle sevgilerimi ve saygılarımı gönderiyorum. Daha önceki verdiğim Berlin konserlerimde öyle bir kitle olduki karşımda, adeta sahnede daha bir çoşmak geliyor içimden. O kadar güzel bir iletişim olduki seyirci ile aramda, sahnede zaten rahatımdır ama daha da rahat olmamı sağladı hep. İnanılmaz samimi bir kitle ve aynı zamanda da dinlemesini çok iyi biliyorlar. Biz sanatçılar için de çok önemlidir bu. Bu bakımdan Berlinli hayranlarım ile bir kez daha buluşuyor olmak beni hem heyecanlandırıyor hem de mutlu ediyor. Canım hayranlarımın konser bitiminde oradan mutlu ayrılabilmesi içinde elimden geleni yapacağım. İnşallah hep birlikte çok keyifli bir akşam yaşayacağız..
Hüseyin Albayrak & Ali Riza Albayrak
b
erlintürk: Halk müziğini ve sanat müziğini icra ediyorsunuz. Bu alanda Berlinlilerle bir araya gelip, onlar için sahneye çıkacaksınız. Bu konudaki duygularınız neler?
Hüseyin Albayrak & Ali Rıza Albayrak: Daha önceleride Berlinde konserlerimiz olmuştu. O yüzden kendi evimizde çalıp söylemiş gibi olacağız. Ama tabiki her konser ayrı bir heyecan. Ayrıca bu konser çok büyük bir salonda yapılacağı için heyacanı da büyük olacak sanırım. berlintürk: Berlin Saz Evi öncülüğündeki “10. Yıl” Konseri sizin 2016 yılı yurt dışı ilk konseriniz. Bu pencereden bakınca 2016 sizlerde ve sanatınızda nasıl yer edinecek? Hüseyin Albayrak & Ali Rıza Albayrak: Aslında Ocak ayında Kanada’daki etkinliğimizden sonra Berlin bu yılın ikinci konseri olacak. Kötümser değil ama gerçekçi olmak gerekirse deyim yerindeyse çivisi çıkmış bu dünyada müzik icrâ etmek, çıkan çivilerin ardında bırakmış olduğu paslı yuvalara çiçek tohumu ekmek gibi naif bir çabadır. Olsun. Çiçeksi umut tohumu ekmeye devam. Umarım söylediğimiz türküler daha iyi bir dünya için umut olur.
berlintürk: Türk Halk Müziği, yurt dışında da hak ettiği yeri edindi. Sizce bağlama ve halk müziğine olan ilgi bu şekliyle devam edecek mi? Sanatçı olarak bu durumu nasıl yorumlarsınız? Hüseyin Albayrak & Ali Rıza Albayrak: Müziğin kendisi “Hakk” olduğundan onu icrâ edenlerin de bu hakikati Hakk etmesi gerekir. Müziğin yurdu içimizde yani gönül içindedir. Genelleme yapmayalım ama Halk müziği, ‘‘müzik çalar’’ olan bizleri pek Hakk etmiyor sanki. Ama biz yine de mızrabı karartmayalım. Zirâ ak üstünde akı okuyan âşıklar düsturumuzdur.
Neslihan Devrim Gürenç
b
erlintürk: Halk müziğini ve sanat müziğini icra ediyorsunuz. Bu alanda Berlinlilerle bir araya gelip, onlar için sahneye çıkacaksınız. Bu konudaki duygularınız neler?
Neslihan Devrim Gürenç: Bizler hüzünlerimizi, sevinçlerimizi, umutlarımızı tüm insani duygularımızı eşsiz güzellikte olan türkülerimizle, şarkılarımızla ifade ederiz. Her birimizi farklı şekillerde etkilese de duygu dillerimiz ortaktır. Bu duygu alışverişi gurbetçi dinleyicilerimizle çok daha farklı oluyor. Onların duymuş oldukları vatan hasreti kültürel değerlerini daha bir sevgi ve istekle yaşatmalarına sebep oluyor. Dolayısıyla bu kadar eşsiz güzellikte bir kitleyle yapılacak olan duygu alışverişi paha biçilemez güzellikte oluyor. berlintürk: Berlin Saz Evi öncülüğündeki “10. Yıl” Konseri sizin 2016 yılı yurt dışı ilk konseriniz. Bu pencereden bakınca 2016 sizlerde ve sanatınızda nasıl yer edinecek? Neslihan Devrim Gürenç: Bu kadar heyecanlı ve güzel bir kitleye yeni yılın başlangıç aylarında konser vermek benim için de heyecan verici ve çok güzel bir duygu. Heyecan duyuyorum. Çünkü yaptığım işi çok seviyorum ve önemsiyorum. Bizler duygu insanları olarak türkülerimizi ve şarkılarımızı icra ederken yer almış olduğumuz platformdaki dinleyici kitlesi sanatı ne kadar önemsiyorsa bizlerin performansını o kadar etkilemekte. İşte bu yüzden böylesine anlamlı bir projede yer alıp müziği bu kadar önemseyen bir kitlenin karşısında müziğimi icra etmemin uzun soluklu müzikal yolculuğuma büyük güzellikler katacağı kanaatindeyim. berlintürk: Türk Halk Müziği, yurt dışında da hak ettiği yeri edindi. Sizce bağlama ve halk müziğine olan ilgi bu şekliyle devam edecek mi? Sanatçı olarak bu durumu nasıl yorumlarsınız? Neslihan Devrim Gürenç: Benim naçizane gözlemlerim daha önce de belirtmiş olduğum üzere yabancı bir kültürde (her ne kadar o kültürün büyük bir parçası da olunsa) hayatını idame ettiren vatandaşlarımızın kendi değerlerine duymuş olduğu hasret ve özlemin çok daha uzun yıllar mevcudiyetini koruyacağı kanaatindeyim. Çünkü bizi bizlere en güzel şekilde anlatan türkülerimiz dolayısıyla onları ifade ederken kullanmış olduğumuz enstrümanımız olan bağlama gurbetçi kardeşlerimizin hayatının adeta bir uzvu gibi hiç ayrılmayan bir parçası olacaktır.
21
21
Ali Rıza Türk
b
erlintürk: Sayın Türk, Berlin’de dev bir konser organizasyonu içindesiniz. 6 Şubat 2016’da Urania Berlin’de tüm Türk Halk Müziği severleri sizi de bu nedenle onurlandıracak. Zira konsere başta Emre Saltık, Çetin Akdeniz gibi dev isimler geliyor. Konser ön hazırlığında sizin için ne önemliydi?
Ali Rıza Türk: Herşeyden önce Berlin Saz Evi olarak 10. kuruluş yılımızı kutluyor olmak, büyük bir mutluluk kaynağı ve onur verici. Zira bu 10 yıllık çabayı, emeği ve gelişimi sergilerken, konserimizdeki ana kriter tabii ki ögrencilerimiz oldu. 60 kişilik dev bir ekiple sahneye çıkacağız. Buna ilaveten değerli sanatçılarımızı bu konsere çağırmak, onların bilgilerinden ve yeteneklerinden yararlanmak bizim icin çok önemliydi. Yaptığı sanata ve müziğe hakim, ayrıca uzun zamandır toplumda önemli bir şekilde yer almış sanatçılar olması bu konseri tabii ki daha da değerli hale getiriyor. Hazırlık aşamasındaki koro çalışmalarını görmenizi isterdim. Sıcak, sevgi dolu ve türkü tadinda. Umarım bu güzelliği sizlere konser akşamı da yansıtabiliriz.
ları arasında yerini alıyor. Hem sanatçı kadrosu, hem de mekan kalite açısından gurur verici. Sizce bizleri ne tür bir sanat şöleni bekliyor? Ali Rıza Türk: Evet çok haklısınız, Urania Berlin önemli bir konser salonu. Biz konserimizi hazırlarken sanatçılarımızın renkli sesler ve karakterlerden oluşmasına dikkat ettik. Her sanatçımızın ayrı bir çalma ve söyleme tavrı var. Bu sebeble türkülerle dolu ama sıkılmadan izleyeceğiniz bir konser akşamı olacak diye düşünüyorum. Özellikle bayan sanatçımız Devrim Hanım´ın sesi herkesi büyüleyecek güzellikte. Umuyorum ki çok güzel bir konser akşamı olacak. Türkülere ve müziğe doyacağız. berlintürk: Siz, Berlin Saz Evi olarak hem camiada hem de sanat severler için daha önceki Türk Halk Müziği konserlerinizle de hafızalarda kaldınız. Bu kez farklı olan bir durum mevcut mu?
berlintürk: Urania Berlin kentin en kıdemli ve seçkin konser salon-
Ali Rıza Türk: Aslında biz her yaptığımız çalışma ve organizasyonda farklı konseptler kullandık. Bu konserimizin farklılğı 60 kişilik çok büyük bir ekiple sahneye çıkıyor olmak, ayrıca konserimizi ma-
nevi yönden, son 100 yıl içerisinde yaşamış, toplumumuza değer ve anlam katmiş ve şu an itibari ile hayatını kaybetmiş aşık ve ozanlarımıza armağan edeceğiz. Bu sanatçılarımızın büyük boy posterleri asılacak konser salonumuza. Hali hazırda ekmeğini yediğimiz bu
büyük insanlari bir nebze de olsa anmak ve onları onurlandırmak boynumuzun borcu olsa gerek. Ayrıca Berlin’de yaşayan değerli yazarımız sayın Vehbi Bardakçı’nın kitaplarının da sergilendiği bir akşam olacak.
22
23
Sivil Toplum Kuruluşları Büyükelçilik‘te Sivil Toplum Kuruluşları Kadın Temsilcileri, Gamze Karslıoğlu’nun düzenlediği geleneksel toplantıda buluştu.
Şebnem Feriver Gezer
Gamze Karslıoğlu T.C. Berlin Büyükelçiliği Sefiresi
b
erlintürk: Bir kez daha sivil toplum örgütündeki bayanları bir araya getirdiniz. Projelerini tanıttılar. Toplantı sizin açınızdan nasıl geçti?
Gamze Karslıoğlu: Öncelikle Berlintürk ailesine bizi hiç yalnız bırakmadığı için teşekkür ediyorum. Ben kendi adıma çok mutlu oluyorum. Çünkü Berlin sivil toplum kadın başkanları çok seyrek bir araya geliyorlar. Elbette ortak projeler geliştirmeye başladılar. Bunun haberleri de geliyor ve kimisine de katılıyorum. Tabii çok mutlu oluyorum. Ama ortak projeleri geliştirirken fon ihtiyaçları oluyor. Gerek Almanya’dan gerek AB fonlarından nasıl yararlanmaları gerektiği, nasıl projelendirdiği konusunda bugün çok kıymetli bir uzmanımız olan Şebnem hanımla birlikte onları bilgilendirmeye çalıştık. Bir panel ortamı hazırladık. Eminim ki onlara bir katkı sağlamışızdır. Gelecekte de onların daha nitelikli projelerle Avrupa Birliği fonlarından yararlanabileceklerini düşünüyorum. Bugün çorbada bir nebze de olsa tuzumuz bulundu. İnşallah seneye daha gelişmiş bir projeyle karşılarına çıkarız. Bu yıl, sivil toplum örgütlerinin toplantısının 4.sünü gerçekleştirdik. Umarım devamı da gelecek. Geleneksel ve daha resmi bir formatta olması için bu yıl Büyükelçiliğimizin çatısı altında gerçekleştirdik.
