BTHD - Teber Özbey #45

Page 1

Mart / März 2016 | Sayı / Ausgabe: 45 | issuu.com/berlinturk | berlinturk.com | twitter.com/berlinturk | facebook.com/berlinturk

Ab Se ite DEU 32 auf TSCH

kostenlos / ücretsiz

Davutoğlu Merkel Zirvesi AB-Türkiye Eylem Planı’na öncelik Vahşi Berlin MÜSİAD’da Yeni Yıl Resepsiyonu

Teber Özbey “Sol Yanımı Hep Sevdim”

berlintürk Nachrichten Zeitschrift / berlintürk Haber Dergisi


SICAK SİYASET

SICAK SİYASET

BERLİN HABER

BERLİN HABER

İÇİNDEKİLER

04

Davutoğlu & Merkel Buluşması

06

AB-Türkiye Eylem Planı’na öncelik

S A Y F A

S A Y F A

Türk Veliler Birliği 30 Yaşadı

S A Y F A

BERLİN HABER

KÖŞE YAZARI

07

12

DTZ Yeni Okulunda Eğitime Hız Verdi

S A Y F A

BERLİN HABER

20

Berlin’de Büyük Konser

22

TDU’da Coşkulu Kutlama

BERLİN HABER

S A Y F A

17

S A Y F A

Vahşi Berlin Dr. Turgut Altuğ

18

MUSIAD’da Yeni Yıl resepsıyonu

S A Y F A

PORTRE

S A Y F A

30 31

26

La fiamma Potsdamer Strasse’de

S A Y F A

Murat Üzel’e Büyük Ödül

S A Y F A

S A Y F A

08

GoPro Hero4 Black Incelemesi Berk Doğuş Koşan

Teber Özbey - Evinvia

S A Y F A

Die berlintürk Nachrichten Zeitschrift wird Klimaneutral gedruckt

Sayı / Ausgabe: 45 | berlinturk.com | issuu.com/berlinturk | twitter.com/berlinturk | facebook.com/berlinturk


Berlin nabzı gergin

İ

şimiz bu ya, sual ettik.

Mülteci trafiğinin Berlin yankıları nasıldır diye. Toplumun tüm katmanlarına; Esnaf, sanatçı, işveren, politikacı, işçi, bürokrat, öğrenci, hiçbirini atlamadık

ve mikrofonlarımızı uzattık. Almanya’nın mülteci sıkıntısı sizlere nasıl yansıyor? „Türkiye’nin bu olgunun kalbinde olması düşündürüyor. PKK, PYD, İŞİD Türkiye siyaseti ekseninde ele alınıyor ancak popülarist tutum var. Almanya PYD’yi terör örgütü olarak görmüyor, bolca silah sevkiyatı ile de destek veriyor“ açıklamasını yaptılar. Siz bu desteği onaylıyor musunuz? Diye sorduk.

* * * *

„Asla onaylamıyoruz. PYD, PKK’nın uzantısıdır“ yanıtını verdiler. Babası Kars, annesi Niğdeli olan Kezban hanım; „Çifte standart. Biz ikinci vatanımız Almanya’nın bu siyasi yaklamışımına kırgınız. İçimiz buruk“ dedi. Ne öneriyorsunuz, sizce nasl bir yol izlenmeli? Dedik. „Almanya ve de Avrupa teröre karşı kayıtsız şartsız Türkiye’nin yanın da yer almalı. Türkiye NATO ülkesi. Müteffikiz. Akıl alacak gibi değil. Olmaz böyle saçma şey“ yorumunu yapanlar ise çoğunlukta. Bu yaklaşım, Kreuzberg, Paul- Lincke – Ufer deki pazarcılardan da geldi. Aralarında Alman vatandaşı üçüncü kuşak Türkiye kö kenliler ise çoğunlukta.

Sevim Ercan

size Berlin nabzı. * Alın Aynen böyle atıyor. İçlerinde Kottbusser Damm’daki Kürt börekçi * Leylak müşterisi, Kottbusser Tor’daki Kürt simitçide kahvaltı yapan boya badana kalfaları, Alte – Jakob – Strasse deki hemen hiç bir toplantıyı ıskalamayan kültür ve edebiyat sevdalıları mevcut. Televizyon stüdyolarında, radyo programlarında, günlük gazete yorumları için söyleşi yapan meslektaşlarıma bu tablo ibret olsun. Mütemadiyen, aynı soruyu soran meslektaşlara, Recep Tayyip Erdoğan’ın partisi AKP, Avrupa’da neden bu kadar çok oy alıyor?

Erdoğan neden bu kadar çok seviliyor kördü- man vatandaşı olmuş, Türkiye sevdalısının, kuğümünde kaybolanlara kısa bir yol haritası. aförler kralı lakaplı zanaatkarın, terzi MualAvrupa, Almanya bu kitleyi kırmış. İncitmiş. Yaşadıkları ülkelerde tutunacak dal arayan bu insanların iç dünyasını iyi analiz etmenin yolu, düşüncelerini, anlattıklarını dinlemeden geçiyor. Bir jimnastik salonunda öğretmenlik yapan Berlin doğumlu Asım Gündoğan’ın açıklaması şöyle: “mülteci meselesinde ABD, NATO, AB, Almanyalı Türklerin nını çok sıkıyor. Dünyanın dördüncü, NATO’nun ikinci büyük ordusu Türkiye’nin terör örgütleriyle karşı karşıya getirilme oyununu hemen herkes gözlemliyor. Söz konusu bu cehennemden ise aslında en çok Türkiye Kürtleri endişeli. Aralarında bu bizi yok etme operas yonu diyenler dahi var. Var da Almanya’nın bu toplumun gözünün içi ne baka baka üç beş eli silah tutan PYD liye “illa da ben seni silaha boğacağım” tavrı can yakıyor biline. Sokaktaki insanın canını yakıyor” Ancak ne hikmetse, gril ocağı sahibi hatta Al-

la teyzenin, yıldırım garson Feyzo’nun da çözüm önerisi aynı cümleyle bitiyor. 80 milyonluk T.C. vatandaşının “bir olmak, birlik olmak ve de millet olmak” yolundaki mücadelesinin, Berlin’in en kuytu köşesine kadar sıçramış olan ayrılık sütununu kökünden söküp atacağı inancı hakim. Enteresan olan bu görüşü ve nihai sonucu hangi gruba çekilmeye çalışılırsa çalışılsın hemen herkesin paylaşması. Kim bilir belki de bu anlayışı, kapılarında aç, bilaç konaklama yeri, aş ve iş dilenen mültecilerin varlığı oluşturdu. Ev malzemeleri satan bir Berlinlinin söylediği şu cümle etkileyici. “ister açlık sınırında bir ekonomi, ister diktatör bir yönetici, ister orta çağ koşulları hakim olsun, ne olursa olsun, yeter ki, vatandaşlarının tarumar olmadığı, el kapılarına sığınmak için, bebelerini ölümün kucağına atmak zorunda olmadığı bir memleketimiz olsun”Berlin’de sokağın nabzı teklemeden böyle atıyor. 3


D av ut o ğ lu & Me r k e l B u lu ş m a s ı

Davutoğlu: Türk vatandaşları en geç Ekim ayında Avrupa'ya vizesiz gidebilecek

Angela Merkel

Ahmet Davutoğlu

T

ürkiye Berlin Büyükelçilik Kançılarya binasında Türk işadamları ile buluşan Başbakan Ahmet Davutoğlu, Avrupa'da Schengen Bölgesi'ni ziyaret edecek Türk vatandaşları için en geç Ekim ayından itibaren vize muafiyeti döneminin başlayacağını söyledi. Davutoğlu ve beraberindeki Türk heyet, bugün 1. Hükümetlerarası Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi'ne katılmak için Berlin'e gitti. Davutoğlu, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve bakanlardan oluşan heyetler arası görüşmeler sonrası Almanya'daki Türk işadamları ile görüştü. Türkiye Berlin Büyükelçilik Kançılarya binasında Türk işadamları ile buluşan Başbakan Davutoğlu, Schengen Bölgesi'ni ziyaret edecek Türk vatandaşları için en geç Ekim ayından itibaren vize muafiyetinin başlayacağını belirtti. Davutoğlu seçimden sonra verdikleri sözleri zamanla yerine getirdiklerini belirterek “Almanya’da verdiğim sözü de yerine getirdim ve yurtdışında askerlik görevini yapacak olanların ödeyecekleri harcı da 6 bin Euro’dan bin Euro’ya indirdik.” dedi. Vize konusuna da değinen Davutoğlu, "Önümüzdeki dönemde, Meclis'ten de geçireceğimiz yasalarla vize muafiyeti yani Shengen’e intibak çalışmalarını tamamlamış olacağız. İnşallah en geç Ekim ayında hepinizin özlemle beklediği, akrabalarınızı davet ederken konsolos kapılarında çekilen çileleri anarak 'bir gün bunu yaşayabilir miyiz?' dediğiniz vize muafiyeti dönemi başlayacak." ifadelerini kullandı. Davutoğlu ayrıca, "güçlü Türkiye pasaportu ile Shengen sistemi içerisinde Avrupa'nın her yerine vizesiz seyahat edebileceğini" aktardı.

"MÜLTECİLERE SAHİP ÇIKIN" Konuşmasının başında mikrofonda uzun süre sorun yaşayan Davutoğlu, “Demek ki çok güzel binalar yapmak yetmiyor, teknolojik olarak da güzel donatmak lazım” diyerek sitemini iletti.

Davutoğlu Alman işadamlarından terör saldırısında Türkiye’de hayatını kaybeden Alman vatandaşlarına taziye mesajını iletmelerini istedi. Türk işadamlarından yurtdışına gelen mültecilere sahip çıkmalarını da isteyen Davutoğlu ayrıca konuşmasında, “Almanlara ve her ırktan Avrupalılara hoşgörüyle, sabırla ve onlara muhabbet diliyle konuşarak yaklaşmanın önemli olduğu bir dönemden geçiyoruz.” dedi.

"DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU'DA HUZUR SAĞLANANA KADAR MÜCADELEMİZ DEVAM EDECEK" Konuşmasında Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki duruma da değinen Davutoğlu şunları aktardı: "Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki işadamlarımız aynen sizin bölgenizde olduğu gibi rahatlıkla Türkiye’nin diğer bölgelerinde olduğu gibi işlerini yapar hale gelene kadar, Türkiye’nin her tarafında barış ve huzur sağlanana kadar mücadelemiz devam edecek." Özgürlüklerin, demokrasilerin olmazsa olmazının "kamu düzeni" olduğuna işaret eden Davutoğlu, aksi takdirde kimsenin özgürlüğünü kullanamayacağını aktardı. Başbakan Davutoğlu, "Bu çeteler, bu terör odakları Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki belli bölgelerde kamu düzenini yok etmeye dayalı bir terör saldırısına geçtiler. Biz de kamu düzenini halktan aldığımız yetkiyle sağlayana kadar, demokrasiyi ve demokratikleşme düzenini teminat altına alıncaya kadar da bu gayretlerimizi devam ettireceğiz." ifadelerini kullandı. Davutoğlu ayrıca, "Başta şeffaflık olmak üzere bürokrasinin azaltılması, siyasi etik yasası, bunları da taçlandıracak yeni Anayasa reformu için düğmeye bastık." açıklamasında bulundu.

Davutoğlu: Türkiye-Almanya arasında yeni bir dönem başladı Başbakan Ahmet Davutoğlu beraberindeki Türk heyetle resmi temaslar için gittiği başkent Berlin'de, Türkiye ile Almanya arasında yeni bir dönem başladığını belirtti. Davutoğlu ve beraberindeki Türk heyet bugün 1. Hükümetlerarası Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi'ne katılmak için Berlin'e gitti. Davutoğlu, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve çoğunluğu bakanlardan oluşan heyetler arası görüşmeler sonrası Alman mevkidaşı ile birlikte basın açıklaması yaptı. Davutoğlu konuşmasında, Almanya'da yaptığı görüşmelerin önemine değindi. İki ülke ilişkilerinin daha güçlü bir yapıya kavuştuğunu aktaran Davutoğlu, Almanya ile yeni bir dönemin başladığını söyledi. Başbakan Davutoğlu söz konusu dönemde hükümetler arası istişareler şeklinde yapılanma ile dışişleri ve ekonomi bakanları arasında ortak toplantıların olduğunu dile getirdi. Türkiye ile Almanya'nın tarih boyu müttefik iki ülke olduğu hatırlatan Davutoğlu ayrıca, ilk kez hükümetler arası istişare düzeyindeki bir zirvede

4

birçok bakanın bir araya geldiğini vurguladı.

ALMAN TURİSTLERE YAPILAN SALDIRIDA SORUMLULAR MUTLAKA CEZALANDIRILACAK 12 Ocak 2016'da İstanbul Sultanahmet'te 10 Alman turistin katledildiği canlı bombalı terör saldırısında hayatını kaybedenler için başsağlığı dileyen Davutoğlu, "Bu saldırılar sadece Türkiye’ye, sadece Almanya’ya değil bütün insanlığa dönük bir saldırıydı. Sorumlular mutlaka yakalanacak ve gerekli cezaya çarptırılacaktır." dedi. "Aslında bu terör saldırısı karşı karşıya kaldığımız büyük tehlikeleri ve riskleri ortaya koyuyor." sözleri ile konuşmasına devam eden Davutoğlu, Berlin’de son derece önemli tarihi bir adım attıklarını kaydetti. Berlin'de Almanya ile Türkiye arasında ilk kez Hükümetlerarası Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi düzenlendi.


Merkel: Mülteci krizinde, Türkiye'ye verilen taahhütler yerine getirilecek

B

aşbakan Ahmet Davutoğlu ile başkent Berlin'de ortak basın toplantısı düzenleyen Almanya Başbakanı Merkel, mülteci krizinde, Türkiye'ye verilen taahhütlerin yerine getirileceğini belirtti.

Almanya Başbakanı Angela Merkel ile Başbakan Ahmet Davutoğlu, Almanya ile Türkiye arasında ilk kez düzenlenen Hükümetlerarası Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi çerçevesinde yapılan stratejik istişareler toplantılarında bir araya geldi. İki ülke ilişkilerinin yanısıra AB-Türkiye ilişkilerinin masaya yatırıldığı konsültasyon görüşmelerinin odağında ise Suriyeli ve Iraklı sığınmacıların Avrupa’ya geçişleriyle oluşan krizin kontrol altına alınması için sınır güvenliğinin sağlanması, insan kaçakçılığıyla mücadele gibi sıkı tedbirlerin alınması ve terörizmle ortak mücadele yer aldı. 18 Şubat tarihinde AB Komisyonu çerçevesinde biraraya gelineceği hatırlatıldı. Merkel-Davutoğlu ikilisi 29 Kasım 2015 tarihinde AB devlet ve hükümet başkanlarının katılımıyla Brüksel’de düzenlenen AB Zirvesi’nde Türkiye’yle kabul edilen 11 maddelik Aksiyon Planını da görüştü. Davutoğlu, Türkiye’nin Avrupa’ya sığınmacı geçişlerinin denetim altına alınabilmesi amacıyla başlattığı önlemleri devam ettireceği taahhüdünde bulunurken, Merkel ise Almanya’nın ilgili planda öngörülen Türkiye’ye 3 milyar Euro yardım, Türk vatandaşlarına vize kolaylıkları ve AB müzakere sürecinde canlanma taahhüdüne sadık kalacağı garantisini verdi. 12 Ocak 2016’da İstanbul Sultanahmet’te 10 Alman turistin katledildiği canlı bombalı terör saldırısına da atıfta bulunan Başbakanlar, terör örgütü IŞİD’le mücadelede işbirliğinin de uluslararası ittifak içinde artırılacağını söyledi. Zirve sonrası düzenlenen ortak basın toplantısında konuşan Hıristiyan Demokrat Birlik Partili (CDU) Başbakan Merkel, “Bugünkü görüşmelerimiz ikili ilişkilerimizin derinleştirilmesine yol açmıştır. İki taraf da gelecek aylar için

belirlediği çalışma programlarıyla uluslararası alanda bizi bekleyen sınavlardan geçmek için sorumluluklarını üstlenmiştir.” dedi. IŞID yerine DAEŞ kelimesini kullandığı gözlerden kaçmayan Merkel, “DAEŞ’le mücadeleyi işbirliği içinde sürdürmeye devam edeceğiz.” dedi. “Biz, sıkı partnerleriz.” diyen Merkel, Almanya’da yaşayan 3 milyon Türk kökenli vatandaşlarla Türkiye’ye seyahat eden 5 milyon Alman turistin varlığının ilişkileri özel kıldığının altını çizdi. Suriyeli sığınmacı krizinin çözülmesi için Türkiye’ye verilen taahhütlerin yerine getirileceğini kaydeden Merkel, Suriye’deki barışın yeniden temini için yapılan görüşmeleri desteklediklerini kaydetti. PKK’nın terör faaliyetlerine de değinen Angela Merkel, PKK’yla mücadelede orantısız güç kullanma konusunda Türk yetkililerle konuştuklarını söylemekle yetindi.

“SINIR KAÇAKÇILIĞINA İZİN VEREMEYİZ” Açıklamalarının devamında “Sınırlardaki insan kaçakçılarının denetimleri ellerine almalarına izin veremeyiz. Kaçak göçün legal hale gelmesini istiyoruz. Türkiye’yle Frontex sınır güvenliği kapsamında birlikte çalışacağız. İnsanların hayatlarını tehlikeye atılmasının engellenmesi için çalışıyoruz.” diyen Merkel, “Kaçak göçün engellenmesi için adım adım başarılar elde edeceğimize inanıyorum.” dedi. Merkel, Türkiye’nin Suriye topraklarında talep ettiği sınır güvenliği ve Rusya eleştirilerini diplomatik bir dille ise geri çevirdi. Merkel, “Şu sıralar karışık bir durum var. Güvenli bölgenin olabilmesi için gerçekten güvenliğin olması gerekir. Suriye konusunda insanların durumu için siyasi çözüm şart. Rusya olmadan Suriye’de bir çözüm olamayacağı da açık.” dedi. Basın özgürlüğü ihlallerinden bahsetmeyen Merkel, Alman gazetecinin bir sorusu üzerine sadece “Gazetecilerin durumları gibi kritik soruları da konuştuk.” ifadesini kullandı.

Cemile Giousouf Federal Milletvekili CDU/CSU Federal Meclis Grubu Uyum Politikaları Sorumlusu

Bütçe Yarışına Son

G

iousouf: Hristiyan Demokrat Parti Uyum Siyasetinin Motoru Olmaya Devam Ediyor

Federal Milletvekili, Birlik Partileri Meclis Grubu Uyum Politikaları Sorumlusu Cemile Giousouf, eyalet temsilcilerinin mültecilerin yönelik uyum politikası hizmetleri için federal hükümetten maddi destek talebinde bulunmasını eleştirirken parti olarak gerek Başbakanlık gerekse İçişleri Bakanlığı nezdinde bu alandaki yoğun çalışmalara dikkat çekti ve şunları söyledi: Geçen hafta Uyum Çalışma Grubu olarak basına kapalı olarak, Başbakanlık Mülteci Siyaseti Müsteşarı Sayın Peter Altmaier, İçişleri Bakanlığı’ndan Sayın Engelke’nin ve meclis grubumuzun içişleri komisyonu üyesi vekillerinin de katılımıyla basına kapalı bir toplantı gerçekleştirdik. Toplantının ana gündeminde mültecilerin durumu ve topluma uyumlarına yönelik atılacak yeni adımlar vardı. Entegrasyon alanında bakanlıkların bütçe yarışı son bulmalı. İhtiyacımız olan, geniş kapsamlı ve doğru noktalara ağırlık veren bütünlükçü bir uyum konsepti. Başbakanlık Müsteşarı Altmaier ve Sayın Engelke de bizlere bu konuda yoğun bir çalışma ve hazırlık içinde olduklarını teyit ettiler. Federal vekiller olarak geliştirilmekte olan uyum politikaları konseptine desteğimizi ve uyum yasasına yönelik payımıza düşen katkıyı ifade ettik. Hıristiyan Birlik olarak on yılı aşkın bir süredir tutarlı bir uyum siyaseti için gerekli yapıyı sağladık. Halen federal düzeyde siyasetimizi güncel şartlara göre geliştiriyoruz. Şunun bilincinde olmayız, esas olan sürekli yeni ve maddi taleplerde bulunmaktan ziyade varolan yapıdan faydalanılmalı.

Cemile Giousouf

5


AB-Türkiye Eylem Planı'na öncelik

Almanya Başbakanı Merkel, sığınmacılara ilişkin geçen yılın kasım ayında anlaşmaya varılan AB-Türkiye Ortak Eylem Planı'na öncelik verilmesini istedi.

A

lmanya Başbakanı Angela Merkel, sığınmacılara ilişkin geçen yılın kasım ayında anlaşmaya varılan AB-Türkiye Ortak Eylem Planı'na öncelik verilmesini istedi.