24
berlintürk: Bugün sadece bayanlarla bir aradayız. Aslında çok da dinamik bir toplantıydı. Türkiye-Almanya, Avrupa Birliği ayağı çok sık ele alındı. Peki neden sadece bayanları bir araya getirdiniz? Bayanlar sizce sivil toplum kuruluşlarında önem arz ediyorlar mı? Gamze Karslıoğlu: Öncelikle ben bir kadın olduğum için, kadın derneklerine ve kadın sivil toplum kuruluşlarına daha yakınım. Elbette Başkonsolosluğumuz bu konuda Berlin bazında çok güzel hizmetler vermekte. Onları destekleyici ve birleştirici bir yaklaşımları var. Ama kadınların zor durumlar karşısında almış oldukları tek yürek olma cesaretleri ve olgusunu ben de içimde hissediyorum. Kadınların birlik oldukları takdirde daha başarılı olduklarına inanıyorum. Hatta kendimce de, Avrupa’da pek çok ülke kapılarını mültecilere kapadığını ama Almanya’nın henüz kapamadığını ve bunun nedenini acaba devlet başkanı kadın olduğu için mi diye düşünüyorum. Bu naçizane bir tespit. Kadınların belki de duygusal düşünebildikleri için sivil toplumda daha başarılı olduklarına inanıyorum. O yüzden şimdilik konumuz kadın dernekleri üzerinden gidiyor. berlintürk: Çok teşekkür ediyoruz. Kolay gelsin. Gamze Karslıoğlu: Ben teşekkür ediyorum. İyi günler.
berlintürk: Sizi çok kısa tanımak istiyoruz. Türkiye’den geldiniz. T.C Berlin Büyükelçiliği çatısı altındayız. Yaklaşık 50 bayana projelendirme, proje ve sivil toplum kuruluşlarının önemi konusunda bilgiler verdiniz. Toplantının yöneticiliğini yaptınız. Size göre nasıl geçti? Bunun dışında elbette bize kendinizden de bahsedin. Şebnem Feriver Gezer: Ben Berlin’e eşimin görevi dolayısıyla geldim. Kendisi şu anda Berlin Büyükelçiliği’nde görev yapıyor. Güzel de oldu. Çünkü burada ciddi anlamda bir vatandaş kitlesi var. Vatandaşların hizmet için kurduğu çok güzel sivil toplum kuruluşları var. Benim de profesyonel alanım sivil toplum kuruluşları ve proje yazma, yürütme, değerlendirme. Bugün bu birikimimi paylaşmaya çalıştım. Güzel bir ağ oluştu diye düşünüyorum. Birlikte bir öğrenenler topluluğu oluşturduk. Güzel geçtiğini düşünüyorum. berlintürk: Demokratik toplumlarda sivil toplum kuruluşları çok önemli yer tutuyor. Bu nedenle buraya gelen bayanlar ve sivil toplum kuruluşları da çok önemli. Fakat hayatta kalmak, mali kaynak, destek konusunda da profesyonel iş yapmak adına projeler çok önemli. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Şebnem Feriver Gezer: Türkiye ya da Almanya farketmeksizin tüm
sivil toplum kuruluşları için mali kaynak önemlidir. Çünkü yapacakları hizmeti bir şekilde finanse edip ayakta tutmaları gerekir. Bir de bu alanın amatör bir alandan profesyonel bir alana kayması gerekir ki gerçekten etkisi yüksek ve kaliteli işler üretilebilsin. O yüzden bugün biraz da fon meselelerini konuştuk. Nasıl fon yaratabiliriz? Nerelere bakıp nerelerden yararlanabiliriz? Hangi ortaklıkları birlikte oluşturabiliriz? Bugün tartıştığımız konular bunlar oldu. Zannediyorum biraz da olsa ufuk açmayı başardık. berlintürk: Bu kadar dinamik, iş üretmek isteyen, çalışmak isteyen, fahri çalışan bayana ve bunun dışında gelemeyen bayanlara da vereceğiniz mesaj ne olabilir? Şebnem Feriver Gezer: Büyük düşünsünler derim. Kısıtlı kalmasınlar. Yapmaya çalıştıkları şeyi fahri yapmaları elbette çok güzel bir şey. Ama bunu daha da ileriye, geleceğe taşısınlar. Bunun için bugün yatırım yapsınlar. Karşılığını da gelecekte hem kendileri hem de diğer Türk SSK’lılar olumlu bir şekilde görecektir. berlintürk: Çok teşekkür ediyoruz. Şebnem Feriver Gezer: Ben teşekkür ediyorum. Sağ olun.
Haber: Afrim Disha
25
IRKÇILIK
Burak Bektaş Cinayeti Kör Düğüm
B
Gülahmet Bektaş Melek Bektaş
urak Bektaş cinayetinin dört dılı aşkın bir süredir halen çözülmemiş olması ailesi için büyük bir acı. Bektaş’ın ailesi ve avukatları cinayetin federal başsavcılık tarafından üstlenilmesi talep ediliyor. Anne Melek Bektaş ve baba Gülahmet Bektaş 5 Nisan 2012’de işlenen cinayetin üzerinden geçen zamanın endişe ve üzüntülerini daha da derinleştirdiği inancında. Anne Melek Bektaş da “Oğlumun katili dolaşıyor. Benim iki çocuğum daha var. Huzurlu uyuyamıyorum” dedi. Sık sık ağlayan ve gözyaşlarına hakim olamayan anne Bektaş “Katil bulunsa da acım dinmeyecek ama oğlumun katilinin elini kolunu sallayarak dolaşması kahrediyor. Devletten olayın aydınlatılmasını bekliyoruz. İlk iki yıl polis iyi çalıştı, son iki yılda ise hiçbir adım atılmadı. Katilin yakalanmaması bizi tedirgin ediyor. İki çocuğum daha var. Endişe ediyorum. Geceleri huzurlu yatamıyorum. Oğlumun katili sadece Berlin’de değil tüm Almanya’da aransın” dedi. Baba Ahmet Bektaş dört yıldır cinayetin aydınlığa kavuşması yönünde henüz bir yol alınamadığını kayderek sözlerine şöyle devam etti. Bektaş, “ Katil hâlâ bulunamadı. Biz polis ve savcılığın cinayet dosyasını kapatmamasını istiyoruz. Olay bir an önce aydınlatılmalı. Polis ve savcılık iki yıldır bilgi vermiyor. Dosyanın kapatılacağından endişe duyuyoruz.” dedi.
İP UCU YOK
Cinayetin üzerinden yaklaşık dört yıl geçmesine rağmen katilin kimliğini ortaya çıkarabilecek bir ip ucuna da ulaşılmadı. Geçtiğimiz Eylül ayında ise İngiliz avukat Luke Holland öldürüldü. Her iki cinayetinde Berlin Neukölln’de işlenmesi cinayetler arası bağlantının olduğu inancını güçlendirdi.
İngiliz avukat Holland’ın katil zanlısı kısa süre sonra yakalandı. Katil zanlısının evin de Hitler posteri ve aşırı sağcılara ait semboller bulundu. Burak Bektaş ve Luke Holland’ın ailelerinin avukatları iki cinayetin birbiriyle bağlantıları olduğu yönündeki şüphelerinden söz ediyor. Konuyu basın toplantısıyla gündeme getiren avukatlar Dr. Mehmet Daimagüler, Ogün Parlayan ve Onur Özata, Burak’ın annesi Melek ve babası Gülahmet Bektaş’ın yanısıra Holland’ın annesi Rita ve babası Philip Holland açıklamada bulundu ve soruları yanıtladı. Avukatlar ve aileler her iki cinayetin birbiriyle olan bağlantılarını örneklerle ele aldı.
Burak Bektaş ailesinin video ropörtaj’ı için
IRKÇILIK
LUKE HOLLAND –BEKTAŞ CİNAYETİ BAĞLANTILI Rita ve Philip Holland basın toplantısında oğulları Luke Holland’ın fotoğrafını ellerinden hiç düşürmedi. Çocuklarının iyi bir eğitim aldığını anlatan İngiliz anne ve baba, Burak Bektaş ile oğullarının cinayeti arasında bağ olduğuna inandıklarını söyledi. Avukat Ogün Parlayan konuşmasında Burak Bektaş dosyasına Federal Savcılık’ın el koyması gerektiğini savundu. Parlayan, „Bektaş cinayetinin aşırı sağcılar tarafından işlediği ihtimali yüksek. Katil Bektaş ve yanındakilerin üzerine ateş edip ortadan kayboluyor. Soruşturmayı yürüten savcı dosyaya hakim değil. Soru sorduğumuzda ise dosyayla bağlantılı olmayan bilgileri veriyor. Dosyada olan bilgilerden ise hiç haberdar değil. Bektaş cinayetinin göçmen kökenli birisine karşı işlenmiş olması ve siyasi siyasi motifli cinayet olma ihtimali oldukça yüksek. Bu cinayete Federal Savcılık el koymalı” dedi. Avukat Onur Özata da, Luke Holland cinayetinde yakalanan katil zanlısı Rolf Z.’in Burak Bektaş cinayetiyle bağlantılı olabileceği konusunda bazı bulgular olduğuna işaret etti. Özata “Burak’ın ölümünden takriben bir yıl sonra seks filmleri oynatan sinemanın sahibi ifadesinde, Rolf Z’nin eşkalına uygun bilgiler veriyor. Silah atış eğitimi aldığı biliniyor ve Bektaş ailesine beş yüz metre uzakta bir kardeşi oturuyor. Ancak bunu ne polis, ne de savcılık bu bilgileri incelemeye değer bulmuyor” açıklamasında bulundu. NSU kurbanlarının avukatlığını yapan Mehmet Daimagüler de NSU cinayetleri sonrasında polisin ve savcılığın yabancılara yönelik işlenen cinayetlerde aşırı sağ hassasiyeti olması gerektiğini kaydetti. Burak Bektaş’ın normal hayatı olan bir genç olduğunu, herhangi bir illegal hesaplaşmaya kurban gitmediğini söyleyen Daimagüler, cinayetin aşırı sağcılar tarafından işlenmiş olabileceği ihtimalini yüksek gördüğünü kaydetti.
Philip Holland
Rita Holland
Daimagüler “Burak Bektaş cinayeti NSU çetesi ortaya çıktıktan altı ay gibi bir süre sonra işlendi. Bu cinayeti NSU’nun bir hücresi ve bağlantılı bir grup tarafından işlemiş olabilir. Biz sadece araştırılmasını istiyoruz. NSU cinayetlerinde kullanılan silahın da daha para kaynağı ortaya çıkmadı. Ceska marka silahın parasının kaynağı belli değil. Devletin ajanı Tino Brandt mı bu parayı verdi daha ortaya çıkmadı” dedi.
Yazı: Berk Doğuş Koşan Onur Özata
Ogün Parlayan’ın video ropörtaj’ı için
Göçmenler İçin Sağlık Çözümleri Emine Demirbüken - Wegner - CDU Berlin Eyaleti Sağlık Müsteşarı
kendilerine Berlin’deki %20’lik göç asıllı insanlara biz ne kadar hitap edebiliyoruz diye sorması lazım. Şu an Berlin’de her 3 gençten 1’i göçmen asıllıysa, göçmen kökenine, tarihine, kültürüne sahipse o zaman bu insanlara sunulan himetlerin gözden geçirilmesi gerekiyor. En önemlisi de tüm bunlar yapılıyor mu yapılmıyor mu diye düşünmek yerine, bir kontrol mekanizması geliştirilmesi gerekiyor. Bu kontrol mekanizmasında bu alanda yapılan çalışmalar yerini buldu mu, hangi ihtyaçlar ortaya çıktı, ihtiyaçlar doğrultusunda yapılan sunumlar yerini buldu mu diye düşünülmesi gerekiyor. Bütün bunlar kontrol mekanizmasıyla ele alınabilirse daha sağlıklı yol alabileceğiz. berlintürk: Tüm bu konulara ek olan bir başka durum ise toplumun alt katmanından gelen mülteciler. Kısa bir süre sonra onlara da göçmenler diyebileceğiz. Zamanla daha da büyük bir dinamizm haline gelecek. Bu anlattığınız konular bağlamında nasıl bir itici güç haline gelebilir?