Merkel, iki gün sürecek Avrupa Birliği (AB) Liderler Zirvesi için gittiği Brüksel’de gazetecilere yaptığı açıklamada, zirvede İngiltere’de yapılacak AB referandumu ve sığınmacı krizinin ağırlıklı görüşülecek konular olduğunu kaydetti. Sığınmacı krizine ilişkin AB-Türkiye Ortak Eylem Planı'nın uygulanması için özellikle çaba sarf eden 11 ülkenin yer aldığı grubun bugün toplanamadığına işaret eden Merkel, “Korkunç terör saldırılarından dolayı Türk halkının acılarını paylaşıyorum. Türkiye Başbakanı (Ahmet) Davutoğlu'nun bu sebepten dolayı gelmemesi tümüyle anlaşılır bir durum. Türkiye Cumhurbaşkanı (Recep Tayyip Erdoğan) ve Başbakanı’nı arayarak Alman halkı adında taziyeleri ilettim” dedi. Merkel, buna rağmen sığınmacı kriziyle ilgili burada gerekli sonuçları çıkarmak ve bu konuda ilerleme sağlamak için yoğun şekilde çalışacaklarını ifade ederek, “Üzerinde anlaşmaya varılan konuların uygulanması için AB-

Türkiye Ortak Eylem Planı'na öncelik tanınmasını istiyorum” diye konuştu. "Avrupa ve Türkiye’nin yükü paylaşması iyi olur" Bu sayede AB'nin dış sınırlarının korunabileceğini ve sığınmacılar konusunda görev paylaşımının yapılabileceğini dile getiren Merkel, özellikle bugünlerde Suriye’den kaçan sığınmacıların durumunun önemine dikkati çekti. Almanya Başbakanı Merkel, “Avrupa ve Türkiye’nin yükü paylaşması iyi olur. Ancak bizim dış sınırlarının korunmasına, insan kaçakçılığına karşı mücadeleye ihtiyacımız var. İnsanların AB’ye yasal şekilde girebilme yollarını bulmamız lazım” ifadesini kullandı. Merkel, AB üyesi 28 ülkenin bu konuda ortak karar alması gerektiğini bildirdi. İngiltere’nin AB’de kalması konusunda ön şartların yerine getirilmesi için ellerinden geleni yapacaklarını belirten Merkel, Almanya için bunun önemli olduğunu ancak bu konuya İngiliz halkının karar vereceğini sözlerine ekledi.

Erdoğan'a taziye telefonu Almanya Başbakanı Merkel, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı telefonla arayarak taziyelerini iletti

C

umhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Almanya Şansölyesi Angela Merkel ile telefonda görüştü. Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından edinilen bilgiye göre, sabah gerçekleşen görüşmede, Başbakan Merkel, Ankara'da meydana gelen terör saldırısını kınayarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a taziyelerini iletti. Almanya olarak terörle mücadele konusunda Türkiye'nin yanında yer aldıklarını belirten Merkel, Türk halkının acısını paylaştığını ifade etti.

6


Türk Veliler Birliği 30 Yaşında

B

erlin-Brandenburg Türk Veliler Birliği’nin kuruluşunun 30’uncu yıldönümü nedeni ile kurucu başkan olarak bir yazı yazmam istenince, bu beni 1984 yılına geriye götürdü. “Arbeitskreis Neue Erziehung e.V.”da Türk anababaları için yayınlanan 5 kitap ve 5 kasetin sonuncusunu hazırlıyorduk. Projenin sona ermesine 8 ay kalmıştı. Velilere her kitap ve kaseti postalarken ekte birer de mektup gönderiyorduk. Velilerin olası sorularını yanıtlamak için danışma saatimizi ve telefon numaramızı veriyorduk. Ancak velilerden bizi arayan çok az kişi oluyordu. Bunun üzerine velileri harekete geçirmek için 1985’in Nisanında bir “Türk Veli Girişimi” oluşturarak çalışmalara başladık. Başlangıçta katılım çok az oldu. Ancak “Girişimi” oluşturan veli ve öğretmenlerle zor bir işe başladığımızın bilinci ile ısrarla yolumuza devam ettik. 6 Aylık bir ön çalışma ve hazırlıklardan sonra 23 Kasım 1985’de 60 civarında veli ve öğretmenin katılımı ile Berlin Türk Veliler Birliğini kurduk. Yönetim Kurulu başkanlığına Ertekin Özcan, başkan yardımcılığına Mustafa Mamay, yazmanlığa Burhan Özvatan, saymanlığa Kazım Aydın, üyeliklere Miyase Elmasörs, Mehmet Ekşi ve Salih Rıfkı Yazıcı; Mali Denetim Kuruluna ise Cafer İnan, Fatma Öztürk ve Ataman Dalaman seçildiler. Bugüne kadar yönetim ve denetim kurullarında 300’e yakın eğitim gönüllüsü görev alarak Veliler

Birliği’ni 23 Kasım 2015’e yani 30. Kuruluş Yılına taşıdılar. Türk Veliler Birliği’nin, kurulduğu günden bugüne değin eğitim ve öğretim alanında sunduğu profesyonel hizmetleri, istem ve önerileri ile Berlin’in eğitim ve uyum politikasına katkılarını görünce, ne kadar önemli bir iş yaptığımızı daha iyi anlıyoruz. Bu nedenle bu uzun süreçte hem yetkili kurullarda, hem de çeşitli çalışma alanlarında görev alarak katkı sağlayan velilere, öğretmenlere, bilim insanlarına ve eğitim gönüllülerine ve de basın yayın kurumlarına siyasetçilere teşekkür borçluyuz. Gelecek 30 yılda Türk Veliler Birliği’ne gereksinim olacak mı acaba? Bu soruya hayır yanıtını vermeyi çok isterdim, ama 40 yılı aşan deneyimim, ne yazık ki bu soruya evet diyor. Çünkü Almanya’ya göçün başlangıcından, yani 1955 yılından bu yana 60 yıl geçmesine karşın Almanya’daki siyasal partiler ve çoğunluk toplumunun sivil toplum örgütlerinin büyük bölümü hala göçmen kökenli azınlıkların sorunlarını içselleştirerek gerekli köklü çözümler getirmediler. Ve gelecek on yıllarda da getirebileceklerini sanmıyorum. Bu nedenle Veliler Birliği gibi kuruluşlara gereksinim olacağı gibi, Almanya’daki Türkiye toplumunun toplumsal çıkarlarını savunan, istemlerini dile getiren ve siyasal, sosyal, eğitsel ve toplumsal alanlarda katılımını sağlayacak kültürel azınlıkların sivil toplum örgütleri varlıklarını sürdüreceklerdir.

mesi ne yazık ki hala yasalarca öngörülüp uygulanmıyor. İkinci Dil Almanca (DAZ-Deutsch als Zweitsprache) dersi veren öğretmenlerin büyük bölümü, bunun öğreniminden ve meslek içi eğitimden geçirilmiyor. 90’lı yıllarda 20’ye yakın okulda uygulanan Türkçe-Almanca ikidilli eğitim veren okulların sayısı, Eğitim Senatörlüğü yetkililerinin sürekli engellemeleri ve senatörlerin yeterli ölçüde destek vermemeleri nedeni ile bugün Almanca–Türkçe eğitim veren Aziz Nesin İlkokulu (Devlet Avrupa Okulu) ile birlikte 5’e düştü. 200 bin civarında Türkiye kökenli insanının yaşadığı Berlin’de Almanca’nın yanında Türkçe anadili dersi olarak, müfredat programı içinde hiçbir okulda okutulmuyor. Berlin üniversitelerinde Kültürlerarası Eğitim Bölüm ve Enstitüleri adım adım yok ediliyor. On yıllardır talep etmemize karşın Berlin üniversitelerinde Türkçe Öğretmeni yetiştirecek bölüm açılmıyor. İkidilli okullarda ve 2. yabancı dil olarak Türkçe dersi veren öğretmenlerin büyük bölümüne bilgilerini ve dersin kalitesini geliştirmek için meslek içi eğitim kursları sunulmuyor. Bu alanlarda adımların atılması için hem siyasette ve çoğunluk toplumunda, hem de Eğitim Bilim ve Araştırma Senatörlüğü’ndeki ve diğer senatörlükler-

deki bürokratlarda çokdilli ve çokkültürlülüğün Almanya için bir tehlike değil, bir zenginlik olduğu konusunda köklü bir zihniyet değişimine gereksinim olduğunun kabul edilmesi ve bunun adım adım uygulamaya sokulması gerekiyor. Eğitim Senatörü’nün yukarıda sıraladığımız konularda da cesur adımlar atmasını bekliyoruz. Berlin-Brandenburg Türk Veliler Birliği eğitim ve öğretim alanında sunduğu profesyonel hizmetleri, sorunların çözümü için dile getirdiği istem ve önerileri, eğitim ve uyum politikasına katkısı ile Berlin’in önemli kuruluşları arasında yer alıyor. Veliler Birliği’nin 30’uncu yılını kutluyor, bugünlere gelmesinde emeği geçen herkese, özellikle Yönetim Kurulu üyelerine, özverili bir şekilde çalışan genel koordinatöre ve çalışanlara teşekkür ediyorum. Başarılı çalışmalarının devamı için ilgili Çalışma Uyum ve Kadın Senatörlüğünün Veliler Birliği’ne daha fazla mali destek sağlamasını diliyorum.

Bizim kurulduğumuz tarihten beri eleştirdiğimiz sosyal ve eğitsel bakımdan zayıf ailelere mensup çocukları eleyen üçayaklı Alman Eğitim Sistemi’nin değiştirilmesine, ancak 2000 yılından beri yapılan uluslararası PİSA ve İGLU araştırmalarının da etkisiyle karar verildi. Uzun tartışmalardan sonra Berlin Eyaleti, 2010/2011 ders yılından itibaren birlikte ve tam gün eğitim konusunda önemli adımlar attı. 15 Okulda “Gemeinschaftschule” olarak uygulanan model projesinin tüm Berlin okullarına yayılmasını istiyorduk. Ama reform ilkokuldan sonra “Sekundarschule” ve “Gymnasium” ile sınırlı kaldı. Sınırlı kaldı diyorum, çünkü 60 yıllık göçe karşın, toplumun çok dilli ve çokkültürlülüğü yuva ve okul programlarına yeterli ölçüde yansımıyor. Çocuğun doğal çokdilliliği desteklenerek, okul dili Almancayı, anadili Türkçeyi ve 1. Yabancı Dil olarak İngilizce’yi (veya bir başka dili) öğrenerek en az üç dilli geliş-

Dr. Ertekin Özcan 7


Teber Özbey - Evinvia

“ ” b Bana sen kimsin diye sorulduğunda kendimi "Kürt olarak doğan, Asimile olmuş gururlu bir Türk ve gönüllü bir Alman vatandaşı olarak hissediyorum." diye cevap veriyorum

erlintürk: Teber Bey, siz Berlin'in tanınan işverenlerinden birisiniz. Belki de siz kendiniz bir esnaf olarak tanımlayacaksınız ama onu sizin insiyatifinize bırakıyoruz. Biz sizi işveren olarak tanımlıyoruz ve Evinvia diye bir şirket kurdunuz. Onunla tanındınız, Berlin'e yayıldınız. Hatta Berlin sınırlarını da aştınız. Evinvia ve Teber Özbey konusunda, ikisini bir arada özet geçmek isteseniz bize neler söylerdiniz?

Teber Özbey: Teber 60'a gelmiş ve bu 60 yılın deneyimini kullanarak evde hasta bakım yapan bir kuruluşun yönetimini yapıyor. 20'nin üzerinde çalışanım var. Bu çalışanlarla hem yaşam koşullarında berberiz hem de arkadaşız. Aynı büroda çalıştığımızdan bir aile ortamı yaşıyoruz. En büyük arzum, hastalarımın memnun olacağı en üst düzey koşulları yaratmak. berlintürk: Neden Evinvia ve neden evde hasta bakım servisi? Çünkü biz sizi daha çok siyasi yanı ağır basan, politik düşünen bir insan olarak tanıyoruz. Sosyal alanda da çalıştınız. Tüm bunları konuşacağız ama yine soruyorum. Neden Evinvia? Teber Özbey: Bu ağırlık olarak benimle alakalı bir şey. Belki çocukluğumda da öyleydim ama ayaklarımın üzerine bastığım günden beri yardım etmeyi seven bir insan oldum. Yardım ettikçe de mutlu oluyorum. Bunu daha çok politik yaşamımda gördüm. Aynı zamanda pedagojik olarak da gördüm. En son yardım edilecek en önemli bir kesim daha var ki o da yaşlılardır. Hasta ve psikolojik sorunları olan kesimlerle çalışıyorum. Onlar en üst düzeyde yardım götürme durumumuz söz konusu. Bu yardımı yaptıkça ben çok mutlu oluyorum. berlintürk: Bu yardımsever duruş, Evinvia'nın günümüzdeki durumu mu? Teber Özbey: Dediğim gibi bu benimle alakalı bir şey. Bugünden geçmişe, çocukluğuma doğru gidersek zamanla da alakalı bir şey. Politik bir insanım. Çocukluğumdan beri yardımsever bir insanım. Sosyal bir pedagog olarak insanlara yardım edebileceğim bir mesleği seçtim. Bir de yaşamım içerisinde insanlara her anlamda yardım edilmesi gerektiğini de fark ettim. 1990'larda Türk Sağlık Elemanları'nda çalışırken, biz direkt sağlık yardımı yapıyorduk. O dönemde bu yaşa gelebilen insan pek yoktu. 50'nin üzerinde 60 ya da 65 olan insan çok azdı. İş gücü kaybıyla başladık. Benim bazı konularda önsezilerim olmuştur ama bunları hayata geçirme konusunda hep kendimde tutmuşumdur. Bu mesele benim için o zamanlarda önemli bir mesele halini alıp tutkuya dönüştü. Bu da o dönem onlarla çalışırken, hem mesleğimden kaynaklanan bir olguyla hem de yaşayarak insanlara ciddi bir yardım alanı olabileceğini görmemle oldu. Ben bu konuyla ilgili mesleki olarak bir şey yapılabilir mi diye düşünüyordum. 1990'larda hiç kimsenin kafasında böyle bir şey yoktu. Ama benim aklıma geldi. Hatta bunu Türk Sağlık Elemanları Derneği'ne teklif ettim. Böyle bir kurumu dernekleri adına açabileceğimizi söyledim. Onlar da bana yetki verince ben de bir şeyler yapmaya başladım. Bundan sonra da ben Almanya'da ilk Emekliler Derneği'ni kurdum. Yanılmıyorsam 1992'ydi. 200 kişi ile kurdum. Hem emeklilerin sosyal yönlerine sahip çıkmak ve onlara hizmet sunmak hem de o dönemki protokollere baktığımızda çok da adı duyulmayan hatta bizim yaptığımız faaliyetlerle adı duyulan şeyler için bunu yaptık. Zaman zaman böyle küçük adımlar da attım. Ama 2008 yılında ciddi bir adım attım ve bir firmadan Evinvia'yı devraldım. berlintürk: Em-Der, Berlin'de adından çokça söz ettirdi ve oldukça da önemli 8 işlerin altına imzasını attı. Erken emeklilik bizim kuşak için ol-


dukça önemli bir durumken bile Em-Der, gerçekten emekli olanlar için bir organ, bir kurumdu. Em-Der'in şimdiki durumu nedir? Teber Özbey: Şunu açıkça söyleyebilirim ki, ilk kurulduğu zamanlar ne kadar gurur duyduysam son zamanlardaki halini görünce de o kadar üzüldüm. Çünkü bireysel olarak da çok önem verdim. Danışmanlık yaptığım zamanlarda da birçok insan tanıdım. İsmini vermeyeceğim ama ne yazık ki birileri onun başına geldi. Ben o zaman gençtim ve biz tüzüğüne ya iş gücü kaybıyla, ya yaşlı olarak ya da emekli olarak üye olunabileceğini koymuştuk. Sonra yönetim kurulunda bir kişi beni bilerek izole etti, dışladı. Ben biraz uzak kaldım. Orayı bırakıp Gençlik Çalışması'na geçtim. Ama oradaki insanlarla ilişkilerim hep devam etti. Sonra da orayı adım adım, kendi ve çocuklarının, ailesinin çıkarı için kullanmaya başladı. Orası kayıtlı bir dernekti ve Berlin Senatosu tarafından da destek veriliyordu. Yönetime oğlunu, kızını getirdi ve en sonunda orası GMBH oldu. Yani oğlunun bir firmasına orayı yamadı. En son bir vesileyle gitmiştim ve gördüm ki üzerinde Em-Der GMBH yazıyor. Sonradan da kapandı gitti. berlintürk: Evinvia'ya geçecek olursak, sizin gibi sosyal öngörüleri olan bir insan için, işletmeci olmak bir şirketi yönetmek güç olmuyor mu? Neticede 20 kişiyle çalışıyorsunuz.

Fakültesi'nde öğrenciydim. 79'un ortasında okulu bitirdim. Annem, babam ve kardeşlerimin bir kısmı buradaydı. 12 Eylül döneminde üniversite çatışmalarının en az olduğu dönemdi. Biz ailece bu yönde aktifiz. Ama o dönemde üniversite öğrencisi olmamdan ötürü, olaylar benim için daha farklıydı. Ben şu an neysem, o zaman da öyleydim. Hiçbir zaman şiddetten yana olmadım ve öncülük etmedim. Hep birlikte hareket etmek benim felsefemdi. Bu durum beni biraz daha korudu. Okulu bitirdikten sonra iş aramaya başladım. O dönem, üniversite bitirenlerin de çok kolay iş bulamayacağı bir dönemdi. Diğer iş bulanlar da ya bir tanıdıklarıyla ya da rüşvet vererek işe girmişlerdi. O dönem Cumhuriyet Halk Partisi'nin ön planda olduğu bir dönemdi ve İstanbul Belediyesi'nde işe girebilirim diye düşündüm. Bir müfettişlik ilanı vardı ama nasıl müfettişlik yapılacağını da hiç bilmem. Başvurmaya gittiğimde bana en üst rütbelerden birinden aşırı solcu olmadığıma dair bir belge getirmemi istediler. Kartal bölgesinde o bölgenin sorumlusu CHP'li bir avukat vardı. O bile zorlandı, gönderdi ama beni işe almadılar. O arada da babamlar durumlar kötü olduğu için beni Berlin'e biraz orada durmam için çağırıyorlardı. Tamam gideyim dedim. Biraz dil ya da başka şeyler öğreneyim derken darbe oldu. Ondan sonra da gitmek istemedim. Zaten koşullar zordu.

Teber Özbey: 20 kişi dedim ama listeye baktığım zaman sanıyorum ki 100 kişinin üzerinde insan gelmiş ve bizimle çalışmış. Dolayısıyla 100'ün üzerinde insanla kontağım oldu. Hep söylediğim bir şey var. 10 yıl öncesine kadar entellek-

berlintürk: Kalabalık bir aileniz var. Kardeşleriniz çok fazla. Şimdi yaptığınız işte de sağlık alanında çok kardeşiniz var. Sadece bir tanesi değil birkaç tanesi doktor.

tüel, çalışan bir birey olarak kendime hep iyi bir birikimim olduğunu söylerdim. Ama o işe başladıktan sonra en üst seviyede birikimli olmadığımı gördüm. Şunu fark ettim. Belki 20 ya da 30 yıl içerisinde yapamayacağım birikimi ben 8 yıl içerisinde yaptım. İnsanları daha çok tanıdım. Mesela ben politikacı olarak emeği savunan bir insanım. Hiçbir zaman kendimi bir patron olarak görmedim. Mümkün değildi. Bazen de insanlar bu kadar alçakgönüllü olmamı garipsiyor. Öyle olmayı hep tercih ettim ve öyle olunması gerektiğini de hep söyledim. Ama buna rağmen, emeğini savunduğun insanın zaman zaman seninle nasıl çelişkiye düşebileceğini, küçük çıkarların nasıl bazı ilişkileri bozduğunu ben orada yaşadım. Bir anlamda böyle bir deneyim yaşadığım için de seviniyorum. Diğer yandan da yıpratıcı olduğunu gördüm. Orada farklı davranmak zorundasın. Bunu yapmadığın zaman insanlarla sorun yaşayabiliyorsun.