Emine Demirbüken - Wegner berlintürk: Sayın Emine Demirbüken Wegner, şu an Eyalet Sağlık Kongresi’ndeyiz. Bu yıl 12.’si düzenleniyor. Bu yıl “Göçmenler ve Sağlık” ana başlığını taşıyor. Bize bu konuda özet olarak neler söylemek istersiniz? Emine Demirbüken Wegner: “Göç ve Sağlık” konusunu ele aldık. Bu konuda yapılan çalışmalar çok fazla olmakla beraber bir araya gelen aktörlerin sayısı çok az. Yani uzmanların bir araya gelmesi gerekiyor. Almanya’daki sağlık sistemi buradaki insanlarımıza hitap ediyor mu? Doğru yanıtları veriyor mu? Bu insanlara erişilebiliyor mu ve bu insanlar sağlık sistemi içerisinde kendilerini rahat hissediyorlar mı? İnsanlarımız derken tüm göç kökenli insanlardan bahsediyorum. Kongrenin daha başındayız ama yapılan konuşmalar doğrultsunda ortaya çıkan tablo şudur ki, elimizde göçmen asıllı insanlarla ilgili sağlık verisi hemen hemen hiç yok. Yani araştırma yok. Araştırma verisi olmayınca bu insanlara ihtiyaç doğrultusunda sağlık verisini adapte etmek, uyarlayabilmek çok çok zor. İnsanların kültürleriyle ve dilleriyle birlikte verilen sağlık hizmetleri yetersiz. Sağlık sektöründe çalışanlar, hastanaler, bakım evleri , doktorlar acaba bu çok kültrülü sistem içerisinde bunu karşı tarafa nasıl açıklar? Yani onlardaki mekanizmalar insanlara hitap eden mekanizmalar mı? Ortaya çıkan tablo yeterli değil. Daha çok şey yapılması gerekiyor. Bir taraftan insanlara yönelik hizmetler sunulur iken hala eksikliklerin olduğu ortaya çıktı. Bu eksikliklerin nasıl giderilmesi konusundaki cevapları da bu kongrede alacağız. berlintürk: Eminim sizin kafanızda da bu soruya yanıt vardır. Uzun süredir bu işin içindesiniz. Ne tür çözüm yolları düşünüyorsunuz? Emine Demirbüken Wegner: Bir tek çözüm yolu yok. Birçok çözüm yolu var. Ama ilk önce yapılması gereken şey, Alman sektörü sistemi içerisindeki araç gereçleri çok kültürlü topluma adapte etmektir. Bu adaptasyon sağlık sektörü içinde çalışanların iş anlaşması çerçevesinde yapılacak olan bir anlamda olmalıdır. Bir diğer şey, bu insanlara hitap edecek olan dil ve kültürel özelliklere sahip uzman tercümanlarımız var mı? Bu sektörde tercüman olmak, birebir tercüme etmek de yeterli değil. Aynı zamanda o kişilerin örf, adet ve geleneklerini de taşıyan tercümanlara ihtiyacımız var. Bir de düşünmemiz gereken bu tür kurumlarda ne kadar uzmanın çalıştığıdır. Uzman psikolog, pedagog. Bunlar çok önemli. Yoksa bu insanların da sektöre alınması gerekiyor. Eğer bu da olmazsa bu sektördeki insanların
28
Emine Demirbüken Wegner: Biz bu kongreyi 1.5 yıldan beri hazırlıyoruz. 3 yıldan beri tartışıyoruz. Dolayısıyla konumuz mülteciler değildi. Biz bunu 3 yıldan beri ele alıyoruz. Son 1.5 yılda da hızlı bir şekilde geliştirdik. Kongreye gelenler de sağlık sektöründen gelen uzman elemanlar ya da bilim adamları ya da kadınları. O zamanlar mülteciler konu bile değildi. Bize motor gerekmiyordu. Bizi iten bir güce de ihtiyacımız yoktu. Bu gücü biz zaten hissediyorduk. Sağlık sisteminde göçmen asıllı insanların konumunun yeteri kadar göz önünde bulundurulmadığını ve sunulan hizmetlerde eksiklikler olabileceğini saptamış durumdaydık. Şimdi müteciler de var. Onlar da işin içine giriyorlar. Dolayısıyla yapacağımız çalışmanın penceresi bir konu ile ilgili daha da gelişti. Bu gelişmişlik sistemi içerisinde mültecilerin ne tür sağlık sistemleri içerisinde yer alabileceğini, ne tür hizmetlerin sunulması gerektiğini tartıştığımız bir sağlık kongresi daha yaptık. Konumuz sadece mültecilerdi. Orada da birçok sonuçlar elde ettik. Buradaki sonuçlarla birlikte o küçük kongrenin sonuçlarını birleştirip ortaya bambaşka sonuçlar çıkaracağız. berlintürk: Konuşmanızın başında göçmenler ve sağlıkla ilgili bilimsel verilerin azlığından bahsettiniz. Bu açığı kapatmak için sivil toplumlarla ne tür bir çalışma olabilir? Kafanızda böyle bir şey var mı? Emine Demirbüken Wegner: Zaten biz sağlık senatörülüğü olarak sivil toplum örgütleriyle birlikte çalışıyoruz. Bu kongreyi de bir sivil oplum örgütüyle birlikte organize ettik. Bilimsel açığı da kapatmak için profesörler davet ettik. Aynı zamanda olay sadece bilimsellikte kalmasın diye, bu bilimsel verilerin bir ilçe nezdindeki sonuçları ne olabilir diye bir ilçenin proje yetkilisini de davet ettik. Biz bu ağın içerisinde çalışıyoruz. Yalnızca bu ağı gözden geçirmek ve genişletmek lazım. Ağırıklı çalışmaları ileriye yönelik sistemi nasıl geliştirebileceğimizi düşünerek yapmalıyız. berlintürk: Şimdiye kadar daha çok senatörlükle bağlantılı olarak neler yapılabilir diye konuştuk. Peki tabandan beklentileriniz nedir? Tabanda neler yapılabilir ki daha iyi yerlere gelinebilsin? Emine Demirbüken Wegner: Sağlığı sadece siyasi gündem maddesine oturtmak yetmiyor. Siyasi arenada biz bunu zaten yapıyoruz. Sivil örgütler de kendi nezdinde bu çalışmanın içerisine girebilirler. Bu kongrede bugün sağlıkla ilgilenen birçok sivil örgüt de katıldı. Ama göçmen asıllı sağlık örgütler de var mı derseniz cevabım yetersiz olduğunu söylemek olacaktır. Maalesef çok az var. Orada daha fazla ses çıkması gerekiyor. Sonuç itibariyle tabanın da bizi yönlendirmesi gerekiyor. Çünkü tabandaki güncel sorunlar sürekli ele alınıyor. Orada sesin yükselmesi hepimize iyi geecektir diye düşünüyorum.
PD Dr. med. - Meryam Schouler - Ocak berlintürk: Bu sene 12.’si yapılan “Güç ve Sağlık” konulu bir kongredeyiz. Katılım olduça fazla ve burada inanılmaz bir enerji var. Siz sağlık ve göç konusunda uzman biri olarak bize göçmenler ve sağlık konusunda neler söylemek istersiniz? Meryem Schouler-Ocak: İlk önce göçmen derken kimi kastettiğimizi anlamamız gerekiyor. Yeni gelenlerden mi yoksa dil bilmeyen, yol bilmeyen ya da 50 yıldır Almanya’da yaşayan birinci nesil göçmenlerden mi, onların çocukları olan ikinci, üçüncü kuşaktan mı bahsediyoruz? Göçmen dediğimiz zaman detaylı bakmamız lazım. Bizim ana konumuz kim? Genel olarak bakarsak, göçmenlerin gerçekten de sağlık sistemine çok fazla adım atamadıklarını görüyoruz. Mesela herhangi bir terapi alanında çok fazla istek ve talep var ama anadil bilen terapist yok. Anadil olmasa da tecümanla terapi elbette mümkün. Buna başvuran da yok. Çünkü tercümanın masrafını karşılayacak bir kuruluş da yok. Bunu sigortalar kabul etmiyorlar. Kanunen de herhangi bir boşluk yok. Bu terapiye ait bir konu. Başka alanlara bakarsak, örneğin şeker hastalığını ele aldığımızda, Türklerde Almanlara göre neredeyse 2 kat daha fazla karşımıza çıktığını görüyoruz. Ama bunun sebeplerini bilmiyoruz. Bu bizim eğitimimizden mi, kültürümüzden mi yoksa yeme içme alışkanlıklarımızdan mı gelen bir şey bilemiyoruz. Burada şeker hastalığını tespit ettikten sonra, ona uygun diyet programı, spor ya da gerekli olan şeyleri toparlamak daha zor. Diğer hastalık verilerine baktığımız zaman da göçmenlerin bu tür sağlık fırsatlarından yararlanmadıklarını görüyoruz. Araştırmalara daha az katılıyorlar. Sağlık konusundaki tavsiyelere daha az başvuruyorlar ya da projelerde daha az yer alıyorlar. Yani biz şu anda bir yoldayız, evet. Ama mümkün olan tüm sağlık fırsatlarından yararlanmış olmak için daha çok yolumuz var. Hedefimiz elbette verilen tüm imkanlara ulaşabilmek. berlintürk: Hastalıkların bulaşmaması, önlem alınması ve halkın aydınlatılması çok önemli. Biz buna ön bilgilendirme diyelim. Bu konuyu nasıl hallediyorsunuz? Meryem Schouler-Ocak: Biz sağlık kuruluşları olarak bunu tek başımıza yapabileceğimizi düşünmüyorum. Yapsak da yeterli olacağını sanmıyorum. Ama belirli toplum kuruluşları var. Diyelim ki Türk kökenli göçmenlerden bahsedersek, sağlık sistemi olarak onlara ulaşabilmemiz çok zor. Türk kökenli organizasyonlar var. Sivil toplum örgütleri
Meryam Schouler - Ocak olabilir. Bunların desteğiyle anahtar kişilerle iletişime geçilip halka bilim transferi yapmak çok önemli. Bilgilendirme, yöntem gösterimi, tedavi yollarının öğrenilmesi gibi eylemleri hep beraber bir hedef belirleyip başarmalıyız. berlintürk: Biraz önce sağlık müsteşarıyla konuşurken, sağlık konusunda eksik olan temel ögelerden bir tanesinin göçmenlerle ilgili bilimsel araştırmalarının eksik olduğunu söyledik. Bunun hakkında neler söylemek istersiniz? Meryem Schouler-Ocak: Sorunuzu cevaplayabilmem için, bilimsel araştırmalar ve anketler lazım. Depresyona, tansiyon hastalarına yönelik bilgi toparlanıp; toplumun hareketini, sağlık durumunu, tedaviye başvuru şeklinin bilgilerinin bir araya getirilip ona göre yöntemler hazırlanılması gerektiği düşünülüyor. Bu proje, 200-250 milyonluk bir proje. Dil bilmeyenlere ulaşmak, onlara soru sormak ve bu verileri toparlamak zor olduğu için onlar katılmıyor. Yani göçmenlerin bir kısmı yine de dışarıda kalmış oluyorlar. Dili iyi olan katılıyor ama diğerleri kendilerini geri çekiyorlar. Burada büyük bir araştırma problemi var. Araştırmada büyük br yetersizlik var. berlintürk: Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederiz. Göçmenler hakkında başka eklemek istediğiniz bir bilgi var mı? Meryem Schouler-Ocak: Biz göçmenler olarak kendimize çok iyi bakmıyoruz. Kendimizi bilgilendirmiyoruz. Yani sistem bize gelmiyorsa biz neden sisteme gitmiyoruz? Herkesin bunu kendisine sorması gerekir. Eğer bilmiyorlarsa öğrenebilirler de. Okuyup yazarak olsun başkalarına sorarak olsun. Yani ilk başta herkes kendisi yola çıksın ki sağlık durumumuz daha iyi olabilsin.
Türkische Spezialitäten und Köstlichkeiten das Tugra entführt Sie in die Welt der Sultane
Kurfürstendamm 96, 10709 Berlin Tel. 030 - 323 40 27 | Fax 030 - 324 21 93 info@restaurant-tugra.de | www.restaurant-tugra.de
Akarsu Noel Kutlaması
Akarsu e.V. , TD-Platform ve DeuKische Generation e.V.’nun beraber organize ettikleri etkinlikte Noel coşku ile kutlandı. Toplantılarınız çok fazlaydı. Bize 2015 yılını TD-Plattform olarak özetleyecek olsanız neler söylerdiniz?
b
erlintürk: Şu an Akarsu Derneği'ndeyiz. 4 ayrı kuruluş bir araya gelip bu geceyi organize etti. Bugün Noel'in ilk günü. Misafirler arasında da Dr. Turgut Altuğ gibi çok önemli isimler var. Öncelikle bize neden böyle bir organizasyon düşündüğünüzü anlatır mısınız? Sevgi Kalaycı: Biz Almanya'da yaşayan, Türk kökenli üniversiteli ve akademisyenler olarak; burda doğmuş, büyümüş, çocukluğunu burada geçirmiş, Alman kültürüyle yoğurulmuş insanlarız. O yüzden bizim de burada yaşayanlar olarak Noel'i kutlama hakkımız olduğunu düşünüyorum. Biz bunu Türk tarzında bildiğimiz gibi kutlamak istedik. Ben çocukluğumda
SEVGİ KALAYCI ailemle kutlamak isterdim ama bana nasıl kutlandığını bilmediklerini söylerlerdi. Biz yeni bir tarz oluşturup Almanya'nın dışarıya yansıttığı resme uygun bir noel kutlaması yapmak istedik. Çok da güzel olduğunu düşünüyorum. Sağ olsun, Akarsu Derneği, Berlintürk ve DeuKische Generation ile birlikte oturup bunu bir konsepte döküp birlikte düşündük ve hayata geçirelim dedik. O yüzden burdayız ve Akarsu'ya da bize bu güzel mekanı sunduğu için çok teşekkür ediyorum. Çok da güzel bir gece olacağını düşünüyorum. berlintürk: 2015'in sonuna geliyoruz. Noel demek bir yerde de yılın kapanışı anlamına geliyor. Siz TD-Plattform olarak bu yıl daha canlı, daha etkindiniz.
Sevgi Kalaycı: Özetlemeye kalkarsak, gerçekten birçok şey yaptığımızı söyleyebilirim. Önce yılın ilk yarısında Plattino ödül törenimiz oluyor. Christian Wullf ve Nursel Köse'ye iki ödül verdik. Yılın sonlarına doğru da Dışişleri Bakanlığı'nda yıl sonu resepsiyonumuzu düzenledik. Devlet Bakanı Michael Roth, Büyükelçimiz, Başkonsolosumuz, eski Başkonsoloslarımızla ve üç yüze yakın davetli ile birlikte çok güzel bir davet oldu. Onun arasında da birçok projelermiz var. Eğitim alanında "İsteyen Yapar" projemiz var. "TD Career" adında iş hayatıyla ilgili bir projemiz var. "Politische Partizipation" yani siyasete katılımla ilgili projemizde, birçok gence, gönüllü ve fahri çalışmanın ne kadar önemli olduğunu, Almanya çapında bütün bölge temsilciliklerimizle birlikte onlara gösterdik, seminerler verdik. "Studienreise" vardı. Almanya'da temsilciliğimiz olan yerlerden genç arkadaşlarımızı buraya otobüsle getirdik. Haftasonu ağırladık, Berlin'i gezdirdik. Dışişleri Bakanlığı'nda da verdiğimiz resepsiyonla ağırladık. "İsteyen Yapar" projesini Berlin'de gerçekleştirdik. Abitur yapan gençlerle meclisi ziyaret ettik. İftar akşamları düzenledik. Sizinle birlikte burada mültecilere yemek verdik. Birlikte yemek pişirdik, yedik. Akarsu ile, Berlintürk ile kaynaştık. Berlintürk, Akarsu ve Deukisch ile birlikte ikinci etkinliğimiz. Umarım bunun devamı gelir. Biraz önce de bunu konuştuk. Ben devam edeceğini düşünüyorum. İnsanın kalbi nerede atıyorsa oraya gitmeli diye düşünüyorum. Bu da şu an bizde var. Görüyorum, seziyorum. Bu açıdan da daha çok güzel işler başaracağımızı düşünüyorum. 2015 yılında Berlin çok gelişti. TD-Plattform açısından Berlin'deki ayağımız bayağı bir güçlendi. Bunu da bu şekilde tutmak istiyoruz. Elimizden geleni yapacağız. berlintürk: Çok teşekkür ediyoruz. Başarılar. Sevgi Kalaycı: Rica ediyorum. Çok sağ olun. Ben de size başarılar diliyorum. mizin ismi de Museum der Deutschen Migrationsgeschichte. Yani Almanya'nın göç tarihi müzesi. Böyle bir müze şu ana kadar yoktu. Bunu da biz tamamladık. berlintürk: Müze elbette önemli bir olgu. Aynı zamanda işlevi de çok önemli. 54 yılı sizin de söylediğiniz gibi geride bıraktık. Yani Almanya'daki göçmenler yarım asrı devirdi. İlgi nasıl ve siz neler bekliyorsunuz?
ZEKİ GENÇ
b
erlintürk: Zeki Bey, Münih'ten geldiniz. Bir kuruluş için çalışıyorsunuz. Aynı zamanda Göç Müzesi kurduğunuzu söylediniz. Bize kendinizi kısaca tanıtın ve neler yaptığınızı anlatır mısınız? Zeki Genç: Benim adım Zeki Genç. Bu akşam buraya davetliydim ve Münih'ten kalkıp geldim. Çünkü bu çok özel bir akşam. Berlin'de 3 derneğin birleşip böyle bir kutlama yapması beni çok heyecanlandırdı. Bu kadar yolu sizlerle tanışmak için seve seve geldim. Bize gelince, 2012 yılında Münih'teki
30
gençlerle toplandık ve dedik ki, "Biz neyiz? Gelecekte ne olmak istiyoruz?" Bunun cevabını aradık. Biz bunun cevabını bulduk. 2014 yılında derneğimizi, Deutsch-Türken Verband'ı kurduk. Burada artık geleceğimiz bizim ellerimizde olacak. Burada yaşadığımız deneyimleri, gençlerimizi ve diğer ileri zamanlara nasıl aktarabiliriz, bunun için ne yapmalıyız gibi konular üzerinde duruyoruz. Çünkü bizim burada 50 yıllık köklerimiz var. Kökten bahsedersek, bizim burada bir tarihimiz olduğunu da söyleyebiliriz. Biz de bu yüzden müze kurduk. Müze-
Zeki Genç: Burada yaşayan göçmenlerden büyük bir ilgi var. Biz insanların yaşadıklarını video ile kayıt altına alıyoruz. Nasıl ki burada bunu yapıyorsak, orada da insanların yaşamlarını kayıt altına alıyoruz. Belki 8, 10 hatta 20 saat hayatını anlatan var. Bu müthiş bir şey. Bu çok ilginç bir şey. İnsanlar gelip bize hayatlarını anlatıyorlar, pasaportlarını veriyorlar, tarihlerini bırakıyorlar. Çünkü bu tarih artık Almanya'da yaşayan bir tarih oldu. İnanmayacaksınız ama biz tarih olduk. 50 yıl geçti. Müzemizin hedefi de gelecek 100 yılı tartışmak, düşünmek. Geçmişi geride bırakmıyoruz. Gelecek 100 yılı beraber nasıl yaşayacağımızı düşünmeliyiz. İnsanlar, topluluklar değişiyor. Farklı kültürlerden yeni insanlar buraya geliyor. Bunu biz gün be gün yaşıyoruz. Tüm bunları kayıt altına almak ama gelecek yıllar içinde bunlarla bir şeyler tasarlamak çok önemli. Biz bunu iki yönden yapıyoruz. Birincisi göç olayından, ikincisi de Alman Türkler olarak burada kim ve ne olmak istediğimizin cevaplarını bularak. Çok basit. Biz Alman Türküz ve biz burada kalacağız. Şu anda da gelecek 50 yılı tasarlıyoruz. Eğitim, kültür, dil ile burada sizin gibi derneklerle birleşmek ve birbirimizi tanımak. berlintürk: Çok teşekkür ediyoruz. Çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.
Dünyayı değiştirebilecek en etkileyici 6 buluş! Her geçen gün teknoloji biraz daha değişiyor ve gelişiyor. Her geçen gün hayatımızı daha kolay yapmak ve bizi daha rahat bir yaşama götürmek için çalışılıyor. Birazdan bahsedeceğimiz 6 buluş, bizi ileride çok farklı bir hayata götürebilir. Bu arada BBC’nin Science Focus dergisinde geçtiğimiz aylarda dünyayı değiştirebilecek 39 fikir yayınlanmıştı. Bizde bu fikirler arasından en etkileyici 6 tanesini seçtik..
1. Hidrojen ile çalışan araba ve yakıt ikmal istasyonları Kimyasal reaksiyon ile ateşlenen hidrojen gazı ile çalışan Toyota Mirai, yakın zamanda satışa sunulacak. Ancak hidrojen gazının pahalı olması öngörülüyor. Çünkü güvenlik nedenlerinden dolayı yüksek basınçlı tanklar ile saklanması gerekiyor. Bu nedenle, İngiltere'nin Bilim ve Teknoloji Tesisleri (STFC) bilim adamları amonyak hidrojen gibi düşük maliyetli bir yöntem geliştiriyor. STFC araştırma grubunun başı olan Profesör Bill David’e göre, "küçük bir miktar amonyak ile karışık hidrojen, geleneksel bir araç motorunda yanmanın sağlanması için yeterlidir." David basın açıklamasında, "Bizim süreç henüz optimize edilmemiştir, biz 2 litrelik şişe amonyak ayrıştırma reaktörü ile bir orta sınıf aile otomobilini çalıştırmak için yeterli olacak hidrojeni sağlayacağını tahmin ediyoruz" dedi.
4. Taşınabilir su arıtma sistemleri BM’ye göre, dünya üzerinde 780 milyon kişinin temiz suya erişimi yok ve 2 milyar üzeri kişi yeterli sağlıklı koşullarda yaşamıyor. Bu durumu düzeltmek için İngiliz araştırmacılar taşınabilir su arıtma sistemi geliştirdi. Araştırma ekibi lideri profesör Darren Reynolds, “Projemizin ilk aşamasında 12 günlük bir süre içinde 2 metreküp içme suyu arıtma kapasite ile sonuçlandı” dedi
5. Kendinden sürüşlü dorseler Lüks otomobil şirketi Mercedes-Benz ve otomatik araç teknoloji şirketi Peleton, sürücüsüz kamyonlar için çalışmalarını sürdürüyor.