Teber Özbey: 3 kardeşim doktor, ben sosyal pedagog dolayısıyla sağlıkçıyım. Diğer kardeşim de sağlık elemanı. Biz yaşayanlar olarak 9 kardeşiz. Aslında 11 kardeşiz. 2 kardeşim daha vardı. Ben onları da tanıdım. Yani 11 kardeşin 9'u yaşıyor. Ben üstten aşağı üçüncüyüm.

berlintürk: Size bir tanım yapın desem, Teber Özbey kendisini nasıl bir iş veren olarak tanımlar? Teber Özbey: Teber Özbey, klasik bir iş veren değil. Teber Özbey, gerektiğinde iş veren, gerektiğinde çalışanının emeğini savunan, çalışanıyla hatta hastasıyla arkadaş olan biri. Birçok hastam beni belli aralıklarla görmek ister. Bir bahane bulur. Çalışanla kavga çıkarabilir ki ben o durumlarda hemen giderim. Telefon eder, haber gönderir. O konuda da mutluyum. berlintürk: Berlin'e yolunuz nasıl düştü? Ne zaman geldiniz? Teber Özbey: 12 Eylül Darbesi'nden önce, İstanbul'da Siyasi Bilgiler

berlintürk: Madem kardeşler, aile dedik. Berlin'den çocukluğunuza, Türkiye'ye gidelim. Nerede, ne zaman doğdunuz? Koşullar nasıldı? Teber Özbey: Erzincan'ın kuzeyinde, Bayburt-Kelkit sınırının Erzincan'a yönelik olan bir yaylasında doğmuşum. Dediğim gibi ailenin 3. çocuğuyum. Mezrada 3 kardeş vardı. 3 kardeşin de çocukları vardı. O kardeşlerden benim dedem, oraya biraz daha hakimdi. Kendisine Musa Ağa derlerdi. 3 tane daha mezra vardı. İkisi ağaların elindeydi, diğeri yine karışık, köylülerin oturduğu bir yerdi. Alevi ve kendimizi Kürt olarak kabul etmesek de aramızda Kürtçe konuştuğumuz 40-50 kişilik bir mezraydı. Her kardeşin de 20-30 çocuğunun tek bir evde iç içe yaşadığı bir yerdi. Ben hatırlıyorum. Bizim tek bir odamız vardı. Annem vardı, babam sıkça İstanbul'a giderdi. Biz 4 kardeş o küçücük odada iç içe yatıp kalkardık. Çok erken yaşlardan itibaren de çalışmaya başladım. Daha çok çobanlık yaptım. 7-8 yaşına kadar ailenin hayvanlarının bakımından, benden sonra doğan kardeşlerimin bakımıyla da çok yakından ilgilendiğimi bilirim. Çünkü annem için bazı şeyler zordu. 13 yaşında evlendirilmiş ve kocasının sıkça sağa sola gittiği bir kadın düşünün. Diğer kardeşlerinin içinde kocası olmayan bir kadının nasıl ezilebileceğini de düşünün. Öyle bir kadının 11 çocuk doğurup hepsine baktığını hatta 2 çocuğunun ölümünü yaşayan bir kadın düşündüğümde za-

9


man zaman çözmekte zorlanıyorum. Yıllar sonra Almanya'ya geldi ve 9 çocuğun anneliğini yaptı. Bu 9 çocuğun içerisinde de çoğumuz doktor oldu. Hepimiz birer iş sahibi olduk. Okuma yazması olmayan bir kadındı ama hepimize yoldaşlık yaptı. Benim gözümde tarifsiz, yüce bir insan. Babamın bizim yanımızda çok az olmasına rağmen, o benim için bir melek. 7 yaşına kadar köyde kaldım. O yaşa kadar Kürtçe konuşurduk. Erzincan ve Tunceli bölgesinde bu dili konuşan çok fazla insan yok. Kuzeyde 3-4 tane mezra vardı. Yalnızca onlar konuşurdu. Ben emekli olduktan sonra biraz o taraflara yönelmeyi düşünüyorum. Bizim sülalenin nereden geldiğini ve Kürtçe'yi Zaza olarak konuşmadıklarını araştıracağım. Kelkit'ten geldiklerini ve oradan gelenlerin bu dili konuştuklarını biliyorum. Orası ağırlık olarak Türk ve Sünni bir bölge. Ama oraya nasıl geldiğimizi bilmiyorum. Bildiğim kadarıyla Kürtler sürekli göç etmiş. Bir gün beni, ağabeyimi ve kardeşimi bir kağnıya bindirip okula götürdüler. Ben okula başlayana kadar Türkçe bilmiyordum. Çok sıkıntı yaşadığımı hatırlıyorum. Türkiye'de olan ayrımcılık o dönemde de farklı bir şekilde vardı. Çok horlandığımı, baskı altına alındığımı ve zaman zaman şiddete maruz kaldığımı hatırlıyorum. Şu an da bile Almanca'nın %30'unu konuşamıyorum ama o zamanlar Türkçe öğrenirken her yanlış yaptığımda öğretmenimizden şiddet görürdük. Hızlı bir şekilde öğrendim. Birinci sebebi o diğer topluma katılmaktı. Diğer sebebi ise kökenimizi daha çabuk gizleyebilmek içindi. Öyle de oldu. Çünkü bizde Alevilik de var. Hem ondan ötürü hem de Alevilik'ten ötürü oldukça negatif bir durumdaydık. Alevilik'i uzun süre gizledik. Dili de ne kadar hızlı öğrenmiş olsam da üzerimizdeki baskı kalkmadı. İlkokulu bitirene kadar orada kaldım. Ağabeyim ortaokulu bitirdi. Orada lise yoktu. Sonra babam aldı bizi İstanbul'a getirdi. Daha sonra babam Almanya'ya geldi ve buradan ev alınca biz de buraya yerleştik. berlintürk: Türkçeniz acaba İstanbul'da mı bu kadar düzeldi? Teber Özbey: O bölgede diyalekt vardı. Ben halen orada yaşayan insanlarla konuştuğum zaman bunu fark edebiliyorum. Dediğim gibi iki sebepten ötürü oldu. Birincisi yaşam koşullarını öğrenmemiz gerekiyordu. Diğer bir nedeni ise kendimizi gizlemek ya da o baskıları görmemek içindi. Hızlı ve iyi bir şekilde Türkçe'yi öğrendim. Lise döneminde ilginçtir ama artık ben de kendi dilimi horlamaya ve küçümsemeye başlamıştım. Köyüme geri döndüğümde çok gururlu bir şekilde Türkçe konuşuyordum. Kürtçe konuşan insanlarla alay ettiğimi ve bu dili konuşmamalarını istediğimi bilirim. Lisenin sonlarına doğru bir politikleşme başlamıştı ama bu asla benim etnik kökenimi tartışmam için olmamıştı. Bunun sebebi ezilmek ve o dönemin siyasi konumu itibarıyla öyle olmuştu. Gururlu bir Türk olmuştum. Altın bir Türk bayrağı alıp önüme kolye olarak taktığımı hatırlıyorum. Bir süreçten başka bir sürece nasıl geçilebileceğini kendi özel yaşamımda da yaşadım. Şimdi bir bilinç var ve o dönemleri kendim için bir zenginlik olarak görüyorum. Hayatımın büyük bir bölümünü de Almanya'da yaşadım ve ciddi bir şekilde kendimi buralı hissediyorum. berlintürk: Siz burada kök saldınız. Türkiye'de de akrabalarınız var ama ailenizin büyük bir bölümü burada. Onlar da burada kök saldılar. Kelimenin gerçek anlamıyla çoluğa çocuğa karıştılar. Almanlara ve bizlere, siz siyasi geçmişi olan birinin bakış açısı nasıldır? Nasıl kıyaslama yapılacağını biliyorsunuz? Baktığınız zaman

10

ne görüyorsunuz? Teber Özbey: 30 yıla yakındır buradayım ve çok farklı şeyler yaşadım. Süreç içerisinde bazı değişimler de oldu. Göçmen olma, yabancı olma ya da Almanların bize çok kötü gözle bakması. Zamanla bu da azaldı. Kendimi güvende hissettiğim oranda rahatladım. Alman olma duygusunu ilk defa Alman vatandaşlığına başvurduğumda hissettim. Bizi kimliklerimiz vermek için çağırmışlardı. Elime o kimliği verdikleri anda içimden bir şey koptu. Onun ne olduğunu uzun zaman keşfedemedim. Ama kendimi o kimlikle özdeşleştirme duygusunu yaşadığımı çok sonra fark ettim. O benim için ciddi bir adım atma olayıydı. Çok hoş bir duyguydu. O kimliği de sonradan gerçekten sahiplendim. Bir gün bir Almanla konuşurken bana sen kimsin diye sorduğunda kendimi “Kürt olarak doğan, asimile olmuş gururlu bir Türk ve gönüllü bir Alman vatandaşı olarak hissediyorum.” diye cevap verdim. Onu söyleyince adam birden şaşırdı. Ben bile şaşırdım onu söylediğimde ama içimden gelen bir şeydi. Şimdi gerçekten de öyle olduğumu düşündüm. Kendimi biliyorum, öyleyim. berlintürk: Almanya'nın itici ve sahiplenmemesi gereken bir tarihi var. İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrası. Yahudilere yapılan şey kabul edilebilir bir şey değil. Geçmişi öyle olan bir ülkede yaşıyoruz. Bunu unutmamamız da gerekiyor. Attığımız her adımda bunu hatırlamalıyız. Aynısı olmayacak olması mümkün değil ama şu an günümüzde aşırı sağ bir partinin hızla tırmanması, yükselişe geçmesi, onun eş başkanlarından birisinin sınıra yaklaşanı vuralım, öldürelim, ülkemize sokmayalım gibi açıklamalarda bulunması bu geçmişe rağmen sizde nasıl bir etki yaratıyor? Teber Özbey: Böyle şeyler beni kızdırıyor. Ben yaşamım boyunca sahip olduğum politik ideolojiden dolayı umutluyum. Haklı olan kazanacaktır diye düşünüyorum. Yaşamın tekrar Hitler zamanlarının öncesine dönmesi mümkün mü değil mi bilemiyorum. Bir şey söylemek zor. Ben bir şey olmayacağını düşünüyorum ama şunu söyleyebilirim. Bu aşırı sağ kesimin topluma program olarak sunacak bir şeyleri yok. Bazı yöntemler var. Almanların daha önce Yahudilerle sorunları oldu. Onların yaptığı Yahudilerin yaşamlarını kötü göstererek kendi yaşamlarını meşrulaştırmaya çalışmaktır. Bence bu birinci nedeni. Diğeri ise krizleri kullanmaktır. Bunu Hitler de yaptı. O zaman da kriz vardı ve o da onu kullandı. Şimdi de kriz var. Mülteci krizi, kaç yıl öncesinden beri geçerli olan ekonomik kriz var. Bu yöntemleri kullanıyorlar. Amaçları başa gelmek ve bunu yapmak için de gerekli ideolojileri var. Göçmenler olayı var ki bu bir gerçek. Şu anda iktidarda olanların bunu çözmeleri çok zor. Buraya gelen göçmenlerin geliş nedenlerine müdahale edemiyorlar. Ortadoğu'da yapılan savaşlar. Bu savaşları ne biz ne de göçmenler çıkardı. Sermayederler, silah tüccarları çıkardı. Güçlü devletlerin kendi aralarındaki çatışmalar çıkardı. O savaşlar durmadığı müddetçe bunlar gelmeye devam edecek ve kimse hazırlıklı da değildi. berlintürk: Peki Teber Özbey Berlin'deki göçmenlere, Türkiye'den gelen topluluğa baktığı zaman ne görüyor? İstediği gibi mi? Politik ya da eğitim anlamında Almanlarla eşitler mi? Görmek istediğiniz yerdeler mi? Teber Özbey: Yavaş yavaş ayaklarının yere bastığını görüyorum. Ayaklarının bastığı oranda da toplum içinde yerlerini alma ve kimi zaman da belirleyici olma adına adım atıyorlar. Bu sevindirici bir şey. Söylenen şeyler hakkında bir bilgim yok.


Ama yaşadığım kadarıyla da olumlu gelişmeler var. Biz köydeyken bir Amerika'ya ya da Avrupa'ya gitmeyi ancak zengin insanlar yapabilirdi. Ama şu an biz kendimiz, Avrupa'da eğitim görebiliyoruz. Zaman zaman gurur duyuyorum. Çok sayıda mesleğini eline almış insanımız var. Bu insanlar gerçekten kaliteli insanlar. Politikada hatırı sayılır bir şekilde temsilcilerimiz var. Bunlar sevindirici şeyler ama bu madalyonun bir yüzü. Diğer bir yüzü de halen ciddi bir şekilde hak etmedikleri bir konumda olmalarıdır. Bunun sebebi Türkiye'deki gelişmelerle de alakalı. 12 Eylül öncesine kadar modern, ilerici düşünceler hakimken darbeden sonra adım adım gerileme, dincileşme, yaşamı din ile yönetme şeklinde olması bizim buradaki yaşantımızı da etkiledi. Aşırı derecede yerinde sayma ve İslamiyet'e iyice yapışma var. Bu da Almanların dikkatini çekiyor ve biraz önce bahsettiğimiz sağcılar, ırkçılar bunları kullanıyorlar. Zaman zaman kendimizi nasıl savunabiliriz diye zora da düşüyoruz. berlintürk: Almanya demokratik bir ülke. Hukuk sistemi var. Dolayısıyla katılımcı bir ülke. Örgütlerle oluşup partilere çıkan bir olay bu. Böyle bir yapıda, 5 vakit namazlarını kılan, dine önem veren MÜSİAD gibi yapılar toplumu yönlendirir hale geldiler. Belki sizin ve benim göremeyeceğimiz bir yaptırım gücü oluştu. Çünkü ortada bir dinamizm var. Medya Üst Kurulu'nda temsilciyi artık onlar belirliyor. Buradan baktığınız zaman ne görüyorsunuz? Teber Özbey: Tehlikeli bir şey. Paralel yapıların oluşmasını beraberinde getirecek. Yaşam bir süreç, bir tarih. Belki 10-20 yıl sonra kutuplaşmalar olacak. Her halükarda bu insanların ekstrem düşüncelerinin önüne geçilmesi gerekiyor. Onlara kendi değerleriyle ve başkalarının değerleriyle de yaşanabileceğini göstermek lazım. Avrupa buna müsait. Ama söylediğiniz o kesim, kendi politik süzgecime dayandırarak konuşursam, bir ideolojidir. Tek tek konuştuğunuz zaman bir hedeflerinin olduğunu ve buradaki toplumu da değiştirmek istediklerini rahatlıkla duyabilirsiniz. Ben o kurumların böyle ciddi bir çaba da sarf ettiklerine eminim. berlintürk: Teber Özbey kendisini birkaç yıl sonra nerede görüyor? Nerede olmak istiyor? Teber Özbey: Teber Özbey, ayakta durabildiği müddetçe tıpkı böyle çalışmayı arzuluyor. Yalnız o da biliyor ki her şeyin bir sınırı var. O sınırın da nasıl olabileceğini hem geldiğim noktadan hem de yaşamımdan tanıyorum. Yasal olarak da burada 65 yaş için emeklilik yaşı denmiş. Ben son zamanlarda bu zamanı biraz kısaltmak istiyorum. Bir oğlum bir kızım var. Oğlum pek ilgilenmiyor ama kızım eğer ileride ben bu kuruma sahip çıkarım derse, ona devredip bir süre ona refakat edip onun sahiplenmesini isterim. Aktif iş yaşamından çıkmak istiyorum. Onun dışında hayallerim var. Hayallerimden biri yazmak. Kendimden başlayarak yazmak. Hayalim, dedemden başlayan o köydeki sülalemizin resimli bir albümünü çıkarmak. Onlarla iletişime geçip benim yaşadığım döneme kadar onlara bir şey bırakmak istiyorum. Küçük yaştan beri hep güzel resim yaptığımı söylerlerdi. 10 yıl evvel resim yapmaya başladım. Ama hem iş yaşamımdan hem de özel yaşamımdan kaynaklı bir ara verdim. En büyük hayallerimden biri de tekrar resme başlamak. Ortaokuldan sonra hep saz çalmayı arzuladım. Hep sazım oldu ve kendi kendime bir şeyler çalmayı öğrendim. Saz kursuna gidip saz öğreneceğim. Bir de ağırlıklı olarak politikada ve yan olarak da başka işlerde gönüllü olarak çalışacağım. Sağlığıma dikkat edeceğim. Ben buraya geldikten sonra da hep aktif derneklerde çalıştım. Bunu yanında insanlara da hep yardım ettim. Tüm o yaptıklarımdan sonra Türk Veliler Derneği'nde de çalıştım. Anadil kampanyalarına çok aktif katıldım. İki dönem yönetim kuruluda bulundum ki o da benim için bir gurur kaynağı. Bireysel olarak Kürt Veliler Birliği'nin kurulmasına bireysel olarak ciddi katkım oldu. Emekliler Derneği olmasa da Türk ve Kürt Veliler Birliği hala çalışmalarına devam etmekte. Çok iyi şeyler yaptığımı düşünüyorum. Hiçbir zaman öne çıkıp bunun reklamını yapmadım. Ama bu dergide böyle bir röportajla çıkacağım için de çok duygulanıyorum. Tarifsiz bir duygu bu. Diyorum ki, hayatımın en güzel ödüllerinden biri. O yüzden size çok teşekkür ediyorum.


DTZ Yeni Okulunda Eğitime Hız Verdi

DTZ Yeni Yıl İle Birlikte Eğitimdeki Başarılı Çalışmalarına Yeni Eğitim Merkezi İle Bir Yenisini Ekledi

B

erlintürk: Hayırlı uğurlu olsun. Yine sesinizi duyurdunuz. Berlin’de muhteşem bir mekanda 700 öğrenciye daha dil konusunda yardımcı olduğunuzu bir kez daha söylemiş oldunuz. Bu konuda bize neler anlatmak istersiniz?

Adnan Gündoğdu: Şu an burada 700 değil, 1200 öğrenci var. Bunların çoğunluğunu Suriye’den ya da diğer ülkelerden gelen göçmenler oluşturuyor. Bir de bunun yanında meslek eğitimi üzerine çeşitli dallarda eğitim alan öğrencilerimiz var. Bir kısmı 09.00’dan 14.00’e kadar devam ediyor. Diğeri ise sabah, öğle ve akşam olarak yapılıyor. berlintürk: DTZ olarak Berlin’in hemen hemen her yerinde varsınız. Bize bu bölgeleri kısaca sayabilir misiniz? Bir de Almanca eğitiminin dışında kalifiye eleman yetiştiriyoruz dediniz. Hangi meslek dallarında neler yapıyorsunuz? Sizden biraz daha detaylı bilgi alalım. Adnan Gündoğdu: Berlin’in muhtelif semtlerine yayılmış durumdayız. Sırayla saymak gerekirse Wedding bölgesinde, Müllerstrasse ‘de, Turmstrasse’de, Prinzenstrasse’de, Neukölln’de, Hermannplatz’da, Karl-Marx Strasse’de yerlerimiz var. Bir de Arbeitsamt projeleri için Tempelhof ’ta bir yerimiz var. Ayrıca iki tane de çocuk yuvamız var. berlintürk: Meslek eğitimleri var, Almanca kursları var. Bir de meslek eğitimleriyle kalifiye eleman yetiştiriyorsunuz. Bunları da kısaca sizden alabilir miyiz? Adnan Gündoğdu: Muhtelif ve piyasanın ihtiyaç duyduğu alanlarda eğitimler veriyoruz. Örneğin; çocuk yuvalarındaki eğitimcileri, bürolarda çalışacak elemanları ye-

tiştiriyoruz. Sonra bir imtihana giriyorlar. Meslek dallarında genel olarak baktığımız şey, toplumun ihtiyaç duyduğu ve atıl olmayan alanlar ve burada yetişen elemanların bitirdikten sonra hemen meslek alabilecekleri alanlar olmasını seçiyoruz. Örnek verecek olursak, yuva eğitimcisi konusunda çok başarılıyız. Diyebilirim ki %100 başarıyı yakaladık. Bizde eğitim alan herkes sınavlarda başarıyı yakalıyorlar ve diplomalarını alıyorlar. berlintürk: Adnan Bey, eğitimle ilgileneceğim ve bu yollara kendimi adayacağım dediğiniz ilk yıllara dönecek olursanız, bugüne kadar ne kadar yol aldınız? O günle bugünü karşılaştırdığınız zaman ne görüyorsunuz? Adnan Gündoğdu: İlk zamanlarda Türk toplumunun, eğitimcilerin ya da girişimcilerin bu alanlarda pek yeri yoktu. Yalnızca Alman kurumlarında ve eğitim kurumlarında çalışan arkadaşlarımız vardı. Hedefi bu kadar yükseklere koymak zordu. 15-20 yıl önce hayal ürünüydü. Ama biz genellikle dernek eğitimi ve dernek yöneticiliğinden geldiğimiz için bu konuların ne olduğunu bildiğimizden büyük bir yol kat ettik. Yani ilk günlere baktığımızda, 1991’de derneği kurduğumuzda böyle bir şey düşünemezdik. O zamanlar Türk toplumunun sorunları farklı idi. Beklentileri de farklıydı. Ama aradan yıllar geçti, sorunlar değişti, biz yerleştik. Beklentilerimizin çıtası da yükseldi ve o yerlere gelmeye başladık. Keşke bu alanda çalışan nadide kurumla-

Ahmet Başar Şen

12

rımız ki hangisi olursa olsun, kaliteli bir seviye yakalasa. Biz bundan memnuniyet duyarız. Çünkü bu alanlara, Almanya’da yaşayan insanların, herhangi bir millet farketmeksizin ihtiyaçları var. Biz burada karınca kararınca bir alan teşkil ediyoruz. Bu alan çok geniş. Kolay da değil. Eğitim en zor alanlardan bir tanesi. Bu alanları geliştirmek, yükseltmek oldukça zor. Dün de zordu, bugün de zor. İlk günlerimizde ulaşılmaz dediğimiz noktalardı. Ama bugün nakış nakış bu oyayı dokuduk, bu noktalara geldik. İnşallah daha iyi noktalara gideriz. Bugün açılan bu şube gibi, dilerim aynı kalitede Berlin’in diğer semtlerinde de açılsın. Hatta sadece Berlin’de değil, bütün Almanya genelinde; kaliteli, Türk toplumunun nadide kurumları açılsın. Buna aslında bizim, Alman toplumunun çok ihtiyacı var. Tabii geçmişten bugüne baktığımızda nereden nereye geldiğimizi görüyoruz. Durmadık, didindik, mücadele ettik, sıkıntılar çektik. Hiçbir şey kolay olmuyor. Bugünlere kadar gelebildik. Ne mutlu hepimize. Biz bizim için olmayan, toplum adına bir şey yaptık. Bu sizindir, toplumundur, gençlerindir, geleceğindir. Kalıcı olmasını dilerim. berlintürk: Çok teşekkür ederiz. Başarılarınızın devamını diliyoruz ki öyle olacağa da benziyor. Adnan Gündoğdu: Ben teşekkür ederim. Size de başarılar diliyorum. Çünkü siz de büyük mücadeleler veriyorsunuz. Hep birlikte bu başarıları görelim. Sağ olun.


b

erlintürk: Ayla Hanım, hayırlı uğurlu olsun. Bugün yeni bir mekanda açılış yaptınız. Çok sayıda saygın Alman siyasi ve bürokratlar da vardı. Bu açılışı, konuşmaları bizim için yorumlar mısınız? Her şey istediğiniz gibi oldu mu? Ayla Ertürk: Aslında planladığımız gibi oldu. Dün iki tane konuşmacının gelemeyeceği haberini aldık. Ama şimdi onların konuşma yaptığını, misafirlerin geldiğini görünce bu kadar kalabalık olacağımızı ve pozitif yorum alacağımızı beklemiyordum. Beklediğimden daha çok misafir geldi. berlintürk: Ayla Hanım, siz Berlin’de eğitim denilince akla gelen isim olduğunuz için tanınıyorsunuz. Bu kulis arkasında da çok konuşuluyor. Eğitim ve Ayla Hanım’ın bu kadar çok tanınması sizin hangi vasıflarınızdan dolayı diye doğrudan size sorsam neler söylemek istersiniz? Ayla Ertürk: Ben işletme mezunuyum. Ama üniversitedeyken Almanca ve Türkçe dersleri verdim. Okulu bitirdikten sonra da kendi alanım yerine sosyal alanda çalışmayı tercih ettim. DTZ ile de 10 yıl önce tanıştım. Şeflerim yolumu açtı. Benim de hep iyi fikirlerim olduğu için bunların ikisini birleştirince ortaya kaliteli bir şey çıkmış oldu. berlintürk: O zaman işletme mezunu birine şu soruyu sormakta yarar var. DTZ’nin son 10 yılda bu kadar büyük adım atmasını ve başarılı olmasını sağlayan nedir?