2. Neredeyse süpersonik trenler Bir vakum tüp içine basınçlı hava ve indüksiyon motorları tarafından hareket ettirilen, Elon Musk hyperloop yolcu tren konsepti 760 mph seyahat için tasarlanmıştır. Japonya'nın yeni maglev treninden (374 mph) çok daha hızlı.
3. Herkes için internet Washington Post’a göre Elon Musk, dünya yörüngesine 4000 küçük uydu göndermek için hükümet onayı bekliyor. Uydular, internet erişimi olmayan uzak bölgeler de dahil gezegendeki herkese hızlı internet erişimi sağlayacak.
BBC Science Focus bilgisayarların yorulmadığını, genel ihtiyaçları olmadığı ve konfor sorunları mola vermediklerini belirtiyor. Sürücüsüz kamyonlar daha pürüzsüz çalışacağı için daha az yakıt harcayacak. Bu yılın başlarında Daimler Trucks, yollarda sürmek için lisanslı ilk kendinden giden yarı romörk aracını tanıtmıştı.
6. Ses ile yangın söndürme Yangınlar yıllar boyunca insanların korkulu rüyası olmuştur ve çıkan yangınları en kısa sürede söndürmek için teknoloji alanında çalışmalar devam ediyor. Yangın ile mücadele için yeni teknolojiler icat ediliyor ve George Mason Üniversitesi'nde iki öğrencinin icadı ön plandadır. Öğrenciler, Seth Robertson ve Viet Tran, alevlere karşı yüksek sesler gönderen bir cihaz icat etti. Bu şekilde yangını basitçe söndürebiliyorlar. Cihazdan gelen basınç dalgaları yangına oksijen kaynağını kesti. Onların buluş henüz büyük yangınlar üzerinde test edilmedi ama, öğrencilerin teknoloji çalışmaları etkili gibi görünüyor.
Berk Doğuş Koşan 31
NACHRICHTEN IN DEUTSCH
32 34 35 36
Arbeitsmarkt in Berlin bleibt stabil
S E I T E
Neujahrsansprache von Bundeskanzlerin Angela Merkel
S E I T E
Lehrer entdecken das Thema Integration
S E I T E
38
Burak Bektaş muss neu aufgerollt werden
S E I T E
S E I T E
berlintürk zu Gast im Sıraltı von Michael Groys
Arbeitsmarkt in Berlin bleibt stabil und aufnahmefähig – Integration Geflüchteter wird große Herausforderung
D
ie Arbeitslosigkeit in Berlin ist im Dezember 2015 gegenüber dem November leicht angestiegen, bleibt auf dem niedrigsten Stand seit fast 25 Jahren. Im vergangenen Dezember waren 184.267 Berlinerinnen und Berliner arbeitslos gemeldet, das sind 10,1 Prozent. Im Dezember 2014 hatte die Arbeitslosenquote noch 10,5 Prozent betragen. Die Jugendarbeitslosigkeit ist gegen den saisonalen Trend leicht gesunken und liegt mit 9,5 noch unter dem allgemeinen Durchschnitt. Der Anteil der Langzeitarbeitslosen an der Arbeitslosigkeit insgesamt blieb mit 32,4 Prozent gleich und liegt deutlich unter dem Bundesdurchschnitt. Die Senatorin für Arbeit, Integration und Frauen Dilek Kolat erklärt dazu: „Der Berliner Arbeitsmarkt ist stabil und aufnahmefähig. Wir bauen Langzeit- und Jugendarbeitslosigkeit weiter ab. Zudem wirkt unsere aktive Arbeitsmarktpolitik mit dem Programm BerlinArbeit. Unsere Ziele, die Zahl der Arbeitslosen unter 200.000 zu senken, die Jugendarbeitslosigkeit unter 10 Prozent zu bringen und die Langzeitarbeitslosigkeit verringern, sind nachhaltig erreicht.“
Dilek Kolat
32
Kolat weiter: „Im vor uns liegenden Jahr stehen wir vor der gewaltigen Aufgabe, die vielen zu uns Geflüchteten in Arbeit zu bringen und zu integrieren. Ich will aus Geflüchteten Steuerzahler machen. Sie wollen nicht von staatlichen Transferleistungen leben, sondern arbeiten. Die gute und stabile Entwicklung des Berliner Arbeitsmarkts hilft uns dabei. Sehr wichtig für die Geflüchteten sind deutsche Sprachkenntnisse und frühe Kontakte zu Unternehmen. Unsere Initiative zur Berufsintegration Arrivo findet große Resonanz, und wir bieten außerdem Tausenden Geflüchteten in Sprachkursen die Chance Deutsch zu lernen, die sie sonst nicht hätten.“
Ein Herz für Patienten – Hilfe bei Herzerkrankungen
Foto: Ärztemagazin
Dr. med. Malte Schröder
L
eiden Sie gelegentlich unter Brustscherz, oder Luftnot? Diese Symptome können die Vorboten einer koronaren Herzerkrankung sein. In der Klinik für Kardiologie im Alexianer St. Hedwig-Krankenhaus in Berlin Mitte und auch im Alexianer Krankenhaus Hedwigshöhe in Berlin Treptow-Köpenick werden diese Beschwerden nach modernsten kardiologischen Methoden diagnostiziert und behandelt. Die Alexianer St. Hedwig Klinken haben ihre kardiologischen Abteilungen ausgebaut und sowohl im St. Hedwig-Krankenhaus als auch im Krankenhaus Hedwigshöhe intensiv in den Bereich Kardiologie investiert. Mit dem am Standort Hedwigshöhe seit letztem Jahr verfügbaren Linksherzkathetermess-platz bieten die St. Hedwig Kliniken jetzt eine interventionelle Herz-Diagnostik und Therapie auf dem Stand der Technik an. Für Infarktpatienten aus dem Umland und dem Südosten Berlins verkürzt der Herzkathetermessplatz die Zeit bis zur Behandlung im Durchschnitt um 30 Minuten. Wie wichtig das ist, lässt sich an der Faustformel ablesen, die für einige Formen des Herzinfarktes gilt: „Zeit ist Herzmuskel“. Seit dem 1. Juli 2015 leitet der Chefarzt der Klinik für Kardiologie im Krankenhaus Hedwigshöhe, Dr. med. Malte Schröder, auch die Klinik für Kardiologie im St. Hedwig-Krankenhaus. Dazu wurde das Team im St. Hedwig-Krankenhaus neu zusammengestellt und erheblich in die technische Ausstattung der neuen Klinik investiert. Die Funktionsräume wurden optimiert und eine hochmoderne neue Ultraschalldiagnostik speziell für kardiologische Untersuchungen wurde angeschafft.
Die Schwerpunkte der Kardiologie in den St. Hedwig Kliniken: * EKG, Langzeit-EKG, Langzeitblutdruckmessung, Ergometrie * Herzultraschall einschließlich 3D Echokardiographie * Herzschrittmacherkontrolle * Linksherzkatheteruntersuchung mit Implantation von medikamentenbeschichteten Ballons und Stents bei koronarer Herzerkrankung * Akutversorgung von Herzinfarkten Die Notaufnahme steht 24-Stunden für die Akutversorgung von Patienten zur Verfügung.
Haben Sie Fragen? In den Sprechstunden der Klinik für Kardiologie werden Ihre Fragen zu allen Formen der kardiovaskulären Erkrankungen und Herzrhythmusstörungen wie auch zur interventionellen Versorgung von einer chronischen koronaren Herzerkrankung beantwortet.
Sprechstunden nach telefonischer Absprache: Alexianer St. Hedwig-Krankenhaus Große Hamburger Str. 5-11, 10115 Berlin Chefarztsekretariat: (030) 23 11 – 22 20 Alexianer Krankenhaus Hedwighöhe Höhensteig 1, 12526 Berlin Chefarztsekretariat: (030) 67 41 – 50 22
33
33
Neujahrsansprache von Bundeskanzlerin Angela Merkel zum Jahreswechsel.
L
iebe Mitbürgerinnen und Mitbürger,
schon vor einem Jahr, am Silvesterabend 2014, mussten wir auf ein Jahr zurückblicken, das zu viele Kriege und Krisen bereithielt. Manches wie die Ebola-Katastrophe in Afrika ist inzwischen aus den Schlagzeilen verschwunden. Anderes, was uns bereits 2014 bewegte, hat auch in diesem Jahr nichts an Aktualität verloren. Leider. Dazu gehören der Krieg in Syrien und das bestialische Morden der Terrororganisation IS.
Am Silvesterabend vor einem Jahr habe ich gesagt: Eine Folge dieser Kriege und Krisen ist, dass es weltweit so viele Flüchtlinge gibt wie noch nie seit dem Zweiten Weltkrieg. Viele sind buchstäblich dem Tod entronnen. Es ist selbstverständlich, dass wir ihnen helfen und Menschen aufnehmen, die bei uns Zuflucht suchen. Heute Abend wiederhole ich diesen Gedanken, weil es selten ein Jahr gegeben hat, in dem wir so sehr herausgefordert waren, Worten Taten folgen zu lassen. 2015 war so ein Jahr. Und deshalb möchte ich am heutigen Silvesterabend vor allem ein Wort sagen: Danke. Danke für die überwältigende und tatsächlich bewegende Welle spontaner Hilfsbereitschaft, die wir in diesem Jahr erlebt haben, als so viele Menschen oft lebensgefährliche Wege auf sich genommen haben, um bei uns Zuflucht zu suchen. Ich danke den unzähligen freiwilligen Helfern für ihre Herzenswärme und ihre Einsatzbereitschaft, die immer mit diesem Jahr 2015 verbunden sein werden. Ich danke allen hauptamtlichen Helfern, ich danke allen Polizisten und Soldaten für ihren Dienst, ich danke den Mitarbeitern der Behörden im Bund, in den Ländern, in den Kommunen. Sie alle tun weit, weit mehr als das, was ihre Pflicht ist. Sie alle, Ehrenamtliche wie Hauptamtliche, haben miteinander Herausragendes geleistet – und sie leisten es weiter, auch genau
34
zu dieser Stunde. Es steht völlig außer Frage, dass der Zuzug so vieler Menschen uns noch Einiges abverlangen wird. Das wird Zeit, Kraft und Geld kosten – gerade mit Blick auf die so wichtige Aufgabe der Integration derer, die dauerhaft hier bleiben werden. Dabei wollen und müssen wir aus Fehlern der Vergangenheit lernen. Unsere Werte, unsere Traditionen, unser Rechtsverständnis, unsere Sprache, unsere Gesetze, unsere Regeln – sie tragen unsere Gesellschaft, und sie sind Grundvoraussetzung für ein gutes, ein von gegenseitigem Respekt geprägtes Zusammenleben aller in unserem Land. Das gilt für jeden, der hier leben will. Von gelungener Einwanderung aber hat ein Land noch immer profitiert – wirtschaftlich wie gesellschaftlich. Ebenso steht völlig außer Frage, dass unser Land schon so viele große Herausforderungen gemeistert hat und noch immer an ihnen gewachsen ist. Am 3. Oktober haben wir den 25. Jahrestag der Wiedervereinigung Deutschlands gefeiert. Ist es nicht großartig, wo wir heute, 25 Jahre später, stehen? Wir sind als Nation zusammengewachsen. Wir haben die niedrigste Arbeitslosigkeit und die höchste Erwerbstätigkeit des geeinten Deutschlands. Der Bund hat schon zwei Jahre nacheinander keine neuen Schulden gemacht. Die Reallöhne wachsen, die Wirtschaft ist robust und innovativ. Ich bin überzeugt: Richtig angepackt ist auch die heutige große Aufgabe des Zuzugs und der Integration so vieler Menschen eine Chance von morgen. Denn wir haben ein großartiges bürgerschaftliches Engagement und ein umfassendes Konzept politischer Maßnahmen. National, in Europa und international arbeiten wir daran, den Schutz der europäischen Außengrenzen zu verbessern, aus illegaler Migration legale zu machen, die Fluchtursachen zu bekämpfen und so die Zahl der Flüchtlinge nachhaltig und dauerhaft spürbar zu verringern.