Ayla Ertürk: İyi zamanda doğru karar vermek, bir sürü fikre açık olmak ve kalifiye iş yapmak. Bizim kurumumuz sertifikalı bir kurum. Ben de kalite yönetim sisteminin sorumlusuyum. Bu konuda da biraz titizim. Çünkü insanlar kaliteye geliyor. berlintürk: Türklerin eğitimde DTZ gibi adını duyurması, öne çıkması, belirleyici olması sizce neyin işaretidir? Ayla Ertürk: Biz 2006 yılında kurslarımıza başladık. O zaman reklam yapıyorduk ama son yıllarda reklam yapmamıza bile gerek kalmıyor. Çünkü sürekli insanlar arkadaşlarına bizi söylüyor. Belirli semtlerde o kadar tanınmışız ki insanlar otomatik olarak Almanca öğrenmek, Türk eğitimi diyince bize geliyorlar. berlintürk: Önümüzdeki yıllar için DTZ ve sizi neler bekliyor? Ayla Ertürk: Oldukça yoğun bir dönem bekliyor. Mülteci akımından biz de çok etkileniyoruz. Bize talepler oldukça yüksek. Dil eğitimi ya da meslek eğitimindeki projelerde oldukça yoğun çalışacağımızı düşünüyorum. berlintürk: Çok teşekkürler. Ayla Ertürk: Ben teşekkür ederim.

Kreuzberg: Manteuffelstr. 86 / 10969 Berlin Reservierung Tel: 030 / 612 77 90 www.adanagrillhaus.de

13


b

erlintürk: DTZ’deyiz. Burası bir eğitim merkezi. 700’ün üzerindeki öğrenciye şu an bulunduğumuz yerde ve diğer mekanlarda Almanca kursu veriliyor ve ülkeye uyumları sağlanıyor. Burada Türklerin konumu öne çıkmakta. Çok farklı bir yöne doğru gitmeye başladılar. Neredeyse sınıf atladılar. Artık bu ülkede bazı şeyleri belirleyenler oldular. Siz buna katılıyor musunuz? Katılıyorsanız neden? Ahmet Başar Şen: Sınıf atlama kelimesi belki biraz iddialı olur ama Türklerin buraya gelmeye başladıkları 1960’lı yıllardan bu yana, bu ülkede çok ilerlediler. Birinci nesil çok farklı işler yapıp işçi olarak buraya gelmişken, ikinci nesilden itibaren eğitim alanında bir ilerleme olduğunu görüyoruz. Şimdi dördüncü nesildeyiz. Türkler Almanya’da her alanda, ekonomide kültürde, sanatta, siyasette katılımlarını arttırmış durumdalar. Son derece ilerlemiş vaziyetteler. Bunun daha da iyileşerek ilerleyeceğine ben inanıyorum. Almanya’daki Türklerin hala eğitimle ilgili bazı sorunları var. Çünkü Almanya’daki eğitim sistemi kastlaşmaya imkan veren bir sistem. Ailenizden bir şey getirmiyorsanız, aileniz sistemi iyi tanıyıp sizi destekleyemiyorsa öğrenci olarak, genç olarak çok fazla başarılı olamıyorsunuz. Ya da sadece istisnai durumlara bu tür başarılar sağlanabiliyor. Eğitimde biraz daha ileriye gitmemiz lazım. Gençlerimizin eğitim sistemini biraz daha iyileştirmek, onları desteklememiz lazım. Ama bunun dışında Türkler her zaman, mazlumların ve ezilenlerin yanında olan bir halktır. Burada da şimdi kendisini gösteriyor. Almanya’ya sonradan gelmiş olmalarına ve Almanya’daki yaşayan asıl insanlara göre daha kısıtlı olmalarına rağmen buradaki vatandaşlarımız ve vatandaşlarımızın kurduğu sivil toplum kuruluşları buraya gelen ve gelmekte olan mültecilere ellerinden gelen her türlü şekilde yardımcı olmaya çalışıyorlar. Bu bağlamda da gerçekten ulvi, takdire şayan işler yapıyorlar. Türkler yeni gelenlere yol gösteriyor mu? sorusuna evet diyorum. Yeni gelenlere örnek oluşturuyorlar. Hem şimdiye kadarki yaptıkları katılımlarla hem de sağladıkları başarılarla. Ama aynı zamanda buraya gelen insanların çoğunun bizim kültürümüze yakın, maalesef İslam dünyasındaki çatışmalardan mağdur olmuş, mazlum insanlar olduğunu da bilmemiz lazım. Bizim onlara kendimizi yakın hissetmemiz de doğal bir gelişme. Mazlumlara yardım eden bir toplum olmamızdan ötürü de onlara da yardım etmemiz bu bakımdan çok doğal. DTZ ile ilgili şunu söylemek istiyorum: Biraz önce bahsettiğim gibi, buradaki Türk toplumunun eğitim konusunda hala eksiklikleri var. O eksikliklerin kapatılması için burada Türkler tarafından kurulan ya da Türkler ile Almanlar arasında iş birliği içerisinde kurulan kurumlara ve kuruluşlara da büyük ödevler düşüyor. DTZ bu kurumlardan bir tanesi. Şimdiye kadar eğitim alanında yapmış olduğu çalışmalarla, kendisini ispatlamış olan bir kuruluş. Mesleki eğitim olsun, entegrasyon ya da Almanca dil kursları olsun, zaten şimdiye kadar başarıyla gelmiş sanıyorum da 30 yıl önce kurulmuş bir kuruluş. Şimdi de Almanya’nın en acil sorunlarından birisi olan yeni gelen mültecileri bu ülkeye bir an önce adapte edebilme, bu ülkenin dilini ve kültürünü öğretme, onların entegrasyonuna yardımcı olma konusunda da öncülük üstlenmiş bir kuruluş oldu. Bu akşam bu kuruluşun yeni salonlarının açılışını yaptık. Bu bakımdan çok memnunum, çok mutluyum diyebilirim. berlintürk: Biraz önceki konuşmanızda mazlumlara yardım konusunda Türkiye’yi örnek gösterdiniz ve dünyada en fazla mülteci olan ülke olduğundan bahsettiniz. Almanya’ya yaklaşık 1 milyon mülteci geldi ve gündemin ilk maddesi. Mültecilerle yatıp, mültecilerle kalkıyoruz. Türkiye bu konuda örnek alınacak bir ülke mi? Almanya’ya ne tür tavsiyelerde bulunabilirsiniz? Ahmet Başar Şen: Türkiye ve Almanya’nın konumları belli açılardan benzerlik arz ediyor ama belli açılardan da farklılıklar var. Bir defa, bu olaylar, krizler maalesef bizim komşumuz olan ülkelerde yaşanıyor. Dolayısıyla bizim hemen yanı başımızdaki insanların mağduriyetlerine ve acılarına göz yummamız söz konusu olamaz. Onları dışarıda bırakıp, sınırlarımızı kapatmamız söz konusu ola-

14

maz. Bu bizim komşumuz olmalarından da kaynaklanıyor ama bizim kültürel köklerimiz de böyle olması gerektiğini söylüyor. Bizim geldiğimiz medeniyet de bunu söylüyor. Biz bu şekilde kodlanmışız. Elbette o insanları alacağız ve onların yaralarını sarmaya çalışacağız. Türkiye dünyadaki 60 milyon mültecinin en büyük kısmını almış olan tescilli bir ülkedir. Hem uluslararası kuruluşların hem de yabancı devlet adamlarının, yaptığı çalışmalarla takdirini kazanan bir ülkedir. Türkiye şimdiye kadar harcadığı milyarlarca dolardan da gocunmamaktadır. Bu bizim insanı görevimizdir, biz bunu yapacağız demektedir. Bunda en baştaki devlet adamlarımızdan en alt seviyedeki vatandaşlarımıza kadar aynı fikirde olduğunu ben biliyorum, gözlemliyorum. Almanya’da durum elbette biraz daha farklı. Almanya’nın geçmişinden, siyasetinden kaynaklı bazı sorunları var. O sorunlar bu tür kriz durumlarında yeniden alevlenmeye başlayabiliyor. Gün geçmiyor ki Almanya’da mülteciler için hazırlanan bir binanın, yurdun yakıldığı haberini almayalım. Ya da sırf yabancı oldukları ve Almanca konuşamadıkları için saldırıya uğradıkları haberlerini alıyoruz. Dolayısıyla bizim aramızda büyük farklar var. Ama tabii bu arada Alman dostlarımızın ve devletinin göstermekte oldukları çabaları da yadsımamak gerekir. Onlar da kriz Orta Avrupa’ya geldikten sonra, mültecilerin yaralarını sarmak ve yardımcı olmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Belki bize göre daha farklı yöntemlerle yapıyorlar, belki biraz daha fazla tartışıyorlar ama yine de onların da yaptıklarını bizler takdirle takip ediyoruz. Bu konuda Türkiye ile Almanya arasında iş birliği çalışmaları devam ediyor. Almanya ile çok samimi ve yararlı bir diyalog içerisindeyiz. İlgili makamlarımız arasında sürekli istişarelerimiz devam ediyor. Bunun dışında önümüzdeki günlerde Sayın Başbakanımız da Almanya’yı ziyaret edecekler. Sayın Başbakanımıza 6 hükümet temsilcimiz, bakanımız da eşlik edecekler. Bu görüşmelerdeki temel konu, hem ülkemizin çevresindeki bu ateşler, terör ve sıkıntılar olacak hem de oradan kaçmak zorunda olan insanlara ortaklaşa ne gibi yardımlarda bulunacağımız ve bu yakın iş birliğimizi nasıl daha da geliştirebileceğimiz olacak. Almanya bizim her zaman istediğimiz diyaloğa açık bir halde. Bu diyaloğun da hem o insanlara hem de ülke yararına bir şeyler getireceğine inanıyorum. berlintürk: Çok teşekkür ediyoruz. Ahmet Başar Şen: Ben teşekkür ediyorum.


Berufswegecoaching für Zuwanderer §45 Abs.1 S.1 Nr.1 SGBIII EINZELCOACHING

Deutsch für den Beruf Update EDV Berufs- und soziale Kompetenzen zusammenfassen und auf den deutschen Arbeitsmarkt übertragen Gleichstellung Berufsabschlüsse Berufswegeplanung Bewerbungscoaching

Unsere Kompetenzen

Fachliches und kompetentes Coaching durch qualifizierte und erfahrene Dozent*innen

Dauer, Umfang und Zeiten

Starttermin individuell 260 UE nach Absprache Präsenzzeiten (Mo-Sa möglich)

Kosten und Förderung

Es entstehen Ihnen keine Kosten. Sprechen Sie mit Ihrem persönlichen Berater im Jobcenter über die Finanzierung. Er wird Sie umfassend beraten. zertifiziert nach AZAV

AKARSU e.V. Oranienstr. 25 / 10999 Berlin - Kreuzberg info@akarsu-ev.de - Tel.: 030 616 769 – 30

Ort


'Altın Ayı' Rosi’ye "Altın Ayı" ödülü kazanan yönetmen Rosi, sığınmacıları anlattığı filmiyle ilgili, “Bu gerçekten güçlü bir film ve bununla insanların gerçekten bilinçlenmesini, duyarlı olmalarını ümit ediyorum” dedi

6

6. Uluslararası Berlin Film Festivali’nde (Berlinale) “Altın Ayı” ödülüne layık görülen “Fuocoammare” filminin yönetmeni Gianfranco Rosi, İtalya’nın Lampedusa adasındaki sığınmacıların durumunu anlattığı filmle insanların bu konuda bilinçlenmesini ümit ettiğini söyledi. Rosi, ödül töreninin ardından düzenlenen basın toplantısında, “Altın Ayı” ödülünün kendisi için ne anlama geldiğine ilişkin soruya, “Büyük bir sorumluluk” yanıtını verdi. Filmi 1,5 yıl önce çekmeye başladığında Afrika’dan İtalya üzerinden Avrupa’ya giden sığınmacıların çok gündemde olduğunu anımsatan Rosi, Lampedusaadasının sığınmacılar için Avrupa’ya açılan kapı olduğunu söyledi. Filminin siyasi anlamda bağımsız bir film olduğunu söyleyen Rosi, "Bu gerçekten güçlü bir film ve bununla insanların gerçekten bilinçlenmesini, duyarlı olmalarını ümit ediyorum" dedi.

"Lampedusa'da da seyrettirilebilir"

“Fuocoamare” filmini Lampedusa’da yaşayanlara da izlettireceğini belirten Rosi, orada çok sayıda kişinin sığabileceği büyük bir salonun bulunmadığından filmin gösteriminin çok zor olduğunu ifade etti. İtalyan yönetmen, filmi adadakilere izlettirmek için güzel havayı beklemek gerektiğini, yapımın ancak açık hava sinemasında gösterilebileceğini aktararak, mayıs ayında filmi Lampedusa’da seyrettirilebileceğini dile getirdi. Filmin belgesel tarzında olduğunu anımsatan Rosi, “Belgesel filmde resimlerin gücünü kullanmak çok önemli” sözlerine yer verdi. Rosi, insanların Lampedusa’ya gelmek için bindikleri gemilerde hayatlarını kaybettiklerine dikkati çekerek, bunun kabul edilebilecek bir durum olmadığını söyledi.

“İşkenceden ve savaştan kaçıyorlar”

Filmde rol alan Pietro Bartolo da festivale katıldığı için mutlu

olduğunu belirterek, “Burası benim dünyam değil. Ben oyuncu değil, doktorum. Sığınmacılarla ilgileniyorum. Lampedusa’ya gelen sığınmacılar, acı çekmekten, işkence görmekten ve savaştan kaçıyor” değerlendirmesinde bulundu. Berlinale’de “Smrt u Sarajevu” filmiyle Jüri Büyük Ödülü’nü alan yönetmen Danis Tanovic de festivalde ödül kazandığı için çok mutlu olduğunu belirtti. Berlin’de 11 Şubat’ta başlayan 66. Uluslararası Berlin Film Festivali’nde 18 film “Altın Ayı” ve “Gümüş Ayı” için yarışmıştı.

Muhlis K. Yakalandı Almanya'da bölücü terör örgütü üyesi Muhlis K.'nın düzenlenen operasyonla yakalandığı bildirildi

A

lmanya'da bölücü terör örgütü üyesi Muhlis K.'nın düzenlenen operasyonla yakalandığı bildirildi. Karlsruhe'de bulunan Federal Başsavcılık'tan yapılan açıklamada 45 yaşındaki Türk vatandaşı Muhlis K.'nın PKK terör örgütüne üye olmak suçlamasıyla Kuzey Ren Vestfalya ve Baden Württemberg Eyalet Suç Dairesi'nin ortak operasyonuyla dün yakalandığı belirtildi. ''Delil'' kod adıyla 2013 yılının ağustos ayından bu yana PKK'nın üst yönetiminde bulunduğu iddia edilen Muhlis K'nın ''Güney 2'' bölgesi olarak tabir edilen Münih, Freiburg ve Stuttgart sorumlusu olduğu ifade edildi. Muhlis K'nın ayrıca 2014 yılından bu yana Dortmund ve 2015 yılından bu yana da Düsseldorf bölgesindeki PKK'nın faaliyetlerini yönettiği ileri sürüldü. Zanlının örgüt sorumlularının çalışmalarını denetlediği, PKK Avrupa liderliği tarafından kendisine iletilen talimatların uygulanmasını sağladığı ve örgüte yapılan finansal yardımları kontrol ettiği ifade edildi. Muhlis K'nın Federal Yargıtay soruşturma hakimince tutuklandığı ve cezaevine gönderildiği açıklandı.

16


SOKAĞIN NABZI

Vahşi Berlin

Dr. Turgut Altuğ Berlin Eyalet Meclisi Üyesi, Yeşiller Partisi Doğa koruma politikaları sözcüsü

K

reuzberg’te ılık bir yaz gecesi. Bisikletimle giderken, aniden bir tilki park etmiş olan arabaların arasından çıkıp önümden geçti. Sıkı bir fren yapmasam da, tam zamanında durabildim. Bu bir istisna mı? Hayır değil! Berlin’de 30 civarında kunduz yaşadığını biliyor muydunuz? Berlin’de, bilindiği kadarıyla 50 tane memeli hayvan ve 140 kuş türü, 12 amfibi tür ve 15 farklı yarasa türü yaşamaktadır. Yaz aylarında 1000’den fazla erkek bülbül dişilerine kur yapmak için ötüp, güzel şarkıları ile şehrin yazlık gürültüsüne katılmaktadır. Berlin sadece Almanya’nın başkenti değil, bülbüllerin de başkentidir. Berlin, çeşitli parkları, ormanları, boş arazileri, mezarlıkları, bahçeleri, ev avluları ve yol kenarlarındaki 400.000 civarındaki ağaçları ile sadece insanlar için değil, vahşi hayvanlar için de çekicidir. Berlin’de 880 kilometre karelik bir alanda 3,4 milyon insan ve Brandenburg eyaletindekinden ki, yüzölçümü olarak daha büyük bir eyalet, fazla hayvan türü yaşamaktadır. Berlin’in şehir merkezi, kilometre kare başına ortalama 230 yabani bitki türüne sahiptir. İlkbaharda Berlin’de 10 milyon kuş yaşamaktadır, bu Berlin’de yaşayan insanların üç katı demektir. Tilkiler de bu vahşi hayvanlardandır. Şehir hayatına iyi uyum sağlamışlardır. Şehir tilkileri ürkekliklerini bir yana atmışlar ve bulabildikleri her şeyi ye-

mektedirler. Normalde fare yemektedirler ve fakat Berlin’de birçok tilki, avlulardaki çöp kutularını eşelerken görülebilir. Alexanderplatz’ta, ki şehrin merkezinde olan bir meydan, bile bazen yaban domuzları ile karşılaşmak mümkündür. Berlin’in dış semtlerinde 4.000 civarında yaban domuzu bulunmaktadır. Bahçelere zarar vermekte, çöp bidonlarını talan etmekte ve yem arayışları sırasında 20 kilometrelik bir yol kat etmektedirler. Yaban domuzlarında dişilerin sözü geçmektedir. Çoğu zaman en yaşlı dişi domuz, sürünün başındadır. Vahşi hayvanların kentsel ortamda hayatta kalabilmelerinin nedenlerinden en önemlisi, Berlin’in birçok yeşil alanlara (parklar, ormanlar, mezarlıklar, bahçeler) sahip olmasıdır. Bu ortamlar, tavşan, sincap, fare, tilki ve kuş kaynamaktadır. Özellikle sincaplar çoğu zaman insanlara alışmıştır. İnsanlardan farklı günlük alışkanlıklarından dolayı, birçok yabani hayvanı görmek zordur. Çoğu zaman alaca karanlıkta veya geceleri faaliyet göstermektedirler. Bu demektir ki, gündüzleri çalılarda, ağaç üstünde veya damların altında saklanıp uyumakta ve akşamları, geceleri ya da sabahın erken saatlerinde yem arayışına çıkmaktadırlar. Yaban hayvanlarının birçoğu insanlara alışmışlardır ve onlardan ürkmemektedirler. Fakat bizler onların vahşi hayvan olduklarını unutmamalıyız. Onlara ne yem vermek ne de fazla yaklaşmak doğrudur.

17


MÜSİAD Berlin’de Yeni Yıl Resepsiyonu

b

erlintürk: Sayın Veli Karakaya MÜSİAD Berlin’in 2016’ resepsiyonundaydık ve çok güzel bir gece geçirdik. Değerli konuşmacılar vardı, Berlin’in en önemli isimleri vardı. Sizin gözünüzden bir bilanço rica ediyoruz, geceyi nasıl yorumluyorsunuz? Veli Karakaya: Aslında benim yorumumdan daha çok bunu dinleyen misafirlere sormak lazım. Genel bir şeyler söylemek istiyorum çok önemsediğim için. MÜSİAD felsefesi hani diyor ya Yunus: ‘Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi. Mal da yalan, mülk de yalan, al biraz da sen oyalan.’ bilincindeki insanların bir araya geldiği topluluktur. En azından öyle olmak zorundadır diye düşünüyorum. Bu çok önemli bir şey. MÜSİAD’ın ilk kurucularındandır Yunus Emre. Bütün felsefemiz bunun üzerine kurulu. Bugün de gördüğünüz gibi bir sene içerisinde kimlerle beraber çalıştıysak, kimlerle neler yaptıysak burada sizlerle paylaştık ve beraber çalıştığımız birimler, kurumlar, bakanlıklar hepsini buraya çağırdık sağ olsun onlarda geldiler. Biliyorsunuz üniversitelerde de öğrencilere destek oluyoruz. Bütün toplum adına var olduğumuzu göstermek istiyoruz. Toplum için bir şeyler yapma gayretindeyiz ve bugün de bunu gördüğünüz gibi gösterdik. Belediye başkanları buradaydı.

Önder Coştan

li, yoksa temsil ettiği düşünce mi?’ Merkezde önce insan sonra ne düşünüyor bir görelim. Çünkü düşünceler değişiyor. Hepimizi yaratan bir tane, ister ona inan ister inanma. İster ismine A de ister B de. Hepimiz aslında aynı şeye inanıyoruz. Bunun tarifinde kendi aramızda sorun var. Müslümanız diyoruz ya, bir araya yüz kişiyi getirin yüz tane değişik İslam inancı var. Dolayısıyla bu meselelere girdiğimiz zaman burası bir çıkmaz sokak. Biraz önce dediğim gibi bütün insanları bünyenize alınız, barışı sağlayanız ve konuşunuz. Kendinizi geliştiriniz ve karşı taraftan öğreniniz. Belki karşı tarafa siz de bir şeyler verebilirsiniz. Demek oluyor ki önce bir barış ortamını sağlamak lazım. Çünkü insanların hiçbiri aynı değildir. Bizim inancımızda insanlar, Allah’ın biriciğidir. Siz evreni tanıyorsunuz. Evreni bilen insanlarsınız. Yani evrenin içerisinde Dünya’nın bir nokta kadar yeri yok değil mi? O noktanın içeresinde bir de şu anda yaşayan yedi buçuk milyar insan var. Bu yedi buçuk milyar insandan birisiniz, bir hiçsiniz. Ama yaratıcınız size biricik diyor. Bence bunu iyi değerlendirmek lazım diye düşünüyorum. MÜSİAD, bunu iyi değerlendirenlerin platformu olsun niyetiyle ben burada varım. berlintürk: Bugün Berlin MÜSİAD’ta, aynı zamanda şu fotoğrafı gördük; Artık Berlin’in gerçek anlamda bir parçası. Sahnede o vardı, konuklarda o vardı. Bu noktaya MÜSİAD nasıl geldi? Veli Karakaya: Biz insanları ötekileştirmedik. Beraberiz dedik, biz dedik. O za-

18

berlintürk: Bir üye dinamizmi var. Yönetim de aynı şekilde dinamik bir yönetim mevcut MÜSİAD’ta. Sizin başkanlığınızın bunda çok büyük katkısı olduğuna inanıyorum şahsen. Çünkü kucaklayıcı, dayanışma gösteren bir yanınız var. Şimdi bu üye dinamizmi arttı sayılar arttı, rakamlar arttı bambaşka boyuta geldiniz. MÜSİAD üç yıl önce başkaydı şimdi başka, olumlu anlamda iyiye doğru gidiyor. Bu konu hakkında bize biraz bilgi verir misiniz? Veli Karakaya: İnsan zaman içerisinde yetişiyor ve gelişiyor. Kurumlar da böyle. Zaman içerisinde bazı şeyleri öğreniyoruz. Zamanında yanlışlarımız oldu eksiklerimiz vardı. O zaman da biz vardık bu kurumun içerisinde bugün de biz varız. O zaman düşünemiyorduk, yapamıyorduk, beceremiyorduk belki konsantre olmamıştık, yanlış yapıyorduk. Bu MÜSİAD’ta olur bu olmaz diye kendi kendimize böyle kriterler koymuştuk. Aslında genel merkez bu konuda çok iyi ve merkezin bu konuda çok net çizgileri var. Biz bunları sonradan öğrendik, kavradık tabi. Biz nasıl düşünüyoruz MÜSİAD olarak? MÜSİAD Berlin diyor ki; Hatta bu bakanlıklarda son gittiğimiz müsteşarımızla görüşürken hep bu soru gelir; ‘MÜSİAD’a ben üye olabilir miyim? Bir Hiristiyan, bir gayrimüslim üye olabilir mi?’ Ben de orada şunu demiştim; ‘İnsanın kendisi mi önem-

Michael Müller - SPD Berlin’e Hükümet Eden Belediye Başkanı

Veli Karakaya MÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Berlin

man problemlerin de, sevinçlerin de paylaşılması gerekiyordu. Biz, bugün sayın belediye başkanımızla otururken seksen bin kişi olduğunu söyledi ilticacıların. Seksen bin kişinin nerede kaldığını sordum. On beş bini kayıt dışı, kaçak kaldığını söyledi. Diğerlerinin de nerde kaldığını biliyoruz dedi. Cemile Giousouf Hanım da bahsetti. Almanya’da şöyle bir kanı var; ‘Buraya gelenlerin hepsi Müslüman. Nerede bu Müslümanlar, neler yapıyor?’ Görüyorsunuz bizi tanımıyorlar, bizden bir haberler. Hâlbuki biz meselenin merkezindeyiz. MÜSİAD olarak, gelen mültecilerden biz işçi aldık. MÜSİAD olarak, daha mülteciler gelmeye başlar başlamaz biz başbakanımıza yazı yazdık. Merkezde yazı var ve sahip çıktık. Yok dediği on beş bin kişi, Müslümanların yanında, camilerde. Kucak açmış herkes ihtiyaçlarını görüyor o on beş bin kişinin. Onun için biz bu toplumun, bugün mülteci sorununa sahip çıktık. İşsizlik sorununa sahip çıktık. Bütün sorunlarına sahip çıktık ve bütün sorunlarına sahip çıkacağız. Biz bu ülkenin vatandaşıyız. Bu böyle hiç kimse bana, ‘sen buralı değilsin’ diyemez. Artık o geçti. Biz buralıyız, benim çocuklarım burada yetişti. Hepimiz buranın iş adamlarıyız, hepimizin şirketi de Alman şirketidir. berlintürk: Veli bey çok teşekkür ediyoruz. Hem sohbet için hem de böyle bir gece için. Elinize, ağzınıza sağlık, başarılarınızın devamını diliyoruz. Veli Karakaya: Ben sizlere çok teşekkür ediyorum. Sizlerin aracılıyla bizlere destek veren, buraya zahmet edip katılan başkanlarımıza, sivil toplum kuru-


lu başkanlarına, isim isim söylemek isterim ama unuturum diye korkuyorum. Hepsine teşekkür ediyorum. Üyelerime teşekkür ediyorum. Her şeyden önce yönetim kuruluma çok teşekkür ediyorum. Çok özverililer. Ve tabi ki profesyonellerimize, o gizli kahramanlara teşekkür ederim. belintürk: MÜSİAD Berlin’in bugün 2016 resepsiyonu için davet edildik ve sayenizde muhteşem bir gece yaşadık. Elbette bir ekip çalışmasıdır ama kesin sizin de imzanız vardır bu çalışmada. Siz kendiniz bu geceyi değerlendirmek isteseniz, neler söylemek istersiniz? Önder Coştan: Öncelikle tebrikleriniz için çok teşekkür ederim. Kesinlikle bu tamamen bir ekip çalışmasıydı. MÜSİAD’ta çalışan profesyonel ekip arkadaşlarımla, yönetim kurulu ve yönetim kurulu başkanımızla birlikte hazırladık. Bizim için bu akşama damgasını vuran, geniş çalışma yelpazemizi temsil edecek şekilde resmi devlet kurumlarından, üniversitelerden, odalardan ve farklı önemli kurumlardan temsilciler ve başkanlarının burada olup MÜSİAD Berlin’in faaliyet alanlarını dile getirmeleriydi. Sizin de gördüğünüz gibi geniş bir Alman basınının da katılımı söz konusu. Son senelerde MÜSİAD’ın artan toplumsal faaliyetlerini, performansını takip edip onure edildiğimizi fark etmek tabii ki bizim için de oldukça güzel bir gelişme. berlintürk: Çalışmalarınızı her zaman takip ediyorduk ama sonuçları görünce olumlu anlamda şaşırdık. Berlin’in bir parçası olarak MÜSİAD Berlin bizi çok

onurlandırdı, sevindirdi. Köklü bir bakanlar kuruluyla, senatörlerle çalışmalar yapıyorsunuz. Bu çalışmaların temel hedefi nedir? Önder Coştan: Aslında bunun temel hedefi toplumda her zaman bir kilit rol üstlenmek istememizdir. Bu kilit rolü üstlenmek de toplumun sıkıntılarına, dertlerine, problemlerine bilhassa eğitim ve iş alanında çare üretebilmek. Bunu da tabii ki en güçlü şekilde devlet kurumlarıyla yapabiliyoruz. Bunun için geniş bir kooperasyon ağı kurup, partnerlerimizle beraber toplumun önemli sorunlarını sadece konuşmada bırakmayıp gerçekten çözüm üreten aktif bir şekilde projelerin başlatılması, bunların takip edilmesi önemlidir. Mesela mülteci konusunu biliyorsunuz ki her gün gündemde olan bir konu. Biz bu mültecilere nasıl yardım edebiliriz diye düşündüğümüzde yönetim kurulu olarak iş imkanı sağlamak, mesleki eğitim vermek bizim için önemliydi. Çaışmalar sonucunda duyduğunuz gibi programda da dile getirildi. Bu hafta ilk işletmelerimizde mültecilerin işe başlamış olması netice olarak bizim için bir kazanç. Bir de sadece toplumun bir kesimine yönelik değil de, toplumun tüm problemlerine ithafen, tüm bir toplum olarak hareket ettiğimiz için bu tip neticeleri önemli buluyoruz. Devlet kurumlarıyla, bakanlıklarla, eyalet kurumlarıyla, üniversitelerle çalışmalarımızı da bu anlamda devam ettiriyoruz. berlintürk: Partnerleri seçerken MÜSİAD Berlin olarak kriterleriniz nelerdir? Nelere önem veriyorsunuz?

Önder Coştan: Toplumda kilit rol üstlenmek için bir iş verenler derneği, işadamları derneği olarak kurumsal alanda bağlarımız, işbirliğimiz var. Siyasi alanda da etkili olmak durumundasınız. Bunun dışında eğitim de bizim için önemli. Bir de ister istemez kültürel, sosyal alanda da faaliyetlerimiz eksik olmuyor. Bizim yabancılar olarak getirdiğimiz şeyleri tüm toplum için nasıl yararlı hale getiririz, kendi yeteneklerimizi nasıl faaliyete geçiririz diye düşünüyoruz. Bunun haricinde etnik, mezhepsel, dini konular değil de toplumun öncelikli problemlerini çözecek hangi partnerler varsa onlarla işbirliğine giriyoruz. berlintürk: Federal düzeyde milletvekilleri de vardı. Ama Berlin Eyaleti’nde hükümet eden belediye başkanının da burada uzun köklü bir konuşma yapması da hem MÜSİAD’I hem de konukları onurlandırdı. Aynı zamanda Berlin’de yaşayan Türkleri de onurlandırıyor. Hükümet eden Belediye Başkanı Michael Müller’i siz kazandınız. Kazanmak zor oldu mu? Önder Coştan: Öncelikle çok teşekkür ederiz. Biliyorsunuz, Michael Müller’den önce de belediye başkanları ve eyalet ekonomi bakanı da resepsiyonumuza katılmışlardı. Michael Müller ile önceden çok bir tanışıklığımız yoktu. Ama biz kendisine son zamanlarda yaptığımız çalışmalarla ilgili davetiyeler ve bildirilerimizi gönderdik. Kendileri gelmekle çok memnun olacaklarını dile getirdiler. Burada tekrar çalışmalarımızı kendisine göstermemiz ve onun bize teşekkür etmesi çok önemliydi. MÜSİAD toplumun tamamı için yararlı olmak

istiyor. Bunu da siyasilerin fark etmesi sadece bir zaman konusu idi. Bunlar elbette bizi onure ediyor. Beraber yapabileceğimiz çalışmaları da bize teklif olarak sunması bizi ayrıca sevindiriyor. berlintürk: 2016 yılında neler yapmayı düşünüyorsunuz? Önder Coştan: 2016 yılı için bizim önemli projelerimiz var ve biz bütün üyelerimizi ve kurumsal partnerlerimizi bu konuda bilgilendirdik. Bunların birinci ayağı mültecilere iş imkanı sağlanması ve genç mültecilere iş veya meslek eğitimi imkanı sağlanması. İkincisi Türk işletmelerinde Meister Titel için reklam yapılması, daha çok teşvik edilmesi var. Onun haricinde elbette biz bir iş verenler derneğiyiz. Bu yüzden iş verenler arasında da ticari alanlar açmak için farklı projelerimiz var. Bunlar da devam ediyor. Bir de mülteci konusunda değil de genel olarak mesleki eğitimlerimiz var. Bu hem gençlerimize bizim işletmelerimizde meslek imkanı sunmak hem de MÜSİAD olarak meslek eğitimi imtihanlarına hazırlamak için. Bunlar ana başlıklarla projelerimiz ama bizim asıl projemiz her sene üstüne bir koyarak yolumuza devam etmek istememizdir. Önümüzdeki yıl European Buisness dediğimiz Türkiye ile yapmak istediğimiz 600 iş adamını bir araya getirecek büyük bir iş forumu düzenlemek istiyoruz. Bunların ön hazırlıklarına başlamış durumdayız. Bu tip şeyler büyük bir ön çalışma gerektiriyor. İnşallah önümüzdeki sene üzerine daha da ivme koyarak devam ederiz.

19


Berlin Saz Evi 10. Yılını Coşku ile Kutladı

b

erlintürk: Uzun bir çalışmanın arkasından nihayet konseri başardınız. Bize göre başarıyla sonuçlandı. Biz gerçek anlamda bir müzik ziyafeti yaşadık. Siz bunu nasıl yorumluyorsunuz? Ali Rıza Türk: Bu konser hazırlığı gerçekten bizi için oldukça yorucu bir dönemdi. Ama tatlı bir yorgunluktu. Sonuçta biz bir okuluz ve başarımızı gösterdik. Öğrencilerimizi ve hocalarımızı da sayarsak neredeyse 55 kişiyle güzel bir konser verdiğimizi biz de düşünüyoruz. Sanatçılarımız da bu güzelliğe eşlik ettiler. Hepsi değerli insanlardı. 10. yılımızda bu değerli insanlarla, bu ekiple çalışmak mutluluk vericiydi. berlintürk: Sanatçıların seçiminde önem verdiğiniz herhangi bir nokta var mıydı? Bugünkü konserin bilançosunu çıkardığınız zaman arzu ettiğiniz sonuç oldu mu? Ali Rıza Türk: Biz bir müzik okulu olarak bağlama ve saz okuluyuz. Bu akşam da Türk halk müziğini icra ettik. Türk halk müziğinde de yorumlardan ya da sanatçıların tarzları açısından farklılıklar var. Biz de bu farkı bugün yansıtmak istedik. Emre Saltık'ın çok farklı bir tarzı vardı. Çetin Akdeniz çok ayrı bir dünya. Bayan solistimiz çok farklı, yumuşak bir hava kattı. Derken ekibimiz de çıktı. Bizler çıktık, değişik bir şeyler katmaya çalıştık. berlintürk: Siz Berlin Saz Evi'nin yöneticisisiniz. Bugün de 10. yıl noktalanmış oldu. 10 yıl içerisinde ne kadar çok öğrenci yetişti, neler yaptınız ve şu an hangi noktadasınız? Ali Rıza Türk: Şu anda geldiğimiz yere baktığımızda başlangıcımızın çok sıkıntılı olduğunu söyleyebilirim. Neden derseniz, her işin başı sancılı ve sıkıntılı olur. Sıkıntı şurada ki, siz kendinizi ve yaptığınız işin doğru olduğunu anlatmak zorundasınız. Ama bunu göstermek için de zaman geçmesi gerekiyor. Son 2-3 senedir çok iyi deri dönüşler alıyoruz ve bu bağlamda çok ciddi tecrübe edindik. 10 yıl içerisinde Berlin Saz Evi'ne toplamda 900'den fazla gelen insanla ders bağlamında ilişki kurmuşuz. Bu küçümsenecek bir rakam değil. Şu anda da 100' yakın öğrencimiz olduğunu düşünürsek, sürekli bir potansiyelimiz olduğunu görürüz. berlintürk: Siz sadece Berlin Saz Evi'nin sahibi ve yöneticisi değilsiniz aynı zamanda sanatçısısınız. Bugün sizi sahnede dinleme şansımız da oldu. Eğitiminizi Türkiye'de aldınız ve kendinizi orada geliştirdiniz. Burada, Berlin'de eğitim alan öğrencilerle diyaloga girdiğiniz zaman, size göre burada olmanın bir zorluğu var mı? Kendinizle kıyasladığınız zaman ne görüyorsunuz? Ali Rıza Türk: Tabii farklılıklar var. Bunu kendileriyle de konuşup anlatıyoruz. Buradaki öğrencilerimizin Türkiye'de yetişenlere göre en büyük farkı, Türkçelerinin pek olmaması. Çok önemli kelimelerin

20

karşılığını bilmemeleri. Türkülerin içeriğini bilmemeleri. Belki çok güzel çalıyor ama türküde geçen pek çok sözcüğü telaffuz edemiyorlar. Ama zaten bizim amacımız da o. Bir öğrenci buraya geldiğinde 3 ay eline saz almadan devam ediyor. Önce Türk halk müziği nedir onu öğreniyor. Bağlamanın geçmişini öğreniyor. Buradaki amaç, önce yaptıkları işle ilgili gerekli kültür birikimini de sağlamaları. berlintürk: Önümüzdeki günler için Berlin Saz Evi ve Ali Rıza Türk neler planlıyor? Ali Rıza Türk: Şu anda bir dahaki 10 seneye sığacak kadar plan ve projemiz var. Yakın dönemde türkülerin hikayeleriyle ilgili bir tiyatro düşüncemiz var. Tabii hepsinin konsept şeklinde hazırlanması lazım. Ama öncelikli hedefimiz öğrencilerimizi belirli bir seviyeye çıkarmak. İyi bir icracı yapmak ve bunu yaparken de bilinçli davranmak. Bir öğrenci buradan ayrılırken tamamen doğru ve tam bir şekilde ayrılması lazım.

Ali Rıza Türk


Programa Türkiye’nin Ünlü Bağlama Sanatçıları’da Eşlik Etti berlintürk: Berlin Saz Evi ile birlikte sizin eseriniz olan çok güzel bir konser dinledik. Sonuçtan memnun musunuz? Halit Çelik: Böylesi güzel bir günde yanımızda olduğunuz için sizlere çok teşekkür ediyorum. Sonuçtan çok memnunuz. Bundan iyisi can sağlığı diyorum. Konser çok güzeldi. Jübilemiz çok güzeldi. Tüm dostlar beğendiler. Teşekkür ediyoruz. Herkesin ayaklarına sağlık. berlintürk: Türkiye'den çok önemli bağlama üstadları, ses sanatçıları geldi. Siz kendi çalıştırdığınız grupla sahne aldınız. Türkiye'den gelenler ile kendi yetiştirdiğiniz öğrenciler arasında bir karşılaştırma yapacak olursanız nasıl bir sonuç çıkar? Halit Çelik: Hocalarımızın huzuruna çıkmak bizi tabii ki heyecanlandırdı. Ama bir o kadar da keyif aldık. Çünkü öğrencilerimiz hocalarımızı tanımak istediler. Biz onların gösterdiği yolda, onların ışıklarıyla yürüyoruz. Onların verdiği bayrağı taşımaya çalışıyoruz. Çok mutluyuz. Biz kendimizi onlarla kıyaslayamayız. Ama elbette elimizden geleni de yapıyoruz. berlintürk: Berlin, Türkiye'den, sazın ve bağlamanın çıktığı yerden neredeyse 3 bin-4 bin kilometre uzakta. Bu kolay bir şey değil ama siz 10 yıldır zor olanı başarıyorsunuz. Sonuç itibarıyla bugün 10. yıldı. Öğrencilerle çalışırken, daha çok neyi fark ediyorsunuz? Halit Çelik: Eğitmenlik başlı başına farklı bir hadise. Çok zor bir iş. En güzeli de paylaşmaktır. Her ne kadar siz eğitmen de olsanız öğrencilerinizden de çok fazla şey öğreniyorsunuz. Buna açık olmanız lazım. Hem veriyorsunuz hem de kendiniz birtakım şeyler öğreniyorsunuz. Öğrencilerimiz çok azimli ve disiplinliler. Biz burada bugün bunun meyvelerini zaten aldık. Gözlerindeki o ışıkları hep beraber gördük. berlintürk: 2015 kapandı ve şu an 2016'nın henüz başındayız. Siz bir öğretmen, bir eğitmen ve Berlin Saz Evi'nden biri olarak 2015'i nasıl değerlendiriyorsunuz? Halit Çelik: 2015 bizim için çok yoğundu. Yine konserimiz olmuştu. Onu da çok iyi kapatmıştık. İlk sırada çalan aynı arkadaşlar vardı. Bugün ikinci sıraya daha az tecrübeli kardeşlerimizi de ilave ettik. Onlara biraz daha cesaret verme amaçlı o kardeşlerimizi de bugün konsere çıkardık. Onlar da bu heyecanı yaşasınlar, böyle bir tecrübeye sahip olsunlar dedik. 2016'da birçok faaliyetimiz var. Yine birkaç konserimiz olacak. Müzik okuluyla ilgili konserlerimiz olacak. Dostlarımızı, hocalarımızı yine davet edeceğiz. İnşallah yakında benim de bir konserim olacak. Ben de ona hazırlanıyorum. İnşallah bunu da 2016'da ger-

çekleştireceğiz. Hep beraber yine yanımızda olursunuz. berlintürk: Berlin'deyiz. Avrupa'dayız. Almanlarla olan bağınızla Türk halk müziğine olan bağınız arasında bir fark görüyor musunuz? Halit Çelik: Bağlama bildiğiniz gibi 2013'te yılın enstrümanı seçildi. Bu furyayla da devam ediyor ve henüz hak ettiği yere de gelemedi. Biz bağlamayı üniversitelerde okutmanın çabası içindeyiz. Berlin Bağlama Platformu'nun büyük çabaları ve desteği var. İnşallah onu da gerçekleştireceğiz. Hedef olarak onu belirledik. Bunun yanı sıra Genç Müzisyenler Yarışıyor yarışmasına da öğrencilerimiz bu sene katıldılar. Çok değerli hocalarımız katıldılar, bağlamayı temsil ettiler. Umuyorum ki yakın zamanda hak ettiği değeri görecektir. Landesmusikrat'tan dostlarımız da geldi. Berlin Bağlama Platformu'ndan gelen arkadaşlarımız vardı. Tabii bu mesela bizim yanımızda oldukça bağlama daha da ileriye gidecektir. Hedef, burada, bağlama eğitmenliğini okullarda sabitleştirmektir.