Auch im Kampf gegen den Terror des IS leistet Deutschland einen wichtigen Beitrag. Unsere Soldatinnen und Soldaten stehen mit Leib und Leben für unsere Werte, unsere Sicherheit und unsere Freiheit ein. Dafür danke ich Ihnen von Herzen. Auch im nächsten Jahr kommt es ganz besonders auf eines an: auf unseren Zusammenhalt. Es kommt darauf an, dass wir immer auch den Argumenten des anderen zuhören, auch wenn er Sorgen und Chancen anders gewichtet, als man selbst es tut. Es kommt darauf an, dass wir uns nicht spalten lassen. Nicht in Generationen. Auch nicht sozial und nicht in Alteingesessene und Neubürger. Es kommt darauf an, denen nicht zu folgen, die mit Kälte oder gar Hass in ihren Herzen ein Deutschsein allein für sich reklamieren und andere ausgrenzen wollen. Es kommt darauf an, auch in Zukunft ein Land sein zu wollen, in dem wir selbstbewusst und frei, mitmenschlich und weltoffen sind – mit der Freude am Gelingen, mit der Freude, die es machen kann, wenn wir unser Bestes geben. Die Wirtschaft, Arbeitnehmer und Arbeitgeber, damit sich die Kräfte der sozialen Marktwirtschaft weiter entfalten können, auch die Wissenschaft, Kunst und Kultur. Einfach jeder in seinem eigenen Leben. Und natürlich auch der Sport, wenn unsere Athleten nächstes Jahr bei den olympischen und paralympischen Spielen um Medaillen und persönliche Bestleistungen kämpfen oder unsere Fußballweltmeister in Frankreich auch Europameister werden wollen. Liebe Mitbürgerinnen und Mitbürger, es stimmt: Es ist eine besonders herausfordernde Zeit, in der wir leben. Aber es stimmt auch: Wir schaffen das, denn Deutschland ist ein starkes Land. In diesem Sinne wünsche ich uns allen gemeinsam Gesundheit, Kraft, Zuversicht und Gottes Segen für das neue Jahr 2016.
BURAK BEKTAŞ MUSS NEU AUFGEROLLT WERDEN
I
nitiative kritisiert Staatsanwalt Horstmann für Falschaussage und fordert die Einsetzung neuer Ermittler
Am Montag, den 11. Januar 2016 richteten sich die Familien der beiden in Berlin-Neukölln ermordeten Burak Bektaş und Luke Holland gemeinsam mit ihren Anwälten Ogün Parlayan, Mehmet Daimagüler und Onur Özata mit einer Pressekonferenz an die Öffentlichkeit. Die „Initiative für die Aufklärung des Mordes an Burak“ unterstützt die dort gestellten Forderungen nach bundesweiten Ermittlungen und der Übertragung des Falls an die Generalbundesanwaltschaft. Die Initiative übt zudem scharfe Kritik an Staatsanwalt Horstmann und den zuständigen Polizeistellen bezüglich der bisherigen Ermittlungen: • Umgang mit der Operativen Fallanalyse (OFA) In einem Schreiben vom 23.07.2014 an die Anwälte erklärte der zuständige Staatsanwalt und Leiter der Ermittlungen im Fall Burak, Dieter Horstmann, auf Anfrage, dass keine Operative Fallanalyse durchgeführt wurde, da der Fall dafür „nicht geeignet“ scheine. In dem Teil der Akten, der den Anwälten erst später zugänglich gemacht wurde, befindet sich jedoch eine OFA, die bereits wenige Monate nach der Tat und damit lange Zeit vor der Anfrage der Anwälte erstellt wurde. In dieser wird ein rechtsextremes Motiv als mögliche Tatversion benannt. Dazu Ulrike Schmidt, Sprecherin der Initiative: „Wir fragen uns, wie es zu dieser Falschaussage des Staatsanwalts Horstmann kommen konnte. Entweder hat er schlicht keine Ahnung, was in der Akte steht, oder er leugnet aktiv die Existenz der Operativen Fallanalyse. In beiden Fällen handelt es sich um einen Skandal sondergleichen, der eine Eignung des Staatsanwalts für diesen Fall mehr als fraglich erscheinen lässt.“ Auch in den Ermittlungen zu den Morden des NSU wurde eine Operative Fallanalyse, die einen rechtsextremen Hintergrund der Taten als These formulierte, von den ermittelnden Behörden ignoriert. Der Umgang mit der OFA im Fall Burak zeigt damit nicht nur klare Parallelen zu den Ermittlungen bezüglich der NSU-Morde. Er verdeutlicht zudem, dass die Ermittlungsbehörden keine Konsequenzen aus ihrem Versagen bezüglich des NSU gezogen haben. Im Zwischenbericht der Berliner Polizei vom 12.09.2014 zur Umsetzung der parlamentarischen Empfehlungen zum „NSU-Komplex“ heißt es: „Der Senat stellt organisatorisch sicher, dass in Fällen von Gewalt-
36
kriminalität, die wegen der Person des Opfers einen rassistisch oder anderweitig politisch motivierten Hintergrund haben könnten, diese eingehend geprüft und diese Prüfung nachvollziehbar dokumentiert werden muss, wenn sich nicht aus Zeugenaussagen, Tatortspuren und ersten Ermittlungen ein hinreichend konkreter Tatverdacht in eine andere Richtung ergibt.“ Diese Vorgabe fand im Fall Burak offensichtlich keine Berücksichtigung. • Verweigerung einer Gegenüberstellung mit Rolf Z. Einer der Freunde Buraks, der die Tat schwer verletzt überlebt hatte, verlangte von der Berliner Polizei vor mehreren Wochen eine Gegenüberstellung mit dem im Fall Luke H. festgenommenen Verdächtigen Rolf Z., nachdem bekannt geworden war, dass dieser auch in der Akte zum Fall Burak auftaucht. Diese Gegenüberstellung wurde von der Polizei mit der Begründung abgelehnt, dass in den Zeugenaussagen im Fall Burak der Täter keinen Bart getragen hätte. Diese skandalöse Begründung wiederholte die Berliner Polizei auch gegenüber den Anwälten. Dies ist nicht nur ein Schlag ins Gesicht der Überlebenden und der Angehörigen des ermordeten Burak Bektaş, sondern verdeutlicht auch den Unwillen der Berliner Ermittlungsbehörden. Dazu Ulrike Schmidt, Sprecherin der Initiative: „Es ist unerträglich zynisch, mit welchen augenscheinlichen Vorwänden hier die Überprüfung eines möglichen Zusammenhangs der beiden Morde von Seiten der ermittelnden Behörden blockiert wird. Und das, obwohl sie stets betonen, keinerlei Ansatzpunkte zu haben. Dass sie im Fall Burak ‚jeden Stein umdrehen würden‘, wie der zuständige Kriminalhauptkommissar Hübner gern behauptet, ist hier absolut nicht erkennbar.“ Die Ermittlungen im Fall Burak scheinen seit geraumer Zeit mehr oder weniger zum Erliegen gekommen zu sein. Im bereits oben erwähnten Zwischenbericht der Berliner Polizei wird als weitere Konsequenz genannt: „Laufende, aber erfolglos bleibende Ermittlungen zu herausragend schweren Straftaten sollen nach einer bestimmten Zeit von Grund auf nochmals durch bisher nicht mit dem Fall befasste erfahrene Ermittler überprüft werden.“ Deswegen unterstützen wir die Forderungen der Familie Bektaş nach einer Übertragung des Falls an die Generalbundesanwaltschaft. Dazu Ulrike Schmidt, Sprecherin der Initiative: „Das Abtun der berechtigten Kritik von Familie Bektaş und ihren
Onur Özata
Anwälten an der ermittelnden Staatsanwaltschaft mit den Worten, diese Kritik sei „grob unfair“ (taz, 12.01.2016) bewerten wir als grob fahrlässig. Staatsanwalt Horstmann ist für diesen Fall nicht mehr tragbar!“ Nächste Termine: - Am Freitag, 5. Februar wird um 10 Uhr eine Pressekonferenz der Initiative zu einer neuen kleinen Anfrage zum Fall Burak im Berliner Innenausschuss stattfinden. Der Ort wird noch bekanntgegeben. - Ebenfalls am Freitag, 5. Februar wird um 12 Uhr eine Mahnwache vor dem Gebäude der Berliner Staatsanwaltschaft in der Turmstr. 91 stattfinden.
Hintergrund sei bei der Tat nicht ausgeschlossen. Der Fall habe daher eine große Bedeutung, die über Berlin hinausreiche. Zudem seien Teile der türkischstämmigen Bevölkerung in Neukölln weiterhin verunsichert. Außerdem stelle sich die Frage, ob es sich nicht um eine Nachahmungs-Tat der NSU-Morde gehandelt habe. "Das Schlimmste ist die Ungewissheit" Im April 2012 ist Burak Bektas mit Freunden in Berlin-Neukölln unterwegs, als er auf offener Straße getötet wird. Der Täter bleibt unerkannt, die Hintergründe sind bis heute rätselhaft. Für den rbb begibt sich Autor Philip Meinhold in einer Podcast-Serie auf Spurensuche: Wer hat Burak erschossen?
schehen sei. Rechtsanwalt Parlayan kritisierte: "Wir sind der Auffassung, dass die Staatsanwaltschaft dem Mord an Burak B. keine große Bedeutung zumisst." Die zuständigen Staatsanwälte hätten große Wissenslücken, wenn es um Operative Fallanalysen und den Ablauf der Tat ginge. Obwohl eine ausländerfeindliche oder rechtsextreme Motivation des Täters nicht ausgeschlossen werde, habe es keine Anfragen beim Verfassungsschutz und keinen bundesweiten Abgleich mit anderen Landeskriminalämtern gegeben. Staatsanwaltschaft: gleichbarkeiten"
nur
"gewisse
Ver-
Onur Özata sagte: " Heute haben wir mit den Eltern von Burak Bektaş und Luke Holland ein Pressegespräch geführt. Uns war wichtig, sie zu Wort kommen zu lassen und ihren Schmerz zum Ausdruck zu bringen. Es herrscht eine Unzufriedenheit mit den Ermittlungsbehörden, die insbesondere im Falle Burak Bektaş' zu passiv agieren. Seit fast 4 Jahren ist der Mord unaufgeklärt. Nicht nur die Familie, sondern auch viele türkischstämmige Mitbürger sind vor dem Hintergrund der NSU-Morde verunsichert. Wir fordern daher u. a. die Übernahme der Ermittlungen durch den Generalbundesanwalt"
Die Bundesanwaltschaft ist zuständig für besonders schwere Straftaten gegen die innere oder äußere Sicherheit des Staates. Die Mutter von Burak B. zeigte ein großes Foto ihres Sohnes und sagte: "Wir als Familie wollen, dass in dem Fall nicht nur in Berlin sondern auch bundesweit nach dem Täter gesucht wird. (...) Wir empfinden, dass die Polizei nicht mehr ordnungsgemäß ermittelt."
Rechtsanwalt Onur Özata forderte Polizei und Staatsanwaltschaft auf, den mutmaßlichen Mörder von Luke H. auch im zurückliegenden Fall Burak B. stärker ins Visier zu nehmen. Dies gelte insbesondere, weil der Name des jetzt Verdächtigen schon in dem ersten Fall von einem Hinweisgeber genannt worden war. Und weil dieser Verdächtige als Waffennarr und Rechtsextremer gelte.
Die Anwälte der Familie kritisieren schon lange, dass nicht genug in Richtung eines rechtsextremen Tathintergrunds ermittelt wurde.
Bundesanwaltschaft soll "Fall Burak" übernehmen
Die Anwälte und die Eltern von Burak Bektas forderten außerdem Polizei und Staatsanwaltschaft auf, einen Zusammenhang zu dem Mord an einem 31-jährigen Engländer im September in Neukölln genauer zu prüfen. Dieser wurde in der Nacht zum 20. September mit einer Schrotflinte auf der Straße erschossen. Ein 62-jähriger Mann sitzt als Verdächtiger in der Untersuchungshaft. Auch die Familie des getöteten Luke H. war am Montag auf der Pressekonferenz. Die Mutter von Luke H. zeigte ebenfalls ein Bild ihres ermordeten Sohnes und sprach von einer möglichen Verbindung zwischen den beiden Morden. Sie und ihr Mann würden verstehen wollen, was ge-
Die Berliner Staatsanwaltschaft hat keine Verbindungen zwischen beiden Taten feststellen können. Nach dem bisherigen Erkenntnisstand ist der 62-Jährige nicht der Mörder von Burak Bektas, wie Sprecher Martin Steltner dem rbb sagte. Der Tatverdächtige schweigt zu den Vorwürfen.
Im April 2012 wurde der 22-jährige Burak in Berlin-Neukölln auf offener Straße erschossen. Der Täter wurde nie gefasst, der Fall ist bis heute ein Mysterium. Die Familie von Burak will jetzt die Bundesanwaltschaft einschalten: Ihrer Meinung nach ist ein rechtsextremer Hintergrund nicht ausgeschlossen. Fast vier Jahre nach dem nicht aufgeklärten Mord an Burak Bektas in Berlin haben die Anwälte der Familie verlangt, dass die Bundesanwaltschaft den Fall übernimmt. Zur Begründung sagte Rechtsanwalt Ogün Parlayan am Montag, ein rechtsextremer
37
Verbindung mit anderem Mord prüfen
Bis heute keine Spur des Täters Burak Bektas stand in der Nacht zum 5. April 2012 mit Freunden vor einem Haus in der Rudower Straße und unterhielt sich. Plötzlich kam ein Mann auf die Gruppe zu und schoss ohne Vorwarnung mit einem Gewehr auf die jungen Leute. Burak Bektas starb, zwei seiner Freunde wurden schwer verletzt. Der Täter entfernte sich und wurde nicht gefasst. Bis heute gibt es keine Hinweise auf einen Täter. Polizei und Staatsanwaltschaft sind auch noch nicht auf Verbindungen zu dem anderen Mord gestoßen.
37
Michael Groys
W
zu Gast Im Sıraltı | von Michael Groys
er hätte geglaubt, dass im Zentrum von Neukölln sich ein West-Östlicher Rosengarten befindet? Im Restaurant Alte Welt Siralti erlebt man eine Atmosphäre scheinbar längst vergangener Tage. Tage in der Poesie, Kunst und Musik noch eine sehr wichtige Rolle gespielt haben. SIRALTI bedeutet übersetzt aus dem Türkischen ,,Unter dem Geheimnis“. Es ist eine in der Tat eine geheimnisvolle Welt eines einzigartigen Kulturrestaurant in Berlin. Kulturrestaurant ist eine Verbindung von gastronomischer und kultureller Institution sowie vor allem Traditionen. Darauf wird ein großer Wert gelegt und auch sehr viel Ressourcen verwendet. Bilder, Kunstwerke, die ganze Ambiente ist gefühlt von Objekten der Kultur und zwar der türkischen. Um die historische Korrektheit des Restaurants und vor allem des großen Rosengartens beizubehalten wurden Turkologen, Floristen und Kunsthistoriker eingesetzt. Die Auslegung des Gartens, die Farben der Decken oder das ständig laufende Wasser im Hintergrund schaffen einen wirklich besonderen Ort der Kultur und des Friedens. Psychologen bestätigen, dass das Geräusch von Wasser sehr beruhigend wirkt und dementsprechend auch die übliche Aufregung der Stadt in Vergessenheit gerät.Das Restaurant bietet eine Viezahl von Kulturveranstaltungen und Lesungen. Was mich besonders bewegt hat, war das Spielen traditioneller türkischer Musik.
Ich habe an diesem Tag ein sehr breites Buffet genießen können, was die Vielfalt der türkischen Küche umfasste. Die kreativen Salate und das sehr zarte Hühnchen mit Spinatfüllung waren wirklich lecker. Das Essen ist im Kern einfach und sehr häuslich, was durchaus aus positiv zu bewerten ist, da heute nur wenige Restaurants eine einfache Küche darbieten. Es ist sehr empfehlenswert für größere Gruppen oder ein Mokka am Abend. Hier haben die Betreiber von Alte Welt SIRALTI jahrelange Erfahrung, vor allem mit einem schon weltbekannten Stand beim Karneval der Kulturen im benachbarten Kreuzberg. Wer guten Mokka probieren möchte, ist in diesem Restaurant richtig. Die Zubereitung ist deutlich schwieriger als heißes Wasser und zwei Löffel türkischen Mokka. Die Kunst liegt im langsamen Kochen und verteilen von dem Schaum oben. Die Intensivität und die Kraft dieses Getränkes sind wirklich einzigartig und wirken magisch. Der Ursprung aus Afrika und Arabien unterstreicht nochmal den exotischen Charakter des Getränkes. Meine Begeisterung für Mokka habe ich als passionierter Teetrinker nicht vor langer Zeit entwickelt.
Michael Groys ist ausgestattet von “Amerano“ by “Pahl & Bauer” (Jackett, Hemd maßangefertigt & Einstecktuch)
Nach wirklich leckeren Essen und köstlichen Mokka wurde traditionelle türkische Musik gespielt. Diese Musik in Kombination mit der Ambiente und den tollen Gesprächen sind für alle Kulturliebhaber dringend zu empfehlen. Mit jeder Minute lernt man etwas Neues über die Traditionen und Geschichten aus Anatolien. Besonders empfehle ich allen Bierhaber den wunderbaren und sehr geräumigen Biergarten, wo sich ebenfalls eine Mokkabar und ein Grill befinden. Also nichts wie hin!
38
www.amerano.de
www.pahlundbauer.com
Essen **** Service *** Atmosph채re ***** Preis/Leistung *** * ungen체gend
** mangelhaft
*** befriedigend
**** sehr gut
***** hervorragend
Migrationsbericht 2014 verabschiedet
D
as Bundeskabinett hat den vom Bundesamt für Migration und Flüchtlinge erarbeiteten Migrationsbericht 2014 verabschiedet. Der Bericht, der auf Wunsch des Bundestages jährlich erstellt wird, gibt auf der Grundlage der vorhandenen Daten einen Überblick über das Migrationsgeschehen in Deutschland und beinhaltet neben den allgemeinen Wanderungsdaten zu Deutschland und der detaillierten Darstellung der verschiedenen Zuwanderergruppen einen europäischen Vergleich zum Migrationsgeschehen und zur Asylzuwanderung. Die Zahl der Zuzüge nach Deutschland ist danach im Jahr 2014 gegenüber 2013 weiter gestiegen. Mehr als 1,46 Mio. Personen sind zugezogen (Vorjahr 1,2 Mio.). Eine derart hohe Zahl war zuletzt 1992 zu verzeichnen. Gleichzeitig stieg die Zahl der Fortzüge auf mehr als 900 000 Personen (Vorjahr 800 000), so dass sich für 2014 ein Wanderungsgewinn von rund 550 000 Personen ergab (Vorjahr 430 000).
gab es gegenüber dem Vorjahr einen Anstieg beim Familiennachzug (+ 13,6 Prozent), der Zuwanderung zum Zweck des Studiums (+13,4 Prozent) und zur Erwerbstätigkeit (+10,8 Prozent). Im Jahr 2014 kamen 27 000 Fachkräfte bzw. Hochqualifizierte neu nach Deutschland, mit einer Blauen Karte kamen 2014 5 378 Personen (Vorjahr 4 651). Weiter stark gestiegen ist im Jahr 2014 die Zuwanderung aus humanitären Gründen (+201,4 Prozent) und die Zahl der ausgestellten Aufenthaltsgestattungen (+71,6 Prozent). Auch wenn für das Gesamtjahr 2015 noch keine abschließenden Aussagen getroffen werden können, ist davon auszugehen, dass für 2015 mit der höchsten Zuwanderung seit Beginn der Registrierung im Jahr 1950 zu rechnen sein wird. Nach Angaben des Ausländerzentralregisters (AZR) stieg die Zahl der Zuzüge im ersten Halbjahr 2015 im Vergleich zum Vorjahreszeitraum um ein Drittel auf insgesamt 668 000 Zuzüge (1. Halbjahr 2014: 501 000 Zuzüge).
Rund 880 000 Menschen kamen aus der Europäischen Union zu uns, 200 000 aus einem weiteren europäischen Land, 220 000 aus Asien, 75 000 aus Afrika und ebenfalls 75 000 aus Amerika, Australien und Ozeanien. Etwa 122 000 der Zugezogenen hatten die deutsche Staatsangehörigkeit.
Die Zahl der Asylantragsteller lag im Jahr 2015 bei gut 476 000 Personen. Dies bedeutet eine Erhöhung um 135 Prozent im Vergleich zum Vorjahr. Der tatsächliche Zugang von Asylsuchenden liegt jedoch höher, da die formale Asylantragstellung derzeit zum Teil erst mit einer zeitlichen Verzögerung möglich ist.
Betrachtet man Drittstaatsangehörige, so
Hierzu erklärt Bundesinnenminister Dr.
Thomas de Maizière: „Die Zuwanderung nach Deutschland hat auch jenseits von Flüchtlingszuzügen 2014 weiter zugenommen. Für 2015 werden wir die höchsten Zuwanderungszahlen seit 1950 verzeichnen. Es ist nötig, zwischen Asylsuchenden, Arbeitsmigration, Familiennachzug und EU-Binnenwanderung zu unterscheiden. Politisch Verfolgte und Kriegsflüchtlinge sollen weiter bei uns Schutz finden - das bedeutet unter unserem gemeinsamen europäischen Dach. Staat, Wirtschaft und Gesellschaft sind gleichermaßen gefordert, um dieses Wanderungsgeschehen zu bewältigen. Die Zahlen der Menschen, die als Erwerbstätige zu uns kommen zeigen: wir sind ein attraktives Land mit stabiler Wirtschaft, das Arbeitsmigration in vielen Bereichen möglich macht. Ob es uns gelingt, aus der Zuwanderung am Ende etwas zu machen, das alle weiterbringt, wird aber entscheidend davon abhängen, wie und wie schnell wir ohne Konflikte mit denen zusammenzuwachsen, die zu Recht in Deutschland bleiben und uns von denen zu trennen, die kein Bleiberecht bei uns haben.“
Tercübeli bir ekip tarafından yürütülen geni kapsamlı bir tedavi veya psikiyatrik yardıma ihtiyacıınız varmı? Zamanında kriz önleme ile hastanede yatarak tedavı görmenin önüne geçmekmi istiyorsunuz? O halde Psikiyatri Polikliniğimize başvurunuz. Doktorlar, psikologlar, uzman hemşiriler, sosyal hizmet uzmaları ve ergotherapistlerden oluşan ekibimiz sizler için göreve hazır. Tedavi kapsamımıza giren hastalıklar: şizofreni, duygudurum ve şizoafektif bozukluklar, ağır kişilik bozuklukları, alkol ve uyuşturucu madde bağımlılıkları ile psikotraumalar. Göçmen kökenli hastaların tedavisi sunduğumuz tedaviler arasında önemli bir yer tutmaktadır.