Halit Çelik

21


TDU’da Coşkulu Kutlama

Remzi Kaplan

Her yıl gerçekleştirilen geleneksel TDU yeni yıl resepsiyonu üst düzey katılımla gerçekleştirildi

b

erlintürk: Sayın Remzi Kaplan, bugün burada TDU için toplandık. Çok berlintürk: 2016'ya yepyeni bir yönetim kuruluyla girdiniz. Biraz önce o yönetim başarılı bir sahne çalışması oldu. Çok güzel konuşmalar vardı. Değerli ko- kurulunu da buradaki konuklara takdim ettiniz. Bu yeni yönetim kuruluyla nasıl nuklar var. Sizden öncelikle bu sonucu nasıl gördüğünüzü alalım. çalışmalar yapmayı düşünüyorsunuz?

Remzi Kaplan: Gördüğünüz gibi burası oldukça kalabalık. Politikadan, sanattan, eğitimden, kültürden insanların, Almanya Başbakanının elçisinin, iş dünyasından insanların buraya gelmesi TDU'nun gücünün nerede olduğunun göstergesidir. Az önce konuşmalarda da söylediğimiz gibi TDU olarak bu sene 20. yılımızı kutlayacağız. Yani 20 yılı geride bırakmışız. Buradan emeği geçen tüm kurucu üyelere, başkanlık yapan arkadaşlarıma, TDU'nun her yerinde olan değerli üyelerime sizin vesilenizle huzurlarınızda çok teşekkür etmek istiyorum. Çünkü TDU'yu arkamızdaki kitleyle bir araya getirdik. Mutluyum. Bundan sonraki etkinliklerimizin daha büyük yerlerde olmasını bekliyoruz. Olacağına da inanıyorum. Berlintürk ailesini de kutluyorum. Her sene burada yayındasınız. Çok teşekkür ediyorum.

22

Remzi Kaplan: TDU yıllardan beri hep yenilik içerisinde olmuştur. Son 1-2 dönemdir yönetimde çalışacak arkadaşlarda sıkıntı çekiyorduk. Ama samimi olarak söylemek isterim ki, TDU'nun yönetim kurulu üyeleri ya da başkanları hiçbir zaman koltuk meraklısı olmadılar. Bunu dürüstçe söylemek isterim. Hepimiz TDU'nun askerleriyiz. O arkadaşlarımız da aynı göreve talipler. Yani başkanlık tek hedefleri değil. Hepsi bunu severek yapıyorlar. Aslında biz biraz genç jenerasyonla çalışmak istedik. Genç derken daha orta yaşlılar. Şimdi gördünüz. Ben başkan olmama rağmen benim hiç katkım olmadı. Ekibimin katkısı oldu. Bu ne demektir? Teknik, teknoloji biliyor, Almancası var, Türkçe, İngilizce konuşabiliyor. Gençlerin yolunu açmak lazım. Gençlere her zaman destek olmak lazım. Ben başarılı olacak-


larına da inanıyorum. Bizler nereye kadar? Ben şuna inanıyorum ki, önümüzdeki dönemde de TDU içinden başkanlarını, yöneticilerini çıkartacaktır. Biliyorsunuz Almanya'da çoğu derneklerin içinde bayan yöneticiler olmaz. Ama bizim 10 yıldır kadromuzda bayanlarımız da var. Kimi dönem 3, kimi dönem 4 olsa da bayanlara her zaman yerimiz var.

ayda bir yaptığımız üyelerin birbirlerine kaynaşabileceği toplantılar düzenliyoruz. Şimdilik bu kadar. berlintürk: 20 yılı geride bıraktınız ve Berlin'de TDU'yu tanımayan kalmadı. Alman Türk İşverenler Derneği. Eminim size danışan çok insan vardır. Genellikle hangi konularda danışıyorlar?

berlintürk: Şu an TDU'nun 2016 resepsiyonundayız ama 2015'in de bilançosu- Remzi Kaplan: Biz İşverenler Derneği olduğumuz için Berlin'in Büyükelçiliği nu çıkarmamız lazım. Siz bu yepyeni ekiple 2015'i kapatıp 2016'ya girdiniz. 2015 ile, Berlin Ticaret ve Sanayi Odaları ile iç içeyiz. Türkiye-Almanya ya da Almansizin için nasıl kapandı? ya-Türkiye arasında iş kurmak isteyenlere köprü görevi yapıyoruz. Aynı zamanRemzi Kaplan: TDU'nun çalışma bilançosu içerisinde konuşabileceğimiz bir da hukuk danışmanlığı yapıyoruz. Üyelerimiz içerisinde hukukçu ve ekonomist fuarımız var. Fuardan sonra da TDU'nun 20. yıl balosu var. 20 yıldır bizimle olanlar var. Konsept çalışması yapan arkadaşlarımız var. Biz TDU'nun üyesi olçalışan herkesle, başkanlarımızla 20. yılımızı kutlayacağız. Şu anda yeni gelen sun ya da olmasın tüm vatandaşlarımıza yardım etmeye açığız. genç arkadaşlarımızla birlikte iki çalışmanın peşindeyiz. Mutlaka birini fuar ola- berlintürk: Çok teşekkür ederiz verdiğiniz bilgiler için. Başarılar diliyoruz. rak gerçekleştireceğiz. İkincisini de, yıl resepsiyonu olarak yapacağız. Ayrıca 2 Remzi Kaplan: Ben teşekkür ederim.

23


BAK 07 ADIM ADIM LİDERLİĞE

A

lmanya dördüncü ligi ‚‘‘Regionalliga‘‘ da mücadele eden BAK 07 Berliner Athletik Klub 07, ligin ikinci yarısına iyi bir başlangıç yaparak, geçen hafta FSV Luckenwalde’yi deplasmanda2-0 yenmişti. Kendi evinde lig birincisine karşı oynayacağı maça da galibiyet parolası ile çıkan BAK 07, müthiş bir performans ile şu ana kadar hiç mağlubiyeti olmayan Wacker Nordhausen takımını 4-0 lık net bir skor ile mağlup etti. Ligin ikinci yarısına 10 transfer ile giren BAK 07 nin hocası Steffen Baumgart, sahaya 5 yeni oyuncusunu sürerken, yeni oyuncularının takıma çabuk uyum sağladıklarını, performanslarından memnun olduğunu belirtti. Maçın tamamında etkili olan BAK 07, rakibine ciddi gol şansı vermedi, 23 üncü dakikada Slavov’un önüne bıraktığı topu Devan Yao sol üst köşeden ağlara bırakırken, dört dakika sonra bu sefer Miroslav Slavov kafa vuruşu ile maçı iki sıfıra taşıdı ve ilk yarı bu skorla tamamlandı. Maçın ikinci yarısında da iyi bir oyun sergileyen BAK 07 dakikalar 77’yi gösterirken Kosovalı oyuncusu Florijon Belegu ile durumu 3- 0 yaptı ve uzatma dakikalarında uzun boyuna rağmen iyi bir tekniğe sahip Ukrayna asıllı Miroslav Slavov, Belegu’den aldığı pasla ceza sahasında rakiplerini çalımlayarak direğin dibinden dördüncü golü buldu. Karşılaşmayı yaklaşık 2000 taraftar seyrederken, BAK 07 mültecileri yine unutmadı. Berlin’in çeşitli bölgelerinde ikamet eden ve sosyal aktivitelerden uzak, adeta tecrit edilmiş olarak günlerini geçiren mültecileri sosyal hayata katmayı da amaçlayan BAK 07 yöneticileri mültecilere ücretsiz olarak giriş sağlarken, Deluxe Back firması sahibi Cemal Kurtbecer, maçı izlemeye gelen mültecilere çeşitli yiyecek ve içecek ikram etti. Mültecilere eşlik eden danışmanları ve sosyal pedogogları, BAK 07 yöneticilerine teşekkür ederken, onların bu tür aktivitelere ihtiyaçları olduğunu, özellikle çocukların savaşın oluşturduğu travmalardan böylesi güzel ortamlarda uzaklaştıklarını vurguladılar. Yetkililerin bu tür konularda ve etkinliklerde daha da aktif olmaları gerektiğini vurguladılar. Başkan Mehmet Ali Han mülteciler konusunda ellerinden geleni yaptıklarını, bu tür faaliyetlerle onları bir an olsun günlük hayatın streslerinden uzaklaştırmanın kendileri için önemli olduğunu belirtti. Sponsorlarımızın ve taraftarımızın desteği ile bu çalışmalara devam edeceğiz dedi. Bugün Berlin’in çeşitli yerlerinden mültecilerin hiçbir zorluk çekmeden maça gelmeleri için yaklaşık 10 otobüs kaldırdıklarını belirten Mehmet Ali Han, onlara öğlen yemeği ikramında bulunan Deluxe Back sahibi Cemal Kurtbecer ile ücretsiz 4 adet otobüs tahsis eden Berlin City Tour GmbH sahibi Neuer Beye ayrıca teşekkür etti. Karşılaşmayı Berlin Başkonsolosu Ahmet Başar Şen ile izleyen Başkan Mehmet Ali Han, Başkonsolosumuzun kendilerini önemli maçlarda yalnız bırakmadığını, bundan duyduğu memnuniyeti ifade ederek, hedeflerinin üçüncü lig olduğunu, bunu başararak Berlin Türk toplumuna güzel bir armağan vermek istediklerini söyledi. Bunun için Türk taraftarlarımızın desteğine ihtiyacımız var, bizleri yalnız bırakmasınlar dedi.

24


ISIGYM BOXSPORT BERLIN E.V. Potsdamer StraĂ&#x;e 152, 10783 Berlin Wir sind Welt Klasse


e d ’ e s s a r t S r e m a d s La Fiamma Pot

A. Başar Şen

Sinan Kaplan

b

erlintürk: Yeni bir şube daha açtınız. Berlin'de zaten La Fiemma olarak birkaç ilçede varsınız. Şu an Schöneberg'e geldiniz. Ben sohbetimize bu yeni yerin özellikleriyle başlayalım diyorum.

La Fiamma: Yeni yerimizin özellikleri; büyük ve iki konseptin bir arada oluşu. Diğer şubelerimizde yoktu. Biz buraya kahvaltıyı ekledik. Güzel, şık bir yer olduğuna inanıyorum. İnşallah müşterilerimiz de memnun olurlar. berlintürk: Bize birkaç cümleyle La Fiemma farkını özetleyin desem neler söylemek istersiniz? La Fiamma: Temizlik, kalite ve daha birçok şey var. Müşterilerimizin gelip kendilerinin değerlendirmesi gerekir. Diyecek başka bir şeyim yok. Gelmeleri gerekiyor. Dükkan onların. berlintürk: Gastronomi başlı başına bir iş. Temizlik, kalite, servis, müşteriye hizmette özgün olabilmek, saygılı olabilmek en önemli özelliklerden. Siz La Fiemma olarak bunların hepsini yapıyorsunuz, benimsenip seviliyorsunuz. Bu işe başlamadan önce tüm bunları yapabileceğinize inanıyor muydunuz? La Fiamma: Bu işe 1992 yılında başladık. Küçük bir imbiss tarzında başladık. Bunu yavaş yavaş tecrübe ederek bugünlere geldik ve daha iyi yerlere geleceğimize de inanıyorum. Elbette ki eksiklerimiz vardır ama müşterilerimiz sağ olsun, görüyor ve söylüyorlar. Biz de onları düzeltmeye çalışıyoruz. berlintürk: Gastronomi sizin önceden de istediğiniz bir alan mıydı yoksa sonradan hayat koşulları mı sizi itti?

26

Sami Kocak

La Fiamma: İstediğim bir alandı. İlk işletmemi açtığımda 19 yaşındaydım. 17 yaşında bir restoranda aşçı olarak çalıştım. Orada öğrendim. Sonra dönercilikle başlayıp bugünlere geldik. İsteyerek yaptım. İstedikten sonra her şeyin altından kalkılıyor. Daha öğrenecek çok şeyimiz var. berlintürk: Mutfakla aranızda nasıl bir bağ var? La Fiamma: Aslında hiçbir bağ yoktu. Damak tadım çok iyidir. Ben buna önem veririm. O yüzden kendi damak tadıma güveniyorum. berlintürk: La Fiemma'ya biz ve benim arkadaş grubum da dahil, severek ve isteyerek gittik. Çünkü sizdeki et kalitesi ve diğer yemeklerdeki temizlik, hijyen gözle görülür bir şekilde belli oluyordu. Bu durum hala da öyle. Bu noktaya gelmek de çok kolay değil. Çünkü emek, masraf, titizlik, hassasiyet istiyor. Siz bu gücü nereden aldınız? La Fiamma: Gücü Rabbim veriyor. Bir tarafımız Rabbimizden, diğer tarafımız da olduğu gibi devam ediyor. Sinirli olmamak gerekiyor. Benim elemanlarımdan hiçbir şikayetim yok. Ara ara ufak şeyler olsa da bunlar normal şeyler. Yüce Rabbimize sonda da kendimize güvenmemiz gerekiyor. berlintürk: Berlin'de Türk mutfağı, tüm yemek çeşitleriyle yavaş yavaş oturmaya başladı. Bu sizin de içinde bulunduğunuz branş için de oldukça büyü bir kazanç. Wedding'deki şubeniz için benim dikkatimi çeken şey, Türklerin dışında da birçok insanın gelmesiydi. Siz ne görüyorsunuz? Ne gözlemliyorsunuz? La Fiamma: Müşteri kitlem gerçekten çok karışık. Her milletten insan var. Alman'ı, Yugoslav'ı, Arap'ı, Türk'ü de var. Herkes tarafından sevildiğimize inanı-


İrfan Taşkıran

Said Jurnal

yoruz. Elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Temizlik, işini severek yapmak, elemanlarla iyi bir diyalog da olmak önemli. Ben elemanlarla aramı iyi tutmazsam müşterilerim benden memnun olmaz. En çok yaptığım şey elemanlarımla iyi geçinmek. Sonra zaten gerisi geliyor. berlintürk: Berlin'de La Fiemma nerelerde var tam olarak? Rakam kaçı buldu? La Fiamma: Kreuzberg'te, Turmstrasse'de, Wedding'te ve şu an Schöneberg'te var. Krezuberg'teki yerimizi birkaç aya kalmadan büyüteceğiz. berlintürk: Başarıyı yakaladınız. Çok iyi gidiyor. La Fiemma'yı Berlin'de neredeyse bilmeyen yok artık. Bu kadar başarılı olacağınızı size 10 yıl önce söyleselerdi ne düşünürdünüz? Ne söylerdiniz? La Fiamma: Böyle bir şey düşünmüyorduk tabii. Azimle bugünlere gelebildik Elhamdülillah. Şükürler olsun. Hala daha yapabileceğimiz şeyler olduğuna inanıyoruz. Daha iyilerini yapmaya çalışacağız. berlintürk: Biz sizi tanıyoruz. Nereden geldiniz, nerede doğdunuz, nerede büyüdünüz? Çocukluğunuz nasıl geçti? La Fiamma: 1980 yılında 9 yaşındayken Almanya'ya geldim. Doğum yerim Konya. 1983 yılında Türkiye'ye geri döndüm ama 1986'da Almanya'ya tekrar geldim. Okul hayatım yok denecek kadar az. Diplomamız yok. berlintürk: Berlin'e bakınca ne görüyorsunuz? Berlin sizin için ne ifade ediyor? La Fiamma: Berlin çok güzel büyük bir şehir. Başkent olduktan sonra da turist akımına uğradı. Daha iyi yerlere gideceğine de inanıyorum.

Sami Kocak-La Fiamma




Murat Üzel’e Büyük Ödül Berlin Süryani Cemaat’i Ruhani Lideri Papaz Murat Üzel Ökumenepreis 2016 Ödülüne Layık Görüldü

b

erlintürk: Kıymetli Murat Hocam, bugün cemiyetinizin çok özel bir günü. Sizin deyiminizle, sizin Süryani kilisenizden bir papaz, yani siz, ilk defa bir ödül aldınız. Bu ödülü bilmeyenler için açıklar mısınız? Murat Üzel: Burası 1965'te Berlin'de kuruldu. Bu Rat adı altında bütün dünya kiliseleri vardır. Katolikler, Protestanlar ve dışarıdan gelen Ortodokslar var. Biz de Süryani kilisesi olarak bunun içine 25 sene önce girdik. Bu mesleğin ilkesi barıştır. Tüm insanlara tam da şu zamanda olduğu gibi, Suriye'den, Afganistan'dan, Irak'tan, Nijerya'dan gelen insanlara yardım etmektir. Arapça ve Türkçe konuştuğum için 2 senedir bununla oldukça çok ilgilendim. Yurtlara ve polislere gittim. Hakikaten yoruldum. Ben aslında hiç ismimi vermedim ama jüri beni seçti. Çünkü Allah'ın bildiğini biliyorum ve yaptıklarımı o bilsin istedim. Ama bu kilisedeki kardeşler beni bu ödüle layık gördüler. Hepsine teşekkür ediyorum. berlintürk: Biz Berlintürk ekibi olarak sizin yaptığınız bu hayır işlerinden haberdarız ama siz bizden rica ettiniz, haberini yapmayın diyerek bu alçakgönüllülüğü gösterdiniz. Ama görünen o ki, herkes duymuş. Herkes biliyor. Tabii ki bu çok onur ve gurur verici bir şey. Ayrıca Berlin'in en ünlü katedrallerinden biri olan St. Hedwig katedralinde ayin yaptınız. Bizlere kısaca o ayinin özelliğini de söyler misiniz? Murat Üzel: Böyle günlerde ilk önce kiliseye gidip dua ediyoruz ve bu dua da barış duasıdır. Tüm dünyaya ve tüm insanlara barış gelsin diye yaptık. Hem Hıristiyanların hem de Müslümanların adı geçti, gördünüz. Kiliseden sonra Katolik ruhani metropoliti vardı. Ben de Süryani ruhani metropoliti olarak vardım. Ben biraz kendimi dışarıda tuttum, içeriye girmedim. Ama Allah'ın gördüğünü biliyorum. Gururluyum. İlk defa Süryani papazı olarak ilk defa bu ödülü aldım. Bir de Türk asıllı bir Süryani olarak çok sevinçliyim. Tüm Türkiye adına bunu kabul ettim. Ben yalnız dışarıdan gelenlere değil, hapishanedeki insanlara da gidiyorum. Orada 70 kişiden 45'i Türk. Ben her hafta gidip onlara yardım ediyorum. O yüzden sevinçliyiz. Tüm jüriye de beni seçtikleri için teşekkür ederim. Aslında ben küçük bir şey olmasını istedim. Çünkü benim için Allah'ın bilmesi yeterlidir. Size de geldiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Çünkü gerçekten yardımınız dokundu. Bir Türk vatandaşı olarak sizinle gurur duyuyorum. Her yerdesiniz. Her zaman hazırsınız. Size çok teşekkür ediyorum. Dualarımızı, bereketlerimizi de sizlere sunuyoruz. berlintürk: Aynı duygular, düşünceler bizler için de geçerli. Bu de bir Türk vatandaşının, ruhani liderin böyle bir Onur Ödülü'nü almasından dolayı oldukça çok gurur duyduk. Geldik, sizin ayinlerinize katıldık. Bunu da severek yaptık. Bizlere barış insanı olduğunuzu bir daha ispatladınız. Kısaca hapishanelere dönecek olursak, bildiğim kadarıyla siz oraya 4 kitabın 4'ünü de götürüyorsunuz. Sizi nasıl karşılıyorlar?

30

Murat Üzel: Ben bir Süryani ruhani lideriyim. Hiçbir ayrım yapmıyorum. Ama Kuran'ı da Müslümanlara okuyorum. Tevrat'ı Yahudilere okuyorum. İncil'i de Hıristiyanlara okuyorum. Onların iyiliği için ne gerekiyorsa onu yapıyorum. Ben orada ayrım yapmıyorum. Orada Türkler beni imamlardan daha çok seviyor. Ben onları için her şeyi yapıyorum. Bende ayrım yoktur. Ben imamları seviyorum, onlar benim dostlarım. Ama bir ruhani papaz olarak onlar da benim vatandaşım diyip oraya gidiyorum. Bunu yaparken de aynı barışın Türkiye'ye de gelmesini temenni ediyorum. Bu huzuru hep birlikte yaşayalım. Türkiye hepimize yeter. Allah bizim memleketimize 4 tane güzel mevsim verdi. Alevisi, Sünnisi, Müslümanı, Süryanisi hepimiz bu toprakların vatandaşıyız. Selametle, barışla bu ülkede yaşamak istiyoruz. Allah tüm ülkeye, vatandaşlarımıza huzur getirsin. Benim dileğim budur. berlintürk: Bu duygular, bu dilekler bizim için de geçerli. İnşallah hepimiz topraklarımızda barış içerisinde yaşarız. Mor Gabriel kilisesi sizin için çok önemli. Aynı zamanda bizler için de önemli. İnşallah orada da sizin cemaatiniz ve diğerleri de orada tekrar barış içerisinde ayinlerini yaparlar. Ben biliyorum, bu topraklar için sizler çok büyük mücadele ediyorsunuz. Buradan tüm yetkililere de ben kişisel olarak sesleniyorum. Mücadelenizi, barış içerisinde bir din olduğunuzu, Türkiye'yi çok sevdiğinizi biliyorum. Son olarak söylemek istediğiniz bir şeyler var mı? Murat Üzel: Ben Türkiye'yi çok seviyorum. Her zaman Allah'a Sayın Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız için dua ediyorum ki bu ülkeyi güzelce, barış içerisinde yönetsinler. Ben onları destekliyorum, onlara bolca dua ediyorum. Sağ olsunlar bizi çağırıyorlar gidiyoruz, bizi karşılıyorlar. Benim saygım onlara sonsuzdur. Çok teşekkür ediyorum.