Görüşme saatleri: /// Pazartesi: 10.00 – 18.00 /// Salı: 08.00 – 19.00 /// Carşamba: 10.00 – 14.30 /// Perşembe: 08.00 – 19.00 /// Cuma: 08.00 – 16.00 Telefon: (030) 23 11 - 21 20 Psychiatrische Universitätsklinik der Charité im St. Hedwig-Krankenhaus Psychiatrische Institutsambulanz (Josefshaus, 5. Etage; mit Aufzug) Ärztliche Leitung: PD Dr. med. Meryam Schouler-Ocak Große Hamburger Straße 5–11, 10115 Berlin E-Mail: st.hedwig@alexius.de Internet: www.alexianer-berlin-hedwigkliniken.de Anzeige PIA_2013_tuerkisch.indd 1
40
10.01.2014 10:42:09
Start des neuen Kompetenzzentrums Kultur- und Kreativwirtschaft des Bundes in Berlin
A
nfang des Jahres hat das neu ausgerichtete Kompetenzzentrum Kultur- und Kreativwirtschaft in Berlin seine Arbeit aufgenommen. Es wird mit seinen vielfältigen Angeboten künftig seine Impulsfunktion für die Leitthemen der Kultur- und Kreativwirtschaft weiter ausbauen. Im Mittelpunkt der Arbeit steht dabei die Förderung von Kooperationen zwischen der Kreativwirtschaft und anderen Branchen, das Werben für das Innovationspotenzial der Kreativwirtschaft sowie das Bereitstellen von Vernetzungsplattformen. Das Kompetenzzentrum soll wesentlich dazu beitragen, die Bedeutung der Kultur- und Kreativwirtschaft als eigenständige Wirtschaftsbranche und Innovationsmotor stärker sichtbar zu machen. Monika Grütters, Staatsministerin für Kultur und Medien, betonte: „Die Kultur- und Kreativwirtschaft mit ihren über eine Million Beschäftigten bereitet den Boden für die Innovationsfähigkeit und Wettbewerbsfähigkeit unserer Unternehmen. Es sind die Künstler und Kreativen, die mit ihrem Gespür für Neues und ihrer Schaffenskraft unsere Gesellschaft voranbringen. Die Stärkung und Förderung dieser Branche ist daher für die Bundesregierung von zentraler Bedeutung. Das neu ausgerichtete Kompetenzzentrum Kultur- und Kreativwirtschaft mit seinen erfahrenen und engagierten Mitarbeiterinnen und Mitarbeitern ist ein wichtiger zentraler Anlaufpunkt, um Kreative noch stärker zu fördern und sie dabei zu unterstützen, mit ihren Ideen auch ökonomisch erfolgreich zu sein.“ Brigitte Zypries, Parlamentarische Staatssekretärin beim Bundesminister für Wirtschaft und Energie, erklärte: „Das neue Kompetenzzentrum wird die Innovationsleistungen der Kreativwirtschaft herausstellen. Wir wollen Kooperationen zwischen der Kreativwirtschaft und anderen Wirtschaftsbranchen fördern und damit
das Potential der Kreativwirtschaft als Innovationsmotor verstärken. Denn die Kultur- und Kreativwirtschaft ist als Impulsgeber für den Wirtschaftsstandort Deutschland wichtiger denn je. Sie ist aber auch Treiber von gesellschaftlichen Veränderungen - das zeigt sich nicht zuletzt an dem engagierten Einsatz von Kreativen zum Wohle von Geflüchteten.“ Das Kompetenzzentrum ist ein wesentlicher Bestandteil der Initiative Kultur- und Kreativwirtschaft der Bundesregierung, die vom Bundesministerium für Wirtschaft und Energie und der Beauftragten der Bundesregierung für Kultur und Medien umgesetzt wird. Die Arbeitsschwerpunkte des Kompetenzzentrums sind die wissenschaftliche Analyse, Transfer und Impuls sowie Kommunikation und Veranstaltungen. Im Kompetenzzentrum gibt es Ansprechpartner für bestimmte Themenbereiche wie beispielsweise Gründung und Wachstum, Innovation und Impulse, Internationalisierung und Export. Die thematische Erweiterung der Arbeit des Kompetenzzentrums bietet einen Mehrwert unter anderem für die Unternehmerinnen und Unternehmer in der Kreativwirtschaft und für die Länder. Geplant ist zudem ein bundesweites Community-Management mit Scouts und Multiplikatoren, die Trends, Entwicklungen und Best-Practice-Beispiele aufspüren. Schwerpunkt der Veranstaltungsplanung ist das bundesweite Angebot von Vernetzungsplattformen mit dem Ziel, die Marktchancen von Klein- und Kleinstunternehmen zu verbessern. Dazu werden neue, auf die jeweiligen Zielgruppen zugeschnittene Formate angeboten. Der Bund wird sich auch künftig bei seinen Planungen eng mit den Ländern abstimmen. Das neue Kompetenzzentrum wird von der Arbeitsgemeinschaft aus Backes und Hustedt GbR, u-institut e.V. und Michael Söndermann, Büro für Kulturwirtschaftsforschung betrieben.
WIBU
Steuerberatungsgesellschaft Steuerberatungsgesellschaft mbH mbH Ticari sorunlarınız dolayısıyla hukuksal sorunlarınız için yanınızdayız.
Kurfürstendamm 175/176 · 10707 Berlin Tel.: 030 / 690 04 11-0 · Fax: 030 / 690 04 11-22 E-Mail: kanzlei@steuerberater-wibu.de
Íirket kurulmas⁄ndan ‚irket kapat⁄lmas⁄na kadar hertürlü dan⁄‚manl⁄k hizmetlerinde Íirket ‚eklinin seçiminden Mali muhasebeye Maa‚ bodrolar⁄n⁄n düzenlenmesinden m Gelir-gider beyannamesi yap⁄lmas⁄na m Bilanço haz⁄rlanmas⁄ndan m Vergi beyannamelerinin verilmesine dek gereken hertürlü mü‚avirlik hizmetleri için m m m m
Ayr⁄ca m Mali denetimlerde ve maliye mahkemelerinde m Yurt içi ve yurt d⁄‚⁄ hertürlü mü‚avirlik hizmetlerinde refakat 41
Künye / Impressum Bütün Dergiler Alle Zeitschriften
PRO ASYL: Wiedereinführung von Einzelfallprüfungen für bestimmte Herkunftsländer ist kontraproduktiv
Berlinturk.com
Twitter İmtiyaz Sahibi / Inhaberin: Werbung / Reklam: Sevim Ercan eMail: sevimercan@yahoo.de Mobil: +49 176 228 505 74 berlinturk Mobil: +49 0176 228 505 74 Büro: +49(0) 30 / 537 933 90 eMail:sevim.ercan@berlinturk.de Haus der Bundespressekonferenz Raum: 5315 Schiffbauerdamm 40 10117 Berlin www.berlinturk.com Steuernummer: 24/279/61277 Baş Editör/Herausgeber Özgür Özata Mobil: +49 151 455 040 88 Yazı İşleri Müdürü / verantwortlicher Redakteur: Kapak / Portre Fotos by Metin Yılmaz Mobil: 0176 228 505 73 eMail: metin.yilmaz@berlinturk.de Görsel Yönetmen / Layout: Berk Doğuş Koşan eMail: berk.dk@berlinturk.de Danışma Kurulu: Dr. Attila Doğan, PD Dr. med. Meryam Schouler-Ocak, Mustafa Öztürk, Gökay Sofuoğlu, Kenan Kolat, Mehmet Can Özer, Michael Groys, Mike Samuel Delberg, İrfan Taşkıran, Umut Çorlu, Berk Doğuş Koşan, Budem Çağıl Büyükpoyraz, Abdullahi Abu Bakar, Afrim Disha ve Cathrin Ebner Baskı / Auflage: 10.000 / Sonderausgabe Fotoğraflar / Fotos: 123rf.com, fotolia.de, photodune.net, Anadolu Ajansı, Cihan Haber Ajansı, Metin Yılmaz Basım Evi / Druckerei: MOTIV OFFSET DRUCKEREI Prinzessinnenstraße 26 10969 Berlin
4
42.000 formelle Asylerstanträge wurden im Jahr 2015 beim Bundesamt für Migration und Flüchtlinge gestellt – ein Rekord, aber auch ein deutlicher Hinweis auf das Ausmaß der globalen Krisen, die Menschen zur Flucht treiben. Unklarheiten darüber, wie viele Asylsuchende sich tatsächlich in Deutschland aufhalten, bleiben. Die Unschärfe bewegt sich im sechsstelligen Bereich. Fast 1,1 Millionen sind im Jahr 2015 in Deutschland im sogenannten EASY-System neu registriert worden. Gerade im letzten Quartal 2015 dürften jedoch sehr viele die Weiterflucht in Richtung Skandinavien und einiger anderer Länder unternommen haben. Auf absehbare Zeit bleibt deshalb offen, wie groß die Zahl derer ist, die als im Laufe des Jahres 2015 Angekommene letztendlich in den Kommunen unterzubringen sind. Von den 1,1 Millionen in EASY registrierten Asylsuchenden kamen etwa zwei Drittel allein aus drei Staaten: Syrien, dem Irak und Afghanistan. Diese drei Staaten machen zusammen mit Eritrea auch 50 Prozent der registrierten Asylerstanträge 2015 aus. Es handelt sich hier um Herkunftsstaaten, bei denen die Schutzquote sehr hoch liegt. Die Balkanstaaten, die im Jahresdurchschnitt noch etwa 30 Prozent aller Asylsuchenden ausmachten, spielten gegen Ende des Jahres 2015 kaum noch eine Rolle. Dass es dem Bundesamt im Jahre 2015 gelungen ist, die Zahl der getroffenen Asylentscheidungen im Vergleich zum Vorjahr um knapp 120 Prozent zu übertreffen, erklärt sich vor allem an dem hohen Anteil der Schnellverfahren – im Regelfall mit dem Ergebnis einer Anerkennung für syri-
sche Flüchtlinge und summarischen Ablehnungen für Asylsuchende aus den Balkanstaaten. Zwei Entwicklungen allerdings werden es für das Bundesamt schwierig machen, zu der angestrebten generellen Verkürzung der Verfahrensdauer zu kommen: Balkanstaaten spielen als Herkunftsstaaten von Flüchtlingen eine immer geringere Rolle. Für Asylsuchende aus Syrien, dem Irak und Eritrea werden wieder umfassende Einzelfallprüfungen durchgeführt, Ergebnis einer politischen Entscheidung der Bundesregierung. Auch dadurch, dass die sogenannten Dublin-Verfahren für syrische Staatsangehörige wieder aufgenommen werden – geprüft wird die eventuelle Zuständigkeit eines anderen EU-Mitgliedstaates – ist mit mehr Bürokratie und längeren Verfahrensdauern zu rechnen. Zudem müssen jetzt viele Asylverfahren zu Herkunftsländern, die oft lange liegen gelassen wurden, endlich durchgeführt werden. Dies werden keine Schnellverfahren sein können. Erheblicher Prüfungsaufwand im Einzelfall ist nötig. Dies wird einen erheblichen Teil der Arbeitskapazität der für 2016 bewilligten Personalstellen beim Bundesamt aufzehren. In diesem Zusammenhang warnt PRO ASYL vor einer Kultur der “Standard-Husch-Husch-Verfahren”. Es ist ein Unding, dass Asylentscheider inzwischen nach sechswöchiger Einarbeitungszeit Entscheidungen treffen dürfen zu Sachverhalten, bei denen es in vielen Fällen am Ende um Rechtsgüter wie Freiheit, Leib und Leben geht.
43