GoPro Hero4 Black

Sizler İçin GoPro Hero4 Black’i İnceledik

S

on bir iki yıldır çılgınlık haline gelen bir kamera artık o. Aksiyonlu işlerimizin vazgeçilmezi. Son ürünü GoPro Hero4 Session. Firma, ilk olarak Hero4 Session’ın fiyatını 429 euro olarak piyasaya sürdü. Fakat bu fiyat içinde kendi lcd’si bulunan, 4K video çekebilen ve 12 MP fotoğraf çekebilen Hero4 Silver’ın fiyatıyla birebir aynıydı. Bu yüzden youtube’da ve sosyal medya’da GoPro hayranları, alıcıların Session yerine Silver modellerini almalarını tavsiye ettiler. Bu yüzden şirket geçtiğimiz aylarda Session modelinin fiyatını 219 euro’ya indirdi. Bu incelememiz her ne kadar Hero4 Black hakkında olsada, bahsettğimiz bu 3 modelin karşılaştırmasına birazdan değineceğiz. Hero4 Black için cihazın arka yüzünde bulunan porta dokunmatik LCD ekran (LCD Touch BacPac) veya ekstra batarya (Battery BacPac) takabiliyorsunuz.

Berk Doğuş Koşan

1080p ile 1.5 saat olan video kaydı 4K ile 50 dakikaya düşüyor. Eğer Wi-Fi açıksa bu süreler 10 dakika daha azalıyor. Cihaz 32 ve 64 GB MicroSD Kart desteklemekte

GoPro HERO4 Black Kutu içeriği şöyledir: • GoPro HERO4 Black Kamera • HERO4 Standart Housing • HERO4 Standart Housing Skeleton Arka Kapak • USB Kablo • HERO4 Batarya • Hızlı Ayırma Tokası • J Şeklinde Hızlı Ayırma Tokası • Eğik Yüzey Yapıştırıcı Aparat • Düz Yüzey Yapıştırıcı Aparat • Pivot Kol • Ayırma Tokası Sabitleyici • Kullanım klavuzu (EN) • GoPro Sticker

Hero4 Black ile çekilmiştir

Son bir kez toplamak gerekirse, her şey iyi güzel fakat şunu bilmelisiniz ki GoPro 12 MP fotoğraf çekebilsede bir foto kamera olarak görülmemelidir. Video kamera olarak GoPro’lar arasında en iyisidir. Eğer video ile çok içli dışlıysanız Hero4 Black kesinlikle sizin için yapılmış.

Hero4 Black Kutu İçeriği

31


NACHRICHTEN IN DEUTSCH

32 34 36 42

Aydan Özoğuz: Teil haben

S E I T E

Kunst gegen Komasaufen

S E I T E

S E I T E

Gemeinsame Erklärung zu den Deutsch-Türkischen Regierungskonsultationen Schutz der EU-Außengrenzen kommt voran

38

berlintürk zu Gast im Sofram von Michael Groys

S E I T E

S E I T E

Aydan Özoğuz: Teil haben Teil sein: Auftakt zum Themenjahr Partizipation

20 Prozent der deutschen Bevölkerung hat heute eine Einwanderungsgeschichte. Trotzdem sind Menschen mit Migrationshintergrund in vielen gesellschaftlichen Bereichen unterrepräsentiert. Die Beauftragte der Bundesregierung für Migration, Flüchtlinge und Integration, Staatsministerin Aydan Özoğuz, widmet daher ihr Schwerpunktjahr 2016 genau diesem Thema: Teilhabe. Im Bündnis mit verschiedenen Projektpartnern wird das Thema Partizipation in diesem Jahr immer wieder auf der Tagesordnung stehen – auf Veranstaltungen, Tagungen und in Projekten werden Lösungswege für mehr Teilhabe für Einwandereraufgezeigt. Zum Auftakt des Schwerpunktjahres „Teil haben, Teil sein: Partizipation in der Einwanderungsgesellschaft“ erklärte sie: „Seit Jahrzehnten gehört Einwanderung zu Deutschland. Jeder Fünfte hat in-

32

zwischen einen Migrationshintergrund. Wenn wir die Parameter nur leicht verschieben und auch Zahlen vor 1950 berücksichtigen, hat sogar jeder zweite Bürger in Deutschland eine Einwanderungsgeschichte. Dennoch gibt es für Menschen mit familiären Einwanderungsbiografien – ob sie neu nach Deutschland kommen, schon lange hier leben oder auch nur die Kinder von Migranten sind – deutliche und weniger deutliche Hürden, die ihnen immer wieder zeigen: Ihr gehört doch nicht ganz dazu. Hier will ich mit dem Themenjahr Partizipation ansetzen und im Bündnis mit verschiedenen Partnern Projekte anstoßen, die die gesellschaftliche Teilhabe unterstützen und einfordern. In folgenden Bereichen wollen wir aktiv Bewusstsein schaffen und Maßnahmen ergreifen:


• Politische Partizipation fördern: Nur 37 von 631 Abgeordneten imDeutschen Bundestag haben einen Migrationshintergrund. Das sind knapp sechs Prozent. In den Landtagen sitzen nur 2,5 Prozent Politiker mit Einwanderungsgeschichte. Wahlberechtigte Bürger mit Migrationshintergrund gehen zudem seltener zur Wahl. Wer in unserem Land dauerhaft lebt, soll aber mitbestimmen und gestalten können! • Zugang zu Bildung verbessern: Der Bildungserfolg in Deutschland ist stark von der sozialen Herkunft abhängig. Kinder von Akademikern gehen häufiger auf Gymnasien und absolvieren öfter ein Studium. Eine wichtige Rolle spielt aber auch das Wissen über das deutsche Schulsystem, das viele Eingewanderte nicht haben. Durch unsere Partner im Bildungswesen wollen wir diese Wissenslücken schließen und den Zugang zu Bildung verbessern, denn Bildung ist wichtig für eine gelingende Integration. • Arbeitsmarktbeteiligung erhöhen: Die Anzahl der Selbständigen mit Migrationshintergrund hat sich seit Anfang der 90er Jahre fast verdreifacht. Unternehmen, die von Migranten gegründet und geführt werden, tragen maßgeblich zum Bruttoinlandsprodukt bei. Sie stärken den Wirtschaftsstandort Deutschland, bringen Vielfalt und Internationalisierung in viele Branchen. Schätzungen gehen davon aus, dass etwa 2,7 Millionen Arbeitsplätze durch selbständige Migranten geschaffen werden. Das entspricht fünf Prozent der Erwerbstätigen in Deutschland. Wir wollen die Gründer noch intensiver unterstützen, beispielsweise durch Beratungen, die

Alte Welt Sıraltı 33

Orientalisches Restaurant

auch nach der ersten Gründungsphase fortgeführt werden. • Migrantenselbstorganisation stärken: Die hohen Einwanderungszahlen von Flüchtlingen im letzten Jahr weisen den Migrantenorganisationen eine noch wichtigere Rolle in unserer Gesellschaft zu. Sie sind nahe dran an den Problemen und Anliegen der Bevölkerung mit Einwanderungsgeschichten, sie können diese häufig besser und anders erreichen als andere Einrichtungen und sind oft erste Anlaufstelle für Neuzuwanderer. Deshalb setze ich mich dafür ein, dass Migrantenorganisationen stärker in die bestehenden Strukturen von Wohlfahrtsverbänden eingebunden werden. • Behörden stärker interkulturell öffnen: Eine von mir mitinitiierte Umfrage soll untersuchen, wie viele Menschen mit Migrationshintergrund in den Bundesbehörden beschäftigt sind. Das soll ein Bewusstsein dafür schaffen, wo es Nachholbedarf gibt. Klar ist jetzt schon, Migranten sind deutlich unterrepräsentiert im öffentlichen Dienst. Mit der verstärkten Ansprache von Menschen mit Einwanderungsgeschichten in Stellenausschreibungen und einer gezielten Schulung von Personalentscheidern soll das erklärte Ziel der Bundesregierung erreicht werden, mehr Migranten im öffentlichen Dienst zu beschäftigen. Das Themenjahr soll weitere Impulse für eine bessere Teilhabe für alle Menschen, die in Deutschland leben, geben. Für eine funktionierende Demokratie und einen starken gesellschaftlichen Zusammenhalt brauchen wir gleiche Chancen für alle Menschen, mit und ohne Einwanderungsgeschichten. Eine gelingende Integration kann es nur durch echte Partizipation geben.“

Wissmannstraße 44, 12049 Berlin Reservierung: 030/612 04 336

33


Kunst gegen Komasaufen Gesundheitssenator Czaja startet DAK-Kampagne „bunt statt blau“ 2016 in Berlin 11.000 Schulen können bundesweit am Plakatwettbewerb zur Alkoholprävention teilnehmen Berlin, 1. Februar 2016. Kunst gegen Komasaufen: Unter diesem Motto starten der Gesundheitssenator Mario Czaja und die DAK Gesundheit die erfolgreiche Kampagne „bunt statt blau“ 2016 zur Alkoholprävention in Berlin. Der Plakatwettbewerb für Schüler zwischen 12 und 17 Jahren findet zum siebten Mal statt. Bundesweit sind 11.000 Schulen zur Teilnahme eingeladen. Hintergrund: Auch 2014 kamen rund 23.000 Kinder und Jugendliche mit einer Alkoholvergiftung ins Krankenhaus. In Berlin waren es 272. Obwohl die Zahl der Betroffenen auf gleichem Niveau zum Vorjahr blieb, fordern Experten weitere Aufklärung über die Risiken des Rauschtrinkens. „Kinder und Jugendliche müssen lernen mit Alkohol vernünftig umzugehen. Wenn zehnjährige Kinder betrunken in der Klinik landen, müssen wir handeln“, erklärt Steffi Steinicke, Landeschefin der DAK Gesundheit in Berlin. „Schüler sollen offen und ehrlich über das Thema Alkoholmissbrauch aufgeklärt werden. Das Besondere bei `bunt statt blau´: hier werden junge Künstler selbst zu glaubwürdigen Botschaftern gegen das Rauschtrinken.“ Seit 2010 haben bundesweit mehr als 72.500 Teilnehmer Plakate zum Thema eingereicht. Zahlreiche Landesregierungen, Suchtexperten und Künstler unterstützen die mehrfach ausgezeichnete Aktion.

scheint, ein eigenes Lied zum Alkoholmissbrauch von Jugendlichen an: „Es wird den Song `Federleicht´ geben, zu dem uns die intensive Auseinandersetzung mit dem Thema `Komasaufen´ inspiriert hat.“

Neu für 2016: Making-of Video

„In diesem Jahr wollen wir noch mehr über die Bilder unserer Teilnehmer erfahren“, beschreibt DAK-Landeschefin Steffi Steinicke die neue Idee ein Making-of Video zum Bild zu drehen. Was ist die Idee hinter dem Bild? Wie ist die Idee entstanden? Wurde in der Schule oder mit Freunden das Thema KoGesundheitssenator Mario Czaja betont: „Der Trend in Berlin ist weiterhin masaufen diskutiert oder dieses sogar im Unterricht behandelt? Das fertige rückläufig, das ist sehr erfreulich und ein gutes Ergebnis der vielfältigen PräVideo von maximal drei Minuten kann direkt bei YouTube hochgeladen werventions- und Aufklärungsmaßnahmen im Land Berlin. Diese wollen wir den. Weitere Informationen zum Wettbewerb und zum Making-of Video gibt auch in Zukunft weiterführen. Gerade Jugendliche kennen oft ihre Grenzen es unter www.dak.de/buntstattblau. noch nicht und müssen einen verantwortungsvollen Umgang mit Alkohol erst lernen. Der Plakatwettbewerb regt viele Jugendliche an, sich mit diesem Auszeichnung für „bunt statt blau“ wichtigen Thema auseinanderzusetzen. Deshalb habe ich sehr gerne wieder Der Sucht- und Drogenbericht der Bundesregierung lobt „bunt statt blau“ die Schirmherrschaft übernommen. Ich hoffe, dass sich wieder viele Berliner seit Jahren als erfolgreiches und beispielhaftes Präventionsprojekt gegen Schulen an dem Wettbewerb beteiligen und dank der DAK Gesundheit für den Alkoholmissbrauch von Jugendlichen. Die erfolgreiche Gesundheitsihr nachhaltiges Engagement in der Sache.“ kampagne wurde mehrfach ausgezeichnet, zuletzt mit dem renommierten „Internationalen Deutschen PR-Preis 2014“. Die Kampagne ist Studie: Schüler bewerten Wettbewerb positiv Nach einer Studie des Kieler Instituts für Therapie- und Gesundheitsfor- eingebunden in die „Aktion Glasklar“, die seit zwölf Jahren Schüler, Lehrer schung (IFT-Nord) erklärt die Mehrheit der jungen Künstler, sie hätten durch und Eltern über das Thema Alkohol aufklärt.

Senator Czaja: Jedes Kind mit Alkoholvergiftung ist eines zu viel

den Wettbewerb „bunt statt blau“ etwas über die Gefahren von Alkohol gelernt. Nach ihrer Einschätzung trägt die Kampagne auch dazu bei, dass junge Leute vernünftiger mit Alkohol umgehen.

Band „Luxuslärm“ kündigt neuen Song zum „Komasaufen“ an

Gemeinsam mit der Drogenbeauftragten der Bundesregierung Marlene Mortler sitzt die Band „Luxuslärm“ erneut in der Bundesjury, die nach dem Einsendeschluss am 31. März aus 16 Landesgewinnern den Bundessieger „bunt statt blau“ 2016 wählt. „Wir freuen uns, auch in diesem Jahr wieder dabei zu sein und sind gespannt auf die Ideen“, betonen die Musiker. Die Band kündigt für ihr neues Studioalbum „Fallen und Fliegen“, das im Frühjahr er-

34


IGMG Hilfs- und Sozialverein e. V. | IGMG Sosyal Yardım Derneği T +49 2237 92942-17 | F +49 2237 92942-42 www.hasene.org | sukuyusu@hasene.org | haseneorg — Havale için banka bilgileri: Hesap Sahibi: IGMG Hilfs- und Sozialverein e. V. Banka: Kreissparkasse Köln IBAN: DE75 3705 0299 0184 2731 64 | BIC: COKSDE 33 Amaç: Destekçi No veya [Adresiniz], 0002353

Mazlum ve Mağdurlar İçin El Ele

500 € KISM

İ

İsviçr 55 0 e

Kur d e

*

ğişim i

€* | D

ne gö

anim

re bu

arka 4.000

fiyat

YARD

IM

Not: Su K ve üz uyusu P roj er kuyu inde dest esi’ne 50 0 ya isi e m ve k olanlar € rebil irler.

*

ta far

klılık

DKK

lar ol

abilir .

| İsve

ç 5.000

SEK |

Norv eç 4.000

NOK

Su hayattır, hayat kurtarır...

| İngi

ltere 400

£ | Av

ustra

IGMG Sosyal Yardım Derneği Su Kuyusu Projesi

lya 740

AUD |

Kana

da 750

CAD


Gemeinsame Erklärung zu den Deutsch-Türkischen Regierungskonsultationen

Am 22. Januar 2016 begrüßte Bundeskanzlerin Angela Merkel den türkischen Ministerpräsidenten Ahmet Davutoğlu zu den ersten bilateralen deutsch-türkischen Regierungskonsultationen in Berlin. Die Türkei und Deutschland verbindet eine enge Partnerschaft, die alle politischen Bereiche sowie Wirtschaft und Gesellschaft umfasst. Beide Staaten sind enge Verbündete innerhalb des NATO-Bündnisses und im Kampf gegen den Terrorismus. Sie sind verbunden durch robuste und rege Wirtschaftsbeziehungen. Zwischen den Regierungen beider Staaten findet ein substanzieller und starker Austausch statt. Dieser Austausch spiegelt die dynamischen Beziehungen zwischen unseren Völkern und Zivilgesellschaften wider. In einer Zeit, in der die internationale Gemeinschaft vor beispiellosen Herausforderungen steht, ist die deutsch-türkische Partnerschaft wichtiger denn je, um zur Aufrechterhaltung und Förderung von Frieden und Stabilität in der erweiterten Region beizutragen. Beide Regierungen unterstrichen heute ihr Bekenntnis, ihre Zusammenarbeit und Partnerschaft im gesamten Spektrum ihrer bilateralen Beziehungen sowie in multilateralen Foren weiter zu stärken. Die Bundeskanzlerin und der Ministerpräsident bekräftigten erneut die Bedeutung ihrer engen Zusammenarbeit bei der Bewältigung der unmittelbaren Herausforderungen, vor denen ihre beiden Staaten stehen. Die jüngsten abscheulichen Anschläge in Istanbul und zuvor in Ankara und Suruç bestätigen die große und dringende Notwendigkeit, die Zusammenarbeit im rechtmäßigen Kampf gegen den Terrorismus in all seinen Formen und Facetten, einschließlich Da’esh, PKK, DHKP-C und anderen, weiter zu vertiefen. Die Beteiligung Deutschlands und der Türkei an der Anti-IS-Koalition und ihre aktive Zusammenarbeit innerhalb dieser Koalition bezeugen diese gemeinsamen Bemühungen, die am deutlichsten durch die Entsendung deutscher Tornados zum türkischen Luftwaffenstützpunkt İncirlik zum Ausdruck kommt. Beide Regierungen sind entschlossen, ihre Zusammenarbeit im Bereich der Außen- und Sicherheitspolitik fortzusetzen und weiter zu verstärken, nicht zuletzt auch durch substanzielle Rückversicherungsmaßnahmen

36

der NATO. Beide Regierungen erachten die anhaltenden Krisen in Syrien und Irak sowie die Präsenz von Da‘esh als Hauptursache der unsicheren Lage in der Region, mit schwerwiegenden humanitären Folgen. Sie kamen überein, dass es von herausragender Bedeutung ist, auf politische Lösungen dieser Krisen zu drängen und ihren humanitären Konsequenzen umgehend und umfassend zu begegnen. Beide Regierungen rufen die Mitglieder der internationalen Staatengemeinschaft auf, alle Maßnahmen zu unterlassen, die die Konflikte in Syrien, Irak und der Region weiter befeuern könnten. Sie appellieren an die internationale Staatengemeinschaft, substanzielle Beiträge zur Bereitstellung von humanitärer Hilfe und Entwicklungshilfe für alle Betroffenen dieser Krisen zu leisten und bekräftigen die Notwendigkeit für humanitäre Hilfe freien und ungehinderten Zugang zu den Betroffenen zu ermöglichen. Beide Regierungen waren sich einig über die Bedeutung der bevorstehenden Geberkonferenz in Syrien am 4. Februar unter dem Vorsitz des Vereinigten Königreichs, Norwegens, Kuwaits, Deutschlands und der Vereinten Nationen. Beide Regierungen rufen die internationale Staatengemeinschaft eindringlich auf, die humanitären Bedürfnisse der Vertriebenen und Flüchtlinge in vollem Umfang zu erfüllen. Die Bundeskanzlerin und der Ministerpräsident bekräftigten erneut ihre Entschlossenheit, den auf dem EU-TürkeiGipfel am 29. November 2015 beschlossenen EU-Türkei-Aktionsplan vollständig und zügig umzusetzen. Sie begrüßten die neue Dynamik im EU-Beitrittsprozess der Türkei sowie die Öffnung eines neuen Kapitels. Der EU-Türkei-Gipfel hat betont, dass der Beitrittsprozess wieder belebt werden muss. Deutschland und die Türkei bekräftigen, dass alle in der Erklärung des EU-Türkei-Gipfels enthaltenen Elemente weiter vorangetrieben werden. Die Vereinbarung, regelmäßig zwei Mal im Jahr einen EU-Türkei-Gipfel abzuhalten, die Zusage der Europäischen Kommission, im ersten Quartal 2016 die Vorbereitungen für die Öffnung einer Reihe neuer Kapitel abzuschließen, der hochrangige Energiedialog, der hochrangige Wirtschaftsdialog und die Einleitung vorbereitender Schritte für eine Aufwertung der Zollunion sind


in dieser Hinsicht bedeutende Schritte, die auch die europäische Botschaft festigen werden. Beide Regierungen sehen die irreguläre Migration in der Region als eine Bedrohung der regionalen Stabilität, die mit äußerster Dringlichkeit angegangen werden muss. Sie bekräftigten weiterhin, dass diese Herausforderung nur bewältigt werden kann, wenn die Lasten wirklich geteilt werden. Der Ministerpräsident betonte die Entschlossenheit der türkischen Regierung, alle möglichen Bemühungen zu unternehmen, um die Zahl der irregulären Migranten in naher Zukunft erheblich zu reduzieren. In diesem Zusammenhang sicherte der Ministerpräsident zu, die Wiederaufnahme irregulärer Migranten, die nicht schutzbedürftig sind, in Übereinstimmung mit dem Rückübernahmeabkommen zwischen der EU und der Türkei zu erleichtern. Die Türkei erneuerte ihre Zusage, ihre Grenzen wirksam gegen irreguläre Migration zu sichern. Die Bundeskanzlerin nahm zur Kenntnis, dass die Türkei erste Schritte hin zu einem geordneteren Verfahren im Umgang mit Migration unternommen hat. Dazu zählt die Einführung spezieller Visaerfordernisse für Syrer, die aus Drittstaaten über Flug- oder Seehäfen in die Türkei einreisen wollen, was zu einem ersten unmittelbaren Rückgang der Zahlen geführt hat. Der Ministerpräsident ist bereit, weitere geeignete Maßnahmen mit Blick auf Drittstaaten zur Verhinderung irregulärer Migration in den Schengenraum zu erwägen. Die Bundeskanzlerin machte deutlich, dass die Bundesregierung bereit ist, der Türkei bei der Erfüllung ihrer im Aktionsplan und in der Gipfelerklärung vereinbarten Verpflichtungen Unterstützung und Hilfe zu leisten. Beide Seiten kamen ferner überein, dass eine erste finanzielle Hilfe in Höhe von 3 Milliarden Euro durch die EU zur Unterstützung der Syrer, die unter vorübergehendem Schutz der Türkei stehen, beitragen werde. In diesem Zusammenhang vereinbarten beide Regierungen, ihre gemeinsamen Bemühungen zu einem konsequenten Vorgehen gegen Schlepper, ihre kriminellen Netzwerke und Aktivitäten weiter zu verstärken. Dazu soll die Zusammenarbeit zwischen den entsprechenden Polizeibehörden erheblich verstärkt werden, wie es beispielsweise derzeit bei der gemeinsamen Operation gegen Schlepper im Zusammenhang mit den sog. „Geisterschiffen“ geschieht. Die

Innenminister wurden beauftragt, ihre Verhandlungen über die entsprechenden Vereinbarungen schnellstmöglich abzuschließen. Beide Seiten waren sich einig, dass eine erheblich verstärkte Zusammenarbeit zwischen der EU-Grenzschutzagentur Frontex und den türkischen Behörden im Interesse beider Länder ist. Die wichtigen Aktivitäten der türkischen Küstenwache wurden zur Kenntnis genommen, und es herrschte Einvernehmen darüber, dass eine weitere technische und finanzielle Zusammenarbeit notwendig sein wird, um den dringend benötigten Kapazitätsausbau zu realisieren. Die Bundeskanzlerin und der Ministerpräsident betonten erneut ihre Entschlossenheit, die Verhandlungen zwischen der EU und der Türkei über Visaerleichterungen im Hinblick auf die Aufhebung der Visapflicht für türkische Staatsangehörige für den Schengenraum bis Oktober 2016 konkret voranzutreiben. Beide bestätigten die Verbindung zwischen Visaerleichterungen und einem wirksamen Rückübernahmeabkommen, wie sie in der Erklärung des EU Türkei-Gipfels dargelegt ist, die einen klaren Kalender vorgibt. Die Bundeskanzlerin begrüßte die ersten Schritte der Türkei zur weiteren Unterstützung von Syrern, die unter vorübergehendem Schutz stehen. Beide Regierungschefs kamen überein, dass es aufgrund der fehlenden Aussicht auf eine baldige Rückkehr nach Syrien entscheidend ist, den unter vorübergehendem Schutz in der Türkei lebenden Syrern tragfähige kurz- und mittelfristige Zukunftsperspektiven zu bieten. Die Bundeskanzlerin würdigte den Ministerpräsidenten insbesondere für die getroffenen Maßnahmen zur Öffnung des Arbeitsmarktes für diejenigen, die unter vorübergehendem Schutz in der Türkei leben, sowie zur weiteren Verbesserung ihrer Lebensumstände in der Türkei. In diesem Zusammenhang lobte die Bundeskanzlerin die herausragenden Bemühungen der Türkei zur Versorgung der mehr als 2,5 Millionen Syrer und anderen Flüchtlinge, die derzeit in der Türkei leben. Sie betonte Deutschlands Bereitschaft, zusätzlich zu den bilateralen Maßnahmen im Rahmen des deutschtürkischen Migrationsdialogs, weiter zur Lastenteilung bei der Unterstützung der Flüchtlinge beizutragen. Der Ministerpräsident lobte Deutschlands Bereitschaft, weitere Unterstützung und Hilfe bereitzustellen.

Türkische Spezialitäten und Köstlichkeiten das Tugra entführt Sie in die Welt der Sultane

Kurfürstendamm 96, 10709 Berlin Tel. 030 - 323 40 27 | Fax 030 - 324 21 93 info@restaurant-tugra.de | www.restaurant-tugra.de 37

37


Alexianer St. Hedwig Kliniken begehen zweifaches Jubiläum Einladung zu Patientenveranstaltungen und zum “Tag der offenen Tür” im Jubiläumsjahr

D

as Jahr 2016 ist für die zwei Krankenhäuser der Alexianer St. Hedwig Kliniken Berlin GmbH ein Jubiläumsjahr: Am 9. September feiert das Alexianer Krankenhaus Hedwigshöhe sein 75-jähriges Bestehen wohnortnaher Patientenbetreuung in Berlin Treptow-Köpenick und am 14. September können Mitarbeiter und Patienten des Alexianer St. Hedwig-Krankenhauses auf 170 Jahre bewegter Geschichte in der Gesundheitsversorgung in Berlin Mitte zurückblicken. „Die Jubiläen nutzen wir gerne, um im Jahresverlauf bei verschiedenen Anlässen der beiden Krankenhäuser unsere Patienten und Interessierte an der Geschichte und erfolgreichen Entwicklung der St. Hedwig Kliniken teilhaben zu lassen“, stellt Alexander Grafe, Regionalgeschäftsführer der Alexianer St. Hedwig Kliniken Berlin GmbH, fest. „Denn vor allem unseren Patienten und deren Angehörigen danken wir zu diesem besonderen Anlass für das langjährig entgegengebrachte Vertrauen.“ Neben den Jubiläumsfeierlichkeiten im September starten schon ab Februar die ersten Aktivitäten im Rahmen der Jubiläen:

„170 Jahre St. Hedwig-Krankenhaus – Tradition mit Zukunft“

Unter diesem Leitspruch bieten die Kliniken und Fachbereiche im St. HedwigKrankenhaus monatlich stattfindende Informationsveranstaltungen zu Gesundheitsthemen an, bei denen Ärzte, Pflegekräfte, Therapeuten und Sozialarbeiter fach- und berufsgruppenübergreifend über Prävention, Diagnose und Therapiemöglichkeiten wie auch Nachsorge informieren. Zur kommenden Veranstaltung , am 16. März 2016 von 16.00 – 18.00 Uhr sind alle Interessierten sehr herzlich eingeladen ins Kesselhaus des St. Hedwig-Krankenhauses, Große Hamburger Str. 5-11, 10115 Berlin. Nach kurzen Informationen zur Geschichte des St. Hedwig-Krankenhauses informiert das Team der Psychiatrischen Universitätsklinik der Charité im St. Hedwig-Krankenhaus zum Thema: „Was bedeutet psychische Krankheit?“

Die Termine und Themen der monatlichen Informationsveranstaltungen im Jahr 2016 im Überblick:

16. März 2016, 16.00 – 18.00 Uhr Was bedeutet psychische Krankheit?

Im Anschluss an die Veranstaltungen finden jeweils Führungen durch die Fachabteilungen statt.

13. April 2016, 16.30 – 18.00 Uhr Herzinfarkt – ein Einschnitt im Leben. Warnsignale, Therapie und Prävention.

18. Mai 2016, 16.30 – 18.00 Uhr Wenn das Gehen zur Qual wird – die Schaufensterkrankheit. 01. Juni 2016, 16.30 – 18.00 Uhr Selbstständigkeit erhalten – was kann die Geriatrie dazu beitragen. 20. Juli 2016, 16.30 – 18.00 Uhr Palliative Care – Leben bis zuletzt. Die Palliativstation stellt sich vor. 21. September 2016, 16.30 – 18.00 Uhr Schlafmedizin – Das letzte vergessene Fach der Medizin. 12. Oktober 2016, 16.30 – 18.00 Uhr Schmerzen nach Operationen – Muss das sein? 17. November 2016, 16.00 – 17.30 Uhr Inkontinenz – Innovation beim künstlichen Schließmuskel und operative Therapie durch Minischlinge.

„75 Jahre Krankenhaus Hedwigshöhe - modern, leistungsfähig und zugewandt“ So lautet das Motto des Alexianer Krankenhauses Hedwigshöhe, das im Jubiläumsjahr am Samstag, den 9. April 2016 in der Zeit von 10.30 - 16.00 Uhr am Höhensteig 1, in 12526 Berlin seine Türen öffnet. In diesem Jahr steht der Tag der offenen Tür des Krankenhauses ganz im Zeichen des 75-jährigen Jubiläums. Besucher sind herzlich eingeladen und erhalten neben historischen Informationen, Einblicke hinter die Kulissen des Krankenhauses und der angeschlossenen medizinischen Versorgungszentren (MVZ). Der Tag beginnt um 10.30 Uhr mit Musik und Meditation in der Kapelle. Die offizielle Begrüßung der Gäste mit dem Bezirksstadtrat von Treptow-Köpenick, Gernot Klemm, findet um 11.00 Uhr statt. Danach können Interessierte verschiedene Fachberei-

che besichtigen oder ihre Gesundheit checken lassen. Außerdem werden neben interessanten Fachvorträgen und Ständen rund um das Thema Gesundheit und Patientensicherheit, Führungen und Besichtigungen angeboten. Die Jüngsten können selbst aktiv werden und zum Beispiel Röntgenbilder ihrer mitgebrachten Kuscheltiere analysieren. Musik und kulinarische Angebote sorgen für gute Unterhaltung. Die Geschichte der Alexianer St. Hedwig Kliniken begann vor 170 Jahren. Mit dem St. Hedwig-Krankenhaus wurde auf Initiative der damals einzigen katholischen Kirchengemeinde, St. Hedwig, das erste katholische Krankenhaus in Berlin gegründet. 1846 wurde es von der Kongregation der Barmherzigen Schwes-


tern vom hl. Karl Borromäus in Betrieb genommen, die bis heute im Haus präsent sind und den christlichen Geist des Hauses prägen. Berühmte Mediziner verliehen dem St. Hedwig-Krankenhaus überregional einen guten Ruf und schrieben erfolgreich Medizingeschichte. In Berlin Treptow-Köpenick wurde am heutigen Standort des Krankenhauses Hedwigshöhe Ende August 1941 ein Lazarett eröffnet, in dem die Borromäerinnen die Pflege von Verwundeten übernahmen. Damit fand nach der ursprünglichen Nutzung der vom königlichen Gartenbaudirektor Max Buntzel (1850-1907) errichteten „Buntzel-Villa“- als Erholungsheim hier vor 75 Jahren erstmals Krankenpflege statt. Die Alexianer St. Hedwig Kliniken haben sich medizinisch und baulich kontinuierlich weiterentwickelt. Der traditionsreiche Gebäudebestand wurde an beiden Standorten um Neubauten erweitert und modernisiert. Tradition verbunden mit fortschrittlicher Technik und Komfort bietet den Patienten sowohl im St. Hedwig-Krankenhaus als auch im Krankenhaus Hedwigshöhe ein angenehmes Ambiente. Angeschlossen sind darüber hinaus die Poliklinik für Innere Medizin und Radiologie, die MVZ Alexianer Labor GmbH und die MVZ St.

Hedwig Kliniken Berlin GmbH. Insgesamt werden mehr als 1.700 Mitarbeiter beschäftigt und jährlich über 140.000 Patienten stationär, teilstationär und ambulant versorgt. Die Alexianer St. Hedwig Kliniken Berlin betreiben aktuell 16 somatische Kliniken sowie zwei psychiatrische Kliniken, die den Versorgungsauftrag psychiatrisch erkrankter erwachsener Menschen für die Berliner Stadtbezirke Wedding, Tiergarten und Treptow-Köpenick sicherstellen. „Unsere Ärzte, Pflegekräfte und Therapeuten verbinden modernste Medizin und verantwortungsvolle Pflege immer mit dem Anspruch, dass die Patienten Heilung und Linderung ihrer Beschwerden erfahren“, betont Alexander Grafe. „Ebenso wichtig wie die kompetente Behandlung ist uns die menschliche Zuwendung zum Patienten: Wir wollen, dass sich unsere Patienten angenommen fühlen – und das selbstverständlich ganz unabhängig von deren persönlicher Weltanschauung. Mein Dank gilt in diesem Zusammenhang den Mitarbeitern der Alexianer St. Hedwig Kliniken, die durch ihr tägliches Engagement dafür Sorge tragen, dass uns Patienten, Angehörige und Kooperationspartner ihr Vertrauen schenken.“

WIBU

Steuerberatungsgesellschaft Steuerberatungsgesellschaft mbH mbH Ticari sorunlarınız dolayısıyla hukuksal sorunlarınız için yanınızdayız.

Kurfürstendamm 175/176 · 10707 Berlin Tel.: 030 / 690 04 11-0 · Fax: 030 / 690 04 11-22 E-Mail: kanzlei@steuerberater-wibu.de

Íirket kurulmas⁄ndan ‚irket kapat⁄lmas⁄na kadar hertürlü dan⁄‚manl⁄k hizmetlerinde Íirket ‚eklinin seçiminden Mali muhasebeye Maa‚ bodrolar⁄n⁄n düzenlenmesinden m Gelir-gider beyannamesi yap⁄lmas⁄na m Bilanço haz⁄rlanmas⁄ndan m Vergi beyannamelerinin verilmesine dek gereken hertürlü mü‚avirlik hizmetleri için m m m m

Ayr⁄ca m Mali denetimlerde ve maliye mahkemelerinde m Yurt içi ve yurt d⁄‚⁄ hertürlü mü‚avirlik hizmetlerinde refakat 39


Özlenen Tad Helal Pizza Berlin’de Bülowstrasse 25-26 - 10783 Berlin Telefon: 030-54628374 Anbindung: Bus M29 / U-Bhf. Bülowstrassse

Kein Lieferservice Abholrabatt 10% Helal 40 Kesim Etlerimiz Tuna Ürünüdür


Michael Groys

zu Gast im “Sofram”

W

er schnell, einfach und günstig essen möchte wird bei Sofram fündig. Das türkisch-anatolische Restaurant bereitet täglich neue Speisen je nach Saison und Stimmung zu. Alles wird frisch zubereitet und ist sehr heimisch. Es ist wie ein Besuch bei einer großen türkischen Familie zu Hause. Die Tagesgerichte sind besonders beliebt und immer abwechselnd. Insgesamt legt das Restaurant einen großen Wert auf vegane und vegetarische Küche. Die Chefin beachtet die Herkunft ihrer Produkte und vernachlässigt nicht den vegetarischen Charakter des Lokals. Das Publikum ist durchmischt, aber vor allem deutsche Kunden. Das Restaurant ist der Gegend rund um die Potsdamer Straße als höheres Segment zu betrachten. Bei der Bewertung dieses Restaurants ist es wichtig zu betonen, dass es sich hier um eine einfache aber leckere Küche handelt und die Erwartungshaltung in Bezug auf gastronomische Perlen nur bedingt eingehalten werden kann. Dennoch probierte ich im Restaurant eine Vielzahl von Vorspeisen die angenehm würzig waren. Besonders aufgefallen sind mir die Rucolapaste mit Knobloch sowie die selbstgemachte Chili- und Möhrenpaste. Eine ebenso interessante Erfahrung waren die Kohlrunde mit Reis, Pinienkernen und Korinthen und der gekochte Lammhalt mit Mangold und Sellerieblättern. Liebhaber von Schmorgerichten werden bei Sofram mehr als glücklich. Am Abend gibt es ebenso Fleisch von Grill darunter Lammkarree und würzige Köfte. Natürlich sind noch ein paar Gläschen Raki und Tee mit Milchreis nicht zu unterschätzen. Das Restaurant ist klein, angenehm eingerichtet und die Atmosphäre weitestgehend freundlich. Trotzdessen, dass es abends sehr belebt ist, werden die Speisen schnell zubereitet was wirklich schön ist. Kritik würde ich durchaus am Personal äußern, welches die Perlen des Hauses besser präsentieren sollte. Das Preis – Leistungs - Verhältnis ist sehr gut. Zusammengefasst empfehle ich Sofram für alle Freunde des Mittagstisches.

Michael Groys ist ausgestattet von “Amerano“ by “Pahl & Bauer” (Jackett, Hemd maßangefertigt & Einstecktuch)

41

www.amerano.de

www.pahlundbauer.com


Künye / Impressum Bütün Dergiler Alle Zeitschriften

Schutz der EU-Außengrenzen Migration, Flucht, Integration

Berlinturk.com

Facebook

Twitter İmtiyaz Sahibi / Inhaberin: Anzeigen / Reklam: Sevim Ercan eMail: sevimercan@yahoo.de Mobil: +49 176 228 505 74 berlinturk Mobil: +49 0176 228 505 74 Büro: +49(0) 30 / 537 933 90 eMail:sevim.ercan@berlinturk.de Haus der Bundespressekonferenz Raum: 5315 Schiffbauerdamm 40 10117 Berlin www.berlinturk.com Steuernummer: 24/279/61277 Baş Editör/Herausgeber Özgür Özata ozgurberlin@me.com Yazı İşleri Müdürü / verantwortlicher Redakteur: Metin Yılmaz Mobil: 0176 228 505 73 eMail: metin.yilmaz@berlinturk.de Görsel Yönetmen / Layout: Özgür Özata Berk Doğuş Koşan Danışma Kurulu / Experten-Team: Dr. Attila Doğan, PD Dr. med. Meryam Schouler-Ocak, Mustafa Öztürk, Gökay Sofuoğlu, Caner Aver, Sinan Kaplan, Sevgi Kalaycı, Mehmet Can Özer, Michael Groys, İlkin Özışık, Emine Ercan, Sevim Aydın, Mike Samuel Delberg, İrfan Taşkıran, Umut Çorlu, Berk Doğuş Koşan, İsmet Mısırlıoğlu, Budem Çağıl Büyükpoyraz, Afrim Disha, Said Jurnal, Cathrin Ebner ve Macit Şahyazici Baskı / Auflage: 10.000 / Sonderausgabe Fotoğraflar / Fotos: 123rf.com, fotolia.de, photodune.net, Anadolu Ajansı, Cihan Haber Ajansı, Metin Yılmaz Basım Evi / Druckerei: bud brandenburgische universität druckerei und verlagsgesellschaft potsdam mbh Karl-Liebknecht-Straße 24/25, 14476 Potsdam Die Druckerei ist fsc-zertifiziert und es wird klimaneutral gedruckt.

I

n den letzten Monaten wurden viele Weichen gestellt. Erste Erfolge stellen sich ein. Um die EU-Außengrenze besser zu schützen und illegale Migration nach Europa nachhaltig zu bekämpfen ist die Zusammenarbeit mit der Türkei als Hauptdurchgangsland für die gegenwärtigen Flüchtlingsströme deutlich intensiviert worden.

Wir haben schon viel erreicht

Um die Lebensbedingungen der 2,5 Millionen Flüchtlinge in der Türkei zu verbessern, hat die EU drei Milliarden Euro für konkrete Flüchtlingsprojekte in der Türkei bereitgestellt. Inzwischen hat die Türkei Arbeitserlaubnisse für syrische Flüchtlinge erteilt. Außerdem wurde eine Visapflicht für einreisende Syrer aus Drittstaaten eingeführt. In dem Aktionsplan hat sich die Türkei verpflichtet, effektiver gegen die Schleuserkriminalität an ihren Küsten vorzugehen. Zur Bekämpfung der Schleuserkriminalität in der Ägäis ist seit Kurzem die NATO an der Aufklärung beteiligt. An den EU-Außengrenzen in Italien und Griechenland wurden Registrierungszentren, sogenannte Hotspots, eingerichtet. Die EU-Grenzschutzagentur FRONTEX koordiniert die Zusammenarbeit der EU-Mitgliedstaaten beim Schutz der EU-Außengrenzen. Deutschland setzt sich wie alle 28 Mitgliedstaaten dafür ein, dass diese schnell zu einem gemeinsamen europäischen Grenz- und Küstenschutz ausgebaut werden.

Gesamteuropäische Lösung nötig

Von allen EU-Staaten nimmt Deutschland heute mit großem Abstand die meisten Asylbewerber auf. Doch auch das wirtschaftlich starke Deutschland kann die Flüchtlingskrise nicht alleine schultern. Deshalb ist es wichtig, dass die Fluchtbewegung geordnet verläuft und die gemeinsam beschlossene Umverteilung von Flüchtlingen in der EU umgesetzt wird. Außerdem dürfen die europäischen Errungenschaften wie die Freizügigkeit nicht in Frage gestellt werden. Bundeskanzlerin Angela Merkel setzt deshalb auf die schnelle Umsetzung der beschlossenen EU Asyl- und Migrationspolitik: “Unser gemeinsames Ziel ist es, die Zahl der Flüchtlinge spürbar und nachhaltig zu reduzieren, um so auch weiterhin den Menschen helfen zu können, die unseres Schutzes wirklich bedürfen.” In ihrer Regierungserklärung vom 17. Februar 2016 erläuterte die Bundeskanzlerin die Ziele der Bundesregierung: “Erstens: Wir bekämpfen die Fluchtursachen. Zweitens: Wir stellen den Schutz der EU-Außengrenze zwischen Griechenland und der Türkei, also an der für die Flüchtlingsbewegung zumindest im Augenblick entscheidenden Schengen-Außengrenze, wieder her und teilen die Lasten. Drittens: Wir ordnen und steuern den Flüchtlingszuzug.”


43



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.